ÇEVRE VE AHLAK SEMPOZYUM BİLDİRİ METİNLERİ GAZİANTEP, 2014 Dinin Temel Kaynakları ve Hukuk Bağlamında Çevre-Ahlak İlişkisi | 115 İSLAM HUKUKUNUN ÇEVRE KORUMA ALGISI ÜZERİNE Veysel NARGÜL Giriş Bu tebliğde, İslam hukukunun çevre koruma algısına dair bazı bilgilerin aktarımı, bu bağlamda değerlendirme ve tespitler yapılacaktır. Çevre sorunu, insanlık ailesinin ortak sorunudur. Tarihin erken dönemlerinde çevre sorunu daha marjinal bir yapı içinde kalmış ve canlıları bir bütün olarak tehdit etmemiştir. Sanayi devriminden sonra çevrenin canlı hayatını tehdit eden boyutlara ulaşması, konunun ulusal ve uluslararası ölçekte gündeme alınmasına neden olmuştur. Mevcut müktesebat dikkate alınarak çevre hukuku 1970’li yıllarda müstakil bir hukuk branşı haline getirilmiştir. Yeni ve genç bir hukuk branşı olmakla birlikte hızla gelişen çevre hukuku, çevre ceza hukuku ve çevre idare hukuku gibi alt dallara da ayrılarak giderek genişleyen bir seyir takip etmektedir1. İslam hukuku söz konusu olduğunda klasik fıkıh müellefatın muhteva olarak günümüzdeki şekliyle sistematik bir çevre hukukundan söz etme imkanı yoktur. Bununla birlikte çevre hukukuna zemin teşkil edecek Kur’an ve Sünnette genel ilke - yer yer de detaylara girilerek- özel hükümler olmak üzere geniş 1 Yrd. Doç. Dr., Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, [email protected]. Bkz. Turgut, Nükhet, Çevre Hukuku (Karşılaştırmalı İnceleme), Ankara, 1998, 1-640; Ünver, Yener-Nuhoğlu, Ayşe, Federal Almanya Çevre Ceza Hukuku, İstanbul, 1999, s. 1-246; Akıncı, Müslüm, Oluşum ve Yapılanma Sürecinde Türk Çevre Hukuku, Kocaeli, 1996, s. 15-140. 116 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu malumat vardır. Hz. Peygamber’in harem bölge ilan etmesi 2 gibi günümüz çevreciliğine örnek olacak bir kısım uygulamaları dikkate alındığında, konunun sadece teorik olarak işlenmediği pratiğe de yansıtıldığını göstermektedir. İlgili nasların rehberliğinde çevre hukukuna temel teşkil edecek birçok bilgi üretilmiştir. Bu anlamda Haşr suresi 5. ayeti ve etrafında ortaya konan yorumlar, savaş haline özgü olsa da konuya ilişkin geniş bir muhteva oluşturmaktadır. Ahkâm tefsirleri ve klasik fıkıh müellefatında çevre hukukuna dair bilgilerin günümüz çevre hukuku ile mukayese edildiğinde dağınık olduğu ve sistematik bir görünüm arz etmediği anlaşılmaktadır. Dağınık bilginin bir araya getirilip çevre hukuku bilgileri ile sentezlenerek güncelleştirilmesi, günümüz çevre sorunlarının çözümüne teorik düzeyde katkı sağlayacağı düşüncesindeyiz. İslam çevreciliğinin dolayısıyla da İslam çevre hukukunun kaynakları soruşturulduğunda, siyer ve gazavât, hadis külliyatı, İslam’ın ilk dönemlerini konu edinen klasik İslam Tarihi kaynakları, hisbe konusunu inceleyen kitaplar ve bazı fıkıh kitaplarının olduğu görülmektedir. İslam’da temizliğin iman ile irtibatlandırılması3, dinin diğer yarısı olarak görülmesi4, bir bütün olarak temizliğe dolayısıyla çevrenin korunmasına verilen önemi ortaya koymaktadır. İslam hukukunun asli kaynağı Kur’an’da, birçok sure ve ayette kainatın muazzam bir denge ve ölçü üzere yaratıldığına5, dengeye müdahalenin yanlışlığına ve getireceği vahim sonuçlara dikkat çekilmektedir6. İnsanların başına gelen bazı musibet ve felaketlerin insanın kendi yaptıklarının bir sonucu olduğu ve çevrenin bozulmasına yine insanın sebep olduğu vurgulanmaktadır7. Kur’an hükümlerini pratik hayata aktaran Hz. Peygamber’in söylem ve tatbikatında çevre korumaya geniş yer verilmiştir. Bu mirasın anlam ve ruhuna bağlı kalınarak iyi okunması, günümüz çevre koruma algısına hukuki ve ahlaki anlamda katkı sağlayacaktır. 2 3 4 5 6 7 Ebu Davud, Süleyman b. Eş’as Sicistani, Sünenu Ebi Davud, İstanbul, 1992, Menasik, 96. Müslim, İbn Haccac Ebu’l-Hüseyin Kuşeyri, Sahihu Müslim, İstanbul, 1992, Tahâret, 1; Tirmizî, Muhammed b. İsa b. Serve, Sünenü’t-Tirmizi, İstanbul, 1992, Daavât, 86. Müslim, Taharet, 1; Darimi, Ebu Muhammed b. Abdullah, Sünenü’d-Darimi, İstanbul, 1992, Vudu, 2; Ahmed, Muhammed b. Hanbel, Müsned,İstanbul, 1992, V, 342, 344. Hicr, 15/16-20; Kamer , 54/49. Rahman, 55/7-12; Ayrıca bkz. Kur’an, İbrahim, 14/32; Nahl, 16/12, 14; Hac, 22/65; Ankebut, 29/61; Lokman, 31/20; Fatır, 35/13; Zümer, 39/5; Casiye, 45/13. Şuarâ, 42/30; “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettiklerinin bir sonucu olarak yeryüzünde bozulma başladı. Belki dönerler diye Allah Teala yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını onlara tattıracaktır” (Rum, 30/41). Dinin Temel Kaynakları ve Hukuk Bağlamında Çevre-Ahlak İlişkisi | 117 I. Çevrenin Anlam Alanı Çevre, bir şeyin etrafını belirleyen çizgi anlamında yöre, bölge, etraf, civar, muhit kavramlarıyla ifade edilmektedir8. İnsan, kendi gelişim ve hayatiyetini sürdürebileceği elverişlilikte bir çevrede yaratılmıştır. Çevre, hayatın devamlılığını sağlamak için her türlü gerekli maddelerle donatılmış, yeryüzünde yaratılan canlı toplulukları