Hakan YURDAKUL YÜKSEK LĐSANS TEZĐ

advertisement
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ
Hakan YURDAKUL
BALİSTİK FÜZELER VE CRUISE FÜZELERİNİN YAYILMASI VE TÜRKİYE
YÜKSEK LĐSANS TEZĐ
Danışman: Prof. Dr. Hasan KÖNĐ
II – 89 s.
ANKARA
1999
1
I. GİRİŞ
Soğuk Savaşın sona ermesi, uluslararası güvenlik sisteminin büyük ölçüde değiştirdi
ve dünyanın büyük bir kısmını endüstri çağından bilgi çağına doğru hızlı bir sürece
soktu. Bu geçişi mümkün kılan teknoloji ve diğer yeterlilikler, savaş alanının
şeffaflaşmasını,
mükemmel
silah
yönlendirme
sistemlerinin
yaygınlaşmasını,
füzelerin ve kitle imha silahlarının artmasını ve askeri konularda yaşanan devrimle
birlikte buna bağlı askeri yeterliliklerin artmasını sağlayarak geleceğin savaşlarını da
büyük ölçüde etkileyecek.
Askeri konularda yaşanan devrim her yönüyle önemli olsa da, füze sistemleri ve bağlı
sistemlerin gelişimi bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Bu çalışmada
varsayılan veriler şunlardır;
Global düzeyde serbest ticaret ve istikrar ABD’nin ulusal çıkarı olmaya devam
edecektir.
Rusya ve Çin, füzelerin ve kitle imha silahlarının yayılmasındaki başat rolleri
nedeniyle ABD politika yapıcılarının en önemli sorunu olmayı sürdürecektir.
Batı Avrupa, ABD’nin müttefiki olmaya devam edecektir. Ancak bu durum Avrupa
ülkelerinin kendi iç ve dış çıkarlarına bağlı olarak silah ve silah teknolojisi ihraç
etmelerine bir engel oluşturmayacaktır.
Yaşanan bilgi çağı süreci devam edecek, üretim, teknoloji ve bilgi transferi
görülmedik ölçüde globalleşecektir. Bu trend gelişkin silah sistemlerinin üretimini de
yaygınlaştıracaktır.
Çöl fırtınası ve süren askeri devrim, ülkelerin ulusal silahlanma programını etkilemeyi
sürdürecek ve ülkeler gelişmiş silah sistemlerine sahip olmaya çalışacaklardır.
2
Bilginin Göçü ve Üretim Altyapısının Yaygınlaşması
Geleceğin teknoloji ve bilim beyinlerinin büyük bir kısmı, ABD’deki birkaç seçkin
üniversitede öğrenim görmektedir. Bunun anlamı yakın gelecekte her ülkenin beyin
takımlarının ortalama olarak aynı eğitimden geçmiş olacağıdır. Örneğin ABD’de bilimteknoloji konusunda doktora eğitimi gören öğrencilerin yarısından fazlasını yabancı
öğrenciler oluşturmaktadır. Bunun sonucunda ABD, kendisine önemli avantaj
sağlayan insan kaynaklarındaki üstünlüğünü kaybetmektedir. Endüstri liderlerinin
işaret ettiği gibi yabancı bilim adamlarının en iyileri, ABD’nin en iyi bilim adamlarıyla
aynı düzeydedir. (1)
Soğuk Savaşın sona ermesi, bilim adamları ve teknolojiler üzerine konulan transfer
kısıtlamalarını büyük ölçüde kaldırmıştır. Örneğin, Rusya’da yaşayan Yahudilerin
İsrail’e göç etmesiyle, son derece değerli bilim adamları da İsrail’e gitmiştir. (2)
Teknolojinin uluslararalılaşmasıyla, teknoloji çok uluslu şirketler aracılığıyla dünya
pazarında alınıp-satılan bir mal haline gelmiştir.
Amerikan üniversitelerinden mezun olmuş ve ABD’deki laboratuar ve ileri teknoloji
endüstrisinde çalışmış bilim adamlarının ana vatanlarına geri dönmesiyle, teknoloji ve
üretim de bu ülkelere transfer olmaktadır. Birçok ülke teknolojik gelişmişliğin,
ekonomik büyümenin motoru olduğu gerçeğini teslim etmektedir. Ekonomistler
ABD’nin ekonomik büyümesinin en azından yarısının, sahip olunan teknolojik
avantajlarla sağlandığını kaydetmektedirler.
(3)
Diğer ülkeler de bu avantaja sahip
olmak istemektedirler ve bunun için gereken insan kaynakları ABD’de bulunmaktadır.
Çok uluslu şirketler, rekabet üstünlüğü için en uygun yerde üretim yapmayı istemekte
ve sonuçta teknoloji transferi mümkün olmaktadır. Bu çerçevede çok uluslu Amerikan
şirketlerinin ülke dışındaki faaliyetlerinin toplam gelirleri içindeki payı 1982’de %10
civarındayken, 1992’da %60’a yaklaşmıştır. (4)
3
Silah ve Gelişmiş Teknolojinin Sızması
Gelecekte gelişmiş silahların, füzelerin ve bağlı teknolojilerin kontrolü, silah üreten
ülkelerin baskısı ve silah ihraç eden ülkelerin kendi silah endüstrilerini korumak
istemeleri sebebiyle daha da zorlaşacaktır. Ulusal hükümetler hassas teknolojilerin
transferinin kontrolü konusunda anlaşabilseler bile, modern iş mantığının uluslararası
tabiatı uygulamada sınırlamaları ortadan kaldıracaktır.
İkinci olarak ülkeler Çöl Fırtınasının bir sonucu olarak Irak’ın sahip olduğu tipteki
konvansiyonel silahların, gelişmiş silah sistemleri için pahalı hedeflerden başka bir
şey olmadığını görmüşlerdir. Bunun sonucunda silah satın alımları, bir çeşit
ekonomik takas anlaşmasına benzeyen ve teknoloji transferi ve işbirliği içinde üretimi
öngören offset anlaşmalarına dönüşmüştür. ABD’de bu tip anlaşmalarla yapılan
teknoloji transferlerinin toplamı 1994’de, 1993’e kıyasla %150 artarak 463 milyon $
olarak gerçekleşmiştir. (5)
Son olarak bir grup ülke sınırlı savunma bütçelerini mevcut platformlarını geliştirmeye
ve ardından bu platformları gelişmiş silah sistemleriyle donatmaya odaklanmıştır. Bu
şekilde küçük ülkeler, büyük ülkelerin mega sistemlerini durdurma yeteneğine sahip
olmuşlardır. Bu gelişmiş yetenek, Çöl Fırtınasından alınan dersle yeraltında inşa
edilen depolar ve askeri tesislerde korunmaktadır. Uluslararası silah transferlerinin
mevcut yapısı belli alanlarda gelişmiş silah sistemlerine yatırım yapılmasına imkan
verdiğinden maliyetleri azaltmış ve gelişkin silah sistemlerine ve üretim yeteneklerine
sahip olmayı kolaylaştırmıştır.
Gelecekte Stratejik Çevre
Geleceği tehdit yelpazesi, gelişmiş silahlar, cruise füzeleri ve balistik füzelerini
içermektedir. Bugün Rusya haricinde NATO üyesi olmayan ülkelerde yaklaşık olarak
2,000 kısa menzilli balistik füzenin konuşlandırılmış olduğu ve bu sayının 2001’de iki
katına çıkacağı tahmin edilmektedir.
(6)
Bu sistemlere sahip veya bu sistemleri
geliştirmeyi tamamlamış herhangi bir ülke, başarılı caydırıcılık ve istihdam için en
büyük potansiyele sahip görünen bu sistemlere sınırlı kaynaklarının tümünü
4
yatıracaktır. Aynı zamanda bu sistemler aracılığıyla uluslararası toplumdaki ulusal
prestijlerini artırmaya çalışacaklardır. (7)
BALİSTİK FÜZELERİN ÇOĞALMASI
Çoğunluğu Batıyla arası kötü 25 üzerinde devlet Kitle İmha Silahları (Weapons of
Mass Destruction, WMD) ve bunları taşıyacak füzeler geliştiriyorlar veya geliştirme
kapasitesine sahipler. Birçok örnekte bu füzeler, 1944-45 arasında İngiltere’de
67.111 insanın ölümüne ve yaklaşık 2 milyon evin yok olmasına veya hasar
görmesine neden olan, İngilizlerin yok etmek için 450 uçak ve 2.900 pilot kaybettikleri
Alman V-1 ve V-2 füzelerinden daha öldürücüler.
Ortaya çıkan stratejik çevrede, sofistike füze ve kitle imha silahlarının kombinasyonu,
Batı askeri ve sivil hedeflerinin tehdit edilmesini mümkün kılıyor. Gerçekten de
gelişmekte olan ülkelerin füze ve kitle imha silahları sahibi olmalarının ardında yatan
asıl unsur, ABD’nin potansiyel baskılarına karşı koymak.
Bazen füzelerin çoğalmasının çok önemli olmadığı, çünkü karşı güçlerin de kolayca
bu araçlara sahip olabileceği söyleniyor. Bu iddia, gelişmekte olan ülkelerin füzeleri
durumu kendi lehlerine çevirmek için istedikleri basit gerçeğini görmezden geliyor.
Örneğin füzeler gelişmekte olan bir ülkenin hava kuvvetlerinin gerçekçi operasyon
menzillerinden çok daha öteye uzanabiliyorlar. Kısaca mobil füzeler, fırlatıldıkları
zamana kadar hemen hemen tam bir koruma altında oluyorlar ve fırlatıldıkları zaman
durdurulmaları neredeyse imkansız oluyor. Balistik füzelere karşı Büyük Güçlerin bile
savunma yetenekleri son derece az. Kısaca füzeler, gelişkin bir baskı ve zorlama
aracı.
ÜLKELER FÜZELERİ NASIL VE KİMDEN SAĞLIYORLAR?
Balistik füze sahibi olmayı isteyen ülkeler için üç yol var; satın almak, geliştirmek ve
yerli üretim. 1960’ların sonlarından 1980’lerin başlarına kadar balistik füzelerin
çoğalması ve savaş zamanlarında kullanımı,1950’lerde üretilen Sovyet Scud-B ve
türevlerine kapsadı.
5
Sovyetler Birliği Scudları Varşova paktı içindeki ve dışındaki ülkelere ihraç etti. Bu ilk
Scud transferleri füzelerin ikinci dalga çoğalmasına neden oldu. Scudlar ve
geliştirilmiş Scudlar bugün Afganistan, Mısır, Irak, İran, Libya, Kuzey Kore, Suriye ve
Yemen’in içinde olduğu birçok gelişmekte olan ülkenin silah envanterlerinde
bulunuyor.
Irak sahip olduğu Scud-Bleri geliştirerek 600 km. menzilli Al-Hussein, Al-Hijerah
füzelerini ve 900 km. menzilli Al-Abbas füzelerini üretti. Irak 1991 Körfez Savaşında
İsrail ve Suudi Arabistan’a 88 Al-Hussein ve Al-Hijerah füzesi fırlattı.
Daha az sayıda birkaç örnekte Hindistan gibi bazı gelişmekte olan ülkeler kendi
çabalarıyla füze üretmeyi başardılar.
Füzelerin çoğalmasındaki trend, gittikçe daha çok sayıdaki ülkenin, endüstrileşmiş
ülkelerden bağımsız olarak füze üretme yeteneğine sahip olmasıdır. Gelişmekte olan
ülkeleri artan füze üretme kapasitesi, ABD’nin sınırlayıcı ticaret uygulamalarıyla
füzelerin çoğalmasını kontrol etmesine imkansızlaştırmaktadır. Sonuç olarak ihraç
kontrolleri Irak ve Kuzey Kore gibi füze ve kitle imha silahları üretme kapasitesine
sahip olan ülkelerin varlığı nedeniyle tek başına etkili olamamaktadır.
Göreli zengin bazı gelişmekte olan ülkeler için füze sahibi olmanın yolu, bu sistemleri
istekli satıcı ülkelerden satın almaktır. Çin ve Kuzey Kore gelişmekte olan ülkelere
füze sistemleri satmaktadırlar. (8)
KİLİT NOKTALAR
Birçok ülke etkin silahlar ve ulusal gücün sembolü olarak balistik ve cruise füze
sistemleriyle ilgileniyor. Balistik ve cruise füzelerin çoğunluğu kitle imha silahlarıyla
donatılmaktadır. 25’in üzerinde ülke şu anda balistik füzelere sahiptir. SCUD füzeleri,
diğer balistik füze sistemlerine kıyasla daha yaygındır, ancak bazı ülkeler daha etkili
füzeler geliştirme ya da mevcutların menzillerini artırmaya çalışmaktadır.
İran ve Kuzey Kore 1.600 km.nin üzerinde menzile sahip yeni balistik füze sistemleri
geliştirmektedir. Bu füzeler kitle imha silahlarıyla donatılabilir.
6
Nükleer savaş başlıklarına sahip Rusya ve Çin’in stratejik füzeleri ABD’yi tehdit
etmeyi sürdürmektedir. Gerek Rusya ve gerek Çin yeni stratejik füze sistemleri
geliştirmeyi sürdürmektedir.
Kara saldırı cruise füzeleri, askeri operasyonları tehdit edebilecek çok etkili silah
sistemleridir. Kara saldırı cruise füzeleri üreten ülkelerin sayısı geçen on yıl içinde
ikiden dokuza çıkmıştır, ve füzelerin çoğu ihraç edilmeye hazır durumdadır. (9)
TEHDİT
Balistik ve cruise füzeleri önemli bir tehdittir. Füzeler, gelişkin bir hava savunma
sistemine sahip düşmana kaşı etkin kullanılabilmelerinden dolayı bir çok ülkeye cazip
görünmektedir, aynı şartlarda düşman hava sahasında yapılacak bir hava saldırısı ya
çok maliyetli ya da tamamen imkansızdır. Füzelerin bir başka avantajı kurulmalarının,
ilgili personel eğitiminin kolay olması ve lojistik gerekliklerinin hava kuvvetlerine
kıyasla daha az olmasıdır. Kimyasal, biyolojik veya nükleer savaş başlıklarıyla
donatılmaları durumunda bu silahların sınırlı bir kullanımı bile yıkıcı olabilmektedir.
Tarihteki ilk balistik ve cruise füzeleri olan V 1 cruise füzeleri ve V 2 balistik füzeleri ilk
kez II. Dünya Savaşı sırasında Almanya tarafından İngiltere ve Kuzey Avrupa’daki
hedeflere karşı kullanıldı. Hedefi vurma hassasiyetlerinin düşük olmasına rağmen bu
füzeler on binlerce insanın ölmesine yol açtı.
Balistik ve cruise füze tehdidi, füze teknolojisinin yayılmasıyla artmaya devam
etmektedir. Bugün 25’in üzerinde ülke balistik füze sistemlerine sahiptirler. Balistik
füzeler, İran-Irak Savaşı, Afgan Sivil Savaşı, Yemen’deki savaş ve Körfez Savaşında
kullanıldılar. Kara saldırı cruise füzeler balistik füzeler kadar yayılmadıysa da,
önümüzdeki on yıl içinde bir çok ülke bu füzeler sahip olacaktır.
SAVAŞ BAŞLIKLARI VE HEDEFLER
Balistik ve cruise füzeleri konvansiyonel olan ve olmayan savaş başlıklarıyla
silahlandırılabilirler. Konvansiyonel savaş başlıkları, TNT gibi patlayarak etrafındaki
metalleri çevresine saçan ve ölümlere neden olan kimyasalları içermektedir.
7
Konvansiyonel olmayan savaş başlıkları ise, sadece araçlara zarar veren öldürücü
olmayan savaş başlıklarını ve kitle imha silahlarını (nükleer, biyolojik ve kimyasal
silahlar) içermektedir. Konvansiyonel, biyolojik ve kimyasal silahlar birleşik (tek)
savaş başlıklarına ve çok sayıda küçük bombaya yerleştirilebilirler, bu şekilde
silahlandırılmış bir füzenin belirli bir irtifada patlatılmasıyla da geniş bir alanda etkili
olabilirler.
Uzun menzilli balistik füzelerin hemen tamamı ve kara saldırı cruise füzelerinin bir
kısmı nükleer savaş başlıkları taşımaktadır. Bu savaş başlıklarının büyük bir
çoğunluğu, Hiroşima’ya atılan nükleer bombadan onlarca kat daha güçlüdür.
Kimyasal ve biyolojik silahlar, nükleer silahlara kıyasla daha kolay üretilebildikleri için
birçok 3. Dünya ülkesine cazip görünmektedir. Kimyasal ve biyolojik savaş
programları yürüten ülkelerin büyük bir kısmı balistik ve/veya cruise füzelerine de
sahiptir. Bu silahlarda, şehirlere ve geniş alanlara yayılmış askeri tesislere karşı
kullanıldıklarında hedef hassasiyetin büyük bir önemi yoktur. Kimyasal ve biyolojik
silahlar kitle ölümlerine neden olabilir, sivil halkı panik ve kaosa sürükleyebilir ve
askeri operasyonlara karşı etkin olabilirler.
Operasyonel balistik füzeler silolarda, denizaltılarda ve kamyon veya raylı araçlar gibi
mobil fırlatıcılarda konuşlandırılabilir. Mobil füzeler, varlıkları için büyük önem taşıyan
gizlilikleri sağlanabildiği için birçok ülke tarafından tercih edilmektedir.
Kısa menzilli balistik füzelerin çoğunda füze ve savaş başlığı tek bir parçadır. Oysa
uzun menzilli balistik füzelerde savaş başlıkları füzeden ayrıdır. Bazı uzun menzilli
balistik füzeler, her bir füze için ona kadar çıkabilen bağımsız hedefli uzaya çıkıp geri
dönen araçlar (RV) taşır. Bu araçlar oldukça yüksek irtifalardan, kıtalararası balistik
füze (ICBM) menzilinde saniyede 6-8 m. hızla dünya atmosferine girerler.
Balistik füzeler katı veya sıvı yakıtlar kullanan roket sistemleri kullanabilirler. Modern
füze sistemlerindeki trend, daha düşük lojistik gereksinimleri ve operasyon kolaylıkları
nedeniyle katı yakıtlar kullanmak yönündedir. Bununla birlikte bazı 3. Dünya ülkeleri
sıvı yakıt teknolojisine daha kolay ulaşabilmektedir, bu nedenle yeni sıvı yakıtlı
füzeler geliştirmektedirler.
8
Balistik Füze Kategorisi
Maksimum Menzil
Kısa Menzilli Balistik Füzeler (SRBM)
Orta Menzilli Balistik Füzeler (MRBM)
1,000-3,000 km.
Orta-uzun Menzilli Balistik Füzeler (IRBM)
3,000-5,500 km.
Kıtalararası Balistik Füzeler (ICBM)
5,500 km. üzerinde
Denizaltı Balistik Füzeleri
Her bir aşamanın bağımsız yakıta sahip olduğu çok aşamalı füzeler, uzun menzilli
amaçlar için kullanılmaktadır. ICBM’ler klasik olarak sıvı veya katı yakıtlı motorların
füzeyi hedefine doğru ittiği iki-üç aşamalı bir sisteme sahiptirler.
Gelişkin yönlendirme sistemleriyle bir füze 9,600 km.lik bir uçuşun ardından hedefi,
30-90 m. yanılmayla vurabilir. Başta 3. Dünya ülkelerin kullandıkları olmak üzere,
bugün kullanılan füzelerin büyük bir kısmı daha az gelişkin yönlendirme sistemlerine
sahiptir. Öyle ki bu füzelerin yanılma oranları, yalnızca birkaç yüz km.lik bir uçuşun
ardından bile 0,8-1,6 km.ye kadar çıkabilmektedir. Bununla birlikte bu düşük
hassasiyet bile, füzelerin kitle imha silahları taşıması durumunda çok sayıda insanın
ölmesi için yeterlidir. Daha gelişkin yönlendirme sistemleriyle ülkeler, füzelerinin yok
etme gücünü artırabilir. (10)
ICBM’LER
Rus ve Çin ICBM’lerinin çoğu ABD’yi vurabilecek menzile sahiptir. Çin’in az sayıda
ICBM’i tek zenginleştirilmiş nükleer başlık taşıyorken, Rus ICBM’leri binlerce nükleer
başlık taşımaktadır. Rusya bir, Çin iki yeni ICBM sistemi geliştirmektedir.
Her ne kadar Rusya Stratejik Füze Kuvvetleri silah kontrol anlaşmaları, füzelerin
eskimesi ve ekonomik zorluklar nedeniyle geriliyorsa da, Rusya dünyanın en büyük
karada konuşlandırılmış stratejik füzeye sahip ülkesidir. Rusya özellikle stratejik füze
gücüne yönelik yatırımlarını sürdürmektedir, ICBM’lerinin çoğunluğu bir kaç dakika
içinde fırlatılmaya hazır durumda bekletilmektedir.
9
Kasım 1994’de yürürlüğe giren START I, Kasım 2001’e kadar ABD ve Rusya’nın
savaş başlıklarını 6,000’e düşürmesini gerektirmektedir. Şu anda her iki taraf da
START I’in öngördüğünden çok daha az sayıda savaş başlığını sökmüş durumdadır.
Eğer START II Rusya Federasyonu Meclisi Duma tarafından onaylanırsa ve New
York Protokolleri Duma ve Senato tarafından onaylanırsa, MIRV’leri bulunan
ICBM’ler 2007’den sonra yasaklanacaktır. (11)
SLBM’LER
Kıtalararası balistik füzelerle donatılmış çok sayıda nükleer Rus denizaltısı (SSBN)
bulunmaktadır. Her ne kadar Rus SSBN’lerinin önümüzdeki 5 yıl içinde büyük ölçüde
azalması bekleniyorsa da, Rusya yeni bir SLBM (SS-NX-28) ve BOREY sınıfı balistik
füze denizaltısıyla güçlerini modernleştirmeyi düşünmektedir.
Halihazırda
Çin’in
12
CSN-NX-3
füzesi
taşıyabilen
XIA
Sınıfı
SSBN’leri
bulunmaktadır. Hindistan da gelecek on yıl içinde kullanıma girecek Sagarika adıyla
bilinen bir SLBM geliştirmektedir.
KARA SALDIRI CRUISE FÜZELERİ
Balistik füzelerden farklı olarak cruise füzeleri genellikle amaçlarına ve fırlatılma
tiplerine göre sınıflandırılırlar. En çok kullanılanları kara saldırı cruise füzeleri (LACM)
ve gemisavar cruise füzeleridir (ASCM). Her iki tip cruise füzesi de, uçaklara,
gemilere, denizaltılara ve kara tesislerine konuşlandırılabilir.
Bir LACM, sabit veya hareketli bir kara hedefini vurmak için tasarlanmış insansız
silahlı bir hava aracıdır. Belirlenmiş bir hedefe, belirlenmiş bir rotadan ulaşır. İtiş gücü
genellikle küçük bir jet motoruyla sağlanır.
Gelişkin yönlendirme sistemleri sayesinde hedefi birkaç metrelik bir sapmayla
vurabilir, gelişmiş LACM’ler çok küçük hedeflere karşı bile etkilidirler. LACM
yönlendirmesi genellikle üç fazdan oluşur: fırlatma, seyir ve vuruş. Fırlatma fazında
füze sadece dahili seyrüsefer sistemini (INS) kullanır. Seyir fazında füze, radar
temelli arazi kontur uyum (TERCOM) sistemi, radar veya optik olay uyum sistemi
10
ve/veya uydu seyrüsefer sistemi tarafından güncellenen INS tarafından yönlendirilir.
Vuruş yönlendirme fazı füzenin hedef bölgeye girmesi ve daha hassas arazi kontur
bilgisi veya hedef bulucu kullanmasıyla başlar.
LACM’lere karşı savunma, hava savunma sistemlerini bunaltır. Cruise füzeleri
düşman radarlarından kaçabilmek için düşük irtifalarda uçabilir ve bazı durumlarda
arazi şekillerinin arkasına saklanabilir. Daha yeni füzeler, radarlara ve enfraruj
detektörlerine karşı tamamen görünmez olabilmektedir. Modern cruise füzeleri ayrıca
hedefe en uygun yönden yaklaşmak ve saldırmak için programlanabilmektedir.
Örneğin çoklu füzeler hava savunma sistemlerinin en zayıf noktalarını tespit ederek,
hedefe farklı yönlerden saldırabilmektedir. Buna ilaveten LACM’ler, radarlardan ve
hava savunma sistemlerinden kaçmak için halkasal rotalarla hedefe yaklaşabilir.
Sadece Fransa, Rusya ve ABD’nin LACM üretmesi ve hiçbirinin ihraç etmemesi
nedeniyle LACM tehdidi sınırlıdır. Fakat on yıl içinde diğer ülkelerce yeni nesil
LACM’lerin üreteceği öngörülmektedir ve bu da tehdidin sınırlarını genişletecektir.
Amerikan Tomahawk füzelerinin Körfez Savaşında gösterdikleri başarı, birçok ülkenin
dikkatini cruise füzelerine çekmiştir. LACM pazarının 2015 yılında tek bir Batılı LACM
üreticisi için 6,000-7,000 füzeyi içereceği öngörülmektedir, bu rakama ABD, Rusya ve
Çin’in üreteceği LACM’ler dahil değildir. Bu füzelerin çoğunluğu kesin vuruş
yeteneğine sahip olacaktır. (12)
MRBM’LER VE IRBM’LER
Çin, Kuzey Kore, İran, Hindistan ve muhtemelen Pakistan’da yeni MRBM ve/veya
IRBM sistemleri geliştirilmektedir. Bunlar stratejik sistemlerdir ve çoğunluğu
konvansiyonel olmayan savaş başlıkları taşıyacaktır. 1988’de yürürlüğe giren Orta
Menzilli Nükleer Güçler (INF) Anlaşmasının yasaklıyor olması nedeniyle Rusya
MRBM veya RBM sistemleri üretmemektedir ve bu sistemlere sahip değildir.
Kuzey Kore’nin hırslı MRBM ve IRBM geliştirme programları vardır. Kuzey Kore tek
aşamalı No Dong MRBM üretmeyi başarmıştır. Kuzey Kore’nin faaliyetlerine bağlı
olarak No Dong veya üretmek için gerekli teknoloji diğer ülkelere satılabilir. İki yeni iki
11
aşamalı füze sistemi olan Taepo Dong 1 ve Taepo Dong 2 Kuzey Kore tarafından
geliştirilmektedir. Taepo Dong 2’nin menzili Alaska’ya kadar uzanmaktadır.
