Cemaat, tevil ve tefrika

advertisement
On5yirmi5.com
Cemaat, tevil ve tefrika
"Bireylerin İslam'dan anladığı farklı şeyler ve bu anlamda mezhebi olabilir, ama
umumu ilgilendiren hususlarda tutunacak dal ve 'kavl-i fasl' olarak son hükmü
verecek olan merci Kuranıkerim'dir."
Yayın Tarihi : 2 Eylül 2016 Cuma (oluşturma : 10/20/2017)
Prof. Dr. Faruk Beşer'in Yenişafak gazetesindeki yazısı..
Fırkanın cemaat olmadığını, adına cemaat denmekle fırka olmaktan çıkmayacağını gördük.
Aslında Âl-i İmran Suresi 102 ve 103. Ayetler bu cemaat ve fırka ayırımına dikkat çeker:
“Ey iman edenler! Allah'a karşı hakkıyla takvalı olun ve sakın ha, Müslüman olmaktan başka bir
vasıfla ölmeyin. Allah'ın ipine cemaat olarak sarılın, fırkalara ayrılmayın, Allah'ın üzerinizdeki
nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz, O sizin kalplerinizi kaynaştırdı ve siz O'nun nimetiyle
kardeşler oldunuz. Bir ateş çukurunun tam kıyısındaydınız da O sizi oraya düşmekten kurtardı. İşte
Allah size ayetlerini böyle açık açık bildiriyor ki, hidayeti bulabilesiniz”. Demek ki, cemaatin olmadığı
yerde fırkalar olur ve fırkalara ayrılmak Allah'ın yasakladığı bir şeydir. Ya da fırkaların olduğu yerde
cemaat olmaz.
Bundan çıkan sonuçların bazıları şunlardır:
Allah'a iman etmeniz yetmez, takvalı olmaya da hakkıyla çaba göstermelisiniz. Takva, Allah'ın emir
ve yasaklarına riayet etmekle kulun kendisini korumasıdır. Müslüman olursunuz, ama Müslüman
kalabilmeniz için bu da yeterli değildir. Allah'ın ipine, yani Kuranıkerim'e cemaat olarak sarılmanız
gerekir. Mezhepler, meşrepler, kişisel görüşler, birilerinin yazdıkları kitaplar asla ümmetin ortak
paydası olamaz. Falancanın yazdıklarında ve anlattıklarında birleşelim derseniz kendi fırkanıza
çağırmış olursunuz. Onun için İslam devletinin mezhebi olmaz.
Bireylerin İslam'dan anladığı farklı şeyler ve bu anlamda mezhebi olabilir, ama umumu ilgilendiren
hususlarda tutunacak dal ve 'kavl-i fasl' olarak son hükmü verecek olan merci Kuranıkerim'dir. Lakin
bu da elbette bugün kendilerine 'Kurancılar' diyenler gibi herkesin onun dilediği yerinden ve
gönlüne göre bir parça koparıp almasıyla, boşlukları da kendi görüşleriyle doldurmasıyla olmaz.
Onun da bir anlaşılma usulü, ahlakı ve namusu vardır.
Rasulüllah'ın anlayıp yaşadığı, yani Sünnet ve onu izleyenlerin, sonra da âlimlerin ondan ittifakla ya
da çoğunlukla anlayageldikleri göz ardı edilerek Kuranıkerim anlaşılamaz. Onun için Kuranıkerim'e
sadece bir âlimin değil, âlimlerin ittifakı, ya da çoğunlukla anladıkları ile tutunulabilir. Bunun için de
âlimlerin fırkaların malı olmaması, ümmetin bütününe hitap etmesi ve biribirlerinden haberdar
olmaları gerekir. Fetret döneminden sonra bunu henüz başarabilmiş değiliz, ama cılız da olsa
oluşması için çabalar var.
Şimdi sorumuzu tekrar soralım, neden fırkalara ayrılıyoruz?
Bunun cevabını anlayabilmek için önce çok ilginç iki hadisi şerifin anlamını okumalıyız:
Ebu Saîd el-Hudrî adlı sahabi anlatır: “Bir gün bir grup arkadaş mescitte oturuyorduk, Rasulüllah (sa)
çıkageldi. Pürdikkat söyleyeceklerine kulak kesildik. Buyurdular ki, “Kuranıkerim'in bana indirilmesi
sebebiyle nasıl ben inkârcılarla savaştıysam, sizin içinizde de onun yanlış tevil edilmesi sebebiyle
savaşanlarınız olacaktır. Bunu bir şeref sayarak Ebubekir, o ben olabilir miyim, diye sordu. Ömer, ben
olabilir miyim, diye sordu. Ali ise bir köşede Rasulüllah'ın pabucunun kopan bağını tamirle meşguldü.
Resulüllah da hayır, siz değil ama şu pabuç tamircisi olabilir dedi”.
Bu hadisi şerif şu gerçeklere işaret eder: Kuranıkerim'in indirilmesi küfrün işine gelmedi ve ona karşı
Rasulüllah'la ve onun ashabıyla savaştılar. Rasulüllah'tan sonra ise Müslümanlar arasında onun
kendi görüşlerine göre tevil edilmesi hastalığı ortaya çıkacak ve ümmeti temsil edenler bu hastalıkla
savaşmak zorunda kalacaklar. Gerçekten de Hz. Ali teville ilk fırkayı oluşturan Haricilerle bu sebeple
savaşmıştır. Tahavî'nin Müşkil'de naklettiğine göre, Haricilerin bir kolu olan Harurîler kâfirlerden söz
eden “dünyada yaptıkları işler boşa gitmiş, ama onlar hala iyi bir iş yaptıklarını sanıyorlar”
anlamındaki Kehf 18/104 ayetini teville Müslümanlara çevirmişlerdi, Hz. Ali de onlarla savaşmak
zorunda kaldı.
İşin ilginç tarafı, Hz. Ali'ye tabi olduklarını söyledikleri halde Kuranıkerim'e uçuk ve batıni tevillerle
istediklerini söylettiren Şia nezdinde bu hadisi şerif şu hale getirilmiştir:
yazının dvamını okumak için....
Bu dökümanı orjinal adreste göster
Cemaat, tevil ve tefrika
Download