1 1. GİRİŞ Siyah Alaca sığır ırkı dünyada yayılma alanı en geniş olan

advertisement
1. GİRİŞ
Siyah Alaca sığır ırkı dünyada yayılma alanı en geniş olan ve en fazla kullanılan ırktır.
Anavatanı Hollanda’nın Frizya bölgesi olan bu ırkın yeryüzündeki mevcudu 100
milyondan fazladır. Sütçü ırkların en iri yapılısı olan Siyah Alaca’nın bazı Avrupa
ülkelerindeki örnekleri iki verim yönlüdür. Bir başka ifade ile bu hayvanların hem süt
hem de et verimleri ön plandadır. Bu nedenle sadece süt değil, et üretim amacıyla da
kullanılagelen bir ırktır (Akman 1998).
FAO (Food and Agriculture Organization)’dan elde edilen verilere göre şuan dünyada
622 milyon ton olan toplam süt üretiminin 523 milyon tonu Siyah Alaca sığırlarından
sağlanmaktadır. 260 milyon ton olan Dünya toplam et üretiminin de 59 milyon tonu
Siyah Alaca sığırlarından elde edilmektedir (http://faostat.fao.org/faostat, 2006).
Türkiye’de Siyah Alaca ırkından bir verim döneminde ortalama 5000-7000 kg süt elde
edilebilen işletmeler vardır. Dünya süt üretme rekorunu da (25 ton) elinde tutan bu ırk
içerisinde 10 tonun üzerinde süt veren bireylerin oranı bir hayli yüksektir. Sütte yağ
oranı %3,0-3,5 olan Siyah Alaca ırkı hızlı gelişir ve erken damızlıkta kullanılabilir.
Hızlı gelişme özelliği sayesinde et üretimine de uygundur. Birçok Avrupa ülkesinde ve
Amerika’da erkek buzağıları 14-16 haftalık yaşa kadar özel olarak beslenip kesilirler.
Bu yaşta yaklaşık 120-180 kg canlı ağırlığa ulaşan bu hayvanların eti (buzağı eti olarak)
iyi fiyat bulur (Akman 1998).
Türkiye sığır populasyonunun ıslah edilmesine yönelik olarak yurt dışından hem Siyah
Alaca sığırı (son yıllarda canlı materyal ithalatı azalmakla birlikte) hem de spermi
ithalatı yaygın bir şekilde yapılmaktadır. Türkiye Damızlık Sığır Yetiştircileri Merkez
Birliği ile kimi kurum ve şahıslar tarafından ithal edilen canlı hayvan ya da spermlerin
genetik kusur taşımamaları önemlidir. İthal edilen canlı hayvan ve spermlerin genetik
kusurları taşıyıp taşımadıklarının kontrolleri genellikle ilgili ülke tarafından yapılarak
hayvanların pedigrisinde belirtilmektedir. II. Tarım Şurası (IV. Komisyon)’nda
“Ülkemizde üretilen veya ithal edilen spermaların bulaşıcı ve genetik hastalıklar
(BLAD) yönünden kontrollerinin daha dikkatli yapılması gerekir” şeklindeki kararı
1
doğrultusunda ithal edilecek spermaların genetik kusur taşıyıp taşımadıklarının
Türkiye’de kurulu bulunan bir laboratuvar tarafından da kontrol edilmesi zorunluluk
arzetmektedir (Anonim 2004).
Uluslararası Hayvancılık Kayıt Komitesi (ICAR, International Committe of Animal
Recording) ve 1988 yılından bu yana işlevini ICAR’ın alt birimi olarak sürdüren
Uluslararası Boğa Kullanımı Organizasyonu (INTERBULL, International Bull
Evaluation Board) ’nun birlikte yürüttükleri bir dizi çalışma sonunda, üye ülke ve
örgütler tarafından gerçekleştirilen genetik değerlendirmelerde önemli farklılıklar
saptanmıştır. Bunun üzerine; bir örnekliği sağlamak, değerlendirmenin niteliği ve
isabetini yükseltmek amacıyla bir seri çalışma yürütülmüş ve 30 Mayıs 2002 tarihinde
gerçekleştirilen genel kurulda “Kayıt Tutmada Uluslararası Mutabakat” adı altında bir
dizi kural kabul edilmiştir. Bu dokümanın bir bölümü “Süt Sığırlarında Genetik
Değerlendirme Sistemleri (Genetic Evaluation Systems in Dairy Cattle)” isimli bir
kılavuza ayrılmıştır. Bu kılavuzun 10. maddesinde yetiştirilen ırkla ilgili uluslararası
örgütlerce belirlenmiş genetik kusurların taşıyıcısı olduğu belirlenen hayvanların en kısa
sürede duyurulması önerilmektedir (Kumlu ve Akman 2004).
Üzerinde durulan bir çok kalıtsal kusur o özelliğin meydana gelmesini sağlayan resesif
gen bakımından homozigot genotiplerde ortaya çıkmakta ve populasyonda bu şekilde
fark edilebilmektedir. Söz konusu gen bakımından homozigot genotipte olan hayvanlar
genellikle erken dönemlerde (damızlıkta kullanılmadan) ölmektedir. Bu homozigot
genotipteki hayvanların ölmesi sonucunda genetik kusurun gelecek generasyonlara
aktarılması ve söz konusu olan genin populasyonda yayılması önlenmiş olmaktadır.
Resesif etkili bir gen tarafından belirlenen genetik bir kusur bakımından heterozigot
genotipte olan bireylerin tespit edilmesi ve bu gene sahip olan hayvanların
populasyondan uzaklaştırılması çok daha önemlidir. Heterozigot genotipte olan
bireylerin fenotiplerinde çoğunlukla herhangi bir değişiklik meydana gelmemektedir.
Bunun sonucunda genetik kusurun meydana gelmesine neden olan resesif etkili gen
belirli oranlarda gelecek generasyonlara aktarılmaktadır. Böylece genetik kusurun
oluşmasından sorumlu olan genin populasyondaki varlığı ve buna bağlı olarak ta
frekansı generasyonlar boyunca artabilmektedir. Genetik kusurlu hayvanların
2
populasyondaki frekanslarının artması sonucunda ekonomik verimler bakımından da
önemli kayıplar meydana gelebilmektedir. Ekonomik kayıpların en aza indirilmesi
amacıyla damızlıkta kullanılacak ebeveynlerin söz konusu genetik kusurlar bakımından
taşıyıcı olup olmadıklarının belirlenerek ayıklanması populasyonun devamı ve
ekonomik verim seviyesinin korunması açılarından son derece önemlidir.
Sığırlarda 100’ün üzerinde genetik kusur tespit edilmiş olup bu kalıtsal kusurlardan
birisi de BLAD (Bovine Leukocyte Adhesion Deficiency, Sığır Lökosit Adhezyon
Yetersizliği)’ dır. BLAD, 1 numaralı otozomal kromozom üzerinde bulunan, öldürücü
(letal) etkiye sahip resesif etkili bir gen tarafından belirlenmektedir. Bu genetik kusur
sadece Siyah Alaca sığır ırkında ortaya çıkmaktadır. BLAD genetik kusuru bakımından
resesif homozigot genotipte olan buzağılarda, genellikle sindirim ve solunum
sistemlerinde sık sık bakteriyal enfeksiyonlar meydana gelmekte ve bağışıklık
sisteminde meydana gelen zayıflamaya bağlı olarak hastalıklara karşı duyarlılıkları
artmaktadır. Resesif homozigot genotipteki buzağılar zatüre, ishal, diş dökülmesi ve
kilo kaybı gibi belirtiler göstererek 2 ila 12. aylarda ölmektedirler (Shuster et al. 1992,
Nagahata et al. 1996, Tammen et al. 1996, Cox et al. 1997, Fesus et al. 1999, Riberio
et al. 2000, Citek et al. 2004).
Bu çalışma ile, Siyah Alaca sığırlarında BLAD genetik kusurunun moleküler genetik
teknikler
temelinde
laboratuvar
ortamında
belirlenmesi amaçlanmıştır.
3
PCR-RFLP
yöntemi
kullanılarak
2.KAYNAK ÖZETLERİ
2.1 Sığır Lökosit Adhezyon Yetersizliği (BLAD)
Takashi et al. (1980) ve Hagemoser et al. (1983) tarafından ABD’de tanımlanan ve
Bovine Granulocytopathy olarak isimlendirilen Sığır Lökosit Adhezyon Yetersizliği
(BLAD, Bovine Leukocyte Adhesion Deficiency), sığır genomunun 1 numaralı
otozomal kromozomu üzerinde bulunan, CD18 glikoproteinini kodlayan gende
meydana gelen bir nokta mutasyonu (D128G) sonucunda oluşan öldürücü (letal) etkiye
sahip resesif etkili bir gen (qb) tarafından belirlenmektedir. BLAD genetik kusuru β2
integrin yokluğu, CD18 yokluğu, CD11/CD18 yokluğu, Mac-1 yokluğu ve
Granulocytopathy sendromu olarak da adlandırılmaktadır. Bu genetik kusur sadece
Siyah Alaca sığır ırkında görülmektedir (Shuster et al. 1992, Nagahata et al. 1996,
Tammen et al. 1996, Cox et al. 1997, Fesus et al. 1999, Riberio et al. 2000, Citek et al.
2004).
BLAD, lökosit integrinlerinin azlığı veya yokluğu sonucunda görülen ve resesif kalıtım
modeline sahip olan genetik bir kusurdur. β2 integrin taşımayan nötrofiller dokulara
girerek patojenleri yok etme gücünden yoksun kalırlar. β2 integrinler Dünya Sağlık
Örgütü (WHO) tarafından tarafından CD11/CD18 olarak adlandırılmakta olup β
(CD18) ve α (CD11) alt ünitelerinden oluşmaktadır. β alt ünitesi tek bir üniteden
oluşurken, α alt ünitesi lökosit fonksiyon antijen-1 (LFA-1, CD11a) ile membran
yapışma parçası-1 (Mac-1, CD11b) ve p150,95 (CD11c) olarak adlandırılan
birimlerden meydana gelmektedir (Cox et al. 1997, Özbeyaz 1997, Kehrli 2000, Akyüz
2005, Citek et al. 2006).
Bir glikoprotein olan CD18 (veya ITGB2= Integrin Beta 2, GENBANK erişim
numarası: M81233, BOVCD18A lokusu) geni toplam 2172 nükleotid ve 723 amino
asitten meydana gelmektedir (Anonymous 2006). CD18 geninin 383. nükleotidi olarak
bulunan adenin (A) nükleotidinin guanin (G) nükleotidi ile yer değiştirmesi sonucunda
meydana gelen D128G nokta mutasyonu BLAD’ın oluşmasına sebep olmaktadır. Bu
mutasyon sonucunda normal fenotipte 128. amino asit olarak bulunan aspartik asit
4
amino asidi yerine mutant fenotipte glisin amino asidi yer almaktadır. D128G
mutasyonu sonucunda Siyah Alaca sığır ırkında lökosit yetersizliği meydana
gelmektedir (Shuster et al. 1992, Nagahata 2002).
Meydana gelen D128G mutasyonu DNA düzeyinde (A → G) bir transition (purin
nükleotidinin yine bir purin nükleotidi ile yer değiştirmesi) mutasyonudur. D128G
mutasyonuna protein düzeyinde bakıldığı zaman (aspartik asit→ glisin amino asidi) bir
missense (meydana gelen tek nokta mutasyonu sonucunda sentezlenecek olan amino
asidin yerine başka bir amino asidin sentezlenmesi) mutasyonudur.
CD18 glikoproteinini kodlayan gende meydana gelen D128G mutasyonu, sığır
lökositlerinin hücre zarında bulunan löko-integrinlerin CD18 ve CD11 alt üniteleri
arasındaki kompleksin oluşumunu engeller. Lökositlerin damar dışına çıkmaları için
gerekli olan CD11/CD18 adezyon glikoprotein kompleksinin oluşamaması nedeniyle de
lökositlerin damar dışına çıkması büyük ölçüde engellenmiş olur (Cox et al. 1997). Bu
mutasyon yönünden heterozigot sığırların nötrofillerindeki CD18 glikoprotein
miktarında bir azalma olabilir. Ancak heterozigot hayvanlarda bu azalma kesin olarak
saptanamamıştır. BLAD mutant alleli homozigot olarak bulunduran hayvanlarda CD18
glikoprotein miktarı ve dolayısıyla da β2 integrin miktarı ya çok azalmış ya da hiç tespit
edilememiştir (Shuster et al. 1992, Cox et al. 1997, Akyüz 2005).