İran da iki yeni MRBM geliştirmektedir. Bu füzeler büyük ihtimalle diğer ülkelerin
yardımıyla geliştirilmektedir. Uzun menzilli füzeler üretmek, İran’ın bölgesel bir askeri
güç olma çabalarının bir parçasıdır ve İran’ın önümüzdeki on yılın ilk yarısında bir
MRBM sistemi kurmayı başaracağı öngörülmektedir. (13)
Balistik füzeler yaygın olarak kullanımdadır, sayı ve çeşitleri artacaktır. Kitle imha
silahlarının balistik füzelere yerleştirilmesi tehdidi artırmaktadır. Kuzey Kore ve İran
gibi bölgesel güçlerin daha uzun menzilli balistik füzeler (MRBMler ve IRBMler)
edinmesi, daha az dikkat çekmektedir. Çin’in SRBM’lerden IRBM’lere kadar uzanan
bir füze geliştirme programı vardır, yeni nesil füzeleri mevcutlarından çok daha etkili
olacaktır. ICBM ve SLBMlerinin sayısının azalmasına rağmen Rusya güçlerini
geliştirilmiş ICBM ve SLBMlerle modernize edecektir ve nükleer başlıklı füzelere
sahip olmayı sürdürecektir.
Kara saldırı cruise füzelerinin yayılması, önümüzdeki on yıl içinde ciddi oranda
artacaktır. Bu füzeleri üreten ülkelerin sayısı ikiden dokuza çıkacaktır. Yeni cruise
füzeleri çok daha hassas olacak, konvansiyonel silahlarla donatılacak ve ihraç
edilecektir. Yeni cruise füzeleri, konvansiyonel silahlarla donatıldıklarında bile yüksek
hedef hassasiyetleri nedeniyle öldürücü olacaktır.
Balistik ve cruise füzeleri düşük işletim masrafları, mevcut savunma sistemlerini
geçme yetenekleri ve ulusal güç sembolü olmalarıyla, birçok ulusun saldırı silahı
tercihi olacaklardır. Dolayısıyla geleceğin askeri planlama ve operasyonlarında da
önemli tehditler olacaklardır. (14)
12
II. FÜZE TARİHİ (15)
8 Eylül 1944
Füze Çağı, Almanya’nın Londra’ya düzenlediği ilk V-2 füze saldırısıyla başladı.
1944/45
Müttefikler, Londra’yı V-2 füzelerine karşı korumak için uçaksavarlardan oluşan bir
barikat oluşturmayı planladılar. Patlamamış uçaksavar mermilerinin şehre vereceği
zararlardan dolayı plan uygulamadı.
1945/46
II. Dünya Savaşının sonunda liderler, savaşın 1946’ya uzaması durumunda Nazilerin
New York’u vurmak için Kıtalararası Balistik Füze (ICBM) planladıklarını öğrendiler.
4 Temmuz 1945
II. Dünya Savaşında balistik füzelerin kullanımını araştırmak amacıyla Avrupa’ya
giden bir Amerikan delegasyonu, ABD’nin yeni silahlara karşı savunma amaçlı bir
araştırma ve geliştirme programı başlatmasını önerdiler.
Kasım 1945
ABD Hava Kuvvetleri’ne bağlı Scientific Advisory Group’un bir raporunda füze
saldırılarına karşı füzelerin ve bir çeşit enerji ışınının kullanımı tartışıldı.
4 Mart 1946
ABD Hava Kuvvetleri iki uzun vadeli projeyi uygulamaya soktu; Thumper ve Wizard
Projeleri. Bu projeler saatte 4.000 mil hızla 500.000 feet yüksekliğinde uçarak füzeleri
yok edecek füzelerin geliştirilmesi imkanlarını araştırmayı amaçlıyordu.
29 Mayıs 1946
II. Dünya Savaşı sonrası ABD Kara Kuvvetlerinin ihtiyaçlarını belirlemek için Kasım
1945’de toplanan Stilwell Board’ın raporunda, balistik füzelere karşı savunma
sistemlerin geliştirilmesi önerildi.
13
Eylül 1953
ICBM gelişmelerinin beklentisi, II. Dünya Savaşında Sovyet faaliyetlerine izin vermiş
yedi üst düzey görevlinin SSCB Komünist Partisi Genel Komitesine Bir Anti Balistik
Füze (ABF) sisteminin geliştirilme imkanlarını araştırılmasına yöneltti. Bu isteğe bir
cevap olarak bir fizibilite çalışması başlatıldı ve bu tip füze savunma sistemlerinin
oluşturulmasının mümkün olduğuna karar verildi. Bu durum Sovyetleri 1953
sonlarında kendi ABF geliştirme programlarını kurmaya yöneltti.
1955
Bell Telefon Laboratuarları, analog bir bilgisayar kullanarak, balistik füze hedeflerinin
atış ve varış noktaları arasında 50.000 gösterilmiş intercepti tamamladı. Bu
simülasyonlar bir füzenin diğer bir füze tarafından vurulmasının mümkün olduğunu
gösterdi. Bu noktaya kadar bir çok bilim adamı, yüksek hızlarından dolayı füzelerin
vurulmasının imkansız olduğu fikrindeydi.
16 Ocak 1958
A.B.D. Savunma bakanı Neil H. McElroy, Balistik füzelere karşı savunma
sorumluluğunun ABD ordusuna ait olduğunu belirterek, Hava Kuvvetlerine Wizard
projesini erteleme ve bu projeden ordunun Nike Zeus balistik füze savunma sistemi
ile yarışabilecek radar ve emir ve kontrol ekipmanları üretmesini emretti.
4 Mart 1961
Bir rapora göre, Sovyetler Birliği bir füze savaş başlığının ilk kez yakalanarak yok
edilmesini başardı.
19 Temmuz 1962
Pasifik Okyanusu üzerinde yapılan bir testte bir Nike Zeus füzesi, bir Atlas ICBM
savaş başlığını yakaladı. Her ne kadar Zeus savaş başlığına iki km. yaklaşabilmişse
de bu mesafe, tam operasyonel bir Zeus nükleer başlığının, bir ICBM başlığını yok
etmesi için yeterliydi.
10 Aralık 1962
Savunma Bakanı Robert S. McNamara Amerikan halkını, Sovyetlerin kendi Galosh
balistik füze savunma sistemini geliştirdikleri konusunda bilgilendirdi.
14
23 Haziran 1967
Glassboro toplantısında Başkan Lyndon Johnson ve Savunma Bakanı Robert Mc.
Namara, Sovyetler yetkilisi Alexei N. Kosygin, ABD’nin Sovyet savunma füzelerini
vurabilmek için gittikçe daha çok sayıda ICBM’ne nükleer savaş başlı takmasıyla
sonuçlanan Sovyet füze savunma sistemleri geliştirme çalışmalarının yasaklanmasını
istediler. Kosygin’in bu talebe verdiği cevap şöyleydi: “Savunma ahlakidir, saldırı
değildir!”
18 Eylül 1967
Savunma Bakanı Robert Mc. Namara, Başkan Lyndon Johnson’ın Sentinel balistik
füze savunma sisteminin geliştirilmesi kararını açıkladı.
6 Şubat 1969
A.B.D. Savunma Bakanı Melvin Laird Sentinel sistemin geliştirilmesine, Başkan
Richard Nixon’un yeni yönetimi tarafından ABD stratejik programlarının gözden
geçirilmesinin tamamlanması için kısa bir ara verdi.
14 Mart 1969
A.B.D. Başkanı Richard Nixon kararının, Amerikan ICBM alanlarını Sovyet füze
saldırılarından korunması için bir füze savunma sisteminin geliştirilmesi olduğunu
açıkladı. Yeni füze savunma sisteminin adı Safeguard olarak belirlendi.
26 Mayıs 1972
ABD Başkanı Nixon ve SSCB Genel Sekreteri Leonid Brezhnev ABM (Anti Balistik
Füze) Anlaşmasını da içeren SALT1 Anlaşmasını imzaladılar. Bu anlaşma Sovyetler
ve ABD’nin her biri 100’er füze içeren iki ABM sitesi geliştirmeyle sınırlıyordu.
Sitelerden biri bir ICBM alanını, diğeri de her bir ülkenin başkentindeki ulusal
otoriteleri koruyacaktı. 1974 protokolüyle site sayısı bire indirildi.
1976
ABM
Anlaşmasındaki
füze
savunmalarına
getirilen
teknik
sınırlamaları
ve
kısıtlamaların gözden geçirilmesi sonucunda Kongre orduya, yaklaşık dört aydır
çalıştırılan Safeguard sisteminin kapatılmasını emretti. Sovyetler kendi ABM sitelerini
Moskova yakınlarında işletmeye devam etti. Aynı anda Kongre orduya, Sovyetlerin
15
ABM anlaşmasını bozma ihtimaline karşı füze savunma programını yeniden
oluşturmasını emretti. Sonuçta Safeguard sisteminin bir takipçisi durumunda R&D
programı ortaya çıktı.
1976-1984
ABD ordusu füze savunma füzelerinde bir devrim anlamına gelen teknolojik
gelişmeleri başlattı. Bu yeni füzeler, hedeflerini onlara çarparak yok edebiliyorlardı.
Bu gelişme nükleer savaş başlıklarını gereksizleştirdi ve Safeguard sisteminden beri
varolan önemli bir sorunu çözdü.
31 Temmuz 1979
Cumhuriyetçilerin Başkan adayı Ronald Reagan Cheyenne Dağının altında bulunan
NORAD Komuta Merkezini ziyaret etti. Reagan burada, nükleer bir savaş durumunda
ABD’nin güçlerini ve Amerikan halkını uyarmak için kullanacağı emir ve kontrol
mekanizmalarını gördü. ABD’nin füze saldırılarına karşı kendini koruyamayacağını
öğrendi. Başkan seçilmesi durumunda, füze savunmasını ulusal güvenlik politikasının
bir parçası yapacağını açıkladı.
8 Ocak 1982
Karl R. Bendetsen başkanlığında bir grup özel danışman Oval Ofiste Başkan
Reagan’a, füze savunma sistemleri geliştirmek üzere acil bir ulusal program
hazırlamayı önerdi.
23 Mart 1983
A.B.D. Başkanı Reagan gelecekte belirsiz bir zamanda etkin füze savunma
sistemlerinin geliştirilmesini araştıracak yeni bir R&D programını başlatmaya karar
verdiğini açıkladı.
25 Mart 1983
23 Martta açıklanan politika 85 no’lu Ulusal Güvenlik Kararı olarak yasallaştı.
18 Nisan 1983
A.B.D. Başkanı Reagan, ilk bölümü mevcut füze savunma teknolojisini araştıracak ve
yeni füze savunma programı için bir teknoloji programı önerecek , ikici bölümü böyle
16
bir programın stratejik ve politik etkilerini araştıracak iki bölümlü bir çalışma
yapılmasını emretti. İlk çalışma Fletcher Raporu (Savunma Teknolojileri Çalışması),
ikincisi ise Hoffman Raporu (Geleceğin Güvenlik Stratejisi Çalışması) olarak tanındı.
Geleceğin Güvenlik Stratejisi Çalışmasının iki önemli sonucu; böyle bir programın
caydırıcılığı artıracağı ve bir anti-taktik balistik füze sisteminin ulusal füze savunma
sisteminin oluşturulması için yararlı bir ilk adım olacağıydı.
Kasım 1983
Fletcher Raporunun ilk versiyonu tamamlandı. Bu rapor Başkanın emrettiği yeni füze
savunma araştırma programı için iki ayrı model öneriyordu. Raporun favorisi olarak
belirtilen ilk model 1984 yılı için 1,405 trilyon $, 1985 yılı için 2,385 trilyon $, 1986 yılı
için 3,43 trilyon $, 1987 yılı için 4,284 trilyon $, 1988 yılı için 4,623 trilyon $ ve 1989
yılı için de 4,766 trilyon $ ayrılmasını öneriyordu. Alternatif modelde önerilen
harcamalar daha düşük bir düzeydeydi.
6 Ocak 1984
119 no’lu Ulusal Güvenlik Kararla, nükleer savaşı önlemek için alternatif bir caydırıcı
araç olarak Stratejik Savunma İnisiyatifi (SDI) oluşturuldu.
18 Temmuz 1984
Ordunun yeni yok etmek için vur teknolojisinin etkinliğini görmek için yapılan test
başarıyla sonuçlandı.
Nisan-Kasım 1985
ABM Anlaşmasının dar ya da geniş yorumlanması konusundaki tartışma başladı.
Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert McFarlane, Reagan yönetiminin anlaşmanın dar
yorumun tercih ettiğini belirtti.
11 Eylül 1986
SDIO (Stratejik Savunma İnisiyatifi Organizasyonu) program çerçevesinde başarılı bir
test gerçekleştirdi.
17
11-12 Ekim 1986
ABD Başkanı Ronald Reagan ve SSCB Genel Sekreteri Mikhail Gorbachev, İzlanda
Reykjavik’te ikinci kez bir araya geldiler. Gorbachev Reagan’dan, diğer saldırı
güçlerini sınırlandırma anlaşmaları için bir ön şart olarak SDI programını
sınırlamasını istedi. Reagan bu isteği reddetti.
4 Aralık 1986
Brüksel’deki NATO Savunma Bakanları toplantısında Savunma Bakanı Caspar
Weinberger, kısa menzilli füze savunma mimari çalışması için yedi SDI kontratı
yapıldığını açıkladı.
4 Kasım 1987
Bir PAC-2 Patriot, SS- füzesi olarak simule edilen bir başka Patriotu başarıyla yok
etti.
3 Mart 1989
Başkan George Bush, ABD ulusal güvenlik stratejisinin gözden geçirilmesini emretti.
2 Ağustos 1990
Irak, Kuveyt’i işgal etti.
17 Ocak 1991
Ortadoğu’da ABD liderliğindeki koalisyon güçleri Irak güçlerine karşı askeri
operasyona başladılar.
18 Ocak 1991
Basın raporlarına göre tarihte ilk kez bir anti-misil füzesi bir balistik füzeyi savaş
şartlarında vurdu. Bir Patriot hava savunma füzesi, Suudi Arabistan’da bulunan bir
AMD hava üssüne saldıran bir Irak Scud Füzesini yok etti.
29 Ocak 1991
Başkan Bush SDI programının odağının Sınırlı Saldırılara Karşı Global Korunma
konsepti olarak değiştirildiğini açıkladı;
18
“Stratejik Savunma İnsiyatif programının, kaynağı ne olursa olsun sınırlı balistik füze
saldırılarına karşı korunma sağlanmasına odaklanmasını emrettim. ABD, dostlarımız
ve müttefiklerimize gelecekte yönelecek tehditlere karşı koyacak bir SDI programı
izleyelim.”
25 Şubat 1991
Bir Scud füzesi askerlerin barakasını vurdu, 28 Amerikan askeri öldü.
30 Mart 1991
Savunma Bakanlığı Tiyatro Füze Savunma (kısa menzilli füzelere karşı füze
savunma sistemi, TMD) Raporunu Kongre’ye sundu. Raporda, SDIO’nun tiyatro füze
savunma sistemi ve taktik tiyatro füze savunma sistemini (uzun menzilli füzelere karşı
füze savunma sistemi) merkezden yöneteceği açıklandı.
23 Nisan 1991
ABD Uzay Kuvvetleri Komutanı General Donald Kutyna, Senato’nun Ordu Hizmetleri
Komitesi’ne yaptığı konuşmada, Körfez Savaşında koalisyon güçlerinin başarısının
arkasında ABD’nin uzayı kontrol etmesini yattığını belirterek, ABD’nin uzay araçlarına
yönelik düşman saldırılarına karşı uzayı kontrol etmek amacıyla gerekli araçlara
sahip olmak için plan yapması gerektiğini belirtti.
5 Kasım 1991
Başkan Bush 1992 ve 1993 mali yılları için 1991 Füze savunma Yasası olarak da
bilinen Ulusal Savunma Otorizasyon Yasasını imzaladı. Bu yasa Savunma
Bakanlığının 1990’ların ortasına kadar tiyatro füze sistemlerini geliştirmesini
öngörüyordu. Kurulacak yeni sistem ABD’yi Üçüncü Dünya saldırıları da dahil olmak
üzere balistik füze tehditlerine karşı koruyacaktı.
8 Kasım 1991
Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya bir birlik kurarak, Gorbachev hükümetinin sona
erdiğini deklere ettiler. Bu deklarasyon SSCB’nin ortadan kalktığını ve Soğuk savaşın
sona erdiğini belirtiyordu.
19
20 Ocak 1993
William Jefferson Clinton, ABD’nin kırk ikinci başkanı seçildi.
12 Mayıs 1993
SIDO yeniden düzenlendi. Sekreter Aspin soğuk savaşın sona erişinin ABD’nin artık
SSCB’nin kitle saldırı tehdidine maruz olmayacağı anlamına geldiğini belirterek,
ABD’ye yönelik yeni tehdidin Üçüncü dünya diktatörlerinin elindeki balistik füzeler
olduğunu ve bu yüzdende TMD sistemlerinin Soğuk Savaş sonrası tehditlerine
odaklanacağını ifade etti.
11 Mayıs 1994
Kuzey Yemen’den fırlatılan bir Scud füzesi 25 kişinin ölümüne yol açtı.
Mart 1996
Çin Halk Cumhuriyeti, seçimleri etkilemeye yönelik askeri harekatların bir parçası
olarak Tayvan’a dört M-9 füzesi fırlattı.
20 Ağustos 1996
İsrail Arrow II (Hetz-2) anti-balistik füzelerinin testini başarıyla sonuçlandırdı.
Kasım 1996
ABD Patriot PAC-2 füzelerinin, diğer savunma sistemleriyle iletişim kurabilen yeni
versiyonunu geliştirdi.
7 Şubat 1997
ABD Uzay ve Stratejik Savunma Komutanlığı bir PAC-2 füzesini başarıyla test etti.
20
III. ANLAŞMALAR
ANTİ BALİSTİK FÜZE SİSTEMLERİNİN SINIRLANDIRILMASI ANLAŞMASI
Anti Balistik Füze Sistemlerinin Sınırlandırılması Anlaşmasında ABD ve SSCB’nin her
biri, Sadece iki ABM (Anti Balistik Füze) yayılma sitesine sahip olmayı, bu sitelerde
ulusal çapta ABM savunması kurmamayı ve geliştirmemeyi kabul ettiler. Bu şekilde
anlaşma tarafları diğerinin füze güçlerinin yayılma yeteneğini serbest bırakıyordu.
Anlaşmayla belirlenen nitel ve nicel sınırlar, kurulabilecek ABM sistemlerinde de
uygulanacaktı. Anlaşma tarafları, AMB teknolojilerinin nitel gelişmesini sınırlamayı
kabul ediyorlardı.
ABM Anlaşması 26 Mayıs 1972’de Moskova’da imzalandı. ABD Senatosu anlaşmayı
3 Ağustos 1972’de onayladı ve anlaşma 3 Ekim 1972’de yürürlüğe girdi. SSCB’nin
anlaşamaya eklediği bir protokolle ABM yayılma sitelerinin sayısı ikiden bire indirildi.
Anlaşma tarafları başkentlerine bir ABM sistemi ya da bir ICBM (Inter Continental
Balistic Missile, Kıtalararası Balistik Füze) sitesi kurabileceklerdi. SSCB Moskova
etrafında bir ABM sistemi kurdu, ancak USA ABM sistemi kurmamayı tercih etti ve
1976’da North Dakota’da bulunan bir ICBM fırlatma sahasında ABM sitesine kurdu.
(16)
START II ANLAŞMASI
Start II, kıtalararası balistik füzeleri (ICBM) ve diğer çoklu savaş başlıklı ICBM’lerin
sınırlayacak. Anlaşmayla aynı zamanda her iki ülkede konuşlandırılmış olan stratejik
nükleer silahların toplam sayısı 2/3 oranında azaltılacak. İlk aşamanın bitimiyle
birlikte, her bir taraf konuşlandırdığı toplam stratejik nükleer savaş başlığı sayısını
3.800-4.250’ye düşürdü. Ve ikinci ve son aşamanın bitimiyle de bu sayı 3.0003.500’e
düşürülecek.
konuşlandırılmasına
izin
Bu
aşamada
verilecek
ve
çoklu
ICBM’ler
savaş
başlıklı
sadece
tek
ICBM’lerin
savaş
başlığı
taşıyabilecek. Konuşlandırılmış SLBM’lere yerleştirilebilecek çoklu savaş başlıklarının
sayısı 1.700-1.750’yi geçemeyecek. 26 Eylül 1997’de imzalanan protokolle START II
sınırlama ve yasaklamalarının tamamlanması gereken tarih, 1 Ocak 2003’den 31
Aralık 20007’e uzatıldı. Aynı protokolle, Start Anlaşmasının uygulamaya girmesinden
21
yedi yıl sonra iç sınırlamaların başlayacağı 5 Aralık 2001 tarihi de 31 Kasım 2004’e
uzatıldı.
START II Anlaşması 3 Ocak 1993’de ABD Başkanı George Bush ve Rusya
Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin tarafından imzalandı. Anlaşma, iki başkanın 17
Haziran 1992’de bir araya geldikleri Washington Toplantısında imzaladıkları Ortak
Anlayış (Joint Understanding) metni ile açıklandı. ABD Senatosu 26 Ocak 1996’da
START II Anlaşmasının onaylanmasını kabul etti. Rusya Federasyonu Meclisi ise
anlaşmayı hala onaylamamıştır. (17)
22
IV. ABD-RUSYA ASKERİ TEORİLERİ VE UYGULAMALARI (18)
Soğuk savaş, başta çağdaş savaş olmak üzere ABD-Rus askeri teori çalışmalarını
yeni bir aşamaya getirerek sona erdi. Bugün ABD ve Rusya askeri kuruluşları yeni
teoriler, kavramlar ve politikalara dayalı olarak stratejilerini ve taktiklerini revize
ediyorlar.
Soğuk Savaş dönemi ile karşılaştırıldığında altı önemli gelişme ve değişiklik
bulunmaktadır:
I. Ulusal Güvenlik: Bu kavram yoğunluk ve yaygınlık açısından anlam
değişikliğine uğradı; yeni “güvenlik anlayışı” ve “ulusal savunma anlayışı”
geliştirildi.
Soğuk Savaş döneminde uluslar genellikle”ulusal güvenliği”, “askeri güvenlik” olarak
algıladılar. Soğuk Savaştan sonra uluslararası çevre köklü olarak değişti ve ABD ve
Rusya yeni bir“güvenlik anlayışı” ve “ulusal savunma anlayışı” geliştirdiler.
1. Ekonomik güvenlik anahtardır.
“Ulusal güvenlik” kavramı genişleyerek, askeri güvenliğe ek olarak politik, ekonomik,
sosyal ve hatta teknolojik, kültürel ve çevre güvenliğini de kapsamaya başladı.
Başkan Clinton, ABD’nin ulusal güvenliğinin artık Soğuk Savaşta kullanıldığı dar
anlamında askeri terimlerle algılanmaması gerektiğini belirtiyor ve ulusal güvenliğin
birincil olarak ekonomik güvenliğe dayandığını ve ABD’nin birincil önceliğinin
ekonomiyi güçlendirmek olduğunu açıklıyordu.
ABD 1995 mali yılı “Ulusal Savunma Raporu” ABD’nin güvenliğinin kısa vadede güçlü
askeri kuvvetlere, ancak uzun vadede güçlü bir ekonomiye dayanması gerektiğini
ifade etmektedir.
49. Birleşmiş Milletler Genel Toplantısında Rusya Federasyonu Başkanı Yeltsin
geçmişte “güvenliğin” askeri anlamıyla anlaşıldığını, ancak bu durumun artık geçerli
23
olmadığını söylüyor, bugünün güvenlik konularının genişlediğini ve güvenliğin
neredeyse “düzenli gelişme” ile aynı anlama geldiğini belirtiyordu. Yeltsin, ilke olarak
kişisel, sosyal ve ulusal olmak üzere üç ayrı güvenlik seviyesinin olduğunu, bunların
birbirinden ayrılamayacağını, karşılıklı ilişkiler içinde olduklarını, ancak en önemli
unsurun ulusal güvenliği korumak, yani Rusya’nın ulusal çıkarlarını, haklarını ve
önceliklerini korumak olduğunu işaret ediyordu.
2. Askeri güç başvurulacak son çaredir.
ABD ve Rus askeri yetkilileri Soğuk Savaşın bitiminde, her ne kadar uluslararası
güvenlik çevresi değişmişse de, ordunun temel görevinin potansiyel düşmanları
caydırmak,
savaşmaya
ve
kazanmaya
her
zaman
hazır
olmak
olduğuna
inanmaktadırlar. Ordu ulusal güvenliği desteklemeyi ve sorunların çözümü için
başvurulacak son kuvvet olmayı sürdürebilir. Temel olarak ABD, iki geniş ölçekli
bölgesel çatışmada aynı anda savaşıp kazanabilecek bir program oluşturmuş
durumdadır. Rusya da sınırlı savaşlar ve çatışmalar için bir program geliştirmiştir. 49.
Birleşmiş Milletler Genel Toplantısında Clinton ABD çıkarlarının tehdit edilmesi
durumunda mümkün olursa diğer ülkelerle birlikte ortak eyleme gideceklerini, ancak
gerekirse diplomatik, hatta askeri yolları kullanacaklarını kamuoyuna açıklamaktaydı.
Rusya’nın yeni askeri doktrini, askeri gücün gelecekte de Rus çıkarlarının
koruyucusu olacağını ve Rusya’nın askeri tehditlere karşılık vermek için politik,
diplomatik, hukuki, ekonomik ve diğer araçları kullanacağını vurgulamaktadır. Rusya
güvenliğini sağlamak için her türlü aracı kullanacaktır, başta politik ve diplomatik
araçlar olmak üzere barışçıl araçları kullanmaya öncelik verecek, askeri güç sadece
kendini korumak ve saldırganları uzaklaştırmak için kullanacaktır.
3. Nükleer silahlar özel bir role sahiptir.
ABD 1995 mali yılı “Ulusal Savunma Raporu” nükleer silahların, düşman nükleer
saldırılarına karşı güçlü ve etkili bir caydırıcı güç olduğunu tekrarlamaktadır.
Amerikan nükleer gücü esnek bir yapıya sahiptir ve bir nükleer karşı saldırı yapmaya
hazırdır. Rusya’nın yeni askeri doktrini nükleer silahların, askeri harekatlarda
kullanılmak üzere değil saldırıları caydırmak için politik araçlar olduğunu belirtmekte
24
ve Rusya’nın nükleer silahları ilk kullanan taraf olmayacağı ilkesinden vazgeçildiği
açıklamaktadır.
