NE MUTLU O GARİP (MÜMİN)LERE!

advertisement
NE MUTLU O GARİP (MÜMİN)LERE!
Müellif: Şeyhu'l-İslam İbni Teymiyye (661/728)
Eser: Mecmua el-Feteva, 18/291-305
www.almuwahhid.com
1
‫بسم هللا الرحمن الرحيم‬
Şeyhü’l-İslam İbni Teymiyye şöyle dedi:
Konu: Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in "İslam garip olarak
başladı ve tekrar başladığı gibi garip haline dönecektir. Ne mutlu o garip
(mümin)lere!" (Müslim; Tirmizi, İbni Mace) sözüne dair:
Bu hadis, İslam garip hale döndüğü zaman onu terk etmenin caiz olduğu
manasına gelmez –bundan Allah'a sığınırım- aksine bu Allah’tan (İslam’a
bağlı kalmaya yönelik) bir emirdir, tıpkı Allah azze ve celle'nin buyurduğu
gibi: "Kim, İslam'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir
din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır."
(Al-i İmran 3/85); "Allah nezdinde hak din İslam'dır." (Al-i İmran 3/19);
"Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak
Müslümanlar olarak can verin." (Al-i İmran 3/102) Ve Allah’ın şu sözü:
"İbrahim'in dininden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir?
Andolsun ki, biz onu dünyada (elçi) seçtik, şüphesiz o ahirette de
iyilerdendir. Çünkü Rabbi ona Müslüman ol, demiş, o da Alemlerin
Rabbine boyun eğdim, demişti. Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet
etti, Yakub da: Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslam'ı) seçti. O halde
sadece Müslümanlar olarak ölün (dedi)." (el-Bakara 2/130-132)
Nitekim konuyu başka bir yerde geniş olarak açıkladık ve Nuh (as)'dan
Mesih (İsa ibni Meryem)'e kadar bütün peygamberlerin dininin İslam
olduğunu beyan ettik. Dolayısıyla İslam garip olarak başlamış olmasına
rağmen, Allah katında İslam’dan başka hiçbir din kabul görmez.
Bu, İyaz bin Hımar (ra)'nın rivayet ettiği sahih hadiste sabit olmuştur ki;
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz
Allah (azze ve celle) yeryüzü halkına bakmış ve ehli kitaptan kalanlar
dışında arabına acemine gazap etmiştir..." (Müslim; Ahmed) hadisin
sonuna kadar.
İslam’da sabit kalmaktan dolayı meydana gelen garipliğin, kötü birşey
olduğu manasına gelmez. Aksine onlar insanların en mesud olanlarıdır,
tıpkı hadisin sonunda vurgulandığı gibi: "Ne mutlu o garip (mümin)lere!"
Hadiste geçen tuba kelimesi tayyib kelimesinden türetilmiştir. Allah Teala
şöyle buyuruyor: "İman edip iyi işler yapanlara ne mutlu! Tuba (varılacak
2
güzel yurt) da onlar içindir." (er-Ra'd 13/29)
Bu tıpkı ilk öne geçen (sahabe)lerin İslam’a tabi olmaları gibidir. O zaman
(İslam) garip birşey olmasına rağmen, onlar insanların en mesud
olanlarıydı. Ahirette ise dereceleri (en yüksek derese sahibi olan)
peygamberlerden sonra, diğer bütün insanlardan önce gelir. Dünyadaki
durumları hakkında Allah (azze ve celle) şöyle buyurmuştur: "Ey
Peygamber! Sana ve sana uyan müminlere Allah yeter." (el-Enfal 8/64)
Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki, benim koruyanım Kitab'ı
indiren Allah'tır. Ve O bütün salih kullarını görüp gözetir." (el-A’raf 7/196)
Yine Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Allah kuluna kafi değil midir?" (ezZümer 39/36) Ve yine şöyle buyurur: "Kim Allah 'tan korkarsa, Allah ona
bir çıkış yolu ihsan eder. Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim
Allah'a güvenirse O, ona yeter." (et-Talak 65/2-3)
Allah'ın Rasulune tabi olan Müslüman'a, Allah Teala yeter, nerede olursa
olsun her zaman O, onun velisidir.
