ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ Hakan YURDAKUL BALİSTİK FÜZELER VE CRUISE FÜZELERİNİN YAYILMASI VE TÜRKİYE YÜKSEK LĐSANS TEZĐ Danışman: Prof. Dr. Hasan KÖNĐ II – 89 s. ANKARA 1999 1 I. GİRİŞ Soğuk Savaşın sona ermesi, uluslararası güvenlik sisteminin büyük ölçüde değiştirdi ve dünyanın büyük bir kısmını endüstri çağından bilgi çağına doğru hızlı bir sürece soktu. Bu geçişi mümkün kılan teknoloji ve diğer yeterlilikler, savaş alanının şeffaflaşmasını, mükemmel silah yönlendirme sistemlerinin yaygınlaşmasını, füzelerin ve kitle imha silahlarının artmasını ve askeri konularda yaşanan devrimle birlikte buna bağlı askeri yeterliliklerin artmasını sağlayarak geleceğin savaşlarını da büyük ölçüde etkileyecek. Askeri konularda yaşanan devrim her yönüyle önemli olsa da, füze sistemleri ve bağlı sistemlerin gelişimi bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Bu çalışmada varsayılan veriler şunlardır; Global düzeyde serbest ticaret ve istikrar ABD’nin ulusal çıkarı olmaya devam edecektir. Rusya ve Çin, füzelerin ve kitle imha silahlarının yayılmasındaki başat rolleri nedeniyle ABD politika yapıcılarının en önemli sorunu olmayı sürdürecektir. Batı Avrupa, ABD’nin müttefiki olmaya devam edecektir. Ancak bu durum Avrupa ülkelerinin kendi iç ve dış çıkarlarına bağlı olarak silah ve silah teknolojisi ihraç etmelerine bir engel oluşturmayacaktır. Yaşanan bilgi çağı süreci devam edecek, üretim, teknoloji ve bilgi transferi görülmedik ölçüde globalleşecektir. Bu trend gelişkin silah sistemlerinin üretimini de yaygınlaştıracaktır. Çöl fırtınası ve süren askeri devrim, ülkelerin ulusal silahlanma programını etkilemeyi sürdürecek ve ülkeler gelişmiş silah sistemlerine sahip olmaya çalışacaklardır. 2 Bilginin Göçü ve Üretim Altyapısının Yaygınlaşması Geleceğin teknoloji ve bilim beyinlerinin büyük bir kısmı, ABD’deki birkaç seçkin üniversitede öğrenim görmektedir. Bunun anlamı yakın gelecekte her ülkenin beyin takımlarının ortalama olarak aynı eğitimden geçmiş olacağıdır. Örneğin ABD’de bilimteknoloji konusunda doktora eğitimi gören öğrencilerin yarısından fazlasını yabancı öğrenciler oluşturmaktadır. Bunun sonucunda ABD, kendisine önemli avantaj sağlayan insan kaynaklarındaki üstünlüğünü kaybetmektedir. Endüstri liderlerinin işaret ettiği gibi yabancı bilim adamlarının en iyileri, ABD’nin en iyi bilim adamlarıyla aynı düzeydedir. (1) Soğuk Savaşın sona ermesi, bilim adamları ve teknolojiler üzerine konulan transfer kısıtlamalarını büyük ölçüde kaldırmıştır. Örneğin, Rusya’da yaşayan Yahudilerin İsrail’e göç etmesiyle, son derece değerli bilim adamları da İsrail’e gitmiştir. (2) Teknolojinin uluslararalılaşmasıyla, teknoloji çok uluslu şirketler aracılığıyla dünya pazarında alınıp-satılan bir mal haline gelmiştir. Amerikan üniversitelerinden mezun olmuş ve ABD’deki laboratuar ve ileri teknoloji endüstrisinde çalışmış bilim adamlarının ana vatanlarına geri dönmesiyle, teknoloji ve üretim de bu ülkelere transfer olmaktadır. Birçok ülke teknolojik gelişmişliğin, ekonomik büyümenin motoru olduğu gerçeğini teslim etmektedir. Ekonomistler ABD’nin ekonomik büyümesinin en azından yarısının, sahip olunan teknolojik avantajlarla sağlandığını kaydetmektedirler. (3) Diğer ülkeler de bu avantaja sahip olmak istemektedirler ve bunun için gereken insan kaynakları ABD’de bulunmaktadır. Çok uluslu şirketler, rekabet üstünlüğü için en uygun yerde üretim yapmayı istemekte ve sonuçta teknoloji transferi mümkün olmaktadır. Bu çerçevede çok uluslu Amerikan şirketlerinin ülke dışındaki faaliyetlerinin toplam gelirleri içindeki payı 1982’de %10 civarındayken, 1992’da %60’a yaklaşmıştır. (4) 3 Silah ve Gelişmiş Teknolojinin Sızması Gelecekte gelişmiş silahların, füzelerin ve bağlı teknolojilerin kontrolü, silah üreten ülkelerin baskısı ve silah ihraç eden ülkelerin kendi silah endüstrilerini korumak istemeleri sebebiyle daha da zorlaşacaktır. Ulusal hükümetler hassas teknolojilerin transferinin kontrolü konusunda anlaşabilseler bile, modern iş mantığının uluslararası tabiatı uygulamada sınırlamaları ortadan kaldıracaktır. İkinci olarak ülkeler Çöl Fırtınasının bir sonucu olarak Irak’ın sahip olduğu tipteki konvansiyonel silahların, gelişmiş silah sistemleri için pahalı hedeflerden başka bir şey olmadığını görmüşlerdir. Bunun sonucunda silah satın alımları, bir çeşit ekonomik takas anlaşmasına benzeyen ve teknoloji transferi ve işbirliği içinde üretimi öngören offset anlaşmalarına dönüşmüştür. ABD’de bu tip anlaşmalarla yapılan teknoloji transferlerinin toplamı 1994’de, 1993’e kıyasla %150 artarak 463 milyon $ olarak gerçekleşmiştir. (5) Son olarak bir grup ülke sınırlı savunma bütçelerini mevcut platformlarını geliştirmeye ve ardından bu platformları gelişmiş silah sistemleriyle donatmaya odaklanmıştır. Bu şekilde küçük ülkeler, büyük ülkelerin mega sistemlerini durdurma yeteneğine sahip olmuşlardır. Bu gelişmiş yetenek, Çöl Fırtınasından alınan dersle yeraltında inşa edilen depolar ve askeri tesislerde korunmaktadır. Uluslararası silah transferlerinin mevcut yapısı belli alanlarda gelişmiş silah sistemlerine yatırım yapılmasına imkan verdiğinden maliyetleri azaltmış ve gelişkin silah sistemlerine ve üretim yeteneklerine sahip olmayı kolaylaştırmıştır. Gelecekte Stratejik Çevre Geleceği tehdit yelpazesi, gelişmiş silahlar, cruise füzeleri ve balistik füzelerini içermektedir. Bugün Rusya haricinde NATO üyesi olmayan ülkelerde yaklaşık olarak 2,000 kısa menzilli balistik füzenin konuşlandırılmış olduğu ve bu sayının 2001’de iki katına çıkacağı tahmin edilmektedir. (6) Bu sistemlere sahip veya bu sistemleri geliştirmeyi tamamlamış herhangi bir ülke, başarılı caydırıcılık ve istihdam için en büyük potansiyele sahip görünen bu sistemlere sınırlı kaynaklarının tümünü 4 yatıracaktır. Aynı zamanda bu sistemler aracılığıyla uluslararası toplumdaki ulusal prestijlerini artırmaya çalışacaklardır. (7) BALİSTİK FÜZELERİN ÇOĞALMASI Çoğunluğu Batıyla arası kötü 25 üzerinde devlet Kitle İmha Silahları (Weapons of Mass Destruction, WMD) ve bunları taşıyacak füzeler geliştiriyorlar veya geliştirme kapasitesine sahipler. Birçok örnekte bu füzeler, 1944-45 arasında İngiltere’de 67.111 insanın ölümüne ve yaklaşık 2 milyon evin yok olmasına veya hasar görmesine neden olan, İngilizlerin yok etmek için 450 uçak ve 2.900 pilot kaybettikleri Alman V-1 ve V-2 füzelerinden daha öldürücüler. Ortaya çıkan stratejik çevrede, sofistike füze ve kitle imha silahlarının kombinasyonu, Batı askeri ve sivil hedeflerinin tehdit edilmesini mümkün kılıyor. Gerçekten de gelişmekte olan ülkelerin füze ve kitle imha silahları sahibi olmalarının ardında yatan asıl unsur, ABD’nin potansiyel baskılarına karşı koymak. Bazen füzelerin çoğalmasının çok önemli olmadığı, çünkü karşı güçlerin de kolayca bu araçlara sahip olabileceği söyleniyor. Bu iddia, gelişmekte olan ülkelerin füzeleri durumu kendi lehlerine çevirmek için istedikleri basit gerçeğini görmezden geliyor. Örneğin füzeler gelişmekte olan bir ülkenin hava kuvvetlerinin gerçekçi operasyon menzillerinden çok daha öteye uzanabiliyorlar. Kısaca mobil füzeler, fırlatıldıkları zamana kadar hemen hemen tam bir koruma altında oluyorlar ve fırlatıldıkları zaman durdurulmaları neredeyse imkansız oluyor. Balistik füzelere karşı Büyük Güçlerin bile savunma yetenekleri son derece az. Kısaca füzeler, gelişkin bir baskı ve zorlama aracı. ÜLKELER FÜZELERİ NASIL VE KİMDEN SAĞLIYORLAR? Balistik füze sahibi olmayı isteyen ülkeler için üç yol var; satın almak, geliştirmek ve yerli üretim. 1960’ların sonlarından 1980’lerin başlarına kadar balistik füzelerin çoğalması ve savaş zamanlarında kullanımı,1950’lerde üretilen Sovyet Scud-B ve türevlerine kapsadı. 5 Sovyetler Birliği Scudları Varşova paktı içindeki ve dışındaki ülkelere ihraç etti. Bu ilk Scud transferleri füzelerin ikinci dalga çoğalmasına neden oldu. Scudlar ve geliştirilmiş Scudlar bugün Afganistan, Mısır, Irak, İran, Libya, Kuzey Kore, Suriye ve Yemen’in içinde olduğu birçok gelişmekte olan ülkenin silah envanterlerinde bulunuyor. Irak sahip olduğu Scud-Bleri geliştirerek 600 km. menzilli Al-Hussein, Al-Hijerah füzelerini ve 900 km. menzilli Al-Abbas füzelerini üretti. Irak 1991 Körfez Savaşında İsrail ve Suudi Arabistan’a 88 Al-Hussein ve Al-Hijerah füzesi fırlattı. Daha az sayıda birkaç örnekte Hindistan gibi bazı gelişmekte olan ülkeler kendi çabalarıyla füze üretmeyi başardılar. Füzelerin çoğalmasındaki trend, gittikçe daha çok sayıdaki ülkenin, endüstrileşmiş ülkelerden bağımsız olarak füze üretme yeteneğine sahip olmasıdır. Gelişmekte olan ülkeleri artan füze üretme kapasitesi, ABD’nin sınırlayıcı ticaret uygulamalarıyla füzelerin çoğalmasını kontrol etmesine imkansızlaştırmaktadır. Sonuç olarak ihraç kontrolleri Irak ve Kuzey Kore gibi füze ve kitle imha silahları üretme kapasitesine sahip olan ülkelerin varlığı nedeniyle tek başına etkili olamamaktadır. Göreli zengin bazı gelişmekte olan ülkeler için füze sahibi olmanın yolu, bu sistemleri istekli satıcı ülkelerden satın almaktır. Çin ve Kuzey Kore gelişmekte olan ülkelere füze sistemleri satmaktadırlar. (8) KİLİT NOKTALAR Birçok ülke etkin silahlar ve ulusal gücün sembolü olarak balistik ve cruise füze sistemleriyle ilgileniyor. Balistik ve cruise füzelerin çoğunluğu kitle imha silahlarıyla donatılmaktadır. 25’in üzerinde ülke şu anda balistik füzelere sahiptir. SCUD füzeleri, diğer balistik füze sistemlerine kıyasla daha yaygındır, ancak bazı ülkeler daha etkili füzeler geliştirme ya da mevcutların menzillerini artırmaya çalışmaktadır. İran ve Kuzey Kore 1.600 km.nin üzerinde menzile sahip yeni balistik füze sistemleri geliştirmektedir. Bu füzeler kitle imha silahlarıyla donatılabilir. 6 Nükleer savaş başlıklarına sahip Rusya ve Çin’in stratejik füzeleri ABD’yi tehdit etmeyi sürdürmektedir. Gerek Rusya ve gerek Çin yeni stratejik füze sistemleri geliştirmeyi sürdürmektedir. Kara saldırı cruise füzeleri, askeri operasyonları tehdit edebilecek çok etkili silah sistemleridir. Kara saldırı cruise füzeleri üreten ülkelerin sayısı geçen on yıl içinde ikiden dokuza çıkmıştır, ve füzelerin çoğu ihraç edilmeye hazır durumdadır. (9) TEHDİT Balistik ve cruise füzeleri önemli bir tehdittir. Füzeler, gelişkin bir hava savunma sistemine sahip düşmana kaşı etkin kullanılabilmelerinden dolayı bir çok ülkeye cazip görünmektedir, aynı şartlarda düşman hava sahasında yapılacak bir hava saldırısı ya çok maliyetli ya da tamamen imkansızdır. Füzelerin bir başka avantajı kurulmalarının, ilgili personel eğitiminin kolay olması ve lojistik gerekliklerinin hava kuvvetlerine kıyasla daha az olmasıdır. Kimyasal, biyolojik veya nükleer savaş başlıklarıyla donatılmaları durumunda bu silahların sınırlı bir kullanımı bile yıkıcı olabilmektedir. Tarihteki ilk balistik ve cruise füzeleri olan V 1 cruise füzeleri ve V 2 balistik füzeleri ilk kez II. Dünya Savaşı sırasında Almanya tarafından İngiltere ve Kuzey Avrupa’daki hedeflere karşı kullanıldı. Hedefi vurma hassasiyetlerinin düşük olmasına rağmen bu füzeler on binlerce insanın ölmesine yol açtı. Balistik ve cruise füze tehdidi, füze teknolojisinin yayılmasıyla artmaya devam etmektedir. Bugün 25’in üzerinde ülke balistik füze sistemlerine sahiptirler. Balistik füzeler, İran-Irak Savaşı, Afgan Sivil Savaşı, Yemen’deki savaş ve Körfez Savaşında kullanıldılar. Kara saldırı cruise füzeler balistik füzeler kadar yayılmadıysa da, önümüzdeki on yıl içinde bir çok ülke bu füzeler sahip olacaktır. SAVAŞ BAŞLIKLARI VE HEDEFLER Balistik ve cruise füzeleri konvansiyonel olan ve olmayan savaş başlıklarıyla silahlandırılabilirler. Konvansiyonel savaş başlıkları, TNT gibi patlayarak etrafındaki metalleri çevresine saçan ve ölümlere neden olan kimyasalları içermektedir. 7 Konvansiyonel olmayan savaş başlıkları ise, sadece araçlara zarar veren öldürücü olmayan savaş başlıklarını ve kitle imha silahlarını (nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar) içermektedir. Konvansiyonel, biyolojik ve kimyasal silahlar birleşik (tek) savaş başlıklarına ve çok sayıda küçük bombaya yerleştirilebilirler, bu şekilde silahlandırılmış bir füzenin belirli bir irtifada patlatılmasıyla da geniş bir alanda etkili olabilirler. Uzun menzilli balistik füzelerin hemen tamamı ve kara saldırı cruise füzelerinin bir kısmı nükleer savaş başlıkları taşımaktadır. Bu savaş başlıklarının büyük bir çoğunluğu, Hiroşima’ya atılan nükleer bombadan onlarca kat daha güçlüdür. Kimyasal ve biyolojik silahlar, nükleer silahlara kıyasla daha kolay üretilebildikleri için birçok 3. Dünya ülkesine cazip görünmektedir. Kimyasal ve biyolojik savaş programları yürüten ülkelerin büyük bir kısmı balistik ve/veya cruise füzelerine de sahiptir. Bu silahlarda, şehirlere ve geniş alanlara yayılmış askeri tesislere karşı kullanıldıklarında hedef hassasiyetin büyük bir önemi yoktur. Kimyasal ve biyolojik silahlar kitle ölümlerine neden olabilir, sivil halkı panik ve kaosa sürükleyebilir ve askeri operasyonlara karşı etkin olabilirler. Operasyonel balistik füzeler silolarda, denizaltılarda ve kamyon veya raylı araçlar gibi mobil fırlatıcılarda konuşlandırılabilir. Mobil füzeler, varlıkları için büyük önem taşıyan gizlilikleri sağlanabildiği için birçok ülke tarafından tercih edilmektedir. Kısa menzilli balistik füzelerin çoğunda füze ve savaş başlığı tek bir parçadır. Oysa uzun menzilli balistik füzelerde savaş başlıkları füzeden ayrıdır. Bazı uzun menzilli balistik füzeler, her bir füze için ona kadar çıkabilen bağımsız hedefli uzaya çıkıp geri dönen araçlar (RV) taşır. Bu araçlar oldukça yüksek irtifalardan, kıtalararası balistik füze (ICBM) menzilinde saniyede 6-8 m. hızla dünya atmosferine girerler. Balistik füzeler katı veya sıvı yakıtlar kullanan roket sistemleri kullanabilirler. Modern füze sistemlerindeki trend, daha düşük lojistik gereksinimleri ve operasyon kolaylıkları nedeniyle katı yakıtlar kullanmak yönündedir. Bununla birlikte bazı 3. Dünya ülkeleri sıvı yakıt teknolojisine daha kolay ulaşabilmektedir, bu nedenle yeni sıvı yakıtlı füzeler geliştirmektedirler. 8 Balistik Füze Kategorisi Maksimum Menzil Kısa Menzilli Balistik Füzeler (SRBM) Orta Menzilli Balistik Füzeler (MRBM) 1,000-3,000 km. Orta-uzun Menzilli Balistik Füzeler (IRBM) 3,000-5,500 km. Kıtalararası Balistik Füzeler (ICBM) 5,500 km. üzerinde Denizaltı Balistik Füzeleri Her bir aşamanın bağımsız yakıta sahip olduğu çok aşamalı füzeler, uzun menzilli amaçlar için kullanılmaktadır. ICBM’ler klasik olarak sıvı veya katı yakıtlı motorların füzeyi hedefine doğru ittiği iki-üç aşamalı bir sisteme sahiptirler. Gelişkin yönlendirme sistemleriyle bir füze 9,600 km.lik bir uçuşun ardından hedefi, 30-90 m. yanılmayla vurabilir. Başta 3. Dünya ülkelerin kullandıkları olmak üzere, bugün kullanılan füzelerin büyük bir kısmı daha az gelişkin yönlendirme sistemlerine sahiptir. Öyle ki bu füzelerin yanılma oranları, yalnızca birkaç yüz km.lik bir uçuşun ardından bile 0,8-1,6 km.ye kadar çıkabilmektedir. Bununla birlikte bu düşük hassasiyet bile, füzelerin kitle imha silahları taşıması durumunda çok sayıda insanın ölmesi için yeterlidir. Daha gelişkin yönlendirme sistemleriyle ülkeler, füzelerinin yok etme gücünü artırabilir. (10) ICBM’LER Rus ve Çin ICBM’lerinin çoğu ABD’yi vurabilecek menzile sahiptir. Çin’in az sayıda ICBM’i tek zenginleştirilmiş nükleer başlık taşıyorken, Rus ICBM’leri binlerce nükleer başlık taşımaktadır. Rusya bir, Çin iki yeni ICBM sistemi geliştirmektedir. Her ne kadar Rusya Stratejik Füze Kuvvetleri silah kontrol anlaşmaları, füzelerin eskimesi ve ekonomik zorluklar nedeniyle geriliyorsa da, Rusya dünyanın en büyük karada konuşlandırılmış stratejik füzeye sahip ülkesidir. Rusya özellikle stratejik füze gücüne yönelik yatırımlarını sürdürmektedir, ICBM’lerinin çoğunluğu bir kaç dakika içinde fırlatılmaya hazır durumda bekletilmektedir. 9 Kasım 1994’de yürürlüğe giren START I, Kasım 2001’e kadar ABD ve Rusya’nın savaş başlıklarını 6,000’e düşürmesini gerektirmektedir. Şu anda her iki taraf da START I’in öngördüğünden çok daha az sayıda savaş başlığını sökmüş durumdadır. Eğer START II Rusya Federasyonu Meclisi Duma tarafından onaylanırsa ve New York Protokolleri Duma ve Senato tarafından onaylanırsa, MIRV’leri bulunan ICBM’ler 2007’den sonra yasaklanacaktır. (11) SLBM’LER Kıtalararası balistik füzelerle donatılmış çok sayıda nükleer Rus denizaltısı (SSBN) bulunmaktadır. Her ne kadar Rus SSBN’lerinin önümüzdeki 5 yıl içinde büyük ölçüde azalması bekleniyorsa da, Rusya yeni bir SLBM (SS-NX-28) ve BOREY sınıfı balistik füze denizaltısıyla güçlerini modernleştirmeyi düşünmektedir. Halihazırda Çin’in 12 CSN-NX-3 füzesi taşıyabilen XIA Sınıfı SSBN’leri bulunmaktadır. Hindistan da gelecek on yıl içinde kullanıma girecek Sagarika adıyla bilinen bir SLBM geliştirmektedir. KARA SALDIRI CRUISE FÜZELERİ Balistik füzelerden farklı olarak cruise füzeleri genellikle amaçlarına ve fırlatılma tiplerine göre sınıflandırılırlar. En çok kullanılanları kara saldırı cruise füzeleri (LACM) ve gemisavar cruise füzeleridir (ASCM). Her iki tip cruise füzesi de, uçaklara, gemilere, denizaltılara ve kara tesislerine konuşlandırılabilir. Bir LACM, sabit veya hareketli bir kara hedefini vurmak için tasarlanmış insansız silahlı bir hava aracıdır. Belirlenmiş bir hedefe, belirlenmiş bir rotadan ulaşır. İtiş gücü genellikle küçük bir jet motoruyla sağlanır. Gelişkin yönlendirme sistemleri sayesinde hedefi birkaç metrelik bir sapmayla vurabilir, gelişmiş LACM’ler çok küçük hedeflere karşı bile etkilidirler. LACM yönlendirmesi genellikle üç fazdan oluşur: fırlatma, seyir ve vuruş. Fırlatma fazında füze sadece dahili seyrüsefer sistemini (INS) kullanır. Seyir fazında füze, radar temelli arazi kontur uyum (TERCOM) sistemi, radar veya optik olay uyum sistemi 10 ve/veya uydu seyrüsefer sistemi tarafından güncellenen INS tarafından yönlendirilir. Vuruş yönlendirme fazı füzenin hedef bölgeye girmesi ve daha hassas arazi kontur bilgisi veya hedef bulucu kullanmasıyla başlar. LACM’lere karşı savunma, hava savunma sistemlerini bunaltır. Cruise füzeleri düşman radarlarından kaçabilmek için düşük irtifalarda uçabilir ve bazı durumlarda arazi şekillerinin arkasına saklanabilir. Daha yeni füzeler, radarlara ve enfraruj detektörlerine karşı tamamen görünmez olabilmektedir. Modern cruise füzeleri ayrıca hedefe en uygun yönden yaklaşmak ve saldırmak için programlanabilmektedir. Örneğin çoklu füzeler hava savunma sistemlerinin en zayıf noktalarını tespit ederek, hedefe farklı yönlerden saldırabilmektedir. Buna ilaveten LACM’ler, radarlardan ve hava savunma sistemlerinden kaçmak için halkasal rotalarla hedefe yaklaşabilir. Sadece Fransa, Rusya ve ABD’nin LACM üretmesi ve hiçbirinin ihraç etmemesi nedeniyle LACM tehdidi sınırlıdır. Fakat on yıl içinde diğer ülkelerce yeni nesil LACM’lerin üreteceği öngörülmektedir ve bu da tehdidin sınırlarını genişletecektir. Amerikan Tomahawk füzelerinin Körfez Savaşında gösterdikleri başarı, birçok ülkenin dikkatini cruise füzelerine çekmiştir. LACM pazarının 2015 yılında tek bir Batılı LACM üreticisi için 6,000-7,000 füzeyi içereceği öngörülmektedir, bu rakama ABD, Rusya ve Çin’in üreteceği LACM’ler dahil değildir. Bu füzelerin çoğunluğu kesin vuruş yeteneğine sahip olacaktır. (12) MRBM’LER VE IRBM’LER Çin, Kuzey Kore, İran, Hindistan ve muhtemelen Pakistan’da yeni MRBM ve/veya IRBM sistemleri geliştirilmektedir. Bunlar stratejik sistemlerdir ve çoğunluğu konvansiyonel olmayan savaş başlıkları taşıyacaktır. 