T.C. YALOVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ AİLE DANIŞMANLIĞINDA HAKEMLİK KURUMUNUN YENİ BİR MODEL OLARAK İHYASI YÜKSEK LİSANS TEZİ Nihan ÖZER Enstitü Anabilim Dalı: Sosyal Hizmet Enstitü Bilim Dalı: Sosyal Hizmet Tez Danışmanı: Doç. Dr. Fethi GÜNGÖR Mayıs-2015 T.C. YALOVA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ AİLE DANIŞMANLIĞINDA HAKEMLİK KURUMUNUN YENİ BİR MODEL OLARAK İHYASI YÜKSEK LİSANS TEZİ Nihan ÖZER (147203020) Enstitü Anabilim Dalı: Sosyal Hizmet Enstitü Bilim Dalı: Sosyal Hizmet Bu tez 1 6 /06/2015 tarihinde aşağıdaki jüri tarafından oybirliği ile kabul edilmiştir. Doç.Dr. Fethi GÜNGÖR Jüri Başkanı Yrd.Doç.Dr. Harun CEYLAN Yrd.Doç.Dr. Ömer Miraç YAMAN JüriÜyesi JüriÜyesi Kabul Kabul Kabul Red Red Düzeltme Düzeltme Red Düzeltme BEYAN Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunulduğunu, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu üniversite veya başka bir üniversitedeki başka bir tez çalışması olarak sunulmadığını beyan ederim. Nihan ÖZER 29.05.2015 3 ÖNSÖZ Ailede huzur ve düzeni taraflardan birisi ya da ikisi birden bozuyorsa geçimsizlikten söz edilir. Aile düzeni iki tarafın karşılıklı anlaşmazlıklarından, hukuk ihlâlinden ve geçimsizliklerinden ileri geliyorsa ve bu durum uzayıp gittiği için çiftin ayrılması, ailenin dağılması ihtimali ortaya çıkarsa "şikâk" hali gerçekleşmiş olur. Bu durumda Kur'ân-ı Kerîm'in gösterdiği yol, teklif ettiği çözüm usulü "anlaşmazlığın hakemlere götürülmesidir." Bu çalışma kapsamında, aile içi sorunların çözülmesi için halihazırda uygulanmakta olan ile danışmanlığı kurumunun geliştirilmesi çabası yürütülmüştür. Bu kurumun ihya edilmesi amacı ile İslam Hukuku’nun parçalarından birisi olan aile hakemliği müessesesinin, aile danışmanlığı çerçevesi dahilinde entegrasyonu için model önerisi getirilmiştir. Çalışmam boyunca yardım ve desteğini esirgemeyen sayın danışmanım Doç. Dr. Fethi Güngör’e ve beni yetiştiren aileme teşekkür ederim. Nihan ÖZER 29 Mayıs 2015 iv İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ............................................................................................................................ iv İÇİNDEKİLER ............................................................................................................... v GİRİŞ ............................................................................................................................... 1 I. BÖLÜM ........................................................................................................................ 6 AİLE, EVLİLİK VE EVLENME KAVRAMLARINA GENEL BİR BAKIŞ .......... 6 1.1. Evlilik ve Evlenme .................................................................................................... 7 1.2. Ailenin Tanımı, Özellikleri ve Çeşitleri ................................................................ 10 II. BÖLÜM .................................................................................................................... 12 AİLE DANIŞMANLIĞI ............................................................................................... 12 2.1. Aile Danışmanlığına Giriş ..................................................................................... 12 2.1.1. Aile Danışmanlığının Tarihsel Gelişimi ........................................................ 13 2.1.2. Aile Danışmanlığının Gelişimini Etkileyen Faktörler ................................. 14 2.1.3. Danışmanlık Biçimleri .................................................................................... 14 2.1.4. Eşler Arasında Yaşanan Sorunlar ................................................................. 16 2.2. Aile Danışmanlığı Kuramları ................................................................................ 17 2.2.1. Bowen Aile Danışmanlığı ................................................................................ 17 2.2.1.1. Bowen Aile Terapisinin Temel Kavramları ........................................... 17 2.2.1.2. Terapinin Amaçları .................................................................................. 20 2.2.1.3. Terapötik Teknikler ................................................................................. 21 2.2.1.4. Bowen Aile Terapisinin Güçlü ve Sınırlı Yönleri .................................. 22 2.2.1.5. Diğer Kuramlarla Karşılaştırılması ....................................................... 22 v 2.2.2. Yapısal Aile Danışmanlığı .............................................................................. 23 2.2.2.1. Terapistin Rolü ......................................................................................... 25 2.2.2.2. Terapi Süreci ............................................................................................ 26 2.2.2.3. Güçlü ve Sınırlı Yanları ........................................................................... 27 2.2.3. Yaşantısal/İnsancıl Aile Danışmanlığı ........................................................... 27 2.2.3.1. Danışma Süreci ve Teknikler .................................................................. 27 2.2.4. Sistematik Aile Danışmanlığı ......................................................................... 30 2.2.4.1. Sistemik Aile Terapisinin Gelişimi ......................................................... 31 2.2.4.2. Terapistin Rolü ......................................................................................... 34 2.2.4.3. Terapi Süreci ve Sonuçları ...................................................................... 34 2.2.4.4. Sistemik Terapinin Güçlü ve Sınırlı Yanları ......................................... 34 2.2.5. Bilişsel Davranışçı Aile Danışmanlığı ............................................................ 35 2.2.5.1. Bilişsel Davranışçı Aile Terapisinin Gelişimi ........................................ 35 2.2.5.2. Terapistin Rolü ......................................................................................... 37 2.2.5.3. Bilişsel-Davranışçı Aile Danışmanlığının Güçlü ve Sınırlı Yanları ..... 39 2.2.6. Öyküsel (Narrative) Aile Danışmanlığı ......................................................... 40 2.2.6.1. Terapötik Amaçlar ................................................................................... 41 2.2.6.2. Terapi Teknikleri ..................................................................................... 41 2.2.6.3. Terapistin Rolü ......................................................................................... 42 2.2.6.4. Öyküsel Aile Danışmanlığının Güçlü Yanları ....................................... 43 III. BÖLÜM ................................................................................................................... 44 İSLAM HUKUNDA AİLE HAKEMLİĞİ .................................................................. 44 3.1. İslam Hukukunun Kaynakları .............................................................................. 44 vi 3.2. İslam’da Aile Hakemliği Meselesi ........................................................................ 45 3.2.1. Aile Hakemliğinin Tarihçesi .......................................................................... 46 3.2.2. Kur’an’da Aile Hakemliği .............................................................................. 46 3.2.3. Sünnette ve Sahabe Döneminde Aile Hakemliği .......................................... 48 3.2.3.1. Peygamber Döneminde Aile Hakemliği ................................................. 48 3.2.3.2. Sahabe Döneminde ................................................................................... 50 3.2.4. Aile Hakemliği Meselesine Fıkhî Mezheplerin Bakışı ................................. 52 3.2.5. 1917 Osmanlı Devleti Aile Hukuku Kararnamesi’nde Aile Hakemliği ..... 53 3.2.6. Mısır ve Diğer İslâm Ülkelerinde Aile Hakemliği (Ahvâl-i Şahsiyye)........ 55 3.3. Aile Hakemliğinde Temel Meseleler ..................................................................... 56 3.3.1. Aile Hakemi Olabilecek Kişiler...................................................................... 57 3.3.2. Aile Hakeminde Aranan Nitelikler ................................................................ 58 3.3.2.1. Müslüman olmak...................................................................................... 58 3.3.2.2. Akıl bâliğ olmak ....................................................................................... 58 3.3.2.3. Hür ve adil olmak ..................................................................................... 58 3.3.2.4. Hukuk Bilmek .......................................................................................... 59 3.3.2.5. Güvenilir ve Objektif Olmak .................................................................. 59 3.3.2.6. İkna Kabiliyetine Sahip Olmak .............................................................. 60 3.3.2.7. Sabırlı ve Dikkatli Olmak ........................................................................ 60 3.3.2.8. Aileden biri olmak .................................................................................... 61 3.3.3. Hakemi Talep Edebilecek Kişiler .................................................................. 62 3.3.4. Hakemin Konumu ........................................................................................... 62 3.3.4.1. Hâkim Konumunda Olduğunu Savunanlar: Görüşleri ve Delilleri .... 62 vii 3.3.4.2 Vekil veya Şahid Konumunda Olduğunu Savunanlar: Görüşleri ve Delilleri ................................................................................................................... 65 3.3.4.3. Arabulucu veya Uzlaştırıcı Konumunda Olduğunu Savunanlar: Görüsleri ve Delilleri ............................................................................................. 67 3.4.4.4. Hakemlerin Yetkileri ............................................................................... 67 3.4.5. Hakemliği Uygulama Usûlü ........................................................................... 68 3.4.6. Hakem Kararlarında Aranacak Şartlar ....................................................... 69 3.4.6.1.İslam’ın Genel Prensiplerine Uygunluk .................................................. 69 3.4.6.2.Kararın Oybirliğiyle Verilmiş Olması .................................................... 69 3.4.6.3. Adalet ve Nesafet Kurallarına Uygunluk............................................... 70 3.4.7. Hakemin Kararlarının Hakime Arz Edilmesi .............................................. 71 3.4.8. Hakemliğin Hukuki Sonucu ........................................................................... 72 3.4.9. Laik ülkelerde İslâmî Aile Hakemliğinin Uygulanışı................................... 73 3.4.9.1. Hindistan Modeli ...................................................................................... 73 3.4.9.2. ABD (Amerika Birleşik Devletleri)......................................................... 73 3.4.9.3. Avrupa....................................................................................................... 73 SONUÇ ........................................................................................................................... 74 KAYNAKÇA ................................................................................................................. 79 ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................... 82 viii YAÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tez Özeti Tezin Başlığı: Aile Danışmanlığında Hakemlik Kurumunun Yeni Bir Model Olarak İhyası Tezin Yazarı: Nihan ÖZER Danışman: Doç. Dr. Fethi Güngör Kabul Tarihi:16.06.2015 Sayfa Sayısı: x+82 (tez)= 92 Anabilim Dalı: Sosyal Hizmet Bilim Dalı: Sosyal Hizmet Bu çalışmada aile danışmanlığı kurumunun, hakemlik müessesesince yeni bir model olarak ihya edilmesi konu edinilmiştir. Çalışma kapsamında öncelikli olarak aile ve aileyi oluşturan kavramlar ile ilgili literatürde yer alan bilgiler evlilik ve evlenme kavramları ile birlikte derlenmiş ve çalışmanın birinci bölümünde sunulmuştur. İkinci bölümde aile danışmanlığına ait genel tanımlamalar yapılmış ve aile danışmanlığı ile ilgili genel teoriler üzerinde durulmuştur. Çalışmanın üçüncü bölümünde hakemlik kurumu hakkında bilgiler aktarılmış, kurumun doğum noktası olan İslamiyet’ten deliller ortaya konulmuştur. Sonuç olarak da aile içi sorunların çözülebilmesi, boşanma oranlarının azaltılması için, sorunların çözümüne yönelik hakem tayini yapılması savunulmuş; tayin edilecek hakem ile karı-koca görüşmesinin aile danışmanları huzurunda sorunları ortaya koyması modeli önerilmiştir. Sorunların çözülememesi ve arabuluculuk faaliyetinin sonuçsuz kalması halinde oluşacak boşanma durumunda ise kabahatin hangi tarafta olduğuna bağlı olarak ne tür yaptırımların uygulanması gerektiği bilgisi sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Aile, Aile Danışmanlığı, Aile Hakemliği. ix Yalova University In situte of Social Sciences Master Thes is Summary Thes isTitle: Betterment of Arbitration as a New Model in Family Counselling Thesis Author: Nihan ÖZER Advisor: Assoc.Prof.Dr. Fethi GÜNGÖR Date of Acceptance:16.06.2015 Total Number of Pages: x+82= 92 Department: Social Service Field of Study: Social Service This study is focused on the betterment of arbitration as a new model in family counselling. In the context of the study, the definitions for family and marriage are studied from literatüre and the sedatas presented in Part I.In the second part of the study, the general definitions for family counselling are presented and the teories of family counselling from the literatüre are explained. At the third stage, the informations about arbitration which is the element of Sharia, are given with the evidences from Kur’an and Hadits. In a conclusion, forsolving problems between husbands and wives, reducing the ratio of divorcement the appointment of arbiter is seggested. The conversation between couple and arbitersshould be under the supervision of family concultant. If the problems between husband and wife is not solved, the arbitor looks for the guilty person and decide the sanctions during divorcement. Keywords: Family, FamilyCounselling, FamilyArbitration x GİRİŞ Dünya genelinde son yıllarda ürkütücü düzeyde artan boşanma vakaları ve bu sayının on yılda yaklaşık bir milyona ulaşması, boşanmanın sosyal bir yara ve toplumsal bir problem haline geldiğinin işaretidir. Ayrıca istatistiklere göre boşanmaların çoğalıp evlenmelerin azalması, aile içi şiddetin artması, boşanmalardan sonra özellikle kadın aleyhine oluşan cinayetlerin gerçekleşmesi, boşanan ailelerin birbirlerine düşman olması, aralarındaki kin ve öfkenin dinmemesi, ortada kalan çocukların ya anne ya baba sevgisinden mahrum kalması, eşlerden biri tarafından anne veya babanın hayatta oldukları halde öldü gösterilmesi gibi olumsuz olaylar toplumun en temel taşı sayılan ailenin çözülmesine ve çöküşüneyol açmaktadır. Toplumumuzu tehdit eden bu sosyal probleme sağlıklı ve kalıcı çözümler bulunması gerekmektedir.Gereken çözümler üretilip uygulamaya sokulmadığı takdirde, ileride toplumu çok yıkıcı ve onarılması güç felaketler beklemektedir. Bu olumsuz tablolar, toplumun bu safhaya nasıl geldiği veya getirildiği sorusunu akla getirmektedir. Elbette bu soruya verilecek birçok cevap vardır ama en önemli cevaplardan birisi toplumun yapısına, inancına, örf ve âdetlerine uymayan kanunların yıllardır uygulanır olmasıdır. 1926 yılından günümüze kadar Hıristiyanlık ve Roma hukukundan mülhem olan İsviçre medeni hukukunun aynen Türkçeye tercüme edilerek yürürlüğe konulması ve uygulanması, gerçek hukuk normlarına ters bir uygulama olmuştur. Çünkü kanunlar, aslı itibariyle her yerde toplumların taleplerine, tercihlerine, yapısına ve inancına göre düzenlenir ve şekillenir. Türkiye’de yaşayan toplumların; Türk, Kürt, Arap, Gürcü, Çerkez, Laz, Abaza, Arnavut, Boşnak, Türkmen ve diğerlerinin % 99’unun Müslüman olması ve İslâm dininin bu mozaiğin temel taşı gerçekleştirmesi, yürürlükte olan bu uygulamaların tekrar düşünülmesini ve yapılan yanlışların düzeltilmesigerektiğini göstermektedir.