Bu yüzden küfür beldelerinde Müslümanların İslam'a sarıldıkları görülür.
İslam'a ne kadar sıkı sarılırlarsa saadet onlar için daha büyük olur. Eğer
onlara bir kötülük gelirse, bu, günahları yüzündendir. Hatta müşrikler ve
ehli kitap (dan iyi olanlar), İslam dininin gereklerini yaşayan bir Müslüman
gördüklerinde ona saygı duyarlar ve amel etmeden zahiren İslam'a
mensup olduklarını söyleyenlere göstermedikleri saygı ve ikramı ona
gösterirler. Bu İslam’ın ilk dönemlerinde olmuştur ve her devirde böyle
olur.
Hakikaten şüphe yok ki, bu dünya hayatında insanlarn başına birtakım
felaketler gelir ve Allah (dilediğince) kullarını nimetlendirir ancak
Müslümanın başına gelen kötülükler çok daha azdır ve ona ulaşan
nimetler çok daha fazladır.
İslam'ın ilk dönemlerinde Müslümanlar kafirlerden gelen eziyetlerle
imtihan olmuşlar ve onların eliyle yurtlarından çıkarılmışlarsa da, kafirlerin
ulaştığı helak kayıp manasında daha büyük ve daha çok olmuştur. Kafirler
için hasıl olan izzet veya mal pek çok açıdan Müslümanlar için daha
fazladır ta ki Müslümanlar (dünyayı yöneten) liderler omuşlardır.
Müşrikler Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e her yoldan eza etmeye
çalışıyorlardı fakat Allah onların ezalarını geri çevirdi, onu korudu, onu
koruması altına aldı ve ona kafir Kureyş’in sahip olduğu güce karşı yardım
3
etti ki; o güce dayanarak ona eza ediyorlar, onu küçük düşürüyorlardı,
öyle bir güç ki Allah’tan başkası karşı koyamazdı.
Bu, İslam’a tabi olmayanların durumudur ki, onlar da aynı nefret ve
düşmanlığı gösterirler, (hatta) onlar birbirlerine karşı biri diğerine karşı
döner. Bu (daha once bahsettiğimiz) hürmet ve saygı Habeşistan’a hicret
edenlerin de başına gelmiştir. Habeş kralı onlara ikramda bulunmuş ve
onlara son derece saygı ve izzet göstermiştir. Yine (Mekke’den) Medine'ye
hicret edenler de saygın ve aziz olmuşlardır.
Dünyada başlarına gelen eziyete karşılık imanları ile ödüllendirildiler, ve
bu ezalara karşı sabrettikleri için imanın tadına varıyorlardı. Buna karşılık,
düşmanlarının duçar olduğu eziyet ve şer bundan kat kat daha fazladır
ancak ne bu dünyada, ne de ahirette bunun karşılığını alamayacaklardır.
Zira onların başına gelen eza onların günahlarının cezasıdır.
Mü'minler imanlarının halis olması ve günahlarına kefaret olması için
sürekli (felaketlerle) imtihan olunuyorlardı. Bunun sebebi mü'minlerin
Allah rızası için amel ederler dolayısıyla kişilerin tahammül gösterdikleri
ezaların karşılığını vermek Allah’ın (üzerinde bir hak)dır. İman kişinin
kalbinde bulunan bir lezzetir ki, başka hiçbirşey onun yerini alamaz.
Nitekim Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Şu
üç kişideki şey kimde bulunursa imanın tadını alır; (1) Allah ve Rasulü
kendisine bu ikisi dışındaki şeylerden daha sevimli olan kişi, (2) Bir
kimseyi ancak Allah için seven kişi ve (3) Allah kendisini kurtardıktan
sonra tekrar küfre dönmekten ateşe atılmaktan hoşlanmadığı gibi
hoşlanmayan kişi." (Buhari; Müslim) Bu hadisi sahihayn da rivayet
etmiştir. Yine Müslim’in Sahih’inde şöyledir: "Rab olarak Allah'tan, din
olarak İslam'dan ve peygamber olarak Muhammed'den razı olan kimse
imanın tadını alır." (Müslim)
Allah (azze ve celle) peygamberini İslam'ın ilk dönemlerinde ve son
devrinde İslam'a girmeyenlerden dolayı hüzünlenmekten veya sıkıntıya
düşmekten nehyetmiştir. Mü'minler de onlar için üzülmekten veya onların
tuzaklarından dolayı sıkıntı duymaktan nehyedilmişlerdir.
