T.B.M.M. B :5 10 .10 . 2001 O:1 Bunlardan birinci boyut, terör boyutudur; ikinci boyut, Taliban yönetimi ve Afganistan sürecidir; üçüncü boyut, Taliban sonrası bölgede oluşacak olan dengelerdir; dördüncü boyut da, kuşkusuz, Türkiye ve Türkiye'nin bu gelişmelerle ilgili pozisyonudur. 21 inci Yüzyılın başında, daha ilk senesi içerisinde, küresel terör diyebileceğimiz bir olayla karşı karşıya kaldık ve aynen ekonominin küreselleşmesi gibi, bilginin küreselleşmesi gibi, terörün de, küreselleşme ortamını veya tabanını, zeminini kullanarak ciddî bir biçimde dünya genelinde küreselleştiğini görüyoruz. Fakat, olayın bir başka boyutu var. Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin küresel terörde hedef olarak tanımladığı listeye baktığınızda, ne yazık ki, bu listenin içerisinde, neredeyse tamamına yakınının tslam ülkelerinde örgütlenmiş gruplar olduğunu görüyorsunuz. Buradan hemen 1990'lara, yani, Doğu Blokunun dağıldığı döneme dönmek istiyorum. Çoğunuzun bildiği Olivier Roy isimli bir siyasal İslam uzmanı, "Siyasal îslamın İflası" adlı kitabının ilk cümlesine şöyle başlar: "Çağımızın sonuna yaklaştığımız bu dönemde, Batı kamuoyunda bir İslam tehdidi algısı ortaya çıkmıştır" der, sonra devam eder. On yıl geçtikten son­ ra bugün karşı karşıya kaldığımız durum da, bir anlamda, Afganistan'a yönelik hareketin gerçekleş­ mesini sağlayan Anglosakson veya Angloamerikan grubu da, bu olayda bir din çatışması olmadığını vurgulama noktasında çok ciddî bir hassasiyet göstermektedir. Olayın tarihçesine çok kısa göz atmazsak, bugünkü olayı, sanki, El-Kaide örgütü birdenbire or­ taya çıkmışçasına, sanki, hiç yoktan var olmuşçasına düşünürsek, meseleleri anlama imkânını bulamayacağımızı düşünüyorum. 20 nci Yüzyıl, geçen yüzyıl, İslam dünyası, siyasal İslamı, kendi bölgelerinde emperyalist emellerle o bölgelerde sömürgecilik politikaları uygulayan bazı Batılı güç­ lere karşı kurtuluş savaşının aracısı olarak kullanmıştır ve o dönemde, sözgelimi, 1926'da kurulan Müslüman Kardeşler örgütü gibi örgütler, siyasal bir ideoloji olarak İslamı gündeme getirmişlerdir ve bağımsızlıkta aracı olarak kullanmışlardır; ama, 1950'li yıllara gelindiğinde, siyasal îslamın bir ılımlı ve bir de radikal boyutlarının ortaya çıktığını görüyoruz. Doğudaki siyasal îslamın ideologlarından Mevdudi, Batı'daki ideologlarından meşhur Seyyid Kutub, hak ile batıl arasındaki çatışmanın batıl boyutuna sadece sömürgeci güçleri değil, Batı ile iş­ birliği yaptığı sürece o ülkeleri yöneten milliyetçi, laik, seküler kuvvetleri de koymuştur... NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Ne alakası var! A. AH AT ANDÎCAN (Devamla) - îşte, çatışma bu noktada başlıyor ve 1979 yılına geldiğimiz­ de bir başka boyut ortaya çıkıyor; Kutub'un talebesi Abdusselam Farac, cihada başka bir tanım getiriyor -çok radikal bir tanım- sadece saldırıya uğradığı zaman Müslüman toplulukların birbir­ leriyle yardımlaşması anlamında olan cihadı, farklı bir boyuta götürerek, siyasal İslama karşı olan her güce karşı yapılacak bir savaş boyutuna indirgiyor "Unutulan Farz Cihat" kitabında. İşte El Kaide, işte Hamas, işte Yemen, Aden Müslüman birlikleri, işte Hizbullah -Türkiye bağ­ lamında söylüyorum- ve benzeri örgütler... Bu farklılaşma sonrasında siyasî olarak ortaya çıkan gruplar ve bunlardan biri olan El Kaide, bugün Afganistan'da yerleşmiş olması nedeniyle, bugün Afganistan'ın da bu meselenin odağına gelip yerleşmesini sağlıyor. Bu açıklamayı sadece bilgi aktarımı için yapmadım. Bu liste bu şekilde kaldıkça ve eğer Bush'un ifadesinde söylediği "terörizmle mücadele sonuna kadar, sonsuza kadar, gerektiği kadar devam edecektir" iddiası da doğruysa, sonuçta, bugün için El Kaide örgütü ve Talibanla sınırlı gibi görünen hareketin, İslam dünyasının başka bölgelerine taşması ve sonuçta, her ne kadar, yapanlar -236-