hava kılıfı ile korumuştur9. İnsan, maddi, ruhi, sosyal ve ahlaki gelişim ve olgunluğunu yaşadığı çevrede gerçekleştirir. Çevre sadece insan türüne özgülenemez. İnsanı kuşatan canlı ve cansız tabiat unsurlarının bütünü çevrenin kapsamına girmektedir. Kâinatta muazzam bir denge ve ölçü üzere yaratılan varlıklar, aralarında var olan hiyerarşi gereği, her biri kendilerine yüklenen görevleri eksiksiz şekilde yerine getirmektedir10. Çevre ile insan arasında sıkı bir irtibat vardır. Bu münasebet Stokholm bildirisinde yapılan çevre tanımında da vurgulanmıştır11. Sonuç bildirisinde, doğal çevrenin ve insanlığın kültürel mirası sayılan eserlerin korunmasının, daha iyi koşullar altında yaşamanın ve insan haklarının bir gereği olduğu belirtilmiştir. Sürdürülebilir kalkınma ve gelecek kuşaklara daha iyi yaşam koşulları sağlanması için çevrenin korunmasının gerekliliği üzerinde durulmuştur. Artan çevre tahribatını önleme konusunda ülkeler birlikte hareket etme kararı almıştır. Deniz kirliliğinin önlenmesi, soyu tükenen hayvanların koruma altına alınması, kültürel miras olarak kabul edilen tarihi yapıların restorasyonu ve bakımı gibi geniş bir yelpazede yürütülecek olan eylem plânı hazırlanmıştır. Çevre korumanın bir insanlık ödevi olduğu belirtilerek ülkelerin çevre korumaya yönelik yasalar 8 9 10 11 Meydan Larousse, “Çevre” md., İstanbul, 1981, III, 206. “Biz, gökyüzünü sağlam bir tavan gibi yaptık. Onlar ise gökyüzünün ayetlerinden yüz çevirirler” (Enbiya, 21/32) ayetinde bu hususa işaret edilmektedir. “Biz her şeyi belli bir ölçüye göre yarattık…” (Kamer, 54/49). Ayrıca bkz. Al-i İmran, 3/191; “… Bu her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır…” (Neml, 27/88); “… O’nun katında her şey ölçü iledir” (Ra’d, 13/8); “Yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada dört günde rızıklarını arayanlar için eşit gıdalar takdir etti” (Fussilet, 41/10); “Yeri uzatıp yaydık. Orada sarsıntıyı önleyen dağlar yerleştirdik ve yeryüzünde (ölçülüp) tartılan her şeyden nice nebat bitirdik. Orada hem sizin hem de sizin besleyicileri olmadığınız varlıklar için gerekli besinler ve geçim vasıtaları yarattık. Kainatta mevcut her şeyin hazineleri ancak bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli miktar ile indirebiliriz” (Hicr, 15/19-21). Bu ayetler, insan, hayvan ve bitkiler arasında yardımlaşma ve dayanışmanın mevcut olduğunu, tabiatta var olan denge ve ölçüyü ifade etmektedir. 16 Haziran 1972 yılında dünya uluslarının Stockholm’da yaptıkları çevre konulu toplantının sonuç bildirisidir. Stockholm Bildirisi, dünya ülkelerinin, çevrenin korunması konusunda ortak hareket etme kararı aldıkları en önemli belgelerdendir (bkz. Pallemaerts, Marc, “Stockholm'den Rio'ya Uluslararası Çevre Hukuku: Geleceğe Doğru Geri Adım Mı?”, çev. Bülent Duru, s. 614; Kılıç, Selim, Uluslararası Çevre Hukukunun Gelişimi Üzerine Bir İnceleme”, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 2, s. 136-138; Ayrıca bkz. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/480/5594.pdf. (Erişim: 23.11.2013). 118 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu hazırlaması ve uluslararası kanunların yürürlüğe girmesi amaçlanmıştır12. Söz konusu bildiride ele alınan konular yaklaşık olarak çevre hukukunun anlam alanını ve muhtevasını oluşturmaktadır. Bu tanım ve anlam muhteva, çevre adına herkesin rahatlıkla onaylayabileceği bir görünüm arz etmektedir. II. Kur’an’da Çevre Koruma İslam hukukunun temel kaynağı Kur’an’da çevre koruma bilincini sağlayan çok sayıda ayet vardır. Hz. Peygamber’in Sünnetinde de hem fiili hem de kavli birçok hadis mevcuttur13. Kur’an ve Sünette yer alan ilke ve esaslar, müslümanlara çevre bilinci hususunda önemli bir sorumluluk yüklemektedir. Bu bakımdan müslümanlar, çevre bilinci kazanmada daha avantajlı bir konumdadır. Bu anlamda çevre ve unsurlarını korumanın açık bir emir olduğu anlaşılmaktadır. Çevre kaynaklarının sürdürülebilirliğinin sağlanması, insanın üzerinde önemli bir sorumluluk alanı oluşturduğuna göre, insanların ihtiyaçlarını temin gayesiyle yaratılan çevrenin bütün ögeleriyle korunması da hayati derecede önem arz etmektedir14. Kur’an’da insan, çevre ve değerlerine kötü muameleden, fesat çıkarmaktan ve asli yapısını bozup değiştirmekten sakındırılmakta ve fesatçılara şiddetli azap teklif edilmektedir15. Evrensel umdeler taşıyan İslam, insanların içinde yaşadığı çevrelerinde, hayatın farklı boyutlarına ilişkin çeşitli usul ve kaideleri ihtiva etmektedir. İnsan hayatının sürdürülebilirliğini sağlamak için İslam’ın söz konusu ilke ve esasları tazammun etmesi kaçınılmazdır. Yeryüzü, bir bütün olarak insanlığın mirası olduğuna göre, çevre ve kaynakları insanlığın ortak mülkü ve mirasıdır. Bu miras, insan tarafından ölçülü ve verimli şekilde kullanılmalı ve korunmalıdır16. Yeryüzüne halife tayin edilen insan, çevrenin ve çevre kaynaklarının gerçek sahibi olmadığına göre, çevre ve değerlerini