ÇEVRE VE AHLAK

advertisement
ÇEVRE VE AHLAK
SEMPOZYUM BİLDİRİ METİNLERİ
GAZİANTEP, 2014
Dinin Temel Kaynakları ve Hukuk Bağlamında Çevre-Ahlak İlişkisi | 115
İSLAM HUKUKUNUN ÇEVRE KORUMA ALGISI ÜZERİNE
Veysel NARGÜL
Giriş
Bu tebliğde, İslam hukukunun çevre koruma algısına dair bazı bilgilerin
aktarımı, bu bağlamda değerlendirme ve tespitler yapılacaktır.
Çevre sorunu, insanlık ailesinin ortak sorunudur. Tarihin erken
dönemlerinde çevre sorunu daha marjinal bir yapı içinde kalmış ve canlıları bir
bütün olarak tehdit etmemiştir. Sanayi devriminden sonra çevrenin canlı hayatını
tehdit eden boyutlara ulaşması, konunun ulusal ve uluslararası ölçekte gündeme
alınmasına neden olmuştur. Mevcut müktesebat dikkate alınarak çevre hukuku
1970’li yıllarda müstakil bir hukuk branşı haline getirilmiştir. Yeni ve genç bir
hukuk branşı olmakla birlikte hızla gelişen çevre hukuku, çevre ceza hukuku ve
çevre idare hukuku gibi alt dallara da ayrılarak giderek genişleyen bir seyir takip
etmektedir1.
İslam hukuku söz konusu olduğunda klasik fıkıh müellefatın muhteva
olarak günümüzdeki şekliyle sistematik bir çevre hukukundan söz etme imkanı
yoktur. Bununla birlikte çevre hukukuna zemin teşkil edecek Kur’an ve Sünnette
genel ilke - yer yer de detaylara girilerek- özel hükümler olmak üzere geniş

1
Yrd. Doç. Dr., Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, [email protected].
Bkz. Turgut, Nükhet, Çevre Hukuku (Karşılaştırmalı İnceleme), Ankara, 1998, 1-640; Ünver,
Yener-Nuhoğlu, Ayşe, Federal Almanya Çevre Ceza Hukuku, İstanbul, 1999, s. 1-246; Akıncı,
Müslüm, Oluşum ve Yapılanma Sürecinde Türk Çevre Hukuku, Kocaeli, 1996, s. 15-140.
116 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu
malumat vardır. Hz. Peygamber’in harem bölge ilan etmesi 2 gibi günümüz
çevreciliğine örnek olacak bir kısım uygulamaları dikkate alındığında, konunun
sadece teorik olarak işlenmediği pratiğe de yansıtıldığını göstermektedir. İlgili
nasların rehberliğinde çevre hukukuna temel teşkil edecek birçok bilgi
üretilmiştir. Bu anlamda Haşr suresi 5. ayeti ve etrafında ortaya konan yorumlar,
savaş haline özgü olsa da konuya ilişkin geniş bir muhteva oluşturmaktadır.
Ahkâm tefsirleri ve klasik fıkıh müellefatında çevre hukukuna dair bilgilerin
günümüz çevre hukuku ile mukayese edildiğinde dağınık olduğu ve sistematik bir
görünüm arz etmediği anlaşılmaktadır. Dağınık bilginin bir araya getirilip çevre
hukuku bilgileri ile sentezlenerek güncelleştirilmesi, günümüz çevre sorunlarının
çözümüne teorik düzeyde katkı sağlayacağı düşüncesindeyiz.
İslam çevreciliğinin dolayısıyla da İslam çevre hukukunun kaynakları
soruşturulduğunda, siyer ve gazavât, hadis külliyatı, İslam’ın ilk dönemlerini
konu edinen klasik İslam Tarihi kaynakları, hisbe konusunu inceleyen kitaplar ve
bazı fıkıh kitaplarının olduğu görülmektedir.
İslam’da temizliğin iman ile irtibatlandırılması3, dinin diğer yarısı olarak
görülmesi4, bir bütün olarak temizliğe dolayısıyla çevrenin korunmasına verilen
önemi ortaya koymaktadır.
İslam hukukunun asli kaynağı Kur’an’da, birçok sure ve ayette kainatın
muazzam bir denge ve ölçü üzere yaratıldığına5, dengeye müdahalenin
yanlışlığına ve getireceği vahim sonuçlara dikkat çekilmektedir6. İnsanların
başına gelen bazı musibet ve felaketlerin insanın kendi yaptıklarının bir sonucu
olduğu ve çevrenin bozulmasına yine insanın sebep olduğu vurgulanmaktadır7.
Kur’an hükümlerini pratik hayata aktaran Hz. Peygamber’in söylem ve
tatbikatında çevre korumaya geniş yer verilmiştir. Bu mirasın anlam ve ruhuna
bağlı kalınarak iyi okunması, günümüz çevre koruma algısına hukuki ve ahlaki
anlamda katkı sağlayacaktır.
2
3
4
5
6
7
Ebu Davud, Süleyman b. Eş’as Sicistani, Sünenu Ebi Davud, İstanbul, 1992, Menasik, 96.
Müslim, İbn Haccac Ebu’l-Hüseyin Kuşeyri, Sahihu Müslim, İstanbul, 1992, Tahâret, 1; Tirmizî,
Muhammed b. İsa b. Serve, Sünenü’t-Tirmizi, İstanbul, 1992, Daavât, 86.
Müslim, Taharet, 1; Darimi, Ebu Muhammed b. Abdullah, Sünenü’d-Darimi, İstanbul, 1992,
Vudu, 2; Ahmed, Muhammed b. Hanbel, Müsned,İstanbul, 1992, V, 342, 344.
Hicr, 15/16-20; Kamer , 54/49.
Rahman, 55/7-12; Ayrıca bkz. Kur’an, İbrahim, 14/32; Nahl, 16/12, 14; Hac, 22/65; Ankebut,
29/61; Lokman, 31/20; Fatır, 35/13; Zümer, 39/5; Casiye, 45/13.
Şuarâ, 42/30; “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettiklerinin bir sonucu olarak yeryüzünde
bozulma başladı. Belki dönerler diye Allah Teala yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını onlara
tattıracaktır” (Rum, 30/41).
