Değerli Müminler

advertisement
tutulmamalıdır. Sorumluluk danışan ve karar veren
kimseye aittir.
İL: ORDU
TARİH: 27.10.2017
َ‫ص ُرون‬
ِ َ‫ي ُه ْم َينت‬
َ َ‫َوالَّذِينَ ِإذَا أ‬
ُ ‫صابَ ُه ُم ْال َب ْغ‬
َ ُ َّ َّ َ ُّ َّ َ َ
َّ
َ َ ُْ
َ
‫قال الن ِبي صلى‬
.‫ ِإ َّن اْل ْستش َار ُم ْؤت َمن‬:‫اَّلل َعل ْي ِه َو َسل َم‬
Şura, 42/39;
Acluni, 2/185;
İSLAM DA MÜŞAVERET (İSTİŞARE)
Muhterem Kardeşlerim!
Günümüz dünyasında teknolojinin gelişmesiyle
büyük ölçüde bütün mesleklerde ihtisaslaşma
meydana gelmiştir.
Bireyin bütün mesleklerden anlaması mümkün
değildir. Bundan dolayıdır ki bir iş yapacağı zaman
istişarede bulunması kaçınılmazdır.
İslam dini de meşverete yani istişareye
başvurulmasını
istemiştir.
İstişare;
yapılması
düşünülen bir işe karar vermeden önce, o iş
hususunda uzman veya tecrübesi bulunan kimselerle
fikir alışverişinde bulunmak, teklif ve tavsiyelerini
almak anlamına gelir.
Müşavere etmek, istişarede bulunmak ve
uzmanlara danışmak, daha sonra bir karar alıp işe
koyulmak veya o işten vazgeçmek hayırlı işler
yapmanın ve başarılı olmanın sebebi olduğundan
Kuran da tavsiye edilmekte ve şöyle buyrulmaktadır.
“Onların işleri aralarındaki istişare ile yürür.” (1)
Kıymetli Müminler!
Her şeyi bilme iddiası istişarede bulunmaya
engeldir. Sadece kendi görüşüyle hareket eden başarılı
olamadığı gibi pişman olanlardan olur. İstişare; “en
iyi ben bilirim” iddiasını bir yana bırakıp ortak akılla
iş yapmaktır.
Danışılan kişi, tecrübesi ve uzmanlığı olanlardan ve
kendisine güven duyulan kimselerden olmalıdır. Hz.
Peygamber (s.a.s.); “Müsteşar, emin kişidir.
Danışılan kişi güvenilir kimsedir.” (2) buyurmuştur.
Danışman, kendisine danışan kimseye karşı dürüst
davranmalı, bildiğini açık bir şekilde söylemeli,
danışan kimseye yanlış bilgi vermemeli ve onu
yanıltmamalıdır. Gerekli durumlarda danışılan
meseleyi sır olarak saklamalıdır. Danışman, samimi
kanaatini söylemeli, fikrinin uygulanmasından dolayı
oluşacak
olumsuz
sonuçlardan
sorumlu
Kıymetli Kardeşlerim!
“İstişare eden pişman olmaz.” (3) buyuran Allah
Rasulü, birçok önemli konuda, ashabıyla, eşleriyle,
uzman ve tecrübeli kişilerle istişare etmiştir. Bir şeyi
yapmaya veya yapmamaya ondan sonra karar
vermiştir.
Uhut savaşında ordunun savaş yapacağı yeri
Ashabın önerisiyle değiştirmiştir. Hendek savaşında
Medine’nin etrafına hendek kazılmasına yine
sahabenin önerisiyle karar vermiştir. Bu konu da
sayısız örnekler bulunmaktadır.
İşlerini istişare ile yapan insanlar, yanılma ve
başarısızlığını en alt düzeye indirmiş olurlar.
Atalarımız. “İşlerini danışarak yapan dağları aşar,
danışmayan düz yolda şaşar” diyerek konunun
önemini çok güzel şekilde ifade etmişlerdir.
Kıymetli Kardeşlerim!
