ME CHE WU DE

advertisement
i
•
•
· ·Islam ve Hıristiyanlıktaki Temelleri
ME
••
CHE WU DE
·Grundlagen im Islam und im Chrlstentum
Çalıştay •Symposion
3-4 Ekim·Oktober 2005
Ankara
Tefsir Hakkmda
Mehmet Paçaci''
Anahtar Kavramlar: Kuran - Sünnet- Tefsir- Yöntem Tarih- Dil- Yorum
Tefsir disiplini, Kur'an-ı Kerim'in ayetlerine açıklama getirmeyi amaçlar.
Tefsir Kur'an'ı açıklarken bir çeşit metin çözümlemesi yöntemi kullanır. Söz
konusu yöntem başka metinlere de uygulanabildiği gibi, tefsirde bu, sadece
Kur'an metni için kullanılmaktadtt ve İslam geleneğinde tefsir Kur'an'a özel bir
disiplin olarak gelişmiştir. Çünkü Kur'an, İslamiyet'in üzerine kurulduğu
temeldir. İslamiyet'ten sonraki bütün gelişmelerin kaynağı Kur'an vahyi
olmuştur.
Kur'an'ın
Mahiyeti
Tefsirin Kur'an-ı Kerim'i açıklarken nasıl bir yöntemizleyeceği sorusunun
cevabı, Kur'an'ın nasıl bir metin olduğu sorusunun cevabında bulunmaktadtt.
Bunun için,
Kur'an-ı
Kerim'in tefsirin konusu oluncaya kadar
geçirdiği
süreci
hatırlamarnız gerekmektedir. İnsanlar Kur'an'ın ayetleri ile ilk kez Rasulullah'ın
ağzından çıkan bir ilahikelam olarak, bir söz olarak karşılaştılar. Kur'an'ın inişi
bir bütün halinde olmadı. Ayetler ilk anda yazılı da değillerdi.. Ayetler, vahiy
başladıktan sonra, olaylar geliştikç~ ve gerektikçe önce Mekke'de, illeret'ten
sonra da Medine'de 23 yillık bir zariıan diliminde parça parça inmiştir. Böylece
Kur'an'ın, 610 ve 632 tarihleri arasında Arabistan'ın Hicaz bölgesindeki
toplumsal, ahlaki ve iktisadi duruma karşı, Allah Te'ala'nın o toplumun dili olan
Arapça bir konuşması (ililii kelam) olarak indirildiğini söyleyebiliriz. Kur'an
ilimleri içerisindeki sebeb-i tliiifil kavramı, geniş anlamıyla söz konusu zaman
diliminde ve mekanda yaşanan olayların, ayetlerin inmesine neden teşkil ettiğini
ifade etmektedir. Ayrıca, Kur'an Arap dilinde inmiştir. Bu bakımdan Kur'an'ın
dili de tefsir disiplinini belirleyen bir unsurdur. İşte Kur'an'ı açıklamak için bu
zemini dikkate alniak gerekmektedir.
Kur'an'ın ayetleri Rasulullah'ın ağzından döküldüğü andan itibaren, gerek
hıfz ve gerekse yazı ile sabitlendiler. Ayetlerin ilk indiği sırada onların
indiği bir zaman ve mekan vardı. Ayrıca ayetlerin kendilerine doğrudan
ettiği, kişi veya kişiler bulunmakta idi. Zaman zaman, Rasulullah'a
içine
hitab
soru
sorulmakta ve soruya ayet ile cevap verilmekteydi. "Yes'eluneke" ibaresi ile
başlayan ayetler, böylesi sorulara cevap olarak indi. (bkz. Bakara, 2:217; Enfal,
'Prof. Dr., Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü Tefsir Anabilim
Dalı Öğretim Üyesi.
32
-.
8:1; Kehf, 18:83) Ancak ayetler,
hafızalarda korunduğu
ve vahiy katipleri
·.·-tarafından yazıya geçirildiğinde, sadece ayetlerin anlamlarını taşıyan kelimeler
ezberlendi, yazıldı ve sonunda bütün ayetler bir mushafta toplandı. Ancak, onun
içinde oldı-:ığu zaman ve mekana ait özellikler, ayetlerin doğrudan konuştuğu kişi
veya kişiler de not edilip mushaf içine alınmadı. Kaldı ki, ayetlerin muhataplarda
meydana getirdiği doğrudan ve dolaylı, zihinsel ve duygusal etkiler ve
muhataplann ayetlerden çıkardıkları anlamlar, mushaf içine tabii ki alınamazdı.
Aksi takdirde ayetler ile bu bilgiler birbirine karıştırılabilirdi. İşte tefsir, ayetlerin
lafiziarı ile birlikte yazıya geçitilmeyen bu unsurlarla, ilahi hitabı tekrar
buluştutınayı amaçlar ve bu yolla ayetlerin ilk söylendikleri andaki anlamlarına
ulaşınaya çalışır.
Tefsir'de Yöntem
İşte tefsir yöntemi gereği, ayetlerin indikleri andaki kasıtlarını ortaya
çıkarabilmek
için,
onların
indikleri
ortamı
anlatan bütün bilgiye ihtiyaç
duymuştur. İslam geleneğinde bu bilgiler, ilk nesiller tarafından ayrıca
kaydedilmiş ve ayetlerden ayrı olarak rivayetler halinde aktarılmışlardır.
Ayetlerin iniş olaylarını yaşayan Rasulullah ve Ashab'dan gelen bu rivayetler,
ayetler inmeden önce gerçekleşmiş olayları, ayetlerin kime doğrudan hitab ettiği,
indikleri zaman onları duyanlarda oluşturduğu etkileri, bu ayetleri ilk duyanların
ayetlerden ne anladıklarını; kısacası ayetlerin hatıralarını. bize aktarmaktadı.rlar.