CD18 geninde meydana gelen D128G mutasyonuna ilave olarak ikinci bir mutasyon
daha meydana gelmektedir. Bu nokta mutasyonunda da CD18 geninin 775. nükleotidi
olarak bulunan Sitozin (C) nükleotidi Timin (T) nükleotidi ile yer değiştirmektedir.
Meydana gelen bu ikinci mutasyon silent (mutasyonun meydana geldiği kodonun
amino asit anlamı değişmez) tipte bir mutasyon olup protein düzeyinde herhangi bir
değişime neden olmamaktadır. Diğer bir ifade ile DNA düzeyinde meydana gelen
silent mutasyon sonucunda protein seviyesinde herhangi bir değişim meydana
gelmemektedir (Shuster et al. 1992, Riberio et al. 2000, Czarnik et al. 2004, Nagahata
2004).
5
Yapılan pedigri analizlerine dayanılarak BLAD’ın ortaya çıkmasına neden olan
mutasyonun ilk defa 1952 yılında Amerika Birleşik Devletleri ’nde doğan Osborndale
Ivanhoe isimli bir boğada meydana geldiği belirlenmiştir (Shuster et al. 1992).
Osborndale Ivanhoe döl verimi, süt verim kapasitesi ve bu özelliklerini döllerine
aktarabilme kabiliyeti yüksek olan bir boğa olarak tanımlanmıştır. Osborndale Ivanhoe
belirtilen bu üstün özelliklerinden dolayı çeşitli ülkelerde (özellikle ABD ve Japonya
başta olmak üzere Danimarka, Hollanda, Almanya, Belçika, Avusturya, Arjantin,
Brezilya, Kore ve Güney Afrika) yürütülen ıslah faaliyetlerinde damızlık olarak yaygın
bir şekilde kullanılmıştır. Osborndale Ivanhoe boğasının artan kullanım oranına bağlı
olarak ta BLAD’ın ortaya çıkmasına neden olan gen, farklı populasyonlara aktarılmış
bulunmaktadır (Shuster et al. 1992, Powell et al. 1996, Ekin 2003).
Şu anda dünyanın her yerinde BLAD vakalarına rastlamak mümkündür. Pedigri
analizleri sonucunda tespit edilen BLAD vakalarının tamamının Osborndale Ivanhoe,
Penstate Ivanhoe Star ve Carlin M Ivanhoe Bell gibi, Siyah Alaca Sığır ırkının en
seçkin boğaları ile akraba oldukları belirlenmiştir. ABD’de damızlık olarak yaygın bir
şekilde kullanılmış olan bu üç boğanın donmuş spermaları moleküler tekniklerle
incelendiğinde, mutant D128G alelini taşıdıkları tespit edilmiştir. BLAD ilk olarak
ABD de ortaya çıkmasına rağmen bu ülkeden diğer ülkelere damızlık Siyah Alaca sığır
ve donmuş sperma ihracatı ile yayılmış bulunmaktadır (Shuster et al. 1992, Powell et
al. 1996, Fesüs et al. 1999).
BLAD Takaşhi et al. (1980) ve Hagemoser et al. (1983) ABD’de bazı Siyah Alaca ırkı
buzağılarda insanlarda görülen LAD (Lökosit Adhezyon Yetersizliği) ve İrlanda Seter
ırkı köpeklerde görülen CLAD (Canine Lökosit Adhezyon Yetersizliği) kalıtsal
kusuruna benzer semptomlar gözlemlemişler ve bunu Bovine Granulocytopathy olarak
tanımlamışlarıdr. Kerhli et al. (1990) söz konusu kusurun Mac-1 (CD11/CD18)
glikoproteinin eksikliği sonucu nötrofil fonksiyonlarının bozulmasına dayandığını ve
Siyah Alaca sığır ırkından bir boğa familyasının bu BLAD’ın taşıyıcısı olduğunu
saptamışlardır. Bu araştırıcılar hastalığın nedeninin sığır lökosit hücre zarında bulunan
ve lökosit bağlanma glikoproteinlerini kodlayan gende meydana gelen bir nokta
6
mutasyonu olduğunu belirlemişlerdir. Bu mutasyonun neden olduğu kalıtsal bozukluğu
da BLAD olarak adlandırmışlardır (Tammen et al. 1996, Ekin 2003).
Sadece Siyah Alaca sığırlarında tespit edilen BLAD kalıtsal kusuruna benzer bir
mutasyon ilk önce insanlarda (LAD, Lökosit Adhezyon Yetersizliği) tespit edilmiştir.
Tespit edilen bu genetik kusur İrlanda Seter köpeklerinde de görülmekte ve CLAD
(Canine Lökosit Adhezyon Yetersizliği) olarak adlandırılmaktadır.
LAD insan genomunun 21 numaralı otozomal kromozomu üzerinde resesif etkili bir gen
tarafından belirlenen kalıtsal bir kusur olup ilk defa 1974 yılında A.B.D.’de
tanımlanmıştır. LAD lökosit hücre zarında bulunan ve lökositlerin damar endotel
hücrelerine bağlanmalarını sağlayan CD18 glikoproteinini kodlayan gende meydana
gelen nokta mutasyonunun sonucunda oluşmaktadır. Meydana gelen bu mutasyon
lökositlerin özellikle de nötrofil lökositlerin, damar duvarına yapışarak enfeksiyon
bölgelerine ulaşmalarına engel olur. LAD yeni doğan bebeklerde bağışıklık sisteminin
baskılanmasına neden olmaktadır. Bu da homozigot bebeklerde tekrarlayan bakteriyel
ve fungal enfeksiyonların görülmesine neden olmaktadır. Homozigot bebeklerde
tekrarlayan yumuşak doku enfeksiyonları, yara iyileşmesinde gecikme, göbek
kordonunun geç düşmesi ve özellikle de nötrofil lökosit artışı ile tanımlanan devamlı
ilerleyici lökosit artışı görülmektedir. Bir çok LAD hastasının yoğun antibiyotik
tedavisine rağmen erken yaşta öldüğü ve kemik iliği naklinin LAD’ın tek tedavi şekli
olduğu ifade edilmektedir (Kehrli et al. 1992, Akyüz 2005).
CLAD köpek genomunun 31 numaralı otozomal kromozomu üzerinde taşınan resesif
etkili bir gen tarafından belirlenen kalıtsal bir kusur olup ilk defa ABD’de 1975 yılında
Renshaw et al. (1975) tarafından İrlanda Seter köpek ırkında tanımlanmıştır. Bu kalıtsal
bozukluğun insanlarda görülen LAD hastalığında görülen semptomlarla benzer olduğu
bildirilmiştir (Gerardi 1996). CLAD CD18 geninde meydana gelen bir nokta mutasyonu
sonucunda oluşmaktadır. CD18 geninin 107. nükleotidi olarak bulunan guanin (G)
nükleotidinin sitozin (C) nükleotidi ile yer değiştirmesi sonucunda meydana gelen
mutasyon CLAD’ın oluşmasına sebep olmaktadır. Bu mutasyon sonucunda normal
fenotipte 36. amino asit olarak bulunan sistein amino asidi yerine mutant fenotipte serin
7
amino asidi yer almaktadır. Bu mutasyon sonucunda İrlanda Seter köpek ırkında lökosit
yetersizliği meydana gelmektedir.
Süt sığırı yetiştiriciliğinde buzağı ölümü önemli bir ekonomik kayıptır. Süt
sığırcılığında doğan buzağıların yaklaşık % 7,7’si çeşitli nedenlerden dolayı ölmektedir.
İlk olarak ABD’de belirlenen BLAD süt endüstrisini tehdit eden en önemli kalıtsal
hastalıklardan birisidir (Shuster et al. 1992). İshal nedeniyle ölen sütçü ırklara ait
buzağıların % 36’sında ölümün belirli bir mikrobik faktörlerden kaynaklanmadığı ifade
edilirken genç Siyah Alaca buzağılarında ölüm sebebi nadiren granülositopati sendromu
(BLAD) olarak bildirilmektedir (Kehrli et al. 1990).
A.B.D. de Siyah Alaca Yetiştiricileri Birliği, Siyah Alaca boğaların moleküler DNA
seviyesinde kontrol edilerek BLAD allelini taşıyan boğaların pedigrisine “BL”,
taşımayanların pedigrisine ise “TL” kodunun eklenmesini kararlaştırmıştır. Buna göre,
Kuzey Amerika’da suni tohumlama şirketleri tarafından aktif olarak kullanılan damızlık
boğalar DNA testi ile kontrol edildikten sonra, eğer boğa BLAD genini taşımıyorsa,
boğa kataloğuna isminden sonra “TL” kısaltması eklenir. Eğer test edilen boğa taşıyıcı
ise boğa isminden sonra “BL” kısaltması eklenir. Bu sayede damızlık boğaların BLAD
durumu hakkında yetiştiriciler bilgilendirilmiş olmaktadır (Tammen et al. 1996, Citek et
al. 2004, Nagahata 2004).
BLAD genetik kusuru bakımından buzağılarda görülen belirtiler oldukça farklılık
göstermektedir. Genellikle bu belirtiler homozigot resesif genotipe sahip olan
buzağılarda doğumdan hemen sonra görülür. BLAD bakımından homozigot resesif
genotipe sahip olan buzağılarda lökosit hücre zarlarında bulunan bağlanma
proteinlerinin tamamen yokluğu veya önemli ölçüde azalması lökositlerin damar
duvarını geçmelerini dolayısıyla da enfeksiyon etkenleriyle savaşmalarını engeller.
Bunun sonucu olarak ta BLAD bakımından homozigot resesif genotipe sahip olan
buzağıların sindirim ve solunum sistemlerinde sık ve tekrarlayan bakteriyel
enfeksiyonlar görülmektedir. Ayrıca, buzağıların bağışıklık sisteminde meydana gelen
zayıflamaya bağlı olarak hastalıklara karşı duyarlılıkları da artmaktadır. BLAD
bakımından homozigot resesif genotipe sahip olan buzağılar 12 aylık yaşa kadar
8
ölmektedirler. Buzağılarda 2 ila 12. aylarda görülen ve bir yaşına kadar olan bireylerin
ölmesine sebep olan bu genetik kusur; zatüre (pneumonie), dişlerin dökülmesi, mide
ülseri, şiddetli bakteriyel enfeksiyonların sık sık tekrar etmesi, ishal, hastalıklara karşı
duyarlılığın artması, yaraların geç iyileşmesi, kıl örtüsünün mat ve dağınık görünmesi,
iştah azalması, kilo kaybının meydana gelmesi, büyümenin yavaşlaması, iri kafalı ve iri
ayak yapılı oluş şeklinde tanımlanmaktadır (Shuster et al. 1992, Nagahata et al. 1996,
Özbeyaz 1997, Riberio et al. 2000, Akyüz 2005).
Kalıtsal bozukluğa homozigot olarak sahip buzağıların canlı ağırlıkları beklenen vücut
ağırlığın ancak %50-60’ı kadardır. BLAD’lı buzağıların günlük canlı ağırlık artışları
0,3 kg/gün iken sağlıklı buzağılarda 0,6 kg/gün olarak belirlenmiştir. Agerholm et al.
(1993) BLAD olduğunu belirledikleri iki Siyah Alaca buzağı ile aynı çiftlikteki normal
yaşıtlarını 42., 70. ve 210. günlerde canlı ağırlıkları bakımından karşılaştırmışlardır.
Yapılan karşılaştırma sonunda 210. günde normal buzağıların BLAD’lı buzağılardan
93 kilo daha fazla canlı ağırlığa sahip olduklarını belirlemişlerdir (Akyüz 2005).