II. Savaş: Odak dünya savaşından bölgesel , sınırlı savaşa, askeri tehditlere ve
nükleer tehdit altında konvansiyonel savaşlarda savaşmaya doğru dönmüştür.
Soğuk Savaşın bitiminde ABD, Rusya ve diğerleri ulusal gelişme ve askeri
stratejilerini gözden geçirmeye başladılar. Bu çerçevede savunma sistemleri ve
askeri yapılarını da gözden geçirdiler. Rusya “ mobil savunma stratejisi” kurarken,
ABD
“bölgesel
savunma
stratejisi”
oluşturdu.
Soğuk
Savaş
dönemi
ile
karşılaştırıldığında geleceğin savaşlarına yönelik Amerikan ve Rus yaklaşımları köklü
bir biçimde değişti.
1. Savaşa verilen anlam konusunda hem ABD hem de Rusya sınırlı savaşlar ve
silahlı çatışmalara odaklanması gerektiğine inanmaktadır.
ABD SSCB’nin çökmesinin, dünya nükleer veya konvansiyonel savaş tehdidini
azalttığına inanmaktadır. Gelecekte ABD’ye yönelik tehditler dört alandan gelecektir:
yeni bir nükleer kriz, bölgesel güçler, eski SSCB ve Doğu Avrupa ülkelerindeki
kaostan kaynaklanan güvenlik tehdidi ve son olarak ABD çıkarlarına yönelik
ekonomik tehditler.
Diğer tarafta Rusya gerçekçi bir tehdidin ABD veya NATO’dan değil, çevresindeki
ülkelerden geleceğine inanmaktadır. Rusya ve NATO üyesi ülkeler arasında nükleer
veya konvansiyonel savaş çıkması ihtimali açık bir şekilde azalmıştır, ancak politik,
ekonomik, bölgesel ve dini çatışmalar sonucu komşu ülkelerle sınırlı bir savaşa ya da
silahlı çatışmaya girme ihtimali kesin bir şekilde artmıştır. Bu nedenle Rus savaş
hazırlıklarının odağı, gelecekteki savaşlarının temel biçimi olacak sınırlı savaşlar ya
da silahlı çatışmalara kaymıştır.
2. Varsayılan düşmanların anlamı konusunda hem ABD hem de Rusya gerçekte
bölgesel güçleri hedeflemektedir.
25
ABD kısa vadede Üçüncü Dünya ülkelerinden bazı bölgesel güçlerin ve ülkelerin
nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlara sahip olmalarından, ancak uzun vadede ABD
ile ekonomik üstünlük, teknolojik üstünlük ve dünya egemenliği konusunda rekabet
ettiği ekonomik ve teknolojik güçlerden endişelenmektedir. ABD Uzun Vadeli Geniş
Kapsamlı Strateji Komisyonu güvenlik çevresinin önümüzdeki 20 yıl içinde çok daha
karışık bir hal alacağına inanmaktadır: yeni güçler, yeni teknolojiler ve yeni ittifaklar
doğacak ve özellikle ekonomik gelişme ve değişiklikler çok kritik bir özellik
kazanacaklardır.
Diğer tarafta Rusya asıl tehdidin kısa vadede çevre ülkelerden, ancak uzun vadede
ABD ve Japonya’dan geleceğine inanmaktadır.
3. Savaş ölçeği hesaplamaları konusunda ABD ve Rusya iki eş zamanlı bölgesel
çatışmada savaşmaya hazırlanmaktadır.
ABD, maksimum 480.000 askerinin yer alacağı “eşzamanlı iki geniş ölçekli çatışmayı
kazanmak” için bir plan formüle etmiştir. 1995 mali yılı “Ulusal Savunma Raporu”
“potansiyel düşman bölgesel güçlerle savaşmanın, ABD askeri planının özünü”
oluşturduğunu belirtmektedir.
Rusya ise komşu ülkelere saldırmayacağını, mobil savunma operasyonları
düzenleyeceğini
ve
ana
savaş
gücü
olarak
mobil
birliklere
dayanacağını
vurgulamaktadır. Rusya, maksimum 200.000 askeriyle iki orta ölçekli savaş veya iki
geniş ölçekli savaşa katılma kapasitesine sahip olmayı istemektedir.
4. Silah analizleri konusunda ABD ve Rusya dikkatlerini nükleer savaştan, nükleer
tehdit altında konvansiyonel savaşa çevirmişlerdir.
ABD, Varşova Paktının çözüldüğüne, stratejik nükleer silahların azaldığına, ABDRusya ilişkilerinin geliştiğine ve bu nedenle ABD’ne yönelik geniş ölçekli bir nükleer
saldırı tehdidinin önemli ölçüde azaldığına inanmaktadır. ABD, etkin bir caydırıcılık
sağlayacak bir stratejik nükleer program formüle etmiştir; bu çerçevede nükleer vuruş
gücü ismini, nükleer caydırma gücü olarak değiştirmiştir. Diğer tarafta nükleer
silahsızlanma sürecinin tersine dönme ihtimaline karşı yeni bir nükleer birim organize
edebilmeyi istemektedir.
26
Rusya nükleer silahların askeri araçlar değil, savaşı önleyecek politik araçlar
olduğuna inanmaktadır. Bundan hareketle neden bazı uzmanların Rusya’nın stratejik
nükleer gücünü stratejik caydırma gücü olarak kabul ettiklerini anlamak mümkündür.
Bu nedenle ABD ve Rusya geleceğin savaşlarının nükleer tehdit altında
konvansiyonel savaşlar olacağına inanmaktadır.
5. Geleceğin operasyonlarına hazırlanmak konusunda ABD ve Rusya farklı şeylere
vurgu yapmaktadırlar.
ABD odağını Avrupa’daki tehditlere karşı koymaktan, global çatışmalara, özellikle
ABD çıkarlarının tehdit edildiği bölgesel çatışmalara doğru kaydırmıştır. Bununla
birlikte Rusya odağını Orta Avrupa’dan kendi periferisine kaydırmış ve mobil bir
savunma sistemi oluşturmuştur.
6. Geleceğin savaşlarının nasıl yürütüleceği konusunda ABD ve Rusya temel olarak
aynı sonuca ulaşmışlardır.
Her iki ülke de şunları vurgulamaktadır;
a) Karada, denizde, havada ve uzayda üç boyutlu savaşlar olacaktır ve savaş uzayı
genişleyecektir.
b) İnsan gücünden ziyade yoğunlaşmış ateş gücüyle savaşacaklardır ve savaşın
yoğunluğu büyük ölçüde artacaktır.
c) Yüz yüze savaşın yerini ileri teknoloji silahlarına dayanan ileri teknoloji savaşlar
alacaktır.
d) Güç girişi önemlidir ve artan seferberlik hızı savaşın sonucunu önemli ölçüde
etkileyecektir.
e) Savaşlarda yüksek veri girişi ve yüksek tüketim olacaktır, lojistik garantiler
konusundaki talepler artacaktır.
ABD ve Rusya geleceğin sınırlı savaş ve çatışmaları için başlıca aşağıdaki adımları
izlemektedirler.
A. Komutanlık düzenini yeniden düzenlemek:
27
ABD, Soğuk Savaş döneminin 10 büyük saldırı komutanlığının sayısını dokuza indirdi
ve yeniden örgütledi, sonuç olarak komutanlık fonksiyonları değişti. Özellikle Avrupa,
Pasifik, orta ve güney komutanlıkları bölgesel krizlere erken müdahale etmekle
sorumlu hale geldiler. Bu çerçevede; Atlantik komutanlığı iki eş zamanlı geniş ölçekli
bölgesel çatışmada doğrudan savaşmakla ve esas olarak özel saldırı görevlerini
yerine getirmekle,.nakil birim komutanlığı mobil saldırı birliklerinin personelini ve
malzemelerini dünyanın her yerine taşımakla sorumludur.
Rusya da Savunma Bakanlığı ve Genel Kurmay Başkanlığının görevlerini gözden
geçirmiştir. Savunma Bakanı ulusal savunma politikalarının formüle edilmesinden ve
askeri malzeme ve teknolojilerinin güvenliğinden sorumludur. Genel Kurmay
Başkanlığı saldırı birliklerinin komutanlığıdır. Rusya, bölgesel hava savunma birimini
lağvederek ve görevlerini hava kuvvetlerine vererek beş büyük askeri biriminin
sayısını dörde indirmiştir. Saldırı güçleri de yeniden organize edilmiştir. Ordu “grup
ordu-bölünmesi”sistemini “ordu-takım” sistemiyle değiştirmiştir. Deniz Kuvvetlerine,
sahil savunma operasyonlarından sorumlu olan sahil koruma adında yeni bir unsur
eklenmiştir. Hava Kuvvetleri askeri uzay komutanlığı adında yeni bir unsur kurmuştur.
B. Askeri servislerin üç branşının askeri stratejilerini revize etmek.
ABD ve Rusya yeni askeri stratejilerine bağlı olarak askeri servislerin üç branşının
askeri stratejilerini revize etmişlerdir.
ABD
Ordusu
hava-kara
saldırı
stratejisini,
hava-kara-deniz-uzay
stratejisine
çevirmiştir. Bu stratejiye bağlı olarak geleceğin savaşlarında birlikleri, iki eşzamanlı
geniş ölçekli sınırlı savaşta savaşabilecek önemli bir saldırı birimi olacaktır. Barış
zamanında ABD topraklarında olacaklar, ancak savaş zamanında, ordunun diğer
birimleriyle birlikte saldırı görevlerini yerine getirmek için hızla sorunlu bölgelere
intikal edeceklerdir.
ABD Deniz Kuvvetleri yeni bir “denizden karaya” askeri stratejisi oluşturmuştur.
Geçmişte birlikleri mavi-su saldırı görevlerinden sorumluydu, bugünse –gelecekteki
savaşlarda ordunun diğer birimleriyle birlikte iki eşzamanlı geniş ölçekli sınırlı savaşta
savaşabilecek mobil vuruş gücü olacakları anlamına gelen- “denizden-karaya” saldırı
birimlerine dönüştürülmüştür.
28
ABD Hava Kuvvetleri yeni bir “global amaç, global güç” stratejisi geliştirmiştir.
Birlikleri iki eşzamanlı geniş ölçekli sınırlı savaşta savaşmada özel bir öneme sahiptir
ve en önemli cevap verme ve saldırı gücüdür; Deniz Kuvvetleri ve diğer birimlerle
birlikte mobil saldırı görevlerini paylaşmaktadır.
Sovyet ordusu, “geniş, derin, çok seviyeli savunma stratejisini”, “mobil savunma
stratejisi” ile değiştirmişti. Ülke dışı askeri geri çekilmenin tamamlanmasından sonra
Rus ordusu mobil bir birim ve stratejik yedek güçler birimi kurma planlarına bağlı
olarak yeniden örgütlenecektir. Merkezi otoritenin takdirine bağlı olarak özellikle mobil
birim, sınırlı savaşlar ve iç krizlerde yer alacak asıl güçtür.
Rus Deniz Kuvvetleri “mavi-su saldırı” stratejisini, “sahil savunma” stratejisiyle
değiştirmiştir.
Rus Hava Kuvvetleri “yabancı toprak operasyonları” stratejisini “bölgesel savunma”
stratejisine dönüştürmüştür.
C. Saldırı birlikleri yapısını yeniden örgütleme.
ABD ve Rusya yeni askeri stratejileri ve doktrinlerine bağlı olarak saldırı güçlerini
yeniden yapılandırmaktadır.
ABD ordusu “temel güç” yapısını “kalas” yapısıyla değiştirmektedir. “Temel güç”
yapısı, Amerikan askeri güçlerini dörde bölüyordu; stratejik, Atlantik, Pasifik ve
olağanüstü komutanlıklar. Clinton yönetimiyle başlatılan “kalas” yapısı da Amerikan
askeri güçlerini dörde bölmektedir; iki eşzamanlı geniş ölçekli sınırlı savaşta yer
alacak birlikler, ülke dışı Amerikan varlığını sağlayacak olan birlikler, saldırı amaçlı
olmayan askeri operasyonlarda kullanılacak birlikler ve stratejik caydırma birimi.
Rusya da yeni bir askeri güçler yapısı oluşturmaktadır ve 2000 yılından önce
uygulamaya geçecek yeni yapıyla güçlerini dörde bölecektir; kara kuvvetleri, deniz
kuvvetleri, hava kuvvetleri ve stratejik caydırma birimi. 2000 yılından sonra ise hava
kuvvetleri
ve
stratejik
caydırma
birimi
birleştirilerek
uzay
hava
kuvvetleri
oluşturulacaktır.
29
III. Askeri Güç Yayılımı: “Askeri Yayılma”dan “Askeri Varlık” ve “Askeri Güç
Dağıtımı” ve “Hızlı Mobilizasyon” teorilerine
Soğuk Savaş döneminde ABD, SSCB ve diğer güçler “askeri yayılma” politikası
izlediler. Ülke dışına çok sayıda asker gönderdiler ve savaşın eşiğine kadar geldiler.
Soğuk Savaşın sonunda, SSCB’nin çökmesi ve Varşova Paktının çözülmesiyle ABDRusya ilişkileri gelişti. Bu nedenle “askeri yayılma” teorilerini değiştirdiler.
1. “Askeri varlığın” kurulması vurgulandı.
Gerekli stratejik pozisyonları savunmak ihtiyacını temel alarak ABD, birliklerinin
yayılımını ayarlamaya ve Avrupa’daki asker sayısını düşürmeye başlamıştır. Rusya
da benzer bir şekilde Rusya Federasyonu toprakları dışındaki asker sayısını
düşürmeye başlamıştır. Bu revizyonla birlikte ABD ve Rusya orta Avrupa’ya vurgu
yapan eski görüşlerini değiştirerek, ülke dışındaki askerlerinin sayısını da azalttılar.
ABD, Avrupa konusundaki stratejik bakışını hala sürdürüyor olabilir, ancak Asya’nın
stratejik
konumu
kesin
bir
şekilde
arttı.
Askerlerinin
geri
çekilmesinin
tamamlanmasından sonra Rusya, Batıyı yine stratejik yayılmasının odak noktası
olarak görecek ve eski Sovyet Cumhuriyetleriyle stratejik ilişkilerin kurulmasına vurgu
yapacaktır; daha sonraki bir aşamada Rusya-Çin sınırındaki asker sayısını azaltacak
ve komşu ülkelerle ilişkilerini geliştirecektir.
2. “Varlık” değişimi vurgulandı.
ABD, bir “varlık” göstermek ve “varlık” biçimindeki değişimi artırmak için ön hatlarda
12 askeri birim kurmanın yanında müttefikleriyle periyodik olarak tatbikatlar yapmayı
da kararlaştırdı. Bu şekilde ön hatlarda belirli bir sayıda asker tutulacak, yüksek
düzeyde yetkililer periyodik olarak ön hatları ziyaret edecekler, gelişmiş silahlar da
dahil olmak üzere müttefiklere silah satılacaktır. Diğer tarafta Rusya dış etki bölgesini
korumak için etkin önlemler almaktadır. Rusya Hindistan’a silah sağlamayı
sürdürecek ve Hindistan’ın savunma endüstrisi tesisleri kurmasına yardım edecektir.
Rusya Vietnam’la da güçlü askeri ilişkilere sahiptir ve Vietnam ordusunu tatmin
etmek için yoğun gayret göstermektedir.
3. “Askeri güç dağıtımı” ve “hızlı mobilizasyon” kapasiteleri vurgulandı.
30
“Askeri güç dağıtımı” teorisi, gelecekte savaşların nasıl olacağını gösteren temel bir
teoridir. Soğuk Savaştan sonra ABD ordusu tarafından, ülke dışındaki asker ve askeri
malzemenin azaltılmasına karşı geliştirilmiştir. Birincil olarak askerlerin olağanüstü
savaş
bölgelerine
nasıl
dağıtılacağını
ve
savaşların
nasıl
kazanılacağını
göstermektedir. Teorinin özünü, “büyük görevleri başarmak için küçük güçlerin
dağıtımı” oluşturmaktadır. “Hızlı mobilizasyon” teorisi ise Rusya tarafından Soğuk
Savaş sonrası Rus askeri gücünün eski Sovyet topraklarına müdahale etme
kapasitesine yardımcı olmak için geliştirilmiş yeni bir temel saldırı teorisidir. Teorinin
özünü, bir kriz durumunda askeri güçlerin sorunlu alanlara nasıl hızla dağıtılacağıdır.
Bu çerçevede ABD ve Rusya kendi programlarını ve standartlarını oluşturmuşlardır.
IV. Askeri Örgütlenme: Askeri Yapılanmada “Kaliteyi” “Sayıların “ Önüne
Koyarak ve “Nitelikli” Birlikler Oluşturarak “Niceliğin Yerine Nitelik” Teorisini
Önermek.
Soğuk Savaşın sonunda ABD ve Rusya, niteliği merkezileştiren, niceliğin yerine
niteliği koyan ve “nitelikli” askerlere vurgu yapan bir genel askeri yapılanma politikası
önermeye başladılar. Nitelikli askeri yapı üç parçadan oluşmaktadır:
1. İyi askerler: askerler en az lise mezunu olacak, ülkenin gerçek gücü tehlikeye
düşürülmeksizin asker sayısı mümkün olduğu kadar azaltılacak.
2. İyi ekipman: sürekli gelişmeye paralel olarak gelişkin ekipmanlar mümkün olduğu
oranda insanların yerini alacak.
3. Personel ve ekipmanın en uygun biçimde birleşimi ile maksimum saldırı etkinliği
kazanılacak.
1. Aktif güçler
ABD Soğuk Savaş döneminde 2,17 milyon olan asker sayısını 2000 yılında 1,45
milyona, Rusya ise 2,8 milyon olan asker sayısını yine 2000 yılında 1,5 milyona
indirmeyi planlamışlardır ve asker sayılarını azaltmayı sürdürmektedirler.
2. Stratejik nükleer güç
31
Nükleer silahsızlanma anlaşmasına uygun olarak ABD ve Rusya nükleer savaş
başlıklarının sayısını düşüreceklerdir.
3. Ülke dışındaki ve içindeki askeri üsler:
ABD ve Rusya ülke dışındaki ve içindeki üs sayılarını azaltmayı planlamaktadır.
V. Askeri İttifak: “Süper İttifak” Teorisi; Özü, Efendi-Köle İlişkisi ve
Düşmanlıktan, Ortaklığa ve Askeri-Politik Yapıdan Politik-Askeri Yapıya
Dönüşen Bir İttifak.
Soğuk Savaş döneminde ABD ve SSCB kendi askeri bloklarını kurdular; NATO ve
Varşova Paktı. Her iki tarafta büyük bir savaşa karşı hazır beklediler. Soğuk savaşın
bitimiyle NATO’nun yapısı temel bir biçimde değişti ve Varşova Paktı çöktü, ABDRusya ilişkileri gelişti. Bu yeni duruma bağlı olarak, ABD stratejik “süper ittifak”
teorisini ve güçlenen ortaklık ilkesini geliştirdi. Rusya ise “ortak savunma” fikrini ve
eski SSCB topraklarında “askeri varlık “ bulundurma teorisini geliştirdi. Soğuk Savaş
dönemine kıyasla, askeri ittifakların doğası ve biçimi temelinden değişti.
1. Düzenlenmiş ortaklığın güçlendirilmesi vurgulandı.
NATO’nun yapısı değişti; askeri-politik bir örgüt yerine politik-askeri bir örgüte
dönüştü. NATO Avrupa’dan Avrupa dışındaki bölgelere genişledi, “geleneksel
savunma görevleri” yanında yeni Birleşmiş Milletler fonksiyonlarını ve uluslar arası
işbirliği görevlerini üstlendi. İç ilişkilerinin biçimi efendi-köle ilişkisinden ortaklığa
dönüştü, üyeler savunma görevlerini ve maliyetlerini paylaşmaya başladılar; Rusya,
Ukrayna ve diğer eski Sovyet cumhuriyetleriyle barış içinde ortaklıklar kuruldu.
Varşova Paktı dağıldı, ancak Rusya, ortak savunma kavramı ve “askeri varlık”
teorisine uygun olarak, iki taraflı işbirliği anlaşmaları yaparak eski Varşova Paktı
üyeleriyle yeni ilişkiler kurdu ve Bağımsız Devletler Topluluğu kuruldu.
2. Bölgesel savaşlar ve çatışmalara karşı koymak vurgulandı.
32
NATO Varşova Paktının dağılması ve SSCB’nin çökmesiyle Avrupa’da büyük bir
savaşın çıkma ihtimalinin neredeyse tamamen yok olduğuna inanmaktadır. NATO’ya
yönelik tehdit esas olarak bölgesel krizlerdir ve NATO’nun misyonu bölgesel
çatışmaları önlemek ve çözmektir. Rusya ve eski Varşova Paktı ülkeleri dünya
çapında bir nükleer veya konvansiyonel savaş ihtimalinin düşük olduğuna, ulusal
güvenliklerine yönelik asıl tehdidin sınırlı savaşlar ve nükleer ve kitle imha silahlarının
yayılması olabileceğine inanmaktadırlar.
Rusya misyonunun kendi ulusal güvenliğini ve bir dünya gücü olarak kendi etki
sahasını korumak olduğuna inanmaktadır. Bu amaçla Rusya, barışı korumak
amacıyla ülke dışında asker bulundurmaya karar vermiştir.
3. “Süper ittifak” stratejisi vurgulandı.
Bölgesel savaşlara ve çatışmalara müdahale edebilmek amacıyla ABD, İngiltere ve
diğer ülkeler “süper ittifak” teorisini savundular. Bu strateji Körfez Savaşında ABD’nin
Irak’a karşı savaşmak için çok uluslu bir güç oluşturmasıyla ortaya çıktı. Savaşın
kazanılmasıyla ittifakın biçimi Batılı ülkelerin dikkatini çekti. Bu ülkeler, sürekli askeri
ittifaklardan farklı olarak bu yeni askeri ittifakla kurulan, krizin veya çatışmanın
yapısına bağlı olarak niteliği ve niceliği değişebilen geçici ittifakların amaca daha
uygun olduğuna inanmaktadır. Bu çeşit bir işbirliği daha esnektir, askeri konuları ve
güvenlik konularını politik ve ekonomik bir içerikte algılamaktadır.
VI. Stratejik Savunma: Rusya yeni bir stratejik savunma sistemi kurmaya
başlarken, A.B.D. odağını ulusal bir füze savunma sistemi kurmaktan savaş
bölgesi balistik füze savunma sistemi geliştirmeye ve kurmaya çevirdi.
Soğuk Savaş döneminde ABD ve SSCB, yek diğerinin asıl düşmanı durumundaydılar
ve her biri kendi hava sahasını korumak ve diğerinin stratejik füzelerini yok etmek için
füze savunma sistemleri geliştiriyorlardı. SSCB’nin çöküşüyle ABD, “Star Wars”
programını iptal ederek ve “stratejik derinliği” güçlendiren yeni bir savunma teorisiyle
“stratejik savunma” teorisini revize etti. Bu teori ilk olarak 1993 mali yılı “Ulusal
Savunma Raporu”nda açıklandı. Rapor ulusal düzeyde erken savunma ve füze
savunma sistemi geliştirme gerekliliğinin büyük ölçüde azalttığını belirtiyor ve odağın
33
savaş bölgesi balistik füze savunma sistemi geliştirmeye ve kurmaya çevrilmesini
öneriyordu. Bu çerçevede ABD Savunma Bakanlığı “çok seviyeli savunma” kavramını
geliştirdi, ABD ordusu ise batı Pasifik, Orta Doğu ve Avrupa’da ortak bir savaş
bölgesi balistik füze savunma sistemi kurmaya başladı.
Bu sistem üç parçadan oluşmaktadır;
1. Erken uyarı ve gözlem sistemi.
2. Stratejik füze savunma sistemi: Bu sistem karadan-havaya füze sistemi, hava
kuvvetleri füze destek sistemi ve deniz kuvvetleri “yüksek seviye” ve “alçak seviye”
füze savunma sistemlerini kapsamaktadır. Sistemin asıl amacı, kısa menzilli balistik
füzelere, cruise füzelerine ve insansız hava araçlarına karşı koymaktır.
3. Savaş alanı yönetim sistemi.
Rusya “ortak savunma” teorisine bağlı olan karşılıklı güvenlik kavramı”nı geliştirdi ve
çok seviyeli bir savunma sistemi kurmaya karar verdi.
1. Birleşik bir hava ve uzay savunma sistemi kurmak. Rus ordusu gelecekte savaşın
ilk aşamasını yoğun hava ve uzay çatışmalarının oluşturacağına, hava ve uzayın
birbirinden ayrılamazlığı nedeniyle ancak etkin bir hava ve uzay savunma sisteminin
kurulmasıyla savaşın ilk aşamasının kazanılması garanti altına alınacağına
inanmaktadır.
2. Anahtar bölgelerde anahtar koruma ve savunma sistemleri kurmak.
3. BDT ülkeleriyle İki taraflı ve çok taraflı ortak savunma sistemleri kurmak.
Yukarıda sayılan üç sistemin organik olarak birleştirilmesi, yeni Rus stratejik
savunma sistemini oluşturmaktadır.
34
V. ÇEVRE ÜLKELERİN VE TÜRKİYE’NİN FÜZE KAPASİTLERİ (19)
ÜLKE
SİSTEM
ALTERNATİF FÜZE
İSİM
TİPİ
KAYNAK
AZERBAYCAN
SS-1 SCUD B
R-17
SRBM
Rusya
985
985 Kullanımda
BULGARİSTAN SS-1 SCUD B
R-17
SRBM
Rusya
985
985 Kullanımda
Kh-28
ASCM
ASCM
ASCM
Rusya
Rusya
Rusya
100
90
50
1.000 Kullanımda
200 Kullanımda
513 Kullanımda
BSRBM
Yerli
80
130 Kullanımda
50
90
513 Kullanımda
250 Kullanımda
AS-1 KENNEL
AS-9 KYLE
SS-N-2b STYX
HIRVATİSTAN
P-15
SA-2 (geliştirilmiş)
MAKSİMUM TAŞIMA
DURUMU
MENZİL
KAPASİTESİ
(km.)
(kg.)
