5 Esas - Tavhid.org

advertisement
5 Esas
(el-Mesail’ul Hams'ul Vacibu Marifetuha)
Şeyh'ul İslam Muhammed bin Abd'il Vehhab (rahimehullah),
el-Durer es-Seniyye, 1/120-124
www.at-tawhid.org
1
Şeyh'ul İslam Muhammed bin Abd'il Vehhab (rahimehullah) şöyle diyor:
Beş şeyi bilmek senin üzerine bir vecibedir:
Birincisi
Allah (Subhenahu ve Teala), Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’i
“hidayet ve hak din ile”* gönderdiğinde, Allah’ın onu kendisi ile
gönderdiği ilk kelime (Vahiy) şu olmuştur:
{‫}يَا أَيُّ َها ا ْل ُمدثِّ ُر قُ ْم فَأ َ ْنذ ِّْر َو َربكَ فَكَبِّ ْر‬
“Ey müddessir olan (elbisesine örtünüp bürünen peygamber)!
Kalk (ve) bundan böyle uyar ve Rabbini tekbir et (yücelt)!” (elMüddessir 74/1-2)
“bundan böyle uyar!” (ayetinin) manası; Allah’a ortak koşulmasına karşı
uyar manasındadır.
Halbuki müşrikler, şirki Allah Te'ala’ya yaklaşma vesilesi edindikleri bir din
kılmışlardı. Sayılamayacak kadar çok fuhuş ve zulümleri ise yaptıklarının
günah olduğunu bilerek icra ediyorlardı.
Her kim, Allah (Subhenahu ve Teala)’nın, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem)'e; onları zina etmek, anne ve kız kardeşlerle nikahlanma gibi
hususlarda uyarmadan önce, kendisi ile Allah’a yaklaştıklarını iddia
ettikleri dinlerine karşı uyarmasını emrettiğini kavrar ve onların işlemekte
olduğu şirkin gerçek yüzünü anlarsa hayretler içinde kalır. Bilhassa da
günümüzde birçoklarının işlediği şirkin, geçmiştekilerin şirkinden daha
fazla olduğunu anladığı zaman!
(Allah) Te'ala şöyle buyurmaktadır:
َ ‫ِّي َما ك‬
َ ‫س‬
{ ‫َان َي ْدعُو‬
َ ‫َو ِّإذَا َمس ا ِّأل ْن‬
َ ‫ان ض ٌُّر دَعَا َربهُ ُمنِّيبا ً ِّإلَ ْي ِّه ثُم ِّإذَا َخولَهُ ِّن ْع َمةً ِّم ْنهُ نَس‬
ِ ْ َ ‫سبِّي ِّل ِّه قُ ْل ت َ َمت ْع ِّب ُك ْف ِّركَ قَ ِّليالً إِّنكَ ِّم ْن أ‬
َ ‫إِّلَ ْي ِّه ِّم ْن قَ ْب ُل َو َجعَ َل ِّّلِلِّ أ َ ْندَادا ً ِّليُ ِّضل ع َْن‬
ِّ ‫ْص ََا‬
‫}الن ِّار‬
“İnsana bir zarar dokunduğu zaman, gönülden katıksızca
yönelmiş olarak Rabbine dua eder. Sonra ona kendinden bir nimet
2
verdiği zaman, daha önce O'na dua ettiğini unutur ve O'nun
yolundan saptırmak amacıyla Allah'a eşler koşmaya başlar. De ki:
Küfrünle biraz (dünya zevklerinden) yararlan; çünkü sen, ateş
ehlindensin.” (ez-Zümer 39/8)
İkincisi
Onları şirke karşı uyardığı vakit aynı zamanda onlara tevhidi emretmiştir.
Tevhid, dini ihlas ile Allah (Subhenahu ve Teala)’a has kılmaktır. Bu,
(Allah) Te'ala'nın şu ayeti ile kasdolunandır:
{‫}و َربكَ فَك َِّب ْر‬
َ
“Ve Rabbini tekbir et (yücelt)!” (el-Müddessir 74/3) yani ihlaslı bir
şekilde O (Subhenahu ve Teala)’yı yücelt!
Bu ayet ile ezanın tekbiri ya da benzeri şeyler kasdolunmamıştır zira
bunlar Medine döneminde meşru kılınmıştır. Bir kimse ihlas içerisinde
olmadıkça şirki terketmenin bir faydasının bulunmadığını anladığında,
ihlasın manasını doğru biçimde kavradığında, çok sayıda insanın
zannettiği şekilde ihlasın, dini Allaha has kılmanın ve salih kimselere dua
etmeyi terk etmenin onların değerini düşürmek olduğu görüşünün
yanlışlığını da kavrar. Bu tıpkı Hristiyanların Muhammed (sallallahu aleyhi
ve sellem)’i, -İsa (aleyhi selam)’ın Allah’ın kulu ve elçisi olduğunu ve
Allah’u Teala ile birlikte ona ibadet edilmemesi gerektiğini söylediğindeİsa (aleyhi selam)’a dil uzatmakla itham etmesi gibidir.