BLAD bakımından homozigot resesif genotipe sahip olan buzağılar genellikle doğumu
takip eden ilk birkaç hafta içinde yaygın ve tekrarlayan bakteriyel enfeksiyonlar sonucu
ölürler. Fakat enfeksiyonların yaygınlığı ve etkilenen organların etkilenme derecesine
bağlı olarak ölüm bir yaşına kadar ertelenebilir. BLAD bakımından homozigot resesif
genotipe sahip olan buzağılar ancak steril bir ortamda, yoğun bir tıbbi müdahele ve
özel bakımla 2-3 yaşına kadar yaşayabilir. Ancak bu hayvanlar kesinlikle kızgınlık
göstermezler (Powell et al. 1996).
Tayvan’da yapılan bir araştırma sonucunda BLAD taşıyıcısı olan sığırların süt
verimlerinin, normal sığırların süt verimlerinden yüksek, buna karşılık süt kalitesinin ise
düşük olduğu bildirilmektedir (Ekin 2003).
Powell et al. (1996) BLAD allelini taşıyan ve taşımayan boğaların kızlarının süt
verimlerini, sütteki yağ ve protein oranlarını karşılaştırmışlardır. Söz konusu
araştırmada BLAD bakımından taşıyıcı hayvanların BLAD alleline sahip olmayanlara
oranla, bir laktasyon döneminde süt veriminin 18 kg, sütteki yağ miktarının 0,4 kg,
9
sütteki protein miktarında 0,9 kg daha düşük seviyede olduğu bildirilmektedir. Ayrıca
BLAD taşıyıcısı hayvanlarda süt yağı miktarının normal hayvanlara oranla daha az
olduğu (Janosa et al. 1999), 305 günlük süt verimleri temelinde süt verim ortalamaları
arasında istatistik olarak önemli farklılıkların olmadığını (Wanner et al. 1998) bildiren
araştırmalara da rastlanmaktadır.
2.2 BLAD genotipli Sığırları Belirleme Yöntemleri
Sığır yetiştiriciliğinde ekonomik kayıplara neden olan kalıtsal kusurların belirlenmesi
ve genetik temellerinin açıklanması, ekonomik verim seviyesinin korunması ve
populasyonun devamı bakımlarından oldukça önemlidir. Sığırlarda görülen kalıtsal
bozukluklar çoğunlukla resesif etkili bir gen tarafından belirlenmekte olup otozomal
kalıtım modeliyle generasyonlar boyunca aktarılmaktadır.
BLAD gibi otozomal kromozomlar üzerinde bulunan resesif etkili bir gen tarafından
belirlenen kalıtsal kusurlar bakımından sığırlar, normal (BB), genetik kusur veya
BLAD taşıyıcısı (Bb) ve genetik kusurlu veya BLAD genotipli hasta (bb) olmak üzere
üç farklı genotipte sınıflandırılmaktadırlar.
Üzerinde durulan bir çok kalıtsal kusur o özelliğin meydana gelmesini sağlayan resesif
gen bakımından homozigot genotiplerde ortaya çıkmakta ve populasyonda bu şekilde
fark edilebilmektedir. Söz konusu gen bakımından homozigot genotipte olan hayvanlar
genellikle erken dönemlerde (damızlıkta kullanılmadan) ölmektedir. Bu homozigot
genotipteki taşıyıcı hayvanların ölmesi sonucunda genetik kusurun gelecek
generasyonlara aktarılması ve söz konusu olan genin populasyonda yayılması önlenmiş
olmaktadır. Resesif etkili bir gen tarafından belirlenen genetik bir kusur bakımından
heterozigot genotipte olan bireylerin tespit edilmesi ve bu gene sahip olan hayvanların
populasyondan uzaklaştırılması çok daha önemlidir. Heterozigot genotipte olan
bireylerin fenotiplerinde çoğunlukla herhangi bir değişiklik meydana gelmemektedir.
Bunun sonucunda da öldürücü etkiye sahip olan resesif etkili gen belirli oranlarda
gelecek generasyonlara aktarılmaktadır. Böylece genetik kusurun oluşmasından
sorumlu olan genin populasyondaki varlığı ve buna bağlı olarak ta frekansı
10
generasyonlar boyunca artabilmektedir. Genetik kusurlu hayvanların populasyondaki
frekanslarının artması sonucunda ekonomik verimler bakımından da önemli kayıplar
meydana gelebilmektedir. Ekonomik kayıpların en az seviyeye indirilmesi amacıyla
damızlıkta kullanılacak ebeveynlerin söz konusu genetik kusurlar bakımından taşıyıcı
olup olmadıklarının belirlenmesi son derece önemlilik arzetmektedir.
BLAD taşıyıcısı olan heterozigot genotipteki Siyah Alaca buzağılarında tipik klinik
belirtiler tespit edilememektedir. Bu nedenle BLAD genetik kusuru Siyah Alaca
populasyonunun devamı için potansiyel bir tehlike oluşturmakta ve BLAD taşıyıcısı
genotiplerin belirlenmesi homozigot genotiplerin belirlenmesinden çok daha önemli
olmaktadır (Cox et al. 1997).
BLAD genetik kusurunun tanısı biyokimyasal, sitolojik ve moleküler genetik
yöntemleri kullanılarak yaygın bir şekilde yapılmaktadır. Üzerinde durulan herhangi bir
protein yada enzim bakımından çeşitli doku ve organlarda fazlalık veya eksiklik
meydana gelebilir ve bu laboratuvar koşullarında çeşitli yöntem ve testler yardımıyla
biyokimyasal olarak belirlenebilmektedir. Protein seviyesinde tespit edilen farklılıklar
temelinde sığırlar normal ve hasta olarak sınıflandırılabilmektedir. Yapılan bu
sınıflandırmada taşıyıcı bireylerin diğer genotiplerden ayrılması çoğunlukla mümkün
olmamaktadır.
Normal ve mutant lökositlerin sayılması ile mutant lökosit yoğunluğu ve miktarının
belirlenmesi esaslarına dayandırılan sitolojik yöntemler kullanılarak ta BLAD genetik
kusurunun tanısı konabilmekte ve çok gelişmiş laboratuvarlarda pahalı ekipmanlar
kullanılarak, sığırlar normal ve hasta olarak gruplandırılabilmektedir. Heterozigot
bireyler kesin olarak belirlenememektedir.
BLAD genotiplerinin tanısının yapılmasında biyokimyasal ve sitolojik yöntemlerin
belirtilen eksikliklerinin giderilmesi amacıyla son zamanlarda moleküler genetik
yöntemlerden yararlanılmaya başlanmıştır. PCR (Polimeraz Zincir Reaksiyonu) temelli
olarak geliştirilen DNA Dizi Analizi ve RFLP gibi moleküler teknikler kullanılarak sığır
genotipleri
belirlenmekte
ve
BLAD
bakımından
11
üç
farklı
genotip
tespit
edilebilmektedir. Moleküler genetik teknikler kullanılarak BLAD genetik kusuru
bakımından sığır genotiplerinin belirlenmesi kısa sürede çok daha duyarlı bir şekilde ve
diğer yöntemlere göre de daha ucuz maliyetle yapılabilmektedir.
Moleküler genetik teknikler kullanılarak BLAD’ın tanısı ilk olarak 1992’de yapılmıştır
(Shuster et al. 1992). Belirtilen araştırmada genel olarak, CD18 geni PCR ortamında
çoğaltılmakta ve daha sonra PCR ürünleri restriksiyon endonükleaz enzimleri ile
muamele edilerek kesim noktalarının varlığı ve yokluğu temelinde sığırların genotipleri
normal (BB), BLAD taşıyıcı (Bb) ve BLAD genetik kusurlu (bb) olarak
belirlenmektedir. Çalışmada CD18 geni primerleri (İleri primer olarak 5’ TCC GGA
GGG CCA AGG GCT A 3’ ve ters primer olarak 5’ GAG TAG GAG AGG TCC ATC
AGG TAG TAC AGG 3’) kullanılarak PCR ortamında 58 bç uzunluğunda DNA parçası
verecek şekilde çoğaltılmaktadır. Elde edilen PCR ürünü TaqI ve HaeIII restriksiyon
endonükleaz enzimleri ile muamele edilmekte ve %4’ lük agaroz jellerinden
elektroforez işlemine tabi tutulmaktadır. Elektroforez işleminden sonra jeller boyanarak
genotipler belirlenmektedir. PCR ürünlerinin kesiminde TaqI restriksiyon enzimi
kullanıldığında normal genotipteki bireyler 26 bç ve 32 bç uzunluğunda iki bant veren
bir modele sahip olurken, taşıyıcı genotipte olan bireyler 26 bç, 32 bç ve 58 bç
uzunluklarında üç bant veren bir modele sahip olmaktadırlar. PCR ürünlerinin
kesiminde HaeIII restriksiyon enzimi kullanıldığında ise normal genotipteki bireyler 9
bç ve 59 bç uzunluğunda iki bant veren bir modele sahip olurken, taşıyıcı genotipte olan
bireyler 9 bç, 19 bç, 30 bç ve 49 bç uzunluklarında dört bant veren bir modele sahip
olmaktadırlar
1992 yılında Shuster et al. (1992) geliştirdikleri bu yöntem sonucunda elde edilen PCR
ürünün çok küçük (PCR ürünü küçük olduğu için kesim ürünleri de çok küçük olmakta
ve bunların agaroz jellerinde belirlenmesi çoğu zaman mümkün olamamaktadır)
olmasından dolayı, Kriegesmann et al. (1997) yeni bir primer çifti geliştirmişlerdir. Bu
primerler kullanılarak yapılan PCR sonrasında elde edilen 343 bç’lik PCR ürünlerinin
TaqI restriksiyon enzimi ile kesiminden sonra, homozigot normal bireylerde 2 bant (191
bç, 152 bç), heterozigot (taşıyıcı) bireylerde 3 bant (343 bç, 191 bç, 152 bç) ve
homozigot hasta bireylerde ise tek bant (343 bç) görülmüştür.
12
Siyah Alaca sığırlarında BLAD genetik kusurunun moleküler genetik teknikler
kullanılarak belirlenmesi ve kimi özellikler üzerine olan etkilerinin tespit edilmesi
amacıyla yürütülen birçok araştırmaya rastlanılmıştır (Çizelge 2.1). Çizelge 2.1’de
verilen araştırmalarda; esas olarak farklı primerler tasarlanarak çoğaltılmış CD18
geninin TaqI ve HaeIII restriksiyon enzimleriyle muamele edilmesiyle elde edilen farklı
PCR-RFLP bant modellerinden yararlanılarak BLAD genotiplerinin belirlenmesi
(Shuster et al. 1992, Tammen et al. 1996, Riberio et al. 2000, Ilie et al. 2004)’ne
yönelik araştırmalara ilave olarak çeşitli ülkelerdeki BLAD taşıyıcısı hayvanların
genotip frekanslarının tahmin edilmesine dayalı çalışmalara da rastlanılmaktadır. Söz
konusu araştırmalarda ABD’de boğalarda %14,1 , ineklerde ise %5,8 (Shuster et al.
1992), yine ABD’de %8,2 (Powell et al. 1996), Japonya’da %8,1 (Nagahata et al. 1999)
ve Brezilya’da %5,7 (Riberio et al. 2000) oranında taşıyıcı hayvanların bulunduğu
bildirilmektedir.
Genel olarak BLAD geninin (qb) frekansının çok düşük değerler arasında olduğu
bildirilmekle beraber Brezilya’da 0,028 (Riberio et al. 2000), Rusya’da 0,029 (Hofer et
al. 2000) ve Şili’de 0,0179 (Ricardo et al. 2001) olarak ifade edilmiştir. Ayrıca Çek
Cumhuriyeti’nde 406 inek üzerinde yapılan araştırmada BLAD genine rastlanmamıştır
(Citek et al. 2006).
Ayrıca Polonya’da CD18 geninin 775. nükleotidinde meydana gelen silent mutasyon
temelinde 15 boğa ve 195 ineğin genotipinin belirlenmesine yönelik yürütülen bir
araştırmada da çoğaltılan 108 bç’lik PCR ürününü Fnu4HI restriksiyon enzimi ile
kesilmiş ve BLAD bakımından homozigot genotipe sahip hayvanların genotip frekansı
0,03 olarak hesaplanmıştır (Czarnik et al. 2004).