1988’de yürürlüğe giren Orta Menzilli Nükleer Güçler (INF) Anlaşmasının yasaklıyor olması nedeniyle Rusya MRBM veya RBM sistemleri üretmemektedir ve bu sistemlere sahip değildir. Kuzey Kore’nin hırslı MRBM ve IRBM geliştirme programları vardır. Kuzey Kore tek aşamalı No Dong MRBM üretmeyi başarmıştır. Kuzey Kore’nin faaliyetlerine bağlı olarak No Dong veya üretmek için gerekli teknoloji diğer ülkelere satılabilir. İki yeni iki 11 aşamalı füze sistemi olan Taepo Dong 1 ve Taepo Dong 2 Kuzey Kore tarafından geliştirilmektedir. Taepo Dong 2’nin menzili Alaska’ya kadar uzanmaktadır. İran da iki yeni MRBM geliştirmektedir. Bu füzeler büyük ihtimalle diğer ülkelerin yardımıyla geliştirilmektedir. Uzun menzilli füzeler üretmek, İran’ın bölgesel bir askeri güç olma çabalarının bir parçasıdır ve İran’ın önümüzdeki on yılın ilk yarısında bir MRBM sistemi kurmayı başaracağı öngörülmektedir. (13) Balistik füzeler yaygın olarak kullanımdadır, sayı ve çeşitleri artacaktır. Kitle imha silahlarının balistik füzelere yerleştirilmesi tehdidi artırmaktadır. Kuzey Kore ve İran gibi bölgesel güçlerin daha uzun menzilli balistik füzeler (MRBMler ve IRBMler) edinmesi, daha az dikkat çekmektedir. Çin’in SRBM’lerden IRBM’lere kadar uzanan bir füze geliştirme programı vardır, yeni nesil füzeleri mevcutlarından çok daha etkili olacaktır. ICBM ve SLBMlerinin sayısının azalmasına rağmen Rusya güçlerini geliştirilmiş ICBM ve SLBMlerle modernize edecektir ve nükleer başlıklı füzelere sahip olmayı sürdürecektir. Kara saldırı cruise füzelerinin yayılması, önümüzdeki on yıl içinde ciddi oranda artacaktır. Bu füzeleri üreten ülkelerin sayısı ikiden dokuza çıkacaktır. Yeni cruise füzeleri çok daha hassas olacak, konvansiyonel silahlarla donatılacak ve ihraç edilecektir. Yeni cruise füzeleri, konvansiyonel silahlarla donatıldıklarında bile yüksek hedef hassasiyetleri nedeniyle öldürücü olacaktır. Balistik ve cruise füzeleri düşük işletim masrafları, mevcut savunma sistemlerini geçme yetenekleri ve ulusal güç sembolü olmalarıyla, birçok ulusun saldırı silahı tercihi olacaklardır. Dolayısıyla geleceğin askeri planlama ve operasyonlarında da önemli tehditler olacaklardır. (14) 12 II. FÜZE TARİHİ (15) 8 Eylül 1944 Füze Çağı, Almanya’nın Londra’ya düzenlediği ilk V-2 füze saldırısıyla başladı. 1944/45 Müttefikler, Londra’yı V-2 füzelerine karşı korumak için uçaksavarlardan oluşan bir barikat oluşturmayı planladılar. Patlamamış uçaksavar mermilerinin şehre vereceği zararlardan dolayı plan uygulamadı. 1945/46 II. Dünya Savaşının sonunda liderler, savaşın 1946’ya uzaması durumunda Nazilerin New York’u vurmak için Kıtalararası Balistik Füze (ICBM) planladıklarını öğrendiler. 4 Temmuz 1945 II. Dünya Savaşında balistik füzelerin kullanımını araştırmak amacıyla Avrupa’ya giden bir Amerikan delegasyonu, ABD’nin yeni silahlara karşı savunma amaçlı bir araştırma ve geliştirme programı başlatmasını önerdiler. Kasım 1945 ABD Hava Kuvvetleri’ne bağlı Scientific Advisory Group’un bir raporunda füze saldırılarına karşı füzelerin ve bir çeşit enerji ışınının kullanımı tartışıldı. 4 Mart 1946 ABD Hava Kuvvetleri iki uzun vadeli projeyi uygulamaya soktu; Thumper ve Wizard Projeleri. Bu projeler saatte 4.000 mil hızla 500.000 feet yüksekliğinde uçarak füzeleri yok edecek füzelerin geliştirilmesi imkanlarını araştırmayı amaçlıyordu. 29 Mayıs 1946 II. Dünya Savaşı sonrası ABD Kara Kuvvetlerinin ihtiyaçlarını belirlemek için Kasım 1945’de toplanan Stilwell Board’ın raporunda, balistik füzelere karşı savunma sistemlerin geliştirilmesi önerildi. 13 Eylül 1953 ICBM gelişmelerinin beklentisi, II. Dünya Savaşında Sovyet faaliyetlerine izin vermiş yedi üst düzey görevlinin SSCB Komünist Partisi Genel Komitesine Bir Anti Balistik Füze (ABF) sisteminin geliştirilme imkanlarını araştırılmasına yöneltti. Bu isteğe bir cevap olarak bir fizibilite çalışması başlatıldı ve bu tip füze savunma sistemlerinin oluşturulmasının mümkün olduğuna karar verildi. Bu durum Sovyetleri 1953 sonlarında kendi ABF geliştirme programlarını kurmaya yöneltti. 1955 Bell Telefon Laboratuarları, analog bir bilgisayar kullanarak, balistik füze hedeflerinin atış ve varış noktaları arasında 50.000 gösterilmiş intercepti tamamladı. Bu simülasyonlar bir füzenin diğer bir füze tarafından vurulmasının mümkün olduğunu gösterdi. Bu noktaya kadar bir çok bilim adamı, yüksek hızlarından dolayı füzelerin vurulmasının imkansız olduğu fikrindeydi. 16 Ocak 1958 A.B.D. Savunma bakanı Neil H. McElroy, Balistik füzelere karşı savunma sorumluluğunun ABD ordusuna ait olduğunu belirterek, Hava Kuvvetlerine Wizard projesini erteleme ve bu projeden ordunun Nike Zeus balistik füze savunma sistemi ile yarışabilecek radar ve emir ve kontrol ekipmanları üretmesini emretti. 4 Mart 1961 Bir rapora göre, Sovyetler Birliği bir füze savaş başlığının ilk kez yakalanarak yok edilmesini başardı. 19 Temmuz 1962 Pasifik Okyanusu üzerinde yapılan bir testte bir Nike Zeus füzesi, bir Atlas ICBM savaş başlığını yakaladı. Her ne kadar Zeus savaş başlığına iki km. yaklaşabilmişse de bu mesafe, tam operasyonel bir Zeus nükleer başlığının, bir ICBM başlığını yok etmesi için yeterliydi. 10 Aralık 1962 Savunma Bakanı Robert S. McNamara Amerikan halkını, Sovyetlerin kendi Galosh balistik füze savunma sistemini geliştirdikleri konusunda bilgilendirdi. 14 23 Haziran 1967 Glassboro toplantısında Başkan Lyndon Johnson ve Savunma Bakanı Robert Mc. Namara, Sovyetler yetkilisi Alexei N. Kosygin, ABD’nin Sovyet savunma füzelerini vurabilmek için gittikçe daha çok sayıda ICBM’ne nükleer savaş başlı takmasıyla sonuçlanan Sovyet füze savunma sistemleri geliştirme çalışmalarının yasaklanmasını istediler. Kosygin’in bu talebe verdiği cevap şöyleydi: “Savunma ahlakidir, saldırı değildir!” 18 Eylül 1967 Savunma Bakanı Robert Mc. Namara, Başkan Lyndon Johnson’ın Sentinel balistik füze savunma sisteminin geliştirilmesi kararını açıkladı. 6 Şubat 1969 A.B.D. Savunma Bakanı Melvin Laird Sentinel sistemin geliştirilmesine, Başkan Richard Nixon’un yeni yönetimi tarafından ABD stratejik programlarının gözden geçirilmesinin tamamlanması için kısa bir ara verdi. 14 Mart 1969 A.B.D. Başkanı Richard Nixon kararının, Amerikan ICBM alanlarını Sovyet füze saldırılarından korunması için bir füze savunma sisteminin geliştirilmesi olduğunu açıkladı. Yeni füze savunma sisteminin adı Safeguard olarak belirlendi. 26 Mayıs 1972 ABD Başkanı Nixon ve SSCB Genel Sekreteri Leonid Brezhnev ABM (Anti Balistik Füze) Anlaşmasını da içeren SALT1 Anlaşmasını imzaladılar. Bu anlaşma Sovyetler ve ABD’nin her biri 100’er füze içeren iki ABM sitesi geliştirmeyle sınırlıyordu. Sitelerden biri bir ICBM alanını, diğeri de her bir ülkenin başkentindeki ulusal otoriteleri koruyacaktı. 1974 protokolüyle site sayısı bire indirildi. 1976 ABM Anlaşmasındaki füze savunmalarına getirilen teknik sınırlamaları ve kısıtlamaların gözden geçirilmesi sonucunda Kongre orduya, yaklaşık dört aydır çalıştırılan Safeguard sisteminin kapatılmasını emretti. Sovyetler kendi ABM sitelerini Moskova yakınlarında işletmeye devam etti. Aynı anda Kongre orduya, Sovyetlerin 15 ABM anlaşmasını bozma ihtimaline karşı füze savunma programını yeniden oluşturmasını emretti. Sonuçta Safeguard sisteminin bir takipçisi durumunda R&D programı ortaya çıktı. 1976-1984 ABD ordusu füze savunma füzelerinde bir devrim anlamına gelen teknolojik gelişmeleri başlattı. Bu yeni füzeler, hedeflerini onlara çarparak yok edebiliyorlardı. Bu gelişme nükleer savaş başlıklarını gereksizleştirdi ve Safeguard sisteminden beri varolan önemli bir sorunu çözdü. 31 Temmuz 1979 Cumhuriyetçilerin Başkan adayı Ronald Reagan Cheyenne Dağının altında bulunan NORAD Komuta Merkezini ziyaret etti. Reagan burada, nükleer bir savaş durumunda ABD’nin güçlerini ve Amerikan halkını uyarmak için kullanacağı emir ve kontrol mekanizmalarını gördü. ABD’nin füze saldırılarına karşı kendini koruyamayacağını öğrendi. Başkan seçilmesi durumunda, füze savunmasını ulusal güvenlik politikasının bir parçası yapacağını açıkladı. 8 Ocak 1982 Karl R. Bendetsen başkanlığında bir grup özel danışman Oval Ofiste Başkan Reagan’a, füze savunma sistemleri geliştirmek üzere acil bir ulusal program hazırlamayı önerdi. 23 Mart 1983 A.B.D. Başkanı Reagan gelecekte belirsiz bir zamanda etkin füze savunma sistemlerinin geliştirilmesini araştıracak yeni bir R&D programını başlatmaya karar verdiğini açıkladı. 25 Mart 1983 23 Martta açıklanan politika 85 no’lu Ulusal Güvenlik Kararı olarak yasallaştı. 18 Nisan 1983 A.B.D. Başkanı Reagan, ilk bölümü mevcut füze savunma teknolojisini araştıracak ve yeni füze savunma programı için bir teknoloji programı önerecek , ikici bölümü böyle 16 bir programın stratejik ve politik etkilerini araştıracak iki bölümlü bir çalışma yapılmasını emretti. İlk çalışma Fletcher Raporu (Savunma Teknolojileri Çalışması), ikincisi ise Hoffman Raporu (Geleceğin Güvenlik Stratejisi Çalışması) olarak tanındı. Geleceğin Güvenlik Stratejisi Çalışmasının iki önemli sonucu; böyle bir programın caydırıcılığı artıracağı ve bir anti-taktik balistik füze sisteminin ulusal füze savunma sisteminin oluşturulması için yararlı bir ilk adım olacağıydı. Kasım 1983 Fletcher Raporunun ilk versiyonu tamamlandı. Bu rapor Başkanın emrettiği yeni füze savunma araştırma programı için iki ayrı model öneriyordu. Raporun favorisi olarak belirtilen ilk model 1984 yılı için 1,405 trilyon $, 1985 yılı için 2,385 trilyon $, 1986 yılı için 3,43 trilyon $, 1987 yılı için 4,284 trilyon $, 1988 yılı için 4,623 trilyon $ ve 1989 yılı için de 4,766 trilyon $ ayrılmasını öneriyordu. Alternatif modelde önerilen harcamalar daha düşük bir düzeydeydi. 6 Ocak 1984 119 no’lu Ulusal Güvenlik Kararla, nükleer savaşı önlemek için alternatif bir caydırıcı araç olarak Stratejik Savunma İnisiyatifi (SDI) oluşturuldu. 18 Temmuz 1984 Ordunun yeni yok etmek için vur teknolojisinin etkinliğini görmek için yapılan test başarıyla sonuçlandı. Nisan-Kasım 1985 ABM Anlaşmasının dar ya da geniş yorumlanması konusundaki tartışma başladı. Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert McFarlane, Reagan yönetiminin anlaşmanın dar yorumun tercih ettiğini belirtti. 11 Eylül 1986 SDIO (Stratejik Savunma İnisiyatifi Organizasyonu) program çerçevesinde başarılı bir test gerçekleştirdi. 17 11-12 Ekim 1986 ABD Başkanı Ronald Reagan ve SSCB Genel Sekreteri Mikhail Gorbachev, İzlanda Reykjavik’te ikinci kez bir araya geldiler. Gorbachev Reagan’dan, diğer saldırı güçlerini sınırlandırma anlaşmaları için bir ön şart olarak SDI programını sınırlamasını istedi. Reagan bu isteği reddetti. 4 Aralık 1986 Brüksel’deki NATO Savunma Bakanları toplantısında Savunma Bakanı Caspar Weinberger, kısa menzilli füze savunma mimari çalışması için yedi SDI kontratı yapıldığını açıkladı. 4 Kasım 1987 Bir PAC-2 Patriot, SS- füzesi olarak simule edilen bir başka Patriotu başarıyla yok etti. 3 Mart 1989 Başkan George Bush, ABD ulusal güvenlik stratejisinin gözden geçirilmesini emretti. 2 Ağustos 1990 Irak, Kuveyt’i işgal etti. 17 Ocak 1991 Ortadoğu’da ABD liderliğindeki koalisyon güçleri Irak güçlerine karşı askeri operasyona başladılar. 18 Ocak 1991 Basın raporlarına göre tarihte ilk kez bir anti-misil füzesi bir balistik füzeyi savaş şartlarında vurdu. Bir Patriot hava savunma füzesi, Suudi Arabistan’da bulunan bir AMD hava üssüne saldıran bir Irak Scud Füzesini yok etti. 29 Ocak 1991 Başkan Bush SDI programının odağının Sınırlı Saldırılara Karşı Global Korunma konsepti olarak değiştirildiğini açıkladı; 18 “Stratejik Savunma İnsiyatif programının, kaynağı ne olursa olsun sınırlı balistik füze saldırılarına karşı korunma sağlanmasına odaklanmasını emrettim. ABD, dostlarımız ve müttefiklerimize gelecekte yönelecek tehditlere karşı koyacak bir SDI programı izleyelim.” 25 Şubat 1991 Bir Scud füzesi askerlerin barakasını vurdu, 28 Amerikan askeri öldü. 30 Mart 1991 Savunma Bakanlığı Tiyatro Füze Savunma (kısa menzilli füzelere karşı füze savunma sistemi, TMD) Raporunu Kongre’ye sundu. Raporda, SDIO’nun tiyatro füze savunma sistemi ve taktik tiyatro füze savunma sistemini (uzun menzilli füzelere karşı füze savunma sistemi) merkezden yöneteceği açıklandı. 23 Nisan 1991 ABD Uzay Kuvvetleri Komutanı General Donald Kutyna, Senato’nun Ordu Hizmetleri Komitesi’ne yaptığı konuşmada, Körfez Savaşında koalisyon güçlerinin başarısının arkasında ABD’nin uzayı kontrol etmesini yattığını belirterek, ABD’nin uzay araçlarına yönelik düşman saldırılarına karşı uzayı kontrol etmek amacıyla gerekli araçlara sahip olmak için plan yapması gerektiğini belirtti. 5 Kasım 1991 Başkan Bush 1992 ve 1993 mali yılları için 1991 Füze savunma Yasası olarak da bilinen Ulusal Savunma Otorizasyon Yasasını imzaladı. Bu yasa Savunma Bakanlığının 1990’ların ortasına kadar tiyatro füze sistemlerini geliştirmesini öngörüyordu. Kurulacak yeni sistem ABD’yi Üçüncü Dünya saldırıları da dahil olmak üzere balistik füze tehditlerine karşı koruyacaktı. 8 Kasım 1991 Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya bir birlik kurarak, Gorbachev hükümetinin sona erdiğini deklere ettiler. Bu deklarasyon SSCB’nin ortadan kalktığını ve Soğuk savaşın sona erdiğini belirtiyordu. 19 20 Ocak 1993 William Jefferson Clinton, ABD’nin kırk ikinci başkanı seçildi. 12 Mayıs 1993 SIDO yeniden düzenlendi. Sekreter Aspin soğuk savaşın sona erişinin ABD’nin artık SSCB’nin kitle saldırı tehdidine maruz olmayacağı anlamına geldiğini belirterek, ABD’ye yönelik yeni tehdidin Üçüncü dünya diktatörlerinin elindeki balistik füzeler olduğunu ve bu yüzdende TMD sistemlerinin Soğuk Savaş sonrası tehditlerine odaklanacağını ifade etti. 11 Mayıs 1994 Kuzey Yemen’den fırlatılan bir Scud füzesi 25 kişinin ölümüne yol açtı. Mart 1996 Çin Halk Cumhuriyeti, seçimleri etkilemeye yönelik askeri harekatların bir parçası olarak Tayvan’a dört M-9 füzesi fırlattı. 20 Ağustos 1996 İsrail Arrow II (Hetz-2) anti-balistik füzelerinin testini başarıyla sonuçlandırdı. Kasım 1996 ABD Patriot PAC-2 füzelerinin, diğer savunma sistemleriyle iletişim kurabilen yeni versiyonunu geliştirdi. 7 Şubat 1997 ABD Uzay ve Stratejik Savunma Komutanlığı bir PAC-2 füzesini başarıyla test etti. 20 III. ANLAŞMALAR ANTİ BALİSTİK FÜZE SİSTEMLERİNİN SINIRLANDIRILMASI ANLAŞMASI Anti Balistik Füze Sistemlerinin Sınırlandırılması Anlaşmasında ABD ve SSCB’nin her biri, Sadece iki ABM (Anti Balistik Füze) yayılma sitesine sahip olmayı, bu sitelerde ulusal çapta ABM savunması kurmamayı ve geliştirmemeyi kabul ettiler. Bu şekilde anlaşma tarafları diğerinin füze güçlerinin yayılma yeteneğini serbest bırakıyordu. Anlaşmayla belirlenen nitel ve nicel sınırlar, kurulabilecek ABM sistemlerinde de uygulanacaktı. Anlaşma tarafları, AMB teknolojilerinin nitel gelişmesini sınırlamayı kabul ediyorlardı. ABM Anlaşması 26 Mayıs 1972’de Moskova’da imzalandı. ABD Senatosu anlaşmayı 3 Ağustos 1972’de onayladı ve anlaşma 3 Ekim 1972’de yürürlüğe girdi. SSCB’nin anlaşamaya eklediği bir protokolle ABM yayılma sitelerinin sayısı ikiden bire indirildi. Anlaşma tarafları başkentlerine bir ABM sistemi ya da bir ICBM (Inter Continental Balistic Missile, Kıtalararası Balistik Füze) sitesi kurabileceklerdi. SSCB Moskova etrafında bir ABM sistemi kurdu, ancak USA ABM sistemi kurmamayı tercih etti ve 1976’da North Dakota’da bulunan bir ICBM fırlatma sahasında ABM sitesine kurdu. (16) START II ANLAŞMASI Start II, kıtalararası balistik füzeleri (ICBM) ve diğer çoklu savaş başlıklı ICBM’lerin sınırlayacak. Anlaşmayla aynı zamanda her iki ülkede konuşlandırılmış olan stratejik nükleer silahların toplam sayısı 2/3 oranında azaltılacak. İlk aşamanın bitimiyle birlikte, her bir taraf konuşlandırdığı toplam stratejik nükleer savaş başlığı sayısını 3.800-4.250’ye düşürdü. Ve ikinci ve son aşamanın bitimiyle de bu sayı 3.0003.500’e düşürülecek. konuşlandırılmasına izin Bu aşamada verilecek ve çoklu ICBM’ler savaş başlıklı sadece tek ICBM’lerin savaş başlığı taşıyabilecek. Konuşlandırılmış SLBM’lere yerleştirilebilecek çoklu savaş başlıklarının sayısı 1.700-1.750’yi geçemeyecek. 26 Eylül 1997’de imzalanan protokolle START II sınırlama ve yasaklamalarının tamamlanması gereken tarih, 1 Ocak 2003’den 31 Aralık 20007’e uzatıldı. Aynı protokolle, Start Anlaşmasının uygulamaya girmesinden 21 yedi yıl sonra iç sınırlamaların başlayacağı 5 Aralık 2001 tarihi de 31 Kasım 2004’e uzatıldı. START II Anlaşması 3 Ocak 1993’de ABD Başkanı George Bush ve Rusya Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin tarafından imzalandı. Anlaşma, iki başkanın 17 Haziran 1992’de bir araya geldikleri Washington Toplantısında imzaladıkları Ortak Anlayış (Joint Understanding) metni ile açıklandı. ABD Senatosu 26 Ocak 1996’da START II Anlaşmasının onaylanmasını kabul etti. Rusya Federasyonu Meclisi ise anlaşmayı hala onaylamamıştır. (17) 22 IV. ABD-RUSYA ASKERİ TEORİLERİ VE UYGULAMALARI (18) Soğuk savaş, başta çağdaş savaş olmak üzere ABD-Rus askeri teori çalışmalarını yeni bir aşamaya getirerek sona erdi. Bugün ABD ve Rusya askeri kuruluşları yeni teoriler, kavramlar ve politikalara dayalı olarak stratejilerini ve taktiklerini revize ediyorlar. Soğuk Savaş dönemi ile karşılaştırıldığında altı önemli gelişme ve değişiklik bulunmaktadır: I. Ulusal Güvenlik: Bu kavram yoğunluk ve yaygınlık açısından anlam değişikliğine uğradı; yeni “güvenlik anlayışı” ve “ulusal savunma anlayışı” geliştirildi. Soğuk Savaş döneminde uluslar genellikle”ulusal güvenliği”, “askeri güvenlik” olarak algıladılar. Soğuk Savaştan sonra uluslararası çevre köklü olarak değişti ve ABD ve Rusya yeni bir“güvenlik anlayışı” ve “ulusal savunma anlayışı” geliştirdiler. 1. Ekonomik güvenlik anahtardır. “Ulusal güvenlik” kavramı genişleyerek, askeri güvenliğe ek olarak politik, ekonomik, sosyal ve hatta teknolojik, kültürel ve çevre güvenliğini de kapsamaya başladı. Başkan Clinton, ABD’nin ulusal güvenliğinin artık Soğuk Savaşta kullanıldığı dar anlamında askeri terimlerle algılanmaması gerektiğini belirtiyor ve ulusal güvenliğin birincil olarak ekonomik güvenliğe dayandığını ve ABD’nin birincil önceliğinin ekonomiyi güçlendirmek olduğunu açıklıyordu. ABD 1995 mali yılı “Ulusal Savunma Raporu” ABD’nin güvenliğinin kısa vadede güçlü askeri kuvvetlere, ancak uzun vadede güçlü bir ekonomiye dayanması gerektiğini ifade etmektedir. 49. Birleşmiş Milletler Genel Toplantısında Rusya Federasyonu Başkanı Yeltsin geçmişte “güvenliğin” askeri anlamıyla anlaşıldığını, ancak bu durumun artık geçerli 23 olmadığını söylüyor, bugünün güvenlik konularının genişlediğini ve güvenliğin neredeyse “düzenli gelişme” ile aynı anlama geldiğini belirtiyordu. Yeltsin, ilke olarak kişisel, sosyal ve ulusal olmak üzere üç ayrı güvenlik seviyesinin olduğunu, bunların birbirinden ayrılamayacağını, karşılıklı ilişkiler içinde olduklarını, ancak en önemli unsurun ulusal güvenliği korumak, yani Rusya’nın ulusal çıkarlarını, haklarını ve önceliklerini korumak olduğunu işaret ediyordu. 2. Askeri güç başvurulacak son çaredir. ABD ve Rus askeri yetkilileri Soğuk Savaşın bitiminde, her ne kadar uluslararası güvenlik çevresi değişmişse de, ordunun temel görevinin potansiyel düşmanları caydırmak, savaşmaya ve kazanmaya her zaman hazır olmak olduğuna inanmaktadırlar. Ordu ulusal güvenliği desteklemeyi ve sorunların çözümü için başvurulacak son kuvvet olmayı sürdürebilir. Temel olarak ABD, iki geniş ölçekli bölgesel çatışmada aynı anda savaşıp kazanabilecek bir program oluşturmuş durumdadır. Rusya da sınırlı savaşlar ve çatışmalar için bir program geliştirmiştir. 