İşleri danışarak
yapmak
İslam’ın temel
ilkelerinden biridir. Kuran da Hz. Muhammed
(s.a.s.)’e, dolayısıyla bütün müminlere hitaben;
“(Yapacağın) işler hakkında onlara (ashabına)
danış. Azmedip karar verince de Allah’a dayanıp
güven.” (4) buyurmuştur.
Peygamberimiz (s.a.s.) de bu ilahi buyruğa uyarak
yapacağı işleri ashabı ile görüşmüş, onların fikirlerini
almış, alınan kararları uygulamıştır.
Bugün bizler de istişareyi her konuda kendimize
şiar edinmeliyiz. En iyisini ben veya biz biliyoruz
diyerek asla istişareden vazgeçmemeliyiz.
İstişarede bulunmak doğruyu bulmaya ve yanlışa
düşmemeye sebeptir. Her konuda işin uzmanına
danışmalı ve ondan sonra karar vermeliyiz.
[1]
[2]
[3]
[4]
Şura, 42/39;
Keşfu’l-hafa, 2/269;
Acluni, 2/185
Al-i İmran, 3/159;
HAZIRLAYAN: Sami SAYAN Başköy Mahallesi Dikenli
Semti Cami İmam-Hatibi KABADÜZ/ORDU
Redaksiyon: İl İrşat Kurulu
İL: ORDU
TARİH: 20.10. 2017
‫سانًا‬
َ َ‫َوق‬
َ ‫ضى َرب َُّك أَالَّ ت َ ْعبُدُواْ ِإالَّ ِإيَّاهُ َو ِب ْال َوا ِلدَي ِْن ِإ ْح‬
‫ِإ َّما َي ْبلُغ ََّن ِعندَ َك ْال ِك َب َر أ َ َحدُ ُه َما أ َ ْو ِكالَ ُه َما فَالَ تَقُل‬
‫ف َوالَ ت َ ْن َه ْر ُه َما َوقُل لَّ ُه َما قَ ْوالً َك ِري ًما‬
ٍّ ُ ‫لَّ ُه َمآ أ‬
َ ُ َّ َّ َ
ُ ُ َْ
ُ ُ َْ
َّ
ُ ُ َ ‫َق‬
‫للا صلى‬
‫ َر هغ َم أنف ث َّم َر هغ َم أنف ث َّم‬:‫اَّلل َعل ْي هه َو َسل َم‬
‫ال َرسول ه‬
َ
َ َ َ َّ َ ُ َ َ ْ َ َ ُ ْ َ َ َ
ْ
‫ال َم ْن أ ْد َر َك أ َب َو ْي هه هع ْن َد ال هك َب هر‬
‫اَّلل ق‬
‫ر هغم أنف هقيل من يا رسول ه‬
َ َّ َ ْ ُ ْ َ ْ َ َ َ ْ َ ْ َ َ ُ َ َ َ
‫أحدهما أو هكلي ههما فلم يدخ هل الجنة‬
İsra, 17/23-24;
Müslim, Birr, 9;
ANA BABA HAKKI
Muhterem Müslümanlar
Aile, neslin devamı için Yüce Allah’ın meşru kıldığı bir
kurumdur. Aile üyelerinin birbirlerine karşı yapması
gereken görevleri vardır. Bu görevlerden biri de anne
babamıza karşıdır. Onlar bizim dünyaya gelme
sebebimizdir. Bizleri dünyaya getiren anne ve babalarımızın
bizler üzerinde hakları vardır. Çünkü onlar bizleri
zahmetlere katlanarak büyütmüşler ve hiçbir karşılık
beklemeden hizmette bulunmuşlardır. Onların yapmış
olduğu bu fedakârlığı karşılıksız bırakmamak her evladın
görevidir. Aynı zaman da Anne baba haklarına riayet,
dinimizin, insanlığımızın ve ahlakımızın gereğidir.