Dinin Temel Kaynakları ve Hukuk Bağlamında Çevre-Ahlak İlişkisi | 117
I. Çevrenin Anlam Alanı
Çevre, bir şeyin etrafını belirleyen çizgi anlamında yöre, bölge, etraf, civar,
muhit kavramlarıyla ifade edilmektedir8. İnsan, kendi gelişim ve hayatiyetini
sürdürebileceği elverişlilikte bir çevrede yaratılmıştır. Çevre, hayatın
devamlılığını sağlamak için her türlü gerekli maddelerle donatılmış, yeryüzünde
yaratılan canlı toplulukları hava kılıfı ile korumuştur9. İnsan, maddi, ruhi, sosyal
ve ahlaki gelişim ve olgunluğunu yaşadığı çevrede gerçekleştirir. Çevre sadece
insan türüne özgülenemez. İnsanı kuşatan canlı ve cansız tabiat unsurlarının
bütünü çevrenin kapsamına girmektedir. Kâinatta muazzam bir denge ve ölçü
üzere yaratılan varlıklar, aralarında var olan hiyerarşi gereği, her biri kendilerine
yüklenen görevleri eksiksiz şekilde yerine getirmektedir10.
Çevre ile insan arasında sıkı bir irtibat vardır. Bu münasebet Stokholm
bildirisinde yapılan çevre tanımında da vurgulanmıştır11. Sonuç bildirisinde, doğal
çevrenin ve insanlığın kültürel mirası sayılan eserlerin korunmasının, daha iyi
koşullar altında yaşamanın ve insan haklarının bir gereği olduğu belirtilmiştir.
Sürdürülebilir kalkınma ve gelecek kuşaklara daha iyi yaşam koşulları sağlanması
için çevrenin korunmasının gerekliliği üzerinde durulmuştur. Artan çevre
tahribatını önleme konusunda ülkeler birlikte hareket etme kararı almıştır. Deniz
kirliliğinin önlenmesi, soyu tükenen hayvanların koruma altına alınması, kültürel
miras olarak kabul edilen tarihi yapıların restorasyonu ve bakımı gibi geniş bir
yelpazede yürütülecek olan eylem plânı hazırlanmıştır. Çevre korumanın bir
insanlık ödevi olduğu belirtilerek ülkelerin çevre korumaya yönelik yasalar
8
9
10
11
Meydan Larousse, “Çevre” md., İstanbul, 1981, III, 206.
“Biz, gökyüzünü sağlam bir tavan gibi yaptık. Onlar ise gökyüzünün ayetlerinden yüz çevirirler”
(Enbiya, 21/32) ayetinde bu hususa işaret edilmektedir.
“Biz her şeyi belli bir ölçüye göre yarattık…” (Kamer, 54/49). Ayrıca bkz. Al-i İmran, 3/191;
“… Bu her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır…” (Neml, 27/88); “… O’nun katında her
şey ölçü iledir” (Ra’d, 13/8); “Yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve
orada dört günde rızıklarını arayanlar için eşit gıdalar takdir etti” (Fussilet, 41/10); “Yeri uzatıp
yaydık. Orada sarsıntıyı önleyen dağlar yerleştirdik ve yeryüzünde (ölçülüp) tartılan her şeyden
nice nebat bitirdik. Orada hem sizin hem de sizin besleyicileri olmadığınız varlıklar için gerekli
besinler ve geçim vasıtaları yarattık. Kainatta mevcut her şeyin hazineleri ancak bizim
yanımızdadır. Biz onu ancak belli miktar ile indirebiliriz” (Hicr, 15/19-21). Bu ayetler, insan,
hayvan ve bitkiler arasında yardımlaşma ve dayanışmanın mevcut olduğunu, tabiatta var olan
denge ve ölçüyü ifade etmektedir.
16 Haziran 1972 yılında dünya uluslarının Stockholm’da yaptıkları çevre konulu toplantının
sonuç bildirisidir. Stockholm Bildirisi, dünya ülkelerinin, çevrenin korunması konusunda ortak
hareket etme kararı aldıkları en önemli belgelerdendir (bkz. Pallemaerts, Marc, “Stockholm'den
Rio'ya Uluslararası Çevre Hukuku: Geleceğe Doğru Geri Adım Mı?”, çev. Bülent Duru, s. 614;
Kılıç, Selim, Uluslararası Çevre Hukukunun Gelişimi Üzerine Bir İnceleme”, C.Ü. İktisadi ve
İdari
Bilimler
Dergisi,
Cilt
2,
Sayı
2,
s.
136-138;
Ayrıca
bkz.
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/480/5594.pdf. (Erişim: 23.11.2013).
118 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu
hazırlaması ve uluslararası kanunların yürürlüğe girmesi amaçlanmıştır12. Söz
konusu bildiride ele alınan konular yaklaşık olarak çevre hukukunun anlam
alanını ve muhtevasını oluşturmaktadır. Bu tanım ve anlam muhteva, çevre adına
herkesin rahatlıkla onaylayabileceği bir görünüm arz etmektedir.
II. Kur’an’da Çevre Koruma
İslam hukukunun temel kaynağı Kur’an’da çevre koruma bilincini sağlayan
çok sayıda ayet vardır. Hz. Peygamber’in Sünnetinde de hem fiili hem de kavli
birçok hadis mevcuttur13. Kur’an ve Sünette yer alan ilke ve esaslar, müslümanlara
çevre bilinci hususunda önemli bir sorumluluk yüklemektedir. Bu bakımdan
müslümanlar, çevre bilinci kazanmada daha avantajlı bir konumdadır. Bu anlamda
çevre ve unsurlarını korumanın açık bir emir olduğu anlaşılmaktadır. Çevre
kaynaklarının sürdürülebilirliğinin sağlanması, insanın üzerinde önemli bir
sorumluluk alanı oluşturduğuna göre, insanların ihtiyaçlarını temin gayesiyle
yaratılan çevrenin bütün ögeleriyle korunması da hayati derecede önem arz
etmektedir14.
Kur’an’da insan, çevre ve değerlerine kötü muameleden, fesat çıkarmaktan
ve asli yapısını bozup değiştirmekten sakındırılmakta ve fesatçılara şiddetli azap
teklif edilmektedir15.
Evrensel umdeler taşıyan İslam, insanların içinde yaşadığı çevrelerinde,
hayatın farklı boyutlarına ilişkin çeşitli usul ve kaideleri ihtiva etmektedir. İnsan
hayatının sürdürülebilirliğini sağlamak için İslam’ın söz konusu ilke ve esasları
tazammun etmesi kaçınılmazdır. Yeryüzü, bir bütün olarak insanlığın mirası
olduğuna göre, çevre ve kaynakları insanlığın ortak mülkü ve mirasıdır. Bu miras,
insan tarafından ölçülü ve verimli şekilde kullanılmalı ve korunmalıdır16.
Yeryüzüne halife tayin edilen insan, çevrenin ve çevre kaynaklarının gerçek
sahibi olmadığına göre, çevre ve değerlerini sorumsuzca, bir maslahat olmadan
israf edemez. İnsanın böyle bir yetkisi bulunmamaktadır. Bu anlamda insan, çevre
12
13
14
15
16
Bkz. Pallemaerts, Marc, “Stockholm'den Rio'ya Uluslararası Çevre Hukuku”, s. 614; Kılıç,
Selim, “Uluslararası Çevre Hukukunun Gelişimi Üzerine Bir İnceleme”, C.Ü. İktisadi ve İdari
Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 2, s. 136-138; Ayrıca bkz. http://www.ansiklopedim.info/?p=4694.