49. Birleşmiş Milletler Genel Toplantısında Clinton ABD çıkarlarının tehdit edilmesi durumunda mümkün olursa diğer ülkelerle birlikte ortak eyleme gideceklerini, ancak gerekirse diplomatik, hatta askeri yolları kullanacaklarını kamuoyuna açıklamaktaydı. Rusya’nın yeni askeri doktrini, askeri gücün gelecekte de Rus çıkarlarının koruyucusu olacağını ve Rusya’nın askeri tehditlere karşılık vermek için politik, diplomatik, hukuki, ekonomik ve diğer araçları kullanacağını vurgulamaktadır. Rusya güvenliğini sağlamak için her türlü aracı kullanacaktır, başta politik ve diplomatik araçlar olmak üzere barışçıl araçları kullanmaya öncelik verecek, askeri güç sadece kendini korumak ve saldırganları uzaklaştırmak için kullanacaktır. 3. Nükleer silahlar özel bir role sahiptir. ABD 1995 mali yılı “Ulusal Savunma Raporu” nükleer silahların, düşman nükleer saldırılarına karşı güçlü ve etkili bir caydırıcı güç olduğunu tekrarlamaktadır. Amerikan nükleer gücü esnek bir yapıya sahiptir ve bir nükleer karşı saldırı yapmaya hazırdır. Rusya’nın yeni askeri doktrini nükleer silahların, askeri harekatlarda kullanılmak üzere değil saldırıları caydırmak için politik araçlar olduğunu belirtmekte 24 ve Rusya’nın nükleer silahları ilk kullanan taraf olmayacağı ilkesinden vazgeçildiği açıklamaktadır. II. Savaş: Odak dünya savaşından bölgesel , sınırlı savaşa, askeri tehditlere ve nükleer tehdit altında konvansiyonel savaşlarda savaşmaya doğru dönmüştür. Soğuk Savaşın bitiminde ABD, Rusya ve diğerleri ulusal gelişme ve askeri stratejilerini gözden geçirmeye başladılar. Bu çerçevede savunma sistemleri ve askeri yapılarını da gözden geçirdiler. Rusya “ mobil savunma stratejisi” kurarken, ABD “bölgesel savunma stratejisi” oluşturdu. Soğuk Savaş dönemi ile karşılaştırıldığında geleceğin savaşlarına yönelik Amerikan ve Rus yaklaşımları köklü bir biçimde değişti. 1. Savaşa verilen anlam konusunda hem ABD hem de Rusya sınırlı savaşlar ve silahlı çatışmalara odaklanması gerektiğine inanmaktadır. ABD SSCB’nin çökmesinin, dünya nükleer veya konvansiyonel savaş tehdidini azalttığına inanmaktadır. Gelecekte ABD’ye yönelik tehditler dört alandan gelecektir: yeni bir nükleer kriz, bölgesel güçler, eski SSCB ve Doğu Avrupa ülkelerindeki kaostan kaynaklanan güvenlik tehdidi ve son olarak ABD çıkarlarına yönelik ekonomik tehditler. Diğer tarafta Rusya gerçekçi bir tehdidin ABD veya NATO’dan değil, çevresindeki ülkelerden geleceğine inanmaktadır. Rusya ve NATO üyesi ülkeler arasında nükleer veya konvansiyonel savaş çıkması ihtimali açık bir şekilde azalmıştır, ancak politik, ekonomik, bölgesel ve dini çatışmalar sonucu komşu ülkelerle sınırlı bir savaşa ya da silahlı çatışmaya girme ihtimali kesin bir şekilde artmıştır. Bu nedenle Rus savaş hazırlıklarının odağı, gelecekteki savaşlarının temel biçimi olacak sınırlı savaşlar ya da silahlı çatışmalara kaymıştır. 2. Varsayılan düşmanların anlamı konusunda hem ABD hem de Rusya gerçekte bölgesel güçleri hedeflemektedir. 25 ABD kısa vadede Üçüncü Dünya ülkelerinden bazı bölgesel güçlerin ve ülkelerin nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlara sahip olmalarından, ancak uzun vadede ABD ile ekonomik üstünlük, teknolojik üstünlük ve dünya egemenliği konusunda rekabet ettiği ekonomik ve teknolojik güçlerden endişelenmektedir. ABD Uzun Vadeli Geniş Kapsamlı Strateji Komisyonu güvenlik çevresinin önümüzdeki 20 yıl içinde çok daha karışık bir hal alacağına inanmaktadır: yeni güçler, yeni teknolojiler ve yeni ittifaklar doğacak ve özellikle ekonomik gelişme ve değişiklikler çok kritik bir özellik kazanacaklardır. Diğer tarafta Rusya asıl tehdidin kısa vadede çevre ülkelerden, ancak uzun vadede ABD ve Japonya’dan geleceğine inanmaktadır. 3. Savaş ölçeği hesaplamaları konusunda ABD ve Rusya iki eş zamanlı bölgesel çatışmada savaşmaya hazırlanmaktadır. ABD, maksimum 480.000 askerinin yer alacağı “eşzamanlı iki geniş ölçekli çatışmayı kazanmak” için bir plan formüle etmiştir. 1995 mali yılı “Ulusal Savunma Raporu” “potansiyel düşman bölgesel güçlerle savaşmanın, ABD askeri planının özünü” oluşturduğunu belirtmektedir. Rusya ise komşu ülkelere saldırmayacağını, mobil savunma operasyonları düzenleyeceğini ve ana savaş gücü olarak mobil birliklere dayanacağını vurgulamaktadır. Rusya, maksimum 200.000 askeriyle iki orta ölçekli savaş veya iki geniş ölçekli savaşa katılma kapasitesine sahip olmayı istemektedir. 4. Silah analizleri konusunda ABD ve Rusya dikkatlerini nükleer savaştan, nükleer tehdit altında konvansiyonel savaşa çevirmişlerdir. ABD, Varşova Paktının çözüldüğüne, stratejik nükleer silahların azaldığına, ABDRusya ilişkilerinin geliştiğine ve bu nedenle ABD’ne yönelik geniş ölçekli bir nükleer saldırı tehdidinin önemli ölçüde azaldığına inanmaktadır. ABD, etkin bir caydırıcılık sağlayacak bir stratejik nükleer program formüle etmiştir; bu çerçevede nükleer vuruş gücü ismini, nükleer caydırma gücü olarak değiştirmiştir. Diğer tarafta nükleer silahsızlanma sürecinin tersine dönme ihtimaline karşı yeni bir nükleer birim organize edebilmeyi istemektedir. 26 Rusya nükleer silahların askeri araçlar değil, savaşı önleyecek politik araçlar olduğuna inanmaktadır. Bundan hareketle neden bazı uzmanların Rusya’nın stratejik nükleer gücünü stratejik caydırma gücü olarak kabul ettiklerini anlamak mümkündür. Bu nedenle ABD ve Rusya geleceğin savaşlarının nükleer tehdit altında konvansiyonel savaşlar olacağına inanmaktadır. 5. Geleceğin operasyonlarına hazırlanmak konusunda ABD ve Rusya farklı şeylere vurgu yapmaktadırlar. ABD odağını Avrupa’daki tehditlere karşı koymaktan, global çatışmalara, özellikle ABD çıkarlarının tehdit edildiği bölgesel çatışmalara doğru kaydırmıştır. Bununla birlikte Rusya odağını Orta Avrupa’dan kendi periferisine kaydırmış ve mobil bir savunma sistemi oluşturmuştur. 6. Geleceğin savaşlarının nasıl yürütüleceği konusunda ABD ve Rusya temel olarak aynı sonuca ulaşmışlardır. Her iki ülke de şunları vurgulamaktadır; a) Karada, denizde, havada ve uzayda üç boyutlu savaşlar olacaktır ve savaş uzayı genişleyecektir. b) İnsan gücünden ziyade yoğunlaşmış ateş gücüyle savaşacaklardır ve savaşın yoğunluğu büyük ölçüde artacaktır. c) Yüz yüze savaşın yerini ileri teknoloji silahlarına dayanan ileri teknoloji savaşlar alacaktır. d) Güç girişi önemlidir ve artan seferberlik hızı savaşın sonucunu önemli ölçüde etkileyecektir. e) Savaşlarda yüksek veri girişi ve yüksek tüketim olacaktır, lojistik garantiler konusundaki talepler artacaktır. ABD ve Rusya geleceğin sınırlı savaş ve çatışmaları için başlıca aşağıdaki adımları izlemektedirler. A. Komutanlık düzenini yeniden düzenlemek: 27 ABD, Soğuk Savaş döneminin 10 büyük saldırı komutanlığının sayısını dokuza indirdi ve yeniden örgütledi, sonuç olarak komutanlık fonksiyonları değişti. Özellikle Avrupa, Pasifik, orta ve güney komutanlıkları bölgesel krizlere erken müdahale etmekle sorumlu hale geldiler. Bu çerçevede; Atlantik komutanlığı iki eş zamanlı geniş ölçekli bölgesel çatışmada doğrudan savaşmakla ve esas olarak özel saldırı görevlerini yerine getirmekle,.nakil birim komutanlığı mobil saldırı birliklerinin personelini ve malzemelerini dünyanın her yerine taşımakla sorumludur. Rusya da Savunma Bakanlığı ve Genel Kurmay Başkanlığının görevlerini gözden geçirmiştir. Savunma Bakanı ulusal savunma politikalarının formüle edilmesinden ve askeri malzeme ve teknolojilerinin güvenliğinden sorumludur. Genel Kurmay Başkanlığı saldırı birliklerinin komutanlığıdır. Rusya, bölgesel hava savunma birimini lağvederek ve görevlerini hava kuvvetlerine vererek beş büyük askeri biriminin sayısını dörde indirmiştir. Saldırı güçleri de yeniden organize edilmiştir. Ordu “grup ordu-bölünmesi”sistemini “ordu-takım” sistemiyle değiştirmiştir. Deniz Kuvvetlerine, sahil savunma operasyonlarından sorumlu olan sahil koruma adında yeni bir unsur eklenmiştir. Hava Kuvvetleri askeri uzay komutanlığı adında yeni bir unsur kurmuştur. B. Askeri servislerin üç branşının askeri stratejilerini revize etmek. ABD ve Rusya yeni askeri stratejilerine bağlı olarak askeri servislerin üç branşının askeri stratejilerini revize etmişlerdir. ABD Ordusu hava-kara saldırı stratejisini, hava-kara-deniz-uzay stratejisine çevirmiştir. Bu stratejiye bağlı olarak geleceğin savaşlarında birlikleri, iki eşzamanlı geniş ölçekli sınırlı savaşta savaşabilecek önemli bir saldırı birimi olacaktır. Barış zamanında ABD topraklarında olacaklar, ancak savaş zamanında, ordunun diğer birimleriyle birlikte saldırı görevlerini yerine getirmek için hızla sorunlu bölgelere intikal edeceklerdir. ABD Deniz Kuvvetleri yeni bir “denizden karaya” askeri stratejisi oluşturmuştur. Geçmişte birlikleri mavi-su saldırı görevlerinden sorumluydu, bugünse –gelecekteki savaşlarda ordunun diğer birimleriyle birlikte iki eşzamanlı geniş ölçekli sınırlı savaşta savaşabilecek mobil vuruş gücü olacakları anlamına gelen- “denizden-karaya” saldırı birimlerine dönüştürülmüştür. 28 ABD Hava Kuvvetleri yeni bir “global amaç, global güç” stratejisi geliştirmiştir. Birlikleri iki eşzamanlı geniş ölçekli sınırlı savaşta savaşmada özel bir öneme sahiptir ve en önemli cevap verme ve saldırı gücüdür; Deniz Kuvvetleri ve diğer birimlerle birlikte mobil saldırı görevlerini paylaşmaktadır. Sovyet ordusu, “geniş, derin, çok seviyeli savunma stratejisini”, “mobil savunma stratejisi” ile değiştirmişti. Ülke dışı askeri geri çekilmenin tamamlanmasından sonra Rus ordusu mobil bir birim ve stratejik yedek güçler birimi kurma planlarına bağlı olarak yeniden örgütlenecektir. Merkezi otoritenin takdirine bağlı olarak özellikle mobil birim, sınırlı savaşlar ve iç krizlerde yer alacak asıl güçtür. Rus Deniz Kuvvetleri “mavi-su saldırı” stratejisini, “sahil savunma” stratejisiyle değiştirmiştir. Rus Hava Kuvvetleri “yabancı toprak operasyonları” stratejisini “bölgesel savunma” stratejisine dönüştürmüştür. C. Saldırı birlikleri yapısını yeniden örgütleme. ABD ve Rusya yeni askeri stratejileri ve doktrinlerine bağlı olarak saldırı güçlerini yeniden yapılandırmaktadır. ABD ordusu “temel güç” yapısını “kalas” yapısıyla değiştirmektedir. “Temel güç” yapısı, Amerikan askeri güçlerini dörde bölüyordu; stratejik, Atlantik, Pasifik ve olağanüstü komutanlıklar. Clinton yönetimiyle başlatılan “kalas” yapısı da Amerikan askeri güçlerini dörde bölmektedir; iki eşzamanlı geniş ölçekli sınırlı savaşta yer alacak birlikler, ülke dışı Amerikan varlığını sağlayacak olan birlikler, saldırı amaçlı olmayan askeri operasyonlarda kullanılacak birlikler ve stratejik caydırma birimi. Rusya da yeni bir askeri güçler yapısı oluşturmaktadır ve 2000 yılından önce uygulamaya geçecek yeni yapıyla güçlerini dörde bölecektir; kara kuvvetleri, deniz kuvvetleri, hava kuvvetleri ve stratejik caydırma birimi. 2000 yılından sonra ise hava kuvvetleri ve stratejik caydırma birimi birleştirilerek uzay hava kuvvetleri oluşturulacaktır. 29 III. Askeri Güç Yayılımı: “Askeri Yayılma”dan “Askeri Varlık” ve “Askeri Güç Dağıtımı” ve “Hızlı Mobilizasyon” teorilerine Soğuk Savaş döneminde ABD, SSCB ve diğer güçler “askeri yayılma” politikası izlediler. Ülke dışına çok sayıda asker gönderdiler ve savaşın eşiğine kadar geldiler. Soğuk Savaşın sonunda, SSCB’nin çökmesi ve Varşova Paktının çözülmesiyle ABDRusya ilişkileri gelişti. Bu nedenle “askeri yayılma” teorilerini değiştirdiler. 1. “Askeri varlığın” kurulması vurgulandı. Gerekli stratejik pozisyonları savunmak ihtiyacını temel alarak ABD, birliklerinin yayılımını ayarlamaya ve Avrupa’daki asker sayısını düşürmeye başlamıştır. Rusya da benzer bir şekilde Rusya Federasyonu toprakları dışındaki asker sayısını düşürmeye başlamıştır. Bu revizyonla birlikte ABD ve Rusya orta Avrupa’ya vurgu yapan eski görüşlerini değiştirerek, ülke dışındaki askerlerinin sayısını da azalttılar. ABD, Avrupa konusundaki stratejik bakışını hala sürdürüyor olabilir, ancak Asya’nın stratejik konumu kesin bir şekilde arttı. Askerlerinin geri çekilmesinin tamamlanmasından sonra Rusya, Batıyı yine stratejik yayılmasının odak noktası olarak görecek ve eski Sovyet Cumhuriyetleriyle stratejik ilişkilerin kurulmasına vurgu yapacaktır; daha sonraki bir aşamada Rusya-Çin sınırındaki asker sayısını azaltacak ve komşu ülkelerle ilişkilerini geliştirecektir. 2. “Varlık” değişimi vurgulandı. ABD, bir “varlık” göstermek ve “varlık” biçimindeki değişimi artırmak için ön hatlarda 12 askeri birim kurmanın yanında müttefikleriyle periyodik olarak tatbikatlar yapmayı da kararlaştırdı. Bu şekilde ön hatlarda belirli bir sayıda asker tutulacak, yüksek düzeyde yetkililer periyodik olarak ön hatları ziyaret edecekler, gelişmiş silahlar da dahil olmak üzere müttefiklere silah satılacaktır. Diğer tarafta Rusya dış etki bölgesini korumak için etkin önlemler almaktadır. Rusya Hindistan’a silah sağlamayı sürdürecek ve Hindistan’ın savunma endüstrisi tesisleri kurmasına yardım edecektir. Rusya Vietnam’la da güçlü askeri ilişkilere sahiptir ve Vietnam ordusunu tatmin etmek için yoğun gayret göstermektedir. 3. “Askeri güç dağıtımı” ve “hızlı mobilizasyon” kapasiteleri vurgulandı. 30 “Askeri güç dağıtımı” teorisi, gelecekte savaşların nasıl olacağını gösteren temel bir teoridir. Soğuk Savaştan sonra ABD ordusu tarafından, ülke dışındaki asker ve askeri malzemenin azaltılmasına karşı geliştirilmiştir. Birincil olarak askerlerin olağanüstü savaş bölgelerine nasıl dağıtılacağını ve savaşların nasıl kazanılacağını göstermektedir. Teorinin özünü, “büyük görevleri başarmak için küçük güçlerin dağıtımı” oluşturmaktadır. “Hızlı mobilizasyon” teorisi ise Rusya tarafından Soğuk Savaş sonrası Rus askeri gücünün eski Sovyet topraklarına müdahale etme kapasitesine yardımcı olmak için geliştirilmiş yeni bir temel saldırı teorisidir. Teorinin özünü, bir kriz durumunda askeri güçlerin sorunlu alanlara nasıl hızla dağıtılacağıdır. Bu çerçevede ABD ve Rusya kendi programlarını ve standartlarını oluşturmuşlardır. IV. Askeri Örgütlenme: Askeri Yapılanmada “Kaliteyi” “Sayıların “ Önüne Koyarak ve “Nitelikli” Birlikler Oluşturarak “Niceliğin Yerine Nitelik” Teorisini Önermek. Soğuk Savaşın sonunda ABD ve Rusya, niteliği merkezileştiren, niceliğin yerine niteliği koyan ve “nitelikli” askerlere vurgu yapan bir genel askeri yapılanma politikası önermeye başladılar. Nitelikli askeri yapı üç parçadan oluşmaktadır: 1. İyi askerler: askerler en az lise mezunu olacak, ülkenin gerçek gücü tehlikeye düşürülmeksizin asker sayısı mümkün olduğu kadar azaltılacak. 2. İyi ekipman: sürekli gelişmeye paralel olarak gelişkin ekipmanlar mümkün olduğu oranda insanların yerini alacak. 3. Personel ve ekipmanın en uygun biçimde birleşimi ile maksimum saldırı etkinliği kazanılacak. 1. Aktif güçler ABD Soğuk Savaş döneminde 2,17 milyon olan asker sayısını 2000 yılında 1,45 milyona, Rusya ise 2,8 milyon olan asker sayısını yine 2000 yılında 1,5 milyona indirmeyi planlamışlardır ve asker sayılarını azaltmayı sürdürmektedirler. 2. Stratejik nükleer güç 31 Nükleer silahsızlanma anlaşmasına uygun olarak ABD ve Rusya nükleer savaş başlıklarının sayısını düşüreceklerdir. 3. Ülke dışındaki ve içindeki askeri üsler: ABD ve Rusya ülke dışındaki ve içindeki üs sayılarını azaltmayı planlamaktadır. V. Askeri İttifak: “Süper İttifak” Teorisi; Özü, Efendi-Köle İlişkisi ve Düşmanlıktan, Ortaklığa ve Askeri-Politik Yapıdan Politik-Askeri Yapıya Dönüşen Bir İttifak. Soğuk Savaş döneminde ABD ve SSCB kendi askeri bloklarını kurdular; NATO ve Varşova Paktı. Her iki tarafta büyük bir savaşa karşı hazır beklediler. Soğuk savaşın bitimiyle NATO’nun yapısı temel bir biçimde değişti ve Varşova Paktı çöktü, ABDRusya ilişkileri gelişti. Bu yeni duruma bağlı olarak, ABD stratejik “süper ittifak” teorisini ve güçlenen ortaklık ilkesini geliştirdi. Rusya ise “ortak savunma” fikrini ve eski SSCB topraklarında “askeri varlık “ bulundurma teorisini geliştirdi. Soğuk Savaş dönemine kıyasla, askeri ittifakların doğası ve biçimi temelinden değişti. 1. Düzenlenmiş ortaklığın güçlendirilmesi vurgulandı. NATO’nun yapısı değişti; askeri-politik bir örgüt yerine politik-askeri bir örgüte dönüştü. NATO Avrupa’dan Avrupa dışındaki bölgelere genişledi, “geleneksel savunma görevleri” yanında yeni Birleşmiş Milletler fonksiyonlarını ve uluslar arası işbirliği görevlerini üstlendi. İç ilişkilerinin biçimi efendi-köle ilişkisinden ortaklığa dönüştü, üyeler savunma görevlerini ve maliyetlerini paylaşmaya başladılar; Rusya, Ukrayna ve diğer eski Sovyet cumhuriyetleriyle barış içinde ortaklıklar kuruldu. Varşova Paktı dağıldı, ancak Rusya, ortak savunma kavramı ve “askeri varlık” teorisine uygun olarak, iki taraflı işbirliği anlaşmaları yaparak eski Varşova Paktı üyeleriyle yeni ilişkiler kurdu ve Bağımsız Devletler Topluluğu kuruldu. 2. Bölgesel savaşlar ve çatışmalara karşı koymak vurgulandı. 32 NATO Varşova Paktının dağılması ve SSCB’nin çökmesiyle Avrupa’da büyük bir savaşın çıkma ihtimalinin neredeyse tamamen yok olduğuna inanmaktadır. NATO’ya yönelik tehdit esas olarak bölgesel krizlerdir ve NATO’nun misyonu bölgesel çatışmaları önlemek ve çözmektir. Rusya ve eski Varşova Paktı ülkeleri dünya çapında bir nükleer veya konvansiyonel savaş ihtimalinin düşük olduğuna, ulusal güvenliklerine yönelik asıl tehdidin sınırlı savaşlar ve nükleer ve kitle imha silahlarının yayılması olabileceğine inanmaktadırlar. Rusya misyonunun kendi ulusal güvenliğini ve bir dünya gücü olarak kendi etki sahasını korumak olduğuna inanmaktadır. Bu amaçla Rusya, barışı korumak amacıyla ülke dışında asker bulundurmaya karar vermiştir. 3. “Süper ittifak” stratejisi vurgulandı. Bölgesel savaşlara ve çatışmalara müdahale edebilmek amacıyla ABD, İngiltere ve diğer ülkeler “süper ittifak” teorisini savundular. Bu strateji Körfez Savaşında ABD’nin Irak’a karşı savaşmak için çok uluslu bir güç oluşturmasıyla ortaya çıktı. Savaşın kazanılmasıyla ittifakın biçimi Batılı ülkelerin dikkatini çekti. Bu ülkeler, sürekli askeri ittifaklardan farklı olarak bu yeni askeri ittifakla kurulan, krizin veya çatışmanın yapısına bağlı olarak niteliği ve niceliği değişebilen geçici ittifakların amaca daha uygun olduğuna inanmaktadır. Bu çeşit bir işbirliği daha esnektir, askeri konuları ve güvenlik konularını politik ve ekonomik bir içerikte algılamaktadır. VI. Stratejik Savunma: Rusya yeni bir stratejik savunma sistemi kurmaya başlarken, A.B.D. odağını ulusal bir füze savunma sistemi kurmaktan savaş bölgesi balistik füze savunma sistemi geliştirmeye ve kurmaya çevirdi. Soğuk Savaş döneminde ABD ve SSCB, yek diğerinin asıl düşmanı durumundaydılar ve her biri kendi hava sahasını korumak ve diğerinin stratejik füzelerini yok etmek için füze savunma sistemleri geliştiriyorlardı. SSCB’nin çöküşüyle ABD, “Star Wars” programını iptal ederek ve “stratejik derinliği” güçlendiren yeni bir savunma teorisiyle “stratejik savunma” teorisini revize etti. Bu teori ilk olarak 1993 mali yılı “Ulusal Savunma Raporu”nda açıklandı. Rapor ulusal düzeyde erken savunma ve füze savunma sistemi geliştirme gerekliliğinin büyük ölçüde azalttığını belirtiyor ve odağın 33 savaş bölgesi balistik füze savunma sistemi geliştirmeye ve kurmaya çevrilmesini öneriyordu. Bu çerçevede ABD Savunma Bakanlığı “çok seviyeli savunma” kavramını geliştirdi, ABD ordusu ise batı Pasifik, Orta Doğu ve Avrupa’da ortak bir savaş bölgesi balistik füze savunma sistemi kurmaya başladı. Bu sistem üç parçadan oluşmaktadır; 1. Erken uyarı ve gözlem sistemi. 2. Stratejik füze savunma sistemi: Bu sistem karadan-havaya füze sistemi, hava kuvvetleri füze destek sistemi ve deniz kuvvetleri “yüksek seviye” ve “alçak seviye” füze savunma sistemlerini kapsamaktadır. Sistemin asıl amacı, kısa menzilli balistik füzelere, cruise füzelerine ve insansız hava araçlarına karşı koymaktır. 3. Savaş alanı yönetim sistemi. Rusya “ortak savunma” teorisine bağlı olan karşılıklı güvenlik kavramı”nı geliştirdi ve çok seviyeli bir savunma sistemi kurmaya karar verdi. 