Allah’a ibadet ve kulluktan sonra anne ve babaya iyi
davranmanın gereği Kuran da şöyle vurgulanmıştır. “De ki:
Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım:
O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya iyi
davranın.” (1)
Allah’a ortak koşmanın bir mazereti olmadığı gibi, anne
babaya kötü davranmanın da mazereti asla olamaz.
Kardeşlerim!
Anne baba, evlatlarını sevgi ve merhametle yetiştiren,
büyüten ve terbiye eden fedakâr insanlardır. Anne babanın
yapmış olduğu hizmetler her türlü takdirin üzerindedir.
Maddi olarak karşılığının ödenmesi asla mümkün değildir.
Yüce Allah bu konuda yapmamız gerekeni şöyle
bildirmektedir. “Rabbin, kendisinden başkasına asla
ibadet etmemenizi, ana babaya iyi davranmanızı kesin
olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin
yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf” bile
deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.
Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki:
Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi
sende onlara acı. (merhamet et).” (2)
Bir gün Hz. Peygambere bir adam geldi. “Sana hicret ve
cihat şartıyla biat etmek istiyorum.” Dedi. Hz. Peygamber
(s.a.s.) “Annenle babandan sağ olan var mı?” diye sordu.
Adam: her ikisinin de sağ olduğunu bildirdi. Hz. Peygamber
(s.a.s.); “Allah’tan ecir diler misin?” dedi. Adamın evet
cevabı üzerine Allah Rasulü şöyle buyurdu. “O halde
hemen annenle babanın yanına dön ve onlarla güzel
sohbette bulun.” (3)
Kardeşlerim!
Anne-babaya karşı içtenlikle yapılan her hizmet,
gönüllerini alan her söz sadece sevap kazandırmakla
kalmaz, günahların affedilmesine de vesile olur.
Anne-babanın hayır dualarını almak bir evlat için en
büyük kazançlardan biridir. Onların beddualarını almak ise
dünyada kazançların en kötüsüdür. Anne babaya bakmamak
ise, Peygamberin de bedduasına uğratır. Nitekim
Peygamber (s.a.s.); “Burnu yerde sürünsün? Bunu üç defa
tekrar etti. “Kimin burnu yerde sürünsün Ey Allah’ın
Rasulü!” diye sorulunca, “İhtiyarlığı anında annesi ile
babasından birine yahut her ikisine yetişip de, onlar
sebebiyle cennete giremeyenin.” (4)
Kişinin anne babasına iyi davranması gerektiği ayet ve
hadislerde ısrarla dile getirilmekte; insanı günaha ve isyana
sevk edecek bir istekte bulunmadıkları sürece, onlara
hizmete devam edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Anne babamıza yapmamız gereken görevlerimizi yerine
getirelim. Onları yalnız bırakmayalım. İhtiyaçlarını
giderelim. Onların yapmış olduğu yanlış davranışlar bizim
yapmamız gereken görevleri terk etmemize bahane
edilmemelidir.
Varlık sebebimiz olan anne babamızı asla ihmal
etmeyelim. Onları ihmal etmek, onlara karşı görevimizi
yerine getirmemek, geçmişimizi unutmak ve yapılan
iyiliklere nankörlük etmektir.
Bir ayet meali ile hutbemi bitiriyorum: “İnsana da anne
babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün
biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun
sütten kesilmesi de iki yılda olur. (İşte onun için) insana
şöyle emrettik: bana ve anne babana şükret. Dönüş
banadır.” (5)
Yüce Allah bizi ve evlatlarımızı anne babasına hürmet
eden, hizmet eden kullarından eylesin.
