SIRAT-ı MÜSTAKTM ran doğru yol" anlamında kullanılmakta­ dır. İslam alimleri, bazı ayetıerin işareti ve çok sayıda hadis rivayetine dayanarak sı­ ratın varlığını ittifaka yakın bir çoğunluk­ la kabul etmiştir. Kadi Abdülcebbar'ın kaydettiğine göre Mu'tezile alimlerinden sadece Abbad b. Süleyman es-Saymerl sıra­ tı "AIIah'a itaati temsil eden iyi davranış­ lar ve O'na asi olmayı temsil eden kötülüiQer" diye yorumlamıştır. Kadi Abdülcebbar onun bu yorumunu isabetsiz bulmuş­ tur (Şerf:ıu 'l-Uşüli'l-I:Jamse, s. 738) . Kur'an'da salih kulların cehenneme yaklaştırılma­ yacağı, uğultusunu bile duymayacakları (el-Enbiya 21 / 101-102). ahirette zalimlerin ve putlarının arkadaşlarıyla birlikte toplanıp kendilerine cehennem yolunun gösterileceği (es-Saffat 37/ 22-23) şeklindeki beyanlar, ayrıca, "İçinizden o cehenneme uğramayacak hiçbir kimse yoktur; sonra biz Allah'tan sakınanları kurtarırız" mealindeki ayetler (Meryem I 9/7 I -72) bu konuda delil olarak kabul edilmiştir. Ehl-i sünnet kelamcıları sıratın varlığını kanıtlamak için daha çok bu sonuncu ayeti esas almıştır. İmam Matürldl alimierin konuyla ilgili yorumlarını şöyle özetlemektedir: Bazıları ayetin muhtevasını yer aldığı bağ­ lam içinde mütalaa ederek buradaki ilahi beyanın sadece kafırlere yönelik olduğunu söylemiş , bazıları da hem kafir hem müminleri kapsadığı kanaatini belirtmiştir. Ancak bunlara göre ayette yer alan "vürOd" kavramı cehenneme girme (dühQI) değil yakınına gidip görme (huzur) anlamına gelir. Üçüncü bir grup alim ise vürOdun "cehennem üzerindeki köprüden geçmek" manasma geldiğini belirtmiştir. Bu geçiş hadis rivayetlerinde de zikredildiği üzere mürninler için çok kolay olacak, kafırler ise geçiş imkanı bulamayıp cehenneme düşecektir. Müminlerin cehennemin bir kesimine uğrayacağı, fakat burasının yakıcı olmayıp azap niteliği taşımayacağı görüşü nü benim seyenler de vardı r (Te'vflatü'lKur'an, IX, 156-157) . me düşecekler de vardır (Buhar!, "Ezan" , 129; "Tevl:lld", 24; "Ri]5al5", 5 ı ; Müslim, " İman", 302, 326, 329 ) Köprünün "kıldan ince, kılıçtan keskin" olduğu şeklindeki rivayetlerden biri Ebu Said ei-Hudrl'nin ResOiullah'a nisbet etmediği bir haber mahiyetindedir (Müslim, "İman" , 302) . Hz. Aişe yoluyla ResOl-i Ekrem'den nakledilen diğer rivayet ise isnad açısından zayıf bulunmuştur (Müsned, VI, ı lO [bk. n ş r. Ş ua yb e l -Arn a Cıt , XL, 302-304) Böyle bir anlatırnın kafirlerin karşılaşacağı azabın tasvirine veya inkar ve isyanın korkunç akıbetinin temsiline yönelik olması mümkündür. Sırat kelimesi sözlük ve terim anlamıy­ la hadis rivayetlerinde de yer almıştır. Hadis metinlerinde "cehennemin üzerine kurulmuş köprü " manasında sıratın yanı sı­ ra "cisr" ve "kantara" kelimeleri de geçmektedir. İlgili hadislerden anlaşıldığı üzere herkes sözü edilen köprüden geçecektir. Eb O Said ei-Hudrl yoluyla Hz. Peygamber'den rivayet edilen bir hadiste iman ve salih amel derecesine göre sı­ rattan göz