1. Birleşik bir hava ve uzay savunma sistemi kurmak. Rus ordusu gelecekte savaşın ilk aşamasını yoğun hava ve uzay çatışmalarının oluşturacağına, hava ve uzayın birbirinden ayrılamazlığı nedeniyle ancak etkin bir hava ve uzay savunma sisteminin kurulmasıyla savaşın ilk aşamasının kazanılması garanti altına alınacağına inanmaktadır. 2. Anahtar bölgelerde anahtar koruma ve savunma sistemleri kurmak. 3. BDT ülkeleriyle İki taraflı ve çok taraflı ortak savunma sistemleri kurmak. Yukarıda sayılan üç sistemin organik olarak birleştirilmesi, yeni Rus stratejik savunma sistemini oluşturmaktadır. 34 V. ÇEVRE ÜLKELERİN VE TÜRKİYE’NİN FÜZE KAPASİTLERİ (19) ÜLKE SİSTEM ALTERNATİF FÜZE İSİM TİPİ KAYNAK AZERBAYCAN SS-1 SCUD B R-17 SRBM Rusya 985 985 Kullanımda BULGARİSTAN SS-1 SCUD B R-17 SRBM Rusya 985 985 Kullanımda Kh-28 ASCM ASCM ASCM Rusya Rusya Rusya 100 90 50 1.000 Kullanımda 200 Kullanımda 513 Kullanımda BSRBM Yerli 80 130 Kullanımda 50 90 513 Kullanımda 250 Kullanımda AS-1 KENNEL AS-9 KYLE SS-N-2b STYX HIRVATİSTAN P-15 SA-2 (geliştirilmiş) MAKSİMUM TAŞIMA DURUMU MENZİL KAPASİTESİ (km.) (kg.) SS-N-2b STYX RBS-15 P-20 ASCM ASCM Rusya İsviçre SS-1 SCUD B R-17 SRBM Kuzey Kore/Rusya 300 985 Kullanımda PROJECT-T SRBM Yerli/Kuzey Kore 450 950 Kullanımda ARMAT AS-1 KENNEL KS-1 AS-5 KELT KSR-2 EXOCET AM-39 ASCM ASCM ASCM ASCM Fransa Rusya Rusya Fransa 90 100 180 50 FL-1 HY-2 SILKWORM ASCM ASCM Çin Çin SS-N-2a STYX P-15 OTOMAT Mk1 AGM-84A HARPOON ASCM ASCM ASCM ERMENİSTAN SS-1 SCUD B YUNANİSTAN MISIR İRAN 160 1.000 1.000 165 Kullanımda Kullanımda Kullanımda Kullanımda 40 95 513 Kullanımda 513 Kullanımda Rusya İtalya ABD 43 80 120 513 Kullanımda 210 Kullanımda 220 Kullanımda SRBM Rusya 300 985 Kullanımda PENGUIN Mk 3 EXOCET MM-38 SRBM ASCM Norveç Fransa 300 42 985 Kullanımda 165 Kullanımda RGM-84A HARPOON ASCM ABD 120 220 Kullanımda MUSHAK 120 MUSHAK 160 CSS-8 MUSHAK 200 SCUD B BSRBM SRBM SRBM SRBM SRBM Yerli Yerli Çin Yerli Kuzey Kore/Yerli 120 150 160 200 320 150 190 190 500 985 ZELZAL 2 SCUD C SRBM SRBM Yerli Kuzey Kore 400 550 950 Kullanımda 500 Kullanımda SHIHAB 3 MRBM Yerli/Rusya 1.300+ 750 Kullanımda R-17 IRAN 130 M-7 Kullanımda Geliştiriliyor Kullanımda Geliştiriliyor Kullanımda 35 ZELZAL 3 SHIHAB 4 1.500 2.000+ 1.000 Geliştiriliyor 1.000 Geliştiriliyor AS/LACM Rusya 50 130 Kullanımda AS-9 KYLE Kh-28 YJ-2/C-802 HY-2 SILKWORM ASCM ASCM ASCM Rusya Çin Çin 90 95 95 200 Kullanımda 165 Kullanımda 513 Kullanımda SS-N-22 SUNBURN ASCM Ukrayna 110 500 Kullanımda RGM-84A HARPOON ASCM ABD 120 220 Kullanımda HY-4 / C -201 SILKWORM (geliştirilmiş) ASCM ASCM Çin Yerli/Kuzey Kore 150 450 500 Kullanımda 500 Geliştiriliyor ARABIL 100 SS-1 SCUD B AL HUSSEIN AL HIJARAH BADR 2000 AL ABBAS TAMMUZ 1 AL ABID SRBM SRBM SRBM SRBM MRBM MRBM MRBM SLV ve IRBM Yerli Rusya Yerli Yerli Yerli Yerli Yerli Yerli 150 300 600+ 650+ 900 900+ 2.000 2.500+ ASCM Çin AS/LACM Rusya 40 50 165 Yok edildi 130 Kullanımda EXOCET AM-39 ASCM Fransa 50 165 Kullanımda FAW 70 ARMAT HY-2 SILKWORM ASCM ASCM ASCM Yerli Fransa Çin 70 90 95 500 Kullanımda 160 Kullanımda 513 Kullanımda C-601 Nisan 28 FAW 150 AS-6 KINGFISH KSR-5 ASCM Çin ASCM Yerli AS/LACM Rusya 95 150 180 500 Kullanımda 500 Kullanımda 1.000 Kullanımda FAW 200 AS-4 KITCHEN Kh-22 ASCM Yerli AS/LACM Rusya 200 400 500 Kullanımda 1.000 Kullanımda AS-5 KELT KSR-2 AS/LACM Rusya 400 1.000 Kullanımda LACM Yerli 500 250 Geliştiriliyor? BSRBM SRBM ABD Yerli/Fransa 130 500 450 Kullanımda 500 Kullanımda JERICHO 2 YA-2 SHAVIT GABRIEL II GABRIEL III POPEYE AGM-84A HARPOON MRBM SLV ASCM ASCM LACM ASCM Yerli Yerli Yerli Yerli Yerli ABD 1.500 4.500 36 36 100 120 RGM-84A HARPOON ASCM ABD 120 AS-11 KILTER IRAK YJ-1 / C-801 AS-11 KILTER MRBM MRBM Kh-58 3M80 R-17 Kh-38 ABABIL İSRAİL LANCE JERICHO 1 MGM-52 YA-1 Yerli Yerli/Rusya 950 985 250 250 450 350 750 950 1.000 1.100 100 150 395 220 Geliştiriliyor Yasaklandı Yasaklandı Yasaklandı Yasaklandı Yasaklandı Yok edildi Yok edildi Kullanımda Kullanımda Kullanımda Kullanımda Kullanımda Kullanımda 220 Kullanımda 36 KAZAKİSTAN RUSYA UGM-84A HARPOON ASCM ABD 120 220 Kullanımda GABRIEL IV DELILAH DELILAH (geliştirilmiş) ASCM HD LACM Yerli Yerli Yerli 200 400 400 240 Kullanımda 54 Kullanımda 450 Geliştiriliyor HARPY HD Yerli 500 950 Kullanımda SS-21 SCARAB Tocchka BSRBM Rusya 120 480 Kullanımda SS-1 SCUD B AS-4 KITCHEN R-17 Kh-22 SRBM Rusya LA/ASCM Rusya 300 400 985 Kullanımda 1.000/N Kullanımda SS-1 SCUD B SS-11 SEGO SS-13 SAVAGE R-17 RS-10 RS-12 SRBM ICBM ICBM Yerli Yerli Yerli 300 13.000 9.400 1-3 R Kullanımda 1RV Kullanımda SS-17 SPAnkER RS-16 ICBM Yerli 10.000 4 MIRV Kullanımda SS-18 SATAN RS20 SS-19 STILETTO RS-18 ICBM ICBM Yerli Yerli 11.000 10.000 10 MIRV Kullanımda 6MIRV Kullanımda SS-21 SCARAB BSRBM Yerli 120 480 Kullanımda SS-24 SCALPEL RS-22 ICBM Yerli 10.000 10 MIRV Kullanımda SS-25 SICKLE RS-12M SS-X-26 SS-X-27 SS-N-6-SERB RSM-25 SS-N-8 SAWFLY RSM-40 ICBM SRBM ICBM SLBM SLBM Yerli Yerli Yerli Yerli Yerli 10.500 400 10.000 3.000 9.100 SS-N-18 STINGRAY RSM50 SLBM Yerli 8.000 3-7 MIRV Kullanımda SS-N-20 STURGEON RSM-52 SLBM Yerli 8.000 10 MIRV Kullanımda SS-N-23 SKIFF AS-1 KENNEL AS-2 KIPPER AS-3 KANGROO RSM-54 KS1 RSL-1 Kh-20 SLBM ASCM ASCM LACM Yerli Yerli Yerli Yerli 8.300 100 120 650 4 MIRV 1.000 1.000/N 800 kt N AS-4 KITCHEN Kh-22 LA/ASCM Yerli 400 1.000/N Kullanımda AS-5 KELT KSR-2 LA/ASCM Yerli 180 1.000/N Kullanımda AS-6 KINGFISH KSR-5 LA/ASCM Yerli 400 1.000/N Kullanımda AS-9 KYLE Kh-28 LA/ASCM Yerli 90 200 Kullanımda AS-11 KILTER Kh-38 LA/ASCM Yerli 50 130 Kullanımda AS-15 KENT AS-16 KICKBACK Kh-55 Kh-15 LACM LACM Yerli Yerli 3.000 200 200 kt N Kullanımda 250/N Kullanımda LACM Yerli 3.000 N Yok edildi? ASCM ASCM ASCM Yerli Yerli Yerli 250 43 50 320 Geliştiriliyor 513 Kullanımda 513 Kullanımda Tochka AS-X-19 KOALA ASM/MMS SS-N-2a STYX SS-N-2b STYX P-15 P-20 1 RV 800 1 RV 650 2 RV Kullanımda Test edildi Test edildi Kullanımda Kullanımda Kullanımda Kullanımda Kullanımda Kullanımda 37 SS-N-2c STYX SS-N-2d STYX SS-N-3a/c SHADDOCK ASCM ASCM ASCM Yerli Yerli Yerli 85 100 450 513 Kullanımda 513 Kullanımda 1.000/N Kullanımda SS-N-3b SEPAL P-7 ASCM Yerli 450 1.000/N Kullanımda SS-N-7 STARBRGHT P-120 ASCM Yerli 65 500/N Kullanımda SS-N-9 SIREN SS-N-12 SANDBOX P-50 P-500 ASCM ASCM Yerli Yerli 110 550 500/N Kullanımda 1.000/N Kullanımda SS-NSHIPWRECK P-500 ASCM Yerli 550 750/N Kullanımda SS-N-21 SAMPSON RKV-500 LACM Yerli 3.000 200 kt N Kullanımda SS-N-22 SUNBURN 3M80 ASCM Yerli 110 500 Kullanımda SS-N-24 SCORPION P-750 LACM Yerli 3.000+ N Geliştiriliyor SS-N-25 Kh35 ASCM Yerli 130 145 Kullanımda SA-2 (geliştirilmiş) BSRBM Rusya 80 130 Kullanımda K-15 KRAIJINA SCUD (geliştirilmiş) SRBM SRBM Yerli Yerli 150 400 950 Geliştiriliyor 700 Geliştiriliyor SS-N-2c STYX P-21 ASCM Rusya 85 513 Kullanımda SS-21 SCARAB Tochka BSRBM Rusya 120 480 Kullanımda SS-1 SCUD B SCUD C R-17 SRBM SRBM Rusya Kuzey Kore 300 550 985 Kullanımda 500 Kullanımda M-9 CSS-6/DF-15 SRBM Çin 600 950 Sipariş edildi AS-1 KENNEL KS-1 SS-N-3b SEPAL P-7 ASCM ASCM Rusya Rusya 100 450 1.000 Kullanımda 1.000 Kullanımda TURKİYE RGM-84A HARPOON ASCM ABD 120 220 Kullanımda UKRAYNA SS-21 SCARAB BSRBM Rusya 120 480 Kullanımda SS-1 SCUD B R-17 SS-19 STILETTO RS-18 SRBM ICBM Rusya Rusya 300 10.000 985 Kullanımda 6MIRV Kullanım dışı SS-24 SCALPEL RS-22 ICBM Rusya 10.000 10 MIRV Kullanım dışı AS-4 KITCHEN Kh-22 LA/ASCM Rusya 400 1.000/N Kullanımda AS-6 KINGFISH KSR-5 LA/ASCM Rusya 400 1.000/N Kullanımda AS-15 KENT SS-N-2c STYX LACM ASCM 3.000 85 200 kt N Kullanımda 513 Kullanımda SIRBİSTAN SURİYE P-21 P-22 P-5/P-35 Tochka Kh-55 P-21 Rusya Rusya 38 BALİSTİK FÜZELER Kısaltma Açıklama Menzil (km) BSRBM Savaş Alanı Kısa Menzilli Balistik Füze SRBM Kısa Menzilli Balistik Füze 150-799 MRBM Orta Menzilli Balistik Füze 800-2.399 IRBM Uzun Menzilli Balistik Füze 2.400-5499 ICBM Kıtalararası Menzilli Balistik Füze SLBM Denizaltına Konuşlandırılan Balistik Füze KT MIRV Kiloton Çoklu Bağımsız Hedefli Yeniden Giren Araç (Nükleer) RV Yeniden Giren Araç (Nükleer) 0-150 6.000 üstü özel menzil sınırlaması yok CRUISE FÜZELERİ Kısaltma ASCM Açıklama Gemisavar Cruise Füzesi Menzil LACM Kara Saldırısı Cruise Füzesi özel menzil sınırlaması yok HD Yıldırma Cruise Füzesi özel menzil sınırlaması yok özel menzil sınırlaması yok 39 VI. ÇEVRE ÜLKELERİN FÜZE KAPASİTELERİ VE İLGİLİ FAALİYETLERİ IRAK Irak’a yönelik en büyük tehdit Saddam Hüseyin yönetiminin ani bir şekilde çökmesidir. İç çatışmaların dışında, Türkiye ve İran’ın kendi sınırlarına yakın bölgeleri güvenlik endişeleriyle kontrol etmek istemeleri, Irak’ın bölünmesine yol açabilir. Ancak Bağdat-Şam ve Bağdat-Tahran arasındaki askeri yakınlaşma bu ülkelerden Irak’a yönelik tehdidi azaltmaktadır. Türkiye’nin PKK saldırılarını önlemek için Kuzey Irak’a girmesi ve KDP-KYB arasındaki gerilim de ülkenin istikrarını tehdit etmektedir. Irak’ta büyüyen ekonomik ve sosyal kriz, rejime yönelik bir darbe ihtimalini artırmaktadır. Benzer denemeler önceki yıllarda yapılmış, ancak başarıya ulaşamamıştır. 1991’de Körfez Savaşı’nın hemen ardından Şii ve Kürt gruplar tarafından düzenlenen darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı ve tekrarlanması beklenmemektedir. Ancak yaşanan kriz nedeniyle ülkenin pek çok bölgesi merkezi yönetimin denetiminde değildir ve bu durum uzun vadede bir rejim değişikliğine yol açabilir. (20) Her ne kadar Birleşmiş Milletler’in Irak’ın kitle imha silahları ve füzelerini yok etmek için gösterdiği çabalar Irak’ın silah gücünü düşürmüş ve bu alandaki ilerlemesini yavaşlatmışsa da, Irak’ın Çöl Fırtınası harekatından önce sürdürdüğü programlar tamamen durdurulamamıştır. Yasaklanmış olmasına karşın Irak’ın hala 40 Scud füzesine ve bunlara ait kimyasal, biyolojik ve konvansiyonel savaş başlıklarına sahip olduğu tahmin edilmektedir. (21) Birleşmiş Milletlerin yasaklamaları kalktıktan sonra Irak’ın bilgi, eğitimli personel ve kaynağıyla kitle imha silahları ve füze programını yeniden başlatacağı söylenebilir. Irak’ın hala 3,200 km. menzilli yeni bir füze sistemi üzerinde çalıştığı tahmin edilmektedir. (22) 40 Badr-2000 Project 395 Condor II 1984 veya 1985 başlarında Irak, BADR 2000 olarak adlandırılan yaklaşık 1,000 km. menzilli iki aşamalı bir füze sisteminin geliştirilmesi için Mısır ve Arjantin ile işbirliğine girdi. Geliştirilecek bu füzenin orijinali olan Arjantin’in Condor füzesi 10,3 m. uzunluğunda, 0,8 m. çapındaydı ve, 4,800 kg. ağırlığındaydı. BADR 2000 350 kg.lık bir savaş başlığını taşıyabilecekti. Proje 395 olarak adlandırılan bu proje, Irak’ın Kuveyt’i işgal ettiği Ağustos 1990’a kadar bitirilemedi. (23) Scud Irak 1974’de SSCB’den 20-36 arasında sabit Scud füze fırlatıcısı, 11 mobil Scud füze fırlatıcısı, 819 adet füze motoru ve sayısı bilinmeyen miktarda Scud füzesi aldı. (24) al-Husayn, al-Abbas İran-Irak sınırının 300 km. içinde bulunan Tahran Scud-B füzelerinin menzili dışında kalıyordu. Irak, aldığı dış teknik yardım ve ekipmanla Scud-B’lerin menzilini iki katına çıkarmayı başararak 11,20 uzunluğunda, 0,88 m. çapında ve, 600 km. menzile sahip al-Husayn füzelerini üretti. Bu füzeler Suriye topraklarının tamamını, İsrail topraklarının çoğunluğunu vurabiliyordu. Bu füzelerin 60 tanesi ocak-Şubat 1991 arasında Suudi Arabistan ve İsrail’e fırlatıldı. 1988-90 arasında Irak Scud füzelerinin performansını geliştirmek için ikinci bir program başlattı. Bu programın sonunda üretilen ve al_Abbas adıyla bilinen füzeler 14,5 m. uzunluğunda, 0,88 m. çapındaydı ve, menzili 900 km. idi. (Orijinal Scud B’ler 11,50 uzunluğunda, 0,88 m. çapındaydı.) Irak bu değişiklikle füzenin 1,000 kg. olan taşıma kapasitesini de 140-180 kg. indirdi. Bu füze sadece bir kez Nisan 1988’de test edildi. (25) Ababil-100 Birleşmiş Milletler’in bulgularına göre Irak 100-150 km. menzilli havadan havaya füze üretmek amacıyla Ababil-100 adıyla tanına bir program başlattı. Bu program dahilinde Irak, aracılar ve yabancı şirketler aracılığıyla getirttiği Volga havadan havaya füzelerinin parçalarını kullandı. (26) 41 Project 144 / Project 1728 Irak Scud teknolojisine dayanan ve sıvı yakıt kullanacak 1,200-2,000 km. menzilli yerden yere füze üretmeyi planlıyordu. Bu uzun dönemli planla, 1993 yılından önce geliştirilmesi beklenmeyen nükleer savaş başlığını taşıyabilecek bir füze üretilmesi planlanıyordu. (27) al-Abid Irak 5 Kasım 1989’da 48 ton ağırlığında ve 25 metre uzunluğundaki “uydu fırlatma sistemli” ilk üç aşamalı füzesini fırlattı. Bu füze 5 al-Husayn füzesinin birleştirilmesiyle oluşturulmuştu. Al-abid’in iletişim amaçlı uyduları alçak yörüngeye oturtmak için geliştirildiği açıklanmıştı. Irak resmi haber ajansı al-abid dışında Tammuz-1 olarak adlandırılan 2,000 km. menzilli bir balistik füzenin de geliştirilmekte olduğunu açıklamıştı. (28) Toplam Nüfus : 21,722,287 (Temmuz 1998) Gayrisafi Milli Hasıla : 42,8 milyar $ (1997) Gerçek Büyüme Oranı : %0 (1997) Kişi Başına Düşen Milli Hasıla : 2,000 $ (1997) 15-49 Yaş Arası Erkeklerin Toplamı : 5,247,809 (1998) (29) İRAN 1979 İran İslam Devrimi’nin ardından revizyonist dış politikalarıyla sivrilen İran, 8 yıllık İran-Irak savaşının ve Körfez Savaşı’nın ardından bu tutumunu sürdürerek, orta vadede önemli bir dış politika değişikliği yapmayacağını göstermektedir. İran Ortadoğu’nun başat aktörlerinden biridir. Diğer tarafta büyük yüzölçümü ve nüfusu, doğal kaynakları ve bulunduğu coğrafya İran’ı ihmal edilemez bir güç kılmaktadır. Türkiye-İran ilişkileri 1979’a kadar olumlu bir şekilde sürmüş, ancak İran İslam 42 Devrimi’nin patlak vermesiyle ilişkilerde hissedilebilir bir gerginlik geleneksel hale gelmiştir. Türkiye’nin, İslam Devrimini ihraç çabaları ve PKK’ya verdiği destekle suçladığı İran, Türkiye’nin bölgedeki ABD yanlısı politikalarından ve Halkın Mücahitleri gibi İran rejim aleyhtarı güçleri desteklemesinden rahatsızdır. Ancak iki ülke arasındaki ilişkiler doğalgaz ve ticaret anlaşmalarıyla kısmen iyileşmiştir. Buna rağmen Türkiye’nin İsrail’le girdiği stratejik askeri işbirliği İran’ı rahatsız etmekte ve karşı ittifak imkanlarını araştırmak için Irak ve Suriye’ye yönlendirmektedir. İran ve Türkiye, yek diğerinin muhalif güçlerine uzun bir süredir kendi topraklarını kullandırmaktadır. Bununla birlikte Eylül 1992’de yapılan bir anlaşmayla iki ülke bu desteği kesecekleri konusunda birbirlerine güvence vermişlerdir. 12 Ağustos 1996’da, ABD’nin engelleme çabalarına rağmen iki ülke inşa edilecek bir boru hattı aracılığıyla Türkiye’nin 23 yılda İran’dan 23 milyar $’lık doğalgaz almasını öngören bir anlaşma yaptılar. ABD, Türkiye’nin anlaşmayı onaylamamasını istedi, (ABD Başkanı Bill Clinton 6 Mayıs 1995’de yayınladığı bir yürütme kararıyla İran’la yapılacak bütün ticareti ve İran’a yapılacak yatırımları yasaklamıştı. Başkan Clinton 5 Ağustos 1996’da İran ve Libya’ya yapılacak yatırımlara karşı ABD tarafından cezai yaptırım uygulanacağını belirten bir kararı da deklere etmişti.) ancak Türkiye anlaşmayı onaylayarak Mart 1997’de boru hattının yapımına başladı. 21 Kasım 1996’da Rafsancani’nin Türkiye gezisinde iki ülke bir dizi yeni ticaret anlaşması imzaladı. Bunun üzerine ABD, Türkiye’yi İran’a yakınlaşmakla suçladı. (30) Muhammed Hatemi’nin sürpriz seçim zaferi, İran politikalarının uzun vadede ılımlı bir karakter alması için umutları artırmıştır. Gündeminde öncelikli olarak yer alan toplumsal ve ekonomik reformlar İran’ın iç istikrarı için olumlu olacaktır. Bununla birlikte Hatemi ve muhafazakarların ağırlıklı olarak bulundukları Meclis arasındaki ilişkiler gerilimini korumaktadır. Hatemi’nin yoğun halk desteğini arkasında bulunduruyor olmasına rağmen, ekonomik olumsuzluklar hükümeti etkilemektedir. Temmuz 1998’de İç İşleri Bakanı’nın Meclis tarafından görevden alınması ve Tahran Belediye Başkanı’nın yine Meclis tarafından tutuklattırılması, gerilimi artırmıştır. Irak ve Suriye arasındaki uzlaşma çabaları, Türkiye-İsrail askeri ittifakını dengeleyecek bir İran-Irak-Suriye ittifakının oluşturulması çabalarını da yoğunlaştırmıştır. Ancak İran ve Irak arasındaki köklü düşmanlıklar, bu ittifakın önünde önemli bir engel olarak 43 durmaktadır. Bununla birlikte iki ülke arasındaki askeri işbirliği, Irak-BM arasında patlak veren son çatışmalardan sonra daha da gelişmiştir. İran’ın savunma harcamaları (31): 1988-1997 İran'ın Askeri Harcamaları 4000 3000 2000 1997 1996 1995 1994 1993 1992 1991 1990 1989 0 1988 1000 Milyon $ İran Körfezinde ABD-İran arasında süren gerilim sonucu İran, gemisavar füzelerle donatılmış Çin menşeli hücum botlarını ve yine Çin menşeli “Kilo” sınıfı bir saldırı denizaltısını envanterine dahil etmiştir. Orta Asya ülkelerindeki ekonomik ve politik çıkarları gereğince de Hazar Filosunu güçlendirmektedir. Ancak dünya piyasalarında petrol fiyatlarının düşmesi, savunma harcamalarının artırılmasını engellemektedir. ABD ve İsrail’in, İran’ın nükleer silah elde etmesini önlemeye yönelik çabaları sürmektedir. Rusya’nın, İran’daki eski Alman yapımı nükleer enerji santralini tamamlama konusunda imzaladığı anlaşma, Batı Dünyası ve Orta Doğu’da endişeyle karşılanmıştır. Diğer taraftan Rusya halihazırda İran’ın en büyük konvansiyonel silah tedarikçisidir. Gerek İran ve gerekse Rusya nükleer işbirliğinin sivil amaçlı olduğu konusunda uluslar arası toplumu ikna etmeye çalışmaktadırlar. İran buna ilaveten Hindistan’dan da nükleer bir reaktör almakla ilgilenmektedir. 44 İran Çin’den satın aldığı karadan fırlatılan gemisavar C-802 füzeleriyle, havadan ve denizden fırlatılabilen C-801 Kanti cruise füzelerinin gücünü artırmıştır. Bu füzeler İran Körfezindeki yoğun gemi trafiğini tehdit etmek için kullanılabilir. Ancak bu füzelerin kuşkusun en önemli faydası, İran topraklarına girişilecek deniz saldırılarına karşı ön savunma hattı oluşturmalarıdır. (32) İran hükümeti, kitle imha silahları ve balistik füze teknolojisine sahip olmak için yoğun çabalar içerisindedir. İran hükümeti bu amaç için Çin, Rusya, Kuzey Kore ve diğerleriyle çalışmaktadır. Görünüşe bakılırsa ABD’nin, Çin ve Rusya üzerindeki etkisi hayli sınırlı bir düzeydedir. Birçok Avrupa ülkesi de, ikili bir politika güderek Tahran’a bu konuda destek vermektedir; Fransa özellikle bu çerçevede öne çıkmış durumda. Ve ABD’nin kendisi de, Çin’e sattığı ve İran’a satılan silahlarda kullanılan lisanslı teknoloji kontrolünü yitirdiği için dolaylı olarak Tahran’a yardım etmektedir. Bu bilgiler İran’ın kitle imha silahları ve füze teknolojisi edinmek için gösterdiği çabaları kısaca özetlemektedir. İran ve teknoloji sağladığı ülkeler arasındaki gelişmelerin detayları ise şu şekilde; (33) Rusya Füzeler ve Füze Teknolojisi 1996’da İsrail, Rusya’nın İran’a kısa sürede orta menzilli füze üretme yeteneği sağlayacak desteğine ve yakın ilişkilerinin altını çiziyordu. İsrail’i korkutan 2.000 km. menzile sahip bu füzelerin İsrail, Suudi Arabistan ve Türkiye’yi vurabilecek bir menzile sahip olmasıydı. 