Öyleki hukuk normlarına uymayan bu olumsuz uygulamalar, toplumda derin izler bırakmış ve problemleri kangren haline dönüştürmüştür. İslâm tarihi boyunca uygulanmış olan “aile hakemliği” veya “aile meclisi” meselesi, günümüzde uygulanarak problemin hafifletilmesine veya azaltılmasına 1 yardımcı olacaktır. Bu meselenin, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde kanunlaştırıldığı ve günümüzde de birçok İslâm ülkesinde uygulandığını belirtmemiz gerekir. Genel anlamda hakemlik, tarih boyunca toplumlarda var olan anlaşmazlıkları çözmek için uygulanan vazgeçilmez bir müessese olmuştur. Örneğin son peygamber Hz. Muhammed (s), daha kendisine peygamberlik gelden önce 35 yaşında kabileler arasında hakemlik yapmıştır. O dönemde Kâbe’yi inşa eden Mekke’nin müşrik kabileleri kendi aralarındaHacerülesved'i kimin yerleştireceği konusunda ihtilafadüşmüş, herhangi bir antlaşmaya varmamışlar. Bu anlaşmazlık kabilelerin savaş kararı almalarına kadar uzamışancak bu sırada Kureyşlilerin en yaşlısı EbûÜmeyye b. Muğîre’nin teklifi üzerine Harem-i Şerif’in Benî Şeybe kapısından ilk giren şahsın hakem tayin edilmesine karar verildi. Tam o sırada beklenen yerden Hz. Muhammed çıkageldi. Kureyşliler hep bir ağızdan “Bu, güvenilir (emin) bir kimsedir. Onun vereceği karara razıyız.” dediler. Mesele Peygamberimiz’e (s) anlatıldığında, hemen sırtından abasını (ridâ) çıkararak yere serdi. Hacerülesved’i abanın üzerine koydu. Her kabileden birer kişiyi abanın kenarlarından tutturarak taşın konulacağı yere getirtti. Burada taşı kendi eliyle Kâbe’nin duvarına yerleştirdi. Kureyşliler, Hz. Muhammed’in (s) bu problemi çözümünden son derece memnun oldular. Böylece peygamber, bir anlaşmazlığı çözmüş ve savaşın önüne geçmiştir. Zihinlerde çok iyi bilinen bir hakem olayı da Hz. Ali (r) döneminde yaşanmıştır. İslâm tarihinde Sıffîn Savaşı’nda, savaşın sonlarına doğru Hz. Ali (r) ve Muaviye arasında hakem seçilen Ebû Musa el-Eş’arî ile Amribn el-Âs vakası yaşanmıştır. Burada ise hakemler arası ihtilaf nedeniyle olumlu bir sonuç ortaya çıkmamıştır. Anadolu’da da Güney ve Doğu bölgelerinde insanlar arasında çıkan anlaşmazlıklar ve ailevî meseleler, daha çok orada âlim olarak bilinen “mela” ve “seyda” tarafından çözülmüştür. “Mela/Molla” ve “seyda”, klasik medreselerimizde mezun olan hocalarımıza verilen isimdir. Bölgede mevcut olan “şeyhler” tarafından da bu tarz sorunlar çözüme kavuşturulmuştur. Ayrıca bölgede bu tür anlaşmazlıklarda “ağalar” da rol oynamıştır. Özel anlamda hakemlik, aile açısından birçok görevlerin yerine getirilmesini sağlayan bir müessese olmuştur. Bu müessese, tarihte var olan büyük ve geniş aile 2 yapılanmasında, aileler arasında arabuluculuğu, olaylara doğru şahitlik etmeyi ve barış için işlerini yürütmeyi sağlamıştır. Ayrıca çekirdek aile olarak eşler arasında meydana gelen anlaşmazlıkları çözüme kavuşturmak için de uğraşmıştır. Şayet eşler arasında boşanma gerçekleşirse de birbirine düşman ve kanlı bıçaklı olan, kin ve öfkeyle küskün bir şekilde ayrılan değil, medeni bir tarzda ayrılıklarıyla ilgili problemlerini halletmiş olarak ayrılmalarını temin etmiş ve etmektedir. Eğer aileler arasında hakemlik olayı gerçekleşmezse, toplumun her zaman şu olumsuzluklara şahit olacağını söylemek mümkündür: ●Ayrılan eşlerin aileleri birbirlerine düşman olmaktadır. ●Ayrılan eşlerin aileleri arasındaki küskünlük yıllarca, hatta ömür boyu sürmektedir. ●Tarafların birbirlerine olan kin ve öfkesi dinmemektedir. ●Boşanmak isteyen kadınların bir kısmı, kocaları tarafından ya sakat bırakılmakta veya öldürülmektedir. ●Boşanmak isteyen kocalarını öldüren kadınlara da rastlanılmaktadır. ●Çocuklar, eşlerden birinin (baba veya anne) sevgisinden mahrum olarak yetişmektedir. Bu da çocuklar üzerinde birçok psikolojik bunalımlara neden olmaktadır. ●Çocuk, hangi eşin yanında kalıyorsa diğer eş çoğunlukla “ölü” hale getirilmekte, ölmediği halde öldürülmektedir. Bu durum, çocuklar üzerinde çok olumsuz etkiler ve izler bırakmaktadır. ●Çocuklar eşlerden bir tarafın velayetindeyken diğer eş kendi çocuğunu görememekte, çocuk eşten kaçırılmakta veya gösterilmemektedir. Böylece çocuğun kendisi, doğrudan problemin içinde olmakta ve olayların altında ezilmektedir. ●Çocuğunu göremeyen eş, karşı tarafa misilleme olarak kendi çocuğunu kaçırmakta ve böylece taraflar arası düşmanlık sürüp gitmektedir. ●Çocuk, velayetini üstlenen eş tarafından diğer eşe karşı düşman olarak yetiştirilmektedir. Böylece çocuk, anlaşmazlığın hiç tarafı olmadığı halde adaletsiz bir 3 şekilde taraf olmaya sürüklenmektedir. Bu da çocuk üzerinde telafisi mümkün olmayan yaralar açmakta, psikolojisini bozmakta ve değişik bunalımlara sürüklemektedir. Genel olarak aile hakemliğine, aile meclisi demek de mümkündür. Bu çerçevede bakıldığında ailede meydana gelebilecek her türlü anlaşmazlığı çözüme kavuşturan, tarafların hak ve hukukunu gözeten ve birbirleriyle barışmasını sağlayan bir fonksiyon icra eder. Bu hakemlik veya aile meclisi, toplumun en küçük birimi olan aileler arasında huzur ve barışı gerçekleştirirken toplumun huzurunu da sağlamaktadır. Zira sağlıklı ailelerden oluşan toplumlar, netice itibariyle sağlıklı ve dinamik olur, huzur ve barış içinde yaşarlar. Çalışmanın Amacı: Dünya genelindeki aile yapılarında meydan gelen bozulmalar göz önünde bulundurularak, bu çalışma kapsamında aile içerisinde oluşan sorunların çözümüne yönelik aile danışmanlığı kurumunun İslam kaynaklarında yer alan ve uygulanmış/uygulanmakta olan aile hakemlerince yeniden düzenlenmesi ele alınmış ve söz konusu problemin çözümüne yönelik öneriler ortaya konulmuştur. Çalışmanın Önemi: Toplumların temel yapı taşı olan aileler, toplumsal yaşantının devam edebilmesi, sonraki kuşakların sağlıklı bir ortamda yetişebilmesi açısından çok önemlidir. Bu öneme karşılık günümüzde, gerek değişen çevre koşulları gerekse bunun paralelinde değişen insan yaşantıları aile yapılarında bozulmalara sebep olmuş; boşanma oranları ve boşanma sonrası yaşanan şiddet olayları artmıştır. Çalışma kapsamında hem aile danışmanlığı hem de anlaşmazlıkların giderilmesine yönelik hakem tayini konularının birlikte ele alındığı bir model önerisi getirildiği için çalışma, söz konusu bozulmaların ve boşanma oranlarının azaltılması açısından önemlidir. Çalışmanın Yöntemi: Çalışma genelinde nitel araştırma yöntemi kullanılmış olup; öncelikli olarak aile, evlilik ve evlenmeye yönelik literatürde yer alan genel tanımlamalar derlenmiş çalışmanın birinci bölümünde sunulmuştur. Çalışmanın ikinci bölümünde yine literatürde yer alan aile danışmanlığı tanımları, yöntemleri ve uygulamaları derlenmiş; 4 konunun üçüncü bölümü olan hakemlik kurumu kısmı ile birleştirilerek sonuçlara ulaşılmak üzere sunulmuştur. Çalışmanın üçüncü bölümünde ise İslam arşivlerinde yer alan aile hakemliğine (aile meclisi) yönelik bilgiler toplanmış olup; konunun kaynakları İslam Hukuku’nun da kaynakları olan Kur’an, Sünnet ve İcmâ üzerine oturtulmuştur. Çalışmanın sonuç kısmında ise hem aile danışmanlığı hem de aile hakemliği konularından elde edilen veriler değerlendirilmiş; bu verilerden yola çıkarak aile geçimsizliklerinde izlenmesi gereken bir yol haritası maddeler halinde sunulmuştur. 5 I. BÖLÜM: AİLE, EVLİLİK VE EVLENME KAVRAMLARINA GENEL BİR BAKIŞ Toplumun temel taşı olarak nitelendirilen aileye, gelişmiş ülkelerde giderek artan bir önem verilmeye başlamış, aileye yardım için çeşitli kurumlar ortaya çıkmıştır. Ailenin önemine ekonomik, sosyal ve psikolojik açılardan bakılabilir. Evlenme ve evlilik kavramlarının doğal bir sonucu olarak da aile kavramı ortaya çıktığı için çalışmanın konusu gereği, bu bölümde ağırlıklı olarak ailenin psikolojik boyutu ele alınmıştır. Psikologlar, tüm insan davranışlarına ister bilinçli isterse bilinçsiz olsun insanın ihtiyaç yapısının neden olduğunu ileri sürerler. İhtiyaç bir eksikliğin hissedilmesi, organizmada fizyolojik dengenin bozulma eğilimi göstermesidir. (Baymur, 1997) İhtiyaçları genel olarak ikiye ayırabiliriz; Hayatımızın ilk yıllarında fizyolojik ihtiyaçlar baskınken, ileri yıllarda bunların yerini psikolojik ihtiyaçlar alır. Yaş ilerleyip insan geliştikçe psikolojik ihtiyaçlarda güçlenir, kişilik yapısı ve davranışlar üzerinde daha etkili olurlar. Kişiliğin gelişmesine, korunmasına, düzenlenmesine, iyileşmesine yardım ederler. (Köknel, 1999) İnsanoğlunun sağlığı ve mutluluğu için bu ihtiyaçların doyuma ulaştırılması gerekir; ihtiyaçları doyuma ulaştırdığımız en doğal ortam ailemizdir. Aile, özellikle 3 ihtiyacı karşılamada daha önemlidir. Bunlar samimilik, güç, ve anlamlılıktır. (Nazlı, 2014, s.16) İnsanların başkalarıyla birlikte olmaya ihtiyacı vardır. Aynı zamanda kendilerini ifade etmeye ve biricik olmaya da ihtiyaçları vardır. Bütün bunlar insan hayatının bir amacı olmasına yardım eder. Birçok insan için samimilik boyutu heteroseksüel ilişkileri, güç boyutu iş yaşamını ve anlamlılık boyutu çocuk sahibi olmayı ifade eder. Ancak ailenin bu üç amacı karşılaşmasının zorunlu olduğu söylenemese de, aile olmadan bu ihtiyaçları doyuma ulaştırmak nadiren mümkündür. Aile sosyal bir birimdir ve her üye karşılıklı olarak bu üç boyuttaki ihtiyaçlarına ulaşmak için çaba gösterir (Nazlı, 2014:16). Toplumun en küçük birimi olarak kabul edilen ailenin toplum yaşamında vazgeçilmez bir önemi vardır. İnsanın ihtiyaçlarını karşılayabileceği doğal yer kendi 6 ailesidir. Bireyin yaşamında doyum sağlaması, fonksiyonlarını etkili bir şekilde yerine getirmesi ve yaşadığı topluma uygun bir kişi olarak yetişmesi önce aile çevresinde sağlanır. Bireyin ihtiyaçlarının karşılanmasından dolayı ortaya çıkan sosyal yıkımlar (özellikle madde kullanımı ve suç işleme oranının artması) ortadadır. Aile yapısının en fazla tehdit altında olduğu söylenen A.B.D. dahil bütün toplumlarda aile idealize edilir, devlet politikalarınca korunur (Nazlı, 2014:17). Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre de “aile Türk toplumunun temelidir.” (T.C. Anayasası, Madde 41). 1.1. Evlilik ve Evlenme İki veya daha fazla insan arasında hukuken kabul edilen veya toplumca onaylanan, taraflara çeşitli hak ve yükümlülükler veren ve genellikle cinselliği de içeren bir ilişkidir. Toplumsal bir kurum olan ve toplumun yeniden üretimini hedefleyen evlilik, ailenin temeli kabul edilir (Budak, 2005). Sosyal yaşamın bir parçası olan evlilik, bireylerin uyum sağlamasını gerekli kılan bir beraberliktir. Ruhsal, duygusal, cinsel ve sosyal ilişkileri içeren evlilikte uyumun sağlanmış olması eşlerin fiziksel ve ruhsal sağlıklarının temelini oluşturan önemli etmenlerdendir (Kalkan, 2002). Evlilik, Türk Medeni Kanunu’na göre evlenmeye ehil erkek ile kadının, yetkili kanuni merci önünde yapmış oldukları çift taraflı, iki şahit huzurunda gerçekleştirilen bir evlilik sözleşmesi ile kurulan karşı cinsten iki insanın özgür iradeleriyle hayatlarını birleştirdikleri akittir (Çiftçi ve Biçici, 2005). Evlilik, bir erkek ve bir kadın arasında toplum tarafından onaylanmış ilişki (Kottak, 2001); karşılıklı dayanışma, toplumsal onaylama sonucunda gerçekleşen bir sözleşme ve toplumsal yasaklamaların tamamen dışında tutulan cinsel ihtiyaçların doyuma ulaştırıldığı bir kaynaşma durumu olarak tanımlanmaktadır. Güvenç de (1984) evliliği tanımlarken, toplumsal normlara göre onaylanmış bir bağın kurulması ve doğumla sonuçlanabilen cinsel ilişkinin toplumsal normlara uygun duruma getirilmesi olarak tanımlamaktadır (Sardoğan ve Karahan, 2005). Özgüven (2009) evliliği bir iletişim sistemi olarak değerlendirmektedir. Buna göre bu sistemin canlılığı karı-koca arasında sözlü-sözsüz uygun bildirim ve mesajların alınıp verilmesiyle ölçülür. Eşlerin birbirlerine ruhsal, toplumsal ve cinsel beklentilerini 7 ve mesajlarını ortaya koymaları, dile getirebilmeleri için karşılıklı etkileşim içinde olmaları gerekir. Uyumlu bir evlilik her şeyden önce sağlıklı bir iletişimle gerçekleşir. Sağlıklı ve normal bir iletişimin bulunmayışı, karı-koca arasındaki sorunları algılayıp kavrayamamaktan ve iletişim bozukluğundan kaynaklanır (Bal, 2007). Evlilik sisteminin üyesi olmak kolay değildir. Çünkü bu sisteme girildiği andan itibaren bir insanın üstlendiği sorumluluklar da önemli ölçüde artar. Ama insanlar evlenirken olumsuz örnekleri hiç düşünmez ve geleceğin mutlaka mutlu günlerle dolu olacağına inanırlar (Geçtan, 2006). Evlilik, hayatın bir dönüm noktası ve yeni bir ailenin kurulmasıdır. Aile, toplumsal hayatın çekirdeğini oluşturmaktadır. Bu çekirdeğin oluşması, evlenme olgusu ile gerçekleşmektedir. "Toplumların kültürel ve ekonomik, yapısı, yerleşim düzeni, üretim ilişkileri, gelenek ve görenekleri, evlenme biçimlerinin oluşmasında önemli rol oynamaktadır. Her toplum, kendi yapısına uygun evlenme biçimlerini tercih ederken, kişisel anlayışına ters düşecek evlenme biçimlerini de engellemeye çalışmaktadır. Buna rağmen çok farklı evlenme biçimleri vardır. Türk aile yapısında, üyeler arasında saygı, sevgi, dayanışma, yardımlaşma, usulüne uygun evlilik (söz kesme, nisan, nikâh, düğün, akrabalık gibi) ve sapmalardan uzak bir aile yapısı, ailede bulunması gereken uygulama ve değerler arasında sayılabilir (Tezcan, 2000). Sezen (2005)’e göre; toplumsal değişme sürecinde, endüstrileşme ve kentleşme önemli rol oynamaktadır. Türkiye'de kültürel değişmelerin yoğun görüldüğü büyük kentlerde tanışıp evlenme giderek yaygınlaşırken, gelenekselliğin ağır bastığı yörelerde çok farklı evlenme biçimlerine rastlanılmaktadır. ●Görücü Usulü İle Evlenme Gelenekselliğin ağır bastığı yörelerde görülen bir evlenme biçimidir. Bu evlenme biçiminde kız seçme girişimi, doğrudan doğruya evlenecek gencin annesi, babası veya diğer yakınları tarafından başlatılmaktadır. Gencin kızı beğenmesi yeterli değildir. Diğer aile bireylerinin de onayını alması gerekmektedir. İlk önemli değerlendirme kızın güzelliği, asaleti, huyu, mahareti ve iffeti konusunda olur. Akrabalık kurmada ailenin ekonomik durumu da gözden uzak tutulmaz. Kız alıp vermenin birbirine denk aileler arasında olması yeğlenir. 8 ●Kız Kaçırma (Düğünsüz Evlenme) Ailelerin evliliğe kesin karşı çıkması durumunda kız kaçırma olayı gündeme gelir. Bu durum, sosyo-ekonomik ve diğer sebeplerle en çok kız tarafının engellemesi ile ortaya çıkar. Bu engeller arasında kız tarafının başlık parası istemesi önemli bir yer tutmaktadır. Delikanlı kızla anlaşarak kızı kaçırır. Kız kaçırmanın diğer bir şekli de kızın rızası olmadan, zorla kaçırılmasıdır. ●Başlık Parası Karşılığında Evlenme Başlık Anadolu'nun birçok yerinde, evlenecek gencin kız tarafına ödediği paraya denir. Bu ödeme nakit para yanında; altın, ev, bahçe, tarla veya canlı hayvan (at,koyun,sığır vb.) olarak da gerçekleştirilmektedir. ●Oturak Alma Evlilik Erkeğin kızı zorla kaçırması yanında, kızın bohçasını alarak oğlan evine gidip oturması durumu vardır ki buna bazı yörelerde,’oturak alma' denilmektedir. ●Baş Örtüsü Kaçırma Yoluyla Evlilik Yerel adı "dezmal kaçırması" olan bu adete göre; çeşmede, evde veya yoldayken bir kızın baş örtüsü delikanlı tarafından zorla kaçırılırsa, baş örtüsü kaçırılan kızın iffeti (kızlığı) bozulmuş sayılır. Oğlanın ailesi, kız tarafıyla anlaşmak zorundadır. Aksi takdirde silahlı çatışmalar ve kan dökülmeleri kaçınılmaz olur. ● Beşik Kertme Evliliği Ülkemizde rastlanılan evlenme biçimlerinden birisi de "beşik kertme" evliliğidir. Birbirini çok seven eş-dost, komşu veya yakınlar, çocukları henüz beşikte iken, beşiklerine birer kertme(işaret) vurarak kız ve oğlanın haberi olmadan nişanı gerçekleştirirler. Yukarıda sıralanan evlilik biçimleri dışında: taygeldi evlilik, kuma getirme evliliği, berder (bedel) evliliği, kepir (yaban değişimi) evliliği, ölen kardeşin karısıyla evlenme, baldızla evlilik, içgüveyi evliliği, yetim evliliği, yakın akraba evliliği, oldu bitti evlilik, para karşılığı evlenme, kan parası karşılığı evlenme, öç alma karşılığı evlenme, çok eşli evlilik, anlaşmalı evlilik, hileli evlilik, han yoluyla eş seçme 9 (evlenme), tercihli evlilik, yabancı ile evlilik, metres edinme evliliği, muta evliliği, dış güveyi evliliği, dul evliliği, tanışıp anlaşarak evlenme, televizyon evliliği gibi evlilik biçimleri de ülkemizin çeşitli bölgelerinde görülmektedir (Sezen, 2005). Türk toplumunda geleneksel evliliklerden modern evliliklere doğru gelişen bir eğilimin olduğu görülmektedir. DPT’nin raporlarına göre daha iyi eğitimli, şehirde yaşayan gençler arasında, aileler tarafından düzenlenmiş evlilik oranlarında düşme olduğu saptanmıştır (İmamoğlu ve Yasak 1997). Daha iyi eğitimli kadınların eşlerini kendilerinin seçmek istemesi, ileri yaşlarda evlenmek istemelerinin yanı sıra, evin geçimini sağlama konusunda paydaş olmayı, ailede alınacak kararlara daha çok katılmak istedikleri belirlenmiştir (Gazioğlu, 2006). 1.2. Ailenin Tanımı, Özellikleri ve Çeşitleri Kavramsal olarak ailenin tanımlanması ve ne şekilde yapılanması gerektiğine yönelik kültürlere göre farklılık arz eden birçok farklı fikir vardır. Avrupa kökenli Amerikalılar aileyi birbirine kan bağıyla bağlı kişilerden oluşan çekirdek aile kavramı ile tanımlarken, Afrika kökenli Amerikalılar ailenin geniş akrabalık ve topluluk ağlarının bir araya gelmesinden oluştuğunu belirtirler (Özabacı ve Erkan, 2014:1). Kimilerince, birbirlerine psikolojik bağlar sayesinde tutunan uzun dönemli arkadaşlıklar da aile kavramının tanımı kapsamına girmektedir. Asyalılar tarafından ise aile tanımına yönelik bir tek ifade bulunmayıp kültürler arasından farklılıkların bulunabileceği belirtilmiştir. (Nazlı, 2014:17). Amerikan Nüfus Bürosu aileyi; birbirlerine karşı belirli sorumluklar üstlenmiş; sonradan dahil olma, evlenme ya da doğum gibi nedenlerden dolayı bir arada yaşayan iki veya daha fazla sayıda kişiden meydana gelen topluluk şeklinde tanımlamaktadır(Özabacı ve Erkan, 2014:1). Türk Dil Kurumu’na göre ise aile, evlilik ve neseple bir araya gelen, aynı çatı altında yaşayan ve çoğunlukla anne, baba ve çocuktan oluşan topluluktur (Türk Dil Kurumu, 2009:831). Aile kavramı, anlamsal olarak fiziksel ortam ya da duygusal yaşam üzerinden ortaklık kurmuş kişilerin birlikteliğinden çok daha fazlasını ifade etmektedir. Aileler, insanlık ve ulusallık kapsamında görülen gelişmeler ile birlikte yaşam içerisinde önemli bir göreve sahiptir. Zaman içerisinde evrime uğramış olmasına rağmen, çocuğun 10 doğurulması, büyütülmesi ve sosyalleştirilmesi gibi ailenin orijinal birçok özelliği hala korunmaktadır. Aile, çocukların hayata, eş veya ebeveyn gibi kimi rollerin üstlenmesi için hazırlanması ile birlikte, doyurucu ve derin duyguların aile üyelerince yaşandığı bir ortamı da hazırlamaktadır. Bununla birlikte aile ortamının, aile üyelerinin birbirlerine anlayışla yaklaştığı, destek olduğu, yakınlık hissettiği ve karşılıklı güven duygusunun inşa edildiği terapatik bir ortam olma özelliği de bulunmaktadır (Özabacı ve Erkan, 2014:1). Bu tanımlardan kimi aile tiplerinin göz ardı edildiği sonucu çıkarılabilir. Ancak bu tanımlamalar, evlilik dışı bir arada yaşayan aileler, evlenmiş ancak çocuk sahibi olamamış aileler, boşanmış veya ölüm benzeri sebepler ile evliliğin sona ermiş olduğu aileler gibi geleneksel aile biçiminin dışında kalan yapıları da kapsamaktadır. Tüm bu tanımlamalar dikkate alınarak aile, aralarında psikolojik ve biyolojik bağ bulunan; aralarında duygu, ekonomi ve ortak geçmiş yönünden bağ bulunan; birbirlerini aynı evin/ortamın üyeleri olarak gören bireyler olarak tanımlanabilir (Gladding, 2002). Farklı yaşam tarzları, yaşama düzen kazandırma yöntemleri gibi özelliklere bağlı olarak aile tipi de farklılaşabilmektedir (Özabacı ve Erkan, 2014). Bu farklılaşma sonucunda ortaya çıkan aile tiplerinden bazıları şu şekilde özetlenebilir: Karı, koca ve çocuktan oluşan çekirdek aile; çocuğun bakımından sorumlu yalnız bir ebeveynin bulunduğu tek ebevynli aile; yeniden evlenen aile; çocuk sahibi olmamış/olamamış çocuksuz aile; 65 ve üzeri yaştaki kişilerin birlikteliğinden oluşan yaşlı aile ve aynı evde yaşayan baba, anne, büyükbaba, büyükanne ve çocuğun oluşturduğu geniş aile. 11 II. BÖLÜM: AİLE DANIŞMANLIĞI 2.1. Aile Danışmanlığına Giriş Çağımızın gerekliliklerinin sonucuyla, ailenin yapısı bünyesinde değişiklikler bulunmaktadır. Ailelerin yapısı geniş aileler yerine, annenin babanın ve de çocukların bulunduğu çekirdek aile olarak tanımlanan aile tipine dönüşmekte olup bir ebeveyni olan ailelerin de çağımızda yaygın olduğu bir gerçektir. Geniş ailelerin içinde çocuklar ile alakalı problemler, ailenin bünyesinde büyük kişilerin soruna dahil olması ile çözülürken, günümüzdebu tarz geleneksel sayılabilecek yardımlaşma istemleri azalmış bulunmaktadır. Toplumda meydana gelen değişmeler sonucunda, ailenin otoritesi içinde bulunduğu kadar, aileye aitproblemleri varken danışılan etraftaki bireylerin otoriteleşme özelliği de değişmektedir, bu bireylerin etkileriyse azalmaktadır (Özgüven, 2000). Modernleşen toplumlara ait çekirdek ailelerde yaşı fazla olan nesillerin tecrübelerinden yararlanabilme imkânlarıolmadığından aile bünyesinde problemin çözümlenebilmesinde diğer alternatifler düşünülür. Günümüzde gelişmekte ve değişmekte olan aileler, üyeler arasında bulunan uyumu birliktelik ile birlikte sağlama hususunda problemler yaşamaktadırlar. Aileninüyelerinin hızlı değişmekte olan rolleri ve tutumlarına uyum sağlamakta zorlanmaları, ailenin bünyesinde iletişimi ve deetkileşmeyibozup kuşakların arasındaki çatışmaarttırmaktadır. Ailenin içinde olan üyelerde sıkıntılara sebep olan bunun gibi engeller, genellikle aile içinde varlığın korunmasını güçleştirip toplumsal sistemin bünyesinde hastalıklı hale gelen bir olgu durumuna gelebilmektedir (Nazlı, 2014). Evlilikte Aile terapisinin araştırmaları sayesinde görülmüştür ki, ailelere danışmanlık müdahalelerine dair herhangi birnegatifsonucun bulunduğunu gösterençalışmalara rastlanamamıştır. Bunun yanında, aile ile çiftlerinterapisinin, yetişkin insanlarda görülmekte olan şizofrenilik, alkolizimle, maddelere bağımlılık, ayrıca kadın bireylerde görülmekte olan evlilik sonrasında depresyonlar, yetişkin bireylerde hipertansiyon hastalığı, obezitelik, demans, ergen bireylerde görülmekte olan maddelere bağımlılık, genç kız bireylerde görülmekte olan anoreksiyalık, çocuklarda görülmekte olan kronikleşen fiziki hastalıklar, çocuklarda saldırgan olma durumu, çocuk otizmi, çiftlerin 12 çatışmalarında olumlulaşan yönlerde etkilere sahip olmaktadır. Ailelerle çiftlerin terapilerinde, unipolar ilebipolar duyguların bozulması gibi kronikleşenve deciddileşen zihin rahatsızlıklar tedavilerinde etkiye sahip değildir, fakat bu tip hastalıklarla tedavilerin sürecinin birer parçası olabilmektedir (Nazlı, 2014). Ailelerinproblemleri gereği ve kökenlerine inerekten, ailelerin danışmanlık şekillerinin mümkün olduğunda tatmin edici olabilmesi, ailelerinterapilerininbiçimi, duyulmakta olan memnuniyetlerin veetkililiğin, müdahaleye dair olan hayranlık seviyesini artırarak, ruhsal sağlık alanlarında hayranlık uyandırmıştır. 