açıp kapayacak kadar bir zaman içinde veya şimşek, rüzgar, kuş uçuşu yahut yürük at hızıyla geçilebileceği gibi köprünün kancalarına takılıp cehenne- nun sübOtu hakkında yeterli delillerdir. İmam Matürldl'nin ahiret hayatının mevcudiyetine yönelik hikmetler meyanında sıkça tekrar ettiği şu husus sıratın hikmetine de ışık tutmaktadır : Allah, hak dini benimserneyi veya inkar etmeyi iradesine bıraktığı insanı baskı altında tutmamak için dünya hayatında dostu ile düş­ manını birbirinden ayıracak, herkesin algılayabileceği kanıt konumunda herhangi bir alarnet koymamıştır. Ahirette ise Yasin sOresinde (36/59). "Ayrılın bir tarafa bugün. ey suçlular!" şeklinde buyrulduğu üzere dost ile düşmanın yolları ayrıla- göre sırat. vargereken hususlardan biridir. Ancak onun kıldan ince. kılıçtan keskin olduğu biçimindeki tasvir sırattan geçmenin imkansızlığına yol açtığından isabetli değildir. Sırattan maksat sözlük anlamından da anlaşılacağı gibi cennetin veya cehennemin yoludur. Kur' an-ı Kerlm 'de, "Allah yolunda öldürülenlerin arnellerini Cenab-ı Hakk'ın zayi etmeyeceği, kendilerine yol gösterip cennete kayacağı şek­ lindeki beyanla (Muhammed 47/4-6) , "Onlara cehennemin yolunu gösterin" mealindeki ayet (es-Saffat 37/23) bu hususa işa­ ret etmektedir (Teftazanl, v, ı ı 7, ı 20) . Kadi Abdülcebbar'a göre sırat Ehl-i sünnet kelamcılarının iddia ettiği gibi bir köprü değil üzerinde yürüdüklerinde cennet ehli için genişleyen , cehennem ehli için daralan bir yoldur. Sıratın köprü olmayıp bir yol olduğunu , "Bizi doğru yola, nimet verdiğin kimselerin yoluna ulaştır" ayetleri de (el-Fatiha 1/6-7) kanıtlamaktadır (Şerf:ıu 'l­ Uş üli'l-l)amse, s. 737). Şii kelamcıları da sırat konusunda Mu'tezile gibi düşünmek­ tedir. Ancak sırat Allah ' ın hüccetinin ismidir, Cenab-ı Hak dünyada Şii imamları­ na itaat eden kimselere ahirette sırattan geçme imkanı bahşedecektir ( Şeyh Müfld, S. 108, ] ] 1) Mu'tezile kelamcılarına lığına inanılması Sır atın varlığ ın a iş aret cak, insanların bir bölümü cennete, bir bölümü " çılgın al evli" cehenneme ( eş - Şu ra 42/7) girecektir. Öyle anlaşılıyor ki sırat bu esnada bir ayırım noktası teşkil edecektir. Bu noktanın, hadislerin beyanına göre köprü veya Mu'tezile kelamcılarının akll çıkarımiarına göre yol olması sonuç açı­ sından bir önem taşımaz. Meryem sOresindeki ayete dayanılarak ( ı 9/7 ı ) herkesin cehennemi görmesi veya onun bir kısmın­ dan geçmesi de herhangi bir problem doğurmaz . Esasen A'raf (7/44-5 ı) ve Hadld (57/ 12- ı 5) sOrelerinde cennet ehliyle cehennem ehli arasında karşılıklı konuşma­ ların olacağı beyan edilmektedir. Her iki tarafın dünyadaki iman ve inkar eylemlerinin ahiret hayatındaki sonuçlarının mahiyetlerinden haberdar olması hakla batı! arasında her yönüyle ayırım yapılmasının tabii bir sonucudur. BİBLİYOGRAFYA : Kamus Tercümesi, ll, 478-479; Müsned, VI , 110; a.e. (Arn aut) , XL, 302-304 ; Matür1d1, Te'vilatü'l-~ur"tın ( n ş