Bunun için tefsirin ilk başvuracağı kaynak hadistir. Nitekim, tefsir önce hadis
kitaplan içirıde Peygamberimizin ayetler hakkındaki açıklama ve yorumlarından
ibaı:et idi.
İslamiyet'te Kur'an'ı anlamak ve yorumlamak için vazgeçilmez olan söz
konusu bilgileri tespit etmek ve güvenilirliklerini değerlendirerek onları
sı.rı.ı.flamak için başka bir disiplin olan hadis geliştirilmiştir. Hadis, Kur'an'ın
-"lıyetlerine açıklama ve yorumlama getiren ve ·bizim Kur'an'ı anlayı.şı.mı.zı
belirleyen Rasulullah'ın söz ve eylemlerini, İslam'ı ondan öğrenen Ashab'ın ve
yine bilgilerini öncekilerden alan Tabiun'un sözlerini haberler halinde bize
aktarmıştı.r. Gerçekten de Kur'an'ın belli bir şekilde anlaşılmasında ve dolayısıyla
İslam geleneğinin tarihteki şeklini almasında, Peygamber'in kişiliğinin ve hatta
Peygamber'e bağlı olarak, ilk neslin Kur'an'ı algılama ve yorumlama biçiminin
belirleyici bir yeri bulunmaktadır. Bu bakımdan ilk nesillerden gelen nakiller, her
zaman ayetlerin iniş sebeplerini anlatmasa da, kurucu dönemdeki insanların
anlayışını, olaylara bakışım, yeni olaylarla metin-ayetleri eşleştirmelerini ve o
döneme ilişkin olayları yans:ıttı.ğı. için, tefsir için değerli bilgiler olarak, sebeb-i
!liiifil rivayetleri ile eşdeğer kabul edilmişlerdir.! Bu rivayetler tasnif edildiğinde
tek bir ayetin birden çok defa indiği veya aynı sebepten ötürü birden çok ayetin
ı M~sela Buhaı:i bu rivayetleri 'müsned' kategorisinde değerlendirmiş tir. Suyuti, ei-Itkau fi-UIIItlli'IKltr'au, Mektebetu Mustafa el-Babi ei-Halebi, 1978, I:41vd.
33
indiği
gibi sonuçların çıkması mümkün olmuştur. Bu ise, her bir sebeb-i nüzul
rivayetini, ayetlerin gerçek iniş olaylarını yansıtması gereken nakiller olarak
algılama eğilimindeki çağdaş düşünürlerin zihinlerinde sorunlar yaratmıştır.2 Bu
noktada rivayetlerin birer yorum olduğunu ve aynı olayı da anlatsalar, her bir
Sahabi'nin kendi öznelliği ile olayı anlatabileceğini ve bunların farklılıklar
gösterebileceğini de akılda tutmak gerekir.
Tefsir, ayetlere a,çıklama getirebilmek için iki temel alanda çalışma yapmak
Bunlardan biri Kur'an'ın dil, diğeri ise tarih açısından
incelenmesidir. Öyleyse temel olarak tefsirin malzemesini vahiylerin tarihsel
bağlarnlarını aktaran rivayetler ve dilbilimsel bilgiler oluşturmaktadır. Nitekim
Kur'an'ın iç düzenini ve okunuş biçimlerini ele alan tecvid ve kıraat gibi
konuları dışında, Kttr'an İlim/eri (UiuJJ;-u'l-Kttr'an) konularını bu iki ana başlık
altında toplamak mümkündür. Mesela, Suyuti tarafından yazılan el-İtkan fi
Ulumi'I-Kttr'an adlı eserin ilk konusu, "Mekki ve Medeni Bilgisi"dir. Bunun
ötesinde Suyuti, Rasulullah'ın seyahati sırasında, uyurken veya uyanık iken, kışın
veya yazın vb. inen ayetleri çok daha ayrıntılı bir şekilde değerlendirmekteclir.
Nüzul sebebi bilgisi, ilk inen, en son inen, ayrı ayrı ve bütün olarak inen ayetler
şeklinde oldukça ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Önce gelen ve hüküm bildiren bir
ayetin (metısuh) hükmünün, daha sonra gelen bir başka ayet (nasih) tarafından
kaldırılması da ele alınan konulardandır. Temeldeki bu tarihsel bakış açısının
çarpıcı kanıtları arasında, "Bazı Sahabe'nin Diliyle inen Avetler" ve "Kendisi
Hakkında Ayet inenl,erin isimleri" gibi konu başlıkl;rına da rastlamak
mümkündür. Diğer taraftan, geri kalan konular büyük oranda Kur'an'ın dili ile
ilişkilidirler. Mesela, Kur'an'da Hicaz dilinin dışındaki kelimeler, "daha da ileride
yabancı kaynaklı kelimeler (garibu'l-'kur'an), eş-anlamlı (nezait), eş-sesli (vucuh)
kelimeler, kapalı ve açık anlamlı kelimeler ve edatların anlamları gibi semantik
konular, irab kuralları gibi gramatik konular ve kinaye, mecaz ve başka edebi
sanatlar gibi edebiyat eleştirisi (belagat, me'am) alanı altında ele alınacak
konulardır. 3 Ayrıca Tefsir, Kur'~'ın kullandığı Arapçaya ulaşabilmek amacıyla, ..
semantik bir kaynak olarak Cahiliye şürini kullanmıştır. Şüre karşı Kur'an'daki
uyarıya ve Cahiliye'nin bizzat redeline karşın, onun 'Arabın Divanı" adıyla
meşruiyet sırurları içine alınarak kullanılması, yorum bilimsel açıdan. oldukça
anlamlıdır. Ancak tefsir eserlerinde lafzın semantik ve gramatik yapısına ilişkin
görüşlere ve tartışmalara yer verilmesi, çağdaş dönemde eleştiri noktalarından
birisi yapılabilmiştir. Çağdaşçilar tefsirin bu dilini kuru ve heyecandan yoksun
bir dil olarak eleştirirler:1 Ne var ki, Kur'an'ın bu şekilde incelenmesi, tam da
tefsirin çalışma alanından ve yönteminden kaynaklanan bir özelliktir. Çağdaş
eleştiriye karşın dilbilimsel çözümleme, tefsirin ayrılmaz bir parçasıdır ve bunun
durumundadır.