2.1.1. Aile Danışmanlığının Tarihsel Gelişimi Ruhsal ıstıraplara ait tedavilerde tarihe bakıldığı zaman, ailelerin danışmanlık durumu, tarih süresince süregelmiş girişimlere ait bir uzantıdır. Ruhi hastalık müdahalelerinin raporlandığı ilk yazıtların M.Ö. 2000 senelerine dayandığı bulunmuştur. Tarih süresince aile bireyleri kendi aralarında hep yardımlaşmıştır. Bu yardımlar 2 türlü olmuştur: ● Yaşlı kişilerin, kabilede bulunan gençlere alakalı nasihatlar vermesi şeklinde ● Yetişkin kişilerin, gençlerle yaşlı kişileri koruyup kollaması ve ilgi içinde olması (Nazlı, 2014). Tarihte yapılan tedavi örneklerine rağmen, ailelerin danışmanlık durumu 20. yüzyıl içinde yerleşmekte olan profesyonelleşen yardımlaşma metotlarından en yenisidir. Aile bireylerine yardım gönderme düşüncesi Amerika Birleşik Devletleri’yle İngiltere içinde 19. yy ortasından beri belirginleşmeye ve de geleneksellikten uzaklaşıp sistematikleşmeye başlamış bulunmaktadır. Aile danışmanlık uygulamalarına ait kuramsallık ve klinik başlangıçlar 1940, bunu takiben 50 ve 60 lı yıllarda başlamaktadır. Terapi şeklinde kabullenilmesiyse 70,80, ve de 90lı senelere dayanmaktadır (Nazı, 2014). Ailelerin danışmanlıklarının birey ve grup ile danışmalardan değişik olarak üstünde durmakta olduğu nokta danışan kişidir (Özabacı ve Erkan, 2014:27). Ailelerin danışmanlık vaziyeti, bütün yaşama 13 sistemlerini değiştirmeodaklıyken; bireylerlevegruplarladanışmalarınbirey ve bireyler arasında farklılıkların seçimlerine yoğunlaşır. 2.1.2. Aile Danışmanlığının Gelişimini Etkileyen Faktörler 1940’lı senelerden önceleri Amerika bünyesinde ailelerin danışmanlıkla alakalı nerdeyse herhangi bir şey bulunmamaktaydı. O zamanlarda özel olarak 3 eöneme sahip sosyal etkiler, aile danışmanlığı durumunun gelişme durumuna engel olmaktaydı. İlk etki, algıyla mittir. Amerika bünyesinde batıda bireycilik hakim konumdadır. Kişilerin sorunlarının kişilerce halledilmesi beklenmektedir. Bu anlayış durumu ise aile danışmanlığı durumunungelişimesinde büyük bir engel haline gelmiştir. Başka engel olaraksa, gelenekler gösterilebilir. Tarih süresince kişiler, aile ile evlenme durumu konusu gündeme geldiğinde, genel olarak ruhsal sağlık alanında bulunan uzmanlardansa doktorlara ya da avukatlara güven duymuşlardır. Ailelerin danışmanlığına ait gelişmeyi engellemekte olan başka bir etkiyse o döneme ait olan kuramsallaşankavramlardır. 20.yüzyıldaABD’de psikolojiye aitolgular, psikanalizle davranışçılığa dair olgulardır. Bu tarz olgular, bireylerleilgilenmektensefelsefi olmakla birliktepragmatiktirler. Ailelerin danışmanlık gelişmeleri ile büyümeleri adına gerek olan politik ve sosyal ortamın bu zamanlarda oluşmadığını söyleyebiliriz (Gladdig, 2002). Üçsosyal fenomenin aile danışmanlığını oluşturduğunu söyleyebiliriz: (Özabacı ve Erkan, 2014:28): ● Profesyonellikle çiftler ile çalışmakta olan dernekler açılması, ● Şizofrenisi olan üyeye sahip ailelerde yapılmakta olan araştırmalar, ●İkinci Dünya Savaşı 2.1.3. Danışmanlık Biçimleri Bireysel Danışmanlık Kişiselterapilerde eşlerin, kendi aralarında kesinlikle iletişime sahip olmalarını gerektirmeyen çeşitli danışmanlarca gözlemlenebilir danışmanlık türüdür. Gerçekte deterapist kişiler birbirleriyle tanışmamış olabilirler. Tedavinin hedefi, her eşe ait uyum 14 gösterme kapasitesinin seviyesini artırmaktır. Bazenseyanlızca eşler arasından biri tedavi içinde bulunabilir (Özabacı ve Erkan, 2014: 31). Bireysel Evlilik Danışmanlığı Bu danışmanlık türündeyse eşlerden ikisi de terapi bünyesindedir. Tedavi tek terapisttarafından yürütülüyorsa, eş/aynı zamanlı yani (concurrent) terapi şeklinde adlandırılır; eğer eşlerin terapisini farklı terapistleryürütmekteyse, buna da ortaklaşarak olan (colloborative) terapiler adı verilmektedir (Özabacı ve Erkan, 2014:31). Birleşmiş (conjoint) Danışmanlığı Birleşmişterapiler, eş kişilerin bir veya daha çok terapistler tarafınca ortak oturumlar şeklinde gerçekleşenseanslardatedavilerinin yapılması durumu olup evlilik danışmanlığı konusunda enyaygın kullanılmakta olan tedavi yöntemlerindendir (Özabacı ve Erkan, 2014:31). Dört-Yol (four-way) Oturumu Bu oturumlarda eş, 4 bireyin hepsininbulunduğu sürekli birleşikleşenseanslarla,bağımsız terapistler tarafınca görülmektedir. Bu oturumların diğer bir çeşidi olarak cinsel yönden işlevsel bozukluğu bulunan çiftlerin hızlıca tedavileri adınaVirginia Johnson ileWilliamMasters tarafınca geliştirilmekte olan dairesel masalarda olan görüşmelerdir. İki hastayla karşıt cinsten 2 terapistindüzenli şekilde aynı ortama gelmesinden oluşur (Özabacı ve Erkan, 2014:32). Grup Danışmanlığı Aynı ortamda bulunan evlenen çiftlere yapılan danışmanlık hizmetidir. Çiftlerinfarklı grup dinamiklerine etki etmesine imkan vermektedir. Gruplar genel olarak, 3 veya 4 çift ve onların bir kaç terapistinden oluşmaktadır. Bu oturumlardaki çiftler empati kurarak benzer problemlerin kendilerinde de bulunduğunu özümserler,herkes kendisini diğer bir tarafın yerine koyar ve onu destekler. Çiftin her birinincinsel davranışları araştırıpakran kişilerden bilgi alabilmeleri için fırsat meydana 15 gelir; bu sayede terapiste kıyasla daha sağlıklı ve uygulanabilir geri dünüşler elde edilebilmektedir (Özabacı ve Erkan, 2014:32). Kombine Terapi Bu terapi çeşidi, bahsedilen terapi türlerinin tamamının veya bir kaç tanesinin aynı zamanda beraber kullanılması durumundan oluşmaktadır. Diğer bir deyişle; belirli bir çift, tedavi seansına eş kişilerden bir tanesinin veya ikisinin de kişisel danışmanlığıyla başlayabilmektedir, eşlerle yapılmakta olan kombine tedaviyle devam edebilmektedir ve evlenmiş çift ile o gruptaki tedavi süreci itibariyle bitebilmektedir. Bu terapi türünün rasyonelitesi, evlilik sorunlarıylaalakalı herhangi bir tutumun ötekinden üstün durumda bulunmadığının gösterilmesidir. Bu terapi türü aynı zamanda sıkıntı içinde bulunan çifte maksimum faydayı sağlayabilme durumuna ve esnek olabilmesine imkan verir (Nazlı, 2014). 2.1.4. Eşler Arasında Yaşanan Sorunlar İş ve Ekonomik Konular Aile içinde paranın ne şekilde kazanılıp ne şekilde harcanacağına dair kurallar olmaması, eşler içinden bir tanesinin uygun görmediği şekilde başkasına ekonomik yönden destek verilmesi (özel olarak eşlerin ailelerine karşı olann yardımlar) problemlere yol açabilmektedir. Ana-baba Olma Aile içinde çocuklarla kimin ilgileneceği, eğitimleriyle ilgili kararların alınması, otoritenin sağlanma şekli de tartışmalara sebebiyet verebilmektedir. Genel olarak eşlerden birisi ebeveyn görevini bütünüyle üstüne aldığı aile bünyelerinde veya herhangi birinin bununla alakalımevzulara daha çok hakim olduğunu düşünmekte olduğu ailele gruplarında sık sık görülebilmektedir. Zaman Ayırma ve İletişim 16 Ailelerde eşlerin karşı tarafa veya çocuklara çevresine akrabalığı olduğu kişilere ayırdığı zaman ve bu zamanın kalitesi oldukça yüksek öneme sahiptir.Bireyler eğer birbirlerine yeterince vakit ayıramazsa bu durum bir çift olabilmelerini engellemektedir.En çok şikayet edilen nedenlerse “konuşmuyoruz” ya da “bundan böyle konuşacak konumuz yok” şeklindedir. Çekirdek Aile Olamama, Bu Duruma Hazır Olmama Gittikçe azalmasına rağmen fazlasıyla rastlanmakta olan bir durumdur, eşlerden biri ailesi ile yaşamak isterse bu eşler arasında probleme yol açabilmektedir.” onların sözlerinden dışarı çıkamıyorsun” veya “Benim evdeki konumum ney ki zaten” tarzında şikayetler öne sürülmektedir Cinsellik Cinsel ilişkilerin istenildiği gibi olmaması, sıklığı ve kalitesiyle alakalı sorunlar (Özabacı ve Erkan, 2014:33). 2.2. Aile Danışmanlığı Kuramları 2.2.1. Bowen Aile Danışmanlığı Michael Kerrile MurrayBowen, Bowenterapilerinin öncülüğünü yapan mimar kişiler olup;terapi türünün fikir sahibiyse MurrayBowendir (Nazlı, 2014:66). Bu terapi türü, klinik bir model olmakla birlikte, psiko-analitik prensiplerden geliştirilmiş olan sistemli yaklaşımlara dayanmış olmaktadır. Bu terapi türü insanlarıntutumlarına ve de sorunlarına farklı yönlerde bakmakta olan bir terapi türü olmaktadır. Görünenden çok derinlere inebilme eğiliminde olan bir terapi türüdür. Ailelerin bağlarını bununla birlikte yaşamlarını genişçe gözetir. Nereye gidersek gidelim, ebeveynlerimize karşı duygularımızıda beraberimizde götürmekteyiz. EsasındaBowen, bireylerindaha önce olan kuşaklardan gelen olguları araştırmaz ve düzeltemezler ise bu tutumları kendi kurdukları aile bünyelerinde de tekrarlarlar (Nazlı, 2014:66). 2.2.1.1. Bowen Aile Terapisinin Temel Kavramları Bowen ailesine aitterapininanahtarlaşan olgusu “Hayatının bütününe girmekte olan, yaşanan ortamdan doğan kronikleşen bir şüphe bulunduğu”dur. Bunun gibi 17 kaygılar, sadece duygusal olmayıp aynı zamanda da fizikidir ayrıca bütün canlılarca paylaşılabilmektedir. Bir takım bireylerse bu tarz kaygılardan, başkalarına orana daha çok etkilenmektedirler. Şayet bu şüphe,yok denecek kadar az seviyelerde olursa bireyler veya aileleri adına pek az sorun meydana gelir. Böylece ailenin duygu sistemleri bozulmaz (Nazlı, 2014). Toplum içinde bulunma kaygıyla aile duyguya dair olan süreçlere dikkat çekme adına, Bowen yedibtemelleşenbolgu üstünde durmaktadır. Bunlar (Özabacı ve Erkan, 2014: 39): ●Farklılaşabilme ●Üçgenler ●Kuşaktan kuşağa geçiş dönemi ●Ailelerin yansıtma süreçleri ●Çekirdek aileye ait duygu sistemi ●Duyguların yoksunluğu ●Kardeşlerinpozisyonu Bu tarz olgulardan farklılaşabilme, Bowenkuramının temel taşından birisidir. Farklılaşmak, intrapsişikle aynı zamanda da bireyler arası ilişkiler ile alakalı bir olgudur. İntrapsişik, farklılaşabilme fikirlerini duygulardan ayırma yetisidir (Nazlı, 2014). Farklılaşmak, kişinin kendisinin iç ve bireyler arası yönlerini dengeleyebilmek adına bireyin köken aldığı ailesinden kendini his ve fikir seviyesinde ayırması tanımına denk düşer (Nazlı, 2014). Birliktelikle bireysel olmak şartıyla karşılıklı dengelenmekte olan 2 yaşama gücü bulunmaktadır. Farklılaşma seviyesi, özerklikle farklılaşmamaarasında olan bir salınımdır. Kuramsal şekilde kişinin farklılaşması seviyesini minimum 4 etken etkilemektedir. Hisseltepkiler, duygulardan yoksun olma, başkalarıyla erime ile “Ben konumunu” almak (Nazlı, 2014). Farklılaşmaya ait süreçte aileyle üyeler değişmektedir. Erime durumu içinde olan üyeler bulimiaolmak üzere bu tarz işlevi bulunmayan tutumlar sergileyebilmektedirler. Bunun gibi durumlarda, ailenin danışmanı üyelere (öncelikle genç olan bayanlara) benlik farklılaşması seviyesini 18 çoğaltmalarına yardımcı olmaya uğraşmalıdır. Atılgan olma eğitimiyle, sağlıklı ailenin sınırlarını oluşturabilme, iletişime ait becerilerin artırılması, stresle başa çıkabilme davranışlarını bulabilmeyi içermekte olan taktikler kullanılabilmektedir (Özabacı ve Erkan, 2014, 38). Bowen üçgeni;duygusal bir sisteme dair küçük ve sabitlenmiş, durgun ilişkilerin sistemine ait olan temelleşmiş yapı taşıdır (Özabacı ve Erkan, 2014:40). Ailelere ait ilişkiler üstüne düşündüğümüzde bu ilişkilerin çok zor olabildiğini görmekteyiz. Bu ilişkileri, ikişer parça veya 3’lü gruplara ayırarak düşünürüz. Önemi yüksek duygusal ilişkiler akrabalar, arkadaşçevresi, ve hatıralar olmak üzere 3. Bir yön gölgelemektedir. Kendimizin ailesinde yaşanmakta olan zor bir ilişki üstüne düşünürken ilişki bünyesinde 2 birey olsa da, daha fazla bireyin 3. Taraf şeklinde olaya dahil olduğunu görürüz. Bu taraflarsa akrabalar, arkadaş çevresi veya hatıralar olmaktadır. 2 bireyin ilişki durumu, yakın olma ve uzak olma döngüsüiçinnde gelişip uzaklaştıklarında üçgenler geliştirirler (Nazlı, 2014:82). Bu üçgenlerin birazı sağlıklı, birazıysa sağlıksızdır. Sağlıksız olanlarda, 2 birey arasında bulunan gergin haller başka nesneye yansıtılarak bu durumla başa çıkma arayışıdır.Üçgenlerin en temeli, çocukla ebeveyn arasında olandır. Gergin hallerde kaygılar, aileyle beraber merkez üçgenin aile haricindeki üçgenlere, öncelikle işle sosyal olan sistemlere yayılmaktadır (Nazlı, 2014:82). Kuşaklar arası geçiş dönemleriyle alakalı Bowen, kuşakların kendilerini terkrarlayıp durduğundan bahsetmiştir (Özabacı ve Erkan, 2014:41). Stresli durumlar ile baş etme çözümleri kuşaktan kuşağa aktarılma eğiliminde olan bir konudur. İlişki içindeki üyelerden biri ayrıldığı zaman veya öldüğü zaman, diğer birey o bireyin rolüne girebilir.Mesela, bireyin annesi öldüğünde, babayla kardeşin arasında bulunan gergin durumu gidermek için barışçıl rollere girebilir (Özabacı ve Erkan, 2014:41). Buysa kuşaktan kuşağa aktarma süreci şeklinde bilinmektedir.Bowen, semptomlarla alakalımimimum 3 üç neslin dikkat dahiline girmesi gerektiğini söylemektedir.Zamanla değişim gösteren aile modellerine odaklanmak sadece aile boyutunda bir değerlendirme yöntemi değildir. Bu yöntem aynı zamanda sorunlar karşısında aile üyelerinin arasındaki ilişkilerin nasıl olacağını ve bunun bir sonraki nesile nasıl aktarılacağını da açıklama noktasında yardımcı olmaktadır. (Nazlı, 2014:82). 19 Aile yansıtma süreci çocukların tanık oldukları ailevi sorunlara karşı nasıl belirtiler gösterdiklerini tanımlar. Bowen’e göre anne ve baba arasındaki gerginlik çocukta çeşitli problemli durumların ortaya çıkmasına sebep olur. Anne ve babanın yakınlıkları olaylara bağlı olarak değişim gösterir. Bu değişimler çocukta görülen çeşitli belirtilerle ortaya çıkarılabilir. Örneğin hasta olan bir çocuk anne ve babasıdan daha çok ilgi görmeye başlar ve anne babanın yakınlığı artar. Bowentravmatik olaylarda sebeplerden çok süreçlerin önemli olduğunu belirtir. (Nazlı, 2014:83). Bowen, çekirdek ailelerdeki duygusal yoksunluğun sebebini ailenin duygusal sistemlerindeki farklılaşma yoksunluğundan kaynaklandığını ileri sürmektedir. Farklılaşamamanın nesiller üzerindeki etkisini inceleyen Bowen, ailedeki kişiler arasındaki bazı davranışların çeşitli şekillerde bir sonraki nesillerde tekrar edebileceğini öne sürmüştür. (Özabacı ve Erkan, 2014:42). Nesilden nesileolan farklılaşamamanın yönetilememesi duygusal kesinti olarak tanımlanır. Nesillerin duygusal olarak çok bağlı olması bu farklılaşamamanın temel sebebidir. Bazı durumlarda da çocukların ebeveynlerinden uzaklaşma eğiliminde oldukları görülmektedir. Bu durumda çocuklar sorunlarını ebeveynleriyle paylaşmak yerine aile dışındaki kişilerle paylaşmayı tercih etmektedirler. Bireylerin yeterli duygusal olgunlukta olmaması da duygusal kesinti olarak tanımlanır. (Özabacı ve Erkan, 2014:42). Bowen’e göre WalterToman’ın kullandığı kardeş konumu ilişkilerde, bireylerin sahip oldukları rolleri kavramada önemli bilgiler sağlamaktadır. Bowen, ilişkilerdeki kardeş pozisyonlarına göre bireylerin karakterlerinde değişimler olduğunu söylemektedir. Örneğin abi veya abla konumundaki kardeşler lider ruhlu ve daha sorumluluk sahibi iken küçük kardeşlerin karar aşamalarında daha rahat davranmaktadırlar. Ayrıca en küçük kardeşyetişme ortamına göre değişik karakterler de ortaya koyabilir ve tek çocuklar yetişkin ve sorumlu dünyasına dâhil olabilir.Bowen özellikle üçgenler de kardeş pozisyonları ile ilgilenmektedir (Nazlı, 2014:83). 