Türkiye’de BLAD genetik kusurunun tanısına yönelik olarak yalnızca bir araştırmaya
rastlanmıştır. Bu araştırmada 120 Siyah Alaca, 20 İsviçre Esmeri, 20 Yerli Kara, 20 Boz
Irk, 20 Güney Doğu Anadolu Kırmızısı ve 20 Doğu Anadolu Kırmızısı sığırı materyal
olarak kullanılmıştır (Akyüz 2005, Akyüz and Ertuğrul 2006). Araştırmada
Kriegesmann et al. (1997)’un tarafından tasarlanan primerler kullanılarak 343 bç
uzunluğunda PCR ürünü elde edilmiştir. Elde edilen PCR ürünleri TaqI restriksiyon
13
enzimi ile muamele edilerek hayvanların genotipleri %2’lik agaroz jellerinde
belirlenmiştir. Araştırmaya konu olan Siyah Alaca ırkı sığırlarında bir boğa ve bir inek
olmak üzere ikisinin BLAD yönünden taşıyıcı oldukları belirlenmiştir. Çalışılan Siyah
Alaca sığır ırkı içinde homozigot BLAD’lı bireye rastlanılmamıştır. Materyal olarak
kullanılan diğer sığır ırklarında mutant BLAD alleline rastlamamış olup, toplam 120
Siyah Alaca ırkı sığırda, mutant BLAD allelinin frekansı 0,0084 olarak hesaplanmıştır.
Çizelge 2.1 BLAD genetik kusurunun moleküler genetik teknikler kullanılarak
belirlenmesine yönelik yürütülen araştırmalar ve sonuçları.
Ülke
ABD
Örnek
Genişliği
BLAD Genotipleri
BB*
Bb*
Bb*
qb Gen
Frekansı**
2025 ♂
(0,141)
[0,07]
1559 ♀
(0,058)
[0,03]
Kaynak
Shuster et al. 1992
Danimarka
1611
1256
346
8
[0,11]
Jorgensen et al. 1993
Almanya
2381
2061
251
69
[0,08]
Tammen et al. 1996
ABD
6400 ♂
(0,082)
[0,04]
Powell et al. 1996
Japonya
796 ♀
(0,081)
[0,04]
Nagahata et al. 1996
Japonya
792 ♀
(0,134)
[0,06]
Nagahata et al. 1997
ABD
756 ♀
67
[0,04]
Wanner et al. 1998
83
5
0.028
Riberio et al. 2000
171
161
10
0.029
Hofer et al. 2000
59
56
3
0.0179
Ricardo et al. 2001
[0.28]
Czarnik et al. 2004
0.0084
Akyüz 2005
Brezilya
Rusya
Şili
Polonya
Türkiye
88 ♂
15 ♂
195 ♀
118 ♂
2♀
(0.47)
(0.50)
117
1
1
1
(0.03)
Çek Cumh.
406 ♂
406
[0,00]
Citek et al. 2006
*Parantez içinde bildirilen değerler genotip frekanslarını ifade etmektedir.
**Köşeli parantez içinde bildirilen gen frekansları tarafımızdan hesaplanmıştır.
14
3. MATERYAL VE YÖNTEM
3.1 Materyal
3.1.1 Canlı materyal
Araştırmada Çizelge 3.1’de verilen Siyah Alaca ve Simental ırklarına ait toplam 122
sığır materyal olarak kullanılmıştır. Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM)’ne ait
çiftliklerden temin edilen ve bu çalışmanın materyali olarak kullanılan erkek hayvanlar,
boğa adayı olarak seçilen ve damızlıkta kullanılması düşünülen Siyah Alaca buzağıları
ve danalarından oluşmaktadır. TİGEM’e ait Bala ve Polatlı çiftliklerinden temin edilen
19 inek sağılan ergin Siyah Alaca sığırlarıdır. Damızlık Sığır Yetiştiriciler Merkez
Birliği’nden sağlanan 7 boğa birlik tarafından damızlık olarak kullanılan boğalardır.
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Hayvancılık İşletmesinden temin
edilen Siyah Alaca (5) ve Simental (6) inekleri ise günlük olarak sağılan sığırlardır.
Çizelge 3.1 Çalışmada kullanılan ırklar, örnek sayısı ve örneklerin alındığı
işletmeler
Irk
Örnek Sayısı
Örneğin Alındığı İşletmeler
TİGEM Bala Tarım İşletmesi Müdürlüğü
Bala / Ankara
Siyah Alaca
65 ♂
19 ♀
Siyah Alaca
20 ♂
TİGEM Polatlı Tarım İşletmesi Müdürlüğü
Polatlı / Ankara
Siyah Alaca
7♂
Damızlık Sığır Yetiştiriciler Merkez Birliği
Ankara
Siyah Alaca
5♀
Anakara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Zootekni Bölümü Hayvancılık İşletmesi
Ankara
Simental
6♀
Anakara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Zootekni Bölümü Hayvancılık İşletmesi
Ankara
TOPLAM
92 ♂ 30 ♀
15
3.1.2 Araç ve gereçler
Bu araştırmanın yürütülmesinde Zootekni Bölümü Biyometri ve Genetik Anabilim Dalı
Genetik Laboratuvarı’nda mevcut bulunan ve Çizelge 3.2’de detayları açıklanan araç ve
gereçler kullanılmıştır.
Çizelge 3.2 Araç ve gereç listesi
Adı/Modeli
Bidestile Saf Su Cihazı / Büchi Fontavapor 285, Ultra
Saf Su Cihazı / Sg Ultra Clear Basic
pH metre / Orion 420
Otoklav / Hyrama
Nano Drop Spectrofotometre/ ND 1000
Çalkalayıcılı Sıcak Su Banyosu / Kotterman
Isıtıcılı Manyetik Karıştırıcı / Janke & Kunkel KG
Çalkalayıcı (Vortex) / Julabo Paramix3
Santrifüj / NÜVE NF1215 5000 rpm,
Mikro Santrifüj / SIGMA 1-15, 14.000 rpm
Mikro Santrifüj / HERMLE Z 231M, 15.000 rpm
Soğutmalı Santrifüj / Thermo Iec Multi Rf 8467 0260,
16.800 Rpm, 30.000 g
Manuel Hassas Terazi / Sartorius, 200 G
Dijital Hassas Terazi / Sartorius, R 200 D, 1000 G
Gradient Thermal Cycler 96 Örneklik / Biorad
Thermal Cycler 25 Örneklik / Techne TC 312
Agaroz Jel Elektroforez Takımları / Thermo
Güç Kaynakları / HSI 2500 DC, Bimetra P25, BioRad
Model 200/2.0
Jel Görüntüleme ve Analiz Sistemi / Kodak Gel Logıc
200
Termal Yazıcı / Sony Digital Graphic Printer Up-D895
Mikro Dalga Fırını (ARÇELİK MD 500)
UV Transilluminatör / Vilber Lourmat
UV Lambası ve Gözlükleri / Mineralight Lamp UV254/366 Nm
Derin Dondurucu / Rua Instruments, -80 C0
Derin Donduruculu Buzdolabı / Arçelik, -25, +4
Steril DNA İzolasyon Kabini / Metisafe Class II
Çeker Ocak / Metisafe Class II
16
Çalışmada Kullanım Amacı
DNA izolasyonu ve PCR reaksiyonları için
kullanılan tampon çözeltilerin hazırlanması
Tampon çözeltilerin hazırlanması için
gerekli pH ’nın belirlenmesi
Kullanılan malzemlerin sterilizasyonu
İzole
edilen
DNA
örneklerinin
konsantrasyonları ve saflık derecelerinin
belirlenmesi
DNA izolasyonu
Tampon çözeltilerin hazırlanması
Tampon çözeltilerin hazırlanması ve DNA
izolasyonu
DNA izolasyonu ve PCR aşamalarında
örneklerin kısa süreli santrifüj edilerek
çöktürülmesi
DNA izolasyonu sırasında örneklerin
bozulmadan santrifüj edilmesi
Tampon çözeltilerin hazırlanmasında sarf
malzemlerin tartılması
Mikrosatelit lokusların çoğaltılması
DNA izolasyonu ve PCR ürünlerinin tespiti
Elektroforez
sistemlerinin
elektrik
ortamlarının sağlanması
DNA izolasyonu, PCR ürünleri ile
mikrosatelit lokusların ön denemelerinin
jelde görüntülenmesi ve bilgisayar ortamına
aktarılması
DNA izolasyonu, PCR ürünleri ile
mikrosatelit lokusların arşivlenmesi için
baskı yapılması
Agaroz jellerin hazırlanması
DNA izolasyonu ve PCR ürünleri ile
mikrosatelit lokusların ön denemelerinin
agaroz veya PAGE jel elektroforez
yapılırken aynı anda fragment ayrımlarının
kontrollerinin de yapılması
Örnek ve çeşitli sarf malzemelerin
saklanması
DNA izolasyonu ve PCR işlemlerinin steril
ortamda yapılması
Çeşitli tampon çözeltilerin hazırlanması
3.1.3 Tampon çözeltiler
DNA moleküllerinin izolasyonu, PCR optimizasyonlarının yapılması, restriksiyon
enzimi ile muamele edilmesi, agaroz jellerin hazırlanması ve elektroforez işlemlerinin
yapılmasında kullanılan çözeltiler Çizelge 3.3’de verilmiştir.
Çizelge 3.3 Çalışmada kullanılan tampon çözeltilerin molaritesi/miktarı ve
içerikleri
Tampon Çözelti
Eritrosit Lisis Tampon
Çözeltisi
Fizyolojik Tampon
Çözeltisi
Lisis TE Tampon
Çözeltisi
TE Tampon Çözeltisi
6M NaCl Çözeltisi
DNA Yükleme Tampon
Çözeltisi
10 X TBE
Elekrtroforez/Jel Stok
Tampon Çözeltisi
1 X TBE
Elekrtroforez/Jel
Tampon Çözeltisi
TaqI Kesim Çözeltisi
PCR Stok Tampon
Çözeltisi
Molarite/Miktar
0,32 M
10 mM
5 mM
75 mM
25 mM
500 mM
20 mM
10 mM
10 mM
1mM
5.64 g
10 ml’ye tamamlanır
5.0 ml
2.0 ml
1.5 ml
1.5 ml
108.0 g
55.0 g
40.0 ml
1 litreye tamamlanır
İçerik
Sukroz
EDTA
MgCl2
NaCl
EDTA
Tris-HCl
EDTA
NaCl
Tris
EDTA
NaCl
Deiyonize bdH2O
Gliserol
Bromfenol
EDTA
Deiyonize bdH2O
Tris
Borik Asit
0.5 M EDTA (pH 8,0)
Deiyonize bdH2O
200 ml 10 X TBE
2 litreye tamamlanır Deiyonize bdH2O
0,5 μl
1,5 μl
8,5 μl
1,3 μl
2,0 μl
2,0 μl
2,0 μl
0,5 μl
0,5 μl
0,2 μl
11,5 μl
17
TaqI
Buffer (Tampon) TaqI
Deiyonize bdH2O
Genomik DNA
10 X PCR tamponu
10 x dNTP (0,2 mM)
MgCl2 (1,5 mM)
İleri Primer
Ters Primer
Taq DNA polimeraz (0.5 U)
Deiyonize bdH2O
3.2 Yöntem
3.2.1 Kan örneklerinin alınması
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Biyometri ve Genetik Anabilim
Dalı Genetik Laboratuvarı’nda yürütülen bu çalışmada kullanılan kan örnekleri, 10
ml’lik EDTA’lı tüplere, steril ve tek kullanımlık iğneler ile vena jugularisten alınmıştır.
Hayvanlardan alınan kanlar soğuk zincirde laboratuvara getirilmiştir ve genomik DNA
izolasyon işlemine kadar -20 ºC’de saklanmıştır. Ayrıca Damızlık Sığır Yetiştiricileri
Merkez Birliği’nden temin edilen ve araştırmada kullanılan donmuş spermler sıvı azot
içerisinde laboratuvara getirilerek -80 ºC’de muhafaza edilmiştir.