İnsanların çoğu (bela ve imtihanları) münker olarak görür, veya (bela ve
imtihanlar) sebebiyle durumlarında değişme olunca, kederlenir ve
(musibete uğrayanın sızlandığı gibi) feryat eder; tıpkı bizim insanları
felaketlerle (imtihan edilirken gördüklerimiz) gibi, halbuki onlar bunu
4
yapmaktan med edilmişlerdir. Bilakis emrolunan şey bu tür kötülüklere
(Allah’ın kaderine boyun eğerek) sabretmek, Allah'a dayanarak O’na
tevekkül etmek ve İslam dininde sebat etmektir. Allah’a iman eden ve
takva sahibi olanlar, onlar (imanın en üst derecesi olan) ihsan ehlidir ki bu
takvanın karşılığıdır.
Kişinin uğradığı musibetler günahları sebebiyledir ve bunlara
sabretmelidir. Şüphesiz Allah'ın vaadi haktır. Allah’tan günahların (ın
bağışlanması) için af dile, övgülerin en güzeliyle Rabbini günün ortasında
ve sabahın erken saatlerinde yücelt (tesbih et).
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in; "Sonra tekrar başladığı gibi
garip haline dönecektir" sözününün muhtemel iki anlamı vardır:
Birincisi: İslam’ın ilk dönemlerinde garip olarak başlayıp sonra yayıldığı
(hükümran olduğu) gibi; İslam, özel bir yer ve zaman da tekrar garip hale
dönecek sonra yine yayılacak (hükümran olacak)tır. Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) bunun hakkında: "Başladığı gibi garip haline dönecek"
buyurmuştur. Yani İslam’ın ilk devirlerinde İslam garipdi, insanların
bilmediği birşeydi ve daha sonra insanlar tarafından bilinen birşey oldu,
yayıldı tıpkı bunun gibi bir kez daha bilinmeyen birşey olacak ve daha
sonra tekrar bilinecek ve yayılacaktır. İlk ortaya çıktığında tıpkı İslam’ın
ilk zamanında olduğu gibi, çok az sayıda insanın İslam hakkında bilgisi
olacaktır.
Yine muhtemeldir ki (ikincisi): ahir zamanda çok az sayıda Müslüman
kalacaktır. Bu da ancak Deccal'den, Ye'cüc ve Me'cüc'den sonra kıyamet
yaklaştığı zaman olacaktır. O zaman Allah (azze ve celle) her mü'min
erkek ve kadının ruhunu alacak bir rüzgar gönderecek ve sonra kıyamet
kopacaktır.
Bundan öncesi hakkında ise Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurmuştur: "Ümmetimden hak üzere zahir olan bir taife eksik
olmayacaktır. Ne onlara muhalefet edenler ne de onları davalarında terk
edenler onlara zarar veremeyecek, bu kıyamete kadar böyle devam
edecektir." (Buhari; Müslim) Bu hadis Sahihayn'dadır. Aynısı pek çok
tarikten rivayet edilmiştir.
Nitekim doğruluğu tasdiklenmiş olan Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)
ümmetinden hak üzere olan, hakka bağlılıkları ile ayırdedilen (ve zafere
erecek) korunmuş bir taifenin olacağını haber vermiştir. Ne onlara
5
muhalefet edenler ne de onları davalarında terkedenler onlara zarar
veremeyeceklerdir.