sorumsuzca, bir maslahat olmadan israf edemez. İnsanın böyle bir yetkisi bulunmamaktadır. Bu anlamda insan, çevre 12 13 14 15 16 Bkz. Pallemaerts, Marc, “Stockholm'den Rio'ya Uluslararası Çevre Hukuku”, s. 614; Kılıç, Selim, “Uluslararası Çevre Hukukunun Gelişimi Üzerine Bir İnceleme”, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 2, s. 136-138; Ayrıca bkz. http://www.ansiklopedim.info/?p=4694. (Erişim: 17.04.2013). Bkz. Macit, Yunus, Hz. Peygamber’in Sünnetinde Çevre, Trabzon, 2000, s. 1-209. “O yerlerde ve göklerde ne varsa hepsini size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen topluluklar için bir takım ibretler vardır” (Casiye, 45/13) ayetinde kâinattaki varlıkların insanın hizmetine sunulduğu ifade edilmektedir. “…Kim mucizeler kendine geldikten sonra nimetlerini tebdil ederse, bilsin ki Allah, cezası şedit olandır” (Bakara, 2/211) ve “… Allah’ın rızkından yiyin, için, sakın yeryüzünde bozgunculuk etmeyin” (Bakara, 2/60) ayetlerinde bu husus dolaylı olarak vurgulanmaktadır. “… Sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana kadar yaşamak vardır” (Bakara, 2/36) ayetinde konunun bu boyutu vurgulanmaktadır. Dinin Temel Kaynakları ve Hukuk Bağlamında Çevre-Ahlak İlişkisi | 119 ve çevre kaynaklarının asıl sahibi değil, sadece vekili olarak konumlandırılabilir. Yeryüzünün halifesi olarak insanın asli görevi, içinde yaşadığı çevrenin düzenini sağlamak ve korumaktır. Bu itibarla insanın çevreyi her türlü yok oluş ve tahripten koruması üzerine bir vecibedir. İnsan ve insan dışındaki diğer varlıklar sebebiyle çevreye gelebilecek her türlü zarar karşısında çevrenin korunmasından insan sorumludur. Modern dünyada çevrenin korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması konusundaki çalışmalar ve hukuki düzenlemeler çok eskiye dayanmamakla birlikte, çevre hukuku 1970’li yıllarda müstakil bir hukuk branşı olmuştur. Çevre korumayı esas alan ilkeler, sürdürülebilir kalkınma ve sürekli kalkınma ilkeleriyle ifade edilmektedir17. Kur’an’da yeryüzünü imar görevinin insana yüklendiği ifade edilmektedir18. İlgili naslar ışığında meskenlerin yapılması, su kanallarının açılması, ağaçlandırma çalışmaları gibi imar işlerinin toplumu yönetenler üzerine farz olduğu yorumu yapılmıştır19. Buna göre çevreyi korumak ve yeryüzünü imar etmek, müslümanların sorumluluk alanını teşkil etmektedir. Yeryüzünde insanın hayatını kolaylıkla sürdürebilmesi için her türlü imkanla donatıldığı, yetkilendirildiği, bu nedenle yeryüzünde fesat çıkarmaktan nehyedildiği, fesadın ve fesat çıkaranların sevilmediği hususu Kur’an’da belirtilmektedir. Bu anlamda çevrenin ifsat edilmesi, kirletilmesi ve çevreye düşmanca tavır sergileme, Allah’ın nimetlerine karşı sergilenen bir nankörlüktür ve fesat kapsamındadır. Kur’an’da ilahi emrin cezası sebebiyle bazı kavimlerin cezalandırıldığından, tabii kaynakların isabetli kullanılmamaları sebebiyle haklarının yerine getirilmediklerinden, ölçüsüzce kullanılmak suretiyle israf edildiklerinden bahsedilmektedir20. 17 18 19 20 Bkz. http://www.geka.org.tr/yukleme/dosya/f6574f6e6b0a8d70a27bfbde52c53a47.pdf. “Sizi yeryüzünde yaratıp, orayı imar etmenizi dileyen Allah’tır” (Hud, 11/61). Ayrıca bkz. İbn Kesir, Tefsir, 2/450; İbn’l-Cevzi, Ebu’l-Ferec Abdurrahman, Zadü’l-Mesir fi İlmi’t-Trefsir, Beyrut 1984, IV, 133. Ebu Hayyan, Muhammed b. Yusuf, Bahru’l-Muhit, Beyrut, 1992, VI, 175. “Görmedin mi, Rabbin ne yaptı Âd kavmine, ülkelerde benzeri yaratılmamış olan İrem şehrine, yontulmuş kayaları vadiye getiren Semûd kavmine, kazıkların/kazık gibi dikilmiş piramitlerin sahibi Firavn’e. Zira onların hepsi ülkelerinde azgınlık ettiler. Bulunduğu yerlerde kötülüğü çoğalttılar. O sebepten dolayı Rabbin onların üzerine azap kamçısı yağdırdı. Çünkü Rabbin her an gözetlemededir.” (Fecr, 6-14). 120 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu Yine Kur’an’da Seb’e kavminin nimetler karşısındaki nankörlükleri, taşkınlıkları ve çevre değerlerini ölçülü kullanmadıkları için doğal afetlerle cezalandırıldıkları anlatılmaktadır21. Kur’an’da bir bütün olarak çevreye önem verilmekle birlikte, deve özelinde hayvanların yaratılış özelliklerine dikkat çekilmekte22, hayvanların oluşum özellikleri ve insanlara sağladığı faydalar üzerinde düşünülmesi gerektiği hatırlatılmaktadır. “Sebebin hususi olması, hükmün umumi olmasına mani değildir”23 ilkesi gereği, her ne kadar dönemin Arapları muhatap olarak kabul edilse de ayetin ifadesi geneldir. Kur’an’da sadece Arapların yaşadığı çevrede olmayıp diğer yerlerde bulunan deve, inek, koyun gibi hayvanlardan bahsedilmekte; etleri ve sütlerinden faydalanılması nedeniyle hayvanlara önem verilmesi gerektiği vurgulanmaktadır24. Bununla birlikte çevre değerlerinin hoyratça ve ölçüsüzce kullanıldığı israfın her çeşidinin yasaklandığı görülmektedir25. Özellikle Rahman Suresi’nin çevre suresi denilecek ölçüde bu konuda öne çıktığı görülmektedir26. Özetle, bugün çevre