Bkz. Nasr Hamid Ebu Zeyd, İlahi Hitabm Tabiatı, Ankara:Kitabiyat, 2001, s. 148
Bkz. Suyuti, Itka11
4 Bkz. Muhammed Abduh, Teftim'I-Kıir'aııi'I-Kerinı, Teftim C11z'i An;nie, el-Matbaaru'l-Emiriyye,
1322, s.59; Muhammed Reşit Rıza, Meııar, 1,17vd., 24vd.
2
3
34
kendine h~s bir dili olmak durumundadır. İslam geleneğinde konusundan ve
· yönteminden kaynaklanan bir sebeple mesela kelam, cedel dili ile daha hareketli
bir üslup sergilemiştir
Burada yorumsama tarihindeki temel yöntemsel bir
ayrışmanın
dikkate
alınması gerekir. İslamiyet, Hıristiyan geleneğinin büyük oranda benimsediği
alegorik karakterli yorum çizgisini tercih etmemiştir. Tümüyle İslam ilimleri,
metni ve onun
kendiliğini
esas alan bir
özelliğe
sahiptir.s Buna
karşın, Batıni
ve
İşari tefsir, daha çok metin dışı öznel bilgilenmeyi (ke!/5, metnin zahiri anlamını
dışlayarak,
onun içsel ve deruni anlamına ulaşmayı esas alan bu yorum
yöntemini benimsemiştir. 6 Ancak bu, büyük oranda İslam bilimler geleneğinin
meşru kabul ettiği yöntemin dışındadir. Tefsir de dilbilimsel ve tarihsel_ bir
çözümleme yöntemini izlemektedir ve bu amaç için gerekli olan alt bilimleri
kullanmıştır.
Tefsir ve Özellikleri
Söz konusu yöntemsel bakış açısıyla ortaya konan tefsir ürünleri,
Mushaf'taki sıralamayı izleseler de, ayetlerin indikleri ilk andaki özelliklerini
dikkate alırlar. İniş süreci sirasında, Kur'an'ı bir metin haline getirmek için, tek
tek gelen ayetlerin, 'sure' adıyla belli bölüm başlıkları altında düzenlendiğini
biliyoruz. Böylece Kur'an'ın metin olarak ibadetlerde kullanılması ve daha kolay
bir şekilde korunması sağlanmış oldu. Ancak tefsir, Kur'an'ı baştan sona bir
seferde yazılmış bir metin olarak görmez. Bunun birinci nedeni, Kur'an'ın
değişik zarh~an dilimlerinde indirilmiş ilahi sözler oluşudur. Kur'an'ı başlı başına
bir 'metin olarak algılama gayreti klasik dönemde de onun ayet ve surderi
arasında bir. 'münasebet' kurma çabasında ortaya çıkmaktadır. Ancak bu
gayretler, bir fantezi olarak kalmış ve Kur'an'ın gerçek mahiyeti gözden
kaçırılmarnıştır. Bu konuda Zerkeşi, İzzeddin b. Abdi's-selam'dan şu satırları
-·~ktarmaktadır: "1vfünasebet ilmi güzel bir ilimdir. Ancak bir sözün bağlantısının
güzel olması için onun başı ile sonunun birbiriyle bağlantılı belirli bir konu
hakkında olması gerekir. Çeşitli sebepler üzerine vazedilmiş bir sözde biri ile
diğeri arasında bağlantı şartı aranmaz. Bunlan ilişkilendiren kimse, güç
yetiremeyeceği sonuçsuz bir işe girişmiştir.... Kur'an, yirmi üç yıldan fazla bir
sürede farklı hükümler hakkında çeşitli sebepler için inmiştir. Böyle olduğu için
bunlar arasında bir ilişki olmaz." 7 Bu bakımdan tefsirin parçacı, lafızlara bağlı
ve bütünlükten yoksun olduğu şeklindeki çağdaş dönemde geliştirilen eleştiri,a
5
İbni Haldun, Kur'an ve hadisin ancak lugat, nahiv, beyan ve edebiyat gibi dil bilimleri yardımıyla
anlaşılabileceğirıi
belirtmektedir. Mnkaddi111e, II,458
Pierre Lory, Kqaniye Gö're Kur'an'm Tasavvnfi Tl!ftiri, Çev. Sadık Kılıç, İstanbul: İnsan Yay. 2001,
s.15vd.
7 Zerkeşi, Burhan, !:37
s Mesela Fazlur Ralıman Kur'an'ın eskiden "parçacı ve lafiziara bağlı kalan bir yüzeysellik ve
6
35
tefsirin yönteminden kaynaklanan ~u özelliği~ göz ar:ıı e~ektedir:. Aynca,
cümlelerin dilbilimsel çözümlemesı de tefsırın yaptıgı şekilde, cümle ve
kelimeleri tek tek ele almayı gerekli kılan bir çalışma ile yapılabilir. O halde,
çağdaşçı eleştiriye karşın, tefsir her bir ayet grubunu ve hatta her bir ayeti tek tek
ele alan bir yöntem izlemek durumundaydı.