r. Murat Sülün) , İstanbul 2007 , IX, 156-157; Şeyh Müfıd, Taşf:ıif:ıu 'l-İ'tikad, Beyrut, ts . (Darü' I-M üfid). s. 108, lll ; Kact1 Abdülcebbar, Şerf:ıu 'l-Uşüli 'l-l)a mse, s. 737-738; Abdülkahir ei- Bağdaöı, Uşülü 'd-din, Beyrut 1401 / 1981, s. 245; Cüveyni, el-İrşad (Muham med ), s. 379-380; Gazzali, el-İktişad fi'l-i'tikad (n şr. Adil el-Awa ), Beyrut 1388/ 1969, s. 203-204; Üsmenöı, LübB.bü'l-keltim ( n şr. M. Sait Özervarlı) , İstan­ bul 1426/ 2005, s. 180; Nureddin es-Sabüni, elBiday e fi usüli 'd-d1n: Matür1diyye Akaidi ( n şr. ve tre. Beki r Topaloğ lu ), Ankara 1416/1995, s. 92; Muhammed b. Ahmed ei-Kurtubi, et-Te?kire fi af:ıva li 'l-mevta ve umüri 'l-al)ire, Beyrut 1405/ 1985, s. 381-391 ; Ubeydullah b. Muhammed esSemerkand1, el-'Akidetü 'r-Rükniyye (n ş r. Mustafa S in a noğl u ), İstanbul 1429/ 2008, s. 144-145; Teftazani, Şerf:ıu 'l-Makaşıd (n ş r. Abdurrahm an Umeyre) , Beyrut 1409/1989, V, 117, 120; A. Jeffrey, Th e Foreign Vocabulary of the Qur'an, Baroda 1938, s. 195-196; D. B. Macdonald, "Kıya­ met" , İA , VI, 776; G. Monnot, " ŞıriJ.t'' , EJ2 (in g.), IX, 670. f;i;J M eden ayet lerle M USTAFA AKÇAY SIRAT-ı MÜSTAKIM Kütüb-i Sitte'de yer alan hadisler konu- ( ~' .l:>l..ı"''" ) Gerçeğe götüren yol anlamında bir Kur'an t abiri. doğru L _j Sözlükte "anayol; doğru ve apaçık yol" manalarma gelen sırat ile "dengeli ve dosdoğru " anlamındaki müst akim kelimelerinden oluşan s ı rat- ı müstakim "apaçık, dosdoğru ve hak yol" demektir. Burada yol kelimesinin dosdoğru diye nitelendirilmesi onun "hedefe ulaştıran en kısa yol" anlamına geldiğini gösterir. Ragıb ei-İsfa­ hanl. istikamet kelimesinin genellikle düz 119 SIRAT-ı MÜSTAKIM bir çizgi gibi doğru olan yol hakkında kullanıldığını. bundan dolayı hak ve hakikat yoluna sıra.t-ı müstakim denildiğini belirtir (el-Müfredat, "l}vm" md.) Sıra.t-ı müstakim terkibi otuz üç ayette yer almaktadır. Ayrıca sırat iki ayette "müstakim" manasındaki "seviy" ve aynı anlamdaki "seva"' (sevaü's-sebll) kelimesiyle kullanılır. Bu terkip geçtiği ayetlerin bir kısmında Allah'ın doğru yol ve istikamet üzere olduğunu (Hud ı 1/56). O'nun dilediğini bu yola ileteceğini (el-Bakara 2/ 142, 2 ı 3; el-Maide 5/16; el-En'am 6/39; Yunus 10/25). peygamberleri ve inananları doğru yola ulaştırdığını (el-En'am 6/ 87, 161 ; en-N ahi 16/ 121 ; el-Hac 22/54; es-Saffat 3711 18) bildirmekte; bazı ayetlerde ise ResOl-i Ekrem'in insanları doğru yola davet ettiği (Al-i im ran 3/5 ı; el-En'am 6/1 53; elMü' min un 23/73; eş -Şura 42/52) ve Kur'an'ın insanı doğru yola ilettiği (el-Maide 5116) vurgLilanmakta ve şeytanın doğru yola girilmesine engel olmaya çalıştığı ifade edilmektedir (el-A'rat 7/16). Aynı ayet grubunda Allah'ın ipine sımsıkı sarılma (Al-i imran 3/103). O'na kulluk etme (Al-i imran 3/51 ; Meryem 19/ 36; Yasin 36/ 61; ez-Zuhruf 43/64) ve Peygamber'e uyma (ez-Zuhruf 43/6 1ı sırat-ı müstakim üzere olmanın temel ilkeleri şeklinde zikredilmiş, bazı