2.2.1.2. Terapinin Amaçları Bowenterapisindeki temel amaç farklılaşmayı artırmak ve kaygıyı azaltmaktır. Ailede değişimler yapmak için sorunlu aile bağları yeniden gözden geçirilmeli ve peşin 20 hükümlerden vazgeçilmelidir. Bunların yapılabilmesi için bireylerin özerk olarak hareket edebilmesi gereklidir. Ailedeki sistemin değişmesi aile üyelerinin toplu olarak farklılaşması ile sağlanabilir. Bu değişimin ilk aşamasında aile bireylerinin üçgenleri alınır. Tedaviyi yürüten terapist eşlerle iletişim sağlayarak tarafsız bölgeye yerleşir. Bu şekilde oluşturulan üçgen eşlerdeki farklılaşmayı başlatmış olur. Sonrasında ailedeki diğer bireyler ile geliştirilmiş olan çeşitli modeller ortaya çıkarılır. Bu noktada Guerin’in 3 genel amaı şu şekilde verilebilir: ●Genogram yoluyla çoklu jenerasyonel bağdan kaynaklı var olan problemin ortaya çıkarılması. ● Aile üyelerinin kaygılarını, sakin tutmak için çalışması, duygusal aşamayı canlandırma, bu yüzden sistemin kendisinden daha düşük bir kaygıyı çalıştırması. ● Aile üyelerini birbirine bağlayan üçgenlerin önemi kadar, merkezi üçgen sistemlerine ait değişkenlerin tanımlanması (Özabacı ve Erkan, 2014:43): Bowenterapisindeöncelikle sorunların tanımlanması ve ailenin bütünlüğü klinik olarak mercek altına alınır. (Nazlı, 2014:85). McGoldrick’e göre toplumdaki ekonomik eşitsizlikler kadın ve erkek arasında güçlü bir ihmaldir. Bu ihmal kadınların değişimi zorlaştırmaktadır. McGoldrick bu sebepten kadınların kendi ekonomik özgürlüklerini eline almasının gerekliliğini savunur. Sonuç olarak “cinsiyete duyarlı terapi” bu amacın oluşumunda vardır. Bir kadının evlilik danışmanlığı alabilmesi için öncelikle ekonomik olarak özgürlüğünü eline almış olması gerekir (Özabacı ve Erkan, 2014:43). 2.2.1.3. Terapötik Teknikler Bowenterapistler daha çok aile sistemlerinin çalışma prensiplerine odaklanırlar. Bowen aile sistemlerinin nasıl çalıştıklarını anlamanın teknikten daha önemli olduğunu savunur. Bowen aileterapisi temel olarak farklılaşma üzerine odaklanmış durumdadır. Bu terapide en sık kullanılan yöntemler ise üçgenleme, tekrar eve dönme, genogramlar, soru sorma, benliğin farklılaşması ve birebir ilişkidir. (Özabacı ve Erkan, 2014:43). 21 2.2.1.4. Bowen Aile Terapisinin Güçlü ve Sınırlı Yönleri Bowen kuramı ailede daha önce yaşanmış olan bireysel boyuttaki problemlerin bir sonraki nesillere aktarılmasını önlemek amacıyla, ailenin geçmişindeki davranış şekillerini fark etmekte ve bunlarla mücadele etmenin gerekliliğine dikkat çekmektedir. Genogramlar tarihsel bağlantıları ortaya koymak için bu doğrultuda ortaya çıkarımıştır. Diğer yaklaşımlar da genogramları her geçen gün daha fazla kullanmaktadır. Bowen’interapi ve teorisi birbirinden ayrılamaz, birbirlerinin kopyasıdırlar. Bu sebeple teori ve terapi aynı mantık içerisinde ilerlemektedir. Bu yüzden de, terapi ve teori birbiriyle tutarlıdır ve birbirinden ayrılamaz. Yaklaşımın bu özelliği aile terapistlerine kolaylıklar sağlamaktadır. Bowen aile terapisi, terapist ve danışanlar tarafından gözlenebilir, sistematik bir ilerleyişi olan, ilgilenilen konuda kontrollü ve uygulanış yönüyle akla yatkın bir yaklaşımdır. Diğer yaklaşımlara kıyasla bireylere ve çiftlere uygulanabilrliğiBowen aile terapisinin önemli özelliklerindendir(Özabacı ve Erkan, 2014). Bowen Terapisinin sınırlı yönlerini ise Nazlı (2014) kitabında şöyle özetlemiştir:Probleme bir sistem perspektifinden bakılmaktadır. Semptomlar kuşaktan kuşağa gelen aile üyeleri arasındaki etkileşimin bir sonucudur. Bu yaklaşıma göre bireyler akıl hastası’ olarak teşhis edilmez. Duygusal rahatsızlıklar sistemin fenomeni olarak kavramsallaştırılır. Sistemde bir kişi damgalanmaz. Duygusal rahatsızlıkların kuşaklar boyu geçen bir süreç olarak kuramsallaştırıldığı için danışanın kendi aile kökeninden farklılaşmasına önem verilir. Bowen terapisinin duygular üzerine çok yoğunlaşamadığı, terapi sürecinde duyguların ifadesine önem verilmemesi bazı terapistler açısından da eleştiri konusu olmaktadır (Özabacı ve Erkan, 2014). 2.2.1.5. Diğer Kuramlarla Karşılaştırılması Bowen aile terapisi, hiyerarşik bir yapıda ilerleyen düzenlemiş bir sistemdir. Teori ve uygulamayı iç içe sunan yapısı onu diğer teorilerden üstün kılar. Kuramın nesiller arasındaki aktarımlar konusundaki savları gerekli miktarda desteklenmediği için eleştirilere maruz kalmaktadır. (Nazlı, 2014). Bebeklik ayrışması geniş ölçüde kabul edilebilir ve uygulanabilir olsa da ilerleyen yaşlardaki etkin faktörler olan sosyal ilişkiler onu zayıflatmaktadır. (Nazlı, 2014). 22 Bowen kuramı anlık sorunlar yerine geçmişten gelen yaşanmışlıkları ve onların süregelen etkilerini inceler.Böyle bir inceleme anlayış geliştirilmesini gerektirir. Kuramın bu geriye dönük yapısı özellikle benlik ayrışımını sağlayamayan veya işlevini yerine getiremeyen ailelere çok katkı sağlar. Bowen’in diğer yaklaşımlardan bir diğer farkı da kendi kuramının bir örneği olmasıdır. Bu paradigma, kurama karşı oluşturulacak hipotezleri ve sorulacak soruları büyük ölçüde engellemiştir. Kurama karşı sorulacak sorular aile kökleriyle alakalı tecrübelerin önemi etrafında olmalıdır (Nazlı, 2014). Kurama karşı yapılan diğer eleştiriler maliyet ve zaman açısındandır. Bowen kuramı maliyetli bir kuramdır ve sonuçları zaman alır. Günümüz insanlarının büyük bir kısmı yeterli zaman ve maddi kaynağı bu terapiye ayıramamaktadır. 2.2.2. Yapısal Aile Danışmanlığı Yapısal aile terapisinin öncüsü olan kuramcılar; Charles Fishman, Harry Aponte, Bernice Romsan veBraulioMontalvo’dur. TeoriSalvadorMinuchin tarafından kurulmuştur.Minuchin 1921 yılında Arjantin’de doğmu, orada tıp fakültesinden mezun olup İsrail ordusunda 1,5 yıl doktor olarak görev yapmıştır. 1950 senesinde ABD’de BrunoBettelheim ile çeşitli çalışmalar yapmaya başlamıştır. 1954 senesindeWiltwyck okulunda psikoanalistolarakgöreve başlamıştır. Burada yaptığı görev sayesinde tam olarak bir sistem terapisti olmuştur. 1967 senesinde “Families of theSlum” isimli eserini yayımlamıştır. JayHalley,Minuchin,Philedelphiada ve BraulioMontalvo ile çalışmaya başlamıştır. Anorexis olan psikosomatik hastalıklı aileler üzerinde yaptığı çalışmalarda başarılar elde etmiştir. Daha sonra aile danışmanlığı alanındaki meşhur kitaplardan olan “FamiliesandFamilyTherapy” isimli eserini yayımlamıştır. 1981 senesinde kendi kliniğini açmış ve o zamandan günümüze aile terapistliği hakkında çeşitli kitap ve oyunlar yazmıştır. Yapısal Aile Terapisinde, parçaları ve bütünü anlamak için öncelikle parçaların kendi arasındaki ilişkinin anlaşılması gerektiği savunulur. Ailenin yapısal özelliklerinden işlevinin iyi veya kötü olduğu anlaşılabilir. Aynı şekilde bireylerde de işlev birbirleriyle olan ilişkilerine bağlıdır. 23 Bir sistemin fonksiyonları sistemin amaçları doğrultusunda kullanılan eylem modları olarak tanımlanır. Bu kuramda temel olan şey kişilerin gerçeğinin o an ne olduğudur. Çözüm odaklı bu yaklaşım çevreye bağlıdır. Bir olayın çözümü o olayın parçalarına, zamanına ve sosyal çevresine bağlıdır. Yapısal aile terapisindeaile hareket halindedir zamanla değişmektedir. Yalnızca hareket halinde görülen bir yapısı vardır ve sistemin kuvvetli alternatif transaksiyonel örüntüleri harekete geçirebilme yeteneği ile ölçülmektedir. Esnek ve net sınırlar vardır. Bu yaklaşım ailenin yapısal dengesizliğinin yol açtığı semptomlar; kötü işlev gören hiyerarşik düzenleme ve sınırlar ile değişen gelişimsel ve çevresel ihtiyaçlara uyumsuz tepkiler olarak ortaya çıkmaktadır. Yapısal aile danışmanlığının en önemli özelliği onun çözüme odaklanmak yerine etkileyici unsurlara odaklanmasıdır. Yapısal aile danışmanlığını diğer yaklaşımlardan ayıran çevresel metaforları da incelemesi ve terapistin aktif olmasıdır. Bu modeli uygulayan yapısalcı terapistler için aile üyelerinin öznel iyi oluşları için yapılan temel uygulamalar, ●Aile sisteminin bütünlüğü ●Aile kurumundaki hiyerarşinin etkisi ●Alt sistemlerin birbirinden bağımsız fonksiyonlarıdır. Kuram şematik bir anahtar içinde ailenin anahtar parametrelerini göstermektedir. Kuramda bunun yanında terminolojik kavramlar da bulunmaktadır. Minuchin bu yaklaşım ile ailenin alt yapılarına odaklanmıştır. Minuchin sistem değişiminde equfinaliti ve sistem bütünlüğü kavramlarının önemini vurgulamıştır. Bu yaklaşımda aktif hale gelen terapist ailenin sorunlarının çözülmesi için bir katalizör konumundadır. Minuchin işlevsel veya işlevsel olmayan yaşantıların aile alt sistemlerinin sınırlarına göre değişik kriz durumlarıda olabileceğini söylemektedir. Bu sınırların esnekliği ebeveyn ve çocuk sistemleri arasındaki güç hiyerarşisine ve dengesine bağlıdır. Kurama göre bireylerdeki belirtilerin kavranabimesi için ilgili süreçlerin incelenmesi ve anlaşılması gerekmektedir. Bu uygulamada tüm aile bireyleri danışan 24 konumundadır. Bu sayede yeni kurulacak sistemde tüm bireyler güçlendirilmiş olur. Yeni kurulan dengeler aile sisteminin hayatta kalabilmesi açısından çok önemlidir. Kuramın önemli bir parçası da alt sistemlerdir. Bu sistemler olmadan ana sistem bir bütün olamaz ve işlev gösteremez. Sınırlar ve kurallar alt sistemlerle birlikte incelendiğinde, alt sistemler daha iyi kavranmış olacaktır. Aile birlikteyken bireyler normalden farklı davranışlar içine girebilmektedir. Bu tip durumlar alt sistemlerin anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır. Bu davranışlar geçici veya kalıcı olabilmektedir. Örneğin bir çocuk yetiştirilmesi, bir odanın boyanması vb. Eşler alt sistemi, karı koca üzerine yoğunlaşır. Birbirine destek çıkan ve besleyen eşler ailelerini geliştirmek için çaba sarf eder. Bu perspektiften bakıldığında eşler bir takımın üyeleri gibi görülebilirler. Ebeveyn alt sistemi, çocukların sosyalleştirilmesi, korunması ve kollanması üzerine yoğunlaşır. Normalde sağlıklı bir yapı olan bu sistem çok kuşaklı ailelerde bazı sıkıntılar yaşayabilir. Böyle durumlarde aileler çocukların yetiştirilme şeklini değiştirebilir. Kardeş alt sistemi, ailedeki aynı nesie ait bireylerini kapsar. Bu durumun dışında bir ailedeki aynı anne babadan doğmuş olan çocuklardan da oluşabilir. Ancak bu kesin bir alt sistem sınırlandırması değildir. Üvey kardeşler de bir alt sistemi oluşturabilir. Bu sistemdeki aile bireyleri aynı psikolojik yapıda olduklarından birbirlerini destekleyici yapıda olabilirler. 2.2.2.1. Terapistin Rolü Yapısal aile terapisinde terapist çok önemli bir konumdadır. Terapist hem aileyi tahlil edip değişimi sağlayan uzman hem de iyi bir gözlemcidir. Bu amaçlar doğrultusunda terapist zamanlama konusunda hassas olmalıdır ve yüksek enerjiye sahip olmalıdır. Hareketleri gerekli durumlarda tedavi sürecince farklılık gösterebilir dolayısı ile süreçteki rolü de zaman zaman değişebilir. Buna örnek olarak terapistin önce aileden kabul görüp onlardan biri olması, sonrasında ailedeki problemlerin üzerine gitmesi ve en son olarak da harekete geçmesi verilebilir. Bu süreçte bir çok tekniği kullanabilir, onlardan vaz geçebilir veya değiştirebilir. Her ailenin alt sistemleri ve ana sistemi farklı olacağından terapistin izleyeceği stratejiler de buna paralel olarak değişiklik göterebilir. 25 2.2.2.2. Terapi Süreci Terapi sürecinde gelişmeler sabit bir hızda olur ve kademeli olarak birbirini takip eder. Ailenin benimsediği kültürel değerler ve ortam bireysel ilişkiler ihmal edilmeden izlenir. İlk değişimlerin gözlenmesi birkaç seansı bulabilir. Terapist bu süreçte yeni davranış kalıplarının oturması ve ilişkilerin bu yeni temelde kurulması için çeşitli teknikler kullanır. Bu teknikler aile iç dinamikleri göz ardı edilmeden yapılmalıdır. Seanslarda aile içi iletişim gözlemlemeleri yapılır, verilen ödevlerle değişimler gözlemlenmeye çalışılır. Seanslarda ödev ve uygulama yapılması da bu terapinin özelliklerindendir. Bir tedavi sürecinin başarıya ulaşmış olması için önceki yapı eğişmiş ve yeni bir yapı başarıyla kurulmuş olması lazımdır. Böylece bireysel ilişkiler daha üretken ve işe yarar bir yapıya kavuşturulmuş olur. Kurulan bu yapı, ailenin durumuna göre koyulan kurallarla garanti altına alınmaya çalışılabilir. Yapısal aile danışmasında danışma süreci birkaç adımda gerçekleşir 1. Problem: Danışman oturumlarda görüşme yaparak ailenin problemlerini tespit etmeye çalışır. 2. Bilgi: Danışman problemlerle ilgili bilgileri toplar ve oturumlarda bunun için yönlendirme yapar. 3. Hipotez kurma: Danışman topladığı bilgilere dayanarak problemin çözümü için hipotez kurar. 4. Amaçlar: Hipotez kurulduktan sonra amaçlar belirlenir. 5. Müdahale: Danışman aşağıda belirtilenleri ortaya çıkartmak için çalışır. a. Aile üyeleri ve/ veya üyelerin kendi benlikleri ile olan etkileşim kalıplarını etkileyerek değiştirme b. Transaksiyonel çeşitliliği kontrol ederek müdahalenin etkililiğini artırmak 6. Dönüt: Danışman müdahalelerde aile üyelerinin tepkilerini esas alarak bu döngünün 2. adımına geri dönerek işlemlere tekrar başlar(Özabacı ve Erkan, 2014: 66): 26 2.2.2.3. Güçlü ve Sınırlı Yanları Ekonomik imkânları kısıtlı olan aileler için geliştirilmiş bir terapidir ve oldukça pragmatiktir. Sınırlar ve alt sistemler gibi kavramlar ilk kez kullanılmıştır. Aileler için ortaya atılış ilk kuramdır. Dinamik bir yapısı vardır ve danışmanın rolü önemlidir. Kısa sürede sonuca ulaşılabilir Kısıtlayıcı yanlarından ilki şu an üzerine odaklanmış olmasıdır. Ayrıyeten bireysel bir takım sorunlar veya geçmişe ait yaşanmışlıklar göz ardı edilebilir. Kullanılan teknikler yetersiz kalabilir ve samimiyetsiz bulunabilir. 2.2.3. Yaşantısal/İnsancıl Aile Danışmanlığı David Kantor, FredDuhl, BunnyDuhl, Virginia Satir, Carl Whitaker, WalterKempler, AugustNapier, David Keith, LeslieGreenberg ve Susan Johnson yaşantısal aile terapistleridir (Özabacı ve Erkan, 2014:67). Bu yaklaşımda psikodrama, danışan merkezli tedavi vegestalt tekniklerinin izleri görülür. Odak geçmişe ait olaylarda değil şu anda ve buradadır. Soyut kavramlar ve teorik bilgiler bu kuramda azaltılmıştır. Ailede yaşanılan deneyimler çok önemlidir. Bunlar psikolojik sağlıyı etkileyen olaylardır ve danışmana gerekli müdahale için yol gösterici konumundadır. Bu kuramda duygulara hitap etmeye ve onları etkilemeye çalışılır. Aile sisteminin ve içindeki bireysel ilşkilerin olumlu ve üretken bir yapıya kavuşturulması için duygların açıklığa kavuşturulması ve net olarak ifade edilmesi vurgulanmaktadır. En çok sözü edilen temsilcileri Virgina Satir ve Carl Whitaker’dir (Özabacı ve Erkan, 2014:67). 2.2.3.1. Danışma Süreci ve Teknikler Yaşantısal aile danışmanlığı kuramını kullanan terapistler, kullanmış oldukları terapötik teknikler açısından ikiye ayrılır. Carl Whitaker gibi bazı terapistler tedavi sürecini kendi spontanlığına, oluşturmacılığına ve kişiliğine bağlı oluşturur.Virginia Satir gibi diğer terapistlerise önceden yapılandırılmış bir süreci uygularlar. 2.2.3.1.1. Carl Whitaker'in Kullandığı Teknikler Whitaker’a göre 7 farklı yardım müdahalesi terapötik süreçte uygulanır.Bunlar şu şekilde sıralanır (Nazlı, 2014); 27 a.Gelişimi desteklemek için semptomları yeniden tanımlama: Ailelerin üretken olmayan davranışları terapist tarafından ortaya çıkarılır. Aileye farkındalık kazandırılır. Bu davranışların yerine uygulanabilecek daha üretken davranışlar belirlenir. b.Gerçek yaşam stresi yerine hayali (modelingfantasy) alternatifler: Bu aşamada üretilen fikirler değerlendirilir, işlevsellik bakımından kıyaslanır. Oluşturulan fikirler Role Playing yöntemi ile somut hale getirilir. c.Kişiler arası stres ile iç stresi birbirinden ayrıştırma: Bu iki farklı kavramın ayrıştırılması sağlanır. Aile içinde gelişen bu streslere karşı ayrı ayrı önlemler alınıp müdahale yöntemleri belirlenilir. d.Pratik müdahalede bulunma: Değişim ihtiyaçları doğrultusunda aile bireylerine müdahalede bulunulur. e.Aile üyelerinin çaresizliklerini artırma: Duygular yoğun bir biçimde ifade edilir. Bu yoğunsallık sayesinde tüm duygular ortaya konulmuş olur. En ufak bir bireysel etkileşim bile atlanmaksızın gözlemlenir. f.Duygusal yüzleştirme: Davranışların analiz edilmesinden önce duygular ön plana çıkarılır. g.Çocuklara akran gibi değil çocuk gibi davranmak: Çocuklara bir aile bireyi oldukları terapist tarafından hissettirilir ve onlar da sürece dahil edilir. Terapist burada çocuklarla oyun oynar. 2.2.3.1.2. Satir'in Kullandığı Teknikler Satir, tedavi sürecine önceden belirlenen birçok teknik kullanır.Bu teknikler dokunma, mizah, kareografi, aile portresi, aileyi yeniden yapılandırma, etkili iletişim ve destektir. Bu teknikleri uygularken önemli olan nokta ben mesajlarını kullanmaktır. Bu mesaj ile,işlevselliğin artırılması hedeflenir. Davranışları olumsuz ve üretken olmayan ailelerde “ben” yerine “biz” sözcüğü kullanımı yaygındır. Bu yüzden terapist aile bireylerinden her zaman “ben” mesajları ile kendilerini ifade etmelerini ister. Bu şekilde kendisini ifade eden bir çocuk sahiplenmeyi ve sorumluluk bilincinde olmayı öğrenmeye başlar. Bireyler arasında eşitlik ve benlik saygısı durumu oluşur. Duygular daha net ifade edilir. 28 Ben mesajlarıyla iletişim gerçekleşmediğinde ise Satire göre üyeler; suçlayıcı (blamer), yatıştırıcı/ kabul edici/ (placater), dikkati dağıtıcı/patavatsız (distractor), akılcı (computerorrationalanalyzer) gibi rollere girerler (Özabacı ve Erkan, 2014:68). Suçlayıcı (Blamer):Bu roldeki birey odağa birisini koyma amacındadır ve kendisine yönelebilecek suçlamaların sorumluluklarından kaçma eğilimindedir. Sakinleştirici/Kabul Edici (Placater):Bu roldeki birey karşıdaki bireyle çatışmaktan kaçınır. Yargının doğruluğunu veya yanlışlığını tartışmaktan çekinir ve karşısındakini onaylar. Dikkat Dağıtıcı/Patavatsız (Distractor):Bu roldeki kişi kendine yöneltilen sorulara tam olarak cevap vermez. Konuyla ilgilenmiyormuş gibi gözükür ve alakası olmayan eşyerden bahsedebilir. Akılcı (Analyzer):Bu roldeki birey duygusal yollarla değil akıl ve mantıkla sorular sorar, yanıtlar verir ve gözlem yapar. İletişimi bilişsel düzeydedir ve akıcıdır. Satir, aile üyelerinin iletişimini uyumlu hale getirebilmek için “iletişim duruşu” (communicationstance) tekniğini kullanır (Özabacı ve Erkan, 2014:68). Bu teknik, fiziksel davranışları ön plana çıkarır. Bundaki amaç abartılı fiziksel hareketlerin ardındaki duygusal karşılıklarını görebilmektir. Terapist bu amaç doğrultusunda bireylerden tepkilerini aşırı bir şekilde göstermelerini veya bir takım hareketler yapmalarını isteyebilir. 2.2.3.1.3. Terapistin Rolü Terapist yardım sürecinde etkili olmak için yardımcı terapist kullanabilir. Whitaker ve diğer sembolik yaşantı terapistlerine göre yardımcı terapistin olması daha fazla yarar sağlar (Özabacı ve Erkan, 2014:74). Whitaker doğaçlamalar ile bireylerin duygularını yükseltir, onlara içgörü kazandırır. Aile bireyleri daha açık bir iletişim düzeyineçekilmişolurlar ve kendi yeteneklerini farketmeye başlarlar. Terapistler her seansta bireylerle iletişime geçerek onlara örnek bir odel oluşturur. Sonuç olarak bireysellikler fark edilir, aile üyeleri arasındaki saygı gelişir ve değişime yönelik ilk adımlar atılmış olur. Terapistler oluşturdukları bu enerjiyi doğru yönde ilerleterek gelişimin devamlılığını sağlarlar. 