[1] Enam, 6/151;
[2] İsra, 17/23-24;
[3] Müslim Birr, 197;
[4] Buhari, Birr, 9;
[5] Lokman, 31/14-15;
HAZIRLAYAN: İbrahim ÇİÇEK Esenyurt Mahallesi Merkez
Cami İmam-Hatibi Kabadüz /ORDU
Redaksiyon: İl İrşat Kurulu
İL: ORDU
AY-YIL: EKİM 2017
TARİH: 13.10.2017
‫يَا أَيُّ َها الَّذِينَ آ َمنُواْ الَ تَأ ْ ُكلُواْ أ َ ْم َوالَ ُك ْم بَ ْينَ ُك ْم‬
‫اض ِمن ُك ْم‬
ِ َ‫بِ ْالب‬
ٍ ‫ارة ً َعن ت َ َر‬
َ ‫اط ِل إِالَّ أَن ت َ ُكونَ تِ َج‬
‫ّلل َكانَ ِب ُك ْم َر ِحي ًما‬
َ ُ‫َوالَ ت َ ْقتُلُواْ أَنف‬
َ ‫س ُك ْم ِإ َّن ا‬
ُ َّ ُ َّ َ َّ َ َ ْ َ َ ُ َّ َّ َ
ُ ‫َق َا َر ُسو‬
‫الص ُدوق‬
‫ل‬
‫اجر‬
‫ت‬
‫ال‬
:
‫م‬
‫ل‬
‫س‬
‫و‬
‫ه‬
‫ي‬
‫ل‬
‫ع‬
‫اَّلل‬
‫ى‬
‫ل‬
‫ص‬
‫هللا‬
ِ
ِ
ِ
َ
َّ َ َ ُ َ ْ
َ
َ ‫النبي َين‬
‫و‬
.‫الص ِد ِيقين َوالش َهد ِاء‬
ِ
ِ ِ ‫اْل ِمين مع‬
AHİLİK TEŞKİLATI VE ALIŞ VERİŞ
ADABI
Muhterem Müslümanlar!
Allah (cc), kulluk vazifesi ile insanı bütün
mahlûkata üstün bir varlık olarak yaratmış ve ona
sayısız nimetler bahşetmiştir. Bu nimetlerden
faydalanmanın bir yolu da el emeği, alın teri olan
ticarettir. Kur’an-ı Kerim’de ve Sevgili
Peygamberimizin hadis-i şereflerinde ticaret ile
ilgili haram ve helâlın sınırları belirlenmiş, alış
veriş adabı ile ilgili uyulması gereken en güzel
kaideler ve ilkeler ortaya konulmuştur. Yüce
Rabbimiz
Kur’an-ı
Kerim’de
şöyle
buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Mallarınızı
aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak
karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa
başka. Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz
Allah, size karşı çok merhametlidir. ” 1.
Değerli kardeşlerim!
Dinimiz hırsızlığı, yalan söylemeyi, hile
yapmayı, ticaret ve alışverişte eksik ölçme ve
eksik tartmayı, kısaca başkalarına zarar veren her
türlü haksız davranışları haram kılmıştır. Bu
nedenle insanlar alış veriş yaparken hesap gününü
unutmamalıdır. Bu hususta Cenâb-ı Hak
Mutaffifîn sûresinde şöyle buyurmaktadır: “Ölçü
ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar
insanlardan ölçüp aldıkları zaman, tastamam
alırlar. Onlara (bir şey verirken) ölçtükleri
veya tarttıkları zaman eksik yaparlar. Sahiden
bunlar, (öldükten sonra hesap için) büyük bir
günde diriltileceklerini sanmıyorlar mı? O gün
1
Nisa 4/29.
insanlar, âlemlerin Rabbi(nin hükmü) için
(kabirlerinden) kalkacaklardır!”2
Değerli Müminler!
Müslüman, kazancının helal olmasına,
kazanırken de başkasının hakkına tecavüz
etmemeye özen göstermeli, yaptığı işi, ibadet
şuuru içinde dürüstçe yapmalı, aldığı ücretin
helal olmasına dikkat etmelidir. Sevgili
Peygamberimiz, alış veriş adabı ile ilgili
prensipleri ortaya koyarken, ticarette haksız
rekabeti, müşteri kızıştırmak için alıcıymış gibi
davranmayı,
hileli
artırımda
bulunmayı
3
yasaklamış, gerçeği gizleyip yalan söyleyerek
yapılan alışverişin bereketini, Allah Teâlâ’nın
yok edeceğini4 bildirmiştir.