ayetlerde adaletle doğru yol arasın­ daki yakın irtibata dikkat çekilmiştir (enNahl 16/76). Fatiha suresinde geçen sırat-ı m üstakim "kendilerine nimet verilenierin yolu" şeklinde açıklanmıştır. Bu ifade, ilahi nimete mazhar kılınanların takip ettiği yolun özelliklerini belirten ayetle birlikte (en-Nisa 4/ 69) değerlendirildiğinde sı­ rat-ı müstakimin peygamberlerin, doğru­ ların, şehidlerin ve salihlerin yolu olduğu söylenebilir. Buna göre sırat-ı müstakime "dinde öncülerin takip ettiği yol" anlamı da verilebilir. Hadis kaynaklarında, ResOlullah'ın teheccüd narnazına başlarken yaptığı duada Allah'a, "Sen dilediğini sırat-ı müstakime erdirirsin" şeklinde niyazda bulunduğu nakledilmektedir (Müslim, "Müsafırin", 200) . Ayrıca onun sırat-ı müstakimi Kur'an (Tirmizi, "Feza'ilü'l-I5ur'fın", 14) ve İslam (Müsned, IV, 182) olarak yorumladığı rivayet edilmektedir. ResCıl-i Ekrem toprak üstünde bazı hatlar çizerek sırat-ı müstakimi açıklamış. bu tür somut açıklama yöntemiyle sırat-ı müstakimin diğer peygamberlerin yollarıyla ilgisini göstermek istemiş. ardından bunların hepsinin Allah'a götürdüğünü belirtmiş, ancak kendi yolunu diğerlerinden ayırmak amacıyla, "İşte benim doğru yolum!" demiştir (İbn Mace, "Mul}addime", ı) . 120 İslam alimleri, yukarıdaki nasların ışı­ ğında sırat-ı müstakimin mana ve muhtevasını belirlemeye çalışmışlardır. Bunlar arasında Allah ve resulüne uyma, Allah'ın kitabı, İslam, iman. din, hak, cenneti hak etmiş olanların yolu, kurtuluşa ulaştırıp cennete götüren yol, Peygamber ile onun arkasından gelen iki halifenin yolu gibi yorumlar zikredilebilir. Ancak etimolojisinden hareketle yapılacak en kapsamlı tanım "aşırılığa kaçmayan doğru yol" şeklindedir. Alimler. kişinin her durumda ve her zamanda sırat-ı m üstakim çizgisinden sapmadan yaşamasının güçlüğünü dikkate almış. bu sebeple olabildiğince istikamet sahibi olmayı tavsiye etmiştir. Gazzarı. Kur'an-ı Kerlm'de kurtuluş için sırat-ı müstakime yakınlığın yeterli görüldüğünü belirtmiş (krş et-Tegabün 64/16). bunun için her mürninin günde on yedi defa (beş vakit namazın farzlarında) , "Bizi sırat-ı müstakime ulaştır'' (el-Fatiha 116) niyazında bulunmasının gerektiğine dikkat çekmiştir (İJ:ıya', III , 6364). Sırat-ı müstakim, kulun Allah'tan baş­ ka her şeyden yüz çevirerek bütün duygu ve düşüncesiyle O'na yönelmesi, musibetlere sabretme gibi davranışlarla peygamberlere uyması şeklinde de açıklanmıştır (Fahreddin er-Razi, 1, 206). Kaynaklar bu tabiri "aklın ve dinin rehberliğinde kulluk yolunda yürüme". "eğriliği ve sapması olmadan varlığını sürdüren, içinde çelişkiler bulunmayan manevi yol" olarak da tanım­ lamaktadır. Kur'an-ı Kerim'de "Allah'a ortak koşma­ mak, anaya babaya iyilik etmek, evlatlarının canına kıymamak, her türlü kötülük ve iffetsizlikten uzak durmak. yaşama hakkına saygı göstermek, yetim malına yaklaşmamak, ölçü ve tartıda dürüst olmak. yalan söylememek, Allah'a verilmiş olan