3.2.2 Genomik DNA izolasyonu
Genomik DNA molekülünün izolasyonunda Miller et al. (1988) tarafından bildirilen
DNA izolasyon protokolü laboratuvar ortamında optimize edilmiş ve aşağıdaki şekilde
uygulanmıştır.
1. -20 ºC’de muhafaza edilen kan örnekleri çözülene kadar oda sıcaklığında (24–25 ºC)
bekletilmiştir.
2. Her bir kan örneğinden 500 μl alınarak 1,5 ml’lik ependorf tüp içine konulmuştur.
3. Örneklerin üzerine 1.000 μl Eritrosit Lisis Tampon Çözeltisi (Çizelge 3.3) ilave
edilmiş ve kısa bir süre vorteksle iyice karıştırılarak 10 dakika oda sıcaklığında
bekletilmiştir.
4. Bekletme süresinin sonunda örnekler 3.000 rpm de 10 dk santrifüj edilmiştir.
5. Ependorf tüplerin üst kısmında toplanan sıvı kısım (süpernatant) dikkatli bir şekilde
uzaklaştırılmıştır. Dipte kalan peletlerin (hücre kısmı) rengi gözlenerek peletlerin
rengi beyaz olana kadar Eritrosit Lisis Tampon Çözeltisi ile tekrar (en fazla 3 defa)
muamele edilmiştir.
6. Peletlerin üzerine 1.000 μl Fizyolojik Tampon Çözeltisi (Çizelge 3.3) eklenmiş ve
kısa bir süre karıştırılmıştır.
18
7. Örnekler 3.000 rpm de 10 dk santrifüj edilmiş ve santrifüj sonunda sıvı kısım
dikkatli bir şekilde tekrar uzaklaştırılmıştır.
8. Peletlerin üzerine 600 μl Lisis TE Tampon Çözeltisi (Çizelge 3.3) eklenmiş ve
peletlerin iyice çözünmesi sağlanmıştır.
9. Çözülen peletlerin üzerine 100 μl SDS solusyonu ve 5 μl proteinaz K (10 mg/ml)
eklenerek hafifçe karıştırılmış ve 65 ºC’de 1,5 saat su banyosunda tutulmuştur.
İnkübasyon süresince her 15 dakikada bir hafifçe karıştırılmıştır.
10. İnkübasyondan çıkarılan örneklerin üzerine 200 µl 6M NaCl Çözeltisi (Çizelge 3.3)
eklenmiş ve 15 dk vorteksle iyice karıştırılmıştır.
11. Örnekler 11.000 rpm de 10 dk santrifüj edilmiştir.
12. Santrifüj sonunda üstte kalan ve DNA moleküllerini içeren sıvı kısım yeni bir
ependorf tüp içine koyulmuştur.
13. Örnekler 10.000 rpm de 5 dk tekrar santrifüj edilmiş ve yine üstte kalan sıvı kısım
yeni bir ependorf tüp içine alınmıştır.
14. Örnekler üzerine örnek hacminin iki katı hacimde ( yaklaşık 1.000 µl) %99,9’luk saf
etil alkolden (–20 ºC’de saklanan) ilave edilmiştir.
15. Etil alkol ilave edildikten sonra ependorf tüpü DNA iplikçikleri kümeleşinceye
kadar 4-5 kez hafifçe karıştırılmıştır.
16. Kümeleşen DNA iplikçiklerinin tüpün dibine çökmesi için tüp 10.000 rpm de 5 dk
santrifüj edilmiştir.
17. Santrifüj sonunda etil alkol uzaklaştırılarak tüpün dibine çökmüş olan DNA
peletinin üzerine 1.000 μl %70’lik etil alkol ilave edilerek 10.000 rpm de 5 dk
santrifüj edilmiştir.
18. Santrifüj işleminden sonra tüpün üstünde yer alan alkol uzaklaştırılmıştır.
19. Tüp içindeki alkolün tamamen uzaklaşmasını sağlamak amacıyla örnekler çeker
ocak içinde kurumaya bırakılmıştır.
20. Tamamen kuruyan örnekler üzerine 100 μl TE Tampon Çözeltesi (Çizelge 3.3)
ilave edilmiş olup, DNA peletinin çözülmesi için bir gece buzdolabında +4 ºC’de
bekletilmiştir.
21. Genomik DNA izolasyonunun miktar ve saflık kontrollerinin yapılmasında
NanoDrop Spektrofotometre (ND 1000)’den yararlanılmış ve elde edilen veriler
bilgisayar ortamına aktarılmıştır.
19
22. Örneklerden izole edilen genomik DNA moleküllerinin tek parça olup
olmadıklarının (kırılıp kırılmadığı) kontrolleri %2’lik agaroz jellerinde yapılmıştır.
23. Spektrofotometre ölçümleri sonucunda 260/280 dalga boylarında 1,8-2,0 saflık ile
miktar olarak 50 ng / μl değerinin üzerinde bulunan ve ayrıca %2’lik agaroz
jellerinde tek parça olduğu tespit edilen herbir örneğe ait DNA molekülleri PCR
işlemi yapılıncaya kadar +4 ºC’de muhafaza edilmiştir.
24. Ayrıca Damızlık Sığır Yetiştiriciler Merkez Birliği’nden temin edilen donmuş
sperm örneklerinden DNA izolasyonu amacıyla QIAamp® DNA Mini Kit
(QIAGEN) standart izolasyon kitinden yararlanılmıştır.
3.2.3 Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR)
BLAD geninin PCR ortamında çoğaltılması amacıyla hem Shuster et al. (1992) hem de
Kriegesmann et al. (1997) tarafından bildirilen metotlar kullanılmıştır.
BLAD geninin PCR ile çoğaltımı için Shuster et al. (1992) tarafından bildirilen
reaksiyon koşulları araştırmanın yürütüldüğü laboratuvar koşullarına adapte edilmiş ve
ileri primer olarak 5’ TCC GGA GGG CCA AGG GCT A 3’, ters primer olarak da 5’
GAG TAG GAG AGG TCC ATC AGG TAG TAC AGG 3’ primeri kullanılmıştır.
Genomik DNA dışındaki tüm bileşenlerin içinde bulunduğu PCR Stok Tampon
Çözeltesi (Çizelge 3.3), her seferde incelenecek örnek sayısı ile orantılı olacak şekilde
steril 1,5 ml’lik ependorf tüpü içinde hazırlanmıştır. Bu PCR Stok Tampon Çözeltesinde
her bir örnek için 18,7 μl alınarak 0,2 ml’lik ependorf tüplere dağıtılmıştır. Hazırlanan
PCR Stok Tampon Çözeltesi 0,2 ml’lik ependorf tüplerine dağıtıldıktan sonra örneklere
ait genomik DNA’dan 1,3 μl alınarak bu çözeltinin üzerine eklenmiştir. Daha sonra
ependorf tüplerinin kenarlarına yapışmış olan kısmı dibe çöktürmek için bu karışım 3-5
sn. mikrosantrifüjde 3.500 rpm’de santrifüj edilmiştir. Santrifüj sonucunda içinde
örneklerin bulunduğu 0,2 ml’lik ependorf tüpler PCR çoğaltımlarının yapıldığı termal
cycler cihazına yerleştirilmiştir. BLAD geninin çoğaltılmasında Çizelge 3.4’de verilen
PCR programı uygulanmıştır (Shuster et al. 1992).
20
Çizelge 3.4 PCR programı (Shuster et al. 1992)
94 oC
3 dak
94 oC
30 san.
65 oC
40 san.
72 oC
40 san.
72 oC
5 dak
Ön denaturasyon (DNA eksenlerinin
birbirlerinden ayrılması)
35 döngü
Denaturasyon (DNA eksenlerinin birbirlerinden
ayrılması)
Annealing (Primerin komplimenter kalıp DNA
ekseni bölgesine bağlanması)
Extension (Üzerinde durulan DNA bölgesinin
sentezinin yapılması)
Son Extension (Üzerinde durulan DNA bölgesinin
sentezinin son kez yapılması)
BLAD geninin PCR işlemi sonucunda çoğaltılıp çoğaltılmadığı %2’lik agaroz jellerinde
kontrol edilmiştir (Şekil 4.1).
Elde edilen PCR ürünlerine, içeriği Çizelge 3.3’de verilen DNA Yükleme Tampon
Çözeltisi’nden 3–4 µl ilave edilmiştir. PCR ürünleri restriksiyon endonükleaz enzimi ile
kesim işleminde kullanılmak üzere + 4 ºC’de saklanmıştır.
3.2.4 Elektroforez
Örneklerin elektroforez işlemi için elektroforez çözeltisi olarak Çizelge 3.3’te içeriği
verilen 1 X Elektroforez/Jel Tampon Çözeltisi kullanılmıştır. Elektroforez çözeltisi
önce 10 X Elektroforez/Jel Stok Tampon Çözeltisi olarak hazırlanmıştır (Çizelge
3.3). Hazırlanan bu stok solüsyonu deiyonize su ile 10 katı sulandırılarak (1 X TBE
Elektroforez/Jel Tampon Çözeltisi) hem jelin hazırlanmasında hem de elektroforez
tampon çözeltisi olarak kullanılmıştır. Jelin hazırlanması için 100 ml, Elektrolit
Çözeltisi olarak da 1000 ml 1 X TBE Elektroforez/Jel Tampon Çözeltisi kullanılmıştır.
3.2.4.1 Metaphor agaroz jellerin hazırlanması
BLAD genotipleri %4’lük methapor agaroz jellerinden yararlanılarak tespit edilmiştir.
Methapor agaroz jelleri 4 gr methapor agaroz tartılıp 250 ml’lik erlen mayerin içine
konmuş ve üzerine 100 ml 1 X TBE Elektroforez/Jel Tampon Çözeltisi eklenerek
21
hazırlanmıştır. Belirtilen çözelti içinde agaroz iyice homojenize edildikten sonra jel
tampon çözeltisi 2-5 dk mikro dalga fırında kaynatılmıştır. Jel kaynatıldıktan sonra
üzerine 5 l etidyum bromid çözeltisi (10 mg etidyum bromid/ml deiyonize su) ilave
edilmiştir. Hazırlanmış olan jel 8 X 20 X 0,8 cm ebatlarında olan ve üzerinde 22
kuyucuklu tarak bulunan jel tablasına dökülerek oda sıcaklığında soğuması
sağlanmıştır. Yaklaşık 30 dk sonra tarak kuyulara zarar vermeden ve jeli yırtmadan
dikkatli bir şekilde çıkartılmıştır. Hazırlanan jel 1 x TBE Elektroforez/Jel Tampon
Çözeltisi ile dolu olan yatay elektroforez tankına yerleştirilmiştir. Jel tanka
yerleştirildikten sonra üzerini tamamen kaplayacak şekilde kadar 1 X TBE
Elektroforez/Jel Tampon Çözeltisi ilave edilmiştir.
3.2.4.2 PCR ürünlerinin jele yüklenmesi ve fotoğraflarının çekilmesi
PCR ürünlerinden 7 µl alınarak 0,2 µl’lik PCR tüplerine konulmuş ve üzerine 3µl DNA
Yükleme Tampon Çözeltisi eklenmiştir. Örnekerin jele yüklenmesinden önce PCR
ürünlerinin tüplerin kenarlarına yapışmış olma ihtimalini azaltmak için bu karışım 3-5
sn mikrosantrifüjde 3.500 rpm’de santrifüj edilmiştir. Daha sonra bu karışım kuyulara
dikkatli bir şekilde yüklenmiştir. PCR ürünlerinin büyüklüklerinin tahmin edilebilmesi
için 50 bç’lik (Fermentas® GeneRuler SMO241) standart DNA markeri (DNA Ladder)
yüklenmiştir. Elektroforez işlemi 85 V/cm’de yaklaşık olarak 1 saat sonra
tamamlanmıştır. Elektroforez işleminden sonra jellerin Jel Görüntüleme Analiz
Sisteminde (Kodak Gel Logic 200) fotoğrafları çekilerek elde edilen görüntüler
bilgisayar ortamına aktarılmıştır.