SS-N-2b STYX
RBS-15
P-20
ASCM
ASCM
Rusya
İsviçre
SS-1 SCUD B
R-17
SRBM
Kuzey
Kore/Rusya
300
985 Kullanımda
PROJECT-T
SRBM
Yerli/Kuzey
Kore
450
950 Kullanımda
ARMAT
AS-1 KENNEL
KS-1
AS-5 KELT
KSR-2
EXOCET AM-39
ASCM
ASCM
ASCM
ASCM
Fransa
Rusya
Rusya
Fransa
90
100
180
50
FL-1
HY-2 SILKWORM
ASCM
ASCM
Çin
Çin
SS-N-2a STYX P-15
OTOMAT Mk1
AGM-84A HARPOON
ASCM
ASCM
ASCM
ERMENİSTAN
SS-1 SCUD B
YUNANİSTAN
MISIR
İRAN
160
1.000
1.000
165
Kullanımda
Kullanımda
Kullanımda
Kullanımda
40
95
513 Kullanımda
513 Kullanımda
Rusya
İtalya
ABD
43
80
120
513 Kullanımda
210 Kullanımda
220 Kullanımda
SRBM
Rusya
300
985 Kullanımda
PENGUIN Mk 3
EXOCET MM-38
SRBM
ASCM
Norveç
Fransa
300
42
985 Kullanımda
165 Kullanımda
RGM-84A HARPOON
ASCM
ABD
120
220 Kullanımda
MUSHAK 120
MUSHAK 160
CSS-8
MUSHAK 200
SCUD B
BSRBM
SRBM
SRBM
SRBM
SRBM
Yerli
Yerli
Çin
Yerli
Kuzey
Kore/Yerli
120
150
160
200
320
150
190
190
500
985
ZELZAL 2
SCUD C
SRBM
SRBM
Yerli
Kuzey Kore
400
550
950 Kullanımda
500 Kullanımda
SHIHAB 3
MRBM
Yerli/Rusya
1.300+
750 Kullanımda
R-17
IRAN 130
M-7
Kullanımda
Geliştiriliyor
Kullanımda
Geliştiriliyor
Kullanımda
35
ZELZAL 3
SHIHAB 4
1.500
2.000+
1.000 Geliştiriliyor
1.000 Geliştiriliyor
AS/LACM Rusya
50
130 Kullanımda
AS-9 KYLE
Kh-28
YJ-2/C-802
HY-2 SILKWORM
ASCM
ASCM
ASCM
Rusya
Çin
Çin
90
95
95
200 Kullanımda
165 Kullanımda
513 Kullanımda
SS-N-22
SUNBURN
ASCM
Ukrayna
110
500 Kullanımda
RGM-84A HARPOON
ASCM
ABD
120
220 Kullanımda
HY-4 / C -201
SILKWORM (geliştirilmiş)
ASCM
ASCM
Çin
Yerli/Kuzey
Kore
150
450
500 Kullanımda
500 Geliştiriliyor
ARABIL 100
SS-1 SCUD B
AL HUSSEIN
AL HIJARAH
BADR 2000
AL ABBAS
TAMMUZ 1
AL ABID
SRBM
SRBM
SRBM
SRBM
MRBM
MRBM
MRBM
SLV ve
IRBM
Yerli
Rusya
Yerli
Yerli
Yerli
Yerli
Yerli
Yerli
150
300
600+
650+
900
900+
2.000
2.500+
ASCM
Çin
AS/LACM Rusya
40
50
165 Yok edildi
130 Kullanımda
EXOCET AM-39
ASCM
Fransa
50
165 Kullanımda
FAW 70
ARMAT
HY-2 SILKWORM
ASCM
ASCM
ASCM
Yerli
Fransa
Çin
70
90
95
500 Kullanımda
160 Kullanımda
513 Kullanımda
C-601
Nisan 28
FAW 150
AS-6 KINGFISH KSR-5
ASCM
Çin
ASCM
Yerli
AS/LACM Rusya
95
150
180
500 Kullanımda
500 Kullanımda
1.000 Kullanımda
FAW 200
AS-4 KITCHEN
Kh-22
ASCM
Yerli
AS/LACM Rusya
200
400
500 Kullanımda
1.000 Kullanımda
AS-5 KELT
KSR-2
AS/LACM Rusya
400
1.000 Kullanımda
LACM
Yerli
500
250 Geliştiriliyor?
BSRBM
SRBM
ABD
Yerli/Fransa
130
500
450 Kullanımda
500 Kullanımda
JERICHO 2
YA-2
SHAVIT
GABRIEL II
GABRIEL III
POPEYE
AGM-84A HARPOON
MRBM
SLV
ASCM
ASCM
LACM
ASCM
Yerli
Yerli
Yerli
Yerli
Yerli
ABD
1.500
4.500
36
36
100
120
RGM-84A HARPOON
ASCM
ABD
120
AS-11 KILTER
IRAK
YJ-1 / C-801
AS-11 KILTER
MRBM
MRBM
Kh-58
3M80
R-17
Kh-38
ABABIL
İSRAİL
LANCE
JERICHO 1
MGM-52
YA-1
Yerli
Yerli/Rusya
950
985
250
250
450
350
750
950
1.000
1.100
100
150
395
220
Geliştiriliyor
Yasaklandı
Yasaklandı
Yasaklandı
Yasaklandı
Yasaklandı
Yok edildi
Yok edildi
Kullanımda
Kullanımda
Kullanımda
Kullanımda
Kullanımda
Kullanımda
220 Kullanımda
36
KAZAKİSTAN
RUSYA
UGM-84A HARPOON
ASCM
ABD
120
220 Kullanımda
GABRIEL IV
DELILAH
DELILAH (geliştirilmiş)
ASCM
HD
LACM
Yerli
Yerli
Yerli
200
400
400
240 Kullanımda
54 Kullanımda
450 Geliştiriliyor
HARPY
HD
Yerli
500
950 Kullanımda
SS-21 SCARAB
Tocchka
BSRBM
Rusya
120
480 Kullanımda
SS-1 SCUD B
AS-4 KITCHEN
R-17
Kh-22
SRBM
Rusya
LA/ASCM Rusya
300
400
985 Kullanımda
1.000/N Kullanımda
SS-1 SCUD B
SS-11 SEGO
SS-13 SAVAGE
R-17
RS-10
RS-12
SRBM
ICBM
ICBM
Yerli
Yerli
Yerli
300
13.000
9.400
1-3 R Kullanımda
1RV Kullanımda
SS-17 SPAnkER RS-16
ICBM
Yerli
10.000
4 MIRV Kullanımda
SS-18 SATAN
RS20
SS-19 STILETTO RS-18
ICBM
ICBM
Yerli
Yerli
11.000
10.000
10 MIRV Kullanımda
6MIRV Kullanımda
SS-21 SCARAB
BSRBM
Yerli
120
480 Kullanımda
SS-24 SCALPEL RS-22
ICBM
Yerli
10.000
10 MIRV Kullanımda
SS-25 SICKLE
RS-12M
SS-X-26
SS-X-27
SS-N-6-SERB
RSM-25
SS-N-8 SAWFLY RSM-40
ICBM
SRBM
ICBM
SLBM
SLBM
Yerli
Yerli
Yerli
Yerli
Yerli
10.500
400
10.000
3.000
9.100
SS-N-18
STINGRAY
RSM50
SLBM
Yerli
8.000
3-7 MIRV Kullanımda
SS-N-20
STURGEON
RSM-52
SLBM
Yerli
8.000
10 MIRV Kullanımda
SS-N-23 SKIFF
AS-1 KENNEL
AS-2 KIPPER
AS-3 KANGROO
RSM-54
KS1
RSL-1
Kh-20
SLBM
ASCM
ASCM
LACM
Yerli
Yerli
Yerli
Yerli
8.300
100
120
650
4 MIRV
1.000
1.000/N
800 kt N
AS-4 KITCHEN
Kh-22
LA/ASCM Yerli
400
1.000/N Kullanımda
AS-5 KELT
KSR-2
LA/ASCM Yerli
180
1.000/N Kullanımda
AS-6 KINGFISH KSR-5
LA/ASCM Yerli
400
1.000/N Kullanımda
AS-9 KYLE
Kh-28
LA/ASCM Yerli
90
200 Kullanımda
AS-11 KILTER
Kh-38
LA/ASCM Yerli
50
130 Kullanımda
AS-15 KENT
AS-16
KICKBACK
Kh-55
Kh-15
LACM
LACM
Yerli
Yerli
3.000
200
200 kt N Kullanımda
250/N Kullanımda
LACM
Yerli
3.000
N Yok edildi?
ASCM
ASCM
ASCM
Yerli
Yerli
Yerli
250
43
50
320 Geliştiriliyor
513 Kullanımda
513 Kullanımda
Tochka
AS-X-19 KOALA
ASM/MMS
SS-N-2a STYX
SS-N-2b STYX
P-15
P-20
1 RV
800
1 RV
650
2 RV
Kullanımda
Test edildi
Test edildi
Kullanımda
Kullanımda
Kullanımda
Kullanımda
Kullanımda
Kullanımda
37
SS-N-2c STYX
SS-N-2d STYX
SS-N-3a/c
SHADDOCK
ASCM
ASCM
ASCM
Yerli
Yerli
Yerli
85
100
450
513 Kullanımda
513 Kullanımda
1.000/N Kullanımda
SS-N-3b SEPAL P-7
ASCM
Yerli
450
1.000/N Kullanımda
SS-N-7
STARBRGHT
P-120
ASCM
Yerli
65
500/N Kullanımda
SS-N-9 SIREN
SS-N-12
SANDBOX
P-50
P-500
ASCM
ASCM
Yerli
Yerli
110
550
500/N Kullanımda
1.000/N Kullanımda
SS-NSHIPWRECK
P-500
ASCM
Yerli
550
750/N Kullanımda
SS-N-21
SAMPSON
RKV-500
LACM
Yerli
3.000
200 kt N Kullanımda
SS-N-22
SUNBURN
3M80
ASCM
Yerli
110
500 Kullanımda
SS-N-24
SCORPION
P-750
LACM
Yerli
3.000+
N Geliştiriliyor
SS-N-25
Kh35
ASCM
Yerli
130
145 Kullanımda
SA-2 (geliştirilmiş)
BSRBM
Rusya
80
130 Kullanımda
K-15 KRAIJINA
SCUD (geliştirilmiş)
SRBM
SRBM
Yerli
Yerli
150
400
950 Geliştiriliyor
700 Geliştiriliyor
SS-N-2c STYX
P-21
ASCM
Rusya
85
513 Kullanımda
SS-21 SCARAB
Tochka
BSRBM
Rusya
120
480 Kullanımda
SS-1 SCUD B
SCUD C
R-17
SRBM
SRBM
Rusya
Kuzey Kore
300
550
985 Kullanımda
500 Kullanımda
M-9 CSS-6/DF-15
SRBM
Çin
600
950 Sipariş edildi
AS-1 KENNEL
KS-1
SS-N-3b SEPAL P-7
ASCM
ASCM
Rusya
Rusya
100
450
1.000 Kullanımda
1.000 Kullanımda
TURKİYE
RGM-84A HARPOON
ASCM
ABD
120
220 Kullanımda
UKRAYNA
SS-21 SCARAB
BSRBM
Rusya
120
480 Kullanımda
SS-1 SCUD B
R-17
SS-19 STILETTO RS-18
SRBM
ICBM
Rusya
Rusya
300
10.000
985 Kullanımda
6MIRV Kullanım dışı
SS-24 SCALPEL RS-22
ICBM
Rusya
10.000
10 MIRV Kullanım dışı
AS-4 KITCHEN
Kh-22
LA/ASCM Rusya
400
1.000/N Kullanımda
AS-6 KINGFISH KSR-5
LA/ASCM Rusya
400
1.000/N Kullanımda
AS-15 KENT
SS-N-2c STYX
LACM
ASCM
3.000
85
200 kt N Kullanımda
513 Kullanımda
SIRBİSTAN
SURİYE
P-21
P-22
P-5/P-35
Tochka
Kh-55
P-21
Rusya
Rusya
38
BALİSTİK FÜZELER
Kısaltma
Açıklama
Menzil (km)
BSRBM
Savaş Alanı Kısa
Menzilli Balistik
Füze
SRBM
Kısa Menzilli
Balistik Füze
150-799
MRBM
Orta Menzilli
Balistik Füze
800-2.399
IRBM
Uzun Menzilli
Balistik Füze
2.400-5499
ICBM
Kıtalararası
Menzilli Balistik
Füze
SLBM
Denizaltına
Konuşlandırılan
Balistik Füze
KT
MIRV
Kiloton
Çoklu Bağımsız Hedefli Yeniden Giren Araç (Nükleer)
RV
Yeniden Giren Araç (Nükleer)
0-150
6.000 üstü
özel menzil sınırlaması yok
CRUISE FÜZELERİ
Kısaltma
ASCM
Açıklama
Gemisavar
Cruise Füzesi
Menzil
LACM
Kara Saldırısı
Cruise Füzesi
özel menzil sınırlaması yok
HD
Yıldırma Cruise
Füzesi
özel menzil sınırlaması yok
özel menzil sınırlaması yok
39
VI.
ÇEVRE
ÜLKELERİN
FÜZE
KAPASİTELERİ
VE
İLGİLİ
FAALİYETLERİ
IRAK
Irak’a yönelik en büyük tehdit Saddam Hüseyin yönetiminin ani bir şekilde
çökmesidir. İç çatışmaların dışında, Türkiye ve İran’ın kendi sınırlarına yakın bölgeleri
güvenlik endişeleriyle kontrol etmek istemeleri, Irak’ın bölünmesine yol açabilir.
Ancak Bağdat-Şam ve Bağdat-Tahran arasındaki askeri yakınlaşma bu ülkelerden
Irak’a yönelik tehdidi azaltmaktadır. Türkiye’nin PKK saldırılarını önlemek için Kuzey
Irak’a girmesi ve KDP-KYB arasındaki gerilim de ülkenin istikrarını tehdit etmektedir.
Irak’ta büyüyen ekonomik ve sosyal kriz, rejime yönelik bir darbe ihtimalini
artırmaktadır.
Benzer
denemeler
önceki
yıllarda
yapılmış,
ancak
başarıya
ulaşamamıştır. 1991’de Körfez Savaşı’nın hemen ardından Şii ve Kürt gruplar
tarafından düzenlenen darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı ve tekrarlanması
beklenmemektedir. Ancak yaşanan kriz nedeniyle ülkenin pek çok bölgesi merkezi
yönetimin denetiminde değildir ve bu durum uzun vadede bir rejim değişikliğine yol
açabilir. (20)
Her ne kadar Birleşmiş Milletler’in Irak’ın kitle imha silahları ve füzelerini yok etmek
için gösterdiği çabalar Irak’ın silah gücünü düşürmüş ve bu alandaki ilerlemesini
yavaşlatmışsa da, Irak’ın Çöl Fırtınası harekatından önce sürdürdüğü programlar
tamamen durdurulamamıştır. Yasaklanmış olmasına karşın Irak’ın hala 40 Scud
füzesine ve bunlara ait kimyasal, biyolojik ve konvansiyonel savaş başlıklarına sahip
olduğu tahmin edilmektedir.
(21)
Birleşmiş Milletlerin yasaklamaları kalktıktan sonra
Irak’ın bilgi, eğitimli personel ve kaynağıyla kitle imha silahları ve füze programını
yeniden başlatacağı söylenebilir. Irak’ın hala 3,200 km. menzilli yeni bir füze sistemi
üzerinde çalıştığı tahmin edilmektedir. (22)
40
Badr-2000 Project 395 Condor II
1984 veya 1985 başlarında Irak, BADR 2000 olarak adlandırılan yaklaşık 1,000 km.
menzilli iki aşamalı bir füze sisteminin geliştirilmesi için Mısır ve Arjantin ile işbirliğine
girdi. Geliştirilecek bu füzenin orijinali olan Arjantin’in Condor füzesi 10,3 m.
uzunluğunda, 0,8 m. çapındaydı ve, 4,800 kg. ağırlığındaydı. BADR 2000 350 kg.lık
bir savaş başlığını taşıyabilecekti. Proje 395 olarak adlandırılan bu proje, Irak’ın
Kuveyt’i işgal ettiği Ağustos 1990’a kadar bitirilemedi. (23)
Scud
Irak 1974’de SSCB’den 20-36 arasında sabit Scud füze fırlatıcısı, 11 mobil Scud füze
fırlatıcısı, 819 adet füze motoru ve sayısı bilinmeyen miktarda Scud füzesi aldı. (24)
al-Husayn, al-Abbas
İran-Irak sınırının 300 km. içinde bulunan Tahran Scud-B füzelerinin menzili dışında
kalıyordu. Irak, aldığı dış teknik yardım ve ekipmanla Scud-B’lerin menzilini iki katına
çıkarmayı başararak 11,20 uzunluğunda, 0,88 m. çapında ve, 600 km. menzile sahip
al-Husayn füzelerini üretti. Bu füzeler Suriye topraklarının tamamını, İsrail
topraklarının çoğunluğunu vurabiliyordu. Bu füzelerin 60 tanesi ocak-Şubat 1991
arasında Suudi Arabistan ve İsrail’e fırlatıldı. 1988-90 arasında Irak Scud füzelerinin
performansını geliştirmek için ikinci bir program başlattı. Bu programın sonunda
üretilen ve al_Abbas adıyla bilinen füzeler 14,5 m. uzunluğunda, 0,88 m. çapındaydı
ve, menzili 900 km. idi. (Orijinal Scud B’ler 11,50 uzunluğunda, 0,88 m. çapındaydı.)
Irak bu değişiklikle füzenin 1,000 kg. olan taşıma kapasitesini de 140-180 kg. indirdi.
Bu füze sadece bir kez Nisan 1988’de test edildi. (25)
Ababil-100
Birleşmiş Milletler’in bulgularına göre Irak 100-150 km. menzilli havadan havaya füze
üretmek amacıyla Ababil-100 adıyla tanına bir program başlattı. Bu program
dahilinde Irak, aracılar ve yabancı şirketler aracılığıyla getirttiği Volga havadan
havaya füzelerinin parçalarını kullandı. (26)
41
Project 144 / Project 1728
Irak Scud teknolojisine dayanan ve sıvı yakıt kullanacak 1,200-2,000 km. menzilli
yerden yere füze üretmeyi planlıyordu. Bu uzun dönemli planla, 1993 yılından önce
geliştirilmesi beklenmeyen nükleer savaş başlığını taşıyabilecek bir füze üretilmesi
planlanıyordu. (27)
al-Abid
Irak 5 Kasım 1989’da 48 ton ağırlığında ve 25 metre uzunluğundaki “uydu fırlatma
sistemli” ilk üç aşamalı füzesini fırlattı. Bu füze 5 al-Husayn füzesinin birleştirilmesiyle
oluşturulmuştu. Al-abid’in iletişim amaçlı uyduları alçak yörüngeye oturtmak için
geliştirildiği açıklanmıştı. Irak resmi haber ajansı al-abid dışında Tammuz-1 olarak
adlandırılan 2,000 km. menzilli bir balistik füzenin de geliştirilmekte olduğunu
açıklamıştı. (28)
Toplam Nüfus
: 21,722,287 (Temmuz 1998)
Gayrisafi Milli Hasıla
: 42,8 milyar $ (1997)
Gerçek Büyüme Oranı
: %0 (1997)
Kişi Başına Düşen Milli Hasıla
: 2,000 $ (1997)
15-49 Yaş Arası Erkeklerin Toplamı
: 5,247,809 (1998) (29)
İRAN
1979 İran İslam Devrimi’nin ardından revizyonist dış politikalarıyla sivrilen İran, 8 yıllık
İran-Irak savaşının ve Körfez Savaşı’nın ardından bu tutumunu sürdürerek, orta
vadede önemli bir dış politika değişikliği yapmayacağını göstermektedir. İran
Ortadoğu’nun başat aktörlerinden biridir. Diğer tarafta büyük yüzölçümü ve nüfusu,
doğal kaynakları ve bulunduğu coğrafya İran’ı ihmal edilemez bir güç kılmaktadır.
Türkiye-İran ilişkileri 1979’a kadar olumlu bir şekilde sürmüş, ancak İran İslam
42
Devrimi’nin patlak vermesiyle ilişkilerde hissedilebilir bir gerginlik geleneksel hale
gelmiştir. Türkiye’nin, İslam Devrimini ihraç çabaları ve PKK’ya verdiği destekle
suçladığı İran, Türkiye’nin bölgedeki ABD yanlısı politikalarından ve Halkın
Mücahitleri gibi İran rejim aleyhtarı güçleri desteklemesinden rahatsızdır. Ancak iki
ülke arasındaki ilişkiler doğalgaz ve ticaret anlaşmalarıyla kısmen iyileşmiştir. Buna
rağmen Türkiye’nin İsrail’le girdiği stratejik askeri işbirliği İran’ı rahatsız etmekte ve
karşı ittifak imkanlarını araştırmak için Irak ve Suriye’ye yönlendirmektedir.
İran ve Türkiye, yek diğerinin muhalif güçlerine uzun bir süredir kendi topraklarını
kullandırmaktadır. Bununla birlikte Eylül 1992’de yapılan bir anlaşmayla iki ülke bu
desteği kesecekleri konusunda birbirlerine güvence vermişlerdir. 12 Ağustos 1996’da,
ABD’nin engelleme çabalarına rağmen iki ülke inşa edilecek bir boru hattı aracılığıyla
Türkiye’nin 23 yılda İran’dan 23 milyar $’lık doğalgaz almasını öngören bir anlaşma
yaptılar. ABD, Türkiye’nin anlaşmayı onaylamamasını istedi, (ABD Başkanı Bill
Clinton 6 Mayıs 1995’de yayınladığı bir yürütme kararıyla İran’la yapılacak bütün
ticareti ve İran’a yapılacak yatırımları yasaklamıştı. Başkan Clinton 5 Ağustos
1996’da İran ve Libya’ya yapılacak yatırımlara karşı ABD tarafından cezai yaptırım
uygulanacağını belirten bir kararı da deklere etmişti.) ancak Türkiye anlaşmayı
onaylayarak Mart 1997’de boru hattının yapımına başladı. 21 Kasım 1996’da
Rafsancani’nin Türkiye gezisinde iki ülke bir dizi yeni ticaret anlaşması imzaladı.
Bunun üzerine ABD, Türkiye’yi İran’a yakınlaşmakla suçladı. (30)
Muhammed Hatemi’nin sürpriz seçim zaferi, İran politikalarının uzun vadede ılımlı bir
karakter alması için umutları artırmıştır. Gündeminde öncelikli olarak yer alan
toplumsal ve ekonomik reformlar İran’ın iç istikrarı için olumlu olacaktır. Bununla
birlikte Hatemi ve muhafazakarların ağırlıklı olarak bulundukları Meclis arasındaki
ilişkiler
gerilimini
korumaktadır.
Hatemi’nin
yoğun
halk
desteğini
arkasında
bulunduruyor olmasına rağmen, ekonomik olumsuzluklar hükümeti etkilemektedir.
Temmuz 1998’de İç İşleri Bakanı’nın Meclis tarafından görevden alınması ve Tahran
Belediye Başkanı’nın yine Meclis tarafından tutuklattırılması, gerilimi artırmıştır. Irak
ve Suriye arasındaki uzlaşma çabaları, Türkiye-İsrail askeri ittifakını dengeleyecek bir
İran-Irak-Suriye ittifakının oluşturulması çabalarını da yoğunlaştırmıştır. Ancak İran ve
Irak arasındaki köklü düşmanlıklar, bu ittifakın önünde önemli bir engel olarak
43
durmaktadır. Bununla birlikte iki ülke arasındaki askeri işbirliği, Irak-BM arasında
patlak veren son çatışmalardan sonra daha da gelişmiştir.
İran’ın savunma harcamaları (31):
1988-1997 İran'ın Askeri
Harcamaları
4000
3000
2000
1997
1996
1995
1994
1993
1992
1991
1990
1989
0
1988
1000
Milyon $
İran Körfezinde ABD-İran arasında süren gerilim sonucu İran, gemisavar füzelerle
donatılmış Çin menşeli hücum botlarını ve yine Çin menşeli “Kilo” sınıfı bir saldırı
denizaltısını envanterine dahil etmiştir. Orta Asya ülkelerindeki ekonomik ve politik
çıkarları gereğince de Hazar Filosunu güçlendirmektedir. Ancak dünya piyasalarında
petrol fiyatlarının düşmesi, savunma harcamalarının artırılmasını engellemektedir.
ABD ve İsrail’in, İran’ın nükleer silah elde etmesini önlemeye yönelik çabaları
sürmektedir. Rusya’nın, İran’daki eski Alman yapımı nükleer enerji santralini
tamamlama konusunda imzaladığı anlaşma, Batı Dünyası ve Orta Doğu’da endişeyle
karşılanmıştır. Diğer taraftan Rusya halihazırda İran’ın en büyük konvansiyonel silah
tedarikçisidir. Gerek İran ve gerekse Rusya nükleer işbirliğinin sivil amaçlı olduğu
konusunda uluslar arası toplumu ikna etmeye çalışmaktadırlar. İran buna ilaveten
Hindistan’dan da nükleer bir reaktör almakla ilgilenmektedir.
44
İran Çin’den satın aldığı karadan fırlatılan gemisavar C-802 füzeleriyle, havadan ve
denizden fırlatılabilen C-801 Kanti cruise füzelerinin gücünü artırmıştır. Bu füzeler
İran Körfezindeki yoğun gemi trafiğini tehdit etmek için kullanılabilir. Ancak bu
füzelerin kuşkusun en önemli faydası, İran topraklarına girişilecek deniz saldırılarına
karşı ön savunma hattı oluşturmalarıdır. (32)
İran hükümeti, kitle imha silahları ve balistik füze teknolojisine sahip olmak için yoğun
çabalar içerisindedir. İran hükümeti bu amaç için Çin, Rusya, Kuzey Kore ve
diğerleriyle çalışmaktadır. Görünüşe bakılırsa ABD’nin, Çin ve Rusya üzerindeki
etkisi hayli sınırlı bir düzeydedir. Birçok Avrupa ülkesi de, ikili bir politika güderek
Tahran’a bu konuda destek vermektedir; Fransa özellikle bu çerçevede öne çıkmış
durumda. Ve ABD’nin kendisi de, Çin’e sattığı ve İran’a satılan silahlarda kullanılan
lisanslı teknoloji kontrolünü yitirdiği için dolaylı olarak Tahran’a yardım etmektedir.