ahde vefa göstermek" şeklinde özetlenebilecek olan belli başlı dini ve ahlaki görevler sıralandıktan sonra bunlara riayet etmenin Allah'ın dosdoğru yolu (sırat-ı müstaklm) olduğu, başka yollara sapmadan bu yolda yürümenin gerektiği bildirilmektedir (el-En 'am 6/ 151-153) . Buna göre sırat-ı müstakim mürninler için İslam dışı her türlü inançtan, Kur'an ve Sünnet'e aykırı davranışlardan uzakdurarakyaşamını sürdürme idealini ifade etmektedir (ayrıca bk. HiDAYET; iSTiKAMET) . BiBLiYOGRAFYA : Lisanü'l-'Arab, " ~m" , "şrt;" md.leri; et-Ta'ri{at, " isti~met" md.; Kamus Tercümesi, IV, 459; M. F. Abdülbaki, el-Mu'cem, "şrt;" md.; Müsned, IV, 182; Taberi, Cami'u'l·beyan, Beyrut 1420/ 1999, ı , 103-107; Matüridi, Te'vflatü'l-~ur'an (n ş r. Ahmet Va nlı oğlu). Ankara 2005, 1, 21-23; Gazzali, il;ıya'ü 'ulümi 'd-din, Beyrut 2000, lll, 63- 64; İbnü'I-Cevzi, Nüzhetü'l-a'yün, s. 384-385; Fahreddin er-Razi, Me{atil;ıu'l-gayb, Beyrut 1421/ 2000,1, 205-210; Ebü'I-Fida İbn Kesir, Tefsirü'l~ur'an (n ş r. Hani el-Hac) , Kahire, ts. , I, 35-38; Elmalılı. Hak Dini, ı , 119-133; İrfan Başkurt, Kur'an Açısından Din Eğitiminde Adalet Ölçü Denge-Sırat-ı Müstakim-, İstanbul 2000, s. 3976; Remzi Kaya, Kur'an'daistikamet, Bursa 2005, s. 1-63; G. Monnot, "Şırar. Ef2 (İng.). IX, 670. li] HüLYA ALPER SIRAT-ı MÜSTAKİM (~.1:>1)"") Sebilürreşfid L dergisinin ilk adı (bk. SEBİLÜRREŞAD). _j ---, SIRBİSTAN Güneydoğu L Avrupa'da ülke. L FiZİKİ ve BEŞERi COGRAFYA II. TARİH III. ÜLKEDE İSLAMiYET _j Balkan yarımadasında bulunan Sırbistan kuzeyde Macaristan, doğuda Romanya ve Bulgaristan, güneyde Makedonya ve Kosova, güneybatıda Karadağ, batıda BosnaHersek ve Hırvatistan ile komşudur. Yüzölçümü 77.474 km 2 , nüfusu 2002 nüfus sayımına göre 7.498.000'dir (Kosova hariç). Ülkenin başşehri Belgrad (1.576.124). diğer önemli şehirleri Novi Sad (299.294). Niş (250.518), Novi Beograd (2 ı 7 773) , Zemun (191.645). Kragujevac (175802). Çukarica (168 .508). Leskovac (156.252), Palilula (155 .902) ve Subotica'dır (148.401). I. FiziKi ve BEŞERI COGRAFYA Sırbistan ' ın güney ve doğu kesimlerinde dağlık ve engebeli alanlar geniş yer kaplar. Doğuda Bulgaristan ve Romanya sını­ rı boyunca uzanan ve Transilvanya Alpleri ile Balkan dağlarının batı uzantılarını birleştiren bir dağlık kütle bulunur. Yükseltisi yer yer 2000 metreyi aşan ve çoğu yerde faylarla parçalanan bu dağlık kütle ulaşırnın belli geçitlerden yapılmasını zorunlu kılar. Ülkenin güneyinde ve batısında yer alan ve genellikle kalkerli kayaçiardan oluşan Dinar Alpleri'nin üzerinde karstik (kalkerli araziye özgü) şekiller yaygındır. Bu dağ­ lık alanların arasında kalan ülkenin orta kesiminde yüksek platolar. 1100-1400 m. yükseklikte yuvarlak tepeler ve dik yamaçlarla ayrılmış çukur ovalar bulunur. irili ufaklı çukur ovalar üçüncü zamanın sonuna kadar tatlı su gölleriyle kaplıydı. Üçüncü zaman sona ererken akarsular göllerin suyunu boşaltarak ortadan kalkmalarına ve