İSLAM’IN ÇEVRE TASAVVURU ve İSLAM PERSPEKTİFİNDEN MODERN ÇEVRE SORUNLARI 2 İSLAM’IN ÇEVRE TASAVVURU İslam toplumu kendi dünya görüşünü Kur’ani bilgiler ve Nebevî ölçülere göre belirler. Dolayısıyla onun çevre ile olan ilişkilerini de yine bu iki esas belirler. Buna göre kainat, onu var eden Allah’ın varlık ve kudretinin delili olarak yaratılmış, Rûm suresi 24 ve 25. Ayet-i kerimeler de bu duruma delil gösterilmiştir. “Size bir korku ve (yağmur) ümidi vermek için şimşeği göstermesi, gökten yağmur indirip onunla ölümünden sonra yeri diriltmesi de, O’nun (kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda akıl erdirecek bir toplum için elbette ibretler vardır. Göğün ve yerin O’nun emriyle (bu şekilde) durması, O’nun (kudretinin) delillerindendir. İnsan, Allah’ın yeryüzündeki halifesi olarak yaratılmış ve Onun mahlûkuna halife tayin edilmiştir. İslam yönetim anlayışında devlet, vatandaşlarını, topraklarında bulunan canlı-cansız varlıklar ile insan yapısı çevreyi temsil ederek, canlı-cansız doğa ile insan yapısı çevre unsurlarının varlığını sadece insan için ve onun hatırına değil, bizatihi kendiliğinden hak sahibi kabul etmelidir. " Göklerde ne var, yerde ne varsa, hepsini (Allah), kendi (lütfu)ndan sizin istifadenize verdi. Şüphesiz bunda düşünecek bir toplum için elbette ibretler vardır." yaratılmışların bir lütuf olarak insana sunulduğunu söylemesinin yanında insanın gerçekte bir "emanetçi" olduğunu da beyan etmektedir. Yeryüzünde karışıklığa ve kaosa sebep olabilecek potansiyele sahip olduğu belirtilen insan bozgunculuk yapmaktan, düzeni bozmaktan, zarar verip fesat çıkarmaktan men edilmiştir. Bu sayılanların tamamına tabiata karşı işlenecek her kusur dahil edilmiştir. Müslümanlar "İman, ahlâk ve ilâhî adaletle belirli bir) düzen sağlandıktan sonra (bunlardan saparak) yeryüzünde bozgunculuk yapmayın,!" ayetinden hareketle çevre denilen olgunun insandan topluma, hayvandan bitkiye, kaynaklarından kurallarına kadar bütün unsurlarını zarar vermeden koruma emrini almıştır. İslam’ın çevre anlayışı önce tahrip eden sonra onaran kapitalist düşünceden farklı bir istikamet çizer. İslam’ın tabiat ile olan irtibat ve ilişkisini izah eden Hadis-i Şerîfler “Uhud Bizi Sever, Biz de Uhud'u Severiz” Bu hadis İslam dininin çevrecilik anlayışının insan merkezli bir çevreci anlayış olmadığını, her iki varlığın birbirleri için ifade ettiği değere işaret eder. Fayda ve zarar üzerinden yürütülen pek çok çevre anlayışı bu “sevgi” seviyesinde ifade edilmemiştir. Müslümanlar tabiata sevgi ile bağlıdırlar. Bu sevgi hem ona verdikleri değerden hem de onu Yaratan’a duydukları sevgi ve hürmetin tezahüründendir. “Yeryüzü bana mescid kılındı!” İbadet mekânına göstereceği bütün özen ve titizliği yeryüzüne ve içindekilere göstermesi, kutsallık atfetmesi sağlanmıştır. Mescid temizlik demektir, mescid kabul edilen yeryüzünün mescid seviyesinde temizliği ve korunması da bu kabulün getirdiği bir zorunluluktur. İSLAM PERSPEKTİFİNDEN MODERN ÇEVRE SORUNLARI Tüketim ve İsraf : İslam toplumsal hayatının en mühim prensiplerinden biri her türlü israftan kaçınmaktır. Bu prensip israfın en sıradan ihtiyaçları da içeren ayet-i kerîme : "Ey Âdemoğulları! Her mescid(de yani secde edeceğiniz zaman ve mekân)da ziynet (olan temiz ve güzel elbise)nizi alın (giyinin). Yiyin, için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.!” Tüketim maddelerinin hayvan ve bitkiler