Tefsirlerde Ehl-i Kitab kökenli İsrailiyat haberlerinin Tabiun döneminden
yöneltilen eleştiri
rivayetleri, hadis
disiplini tarafından değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Ahmed İbn Hanbel'in
tefsir eserlerini, apokaliptik10 içerikli mdahim ve megazi kitaplan ile birlikte ele
alarak, İsrailiyat kaynaklı haberleri barındıran eserler olarak eleştirdiğini
biliyoruz. 11 Ancak bu haberlerin kullanımını eleştiren ve bu konuda dikkatli
olmaya çağıran müfessirler bile, bu haberleri kullanmıştır.t2 Böylece, İsrailiyat
özellikli anlatımlar 19. yy'da reforınist hareket başlayıncaya kadar önemli bir
endişe kaynağı olmamıştır. İsrailiyat'a karşı geliştirilen bu yeni tutum, çağdaş
akılcılık, bilimcilik, yeni selefilik ve tarihsel eleştirel akımın etkisiyle gelişmiştir.
Buna göre, İsrailiyat haberleri, asılsız tarih anlatımlanndan ve mitolojik
hikayelerden başka bir şey değildir ve Kur'an'ın ve İslam'ın saflığına zarar
getirmekte ve onu bozmaktadır. 1 3 Öyle görünüyor ki, Ahmed b. Hanbel'in
tefsirlerdeki nakil kullanımına ilişkin eleştirisi, bu yeni dönemde İsrailiyat
kullanımı ile birleştirilmiş ve hadisin otoritesine karşı genel bir eleştiriye
dönüştürülmüştür. 14 Buna karşın, geçmişteki İsrailiyat kullanımının tefsir
disiplininin ta~ihsel bir 'bakış açısı ile kurgulanmış olmasından kaynaklandığı
düşünülebilir. ısrailiyat olarak adlandınlan külliyat, Sami dini kültürünün dinsel
metinler aracılığı ile aktarılan tarih külliyatırun, İslam kültürü içine kabul edilen
kısmıdır. İsrailiyat kaynaklı haberlerin· aktanlması, Kur'an'da kısmen veya bazı
atıflarla anlatılan kıssalan, o gün müfessirlerin ellerinde bulunan tarih kaynaklan
başlayarak kullanımı, özellikle çağdaş dönemde . tefsire
konulanndan bir başkası olmuştur. 9 Geçmişte, ısrailiyat
ruhsuz bir katılık ve sertlik.le" ele alındığını belirtmektedir. Aynca Fazlur Ralıman kendi Kur'an'ı
anlama ve yorumlama yöntemini önerdiği söz konusu sayfalarda, Tefsir, Fıkıh ve Kelam
disiplinlerinin yöntem ve işlevlerini birbirinden ayırd etmemektedir. Bkz. Fazlur Rahman, İsla!!J ve
ÇağdtJ{Itk, terc. Alparslan Açıkgenç, M. Hayri Kırbaşoğlu, Ankara: Ankara 01..-ulu Yayınlan, 1999,
s. 210.
.
9 Muhammed Reşit Rıza, Tefsim'I-Mmar, Daru'l-Marife: Beyrut, I, 347; IV, 268; Muhammed
Abduh, T efsim Cuz'i A.t1ı!!ıe, s.59.
ıo Apokalips, Yunanca bir kelimedir. Kelime, örtülü bir şeyi açmak, örrüsünü kaldırmak anlamına
gelmektedir. Daha sonra, dünyanın sonunda meydana gelecek sırlan ve olaylan haber verdiğini
belirten yazılar için 'apokaliptik' kelimesi kullanılmıştır.
ıı Bkz. Suyuti, İtka11, II:227
12 Bkz.İbn Kesir, Tefsim'I-Kıtr'alli'I-Aifm, Beyrut:Daru'l-Marife, 1969, III, 78vd.;101vd.
13 Bkz. İs~ail Albayrak, "Re-Evaluting the Notion of Israiliyyat", DEÜ İlah!Jat Fakiiliesi Dergisi,
XIII-XIV, Izmir, 2001, s.69-88, 87
14 Muhammed Abduh'un hadis ve Peygamber'in otoritesi ile. ilgili geliştirmeye çaba gösterdiği
görüşlerinin bir değerlendirmesi için bkz. Daniel W'. Brown, Rethi11ki11g Traditio11 i11 ı'viodem Islamic
Thought, Cambridge University Press, 1996, s. 37.64.66
36
' ile destekierne ve açıklama çabası olarak anlaşılmalıdır. Bu· esas en, maksadını
' . -doğru aril:imak için sözün olay anını aktaran rivayerlere başvurmak şeklindeki
temeL yöntemin, Kur'an'ın inişinden önce gerçekleşmiş olaylar için de, onlara
ilişkin tarih anlatımlarına: başvurmak tarzındaki bir uygulaması olarak
algılanmalıdır. Bu da tefsirin temel yöntemi itibariyle son derecede doğal bir
çabadır. Bu gün ise, aynı şey günümüz tarih yazımının ürünleri kullanılarak
yapılmalıdır.
Kur'an'a ve tefsire ait özelliklerden ötürü ortaya konan tefsir ürünleri
birbirlerinden çok farklı olmamışlardır. Bunun başlıca iki sebebinden söz
edebiliriz. Bunlardan ilki, tefsirin işlevini yerine getirirken kullandığı birincil
kaynağıa, vahyin indiği zamana dönebilmeyi mümkün kılan rivayetler olmasıdır.