(Erişim: 17.04.2013).
Bkz. Macit, Yunus, Hz. Peygamber’in Sünnetinde Çevre, Trabzon, 2000, s. 1-209.
“O yerlerde ve göklerde ne varsa hepsini size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen
topluluklar için bir takım ibretler vardır” (Casiye, 45/13) ayetinde kâinattaki varlıkların insanın
hizmetine sunulduğu ifade edilmektedir.
“…Kim mucizeler kendine geldikten sonra nimetlerini tebdil ederse, bilsin ki Allah, cezası şedit
olandır” (Bakara, 2/211) ve “… Allah’ın rızkından yiyin, için, sakın yeryüzünde bozgunculuk
etmeyin” (Bakara, 2/60) ayetlerinde bu husus dolaylı olarak vurgulanmaktadır.
“… Sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana kadar yaşamak vardır” (Bakara, 2/36)
ayetinde konunun bu boyutu vurgulanmaktadır.
Dinin Temel Kaynakları ve Hukuk Bağlamında Çevre-Ahlak İlişkisi | 119
ve çevre kaynaklarının asıl sahibi değil, sadece vekili olarak konumlandırılabilir.
Yeryüzünün halifesi olarak insanın asli görevi, içinde yaşadığı çevrenin düzenini
sağlamak ve korumaktır. Bu itibarla insanın çevreyi her türlü yok oluş ve tahripten
koruması üzerine bir vecibedir. İnsan ve insan dışındaki diğer varlıklar sebebiyle
çevreye gelebilecek her türlü zarar karşısında çevrenin korunmasından insan
sorumludur.
Modern dünyada çevrenin korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması
konusundaki çalışmalar ve hukuki düzenlemeler çok eskiye dayanmamakla
birlikte, çevre hukuku 1970’li yıllarda müstakil bir hukuk branşı olmuştur. Çevre
korumayı esas alan ilkeler, sürdürülebilir kalkınma ve sürekli kalkınma ilkeleriyle
ifade edilmektedir17.
Kur’an’da yeryüzünü imar görevinin insana yüklendiği ifade
edilmektedir18. İlgili naslar ışığında meskenlerin yapılması, su kanallarının
açılması, ağaçlandırma çalışmaları gibi imar işlerinin toplumu yönetenler üzerine
farz olduğu yorumu yapılmıştır19. Buna göre çevreyi korumak ve yeryüzünü imar
etmek, müslümanların sorumluluk alanını teşkil etmektedir.
Yeryüzünde insanın hayatını kolaylıkla sürdürebilmesi için her türlü
imkanla donatıldığı, yetkilendirildiği, bu nedenle yeryüzünde fesat çıkarmaktan
nehyedildiği, fesadın ve fesat çıkaranların sevilmediği hususu Kur’an’da
belirtilmektedir. Bu anlamda çevrenin ifsat edilmesi, kirletilmesi ve çevreye
düşmanca tavır sergileme, Allah’ın nimetlerine karşı sergilenen bir nankörlüktür
ve fesat kapsamındadır.
Kur’an’da
ilahi
emrin
cezası
sebebiyle
bazı
kavimlerin
cezalandırıldığından, tabii kaynakların isabetli kullanılmamaları sebebiyle
haklarının yerine getirilmediklerinden, ölçüsüzce kullanılmak suretiyle israf
edildiklerinden bahsedilmektedir20.
17
18
19
20
Bkz. http://www.geka.org.tr/yukleme/dosya/f6574f6e6b0a8d70a27bfbde52c53a47.pdf.
“Sizi yeryüzünde yaratıp, orayı imar etmenizi dileyen Allah’tır” (Hud, 11/61). Ayrıca bkz. İbn
Kesir, Tefsir, 2/450; İbn’l-Cevzi, Ebu’l-Ferec Abdurrahman, Zadü’l-Mesir fi İlmi’t-Trefsir,
Beyrut 1984, IV, 133.
Ebu Hayyan, Muhammed b. Yusuf, Bahru’l-Muhit, Beyrut, 1992, VI, 175.
“Görmedin mi, Rabbin ne yaptı Âd kavmine, ülkelerde benzeri yaratılmamış olan İrem şehrine,
yontulmuş kayaları vadiye getiren Semûd kavmine, kazıkların/kazık gibi dikilmiş piramitlerin
sahibi Firavn’e. Zira onların hepsi ülkelerinde azgınlık ettiler. Bulunduğu yerlerde kötülüğü
çoğalttılar. O sebepten dolayı Rabbin onların üzerine azap kamçısı yağdırdı. Çünkü Rabbin her
an gözetlemededir.” (Fecr, 6-14).
120 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu
Yine Kur’an’da Seb’e kavminin nimetler karşısındaki nankörlükleri,
taşkınlıkları ve çevre değerlerini ölçülü kullanmadıkları için doğal afetlerle
cezalandırıldıkları anlatılmaktadır21.
Kur’an’da bir bütün olarak çevreye önem verilmekle birlikte, deve özelinde
hayvanların yaratılış özelliklerine dikkat çekilmekte22, hayvanların oluşum
özellikleri ve insanlara sağladığı faydalar üzerinde düşünülmesi gerektiği
hatırlatılmaktadır. “Sebebin hususi olması, hükmün umumi olmasına mani
değildir”23 ilkesi gereği, her ne kadar dönemin Arapları muhatap olarak kabul
edilse de ayetin ifadesi geneldir. Kur’an’da sadece Arapların yaşadığı çevrede
olmayıp diğer yerlerde bulunan deve, inek, koyun gibi hayvanlardan
bahsedilmekte; etleri ve sütlerinden faydalanılması nedeniyle hayvanlara önem
verilmesi gerektiği vurgulanmaktadır24. Bununla birlikte çevre değerlerinin
hoyratça ve ölçüsüzce kullanıldığı israfın her çeşidinin yasaklandığı
görülmektedir25.
Özellikle Rahman Suresi’nin çevre suresi denilecek ölçüde bu konuda öne
çıktığı görülmektedir26. Özetle, bugün çevre hukuku içinde mütalaa edilen
mevzuların Kur’an’da ilke ve prensipler ölçüsünde yer aldığı bilinmelidir.
III. Sünnet ve Çevre Koruma
Sünnetin çevreye ve unsurlarına verdiği önem oldukça tafsilatlıdır.
