Kerbela 9 (Ebubekir Dönemi)

advertisement
Rıza Heybetoğlu
Kerbela 9 (Ebubekir Dönemi)
Ebubekir’in hilafeti, bu emrivakiiyle başlamıştı başlamasına
ancak itirazlar gecikmemişti…
göndermediler ve biat da etmediler. Yani halifeyi tanımadıklarını
ilan etmiş oldular, tıpkı diğer biat etmeyenler gibi…
Ali başta olmak üzere, hiçbir peygamber akrabası biat
etmemişti. Medineli lider Saad b. Ubede de… Hele bir takım
Arap kabileleri…
Ebu Bekir, Usame b. Zeyd’e ordusunu hazırlaması için emir
verdiğinde, Ömer onu kolundan yakalar; “Sen ne yaptığının
farkında mısın? Bu adamlar Müslüman. Sadece sana biat
etmediler. Onların kanını mı dökeceksin?” der.
Ancak her birinin hesabı görülecekti…
Bizim İslamcı komünistlerin dillerine doladıkları “zekât
vermeyenlerle savaş” mevzusu vardır. Yani iddiaya göre,
peygamberin vefatına müteakip bir takım Arap kabileleri, dinin
her türlü kuralına uymakla beraber, zekât vermeyi
reddetmişlerdi. Bunun üzerine de Ebubekir, dinin bir emrini
yerine getirmemenin, dinin tamamını reddetmek anlamına
geldiğini öne sürerek, onların üzerine Usame ordusunu
göndermişti…
Buradan hareketle, günümüzde birçok yorumlar yapılır.
Başörtüsü konusu gündemdeyken, hep bu olay öne sürülür ve
“dinin bir emrini inkâr, tamamını inkârdır” denilerek,
başörtüsünü yok saymanın, dinden çıkmak demek olduğunu
söylerlerdi.
Bu günlerde, özellikle yeni yeni gelişen “İslami Komünal yaşam”
– ne demekse- savunucuları ise, gene bu olayı delil getirerek,
mallarını başkalarıyla paylaşmayanlar, namaz kılsalar da,
dinden çıkmış sayılırlar, savını dillendiriyorlar…
Ebu Bekir’in bu sünneti, tarih boyu spekülasyonlara sebep teşkil
etmiştir.
Peki, olayın aslı nedir gerçekten? Bir insan Allah’a inanır, Kuran’a
inanır, peygambere güvenir, dinin her emrine boyun eğer de,
neden zekât vermez?
Aslında o günün koordinatlarıyla bakabilme yeteneğimiz olsa
cevap çok basit. Adamlar, ne Sünni ulemanın dediği gibi dinden
çıkmış, ne de post-modern komünistlerimizin iddia ettikleri gibi
mal sevdasından dolayı böyle davranıyorlar… Adamlar, Ebu
Bekir’in hilafetini tanımıyorlar…
Zekât, bir tür vergidir… Devlet toplar… Mesela, Osmanlıda “aşar”
(10’da bir) denen vergi, toprak mahsulünden alınan zekât
nisabıdır aslında. Zekâtın ne olduğu, neyi amaçladığı ayrı bir
yazının konusu ancak şu kadarını söyleyeyim, İslam dininin en
muazzam uygulamasıdır zekât… Sahip olunan her şeyi
paylaşmayı, dini bir emir halinde sunan tek dindir İslam...
Günümüzdeki algılanışını kastetmiyorum. Geçiyoruz…
İşte biat etmeyen Arap kabileleri, halife seçiminde kendi
görüşleri alınmadı gerekçesiyle, vergileri olan “Zekât”ı halifeye
http://www.mgkmedya.com
Ebu Bekir ise, çok bilinen sözünü söyler; “Vallahi Muhammed’e
verdikleri keçiyi benden esirgerlerse, onlarla savaşırım”…
Ve onlarla savaşır…
Kanlı bir savaştır bu…
Hepsi kılıçtan geçirilir…
Ebu Bekir’in hilafetini tanımayan Müslüman Araplar, bu
itirazlarının bedelini çok ağır bir biçimde öderler… (İslam
toplumlarında, iktidarlarına biat etmeyenleri katletme hakkına
sahip olduklarını zanneden zalim krallar, hep bu Ebubekir
sünnetini delil göstermişlerdir.)
Âleme ibret olan bu tutum karşısında gün günden biatlerin
sayısı da artar.
Kala kala bir avuç adam kalmıştır biat etmeyen. Saad, Ali ve
ailesi…
Bir soru…
Peygamberin kızı Fatıma nasıl ve neden öldü?