29 Bu yaklaşımda tüm bireyler kendileriyle ilgili farkındalıklar kazanırlar. Terapist bu süreçte aşağıdaki sorunlarla yüzleşir ve onları çözmeye çalışır; ● Semptomları açmak, ● Kişiler arası stresi artırmak, ● Aile birliği duygusunu geliştirmek iletişimi artırmak, ● Toplumdaki bireylerle ve özellikle kültürel gruplarla bağlantıyı artırmak, ● Aile ve aile sınırlarının beklentilerini anlamak, ● Aileyi ve üyelerini fonksiyonlarını öğrenmeleri için teşvik etmek, ● Kuşaklar arasındaki ayrılığı artırmak, ● Aileye katılma, ondan ayrılma ve tekrar katılma gibi model sağlamak, ● Bireysellik söylemi ile karşılaştırmak, ● Aile üyelerini kendileri olmaları için cesaretlendirmek,(Özabacı ve Erkan, 2014, 74): 2.2.3.1.4. Yaklaşımın Güçlü ve Sınırlı Yanları Bu kuram, bireylere davranşlarda bulunmayı ve onların sorumluluklarını kabullenmlerini sağlar. Bireylerin kendilerini geliştirmelerini ve potansiyellerinin farkına varmalarını sağlar. Şu ana odaklanır. Bu yüzden geçmiş odaklı kuramla göre daha kısa sürede sonuca gidilebilir. Kuramın sınırlayıcı yönü kullanılan tekniklerin sistem yönelimli değil daha çok bireysel ve tavsiye yönelimli olmasıdır. Kullanılan bir çok teknik ödünç alınmıştır. Ciddi krizlerde bu kuram başarısızlığa uğrayabilir. 2.2.4. Sistematik Aile Danışmanlığı Sistemik terapi bir grup içerisindeki kişilerarası ilişkilerin, çatışmaların, psikolojik sorunların tanı ve tedavi temelli olarak Ludwig vonBertalaffly tarafından 30 geliştirilmiş olan farklı sistemlere uygulanabilir, evrensel olarak geçerli bir modeldir. Bir sistem; içinde bir dizi elemandan veya bireysel parçaların toplamından meydana gelir. Sistemler diğer sistemlerle ve sahip oldukları elemanlarla ilişki halindedirler. Bu da farklı etkileşimlere neden olmaktadır. Her sistemin kendi içinde bir dengesi vardır. Sistemde herhangi bir değişiklik olursa örneğin bir ferdin kaybı, üniversiteye bir çocuğun gitmesi gibi, sistemdeki denge bozulur. Sistem kendini dengede tutmak için aile içindeki en az bir birey semptom geliştirir. Örneğin; psikolojik problemler, davranış bozuklukları vb. (Rainbow, 2008). Sistemik terapinin odak noktası bireyin kendi ortamı içinde sağlık, sosyal sorunlar ve psikolojik bozuldukları bütüncül bir biyo-psikososyal bağlamda ele almasıdır. Psikoterapötik perspektifin yöneldiği en önemli nokta kaynaklardır. Bu kaynaklar sadece işlem yeteneğine sahip olan bireyler ve değerler değil aynı zamanda ekipler, çalışma gruplarından oluşan karmaşık sistemlerdir. Sistemik terapi bireylerin yetenekli, güçlü aynı zamanda davranış bozuldukları da geliştirebileceği ilkesine dayanır (Rainbow, 2008). Sistemik tedavi ve danışmada bireyler genel olarak bütünsel değerlendirilirler. Sistemik terapinin tedavi sürecinde, semptomları tespit etme, yeni ve daha önceden bilinmeyen bakış açılarını algılama, iletişim ve etkileşim kalıplarını analiz etme, değişim için uygun müdahalelere önlemleri katma, bireylerin kendi davranış sorumluluklarını almasını sağlama, sistemdeki diğer parçaların tutumlarındaki anlayışı belirleme, bütüncül bir hipotez geliştirme gibi yöntemlerle kaynakları güçlendirerek değişim için yönlendirir (Rainbow, 2008). 2.2.4.1. Sistemik Aile Terapisinin Gelişimi Aile terapisinin kökenindeki çeşitlilik 20 yy.’da İngiltere, İtalya, Avrupa’nın bazı bölgeleri, Avustralya, Kuzey Amerika, Latin Amerika gibi ülkelerde terapi yaklaşımlarının güçlenmesine ve değişildik göstermesine sebep olmuştur. Sistemik aile terapisinin temelleri ilk defa Bowlby’in anne-çocuk bağlanması üzerine yaptığı çalışmalarla İngiltere’de atılmıştır (Nazlı, 2014). Fakat Laing’in şizofreni ve şizofreninin temelinde aile ve toplum etkilerini vurguladığı radikal bakış açısı ve Skynner’ın (1976) aile ile ilgili psiko-dinamik bakış açısı da etkileyici olmuştur (Rainbow, 2008). 31 Amerikalı aile terapisi araştırmacıları, bir psikoanalist gibi çalışarak, patolojiyi yaratanın; bireyin kendisinden ve içselleştirdiği aile yaşantılarından çok, patolojinin kökeninin aile dinamiklerinin bir fonksiyonu olarak kabul edip ailenin bütününe yönelik bir tedaviyi yararlı bulmuşlardır (Bowen, 1966). 1950’lerde GregoryBateson, JayHaley ve daha sonra Don Jackson Palo Alto grubunu oluşturmuşlardır. Daha sonra bu grup MRI MentalResearchInstitute olarak şekillenmiştir. John Weaklandand Paul Watzlawick de bu çalışmalara katılmıştır. Bu araştırmacılar bu konuda ufuk açıcı birçok makale ve kitap yazmışlardır. Antroplogist olan Bateson, grup davranışları üzerine odaklanmıştır. Bu çalışmalarını aile etkileşimleri ve genel sistem teorisine uyarlamıştır. (Rainbow, 2008) ve intrapsişik etkilerden çok kişilerarası etkileşimin önemine vurgu yapmıştır. Genel sistem teorisi; birbiriyle etkileşim halinde olan yaşayan organizmaların kendi içinde; kendisi ve çevresiyle zaman içinde istikrarlı bir yapı oluşturan bir grup olarak görülmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Sistem; bütünlük ve non-summativity (bütün parçaların toplamından daha büyüktür) sistemin dengesi (homeostasis), ve equifinality (farklı uyarıcılarla aynı sonuca ulaşmak) gibi özelliklere sahiptir. Genel sistem terapisinin ailelere uygulanması ve aile iç dengesinin sağlanması (homestasies) ile ilgili olarak şu soruyu ortaya çıkarmıştır: “Aileyi değişimden alıkoyan temel mekanizma nedir?” Sistemik terapi terimi öncelikle Milan grubu tarafından kullanılmıştır. Sistemik modelde temel teorik kavramlar genel sistemler teorisi, sibernetik ve enformasyon teorisinden etkilenerek ortaya çıkmıştır. Milan yaklaşımını belirleyen önemli sayıltılardan biri, aldın sosyal olduğu, mental olgunun sosyal olguyu yansıttığıdır. Yani ruhsal sorunlar intrapsişik değil, kişiler arası sorunları yansıtmaktadır. Olgu ile bunun yer aldığı ortam, organizma ile çevresi arasında sürekli, karşılıklı bir ilişki söz konusudur. Günümüzde psikiyatri hala büyük ölçüde klasik medikal modele dayanmaktadır. Klasik medikal model batı kültüründe yaygın olarak benimsenen doğrusal düşünceye dayanmaktadır. Doğrusal düşünce gözlemciyi olayların oluş sırasına odaklanmaya ve arada tarihsel bir nedensellik kurmaya götürmektedir. ABC tıpta topluma çok iyi hizmet vermiş olan klasik tıbbi model, fonksiyonel bozukluklara uygulanmaktadır. Aile çalışmalarında etkileşimlerin gözlenen fonksiyonu, 32 döngüsel görüşe geçişe yol açmıştır. A;B;C;D bir sistemin üyeleri olarak kabul edilirlerse, her bir üye diğer tüm üyelerin davranışında bir şekilde etkili olur ve her birinin davranışından etkilenir. Bu görüş döngüsel görüş olarak tanımlanmaktadır. Aile bireyinde görülen semptom (belirti), sistemin semptomudur. Sistemik görüşmenin ana amacı semptomun(belirti) bağlantılarının bulunması, direk olarak sistemdeki ortadan döngüsel kaldırılması etkileşimlerin değil, sistemik kavranması ve semptomun bu durumda geçici olarak var oluşunun zorunluluğunu açıklamaktır. Sistemik aile terapisinde, terapist problemi ve değişimin planlanmasını sistemik (döngüsel) bakış açısına odaklı olarak gerçekleştirmektedir. Semptomlar (belirtiler) her zaman bir amaca hizmet eder. Bireysel gerginlik, kızgınlık ya da harekete geçmek, aile fonksiyonlarının termometresi olarak algılanabilir. Sistemik terapiler; ailede kullanılan iletişim biçimlerinin doğurduğu sonuçlara ve güç unsurları arasındaki çatışmalara odaklanır. Tarafsızlık kavramı; tarafsızlık kavramı, aile sistem yaklaşımının önemsediği bir kavramdır. Terapide tarafsızlık; terapistin aile içi koalisyonları, birliktelikleri, çatışma ve tartışmaları anlayabilmesine yardım eden bir kavramdır. Tarafsızlık aynı zamanda aile üyelerinin sorunlarına çözüm üretmek üzere teşvik de eder. İlişki; özel ve belirli bir bağlamda kişiler arasında oluşan duygu ve düşünce güdümünde davranışlarda şekillenen bir mesaj iletimi; daha ötesi arzu istek ve ihtiyaçların cevap bulmasına yönelik bir alışveriş sürecidir. İletişim; sosyal bir kontekstte yer alan özel ve sözel olmayan davranışlardır. Kişinin anlam vermek ve anlam için kullandığı her türlü sembol ve işareti içermektedir. İnsanların kullandıkları iletişim teknikleri kişiler arası işleyişin güvenilir göstergeleridir. Güç; bireyin sosyal sitemin diğer üyelerinin davranışlarını ya da kararlarını değiştirebilme yetisidir. Ara eylemsellik içindeki bir kişinin gücü diğerinin bağımlılığı üzerine kuruludur. Duygu; ise bireyin erken dönemlerinden itibaren belirli bir duruma ait özellikle birlikte anılarda tanım bulmuş olay veya olgulara bağlı hareketleniyorsa ötekine yönelik anlamlandırılmış içsel (introjektifprojektif) yansıtmalardır. 33 2.2.4.2. Terapistin Rolü Milan aile sistem yaklaşımında terapist, değişen aile sisteminin oluşumuna yardım eden bir uzmandır. Terapist, suçlayıcı olmayan, yönlendirici, tarafsız ve “olmalı” sözcüğünü kullanmaktan kaçman bir roldedir. Milan aile sistem yaklaşımı, aileyi yüzeysel bir değişim sürecine sokmak istemez. Tam tersine; terapist paradoksal bir pozisyonda değişimi fark ettirip, değişime karşı bir pozisyonda imiş gibi görülebilir. Ailenin değişimini, döngüsel sorular ve dolaylı başka müdahaleler kullanarak gerçekleştirir. 2.2.4.3. Terapi Süreci ve Sonuçları Başarılı bir sistemik terapi süreci, en kısa sürede semptomu çözebilen bir süreçtir (10 veya daha az seans). Aynı zamanda aile dinamiklerini değiştirebilir. Aile yaşantıları, aile üyelerinin ne yaptığı ve her üyenin diğerinin ruhsal sağlığını nasıl etkilediği gibi bağlantılar üzerine odaklanılır. İşe yaramayan etkileşimler, oyunlar değiştirilir. Daha önceki bilgilerin, rafa kalkmış görüşlerin yaşadıkları güncel sorunlarla baş etmede yetersiz kaldığı ortaya çıkar. Örneğin yeme problemlerine odaklanmış bir aile birbirini daha çok onaylamak ve açık bir iletişim kurmaya odaklanabilir. Eğer terapi başarılı olarak tamamlanmış, terapi süreci sonlanmış olsa bile, ailedeki gelişim devam eder. Çünkü aile birbirleri ile olan etkileşim sürecindeki odak noktalarını ve enerji kaynaklarını belirlemişlerdir. 2.2.4.4. Sistemik Terapinin Güçlü ve Sınırlı Yanları Sistemik terapinin en önemli özelliği esnekliğidir. Sistemik terapi bir çok farklı özellikteki aile ile çalışabilir. Bu yaklaşım, aile veya aile üyelerinden birine ait yeme bozuklukları, madde bağımlılığı, bağlanma vs. gibi fonksiyonel olmayan davranışlarla başarı ile çalışabilir. Sistemik aile terapisinin ikinci özelliği terapistlerin takım halinde çalışmalarıdır. Aile terapistleri aileyle çalışırken tek yönlü ayna ile diğer terapistlerin de (yansıtıcı takım) süreci izlemesine izin verir. Üçüncü bir özellik ise kısa zamanda bir problem üstüne odaklanmasıdır. Sistemikterapi, ailelere üzerinde odaklanan sorunla ilgili çözümleri sıralamakta yardım eder. Terapist ailelerin problemle ilgili olarak birbirlerine karşı değil birbirleri ile işbirliğine girerek çalışmalarına yardım eder. 34 Yansıtıcı takım ile çalışmak pahalı ama etkili bir yöntemdir. Klinik olarak güçlü ve farklı yaklaşımlara bağlı olarak çalışan terapistlerle işbirliği yapmak terapist için geliştiricidir. Aynı zamanda birden fazla terapistin aynı konuda fikir yürütmesi aile içinde destekleyicidir. 2.2.5. Bilişsel Davranışçı Aile Danışmanlığı Davranışçılık yardım mesleklerinde en eski yaklaşımlardan birisidir. Davranışçılık akımı, 1970’lerde bilişselcilerden etkilenmiş ve bu akım birleşerek bilişsel davranışçı danışma ortaya çıkmıştır (Özabacı ve Erkan, 2014:97). Bilişsel-davranışçı aile danışması oldukça yeni bir uygulama olmasına rağmen, görüşlerini bilişsel davranışçı kuramdan alır. 1970’lerden sonra bilişsel-davranışçı yaklaşım çiftlere ve ailelere uygulanmak için yoğun çaba harcanmıştır. Davranışçı yaklaşımın uygulamaları uzunca bir süreden beri devam etmekle birlikte aile danışmanlığında son 20-25 yıldır kullanılmaya başlanmıştır. Bilişsel yaklaşıma bağlı danışmanlar danışanlarının düşünce kalıplarını, inançlarını ve tutumlarını değiştirmeye çalışırlar. Çünkü onlara göre davranışların değişimi için bunlar gereklidir. Davranışçı yaklaşıma bağlı danışmanlar ise spesifik davranışların değişimi için uğraşırlar. Objektif olarak ölçülebilen, gözle görülür olaylarla ilgilenirler. Davranışçı yaklaşım iç görü istemez veya düşünce ve tutumların değişimi ile ilgilenmez. Semptomlar güncel bir problem olarak algılanır. 2.2.5.1. Bilişsel Davranışçı Aile Terapisinin Gelişimi Bilişsel yaklaşımın öncüleri Albert Ellis, AaronBeck ve Victor Raimy’dir. Davranışçı yaklaşımın en önemli öncüleri John Krumboltz, Cari Thoreson, Joseph Wolpe, Gerald Patterson ve Arnold Lazarus’dur. Birçok davranışçı danışman çalışmalarını ve teorik temellerini Albert Bandura’nın sosyal öğrenme kuramından almışlardır (Fenell ve Weinhold, 1989). Bu yaklaşıma göre ailedeki bir problem aslında yanlış öğrenmelerden kaynaklanır. Yanlış öğrenmeler çeşitli öğrenme yolları ile giderilebilir (Gabrill, 1981). Son yıllarda davranışçılar insan insana etkileşimde bilişsel faktörlerin önemini kabul etmişlerdir. Geçmişe oranla bugün davranışçılar insanların ne içsel çatışmalar ne 35 de dış güçler tarafından yönlendirildiğine inanırlar. Bunun yerine bilişsel faktörlerin de (düşünme ve seçim yapma yeteneği) hesaba katılması gerektiğini savunurlar. Önceleri istenmeyen davranışın ortadan kalkması için çevre koşullarının değişmesi gerektiğini savunan davranışçılar, şimdi ise davranışların değişmesi için kendi kendine düzenleme (self-regulation) ve kendi kendine yönlendirme (self-direction) nin önemini vurgularlar. Bilişsel-davranışçı danışma yaklaşımı insanın şimdiki düşünce kalıplarını etkileyerek düşünce ve hareketlerini değiştirmeye çalışır (Goldenberg ve Goldenberg, 1996). İnsanlar kendi davranışlarını değiştirebilir veya ayarlayabilirler. İnsanların sembolik düşünme kapasitesi vardır ve hareketlerini düzenlemeleri için onları esnek tutarlar. Bu yaklaşıma göre insanlar çocukluğunda kendisi ve çevresi hakkında bazı değer yargıları edinir. Çocuğun sevilme, korunma ve saygı görme ihtiyacı, büyüme, gelişme, iyi bir insan olarak yaşama eğilimi vardır. Çocuk bu ihtiyaçlarını doyuran yetişkinlerin değerlerini kolayca benimser ve özümler. Çocuğa kusursuz olması gerektiği, aksi halde sevilmeyeceği söylenmişse çocuk bunu hiç eleştirmeden evrensel bir doğru olarak kabul eder. Ancak bu beklentiyi her durumda karşılayamadığında kendisinin değersiz, yetersiz ve suçlu olduğunu düşünür ve kaygıya kapılır. Çünkü düşünceleri duyguları etkilemektedir. Benliği yıkıcı düşünceler ise yine benliği yıkıcı duygulara yol açmaktadır (Kuzgun, 1988). Akılcı duygusal yaklaşım, aile üyelerinin mantıksız inançlarının duygusal rahatsızlıklara neden olduğunu fark etmelerine yardım eder. Akılcı-duygusal aile danışmasının amaçları şöyle sıralanabilir: ● Aile üyelerine diğer aile üyelerinin söylediklerini fazla ciddiye almamalarını öğretme. ● Başkalarının aile içinde nasıl hareket etmesini istiyorsa ona göre de kendilerinin de kesinliklerinden (katılıklarından) vazgeçmelerine yardımcı olma. ● Aile üyelerini duygularını yaşamaları için cesaretlendirme. Bu duygulardan ortaya çıkan enerjileri kullanarak başka aile üyelerinden istediklerini sormaları ve yapmaları için onlara yardım etme. 36 ● Aile üyelerinin mantıksız inançlarının farkına varmalarına yardımcı olma ve onların bu inançları nasıl bırakacaklarını öğretme ● Danışanların kendi mantıksız inançları ile mücadele edebilmeleri için birkaç bireysel danışma tekniğini öğretme. ● Danışanlara daha etkili çatışma çözme becerilerini öğretme. ● Danışanlara kendilerini sıkıntıya sokmadan aileleri ile nasıl ilgileneceklerini öğretme (Fenell ve Weinhold, 1989). Sosyal öğrenme kuramı psikoloji alanında yaklaşık 30 yıldır geniş bir yer tutarken, bunun aile danışmasındaki yeri oldukça yenidir. Sosyal öğrenme kuramı, aile de dahil olmak üzere birçok değişik popülasyonlarda etkili bir şekilde uygulanmış olması nedeniyle aile danışmanlığında gittikçe fazla önem görmeye başlamıştır. Sosyal öğrenme kuramı ailenin çeşitli evrelerinde nasıl etkilendiklerini ve karşılıklı nedensel kalıpları nasıl geliştirdiklerini göstermeye çalışır. Tipik evreler şunlardır: Flört, evlilik, çocuklar, ikamet yerleri, meslek değişimleri, okulda çocuklar, sosyo ekonomik düzeydeki değişmeler, çocukların evden ayrılması ve emeklilik. Bu evrelerin her birinde fonksiyonelsiz davranışların gelişme potansiyeli mevcuttur ve eğer bunlar düzeltilmezse bu fonksiyonelsizlik bir sonraki evreye geçer. Genellikle problemin nedenleri şunlardır: Eşler arasında uygun aile becerilerinin yetersizliği, Dış çevredeki değişimler. Aile üyelerinin birbirine karşı pekiştireçleri azaltmaları, alışılmış tepkileri sürdürmeleri (Fenell ve Veinhold, 1989). Sosyal öğrenme kuramına dayalı danışmanların temel görevleri problemi analiz etmek, uygun müdahaleleri planlamak ve değişimi değerlendirmektir. 2.2.5.2. Terapistin Rolü Bilişsel-davranışçı aile terapisinde terapistlerin rolü bir eğitici gibidir. Terapistler aileye kendi ilişkilerini nasıl değerlendireceklerine ilişkin model olurlar. 37 Terapistler ailede değişimi başarabilmek için bilişsel davranışçı stratejilerden ve kendi kaynaklarından faydalanırlar. ● Davranışı inceleme, ● İlişki kurma, ● Yapılama, ● Özetleme, ● Yorumlama, ● İçeriği yansıtma. Buna ek olarak danışmanların davranışı değerlendirme becerilerinin olması gerekir. Davranışları değerlendirme şunları içerir: Problemli davranışa neden olan çevredeki değişkenleri belirleme, problemli davranış hakkında kişilerin duygu ve düşünceleri gibi var olan faktörleri keşfetme, bireylerin olaylar karşısında nasıl tepkide bulunduklarını belirleme, Problemli davranışın sıklığını artıran pekiştireçleri ortaya çıkartma. Düzenleyici süreçte danışman aile üyelerine şu becerileri kazandırabilir: ● Problemli davranış uygun olarak nasıl görmezlikten gelinebilir? ● Doğal ve mantıklı nedenler nasıl daha etkili kullanılabilir? ● Davranış olasılıkları nasıl oluşturulur? ● Geçici olarak, aile üyelerini pekiştirici bir çevreden pekiştireçlerin olmadığı bir çevreye nasıl çekilebilir? ● İşbirliği yapmayan aile üyelerine nasıl görev verilir? ● Eğer yukarıda saydığımız işlemler işe yaramazsa, aile üyelerinin imtiyazlarına nasıl el konulur? 