Kur’an’da herhangi bir meselenin asılları ve külli kaideleri kısa ve özet olarak
anlatılmakta, Sünnette ise bu kısa ve özlü kaide ve asıllar açıklanmakta, şerh
edilmekte, önemine binaen altı çizilmekte ve daha ayrıntılı hale getirilmektedir.
Çevre koruma bağlamında da aynı bakış açısı geçerlidir. Müslümanın çevreye
21
22
23
24
25
26
“And olsun! Seb’e kavminin oturduğu yerlerde büyük bir ibret vardır. İşte bu (evlerinin) sağdan
soldan iki bahçe (ile çevrili olmasıdır. Onlara): Rabbimizin rızkından yiyin ve O’na şükredin
denildi. (Çünkü onlar için) güzel bir memleket ve çokça bağışlayan bir Rabb (var denildi). Seb’e
Yemen’de “me’rib” isminde bir şehirde yaşayan kavmin ismidir.) Ama onlar yüz çevirdiler. Bu
yüzden üzerlerine Arîm selini gönderdik. Onların çok güzel olan iki bahçesini, buruk yemişli,
acı ılgınlı ve içinde biraz da sedir ağacı bulunan iki (harap) bahçeye çevirdik. Nankörlük
ettikleri için onları böyle cezalandırdık. Biz nankörlerden başkasını cezalandırır mıyız.” (Seb’e,
15-17).
“Onlar devenin nasıl yaratıldığına bakmazlar mı? (Gaşiye, 88/17).
Suyuti, Celâlüddin Abdurrahman, el-İtkan fi Ulumû'l Kur'ân, Kahire,1951, I, 29.
“Şüphesiz (sağmal) hayvanlarda da sizin için bir ibret vardır. Onların karınlarındaki fışkı ile
kan arasından (süzülen) içenlere halis ve içimi kolay süt içiriyoruz.” (Nahl, 17/66). “… meyve
verirken olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın…” (En’âm, 6/99); “… her biri meyve
verdiği zaman meyvesinden yiyin. Devşirilip/hasat edilip toplanıldığı gün de hakkını/zekat ve
sadakasını verin. Fakat israf etmeyin ...” (En’âm, 6/141).
İsrafı yasaklayan ayetler için bkz. En’âm, 6/141; A’raf, 7/31; İsrâ, 17/26-30; Şu’arâ, 26/150152.
Bkz. Rahman, 55/1-78.
Dinin Temel Kaynakları ve Hukuk Bağlamında Çevre-Ahlak İlişkisi | 121
karşı duyarlılık ve sorumluluk noktasında bilinçlendirilmesine yönelik Sünnette
yeterince malumat vardır. Dini referans olarak çevre korumayı öngören ve konuya
ilişkin hazırlayıcı birçok hadis vardır. Bu çerçevede bir hadis özelinde konuyu
açabiliriz:
“Kim bir sidre ağacı keserse, Allah da cehennemde onun başını keser”.27
Sidre, sahralarda, çöl iklim bölgelerinde yetişen bir ağaç türüdür. Bu ağacın temel
özelliği, iklim koşullarına paralel olarak susuzluğa ve sıcağa karşı dayanıklı
olmasıdır. Ağaç ve yeşilin az olduğu çöl iklimi şartlarında, insanlar sidre ağacının
meyvesinden yer ve gölgesinde serinler. Hadiste, sidre ağacını kesenin cehennem
azabıyla korkutulması, çevrenin asli yapısını bozmama ve onu koruma hususunda
dikkatli olmaya delildir. Doğada mevcut olan dengenin, ona zarar vererek
bozulması, sonuçta insan hayatı için de önem arz etmektedir. Hadis, sadece
Müslümanlar için değil, yeşil araziyi ortadan kaldırmaya yönelik ağaçların
kesilmesi ve yok edilmesini kınayan çağdaş çevre savunucularının argümanlarını
destekleyecek içeriğe sahiptir28. Hadisin zahirinden, “kim bir sidre ağacını
keserse” lafzının umum bir anlam ifade ettiği anlaşılmaktadır.
1. Canlı Türlerini Yok Olmaktan Kurtarma
Kâinatta yaratılış gayesine uygun görevleri olan bütün canlılar, tabii
dengenin korunması açısından hayati önemi haizdir. Bu bağlamda Kur’an’da
canlıların birer ümmet/topluluk olduklarına dikkat çekilmektedir.
“Hem yerde hareket eden hiçbir canlı, kanatlarıyla uçan hiçbir kuş türü
yoktur ki sizin gibi birer toplum teşkil etmesinler. Biz o kitapta hiçbir şeyi ihmal
etmedik. Sonra hepsi Rablerinin huzuruna sevk edilip toplanacaklar”.29 Ayette,
hareket eden her canlının insan türü gibi ümmet olduğundan söz edilmektedir.
Ümmet/topluluk olma boyutuyla insan ile diğer varlıklar arasında bir benzerlik
kurulmaktadır. Söz konusu benzerlik bütün yönleriyle bir benzerlik değildir.
Burada benzetme yönü, ümmet olmadır. Canlılar arasında bütün boyutlarıyla
benzerlik mümkün değildir. Karınca topluluğu, arı topluluğundan, arı topluluğu
karınca topluluğundan farklıdır. Çevre değeri olarak her biri ümmet olduğu için
yaratılış gayelerinin dışında ve aşırı şekilde kullanılmaları uygun değildir.
Ümmet vurgusu hadislerde de geçmektedir. “Şayet köpekler ümmetlerden
bir ümmet olmasaydı, onların öldürülmelerini emrederdim. Bizim kara hayvanını
27
28
29
Ebu Davud, Kitabu’l-Edeb, 158-159.
Kardâvi, “el-İslam ve’l-Muhafazatü ale’l-Bîe”, el-Kâfile, Rabiulevvel, Ağustos, 1994, Sayı: 3,
c. 43, s. 4.
En’âm, 6/38.
122 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu
öldürünüz”.30 Bu hadis, bazı insanlara veya kendisinden daha küçük bazı
hayvanlara zarar veren köpeklerin durumunu bildirmek için varit olmuştur. Bu
durumda insanlar köpeği öldürüp zararından kurtulmayı düşünürler. Hadis, bu
düşünceyi bertaraf etmek için gelmiştir. Bu hadise göre hayvanlardan sadece
zararlı olanlar öldürülür, diğerleri cezalandırılamaz. Hadiste ifade edilen siyah
hayvan, zararlı ve kuduz köpektir.31
Fıkıh alimleri, köpeğin öldürülmesi konusunda ihtilaf etmiş olmakla
birlikte zararlı hale gelmesi durumunda öldürülmesine cevaz vermişlerdir. Av,
hayvan sürüsü ve tarım ürünlerinin telef edilmesine nasslar cevaz vermektedir.