Bu bilgiler İran’ın kitle imha silahları ve füze teknolojisi edinmek için gösterdiği
çabaları kısaca özetlemektedir. İran ve teknoloji sağladığı ülkeler arasındaki
gelişmelerin detayları ise şu şekilde; (33)
Rusya
Füzeler ve Füze Teknolojisi
1996’da İsrail, Rusya’nın İran’a kısa sürede orta menzilli füze üretme yeteneği
sağlayacak desteğine ve yakın ilişkilerinin altını çiziyordu. İsrail’i korkutan 2.000 km.
menzile sahip bu füzelerin İsrail, Suudi Arabistan ve Türkiye’yi vurabilecek bir
menzile sahip olmasıydı. 1997 Ocak’ında Yeltsin Rusya’nın İran’a yardım ettiğini
yalanladı, ancak Başkan Clinton İran’a yardım etmeyi sürdürmesi halinde Kongre’nin
Rusya’ya yapılan yardımı engelleyebileceği konusunda Rusya’yı uyardı. Eylül
1997’de Başkan Yardımcısı Gore, Rusya Başbakanı Victor Chernomyrdin ile
Rusya’nın İran’a sağladığı nükleer yardımı kesmesi konusunda zorlu bir toplantı
yaptı. Chernomyrdin öneriyi reddetti.
Mart 1998’de Gore ve Chernomyrdin, ABD’nin İran’ın konvansiyonel olmayan
füzelerin taşıyacağı savaş başlıkları geliştirmesinden duyduğu endişeler nedeniyle
45
yeniden bir araya geldiler. Gazetelerde yer alan haberlere göre; Gore, İran’a füze
teknolojisi transferini durdurması karşılığında Rusya’da fırlatılan ABD uydularının
sayısında uygulanan kısıtlamayı kaldırmayı önerdi. Amerikan yayın organlarında
yayınlanan raporlara göre üst düzey Amerikalı yetkililer Rusya’nın Shahab-3 ve
Shahab-4 füzelerinin üretiminde Rusya’nın İran’a hammadde, ekipman ve teknik
yardım sağladığını belirtmektedir.
Rusya bir kez daha İran’a yardım ettiğini yalanladı, ancak Chernomyrdin sınırlarının
açıklanması halinde “dual use” teknolojisinin ihraç edilmesi sorununun çözüleceğini
belirtti. Başkan Yardımcısı Gore, Rusya’nın tam olarak doğru bir politikaya
yöneldiğine ikna edildiğini açıkladı. Bununla birlikte Rusya’nın politikasının ne olduğu
hala açık değil.
Nükleer Yeterlilik
Almanya, İran’ın Busehehr kentinde nükleer bir tesis kurmuştu, ancak İslam
Devrimi’nden sonra çalışmalarını yarıda bıraktı. Rusya 1995’de , bu reaktörün enerji
üretmek amacıyla kullanılacağını belirterek 1.000 megavatlık bir reaktör planıyla
İran'a geldi. Yüzlerce Rus bilim adamı ve binlerce Rus teknisyen de bu projeye
eklendi. Amerikan kaynakları, bu tesisin doğrudan silah geliştirme amacıyla ilgisi
olmadığını, ancak İran’ın eğitim ve teknoloji kabiliyetlerini artıracağını belirtmektedir.
Reaktörde kullanılmış yakıt bile silah üretmek için kullanılabilir. 1995’in sonlarında
Ruslar, kullanılmış yakıtı yeniden kullanacak gaz sentrifüjünü projeden çıkardılar.
Tesis bazı başarısızlıklara sahne oldu. 1997 Nisanında Ukraynalılar tesis için satmayı
planladıkları türbinlerin satışını iptal ettiler, fakat Ruslar bir başka ikmal kaynağı
bulduklarını açıkladılar. Yine 1997’de Çin İran’a daha küçük nükleer reaktörlerin
satışını askıya aldı, Çek Cumhuriyeti de bir Çek şirketinin İran’a reaktör ekipmanı
satması planını bloke etti. Projenin finansmanı İranlıların Rus bankasıyla ilişki içindeki
Yahudileri bulmasına kadar gecikti, ve deprem ölçümleri projenin hesaplanan bitiş
tarihine bir yıl ekledi. 1992 yılında CIA İran’ın 2000 yılında nükleer silahlara sahip
olacağını açıkladı, 1998 yılında ise öngörülen tarih 2005-2007 arasındaydı. Bununla
birlikte bazı İsrail kaynakları İran’ın bir bomba imal etmesine sadece iki yıl kaldığına
46
inanmaktadır. İsrail’in 1980’ler ve 1990’larda Irak hakkında bulunduğu öngörülerin
gerçeğe daha yakın çıktığını burada belirtmek gerekiyor.
CIA’ye göre İran Kitle İmha Silahları teknolojisi ve konvansiyonel silahlar elde etmek
amacına sahip ülkeler arasında en aktif olanı.
Çin
Çin, İran’ın da içinde bulunduğu bir grup ülkeye kitle imha silahları teknolojisi
satmıştır. Wisconsin Nükleer Silahları Kontrol Projesi’nden Gary Milhollin’e göre Çin
1980’den beri Aya, Güney Afrika, Güney Amerika ve Orta Doğu’daki ülkelere
milyarlarca dolarlık nükleer silah, kimyasal silah ve füze teknolojisi satmış
durumdadır. Bu durum ABD protestolarına ve Çin’in tekrarlanan durdurma sözlerine
rağmen değişmemiştir. Silah ve teknoloji ihracı hala sürmektedir ve, ABD ve
müttefikleri
için
kitle
imha
silahlarının
yayılmasını
engellemek
mümkün
görünmemektedir.
Zehirli Gaz
1995’de New York Times gazetesi, Çin’in İran’a zehirli gaz sattığının tespit edildiğini
ve bu satışın en az üç yıldır sürmekte olduğunun anlaşıldığını açıkladı. 1996’da basın
raporlarında Çin’in İran’a zehirli gaz imalinde kullanılan makineler gönderdiği belirtildi.
Çin’in gönderdikleri arasında sinir gazı yapımında kullanılan 400 ton kimyasal
hammadde
de
bulunuyordu.
Amerikan
yetkilileri,
Mayıs
1997’de
Amerikan
hükümetinin İran’ın kimyasal silah programına yardım etmelerinden dolayı beş Çin
vatandaşı ve iki Çin şirketine yaptırım uygulamasına rağmen satışların sürdüğünü
açıklamaktadır.
Nükleer teknoloji
1993-1994’de Çin Bilimler Akademisi Plazma Fizikler Enstitüsü, Tahran’da bulunan
Azad Üniversitesine bir nükleer fizyon araştırma reaktörü gönderdi. Reaktör
görünüşte barışçıl amaçlar için kullanılacak bir eğitim aracıdır. Pekin Uranyum Jeoloji
Araştırma Enstitüsü uranyum aramalarında İran’a yardım etmektedir ve bu aramalar
47
İran’ın nükleer silahlar programının bir parçasıdır. Çin, her ne kadar planlar askıya
alınmış görünse de, bir 25-20 megavat reaktörünün satılmasından bahsetmektedir.
Mart 1998’de Washington Post, Ulusal Güvenlik Ajansı’nın 1998 Ocak’ında Çin’in
İran’a yüzlerce tonluk anhydrous fluorideyi de kapsayan bir teslimat yaptığını
açıkladı. ABD Şubat 1998’de Çin’den konuyla ilgili açıklama isteyince, Çin yetkilileri
söz konusu maddelerin, uluslararası silah kontrol yetkililerince oluşturulan nükleer
kaynaklar listesinde yer almayan maddeler olduğunu açıkladılar. Fakat takip eden iki
hafta içinde, üst düzey Çin yetkilileri ABD’ye satışın gerçekleşmeyeceği yolunda
garanti verdiler. Anhydrous fluoride, uranyum rafinesinde, fizyon olamayan
maddelerin arındırılmasında ve fizyon olan U-235 yoğunluğunun artırılmasında
kullanılan bir maddedir.
ABD
Her ne kadar ABD İran’a yapılan teknoloji transferlerine doğrudan karışmamışsa da,
Amerikan teknolojisinin Çin üzerinden İran’a transfer edildiği bir gerçektir. Gary
Milhollin Kasım 1997’den önce iki olayı tespit etmiştir.
C-801 ve C-802 anti-gemi füzeleri: İran bu füzeleri 1997’de Çin’den satın aldı ve 60
tanesini hücum botlarına konuşlandırdı.
Hava Gözetim Radarı: İran Çin’den güçlü gözetim radarları satın aldı. Bu radarlar 300
km. yarıçaplı bir alanı gözetleyebilmektedir ve şu anda İran savunma sisteminin bir
parçasıdır.
Fransa
İran’la sürdürdüğü genel ticarete ek olarak, bir Fransız şirketi olan Total, SA, Rus
Gazprom şirketiyle birlikte İran’la 2 milyar $’lık doğal gaz araştırma anlaşması
imzaladı. Bu meblağ, İran’ın askeri teknolojisini geliştirmesin, ve Batı karşıtı duruşunu
güçlendirmesini sağlayacak. 1980’lerde Irak’ta yaptıkları gibi, Fransızlar kontrol
edemeyecekleri bir silah canavarı yaratıyorlar. Saddam Hüseyin’e Osirak reaktörünü
Fransızların sattığını hatırlatmak yeterli olacaktır.
48
İran Rusya’dan 30 adet Mig-29, 30 adet Su-24 ve Çin’den de bilinmeyen miktarda F7 savaş uçağı almıştır. Amerikalı bir hükümet yetilisinin 27 Eylül 1994’de yaptığı bir
açıklamaya göre Rusya, İran’a uçaklara karşı kullanılan gelişmiş füzeler de satmıştır.
İran’ın yerden havaya SA-5 (SAM) ve Çin SAM füzeleri aldığı ve SA-6, SA-11, SA-13
(mobil) füze siparişi verdiği de belirtilmektedir. İran’ın sahip olduğu 20 devriye botuna
gemilere karşı kullanılan 120 km. menzilli C-802 cruise füzesi konuşlandırdığı
belirtilmektedir. İran’ın sahip olduğu C-802 cruise füzesi sayısı 40 civarındadır. ABD
5. Filo Komutanlığı’nın 15 Temmuz 1996 tarihli açıklamasına göre, 1994-1996
döneminde İran, Körfezde uçaklara ve gemilere karşı kullanılan füze sayısını üç kat
artırmıştır. İran, Kuzey Kore ve Çin’den birkaç yüz geliştirilmiş Scud-C füzesi almıştır.
Gemilere karşı kullanılan cruise füzelerinin geliştirilmesinde ve Scud tipi balistik füze
üretilmesinde Çin yardımları sürmektedir. İran’ın Kuzey Kore’den 960 km. menzilli
Nodong 1 füzeler aldığı tahmin edilmektedir. 23 Nisan 1996’da ABD Genel Kurmay
Başkanlığı’ndan bir yetkili İran’ın, İran Körfezi boyunca tüneller inşa ettiğini ve
görünüşte tünellerin balistik füzelerin depolanmasında kullanılacağını açıklamıştır.
Rafsancani de İran’ın füze geliştirdiğini kabul etmiş, ancak bunun sadece savunma
amaçlarıyla yapıldığını kaydetmiştir. (34)
İran 22 Temmuz 1998’de Hindistan, Rusya, Mısır, Türkiye, İsrail, Ürdün ve tüm körfez
ülkelerini vurabilecek menzile sahip orta menzilli bir füze denedi. Shahab-3 adıyla
bilinen füze bir sistem arızası nedeniyle 2 dakikanın altında bir süre uçtuktan sonra
infilak etti. Shahab-3’ün, 1,300-1,500 km. menzilli Kore yapımı Nodong-1 füzesinin
İran versiyonu olduğu düşünülmektedir. İran’ın füzedeki mevcut hataları gidermesinin
en az 1-2 yıl alacağı, selefleri Shahab-3 ve Sovyet SS-4 ve/veya Kuzey Kore TaepoSong-2 teknolojisine dayanan 2,000 km. menzilli bir füze olan Shahab-4’ün de 3-7
yıldan önce test edilemeyeceği tahmin edilmektedir. (35)
Shahab-3 füzeleri, bölgedeki güç dengesini değiştirmeseler bile bölgesel gerilimi
artıracaktır. Suriye’nin 1983’de İsrail’e ulaşabilen SS-21 füzelerini ve Irak’ın batı
bölgelerine 1989’da yine İsrail’e ulaşabilen al-Husayn füzelerini konuşlandırmaları, bir
çatışmayla sonuçlanmamasına rağmen bölgedeki gerilimi tırmandırmıştı. Ancak şu
an için bu füzelerin asıl değeri politiktir.
49
İran köklü bir uygarlığın beşiğidir ve Ortadoğu’nun başat aktörlerinden biridir.
Aşağıdaki sayısal veriler İran’ın gücünü ortaya koymaktadır: (36)
Toplam Nüfus
: 68,959,931 (Temmuz 1998)
Gayrisafi Milli Hasıla
: 371,2 milyar $ (1997)
Gerçek Büyüme Oranı
: %3,2 (1997)
Kişi Başına Düşen Milli Hasıla
: 5,500 $ (1997)
15-49 Yaş Arası Erkeklerin Toplamı
: 16,270,295 (1998)
İran, büyük genç nüfusuyla kayda değer bir askeri potansiyele sahiptir. Bölgedeki
diğer devletlerin bu potansiyele kayıtsız kalması düşünülemez. Bununla birlikte
İran’ın nüfus yapısı, ekonomik sorunlara yeni sorunlar eklemektedir. Birçok uzman
ülkenin ekonomik zorluklarının, gelecekteki askeri harcamaları sınırlayacağını
düşünmektedir. Bununla birlikte İran’ın askeri yatırımları GSMH’nin sadece %2’sini
oluşturmaktadır ve bu oran İsrail ve Suudi Arabistan’ınkilerden düşüktür. The
Economist tarafından yapılan bir araştırmaya göre İran vatandaşları, ülkenin pahalı
askeri oyuncaklara yatırım yapmasına karşıdır. (37)
Bu duruşun en önemli nedeni 1 milyon İranlının hayatını kaybettiği İran-Irak
Savaşının anılarının hala taze olmasıdır. Batılılar, ekonomik baskıların İran’ı uzun
menzilli balistik füze ve kitle imha silahları sistemlerine yatırım yapmasını
önleyeceğini ummaktadırlar.
Ülke, İran-Irak Savaşında kimyasal silahların ve füzelerin kullanılmasına şahit
olmuştur ve modern savaş deneyimine sahiptir. Örneğin 1983 yılında Irak, İran
hedeflerine en az 33 Scud füzesi fırlatmış ve aynı yılın Kasım ayında İran güçlerine
karşı hardal gazı kullanmıştır. Savaşın devam etmesiyle bu saldırıların şiddeti de
artmış, beşinci ve sonuncu şehirler savaşının yaşandığı Mart-Nisan 1988 sürecinde
Irak İran hedeflerine karşı yaklaşık 200 Scud füzesi fırlatmıştır. Bu alandaki Irak
üstünlüğünü dengelemek isteyen İran da balistik füze kullanmaya başlamıştır.
50
İran-Irak Savaşının, İran’daki politika üreticileri üzerinde büyük etkileri olmuştur.
Savaşın ilk etkisi, savaşla birlikte başlayan uluslararası ambargonun askeri açıdan
kendine yeter olmanın gerektiğini göstermesidir. Örneğin savaşın ikinci yılında İran’ın
kullanılabilir durumda sadece birkaç uçağı vardı. Uçaklarının çoğu ABD orijinliydi ve
ABD uçakların yedek parça ihtiyaçlarını karşılamıyordu. Savaş, İran’ın dikkatini kendi
kitle imha silahları sistemlerini geliştirmeye çekti. Her ne kadar kitle imha silahlarının
İran’a verdiği zarar toplam zararla kıyaslandığında oldukça düşük olsa da, psikolojik
etkileri ve askeri operasyonları bozma yetenekleri İran’ı bu alanda yatırım yapmaya
itti. 1988’de İran Parlamento Sözcüsü olan Rafsancani’nin bu konuda bir grup ordu
mensubuna yaptığı açıklamalar, İran’ın konuyu asıl ele aldığını göstermektedir;
“Kimyasal, bakteriyolojik ve radyolojik silahların ne kadar etkin olabildiklerini savaş
sürecinde gördük. Savaşın ciddi bir aşamaya ulaşması durumunda dünyanın ahlaki
öğretileri önemli olmamaktadır ve dünya savaş alanında yapılan ihlalleri ve saldırıları
görmezden gelmektedir.
Saldırı ve savunma amaçlı olarak kimyasal, bakteriyolojik ve radyolojik silahlara sahip
olmalıyız. Bu tarihten itibaren bu görevi yerine getirmelisiniz. “(38)
İran’ın kitle imha silahları caydırma kapasitesini geliştirme çalışmaları, ABD’nin Irak
savaş gücünü yok ettiği ve İran’ınkini de yok edebileceğini gösterdiği 1991 yılında
sonra artmıştır. Görünüşe bakılırsa İran politika üreticileri, Amerikan güçlerine karşı
konvansiyonel askeri güçlerin etkin olamayacağı sonucuna varmışlardır. İran’ın
savunma alanında karşısına çıkan soru: ABD’yi Irak’a yaptığını İran’a yapmaktan
neyin alıkoyacağıdır. Cevap olarak İran, kitle imha silahları, balistik ve cruise füze
geliştirme çalışmaları yoğunlaştırmıştır.
SURİYE
Suriye eski SSCB’nin dağılmasına kadar olan dönemde SSCB yanlısı bir politika
izlemiştir. Ancak SSCB’nin dağılmasından sonra ciddi bir askeri, ekonomik ve siyasi
destekten yoksun kalmasıyla kısmen batıya yönelmiş ve İsrail’le barış görüşmelerine
yeniden başlamıştır. İsrail’de Netenyahu hükümetinin iktidara gelmesi barış
görüşmelerinin kesilmesine yol açmıştır. Arap birliğinin önde gelen savunucularından
biri olan Suriye’nin bölgesel ittifaklarını ağırlıklı olarak iki unsur belirlemektedir; Arap
51
birliği ve Filistin sorunu. Hatay üzerindeki egemenlik iddiaları, su sorunu ve
Türkiye’nin İsrail’i tanıması ve yakın bir tarihte bu ülkeyle stratejik askeri işbirliği
anlaşmaları yapması, Suriye-Türkiye arasındaki birincil öneme sahip sorunlar olarak
öne çıkmaktadır. Suriye bu çerçevede Türkiye-İsrail arasındaki yakınlaşmayı,
varlığına tehdit olarak algılamakta ve karşı ittifaklarla güç dengesini yeniden tesis
etmeye çalışmaktadır. (39)
Her ne kadar Suriye ve Irak’ta Baas Partisi yönetimde olsa da, parti 1960’lardan
itibaren bu iki ülke arasında kutuplaşmış ve iki ülke hasım ülkeler konumuna
gelmiştir. Bu hasmane ilişkinini bir sonucu olarak Suriye, İran-Irak Savaşında Arap
olmayan
İran’ın
yanında
yer
almıştır.
Suriye,
Camp
David
Anlaşmasının
imzalanmasından sonra izole edildiğini düşünmüş ve ABD ve Mısır’dan barış
yapılması yolunda baskılara direnmek için İran iyi bir çıkış noktası olmuştur. Suriye
aynı zamanda İran’ın Lübnan’daki yarı askeri Şii oluşumlar üzerindeki etkisinden de
istifade etmiştir. Son olarak İran’la sürdürülen ilişki, Suriye’yi yöneten Alevi azınlığın
İslami terimlerle meşrulaştırılmasına hizmet etmektedir. Körfez Savaşından sonra
Irak’la “gıda karşılığı petrol” temelinde kurulan ticari ilişki güçlenerek sürmektedir.
Suriye, Arap dünyasında İsrail’le barış yapılmasına en fazla karşı olan ülkedir. Bugün
Suriye, düşman olarak kodladığı iki ülkenin, Türkiye ve İsrail’in ittifakı arasına
sıkışmıştır. Suriye’nin Ürdün’e düşmanlığını zamanın Ürdün Kralı Abdullah’ın kendi
tahtı çevresinde Büyük Suriye çağrıları yaptığı 1930 ve 1940’lara kadar götürmek
mümkündür. İki ülke arasındaki düşmanlık, Suriye’nin Ürdün’e yönelik terör
hareketlerini desteklemesi ve Ürdün’ün de Suriye Müslüman Kardeşler örgütünü
desteklemesiyle daha da büyümüştür. Ürdün-İsrail barış anlaşması, Suriye’nin
Ürdün’e karşı güvensizliğini artırmıştır. (40)
SSCB’nin çöküşü ardından Suriye önemli ölçüde zayıflamıştır. Abdullah Öcalan’ın
sınır dışı edilmesiyle biten sürecin gösterdiği gibi Suriye’nin Türkiye ve İsrail’le bir
savaşa girmesi durumunda, Mısır’dan politik baskı dışında bir yardım göremeyeceği
ve Suudi Arabistan’ın da çatışmamaya katılmamayı tercih edeceği görülmektedir.
Böyle bir ortamda Türkiye ve İsrail arasındaki askeri ittifak Suriye’yi yeterince
endişelendirmektedir. Suriye-İran-Irak karşı ittifakı önündeki en önemli engel, bu
ittifakın tek yapışkanının olumsuz öğe olmasıdır; her üç ülke de Türkiye-İsrail askeri
52
ittifakından rahatsızdır. Ancak bu ülkelerin kendi aralarındaki ciddi sorunlar, ittifakı
kuracak olumlu öğenin olmamasıyla sonuçlanmaktadır.
Suriye’nin aldığı en büyük risk barış görüşmeleri sürecidir. Esad rejimi meşruiyetini
büyük ölçüde Arap milliyetçilerinden ve Filistinlilere verilen güvencelerden almaktadır.
İsrail’le yapılacak bir barış anlaşması, bu desteğin sona ermesine yol açabilir.
Suriye’nin mevcut iç istikrarı büyük ölçüde Esad’ın varlığına dayanmaktadır. Esad’ın
ilerlemiş yaşı ve halefini seçmedeki başarısızlığı, Suriye’yi ciddi istikrarsızlıkların
beklediğini göstermektedir. 1980’lerin ortalarında bulunan petrol yatakları, eski SSCB
ve Doğu Bloku’nun artık olmayan yardımlarının yerini almaktan uzaktır. Ekonominin
gittikçe kötüleşmesi merkezi otoriteye yönelik baskıların artmasına yol açacaktır.
Diğer tarafta Suriye’nin Türkiye ile ilişkileri, 1996 tarihli Türkiye-İsrail askeri
anlaşmalarıyla yeni bir döneme girmiştir. Suriye bu anlaşmaları ulusal güvenliğine ve
Doğu Akdeniz’in istikrarına doğrudan yönelik bir tehdit olarak algılamaktadır. (41)
Suriye kendisine yönelik olarak hissettiği tehditlere karşı koymak için ve takip ettiği
güvensizlik artırıcı politikaların tabi bir sonucu olarak, içinde bulunduğu ekonomik
sıkıntıya rağmen ciddi bir silahlanma içerisindedir. 1997 verilerine göre: Gayrisafi Milli
Hasılası 106,1 milyar $, Yıllık Büyüme Hızı %4,6 ve Kişi Başına Düşen Milli Geliri
6,600 $ (42)
olan Suriye’nin 1987-1997 arası silah harcamaları şu şekilde gerçekleşmiştir (43):
53
1988-1997 Suriye'nin Askeri
Harcamaları
5000
4000
3000
2000
1997
1996
1995
1994
1993
1992
1991
1990
1989
0
1988
1000
Milyon $
Suriye eski SSCB’nin Ortadoğu’daki müttefiklerinden biriydi ve 1970’lerin başlarında
Scud-B ve Frog-7 sistemleri aldı. 1983’de SSCB +/- 50 m.lik yanılma payına sahip
120 km. menzilli SS-21’leri Suriye’ye verdi. Suriye’nin toplam 200 füzesi ve 18
fırlatıcısı olduğu tahmin edilmektedir. Suriye bu füzeler için kimyasal savaş başlıkları
geliştirmiştir. Suriye’nin kimyasal savaş başlığı üretecek teknolojiyi SSCB’den aldığı
iddiaları, Sovyetler tarafından kimyasal silah teknolojisinin SSCB sınırları dışına
çıkarılmadığı belirterek düzenli olarak yalanlanmıştır. Suriye’nin Çin’den M-9 kısa
menzilli balistik füzeler almaya çalıştığı yolunda söylentiler sürmektedir. M-9’un 500
km menzile sahip gelişkin, mobil, katı yakıtlı bir füze olduğuna inanılmaktadır. 1988
yazında satış neredeyse gerçekleşiyorken, ABD baskısı satışın yapılmamasına
neden oldu. Mayıs 1989’da bir Suudi finansal desteğiyle yapılan teklif de geri çevrildi.
Bazı İsrail kaynakları Kasım 1989’da Suriye ve Çin’in 140 M-9 füzesinin 170 milyon $
karşılığında Suriye’ye satılması için bir anlaşma yapıldığını belirtmektedir. Çin
Dışişleri Bakanlığı bu iddiaları yalanlamıştır. Ağustos 1996’ya kadar yaşanan askeri
gelişmeler Suriye’nin M-9’lara sahip olduğu iddialarını doğrulamaktan uzaktır. (44)
Suriye’nin WMD (Kitle İmha Silahları) kapasitesini geliştirmek için yoğun çabaları
bulunmaktadır;
54
•
Suriye, diğer Arap devletleri gibi İsrail’in nükleer kapasitesini bir tehdit olarak
kabul etmektedir. Arap devletleri dengeyi kurmak için WMD sistemlerine sahip
olmayı istemektedirler.
•
Suriye, İsrail’i sınırlarını genişletmeyi düşünen saldırgan bir devlet olarak
görmektedir.
•
Suriye, İsrail’’in 1973 savaşındaki stratejik bombardımanlarından büyük zararlar
görmüş, anacak saldırıya benzer bir şekilde karşılık verememiştir.
•
WMD kapasitesinin geliştirilmesi, İsrail’in genişleme amaçlarına karşı gerekli
görülmektedir.
1991
Körfez
Savaşında
Irak’ın
mobil
balistik
füzelerinin
saldırılara
karşı
korunabilmeleri Suriye’yi etkilemiştir. Her ne kadar bu füzelerin İsrail’e verdikleri zarar
oldukça önemsiz olmuşsa da, İsrail’e büyük ekonomik ve psikolojik zarar
verilebilmiştir. Sonuç olarak Suriye İsrail savunmasına nüfuz edebilmek için füze
sistemlerini
stratejik
araçlar
olarak
görmektedir.