Bu ise, (hak üzere) kalanların hor görüldüğü ve yeryüzünde
garipleştiklerinde olacaktır ki; bunların tümü kıyametten önce olacaktır ve
kıyamet bunlar olmaksınız kopmayacaktır.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır: "Sonra
başladığı gibi garip haline dönecektir." Garipleşmenin en fazla vuku
bulacağı (zaman dilimi) bu dine girenlerin dinden çıkıp mürted oldukları
zamandır. Nitekim Allah (azze ve celle) şöyle buyurmuştur: "Sizden kim
dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere
karşı alçak gönüllü (şefkatli), kafirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum
getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın
kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar)." (elMa’ide 5/54) İşte onlar, başkaları dinden irtidad ettiklerinde dini ikame
edecek olanlardır.
Böylece İslam hep garip olarak başlamış ve tamamen yayılıncaya kadar
güçlü olmamıştır. Bu şekilde (bu döngü) pek çok yer ve zamanda
sözkonusu olmuştur. Tıpkı Ömer bin Abdü’l-Aziz'in zamanında sözkonusu
olduğu gibi ve sonrasında o yönetime geldi.
O dönemde, garipler; Müslümanlara yabancı olan ve (gayri-müslim)
insanlara yabancı olan kişilerdi, o kadar ki, (Müslüman) insanlardan,
sarhoş eden içkilerin haram kılındığını (dahi) bilmeyenler vardı. Allah
(azze ve celle) Ömer bin Abdü’l-Aziz (ra) eliyle, garip hale gelen İslam'ı
izhar etti.
Ve (sahih olarak) Sünen'de rivayet edilen bir hadise göre Nebi (sallallahu
aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah (azze ve celle) bu
ümmet için her yüz senede bir, dinini yenileyecek kimseler gönderir."
(Ebu Davud; Hakim, Müstedrek) Şüphesiz yenileme, ancak eskimeden
sonra söz konusu olur. İşte bu (eskime durumu da) İslam'ın garipliğidir.
Bu hadisten bir Müslümanın elde edilebilecek faydalardan biri de: İslam'ın
hakikatini bilenlerin azlığından dolayı üzülmemesi, bundan dolayı
gönlünde darlık hissetmemesi ve İslam dininden şüphe etmemesi
gerektiği ve bu işin (dinin) başlangıcının da böyle olduğudur. Allah Teala
şöyle buyuruyor: "(Rasulüm!) Eğer sana indirdiğimizden (bu anlattığımız
olaylardan) kuşkuda isen, senden önce Kitab'ı (Tevrat'ı) okuyanlara sor."
6
(Yunus 10/94) Bu ve diğer ayetler İslam'ın sahihliğini gösteren delillerdir.
Bu gariplik, tıpkı İslam’ın başlangıcındaki (insanların) ihtiyaç duydukları
delil ve burhanlara ihtiyaç duyan ve delillerden ihtiyacı olanı bulan kişinin
garipliği gibidir. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur: "(De ki):
Allah'dan başka bir hakem mi arayacağım? Halbuki size Kitab'ı açık olarak
indiren O'dur. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, Kur'an'ın gerçekten
Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu bilirler. Sakın şüpheye düşenlerden
olma! Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır.
O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir.
Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan
saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tabi olmaz, yalandan başka söz
de söylemezler." (el-Enam 6/114-116); "Yoksa sen, onların çoğunun
gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır!
Onlar hayvanlar gibidirler, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar." (elFurkan 25/44)
(Bu,) Allah'ın şeriatının bir kısmında da gariplik olabileceğine (bir delildir).
Bu (İslam beldelerine ait) birçok mekanlarda olmuştur. Pek çok yerde
şeriatın bir kısmı insanlara gizli kalmış (bilinmez olmuş), onlar arasında
garip birşey olana kadar, ta ki onlar arasında bir tek kişi dışında şeriate
dair bilgisi olan kimse kalmamış ve o kişi ilmi diğerlerine aktarmıştır.
Bununla beraber, (hadiste bahsi geçen) Tuba (müjde, cennet) Allah ve
Rasulünün emrettiği gibi şeriate sıkıca sarılanlaradır! O, -yetisi ve gücü
nispetinde- şeriati açığa vurmalı, onu emretmeli, muhalefet edenleri
(muhalefetlerinden) alıkoymalıdır.