dünyasından karşılanan bu ihtiyaçlar bütününe getirilen sınırlama ekosistemi koruyan çok önemli bir katkıdır. İslam dini israfı yasaklamakla kara ve denizde, sadece biyotik (canlı) değil; belki abiyotik (cansız) çevreyi de koruma altına almış olmaktadır. Hz. Ömer’in "Kişinin her canının çektiğini satın alıp yemesi israf olarak yeter!" sözü dikkat çekicidir. Açlık ve Yoksulluk : Açlık ve yoksulluk da gelişmiş ülkelerin bir sorumsuzluğu olarak üçüncü dünya ülkelerini etkileyen en önemli sorunlardan biri olarak ortaya çıkmıştır. Üstelik artmakta ve yayılmaktadır, zira sanayileşme, her gün arasına sömüren, kaynakları tüketen, israf eden, kirleten ve bozan yeni ülkeler katarak yoluna devam etmektedir. İslam böyle bir dengesizliğe göz yummadığı gibi yoksul ve çaresizlere el uzatmayı bireysel ve devletler bazında sorumluluk çerçevesi içine almıştır. İslam inancında mal sahibine dilediği gibi tasarruf hürriyeti verilmez. Zira şahsi menfaatlerinin arkasında içinde yaşadığı cemiyyetin menfaatleri vardır. Parayı yığmak eğilimini kontrol eden zekat müessesesi servetleri görünür kılar ve ilahi bir buyruktur. Herkes malının belirli bir miktarını muhtaç ve yoksullara onların hakkı olarak vermelidir. Yabancı insanlara ait hakkın mü’minin mülkü arasında bulundurulması yoksulu ötekileştiren modern anlayışın karşısında yer almaktadır. Böylece mü’min sadece farkındalık kazandığında değil bu bilince ulaşmadığı durumlarda dahi muhtaç ve yoksullar için “kendinden” bir parçayı ayırmak zorundadır. Zekatla, yoksul ve güçsüzler, borçlular, köleler, göçe mecbur kalanlar, yeni Müslüman olanların tamamı Müslümanların sorumluluğuna verilmektedir. Namazla herkesin eşitliği ilkesi, zekatla da sosyal adalet ve yoksulluğun giderilmesi prensibi öğretilmektedir. Biyoçeşitlilik - Diğer Canlılar: “Allah güzeldir, güzelliği sever.” Güzelliğin çevreye tezahürü ise bahçelerdir. Endülüs ve Osmanlı bahçeleri bu sahada değerlendirmeye en layık örneklerdir. " (Bak gör) semayı; onu, O yükseltti ve (her şeyde) ölçü (ve denge)yi koydu. (Hak ve adalete ait) ölçüde taşkınlık (haksızlık) etmeyin!" Dengeyi bozmak geri dönüşü mümkün olmayan tahribat ve değişikliğe sebep olabilecektir. Bu sebeple endemik bitki türleri ve nesli tükenen hayvanların varlığı önemlidir. Her bir tükenen cins, Allah’ın yarattığı denge içerisinde kendisine ait yeri terk etmiş demektir. Tabiatı zarar görmüş çevre barındırdığı bitki ve hayvan türlerini kaybeder, yeni türler ortaya çıkar. Bu da değiştirilmiş bitki ve canlı dengesi ile fıtratı bozulmuş ve başkalaşmış bir tabiat demektir. Başka bir tabiat başka bir bitki örtüsü başka bir iklim demektir. KıtKaynak:Su İklim değişiklikleri, küresel ısınma gibi sorunların da dâhil olduğu birçok karmaşık sebebin yol açtığı kuraklık ve çölleşme İslam’ın duyarlı olduğu konulardandır. Suyun az bulunduğu bir beldede nazil olan İslam Dini’nin su ile yakın ilişkisi, onu günlük ibadet hayatının bir zorunluluğu sayması dikkat çekicidir. Müslümanlar beş vakit namazlarını su ile abdest alarak kılmalıdırlar, bütün ibadetlerinin kabulü için ise genel bir temizlik olan gusle ihtiyaçları vardır. Buna rağmen suyun dikkatli ve ölçülü harcanması gerekir. “Sa’d abdest alırken Hz. Peygamber(SAV) çıka geldi. Onun çok su kullanarak abdest aldığını görünce: ‘Bu israf da ne?’ diye müdahale etti. Sa’d’ın: ‘Abdestte israf olur mu?’ diye sorması üzerine Resulullah (SAV) şu açıklamayı