Suriye’nin
füze
sistemleri,
mobilizasyonun erken dönemlerine denk düşen 1973 yılında İsrail’in taktik ve
operasyonel silahlarına karşı kullanılmıştır. Bu saldırıda İsrail’in ekipman depoları,
iletişim merkezleri, hava alanlarına karşı kullanılan füzeler ve düzenlenen hava
saldırıları, büyük ölçüde yedek güçlerin harekete geçirilebilmesine dayanan İsrail
savaş hazırlıklarına sekte vurabilmiştir. Suriye’nin 60 fırlatıcıya ve 600 balistik füzeye
sahip olduğu tahmin edilmektedir. (45)
Bir süredir Suriye tarafından da üretilen Scud B ve C füzeleri bu füze stoğunun büyük
bölümünü oluşturmaktadır. Scud füzeleri Aleppo ve Hamah yakınlarında yer altında
bulunan iki tesiste üretilmektedir. İran, Çin ve Kuzey Kore’nin bu tesislere teknik
destek verdiği tahmin edilmektedir. Bazı Çinli teknisyenlerin de bu tesislerde çalıştığı
düşünülmektedir.
Suriye’nin füze güçleri konvansiyonel ve kimyasal savaş başlıklarıyla donatılmışlardır.
Ülkenin kimyasal silah geliştirme faaliyetlerinde Arap dünyasının en gelişmiş ülkesi
55
olduğu belirtilmektedir. Suriye Şam, Himn ve Safirah köyü yakınlarında bulunan üç
ayrı tesiste kimyasal silah üretmektedir. (46)
Biyolojik Silah kapasitesine gelince, ABD hükümet kaynaklarına göre Şam Biyolojik
Araştırma Merkezi çalışmaya başlamış ve muhtemelen silah üretme aşamasına
gelmiştir.
Bu çerçevede Suriye’nin İran’la ilişkisine de değinilmelidir. İki ülke stratejik
programlarının yürütülmesinde işbirliği yapmaktadır. İsrail kaynakları, İran ve
Suriye’nin Kuzey Kore kaynaklı Scud C üretilmesi için yapılanları ortaklaşa finanse
ettiklerini belirtmektedir. İki ülke füze parçalarını, teknisyenleri ve uzmanları değiştokuş etmektedir. (47)
Suriye’nin Amerikan Tomahawk cruise füzelerinin Körfez Savaşında gösterdikleri
performanstan etkilendiği ve kendi cruise füze sistemini geliştirmeye çalıştığı
bilinmektedir.
Abdullah Öcalan krizinin ardından gerginleşen Türkiye-Suriye ilişkileri, füze
rampalarına karşı girişilecek olası bir Türk hava saldırısına karşı, Suriye hava
savunma sistemlerinin büyük zafiyetler içinde olduğu farklı kaynaklarca ifade
edilmektedir. Ağırlıklı olarak güneyden, yani İsrail’den gelebilecek bir saldırıya karşı
koymak için 1980 yılında SWAMP adıyla oluşturulan hava savunma sisteminin
kuzeyden gelecek saldırılara açık olduğu belirtilmektedir. (48)
Yine aynı kaynakta Suriye’nin elindeki füzelerin tipi ve miktarı şöyle verilmektedir: 18
Frog-7 atıcısı ve 96 Frog-7 füzesi, 18 Scud-B atıcısı ve 54 Scud-B füzesi, sayısı
bilinmeyen Scud-C atıcısı ve 150 Scud-C füzesi 12 SS-21 atıcısı ve 36 SS-21 füzesi,
24 M-9 atıcısı ve sayısı bilinmeyen M-9 füzesi.
Türk savaş uçaklarının sabit füze fırlatıcılarını kolaylıkla imha edebileceğini bildiren
Jane’s Defence Araştırma Merkezi Sözcüsü Paul Beaver, Suriye’nin kitle imha
silahları kullanması durumunda ciddi zararlar verebileceğini, ancak buna cesaret
edemeyeceğini belirtmektedir. (49)
YUNANİSTAN
56
Yunanistan halihazırda askeri gücünü Türkiye’ninkiyle eşitleyecek bir proje içindedir.
Bu çerçevede Yunanistan 1999 ortalarına kadar askeri malzeme almak için 8,7 milyar
$ harcamayı öngörmektedir. Alınacak askeri malzemeleri içinde Almanya’dan ağır
savaş tankları, ABD’nden cruise füzeleri ve helikopterler, 80 savaş uçağı
bulunmaktadır. Deniz Kuvvetleri ABD’nden satın alınan dört destroyer ve üç
firkateynle güçlenmiştir ve iki ya da üç denizaltı alınması da planlanmaktadır.
Tüm bunlar Türkiye ile Yunanistan’ın ilişkilerinin aniden sertleşmesinin sonucudur.
1997’nin ilk yarısı oldukça ılımlı bir havada geçmiş ve iki ülke Temmuz 1997’de
NATO’nun Madrid toplantısında bir dostluk bildirisi yayımlamışları. Ancak bu tarihten
sonra, özellikle Kıbrıs Rum Kesimi’nin tam üyelik için AB’ne başvurmasıyla birlikte
ilişkiler gerginleşti. İlişkiler adanın kuzey tarafındaki Türk hava üstünlüğünü tehdit
edecek Rusya’dan satın alınan S-300 füzelerinin adaya konuşlandırılması halinde
Türkiye'nin füzeleri vuracağını açıklamasıyla daha da gerginleşti.
Ege Denizinde Türkiye ve Yunanistan arasındaki gerginlik 1998 ilkbahar ve yazında
daha da arttı. Türkiye, Yunanistan’ın Doğu Akdeniz adalarını silahsızlandırmasını
talep etmektedir. (50)
Toplam Nüfus
: 10,662,138 (Temmuz 1998)
Gayrisafi Milli Hasıla
: 137,4 milyar $ (1997)
Gerçek Büyüme Oranı
: %3,7 (1997)
Kişi Başına Düşen Milli Hasıla
: 13.000 $ (1997)
15-49 Yaş Arası Erkeklerin Toplamı
: 2,693,116 (1998) (51)
57
1988-1997 Yunanistan'ın Askeri
Harcamaları(52)
5600
5400
5200
5000
4800
1997
1996
1995
1994
1993
1992
1991
1990
1989
4400
1988
4600
Milyon $
S-300 KRONOLOJİ
Her şey 6 Ocak 1997’de Rusya’nın, NATO kaynaklarında SA-10 adıyla bilinen 150
km. menzilli karadan havaya S-300 füzelerini Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne
satacağını açıklamasıyla başladı. Bu füzelerin Kıbrıs’a konuşlandırılması durumunda
Türkiye’nin İskenderun Körfezi’ne kadar olan Akdeniz sınırları tehdit altına girecek ve
Akdeniz üzerindeki hava üstünlüğü tehdit edilecekti. Önce S-300 kronolojisi;
Kasım 1993
:
Yunanistan Başbakanı Andreas Papendreu ile Rum
Yönetiminin lideri Glafkos Klerides Yunan-Rum Ortak savunma Doktrinini ilan ettiler.
Doktrinde Güney Kıbrıs’ın caydırıcı bir savunmaya sahip olacağı açıklanıyordu.
1995
:
Baf Bölgesinde “Andreas Papendreu Hava Üssü”nün
temeli atıldı. Atina’nın önerisiyle, Yunan savaş uçaklarının konuşlandırılacağı üssün
Türk savaş uçaklarının olası saldırılarına karşı bir füze sistemiyle korunması
kararlaştırıldı.
58
6 Ocak 1997
:
Kıbrıs Rum Yönetimi, Rusya ile 500 milyon $ lık S-300
sözleşmesini imzaladı. Sözleşme, S-300 füzelerinin 18 ay içinde Kıbrıs Rum
Kesimi’ne teslim edilmesini öngörüyordu. (53)
Ocak 1997
:
Türkiye-KKTC arasında Ortak Deklarasyon’un imzalandığı
:
Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, Ortadoğu, Akdeniz ve
açıklandı. (54)
6 Ekim 1997
Ege bölgesindeki bütün ülkelere basın kanalıyla karşılıklı silah indirimine gidilmesi
çağrısında bulundu. (55)
Ocak 1998
:
Baf Üssü, Rum Milli muhafız Ordusu’na teslim edildi.
Şubat 1998
:
Klerides yeniden başkan seçildi ve s-300’lerin adaya
getirileceğini tekrarladı.
Mart 1998
:
Klerides S-300’lerden vazgeçmek için adanın silahtan ve
askerden barındırılmasını önerdi. Öneri Türkiye tarafından reddedildi. (56)
7 Haziran 1998
:
S-300 füzelerinin Kıbrıs’ta Polistipos ve Maroni’de iki üsse
yerleştirileceği açıklandı. Adadaki füze sığınaklarının inşaatının Rus askeri
uzmanların nezaretinde tamamlanmak üzere olduğu ve St. Petersburg’daki askeri
tesislerde S-300 eğitimlerini tamamlayan Rum askerlerinin, füzelerin ilk kez
deneneceği bir tatbikat düzenleyecekleri de belirtildi. (57)
13 Haziran 1998
:
Rusya’nın Kıbrıs Rum Kesimi’nin ardından Suriye’ye de S-
300 füzeleri satmaya hazırlandığı iddia edildi. (58)
16 Haziran 1998
:
Bir hükümet yetkilisi, S-300 füzelerinin ana sistemi olan
radarların Rum kesimine konuşlandırıldığı yolundaki haberleri doğrulayamazken,
Rum kesiminde füze rampalarının inşaatına başlandığını açıkladı. Devlet Bakanı
Şükrü Gürel de S-300 füzeleri adaya yerleştirildiğinde Türkiye’nin ne yapacağını
düşünmekten çok Kıbrıs Rum tarafı, Yunanistan ve NATO üyelerinin bu füzeleri ne
yapacaklarını bilmediklerine işaret etti. (59)
59
16 Haziran 1998
:
Malta bandıralı Natasha-1 gemisi S-300 füzelerinin
rampalarını taşıdığı gerekçesiyle Çanakkale Boğazı’nda durduruldu. Yapılan ilk
aramada 7 tane füze rampasının bulunduğu belirtildi. Ancak daha sonra Ankara’dan
yapılan açıklamada bunların zırhlı araç parçaları olduğu ve Boğazlardan askeri
malzeme geçirilmesi için önceden haber verilmesi gerekliliği işaret edilerek gerekli
yasal işlemlerin yapılmasının ardından geminin serbest bırakılacağı açıklandı. (60)
5 Temmuz 1998
:
S-300 füzelerinin adaya yerleştirilmeleri ve Türkiye’ye
yönelik olası bir saldırı durumunda NATO’nun müdahale etmeyeceği açıklandı. Bu
arada Itar-Tass ajansının haberine göre Rusya Dışişleri Bakanlığı Enformasyon
Dairesi Müdür Yardımcısı Valeri Nesteruçkin, adanın askerden arındırılmasına
yönelik
çabaların
gerçeklik
kazanması
halinde
füzelerin
teslimatından
vazgeçilebileceğini açıkladı. Öte yandan Yunanistan Dışişleri bakan Yardımcısı
Yannos Krenidiotis de S-300 füzelerinin adaya gelişinin en az Kasım 1998’e kadar
ertelendiğini duyurdu. (61)
10 Temmuz 1998
:
Noviye İzvestiya gazetesinde Sergey Guliy imzasıyla
yayınlanan 09 Temmuz 1998 tarihli bir yazıda, S-300 füzeleri konusundaki
gelişmelerin hem Rus hem de Rum tarafına ciddi kazanımlar getirdiği, bir taraftan
Kıbrıs sorununa hiçbir zaman olmadığı ölçüde dikkat çekilmesinin ve Türk tarafında
baskı yapılmasının başarıldığı, diğer taraftansa Rusya’nın bölgede ciddi bir güç
olduğunun kanıtlandığı vurgulandı. Bu arada 13 Temmuz 1998 tarihinde yapılacak
Glafkos
Klerides
-
Boris
Yeltsin
görüşmesinin
füze
satışının
iptaliyle
sonuçlanabileceği açıklandı. (62)
16 Temmuz 1998
:
ABD Savunma Bakanlığı, Yunanistan’ın “Kıbrıs’ta uçuşa
yasak bölge” önerisini desteklemediğini, kışkırtıcı uçuşlar için moratoryumu
desteklediğini ve S-300 füzelerinin adaya konuşlandırılmasına kesinlikle karşı
olduğunu bildirdi. (63)
7 Ağustos 1998
:
Kıbrıs Rum kesimi Meclis, milli savunma vergisini %3’ten
%4’e çıkartan yasa tasarısını kabul etti. Yeni yasayla Rum yönetiminin savunma
bütçesinin 80 milyon $ artması bekleniyor. Öte yandan AB’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi
Sir David Hannay, Kıbrıs Rum kesimi Yönetiminin S-300 füzelerinin alımını bir kez
60
daha düşünmesini isteyerek, silahlanmanın Kıbrıs’ı bir Türk-Yunan çatışmasına dahil
edebileceğini söyledi. (64)
7 Eylül 1998
:
Güney
Kıbrıs’ta
yayınlanan
Mahi
gazetesinin
Rum
Temsilciler Meclisi Asbaşkanı Antonis Karas’ın açıklamalarına dayanarak yayınladığı
bir haberde, 1997-2001 silahlanma programına göre, 41 adet tank, 12 adet oto-mobil
top, mobil ve sabit uçaksavar topları, 24 adet uçaksavar sistemi, 3 adet destroyer, 2
adet devriye gemisi, 3 adet sahil füze bataryası, 12-20 adet savaş uçağı, 8-12 adet
saldırı helikopteri, 4-6 adet genel maksatlı helikopter ve 12 adet S-300 füze sistemi
satın alınacak. (65)
7 Eylül 1998
:
Rusya’nın
Kıbrıs
Rum
Kesimi’ne
S-300
füzelerinin
ardından Black Shark tipi saldırı helikopteri satmaya hazırlandığı açıklandı.
Diplomatik kaynaklar Rusya’nın, Türkiye’nin birkaç yıl önce tarafından uygulamaya
koyduğu Boğazlar Sözleşmesi’ni yeniden düzenlemesi karşılığında helikopter satışını
durdurabileceğini ifade ettiğini belirtiyorlar. (66)
7 Kasım 1998
:
Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, uluslar arası baskılar nedeniyle
Rusya’ya sipariş verdiği S-300 füzelerini teslim almayı 1999 baharına ertelediği
bildirildi. (67)
18 Kasım 1998
:
Güney
Kıbrıs’ta
yayınlanan
Mahi
gazetesi,
S-300
füzelerinin Aralık ayı içinde Rum kesimine geleceğini öne sürdü. Füzeleri taşıma
operasyonunun başladığını ileri süren gazete, bu yöndeki kararın, Rum yönetimi lideri
Glafkos Klerides tarafından verildiğini kaydetti. (68)
21 Kasım 1998
: ABD Başkanı Bill Clinton Kıbrıs Rum Kesimi tarafından
Rusya’dan satın alınması planlanan S-300 füzeleriyle ilgili anlaşmanın iptal edilmesini
istediklerini bildirdi. (69)
23 Kasım 1998
: Yunan basınında verilen haberlere göre Yunan Dışişleri Bakanı
Theodoros Pangalos, ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albrigt’a bir mektup yazarak,
S-300 füzelerinin Kıbrıs’a konuşlandırılmasını süresiz olarak erteleyecek bir formül
bulunması için yardım istedi. (70)
61
1 Aralık 1998
:
Yunanistan Başbakanı Kostas Smitis S-300 füzelerinin
Girit’e yerleştirilmesini önerdi. Öte yandan Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Glafkos
Klerides, S-300 füzelerinin Girit’e yerleştirilmesi önerisinin Yunanistan Başbakanı
Kostas Smitis’den değil, ABD, Britanya ve bazı Avrupa ülkelerinden geldiğini açıkladı.
(71)
2 Aralık 1998
:
Yunanistan Dışişleri bakanı Teodoros Pangalos, Rus
yapımı S-300 füzelerinin Kıbrıs yerine Girit’e konuşlandırılmasından yana olduklarını
açıkladı. (72)
3 Aralık 1998
:
ABD savunma Bakanlığı, Yunanistan’ın 4 adet Kidd sınıfı
destroyer satın alma isteğinin kabul edildiğini, Yunanistan’ın buna ilaveten 32 adet
Harpoon füzesi, 48 adet MH-46 torpido ile diğer silah ve cephane talebinde
bulunduğunu açıkladı. (73)
6 Aralık 1998
: ABD’li diplomat Richard Holbroke, Rum lider Glafkos Klerides’e
telefon ederek, Washington’un S-300’lerin Kıbrıs’a gitmemesi konusundaki ısrarlarını
dile getirdi. (74)
15 Aralık 1998
:
ABD’li
diplomatlar
Holbroke
ve
Miller
Atina’da
Washington’un S-300 formülünü görüştü. Bu formül, Kıbrıs’ta silahlanmanın
azaltılmasına karşılık füzelerin Kıbrıs’a getirilmesinin ertelenmesine dayanıyor. (75)
26 Aralık 1998
: Türk Dışişleri Bakanlığı, S-300 füzelerinin Girit adasında
depolanması ya da konuşlandırılmasının, zaten gergin olan Türk-Yunan ilişkilerinde
çok ciddi sakıncalar yaratacağını belirtti. (76)
31 Aralık 1998
:
Kıbrıs
Rum
Yönetimi
S-300
füzelerinin
adaya
konuşlandırılmayacağını açıkladı. Washington’daki Kıbrıs uzmanlarına göre, bu
açıklamanın ardından, adada silah ve asker indirimine gitme çağrısında bulunulan
BM Güvenlik Konseyi’nin 1218 sayılı karara uyması için Türkiye’ye yönelik baskılar
artacak. (77)
62
31 Aralık 1998
: Kıbrıs Rum Yönetimi’nin S-300 füzelerini adaya yerleştirmeme
kararı AB’nde memnuniyetle karşılandı. AB Dönem Başkanı ve Avusturya Dışişleri
Bakanı Wolfgang Schüssel, kararın Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB üyeliğine uygun
olduğunu gösterdiğini, bundan sonra 15 üyeli bloğa hızlı bir biçimde girebileceğini
söyledi. (78)
1 Ocak 1999
:
Kıbrıs Rum Yönetimi’ne iki bakanlıkla destek veren
sosyalist EDEK partisi, S-300 füzeleriyle ilgili kararı protesto etmek için hükümetten
çekilme kararı aldı. (79)
1 Ocak 1999
: Girit halkı S-300 füzelerini adada istemediklerini belirtirlerken,
askeri uzmanlar da füzelerin adaya konuşlandırılmasının hemen hemen imkansız
olduğu görüşünde birleştiler. (80)
3 Ocak 1999
:
S-300 füzelerinin Girit’e gönderilmesi kararı Yunanistan’la
Kıbrıs Rum Yönetimi’nin arasını açtı. Rumlar Klerides’in Atina’nın tutumu yüzünden
aldığı bu kararı kötü gelişmelerin başlangıcı olarak niteledi. (81)
4 Ocak 1999
:
İtalya S-300 füzelerinin Güney Kıbrıs’a getirilmemesi
kararının ardından, askeri malzeme satışına ambargo konulmasına yol açan
nedenlerin ortadan kalktığını ve karadan havaya fırlatılan 15 km. menzilli Aspide
füzelerinin Kıbrıs Rum Kesimine satılmasıyla ilgili olarak daha önce yapılmış satış
sözleşmesine uymaya hazır olduğunu bildirdi.
(82)
S-300’lerin Girit’e konuşlandırılacakların açıklanmasının ayrı bir anlamı var. S-300
füzelerinin atış menzilinin 150 ve radar menzilinin de 200 km. olduğu düşünülürse,
Girit'e 300 km. mesafede olan Kıbrıs için bu füzelerin hava savunmasına katacağı
artı değer yok denecek kadar az. Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni uluslararası bir aktör
olarak saymazsak, füze krizinin Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin hava savunma
sistemlerini güçlendirmekten ziyade, Türkiye’yi saldırgan bir dış politika izlemekle
itham edebilmek için ciddi bir argüman olarak kullanıldığı görülebilir. Nitekim füzelerin
adaya konuşlandırılmayacağının açıklanmasının ardından AB Dönem Başkanı ve
Avusturya Dışişleri Bakanı Wolfgang Schüssel, kararın Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB
üyeliğine uygun olduğunu gösterdiğini, bundan sonra 15 üyeli bloğa hızlı bir biçimde
63
girebileceğini açıklamıştır. Diğer tarafta füzeler, Türkiye’nin adadan silahlarını ve
askerlerini çekmesi için bir koz olarak kullanıldı. Sonuçta ne füzeler adaya
konuşlandırıldı, ne de Türkiye adadan askerlerini geri çekti. Sanki Güney Kıbrıs Rum
Kesimi’nin AB’ne üyeliğine meşru bir zemin hazırlamak için yaratılan füze krizi
Kardak krizi gibi de ABD’nin müdahalesiyle çözümlendi.
Füze krizinin dikkat çekici bir başka noktası, Rusya’nın krizde etkin olarak rol alması
oldu. Suriye, Ermenistan ve İran’a füze teknolojisi ve füze satılmasında başrollerde
oynayan Rusya, özelde eski SSCB topraklarında genelde ise tüm dünyada soğuk
savaş sonrası ABD düzenlemelerinden rahatsızdır. Bu rahatsızlığını etkin olabildiği
bölgelerde istikrarsızlık adaları yaratarak gösteren Rusya, kitle imha silahları ve
füzelerin yayılmasından da ciddi oranda sorumludur. Haziran 1996’da Kuzey Irak
üzerinde düşürülen Cougar tipi Türk helikopterinin Rus yapımı omuzdan atılan SA-7B
uçaksavar füzesiyle düşürüldüğü Genelkurmay Başkanlığı tarafından açıklanmıştı.
İran’ın kısa ve orta menzilli füzeleri, Suriye’nin elindeki kısa ve orta menzilli Rus
yapımı Scud füzeleri, Irak’ın UNSCOM’un denetimlerinden kaçırmayı başardığı Scud
füzelerine ilaveten Rus Parlamentosu Alt Kanadı Duma, Rusya’nın Ermenistan’a
Scud füzeleri gönderdiğini açıklamıştı. (83)
Rusya’nın İran’a uzun menzilli SS-4 füzelerine ilişkin teknoloji, Ermenistan’a da 32
adet Scud füzesi ile sekiz fırlatıcı sattığı bilinmektedir. (84)
İran, Irak, Suriye Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan’la birlikte, Türkiye’nin etrafındaki
füze çemberinin hemen hemen tamamlandığı görülmektedir.
Ortadoğu’da Türkiye-İsrail askeri stratejik işbirliğine de karşı olduğunu açıklayan
Rusya, Türkiye’nin potansiyel bir güç olarak yer aldığı Balkanlar, Kafkaslar ve kısmen
Ortadoğu’da dikkat edilmesi gerekli bir güç olarak varlığını korumaktadır.
Rusya bu şekilde bir yandan karlı silah ticaretini sürdürmekte, diğer yandan da
Kafkasya
ve
Orta
Asya’da
rekabet
içinde
olduğu
Türkiye’yi
sıkıştırmaya
çalışmaktadır. Türkiye’nin bu durumda yapması gereken şey; Rusya ile ilişkilerini
rekabetten işbirliğine dönüştürmeye çalışmaktır. Ancak bölgenin ve tabiatıyla
Türkiye’nin geleceğini, Türkiye’nin mevcut önceliklerin koruyacağını varsayımıyla,
64
Türkiye-Rusya ilişkilerinden ziyade, ABD-Rusya ilişkilerinin seyrinin belirleyeceği
önemli bir gerçek.
İSRAİL
İsrail geleneksel olarak balistik füzelere ve nükleer silahlara sahip olduğunu kabul
etmekten kaçınmaktadır. Hükümet sürekli olarak İsrail’in Orta Doğu’da nükleer
silahları ilk kullanan taraf olmayacağını belirtmekle yetinmektedir.
İsrail ilk balistik füzesi olan Jericho 1’i 1960’larda, Fransız yapımı Dassault MD-660’ı
temel alarak geliştirdi. Jericho 1, iki aşamalı ve katı yakıt kullanan bir motora sahip
mobil bir füze sistemiydi. Maksimum menzili 500 km. ve maksimum taşıma haddi de
500 kg.dı. Jericho 1’in hala serviste olduğu ve 50 kadarının nükleer başlık takılmaya
hazır bir vaziyette mobil fırlatıcılara konuşlandırılmış olduğu tahmin edilmektedir. 100
kadar Jericho 1 füzesinin de Kudüs’ün güneybatısında Judean Dağlarındaki Hirbat
Zachariah’da konuşlandırılmış olduğu rapor edilmektedir.
1980’lerin ortasında İsrail’in Jericho 2 füzesi üzerinde çalıştığı rapor edilmiştir.
Jericho 2 füzelerinin Sedof Mikha hava üssünde konuşlandırıldıkları tahmin
edilmektedir. Jericho 2’nin test uçuşları 1987, 1988 ve 1989’de gerçekleştirilmiştir.
Füzenin maksimum menzili 1,500 km. ve maksimum taşıma haddi de 1,000 kg.dır.
İsrail Jericho 3 adında yeni bir füze daha geliştirmektedir. Bu füzenin menzili bütün
Arap dünyasını ve eski SSCB’nin güneyini kapsayacaktır. 1989’da Akdeniz’de tespit
edilen bir füzenin, test edilen Jericho 3 füzesi olduğu sanılmaktadır. Füze 1,280
km.nin üzerinde bir mesafeyi uçtuktan sonra, Libya/Bingazi’nin 400 m. kuzeyinde
denize düşmüştür. İsrail Jericho 3’ü geliştirme çabalarında Güney Afrika’dan yardım
aldığı sanılmaktadır.
1980’lerin sonunda İsrail Shavit füzelerini kamuoyuna sunmuştur. Shavit uydu
gönderme amacıyla kullanılmaktadır, ancak uluslar arası analistlere göre Shavit
askeri amaçlara kolayca uyarlanabilir. Shavit füzelerinin maksimum menzili 4,500 km.
ve maksimum taşıma haddi de 1,100 kg.dır. İsrail’in envanterinde tuttuğu bir başka
65
füze de maksimum menzili 130 km. ve maksimum taşıma haddi de 450 kg. olan
Lance füzeleridir. (85)
İsrail güvenlik ve barışın ikisini birden aynı anda nasıl sağlayacağı ikilemi içindedir.