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Sizden her kim bir
kötülük görürse onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmezse diliyle
değiştirsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle (buğz etsin). Bundan da
ötesinde hardal tanesi kadar iman yoktur." (Müslim)
Herne zaman insanlar için (Allah’ın) kaderinden bir kötülük bu dünya
hayatında yahut ahirette isabet etse, bu Allah’ın peygamberlerine yada
(peygamberlerin) takipçilerine olan vaadiyle çelişmez. (Ancak) bu
(musibet) insanların günahları ve İslamlarındaki eksikliklerden
kaynaklanır tıpkı Uhud (Savaşı) günü yenilginin onlara isabet etmesi gibi.
Allah (azze ve celle) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz peygamberlerimize ve
iman edenlere, hem dünya hayatında, hem şahitlerin şahitlik edecekleri
7
günde yardım ederiz." (Mü'min 40/51) Yine Allah (azze ve celle) şöyle
buyurmuştur: "Andolsun ki, peygamber kullarımıza söz vermişizdir. Onlar
mutlaka zafere ulaşacaklardır. Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir."
(es-Saffat 37/171-173)
Bu, Allah Teala'nın önceki peygamberler ve onlara tabi olanlar hakkında
naklidir.
Allah onlara destek olmuş, onları kurtarmış ve düşmanlarını ibret olması
için helak etmiştir.
En iyi bilen Allah'tır.
Eğer, Allah Teala’nın şu buyruğu: "Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki)
Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli),
kafirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir." (el-Ma’ide 5/54)
hakkında; bu hitap, şu ayette olduğu gibi: "Allah, sizlerden iman edip
salih amel işleyenlere, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi,
onları da yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği
dini (İslam'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri)
korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını
vadetti." (en-Nur 24/55) yalnızca o asırdakileredir bu yüzden Nebi
(sallallahu aleyhi ve sellem) onların Araplar mürted olduktan sonra
İslam'a giren Yemen halkı olduğunu (sahih hadislerde) açıklamıştır ve bu
ayrıca işin sonunda (yeryüzünde tek bir) mü'min kalmayacağına delildir,
denirse şöyle cevap verilir:
Allah Tebareke ve Teala'nın: "Ey iman edenler!" sözündeki hitap, diğer
hitap türlerinde olduğu gibi, Kur'an'ın kendisine ulaştığı bütün
mü'minleredir, tıpkı (Kur’an’daki) diğer hitaplarda olduğu üzere; mesela
Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler! Namaz kılmaya
kalktığınız zaman..." (el-Ma’ide 5/6) ve diğer (hitap) örneklerinde olduğu
gibi, bu (tıpkı) Allah Teala’nın şu sözünde olduğu gibi (yalnızca ilk nesil
mü’minlere değil aksine bütün mü’minlere genel bir hitaptır): "Allah,
sizlerden iman edip salih amel işleyenlere... vaat etti." (en-Nur 24/55)
Her ikisi de Allah (azze ve celle)'nin haber verdiği gibi vaki olmuştur.
Hernezaman bir grup İslam'dan çıkıp (mürted olmuşsa) Allah onların
yerine kendilerini sevdiği ve kendisi için cihad eden bir kavim getirmiştir
ki onlar kıyamete kadar galip olan taifedir.
8
Kafirlerle dostluğun yasak olduğunun vurgulandığı şu ayetlerde bu
(husus) ortaya konulmuştur. Allah (azze ve celle) şöyle buyuruyor: "Ey
iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar
birbirlerinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar), içinizden onları dost
tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.
Kalplerinde hastalık bulunanların: "Başımıza bir felaketin gelmesinden
korkuyoruz!" diyerek onların arasında koşuştuklarını görürsün. Umulur ki
Allah bir fetih yahut katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde
gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır. (O zaman) iman edenler:
"Bunlar mıdır sizinle beraber olduklarına bütün güçleriyle yemin edenler?"
diyeceklerdir. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir de kaybedenlerden
olmuşlardır. Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki)
Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli),
kafirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir."(el-Ma’ide 5/51-54)
Yahudilerle ve Hıristiyanlarla dostluk yasağına muhatap olanlar ridde
ayetine de muhatap olan kimselerdir. (Tefsir ilminde) malumdur ki bu,
ümmetin bütün asırlarını kapsar.