hukuku içinde mütalaa edilen mevzuların Kur’an’da ilke ve prensipler ölçüsünde yer aldığı bilinmelidir. III. Sünnet ve Çevre Koruma Sünnetin çevreye ve unsurlarına verdiği önem oldukça tafsilatlıdır. Kur’an’da herhangi bir meselenin asılları ve külli kaideleri kısa ve özet olarak anlatılmakta, Sünnette ise bu kısa ve özlü kaide ve asıllar açıklanmakta, şerh edilmekte, önemine binaen altı çizilmekte ve daha ayrıntılı hale getirilmektedir. Çevre koruma bağlamında da aynı bakış açısı geçerlidir. Müslümanın çevreye 21 22 23 24 25 26 “And olsun! Seb’e kavminin oturduğu yerlerde büyük bir ibret vardır. İşte bu (evlerinin) sağdan soldan iki bahçe (ile çevrili olmasıdır. Onlara): Rabbimizin rızkından yiyin ve O’na şükredin denildi. (Çünkü onlar için) güzel bir memleket ve çokça bağışlayan bir Rabb (var denildi). Seb’e Yemen’de “me’rib” isminde bir şehirde yaşayan kavmin ismidir.) Ama onlar yüz çevirdiler. Bu yüzden üzerlerine Arîm selini gönderdik. Onların çok güzel olan iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde biraz da sedir ağacı bulunan iki (harap) bahçeye çevirdik. Nankörlük ettikleri için onları böyle cezalandırdık. Biz nankörlerden başkasını cezalandırır mıyız.” (Seb’e, 15-17). “Onlar devenin nasıl yaratıldığına bakmazlar mı? (Gaşiye, 88/17). Suyuti, Celâlüddin Abdurrahman, el-İtkan fi Ulumû'l Kur'ân, Kahire,1951, I, 29. “Şüphesiz (sağmal) hayvanlarda da sizin için bir ibret vardır. Onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (süzülen) içenlere halis ve içimi kolay süt içiriyoruz.” (Nahl, 17/66). “… meyve verirken olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın…” (En’âm, 6/99); “… her biri meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin. Devşirilip/hasat edilip toplanıldığı gün de hakkını/zekat ve sadakasını verin. Fakat israf etmeyin ...” (En’âm, 6/141). İsrafı yasaklayan ayetler için bkz. En’âm, 6/141; A’raf, 7/31; İsrâ, 17/26-30; Şu’arâ, 26/150152. Bkz. Rahman, 55/1-78. Dinin Temel Kaynakları ve Hukuk Bağlamında Çevre-Ahlak İlişkisi | 121 karşı duyarlılık ve sorumluluk noktasında bilinçlendirilmesine yönelik Sünnette yeterince malumat vardır. Dini referans olarak çevre korumayı öngören ve konuya ilişkin hazırlayıcı birçok hadis vardır. Bu çerçevede bir hadis özelinde konuyu açabiliriz: “Kim bir sidre ağacı keserse, Allah da cehennemde onun başını keser”.27 Sidre, sahralarda, çöl iklim bölgelerinde yetişen bir ağaç türüdür. Bu ağacın temel özelliği, iklim koşullarına paralel olarak susuzluğa ve sıcağa karşı dayanıklı olmasıdır. Ağaç ve yeşilin az olduğu çöl iklimi şartlarında, insanlar sidre ağacının meyvesinden yer ve gölgesinde serinler. Hadiste, sidre ağacını kesenin cehennem azabıyla korkutulması, çevrenin asli yapısını bozmama ve onu koruma hususunda dikkatli olmaya delildir. Doğada mevcut olan dengenin, ona zarar vererek bozulması, sonuçta insan hayatı için de önem arz etmektedir. Hadis, sadece Müslümanlar için değil, yeşil araziyi ortadan kaldırmaya yönelik ağaçların kesilmesi ve yok edilmesini kınayan çağdaş çevre savunucularının argümanlarını destekleyecek içeriğe sahiptir28. Hadisin zahirinden, “kim bir sidre ağacını keserse” lafzının umum bir anlam ifade ettiği anlaşılmaktadır. 1. Canlı Türlerini Yok Olmaktan Kurtarma Kâinatta yaratılış gayesine uygun görevleri olan bütün canlılar, tabii dengenin korunması açısından hayati önemi haizdir. Bu bağlamda Kur’an’da canlıların birer ümmet/topluluk olduklarına dikkat çekilmektedir. “Hem yerde hareket eden hiçbir canlı, kanatlarıyla uçan hiçbir kuş türü yoktur ki sizin gibi birer toplum teşkil etmesinler. Biz o kitapta hiçbir şeyi ihmal etmedik. Sonra hepsi Rablerinin huzuruna sevk edilip toplanacaklar”.29 Ayette, hareket eden her canlının insan türü gibi ümmet olduğundan söz edilmektedir. Ümmet/topluluk olma boyutuyla insan ile diğer varlıklar arasında bir benzerlik kurulmaktadır. Söz konusu benzerlik bütün yönleriyle bir benzerlik değildir. Burada benzetme yönü, ümmet olmadır. Canlılar arasında bütün boyutlarıyla benzerlik mümkün değildir. Karınca topluluğu, arı topluluğundan, arı topluluğu karınca topluluğundan farklıdır. Çevre değeri olarak her biri ümmet olduğu için yaratılış gayelerinin dışında ve aşırı şekilde kullanılmaları uygun değildir. Ümmet vurgusu hadislerde de geçmektedir. “Şayet köpekler ümmetlerden bir ümmet olmasaydı, onların öldürülmelerini emrederdim. Bizim kara hayvanını 27 28 29 Ebu Davud, Kitabu’l-Edeb, 158-159. Kardâvi, “el-İslam ve’l-Muhafazatü ale’l-Bîe”, el-Kâfile, Rabiulevvel, Ağustos, 1994, Sayı: 3, c. 43, s. 4. En’âm, 6/38. 