1997 Ocak’ında Yeltsin Rusya’nın İran’a yardım ettiğini yalanladı, ancak Başkan Clinton İran’a yardım etmeyi sürdürmesi halinde Kongre’nin Rusya’ya yapılan yardımı engelleyebileceği konusunda Rusya’yı uyardı. Eylül 1997’de Başkan Yardımcısı Gore, Rusya Başbakanı Victor Chernomyrdin ile Rusya’nın İran’a sağladığı nükleer yardımı kesmesi konusunda zorlu bir toplantı yaptı. Chernomyrdin öneriyi reddetti. Mart 1998’de Gore ve Chernomyrdin, ABD’nin İran’ın konvansiyonel olmayan füzelerin taşıyacağı savaş başlıkları geliştirmesinden duyduğu endişeler nedeniyle 45 yeniden bir araya geldiler. Gazetelerde yer alan haberlere göre; Gore, İran’a füze teknolojisi transferini durdurması karşılığında Rusya’da fırlatılan ABD uydularının sayısında uygulanan kısıtlamayı kaldırmayı önerdi. Amerikan yayın organlarında yayınlanan raporlara göre üst düzey Amerikalı yetkililer Rusya’nın Shahab-3 ve Shahab-4 füzelerinin üretiminde Rusya’nın İran’a hammadde, ekipman ve teknik yardım sağladığını belirtmektedir. Rusya bir kez daha İran’a yardım ettiğini yalanladı, ancak Chernomyrdin sınırlarının açıklanması halinde “dual use” teknolojisinin ihraç edilmesi sorununun çözüleceğini belirtti. Başkan Yardımcısı Gore, Rusya’nın tam olarak doğru bir politikaya yöneldiğine ikna edildiğini açıkladı. Bununla birlikte Rusya’nın politikasının ne olduğu hala açık değil. Nükleer Yeterlilik Almanya, İran’ın Busehehr kentinde nükleer bir tesis kurmuştu, ancak İslam Devrimi’nden sonra çalışmalarını yarıda bıraktı. Rusya 1995’de , bu reaktörün enerji üretmek amacıyla kullanılacağını belirterek 1.000 megavatlık bir reaktör planıyla İran'a geldi. Yüzlerce Rus bilim adamı ve binlerce Rus teknisyen de bu projeye eklendi. Amerikan kaynakları, bu tesisin doğrudan silah geliştirme amacıyla ilgisi olmadığını, ancak İran’ın eğitim ve teknoloji kabiliyetlerini artıracağını belirtmektedir. Reaktörde kullanılmış yakıt bile silah üretmek için kullanılabilir. 1995’in sonlarında Ruslar, kullanılmış yakıtı yeniden kullanacak gaz sentrifüjünü projeden çıkardılar. Tesis bazı başarısızlıklara sahne oldu. 1997 Nisanında Ukraynalılar tesis için satmayı planladıkları türbinlerin satışını iptal ettiler, fakat Ruslar bir başka ikmal kaynağı bulduklarını açıkladılar. Yine 1997’de Çin İran’a daha küçük nükleer reaktörlerin satışını askıya aldı, Çek Cumhuriyeti de bir Çek şirketinin İran’a reaktör ekipmanı satması planını bloke etti. Projenin finansmanı İranlıların Rus bankasıyla ilişki içindeki Yahudileri bulmasına kadar gecikti, ve deprem ölçümleri projenin hesaplanan bitiş tarihine bir yıl ekledi. 1992 yılında CIA İran’ın 2000 yılında nükleer silahlara sahip olacağını açıkladı, 1998 yılında ise öngörülen tarih 2005-2007 arasındaydı. Bununla birlikte bazı İsrail kaynakları İran’ın bir bomba imal etmesine sadece iki yıl kaldığına 46 inanmaktadır. İsrail’in 1980’ler ve 1990’larda Irak hakkında bulunduğu öngörülerin gerçeğe daha yakın çıktığını burada belirtmek gerekiyor. CIA’ye göre İran Kitle İmha Silahları teknolojisi ve konvansiyonel silahlar elde etmek amacına sahip ülkeler arasında en aktif olanı. Çin Çin, İran’ın da içinde bulunduğu bir grup ülkeye kitle imha silahları teknolojisi satmıştır. Wisconsin Nükleer Silahları Kontrol Projesi’nden Gary Milhollin’e göre Çin 1980’den beri Aya, Güney Afrika, Güney Amerika ve Orta Doğu’daki ülkelere milyarlarca dolarlık nükleer silah, kimyasal silah ve füze teknolojisi satmış durumdadır. Bu durum ABD protestolarına ve Çin’in tekrarlanan durdurma sözlerine rağmen değişmemiştir. Silah ve teknoloji ihracı hala sürmektedir ve, ABD ve müttefikleri için kitle imha silahlarının yayılmasını engellemek mümkün görünmemektedir. Zehirli Gaz 1995’de New York Times gazetesi, Çin’in İran’a zehirli gaz sattığının tespit edildiğini ve bu satışın en az üç yıldır sürmekte olduğunun anlaşıldığını açıkladı. 1996’da basın raporlarında Çin’in İran’a zehirli gaz imalinde kullanılan makineler gönderdiği belirtildi. Çin’in gönderdikleri arasında sinir gazı yapımında kullanılan 400 ton kimyasal hammadde de bulunuyordu. Amerikan yetkilileri, Mayıs 1997’de Amerikan hükümetinin İran’ın kimyasal silah programına yardım etmelerinden dolayı beş Çin vatandaşı ve iki Çin şirketine yaptırım uygulamasına rağmen satışların sürdüğünü açıklamaktadır. Nükleer teknoloji 1993-1994’de Çin Bilimler Akademisi Plazma Fizikler Enstitüsü, Tahran’da bulunan Azad Üniversitesine bir nükleer fizyon araştırma reaktörü gönderdi. Reaktör görünüşte barışçıl amaçlar için kullanılacak bir eğitim aracıdır. Pekin Uranyum Jeoloji Araştırma Enstitüsü uranyum aramalarında İran’a yardım etmektedir ve bu aramalar 47 İran’ın nükleer silahlar programının bir parçasıdır. Çin, her ne kadar planlar askıya alınmış görünse de, bir 25-20 megavat reaktörünün satılmasından bahsetmektedir. Mart 1998’de Washington Post, Ulusal Güvenlik Ajansı’nın 1998 Ocak’ında Çin’in İran’a yüzlerce tonluk anhydrous fluorideyi de kapsayan bir teslimat yaptığını açıkladı. ABD Şubat 1998’de Çin’den konuyla ilgili açıklama isteyince, Çin yetkilileri söz konusu maddelerin, uluslararası silah kontrol yetkililerince oluşturulan nükleer kaynaklar listesinde yer almayan maddeler olduğunu açıkladılar. Fakat takip eden iki hafta içinde, üst düzey Çin yetkilileri ABD’ye satışın gerçekleşmeyeceği yolunda garanti verdiler. Anhydrous fluoride, uranyum rafinesinde, fizyon olamayan maddelerin arındırılmasında ve fizyon olan U-235 yoğunluğunun artırılmasında kullanılan bir maddedir. ABD Her ne kadar ABD İran’a yapılan teknoloji transferlerine doğrudan karışmamışsa da, Amerikan teknolojisinin Çin üzerinden İran’a transfer edildiği bir gerçektir. Gary Milhollin Kasım 1997’den önce iki olayı tespit etmiştir. C-801 ve C-802 anti-gemi füzeleri: İran bu füzeleri 1997’de Çin’den satın aldı ve 60 tanesini hücum botlarına konuşlandırdı. Hava Gözetim Radarı: İran Çin’den güçlü gözetim radarları satın aldı. Bu radarlar 300 km. yarıçaplı bir alanı gözetleyebilmektedir ve şu anda İran savunma sisteminin bir parçasıdır. Fransa İran’la sürdürdüğü genel ticarete ek olarak, bir Fransız şirketi olan Total, SA, Rus Gazprom şirketiyle birlikte İran’la 2 milyar $’lık doğal gaz araştırma anlaşması imzaladı. Bu meblağ, İran’ın askeri teknolojisini geliştirmesin, ve Batı karşıtı duruşunu güçlendirmesini sağlayacak. 1980’lerde Irak’ta yaptıkları gibi, Fransızlar kontrol edemeyecekleri bir silah canavarı yaratıyorlar. Saddam Hüseyin’e Osirak reaktörünü Fransızların sattığını hatırlatmak yeterli olacaktır. 48 İran Rusya’dan 30 adet Mig-29, 30 adet Su-24 ve Çin’den de bilinmeyen miktarda F7 savaş uçağı almıştır. Amerikalı bir hükümet yetilisinin 27 Eylül 1994’de yaptığı bir açıklamaya göre Rusya, İran’a uçaklara karşı kullanılan gelişmiş füzeler de satmıştır. İran’ın yerden havaya SA-5 (SAM) ve Çin SAM füzeleri aldığı ve SA-6, SA-11, SA-13 (mobil) füze siparişi verdiği de belirtilmektedir. İran’ın sahip olduğu 20 devriye botuna gemilere karşı kullanılan 120 km. menzilli C-802 cruise füzesi konuşlandırdığı belirtilmektedir. İran’ın sahip olduğu C-802 cruise füzesi sayısı 40 civarındadır. ABD 5. Filo Komutanlığı’nın 15 Temmuz 1996 tarihli açıklamasına göre, 1994-1996 döneminde İran, Körfezde uçaklara ve gemilere karşı kullanılan füze sayısını üç kat artırmıştır. İran, Kuzey Kore ve Çin’den birkaç yüz geliştirilmiş Scud-C füzesi almıştır. Gemilere karşı kullanılan cruise füzelerinin geliştirilmesinde ve Scud tipi balistik füze üretilmesinde Çin yardımları sürmektedir. İran’ın Kuzey Kore’den 960 km. menzilli Nodong 1 füzeler aldığı tahmin edilmektedir. 23 Nisan 1996’da ABD Genel Kurmay Başkanlığı’ndan bir yetkili İran’ın, İran Körfezi boyunca tüneller inşa ettiğini ve görünüşte tünellerin balistik füzelerin depolanmasında kullanılacağını açıklamıştır. Rafsancani de İran’ın füze geliştirdiğini kabul etmiş, ancak bunun sadece savunma amaçlarıyla yapıldığını kaydetmiştir. (34) İran 22 Temmuz 1998’de Hindistan, Rusya, Mısır, Türkiye, İsrail, Ürdün ve tüm körfez ülkelerini vurabilecek menzile sahip orta menzilli bir füze denedi. Shahab-3 adıyla bilinen füze bir sistem arızası nedeniyle 2 dakikanın altında bir süre uçtuktan sonra infilak etti. Shahab-3’ün, 1,300-1,500 km. menzilli Kore yapımı Nodong-1 füzesinin İran versiyonu olduğu düşünülmektedir. İran’ın füzedeki mevcut hataları gidermesinin en az 1-2 yıl alacağı, selefleri Shahab-3 ve Sovyet SS-4 ve/veya Kuzey Kore TaepoSong-2 teknolojisine dayanan 2,000 km. menzilli bir füze olan Shahab-4’ün de 3-7 yıldan önce test edilemeyeceği tahmin edilmektedir. (35) Shahab-3 füzeleri, bölgedeki güç dengesini değiştirmeseler bile bölgesel gerilimi artıracaktır. Suriye’nin 1983’de İsrail’e ulaşabilen SS-21 füzelerini ve Irak’ın batı bölgelerine 1989’da yine İsrail’e ulaşabilen al-Husayn füzelerini konuşlandırmaları, bir çatışmayla sonuçlanmamasına rağmen bölgedeki gerilimi tırmandırmıştı. Ancak şu an için bu füzelerin asıl değeri politiktir. 49 İran köklü bir uygarlığın beşiğidir ve Ortadoğu’nun başat aktörlerinden biridir. Aşağıdaki sayısal veriler İran’ın gücünü ortaya koymaktadır: (36) Toplam Nüfus : 68,959,931 (Temmuz 1998) Gayrisafi Milli Hasıla : 371,2 milyar $ (1997) Gerçek Büyüme Oranı : %3,2 (1997) Kişi Başına Düşen Milli Hasıla : 5,500 $ (1997) 15-49 Yaş Arası Erkeklerin Toplamı : 16,270,295 (1998) İran, büyük genç nüfusuyla kayda değer bir askeri potansiyele sahiptir. Bölgedeki diğer devletlerin bu potansiyele kayıtsız kalması düşünülemez. Bununla birlikte İran’ın nüfus yapısı, ekonomik sorunlara yeni sorunlar eklemektedir. Birçok uzman ülkenin ekonomik zorluklarının, gelecekteki askeri harcamaları sınırlayacağını düşünmektedir. Bununla birlikte İran’ın askeri yatırımları GSMH’nin sadece %2’sini oluşturmaktadır ve bu oran İsrail ve Suudi Arabistan’ınkilerden düşüktür. The Economist tarafından yapılan bir araştırmaya göre İran vatandaşları, ülkenin pahalı askeri oyuncaklara yatırım yapmasına karşıdır. (37) Bu duruşun en önemli nedeni 1 milyon İranlının hayatını kaybettiği İran-Irak Savaşının anılarının hala taze olmasıdır. Batılılar, ekonomik baskıların İran’ı uzun menzilli balistik füze ve kitle imha silahları sistemlerine yatırım yapmasını önleyeceğini ummaktadırlar. Ülke, İran-Irak Savaşında kimyasal silahların ve füzelerin kullanılmasına şahit olmuştur ve modern savaş deneyimine sahiptir. Örneğin 1983 yılında Irak, İran hedeflerine en az 33 Scud füzesi fırlatmış ve aynı yılın Kasım ayında İran güçlerine karşı hardal gazı kullanmıştır. Savaşın devam etmesiyle bu saldırıların şiddeti de artmış, beşinci ve sonuncu şehirler savaşının yaşandığı Mart-Nisan 1988 sürecinde Irak İran hedeflerine karşı yaklaşık 200 Scud füzesi fırlatmıştır. Bu alandaki Irak üstünlüğünü dengelemek isteyen İran da balistik füze kullanmaya başlamıştır. 50 İran-Irak Savaşının, İran’daki politika üreticileri üzerinde büyük etkileri olmuştur. Savaşın ilk etkisi, savaşla birlikte başlayan uluslararası ambargonun askeri açıdan kendine yeter olmanın gerektiğini göstermesidir. Örneğin savaşın ikinci yılında İran’ın kullanılabilir durumda sadece birkaç uçağı vardı. Uçaklarının çoğu ABD orijinliydi ve ABD uçakların yedek parça ihtiyaçlarını karşılamıyordu. Savaş, İran’ın dikkatini kendi kitle imha silahları sistemlerini geliştirmeye çekti. Her ne kadar kitle imha silahlarının İran’a verdiği zarar toplam zararla kıyaslandığında oldukça düşük olsa da, psikolojik etkileri ve askeri operasyonları bozma yetenekleri İran’ı bu alanda yatırım yapmaya itti. 1988’de İran Parlamento Sözcüsü olan Rafsancani’nin bu konuda bir grup ordu mensubuna yaptığı açıklamalar, İran’ın konuyu asıl ele aldığını göstermektedir; “Kimyasal, bakteriyolojik ve radyolojik silahların ne kadar etkin olabildiklerini savaş sürecinde gördük. Savaşın ciddi bir aşamaya ulaşması durumunda dünyanın ahlaki öğretileri önemli olmamaktadır ve dünya savaş alanında yapılan ihlalleri ve saldırıları görmezden gelmektedir. Saldırı ve savunma amaçlı olarak kimyasal, bakteriyolojik ve radyolojik silahlara sahip olmalıyız. Bu tarihten itibaren bu görevi yerine getirmelisiniz. “(38) İran’ın kitle imha silahları caydırma kapasitesini geliştirme çalışmaları, ABD’nin Irak savaş gücünü yok ettiği ve İran’ınkini de yok edebileceğini gösterdiği 1991 yılında sonra artmıştır. Görünüşe bakılırsa İran politika üreticileri, Amerikan güçlerine karşı konvansiyonel askeri güçlerin etkin olamayacağı sonucuna varmışlardır. İran’ın savunma alanında karşısına çıkan soru: ABD’yi Irak’a yaptığını İran’a yapmaktan neyin alıkoyacağıdır. Cevap olarak İran, kitle imha silahları, balistik ve cruise füze geliştirme çalışmaları yoğunlaştırmıştır. SURİYE Suriye eski SSCB’nin dağılmasına kadar olan dönemde SSCB yanlısı bir politika izlemiştir. Ancak SSCB’nin dağılmasından sonra ciddi bir askeri, ekonomik ve siyasi destekten yoksun kalmasıyla kısmen batıya yönelmiş ve İsrail’le barış görüşmelerine yeniden başlamıştır. İsrail’de Netenyahu hükümetinin iktidara gelmesi barış görüşmelerinin kesilmesine yol açmıştır. Arap birliğinin önde gelen savunucularından biri olan Suriye’nin bölgesel ittifaklarını ağırlıklı olarak iki unsur belirlemektedir; Arap 51 birliği ve Filistin sorunu. Hatay üzerindeki egemenlik iddiaları, su sorunu ve Türkiye’nin İsrail’i tanıması ve yakın bir tarihte bu ülkeyle stratejik askeri işbirliği anlaşmaları yapması, Suriye-Türkiye arasındaki birincil öneme sahip sorunlar olarak öne çıkmaktadır. Suriye bu çerçevede Türkiye-İsrail arasındaki yakınlaşmayı, varlığına tehdit olarak algılamakta ve karşı ittifaklarla güç dengesini yeniden tesis etmeye çalışmaktadır. (39) Her ne kadar Suriye ve Irak’ta Baas Partisi yönetimde olsa da, parti 1960’lardan itibaren bu iki ülke arasında kutuplaşmış ve iki ülke hasım ülkeler konumuna gelmiştir. Bu hasmane ilişkinini bir sonucu olarak Suriye, İran-Irak Savaşında Arap olmayan İran’ın yanında yer almıştır. Suriye, Camp David Anlaşmasının imzalanmasından sonra izole edildiğini düşünmüş ve ABD ve Mısır’dan barış yapılması yolunda baskılara direnmek için İran iyi bir çıkış noktası olmuştur. Suriye aynı zamanda İran’ın Lübnan’daki yarı askeri Şii oluşumlar üzerindeki etkisinden de istifade etmiştir. Son olarak İran’la sürdürülen ilişki, Suriye’yi yöneten Alevi azınlığın İslami terimlerle meşrulaştırılmasına hizmet etmektedir. Körfez Savaşından sonra Irak’la “gıda karşılığı petrol” temelinde kurulan ticari ilişki güçlenerek sürmektedir. Suriye, Arap dünyasında İsrail’le barış yapılmasına en fazla karşı olan ülkedir. Bugün Suriye, düşman olarak kodladığı iki ülkenin, Türkiye ve İsrail’in ittifakı arasına sıkışmıştır. Suriye’nin Ürdün’e düşmanlığını zamanın Ürdün Kralı Abdullah’ın kendi tahtı çevresinde Büyük Suriye çağrıları yaptığı 1930 ve 1940’lara kadar götürmek mümkündür. İki ülke arasındaki düşmanlık, Suriye’nin Ürdün’e yönelik terör hareketlerini desteklemesi ve Ürdün’ün de Suriye Müslüman Kardeşler örgütünü desteklemesiyle daha da büyümüştür. Ürdün-İsrail barış anlaşması, Suriye’nin Ürdün’e karşı güvensizliğini artırmıştır. (40) SSCB’nin çöküşü ardından Suriye önemli ölçüde zayıflamıştır. Abdullah Öcalan’ın sınır dışı edilmesiyle biten sürecin gösterdiği gibi Suriye’nin Türkiye ve İsrail’le bir savaşa girmesi durumunda, Mısır’dan politik baskı dışında bir yardım göremeyeceği ve Suudi Arabistan’ın da çatışmamaya katılmamayı tercih edeceği görülmektedir. Böyle bir ortamda Türkiye ve İsrail arasındaki askeri ittifak Suriye’yi yeterince endişelendirmektedir. Suriye-İran-Irak karşı ittifakı önündeki en önemli engel, bu ittifakın tek yapışkanının olumsuz öğe olmasıdır; her üç ülke de Türkiye-İsrail askeri 52 ittifakından rahatsızdır. Ancak bu ülkelerin kendi aralarındaki ciddi sorunlar, ittifakı kuracak olumlu öğenin olmamasıyla sonuçlanmaktadır. Suriye’nin aldığı en büyük risk barış görüşmeleri sürecidir. Esad rejimi meşruiyetini büyük ölçüde Arap milliyetçilerinden ve Filistinlilere verilen güvencelerden almaktadır. İsrail’le yapılacak bir barış anlaşması, bu desteğin sona ermesine yol açabilir. Suriye’nin mevcut iç istikrarı büyük ölçüde Esad’ın varlığına dayanmaktadır. Esad’ın ilerlemiş yaşı ve halefini seçmedeki başarısızlığı, Suriye’yi ciddi istikrarsızlıkların beklediğini göstermektedir. 1980’lerin ortalarında bulunan petrol yatakları, eski SSCB ve Doğu Bloku’nun artık olmayan yardımlarının yerini almaktan uzaktır. Ekonominin gittikçe kötüleşmesi merkezi otoriteye yönelik baskıların artmasına yol açacaktır. Diğer tarafta Suriye’nin Türkiye ile ilişkileri, 1996 tarihli Türkiye-İsrail askeri anlaşmalarıyla yeni bir döneme girmiştir. Suriye bu anlaşmaları ulusal güvenliğine ve Doğu Akdeniz’in istikrarına doğrudan yönelik bir tehdit olarak algılamaktadır. (41) Suriye kendisine yönelik olarak hissettiği tehditlere karşı koymak için ve takip ettiği güvensizlik artırıcı politikaların tabi bir sonucu olarak, içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıya rağmen ciddi bir silahlanma içerisindedir. 1997 verilerine göre: Gayrisafi Milli Hasılası 106,1 milyar $, Yıllık Büyüme Hızı %4,6 ve Kişi Başına Düşen Milli Geliri 6,600 $ (42) olan Suriye’nin 1987-1997 arası silah harcamaları şu şekilde gerçekleşmiştir (43): 53 1988-1997 Suriye'nin Askeri Harcamaları 5000 4000 3000 2000 1997 1996 1995 1994 1993 1992 1991 1990 1989 0 1988 1000 Milyon $ Suriye eski SSCB’nin Ortadoğu’daki müttefiklerinden biriydi ve 1970’lerin başlarında Scud-B ve Frog-7 sistemleri aldı. 1983’de SSCB +/- 50 m.lik yanılma payına sahip 120 km. menzilli SS-21’leri Suriye’ye verdi. Suriye’nin toplam 200 füzesi ve 18 fırlatıcısı olduğu tahmin edilmektedir. Suriye bu füzeler için kimyasal savaş başlıkları geliştirmiştir. Suriye’nin kimyasal savaş başlığı üretecek teknolojiyi SSCB’den aldığı iddiaları, Sovyetler tarafından kimyasal silah teknolojisinin SSCB sınırları dışına çıkarılmadığı belirterek düzenli olarak yalanlanmıştır. Suriye’nin Çin’den M-9 kısa menzilli balistik füzeler almaya çalıştığı yolunda söylentiler sürmektedir. M-9’un 500 km menzile sahip gelişkin, mobil, katı yakıtlı bir füze olduğuna inanılmaktadır. 1988 yazında satış neredeyse gerçekleşiyorken, ABD baskısı satışın yapılmamasına neden oldu. Mayıs 1989’da bir Suudi finansal desteğiyle yapılan teklif de geri çevrildi. Bazı İsrail kaynakları Kasım 1989’da Suriye ve Çin’in 140 M-9 füzesinin 170 milyon $ karşılığında Suriye’ye satılması için bir anlaşma yapıldığını belirtmektedir. Çin Dışişleri Bakanlığı bu iddiaları yalanlamıştır. Ağustos 1996’ya kadar yaşanan askeri gelişmeler Suriye’nin M-9’lara sahip olduğu iddialarını doğrulamaktan uzaktır. (44) Suriye’nin WMD (Kitle İmha Silahları) kapasitesini geliştirmek için yoğun çabaları bulunmaktadır; 54 • Suriye, diğer Arap devletleri gibi İsrail’in nükleer kapasitesini bir tehdit olarak kabul etmektedir. Arap devletleri dengeyi kurmak için WMD sistemlerine sahip olmayı istemektedirler. • Suriye, İsrail’i sınırlarını genişletmeyi düşünen saldırgan bir devlet olarak görmektedir. • Suriye, İsrail’’in 1973 savaşındaki stratejik bombardımanlarından büyük zararlar görmüş, anacak saldırıya benzer bir şekilde karşılık verememiştir. • WMD kapasitesinin geliştirilmesi, İsrail’in genişleme amaçlarına karşı gerekli görülmektedir. 