Kafirlerle dostluğu yasaklayan ayetler açıklamaktadır ki; herkim bunu
yaparsa (kafirlerle dost olursa) ayette muhatap alınanlardandır, ve
onlardan (kafirlerden) biri olur. Yani, herkim onları dost edinirse, İslam
dininden irtidad etmiştir ve İslam bundan dolayı hiçbir zarar
görmeyecektir.
Bilakis Allah (onların yerine) kendilerini sevdiği ve onların da Kendisini
sevdiği, kafirlerle değil mü'minlerle dost olan, kınayıcıların kınamasından
korkmadan Allah yolunda cihad eden bir topluluk getirir.
Nitekim Allah (azze ve celle) İslam’ın başlangıcı hakkında şöyle
buyurmuştur: "Eğer onlar (kafirler) bunları inkar ederse şüphesiz
yerlerine bunları inkar etmeyecek bir toplum getiririz." (el-Enam 6/89)
(Bu ayette bahsi geçen) kimseler, İslam'a girmeyenlerdir. (Bir önceki
ayette bahsi geçen) kimseler ise İslam'a girdikten sonra dinden
çıkanlardır ve onlar İslam'a hiçbir şekilde zarar veremez. Bilakis Allah,
Rasulüyle gönderdiklerine iman edenleri ikame edecek ve dinini kıyamete
kadar destekleyecektir.
(Daha önce bahsi geçen) Yemen halkı, Allah'ın kendilerini dinden
9
çıkanların yerine getirdiği kimselerdendir ancak bu, ayetin onlara has
olduğu anlamına gelmez. Ne de hadis, bunun onlarla sınırlı olduğu
manasına hamletmeyi gerektirmez. Bilakis Allah (azze ve celle), Yemen
halkı dışında mesela Faris oğulları gibi başkalarını da getirebileceğini
haber vermiştir. Allah’ın bu vaadi sadece onlarla sınırlandırılamaz. Hatta
Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler! Size ne oldu ki, "Allah
yolunda savaşa çıkın!" denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya
hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası
ahiretin yanında pek azdır. Eğer (gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız,
(Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden
başka bir kavim getirir; siz (savaşa çıkmamakla) O'na hiçbir zarar
veremezsiniz. Allah her şeye kadirdir." (et-Tevbe 9/38-39)
Yine buradaki hitap da bütün (Müslüman) nesilleredir. Nitekim Allah Teala
emrolundukları cihaddan geri kalanlara çok şiddetli bir biçimde azap
edeceğini, onları cihadı ikame eden kimselerle değiştireceğini haber
vermiştir. Bu da (işin) hakikatıdır. Tıpkı Allah Teala’nın bir başka ayette
buyurduğu üzere: "İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağırılıyorsunuz,
içinizden kiminiz cimrilik ediyor. Ama kim cimrilik ederse, ancak kendisine
cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer O'ndan yüz
çevirirseniz, yerinize sizden başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi
de olmazlar." (Muhammed 47/38)
Allah (azze ve celle), kendisi cihaddan veya Allah yolunda infaktan yüz
çevirenlerin başkaları ile değiştirileceğini haber vermiştir. Bu korkakların
ve cimrilerin durumudur. Allah bunların yerine İslam'a yardım eden ve
mülklerinden (İslam yolunda) infak eden kimseleri getirir.
O halde Müslüman olarak doğduktan sonra İslam'dan dönenin hali nasıl
olur? (Cevabımız) Allah, kendilerini sevdiği ve onların da Allah'ı sevdiği bir
topluluk getirir. Onlar, mü'minlere karşı alçak gönüllü ve kafirlere karşı
izzetlidirler ve onlar Allah yolunda cihad ederler, hiçbir kınayıcının
kınamasından korkmazlar.