Evleri ve benzeri yerleri köpeklerle koruma gibi şer’an muteber olan diğer
maslahatlar buna kıyas edilebilir32.
2. Hayvan Topluluklarını Koruma
Hayvan hakları da çevre hukuku kapsamındadır. Hayvanlar alemi
yeryüzünde insanlara hizmet etmesi ve kainattaki dengenin parçası olması
yönüyle çevre açısından önemli bir yer işgal etmektedir. Özellikle Sünnette
hayvan hakları konusunda ayrıntılı hükümler yer almaktadır. Tebliğin çerçevesi
dahilinde bu bilgilerin çoğuna atıf yapma imkanı olamayacaktır. Birkaç hadisle
konuya açıklık getirmeye çalışalım.
“Serçe ve daha küçük bir hayvanı haksız yere öldüren her insandan hesap
sorulacaktır. Denildi ki; Ya Rasulallah! Onun hakkı nedir. Onu boğazlamak ve
yemek hakkıdır. Onların başını kesmek ve herhangi bir sert cisimle vurup
öldürmek değil”.33
“Kim lüzumsuz yere bir serçeyi öldürürse, kıyamet günü Allah’a hesap
verir ve serçe şöyle der: “Ya Rabbi! Falan kimse beni lüzumsuz yere öldürdü.
Beni bir menfaat bir yarar olsun diye öldürmedi”.34
Bu iki hadisten, gıda olarak tüketmenin dışında hayvanları öldürmenin helal
olmadığı anlaşılmaktadır. Aynı şekilde canlı varlıklara saygı gösterilmesi ve
hayvanlara şefkatle yaklaşılması gerektiği, sadece bir ihtiyaç durumunda onlara
dokunulabileceği sonucu çıkarılabilir. Çevre açısından konuya yaklaşıldığında,
30
31
32
33
34
Buhari, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail, Sahihu’l-Buhari, İstanbul, 1992, Hars, 3, Bed'ü'lHalk 14; Müslim, Müsâkât, 58; Ebû Davud, Sayd, 1; Tirmizî, Ahkam, 4; Nesai, Ebu
Abdirrahman Ahmed b. Şuayb, Sünenu’n-Nesai, İstanbul, 1992, Sayd, 14.
Hattabi, Ebu Süleyman b. Ahmed, Mealimu’s-Sünen Şerhu Sünen-i Ebi Davud, Beyrut, 1997,
III, 182.
Kardâvi, Yusuf, “el-İslam ve’l-Muhafazatü ale’l-Bîe”, el-Kâfile, Rabiulevvel, Ağustos, 1994,
Sa. 3, c. 43, s. 3.
Nesâî, Dahâyâ 42, Sayd 34; Dârimî, Adâhî 16; Ahmed, Müsned, II, 166
Buhârî, Cihad 152, Bed’ü’l-Halk 14; Müslim, Selâm 148.
Dinin Temel Kaynakları ve Hukuk Bağlamında Çevre-Ahlak İlişkisi | 123
çevrenin yapısının korunmasının zaruri olduğu, gereksiz müdahalenin
yasaklandığı, herhangi bir zaruret ve ihtiyaç olmadıkça, çevreyi sorumsuzca
kullanmanın yanlış olacağı anlaşılabilir.
3. İsraf Ekonomisi
İslam, bir takım zararları sebebiyle israfı yasaklamıştır35. İsraf, makul ve
kabul edilen ölçüleri aşarak haddinden fazla harcama alışkanlığıdır. İsraf kavramı,
tabi çevre ve onun kaynaklarını aşırı kullanmak suretiyle gereksiz yere
tüketmektir. İsraf edilerek kaynaklar tüketilmiş ve her türlü kaynaktan israf
etmeksizin yararlanma hakları olan gelecek nesillerin haklarına tecavüz edilmiş
olur.
Çevre kaynaklarının ölçülü bir şekilde kullanılması insanlara bir
sorumluluk yüklemektedir. Ölçülü kullanılmadığında gelecek nesillere her
bakımdan tehlike sinyalleri veren bir dünya bırakılmış olacaktır.
İnsanın huzur ve mutluluğu su, hava gibi tüm doğal kaynakların ölçülü bir
şekilde kullanılması ile çevre düzenindeki ölçünün gerçekleştirilmesi sayesinde
mümkün olabilecektir. Çağdaş dünyanın en temel sorunu, iktisadi olarak her türlü
gelişmenin, mal ve mülk sahibi olmanın mutluluk getireceği düşüncesidir.
İnsanlık bu konuda büyük bir yanılgı içindedir. Bol mala mülke sahip olma arzusu,
doğal kaynakların ölçüsüzce israf edilmesini netice vermektedir. Bu anlamda
gelişme ve kalkınmanın, iktisadi kalkınmadan ibaret olduğu şeklinde bir algı
oluşmakta ve bu en büyük hedef olarak görülmektedir. Sonuç itibariyle insan
tabiatın bir parçasıdır. Tabiatla savaşmak ve çevre problemi oluşturmak,
insanlığın zararına olacaktır. Çevre problemine karşı duyarlılık başlı başına
çözüm değildir. O bilincin, sorumluluk duygusu içerisinde uygulamaya konulması
esastır. Bu da sonuçta istikrarlı bir kalkınmayı beraberinde getirecektir.
İslam’ın tabii kaynakların ölçülü bir şekilde kullanılması noktasındaki emir
ve öğretileri, günümüz çevre problemine karşı geliştirilen bazı düzenlemelere
öncülük edebilecek dinamizme sahiptir.
IV. İslam Hukukunda Çevre Koruma Algısı
İslam hukukunun ikinci kaynağı Hz. Peygamber’in Sünnetinde çevre ve
çevre değerlerine önem verildiğini gösteren ve bu anlamda sözlü ve fiili durumu
ifade eden birçok hadis vardır. Bu bakımdan İslam çevre hukukunun en ayrıntılı
35
“Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Nitekim Allah israf edenleri sevmez” (A’raf, 7/31); ve
“…Gereksiz yere saçıp savurma. Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdır. Şeytan
ise Rabbine karşı çok nankördür” (İsra, 17/26-27) ayetlerinde bu yasağa dikkat çekilmektedir.
124 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu
materyalini, ilgili Sünnet malzemesi oluşturmaktadır. Konuya ışık tutan
hadislerden bazısına, tebliğin elverdiği sınırlar içinde, temas edelim.
1. “İnsanlar üç şeyde ortaktırlar: Su, ot, ateş”36 hadisinde, su, ot ve ateşin
bütün insanlık için ortak değer olduğu gündeme getirilmektedir. Hadis, evrensel
düzlemde yorumlanabilir. Su, insanlığın ortak değeri ise, su kaynaklarının
adaletli, ölçülü ve temiz şartlarda kullanılması gerekir. Bir bölgede israf
ölçüsünde kullanılan suyun, bir başka bölgede ulaşılması çok güç bir nimet olması
ve insanlığın susuzlukla imtihanı, hadisin anlam alanına uygun düşmemektedir.