38 2.2.5.3. Bilişsel-Davranışçı Aile Danışmanlığının Güçlü ve Sınırlı Yanları Danışman, danışma sürecinin aktif bir üyesi konumundadır ve aileye davranışlarıyla model olabilir. Gözle görülebilir davranışlar üzerinde durması ve yazılı bir kontrat yapmasından dolayı danışanlar, danışma sürecinin hedeflerini ve bunun doğrultusunu kolayca anlayabilirler. Bu yaklaşımda, eğer bir teknik danışma sürecinde etkili olmuyorsa, daha et kili bir başka tekniği planlama fırsatı vardır. Çok sayıdaki danışanlara, etkili bir şekilde uygulanabilen yöntemlerinin olması yaklaşımın güçlü yönleri arasındadır. Öğrenme teorilerinin ilkelerini etkili bir şekilde öğrenen ebeveynler, bunu diğer problemlerine de kullanabilirler. Bu yaklaşım, sürekli değişim halindedir. Ebeveyn eğitimiyle başlayan yaklaşım, ailenin bir sistem olduğuna odaklanmıştır. Kısa süreli sürecinin olması, yaklaşımın bir diğer güçlü yönüdür. Bilişsel-davranışçı aile danışması, anormal davranışlara medikal tedaviyi reddeder. Çünkü bu yaklaşıma göre, birçok problem kişisel, sosyal veya iş ilişkilerindeki yetersizliklerden kaynaklanır. Bu nedenle, yetersiz kişilerin eğitime ihtiyacı vardır. Problemin biyolojik veya medikal nedenlerine zaman ayrılmaz. Ayrıca, bireylerin geçmiş hikâyesini almak için de zaman ayrılmaz, hemen probleme odaklanır (Gladding, 1998). Diğer yaklaşımlara göre bilişsel-davranışçı aile danışması daha az sistemlidir. Bu yaklaşımın temel aldığı öğrenme teorisi, ailelerde doğrusal değişim sağlar ancak bu bütün ailenin değişimden yararlanmasına engel olur. Bu yaklaşımı benimseyen aile danışmanlarının bazıları, duygu gibi davranışın etkili parçalarına odaklanmamışlardır. Bunun yerine, öncelikle davranışlara, ikinci olarak düşüncelere bakarlar. Bu nedenle, danışma sürecinde bazı üyeler uygun şekilde hareket ederler ancak farklı bir şey hissetmezler. Bazı vakalarda etkili olabilen bu yaklaşımın bedeli, duygu ve düşünceleri yadsımasıdır. Bazı danışmanlar uygulamalarda katı olmaları gerektiğine inanırlar. Onların sponton olmamaları ve tekniklere bağlı kalmaları, aile ile kurdukları raportu kaybettirebilir. Bazı vakalarda, hem danışman hem de aile endişelendikleri için danışmaya son verebilir. Bilişsel-davranışçı aile danışmanlarının, ailenin geçmiş hikâyesini almaması onların aile dinamiklerini ve aile kalıplarım anlamamalarına neden olur. Bir diğer sınırlı yanı da, yaklaşımın aile iç görüsü yerine aile hareketine önem 39 vermesidir. Bu şekilde değişim sağlayabilir ancak aile üyelerinin kavrayışları değiştirilemez. Örneğin, ebeveynler birçok teknik kullanarak çocuklarının davranışlarını değiştirebilirler ancak çocuklarının hatalı davranışlarının nedenlerini anlayamazlar. Yaklaşımın semptomlara çok fazla odaklanması ve problemin altında yatan nedenleri önemsememesi eleştirilmektedir. Bilişsel-davranışçı aile danışması oldukça yönlendiricidir. Etik kurallara uymayan danışmanlar hastayı kendilerine göre yönlendirebilirler. 2.2.6. Öyküsel (Narrative) Aile Danışmanlığı “Tekbir gerçeğin herkes için doğru” olabileceği savını reddeden postmodernist düşünce artık gerçeklerin peşinde koşmaktan uzak olduğumuzu ve insanın öznel bilişsel yapılarına (dünya görüşü) göre yaşamını, kendine dönük algısını, kişilerarası ilişkilerini düzenlediğini savunmaktadır (Nazlı, 2014). Sosyal yapılandırmacılık ise kültürel alt grup ve bağlamlarda varlığını sürdüren insanların anlamlandırma sürecinde ortaya çıkan sosyal etkileşimlerin gücüne vurgu yapmaktadır. Kültürel olarak paylaşılan anlamların aslında kullanılan ortak dil sistemi ile yalandan ilgili olduğu ifade edilmektedir.Nazlı’ya (2014) göre insan zihni, gerçeği yaratma ve yaşadıklarına değer biçme üzerine kurgulanmıştır. Öyküler çevreye uyum sağlama ve dünyayı anlama ihtiyacımızın metaforik anlatımları olarak kabul edilebilirler. Öyküsel terapide, toplumsal normlar haline dönüşmüş kültürel hikâyelerin yeniden yapılandırılması (deconstruct) esastır. Yeniden yapılandırmada, bireyin varlığını sürdürdüğü sosyolojik bağlamdaki çevresel koşulların olumsuz etkilerine rağmen otantik kişiliğe ulaşması amaçtır (Nazlı, 2014). Öyküsel terapist, danışanın sesine ve anlattığı hikayesine akademik ve formal bilgilerden daha fazla önem vermektedir. Danışanın demografik özellikleri formal bilgiye örnek olarak gösterilebilir. Danışanı kültürel hesaplaşmaların ortasında bırakan anlatımların (narratiflerin) boyunduruğundan kurtarıp özgürleşmesini sağlamak psikolojik yardım sürecinin hedefidir. Birey-çevre etkileşimi sonucunda yaşantılardan elde edilen örtük bilgi (Karaırmak ve Aydın, 2007) kültürel izler taşıyan narratiflerin oluşumunda etkendir. Öyküsel terapiyi teorik bilgiden uzaklaştırıp terapi ortamına ilk uygulayanlardan olan White ve Epston (1990) aile danışmanlığını kendi özel ilgi alanları olarak belirlemiştir. Buna bağlı olarak, öyküsel terapiyle ilgili yayınlar, konferanslar ve eğitim 40 olanakları özellikle aile danışmanlığı alanında hızlı bir artış göstermiştir. Oluşturulduğu günden beri, öyküsel terapi ve onun temelindeki postmodern felsefeden, aile terapistlerinin eğitiminde ve süper vizyonunda faydalanılmaktadır. Zamanla öyküsel terapistin kullanımı çiftler ve ailelerin yanı sıra, bireyler ve çocuklar ile uygulamalara doğru genişlemiştir. Öyküsel terapi ve psikoterapi yöntemlerinin bağlanma terapisi, aile sistem modelleri (Woodcock, 2001), stratejik terapi (Anderson ve Bagarozzi, 1983) ve çözüm odaklı terapi (Freeman ve Couchonnal, 2006) ile birlikte kullanıldığı görülmektedir. Öyküsel terapistin bireysel ve aile danışmanlığındaki verimliliği görüldükten sonra bu yeni yaklaşım grup danışmanlığına da uyarlanmıştır (Jones, 2004). Ayrıca öyküsel terapistin stratejileri oyun ve sanat terapisiyle birleştirilerek çocuklarda benlik saygısı ve baş etme becerilerini geliştirmek için kullanılmıştır (Wood ve Frey, 2003). 2.2.6.1. Terapötik Amaçlar İnsanlar genellikle, kendi kişisel öyküleri içerisinde sıkıştıklarını hissettiklerinde veya kendi öyküleri anlamsız ya da kişisel deneyimleriyle uyumsuz olduğunu fark ettiklerinde profesyonel yardım aramaya baslar. Bu nedenle, öyküsel terapistin ilk amacı, kişilerin ve ailelerin daha doyurucu ve otantik öyküler inşa etmelerine yardımcı olmaktır (Nazlı, 2014). Bu süreç terapötik iletişim ile başlar, işbirlikçi yaklaşım, sorunları tanımlama ve dışa vurma (externalizing), hikâyenin anlam ve önemini yeniden inşa ederek faydalı olanın gücüne vurgu yaparak devam eder ve sonunda kişinin kendi yaşamına dair yeni bir bakış açısı kazanmasıyla alternatif öykü üretilir. Öyküsel terapistin ilk kurucuları olan White ve Epston’a (1990) göre de öyküsel terapistin temel amacı, alternatif kişisel öyküleri tanımlayarak ya da yeniden oluşturarak, yeni anlamlar içeren daha tatmin edici deneyimlerin ortaya çıkmasını sağlamaktır. Bir diğer deyişle, öyküsel terapistin amacı, insanlara kendi öykülerini daha üretken bir şekilde inşa etmelerine yardımcı olmaktır. 2.2.6.2. Terapi Teknikleri Terapi sürecinde görüldüğü üzere, sorunu dışsallaştırma (externalizingthe problem) öyküsel terapistin en önemli terapötik araçlarındandır. Öyküsel terapistin temel amaçlarından biri de, kişinin kendi yaşamı ile gücünü azaltan öyküsü arasında ayrım yapabilmesine olanak sağlamaktır. Bir başka deyişle, danışanın öyküsünü bir 41 yaşam şeldi olarak kabul etmeyip yaşamını ve öyküsünü birbirinden bağımsız kavramlar olarak görmesine yardım etmektir (Epston, White ve Murray, 1992). Bunun için en basit yol insanın hayatına hükmeden bu hikâyesinin “dışlayıcı konuşma tekniğini” kullanarak yapısal çözümlemesini yapmak ve yeniden yapılandırmaktır. White ve Epston (1990) dışsallaştırmayı "kişileri zamanında kişiselleştirdikleri can sıkıcı olayları nesnelleştirmeye/somutlaştırmaya destek veren bir yaklaşım” olarak tanımlamışlardır. Bu sayede problem tam anlamıyla kişiden ve ailesinden bağımsız bir varoluş halini alacaktır (White ve Epston, 1990). Dışsallaştırma süreci aile üyelerinin kendilerini tanımlayan ve yaşamlarına rehberlik eden öyküleri anlatmalarıyla başlar. White’a (1993) göre kişi, kendi özel öyküsü hakkında kendisini tanımlayan bir gerçeklik gibi konuşmayı durdurduğunda dışsallaştırma konuşmasını kavramaya başlamış olur. Buna göre kişi kendi deneyimiyle öyküsünü ayırdığı zaman “Alternatifleri ve kim olacağına dair kendi tercihini keşfetmekte özgür olacaktır.” Bu süreçte terapist problemi etkileyen unsurları sormak yerine, aktif olarak kişinin problemlerini oluşturan inançları hakkında açıklama yapmaya çağıran bir dil kullanır (White, 1995). Terapist, kişinin sorunlarını içselleştirmesini sağlayan sorular yerine “Peki sizde depresyon ne gibi etkiler meydana getiriyor.” şeklinde problemi kişiden ayıran sorular sorar. Bu sayede dışsallaştırma tekniği, danışana ve aile üyelerine probleme dair kendi inançlarını ve problemleriyle ilişkilerini değiştirmeleri için bir fırsat verir. 2.2.6.3. Terapistin Rolü Son yıllarda postmodern düşünce yapısı özellikle aile danışmanlığını büyük ölçüde etkilemiştir (Nazlı, 2014). Buna bağlı olarak terapist ve danışan ilişkisi daha eşit bir ilişkiye dönüşmüş, danışan terapi sürecinde daha aktif bir rol almaya başlamıştır. Terapist, doğru ve yanlışı danışana doğrudan göstermeye çalışmak yerine danışanın yaratıcı gücüne güvenen yardımcı yaratıcı rolü üstlenmeye başlamıştır. Diğer bir deyişle danışan kendi öyküsüne yaratıcı bir alternatif senaryo yazarken terapist sadece yardımcı bir yazar rolünü benimsemektedir. Daha genel olarak, terapistin en temel görevi danışana yaşam senaryosunun içine yerleştirebileceği alternatif bakış açılarını bulması için yardımcı olmaktır. Kişiler öznel algılarına bağlı olarak aynı olaydan tamamen farklı sonuçlar çıkarabilirler. Özgün anlatımlar fenomenolojik dünyanın ürünleridir. Öyküsel 42 terapist danışanın problem üreten anlatımlarından sıyrılıp yeni anlatımlar yaratmasına yardım ederken kendi kimliği üzerinde etkili olan kültürel izlerin ve narratiflerin farkında olmalıdır. Terapist danışanı sorunu tanımlamak ya da çözüm yolları üretmek için dinlemez. Terapötik diyalog içinde, danışanın öyküsünü daha iyi anlamak için dinler ve soru sorar (Laird, 1998). Öyküsel terapi ve psikoterapi anlayışına dayalı olarak Radikal Dinleme kavramı ortaya atılmıştır. Bu kavram, her insanın içinde devam eden içsel bir diyalog olduğunu ve bu içsel diyalogun sesini dış dünyaya duyurmak istediğini vurgulamaktadır. Terapiste düşen rol, her bir sesin ve öykünün duyulabilmesi için terapi ortamında gerekli koşulları yaratmaktır. Danışan değişimin kaynağı olarak görülmekte ve terapist üstlendiği uzman rolünden uzaklaşarak danışanı eşit koşullarda çalışılan bir ortak olarak görmektedir. 2.2.6.4. Öyküsel Aile Danışmanlığının Güçlü Yanları Öyküsel terapistin eklektik işbirliğine yatkınlığı güçlü yanlarından biridir. Öyküsel terapistin bu özelliği onun farklı yaklaşımlarla birlikte kullanılmasına ve toplumun farklı kesimlerinden çok çeşitli problemlere sahip danışanlara yardım sağlamasına olanak verir. 43 III. BÖLÜM: İSLAM HUKUNDA AİLE HAKEMLİĞİ 3.1. İslam Hukukunun Kaynakları İslâm Hukuku, İslâm dinine, dolayısıyla İslâm Dini’nin kurallarını koyan Kur’an-ı Kerîm’e dayanır. İslâm Hukuku, bir diğer adıyla Şeriat, değişen ve değişmeyen, inanca ait olan ve amel ile ilgili bulunan bütün dini hükümlerin ve talimatın adıdır (Karaman, 1998:293). Kur’an’da itikada taalluk eden emir ve yasaklar, helal ve haramlar ile,Sünnet’in ibadet ve muamelata taalluk eden emir ve tavsiyeleri Şeriat’ı oluşturmaktadır. İslâm Şeriatının kaynaklarına Edille-i Şer’iye (Şer’i Deliller) denir. Edille, delil kelimesinin çoğuludur. Delil, lügatte, iyi veya kötü olsun, bir şeye götüren, rehber, yol gösterici anlamındadır. İslâm Hukukunda “kaynak” anlamında kullanılmaktadır. Buna göre İslâm Hukukçuları delili, “kendisini, doğru bir düşünme ile kesin veya zannî olarak, ameli şer’i bir hükme götüren şey” olarak tarif ederler (Hallaf, 1973:161). Bu tariften de anlaşıldığı gibi, delil, sözün anlamı bakımından kesin ve zannî olarak ikiye ayrılmaktadır. İslâm Hukukunda hükümler asıl itibariyle kesin delil kabul edilen nass’lara dayandırılır. Hakkında nass bulunmayan meselede zannî delile başvurulabilir. Ancak bu zannî delil de Kur’an’daki kesin nasslara aykırı olmamalıdır. Nass: Tevil kabul etmeyecek şekilde hüküm ifade eden ayet veya hadis, açık ifade, metin anlamındadır (Zehra, 1979:363). İslâm Hukukunun asıl kaynakları da Kitap ve Sünnet’tir. Diğer deliller, Kitap ve Sünnet’ten doğmuş ve bunlardan faydalanmıştır. Diğer bir deyişle, İslam Hukukunun bütün kaynakları kesin hüküm ifade eden ayet ve hadislere dayandırılır. “Allah ve Rasulü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek veya kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Rasulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzâb Suresi, 33/36). İşte İslam Hukukunda, Kur’an ve Kur’an’ın açıklayıcısı Sünnet olarak iki aslî kaynak ile birlikte, hüküm vermede kullanılabilecek ve iki aslî kaynağa aykırı olmamak üzere, iki tâli kaynak mevcuttur: 44 1- Allah’ın Kitabı Kur’an-ı Kerîm, 2- Hz. Muhammed’in söz ve davranışlarından oluşan ve Kur’an’ın açıklayıcısı olan Sünnet, 3- Hz. Peygamberden sonraki bir asırda İslâm âlimlerinin, Kur’an ve Sünnette nas bulunmayan bir mesele hakkında ittifak ederek oluşturdukları hükümler, ki buna İcmâ-i Ümmet denir. 4- Kitap, Sünnet ve İcmâ’da hükmü bulunmayan meseleye, aralarındaki illet(Lügatte; bulunduğu yerde değişikliğe yol açan durum, Hukukta; Hükmün konmasını münasip gösteren durum) birliği sebebiyle, bu kaynaklardan birinde yer alan meselenin hükmünü vermek anlamında Kıyas’tır. Bu dört delil İslâm Hukukunda, hukukçuların üzerinde ittifak ettikleri delillerdir. Bu delillerin dışında, üzerinde ittifak hasıl olmayan deliller de vardır. İslâm Hukukçularının üzerinde ihtilâf ettikleri deliller olarak da, Mesâlih-i Mürsele, İstihsân, İstishâb, Örf, Şer’u Men Kablenâ ve Sahabî Kavli sayılmaktadır. 3.2. İslam’da Aile Hakemliği Meselesi Aile hakemliğini geniş ve dar anlamda ifade etmek gerekir: Geniş anlamda aile hakemi: Aile fertleri veya büyük aileyi oluşturan aileler arasındaki anlaşmazlığı çözmek için yetkili olarak seçtikleri ve üzerinde anlaştıkları kişidir. Daha çok bu konumda hakem görevini ailenin en büyüğü, aile reisi veya ailenin bilge kişisi yapar. Aile meclisi kavramı da bu anlama yakındır. Aile meclisi: Aile fertlerinin ortak görüşlerini belirleyen ve yerine getiren heyettir (Türk Dil Kurumu, 2009:45). Dar anlamda aile hakemi: Eşler (karı-koca) arasındaki anlaşmazlığı çözmek için aileden (veya aile dışında) yetkili olarak seçilen ve üzerinde anlaşılan kişi veya kişilerdir. 45 3.2.1. Aile Hakemliğinin Tarihçesi Aile meclisi veya Aile hekimliği kavramı çok eski insanlık tarihlerine kadar gitmektedir. Eski dönemlerde ortaya çıkan sorunlar bilge insanlar, kabile önderleri ve aile büyükleri tarafından çözülmeye çalışılmıştır. Küçük topluluklarda bu sorunlar toplumun ileri gelenleri tarafından belirlenen şekillerde çözülmüş ve bu kararlar daha sonra ortaya çıkan sorunlar için de geçerliliklerini korumuştur. Peygamber kavimlerinde bu görevi peygamberler üstlenmiştir, diğer kavimlerde ise peygamberlerin yetki ve görev verdiği kişiler bu görevi yerine getirmiştir. İslam dışındaki büyük dinlerde de aynı çözüm yöntemi izlenmiş, dini liderleri olan rahip, haham ve papazlar bu konuda sorumluluk alan kimseler olmuşlardır. Günümüzde Batı’daki toplumsal yapıda da halen rahip ve papazlar ailelerin danışmanı konumundadır. Ailelerin mahrem konularında onlara yardımcı olmakta ve problemlerini çözmektedirler Şamanizm, Zerdüştlük, Hinduizm, Brahmanizm, Manihaizm ve Budizm gibi dinlerde de dini önderler ailenin devamını sağlama ve koruma konusunda toplumlarında önemli roller üstlenmektedirler (Foltz, 2006). Dünyanın hemen hemen tüm toplumlarında bahsedilen muhafazakâr anlayış kendini yaşatmıştır. Günümüze kadar süregelen bu anlayış toplum olma bilicinin bir sonucudur. Günümüz hukuksal yapısında uluslararası ticaret alanında “tahkim meselesi” yer almaktadır. Bu; iki taraf arası ticari hareketlerde çıkan anlaşmazlıkları çözmek için oluşturulan, her tarafın bir hakem ile temsil edildiği anlaşmalardır. Sonuç olarak hakem kararları uygulanır ve taraflar bu karara uymak zorundadır. Kur’an-ı Kerim’de mesele bir ayet ile açıklanmıştır. Ayette emredilenlerin uygulanış biçimi ve sistematiği din âlimleri tarafından tartışılmış ve içtihat edilmiştir. Bu kararlar günümüze kadar çeşitli fıkıh ve tefsir kitaplarıyla gelmiştir. 