Peygamberin vefatında sonra 6 ay kadar yaşadığı rivayet olunur.
Genç yaşta o da vefat etmiştir.
Neden?
Ehlisünnetin hadis kalpazanları şak diye yapıştırırlar; “Efendim,
peygamber vefatına yakın, Fatıma’yı çağırıp kulağına
fısıldamışmış, kızım ben öleceğim ama benden sonra yanıma ilk
sen geleceksin” diye… Fatıma da buna çok
sevinmiş hesapta…
Fatıma’nın neden ve nasıl öldüğünü, Ali’nin onu neden gizli bir
şekilde gece yarısı gömdüğünü ve en önemlisi,
Fatıma’nın ölene dek, Ebubekir’le neden küs olduğunu haftaya
yazacağım.
O Fatıma ki, Kevser’di… Ehlibeytin membaı…
Mekkeli müşrikler, peygamberle “kız babası” olduğu için alay
ediyorlar ve ona “ebter” (soyu kesik) diyorlardı. Kevser suresinde
Pazar, Ocak 25, 2015 - Sayfa 1 / 2
Rıza Heybetoğlu
Kerbela 9 (Ebubekir Dönemi)
ise, “muhakkak ki, biz sana Kevser’i verdik, sen de Rabbine
namaz kıl ve kurban kes, şüphesiz soyu kesik olanlar, sana kin
besleyenlerdir” şeklinde cevap bulur bu alaylamalar.
Bu zevata söyleyecek tek sözümüz var…
Sünni ulema yıllarca, Kevser’in cennetteki bir ırmak veya havuz
olduğunu söylediler. (Ab-ı Kevser) Bir de bu surenin, kurban
kesmenin vücubiyetine delil olduğunu… “Kurban kes” dedi ya,
kime denmiş, niye denmiş önemli değil…
Tanrıya güvenmeyenler ve bu sebeple de, onun adına her türlü
yalanı sıkılmadan atabilenler için hazırlanmış özel bir havuz…
Boğ ritüele, ruhu gizle… Klasik ruhban taktiği…
Üç cümlelik bu metinde, belagatten azıcık nasibi olanlar
söylesin, havuz ile soy kesikliğinin ne alakası var? Son dönem
neo-ulema ise Kevser’i, “bol nimet” diye tercüme ediyorlar.
Nimet’in içini sen doldur…
Evet, Kevser sizin için bir havuzdur ancak…
İçinde, domuzdan evirilmişlerin azap göreceği cehennem
havuzudur…
Siz, her insan görünümlünün, tek bir primat türünden mi
evirildiğini düşünüyorsunuz? Diğer canlı türlerinden evirilmiş
olanlar, dolaşmıyorlar mı aramızda?
Oysa Kevser suresinin anlatmak istediği şuydu; Üzülme! Biz
sana öyle bir lütufta bulunduk ki, bu lütuf, bildiğin tüm teşekkür
biçimlerini hak edecek kadar yüce bir lütuftur. Biz sana Fatıma’yı
verdik. O Fatıma’nın öyle bir nesli olacak ki, o seninle alay
edenlerin soylarını tarihin çöplüğüne savuracak. Ve o pak soyun
ışığı, insanlığı hep aydınlatacak…
Ne cennet havuzlarıyla, ne de kurbanla falan alakalı değildir…
Anlayana…
Peki, neden bu kadar açık bir anlamı gizleme ihtiyacı duyuyor
ulema?
Elbette itiraf edemezler…
Zira itiraf ederlerse din dedikleri sistem çöker…
Sünnilik diye bir şey kalmaz…
Her harfine iman edilmesinin şart olduğuna inanılan bir kitapta,
“Fatıma”nın nesli kastedilerek, bunun Allah’ın en yüce armağanı
olduğu kabul edilirse, onun soyunu kesenler ve kesenlere,
uydurdukları hadislerle, çanak tutanlar ve bu olanlara sessiz
kalanlar ne hükmünde olurlar?
Onların dini konulardaki diğer görüşleri hakkında ne düşünülür?
Sünniliğin temel kaynaklarını yazanların neredeyse tamamı, ya o
nesil kesilirken iktidar çanağı yalıyorlardı, ya da sessiz kalmayı
tercih etmişlerdi. (İmam-ı azam gibi bir avuç izzetli adamı
saymazsak.)
Fıkıh, İtikad, Muamelat… Kimler eliyle taşındı? Bu günkü
Müslümanların inandıkları esasları belirleyenler kimlerdi?
İşte Kevser, bu yüzden cennet havuzu olmak zorundaydı…
http://www.mgkmedya.com
Pazar, Ocak 25, 2015 - Sayfa 2 / 2
Download