Bütün bunları anlayan, İslam’ın garipliğinin de farkına varır. Bu meseleyi
kalbinde iyice canlandırarak düşünen kimse; alim olduğunu iddia
edenlerin bu bahsettiğimiz meselenin ehline nasıl da düşmanlık ettiklerini
ve bunu din edinenleri nasıl da tekfir ettiklerini, Ebu Talib ve Kevaz gibi
türbelere tapanlarla beraber onlara (yani tevhid ehline) karşı nasıl
mücadele ettiklerini görür. Zira bu kimseler, onların tabi oldukları şeyleri
reddettiğimiz için, onlara bizim kanlarımızın ve mallarımızın helal
olduğuna dair fetva verdiler ve onlar sizin dininizi inkar ediyor, dediler.
Bu konuyu ve bir önceki anlattığımız hususu, ancak; onların ihlas ehline
karşı ve de müşriklere nasıl muamelede bulunduklarını zihninde
canlandırarak (ve mukayese ederek) gerçek manada anlayabilirsin.
Bundan sonra, İslam’ın sadece marifet yani bilgiden ibaret olmadığı
3
gerçeğini, zira İblis’in ve Firavun’un onu bildiğini, Ehli Kitab’ın onu kendi
öz oğullarından daha iyi bildiklerini (ve buna rağmen müslüman
sayılmadıklarını) anlarsın. İslam (bilmek ve ardından) bununla amel
etmek, sevgi, nefret ve bu yolda babaları ve oğulları dost edinmeyi
terketmektir.
Üçüncüsü
Bütün kalbinle, Allah Subhenahu'nun Rasulu (sallalahu aleyhi ve sellem)’i,
ancak (kendisinin) tasdik edilmesi ve (kendisine) uyulması için
gönderdiğine inanmalısın. Onları yalanlanması ve itaatsizlik edilmesi için
göndermemiştir. Şimdi bir de tevhidi bildiklerini iddia eden kimselerin bu
tevhidin Allah'ın ve Rasulu'nun dini olduğunu itiraf ettikleri halde, tevhidi
kabul eden ve tevhide uyan herkesin harici olduğunu ve canları ile
mallarının helal olduğunu söyleyerek (tevhide muhalefetlerini) ve dahası,
onların tevhidden nefret edenleri, aşağılayanları ve insanları tevhidden
uzaklaştıranların hak üzere olduğunu söylemelerini ve de onların (bu
yapılan amellerdeki) şirki kabul edişlerini ve (buna rağmen) ibadet
ettikleri hiçbir türbe olmadığı hatta bilakis güya onların türbecilerle
beraber yürüttükleri cihadın (!) maruf yolda bir cihad olduğu ve onlara
muhalefet eden kimsenin ise malı ve kanı helal olacağı iddialarını da
düşünürsen!
Bir kimse işte bu şekilde bu üçüncü meseleyi hakkıyla anladığında (bu
tutumların çeliştiğini ve bir diğeriyle uyumsuz olduğunu anlar.) Nasıl olur
da –velev ki bu inanç bir kimsenin kalbinde bir günlüğüne dahi yer etseTevhid’in Allah ve Rasulu'nun dini olduğunu kabul ederken aynı anda
ondan nefret eder ve ona muhalefette bulunabilir? Nasıl olur da bir kimse
türbeperestlerin şirk içinde olduğunu düşünürken, bir yandan da onların
(tabi olunması gereken) Sevad’ul Azam (büyük çoğunluk) olduklarını
dolayısıyla hak üzere olduklarını ileri sürebilir? Nasıl olur da, aynı kalpte
bu kadar zıtlar (zıt düşünceler) bir arada toplanabilir? Halbuki bu
delilikten daha beter bir haldir. İşte bu Allah’ın kudretinin en
büyüklerinden ve sana Allah’ı tanıtan şeylerin en büyüklerindendir. Her
kim kendi nefsini ve Rabbini tanırsa, Rabbinin emrini yerine getirir. Nasıl
olur da, bir birine zıt bu iki düşünce, doğru ve diri -ve bu ikisinin benzeribir kalpte yirmi seneden fazla bir sürede bir arada bulunabilir?
Dördüncüsü
Bilmelisin ki, Allah (Celle Celaluhu), Rasulu (sallallahu aleyhi ve sellem)’e
4
şöyle vahyetmiştir:
َ ‫وح َي إِّلَ ْيكَ َوإِّلَى الذ‬
{ ‫ع َملُكَ َولَتَكُونَن ِّم َن‬
َ ‫ِّين ِّم ْن قَ ْب ِّلكَ لَئِّ ْن أَش َْر ْكتَ لَيََْ بَ َطن‬
ِّ ُ ‫َولَقَ ْد أ‬
َ ‫س ِّر‬
‫ين‬
ِّ ‫}ا ْل َخا‬
“Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): Eğer şirk
koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen,
hüsrana uğrayanlardan olacaksın!” (ez-Zümer 39/65)
Allah böyle buyurmuştur çünkü onlar –isteklerinin yerine getirilmesi
durumunda İslam’ı kabul edeceklerine dair söz vererek- Rasulullah
(sallallahu aleyhi ve sellem)’den bir tek şirk kelimesi ya da bir tek şirk
ameli ortaya çıkarmak için teşebbüste bulundular. Ancak şunu bilmelisin
ki, ihlas sahiplerinin en üstünü, en takvalı amellerin sahibi (Rasulullah),
bir tek şirk kelimesini –şirkten nefret ederek ve bu kimselerin İslam’a
girmelerini sağlamak için- telaffuz etseydi bu durumda amelleri boşa
çıkacak ve hüsrana uğrayanlardan olacaktı. Peki, kendisini onlardan biri
gibi gösteren, bu tarz (şirk içeren) yüz kelimeyi, ticaretinin karlı olması ya
da tıpkı Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in ve Ashabı'nın, Allah ona
Mekke’yi fetih ettirene kadar, hacc etmekten alıkonmaları gibi tevhid ehli
hac yapmaktan engellendiğinde, bu sözleri hac yapmak için söyleyen
kimseye ne demeli?