3.2.5 PCR ürünlerinin TaqI restriksiyon enzimi ile kesilmesi
Elektroforez sonunda 58 bç’lik bantların elde edildiği örneklere ait PCR ürünleri TaqI
(Fermentas® ER0671) restriksiyon enzimi ile kesilmiştir. Çalışmada 10 ünite/μl
konsantrasyonundaki 3000 U TaqI restriksiyon enzimi kullanılmıştır. TaqI restriksiyon
enzimi aşağıda verilen nükleotid sıralarını tanıyarak bu bölgelerden yapışkan uçlu
(sticky, cohesive) kesim yapmaktadır.
22
5'.....CCAT↓CGACCT.....3'
3'.....GGTAGC↑TGGA.....5'
TaqI
5'.....CCAT
3'.....GGTAGC
+
CGACCT.....3'
TGGA.....5'
Restriksiyon enzim ile kesim işlemi bir örnek için toplam hacmi 10 μl olacak şekilde
hazırlanmıştır. İçeriği Çizelge 3.3’de verilen bu 10 µl TaqI kesim çözeltisi 13 µl PCR
ürünlerinin üzerine eklenmiştir. TaqI kesim çözeltisi bir seferde kesilecek olan örnek
sayısı ile orantılı olacak şekilde steril bir 0,2 ml’lik ependorf tüpü içinde hazırlanmış ve
her bir PCR ürününün bulunduğu tüplere 10’ar µl olacak şekilde dağıtılmıştır.
Üzerine TaqI kesim çözeltisi eklenmiş olan PCR ürünleri 65 oC’de 3 saat inkübasyona
tabi tutulmuştur. İnkübasyon sonrasında, 3.2.4.1’de anlatıldığı şekilde %4’lük Metaphor
agaroz jelleri hazırlanarak elektroforez işlemi gerçekleştirilmiştir.
Bu tez çalışmasında Shuster et al. (1992)’nın kullandığı primerlerin yanısıra primer
olarak, Kriegesmann et al. (1997) tarafından bildirilen primerler de kullanılmıştır.
Hedef bölgelerin PCR ile çoğaltımı için Kriegesmann et al. (1997) tarafından bildirilen
reaksiyon koşulları araştırmanın yürütüldüğü laboratuvar koşullarına adapte edilmiştir.
Bu amaçla ileri primer olarak 5' CCT GCA TCA TAT CCA CCA G 3' ve ters primer
olarak da 5' GTT TCA GGG GAA GAT GGA G 3’ kullanılmıştır. Bu primerlerin ikisi
de 19 nükleotitden oluşmaktadır. Bu primerler kullanılarak yapılan PCR sonunda 343
bç uzunluğunda tek bir PCR ürünü elde edilmiştir.
Yapılan birçok denemeden sonra PCR optimizasyonu olarak Çizelge 3.5’de verilen
PCR programı kullanılmıştır.
23
Çizelge 3.5 PCR programı (Kriegesmann et al. 1997)
94 oC
3 dak
94 oC
1 dak
65 oC
1 dak
72 oC
1 dak
72 oC
5 dak
Ön denaturasyon (DNA eksenlerinin
birbirlerinden ayrılması)
35 döngü
Denaturasyon (DNA eksenlerinin birbirlerinden
ayrılması)
Annealing (Primerin komplimenter kalıp DNA
ekseni bölgesine bağlanması)
Extension (Üzerinde durulan DNA bölgesinin
sentezinin yapılması)
Son Extension (Üzerinde durulan DNA bölgesinin
sentezinin son kez yapılması)
PCR işleminin ardından örnekler %2’lik agaroz jellerinde (2 g agaroz 100 ml 1X TBE
Elektroforez/Jel Tampon Çözeltisinde çözdürülmüştür) yüklenmiş ve elektroforez
işlemine tabi tutulmuştur. Elektroforez işleminden sonra Jel Görüntüleme Analizi
Sisteminde jellerin fotoğrafı çekilmiştir ve bilgisayar ortamında kayıt altına alınmıştır.
Elektroforez işlemi sonunda 343 bç’lik bantların elde edildiği örneklere ait PCR
ürünleri TaqI restriksiyon enzimi ile kesilmiştir. Restriksiyon enzim ile kesim işlemi, bir
örnek için toplam hacmi 10 μl olacak şekilde hazırlanmıştır. İçeriği Çizelge 3.3’te
verilen bu 10 µl TaqI Kesim Çözeltisi 13 µl PCR ürünlerinin üzerine eklenmiştir. Kesim
reaksiyon karışımı bir seferde kesilecek olan örnek sayısı ile orantılı olacak şekilde
steril bir 0,2 ml’lik ependorf tüpü içinde hazırlanmış ve her bir PCR ürününün
bulunduğu tüplere 10’ar µl olacak şekilde dağıtılmıştır.
Üzerine TaqI Kesim Çözeltisi eklenmiş olan PCR ürünleri 65 oC’de 3 saat inkübasyona
tabi tutulmuştur. İnkübasyon sonrasında %2’lik agaroz jelleri hazırlanarak elektroforez
işlemi gerçekleştirilmiştir.
3.2.6 Genotiplerin belirlenmesi
BLAD geni bakımından genotiplerin belirlenmesi amacıyla başlangıç denemelerinde
Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliğinden sağlanan ve heterozigot (taşıyıcı)
genotipte olduğu bilinen Vedat isimli boğanın donmuş spermasından izole edilen DNA
24
moleküllerinden yararlanılmıştır. Daha sonra Dr. Anne WOHLKE (From Institut für
Tierzucht und Vererbungsforschung Tierärztliche Hochschule Hannover / GERMANY)
tarafından gönderilen ve taşıyıcı genotipte olduğu bildirilen DNA örnekleri standart
olarak kullanılarak 116 baş Siyah Alaca ve 6 baş Simental sığırının BLAD bakımından
genotipleri belirlenmiştir (Çizelge 3.6 ve Çizelge 3.7).
Çizelge 3.6 İleri primer olarak 5’ TCC GGA GGG CCA AGG GCT A 3’ ve ters
primer olarak ta 5’ GAG TAG GAG AGG TCC ATC AGG TAG TAC
AGG 3’ kullanılarak elde edilen PCR ürünü ile TaqI ve HaeIII kesim
enzimleriyle oluşturulan BLAD fenotiplerinde beklenen DNA
parçacıklarının büyüklükleri (Shuster et al. 1992)
TaqI
PCR
ürünü
Normal
Taşıyıcı
58 bç
32 bç
26 bç
58 bç
HaeIII
Taşıyıcı
49 bç
BLAD
32 bç
30 bç
30 bç
26 bç
19 bç
19 bç
9 bç
9 bç
BLAD
58 bç
Normal
49 bç
9 bç
Çizelge 3.7 İleri primer olarak 5' CCT GCA TCA TAT CCA CCA G 3've ters
primer olarak ta 5' GTT TCA GGG GAA GAT GGA G 3’ kullanılarak
elde edilen PCR ürünü ile TaqI kesim enzimiyle oluşturulan BLAD
fenotiplerinde beklenen DNA parçacıklarının büyüklükleri (Kriegesmann
et al. 1997)
PCR
ürünü
TaqI
Normal
Taşıyıcı
343 bç
191 bç
191 bç
152 bç
152 bç
343 bç
25
BLAD
343 bç
3.2.7 BLAD gen frekansının hesaplanması
Mutant BLAD geninin frekansı ve standart hatasının hesaplanmasında lokus sayma
(counting the number of genes) yöntemi kullanılmıştır (Nei 1987). Çünkü muhtemel
olan tüm genotipler (BB, Bb ve bb) belirlenmiş olup, gen frekanslarının
hesaplanmasında bu genotiplerden yararlanılmıştır.
Pi
S Pi
( 2 f1 f 2 )
2N
Pi (1 Pi )
2N
Pİ
: i’inci allelin frekansı
f1
: i’inci allel bakımından homozigot genotipli bireylerin sayısı
f2
: i’inci allel bakımından heterozigot genotipli bireylerin sayısı
N
: i’inci lokus bakımından toplam birey sayısı
S pi
: i’inci allel frekansının standart hatası
TİGEM Bala Tarım İşletmesi’nde yetiştirilen Siyah Alaca sığır populasyonunun BLAD
lokusu
bakımından, Hardy – Weinberg kanununa uygunluğu (genetik dengenin
kontrolü ) χ2 (Khi – Kare ) testi ile kontrol edilmiştir.
2
(f
f ') 2
f'
χ2 = Khi – kare değeri
f = Gözlenen genotip frekansları
f1 = Beklenen genotip frekansları
26
4. SONUÇ
4.1 Genomik DNA izolasyonu
116 baş Siyah Alaca ve 6 baş Simental sığır ırkından alınan kanlardan çöktürme
(Salting Out) yöntemi kullanılarak genomik DNA izolasyonu yapılmıştır. DNA
izolasyonu sonucunda elde edilen jel görüntüsü Şekil 4.1’de verilmiştir. İzole edilen
DNA moleküllerinin olarak ortalama ve standart hatası 154,03
6,70 ng / µl’dir.
Örneklerden elde edilen genomik DNA’ların NanoDrop Spektrofotometre ile ölçümü
yapıldıktan sonra, yeterli derecede saf olmadığına karar verilen örneklerde genomik
DNA izolasyonu işlemi tekrarlanmıştır. Elde edilen genomik DNA’ların yeterli
derecede saf olduğuna karar verildikten sonra PCR işlemine geçilmiştir.
Şekil 4.1 İzole edilen genomik DNA’ların % 2’lik agaroz jellerindeki görünümü
4.2 Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR)
PCR işlemi sonucunda Shuster et al. (1992) ve Kriegesmann et al. (1997) tarafından
bildirilen yöntemler kullanılarak sırasıyla 58 bç (Şekil 4.2) ve 343 bç (Şekil 4.3)
uzunluğunda PCR ürünleri elde edilmiştir.
27
M
1
2
3
4
5
6
7
8
58 bç
Şekil 4.2 Shuster et al. (1992) yöntemi kullanılarak yapılan PCR işlemi sonrasında elde
edilen 58 bç’lik PCR ürünlerinin % 4’lük metaphor agaroz jellerindeki
görünümü (M, 50 bç Fermentas® GeneRuler DNA marker)
1
2
3
M
4
5
6
343 bç
Şekil 4.3 Kriegesmann et al. (1997) yöntemi kullanılarak yapılan PCR işlemi sonrasında
elde edilen 343 bç’lik PCR ürünlerinin % 2’lik agaroz jellerindeki görünümü
(M, 50 bç Fermentas® GeneRuler DNA marker)
28
4.3 PCR Ürünlerinin TaqI Restriksiyon Enzimi ile Kesilmesi ve Genotiplerin
Belirlenmesi
Shuster et al. (1992) yöntemi kullanılarak elde edilen 58 bç’lik PCR ürünleri TaqI
restriksiyon enzimi ile muamele edildikten sonra meydana gelen genotiplerin %4’lük
metaphor agaroz jeller üzerindeki görüntüsü Şekil 4.4’te verilmiştir. Şekil 4.4’te de
görülebileceği gibi 3 ve 4 numaralı BLAD geni taşımayan normal genotipteki sığırlar
26 bç ve 32 bç’lik bir bant modeline sahipken, BLAD geni bakımından heterozigot
genotipe sahip olan 1 ve 2 numaralı taşıyıcı sığırlar 26 bç, 32 bç ve 58 bç’lik bant
modeline sahiptirler. Bant modellerinde tespit edilen bu farklılıkların temelinde normal
ve BLAD taşıyıcı sığırların genotipleri belirlenmiştir.