yaptı: “Evet, akmakta olan bir nehir kenarında olsanız da.” Ormansızlaşma-Ağaçlandırma: Hz. Peygamberin (a.s) Mekke’den Medine’ye hicreti sadece Müslümanları dönüştürmekle kalmamıştır. Bu göç, Medine için de büyük bir değişimin başlangıcı demektir. Medine bu tarih itibariyle başlayan ağaçlandırma faaliyetleriyle çehresini yeşillendirmiştir. Kendisi ağaç diktiği gibi Müslümanlara da ağaç dikmelerini tavsiye etmiştir. Hürriyetini elde edebilmek için üç yüz-beş yüz fidan dikmek zorunda kalan Selmân-ı Fârisî’ye yardım ederek katıldığı ağaçlandırma faaliyeti tarihte çölde yapılan en kapsamlı ağaç dikme kampanyası kabul edilebilir. Resulullah Efendimizin sünneti üzere genişleyen mezarlıklara ağaç dikme geleneği neredeyse bütün İslam şehirlerinin en etkili ağaçlandırma faaliyetidir. Yeşilliğin ölülere bile yararı olduğunu bildiren Hz. Peygamber (a.s) bir defasında iki mezar arasından geçerken bir ağaç fidanı istemiş ve onu iki mezarın arasına dikmiştir. Bu davranışının sebebi kendisine sorulduğunda ise, yeşilliğin devam ettiği sürece onların azabının hafifleyeceğini belirtmiştir. Kirlilik ve Atık Üretme: İslamda esas olan temizliktir ve Allah, pis ve murdar şeyleri haram kılar. Bununla birlikte “Allah pâk ve naziftir, pâklık ve nezafeti sever; kerim ve cömerttir, kerem ve cömertliği sever.” Müslümanlar avlularını ve herkesin kullanımına açık boş sahaları temiz tutmalıdır. Müslümanın temizlik fikrine göre kirlilik ister çevre ile alakalı, ister içtimai ve ferdi olsun sakınılması gereken bir derttir. “Allah’ım pislikten ve pislenmekten sana sığınırım.” Temizliği imanın bir parçası kabul eden Resulullah ise kirliliği önleyici türlü tedbirler öne sürmekte ve uyarılarda bulunmaktadır. Zira aslolan temizlemek değil kirletmemektir. Şehircilik: Hz. Peygamber’in (a.s) Medine’ye gelişi ile şehrin yapısı da bundan etkilemiştir. Esasında bu etkileşim, daha sonra kurulacak bütün İslam şehirlerinin ana yapısını oluşturacak ilk oluşumdur. Özellikle Cuma namazının bütün cemaati alabilecek büyük mescitlerde kılınması gerekliliği ile insanların bu yapıların etrafında toplanması şehirleşmenin hızlanmasını sağlamıştır. Şehrin sosyal, idari ve eğitim merkezleri ise yine mescidler ve camilerdir. Resulullah’ın mesken siyasetini fuzulî inşaatın yasak olması prensibi ile başlatmak mümkündür. “İhtiyaç fazlası her bina, sahibinin üzerinde bir vebaldir.” Evlerin niteliği ise herkese yeterli genişlikte bir ev olarak ifade edilebilir. Resulullah’ın bu konudaki önerileri de İslam’ın ifrat ve tefrit arası iktisat anlayışını göstermektedir. İhtiyaçtan fazlasını, nicelik ve nitelik bazında hoş karşılamamıştır. Hayvanların Korunması: İslam hayvanları her türlü zarardan korumanın ötesinde bir hassasiyete sahiptir. Hayvanlara eziyet etmek de onlara lanet etmek de yasaklanmıştır. Müslümanların hayvanlara aşırı yük yüklemesi men edilmiştir. Zira Allah insanın bir hayvana acı çektirmesini de yasaklamıştır. İnsan bir hayvanı onun yavrusuna zarar verebilecek tarzda veya zamanda sütünü sağamaz. Bu durum yavruların hakkını ihlaldir. İneği sağacak kişi hayvanın canını yakmamak için tırnaklarını kesmelidir. Arı kovanından bal alan kişi arılara da hak ayırmalı ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmalıdır. Binek olarak kullanılan hayvanların sırtlarında uzun süre beklenilmemesi, fıtrî vazifelerinin dışında kullanılmamaları, dövüştürülmemelidir. Teşekkür ederiz…