Terörist faaliyetler 1996, 1997, 1998 ve 1999 yıllarında da devam etmiştir. İsrail
Hükümeti ve Filistin Barış Örgütü’ne yönelik terörizmi durdurma konusundaki baskılar
artmaktadır. Ancak Filistin sorununa bir çözüm getirmesi umulan Barış Süreci
belirsizliklerle doludur. İsrail-Suriye barış görüşmeleri durmuştur. Bir başka sorun da
İsrail’in Güney Lübnan’daki askeri varlığıdır. Ancak İsrail Asıl tehdidin kitle imha
silahlarıyla donatılmış İran ve Irak’tan gelmesini beklemektedir. İzak Rabin’in 1995’de
bir suikast sonucunda öldürülmesinden bu yana İsrailliler, aşrı sağ kanadın işgal
edilmiş toprakların Araplara verilmemesi için şiddet kullanmaya hazırlandıklarının
farkındadır. Bazı yorumcular bu durumun teokratik bir yönetimden yana tavır alan
ultra-Ortodoks Haradi Yahudileriyle, devletin demokratik karakterini korumayı isteyen
laik ılımlı Yahudiler arasında bir iç savaşa yol açabileceğini belirtmektedir. (86)
İsrail, Orta Doğunun en gelişmiş savunma sanayine sahip, Rusya, ABD, Fransa ve
Çin’den sonra dünyanın en gelişmiş füze savunma kapasitesine sahip ülkesidir.
Başta Tayvan ve Güney Afrika olmak üzere bir çok ülkeye füze sistemleri ve teknik
danışmanlık satmaktadır.
ABD 1970’lerin ortalarında, Arap ülkelerinde yayılan SSCB füzeleri karşısında denge
kurabilmesi için İsrail’e kısa menzilli Lance füze sistemleri gönderdi. İsrail takip eden
on yılın içinde Lance füzelerini ürettiği çoklu savaş başlıklarıyla donatmayı başardı.
İsrail, 500-750 km. menzilli Fransız dizaynı 100’ün üzerinde Jericho 1 SSM’e sahiptir.
Jericho 1968’de denenmiştir ve resmi açıklamalara göre Golan Tepelerindeki mobil
fırlatıcılara konuşlandırılmıştır. (4) Savunma Haberalma Merkezinin bir raporuna göre
İsrail, Jericho 1 füzeleri için kimyasal ve nükleer savaş başlıklarına sahiptir.
1,450 km. menzile sahip olan Jericho 2 Arap başkentlerinin çoğunu ve eski SSCB’nin
güney bölgelerini vurabilmektedir. Bu model defalarca başarıyla test edilmiş ve
konuşlandırılmıştır. İlk Jericho 2 testi Mayıs 1987’de yapılmıştır. Füze 850 km.
uzaktan Akdeniz’deki bir hedefe fırlatılmıştır. İsrail’in Offeq-1 uydu fırlatıcısının
66
denemesinin yapıldığı tarihe yakın bir tarihte, Eylül 1988’de ikinci bir Jericho 2 testi
yapılmış ve fırlatılan füze 1,300 km. km. uzaktan Akdeniz’deki bir hedefe fırlatılmıştır.
Bu füzelerin uzun menzilli testlerinin Güney Afrika’da yapıldığı tahmin edilmektedir.
İsrail’in dünya yörüngesinde iki bilimsel amaçlı uydusu bulunmaktadır. İlk Offeq
uydusunun fırlatılmasını takiben Lawrence Livermore Ulusal Laboratuarlarındaki bilim
adamları Savit’in bir balistik füze olarak konuşlandırılması durumunda en az 5,300
km. menzile sahip nükleer bir başlık taşıyabileceğini hesaplamışlardır, Savunma
Bölümünden bir analist ise füzenin 7,200 km. menzile sahip olabileceğini
hesaplamıştır. Temmuz 1990’da Maryland Üniversitesi’nde bir fizikçi olan Steve
Fetter, Shavit’in 775 kg.lık bir savaş başlığını 4,000 km.lik bir uzaklığa
taşıyabileceğini hesaplamıştır. Bu alan bütün Orta Doğuyu ve eski SSCB
topraklarının çoğunu kapsamaktadır. (87)
Toplam Nüfus
: 6,643,966 (Temmuz 1998)
Gayrisafi Milli Hasıla
: 96,7 milyar $ (1997)
Gerçek Büyüme Oranı
: %1,9 (1997)
Kişi Başına Düşen Milli Hasıla
: 17,500 $ (1997)
15-49 Yaş Arası Erkeklerin Toplamı
: 1,446,634 (1998)
Savunma Harcamaları
: 9,3 milyar $ (1997) (88)
67
1988-1997 İsrail'in Askeri
Harcamaları(89)
8000
7800
7600
7400
1997
1996
1995
1994
1993
1992
1991
1990
1989
7000
1988
7200
Milyon $
68
VII. TÜRKİYE-İSRAİL ASKERİ STRATEJİK İŞBİRLİĞİ ANLAŞMALARI
Türk ordusu uzun yıllar boyunca Sovyet tehdidine karşı ön saflarda yer aldı. Ancak
SSCB’nin çöküşüyle birlikte, NATO ve ABD’nden ciddi miktarlarda yardım almasını
sağlayan bu rolü kaybetti ve Avrupa Birliği de, Türkiye’yi tam üye olarak kabul etmeye
hazır olmadığını farklı platformlarda kerelerce ifade etti. Başta Suriye, Irak ve İran
kaynaklı olmak üzere Türkiye’nin hissettiği bölgesel tehdit ve bu tehdidin ABD ve
NATO tarafından eskisi kadar önemsenmeyeceği gerçeği Türkiye’nin bölgede bir
müttefik bulma arayışlarını hızlandırdı. Türkiye uzun bir süredir, Filistin Kurtuluş
Örgütü’nü uluslararası platformlarda desteklemesine rağmen, Kıbrıs sorunu,
Yunanistan sorunu ve hatta 1980’lerin ortalarında Bulgaristan’daki Türk azınlık
sorununda Arap dünyasının kendisini desteklememesinden rahatsızdı. Diğer taraftan
Arap dünyasıyla olan ticaret ciddi bir biçimde azalmıştı; 1982’de Türkiye’nin Arap
komşularına yaptığı ihracat toplam ihracatını %47’sini oluştururken, bu rakam
1992’de %12’ye kadar gerilemişti. (90)
1991 Körfez Savaşı ve BM’nin Irak’a karşı uygulamaya koyduğu yaptırımların da
eklenmesiyle Türkiye’nin bölgede yeni pazarlar ve ülkenin marjinalleşmesi tehdidine
karşı ABD ve AB’nin Orta Doğu ve Körfezdeki stratejik çıkarları dahilinde yeni bir rol
bulma gerekliliği öne çıktı.
Diğer taraftan İsrail bölgedeki yalnızlığına son vermek isteği içindeydi. İsrail Arap
dünyasıyla olan sorunlarının uzun bir süre daha çözülemeyeceği ve Araplarla barış
yapılsa bile bu barışın bölgeye istikrar getiremeyeceği inancındadır. Nitekim 19831984, 1990-1992 arasında İsrail Savunma Bakanlığı ve 1988-1990 arasında İsrail
Dış İşleri Bakanlığı görevlerinde bulunmuş olan Moshe Arens, Likud Hükümetinin
bölgeyle ilgili politikasını şöyle özetliyordu: “Orta Doğu birkaç on yıl daha istikrarsız
bir bölge olmayı sürdürecektir. Suriye ile imzalanacak bir anlaşma, örneğin Norveç’le
yapılacak bir anlaşmayla aynı ağırlığı taşımayacaktır. Şah döneminde İran’la çok iyi
ilişkilerimiz vardı, ama bir gecede her şey yok oldu. Bu bölgede yönetici güçlerin
geleceğini belirleyen oylar değil, mermilerdir.” (91)
69
Böyle bir ortamda İsrail’in Arap olmayan ve radikal İslama karşı olan Türkiye ile
askeri stratejik işbirliği kurmak isteğinden daha doğal bir şey olamazdı. İki ülkenin
ortak ulusal çıkarları askeri ve ticari bir askeri stratejik işbirliğinin doğmasını çok daha
kolaylaştırdı. Bar-ilan Üniversitesi, Begin-Sedat (BESA) Stratejik Araştırma Merkezi
yöneticisi Prof. Efraim Inbar, Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olmaya nafile
uğraştıktan sonra artık Ortadoğu’ya daha çok önem verdiğini belirterek iki ülkenin
ortak çıkarlarını şöyle özetlemektedir:
“Arapların Orta Doğu’da hegemonya kurma hırsları, iki ülkenin de endişesinin ortak
noktasını oluşturuyor. İki ülke de, özellikle İran’dan yayılan radikal İslam dalgasının
önüne geçmeyi arzu ediyor. Aşırı İslamcılık İsrail’in yok olmasını hedeflediği kadar;
Türkiye’nin laik politikasına da zarar veriyor... İsrail ve Türkiye’nin bir de ortak
düşmanları var: Suriye. İki ülkenin de Suriye ile benzer çekişmeleri var; su ve toprak
üstüne. Ve benzer meydan okumalarla karşılaşıyorlar. Suriye Kürt ve Ermeni terörist
gruplarının merkezlerine ev sahipliği yapıyorlar. Bu gruplar da Türkiye’de güç
kullanıyor. Suriye aynı zamanda İsrail’e karşı terör hareketleri yürüten Hamas gibi
Filistin örgütlerine de kucak açıyor... Yakın bir İsrail-Türkiye diyalogu, Esad’ı daha
dikkatli ve ılımlı davranmaya itecekti. Başka bir ortak stratejik nokta da büyük
tahribatlara yol açan silahların ve uzun menzilli füzelerin çoğalmasının en aza
indirgenmesi; özellikle de radikal dediğimiz ülkelerde; İran, Irak ve Suriye’de. Türkiye,
bu üç ülkenin de komşusu. İsrail zaten bu ülkelerin füze saldırılarına maruz kalmıştı;
1991’de Irak’ın ve 1973’de Suriye’nin. Ve şu anda İran’ın füzelerinin menzilini
topraklarına kadar uzatmasından korkmaktadır. Türkiye de, İsrail de Batı’nın bu
tehdidi
ciddiye
almayacağını
görmektedir.
Bu
güvenlik
sorunuyla
yalnız
bırakılacaklardır.” (92)
Yakın ilişkiler her iki tarafın stratejik çıkarlarıyla örtüşmektedir. İsrail için bu askeri
stratejik işbirliğinin faydası, (kitle imha silahlarına sahip bölge ülkelerinin vurulması
gibi) uzun menzilli görevler için pilotlarını eğitmek üzere Türk hava sahasını
kullanması; Suriye, Irak ve İran’a karşı yürütülecek ortak haber alma çalışmalarıyla
verilerin niteliği ve niceliğinin artması, silah satışlarının artması ve bölgedeki
yalnızlığının sona ermesi olarak özetlenebilir. Türkiye içinse; gelişmiş askeri teknoloji
ithal edebilmesi, düşman ve potansiyel düşman Ortadoğu devletleri hakkında nitelikli
bilgilere erişmesi, insan hakları, Kıbrıs, Yunanistan gibi mevcut sorunlar gibi
70
nedenlerle ABD ve Batıdan tedarik edemeyeceği modern silah sistemlerine sahip
olması ve İsrail’e yapacağı ihracat ile dış ticaret açığını azaltması askeri stratejik
işbirliğinin avantajları olarak sıralanabilir. Türkiye’nin bir başka avantajı ise bu askeri
stratejik işbirliğiyle ABD’de oldukça etkili olan Yahudi lobisinin desteğini alacak
olması ve Suriye’nin PKK’ya verdiği desteğin sınırlanacak olmasıdır.
1994-1995’de İzak Rabin tarafından başlatılan Türkiye ve İsrail arasındaki askeri
stratejik işbirliği süreci, bölgedeki güç dengelerini büyük ölçüde değiştirdi. Şubat ve
Ağustos 1996’da Türkiye ve İsrail arasında bazı maddeleri hala gizli olan iki anlaşma
imzalandı. Bu anlaşmalarla İsrail Hava Kuvvetlerinin Anadolu’da eğitim uçuşları
yapması, iki ülkenin ortak hava ve deniz tatbikatları düzenlemesi ve yek diğerinin
limanlarını kullanması öngörülmekteydi. Buna ek olarak terörizme karşı mücadelede
işbirliği yapılması ve ABD’nin katkılarıyla ultra-hassas alıcılar, kameralar, uydular ve
benzer ekipmanlarla donatılmış ortak bir gözetleme sisteminin kurulması konusunda
da uzlaşmaya varıldı. (93)
ABD bu askeri stratejik işbirliğini Orta Doğu’daki iki demokratik ülke arasında bir
askeri stratejik işbirliği olarak gördüğünü ve memnuniyetle karşıladığını açıkladı.
Ocak 1998’de Akdeniz’de düzenlenen ve Türk, İsrail ve Amerikan gemilerinin katıldığı
“Reliant Mermaid” tatbikatı, ABD desteğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Arap
dünyasının tepkisini önlemek amacıyla ABD’nin etkisiyle Ürdün Deniz Kuvvetlerinden
yüksek rütbeli bir askeri gözlemci de tatbikata katıldı.
Yapılan anlaşmalar çerçevesinde Mart 1996’da İsrail şirketleri 500 milyon $
tutarındaki, 54 Türk F-4 savaş uçağının modernizasyonu ihalesini kazandılar. Buna
ilaveten İsrail tank satışı, ortak füze üretimi ve 48 F-5 savaş uçağının
modernizasyonu için Türkiye’ye bir teklif götürdü. İsrail Savunma Bakanı Itzhak
Mordechai’nin Kasım 1997 başlarında Türkiye’ye yaptığı ziyaretin hemen ardından,
48 Türk F-5 savaş uçağının modernizasyonu için anlaşma imzalandı. (94)
İsrail ve Türkiye savaş uçakları için geliştirilmiş, havadan yere fırlatılan ve Arrow füze
savunma sistemlerinin en önemli parçası olarak kabul edilen 150km. menzilli Popeye
II füzelerinin ortak üretimi için de anlaşmaya vardılar. 100 milyon $ mal olması ve
2000 yılında bitirilmesi beklenen projeyle ilgili anlaşma, Savunma Bakanı Turhan
71
tayan, Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Çevik Bir ve bir grup üst düzey Türk askeri
yetkilinin İsrail’i ziyaret etmelerinden iki hafta sonra gerçekleşti. (95)
Buna ilaveten Türkiye’nin saldırı helikopteri, tank, insansız hava aracı ve Phalcon
erken uyarı sistemini satın alması konusunda da çeşitli müzakereler yapıldı. (96)
Temmuz 1998’de üç günlük bir geziyle İsrail’e giden Kara Kuvvetleri Komutanı
Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu da Irak krizi, Türkiye ve İsrail’e yönelik Irak füzelerine
karşı savunma yollarının yanı sıra, Türkiye’nin İsrail Merkava tanklarından satın
alması ve 1,000 adet Merkava-3 tankının ortak olarak üretilmesi konularını İsrailli
yetkililerle görüştü. (97)
İsrail ve Türkiye’nin 150 km. menzilli Arrow füzelerini ortak üretmeleri konusunda
varılan anlaşma ise ABD’nin çekincesiyle ileri bir tarihe alındı. (98)
ABD ve İsrail’in, Ürdün’ün de katılması için gösterdikleri çabaların ardından Ürdün’de
askeri stratejik işbirliğine katıldı. Nitekim Yıllık Mayıs 1998’de Tel Aviv’de düzenlenen
yıllık Türk-İsrail toplantılarında, karşılıkla askeri ve güvenlik ilişkilerinin artırılması,
1997’de olduğu gibi ABD’nin katılımıyla ortak tatbikatların düzenlenmesi, anti-füze
savunma sistemi, İran tehlikesi ve terörizm sorununun yanı sıra Ürdün ve Türkiye’nin,
Ürdün’de ortak tatbikatlar yapması konusu da tartışıldı. (99)
Gerek Tel Aviv ve gerek Ankara’da üst düzey bürokratlar, iki ülke arasındaki
yakınlaşmanın üçüncü bir ülkeye karşı olmadığı sık sık dile getirmektedir. Ancak
söylenenlerin dışında jeopolitiğe dayalı bir başka gerçek daha vardır; Türkiye her ne
kadar İsrail’in yanında hiç savaşa katılmamışsa da, Suriye’nin kuzey sınırlarında
Suriye’ye düşman bir ülkenin varlığı İsrail için olumlu bir unsurdur. Suriye, Türkiye’ye
hiçbir zaman saldırmamıştır, ancak bu saldırmayacağı anlamına gelmemektedir.
Dolayısıyla Türkiye için de, Suriye’nin güney sınırlarında Suriye’ye düşman bir
ülkenin varlığı aynı ölçüde faydalıdır.
Türkiye ile Suriye arasındaki hasmane ilişkinin arkasında birkaç faktör bulunmaktadır:
su sorunu ile birlikte GAP projesi ve Suriye’nin PKK’ya verdiği destek. 1995’de
Türkiye, Suriye’nin PKK’ya verdiği desteğin, ikili ilişkiler önündeki en büyük engel
72
olduğunu belirtmekteydi. 1996’nın başında Türkiye, Suriye’nin Abdullah Öcalan’ı iade
etmeyi reddetmesinden sonra Suriye ile ilişkilerini askıya aldığını açıkladı. Suriye ise
mütemadiyen PKK’ya yardım ettiği iddialarını yalanladı ve Türkiye’nin ilişkileri askıya
almasının dış güçler –İsrail- tarafından desteklediğini iddia etti. Likud partisinin
İsrail’de iktidara gelmesinin ardından, Türk-İsrail askeri stratejik işbirliğinin, Suriye
karşıtı karakteri vurgulanmaya başlandı. Örneğin Mayıs 1997’de resmi bir ziyaret
amacıyla İsrail’de bulunan Türk Savunma Bakanı Turhan Tayan, İsrail’in işgali
altındaki Golan tepelerindeki Yahudi yerleşim bölgelerini ziyaret etmişti ve bu durum
bir anlamda İsrail’in işgalini tanımak anlamına geliyordu . (100)
Türkiye-Ürdün-İsrail arasında gelişen askeri stratejik işbirliği, Arap dünyasında
tabiatıyla tepkiyle karşılandı. Şubat 1996’da Türkiye-İsrail yakınlaşmasını endişeyle
izlediğini belirten Arap Birliği Temmuz 1998’de Türkiye’nin İsrail’le yaptığı askeri
işbirliğini resmen kınadı. Arap Birliği’nin 22 üyesi tarafından imzalanan bildiride “Türkİsrail askeri işbirliği Arap ve Müslüman toplumların çıkarlarını tehlikeye sokmakta ve
İsrail’in daha önce bile bile çıkmaza soktuğu barış sürecini tehdit etmektedir.”
denilerek Türkiye’nin pozisyonunu bir kez daha gözden geçirmesi ve İsrail ile
işbirliğine son vermesi istendi. (101)
Bu tarihten bir ay önce Ankara’ya resmi bir ziyarette bulunan Mısır Dışişleri Bakan
Yardımcısı Fathi Al-Shazli de, Türkiye-İsrail-Ürdün arasındaki gruplaşmadan
duydukları rahatsızlığı ve bu gruplaşmanın karşıt gruplaşmalara yol açacağını
belirtmişti. (102)
Rusya da farklı platformlarda askeri stratejik işbirliğiyle ilgili kaygılarını ve eleştirilerini
dillendirdi. Son olarak Rusya Savunma Bakanı Mareşal İgor Sergeyev, Mısır’ın Arap
dayanışmasını
güçlendirme
ve
Suriye
ile
ilişkilerini
geliştirme
siyasetini
desteklediklerini bildirirken, bölgede kalıcı barışın sağlanması önünde ciddi engeller
bulunduğunu açıklıyordu. Rus askeri uzmanlar Sergeyev’in Türkiye’yi kastettiğini,
Türkiye’nin aşırı silahlanması ve ABD ve İsrail’le birlikte bölgede yeni bir askeri-siyasi
cephe oluşturmasının bölgedeki dengeleri olumsuz yönde değiştirdiğini açıklıyorlardı.
(103)
Türkiye ve İsrail arasındaki silah satışları, ortak silah üretimi gibi konuları da
kapsayan askeri ilişkiler, Arap dünyasında olduğu gibi Yunanistan’da da dikkatle
73
takip edilmektedir. Hükümet sözcüsü, Türk basınında çıkan 6 Türk savaş uçağının
İsrail hava sahasında eğitim uçuşları yapacağı açıklamasının ardından bu eğitimlerin,
Rus yapımı S-300 füzelerinin Kıbrıs’a yerleştirilmelerine karşı düzenlenecek Türk
hava saldırı planı çerçevesinde yapıldığını iddia eden bir rapor aldığını açıkladı.
Hükümet sözcüsü Dimitris Reppas raporun doğru olması halinde bu durumun Doğu
Akdeniz’i hızla istikrarsızlaştıracağını belirtti. (104)
Türkiye-İsrail arasında 1990 yılında sıfıra yakın bir düzeyde seyreden karşılıklı ticaret
1996 yılında 400 milyon $ , 1997 yılında 650 milyon $ ve 1998 yılında da tahmini
olarak 830 milyon $ olarak gerçekleşti ve bu rakamın 2000 yılında 1 milyar $ aşması
bekleniyor. Bu rakama Türkiye’yi ziyaret eden ortalama yıllık 300,000 İsrailli turistin
bıraktığı 400 milyon $ dahil değil. (105)
Ancak bu askeri stratejik işbirliğinin kimi kusurları da yok değil. Her şeyden önce
Türkiye bu işbirliğinde yer alarak İsrail’den daha fazla riski üzerine almıştır. Arap
ülkelerinin bu işbirliğine yönelik olumsuz tavırları bir yana bırakılırsa, Türkiye’nin
Rusya ve İran’la Ortadoğu üzerinde çatışması çıkarlarına ciddi zararlar verebilecektir.
ABD’nin “Yeni Ortadoğu” (Kafkasya, Ortadoğu, Balkanlar üçgeni) planlarını Türkiye
ile
birlikte
yürütme
gerekliliğinden
hareketle,
Türk-İran
ilişkilerinin
gergin
tutulmasındaki çıkarları açıktır. İran’ın terörü desteklemesi ilişkilerin iyileştirilmesinde
engel olarak görülmektedir. Ancak Abdullah Öcalan’ın yakalanması sürecinin net bir
şekilde ortaya koyduğu gibi PKK terörüne asıl destek veren ülke Yunanistan’dır ve
buna rağmen bu ülkeyle her alanda diyalogun sürdürülmesine çalışılmaktadır. Benzer
bir tavrın, ABD’nin yoğun baskıları ve Türkiye’deki askeri otoritelerin tasarrufları
neticesinde İran’a karşı gösterilmemesi, ciddi bir hatadır. Suriye ile mevcut
anlaşmazlıklar, Yunanistan ile süren inişli çıkışlı ilişkiler süreci ve Avrupa’nın dışlayıcı
tutumunun bu hata ile birleşmesi sonucu, İsrail’le işbirliğine girilmesi kaçınılmaz bir
hal kazanmıştır. Bölgedeki kutuplaşma, Türkiye’nin ortak ekonomik ve stratejik
çıkarlara sahip olduğu komşularıyla arasındaki ilişkileri daha da gerginleştirmeye
namzettir. Böyle bir durumda Türkiye’ye düşen; İsrail’le sürdürülen askeri stratejik
işbirliğinin üçüncü ülkelere karşı olmadığını sıkça vurgulamak, bu işbirliğiyle
teknolojik seviyesini ilerletmek ve son olarak özellikle İran ve Rusya ile ekonomik
ilişkilerini geliştirerek karşılıklı bağımlılık yaratmak suretiyle bölge istikrarını
artırmaktır.
74
Ortadoğu’daki mevcut ihtilafta taraflardan biri olan İsrail’in yedek gücü haline gelmek,
bölgeden tecrit edilmekle eş anlama gelmektedir. Türkiye bu işbirliğinin eşit ve
bağımsız bir ortağı olmayı sürdürmelidir. Türkiye’nin ABD için önemi; Türkiye’nin hem
Avrupa, hem Ortadoğu, hem Kafkasya ve hem de Orta Asya’da rol oynama
yeteneğidir. Türkiye’yi potansiyel bölgesel güç yapan potansiyeli de işte bu
yeteneğidir. Tecrit olmanın doğal neticesi ise bu yeteneğin, belki de geri dönülemez
bir şekilde azalmasıdır ki bu Türkiye’nin marjinalleşmesinden başka bir şey değildir.
İsrail’le sürdürülen stratejik askeri işbirliğinin Türkiye için anlamı kutuplaşmanın bir
tarafı olmak değil, işbirliğinin kendisine sağladığı araçları bölgedeki diğer ülkelerle
ilişkilerin geliştirilmesinde bir araç olarak kullanmak, bölgesel istikrarı artırmak ve
çıkarlarını korumaktır. Ancak uygulamada Türkiye’yi ve bu işbirliğini bekleyen ciddi
sorunların olduğu da açık bir gerçektir.
1988-1997 Türkiye'nin Askeri
Harcamaları (106)
8000
6000
4000
1997
1996
1995
1994
1993
1992
1991
1990
1989
0
1988
2000
Milyon $
75
VIII. SONUÇ
“Savaş, çok daha büyük çapta olmak üzere, düellodan başka bir şey değildir. Bir
savaşı oluşturan sayısız kişisel düelloları tek bir kavram içinde toplamak istersek, iki
güreşçiyi düşünmemiz uygun olur. Her biri, fiziki gücü sayesinde, diğerini iradesine
boyun eğdirmeye çalışır; en yakın amacı hasmını alt etmek, yıkmak, böylece tüm
direnişini yok etmektir.” (107)
Dış politikanın yapılması ve sürdürülmesinde ekonomi başat öneme sahip bir
unsurdur. Gelişkin bir ekonomik yapı ise, gelişkin bir teknolojinin hem nedeni hem de
sonucudur. Anlaşmazlıkların çözülmesinde diplomatik girişimler, barışçı çözüm
arayışları ve uluslararası uzlaşma mekanizmalarının devletin çıkarları lehine etkin
olması, genellikle devletin karşı taraf(lar)ı caydırıcı araçlara sahip olmasıyla
mümkündür. Uluslararası ilişkiler bir yönüyle de, çıkarların çatıştığı bir alandır ve bu
alanda haklı-haksız kavramlarından ziyade, güçlü-güçsüz kavramları önemlidir.
Çatışmanın bütün biçimlerinde asli güvence, müttefiklerin varlığı veya uluslararası
anlaşmalar değil, devletin kendi öz kaynaklarıdır. Bu kaynakların zenginliği iyi bir
ekonomik yapının da göstergesidir ve iyi bir ekonomik yapıya sahip olan devlet, iyi bir
savunma gücüne ve onun üzerinde yükseldiği iyi bir savunma teknolojisine sahiptir.