3.2.2. Kur’an’da Aile Hakemliği Son kutsal kitap Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır; 46 “Eğer (eşlerin) aralarının açılmasından endişe duyarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar arayı düzeltmek isterlerse, Allah onların arasını bulur. Çünkü Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından haberdardır.” (Nisa Suresi, 4/35). Ailede eşler arasındaki çatışma ya erkeğin zulmetmesiyle ya da kadının isyanıyla olur. Kadının isyanı erkek tarafından bu ayetin öncesinde de belirtildiği üzere üç şekilde düzeltilmeye çalışır. Kadın isyana devam ederse veya erkek zulme devam ederse ya da Allah’ın emirleri aile içerisinde uygulanmadığından, evliliğin devamından endişe duyulursa bireylerin menfaat ve faydalarını düşünen aileleri içinden belirlenen birer hakem göndermeleri emredilmiştir (Rıza ve Muhammed, 2008:58). İslâm dininde aile kavramı kutsal sayılmış olup toplumun yapıtaşı olarak görüldüğünden büyük önem taşır. Bu sebepten İslam dini, aile yapısındaki bozuklukları düzelterek ailenin varlığının sürdürülmesini ve korunmasını ister. Burada ailenin varlığı tehlikeye girdiği an İslam dini son çareyi işaret etmiştir. Bu şekilde bir hakem kadının ailesinden bir hakem de erkeğin ailesinden gönderilmesi istenmiştir. Belirlenen hakemler tarafsız kalmak amacıyla eşler arasındaki yaşananlardan ve ruhi etkilerinden etkilenmemelidir. Bunların yanında sağlıklı düşünme ve yargılama yetilerini engelleyen bütün düşünce ve etkilerden uzak kalmalıdırlar. Her tarafın taleplerine eşit mesafede durulmalı, onlara kulak verilmeli ve varsa çocuklarına şefkat gösterilmelidir. Hakemlerin bireylerin en yakını ve sırdaşı olduğu unutmamalı ve bu yüzden meselenin rahatça anlaşılıp çözümlenebilmesi için her şey onlara açıkça anlatılmalıdır. Hakemler, eşlerin arzusu ailenin yıkılmaması ise, karı ve kocanın tutum ve davranışlarını düzeltmelerini isteyecektir. Ayrıca zaten eğer eşlerin kalbinde Allah korkusu var ise, öfke gibi bu süreci engelleyebilecek kötü duygular oluşmayacaktır. Yüce Allah, hakemlerin kalplerindeki kuvvetli arzu vasıtasıyla eşler arasındaki geçimsizliği giderir (Kutup, 220). Müfessir İzzet Derveze, bu ayetin inişi hakkında bir rivayete ulaşamadığını belirtmiştir (Derveze, 1997:124). Âlimler de bu ayetteki hakemlerden kastedilenlerin Hz. Peygamber (s), onun vekilleri, emir sahipleri ve kadılar olduğunu belirtmiştir (İbn 47 Kesir, 2010). Hz. Ali’den (r) rivayetle, karı-koca arasındaki anlaşmazlıklarda önce emir sahiplerine sonra da onların vekillerine gidilmesi gerektiği ve emir sahiplerinin olaylara müdahale hakkı olduğu belirtilmiştir. Hakemlerin nasıl belirlendiği konusunda net bir yargı bize bildirilmemiştir. Hakemler eşler tarafından direkt olarak seçilebilir veya aile büyüklerin görevlendireceği bir kişi de hakem olabilir. Eğer mesele mahkemeye taşınmış ise, yargı süreci başlamadan mahkeme tarafından iki hakem atanabilir. Bu da mahkemeye gidilmeden önceki son barıştırma seçeneğidir (Mevdudi, 1986:318). Buradan anlaşılacağı üzere akraba dışı hakem tayini caizdir. Ancak hakemlerin akrabaların içinden seçilmesi daha uygun görülmüştür. Seçim hakkı öncelikli olarak eşlerindir. Eşlerin hakemi belirlerken ailesiyle müşavere yapması daha hoş görülür. İslam âlimlerinin ihtilafa düştükleri nokta hakemlerin yetkileri olmuştur. Hz. Ali’den rivayetle bir kısım alim yetkilerin kesin boşanmayı da kapsayacağını söylemektedir Diğer el-Hasen el-Basrî’den (r) rivayet eden alimler de hakemlerin böyle bir yetkilerinin bulunmadığını ileri sürmüştür (Yazır, t.y.). Şafiî ve Hanefi mezheplerine göre hakemlerin karar verme yetkisi yoktur ve sadece eşlere barışma girişimi maiyetinde tekliflerde bulunabilirler. Hz. Ali (r) ve Hz. Osman (r) bazı olaylarda boşanma ve barışma yetkisi olan hakemler tayin etmişlerdir. Muhammed b. Sirin, İbrahim enNehâî, Şa’bî, Said b. Cübeyr, Abdullah ibn Abbas (r) ve diğer fakihler hakemlerin barıştırma ve boşanma gibi yetkilerinin bulunduğuna hüküm vermişlerdir (Mevdudi, 1986:318). 3.2.3. Sünnette ve Sahabe Döneminde Aile Hakemliği 3.2.3.1. Peygamber Döneminde Aile Hakemliği Resulullah (s) kendi döneminde karşılaştığı sorunlara direkt müdahale etmiş ve çözümler bulmuştur. O dönemde fiili bir hakemlik olayı gerçekleştiğine dair rivayet bulunamamıştır. Hz. Peygamber (s) sahabelerinden gelen sorulara ayet inmiş ise o doğrultuda çözümler üretmiş ve uygulamış eğer ayet yok ise kendi hükmünü uygulamıştır. Bu hususta üç örnek şu şekilde verilebilir: Sahabilerden Abdullah b. Ömer (r), bir gün kendi hanımını hayızlı olduğu sırada boşuyor. Durum babası Hz. Ömer (r) tarafından Resûlullah (s)’a intikal ettiriliyor, 48 peygamberimiz de boşamanın hayızlı olduğu anda yapılamayacağını, kadının temiz anında yapması gerektiğini emrediyor ve şöyle buyuruyor: “Ona emret hanımına dönsün, sonra onu temizlenip tekrar hayız görünceye kadar ve sonra temizleninceye kadar -nikâh altında- tutsun. Bundan sonra da ister tutsun, isterse birleşmeden boşasın. İşte Yüce Allah’ın, kadınların içinde boşanmasının emrettiğiiddet budur.”1 Bunun üzerine Abdullah b. Ömer (r), Resûlullah’ın (s) emrine uyarak boşamadan vazgeçiyor, hanımını temizli anını bekliyor ve ondan sonra boşuyor. Sâbit b. Kays’ın hanımı olan Übeyy oğlu Abdullah kızı Cemile (veya Habîbe), kocasının çirkinliğinden, başka bir rivayete göre kendisini dövdüğünden dolayı Resûlullah (s)’a gelerek kocasından ayırmasını ister. Bu konuda şöyle der: “-Ey Allah’ın Resûlü! Sâbit b. Kays’ın ne dinine ne de huyuna bir diyeceğim var. Fakat Müslümanlıkta küfran-ı nimetten çekiniyorum.” Resûlullah (s) ona sordu: “-Bahçesini geri verecek misin?” O da cevap verdi: “-Evet.” Bunun üzerine Resûlullah (s) Sâbit’e: “-Bahçeyi kabul et ve onu boşa!” dedi.2 Bu örnekte görüldüğü gibi kadın kocasından boşanma isteğini Resulullah’a (s) iletmiştir. İslam hukukunda bu “muhâlâa” olarak geçmektedir. Kadının kocasından bir bedel karşılığında ayrılması anlamına gelmektedir. Burada kadın, kocasından boşanma talebinde bulunuyor. İslâm hukukunda bu işleme “muhâlâa” ismi veriliyor. Bu da “kadının bir bedel karşılığında evlilik bağından kurtulması” demektir. Tirmizî başka bir olayı da Rükâne’den rivayetle naklediyor: “-Ey Allah’ın Resûlü, karımı bette talakı ile (kesin bir şekilde) boşadım.” dedim. O da: 1 Buhârî, K. et-Talâk, bab: 1; Müslim, K. et-Talâk, bab: 1; İbnMâce, K. et-Talâk Talâk, 2; Nesâî, K. etTalâk, 1; Tirmizî, K. et-Talâk, 1. 2 Buhârî, K. et-Talâk, Bab: 11; İbnMâce, K. et-Talâk, 21; EbûDâvûd, K. et-Talâk, babfi’l-hulu’; Dârimî, K. et- Talâk, 6; bkz. Ateş, Süleyman, Kur’ân’a Göre Evlenme ve Boşanma, s.75, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul, ts. 49 “-Neye niyet ettin?” dedi. “-Bir talaka niyet ettim.” dedim. “-Vallahi mi?” dedi. “-Vallahi.” dedim. “-Niyetin ne ise talak odur. ” dedi.3 Burada bir sahabenin hanımını bir mecliste üç talak ile boşadığı peygamberimize iletiliyor. Bu örnekten anlaşılacağı üzere peygamberimiz bir mecliste yapılmış olan üç talağı tek talak olarak değerlendirmiştir. Örneklerden de anlaşılacağı üzere Resulullah (s) kendisine yöneltilen sorunlar hakkında hükümleri vermiş ve icra etmiştir. 3.2.3.2. Sahabe Döneminde Bu dönemin aile hakemliği uygulamaları daha çok Raşid Halifelerin iktidar olduğu zamanda gerçekleşmiştir. Meseleyi daha iyi anlamak için bir kaç örnek şu şekilde verilmiştir. II. Halife Hz. Ömer (r) döneminde şöyle bir olay geçmiştir. Bir kadın Hz. Ömer’e (r) gelerek: -“Sana dünyadaki insanların en hayırlısını şikâyet etmeye geldim. Dünyada onun kadar salih amel işleyen bir kişi daha yoktur. İnsan onu ancak onun yaptığı amelleri yaparak geçebilir. O gecesini ibadetle gündüzünü de oruçla geçirir...” dedikten sonra hayâ ve utancından gerisini getiremeyerek: -“Ey Mü’minlerinEmîri! Beni bu şikâyeti tamamlamaktan bağışla!” dedi. Hz. Ömer de ona: -“Allah sana mükâfatını versin. Sen kocanı çok güzel bir şekilde övdün. Seni bağışlıyorum” dedi. 3 Tirmizî, K. et-Talâk, 2; Ebû Dâvûd, Müslim ve Ahmed b. Hanbel’de rivayet etmiştir; et-Tâc, c.II, s.310; bkz. Ateş, a.g.e., s.64. 50 Kadın gittikten sonra Kâ’b b. Sûr (r): -“Ey Mü’minlerinEmîri! O kadın utanarak gerisini getiremediyse de bence size açık bir şekilde birisini şikâyet etti” dedi. Hz. Ömer’in: -“Peki, o kimi şikâyet etti?” diye sorması üzerine de Kâ’b: -“Kocasını şikâyet etti. Çünkü o, karısının kendisi üzerindeki haklarından biri olan zevciyet hakkını gözetmemektedir” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer: -“Derhal bana o kadınla kocasını getirin!” diye emretti. Onların gelişinden sonra da Kâ’b’a: -“Bunların davalarını sen hallet” buyurdu. Kâ’b: “Senin bulunduğun bir yerde ben nasıl hakemlik yapabilirim?” diye itiraz etmek istediyse de, Hz. Ömer: -“Bu davaya sen bakmalısın. Çünkü ben anlayamadığım halde sen kadının ne demek istediğini anlayıverdin. Bu yüzden de bunların arasında hakemlik yapmak benden çok senin hakkındır” dedi. Kâ’b da kadının kocasına dönerek şunları söyledi: -“Allah Teâlâ “Hoşunuza giden kadınlarla iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz” (Nisa 4/3) buyuruyor. Bu durumda üç gün oruç tut; dördüncü günü de oruçsuz olarak karının yanında geçir. Aynı şekilde üç gece sabaha kadar ibadet et; ancak dördüncü geceyi karınla birlikte geçir ve onun yanında yat!”. Onun verdiği bu hüküm üzerine Hz. Ömer: -“Senin bu yaptığın, birincisinden de güzeldir” buyurdu ve onu Basra kadılığına tayin etti (Kandehlevi, 1997). Halife Hz. Osman (r) ile IV. Halife Ali (r) şartlar gereğince, barışma ve ayrılma kararını uygulama yetkisine sahip hakemleri tayin etmişlerdir (Mevdudi, 1986: 318). Ebu Tâlib’in oğlu Akîl ile (Utbe b. Rebia’nın kızı olan) hanımı Fatıma’nın meselesi Hz. Osman’ın(r) mahkemesine getirilince, müminlerin emiri olan Hz. Osman (r) kocasının ailesidenİbn Abbas’ı, kadının ailesinden de Muaviye’yi hakem tayin etti 51 ve onlara şartlar gereği barıştırma ve boşandırma yetkisi verdi (Mevdudi, 1986, 318). Bu iki hakeme şöyle dedi: “-Sizin kanaatiniz barıştırma noktasında olursa onları barıştırırım. Eğer ayrılması noktasında olursa onları ayırırım.” (İbn Kesir, 2010).4 Aynı şekilde Hz. Ali (r) halifeliği döneminde buna benzer bir durumda hakemler tayin etti ve onlara eşleri barıştırma ve ayırma yetkisi verdi (Mevdudi, 1986:318). Bununla ilgili örnek şöyle vuku bulmuştur. Abdurrezzak, İbn Abbas (r) hadisinden tahric ederek Muhammed b. Sîrîn’den o da Ubeyde (r)’den şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bir gün her birinin yanında bir grup insan bulunan [aralarında anlaşmazlık olan] bir kadın ile bir erkeği Hz. Ali’nin (r)yanına geldiklerine şahit oldum. Bunun üzerine Hz. Ali (r), kadının ailesinden bir hakem, erkeğin ailesinden bir hakem tayin etti. Sonra da hakemleri huzuruna çağırarak onlara şöyle dedi: “-Üzerinize düşen görevin ne olduğunu biliyor musunuz? Sizin yapmanız gereken şudur: Eşleri birleştirirseniz ben de onları birleştiririm. (Başka bir rivayette: Eşleri ayırırsanız ben de onları ayırırım).” Bunu duyan kadın şöyle dedi: “-İster lehime ister aleyhime olsun Allah’ın kitabındaki hükme razı olurum.” Koca da bunun üzerine: “Eğer ayrılık olursa, hayır, kabul etmem.” dedi. Bunu duyan Hz. Ali (r): “-Yalan söyledin. Allah’a yemin ederim ki aleyhine de olsa Allah’ın kitabındaki hükme razı olmadıkça buradan çıkamazsın.”dedi(İbn Kesir, 2010).5 3.2.4. Aile Hakemliği Meselesine Fıkhî Mezheplerin Bakışı “Eğer (eşlerin) aralarının açılmasından endişe duyarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar arayı 4 Bkz. İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azîm, el-Mektebetu’ş-Şâmile, Nisa sûresi 35. âyetin tefsirine; Ebu’l-Hayyân, Bahru’l-Muhît, el-Mektebetu’ş-Şâmile, Nisa sûresi 35. âyetin tefsirine. 5 Bu olayı İbn Ebî Hâtim rivayet etmiştir.; bkz. İbn Kesir, a.g.e. a.y.; Cessas, Ahkâmu’l-Kurân, Nisa sûresi 35. âyetin tefsirine. 52 düzeltmek isterlerse, Allah onların arasını bulur. Çünkü Allah hakkıyla bilendir, her şeyin aslından haberdardır.” (Nisa, 4/34). Bu ayet-i kerimeden anlaşılacağı üzere; aile içerisinde bir geçimsizlik olması halinde din bilginlerinin cemiyet veya devletten kendilerini temsilen iki hakem göndermelerini istemeleri gerekmektedir. Fıkhî mezhepler eşlerin barışması konusunda anlaşmışlar ancak ayrılma konusunda ortak bir karara varamamışlardır. Bu sebepten ötürü şu iki temel görüş ortaya çıkmıştır: Ebû Hanife ve bir rivayete göre İmam Şafiî ve Ahmed b. Hanbel’e göre hakemler vekildir. Kendilerine verilen yetkiler dışına çıkamazlar. Bu sebepten, istisnalar dışında, kocanın hakkı olan boşanma konusunda bir yetkileri yoktur. İmam Mâlik ve diğer rivayete göre Ahmed b. Hanbel ile Ali, İbn Abbas, Şa’bî, İbrahim Nehâî, Evzâî, Muhammed b. Sirin, Said b. Cübeyr gibi müçtehitlere göre hakemler hâkimdir. Vekâlete ihtiyaç duymadan bedel karşılığında veya bedelsiz olarak barışma ve boşanma yetkilerini kullanabilirler (Karaman, 1998).6 3.2.5. 1917 Osmanlı Devleti Aile Hukuku Kararnamesi’nde Aile Hakemliği “Hukuk-ı Aile Kararnâmesi” ilk İslam aile hukuku kanunudur. 1917 yılında çıkarılmıştır. Bu tarihte sonra da birçok Müslüman ülkede yürürlükte kalmıştır. Daha sonradan hazırlanan modern aile hukuku kanunlarına da örnek olmuştur. Miras hukuku, aile hukuku ve şahıs hukuku gibi konularda yetersiz kalan mecelle hâkimleri zor durumlara sokuyordu. Var olan hukuk boşluğu fetvalarla ve fıkıh kitaplarıyla doldurulmaya çalışılıyordu. Bu noktadaki gereksinimler üzerine oluşturulan bir komisyon çağdaş kanunları incelemiş, Hanefi mezhebi merkezli ve diğer mezheplere de uygun olacak biçimde bir kararname hazırlamıştır. Bu kararname “Hukuk-ı Aile Kararnâmesi” adıyla 1917 yılında yürürlüğe konulmuştur. Kararname daha sonra 1919 6 İmam Malik b. Enes (v. 179/795), el-Muvatta’(nşr. M. F. Abdulbaki), s.584, Mısır, 1051; Eş-Şîrâzî, Ebû İshak İbrahim b. Ali (v. 476/1083), el-Mühezzeb, c. II, s.71, Kahire, 1959; İbnKudâme, Abdullah b. Ahmed (v. 620/1223) el-Muğnî, c. VII, s.321, Kahire, 1970; İbnRüşd, Ebu’l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed el- Hâfid (v. 595/1199), Bidâyetü’l-Müctehid Nihâyetü’l-Muktesıd, c.II, s.81, İstanbul, 1333. 53 senesinde çeşitli baskılar yüzünden yürürlükten kaldırılmıştır (Karaman, 1998, 225; Erman, 2010). Müfarakât ve münâkehât olarak iki kitaba ayrılan bu kararname 157 maddeden oluşmaktadır. Münâkehât kısmı altı, müfarakât kısmı da üç bölümden oluşmuştur (Karaman, 1998). Ahkâm-ı şahsiye adlı komisyon 2 Mayıs 1923 tarihinde yeni bir kanun hazırlamak amacıyla toplanmıştır. Ancak ilk layiha 1924-1925 yıllarında toplanan ikinci bir komisyon tarafından hazırlanmıştır. Hazırlanan layihadaki pek çok madde 1917 senesindeki Hukuk-ı Aile Kararnâmesi hükümleriyle aynıdır ve 142 maddeden oluşmaktadır (Adliye Ceridesi, 1340-1341). Batıda yürürlükte olan bir kanunların Türk Medeni Kanunu altında ülkeye getirilmesi fikri 1925 senesinden itibaren güçlenmiş, daha önce geçerli olan kanunlar yürürlükten kaldırılmıştır. Sonrasında 1926 senesinde İsviçre Medeni Kanunu bazı düzenlemeler ile kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiştir (Karaman, 1998:227). Hukuk-ı Aile Kararnâmesi’nin hakemlerle ilgili 130. maddesinde kötü muamele ve geçimsizliği şöyle düzenlemiştir: “Zevceyn beyninde niza ve şikak zuhur edip de tarafeynden biri hâkime müracaat ederse hâkim tarafeyn ailelerinden birer hakem tayin eder. Bir veya iki taraf ailesinden hakem tayin edilecek kimse bulunamaz veya bulunup da hakem olacak evsâfı haiz olmazsa, hariçten münasip olanları tayin eyler. Bu suretle teşekkül eden aile meclisi tarafeynin ifadât ve müdâfaatını tetkik ile beynlerini ıslaha çalışır. Kabil olmadığı surette kusur zevcde ise beynlerini tefrik eder. Ve zevcede ise mehrin tamamı veya bir kısmı üzerine muhâlâa eyler. Hakemler ittifak edemezler ise hâkim evsâf-ı lâzimeyi haiz diğer bir heyet-i hakemiyye veya tarafeyne karabeti olmayan üçüncü bir hakem tayin eyler. Hakemlerin verecekleri hüküm kat’î ve nâkabil-i itirazdır.” 131. madde : “...tefrîka dair sadır olan hüküm talâk-ı bâini tazammun eder ve keyfiyet ale’l-usûl tescil edilir.” Kanun “aile meclisi” dediği hakem heyetine, kabil-i itiraz olmamak üzere ıslah ve boşama yetkisi vererek Mâlikî mezhebini iltizam etmiştir. Hanefî mezhebinin hâkim 54 bulunduğu Osmanlı camiasında Mâlikî mezhebine ait bir hükmün alınması, mezkûr kanunun esbâb-ı mûcibe lâyihasında müdâfaa edilmiştir (Karaman, 1998: 319). 3.2.6. Mısır ve Diğer İslâm Ülkelerinde Aile Hakemliği (Ahvâl-i Şahsiyye) Lübnan, Irak ve Suriye gibi Müslüman ülkelerde Hukuk-ı Aile Kararnâmesi uzun süre resmi olarak geçerliliğini korumuştur. Irak ve Suriye daha sonra değişiklikler yapmış, yeni kanunlar tasarlamış ancak Lübnan kanunu değiştirmeden bugün halen kullanmaktadır (Karaman, 1998, 227). Mısır Medeni Kanunu da İslâm Aile Hukukunu/Ahvâl-i Şahsiyye’yi uygulamıştır ve halen günümüzde de geçerliliği devam etmektedir. Suriye Medeni Kanunu, Hukûk-ı Aile Kararnâmesi’nde bulunan aile hakemliği meselesinde 112-115. Arasındaki maddeleri değiştirmiş, detaylı bir biçimde uygulamıştır: “Söz veya fiil ile kendisine kötü muamelede bulunan ve hayatı çekilmez hale getiren kocasından şikâyet eden kadının ondan ayrılmayı talep etmesi caizdir. Zarar verdiği sabit olur hâkim de aralarını ıslaha muvaffak olamazsa onları ayırır ve bu bir bâin talak olur. Kötü muamele ve zarar sabit olmaz veya müddeî koca olursa hâkim, anlaşıp barışmaları bir aydan az olmamak üzere onlara mühlet verir. İddia sahibi ısrar eder anlaşma da gerçekleşmemiş bulunursa hâkim; birisi karının diğeri erkeğin ailesinden ki hakem tayin eder. Bu mümkün olmadığı takdirde hâkim ıslah kabiliyetini takdir ettiği kimseleri hakem tayin eder ve vazifelerini dürüstlük ve adalet içinde yapacaklarına yemin ettirir.” (Fıkra: 1-3) “Hakemler önce anlaşmazlık ve geçimsizlik sebeplerini araştırır, sonra karı-koca ile bulunmalarını zaruri gördükleri kimseleri hâkimin başkanlık ettiği bir celsede toplarlar. Taraflardan birinin gelmemesi hakemliğe mani değildir. Aralarını bulmak için bütün gayretlerini sarf ederler.” (113/1-2) 55 “Hakemler aralarını bulmaktan ümit kesince bakarlar eğer kötülük ve kusurun tamamı veya çoğu kocada ise7 bir talak ile onları ayırırlar...” (114/1) (Karman, 1998: 321). “Kusurun tamamı veya çoğu kadında ise8muhâlâa yoluyla ayrılığa hükmederler.” (114/2) (Karaman, 1998:321). “Hakemler ihtilaf ederse hâkim bir üçüncüsünü ilave eder.” (114/3) “Kanunun hükümlerine uygun olduğu takdirde hâkim bu kararı hükme bağlar.” (115) 3.3. Aile Hakemliğinde Temel Meseleler Evlilik, karı koca arasında kurulmuş olan gönüllü bir ortaklıktır. Bu ortaklık, hem resmi hukukta hem de İslam hukukunda birtakım sorumlulukları beraberinde getirir. Eşlerin birbirlerine karşı hakları vardır aynı zamanda gözetilmesi gereken hukuklar da vardır. Bu hakların gözetilmemesi ve korunmaması eşler arasındaki muhabbeti, saygıyı ve sevgiyi bitirir. Evliliğin temelini oluşturan bu hassasiyetlerin azalması aile kurumunun sarsılmasına yol açar. Sarsılan aile hayatının sonucunda ortaya çıkan problemler şu şekildedir: ● Erkek zulüm eder ve kötü muamelede bulunur. ● Erkek kadınına huysuz davranır, ona bakmaz sorumluluklarından kaçar. ● Kadın kocasına huysuz davranır, ona isyan eder ve sorumluluklarından kaçar. ● Kadın, kocasına ait emanetleri korumaz ve yerine getirmez. ● Evlilikteki Allah’ın koyduğu sınırlar eşlerden biri veya ikisi tarafından da gözetilmemeye başlanılır. ● Huzursuzluk ve kavgalardan dolayı karı-kocanın aralarının açılacağından endişelenilir. 7 1929 tarihli Mısır Medeni Kanunu iki tarafın kusurlu olması ile kusurun kimde olduğunun anlaşılmaması halini de bu hükme tabi kılmıştır. 8 Mısır Medeni Kanununa göre bu durumda dava reddedilir ve tefrika hükmedilmez; ancak kadın ızrarı ispat ederse tefrik bahis mevzûu olur; ispatsız şikâyetin tekerrüründe ise hakemlere başvurulur. Bkz. Karaman, a.g.e., c. I, s.321. 56 ● Karı koca arasında anlaşmazlıklar artar; öfke, kin ve nefret duyguları oluşur. ● Karı koca arasında olması gereken sevgi ve şefkat duyguları birlikte yaşamalarını tehlikeye atacak şekilde ortadan kaybolur. Bu şartlar ortaya çıktığında her taraftan bir hakem seçilir ve hakemlerin göstereceği yollar izlenir, verecekleri tavsiye ve öğütler dinlenir. 