1991 Körfez Savaşında Irak’ın mobil balistik füzelerinin saldırılara karşı korunabilmeleri Suriye’yi etkilemiştir. Her ne kadar bu füzelerin İsrail’e verdikleri zarar oldukça önemsiz olmuşsa da, İsrail’e büyük ekonomik ve psikolojik zarar verilebilmiştir. Sonuç olarak Suriye İsrail savunmasına nüfuz edebilmek için füze sistemlerini stratejik araçlar olarak görmektedir. Suriye’nin füze sistemleri, mobilizasyonun erken dönemlerine denk düşen 1973 yılında İsrail’in taktik ve operasyonel silahlarına karşı kullanılmıştır. Bu saldırıda İsrail’in ekipman depoları, iletişim merkezleri, hava alanlarına karşı kullanılan füzeler ve düzenlenen hava saldırıları, büyük ölçüde yedek güçlerin harekete geçirilebilmesine dayanan İsrail savaş hazırlıklarına sekte vurabilmiştir. Suriye’nin 60 fırlatıcıya ve 600 balistik füzeye sahip olduğu tahmin edilmektedir. (45) Bir süredir Suriye tarafından da üretilen Scud B ve C füzeleri bu füze stoğunun büyük bölümünü oluşturmaktadır. Scud füzeleri Aleppo ve Hamah yakınlarında yer altında bulunan iki tesiste üretilmektedir. İran, Çin ve Kuzey Kore’nin bu tesislere teknik destek verdiği tahmin edilmektedir. Bazı Çinli teknisyenlerin de bu tesislerde çalıştığı düşünülmektedir. Suriye’nin füze güçleri konvansiyonel ve kimyasal savaş başlıklarıyla donatılmışlardır. Ülkenin kimyasal silah geliştirme faaliyetlerinde Arap dünyasının en gelişmiş ülkesi 55 olduğu belirtilmektedir. Suriye Şam, Himn ve Safirah köyü yakınlarında bulunan üç ayrı tesiste kimyasal silah üretmektedir. (46) Biyolojik Silah kapasitesine gelince, ABD hükümet kaynaklarına göre Şam Biyolojik Araştırma Merkezi çalışmaya başlamış ve muhtemelen silah üretme aşamasına gelmiştir. Bu çerçevede Suriye’nin İran’la ilişkisine de değinilmelidir. İki ülke stratejik programlarının yürütülmesinde işbirliği yapmaktadır. İsrail kaynakları, İran ve Suriye’nin Kuzey Kore kaynaklı Scud C üretilmesi için yapılanları ortaklaşa finanse ettiklerini belirtmektedir. İki ülke füze parçalarını, teknisyenleri ve uzmanları değiştokuş etmektedir. (47) Suriye’nin Amerikan Tomahawk cruise füzelerinin Körfez Savaşında gösterdikleri performanstan etkilendiği ve kendi cruise füze sistemini geliştirmeye çalıştığı bilinmektedir. Abdullah Öcalan krizinin ardından gerginleşen Türkiye-Suriye ilişkileri, füze rampalarına karşı girişilecek olası bir Türk hava saldırısına karşı, Suriye hava savunma sistemlerinin büyük zafiyetler içinde olduğu farklı kaynaklarca ifade edilmektedir. Ağırlıklı olarak güneyden, yani İsrail’den gelebilecek bir saldırıya karşı koymak için 1980 yılında SWAMP adıyla oluşturulan hava savunma sisteminin kuzeyden gelecek saldırılara açık olduğu belirtilmektedir. (48) Yine aynı kaynakta Suriye’nin elindeki füzelerin tipi ve miktarı şöyle verilmektedir: 18 Frog-7 atıcısı ve 96 Frog-7 füzesi, 18 Scud-B atıcısı ve 54 Scud-B füzesi, sayısı bilinmeyen Scud-C atıcısı ve 150 Scud-C füzesi 12 SS-21 atıcısı ve 36 SS-21 füzesi, 24 M-9 atıcısı ve sayısı bilinmeyen M-9 füzesi. Türk savaş uçaklarının sabit füze fırlatıcılarını kolaylıkla imha edebileceğini bildiren Jane’s Defence Araştırma Merkezi Sözcüsü Paul Beaver, Suriye’nin kitle imha silahları kullanması durumunda ciddi zararlar verebileceğini, ancak buna cesaret edemeyeceğini belirtmektedir. (49) YUNANİSTAN 56 Yunanistan halihazırda askeri gücünü Türkiye’ninkiyle eşitleyecek bir proje içindedir. Bu çerçevede Yunanistan 1999 ortalarına kadar askeri malzeme almak için 8,7 milyar $ harcamayı öngörmektedir. Alınacak askeri malzemeleri içinde Almanya’dan ağır savaş tankları, ABD’nden cruise füzeleri ve helikopterler, 80 savaş uçağı bulunmaktadır. Deniz Kuvvetleri ABD’nden satın alınan dört destroyer ve üç firkateynle güçlenmiştir ve iki ya da üç denizaltı alınması da planlanmaktadır. Tüm bunlar Türkiye ile Yunanistan’ın ilişkilerinin aniden sertleşmesinin sonucudur. 1997’nin ilk yarısı oldukça ılımlı bir havada geçmiş ve iki ülke Temmuz 1997’de NATO’nun Madrid toplantısında bir dostluk bildirisi yayımlamışları. Ancak bu tarihten sonra, özellikle Kıbrıs Rum Kesimi’nin tam üyelik için AB’ne başvurmasıyla birlikte ilişkiler gerginleşti. İlişkiler adanın kuzey tarafındaki Türk hava üstünlüğünü tehdit edecek Rusya’dan satın alınan S-300 füzelerinin adaya konuşlandırılması halinde Türkiye'nin füzeleri vuracağını açıklamasıyla daha da gerginleşti. Ege Denizinde Türkiye ve Yunanistan arasındaki gerginlik 1998 ilkbahar ve yazında daha da arttı. Türkiye, Yunanistan’ın Doğu Akdeniz adalarını silahsızlandırmasını talep etmektedir. (50) Toplam Nüfus : 10,662,138 (Temmuz 1998) Gayrisafi Milli Hasıla : 137,4 milyar $ (1997) Gerçek Büyüme Oranı : %3,7 (1997) Kişi Başına Düşen Milli Hasıla : 13.000 $ (1997) 15-49 Yaş Arası Erkeklerin Toplamı : 2,693,116 (1998) (51) 57 1988-1997 Yunanistan'ın Askeri Harcamaları(52) 5600 5400 5200 5000 4800 1997 1996 1995 1994 1993 1992 1991 1990 1989 4400 1988 4600 Milyon $ S-300 KRONOLOJİ Her şey 6 Ocak 1997’de Rusya’nın, NATO kaynaklarında SA-10 adıyla bilinen 150 km. menzilli karadan havaya S-300 füzelerini Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne satacağını açıklamasıyla başladı. Bu füzelerin Kıbrıs’a konuşlandırılması durumunda Türkiye’nin İskenderun Körfezi’ne kadar olan Akdeniz sınırları tehdit altına girecek ve Akdeniz üzerindeki hava üstünlüğü tehdit edilecekti. Önce S-300 kronolojisi; Kasım 1993 : Yunanistan Başbakanı Andreas Papendreu ile Rum Yönetiminin lideri Glafkos Klerides Yunan-Rum Ortak savunma Doktrinini ilan ettiler. Doktrinde Güney Kıbrıs’ın caydırıcı bir savunmaya sahip olacağı açıklanıyordu. 1995 : Baf Bölgesinde “Andreas Papendreu Hava Üssü”nün temeli atıldı. Atina’nın önerisiyle, Yunan savaş uçaklarının konuşlandırılacağı üssün Türk savaş uçaklarının olası saldırılarına karşı bir füze sistemiyle korunması kararlaştırıldı. 58 6 Ocak 1997 : Kıbrıs Rum Yönetimi, Rusya ile 500 milyon $ lık S-300 sözleşmesini imzaladı. Sözleşme, S-300 füzelerinin 18 ay içinde Kıbrıs Rum Kesimi’ne teslim edilmesini öngörüyordu. (53) Ocak 1997 : Türkiye-KKTC arasında Ortak Deklarasyon’un imzalandığı : Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, Ortadoğu, Akdeniz ve açıklandı. (54) 6 Ekim 1997 Ege bölgesindeki bütün ülkelere basın kanalıyla karşılıklı silah indirimine gidilmesi çağrısında bulundu. (55) Ocak 1998 : Baf Üssü, Rum Milli muhafız Ordusu’na teslim edildi. Şubat 1998 : Klerides yeniden başkan seçildi ve s-300’lerin adaya getirileceğini tekrarladı. Mart 1998 : Klerides S-300’lerden vazgeçmek için adanın silahtan ve askerden barındırılmasını önerdi. Öneri Türkiye tarafından reddedildi. (56) 7 Haziran 1998 : S-300 füzelerinin Kıbrıs’ta Polistipos ve Maroni’de iki üsse yerleştirileceği açıklandı. Adadaki füze sığınaklarının inşaatının Rus askeri uzmanların nezaretinde tamamlanmak üzere olduğu ve St. Petersburg’daki askeri tesislerde S-300 eğitimlerini tamamlayan Rum askerlerinin, füzelerin ilk kez deneneceği bir tatbikat düzenleyecekleri de belirtildi. (57) 13 Haziran 1998 : Rusya’nın Kıbrıs Rum Kesimi’nin ardından Suriye’ye de S- 300 füzeleri satmaya hazırlandığı iddia edildi. (58) 16 Haziran 1998 : Bir hükümet yetkilisi, S-300 füzelerinin ana sistemi olan radarların Rum kesimine konuşlandırıldığı yolundaki haberleri doğrulayamazken, Rum kesiminde füze rampalarının inşaatına başlandığını açıkladı. Devlet Bakanı Şükrü Gürel de S-300 füzeleri adaya yerleştirildiğinde Türkiye’nin ne yapacağını düşünmekten çok Kıbrıs Rum tarafı, Yunanistan ve NATO üyelerinin bu füzeleri ne yapacaklarını bilmediklerine işaret etti. (59) 59 16 Haziran 1998 : Malta bandıralı Natasha-1 gemisi S-300 füzelerinin rampalarını taşıdığı gerekçesiyle Çanakkale Boğazı’nda durduruldu. Yapılan ilk aramada 7 tane füze rampasının bulunduğu belirtildi. Ancak daha sonra Ankara’dan yapılan açıklamada bunların zırhlı araç parçaları olduğu ve Boğazlardan askeri malzeme geçirilmesi için önceden haber verilmesi gerekliliği işaret edilerek gerekli yasal işlemlerin yapılmasının ardından geminin serbest bırakılacağı açıklandı. (60) 5 Temmuz 1998 : S-300 füzelerinin adaya yerleştirilmeleri ve Türkiye’ye yönelik olası bir saldırı durumunda NATO’nun müdahale etmeyeceği açıklandı. Bu arada Itar-Tass ajansının haberine göre Rusya Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi Müdür Yardımcısı Valeri Nesteruçkin, adanın askerden arındırılmasına yönelik çabaların gerçeklik kazanması halinde füzelerin teslimatından vazgeçilebileceğini açıkladı. Öte yandan Yunanistan Dışişleri bakan Yardımcısı Yannos Krenidiotis de S-300 füzelerinin adaya gelişinin en az Kasım 1998’e kadar ertelendiğini duyurdu. (61) 10 Temmuz 1998 : Noviye İzvestiya gazetesinde Sergey Guliy imzasıyla yayınlanan 09 Temmuz 1998 tarihli bir yazıda, S-300 füzeleri konusundaki gelişmelerin hem Rus hem de Rum tarafına ciddi kazanımlar getirdiği, bir taraftan Kıbrıs sorununa hiçbir zaman olmadığı ölçüde dikkat çekilmesinin ve Türk tarafında baskı yapılmasının başarıldığı, diğer taraftansa Rusya’nın bölgede ciddi bir güç olduğunun kanıtlandığı vurgulandı. Bu arada 13 Temmuz 1998 tarihinde yapılacak Glafkos Klerides - Boris Yeltsin görüşmesinin füze satışının iptaliyle sonuçlanabileceği açıklandı. (62) 16 Temmuz 1998 : ABD Savunma Bakanlığı, Yunanistan’ın “Kıbrıs’ta uçuşa yasak bölge” önerisini desteklemediğini, kışkırtıcı uçuşlar için moratoryumu desteklediğini ve S-300 füzelerinin adaya konuşlandırılmasına kesinlikle karşı olduğunu bildirdi. (63) 7 Ağustos 1998 : Kıbrıs Rum kesimi Meclis, milli savunma vergisini %3’ten %4’e çıkartan yasa tasarısını kabul etti. Yeni yasayla Rum yönetiminin savunma bütçesinin 80 milyon $ artması bekleniyor. Öte yandan AB’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Sir David Hannay, Kıbrıs Rum kesimi Yönetiminin S-300 füzelerinin alımını bir kez 60 daha düşünmesini isteyerek, silahlanmanın Kıbrıs’ı bir Türk-Yunan çatışmasına dahil edebileceğini söyledi. (64) 7 Eylül 1998 : Güney Kıbrıs’ta yayınlanan Mahi gazetesinin Rum Temsilciler Meclisi Asbaşkanı Antonis Karas’ın açıklamalarına dayanarak yayınladığı bir haberde, 1997-2001 silahlanma programına göre, 41 adet tank, 12 adet oto-mobil top, mobil ve sabit uçaksavar topları, 24 adet uçaksavar sistemi, 3 adet destroyer, 2 adet devriye gemisi, 3 adet sahil füze bataryası, 12-20 adet savaş uçağı, 8-12 adet saldırı helikopteri, 4-6 adet genel maksatlı helikopter ve 12 adet S-300 füze sistemi satın alınacak. (65) 7 Eylül 1998 : Rusya’nın Kıbrıs Rum Kesimi’ne S-300 füzelerinin ardından Black Shark tipi saldırı helikopteri satmaya hazırlandığı açıklandı. Diplomatik kaynaklar Rusya’nın, Türkiye’nin birkaç yıl önce tarafından uygulamaya koyduğu Boğazlar Sözleşmesi’ni yeniden düzenlemesi karşılığında helikopter satışını durdurabileceğini ifade ettiğini belirtiyorlar. (66) 7 Kasım 1998 : Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, uluslar arası baskılar nedeniyle Rusya’ya sipariş verdiği S-300 füzelerini teslim almayı 1999 baharına ertelediği bildirildi. (67) 18 Kasım 1998 : Güney Kıbrıs’ta yayınlanan Mahi gazetesi, S-300 füzelerinin Aralık ayı içinde Rum kesimine geleceğini öne sürdü. Füzeleri taşıma operasyonunun başladığını ileri süren gazete, bu yöndeki kararın, Rum yönetimi lideri Glafkos Klerides tarafından verildiğini kaydetti. (68) 21 Kasım 1998 : ABD Başkanı Bill Clinton Kıbrıs Rum Kesimi tarafından Rusya’dan satın alınması planlanan S-300 füzeleriyle ilgili anlaşmanın iptal edilmesini istediklerini bildirdi. (69) 23 Kasım 1998 : Yunan basınında verilen haberlere göre Yunan Dışişleri Bakanı Theodoros Pangalos, ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albrigt’a bir mektup yazarak, S-300 füzelerinin Kıbrıs’a konuşlandırılmasını süresiz olarak erteleyecek bir formül bulunması için yardım istedi. (70) 61 1 Aralık 1998 : Yunanistan Başbakanı Kostas Smitis S-300 füzelerinin Girit’e yerleştirilmesini önerdi. Öte yandan Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Glafkos Klerides, S-300 füzelerinin Girit’e yerleştirilmesi önerisinin Yunanistan Başbakanı Kostas Smitis’den değil, ABD, Britanya ve bazı Avrupa ülkelerinden geldiğini açıkladı. (71) 2 Aralık 1998 : Yunanistan Dışişleri bakanı Teodoros Pangalos, Rus yapımı S-300 füzelerinin Kıbrıs yerine Girit’e konuşlandırılmasından yana olduklarını açıkladı. (72) 3 Aralık 1998 : ABD savunma Bakanlığı, Yunanistan’ın 4 adet Kidd sınıfı destroyer satın alma isteğinin kabul edildiğini, Yunanistan’ın buna ilaveten 32 adet Harpoon füzesi, 48 adet MH-46 torpido ile diğer silah ve cephane talebinde bulunduğunu açıkladı. (73) 6 Aralık 1998 : ABD’li diplomat Richard Holbroke, Rum lider Glafkos Klerides’e telefon ederek, Washington’un S-300’lerin Kıbrıs’a gitmemesi konusundaki ısrarlarını dile getirdi. (74) 15 Aralık 1998 : ABD’li diplomatlar Holbroke ve Miller Atina’da Washington’un S-300 formülünü görüştü. Bu formül, Kıbrıs’ta silahlanmanın azaltılmasına karşılık füzelerin Kıbrıs’a getirilmesinin ertelenmesine dayanıyor. (75) 26 Aralık 1998 : Türk Dışişleri Bakanlığı, S-300 füzelerinin Girit adasında depolanması ya da konuşlandırılmasının, zaten gergin olan Türk-Yunan ilişkilerinde çok ciddi sakıncalar yaratacağını belirtti. (76) 31 Aralık 1998 : Kıbrıs Rum Yönetimi S-300 füzelerinin adaya konuşlandırılmayacağını açıkladı. Washington’daki Kıbrıs uzmanlarına göre, bu açıklamanın ardından, adada silah ve asker indirimine gitme çağrısında bulunulan BM Güvenlik Konseyi’nin 1218 sayılı karara uyması için Türkiye’ye yönelik baskılar artacak. (77) 62 31 Aralık 1998 : Kıbrıs Rum Yönetimi’nin S-300 füzelerini adaya yerleştirmeme kararı AB’nde memnuniyetle karşılandı. AB Dönem Başkanı ve Avusturya Dışişleri Bakanı Wolfgang Schüssel, kararın Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB üyeliğine uygun olduğunu gösterdiğini, bundan sonra 15 üyeli bloğa hızlı bir biçimde girebileceğini söyledi. (78) 1 Ocak 1999 : Kıbrıs Rum Yönetimi’ne iki bakanlıkla destek veren sosyalist EDEK partisi, S-300 füzeleriyle ilgili kararı protesto etmek için hükümetten çekilme kararı aldı. (79) 1 Ocak 1999 : Girit halkı S-300 füzelerini adada istemediklerini belirtirlerken, askeri uzmanlar da füzelerin adaya konuşlandırılmasının hemen hemen imkansız olduğu görüşünde birleştiler. (80) 3 Ocak 1999 : S-300 füzelerinin Girit’e gönderilmesi kararı Yunanistan’la Kıbrıs Rum Yönetimi’nin arasını açtı. Rumlar Klerides’in Atina’nın tutumu yüzünden aldığı bu kararı kötü gelişmelerin başlangıcı olarak niteledi. (81) 4 Ocak 1999 : İtalya S-300 füzelerinin Güney Kıbrıs’a getirilmemesi kararının ardından, askeri malzeme satışına ambargo konulmasına yol açan nedenlerin ortadan kalktığını ve karadan havaya fırlatılan 15 km. menzilli Aspide füzelerinin Kıbrıs Rum Kesimine satılmasıyla ilgili olarak daha önce yapılmış satış sözleşmesine uymaya hazır olduğunu bildirdi. (82) S-300’lerin Girit’e konuşlandırılacakların açıklanmasının ayrı bir anlamı var. S-300 füzelerinin atış menzilinin 150 ve radar menzilinin de 200 km. olduğu düşünülürse, Girit'e 300 km. mesafede olan Kıbrıs için bu füzelerin hava savunmasına katacağı artı değer yok denecek kadar az. Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni uluslararası bir aktör olarak saymazsak, füze krizinin Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin hava savunma sistemlerini güçlendirmekten ziyade, Türkiye’yi saldırgan bir dış politika izlemekle itham edebilmek için ciddi bir argüman olarak kullanıldığı görülebilir. Nitekim füzelerin adaya konuşlandırılmayacağının açıklanmasının ardından AB Dönem Başkanı ve Avusturya Dışişleri Bakanı Wolfgang Schüssel, kararın Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB üyeliğine uygun olduğunu gösterdiğini, bundan sonra 15 üyeli bloğa hızlı bir biçimde 63 girebileceğini açıklamıştır. Diğer tarafta füzeler, Türkiye’nin adadan silahlarını ve askerlerini çekmesi için bir koz olarak kullanıldı. Sonuçta ne füzeler adaya konuşlandırıldı, ne de Türkiye adadan askerlerini geri çekti. Sanki Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin AB’ne üyeliğine meşru bir zemin hazırlamak için yaratılan füze krizi Kardak krizi gibi de ABD’nin müdahalesiyle çözümlendi. Füze krizinin dikkat çekici bir başka noktası, Rusya’nın krizde etkin olarak rol alması oldu. Suriye, Ermenistan ve İran’a füze teknolojisi ve füze satılmasında başrollerde oynayan Rusya, özelde eski SSCB topraklarında genelde ise tüm dünyada soğuk savaş sonrası ABD düzenlemelerinden rahatsızdır. Bu rahatsızlığını etkin olabildiği bölgelerde istikrarsızlık adaları yaratarak gösteren Rusya, kitle imha silahları ve füzelerin yayılmasından da ciddi oranda sorumludur. Haziran 1996’da Kuzey Irak üzerinde düşürülen Cougar tipi Türk helikopterinin Rus yapımı omuzdan atılan SA-7B uçaksavar füzesiyle düşürüldüğü Genelkurmay Başkanlığı tarafından açıklanmıştı. İran’ın kısa ve orta menzilli füzeleri, Suriye’nin elindeki kısa ve orta menzilli Rus yapımı Scud füzeleri, Irak’ın UNSCOM’un denetimlerinden kaçırmayı başardığı Scud füzelerine ilaveten Rus Parlamentosu Alt Kanadı Duma, Rusya’nın Ermenistan’a Scud füzeleri gönderdiğini açıklamıştı. (83) Rusya’nın İran’a uzun menzilli SS-4 füzelerine ilişkin teknoloji, Ermenistan’a da 32 adet Scud füzesi ile sekiz fırlatıcı sattığı bilinmektedir. (84) İran, Irak, Suriye Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan’la birlikte, Türkiye’nin etrafındaki füze çemberinin hemen hemen tamamlandığı görülmektedir. Ortadoğu’da Türkiye-İsrail askeri stratejik işbirliğine de karşı olduğunu açıklayan Rusya, Türkiye’nin potansiyel bir güç olarak yer aldığı Balkanlar, Kafkaslar ve kısmen Ortadoğu’da dikkat edilmesi gerekli bir güç olarak varlığını korumaktadır. Rusya bu şekilde bir yandan karlı silah ticaretini sürdürmekte, diğer yandan da Kafkasya ve Orta Asya’da rekabet içinde olduğu Türkiye’yi sıkıştırmaya çalışmaktadır. Türkiye’nin bu durumda yapması gereken şey; Rusya ile ilişkilerini rekabetten işbirliğine dönüştürmeye çalışmaktır. Ancak bölgenin ve tabiatıyla Türkiye’nin geleceğini, Türkiye’nin mevcut önceliklerin koruyacağını varsayımıyla, 64 Türkiye-Rusya ilişkilerinden ziyade, ABD-Rusya ilişkilerinin seyrinin belirleyeceği önemli bir gerçek. İSRAİL İsrail geleneksel olarak balistik füzelere ve nükleer silahlara sahip olduğunu kabul etmekten kaçınmaktadır. Hükümet sürekli olarak İsrail’in Orta Doğu’da nükleer silahları ilk kullanan taraf olmayacağını belirtmekle yetinmektedir. İsrail ilk balistik füzesi olan Jericho 1’i 1960’larda, Fransız yapımı Dassault MD-660’ı temel alarak geliştirdi. Jericho 1, iki aşamalı ve katı yakıt kullanan bir motora sahip mobil bir füze sistemiydi. Maksimum menzili 500 km. ve maksimum taşıma haddi de 500 kg.dı. Jericho 1’in hala serviste olduğu ve 50 kadarının nükleer başlık takılmaya hazır bir vaziyette mobil fırlatıcılara konuşlandırılmış olduğu tahmin edilmektedir. 100 kadar Jericho 1 füzesinin de Kudüs’ün güneybatısında Judean Dağlarındaki Hirbat Zachariah’da konuşlandırılmış olduğu rapor edilmektedir. 1980’lerin ortasında İsrail’in Jericho 2 füzesi üzerinde çalıştığı rapor edilmiştir. Jericho 2 füzelerinin Sedof Mikha hava üssünde konuşlandırıldıkları tahmin edilmektedir. Jericho 2’nin test uçuşları 1987, 1988 ve 1989’de gerçekleştirilmiştir. Füzenin maksimum menzili 1,500 km. ve maksimum taşıma haddi de 1,000 kg.dır. İsrail Jericho 3 adında yeni bir füze daha geliştirmektedir. Bu füzenin menzili bütün Arap dünyasını ve eski SSCB’nin güneyini kapsayacaktır. 1989’da Akdeniz’de tespit edilen bir füzenin, test edilen Jericho 3 füzesi olduğu sanılmaktadır. Füze 1,280 km.nin üzerinde bir mesafeyi uçtuktan sonra, Libya/Bingazi’nin 400 m. kuzeyinde denize düşmüştür. İsrail Jericho 3’ü geliştirme çabalarında Güney Afrika’dan yardım aldığı sanılmaktadır. 1980’lerin sonunda İsrail Shavit füzelerini kamuoyuna sunmuştur. Shavit uydu gönderme amacıyla kullanılmaktadır, ancak uluslar arası analistlere göre Shavit askeri amaçlara kolayca uyarlanabilir. Shavit füzelerinin maksimum menzili 4,500 km. ve maksimum taşıma haddi de 1,100 kg.dır. İsrail’in envanterinde tuttuğu bir başka 65 füze de maksimum menzili 130 km. ve maksimum taşıma haddi de 450 kg. olan Lance füzeleridir. (85) İsrail güvenlik ve barışın ikisini birden aynı anda nasıl sağlayacağı ikilemi içindedir. Terörist faaliyetler 1996, 1997, 1998 ve 1999 yıllarında da devam etmiştir. İsrail Hükümeti ve Filistin Barış Örgütü’ne yönelik terörizmi durdurma konusundaki baskılar artmaktadır. Ancak Filistin sorununa bir çözüm getirmesi umulan Barış Süreci belirsizliklerle doludur. İsrail-Suriye barış görüşmeleri durmuştur. Bir başka sorun da İsrail’in Güney Lübnan’daki askeri varlığıdır. Ancak İsrail Asıl tehdidin kitle imha silahlarıyla donatılmış İran ve Irak’tan gelmesini beklemektedir. İzak Rabin’in 1995’de bir suikast sonucunda öldürülmesinden bu yana İsrailliler, aşrı sağ kanadın işgal edilmiş toprakların Araplara verilmemesi için şiddet kullanmaya hazırlandıklarının farkındadır. Bazı yorumcular bu durumun teokratik bir yönetimden yana tavır alan ultra-Ortodoks Haradi Yahudileriyle, devletin demokratik karakterini korumayı isteyen laik ılımlı Yahudiler arasında bir iç savaşa yol açabileceğini belirtmektedir. (86) İsrail, Orta Doğunun en gelişmiş savunma sanayine sahip, Rusya, ABD, Fransa ve Çin’den sonra dünyanın en gelişmiş füze savunma kapasitesine sahip ülkesidir. Başta Tayvan ve Güney Afrika olmak üzere bir çok ülkeye füze sistemleri ve teknik danışmanlık satmaktadır. ABD 1970’lerin ortalarında, Arap ülkelerinde yayılan SSCB füzeleri karşısında denge kurabilmesi için İsrail’e kısa menzilli Lance füze sistemleri gönderdi. İsrail takip eden on yılın içinde Lance füzelerini ürettiği çoklu savaş başlıklarıyla donatmayı başardı. İsrail, 500-750 km. menzilli Fransız dizaynı 100’ün üzerinde Jericho 1 SSM’e sahiptir. Jericho 1968’de denenmiştir ve resmi açıklamalara göre Golan Tepelerindeki mobil fırlatıcılara konuşlandırılmıştır. (4) Savunma Haberalma Merkezinin bir raporuna göre İsrail, Jericho 1 füzeleri için kimyasal ve nükleer savaş başlıklarına sahiptir. 