Yine Peygamberimiz, “Doğru ve
güvenilir tacir (âhirette) peygamberler, sıddıklar
ve şehitlerle beraberdir”5 hadisiyle ticaret
ahlâkının önemini ve bu ahlâkın kurallarına
uymanın ne kadar yüce bir davranış olduğuna
dikkat
çekmiştir.
Resûlullah
müşterinin
gafletinden veya bilgisizliğinden faydalanıp, onu
aldatanı da sert bir dille ikaz etmiştir.
Nitekim bir gün pazarı dolaşırken bir
yiyecek yığınına elini daldırmış, eline ıslaklık
gelince; “Nedir bu? diye sormuş, bunun üzerine
satıcı: Yağmur yağmıştı ondan dolayı ıslandı
diye cevap verince, Peygamberimiz: Niçin o
ıslak tarafı halkın görebilmesi için üste
getirmedin? Diye mukabelede bulunduktan
sonra: “Bizi aldatan bizden değildir.”6
Buyurmuşlardır. Bu uyarı da gösteriyor ki,
tüketicinin aldatılması bir kul hakkı ihlalidir.
Ticaretle
uğraşan
Müslümanlar
Rabbimizin
bildirmiş
olduğu,
Sevgili
Peygamberimizin de hayatında tatbik ettiği ve
bizlere örnek olarak aktardığı emir ve yasaklara
uyarak bir ticari hayat sürdürmelidirler. Rabbim
böyle bir ticaret hayatını bütün Müslümanlara
nasip etsin.
Hazırlayan: Selahattin DEĞER AKKUŞ
Çamlıca Mah.MRK.Camii İmam Hatibi
2
Mutaffifin 83/1-6.
Buhârî, “Büyû”, 58, 64, 70
4
Buhârî, “Büyû”, 26; Müslim, “İmân”, 117
5
Tirmizî, “Büyû”, 4
6
Müslim, “İmân”, 164;
3
İL: ORDU
AY-YIL: EKİM-2017
TARİH: 06.10.2017 (1.HAFTA)
ِّ َّ ِّ ِّ
‫الصالِّ َحا ِّت أَ َّن َل ُه ْم َجَّنات‬
َّ ‫آمُنوْا َو َع ِّمُلوْا‬
َ ‫َوَبشر الذين‬
‫تَ ْج ِّري ِّمن تَ ْحِّت َها األ َْن َه ُار ُكَّل َما ُرِّزُقوْا ِّم ْن َها ِّمن ثَ َم َرة‬
ً‫ِّرْزقاً َقاُلوْا َهـ َذا َّالِّذي ُرِّزْق َنا ِّمن َق ْب ُل َوأُتُوْا ِّب ِّه ُمتَ َش ِّابها‬
ِّ
ِّ
‫يها َخالُِّدو َن‬
َ ‫اج ُّم‬
ٌ ‫يها أ َْزَو‬
َ ‫ط َّه َرةٌ َو ُه ْم ف‬
َ ‫َوَل ُه ْم ف‬
Bakara Suresi 2/25
َّ ‫َّللاِّ صلى هللا عَلي ِّه‬
: ‫يقول‬
ُ ‫وسلم‬
َ َْ ُ
َ َّ ‫رسول‬
ُ ‫قال‬
َّ ‫ار ِبال‬
»‫ت ْال َجنَّةُ ِب ْال َمك َِار ِه‬
ِ ‫ َوح ُِج َب‬، ‫ت‬
ِ ‫ش َه َوا‬
ِ ‫« ح ُِج َب‬
ُ َّ‫ت الن‬
İMAN VE AHLAK BAĞLANTISI
Aziz Müslümanlar!