Bu durum ilim ehlinde, ibadet, savaş ve mal ehlinde mevcuttur. Bu dört
gruptakilerden mü’min olanlar, kıyamete değin savaşan ve yardım
görecek olanlardır, tıpkı, bu dört gruptan irtidad edenler yada cihaddan
yüzçevirenler yahut da mallarından infak etmekten yüzçevirenler olacağı
gibi (kıyamete kadar var olmaya devam edeceklerdir). Nitekim Allah
Teala şöyle buyurmaktadır: "Allah, sizlerden iman edip salih amel
işleyenlere, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi, onları da
10
yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini
(İslam'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku
döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vadetti."
(en-Nur 24/55)
Bu vaad, bu sıfatlarla vasıflanan herkes için uygundur. Önceki (nesil
Müslüman)lardan bununla vasıflananlar yeryüzünde bulunmuş ve Allah
vaad ettiği gibi onlara İslam Devleti ve halifelik vermiştir. Eğer onlardan
sonraki nesillerde de bu sıfatlarla vasıflanmış bir nesil olursa, Allah onların
da imanlarını ve amellerini düzeltir.
Her kimin imanı kamil olur ve salih amel işlerse Allah onu yeryüzünde
kaim eder (halifelik), tıpkı ayetin sonunda geçtiği gibi. Eğer onlarda
eksiklik veya halel varsa, onların hakimliği de o oranda eksik olur. İşte bu
onların amellerinin karşılığıdır. Herkim bu salih amelleri yaparsa,
karşılığını Allah’tan almaya hak kazanır.
Ancak sonraki nesillerden hiçbiri, önceki çağdaki (sahabe)lere
(tamamıyla) benzeyemez. Dolayısıyla şüphesiz sonraki nesillerden hiçbiri,
Müslümanların ilk neslinin yeryüzünde hakim oluşu gibi, yeryüzünde
hakim olamazlar. Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"Asırların en hayırlısı benim içerisinde gönderildiğim asırdır. Sonra
bunlardan sonra gelenler ve sonra da onlardan sonra gelenlerdir."
(Buhari; Müslim)
Fakat ilk nesilin ardından (bu salih amelleri işleyen) bazı Müslümanlar
olacaktır, bazı yerlerdeki bazı mü’minlerde hasıl olduğu gibi. Nitekim bu,
bütün zamanlarda bilinmektedir.
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in: "Şüphesiz Allah her mü'minin
ruhunu alacak bir rüzgar gönderir." (Müslim; Tirmizi) sözüne gelince; bu,
dinden çıkmak şeklinde cereyan etmeyecektir aksine (o devirdeki)
mü’minler bu şekilde can verecektir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve
sellem) "bütün mü’minler ölünce, Allah onları yenileriyle değiştirecektir"
dememiştir. Ancak, Allah bunun bazı kimseler irtidad ettiğinde vuku
bulacağını vaad etmiştir.
Bu (hadis) aynı zamanda, ümmetin sapıklık üzerinde birleşmeyeceğinin ve
bütün ümmetin dinden irtidad etmeyeceğinin delillerinden birisidir.
Bilakis, şüphe yokki Allah kıyamet gününe kadar yaşayacak mü'minler
bırakacaktır ki (o mü’minler) muzaffer olacaktır. Bütün mü'minler öldüğü
11
zaman da ise, kıyamet kopacaktır.
Bu, ‘ilim’ hadisinde geçtiği gibidir ve Abdullah ibni Ömer’den sahih olarak
rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle
buyurmuştur: "Şüphesiz Allah ilmi (İslamı) insanlardan çekip almak
suretiyle almaz. Ancak ilmin alınması alimlerin (ruhlarının) alınması ile
olur. Alim kalmadığı zaman da insanlar cahilleri önder edinirler, onlara
sorarlar, onlar da ilimsiz olarak fetva verirler. Böylece hem saparlar, hem
de saptırırlar." (Buhari; Müslim)
"İbni Mes'ud (ra) hadisinde ve başka rivayetlerde (Rasulullah’ın şöyle
buyurduğu rivayet edilmiştir): "Kur'an kaybolacak! Ne Mushaflarda, ne de
ezberlerde bir ayet kalacaktır." denilmiştir:
Bu ise yukarıda söylenenlere aykırıdır denilerek itiraz edilirse, şöyle cevap
verilir:
Durum böyle (zıtlık sözkonusu) değildir. Zira önceki hadisin de gösterdiği
gibi ilmin kaldırılması, Kur’an’ın kaldırılması demek değildir. Bahsedilen
hadiste şöyle buyurulur: "Bu zamanlar ilmin alındığı zamanlardır."