1,450 km. menzile sahip olan Jericho 2 Arap başkentlerinin çoğunu ve eski SSCB’nin güney bölgelerini vurabilmektedir. Bu model defalarca başarıyla test edilmiş ve konuşlandırılmıştır. İlk Jericho 2 testi Mayıs 1987’de yapılmıştır. Füze 850 km. uzaktan Akdeniz’deki bir hedefe fırlatılmıştır. İsrail’in Offeq-1 uydu fırlatıcısının 66 denemesinin yapıldığı tarihe yakın bir tarihte, Eylül 1988’de ikinci bir Jericho 2 testi yapılmış ve fırlatılan füze 1,300 km. km. uzaktan Akdeniz’deki bir hedefe fırlatılmıştır. Bu füzelerin uzun menzilli testlerinin Güney Afrika’da yapıldığı tahmin edilmektedir. İsrail’in dünya yörüngesinde iki bilimsel amaçlı uydusu bulunmaktadır. İlk Offeq uydusunun fırlatılmasını takiben Lawrence Livermore Ulusal Laboratuarlarındaki bilim adamları Savit’in bir balistik füze olarak konuşlandırılması durumunda en az 5,300 km. menzile sahip nükleer bir başlık taşıyabileceğini hesaplamışlardır, Savunma Bölümünden bir analist ise füzenin 7,200 km. menzile sahip olabileceğini hesaplamıştır. Temmuz 1990’da Maryland Üniversitesi’nde bir fizikçi olan Steve Fetter, Shavit’in 775 kg.lık bir savaş başlığını 4,000 km.lik bir uzaklığa taşıyabileceğini hesaplamıştır. Bu alan bütün Orta Doğuyu ve eski SSCB topraklarının çoğunu kapsamaktadır. (87) Toplam Nüfus : 6,643,966 (Temmuz 1998) Gayrisafi Milli Hasıla : 96,7 milyar $ (1997) Gerçek Büyüme Oranı : %1,9 (1997) Kişi Başına Düşen Milli Hasıla : 17,500 $ (1997) 15-49 Yaş Arası Erkeklerin Toplamı : 1,446,634 (1998) Savunma Harcamaları : 9,3 milyar $ (1997) (88) 67 1988-1997 İsrail'in Askeri Harcamaları(89) 8000 7800 7600 7400 1997 1996 1995 1994 1993 1992 1991 1990 1989 7000 1988 7200 Milyon $ 68 VII. TÜRKİYE-İSRAİL ASKERİ STRATEJİK İŞBİRLİĞİ ANLAŞMALARI Türk ordusu uzun yıllar boyunca Sovyet tehdidine karşı ön saflarda yer aldı. Ancak SSCB’nin çöküşüyle birlikte, NATO ve ABD’nden ciddi miktarlarda yardım almasını sağlayan bu rolü kaybetti ve Avrupa Birliği de, Türkiye’yi tam üye olarak kabul etmeye hazır olmadığını farklı platformlarda kerelerce ifade etti. Başta Suriye, Irak ve İran kaynaklı olmak üzere Türkiye’nin hissettiği bölgesel tehdit ve bu tehdidin ABD ve NATO tarafından eskisi kadar önemsenmeyeceği gerçeği Türkiye’nin bölgede bir müttefik bulma arayışlarını hızlandırdı. Türkiye uzun bir süredir, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü uluslararası platformlarda desteklemesine rağmen, Kıbrıs sorunu, Yunanistan sorunu ve hatta 1980’lerin ortalarında Bulgaristan’daki Türk azınlık sorununda Arap dünyasının kendisini desteklememesinden rahatsızdı. Diğer taraftan Arap dünyasıyla olan ticaret ciddi bir biçimde azalmıştı; 1982’de Türkiye’nin Arap komşularına yaptığı ihracat toplam ihracatını %47’sini oluştururken, bu rakam 1992’de %12’ye kadar gerilemişti. (90) 1991 Körfez Savaşı ve BM’nin Irak’a karşı uygulamaya koyduğu yaptırımların da eklenmesiyle Türkiye’nin bölgede yeni pazarlar ve ülkenin marjinalleşmesi tehdidine karşı ABD ve AB’nin Orta Doğu ve Körfezdeki stratejik çıkarları dahilinde yeni bir rol bulma gerekliliği öne çıktı. Diğer taraftan İsrail bölgedeki yalnızlığına son vermek isteği içindeydi. İsrail Arap dünyasıyla olan sorunlarının uzun bir süre daha çözülemeyeceği ve Araplarla barış yapılsa bile bu barışın bölgeye istikrar getiremeyeceği inancındadır. Nitekim 19831984, 1990-1992 arasında İsrail Savunma Bakanlığı ve 1988-1990 arasında İsrail Dış İşleri Bakanlığı görevlerinde bulunmuş olan Moshe Arens, Likud Hükümetinin bölgeyle ilgili politikasını şöyle özetliyordu: “Orta Doğu birkaç on yıl daha istikrarsız bir bölge olmayı sürdürecektir. Suriye ile imzalanacak bir anlaşma, örneğin Norveç’le yapılacak bir anlaşmayla aynı ağırlığı taşımayacaktır. Şah döneminde İran’la çok iyi ilişkilerimiz vardı, ama bir gecede her şey yok oldu. Bu bölgede yönetici güçlerin geleceğini belirleyen oylar değil, mermilerdir.” (91) 69 Böyle bir ortamda İsrail’in Arap olmayan ve radikal İslama karşı olan Türkiye ile askeri stratejik işbirliği kurmak isteğinden daha doğal bir şey olamazdı. İki ülkenin ortak ulusal çıkarları askeri ve ticari bir askeri stratejik işbirliğinin doğmasını çok daha kolaylaştırdı. Bar-ilan Üniversitesi, Begin-Sedat (BESA) Stratejik Araştırma Merkezi yöneticisi Prof. Efraim Inbar, Türkiye’nin Avrupa’nın bir parçası olmaya nafile uğraştıktan sonra artık Ortadoğu’ya daha çok önem verdiğini belirterek iki ülkenin ortak çıkarlarını şöyle özetlemektedir: “Arapların Orta Doğu’da hegemonya kurma hırsları, iki ülkenin de endişesinin ortak noktasını oluşturuyor. İki ülke de, özellikle İran’dan yayılan radikal İslam dalgasının önüne geçmeyi arzu ediyor. Aşırı İslamcılık İsrail’in yok olmasını hedeflediği kadar; Türkiye’nin laik politikasına da zarar veriyor... İsrail ve Türkiye’nin bir de ortak düşmanları var: Suriye. İki ülkenin de Suriye ile benzer çekişmeleri var; su ve toprak üstüne. Ve benzer meydan okumalarla karşılaşıyorlar. Suriye Kürt ve Ermeni terörist gruplarının merkezlerine ev sahipliği yapıyorlar. Bu gruplar da Türkiye’de güç kullanıyor. Suriye aynı zamanda İsrail’e karşı terör hareketleri yürüten Hamas gibi Filistin örgütlerine de kucak açıyor... Yakın bir İsrail-Türkiye diyalogu, Esad’ı daha dikkatli ve ılımlı davranmaya itecekti. Başka bir ortak stratejik nokta da büyük tahribatlara yol açan silahların ve uzun menzilli füzelerin çoğalmasının en aza indirgenmesi; özellikle de radikal dediğimiz ülkelerde; İran, Irak ve Suriye’de. Türkiye, bu üç ülkenin de komşusu. İsrail zaten bu ülkelerin füze saldırılarına maruz kalmıştı; 1991’de Irak’ın ve 1973’de Suriye’nin. Ve şu anda İran’ın füzelerinin menzilini topraklarına kadar uzatmasından korkmaktadır. Türkiye de, İsrail de Batı’nın bu tehdidi ciddiye almayacağını görmektedir. Bu güvenlik sorunuyla yalnız bırakılacaklardır.” (92) Yakın ilişkiler her iki tarafın stratejik çıkarlarıyla örtüşmektedir. İsrail için bu askeri stratejik işbirliğinin faydası, (kitle imha silahlarına sahip bölge ülkelerinin vurulması gibi) uzun menzilli görevler için pilotlarını eğitmek üzere Türk hava sahasını kullanması; Suriye, Irak ve İran’a karşı yürütülecek ortak haber alma çalışmalarıyla verilerin niteliği ve niceliğinin artması, silah satışlarının artması ve bölgedeki yalnızlığının sona ermesi olarak özetlenebilir. Türkiye içinse; gelişmiş askeri teknoloji ithal edebilmesi, düşman ve potansiyel düşman Ortadoğu devletleri hakkında nitelikli bilgilere erişmesi, insan hakları, Kıbrıs, Yunanistan gibi mevcut sorunlar gibi 70 nedenlerle ABD ve Batıdan tedarik edemeyeceği modern silah sistemlerine sahip olması ve İsrail’e yapacağı ihracat ile dış ticaret açığını azaltması askeri stratejik işbirliğinin avantajları olarak sıralanabilir. Türkiye’nin bir başka avantajı ise bu askeri stratejik işbirliğiyle ABD’de oldukça etkili olan Yahudi lobisinin desteğini alacak olması ve Suriye’nin PKK’ya verdiği desteğin sınırlanacak olmasıdır. 1994-1995’de İzak Rabin tarafından başlatılan Türkiye ve İsrail arasındaki askeri stratejik işbirliği süreci, bölgedeki güç dengelerini büyük ölçüde değiştirdi. Şubat ve Ağustos 1996’da Türkiye ve İsrail arasında bazı maddeleri hala gizli olan iki anlaşma imzalandı. Bu anlaşmalarla İsrail Hava Kuvvetlerinin Anadolu’da eğitim uçuşları yapması, iki ülkenin ortak hava ve deniz tatbikatları düzenlemesi ve yek diğerinin limanlarını kullanması öngörülmekteydi. Buna ek olarak terörizme karşı mücadelede işbirliği yapılması ve ABD’nin katkılarıyla ultra-hassas alıcılar, kameralar, uydular ve benzer ekipmanlarla donatılmış ortak bir gözetleme sisteminin kurulması konusunda da uzlaşmaya varıldı. (93) ABD bu askeri stratejik işbirliğini Orta Doğu’daki iki demokratik ülke arasında bir askeri stratejik işbirliği olarak gördüğünü ve memnuniyetle karşıladığını açıkladı. Ocak 1998’de Akdeniz’de düzenlenen ve Türk, İsrail ve Amerikan gemilerinin katıldığı “Reliant Mermaid” tatbikatı, ABD desteğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Arap dünyasının tepkisini önlemek amacıyla ABD’nin etkisiyle Ürdün Deniz Kuvvetlerinden yüksek rütbeli bir askeri gözlemci de tatbikata katıldı. Yapılan anlaşmalar çerçevesinde Mart 1996’da İsrail şirketleri 500 milyon $ tutarındaki, 54 Türk F-4 savaş uçağının modernizasyonu ihalesini kazandılar. Buna ilaveten İsrail tank satışı, ortak füze üretimi ve 48 F-5 savaş uçağının modernizasyonu için Türkiye’ye bir teklif götürdü. İsrail Savunma Bakanı Itzhak Mordechai’nin Kasım 1997 başlarında Türkiye’ye yaptığı ziyaretin hemen ardından, 48 Türk F-5 savaş uçağının modernizasyonu için anlaşma imzalandı. (94) İsrail ve Türkiye savaş uçakları için geliştirilmiş, havadan yere fırlatılan ve Arrow füze savunma sistemlerinin en önemli parçası olarak kabul edilen 150km. menzilli Popeye II füzelerinin ortak üretimi için de anlaşmaya vardılar. 100 milyon $ mal olması ve 2000 yılında bitirilmesi beklenen projeyle ilgili anlaşma, Savunma Bakanı Turhan 71 tayan, Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Çevik Bir ve bir grup üst düzey Türk askeri yetkilinin İsrail’i ziyaret etmelerinden iki hafta sonra gerçekleşti. (95) Buna ilaveten Türkiye’nin saldırı helikopteri, tank, insansız hava aracı ve Phalcon erken uyarı sistemini satın alması konusunda da çeşitli müzakereler yapıldı. (96) Temmuz 1998’de üç günlük bir geziyle İsrail’e giden Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu da Irak krizi, Türkiye ve İsrail’e yönelik Irak füzelerine karşı savunma yollarının yanı sıra, Türkiye’nin İsrail Merkava tanklarından satın alması ve 1,000 adet Merkava-3 tankının ortak olarak üretilmesi konularını İsrailli yetkililerle görüştü. (97) İsrail ve Türkiye’nin 150 km. menzilli Arrow füzelerini ortak üretmeleri konusunda varılan anlaşma ise ABD’nin çekincesiyle ileri bir tarihe alındı. (98) ABD ve İsrail’in, Ürdün’ün de katılması için gösterdikleri çabaların ardından Ürdün’de askeri stratejik işbirliğine katıldı. Nitekim Yıllık Mayıs 1998’de Tel Aviv’de düzenlenen yıllık Türk-İsrail toplantılarında, karşılıkla askeri ve güvenlik ilişkilerinin artırılması, 1997’de olduğu gibi ABD’nin katılımıyla ortak tatbikatların düzenlenmesi, anti-füze savunma sistemi, İran tehlikesi ve terörizm sorununun yanı sıra Ürdün ve Türkiye’nin, Ürdün’de ortak tatbikatlar yapması konusu da tartışıldı. (99) Gerek Tel Aviv ve gerek Ankara’da üst düzey bürokratlar, iki ülke arasındaki yakınlaşmanın üçüncü bir ülkeye karşı olmadığı sık sık dile getirmektedir. Ancak söylenenlerin dışında jeopolitiğe dayalı bir başka gerçek daha vardır; Türkiye her ne kadar İsrail’in yanında hiç savaşa katılmamışsa da, Suriye’nin kuzey sınırlarında Suriye’ye düşman bir ülkenin varlığı İsrail için olumlu bir unsurdur. Suriye, Türkiye’ye hiçbir zaman saldırmamıştır, ancak bu saldırmayacağı anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla Türkiye için de, Suriye’nin güney sınırlarında Suriye’ye düşman bir ülkenin varlığı aynı ölçüde faydalıdır. Türkiye ile Suriye arasındaki hasmane ilişkinin arkasında birkaç faktör bulunmaktadır: su sorunu ile birlikte GAP projesi ve Suriye’nin PKK’ya verdiği destek. 1995’de Türkiye, Suriye’nin PKK’ya verdiği desteğin, ikili ilişkiler önündeki en büyük engel 72 olduğunu belirtmekteydi. 1996’nın başında Türkiye, Suriye’nin Abdullah Öcalan’ı iade etmeyi reddetmesinden sonra Suriye ile ilişkilerini askıya aldığını açıkladı. Suriye ise mütemadiyen PKK’ya yardım ettiği iddialarını yalanladı ve Türkiye’nin ilişkileri askıya almasının dış güçler –İsrail- tarafından desteklediğini iddia etti. Likud partisinin İsrail’de iktidara gelmesinin ardından, Türk-İsrail askeri stratejik işbirliğinin, Suriye karşıtı karakteri vurgulanmaya başlandı. Örneğin Mayıs 1997’de resmi bir ziyaret amacıyla İsrail’de bulunan Türk Savunma Bakanı Turhan Tayan, İsrail’in işgali altındaki Golan tepelerindeki Yahudi yerleşim bölgelerini ziyaret etmişti ve bu durum bir anlamda İsrail’in işgalini tanımak anlamına geliyordu . (100) Türkiye-Ürdün-İsrail arasında gelişen askeri stratejik işbirliği, Arap dünyasında tabiatıyla tepkiyle karşılandı. Şubat 1996’da Türkiye-İsrail yakınlaşmasını endişeyle izlediğini belirten Arap Birliği Temmuz 1998’de Türkiye’nin İsrail’le yaptığı askeri işbirliğini resmen kınadı. Arap Birliği’nin 22 üyesi tarafından imzalanan bildiride “Türkİsrail askeri işbirliği Arap ve Müslüman toplumların çıkarlarını tehlikeye sokmakta ve İsrail’in daha önce bile bile çıkmaza soktuğu barış sürecini tehdit etmektedir.” denilerek Türkiye’nin pozisyonunu bir kez daha gözden geçirmesi ve İsrail ile işbirliğine son vermesi istendi. (101) Bu tarihten bir ay önce Ankara’ya resmi bir ziyarette bulunan Mısır Dışişleri Bakan Yardımcısı Fathi Al-Shazli de, Türkiye-İsrail-Ürdün arasındaki gruplaşmadan duydukları rahatsızlığı ve bu gruplaşmanın karşıt gruplaşmalara yol açacağını belirtmişti. (102) Rusya da farklı platformlarda askeri stratejik işbirliğiyle ilgili kaygılarını ve eleştirilerini dillendirdi. Son olarak Rusya Savunma Bakanı Mareşal İgor Sergeyev, Mısır’ın Arap dayanışmasını güçlendirme ve Suriye ile ilişkilerini geliştirme siyasetini desteklediklerini bildirirken, bölgede kalıcı barışın sağlanması önünde ciddi engeller bulunduğunu açıklıyordu. Rus askeri uzmanlar Sergeyev’in Türkiye’yi kastettiğini, Türkiye’nin aşırı silahlanması ve ABD ve İsrail’le birlikte bölgede yeni bir askeri-siyasi cephe oluşturmasının bölgedeki dengeleri olumsuz yönde değiştirdiğini açıklıyorlardı. (103) Türkiye ve İsrail arasındaki silah satışları, ortak silah üretimi gibi konuları da kapsayan askeri ilişkiler, Arap dünyasında olduğu gibi Yunanistan’da da dikkatle 73 takip edilmektedir. Hükümet sözcüsü, Türk basınında çıkan 6 Türk savaş uçağının İsrail hava sahasında eğitim uçuşları yapacağı açıklamasının ardından bu eğitimlerin, Rus yapımı S-300 füzelerinin Kıbrıs’a yerleştirilmelerine karşı düzenlenecek Türk hava saldırı planı çerçevesinde yapıldığını iddia eden bir rapor aldığını açıkladı. Hükümet sözcüsü Dimitris Reppas raporun doğru olması halinde bu durumun Doğu Akdeniz’i hızla istikrarsızlaştıracağını belirtti. (104) Türkiye-İsrail arasında 1990 yılında sıfıra yakın bir düzeyde seyreden karşılıklı ticaret 1996 yılında 400 milyon $ , 1997 yılında 650 milyon $ ve 1998 yılında da tahmini olarak 830 milyon $ olarak gerçekleşti ve bu rakamın 2000 yılında 1 milyar $ aşması bekleniyor. Bu rakama Türkiye’yi ziyaret eden ortalama yıllık 300,000 İsrailli turistin bıraktığı 400 milyon $ dahil değil. (105) Ancak bu askeri stratejik işbirliğinin kimi kusurları da yok değil. Her şeyden önce Türkiye bu işbirliğinde yer alarak İsrail’den daha fazla riski üzerine almıştır. Arap ülkelerinin bu işbirliğine yönelik olumsuz tavırları bir yana bırakılırsa, Türkiye’nin Rusya ve İran’la Ortadoğu üzerinde çatışması çıkarlarına ciddi zararlar verebilecektir. ABD’nin “Yeni Ortadoğu” (Kafkasya, Ortadoğu, Balkanlar üçgeni) planlarını Türkiye ile birlikte yürütme gerekliliğinden hareketle, Türk-İran ilişkilerinin gergin tutulmasındaki çıkarları açıktır. İran’ın terörü desteklemesi ilişkilerin iyileştirilmesinde engel olarak görülmektedir. Ancak Abdullah Öcalan’ın yakalanması sürecinin net bir şekilde ortaya koyduğu gibi PKK terörüne asıl destek veren ülke Yunanistan’dır ve buna rağmen bu ülkeyle her alanda diyalogun sürdürülmesine çalışılmaktadır. Benzer bir tavrın, ABD’nin yoğun baskıları ve Türkiye’deki askeri otoritelerin tasarrufları neticesinde İran’a karşı gösterilmemesi, ciddi bir hatadır. Suriye ile mevcut anlaşmazlıklar, Yunanistan ile süren inişli çıkışlı ilişkiler süreci ve Avrupa’nın dışlayıcı tutumunun bu hata ile birleşmesi sonucu, İsrail’le işbirliğine girilmesi kaçınılmaz bir hal kazanmıştır. Bölgedeki kutuplaşma, Türkiye’nin ortak ekonomik ve stratejik çıkarlara sahip olduğu komşularıyla arasındaki ilişkileri daha da gerginleştirmeye namzettir. Böyle bir durumda Türkiye’ye düşen; İsrail’le sürdürülen askeri stratejik işbirliğinin üçüncü ülkelere karşı olmadığını sıkça vurgulamak, bu işbirliğiyle teknolojik seviyesini ilerletmek ve son olarak özellikle İran ve Rusya ile ekonomik ilişkilerini geliştirerek karşılıklı bağımlılık yaratmak suretiyle bölge istikrarını artırmaktır. 74 Ortadoğu’daki mevcut ihtilafta taraflardan biri olan İsrail’in yedek gücü haline gelmek, bölgeden tecrit edilmekle eş anlama gelmektedir. Türkiye bu işbirliğinin eşit ve bağımsız bir ortağı olmayı sürdürmelidir. Türkiye’nin ABD için önemi; Türkiye’nin hem Avrupa, hem Ortadoğu, hem Kafkasya ve hem de Orta Asya’da rol oynama yeteneğidir. Türkiye’yi potansiyel bölgesel güç yapan potansiyeli de işte bu yeteneğidir. Tecrit olmanın doğal neticesi ise bu yeteneğin, belki de geri dönülemez bir şekilde azalmasıdır ki bu Türkiye’nin marjinalleşmesinden başka bir şey değildir. İsrail’le sürdürülen stratejik askeri işbirliğinin Türkiye için anlamı kutuplaşmanın bir tarafı olmak değil, işbirliğinin kendisine sağladığı araçları bölgedeki diğer ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesinde bir araç olarak kullanmak, bölgesel istikrarı artırmak ve çıkarlarını korumaktır. Ancak uygulamada Türkiye’yi ve bu işbirliğini bekleyen ciddi sorunların olduğu da açık bir gerçektir. 