Tefsir, yöntemi itibariyle, hadis disiplininin konusu olan sınırlı sayıdaki rivayete
mecbur durumdadır. İkinci neden ise, ayetlerin vahyediliş olaylarına dönme
çabasıdır. Bir ayetin tefsirinde incelenmesi gereken, ayetin inmesiyle gerçekleşen
belli bir olay vardır rivayetler üzerine kurulacak yorumlar, her tefsir çalışmasında
aynı olaya dönme çabasındadırlar. Ulaşılmak istenen olay, kelam ve fıkıhın
konuları gibi değişkenlik göstermez. Çünkü onlar, hayatta ortaya çıkan sonsuz
sayıdaki durum ve olaya odaklı olarak çalışırlar. Ancak tefsirin bu özelliği de
yeni dönemde eleştiri konusu olmuştur. Buna göre, önceki tefsirlerde aktarılan
bu gibi anlatımlar tenkit edilmeksizin yüceltilerek sonraki çalışmalarda sürekli
olarak tekrarlanmıştır. 15 Bu gerçekten de böyledir çünkü tefsirler, belli bir ayeti
ele alırken, söz konusu ayetin olay anına gitmeye çalışır ve bunu da olaya ilişkin
yorumsal rivayetleri kullanarak yapabilirler.
Tefsir ve Müfessir
Böylece, tefsirde izlenen dil ve tarih ağırlıklı yöntem sayesinde ayetlerin
andaki kasıtlannı tehdit eden ön-yargılar, belli bir düzeyde tutulabilmiştir.
_. Tefsirde müfessırc kalan boşluklar, ancak derin olmayan bir fark yaratabilir.
Tefsir tarihinde değişik görüşler ışığında, değişik tarih ve coğrafyalarda yazılan
tefsir örnekleri, müfessirlerinin öznelliklerini oldukça az yansıtmışlarc4r. Bu
konuda farklı şartlar tercih farkının ötesinde bir fark ortaya çıkarmamıştır.
Mesela Endülüs'te gelişen tefsir geleneği, coğrafyanın getirdiği öncelikiere
karşın, yöntem gereği tefsirin temel biçimini izlemiştir. 16 Tefsirin yöntemine
bağlı kalınarak kaleme alınmış Şi'i ve Sünrıi tefsirler arasındaki aynlık bir derece
farkını geçmemiştir. Aynı şey, Sünni ve Mutezili veya Sünni, Harici tefsirler için
de böyledir. Mesela Mutezili bir müfessir olan Zemahşeri, yöntem tarafından
belli bir çerçevede kalmaya zorlanmıştır. Bunun sonucunda Ke!Jaf, Sünrıi
indiği
15 i\Iuhaınmed Reşit Rıza,
Meuar, I, 347; IV, 268.
Mehmet Akif Koç, Endülüs coğrafyasının Ehl-i Kitab konusunun tefsirlerde öne çıktığını
belirtmektedir. "Endülüs Tefsirciliği Üzerine Bir Giriş Denemesi", İs!a!ll!Jat, 7 (2004), Sayı 3, s.
16
43~58
37
Osmanlı medreselerinin son sınıflannda okutulan Tefsir derslerinin vazgeçilmez
metni olmuştur.J? Ancak farklı bir yönteme iltifat eden sufi tefsirler için ayru
şeyi söylemek mümkün olamamaktadır. Onlar bu tarihsel rivayetleri ve linguistik
bilgileri uygulayan yöntemi değil alegorik!S yöntemi benimsemişlerdir. Suyuti bu
tür tefsiri, medlulde değil, delilde hata yapan tefsirler olarak görmektedir.
Sülemi'nin tefsirini örnek vererek bu tefsirin doğru manalar verse de yanlış
deliller kullandığım belirtmektedir. 19 Bu yüzden Sünni paradigma içinde yer
bulalıilen İşari tefsir ürünlerine iltifat edilmemiştir. Bunun temel nedeni
yorumsamadaki yöntemsel ayrılıktır. İşari yorum yönteminde, yarumcunun
öznel kabulleri metni tahakkümü altına almıştır. İşari yorumların kelami ve
yöntemsel meşruiyeti metnin zahiri anlamına yakınlığı ile ölçülmüştür. 20
İslam geleneğinde herhangi bir bilimsel ürüne meşruiyet kazandıran unsur
son tahlilde, meşru kelarni duruştur. Esasen ön-anlamasız olarak veya belli
aksiyarnlara dayanmadan bir sistem oluşturmak hiçbir gelenek ve sekiller
ideoloji için düşünülemez ve belli bir dünya görüşünü, yoruma esas kılma
tutumu son derecede evrenseldir. Bu bakımdan Kur'an'ın rey ile tefsiri kabul
edilmemiştir. Buradaki rey,
'salt akıl' değil, geleneğin paradigmatik
belirleyiciliğinin dışına çıkma eğilimi taşıyan belli bir tür akıldır. İşte bu yüzden
gelenekte tefsire dayanmayan bir te'vil kabul görmemiştir.zı İbn Kesir, tefsirine
yazdığı mukaddimesinde, bunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Müfessir,
eğer re'y ile tefsir ettiğin&~ elde edilen sonuç, meşru yol olan rivayete dayanarak
elde edilen sonuç ile ayru olsa bile bu kabul edilemez bir tefsirdir. Çünkü kişi
meşru yolu takip etmeiniştir. Burada re'y ile tefsire karşı olan tutum, esasen
aklın her halükarda belli öncüllerle işieyebildiğini görmekte ve -bu öncüllerin
İslam'ın meşru kaynaklarından sağlarıpıası gerektiğini belirtmektedir.22 Böylece
rivayet karşısmdaki tutumlarına göre; iki tür tefsirden söz edilebilir. Rivayet
ağırlıklı olarak yazılan tefsirler, Rivqyet Tifsiri olarak sıruflanmışlardır. Rivayetleri
temel aldıği halde, onun üzerine görüş geliştiren ve buna ağırlık veren tefsirler
de Dirqyet Tifsiri olarak adlan&rılmışlardır.
