On5yirmi5.com İslam İçin Herşeyini Terketti... Mekke’nin en zengin ve en yakışıklı genciyken İslamiyetle tanıştıktan sonra tüm dünya nimetlerinden yüz çeviren bir sahabi, Mus’ab Bin Umeyr’in örnek hayat hikayesi... Yayın Tarihi : 15 Mayıs 2010 Cumartesi (oluşturma : 10/20/2017) Derleyen: Gülay Gümüş Mekke’nin en zarif, en narin, en kibar delikanlısıydı Mus’ab. Kıvrım kıvrım, uzun siyah saçları vardı. Üzerine güzel kokular sürüp dışarı çıktığında, Mekke'nin kızları Mus'ab'ı görmek için pencerelere çıkar, dikkatini çekmek için mendil sallarlardı. Zenginlik içinde yetişmişti, en güzel kıyafetleri giyer, en iyi yemekleri yerdi. İşte, İslam’ı kabul etmesiyle işkenceye maruz kalan, her türlü dünya nimetinden inancı uğruna yüz çeviren Mus’ab Bin Umeyr’in örnek hayat hikayesi… Mus'ab bin Umeyr, hem annesi hem de babası tarafından Kureyş'in asil ve zengin bir ailesine mensuptu. Zengin oldukları için gayet rahat bir hayat sürüyordu. Orta boylu, güzel yüzlü, nazik ve yumuşak huylu, son derece zeki idi, güzel konuşurdu. O, bu özelliklerinin farkındaydı ve bunları göstermekten de çekinmiyordu. Putların bir fayda veya zarar veremeyeceğini bilir, onlara tapılmasından nefret ederdi. Güzel yüzlü ve zengin olduğundan Mekke halkı ona gıpta ile bakardı. Peygamber Efendimiz (sav) bunun için "Mekke'de Mus'ab'dan daha zarif, daha narin, daha güzel kimse yok idi. Saçları kıvrım kıvrım idi." buyurmuşlardı. Bütün bu rahatlıklara rağmen kalbinde büyük bir boşluk hissediyordu Mus'ab bin Umeyr. Bu maksatla sevgili Peygamberimizin (sav) bir merkez olarak seçtiği, İslamı anlattığı ve o zaman Mekke'de Müslümanların toplandığı Erkam'ın evine gitti. Mus'ab, Allah Resulü’nü görür görmez Müslüman oldu. İslamiyet’i kabul ettiği an hayatı da birdenbire değişti. Eski servet ve zenginliğin yerini fakirlik aldı. Ailesinin sevgili oğullarına yapmadığı eziyet kalmadı. Onu dininden döndürmek için evlerindeki bir mahzene hapsederek, günlerce aç ve susuz bıraktılar. Arabistan'ın yakıcı güneşi altında ağır ve tahammülü zor işkenceler yaptılar. Fakat Mus'ab, bu ağır ve acımasız işkenceler karşısında sabır ve sebat göstererek asla dininden dönmedi. Her seferinde bütün gücüyle haykırıyordu: “Allahtan başka tapılacak, ibadet edilecek ilah yoktur. Muhammed aleyhisselam O'nun peygamberidir...” Habeşistan'a hicret eden ilk kafileye katılıncaya kadar hapiste tutulan Hz. Mus'ab, hicret imkanı çıkınca, dinini daha rahat bir şekilde yaşayabilmek için Habeşistan'a hicret etti. Habeşistan dönüşünde Hz. Mus'ab'ın durumu tamamen değişmiş ve bu nazlı delikanlının yerini, kalbi İslam ve imanla dopdolu iradesi güçlü kuvvetli, metin bir genç almıştı. Annesi ondaki bu kararlılık ve metaneti görünce, üzerindeki baskısını biraz hafifletmek zorunda kaldı. İslâmiyet'i kabul ettikten sonra Mekke'de sıkıntı ve işkencelere maruz kalan Mus'ab bin Umeyr, Allah Resulü’nün (sav) izniyle iki defa Habeşistan'a hicret etti. Bir müddet orada kaldıktan sonra dönüp, Peygamberimizin (sav) yanına geldi. Onun bu gelişini Hz. Ali şöyle anlatmıştır: Resulullah (sav) ile oturuyorduk. Bu sırada Mus'ab bin Umeyr geldi. Üzerinde yamalı bir elbiseden başka giyeceği yoktu. Resulullah (sav) onun bu halini görünce, mübarek gözleri yaşla doldu ve: “Kalbini Allah’ın nurlandırdığı şu kimseye bakın! Anne ve babası onu en iyi yiyecek ve içeceklerle besliyorlardı. Allah için bunların hepsini terk etti. Allah ve Resulünün sevgisi, onu gördüğünüz hale getirmiştir.” buyurdu. MÜSLÜMANLARIN İLK ÖĞRETMENİ Birinci Akabe biatında Müslüman olan Medineliler, Resulullah efendimize (sav): "Ya Resulallah! İçimizde, İslamiyet açıklandı ve yayılmaya