Komşularının Kitle İmha Silahları ve füze sistemlerine gösterdiği rağbet, Türkiye’nin
soğuk savaş dönemi sonrası artan güvenlik endişelerini haklı kılmaktadır. Bu
çerçevede İsrail’le girilen yakın ilişkilerde, bu endişeleri giderme çabasının doğrudan
bir sonucudur. Türkiye’nin özellikle füze sistemleri satın almaya veya üretmeye
çalışması gerekliliğini Prof. Dr. Hasan Köni şöyle özetlemektedir;
“Türkiye'nin
füze alması ve üretmeye çalışmasının nedeni, Körfez savaşının birçok
modern savaş konseptini altüst etmesidir. Batının modernleştirdiği Irak ordusu, soğuk
savaş sonrası hassas güdüm sistemli cephaneyi kullanan Amerikan ordusunun
önünde çökmüştür. Savaşı galibiyete götüren bilgisayarla hızlandırılmış lojistik
sistemler, Sthealt uçakları ve Tomahawk füzeleri sağlamıştır. Birdenbire klasik hale
gelen F-16, F-18 ve F-111'lerin çok büyük işlevleri olmadığı görülmüştür. Türkiye'nin
savunma sistemlerini modernleştirmesinde ikinci neden, çevresindeki ülkelerin
76
hemen hepsinin füze sistemlerine sahip olmaya başlamalarıdır. Örneğin, Irak daha
1988'de İran'ın başkentine füzeler atarak, İran'ın moral olarak yıkmıştır. Bugün İran'ın
kendisi füze yapabilecek durumdadır ve 1000 km'yi aşan bin menzile sahip olan
Kuzey Kore Hodong füzelerine sahiptir. Rusya Ermenistan'a 300 km'lik menzile sahip
füzeler vermiştir. Suriye eskiden beri Scud füzelerine sahipti. İşin ilginç tarafı bazı
taktik füzelere sahip olmasına karşın füze teknolojisine son giren ülkelerden biri,
NATO'nun medarı iftiharı ve bölgesel güç Türkiye olmuştur. Dostlarımızın attığı
kazığı bir yana bırakarak resim, özel bütün sektörlerimizle yeni teknolojileri
yakalamak zorundayız. “ (108)
Okuma yazma oranı, ortalama yaşam beklentisi ve kişi başına gelir düzeyi gibi
göstergeleri bir arada dikkate alan İnsan Gelişimi Endeksi'nde 1960 ile 1992 yılları
arasında en hızlı yükselen 10 ülke arasında yer alan Türkiye, potansiyel bir bölgesel
güçtür. Soğuk savaşın sona ermesiyle farklılaşan bölge, hala dünyanın en sıcak
gelişmelerinin yaşandığı bölgesidir. Türkiye bu bölgede bulunan devletlerle olan
tarihi, kültürel bağları ve coğrafi konumu nedeniyle, yaşanan ve yaşanacak
gelişmelerin ister istemez içindedir. Dünyada en fazla silah alımının yapıldığı bu
bölgede, güvenlik endişeleri had safhadadır ve şimdilik ortadan kalkan global savaş
ihtimali, kendini küçük ama yıkıcı bölgesel çatışmalara bırakmıştır. Gerek Balkanlar
ve gerekse Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, çatışmalar ve yeni düzenlemeler
bölgenin kısa, hatta orta vadede istikrar kazanmasının güç olduğunu göstermektedir.
Hırsları başta ABD olmak üzere büyük güçler tarafından şimdilik bastırılan bölgenin
revizyonist devletlerinin yeni denemelere girişmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu
denemeler ister istemez Türkiye’yi de ilgilendirecek, ya eski Yugoslavya’da olduğu
gibi hami ya da Irak’ta olduğu gibi taraf olmak zorunda kalacaktır. Bu gelişmelerin
farkında olan Türkiye, bölgesel güvenlik endişelerini azaltmak için İsrail’le yakın bir
ittifak ilişkisine girmiştir. Bu ittifak çerçevesinde Türkiye, füze ve füzesavar sistemleri
üretmek de dahil olmak üzere görece bağımsız bir savunma sanayii kurma ya da
mevcut savunma sanayiini geliştirme çabaları içindedir.
Milli Savunma Bakanlığı Savunma Sanayi Müsteşarlığı yayınları içinden çıkan “Taktik
Balistik Füzeler ve Türkiye”
(109)
adlı kaynak, artan füze tehdidi ve Türkiye’nin
savunma çabalarını konu alan ender Türkçe çalışmalardan biridir. Kitabın yazarı Sıtkı
Egeli, taktik balistik füzelerin gelişimi ve çevre ülkelerdeki gelişmeleri aktardıktan
77
sonra, füzelere karşı geliştirilen savunma sistemlerini ayrıntılı bir şekilde ele
almaktadır. Yazar, Körfez Savaşı sırasında savaşın asıl kahramanı ilan edilen ABD
menşeli Patriot füze savunma sistemlerinin savaşın sonunda ortaya çıkarılan
zaaflarını ortaya koyarak, füze savunma sistemlerinin pek de başarılı olmadığını
belirtmektedir.
Egeli sonuç bölümünde; Türkiye’nin iki alternatifini bulunduğunu söyler; kendi
füzelerini tedarik etmeye çalışmak veya balistik füzelere karşı savunma önlemleri
almak. Türkiye’nin kendi balistik füzelerini edinmesinin siyasi, stratejik ve mali
açılardan cazip olmayabileceğini belirten Egeli, Türkiye’nin yalnızca füze savunma
sistemleriyle değil, aynı zamanda balistik füze atıcılarının da dahil olduğu stratejik
hedeflere karşı düzenlenecek hava harekatları ve sivil savunmayı içine alan pasif
savunma önlemlerini tercih etmesinin daha makul olduğu görüşündedir. Egeli
Türkiye’nin füzelerle donanmasının, Yunanistan’ı da benzer bir çaba içine iteceğini ve
bunun da, iki ülke arasında ilişkilerin zaman zaman savaşa yakın bir hal almasına
neden olan gerginliği artıracağı görüşündedir. Ortadoğu rejimlerine karşı ise bu tip bir
silahlanmanın stratejik caydırıcılık etkisinin minimum düzeyde kalacağını söyleyen
Egeli, bu rejimlerin geçmişte gösterdikleri gibi halklarını kolaylıkla feda edebileceği
görüşündedir.
Egeli’nin görüşlerine kesin bir şekilde karşı koymak mümkün değil. Fakat diğer tarafta
söz konusu kitabın kaleme alınmasından bu yana kaydedilen gelişmeler, Türkiye’yi
derin endişelere itecek kadar ciddidir. Önceki sayfalarda gösterildiği gibi Türkiye’nin
Ortadoğu’daki
komşuları
harcamaktadırlar.
Üstelik
ve
Yunanistan
Ortadoğu
silahlanmaya
ülkelerinin,
batı
ciddi
meblağlar
dünyasından
görece
yalıtılmışlıkları kendi silah endüstrilerini kurmalarına yol açmaktadır. Bu konuda
Rusya, Kuzey Kore ve Çin bu ülkelere tek başına teknik yardım ve malzeme yardımı
yapabilecek düzeydedirler ve yapmaktadırlar da. Daha ziyade Türkiye’nin KKTC’deki
güçlerini çekmesi için stratejik bir silah gibi kullanılmışsa da, Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi ve dolayısıyla Yunanistan ve Türkiye arasında yaşanan füze krizi, bu
ülkenin de füze edinmekten kaçınmayacağını göstermektedir. Kaldı ki bu ülke AB
üyesidir ve Türkiye’nin haklı endişelerle silahlanmasının batı dünyasından kopması
anlamına gelebileceğini söylemek abartılı bir iddia olacaktır. Sayın Köni’nin de
belirttiği gibi
(110)Yunanistan,
NATO dışındaki Güney Kıbrıs'a ittifak içinde kendisine
78
verilmeyen füze gibi silahları aldırarak hem yeni silahlara kavuşmakta hem de dolaylı
olarak füze teknolojisini öğrenmektedir. Bu durumda KKTC ve Türkiye’nin de füze
alma hakkı doğmaktadır.
Sonuç olarak Türkiye, silah ambargolarıyla ciddi bunalımlarda çaresiz kalmamak, sivil
teknolojiden bağımsız kabul edilemeyecek silah teknolojisi aracılığıyla kalkınmasını
sürdürmek, silah ithali neticesi oluşan mali kayıplarını azaltmak ve potansiyel bölge
gücü olma iddiasını gerçekleştirebilmek için genelde kendi silah sanayini geliştirmek
ve özelde kendi
füze sanayiini kurmak zorundadır. Üstelik bunu serbest piyasa
çerçevesinde gerçekleştirmelidir. Füze teknolojisi, anlaşma yapıldıktan sonra lobi
baskısı, vb. gerekçelerle anlaşma gereklerini yerine getirmekten kaçınan ülkelerin
tekelinde değildir. Ve füzeler Türkiye’yi de en az batı dünyası kadar tehdit etmektedir.
Bölgenin istikrarı, Türkiye’nin istikrarıyla ve Türkiye’nin istikrarı da olası tehditleri
caydırabilecek bir güç olmasıyla yakından ilgilidir.
79
DİPNOTLAR
1. WHITE, M. Robert “The Migration of Know-How, “Technology Review,
(Ağustos/Eylül 1995) s. 81
2. MOODY, R. Adam. “Armageddon For Hire, “Jane’s International Defense Review,
(Şubat 1997) s. 21-23
3. MITCHEL, Graham R. Presentation at Symposium on Exploring U.S. Missile
Defense Requirements in 2010, Institute for Foreign Policy Analysis, Inc.,
Washington DC, 7 Haziran 1996
4. MITCHEL, Graham R. Presentation at Symposium on Exploring U.S. Missile
Defense Requirements in 2010, Institute for Foreign Policy Analysis, Inc.,
Washington DC, 7 Haziran 1996
5. Technology Seepage is Offset Concern, Arms Trade News, Haziran 1996, s.1
6. GORMLEY, Dennis M. ve MCMAHON, K. Scott. Who’s Guarding the Back Door,
Jane’s International Defense Review, Mayıs 1999, s. 21
7. <http://www.fas.org/spp/starwars/advocate/ifpa/report696_ch.1.htm> (20.01.1999)
8. PAYNE, Keith. The World in Conflict, 1994-95, Jane’s Intelligence Review (Ocak
1995), s.20-24
9. <http://www.fas.org/irp/threat/missile/naic/part01.htm> (20.01.1999)
10. <http://www.fas.org/irp/threat/missile/naic/part02.htm> (14.03.1999)
11. <http://www.fas.org/irp/threat/missile/naic/part05.htm> (12.01.1999)
12. <http://www.fas.org/irp/threat/missile/naic/part07.htm> (21.04.1999)
80
13. < http://www.fas.org/irp/threat/missile/naic/part04.htm> (28.03.1999)
14. <http://www.fas.org/irp/threat/missile/naic/part08.htm> (20.01.1999)
15. “Missile Defense Milestones 1944-1947”, Ballistic Missile Defense Organization,
1997.
16. START I Treaty <http://www.fas.org/nuke/control/abmt//index.html> (17.05.1999)
17. START II Treaty <http://www.fas.org/nuke/control/start2/index.html> (21.02.1999)
18.
WEIRER,
Wen.
XINANDA
GUOJI
GUANXI,
(CONTEMPORARY
INTERNATIONAL RELATIONS: No:2 s.12-18 20 Şubat 1995)
19. The Missile Master Table, Missile Resources <http://www.cdiss.org/master.html>
(29.12.1998).
20.
Sentinel
Global
Risk,
Gulf
States,
Iran
<http://www.janes.com/geopol/sentinel/gulfrsa/gulfrsa _Iran.html> (20.04.1999).
21. “Iraqi Missile Assusations, “ Intelligence Digest, 12 Temmuz 1996; “Iraq, 5/5/96,
“The Nonproliferation Review, Sonbahar 1996 , s. 163”
22.
Sentinel
Global
Risk,
Gulf
States,
Iraq
<http://www.fas.org/spp/starwars/advocate/ifpa/report696_ch4_iraq.htm>
(20.04.1999).
23.
Sentinel
Global
Risk,
Gulf
States,
Iraq
<http://www.fas.org/nuke/guide/iraq/missile/badr-2000.htm> (20.04.1999).
24.
Sentinel
Global
Risk,
Gulf
States,
Iraq
<http://www.fas.org/nuke/guide/iraq/missile/scud.htm> (20.04.1999)
81
25.
Sentinel
Global
Risk,
Gulf
States,
Iraq
<http://www.fas.org/nuke/guide/iraq/missile/al-hussein.htm>,
<http://www.fas.org/nuke/guide/iraq/missile/al-abbas.htm> (20.04.1999).
26.
Sentinel
Global
Risk,
Gulf
States,
Iraq
<http://www.fas.org/nuke/guide/iraq/missile/ababil.htm> (20.04.1999).
27.
Sentinel
Global
Risk,
Gulf
States,
Iraq
<http://www.fas.org/nuke/guide/iraq/missile/ababil.htm> (20.04.1999).
28.
Sentinel
Global
Risk,
Gulf
States,
Iraq
<http://www.fas.org/nuke/guide/iraq/missile/al-abid.htm> (20.04.1999).
29.
CIA
World
Factbook
1998,
Country
Listing,
Iraq
<http://www.odci.gov/cia/publications/factbook/iz.html> (26.03.1999).
30. CRS Issue Brief 93033: Iran: Current Developments and U.S Policy, Updated 2
Ocak 1997, Kenneth Katzman, Foreign Affairs and National Defense Division
<http://www.fas.org/man/crs/93-033.htm> (26.03.1999)
31. SIPRI Military Expenditure Database, SIPRI Yearbook 1998-Chapter 6
<http://www.sipri.se/cgi-bin/backend/milex.pl?coun=Iran> (26.03.1999).
32.
Sentinel
Global
Risk,
Gulf
States,
Iran
<http://www.janes.com/geopol/sentinel/gulfrsa/gulfrsa _Iran.html> (26.03.1999)
33. Spring 1998 Board Resolution – Iran <http://www.jinsa.org> (26.03.1999)
34. KATZMAN, Kenneth. CRS Issue Brief 93033: Iran: Current Developments and
U.S Policy (Foreign Affairs and National Defense Division, 2 Ocak 1997)
<http://www.fas.org/man/crs/93-033.html> (26.03.1999).
35. EISENSTASD, Michael ve LORBER, Azrial. Iran’s Recent Missile Test:
Assessment and Implications, Number 330 (THE WASHİNGTON INSTITUTE for
82
Near
East
Policy,
5
Ağustos
1998)
<http://www.washingtonisnstitute.org/watch/Policywatch/policywatch1998 >
(26/03/1999).
36.
CIA
World
Factbook
1998,
Country
Listing,
Iran
1997)
s.11
<http://www.odci.gov/cia/publications/factbook/ir.html> (26.03.1999).
37.
”Iran
Survey,
(The
Economist,
18
Ocak
<http://www.fas.org/spp/starwars/advocate/ifpa/reports696_ch4_iran.htm>
(26.03.1999).
38. KARSH, Efrahim. “Nuclear Proliferation in the Middle East: “Non-Conventional
Weapons Proliferation in the Middle East,” (New York: Oxford University Press, 1993)
s,
143
<http://www.fas.org/spp/starwars/advocate/ifpa/reports696_ch4_iran.htm>
(26.03.1999).
39. Osman Metin Öztürk, “Suriye: Ateşle oynayan komşu devlet, 9 Mayıs 1997,
Radikal
40. KALIDAR, Abbas. Syria’s Regional Relationship: Past and Present, Special
Policy Forum Result, Number 351 (Policywatch, THE WASHINGTON INSTITUTE for
Near
East
Policy,
19
Kasım
1998)
<http://www.washingtoninstitute.org/watch/Policywatch/policywatch1998>
(01.04.1999).
41.
Sentinel
Global
Risk,
Eastern
Mediterranean
Centre,
Syria
<http://www.janes.com/geopol/sentinel/emerdsa/emerdsa_Syria.html> (01.04.1999)
42.
CIA
World
Factbook
1998,
Country
Listing,
Syria
<http://www.odci.gov/cia/publications/factbook/su.html> (2603.1999).
43. SIPRI Military Expenditure Database, SIPRI Yearbook 1998-Chapter 6
<http://www.sipri.se/cgi-bin/backend/milex.pl?coun=Syria> (25.03.1999)
83
44.. <http://www.fas.org/irp/threat/missile/syria.htm> (26.03.1999).
45. “Briefing: Ballistic Missiles,” Jane’s Defence Weekly, 17 Nisan 1996, s. 43
<http://www.fas.org/spp/starwars/advocate/ifpa/report696_ch4_syr.htm>
(26.03.1999).
46. “Briefing: Ballistic Missiles,” Jane’s Defence Weekly, 17 Nisan 1996, s. 169
<http://www.fas.org/spp/starwars/advocate/ifpa/report696_ch4_syr.htm>
(26.03.1999).
47. MARCUS, Amy Dockser. “US Drive to Curb Doomsday Weapons In Mideast Is
Faltering.”
The
Wall
Street
Journal,
6
Eylül
1996,
s.
A1
<http://www.fas.org/spp/starwars/advocate/ifpa/report696_ch4_syr.htm>
(26.03.1999).
48. Suriye’nin Hava Savunması Fiyasko, 8 Ekim 1998, Hürriyet.
49. BERBERAKİS, Berberakis. “Şam çılgınlık yapamaz.”, 10 Ekim 1998, Sabah
50.
Sentinel
Global
Risk,
Balkans,
Greece
<http://www.janes.com/geopol/sentinel/balkrsa/balkrsa_ Greece.html> (01.04.1999).
51.
CIA
World
Factbook
1998,
Country
Listing,
Greece
<http://www.odci.gov/cia/publications/factbook/gr.html> (26.03.1999).
52. SIPRI Military Expenditure Database, SIPRI Yearbook 1998-Chapter 6
<http://www.sipri.se/cgi-bin/backend/milex.pl?coun=Greece> (25.03.1999).
53. Yılan Hikayesi, 30 Aralık 1998, Radikal
54. TARHAN, Turgut .Türkiye-KKTC Deklarasyonu, 23 Ocak 1997, Radikal
55. AYMAN, S. Gülden. Silahları bırakalım, 6 Ekim 1997, Radikal
84
56. Yılan Hikayesi, 30 Aralık 1998, Radikal
57. TAŞPINAR, Suat. İşte Rumların S-300 Üsleri, 7 Haziran 1998, Radikal
58. Türkiye’ye S-300 Kuşatması, 13 Haziran 1998, Yeni Yüzyıl
59. SARIİBRAHİMOĞLU, Lale. Ankara Zirveden Umutsuz, 16 Haziran 1998,
Cumhuriyet
60. Gelibolu açıklarında durdurulan gemiden zırhlı araç parçaları çıktı, 16 Haziran
1998, Cumhuriyet
61. HERSAN, Özlem. NATO S-300’lere kayıtsız, 5 Temmuz 1998, Yeni Yüzyıl
62. AKSAY, Hakan. S-300’ler iptal edilebilir, 10 Temmuz 1998, Cumhuriyet
63. KOZLUKLU, Fuat. ABD moratoryum istiyor, 16 Temmuz 1998, Cumhuriyet
64. Rumlardan Silahlanma Atağı, 7 Ağustos 1998, Cumhuriyet
65. AKAR, Reşat. Kıbrıs Rumları silahlanıyor, 7 Eylül 1998, Cumhuriyet
66. HERSAN, Özlem. Rusya’nın Boğaz Şantajı, 7 Eylül 1998, Yeni Yüzyıl
67. ALKAN, Hüseyin. Rumlar S-300’lerden vazgeçmeye hazırlanıyor, 7 Kasım 1998,
Hürriyet
68. S-300’leri taşımaya başladılar, 18 Kasım 1998, Milliyet
69. Clinton S-300’lerin iptalini istedi, 21 Kasım 1998, Radikal
70. BERBERAKİS, Taki . Albrigt’a mektup: S-300’ler için yardım, 23 Kasım 1998,
Milliyet
85
71. KIRBAKİ, Yorgo . Girit, ABD’nin Önerisi, 01 aralık 1998, Radikal
72. BATUR, Nur .Pangalos’tan ilk kez: S-300’lerin Girit’e gelmesini istiyoruz, 02 Aralık
1998, Hürriyet
73. Atina 5 yılda 24 milyar dolarlık silah alacak, 03 Aralık 1998, Milliyet
74. BERBERAKİS, Taki. Holbroke Devrede, 6 Aralık 1998, Milliyet
75. KIRBAKİ, Yorgo. ABD’nin S-300 Formülü Masada, 15 Aralık 1998, Radikal
76. Ankara Girit Çözümüne Karşı, 26 Aralık 1998, Radikal
77. Klerides’e koz verildi, 31 Aralık 1998, Radikal
78. Rumlar AB üyeliğini hak etti, 31 Aralık 1998, Radikal
79. Füzeler Rumları vurdu, 01 Ocak 1999, Radikal
80. Girit’te S-300 İsyanı, 01 Ocak 1999, Radikal
81. Rumlar Atina’ya çattı, 03 Ocak 1999, Radikal
82. Yeni füze peşindeler, 04 Ocak 1999, Radikal
83. ERTAN, Fikri. Füze Tehdidi, 27 Ağustos 1997, Zaman
84. BALCI, Ergun. Türkiye Füze Çemberinde, 28 Ağustos 1997, Cumhuriyet
85. Geopolitical Sentinel Security Assessments – Country Focus – Israel
<http://www.janes.com/geopal/sentinal/geosent_focus10.html> (01.04.1999).
.
86.
Sentinel
Global
Risk,
Eastern
Mediterranean
Centre,
Israel
<http://www.janes.com/geopol/sentinel/emerdsa/emerdsa_Israel.html> (01.04.1999).
86
87. <http://www.fas.org/irp/threat/missile/israel.htm> (01.04.1999).
88.
CIA
World
Factbook
1998,
Country
Listing,
Israel
<http://www.odci.gov/cia/publications/factbook/iz.html> (26.03.1999).
89. SIPRI Military Expenditure Database, SIPRI Yearbook 1998-Chapter 6
<http://www.sipri.se/cgi-bin/backend/milex.pl?coun=Israel> (25.03.1999).
90. GRESH, Alain. Turkish-Israil-Syrian Relations and Their Impact on The Middle
East,
The
Middle
East
Journal,
Volume
52,
Number
2,
Spring
1998
<http://www2.ari.net/mei/gresh/htm> (01/04/1999).
91. GRESH, Alain. Turkish-Israili-Syrian Relations and Their Impact on The Middle
East,
The
Middle
East
Journal,
Volume
52,
Number
2,
Spring
1998
<http://www2.ari.net/mei/gresh/htm> (01.04.1999)
92. INBAR, Efraim. Kudüs’ten Ortadoğu’ya Bakış, 13 Ağustos 1998, Yeni Yüzyıl
93. SARIİBRAHİMOĞLU, Lale. Ortadoğu’da Barış Üçgeni, 29 Haziran 1998,
Cumhuriyet
94. MAKOVSKY, Alan. Israili-Turkish Cooperation: Full Steam Ahead, 06/01/1998,
Number
292,
THE
WASHINGTON
INSTITUTE
for
Near
East
Policy
<http://www.washingtoninstitute.org/watch/Policywatch/policywatch1998/201.04.1999
-04-07> (01.04.1999).
95. O’SULLİVAN, Arieh. Israel, Turkey to make popeye missiles, 18/05/1997, The
Jerusalem
Post
<http://www.duth.gr/maillist-archives/thrace/tl30/msg00154.html>
(01.04.1999).
96. Çevik Bir İsrail Yolcusu, 22 Nisan 1998, Yeni Yüzyıl
87
97. Turkey military official visits Israel to discuss Iraq crisis, 02/07/1998,
ArabicNews.com
<http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/980207/1998020731.html>
(01.04.1998)
98. ÇAĞLAYAN, Selin. Türkiye’ye Arrow yok, 20 Eylül 1998, Yeni Yüzyıl
99. Turkey, Israel prepare for military maneuvers, 28/05/1998, ArabicNews.com
<http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/980528/1998052861.html>
01./04.1998).
100. GRESH, Alain. Turkish-Israili-Syrian Relations and Their Impact on The Middle
East,
The
Middle
East
Journal,
Volume
52,
Number
2,
Spring
1998
<http://www2.ari.net/mei/gresh/htm> (01.04.1999)
101. Arap Birliği Türkiye’yi yine kınadı, 18 Temmuz 1998, Cumhuriyet
102. DEMİRTAŞ, Serkan. Arap dünyasında ittifak, 15 Haziran 1998, Cumhuriyet.
103. BAŞLAMIŞ, Cenk. Rusya: Türkiye denge bozuyor, 18 Kasım 1998, Milliyet
104. COHEN, Jean. Greece warily watches growing Israeli-Turkish military relations,
14/07/1998,
On
Line
JTA
Global
News
&
Analysis
<http://www.virtual.co.il./news/jta/jul98/14-turk.htm> (01.04.1998).
105. SARIİBRAHİMOĞLU, Lale. Ortadoğu’da barış üçgeni, 29 Haziran 1998,
Cumhuriyet
106. SIPRI Military Expenditure Database, SIPRI Yearbook 1998-Chapter 6
<http://www.sipri.se/cgi-bin/backend/milex.pl?coun=Turkey> (25.03.1999).
107. CLAUSEWIT, Carl Von. Savaş Üzerine, May Yayınları, Nisan 1975, s.43
108. KÖNİ, Hasan. Yeni Savunma Modelleri, 22 Mayıs 1997 Perşembe, Son Havadis
88
109. EGELİ, Sıtkı. Taktik Balistik Füzeler ve Türkiye, M.S.B. Savunma Sanayii
Müsteşarlığı, Ankara 1993
110. KÖNİ, Hasan. Rusya Doğu Akdeniz'e mi iniyor? 7 Mart 1997 Cuma, Son
Havadis
89
KAYNAKÇA
BRZEZINSKI, Zbignev., Büyük Satranç Tahtası, Sabah Kitapları, İstanbul 1998
DANIEL, Yergin ve GUSTAFSON, Thane, Rusya 2010 ve Dünyadaki Yeri, Sabah
Kitapları, İstanbul 1994
EGELİ, Sıtkı. Taktik Balistik Füzeler ve Türkiye, M.S.B. Savunma Sanayii
Müsteşarlığı, Ankara 1993
LINCOLN, W. Bruce. “Vahşi Batı” Sibirya ve Ruslar, Sabah Kitapları, İstanbul 1996
TOFFLER, Alvin ve Heidi. 21. Yüzyılın Şafağında Savaş ve Savaş Karşıtı Mücadele,
Sabah Kitapları, İstanbul 1994
90
Download