122 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu öldürünüz”.30 Bu hadis, bazı insanlara veya kendisinden daha küçük bazı hayvanlara zarar veren köpeklerin durumunu bildirmek için varit olmuştur. Bu durumda insanlar köpeği öldürüp zararından kurtulmayı düşünürler. Hadis, bu düşünceyi bertaraf etmek için gelmiştir. Bu hadise göre hayvanlardan sadece zararlı olanlar öldürülür, diğerleri cezalandırılamaz. Hadiste ifade edilen siyah hayvan, zararlı ve kuduz köpektir.31 Fıkıh alimleri, köpeğin öldürülmesi konusunda ihtilaf etmiş olmakla birlikte zararlı hale gelmesi durumunda öldürülmesine cevaz vermişlerdir. Av, hayvan sürüsü ve tarım ürünlerinin telef edilmesine nasslar cevaz vermektedir. Evleri ve benzeri yerleri köpeklerle koruma gibi şer’an muteber olan diğer maslahatlar buna kıyas edilebilir32. 2. Hayvan Topluluklarını Koruma Hayvan hakları da çevre hukuku kapsamındadır. Hayvanlar alemi yeryüzünde insanlara hizmet etmesi ve kainattaki dengenin parçası olması yönüyle çevre açısından önemli bir yer işgal etmektedir. Özellikle Sünnette hayvan hakları konusunda ayrıntılı hükümler yer almaktadır. Tebliğin çerçevesi dahilinde bu bilgilerin çoğuna atıf yapma imkanı olamayacaktır. Birkaç hadisle konuya açıklık getirmeye çalışalım. “Serçe ve daha küçük bir hayvanı haksız yere öldüren her insandan hesap sorulacaktır. Denildi ki; Ya Rasulallah! Onun hakkı nedir. Onu boğazlamak ve yemek hakkıdır. Onların başını kesmek ve herhangi bir sert cisimle vurup öldürmek değil”.33 “Kim lüzumsuz yere bir serçeyi öldürürse, kıyamet günü Allah’a hesap verir ve serçe şöyle der: “Ya Rabbi! Falan kimse beni lüzumsuz yere öldürdü. Beni bir menfaat bir yarar olsun diye öldürmedi”.34 Bu iki hadisten, gıda olarak tüketmenin dışında hayvanları öldürmenin helal olmadığı anlaşılmaktadır. Aynı şekilde canlı varlıklara saygı gösterilmesi ve hayvanlara şefkatle yaklaşılması gerektiği, sadece bir ihtiyaç durumunda onlara dokunulabileceği sonucu çıkarılabilir. Çevre açısından konuya yaklaşıldığında, 30 31 32 33 34 Buhari, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail, Sahihu’l-Buhari, İstanbul, 1992, Hars, 3, Bed'ü'lHalk 14; Müslim, Müsâkât, 58; Ebû Davud, Sayd, 1; Tirmizî, Ahkam, 4; Nesai, Ebu Abdirrahman Ahmed b. Şuayb, Sünenu’n-Nesai, İstanbul, 1992, Sayd, 14. Hattabi, Ebu Süleyman b. Ahmed, Mealimu’s-Sünen Şerhu Sünen-i Ebi Davud, Beyrut, 1997, III, 182. Kardâvi, Yusuf, “el-İslam ve’l-Muhafazatü ale’l-Bîe”, el-Kâfile, Rabiulevvel, Ağustos, 1994, Sa. 3, c. 43, s. 3. Nesâî, Dahâyâ 42, Sayd 34; Dârimî, Adâhî 16; Ahmed, Müsned, II, 166 Buhârî, Cihad 152, Bed’ü’l-Halk 14; Müslim, Selâm 148. Dinin Temel Kaynakları ve Hukuk Bağlamında Çevre-Ahlak İlişkisi | 123 çevrenin yapısının korunmasının zaruri olduğu, gereksiz müdahalenin yasaklandığı, herhangi bir zaruret ve ihtiyaç olmadıkça, çevreyi sorumsuzca kullanmanın yanlış olacağı anlaşılabilir. 3. İsraf Ekonomisi İslam, bir takım zararları sebebiyle israfı yasaklamıştır35. İsraf, makul ve kabul edilen ölçüleri aşarak haddinden fazla harcama alışkanlığıdır. İsraf kavramı, tabi çevre ve onun kaynaklarını aşırı kullanmak suretiyle gereksiz yere tüketmektir. İsraf edilerek kaynaklar tüketilmiş ve her türlü kaynaktan israf etmeksizin yararlanma hakları olan gelecek nesillerin haklarına tecavüz edilmiş olur. Çevre kaynaklarının ölçülü bir şekilde kullanılması insanlara bir sorumluluk yüklemektedir. Ölçülü kullanılmadığında gelecek nesillere her bakımdan tehlike sinyalleri veren bir dünya bırakılmış olacaktır. İnsanın huzur ve mutluluğu su, hava gibi tüm doğal kaynakların ölçülü bir şekilde kullanılması ile çevre düzenindeki ölçünün gerçekleştirilmesi sayesinde mümkün olabilecektir. Çağdaş dünyanın en temel sorunu, iktisadi olarak her türlü gelişmenin, mal ve mülk sahibi olmanın mutluluk getireceği düşüncesidir. İnsanlık bu konuda büyük bir yanılgı içindedir. Bol mala mülke sahip olma arzusu, doğal kaynakların ölçüsüzce israf edilmesini netice vermektedir. Bu anlamda gelişme ve kalkınmanın, iktisadi kalkınmadan ibaret olduğu şeklinde bir algı oluşmakta ve bu en büyük hedef olarak görülmektedir. Sonuç itibariyle insan tabiatın bir parçasıdır. Tabiatla savaşmak ve çevre problemi oluşturmak, insanlığın zararına olacaktır. Çevre problemine karşı duyarlılık başlı başına çözüm değildir. O bilincin, sorumluluk duygusu içerisinde uygulamaya konulması esastır. Bu da sonuçta istikrarlı bir kalkınmayı beraberinde getirecektir. İslam’ın tabii kaynakların ölçülü bir şekilde kullanılması noktasındaki emir ve öğretileri, günümüz çevre problemine karşı geliştirilen bazı düzenlemelere öncülük edebilecek dinamizme sahiptir. IV. İslam Hukukunda Çevre Koruma Algısı İslam hukukunun ikinci kaynağı Hz. Peygamber’in Sünnetinde çevre ve çevre değerlerine önem verildiğini gösteren ve bu anlamda sözlü ve fiili durumu ifade eden birçok hadis vardır. Bu bakımdan İslam çevre hukukunun en ayrıntılı 35 “Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Nitekim Allah israf edenleri sevmez” (A’raf, 7/31); ve “…Gereksiz yere saçıp savurma. Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür” (İsra, 17/26-27) ayetlerinde bu yasağa dikkat çekilmektedir. 124 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu materyalini, ilgili Sünnet malzemesi oluşturmaktadır. Konuya ışık tutan hadislerden bazısına, tebliğin elverdiği sınırlar içinde, temas edelim. 