Yine ot yani tabiatın içinde yetişen her türlü sebze meyve ve tüm yeşillikler, gerek
yiyecek olarak gerek hayvanların ihtiyacını temin ederek gerekse tabiatta doğal
olarak bulunan bitkilerin gıda ve sağlık sektöründe kullanılması açısından büyük
bir önemi haizdir. Söz konusu bitkilerin ırk ve bölge ayrımı yapılmaksızın
insanlığın ortak ihtiyacı için kullanılması önemlidir.
2. “Kıyamet kopmak üzere iken sizden birinin elinde bir fidan varsa onu
diksin”.37 Bu hadis, müslümanların çevre koruma bilinci kazanmasında tek başına
yeterli olabilecek bir muhtevaya sahiptir. Hadisin zahiri anlamına göre, olumlu ve
olumsuz bütün durumlarda çevreyi koruma, güzelleştirme ve imar anlamında ağaç
dikilmesinin gerekliliği vurgulanmaktadır. Fidan dikmek, olağan bir aktivite
olarak algılanmamalı, ağaç olduğunda gölgesi, meyvesi hatta ekonomik kullanımı
ve engebeli arazilerde erozyonu önleyici bir faktör olması gibi hususlar dikkate
alındığında ne kadar önemli olduğu hatırlanmalıdır.
3. “Kim bir sidre ağacını keserse Allah o kimsenin başını ateşte
(cehennemde) cezalandırır”.38 Bu hadise göre, çevre koruma anlamında dikilen
veya öncesinde var olan ağaç ve yeşilin korunmasına dikkat çekilmektedir. Buna
göre olumsuz durumlarda bile ağaç dikme öngörüldüğüne göre, var olan ağacın
mazeretsizce kesilmesine onay verilmesi düşünülemez. Bundan dolayı insanın
ahirette hesaba çekileceğine hadiste dikkat çekilmektedir.
4. “Müslüman bir kimse bir ağaç diker ve o ağacın meyvesini kim yerse o
sadaka olur. Ondan kim çalarsa sadakadır. Bundan kimse zarar görmez. Her
durumda sadakadır”.39Bu hadiste, öncelikle ağaçsız bölgelerde ağaç dikilmesi
teşvik edilmekte ve bu ağacın meyve ağacı olmasına dikkat çekilmektedir. Dikilen
ve yetiştirilen ağacın meyvesi yenildiğinde ağacı diken kimse için sadaka teşkil
edeceğine işaret edilmektedir. Hatta daha ileri gidilerek, ağacın meyvelerinin
36
37
38
39
Ebu Davud, Kitabu’l-Bey’ ve’l-İcâre, 62.
Buhari, Muhammed b. İsmail, Edebu’l-Müfred, Kahire, 1379, s. 168; Ahmet, Müsned, III, 191,
184.
Ebu Davud, Edeb, 159.
Müslim, Müsakat, 7-10, 12; Buhari, Edeb, 27, Hars, 1.
Dinin Temel Kaynakları ve Hukuk Bağlamında Çevre-Ahlak İlişkisi | 125
çalınması halinde bile, kişiye sadaka sevabı getireceği belirtilmektedir. Her
durumda sadaka olması, insan dışındaki varlıkların yiyip beslenmesi, yenmeyen
kısımların toprağa düştüğünde toprağın verimliliğine katkı sağlaması şeklinde
yorumlanabilir.
5. “Herhangi bir insan bir serçeye veya daha küçük bir canlıyı haksız yere
öldürürse, Allah o kimseyi hesaba çeker. Onun hakkı nedir? diye Hz.
Peygamber’e soruldu. Onun hakkı boğazlanması ve yenilmesidir. Onun başını
kesmek ve ona taş atarak öldürmek değildir”.40Bu hadiste, küçük bir canlıyı
haksız yere/avlanma amacının dışında öldürmenin sorumluluk gerektirdiği ifade
edilmektedir. Çevre hukukunun muhtevası içinde mütalaa edilen hayvan
haklarının gündeme getirilmesi ile çevre korumaya dair bir yaklaşım ortaya
konulmuştur. Burada hayvanları öldürmenin şekline temas edilerek maslahatsız
öldürmelere cevaz verilmemektedir.
5. “Kim boş yere bir serçeyi öldürürse, Allah o kimseyi kıyamet günü
hesaba çeker ve serçe şöyle der: Ya Rabbi! Falan kimse beni boş yere öldürdü,
beni bir fayda olsun diye öldürmedi”41hadisinde, bir önceki hadisten farklı olarak
hayvanların bir fayda mülahazasıyla öldürülmesine işaret edilmektedir.
6. İslam çevre hukukunun anlam alanını ve muhtevasını oluşturma
aşamasında kullanılan ağırlıklı delillerden birisi de Hz. Ebu Bekir’in ordu
komutanlarına savaş sırasında uymaları gereken kuralları öngören talimatıdır. Söz
konusu talimatta doğrudan savaşta çevrenin korunmasına dikkat çekildiği
görülmektedir:
“Ey insanlar! Size on şeyi nasihat ediyorum. Onları devamlı yapın veya
onlardan sakının, korunun: İhanet etmeyin, haddi aşmayın, ahdi bozmayın, öç
almayın, savaşta küçük çocukları, ihtiyar erkekleri ve kadınları öldürmeyin,
hurmaları kısır bırakmayın ve onları yakmayın, meyveli ağaçları kesmeyin,
koyun, inek ve develeri etlerinden yemek hariç öldürmeyiniz”.42Savaş
durumunda çevrenin korunmasının önemsenmesi, gereksiz yıkım ve tahribatın
yapılmasının yasaklanması, barış durumunda çevre korumaya verilen önemi
göstermektedir.
Sünnette çevre korumaya dair malumat zengin bir muhtevaya sahiptir. Bir
tebliğ kapsamında bu kadarıyla yetinerek konuyu doğrudan İslam hukuku
bilgileriyle özetlemeye çalışalım.
40
41
42
Nesâî, Dâhâyâ, 42.
Nesâî, Dahâyâ, 42, Sayd, 34; Dârimî, Adâhî 16; Ahmed, Müsned II, 166.
Serahsi, İbn Ahmed, Şerhu Siyeri’l-Kebir, thk. Selahuddin el-Müneccid, Kahire, 1971, I, 61-66;
İbnü’l-Esir, el-Kâmil fi’t-Tarih, Beyrut 1987, II, 200.