Yahya Akyiiz, Tiirk Eğitim Tarihi, Pegem A Yayıncılık: Ankara, 2004, s.63
Alegori, kelimenin sözİük anlamını aşarak, o kelimeyle başka anlamlan ifade etmek şeklinde
tanımlanabilir. Daha çok Hıristiyan yorum geleneğinin izlediği alegorik çizgi eski Heleniscik
Yunan'da Stoacılara kadar gitmektedir. Daha sonra bu yaklaşım İskenderiye'de Yahudi filozof
Filan tarafindan geliştirilmiştit. İlk Hıristiyan teologlardan Grigen On Principles adlı yapıtında
anlamın üç tabakasından söz etmektedir. Daha sonra bu üç sayısı dörde çıkarılnuşnr. Bu yorum
yöntem, Baoniler ve İslam geleneğinde sufiler tarafından uygulanrnışor.
19 Suyuti, İlkan, II: 228; Medlulde aranan doğruluk kelarni çerçe\•ede bir doğruluktur. Ay~. Bkz.
Mehmet Paçacı, "Çağdaş Dönemde Kur'an'a ve Tefsir'e Ne Oldu?". İslatnfyat, Cilt, 6,2003, No:4,
s.SS-104, s.89vd
20 Bkz. Pierre Lory, Kqani)e Göre Kıtr'aıı'm Tasavvtifi Tqsiri, s.20·
21 Zerkeşi, B11rhan, II,157; Ayr. Bkz. Nasr Harnid Ebu Zeyd, İlahi Hitabm Tabiatt, s.285
22 İbn Kesir, Tqsir, s.S;
17
IS
38
',
Tef~ir ve Diğer ilimler
'··
;Bu özellikleriyle tefsir, kural koyucu (1101711atijJ bir karaktere sahip değildir.
Onun yorumsal işlevi, sadece Kur'an metnine açıklama getirmekle sınırlıdır.
Gazali, tefsirin görevini sadece Kur'an'ın anlamlanyla ilgilenmek olarak
görmektedir.23 Tefsir'in ürettiği bilginin bir yaptının sonucu bulunmamaktadır.
Öyleyse, "es-sariku ve's-sarikatii je'kta'u rydjyehunıa ceza'CII bi-ma keseba neka/en
mitı'AIIahi..." (5-Maide, 38) şeklindeki ayet ile tefsirin ilişkisi, bu ayetten kuralsal
bir sonuç üretmek şeklinde değil, ayetin mealen "erkek ve kadın hırsızın elini
yaptıklanna karşılık bir ceza Allah'tan bir ibret olarak kesin" şeklinde
anlaşılabileceğini ortaya koymaktan ibarettir.
Bu bakımdan tefsirin, bir sözün tarihsel bağlarnındaki anlamını ortaya
koyma bakışıyla ürettiği24 sonuçlar, Kur'an'ın yorumlanmasını tüketmeye yeterli
olmaz. Bunun için, İslam'ın diğer metinsel kaynaklan ile birlikte Kur'an'ın aynca
kural koyucu karakterdeki fıkıh ve kelfu:n disiplinlerinin yöntemleriyle işlenmesi
ve onlardan yaptının özelliği olan yeni sonuçlann üretilmesi gerekmektedir.
Tefsirin ayetin dilsel ve tarihsel açıklamasından çıkan sonuç ile fıkıh tarafından
üretilen bir hüküm görünüşte örtüşebilse bile, söz konusu iki farklı özellikli
yorum süreçleri sonucunda üretilen bilgiler, mahiyet ve değer itibariyle
birbirlerinden tamamen farklı bilgilerdir.
Tefsir ile kelam ve fıkıh disiplinlerinin ilişkilerine daha yakından bakacak
olursak, kelam ve fıkhın nispeten nesnel sonuçlar veren ve betimleyici
karakterdeki tefsirden farklı özellikler taşıdıklarını görürüz. Onlar da Kur'an ile
ilgilenir, anı:;ak aniann ilgisi tefsir disiplininin ilgisinden farklıdır. Kelfu:n ve fıkıh,
Kur'an'ı aiı.lama sürecinde, pratik sonuçlan olan hükümler üretme noktasına
kadar giderler. Kelfu:n, bir dünya görüşü kurma görevini yerine getirmiştir.
Kelfu:n Müsİümanlar için inançsal bir çerçeve çizerek Tann, ahlak, siyaset, vb.
alanlarda, temel metinlerden kuralsal teolojik-ideolojik sonuçlar üretir. Mesela
-··dini dünya görüşünün en t.emel ilkesi olan Tanrı kavramını kelam tanırrılar. ve
Müminlerin Allah'ı nasıl tanımalan gerektiğini buyurur.25 Aynı alanda Sünni
kelama karşı Mutezile kendi beş ilkesini, Şiilik de kendi kelami ilkderini
geliştirmiştir. Fıkıh da kelam ile aynı yorum düzleminde, dini-hukuki kuralsal
sonuçlar üretmiştir. Bu yüzden kelam ve fıkıh için Kur'an'ın anlamı farklıdır.
Tefsir için Kur'an bir konu ve çözümlenmesi gereken bir metin iken, kelfu:n ve
fıkıh için Kur'an, şer'i (usu~ asıllardan birisidir.