Kişi bunu tamamıyla kavradığında, Allah azze ve celleyi tevhid etmenin
yüceliği ve şirkin kötülüğü o kimseye açılır. Fakat bunu dört yılda
öğrenebilirsen çok iyi! Bundan kasdım tam bir marifet (bilgidir), senin de
bildiğin gibi, istem dışı da olsa bir damla idrar abdesti bozar!
Beşincisi
Rasulullah (sallalahu aleyhi ve sellem), getirdiklerinin bir kısmını
diğerinden ayırmadan tümüyle iman edilmesini zorunlu kılmıştır. Her kim
bir kısmına iman eder de, diğer kısmını inkar ederse kafirdir. Kişi, kitabın
tümüne iman etmelidir.
Düşün ki; kimileri namaz kılıyor ve oruç tutuyor, birçok yasaklanmış ameli
terkediyor ancak -bunun doğru yol olduğunu düşünerek- kadınlara
mirastan pay vermiyor. Esasında eğer bir kişi onların adetlerine muhalefet
ederek kadınlara mirastan pay verse, yakınındaki kimselerin kalpleri bu
ameli reddeder. Kimileri de kadının iddetini kocasının evinde geçirmesi
5
gerektiğini ve Allah Teala’nın şöyle buyurduğunu:
َ ِّ‫ََل ت ُ ْخ ِّر ُجو ُهن ِّمن بُيُوتِّ ِّهن َو ََل يَ ْخ ُرجْ َن ِّإَل أَن يَأْت‬
‫ش ٍة ُّمبَ ِّي َن ٍة‬
َ ‫اح‬
ِّ َ‫ين ِّبف‬
“Onları evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar; ancak açık 'çirkin bir
hayasızlık' göstermeleri durumu başka...” (et-Talak 65/1)
bilmesine rağmen reddediyor. Kadının (boşandığı) kocasının evinde
kalmasının uygun olmadığını ve kadının evden çıkarılması gerektiğini
düşünüyorlar. Başkaları da selamlamanın –Allah’ın bu şekilde hükmettiğini
bilmelerine karşın- (İslam’a uygun) selam ile olması gerektiği gerçeğini
inkar ediyor, cahiliye selamını sırf böyle alıştıkları için ona tercih ediyorlar.
Bu kimseler -günah işleyen, farzları terk eden, tıpkı zina eden yahut
ebeveynine karşı iyilikle muameleyi terkeden (bunu yaparken) hataya
düştüklerini ve Allah (azze ve celle)’nin doğru hükmettiğini bilerek bunları
yapanların aksine- küfre düşmüşlerdir. Zira bir kısmına iman etmişler ve
diğer bir kısmını inkar etmişlerdir.
Bu üç örneği verdim ki sen buna uyasın ve doğruyu bulasın. Bunun gibi
insanların, Kur’an’da Allah’ın koyduğu sınırlara muhalefet ettikleri çok
sayıda örnek vardır. Bu onların geleneğidir ve bunu iyilik olarak görürler,
eğer bir kimse Allah’ın (kitabında) zikrettiği bir şeyi yapar yahut da
onların geleneklerini terk ederse, o kimseyi eleştirir ve onu sefihlikle
suçlarlar. Yine bu, -kendisinin hata ettiğini ve Allah’ın (kitabında)
zikrettiğine iman ederek- bir hata işleyen veya bir ameli terk eden
kimsenin durumuyla aynı değildir.
Bil ki; bu beş husus, özellikle de İslam’ın garipleştiği günümüzde
insanların öğrenmesi gereken çok önemli hususlardır. Allah en iyisini
bilendir!..
ُ ‫ِّين‬
* ‫ه َو الذِّي‬
َ ُ‫ق ِّليُ ْظ ِّه َره‬
َ ‫أ َ ْر‬
ُ ‫س َل َر‬
ِّ ‫علَى الد‬
ِّ ‫سولَهُ بِّا ْل ُهدَى َود‬
ِّ ََ ‫ِّين ا ْل‬
(...) dini (İslam'ı) bütün dinlere üstün kılmak için elçisini hidayetle ve hak dinle
gönderen O'dur. (at-Tevbe 9/33)
6
Download