1. “İnsanlar üç şeyde ortaktırlar: Su, ot, ateş”36 hadisinde, su, ot ve ateşin bütün insanlık için ortak değer olduğu gündeme getirilmektedir. Hadis, evrensel düzlemde yorumlanabilir. Su, insanlığın ortak değeri ise, su kaynaklarının adaletli, ölçülü ve temiz şartlarda kullanılması gerekir. Bir bölgede israf ölçüsünde kullanılan suyun, bir başka bölgede ulaşılması çok güç bir nimet olması ve insanlığın susuzlukla imtihanı, hadisin anlam alanına uygun düşmemektedir. Yine ot yani tabiatın içinde yetişen her türlü sebze meyve ve tüm yeşillikler, gerek yiyecek olarak gerek hayvanların ihtiyacını temin ederek gerekse tabiatta doğal olarak bulunan bitkilerin gıda ve sağlık sektöründe kullanılması açısından büyük bir önemi haizdir. Söz konusu bitkilerin ırk ve bölge ayrımı yapılmaksızın insanlığın ortak ihtiyacı için kullanılması önemlidir. 2. “Kıyamet kopmak üzere iken sizden birinin elinde bir fidan varsa onu diksin”.37 Bu hadis, müslümanların çevre koruma bilinci kazanmasında tek başına yeterli olabilecek bir muhtevaya sahiptir. Hadisin zahiri anlamına göre, olumlu ve olumsuz bütün durumlarda çevreyi koruma, güzelleştirme ve imar anlamında ağaç dikilmesinin gerekliliği vurgulanmaktadır. Fidan dikmek, olağan bir aktivite olarak algılanmamalı, ağaç olduğunda gölgesi, meyvesi hatta ekonomik kullanımı ve engebeli arazilerde erozyonu önleyici bir faktör olması gibi hususlar dikkate alındığında ne kadar önemli olduğu hatırlanmalıdır. 3. “Kim bir sidre ağacını keserse Allah o kimsenin başını ateşte (cehennemde) cezalandırır”.38 Bu hadise göre, çevre koruma anlamında dikilen veya öncesinde var olan ağaç ve yeşilin korunmasına dikkat çekilmektedir. Buna göre olumsuz durumlarda bile ağaç dikme öngörüldüğüne göre, var olan ağacın mazeretsizce kesilmesine onay verilmesi düşünülemez. Bundan dolayı insanın ahirette hesaba çekileceğine hadiste dikkat çekilmektedir. 4. “Müslüman bir kimse bir ağaç diker ve o ağacın meyvesini kim yerse o sadaka olur. Ondan kim çalarsa sadakadır. Bundan kimse zarar görmez. Her durumda sadakadır”.39Bu hadiste, öncelikle ağaçsız bölgelerde ağaç dikilmesi teşvik edilmekte ve bu ağacın meyve ağacı olmasına dikkat çekilmektedir. Dikilen ve yetiştirilen ağacın meyvesi yenildiğinde ağacı diken kimse için sadaka teşkil edeceğine işaret edilmektedir. Hatta daha ileri gidilerek, ağacın meyvelerinin 36 37 38 39 Ebu Davud, Kitabu’l-Bey’ ve’l-İcâre, 62. Buhari, Muhammed b. İsmail, Edebu’l-Müfred, Kahire, 1379, s. 168; Ahmet, Müsned, III, 191, 184. Ebu Davud, Edeb, 159. Müslim, Müsakat, 7-10, 12; Buhari, Edeb, 27, Hars, 1. Dinin Temel Kaynakları ve Hukuk Bağlamında Çevre-Ahlak İlişkisi | 125 çalınması halinde bile, kişiye sadaka sevabı getireceği belirtilmektedir. Her durumda sadaka olması, insan dışındaki varlıkların yiyip beslenmesi, yenmeyen kısımların toprağa düştüğünde toprağın verimliliğine katkı sağlaması şeklinde yorumlanabilir. 5. “Herhangi bir insan bir serçeye veya daha küçük bir canlıyı haksız yere öldürürse, Allah o kimseyi hesaba çeker. Onun hakkı nedir? diye Hz. Peygamber’e soruldu. Onun hakkı boğazlanması ve yenilmesidir. Onun başını kesmek ve ona taş atarak öldürmek değildir”.40Bu hadiste, küçük bir canlıyı haksız yere/avlanma amacının dışında öldürmenin sorumluluk gerektirdiği ifade edilmektedir. Çevre hukukunun muhtevası içinde mütalaa edilen hayvan haklarının gündeme getirilmesi ile çevre korumaya dair bir yaklaşım ortaya konulmuştur. Burada hayvanları öldürmenin şekline temas edilerek maslahatsız öldürmelere cevaz verilmemektedir. 5. “Kim boş yere bir serçeyi öldürürse, Allah o kimseyi kıyamet günü hesaba çeker ve serçe şöyle der: Ya Rabbi! Falan kimse beni boş yere öldürdü, beni bir fayda olsun diye öldürmedi”41hadisinde, bir önceki hadisten farklı olarak hayvanların bir fayda mülahazasıyla öldürülmesine işaret edilmektedir. 6. İslam çevre hukukunun anlam alanını ve muhtevasını oluşturma aşamasında kullanılan ağırlıklı delillerden birisi de Hz. Ebu Bekir’in ordu komutanlarına savaş sırasında uymaları gereken kuralları öngören talimatıdır. Söz konusu talimatta doğrudan savaşta çevrenin korunmasına dikkat çekildiği görülmektedir: “Ey insanlar! Size on şeyi nasihat ediyorum. Onları devamlı yapın veya onlardan sakının, korunun: İhanet etmeyin, haddi aşmayın, ahdi bozmayın, öç almayın, savaşta küçük çocukları, ihtiyar erkekleri ve kadınları öldürmeyin, hurmaları kısır bırakmayın ve onları yakmayın, meyveli ağaçları kesmeyin, koyun, inek ve develeri etlerinden yemek hariç öldürmeyiniz”.42Savaş durumunda çevrenin korunmasının önemsenmesi, gereksiz yıkım ve tahribatın yapılmasının yasaklanması, barış durumunda çevre korumaya verilen önemi göstermektedir. Sünnette çevre korumaya dair malumat zengin bir muhtevaya sahiptir. Bir tebliğ kapsamında bu kadarıyla yetinerek konuyu doğrudan İslam hukuku bilgileriyle özetlemeye çalışalım. 