1988-1997 Türkiye'nin Askeri Harcamaları (106) 8000 6000 4000 1997 1996 1995 1994 1993 1992 1991 1990 1989 0 1988 2000 Milyon $ 75 VIII. SONUÇ “Savaş, çok daha büyük çapta olmak üzere, düellodan başka bir şey değildir. Bir savaşı oluşturan sayısız kişisel düelloları tek bir kavram içinde toplamak istersek, iki güreşçiyi düşünmemiz uygun olur. Her biri, fiziki gücü sayesinde, diğerini iradesine boyun eğdirmeye çalışır; en yakın amacı hasmını alt etmek, yıkmak, böylece tüm direnişini yok etmektir.” (107) Dış politikanın yapılması ve sürdürülmesinde ekonomi başat öneme sahip bir unsurdur. Gelişkin bir ekonomik yapı ise, gelişkin bir teknolojinin hem nedeni hem de sonucudur. Anlaşmazlıkların çözülmesinde diplomatik girişimler, barışçı çözüm arayışları ve uluslararası uzlaşma mekanizmalarının devletin çıkarları lehine etkin olması, genellikle devletin karşı taraf(lar)ı caydırıcı araçlara sahip olmasıyla mümkündür. Uluslararası ilişkiler bir yönüyle de, çıkarların çatıştığı bir alandır ve bu alanda haklı-haksız kavramlarından ziyade, güçlü-güçsüz kavramları önemlidir. Çatışmanın bütün biçimlerinde asli güvence, müttefiklerin varlığı veya uluslararası anlaşmalar değil, devletin kendi öz kaynaklarıdır. Bu kaynakların zenginliği iyi bir ekonomik yapının da göstergesidir ve iyi bir ekonomik yapıya sahip olan devlet, iyi bir savunma gücüne ve onun üzerinde yükseldiği iyi bir savunma teknolojisine sahiptir. Komşularının Kitle İmha Silahları ve füze sistemlerine gösterdiği rağbet, Türkiye’nin soğuk savaş dönemi sonrası artan güvenlik endişelerini haklı kılmaktadır. Bu çerçevede İsrail’le girilen yakın ilişkilerde, bu endişeleri giderme çabasının doğrudan bir sonucudur. Türkiye’nin özellikle füze sistemleri satın almaya veya üretmeye çalışması gerekliliğini Prof. Dr. Hasan Köni şöyle özetlemektedir; “Türkiye'nin füze alması ve üretmeye çalışmasının nedeni, Körfez savaşının birçok modern savaş konseptini altüst etmesidir. Batının modernleştirdiği Irak ordusu, soğuk savaş sonrası hassas güdüm sistemli cephaneyi kullanan Amerikan ordusunun önünde çökmüştür. Savaşı galibiyete götüren bilgisayarla hızlandırılmış lojistik sistemler, Sthealt uçakları ve Tomahawk füzeleri sağlamıştır. Birdenbire klasik hale gelen F-16, F-18 ve F-111'lerin çok büyük işlevleri olmadığı görülmüştür. Türkiye'nin savunma sistemlerini modernleştirmesinde ikinci neden, çevresindeki ülkelerin 76 hemen hepsinin füze sistemlerine sahip olmaya başlamalarıdır. Örneğin, Irak daha 1988'de İran'ın başkentine füzeler atarak, İran'ın moral olarak yıkmıştır. Bugün İran'ın kendisi füze yapabilecek durumdadır ve 1000 km'yi aşan bin menzile sahip olan Kuzey Kore Hodong füzelerine sahiptir. Rusya Ermenistan'a 300 km'lik menzile sahip füzeler vermiştir. Suriye eskiden beri Scud füzelerine sahipti. İşin ilginç tarafı bazı taktik füzelere sahip olmasına karşın füze teknolojisine son giren ülkelerden biri, NATO'nun medarı iftiharı ve bölgesel güç Türkiye olmuştur. Dostlarımızın attığı kazığı bir yana bırakarak resim, özel bütün sektörlerimizle yeni teknolojileri yakalamak zorundayız. “ (108) Okuma yazma oranı, ortalama yaşam beklentisi ve kişi başına gelir düzeyi gibi göstergeleri bir arada dikkate alan İnsan Gelişimi Endeksi'nde 1960 ile 1992 yılları arasında en hızlı yükselen 10 ülke arasında yer alan Türkiye, potansiyel bir bölgesel güçtür. Soğuk savaşın sona ermesiyle farklılaşan bölge, hala dünyanın en sıcak gelişmelerinin yaşandığı bölgesidir. Türkiye bu bölgede bulunan devletlerle olan tarihi, kültürel bağları ve coğrafi konumu nedeniyle, yaşanan ve yaşanacak gelişmelerin ister istemez içindedir. Dünyada en fazla silah alımının yapıldığı bu bölgede, güvenlik endişeleri had safhadadır ve şimdilik ortadan kalkan global savaş ihtimali, kendini küçük ama yıkıcı bölgesel çatışmalara bırakmıştır. Gerek Balkanlar ve gerekse Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, çatışmalar ve yeni düzenlemeler bölgenin kısa, hatta orta vadede istikrar kazanmasının güç olduğunu göstermektedir. Hırsları başta ABD olmak üzere büyük güçler tarafından şimdilik bastırılan bölgenin revizyonist devletlerinin yeni denemelere girişmesi kuvvetle muhtemeldir. Bu denemeler ister istemez Türkiye’yi de ilgilendirecek, ya eski Yugoslavya’da olduğu gibi hami ya da Irak’ta olduğu gibi taraf olmak zorunda kalacaktır. Bu gelişmelerin farkında olan Türkiye, bölgesel güvenlik endişelerini azaltmak için İsrail’le yakın bir ittifak ilişkisine girmiştir. Bu ittifak çerçevesinde Türkiye, füze ve füzesavar sistemleri üretmek de dahil olmak üzere görece bağımsız bir savunma sanayii kurma ya da mevcut savunma sanayiini geliştirme çabaları içindedir. Milli Savunma Bakanlığı Savunma Sanayi Müsteşarlığı yayınları içinden çıkan “Taktik Balistik Füzeler ve Türkiye” (109) adlı kaynak, artan füze tehdidi ve Türkiye’nin savunma çabalarını konu alan ender Türkçe çalışmalardan biridir. Kitabın yazarı Sıtkı Egeli, taktik balistik füzelerin gelişimi ve çevre ülkelerdeki gelişmeleri aktardıktan 77 sonra, füzelere karşı geliştirilen savunma sistemlerini ayrıntılı bir şekilde ele almaktadır. Yazar, Körfez Savaşı sırasında savaşın asıl kahramanı ilan edilen ABD menşeli Patriot füze savunma sistemlerinin savaşın sonunda ortaya çıkarılan zaaflarını ortaya koyarak, füze savunma sistemlerinin pek de başarılı olmadığını belirtmektedir. Egeli sonuç bölümünde; Türkiye’nin iki alternatifini bulunduğunu söyler; kendi füzelerini tedarik etmeye çalışmak veya balistik füzelere karşı savunma önlemleri almak. Türkiye’nin kendi balistik füzelerini edinmesinin siyasi, stratejik ve mali açılardan cazip olmayabileceğini belirten Egeli, Türkiye’nin yalnızca füze savunma sistemleriyle değil, aynı zamanda balistik füze atıcılarının da dahil olduğu stratejik hedeflere karşı düzenlenecek hava harekatları ve sivil savunmayı içine alan pasif savunma önlemlerini tercih etmesinin daha makul olduğu görüşündedir. Egeli Türkiye’nin füzelerle donanmasının, Yunanistan’ı da benzer bir çaba içine iteceğini ve bunun da, iki ülke arasında ilişkilerin zaman zaman savaşa yakın bir hal almasına neden olan gerginliği artıracağı görüşündedir. Ortadoğu rejimlerine karşı ise bu tip bir silahlanmanın stratejik caydırıcılık etkisinin minimum düzeyde kalacağını söyleyen Egeli, bu rejimlerin geçmişte gösterdikleri gibi halklarını kolaylıkla feda edebileceği görüşündedir. Egeli’nin görüşlerine kesin bir şekilde karşı koymak mümkün değil. Fakat diğer tarafta söz konusu kitabın kaleme alınmasından bu yana kaydedilen gelişmeler, Türkiye’yi derin endişelere itecek kadar ciddidir. Önceki sayfalarda gösterildiği gibi Türkiye’nin Ortadoğu’daki komşuları harcamaktadırlar. Üstelik ve Yunanistan Ortadoğu silahlanmaya ülkelerinin, batı ciddi meblağlar dünyasından görece yalıtılmışlıkları kendi silah endüstrilerini kurmalarına yol açmaktadır. Bu konuda Rusya, Kuzey Kore ve Çin bu ülkelere tek başına teknik yardım ve malzeme yardımı yapabilecek düzeydedirler ve yapmaktadırlar da. Daha ziyade Türkiye’nin KKTC’deki güçlerini çekmesi için stratejik bir silah gibi kullanılmışsa da, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve dolayısıyla Yunanistan ve Türkiye arasında yaşanan füze krizi, bu ülkenin de füze edinmekten kaçınmayacağını göstermektedir. Kaldı ki bu ülke AB üyesidir ve Türkiye’nin haklı endişelerle silahlanmasının batı dünyasından kopması anlamına gelebileceğini söylemek abartılı bir iddia olacaktır. Sayın Köni’nin de belirttiği gibi (110)Yunanistan, NATO dışındaki Güney Kıbrıs'a ittifak içinde kendisine 78 verilmeyen füze gibi silahları aldırarak hem yeni silahlara kavuşmakta hem de dolaylı olarak füze teknolojisini öğrenmektedir. Bu durumda KKTC ve Türkiye’nin de füze alma hakkı doğmaktadır. Sonuç olarak Türkiye, silah ambargolarıyla ciddi bunalımlarda çaresiz kalmamak, sivil teknolojiden bağımsız kabul edilemeyecek silah teknolojisi aracılığıyla kalkınmasını sürdürmek, silah ithali neticesi oluşan mali kayıplarını azaltmak ve potansiyel bölge gücü olma iddiasını gerçekleştirebilmek için genelde kendi silah sanayini geliştirmek ve özelde kendi füze sanayiini kurmak zorundadır. Üstelik bunu serbest piyasa çerçevesinde gerçekleştirmelidir. Füze teknolojisi, anlaşma yapıldıktan sonra lobi baskısı, vb. gerekçelerle anlaşma gereklerini yerine getirmekten kaçınan ülkelerin tekelinde değildir. Ve füzeler Türkiye’yi de en az batı dünyası kadar tehdit etmektedir. Bölgenin istikrarı, Türkiye’nin istikrarıyla ve Türkiye’nin istikrarı da olası tehditleri caydırabilecek bir güç olmasıyla yakından ilgilidir. 79 DİPNOTLAR 1. WHITE, M. Robert “The Migration of Know-How, “Technology Review, (Ağustos/Eylül 1995) s. 81 2. MOODY, R. Adam. “Armageddon For Hire, “Jane’s International Defense Review, (Şubat 1997) s. 21-23 3. MITCHEL, Graham R. Presentation at Symposium on Exploring U.S. Missile Defense Requirements in 2010, Institute for Foreign Policy Analysis, Inc., Washington DC, 7 Haziran 1996 4. MITCHEL, Graham R. Presentation at Symposium on Exploring U.S. Missile Defense Requirements in 2010, Institute for Foreign Policy Analysis, Inc., Washington DC, 7 Haziran 1996 5. Technology Seepage is Offset Concern, Arms Trade News, Haziran 1996, s.1 6. GORMLEY, Dennis M. ve MCMAHON, K. Scott. Who’s Guarding the Back Door, Jane’s International Defense Review, Mayıs 1999, s. 21 7. <http://www.fas.org/spp/starwars/advocate/ifpa/report696_ch.1.htm> (20.01.1999) 8. PAYNE, Keith. The World in Conflict, 1994-95, Jane’s Intelligence Review (Ocak 1995), s.20-24 9. <http://www.fas.org/irp/threat/missile/naic/part01.htm> (20.01.1999) 10. <http://www.fas.org/irp/threat/missile/naic/part02.htm> (14.03.1999) 11. <http://www.fas.org/irp/threat/missile/naic/part05.htm> (12.01.1999) 12. <http://www.fas.org/irp/threat/missile/naic/part07.htm> (21.04.1999) 80 13. < http://www.fas.org/irp/threat/missile/naic/part04.htm> (28.03.1999) 14. <http://www.fas.org/irp/threat/missile/naic/part08.htm> (20.01.1999) 15. “Missile Defense Milestones 1944-1947”, Ballistic Missile Defense Organization, 1997. 16. START I Treaty <http://www.fas.org/nuke/control/abmt//index.html> (17.05.1999) 17. START II Treaty <http://www.fas.org/nuke/control/start2/index.html> (21.02.1999) 18. WEIRER, Wen. XINANDA GUOJI GUANXI, (CONTEMPORARY INTERNATIONAL RELATIONS: No:2 s.12-18 20 Şubat 1995) 19. The Missile Master Table, Missile Resources <http://www.cdiss.org/master.html> (29.12.1998). 20. Sentinel Global Risk, Gulf States, Iran <http://www.janes.com/geopol/sentinel/gulfrsa/gulfrsa _Iran.html> (20.04.1999). 21. “Iraqi Missile Assusations, “ Intelligence Digest, 12 Temmuz 1996; “Iraq, 5/5/96, “The Nonproliferation Review, Sonbahar 1996 , s. 163” 22. Sentinel Global Risk, Gulf States, Iraq <http://www.fas.org/spp/starwars/advocate/ifpa/report696_ch4_iraq.htm> (20.04.1999). 23. Sentinel Global Risk, Gulf States, Iraq <http://www.fas.org/nuke/guide/iraq/missile/badr-2000.htm> (20.04.1999). 24. Sentinel Global Risk, Gulf States, Iraq <http://www.fas.org/nuke/guide/iraq/missile/scud.htm> (20.04.1999) 81 25. Sentinel Global Risk, Gulf States, Iraq <http://www.fas.org/nuke/guide/iraq/missile/al-hussein.htm>, <http://www.fas.org/nuke/guide/iraq/missile/al-abbas.htm> (20.04.1999). 26. Sentinel Global Risk, Gulf States, Iraq <http://www.fas.org/nuke/guide/iraq/missile/ababil.htm> (20.04.1999). 27. Sentinel Global Risk, Gulf States, Iraq <http://www.fas.org/nuke/guide/iraq/missile/ababil.htm> (20.04.1999). 28. Sentinel Global Risk, Gulf States, Iraq <http://www.fas.org/nuke/guide/iraq/missile/al-abid.htm> (20.04.1999). 29. CIA World Factbook 1998, Country Listing, Iraq <http://www.odci.gov/cia/publications/factbook/iz.html> (26.03.1999). 30. CRS Issue Brief 93033: Iran: Current Developments and U.S Policy, Updated 2 Ocak 1997, Kenneth Katzman, Foreign Affairs and National Defense Division <http://www.fas.org/man/crs/93-033.htm> (26.03.1999) 31. SIPRI Military Expenditure Database, SIPRI Yearbook 1998-Chapter 6 <http://www.sipri.se/cgi-bin/backend/milex.pl?coun=Iran> (26.03.1999). 32. Sentinel Global Risk, Gulf States, Iran <http://www.janes.com/geopol/sentinel/gulfrsa/gulfrsa _Iran.html> (26.03.1999) 33. Spring 1998 Board Resolution – Iran <http://www.jinsa.org> (26.03.1999) 34. KATZMAN, Kenneth. CRS Issue Brief 93033: Iran: Current Developments and U.S Policy (Foreign Affairs and National Defense Division, 2 Ocak 1997) <http://www.fas.org/man/crs/93-033.html> (26.03.1999). 35. EISENSTASD, Michael ve LORBER, Azrial. Iran’s Recent Missile Test: Assessment and Implications, Number 330 (THE WASHİNGTON INSTITUTE for 82 Near East Policy, 5 Ağustos 1998) <http://www.washingtonisnstitute.org/watch/Policywatch/policywatch1998 > (26/03/1999). 36. CIA World Factbook 1998, Country Listing, Iran 1997) s.11 <http://www.odci.gov/cia/publications/factbook/ir.html> (26.03.1999). 37. ”Iran Survey, (The Economist, 18 Ocak <http://www.fas.org/spp/starwars/advocate/ifpa/reports696_ch4_iran.htm> (26.03.1999). 38. KARSH, Efrahim. “Nuclear Proliferation in the Middle East: “Non-Conventional Weapons Proliferation in the Middle East,” (New York: Oxford University Press, 1993) s, 143 <http://www.fas.org/spp/starwars/advocate/ifpa/reports696_ch4_iran.htm> (26.03.1999). 39. Osman Metin Öztürk, “Suriye: Ateşle oynayan komşu devlet, 9 Mayıs 1997, Radikal 40. KALIDAR, Abbas. Syria’s Regional Relationship: Past and Present, Special Policy Forum Result, Number 351 (Policywatch, THE WASHINGTON INSTITUTE for Near East Policy, 19 Kasım 1998) <http://www.washingtoninstitute.org/watch/Policywatch/policywatch1998> (01.04.1999). 41. Sentinel Global Risk, Eastern Mediterranean Centre, Syria <http://www.janes.com/geopol/sentinel/emerdsa/emerdsa_Syria.html> (01.04.1999) 42. CIA World Factbook 1998, Country Listing, Syria <http://www.odci.gov/cia/publications/factbook/su.html> (2603.1999). 43. SIPRI Military Expenditure Database, SIPRI Yearbook 1998-Chapter 6 <http://www.sipri.se/cgi-bin/backend/milex.pl?coun=Syria> (25.03.1999) 83 44.. <http://www.fas.org/irp/threat/missile/syria.htm> (26.03.1999). 45. “Briefing: Ballistic Missiles,” Jane’s Defence Weekly, 17 Nisan 1996, s. 43 <http://www.fas.org/spp/starwars/advocate/ifpa/report696_ch4_syr.htm> (26.03.1999). 46. “Briefing: Ballistic Missiles,” Jane’s Defence Weekly, 17 Nisan 1996, s. 169 <http://www.fas.org/spp/starwars/advocate/ifpa/report696_ch4_syr.htm> (26.03.1999). 47. MARCUS, Amy Dockser. “US Drive to Curb Doomsday Weapons In Mideast Is Faltering.” The Wall Street Journal, 6 Eylül 1996, s. A1 <http://www.fas.org/spp/starwars/advocate/ifpa/report696_ch4_syr.htm> (26.03.1999). 48. Suriye’nin Hava Savunması Fiyasko, 8 Ekim 1998, Hürriyet. 49. BERBERAKİS, Berberakis. “Şam çılgınlık yapamaz.”, 10 Ekim 1998, Sabah 50. Sentinel Global Risk, Balkans, Greece <http://www.janes.com/geopol/sentinel/balkrsa/balkrsa_ Greece.html> (01.04.1999). 51. CIA World Factbook 1998, Country Listing, Greece <http://www.odci.gov/cia/publications/factbook/gr.html> (26.03.1999). 52. SIPRI Military Expenditure Database, SIPRI Yearbook 1998-Chapter 6 <http://www.sipri.se/cgi-bin/backend/milex.pl?coun=Greece> (25.03.1999). 53. Yılan Hikayesi, 30 Aralık 1998, Radikal 54. TARHAN, Turgut .Türkiye-KKTC Deklarasyonu, 23 Ocak 1997, Radikal 55. AYMAN, S. Gülden. Silahları bırakalım, 6 Ekim 1997, Radikal 84 56. Yılan Hikayesi, 30 Aralık 1998, Radikal 57. TAŞPINAR, Suat. İşte Rumların S-300 Üsleri, 7 Haziran 1998, Radikal 58. Türkiye’ye S-300 Kuşatması, 13 Haziran 1998, Yeni Yüzyıl 59. SARIİBRAHİMOĞLU, Lale. Ankara Zirveden Umutsuz, 16 Haziran 1998, Cumhuriyet 60. Gelibolu açıklarında durdurulan gemiden zırhlı araç parçaları çıktı, 16 Haziran 1998, Cumhuriyet 61. HERSAN, Özlem. NATO S-300’lere kayıtsız, 5 Temmuz 1998, Yeni Yüzyıl 62. AKSAY, Hakan. S-300’ler iptal edilebilir, 10 Temmuz 1998, Cumhuriyet 63. KOZLUKLU, Fuat. ABD moratoryum istiyor, 16 Temmuz 1998, Cumhuriyet 64. Rumlardan Silahlanma Atağı, 7 Ağustos 1998, Cumhuriyet 65. AKAR, Reşat. Kıbrıs Rumları silahlanıyor, 7 Eylül 1998, Cumhuriyet 66. HERSAN, Özlem. Rusya’nın Boğaz Şantajı, 7 Eylül 1998, Yeni Yüzyıl 67. ALKAN, Hüseyin. Rumlar S-300’lerden vazgeçmeye hazırlanıyor, 7 Kasım 1998, Hürriyet 68. S-300’leri taşımaya başladılar, 18 Kasım 1998, Milliyet 69. Clinton S-300’lerin iptalini istedi, 21 Kasım 1998, Radikal 70. BERBERAKİS, Taki . Albrigt’a mektup: S-300’ler için yardım, 23 Kasım 1998, Milliyet 85 71. KIRBAKİ, Yorgo . Girit, ABD’nin Önerisi, 01 aralık 1998, Radikal 72. BATUR, Nur .Pangalos’tan ilk kez: S-300’lerin Girit’e gelmesini istiyoruz, 02 Aralık 1998, Hürriyet 73. Atina 5 yılda 24 milyar dolarlık silah alacak, 03 Aralık 1998, Milliyet 74. BERBERAKİS, Taki. Holbroke Devrede, 6 Aralık 1998, Milliyet 75. KIRBAKİ, Yorgo. ABD’nin S-300 Formülü Masada, 15 Aralık 1998, Radikal 76. Ankara Girit Çözümüne Karşı, 26 Aralık 1998, Radikal 77. Klerides’e koz verildi, 31 Aralık 1998, Radikal 78. Rumlar AB üyeliğini hak etti, 31 Aralık 1998, Radikal 79. Füzeler Rumları vurdu, 01 Ocak 1999, Radikal 80. Girit’te S-300 İsyanı, 01 Ocak 1999, Radikal 81. Rumlar Atina’ya çattı, 03 Ocak 1999, Radikal 82. Yeni füze peşindeler, 04 Ocak 1999, Radikal 83. ERTAN, Fikri. Füze Tehdidi, 27 Ağustos 1997, Zaman 84. BALCI, Ergun. Türkiye Füze Çemberinde, 28 Ağustos 1997, Cumhuriyet 85. Geopolitical Sentinel Security Assessments – Country Focus – Israel <http://www.janes.com/geopal/sentinal/geosent_focus10.html> (01.04.1999). . 86. Sentinel Global Risk, Eastern Mediterranean Centre, Israel <http://www.janes.com/geopol/sentinel/emerdsa/emerdsa_Israel.html> (01.04.1999). 86 87. <http://www.fas.org/irp/threat/missile/israel.htm> (01.04.1999). 88. CIA World Factbook 1998, Country Listing, Israel <http://www.odci.gov/cia/publications/factbook/iz.html> (26.03.1999). 89. SIPRI Military Expenditure Database, SIPRI Yearbook 1998-Chapter 6 <http://www.sipri.se/cgi-bin/backend/milex.pl?coun=Israel> (25.03.1999). 90. GRESH, Alain. Turkish-Israil-Syrian Relations and Their Impact on The Middle East, The Middle East Journal, Volume 52, Number 2, Spring 1998 <http://www2.ari.net/mei/gresh/htm> (01/04/1999). 91. GRESH, Alain. Turkish-Israili-Syrian Relations and Their Impact on The Middle East, The Middle East Journal, Volume 52, Number 2, Spring 1998 <http://www2.ari.net/mei/gresh/htm> (01.04.1999) 92. INBAR, Efraim. Kudüs’ten Ortadoğu’ya Bakış, 13 Ağustos 1998, Yeni Yüzyıl 93. SARIİBRAHİMOĞLU, Lale. Ortadoğu’da Barış Üçgeni, 29 Haziran 1998, Cumhuriyet 94. MAKOVSKY, Alan. Israili-Turkish Cooperation: Full Steam Ahead, 06/01/1998, Number 292, THE WASHINGTON INSTITUTE for Near East Policy <http://www.washingtoninstitute.org/watch/Policywatch/policywatch1998/201.04.1999 -04-07> (01.04.1999). 95. O’SULLİVAN, Arieh. Israel, Turkey to make popeye missiles, 18/05/1997, The Jerusalem Post <http://www.duth.gr/maillist-archives/thrace/tl30/msg00154.html> (01.04.1999). 96. Çevik Bir İsrail Yolcusu, 22 Nisan 1998, Yeni Yüzyıl 87 97. Turkey military official visits Israel to discuss Iraq crisis, 02/07/1998, ArabicNews.com <http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/980207/1998020731.html> (01.04.1998) 98. ÇAĞLAYAN, Selin. Türkiye’ye Arrow yok, 20 Eylül 1998, Yeni Yüzyıl 99. Turkey, Israel prepare for military maneuvers, 28/05/1998, ArabicNews.com <http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/980528/1998052861.html> 01./04.1998). 100. GRESH, Alain. Turkish-Israili-Syrian Relations and Their Impact on The Middle East, The Middle East Journal, Volume 52, Number 2, Spring 1998 <http://www2.ari.net/mei/gresh/htm> (01.04.1999) 101. Arap Birliği Türkiye’yi yine kınadı, 18 Temmuz 1998, Cumhuriyet 102. DEMİRTAŞ, Serkan. Arap dünyasında ittifak, 15 Haziran 1998, Cumhuriyet. 103. BAŞLAMIŞ, Cenk. Rusya: Türkiye denge bozuyor, 18 Kasım 1998, Milliyet 104. COHEN, Jean. Greece warily watches growing Israeli-Turkish military relations, 14/07/1998, On Line JTA Global News & Analysis <http://www.virtual.co.il./news/jta/jul98/14-turk.htm> (01.04.1998). 105. SARIİBRAHİMOĞLU, Lale. Ortadoğu’da barış üçgeni, 29 Haziran 1998, Cumhuriyet 106. SIPRI Military Expenditure Database, SIPRI Yearbook 1998-Chapter 6 <http://www.sipri.se/cgi-bin/backend/milex.pl?coun=Turkey> (25.03.1999). 107. CLAUSEWIT, Carl Von. Savaş Üzerine, May Yayınları, Nisan 1975, s.43 108. KÖNİ, Hasan. Yeni Savunma Modelleri, 22 Mayıs 1997 Perşembe, Son Havadis 88 109. EGELİ, Sıtkı. Taktik Balistik Füzeler ve Türkiye, M.S.B. Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Ankara 1993 110. KÖNİ, Hasan. Rusya Doğu Akdeniz'e mi iniyor? 7 Mart 1997 Cuma, Son Havadis 89 KAYNAKÇA BRZEZINSKI, Zbignev., Büyük Satranç Tahtası, Sabah Kitapları, İstanbul 1998 DANIEL, Yergin ve GUSTAFSON, Thane, Rusya 2010 ve Dünyadaki Yeri, Sabah Kitapları, İstanbul 1994 EGELİ, Sıtkı. Taktik Balistik Füzeler ve Türkiye, M.S.B. Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Ankara 1993 LINCOLN, W. Bruce. “Vahşi Batı” Sibirya ve Ruslar, Sabah Kitapları, İstanbul 1996 TOFFLER, Alvin ve Heidi. 21. Yüzyılın Şafağında Savaş ve Savaş Karşıtı Mücadele, Sabah Kitapları, İstanbul 1994 90