başladı. Halkı Allahın Kitabına davet edecek, Kur'an-ı Kerimi okuyacak, İslâm dinini anlatacak, İslam’ın sünnet ve emirlerini aramızda ikame edecek, yerleştirecek, namazlarımızda bize imamlık yapacak bir kimse gönder" diye mektup yazdılar. Bunun üzerine Resulullah Efendimiz (sav) Mus'ab bin Umeyr'i, Medine'ye gönderdi ve ona Medinelilere Kur'an-ı Kerim okumasını, İslamiyet’in emir ve yasaklarını öğretmesini, namazlarını kıldırmasını emretti. Böylece Medine'ye ilk hicret eden sahabi Mus'ab bin Umeyr oluyordu. Medine'de ilk cuma namazını da Mus'ab bin Umeyr’in kıldırdığı kaynaklarda ifade edilir. Mus'ab bin Umeyr kısa zamanda Medine’ye vardı. Orada kendisini büyük sevinçle karşıladılar. Es'ad bin Zürâre'nin evine yerleşti. Ev sahibi Medineli ilk Müslümanlardan idi. Orada insanlara dinlerini öğretmeye başladı. Mus'ab’ın büyük gayretleri ve hizmetleri neticesinde İslamiyet, Medine’de süratle yayıldı. Öyle ki, İslamiyet her eve girmiş, iman etmeyen kalmamıştı. Medine’de bulunan kabile reislerinden Sa'd bin Muâz ve Üseyd bin Hudayr henüz Müslüman olmamışlardı. Bunların durumu çevreyi etkiliyor, İslâmiyet'in hızla yayılmasını engelliyordu. Bir gün Mus'ab bir bahçede, etrafında bulunan Müslümanlara dini anlatıyor, sohbet ediyordu. Bu sırada Evs kabilesinin reislerinden olan Üseyd, elinde mızrağı ile hiddetli bir şekilde gelip, şöyle konuşmaya başladı: “Siz bize niçin geldiniz, insanları aldatıyorsunuz? Hayatınızdan olmak istemiyorsanız buradan derhal ayrılın!” dedi. Onun bu taşkın halini gören Mus'ab bin Umeyr; “Hele biraz otur! Sözümüzü dinle. Maksadımızı anla, beğenirsen kabul edersin. Yoksa engel olursun” diyerek gayet yumuşak ve nazik bir şekilde karşılık verdi. Üseyd sakinleşip; “Doğru söyledin” dedi ve mızrağını yere saplayarak oturdu. Mus'ab bin Umeyr ona İslamiyet'i anlattı ve Kur'an-ı Kerim okudu. Kur'an-ı Kerimin eşsiz belagati ve tatlı üslubunu işiten Üseyd kendini tutamayıp; “Bu ne kadar güzel, ne kadar iyi bir sözdür. Bu dine girmek için ne yapmalı?” diye sordu. Güzel yüzlü, tatlı dilli öğretmen cevap verdi: “Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah demek kafidir” Mus'ab bin Umeyr'in, bu sözü üzerine kelime-i şahadeti söyleyip Müslüman olan Üseyd, sevincinden yerinde duramadı ve: “Ben gidip arkadaşlarıma da anlatayım” diyerek ayrıldı. Evs kabilesinin reisi Sa'd bin Muâz'ın ve kabilesinin yanına varınca, Müslüman olduğunu söyledi. Bunu gören Sa'd şaşırarak hiddetlendi ve Mus'ab bin Umeyr'in yanına koştu. Yanına varınca sert bir kızgın bir tavırla konuşmaya başladı. Mus'ab bin Umeyr, ona da gayet yumuşak konuştu ve oturup biraz dinlemesini söyledi. Sa'd, bu nazik konuşma karşısında yumuşayıp oturdu ve konuşulanları dinlemeye başladı. Mus'ab bin Umeyr, ona da İslâmiyet'i anlattı ve Kur'an-ı Kerim'den bir miktar okudu. Kur'an-ı kerim okunurken Sa'd'ın yüzü birden bire değişiverdi. O da orada Müslüman oldu ve kavminin yanına gidip onlara şöyle dedi: “Ey kavmim beni nasıl biliyorsunuz?” “Sen bizim büyüğümüz ve üstünümüzsün.” “Öyle ise Allah'a ve Resulüne iman etmelisiniz... İman etmedikçe sizin erkek ve kadınlarınızla konuşmak bana haram olsun.” MEDİNE’DE İLK CUMA NAMAZI Bunun üzerine kavmi hep birden İslamiyet’i kabul etti. O gün kabilesinden iman etmedik kimse kalmadı. Mus'ab bin Umeyr'in büyük gayretleri ve hizmetleri neticesinde İslâmiyet, Medîne'de süratle yayıldı. Ensar-ı kiram , Resulullah’tan izin alarak Sa'd bin Heyseme'nin evinde ilk defa cuma namazını eda ettiler. Medine-i Münevvere’de ilk kılınan Cuma namazı bu oldu. Bir yıl sonra Mekke'ye, hac mevsiminde yanında yetmiş kişi ile gelen Mus'ab bin Umeyr, Hz. Peygamber’e (sav) İslâm'ın Medine'deki hızlı yayılışının müjdesini verirken şöyle demişti: "İslam'ın girmediği ve konuşulmadığı ev kalmadı." VEFATI Mus'ab bin Umeyr'in Uhud savaşında gösterdiği cesaret ve kahramanlık dillere destan olmuştur. Kureyş müşrikleri Bedir savaşından bir yıl sonra İslâm ordusunun karşısına tekrar çıkmışlardı. Savaş tüm şiddetiyle devam ediyor, oklar, mızraklar, taşlar yağmur gibi yağıyordu. Ashap Allah Rasulü'nün etrafında etten ve kemikten bir duvar oluşturmuştu. Mus'ab bin Umeyr Peygamberimizin (sav) sancaktarı idi. O, en önde ve heybetle taşıdığı Peygamber sancağı elinde olduğu halde vücuduyla Allah Resulü’ne (sav) siper oluyor ve bir an olsun önünden ayrılmıyordu. İki zırh giyinmişti. Bu haliyle Peygamberimize benziyordu. Müşrik ordusundan İbn-i Kâmia adında biri Peygamberimize saldırırken, Mus'ab bin Umeyr onun karşısına çıktı. Bu müşrik, bir kılıç darbesiyle Mus'ab bin Umeyr'in sağ kolunu kesti. Mus'ab bunun üzerine sancağı derhâl sol eline aldı. Mus'ab o esnada; "Muhammed ancak resuldür. Ondan evvel daha nice peygamberler gelip geçmiştir" mealindeki Al-i İmrân suresinin 144. ayet-i kerimesini okuyordu. İkinci bir darbe ile sol kolu da kesilince, sancağı kesik kollarıyla tutup göğsüne bastırdı ve yine aynı ayet-i kerimeyi okudu. Bu haliyle kendini Peygamberimize siper yapan Mus'ab bin Umeyr'in üzerine hücum eden İbn-i Kâmia, vücuduna bir mızrak sapladı ve Mus'ab yere yıkılıp şehit oldu. Mus'ab bin Umeyr zırh giydiği zaman, Peygamberimize benzediği için müşrikler onu şehit edince Peygamberimizi öldürdüklerini zannetmişlerdi. Hz. Mus'ab şehit olunca; onun suretinde bir melek, sancağı aldı. Mus'ab'ın şehit düştüğünden Resulullahın (sav) henüz haberi olmamıştı. "İleri ey Mus'ab ileri!" diye sesleniyordu. Bunun üzerine bayrağı elinde tutan melek, geri dönüp Resûlullah efendimize; "Ben Mus'ab değilim" diye cevap verince, Resulullah (sav) sancağı elinde tutanın melek olduğunu anladı. Bundan sonra Peygamberimiz sancağı Hz. Ali'ye verdi. Hz. Peygamber, yanına geldiğinde Mus'ab bin Umeyr eski bir hırkanın içinde saçları dağılmış, vücudu ise kılıç ve mızrak darbeleriyle parçalanmış bir durumda yatıyordu. Hz. Peygamber üzüntülü bir halde şunları söyledi: "Seni Mekke'de gördüğümde, senden daha güzel giyinen, senden daha yakışıklı kimse yoktu. Şimdi ise, kefen olarak sarılmış hırkadan başın dışarıda kalıyor." Daha sonra başucuna dikilerek Ahzab suresinden: "Mü'minlerden öyle yiğitler vardır ki, onlar Allah'a verdikleri sözde sadakat gösterdiler. Onlardan bazıları şehit oluncaya kadar çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehit olmayı bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler." mealindeki ayet-i kerimeyi okudu ve sonra şöyle buyurdu: "Allah'ın Resulü de şahittir ki, siz kıyamet günü Allah'ın huzurunda şehit olarak hasrolunacaksınız." Habbâb bin Eret der ki: Mus'ab bin Umeyr, Uhud'da şehit edilince, kendisini saracak kısa bir hırkadan başka bir şey bulunamadı. Hırkayı baş tarafına çektik, ayakları açıldı. Ayaklarına çektik, baş tarafı açıldı. Resulullah bize: “Onu baş tarafına çekiniz! Ayaklarını otlarla kapatınız!” buyurdu. Mus’ab, çetin olma, zor olma ve aşılamayan tepe manasına gelen ismiyle, önüne çıkan her engeli Allah’ın inayetiyle aşmış ve rahmet-i Rahman’a kavuşmuş, çoklarının her zaman hayal hanesini dolduran şahadet ile hayatını noktalamıştı. Uhud şehitliğinde, şehitliğin ortasında siyah taşlarla çevrili küçük bölmede Hz. Hamza ile birlikte yan yana yatan Hz. Mus’ab Bin Umeyr’dir. KAYNAKÇA Hayat'üs Sahabe www diyanet.gov.tr Bu dökümanı orjinal adreste göster İslam İçin Herşeyini Terketti...