40 41 42 Nesâî, Dâhâyâ, 42. Nesâî, Dahâyâ, 42, Sayd, 34; Dârimî, Adâhî 16; Ahmed, Müsned II, 166. Serahsi, İbn Ahmed, Şerhu Siyeri’l-Kebir, thk. Selahuddin el-Müneccid, Kahire, 1971, I, 61-66; İbnü’l-Esir, el-Kâmil fi’t-Tarih, Beyrut 1987, II, 200. 126 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu İslam hukuk bilginleri çevreye ve çevrenin korunmasına büyük önem vermiş, çevrenin korunmasını temel fıkıh kurallarını ifade eden fıkhın külli kaideleriyle temellendirmişlerdir. Aşağıda verilen fıkhi-külli kaideler, çevre korumaya temel teşkil etmektedir: 1. “Vacibin ancak kendisi ile tamam olduğu her şeyi yapmak da vaciptir”43. 2. “Harama götüren de haramdır44. 3. “Zarar misliyle giderilir veya kendisinden daha büyük bir zararla giderilir45. 4. “Zararlı olan şeylerin giderilmesi, faydalı olan şeylerin yapılmasından daha öncelikli durumdadır46. 5. “Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur47. Zararın, ifsadın ve ezanın giderilmesi, herhangi sebeple çevre kaynaklarının tüketilmesinden daha önemlidir. Tüketmek esas değil, baştan itibaren korumak esastır. İslam hukukçuları, dumanın her çeşidinin zararlı olduğunu kabul etmiş48 ve çevreye vereceği zararlara ilişkin olarak kendi dönemlerinde bir kısım hükümler vermiştir. Birçok fıkıh ve kudât kitabında yer alan çevre kirliliğine yönelik meselelere Kâdı ve İslam hukuk alimlerinin verdikleri hükümlerden bazılarını kaydedelim: 1. Duvarının bitişiğine altınları işlemek üzere bir atölye yapmak isteyen kuyumcuyu, komşusu dönemin Kâdı’sı İbn Kasım’a şikayet etmiş ve meseleyi hükme bağlaması için dava etmiştir. Kâdı, komşusunun haklı olduğuna karar vermiştir. Gürültü ve dumandan meydana gelebilecek muhtemel bir yangın tehlikesinden dolayı vereceği zarar sebebiyle komşunun haklı olduğuna hükmetmiştir. 43 44 45 46 47 48 ما ال يت ّم الواجب ّاال به فهو واجب- Bkz. http://www.alukah.net/Web/sowayegh/0/19191/(Erişim: 22.11.2013). وما ادّى الى الحرام فهو حرام- Bkz. http://www.qaradawi.net/library/48/2014.html.(Erişim: 22.11.2013). – الضّرر ال يزال بمثله او بضرر اكبر منهBkz. http://iklaas.blogspot.com/2012/07/blog-post.html. (Erişim: 22.11.2013). –درأ المفاسد مقدّم على جلب المصالحBkz. http://www.ahlalhdeeth.com/vb/showthread.php?t=212504. (Erişim: 22.11.2013). ال ضرر وال ضرار- Bkz. http://articles.islamweb.net/media/index.php?page=article&lang=A&id=77768. /(Erişim: 22.11.2013). “Şimdi sen göğün insanları bürüyerek bir duman çıkaracağı günü gözetle. Zira bu elemli bir azaptır” (Duhan, 44/10-11). Dinin Temel Kaynakları ve Hukuk Bağlamında Çevre-Ahlak İlişkisi | 127 2. Komşusunun evinin yanına hamam ve fırın yapmak isteyen bir şahıs ile komşusu anlaşmazlığa düşer. Kâdı’ya müracaat ederler ve Kâdı gelecekte ortaya çıkabilecek zararları dikkate alarak komşusunun haklı olduğuna hükmeder. 3. Bir şahıs evinde tabakhane/deri işlemeciliği açmak ister ve bunun hükmünü Kâdı’ya sorar. Tabakhane çevreye çok kötü kokular yayacağı için yakın komşuları rahatsız edeceği ve çeşitli hastalıklara sebep olacağından dolayı, Kâdı komşuların haklarını korumak bakımından onların lehine hüküm verir. Kâdı’nın gerekçesi, tabakhanenin yapısı gereği çevreye çok ağır kokular yayma, çevre kirlenmesine neden olma gibi çevreye farklı açılardan zarar vermesidir. Başka bir ifadeyle komşuların rahatsız edilmemesi maslahatıdır. 4. Çömlek, kaplar ve süs eşyalarının yapıldığı bir işletmenin sahibi olan bir kişi başka bir fırın yaparak işletmesinin hacmini büyütmek ister. Bu genişletme faaliyetine komşuları karşı çıkarlar. İkinci bir fırın, o çevrenin ve komşularının daha fazla duman ve kirliliğe maruz kalacakları anlamına gelmektedir. Böylece az boyutlardaki çevre kirliliği daha büyük boyutlara ulaşacak ve insanların hayatlarını daha fazla tehdit edecektir. Bu durum Kâdı’ya intikal ettirildiğinde, fırının genişletilmesi oradaki çevre kirliliğini arttıracağı ve daha fazla zarar verecek hale getireceği için Kâdı komşuların lehine hükmetmiştir49. Bu hükümlerden anlaşılmaktadır ki, yapıldığında bir zararın meydana gelmesine sebep olan bir yapının inşası lehine karar verilmemelidir. Böyle bir yapının inşa edilmesine izin verilmesi, zararın meydana gelmesini desteklemek anlamına geleceğinden, yapıya ruhsat vermek caiz değildir. Zararın ortadan kaldırılması zaruri olduğuna göre, bir zararın önceden var olması onun devam etmesini gerektirmez. Hukuken zararın önlenmesi ve ortadan kaldırılması gerekir50. Bir müslümanın umre ve hac vesilesiyle ihrama girmesi durumunda çevredeki hayvan ve bitkilere zarar vermekten men edilmesi, kişinin avlanmasının helal olmaması, ağaç ve bitkilere zarar vermekten sakındırılması gibi uygulamalar, ibadet boyutlu olmakla birlikte aynı zamanda çevre koruma müeyyideleri olarak kabul edilebilir. Haram bölgede bir zarar söz konusu değilse, 49 50 Eşref, Muhammed Ğayyâs, “Riâyetü ve Himâyetü’l-Bîeh fi’l-İslâm”, el-Hafcî, Suudi Arabistan, Mayıs, 1990, s. 28-29; “Himayetü’l-Bîeh fi’l-İslâm”, el-Emnü Sa. 42, Suudi Arabistan, Mayıs, 1990, s. 78-79. Bkz. “Zarar izale olunur” (Mecelle, md. 20); “Zarar bi-kaderi’l-imkan def’olunur” (Mecelle, md. 31). 