Gazali, M11sta!fo, I,4
Ebu Talib es-Sa'lebi yapnğı tefsir tanımında tefsirin bu yönünü vurgulıımaktadır, Suyuti, İlkan,
II,221
23 Gazali'ye göre, Kelam ilmi en genel bir ilimdir ve tefsir, hadis, fikıh ve fikıh usulü ilimleri
Ketamın külli olarak ilgilendiği alanlan kendi konulanna göre paylaşır ve incelerler. Bu yüzden
usulcü, fakih, müfessir, ve muhaddisin kelam ilmini bilmesi gerekir. Mrtsta!fo, I;5; Bkz. İbn
Haldun, M11kaddi!1Ie, II; 527,538
23
24
39
Fıkıh ve kelam, Kur'an'ın ayetlerini, onların iniş sebeplerinden
bağımsızlaşmış ve umumileşmiş bir metin olarak görmüşlerdir. Bu disiplinlerde
öne çıkan ilke, "sebebinin hususi olmasının, lafzın umumi olmasına engel
olmayacağı"dır. Bunu Gazali'nin şu örneği ile açıklayabiliriz.: 'Hırsızlık yapan
erkek ve kadın... ' (l'vfaide 5:38) ayeti, bir kalkanın çalınması ya da Safvan'ın
elbisesinin çalınması üzerine inmiştir." Ancak bu ayet umum ifade eder. 26 Tefsir
söz konusu ayeti, nakillerle Peygamber'in ve Ashab'ın bu ifadeyi nasıl anladığı
uyguladığını,
almıştır. Ancak
ayet hakkındaki kıraat, linguistik ve gramacik bilgileri vererek ele
onu, indiği olaylardan bağımsızlaşmış ve umum ifade eden bir
lafiz kabul ederek, ondan yerlİ durumlar için hükümler üretmek fıkıh tarafindan
ve
gerçekleştirilmiştir.
Böylece tefsir, fıkıh ve kelam disiplinleri, İslam geleneğinde kaynakları
yorumlama sürecinin birbirini tamamlayan belli aşamalarını oluşturmuşlardır.
Ancak yeni dönemde dünyaya hakim olan sekiller dünya görüşünün yaygın bir
şekilde etkinleşmesi ile, yorum disiplinleri arasındaki bütünlük ilişkisi
bozulmuştur.
Yeni Dönemde Kur'an ve Tefsir
Yeniçağda,
özellikle yenidünya göruşunu
İslamiyet'e
yansıtan
sonra, Kur'an ve. onun diğer kaynaklada olan ilişkisinin
anlaşılmasında önemli farklılaşmalar meydana gelmiştir. Kur'an tek başına, saf
İslam'ın kaynağı olarak tanımlanmaya çalışılmıştır. Oysa geçmişt\! Kur'an, onun
Rasulullah'da hayatiaşmış şekli olan Sürınet,_ Kur'an'ın ve Sünnet'in Müslüman
cemaat tarafından hayata geçirilmiş've yaşanmış hali icma ve bu tecrübeleri
izleyerek işleyen bir akıl yürütme olarak kıyas-ı fukaha ile birlikte bir kaynak
olarak görülmekteydi.
düşünürlerden
Bu şekildeki bir Kur'an anlayışının kökenleri, geleneksel otoriteye karşı
üreten ve Batı Aydınlanması'yla ortaya çıkan tutunıda
bulunmaktadır. Yeni dönemdeki anlayışı benimseyen bazı düşünürler,
geleneksel din anlayışının, Kur'an'ın doğru ~aşılmasının önünde bir engel
olduğunu iddia e~er. Bu yaklaşıma göre Islam toplumunun sıkıntılarının
önemli sebebi Kur'an'ın doğru anlaşılmamasıdır ve bunuh başlıca müsebbibi de
geçmişteki din anlayışıdır. İslam toplumunun yeni dönemde içinde bulunduğu
zor durumdan kurtulmasının yolu da Kur'an'ın doğru anlaşılmasından
geçmektedir.27 Onlara göre, Kur'an'ın değerleri geçmişteki tefsirler. tarafindan
doğru bir şekilde ortaya konamarnıştır. Muhammed Abduh ve Reşit Rıza ve
sonrasında, eski tefsirlere karşı eleştiriler tekrar tekrar dile getirilecektir.2s
Protestanlığı
Gazali, Mustasfa, II:112
Muhammed Reşid Rıza, A1mar, I, 10-13
28 Bkz. Mehmet Paçacı, "Oı:yantalizm ve Çağdaş İslamcı Söylem", İslalllj)'at, s.105vd.
26
27
40
'.