M
1
2
3
4
58 bç
32 bç
26 bç
Şekil 4.4 Shuster et al. (1992) yöntemi kullanılarak elde edilen 58 bç’lik PCR ürünleri
TaqI restriksiyon enzimi ile muamele edildikten sonra PCR kesim ürünlerinin
% 4’lük metaphor agaroz jel elektroforezi sonucu oluşan genotipler (M, 34 bç
PucMix DNA marker; 1. ve 2. örnek BLAD taşıyıcısı; 3. ve 4. örnek normal)
29
Kriegesmann et al. (1997) yöntemi kullanılarak elde edilen 343 bç’lik PCR ürünleri
TaqI restriksiyon enzimi ile muamele edildikten sonra meydana gelen genotiplerin
%2’lik agaroz jeller üzerindeki görüntüsü Şekil 4.5’te verilmiştir. Şekil 4.5’de de
görülebileceği gibi 1, 3, 4, 5, 6 ve 7 numaralı BLAD geni taşımayan normal genotipteki
sığırlar 152 bç ve 191 bç’lik bir bant modeline sahipken, 2 numaralı BLAD geni
bakımından heterozigot genotipe sahip olan taşıyıcı sığırlar 152 bç, 191 bç ve 343 bç’lik
bant modeline sahiptirler. Bant modellerinde tespit edilen bu farklılıkların temelinde
normal ve BLAD taşıyıcı sığırların genotipleri belirlenmiştir.
Şekil 4.5 Kriegesmann et al. (1997) yöntemi kullanılarak elde edilen 343 bç’lik PCR
ürünlerinin TaqI restriksiyon enzimi ile muamele edildikten sonra PCR kesim
ürünlerinin % 2’lik agaroz jel elektroforezi sonucu oluşan genotipler (M, 50 bç
DNA marker; 1,3,4,5,6,7 numaralı örnekler normal; 2. örnek BLAD taşıyıcısı).
Bu çalışma sonucunda, daha önceden taşıyıcı genotipte olduğu belirlenen ve Damızlık
Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliğinin Menemen’deki suni tohumlama istasyonunda
sperması sağılan ve “TR1008632” kulak numaralı, babası Almanya doğumlu, annesi
Türkiye’de yetiştirilen “Vedat” isimli damızlık boğa ile Dr. Anne WOHLKE tarafından
gönderilen ve BLAD taşıyıcısı olduğu bildirilen örnekler standart olarak kullanılarak
toplam 116 Siyah Alaca sığırından 8 tanesinin BLAD taşıyıcısı olduğu tespit edilmiştir.
Taşıyıcı olduğu tespit edilen 8 hayvandan 7 tanesi TİGEM Bala Tarım İşletmesi
Müdürlüğü tarafından yetiştirilen boğa adayı erkek buzağı ve danalar olup geriye kalan
30
1 tanesi de damızlık adayı düvedir. BLAD genetik kusuru bakımından homozigot
resesif genotipte (genetik kusurlu) sığıra rastlanılmamıştır (Çizelge 4.1).
Bu tez çalışmasıyla araştırma materyali olarak kullanılan toplam 116 Siyah Alaca sığırı
dikkate alındığında BLAD geninin frekansı 0,035 ± 0,003 olarak hesaplanmıştır.
Anakara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Hayvancılık İşletmesi’nden
temin edilen Siyah Alaca sığırlar ile Simental sığırlarının tamamında ve Damızlık Sığır
Yetiştiricileri Merkez Birliğinden alınan Siyah Alaca boğalarının tamamında BLAD
genine rastlanılmamıştır (Çizelge 4.1).
Çizelge 4.1 Araştırmada kullanılan örnekler ve BLAD bakımından genotipleri
BLAD Genotipleri
Örneğin Alındığı
İşletmeler
TİGEM Bala Tarım
İşletmesi Müdürlüğü
ANKARA
Örnek
Genişliği
Irk
BB
Bb
bb
Siyah Alaca
65♂
19♀
58
18
7
1
-
Siyah Alaca
20♂
20
-
-
Siyah Alaca
7♂
7
-
-
A.Ü.Z.F.
Zootekni
Bölümü Hayvancılık
İşletmesi
ANKARA
Siyah Alaca
5♀
5
-
-
A.Ü.Z.F.
Zootekni
Bölümü Hayvancılık
İşletmesi
ANKARA
Simental
6♀
6
-
-
122
114
8
-
TİGEM Polatlı Tarım
İşletmesi Müdürlüğü
ANKARA
Damızlık
Sığır
Yetiştiriciler Merkez
Birliği ANKARA
TOPLAM
Mutant BLAD geninin frekansı (qb) = 0,035
31
0,003
Daha önce de belirtildiği üzere, sadece TİGEM Bala İşletmesinden temin edilen
materyalde
BLAD
taşıyıcısı
sığırlara
rastlanılmıştır.
Sadece
TİGEM
Bala
populasyonunda yetiştirilen Siyah Alaca sığır populasyonu dikkate alındığında mutant
BLAD geninin frekansı qb = 0,05
0,017 olarak hesaplanmıştır. Bala populasyonunun
BLAD lokusu bakımından Hardy-Weinberg kanununa uygunluğu (genetik dengenin
kontrolü)
2
(Khi-Kare) testi ile kontrol edilmiş ve
2
değeri 0,210 olarak
hesaplanmıştır(P>0,05). Buna göre beklenen genotip frekansları ile gözlenen genotip
frekansları arasındaki farklılıkların tesadüften ileri geldiği ve Bala populasyonunun
BLAD lokusu bakımından Hardy-Weinberg dengesinde olduğu belirlenmiştir (Çizelge
4.2).
Çizelge 4.2 Bala populasyonunda BLAD genotipleri bakımından gözlenen ve
beklenen genotip frekansları
BLAD Genotipleri
Gözlenen Değerler
Beklenen Değerler
BB
76
75,81
Bb
8
7,98
bb
-
0,21
Toplam (n)
84
84
qb = 0,05 0,017;
2
= 0,210 (P>0,05)
32
5. TARTIŞMA
Türkiye’deki BLAD genetik kusurunun varlığını tespit etmek amacıyla Ankara
Üniversitesi Veteriner Fakültesi Genetik Anabilim Dalı’nda “Türkiye’de Yetiştirilen
Bazı Sığır Irklarında Sığır Lökosit Bağlanma Yetmezliğinin (BLAD) Restriksiyon
Parçacık Uzunluk Polimorfizmi (RFLP) ile Belirlenmesi” isimli doktora tez
çalışmasında toplam 120 baş Siyah Alaca ve 20 baş İsviçre Esmeri, 20 baş Yerli Kara,
20 baş Boz Irk, 20 baş Güney Doğu Anadolu Kırmızısı ve 20 baş Doğu Anadolu
Kırmızısı sığırlarından alınan kanlar kullanılmıştır. Çalışılan Siyah Alaca ırkı
sığırlarında bir boğa ve bir inek olmak üzere ikisinin BLAD yönünden taşıyıcısı
oldukları belirlenmiştir. Araştırmada örneklenen diğer ırklarda BLAD alleline
rastlanılmamıştır. Toplam 120 baş Siyah Alaca ırkı sığır dikkate alındığında, mutant
BLAD allelinin frekansı 0,0084 olarak hesaplanmıştır (Akyüz 2005, Akyüz and
Ertuğrul 2006).
Bu araştırma sonucunda elde edilen bulgular doğrultusunda, toplam 116 Siyah Alaca
sığırında hesaplanan mutant BLAD allelinin gen frekansının (qb= 0,035 ± 0,003) Akyüz
and Ertuğrul (2006) tarafından bildirilen değerden yaklaşık olarak 4 katı daha fazladır.
Tespit edilen bu farklılık örnekleme hatasına atfedilemeyecek kadar büyük bir değerdir.
Bu farklılığın kaynağı TİGEM Bala İşletmesinde geçmiş yıllarda kullanılan boğa ya da
spermlerin mutant BLAD allelini taşıma ihtimalinin yüksek olması ile açıklanabilir.
Hesaplanan mutant BLAD geninin frekansı (qb= 0,035 ± 0,003), Brezilya (0,028)
(Riberio et al. 2000), Rusya (0,029) (Hofer et al. 2000), Polonya (0,03) (Czernik et al.
2004), ABD (0,04) (Powell et al. 1996, Warner et al. 1998) ve Japonya’da (0,04)
(Nagahata et al. 1996) yapılan çalışmalarda bildirilen değerlerle benzerlik gösterirken
Şili’de (0,0179) (Ricardo et al. 2001) yürütülen çalışma sonucunda bildirilen değerden
oldukça yüksektir. Buna karşın bu çalışmada hesaplanan mutant BLAD geninin frekansı
Danimarka (0,11) (Jorgensen et al. 1993) ve Almanya’da (0,08) (Tammen et al. 1996)
yürütülen çalışmaların sonucunda bildirilen değerlerden düşüktür. Buradan hareketle
Türkiye; Brezilya, ABD, Japonya, Rusya ve Polonya’da yetiştirilen Siyah Alaca
sığırlarında mutant BLAD genine taşıyıcı olarak sahip olan bireylerin veya BLAD
33
taşıyıcısı olan boğaların spermlerinin aynı oranda yetiştirilme şanslarına sahip oldukları
ifade edilebilir. Diğer bir ifade ile söz konusu ülkelerde mutant BLAD genine sahip
sığırların aynı oranda damızlıkta kullanıldığı ve bu sığırların aynı oranda döl verme
şanslarının olduğu söylenebilir. Çünkü damızlıkta kullanılan sığırlar BLAD taşıyıcısı
oldukları bilinmesine rağmen süt veriminin yüksek olması nedeniyle tercih
edilebilmektedir. Kontrollü bir yetiştiricilik uygulaması sonucunda BLAD nedeniyle
meydana gelecek olumsuzluklardan kaçınılması mümkün olmaktadır. Ancak mutant
BLAD geninin frekansının bu çalışmada hesaplanan değerden daha düşük olduğu
Şili’de, BLAD geni bakımından taşıyıcı olan sığırların damızlıkta kullanılmamasına
özen gösterildiği veya BLAD taşıyıcısı olmayan boğaların spermlerinin bu ülkeye ithal
edilerek bunların kullanıldığı şeklinde yorumlanabilir. Bununla beraber mutant BLAD
geninin frekansının bu çalışmada hesaplanan değerden daha yüksek olduğu Almanya ve
Danimarka’da, mutant BLAD genine sahip sığırların Türkiye’ye oranla daha fazla
damızlıkta kullanıldığı ve bu sığırlara daha yüksek oranda döl verme şansının tanındığı
ifade edilebilir.
BLAD genetik kusurunun tespit edildiği ülkelerde BLAD tanısının konduğu ilk yıllarda
tespit edilen ve yüksek oranda bulunan BLAD genetik kusuru taşıyıcısı sığırların
oranının hastalık tanısının konmasındaki yaygınlığa bağlı olarak daha sonraki yıllarda
azaldığı ifade edilmektedir. Bu doğrultuda ABD’de 1992 yılında %14,1 olarak bildirilen
BLAD taşıyıcısı boğaların oranının 1997 yılında %11,3’e düştüğü açıkça görülmektedir.
Yine aynı şekilde ABD’de 1992 yılında %5,8 olarak bildirilen BLAD taşıyıcısı
ineklerin oranının 1998 yılında %4’e düştüğü bildirilmektedir (Shuster et al. 1992,
Wanner et al. 1998). Bu bağlamda bu araştırmada tahmin edilen BLAD taşıyıcısı
boğaların oranının (%7.0), boğaların BLAD bakımından kontrollerinin yapılmasına
bağlı olarak daha sonraki yıllarda azalacağı düşünülmektedir.
ABD’de BLAD için kontrol programları; A) Taşıyıcıların belirlenmesi, B) Mevcut suni
tohumlama boğalarının etiketlenmesi, C) Projeni test programlarındaki taşıyıcıların
eliminasyonu olarak üç alanda yoğunlaşmıştır. Türkiye’ye son yıllarda ABD’den ve
Avrupa ülkelerinden çok sayıda Siyah Alaca düve ithal edilmiştir. Bu hayvanların,
BLAD taşıyıcısı olup olamadıkları bilinmemektedir. Amerika’nın üstün verim
34
özelliklerine sahip elit boğalarının Avrupa’da uzun yıllar kullanıldığı bilinmektedir. Bu
kalıtsal bozukluk hakkında Türkiye’de gerek yetiştiriciler gerekse veteriner hekimler
yeterince bilgi sahibi değillerdir. Bu durumda gerek veteriner hekimler gerekse
yetiştiriciler tarafından tanınmayan bu kalıtsal bozukluktan ölümlerin olup olmadığı da
bilinmemektedir. Bu nedenle ithal hayvanlarda bir yaşından küçük buzağıların
ölümlerinde, veteriner hekimlerin bu hastalığa dikkat etmeleri gerekmektedir (Özbeyaz
1997).
