Mart-1982 YURT SEVGİSİ اْلي َمانَ ِم ان قَ اب ِل ِه ام ي ُِحبُّونَ َم ان هَا َج َر اِلَ اي ِه ام ۪ َّار َو ا َ َوالَّذ۪ ينَ تَبَ َّو ُؤ الد (Haşr: 9) Muhterem Müslümanlar, Kuşlardan böceklere, karıncadan Örümceğe kadar yeryüzünde yaşayan her canlının, huzur ve emniyet içinde yasayabilmesi için kendine göre bir barınak, bir yuva edindiği malumdur. Başta insan olmak üzere bu yuva edinme arzusu, bütün canlılarda doğuştan gelen fıtri bir duygudur. İnsanların yuvası fert olarak ev, millet olarak da vatandır. Huzur ve emniyet bakımından evsiz yaşamak mümkün olmadığı gibi, vatansız yaşamakta mümkün değildir. Düşmanların lütuf ve himayesine bağlı olarak sığıntı hayatı yaşamak, şerefli bir yaşayış değildir. Güçlü ve şahsiyetli olabilmek için mutlaka coğrafi bir zemine sahip olmanın gereği aşikârdır. İslam dininin sağlam bir zeminde gelişip yayılmasını temin için Medine-i Münevvere’yi yurt edinen ilk müslümanlar da aynı zarureti duymuşlardı. Nitekim Kuranı Kerim'de bu durum şöyle belirtiliyor: "Onlardan evvel (Medine'yi) yurt ve iman (evi) edinmiş olan kimseler, kendilerine hicret edenlere sevgi beslerler". Her inanç ve ideoloji, ilk planda kendine taraftar ararken, yurt aramayı da ihmal etmemiştir. Çünkü bu, başarılı olmanın önemli bir şartıdır. Yurt ve devlet kurmada mahir olan ecdadımız da, üzerinde yaşadığımız bu topraklan vatan edinmişler, asırlarca İslam’ın bayrağını buralarda dalgalandırmışlar ve bu emaneti bizlere devretmişlerdir. Ecdadımızın: mallarını, kanlarını ve canlarını vererek kazanıp koruduğu bu şehitler diyarını aynı fedakârlıkları göstererek koruyup, bizden sonrakilere devretmek, bizim en büyük vazifemiz olmalıdır Bizi şefkatli bir ana kucağı gibi bağrına basan bu topraklan yabancılara çiğnetmemek, semayı çınlatan ezan, gönülleri yeşerten Kur'an seslerini susturmamak, toprağın altındakiler rahatsız etmemek, üstündekileri de zillete düşürmemek için canla başla çalışmak, hem dini, hem de milli bir borçtur. Bu hayali borcu, merhum Mehmet Akif şöyle ifade ediyor: Arkadaş! yurduma alçakları uğratma sakın. Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akan Basığın yerleri toprak diyerek geçme tanı, Düşün altında binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme yazıktır atanı, Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı. Her köşesinde bir mescid, her tepesinde bir kubbe yükselen. bağrında sahabeler, şehitler ve veliler yatan Anadolu topraklarında her gün minarelerden fışkıran ezan sesi, nur damlacıkları halinde havaya yayılır ve rahmet olup toprağa iner. Ezan Anadolu’nun kalbinden çıkar, gökte kapılar açar, bu diyarın ruhuna durmadan ümit ve hayat yağdırır. Anadolu’yu bin yıldır bekleyen ezan sesleri, ilahi rahmetin yüzyıllardır üzerine yağdığı toprak, Anadolu’nun yanık bağrıdır. Şairin dediği gibi: "Su ezanlar ki, şehadetleri dinin temeli. Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli" Asırlarca İslam'ın en güçlü kalesi olmuş, taşına toprağına İslam sinmiş, nice vatan ve gönül fatihlerini bağrında saklamış bu ulular diyarını, ecdadımızın mana ve maksadına uygun şekilde koruyup geliştirmek, bizim en asil görevimizdir. Temiz duygular, yüce gayeler ve Rasûl'ullah'ın methine mazhar olmuş kumandan ve askerlerle fethedilirmiş böylece mübareklik kazanmış bu topraklar bizim üzerimizde emanettir. Vazifemiz sadece bu toprak üzerinde yaşamak değil, bu topraklan vatan yapan ve mübarek kılan değerlen, bilhassa yaşatmaktır. Bizim Türk ve müslüman olarak yaşamamız da buna bağlıdır. Bu vatanı seveceğiz. En asil sevgilerden birisi de budur. Nitekim Peygamber efendimiz de doğup büyüdüğü Mekke için "Allah'a yemin ederim ki, sen yeryüzünün en hayırlı ve Allah katında en sevimli yerisin, Eğer kavmim tarafından çıkarılmamış olsaydım, senden ayrılmazdım" buyurarak vatan sevgisini dile getirmiştir. Cenabı Hak, Rasûlullah'ı ve muhacirleri özyurtları olan Mekke'den çıkaran müşriklerle savaşma ve onları oradan çıkarma hususunda kesin bir emir vermiş ve şöyle buyurmuştur. "Onları nerede bulursanız öldürün, onları sizi çıkardıkları yerden (Mekke'den) çıkarın (vatanınızı kurtarın)". Bu ilahi emir üzerine Mekke'nin fethi gerçekleştirilmiş, müslümanların kıblegahı. putperestlerden temizlenmiştir. Bu gerçekler de ifade ediyor ki; vatanı her türlü zorba ve düşmanlardan temizlemek, aynı zamanda dini bir görevdir Özellikle son zamanlarda ecdat kanıyla sulanmış bu toprakları düşmanlara peşkeş çekmek, daha da ileri giderek ufuklarımızda yabancı rejimlerin bayrağını dalgalandırmak için çalışan iç ve dış düşmanların varlığına şahit olmaktayız. Unutmayalım ki bu vatanın tapusu, bu topraklar için can verenlerin, buralarda mukaddesatı yaşatmak için her şeylerini feda edenlerin üzerindedir. Bizim bu hakkı başkalarına devretme yetkimiz yoktur. Ayrıca biz bu vatana tek cepheden değil, birçok yönlerden bağlıyız. Üzerimizde, mazi, hal ve istikbalin mesuliyeti yüklüdür, kısacası, bir uçtan bir uca topyekûn bir vatan yüklüdür. Aslında bu bir yük değil, şerefle taşınacak bir emanettir. Manevi varlığımızın yanı sıra, maddi imkânlarımızın gelişip artması için de, vatanımıza sahip çıkmamız, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızı en iyi şekilde değerlendirmemiz gerekmektedir. Stratejik yönden dünyanın en hassas bölgesinde bulunan, yer yer dört mevsimi aynı zamanda yaşatan, akarsuları, denizleri, madenleri ve insan unsuru ile kalkınmanın bütün şartlarına sahip olan vatanımızı teknik yönden geliştirerek, güçlü ve şahsiyetli bir mille! olmalıyız. Unutmayalım ki ecdadımız dünyaya hâkimken, her yönden dünyanın en güçlü devletiydi. Bir senede, üç yüz parça gemiden oluşan büyük bir donanmayı kuracak kadar muazzam güce sahipti. Aziz Kardeşlerim! Sonuç olarak, bu vatan her şeyiyle bizimdir. Maddi ve manevi sıkıntılarımızı gidermek, millet fertlerini inançta, keder ve kıvançta birbirleriyle kaynaştırmak için el ve gönül birliğiyle çalışıp, iç ve dış düşmanlara karşı vatanımıza sahip çıkmalıyız. "Sahipsiz olan vatanın batması haktır. Sen sahip olursan, bu vatan batmayacaktır.