' Huli'ye göre müfessirler değişik fıkhi ve kelami akımları Kur'an'da
'· · okumuşia'rdır. 29 Aişe Abdurrahman, Arap asıllı olmayan müfessirlerin mezhebi
kaygılarla ayederle ilgisi olmayan yorumlar yaptıklannı söyler.3° Halefullah da,
müfessirlçrin ortaya koyduğu görüşlerin çelişkili ve hiçbir ternde dayanmadığını
belirtmiştir. Taberi, Razi ve Zemahşeri tefsirlerinde hep hataya düşmüşlerdir.3t
Fazlur Rahman'a göre de geçmiş ulema Kur'an'ı bir bütün halinde anlamamıştır ·
ve onu doğru bir şekilde anlamaya ait bir yöntem de geliştirmemiştir. Aynca
sürekli olarak birbiriyle çelişen görüşler ortaya koymuşlardır.32 Kur'an, "parçacı
ve lafiziara bağlı kalan bir yüzeysellik ve ruhsuz bir katılık ve sertlikle" ele
alınmıştır.33 Hasan Hanefi ise Lugavi tefsirlerde Kur'an'ın bir dil kitabı gibi ele
alındığını, fıkıh tefsirlerinin kuru bir şekilciliğe büründüğünü, tarihçiler
tarafından yapılan tefsirin, tarihçilerin tarih bilgisini göstermek istedikleri bir
zemin olarak görüldüğünü, kelami tefsirlerin kelam okullannın yorumlannı
desteklemek için bir araç olarak kullanıldığını belirtmiştir.34
Yeni dönemde artık Kur'an, İslam'ın saf ve tek kaynağı olarak görülüyordu
ve tefsir, Kur'an'ı yeni dönemin anlayışiarına göre yeniden okumak için uygun
bir araç olabilirdi.35 En başta Abduh ve Reşit Rıza, Kur'an'ın bir hidayet kitabı
olma özelliğinin tefsirde de görülmesini istiyordu.36 Tefsir artık akademik bir
çalışma olmaktan çıkmalıydı. 37 Böylece Kur'an'a ait bir işlev tefsire yansıtılmış
oluyordu. Oysa klasik dönemde Müslümanlara "hidayet"i göstermek, Kur'an'ı
ve şer'i kaynaklan esas alarak kelamın görevi idi. Fazlur Ralıman'ın bir tefsir
yöntemi olarak önerdiği "ikili hareket"38 de buna benzer olarak daha çok bir
hüküm çıkarma yöntemi, kuramsal olarak bir fıkıh yöntemi önerisidir. Nitekim
bu yönterp ile o, tek eşlilik, kölelik, faiz vb. konularda kuralsal hükümler
önerebilınlştir. Hasan Hanefi "tabii tefsiri" ile klasik sınıflamalara göre esasen
bir kelam oluşturmayı önermektedir. Buna göre, tefsir nasstan değil, olgudan
29 Emin el-Huli, Menahim't-Tecdid ji'n-Nahv ve'I-Belağa ve't-Tifsir ve'I-Edeb, Kahire: Daru'l-Ma'rife,
-" 1961, s.223vd.
30 Aişe Abdurrahman, ei-Kı1r'an ve Kod'!)'a '/-İnsan, Beyrut, 1982, s,301
3l Muhammed Ahmed Halefullah, Kı1r'mı'da Anlatını Sanatı, terc. Şaban Karataş, Ankara: Ankara
Okulu Yayınları, 2002, s. 32vd.
32 Fazlur Rahman, Atıa Konula'!)'la Kı1r'aıı, terc. Alparslan Açıkgenç, Ankara: Ankara Okulu
Yayınları, 2000; s.21; Fazlur Rahman, İsianı ve Çağdqllk, terc. Alparslan Açıkgenç, M. Hayri
Kırbaşoğlu, Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 1999, s.70;
33 Fazlur R:ihman, İsianı ve Çağdql1k, s. 210
34 Hassan Hanafi, "Method of Themaric lnterpretation of the Qur'an", The Qur'an as Text, ed.
Stefan Wild, Leiden: E.J.Brill, 1996, s.198vd.
35]. M. S. Baljon, Modem M.uslinı Kormı Intetprotation, EJ.Brill: Leiden, 1968; J.J.GJansen, The
Iııtetprotation ofthe Koraıı in Modem Ef)pt, E:J :Brill: Leiden 1974.
36 Fazlur Ralıman Kur'an'ın bir hidayet kitabı olduğunu tekrarlar. İsiaiiı ve Çağdqlık, s. 223
3i J ansen, The Intetprotatioıı of the Ko ran in Modem Ef)pt, s.18; Reşit Rıza Mm arın yazılış amacını,
okuyanların doğru yolu · bulması, ümmetin ıslahı ve milletin gençlerinin yenilenmesi olarak
belirtmektedir. Yine, çağdaş · dönemde dini güçlendirmek ve küffara ve sapkınların
düşmaniıkiarına karşı müslümanlan güçlendirmek de amaçlar arasındadır. Menar, 1,16;
38 Fazlur Rahman, İsiaiii ve Çağdqlrk, s.56-58
41
yola çıkmalı ve fakirlik, baskı, insan haklan gibi sosyo politik sorunlara dair
konuşmalıdır. Müfessirin önceliği nassda olguyu görmek olmalıdır. 39
Böylece geçmişte tefsir, Kur'an'ın ayetlerinin indikleri andaki anlamlannı,
tarih ve dil araştırması yaparak ortaya çıkarmayı ve sonraki nesillere Kur'an'ın
bu ilk anlamlannı aktarmayı amaçlayan bir disiplin olarak çalışmıştı. Fıkıh ve
kelam da başka yorum disiplinleri olarak yeni durumlara, kaynaklardan yeni
yorumlar üretmek için geliştirilmişlerdi ve bu disiplinler kendi amaçlarına göre
belli yöntemleri izleyen ve bir bütünlük ortaya koyan yorum şekilleri oldular.
Çağdaş dönemde ise bu disiplinler, özellikle tefsir, "Kur'an'ı doğru anlamak"
şeklinde ifade edilebilecek bir işieve indirgenmiştir.. 4o v'allahu a'lem.
39 Hasan Hanefi, Kadqya Mıi'asıra, Kahire: Daru'l-fikri'l-arabi, s.175vd. Hasan Hanefi, "Method of
Themaric Interpretation of the Qur'an", s.203-210
.
40 Fazlur Rahman'a göre bizzat Kur'an'ı anlamak için yeterli bir tefsir metodu geliştirilememişti.
Müslümanın çağdaş dünyadaki sorunlanna cevap vermek için ise bir yorumbilim yönteminin
geliştirilmesi gerekiyordu. Onun yöntem önerisi, Kur'an'ın mesajını anlamayı amaçlar. İslam ı•e
Çağdqlık, s. 54vd.; Bkz. Mehmet Paçacı, "Oryantalizm ve Çağdaş İslamcı Söylem", s.91-110,
s.99vd.
42
Download