(Hadisi işittiğinde) ensar'dan biri (Ziyad) şöyle dedi: "İlim nasıl alınır ki?
Biz Kur'an'ı okuyoruz ve kadınlarımızla, çocuklarımıza da okutuyoruz."
Bunun üzerine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"Anan seni düşürseydi! Ben seni Medine fakihlerinden sayıyordum. Tevrat
ve İncil Yahudilerin ve Hıristiyanların elinde değil mi? Onlara ne faydası
oluyor ki?" (İbni Mace; Ahmed, Müsned)
Bu hadisde, mücerret olarak Kitabı ezberde tutanların olmasının, bu
kişilerin ilim sahibi oldukları anlamına gelmediği ve Kur’an’ın münafıklar
ve mü’minler tarafından okunduğu açıklanmıştır. Yine Kur’an,
okuduğundan çok azı dışında birşey anlamayan cahil kimse tarafından da
okunur.
Nitekim Hasan el-Basri (ra) şöyle demiştir: "İlim iki türlüdür: Kalpteki ilim
ve dildeki ilim. Faydalı olan ilim kalpte olandır. Dilde olan ilim ise Allah'ın
kulları üzerindeki hüccetidir."
Allah alimlerin ölümüyle ilmi aldığı zaman yeryüzünde Kur'an'ı ilimsiz
olarak okuyanlar kalacaktır. Böylece Kur'an Mushaf'lardan ve ezberlerden
kaybolacaktır.
12
Eğer, Sahihaynde geçen Huzeyfe (ra) hadisinde emanetin
kaldırılmasından bahsedilmiş ve şöyle buyurulmuştur: "Kişi uykudaymış
gibi farkında olmadan kalbinden emanet alınır. Geride, leke izi gibi bir iz
kalır. Sonra, yine uykudaymış gibi kişi farkında olmadan kalbindeki
emanetten bir miktar daha alınır. Bunun da, kalpte bir kabarcık izi gibi bir
izi kalır. Şöyle ki ayağın üzerinden bir kor parçasını yuvarlayacak olsan
değdiği yerleri kabarmış görürsün ama içinde bir şey yoktur." (Buhari;
Müslim) denilirse, şöyle cevap verilir:
Emanet ve imanın alınması ilmin alınması manasına gelmez. Bir kimse
ilmindeki eksiklere rağmen iman sahibi olabilir. Bu, kişinin gönlünden
alınmış olan (zayıf) iman çeşididir. Bu, buzağıyı gördüklerinde
İsrailoğullarının imanlarının alınması gibidir.
İmanı ilimle elde etmiş kimseye gelince, bu (güçlü) iman çeşididir ki, bu
kişinin gönlünden alınmaz ve böyle bir kimse –mücerret olarak Kur’an’a
yahut da mücerret olarak imana (ilimsiz olarak) sahip olan kişinin aksineasla İslam dininden irtidad etmez. Mücerret olarak Kur’an’a yahut da
mücerret olarak imana (ilimsiz olarak) sahip olanlardan ise bunlar
alınmaktadır. Ancak, İslam dininden irtidad eden kimselerin çoğunda ilim
ve iman yoktur ancak Kur'an (ezberi) vardır. Ya da ilim ve Kur'an yoktur,
iman vardır. Ama kendisine Kur'an (ilmi) ve ilimle elde edilmiş iman
verilen kimsenin durumuna gelince, bu gönüllerden kaldırılmayacak olan
ilim ve iman çeşididir.
En iyi bilen Allah'tır.
13
Download