126 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu
İslam hukuk bilginleri çevreye ve çevrenin korunmasına büyük önem
vermiş, çevrenin korunmasını temel fıkıh kurallarını ifade eden fıkhın külli
kaideleriyle temellendirmişlerdir. Aşağıda verilen fıkhi-külli kaideler, çevre
korumaya temel teşkil etmektedir:
1. “Vacibin ancak kendisi ile tamam olduğu her şeyi yapmak da vaciptir”43.
2. “Harama götüren de haramdır44.
3. “Zarar misliyle giderilir veya kendisinden daha büyük bir zararla
giderilir45.
4. “Zararlı olan şeylerin giderilmesi, faydalı olan şeylerin yapılmasından
daha öncelikli durumdadır46.
5. “Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur47.
Zararın, ifsadın ve ezanın giderilmesi, herhangi sebeple çevre kaynaklarının
tüketilmesinden daha önemlidir. Tüketmek esas değil, baştan itibaren korumak
esastır.
İslam hukukçuları, dumanın her çeşidinin zararlı olduğunu kabul etmiş48 ve
çevreye vereceği zararlara ilişkin olarak kendi dönemlerinde bir kısım hükümler
vermiştir. Birçok fıkıh ve kudât kitabında yer alan çevre kirliliğine yönelik
meselelere Kâdı ve İslam hukuk alimlerinin verdikleri hükümlerden bazılarını
kaydedelim:
1. Duvarının bitişiğine altınları işlemek üzere bir atölye yapmak isteyen
kuyumcuyu, komşusu dönemin Kâdı’sı İbn Kasım’a şikayet etmiş ve meseleyi
hükme bağlaması için dava etmiştir. Kâdı, komşusunun haklı olduğuna karar
vermiştir. Gürültü ve dumandan meydana gelebilecek muhtemel bir yangın
tehlikesinden dolayı vereceği zarar sebebiyle komşunun haklı olduğuna
hükmetmiştir.
43
44
45
46
47
48
‫ ما ال يت ّم الواجب ّاال به فهو واجب‬- Bkz. http://www.alukah.net/Web/sowayegh/0/19191/(Erişim:
22.11.2013).
‫ وما ادّى الى الحرام فهو حرام‬- Bkz. http://www.qaradawi.net/library/48/2014.html.(Erişim:
22.11.2013).
‫ – الضّرر ال يزال بمثله او بضرر اكبر منه‬Bkz. http://iklaas.blogspot.com/2012/07/blog-post.html.
(Erişim: 22.11.2013).
‫ –درأ المفاسد مقدّم على جلب المصالح‬Bkz.
http://www.ahlalhdeeth.com/vb/showthread.php?t=212504. (Erişim: 22.11.2013).
‫ ال ضرر وال ضرار‬- Bkz.
http://articles.islamweb.net/media/index.php?page=article&lang=A&id=77768. /(Erişim:
22.11.2013).
“Şimdi sen göğün insanları bürüyerek bir duman çıkaracağı günü gözetle. Zira bu elemli bir
azaptır” (Duhan, 44/10-11).
Dinin Temel Kaynakları ve Hukuk Bağlamında Çevre-Ahlak İlişkisi | 127
2. Komşusunun evinin yanına hamam ve fırın yapmak isteyen bir şahıs ile
komşusu anlaşmazlığa düşer. Kâdı’ya müracaat ederler ve Kâdı gelecekte ortaya
çıkabilecek zararları dikkate alarak komşusunun haklı olduğuna hükmeder.
3. Bir şahıs evinde tabakhane/deri işlemeciliği açmak ister ve bunun
hükmünü Kâdı’ya sorar. Tabakhane çevreye çok kötü kokular yayacağı için yakın
komşuları rahatsız edeceği ve çeşitli hastalıklara sebep olacağından dolayı, Kâdı
komşuların haklarını korumak bakımından onların lehine hüküm verir. Kâdı’nın
gerekçesi, tabakhanenin yapısı gereği çevreye çok ağır kokular yayma, çevre
kirlenmesine neden olma gibi çevreye farklı açılardan zarar vermesidir. Başka bir
ifadeyle komşuların rahatsız edilmemesi maslahatıdır.
4. Çömlek, kaplar ve süs eşyalarının yapıldığı bir işletmenin sahibi olan bir
kişi başka bir fırın yaparak işletmesinin hacmini büyütmek ister. Bu genişletme
faaliyetine komşuları karşı çıkarlar. İkinci bir fırın, o çevrenin ve komşularının
daha fazla duman ve kirliliğe maruz kalacakları anlamına gelmektedir. Böylece
az boyutlardaki çevre kirliliği daha büyük boyutlara ulaşacak ve insanların
hayatlarını daha fazla tehdit edecektir. Bu durum Kâdı’ya intikal ettirildiğinde,
fırının genişletilmesi oradaki çevre kirliliğini arttıracağı ve daha fazla zarar
verecek hale getireceği için Kâdı komşuların lehine hükmetmiştir49.
Bu hükümlerden anlaşılmaktadır ki, yapıldığında bir zararın meydana
gelmesine sebep olan bir yapının inşası lehine karar verilmemelidir. Böyle bir
yapının inşa edilmesine izin verilmesi, zararın meydana gelmesini desteklemek
anlamına geleceğinden, yapıya ruhsat vermek caiz değildir. Zararın ortadan
kaldırılması zaruri olduğuna göre, bir zararın önceden var olması onun devam
etmesini gerektirmez. Hukuken zararın önlenmesi ve ortadan kaldırılması
gerekir50.
Bir müslümanın umre ve hac vesilesiyle ihrama girmesi durumunda
çevredeki hayvan ve bitkilere zarar vermekten men edilmesi, kişinin avlanmasının
helal olmaması, ağaç ve bitkilere zarar vermekten sakındırılması gibi
uygulamalar, ibadet boyutlu olmakla birlikte aynı zamanda çevre koruma
müeyyideleri olarak kabul edilebilir. Haram bölgede bir zarar söz konusu değilse,
49
50
Eşref, Muhammed Ğayyâs, “Riâyetü ve Himâyetü’l-Bîeh fi’l-İslâm”, el-Hafcî, Suudi Arabistan,
Mayıs, 1990, s. 28-29; “Himayetü’l-Bîeh fi’l-İslâm”, el-Emnü Sa. 42, Suudi Arabistan, Mayıs,
1990, s. 78-79.
Bkz. “Zarar izale olunur” (Mecelle, md. 20); “Zarar bi-kaderi’l-imkan def’olunur” (Mecelle,
md. 31).
128 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu
hiç kimse bir hayvana dokunamaz ve zarar veremez, zaruret gerektirmediği sürece
herhangi bir bitkiye dokunup koparamaz51.