128 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu hiç kimse bir hayvana dokunamaz ve zarar veremez, zaruret gerektirmediği sürece herhangi bir bitkiye dokunup koparamaz51. Sonuç Bütün bu bilgilerden İslam hukukunda çevre korumaya özel önem verildiği anlaşılmaktadır. Çevre ile ilgili uluslararası düzenlemelerin olmadığı hatta gündem bile yapılmadığı dönemlerde İslam âlimlerinin çevre korumaya dair evrensel nitelikli görüş beyan etmeleri fıkıh mirası açısından ileri bir aşama olarak kaydedilmelidir. Temizliğin bir bütün olarak ibadetin ön şartı kabul edilmesi, dolaylı olarak çevre korumanın da ibadet olarak algılanmasını hatıra getirebilir. İbadet sadece dini şeairi eda etmekten ibaret değildir. İslam, insan hayatının her safhasında sergilenen olumlu davranış ve eylemleri niyetine bağlı olarak ibadet sayar. İbadet, ahlak, doğruluk, adalet, emanet, kibirli olmama ve bütün hayırlı ve insanlığın yararına olan şeylerin hepsini yapmayı gerektirir. Bu anlamda yoldaki bir engeli kaldırıp uzaklaştırmak sadakadır, ibadettir. Su ve hava kirliliğini yok etmek ve ağaçları kesmemek gibi çevreye yönelik olumlu davranışlar da ibadet kategorisinde değerlendirilebilir. Bu bakımdan çevre hukukunun dinamiklerini sağlayan birçok bilgi Kur’an, Sünnet ve fıkıh kitaplarında yer almaktadır. Söz konusu bilgiler, iyi dizayn edilmesi durumunda günümüz çevre hukukuna önemli katkılar sağlayabilecektir. 51 Bkz. Mâide, 95; Kasani, Alauddin Ebu Bekir b. Mesud, Bedaiu’s-Senai fi Tertibi’ş-Şerai’, Beyrut, trs., II, 195-206; İbnu’l-Hümam, Kemaluddin Muhammed b. Abdilvahid, Fethu’l-Kadir, Beyrut, trs., II, 255. Dinin Temel Kaynakları ve Hukuk Bağlamında Çevre-Ahlak İlişkisi | 129 Kaynakça Ahmed, Muhammed b. Hanbel, Müsned, İstanbul, 1992. Akıncı, Müslüm, Oluşum ve Yapılanma Sürecinde Türk Çevre Hukuku, Kocaeli, 1996. Buhari, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail, Edebu’l-Müfred, Kahire, 1379. Buhari, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail, Sahihu’l-Buhari, İstanbul, 1992. Darimi, Ebu Muhammed b. Abdullah, Sünenü’d-Darimi, İstanbul, 1992. Ebu Davud, Süleyman b. Eş’as Sicistani, Sünenu Ebi Davud, İstanbul, 1992. Eşref, Muhammed Ğayyâs, “Riâyetü ve Himâyetü’l-Bîeh fi’l-İslâm”, elHafcî, Suudi Arabistan, Mayıs, 1990, s. 28-29. Eşref, Muhammed Ğayyâs, “Himayetü’l-Bîeh fi’l-İslâm”, el-Emnü Sa. 42, Suudi Arabistan, Mayıs, 1990, s. 78-79. Hattabi, Ebu Süleyman Mahmud b. Ahmed, Mealimu’s-Sünen Şerhu Sünen-i Ebi Davud, Beyrut, 1997. İbn’l-Cevzi, Ebu’l-Ferec Abdurrahman, Zadü’l-Mesir fi İlmi’t-Tefsir, Beyrut 1984. İbnu’l-Hümam, Kemaluddin Muhammed b. Abdilvahid, Fethu’l-Kadir, Beyrut, trs. İbnü’l-Esir, İzzuddin Ebu’l-Hasan Ali b. Ebi’l-Kerem, el-Kâmil fi’t-Tarih, Beyrut 1987. İbn Kesir, Ebu’l-Fida İsmail, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, İstanbul, 1985. Kardavi, Yusuf, “el-İslam ve’l-Muhafazatü ale’l-Bîeh”, el-Kâfile, Rabiulevvel, Ağustos, 1994, Sayı: 3, c. 43. Kasani, Alauddin Ebu Bekir b. Mesud, Bedaiu’s-Senai fi Tertibi’ş-Şerai’, Beyrut, trs. Kılıç, Selim, Uluslararası Çevre Hukukunun Gelişimi Üzerine Bir İnceleme, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 2, Sayı 2, s. 136-138. Macit, Yunus, Hz. Peygamber’in Sünnetinde Çevre, Trabzon, 2000. Mecelle, Metni Kontrol Eden: Ali Himmet Berki, İstanbul, 1985. 130 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu Meydan Larousse, “Çevre” md., İstanbul, 1981. Müslim, İbn Haccac Ebu’l-Hüseyin Kuşeyri, Sahihu Müslim, İstanbul, 1992. Nesai, Ebu Abdirrahman Ahmed b. Şuayb, Sünenu’n-Nesai, İstanbul, 1992. Turgut, Nükhet, Çevre Hukuku (Karşılaştırmalı İnceleme), Ankara, 1998. Pallemaerts, Marc, “Stockholm'den Rio'ya Uluslararası Çevre Hukuku: Geleceğe Doğru Geri Adım Mı?”, çev. Bülent Duru, s. 614. Suyuti, Celâlüddin Abdurrahman İbn Ebû Behir, el-İtkan fi ûlumû'l Kur'ân, Kahire, 1951. Serahsi, İbn Ahmed, Şerhu Siyeri’l-Kebir, thk. Selahuddin el-Müneccid, Matbaatü Şirketü’l-İ’lânati’ş-Şarkıyye, Kahire, 1971. Tirmizî, Muhammed b. İsa b. Serve, Sünenü’t-Tirmizi, İstanbul, 1992. Ünver, Yener-Nuhoğlu, Ayşe, Federal Almanya Çevre Ceza Hukuku, İstanbul, 1999. http://www.alukah.net/Web/sowayegh/0/19191/(Erişim: 22.11.2013). http://www.qaradawi.net/library/48/2014.html. (Erişim: 22.11.2013). http://iklaas.blogspot.com/2012/07/blog-post.html. (Erişim: 22.11.2013). http://www.ahlalhdeeth.com/vb/showthread.php?t=212504 22.11.2013). (Erişim: http://articles.islamweb.net/media/index.php?page=article&lang=A&id= 77768. /(Erişim: 22.11.2013). http://www.geka.org.tr/yukleme/dosya/f6574f6e6b0a8d70a27bfbde52c53a 47.pdf. (Erişim: 22.11.2013). http://www.ansiklopedim.info/?p=4694. (Erişim: 17.04.2013). http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/480/5594.pdf. Erişim:27.11.2013.