Hepimizin
bildiği
gibi,
insanlar;
yaratılıştan, inanma ihtiyacıyla doğarlar. İman her
kalpte yönlendirilmeye hazır bir duygu olarak
mevcuttur. Yaratılış gereği en ilkel insanda bile
ortaya çıkar ve doğar doğmaz bir şeylere inanmak
yönünde hareket eder. Allah’a binlerce şükürler
olsun ki bizler iman ve kitapla tanışmış, Allah’ın
varlığına ve birliğine iman eden bir toplumda
dünyaya gelmişiz. İçinde bulunduğumuz bu şeref
için ne kadar şükretsek azdır. Yüce Allah Kur’anı Keriminde şöyle buyurmaktadır. “ Ey İman
edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve
herkes, yarın için önceden ne göndermiş
olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten
sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan
hakkıyla haberdardır.”1
Değerli Müminler!
Yüce kitabımız Kuran; bahsimize konu
olan iman hakkında ayrıntılı bilgi verir ve “ Ey
iman edenler! Allah’a Peygamberine indirdiği
kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin.
Kim
Allah’ı,
meleklerini,
kitaplarını,
peygamberlerini ve ahiret günü inkâr ederse,
derin bir sapıklığa düşmüş olur.”2 Pek çok ayeti
kerimede Yüce Allah Müminlerden; imanlarının
gereğini yapmalarını istemekte ve bunun
karşılığında inananlara cennet ve cemâlullah’ı
müjde olarak teklif etmekte, inanmayanları ise
yakın ve elim bir azapla uyarmaktadır.
Değerli Müminler!
İman yalnızca “bir cümle, bir ifade ya da
‘inandım’ demekle gerçekleşen bir hal değil,
bilakis başlı başına bir hayat tarzıdır. ‘İnandım’
diyen insan, rabbinin karşısında, söz verip, senet
imzalayan ve bunu yerine getireceğine dair
teminat veren tüccara benzer. Sözünü tutması
karşılığında cenneti satın alacaktır. Sözünü
tutmayan ve dediğini yapıp senedinin icabını
yerine getirmeyenler ise Allah’ın kitabında
münafık,
yalancı
ve
müşrik
olarak
zikredilmektedir.
Değerli Müminler!
İslâm dininde iman ve ahlak birbirinden
ayrılmaz iki unsurdur. İman ve ahlâk. Bunlar,
mahiyet itibariyle, birbirinden ayrı gibi görünseler
de aslında bir bütünü meydana getiren iki ayrı
unsur gibidir. İman olmadan ahlâkın bir değeri
yoktur.
Bizden
bunların
ikisi
birden
istenilmektedir. Makbul bir ahlâkın İslâmî
esaslara uygun olması şarttır. İslamiyet’ten ayrı
bir ahlâk, türese de üreyemez. İman bulunmadan
ahlâk olacağını söylemek Mümkün değildir.
Köksüz bir ağacın yaşaması, temelsiz bir binanın
durması nasıl kabil değilse iman temeline
dayanmayan bir ahlâk da uzun ömürlü olamaz.
Değerli Müminler!
Kur’an’da iman ile Salih amel pek çok
ayette birlikte zikredilmiş ve bunların etle tırnak
gibi birbirinden ayrılmayacağı vurgulanmıştır.
İmanı dikilen bir meyve fidanına benzetecek
olursak amel de onun dibinin çapalanması,
sulanması zararlı dalların budanmasıdır. Eğer
bunlar yapılmazsa nasıl ki meyve fidanından
fayda elde edemezsek ve zamanla o fidan kuruyup
gidecekse
Salih
amelle
beslenmeyen
desteklenmeyen iman bizi son nefese kadar
götürmeyebilir, bu da kişi için felaket demektir
Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle
buyurmuşlardır. “Cehennem, nefse hoş gelen
şeylerle kuşatılmış; cennet ise, nefsin
istemediği şeylerle çepeçevre sarılmıştır.”3
Gerçek iman da bunu gerektirir.
HAZIRLAYANIN ADI: Bayram BERLİK
ÜNVANI: İmam-Hatip – ÇAMAŞ
Bu hutbe Başkanlığımızca daha önce
yayımlanmamıştır.
Haşr Suresi 59/18
Nisa Suresi 4/136
3
Buhari Rikak 8
1
2
Download