Sonuç
Bütün bu bilgilerden İslam hukukunda çevre korumaya özel önem verildiği
anlaşılmaktadır. Çevre ile ilgili uluslararası düzenlemelerin olmadığı hatta
gündem bile yapılmadığı dönemlerde İslam âlimlerinin çevre korumaya dair
evrensel nitelikli görüş beyan etmeleri fıkıh mirası açısından ileri bir aşama olarak
kaydedilmelidir.
Temizliğin bir bütün olarak ibadetin ön şartı kabul edilmesi, dolaylı olarak
çevre korumanın da ibadet olarak algılanmasını hatıra getirebilir. İbadet sadece
dini şeairi eda etmekten ibaret değildir. İslam, insan hayatının her safhasında
sergilenen olumlu davranış ve eylemleri niyetine bağlı olarak ibadet sayar. İbadet,
ahlak, doğruluk, adalet, emanet, kibirli olmama ve bütün hayırlı ve insanlığın
yararına olan şeylerin hepsini yapmayı gerektirir. Bu anlamda yoldaki bir engeli
kaldırıp uzaklaştırmak sadakadır, ibadettir. Su ve hava kirliliğini yok etmek ve
ağaçları kesmemek gibi çevreye yönelik olumlu davranışlar da ibadet
kategorisinde değerlendirilebilir. Bu bakımdan çevre hukukunun dinamiklerini
sağlayan birçok bilgi Kur’an, Sünnet ve fıkıh kitaplarında yer almaktadır. Söz
konusu bilgiler, iyi dizayn edilmesi durumunda günümüz çevre hukukuna önemli
katkılar sağlayabilecektir.
51
Bkz. Mâide, 95; Kasani, Alauddin Ebu Bekir b. Mesud, Bedaiu’s-Senai fi Tertibi’ş-Şerai’,
Beyrut, trs., II, 195-206; İbnu’l-Hümam, Kemaluddin Muhammed b. Abdilvahid, Fethu’l-Kadir,
Beyrut, trs., II, 255.
Dinin Temel Kaynakları ve Hukuk Bağlamında Çevre-Ahlak İlişkisi | 129
Kaynakça
Ahmed, Muhammed b. Hanbel, Müsned, İstanbul, 1992.
Akıncı, Müslüm, Oluşum ve Yapılanma Sürecinde Türk Çevre Hukuku,
Kocaeli, 1996.
Buhari, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail, Edebu’l-Müfred, Kahire, 1379.
Buhari, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail, Sahihu’l-Buhari, İstanbul,
1992.
Darimi, Ebu Muhammed b. Abdullah, Sünenü’d-Darimi, İstanbul, 1992.
Ebu Davud, Süleyman b. Eş’as Sicistani, Sünenu Ebi Davud, İstanbul,
1992.
Eşref, Muhammed Ğayyâs, “Riâyetü ve Himâyetü’l-Bîeh fi’l-İslâm”, elHafcî, Suudi Arabistan, Mayıs, 1990, s. 28-29.
Eşref, Muhammed Ğayyâs, “Himayetü’l-Bîeh fi’l-İslâm”, el-Emnü Sa. 42,
Suudi Arabistan, Mayıs, 1990, s. 78-79.
Hattabi, Ebu Süleyman Mahmud b. Ahmed, Mealimu’s-Sünen Şerhu
Sünen-i Ebi Davud, Beyrut, 1997.
İbn’l-Cevzi, Ebu’l-Ferec Abdurrahman, Zadü’l-Mesir fi İlmi’t-Tefsir,
Beyrut 1984.
İbnu’l-Hümam, Kemaluddin Muhammed b. Abdilvahid, Fethu’l-Kadir,
Beyrut, trs.
İbnü’l-Esir, İzzuddin Ebu’l-Hasan Ali b. Ebi’l-Kerem, el-Kâmil fi’t-Tarih,
Beyrut 1987.
İbn Kesir, Ebu’l-Fida İsmail, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, İstanbul, 1985.
Kardavi, Yusuf, “el-İslam ve’l-Muhafazatü ale’l-Bîeh”, el-Kâfile,
Rabiulevvel, Ağustos, 1994, Sayı: 3, c. 43.
Kasani, Alauddin Ebu Bekir b. Mesud, Bedaiu’s-Senai fi Tertibi’ş-Şerai’,
Beyrut, trs.
Kılıç, Selim, Uluslararası Çevre Hukukunun Gelişimi Üzerine Bir
İnceleme, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi,
Cilt 2, Sayı 2, s. 136-138.
Macit, Yunus, Hz. Peygamber’in Sünnetinde Çevre, Trabzon, 2000.
Mecelle, Metni Kontrol Eden: Ali Himmet Berki, İstanbul, 1985.
130 | Çevre ve Ahlak Sempozyumu
Meydan Larousse, “Çevre” md., İstanbul, 1981.
Müslim, İbn Haccac Ebu’l-Hüseyin Kuşeyri, Sahihu Müslim, İstanbul,
1992.
Nesai, Ebu Abdirrahman Ahmed b. Şuayb, Sünenu’n-Nesai, İstanbul, 1992.
Turgut, Nükhet, Çevre Hukuku (Karşılaştırmalı İnceleme), Ankara, 1998.
Pallemaerts, Marc, “Stockholm'den Rio'ya Uluslararası Çevre Hukuku:
Geleceğe Doğru Geri Adım Mı?”, çev. Bülent Duru, s. 614.
Suyuti, Celâlüddin Abdurrahman İbn Ebû Behir, el-İtkan fi ûlumû'l Kur'ân,
Kahire, 1951.
Serahsi, İbn Ahmed, Şerhu Siyeri’l-Kebir, thk. Selahuddin el-Müneccid,
Matbaatü Şirketü’l-İ’lânati’ş-Şarkıyye, Kahire, 1971.
Tirmizî, Muhammed b. İsa b. Serve, Sünenü’t-Tirmizi, İstanbul, 1992.
Ünver, Yener-Nuhoğlu, Ayşe, Federal Almanya Çevre Ceza Hukuku,
İstanbul, 1999.
http://www.alukah.net/Web/sowayegh/0/19191/(Erişim: 22.11.2013).
http://www.qaradawi.net/library/48/2014.html. (Erişim: 22.11.2013).
http://iklaas.blogspot.com/2012/07/blog-post.html. (Erişim: 22.11.2013).
http://www.ahlalhdeeth.com/vb/showthread.php?t=212504
22.11.2013).
(Erişim:
http://articles.islamweb.net/media/index.php?page=article&lang=A&id=
77768. /(Erişim: 22.11.2013).
http://www.geka.org.tr/yukleme/dosya/f6574f6e6b0a8d70a27bfbde52c53a
47.pdf. (Erişim: 22.11.2013).
http://www.ansiklopedim.info/?p=4694. (Erişim: 17.04.2013).
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/480/5594.pdf. Erişim:27.11.2013.
Download