Türkiyede mevcut sığır varlığının %25’inin (yaklaşık 2,5 milyon) Siyah Alaca ırkına ait
olduğu tahmin edilmektedir. Akyüz and Ertuğrul (2006)’un bildirişleri doğrultusunda
taşıyıcı genotiplerin oranı yaklaşık olarak 0,017’dir. Bu araştırma sonucunda da taşıyıcı
genotipte olan sığırların oranı 0,07 olarak hesaplanmıştır. Her iki araştırma sonuçları
dikkate alındığında Türkiye populasyonundaki Siyah Alaca sığırlarının %1,7 – 7,0’sinin
BLAD taşıyıcısı olması beklenmektedir. Buradan hareketle Türkiye Siyah Alaca sığır
populasyonunda yaklaşık olarak 42.500 ila 175.000 Siyah Alaca sığırının
taşıyıcısı
genotipte
olabileceği
tahmin
edilmektedir.
Türkiye
Siyah
BLAD
Alaca
populasyonlarında BLAD gen frekansı 0,0084 (Akyüz and Ertuğrul 2006) ve bu
araştırmada da 0,035 olarak hesaplanmıştır. Bu gen frekanslarından hareketle her
generasyon 1000 ila 3000 adet buzağının BLAD nedeniyle ölmesi beklenmektedir.
Siyah Alaca sığır yetiştiriciliğinde BLAD gibi genetik kusurların etkisini en az seviyede
tutabilmek için belirli kriterlerin getirilerek Türkiye genelinde yaygın ve etkin bir
şekilde uygulanması gerekmektedir. Bu amaçla; mevcut durumun ortaya konulması
amacıyla Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliğine üye yetiştiricilerin sahip olduğu
Siyah Alaca ırkı ineklerden başlanarak Türkiye’deki tüm Siyah Alaca sığırların BLAD
bakımından genotiplerinin kontrol edilmesi gerekir. Böylece Türkiye’de yetiştirilen
Siyah Alacaların BLAD lokusu bakımından genotipleri belirlenerek olası “Heterozigot
X Heterozigot” çiftleştirmelerin yapılması önlenebilir.
Ayrıca, ithal edilen canlı hayvan ve spermlerin BLAD kontrollerinin Türkiye’de de
kurulu bulunan bir laboratuar tarafından da yapılması genetik kusurun yayılmasını
önleyecek temel faktörler arasında sayılabilir. Bütün bunlara ilave olarak yetiştiricilerin
35
bilgi seviyesini artırıcı seminer ve kursların da düzenlenmesi genetik kusurlarla
mücadelede başarıyı artırıcı faktörler arasında düşünülebilir.
Sonuç olarak BLAD ve benzeri kalıtsal bozukluklar PCR-RFLP gibi moleküler genetik
metotlar ile belirlenerek elemine edilebilir. Kalıtsal bozuklukların belirlenmesinde DNA
molekülü kullanılarak yapılan moleküler tanı yöntemlerinden yararlanma oranı arttıkça
bu genetik kusurların elemine edilmesindeki başarı da o oranda artacaktır.
36
KAYNAKLAR
Anonim 2004. T.C. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı II. Tarım Şurası Sonuç Raporu (IV.
Komisyon, Hayvan, Su Ürünleri Yetiştiriciliği ve Sağlığı) 29-30 Kasım, 1
Aralık. Ankara.
Anonymous 2006. Web Sitesi: http://www.ensembl.org/index.html, Erişim Tarihi:
16.07.2006
Akman, N. 1998. Pratik Sığır Yetiştiriciliği Dres Kitabı. Türk Ziraat Mühendisleri
Birliği Vakfı Yayını.
Akyüz, B. 2005. Türkiye’de Yetiştirilen Bazı Sığır Irklarında Sığır Lökosit Bağlanma
Yetmezliğinin (BLAD) Restriksiyon Parçacık Uzunluk Polimorfizmi (RFLP)
ile belirlenmesi. Ankara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Doktora
tezi.
Akyüz, B. and Ertuğrul, O. 2006. Detection of Bovine Leukocyte Adhesion Deficiency
(BLAD) in Turkish Native and Holstein Cattle. Acta Veterinaria Hungarica.
54 (2): 173-178.
Citek, J. and Blahova. B. 2004. Recessive disorders- a serious health hazard- review.
Jour. of Applied Biomed. 2:187-194
Citek, J., Rehout, V., Hajkova, J. and Pavkova, J. 2006. Monitoring of the genetic
health of cattle in the Czech Republic. Veterinarni Medicina. 51(6):333-339
Cox, E., Mast, J., MacHugh, N., Schwenger, B. and Goddeeris, B.M. 1997. Expression
of β2 İntegrins on blood leukocytes of cows with or without bovine
leukocyte adhesion deficiency. Vet. Immunology and Immunopathology
58:249-263
Czarnik, U., Zabolewicz, T., Galinski, M., Pareek, C.S. and Walawski, K. 2004. Silent
point mutation polymorphism of the bovine CD18 encoding gene. J. Appl.
Gnet. 45(1):73-76
Ekin, D. 2003. Süt Sığırlarında Görülen Bazı Genetik Kusurlar. Ankara Üniversitesi.
Fen Bilimleri Enstitüsü. Yüksek lisans semineri.
FAO 2006. http://faostat.fao.org/faostat. Erişim Tarihi: 16.07.2006
Fesus, L., Zsolnai, A., Anton, I., Barany, I. and Bozo, S. 1999. BLAD genotypes and
cow production traits in Hungarian Holsteins. J. Anim. Breed. Genet.
116:169-174
Gerardi, A.S. 1996. Bovine Leukocyte Adhesion Deficiency: A brief overview of a
modern disease and its implications. Acta Vet. Hung. 44: 1-8
Hagemoser, W.A., Roth, J.A., Lofstedt, J. and Fagerland, J.A. 1983. Granulocypathy in
a Holstein heifer. J. Am. Vet. Med. Assos. 183:1093-1094
37
Kehrli, M.E. Jr. 2000. Bovine Leukocyte Adhesion Deficiency (BLAD) in Holstein
cattle
Erişim:http://www.extension.iastate.edu/Pages/dairy/report95/health.html
Kehrli, M.E., Schmalstieg, F.C., Anderson, D., Van Der Maaten, M.J., Hughes, B.J.,
Ackerman, M.R., Wilhelmsen, C. L., Brown, G.B., Stevens, M.G. and
Whestone, C.A. 1990. Molecular definition of the bovine granulocytopathy
syndrome: Identification of deficiency of the Mac-1 (CD11b/CD18)
glycoprotein. Am. J. Vet. Res. 51 (11): 1826-1836
Kehrli, M.E., Shuster, D.E. and Ackerman, M.R. 1992. Leukocyte Adhesion
Deficiency among Holstein cattle. Cornell Vet. 82:103-109
Kriegesmann, B., Jansen, S., Baumgartner, B.G. and Brenig, B. 1997. Partial genomic
structure of the bovine CD18 gene and the refinement of test for bovine
leukocyte adhesion deficiency. J. Dairy Sci. 80:2547-2549
Kumlu, S. ve Akman, N. 2004. Uluslararası Standartlar Ve Türkiye Ulusal Sığır Islah
Programı. 4. Ulusal Zootekni Kongresi. 01-03 Eylül 2004, Isparta. 1-10
Miller, S.A., Dykes, D.D. and Polesk, H.F. 1988. A simple salting out procedure for
extracting DNA from human nucleated cells. Nucleid Acids Research.
16(3):1215
Nagahata, H., Miura, T., Tagaki, K., Ohtaki, M., Noda, H., Yasuda, T. and Nioka, K.
1996. Prevalence and allele frequency estimation of bovine leukocyte
adhesion deficiency in Holstein-Friesian cattle in Japan. J. Vet. Med. Sci.
59(4):233-238
Nagahata, H. 2004. Bovine Leukocyte Adhesion Deficiency (BLAD): A Review. J.
Vet. Med. Sci. 66(12):1475-1482
Nagahata, H., Oota, H., Nitanai, A., Oikawa, S., Higuchi, H., Nakade, T., Kurosawa, T.,
Morita, M. and Ogawa, H. 2002. Complex vertebral malformation in a
stillborn
Nei, M. 1987. Molecular Evolutionary Genetics. Columbia University Press. New York.
Powel, R.L., Norman, H.D. and Cowan, C.M. 1996. Relationship of Bovine Leukocyte
Adhesion Deficiency with genetic merit for performance traits. J. Dairy Sci.
79:895-899
Riberio, A.L., Baron, E.E., Martinez, M.L. and Coutinho, L.L. 2000. PCR screening
and allele frequency estimation of bovine leukocyte adhesion deficiency in
Holstein and Gir cattle in Brazil. Genetics and Mol. Biology 23:4:831-834
Ricardo, F.D., Norberto, B.B., Barbara, B.B. and Juana, V.M. 2001. Detection of a
bovine genetic defect by a DNA probe. Agriculture Tecnica. 61:42-50
38
Özbeyaz, C. 1997. Bovine Leukocyte Adhesion Deficiency (BLAD) Sığırlarda
bağışıklık sistemi yetersizliği. Türk Vet. Hek. Der. 9:6-8
Shuster, D.E., Kehrli, M.E., Ackerman, M.R. and Gilbert, R.O. 1992. Identification
and prevalence of a genetic defect that causes leukocyte adhesion
deficiency in Holstein cattle. Proc. Natl. Acad. Sci. 89: 9225-9229
Tammen, I., Klipperet, H., Kuczka, A., Trevinarus, A., Pohlenz, J., Stöber, M., Simon,
D. and Harlizius, B. 1996. An improved DNA test for bovine leukocyte
adhesion deficiency. Research in Veterinary Science 60:218-221
Wanner, J.M., Rogers, G.W., Kehrli, M.E. and Cooper, J.B. 1998. Intramammary
infections in primiparous Holstein: Heritabilities and comprasions of Bovine
Leukocyte Adhasion Deficiency carriers and noncarriers. J. Dairy Sci.
81:3293-3299
39
ÖZGEÇMİŞ
Adı ve Soyadı
: Hasan MEYDAN
Doğum Yeri
: ANTALYA
Doğum Tarihi
: 16 / 07 / 1981
Medeni Hali
: Bekar
Yabancı Dili
: İngilizce
Eğitim Durumu (Kurum ve Yıl)
Lise
:Antalya Merkez İmam Hatip Lisesi (1995 - 1999)
Lisans
:Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Hayvansal Üretim Lisans
programı, Zootekni Alt Programı (2000 - 2004)
Yüksek Lisans
:Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Zootekni Anabilim
Dalı (Eylül 2004 - Ocak 2007)
Yayınları (SCI ve diğer)
Meydan, H., Ozdil, F. and Yildiz M.A. 2006. Identification of BLAD and DUMPS
as genetic disorders using PCR-RFLP in Holstein bulls reared in Turkey. 57th
Annual Meeting of the European Association for Animal Production, September 1720, Antalya, Turkey.
Yildiz M.A., Ozdil, F., Meydan, H. and Gencer, H.V. 2006. Genetic structure of
Turkish honeybee populations based on RAPD and mtDNA RFLP markers. 2nd
European Conference of Apidology, on 10th -14th September, Prague, Czech
Republic.
Yildiz M.A., Ozdil, F., Meydan, H. and Gencer, H.V. 2006. Genetic variability in
Turkish honeybee populations with RAPD method. 2nd European Conference of
Apidology, on 10th -14th September, Prague, Czech Republic.
Taskesen, H.O., Meydan, H., Ozdil, F. and Yildiz M.A. 2006. Türkiye’de
Yetiştirilen Siyah Alaca Sığır Irkında Lökosit Adhezyon Yetersizliği (BLAD)
Genetik Kusurunun PCR-RFLP Yöntemi Kullanılarak Belirlenmesi. Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi 2. Öğrenci Kongresi, 13 Nisan, Ankara, Türkiye.
40
Download