3.3.1. Aile Hakemi Olabilecek Kişiler Hakem ilk önce aile mensubu bir birey olmalıdır. Bu sayede eşleri onların aile yaşamlarını bilen, tercih ve taleplerini anlama kabiliyetinde olan ve onları yakinen tanıyan kişiler temsil etmiş olacaktır. Aileye mensup olan hakemler kimin haklı kimin haksız olduğunu anlama noktasında en uygun kişilerdir. Karı kocanın karakterlerini tanıyan hakemler, bu sayede olayı daha iyi anlama kabiliyetine sahiptirler. Bunların yanında eşlerin aile dışına açılması mümkün olmayan sırlarını akrabalardan olan hakemlere söylemesinde bir sakınca yoktur. Temsil ettiği eşi bu açılardan çok iyi bilen bir hakem, karşılıklı olarak yapılan tartışma sonucunda en doğru kararı verecek olan kişidir. Eğer aileye mensup böyle bir kişi bulunamıyorsa çeşitli tecrübelere sahip kimseler hakem olarak olaya dâhil olmaktadırlar. Bir kişinin hakem olabilmesi için gerekli olan şartlar ise şu şekildedir: ● İslâm hukukçusu veya uzmanı olması gerekir. ● İslâm aile hukukunu ve toplum hayatını iyi bilmelidir. ● Toplum ve aile hayatını iyi bilen bilge ve tecrübeli kişiler. Bu kimseler, İslâm hukukunu bilmezseler de, eşlerin birbirlerine karşı hak, hukuk, görev ve sorumluluklarını çok iyi bildiklerinden sağlıklı çözümler getirebilirler. ● İslâm aile hukukunu ve toplum hayatını iyi bilen psikologlar. Bu yetkinliklere sahip kimseler hakem olarak, verilen sıralama ile tercih edilmelidirler. 57 3.3.2. Aile Hakeminde Aranan Nitelikler İslam’da önemi çok büyük olan aile kurumunun devamının sağlanmasında görev alacak olan hakemlerin taşıması gereken belirli özellikler vardır. Bu özellikleri de şu şekilde sıralayabiliriz. 3.3.2.1. Müslüman Olmak Hakemin Müslüman olması şartı temelde İslam dininin diğer dinlerden üstün olması dolayısıyla ona inananlar üzerinde diğer dinlere mensup kişilerin hakimiyet kuramayacağı gerekçesidir. Zira “Allah kâfirler için Müslümanlar aleyhine asla bir yol kılmayacaktır” (Nisa 4/41) ayeti temel alınarak savunulan bu görüşte İslam hukukçuları arasında herhangi bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Müslüman olma şartı evli çiftlerin farklı dinlere mensup olmaları durumunda ortadan kalkabilmektedir. Eğer çiftler kendi dinlerinden bir hakem talep ederse İslam hukuku buna onay verir. 3.3.2.2. Akıl Bâliğ Olmak Burada maksat kişinin hukuksal sonuç doğuran davranış ve eylemlerde bulunabilmesidir. İslam hukukuna göre kişinin bu tutum ve davranışları sergileyebilmesi için akıl baliğ olması gerekmektedir. Zira akıl baliğ olmayan kişiler zaten başkalarının vesayetleri altında yaşamaktadırlar. Aynı şekilde akli dengesi yerinde olmayan kimseler de bir veliye muhtaçtırlar ve bu kişilerin hakemliği kabul edilmez. 3.3.2.3. Hür ve Adil Olmak İslam hukukçuları hakem olacak şahsın hür olması gerektiğini savunmuşlardır. Buna göre kölelik hakem tayin edilmeye manidir. Çünkü kölelerin şahitlik yapma salahiyeti yoktur. Hâlbuki hakemde şahitte aranan vasıfların bulunması gerekir. Hakemin adil olmasından maksat dini konularda duyarlı, büyük günahlardan kaçınan, emanete riayet eden ve güzel muamelede bulunan biri olmasıdır. Hakemin adil olması gerektiği konusunda islam hukukçuları farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Şafii, Maliki ve Hanbelî hukukçulara göre, hakemin adil olması şarttır derken Hanefiler bu konuda adaletin şart olmadığını bunun sadece bir kemal sıfatı olduğunu belirtmişlerdir. Dolayısıyla fasık birinin hakemliği caizdir ve hukukun sınırını aşmadıgı sürece verdigi hüküm kabul edilir. Zira tahkim bir kazadır ve kaza ehliyeti de şahitlik ehliyetidir. 58 Hanefilere göre fâsıkın şahitliği geçerli olduğundan hakemliği de geçerlidir. Burada fasıklığın tanımını doğru yapmak gerekmektedir. Adaleti sağlayacak kimsenin toplum içinde itibarı düşük, yüz kızartıcı suçlar işleyen birisi olması kabul edilemez. Bu sebeple cumhurun adalet şartına itibar etmenin daha sağlıklı olduğunu düşünüyoruz. Çünkü başkası adına hüküm verilecek olması hükmü verecek şahsın adil olmasını gerekli kılar. 3.3.2.4. Hukuk Bilmek Hanefilerin dışında kalan İslam hukukçularının çoğuna göre hakemin tahkime konu olan problem hakkında hukuk bilgisinin olması gerekmektedir. Hukukun bütün bölümlerini bilmesi şart olmamakla birlikte, hakemin tahkim konusu dışında genel bir hukuk bilgisine sahip olmasının iyi olacağı ifade edilmiştir. Çünkü Hz. Peygamber (s) Sa‘d b. Muaz’ı Benî Kurayza hakem kılmak istediğinde onların bu teklifini kabul etmiştir. Sa‘d’a da İslam’ın böyle bir durumda hükmünün ne olduğunu bilip bilmediğini sormamıştır. Tahkim sonucunda da onun kararını takdirle karşılamıştır. Hanefiler hakemin hukuk bilmesinin sadece güzel olacağı ancak hakem olmanın doğrudan sartı olmayacağını savunmuşlardır. Gerekçe olarak da, hukuk bilgisi yetersiz olan hakemin başka hukukçulardan görüş alarak hüküm verilebileceğini ileri sürmüşlerdir. Bununla birlikte, hukuku hiç bilmeyen birinin hakem yapılması uygun görülmemiştir. Çünkü cahil kişinin doğru olan pek çok şeyi bozması mümkün olduğu gibi, bilmeden yanlış hüküm vermesi de söz konusudur. Meşhur Şafiî fakihi Mâverdî (ö.450/1058), hakemin içtihat yapabilecek güçte olması gerektiği görüşündedir. Ona göre bu vasfı tasımayan kişi hakem olamaz ve hükmü de geçersizdir. Hanefi hukukçuların çoğu bunun şart olmadığını belirtirken. Hanbelî, Maliki ve Zahiri hukukçular ve bazı Hanefiler hakemin müçtehit olmasının şart olduğunu ileri sürerler. Mâverdî’nin “ictihad yapabilme” şartı, delillerden yeni hüküm çıkarabilecek kadar; Kur’an, sünnet, icma ve kıyasta yer alan bütün dini bilgilere vakıf olması, şeklinde anlaşılırsa bu şartı taşıyan hakem bulmak çoğu zaman mümkün olmaz. 3.3.2.5. Güvenilir ve Objektif Olmak Arabulucu tarafların güvenini kazanan bir kişidir. Nitekim arabulucu, anlaşmazlık ve niza konusunu çözerken tarafların güvenini kazandığından dolayı 59 arabulucu olmuştur. Arabulucu bu güveni sarsmamak için de söz konusu olayın çözümünde objektif olmalı (Tanrıver, Süha, 2005:165) taraflara aynı mesafede bulunmalıdır. Arabulucu her yönüyle güvenilir ve adaletli olarak tarafları ikna etmeye çalışır. Hz. Peygamber’in arabulucu olarak istenmesi hiç şüphesiz onun güvenilir olması ve o günkü toplumda O’nun haksızlık etmeyeceğine olan güvenin tam olmasından kaynaklanmaktadır. Hz. Peygamber, peygamber olmadan önce bile “Muhammedü’lEmin” ismiyle çağrılmış insanlara her yönüyle örnek olmuştur. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de “O müminler için en güzel örnektir” (Azhap, 33/21) şeklinde ifade edilmiştir. 3.3.2.6. İkna Kabiliyetine Sahip Olmak Arabulucunun ikna kabiliyetine sahip olması (Tanrıver, Süha, 2005, 166) tarafların ihtilaflarını çözmede önemli bir etkendir. “İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav.”(Fussilet, 43/34) ifadesi ikna esasının temelini oluşturur. Toplumu temelden sarsma özelliği olan uyuşmazlıkların çözümü hiç şüphesiz duyguları anlayabilme ve ikna kabiliyetine sahip olma ile mümkündür. Taraflara yumuşak davranamayan onları anlayamayan arabulucu olamaz. Arabulucu olmak, taraflarla iletişim kurmayı ve onları anlamayı gerektirir. Hz. Peygamber de bu özelliği ile tarafları ikna etmeye çalışmıştır (Özbek, Abdullah, 1991:132). 3.3.2.7. Sabırlı ve Dikkatli Olmak Arabulucu her iki tarafı sabırla dinlemeli, aktif dinleme yöntemini kullanmalı, dikkatli davranarak tarafların sorununu çözmeye çalışmalıdır. Arabuluculuk, sorun odaklı olmayı, taraflar arasında empati ve iletişimi sağlamayı, görüş ayrılıklarının yeterince tartışılarak çıkarların dengelenmesini gerekli kıldığından bu süreçte arabulucunun sabırlı ve dikkatli olması son derece önemlidir. Arabulucu iyi niyet sergileyen, açık anlaşılabilen bir dil kullanabilen, karar verme yöntemlerini bilen kişiler olarak iletişim kurabilmesi, çözüm konusuna odaklanabilmesi, gereksiz konuları dışarıda bırakabilme becerisine sahip olması ve sonuçta hâkimin iş yükünü azaltmaya yardımcı olması sabır ve farkındalıkla mümkündür. Arabulucunun önerileri nihai karar olmadığından, tarafların önerileri ve memnuniyetleri esastır. Önemli olan ortak noktaya gelebilmeyi sağlamaktır. Arabulucu, 60 sabır ve dikkatiyle, bütün bu süreçlerde, aşama aşama kolaydan zora doğru bir yol takip ederek tarafların çıkmaza girmeleri durumunda çözüm formülleri ortaya koyup bu formüller etrafında sorunu gidermelidir. 3.3.2.8.Aileden biri olmak Nisa Sûresi’nin 35. ayetinde hakem gönderme emri, eslerin ailelerinden birer tane olmak suretiyle ifade edilmistir. Tahkim usûlüne başvurulması caiz olan diğer konulardan farklı olarak karı koca arasındaki geçimsizlik durumunda ayetin ifadesindenyola çıkılarak hakem olacak kişinin aileden olmasının gerekli bir şart olup olmadığı hususunda ulema ihtilaf etmiştir. Ulemanın cumhuru, hakemlerin öncelikle aileden olmasının gerektiğini; ancak hakemlerin dışlarıdan olmasının da caiz olduğunu belirtmiştir. Diğer görüş sahipleri ise, hakemlerin; biri karının diğeri kocanın ailesinden olmak üzere, ailelerden olması gerektiğini söylemişlerdir. Maliki İbnü’l-Arabî (ö.543/1148) “hakemler ailelerden olmalıdır” demistir. Desûki (ö.1230/1815) Hasiye’sinde; “çünkü ayetin zahiri ailelerden olması yönündedir” diye açıklamıştır. Bu görüşü Caferiler de kabul etmektedir. İbn Hazm (ö.456/1064) da ayetin zahirinin gereği olarak hâkimin eslerin ailelerinden hakem göndermesi gerektiğini belirtmiştir. Hakemleri göndermekten maksat, karı koca arasındaki uyuşmazlığın sebebini belirlemek, mümkünse aralarını düzeltmeye çalısmaktır. Düzeltme imkânının olmadığı durumlarda ise hakemin usûlüne göre aralarını tefrik etme yetkisinin olup olmadığı konusunda fukaha ihtilaf etmiştir. Yeter ki; hakem ehil, güvenilir, kuvvetli bir mantıkve beyan gücüne sahip, kendilerinden beklenen sonucu gerçekleştirebilecek kimselerden olsun. Bu görevi diger ehliyet şartlarını taşıdıktan sonra akrabalar kadar yabancılar da yapabilir. Hakemlerin akrabalardan olması; onların eşlerin durumlarını daha iyi bilmeleri, onların iyi olmalarını daha çok istemeleri, onlara karşı nasıl yaklaşacaklarını da daha iyi bilecekleri için taraflar üzerinde daha etkili olabilmeleri temennisine bağlıdır. Akrabadan hakem tayininin başka bir gerekçesi de; tarafların yabancı birisi karşısında anlatmak istemeyecekleri mahrem hususları akrabadan birisine daha rahat anlatabilmeleri, hakemlerin de onların aile içi sırlarını saklamaya daha çok özen göstermeleri olarak açıklanmıştır. 61 Eğer bir kimsede yukardaki vasıflardan bir veya birkaçı yok ise onun bir davaya hakem olarak atanması uygun düşmez. Onarılması gereken durumlarda daha büyük zararlara yol açabilirler. 3.3.3. Hakemi Talep Edebilecek Kişiler Nisa Suresi, 35. Ayett’te hakem çağırılmasının öneminden ve gerekliliğinden bahsedilmiştir ancak kimin hakemi çağıracağı sorusuna cevap verilmemiştir. Bu konuda İslam âlimlerinin vardığı mutabıklar sonucunda bir sıralama oluşturulmuş ve o sıralama aşağıda verilmiştir: ● Eşlerden biri, kadın veya koca hakem talep edebilir. ● Eşlerden her ikisi birlikte hakem talep edebilir. ● Eşlerden birinin ailesi; ana, baba veya kardeşleri hakem talep edebilir. ● Eşlerden her ikisinin ailesi birlikte hakem talep edebilir. ● Eşlerin yakın aile dostları hakem talep edebilir. ● Eşlerin yakın komşuları ve sırdaşları hakem talep edebilir. 3.3.4. Hakemin Konumu İslâm âlimleri bu konuda ihtilaftadır ve halen tartışma bir sonuca bağlanamamıştır. Bu konuda ortaya çıkmış olan içtihatları şu şekilde açıklayabiliriz: 3.3.4.1. Hâkim Konumunda Olduğunu Savunanlar: Görüşleri ve Delilleri Safiîler ile Ahmed b. Hanbel’den nakledilen birer görüşe ve Malikilere göre, bu kişiler tarafların vekili değil hâkim konumundadır. Dolayısıyla verecekleri karar için eşlerinin rızalarını almaları zorunlu değildir. Medine ehli de bu görüste olup; Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Osman, İbn Abbas, Ebû Seleme, Abdurrahman b. Avf, Nehâi (ö. 96/714), Şa‘bi, Said b. Cübeyr, Malik, Evzâi, İshak ve İbnu’l-Munzir gibi pek çok halef ve selef âlimleri bu görüsü paylaşmışlardır (İbn Aşur, 1997). 62 Bu görüş sahipleri tahkime kaynaklık eden ayeti görüşlerine dayanak olarak almışlardır. Öncelikle Allah (c) gönderilecek kişileri hakem olarak isimlendirmiştir. Ayetin açık ifadesi gönderilenlerin vekil değil iki hakem olacağı seklindedir(Aşur, 1997, 46). Hakem lügatte hâkimdir. Allah (c) hâkim kıldıgı zaman da hüküm verecek konuma getirmiş demektir.298 Allah (c) eğer dileseydi açıkça vekâlet olarak da adlandırabilirdi. Ayrıca ne örfte ne hukukta ne de Kur’an’da vekil kelimesi hakem olarak adlandırılmamıştır. Zira hakem ve vekil sözcükleri özel hukuk terimleridir ve birbirleri yerine kullanılamazlar. Ayrıca hakem ve vekilin işlevleri farklıdır. Hakem hüküm verme ve verdiği hükmün bağlayıcılığı vasfına sahipken vekil için böyle bir vasıf söz konusu değildir. Terimlerin farklı anlamlarda kullanılması hatalı hükümler verilmesine yol açar (Kurtubi, 1997:176). Öte yandan eğer bu kişilerin vekil oldukları ileri sürülürse ayette onların özellikle eslerin ailelerinden olmasından söz edilmesinin bir anlamı olmazdı. Çünkü vekil için böyle bir şartın anlamı yoktur. Ayrıca vekil bağımsız hareket edemez, müvekkilinin isteği doğrultusunda is yapar. Oysa ayette “… iki taraf da işi düzeltmek isterse…” denilmiş olması bu kişilerin serbest iradeleriyle karar verme haklarının bulunduğunu göstermektedir. Diğer bir husus da sudur; ayet esler arasındaki geçimsizliğin çözümü için gelmiştir. Hakemlerin hükmü, ittifakları söz konusu olduğu takdirde geçerlidir. Oysa bu kişileri vekil olarak tanımladığımız zaman müvekkilleri adına hareket edeceklerinden ihtilaf etmeleri kaçınılmazdır. Bu durumda ise ayetin iniş amacı gerçekleşmemiş olur. Müfessir ibn Âşûr hakemin görevinin sadece ıslah ile sınırlandırılamayacağını ayetteki tevfik ifadesi ile açıklamıştır: Ayette “aralarını düzeltmek isterlerse” ifadesinde kastedilen yani isteyecek olan hakemlerdir. Hakemlerin görevi eşlerin durumunu inceleyip aralarını düzeltmektir. Ancak aralarını düzeltmek mümkün olmazsa bu durumda geriye tefrik kalır. Allah hakemler ıslaha niyet ettikleri zaman eşlerin aralarını tevfik edeceğini vaat ediyor. Tevfikin manası ise Allah’ın razı olduğu şeye kulunun iradesini uygun kılması ve ona yönlendirmesi demektir. Burada ıslah niyeti tevfike bir sebeptir. Ayetin bunun dışında anlaşılması terkibin mahiyetinin kaybedilmesi anlamına gelir (İbn Aşur, 1997:47). 63 Bu görüş sahipleri görüşlerine bir başka delil olarak ise; Hz. Osman’ın Muaviye b. Ebî Süfyan ile birlikte İbn Abbas’ı, Ukayl b. Ebî Talib ile karısı Fatıma bint Utbe b. Rebia arasındaki geçimsizliği çözmek için hakem olarak gönderirken söyledigi; “…eğer ayrılmalarını uygun görürseniz ayırın” sözünü göstermektedir. Bu ifadeden anlaşılıyor ki hakem olarak gönderilen kişiler esleri birleştirme ya da ayırmaya yetkilidirler. Tarafların vekilleri olsalardı böyle bir yetkiye sahip olamazlardı. Yine sahabe uygulamasından bir delil olarak Hz. Ali’nin kendisine geçimsizlik nedeniyle yanlarında bir grup insanla gelen eşlerin hakemlerine söylediği; “görevinizin ne olduğunu biliyor musunuz? Göreviniz; eşlerin ayrılmasına kanaat getirirseniz onları ayırmak, bir araya gelmelerini uygun bulursanız onları birleştirmektir” sözünü göstermektedirler. Yine Hz. Ali’nin kocanın , “Eğer hüküm ayrılık olursa kabul etmem” sözüne karşılık onu hakemin hükmüne razı olmaya zorlaması hakemlerin eşleri birleştirme gibi ayırma yetkisine de sahip oldukları kanaatini desteklediğini göstermektedir şeklinde değerlendirme yapmaktadırlar. Osmanlı aile hukukunun 130. maddesi konuyla ilgili olarak şu şekilde düzenlenmiştir: “Karı koca arasında çekişme ve anlaşmazlık çıkar taraflardan biri hakeme müracaat ederse hâkim tarafların ailelerinden birer hakem tayin eder. Birinin veya her ikisinin ailesinden hakem tayin edilecek kimse bulunamaz veya bulunup da hakemlikle ilgili nitelikleri taşımazsa, o aileye yabancı olanlardan uygun kimseleri tayin eder. Bu şekilde kurulan aile meclisi, tarafların ifade ve savunmalarını inceleyerek aralarını düzeltmeye çalışır. Mümkün olmadığı takdirde; kusur kocada ise aralarını ayırır. Kadında ise, ayırmayı mehrin tamamı veya bir kısmı karşılığında muhalaa seklinde yapar. Hakemler ittifak edemezlerse hâkim gerekli nitelikleri taşıyan başka bir hakem heyeti veya tarafların yakını olmayan üçüncü bir hakem tayin eder. Hakemlerin vereceği hüküm kesindir, itiraz edilemez.” Kararnamede bu görüşün tercih edilmesinin gerekçesi şöyle açıklanmıştır: “Bu tasarıda şimdiye kadar uygulanmaması nedeniyle memleketimiz için pek yeni olan bu yöntem kabul edilmiştir. Bu, karı koca arasında anlaşmazlık çıkması halinde, hüküm vermek üzere izin verilmiş bir aile meclisi, yani tarafların ailelerinden 64 seçilmiş bir hakem heyeti kurulmasıdır. Böyle bir hakem heyetinin kurulması emredilmiş olduğu halde ülkemizde uygulanmamasının sebebi, Hanefilere göre hakem heyetinin yalnız arayı düzeltmeye yetkili olması ve taraflarca vekâlet verilmedikçe aralarını ayırmaya yetkili olmamasıdır. Oysa iş yalnız arayı düzeltmekten ibaret değildir. Öyle olsa, külfete girilip bir heyet kurulmasına gerek yoktur. Çünkü öteden beri her ne zaman karı koca mahkemeye müracaat etse, hâkimler hüküm vermeden önce onların arasını düzeltme görevini yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Karı kocanın hakem heyetine vekâlet vermeleri ise isteğe bağlı bir durumdur. Haksız olan tarafların bu konuda vekâlet vermeyeceği açıktır. Öte yandan Maliki mezhebinde vekâlet şart olmaksızın hakem heyetine hüküm verme yetkisi tanınmaktadır. Şöyle ki; hakemler tarafların arasını düzeltmenin mümkün olmadığına kanaat getirdikleri takdirde, kusur kocada ise karısının karşılıksız olarak ayrılmasına; kadında ise mehrin bir kısmı ya da tamamı ile muhalaa yapılmasına hüküm verilir. Hakemlerin hükmünün karı koca hakkında yerine getirilmesi gereklidir ve tarafların sonradan yapacakları itiraz kabul olunmaz. Çünkü bu hüküm, şahitliğe dayanılarak değil, tarafların durumu değerlendirilerek verilmiştir. Bu konuda Maliki mezhebinin kabulü ülkemizde aileler içinde mevcut pek çok uygunsuzlukların kaldırılmasına hizmet etmesi ve özellikle hanımlarına zulüm ve haksızlık ettikleri halde, boşama yetkisi kendi ellerinde olması yüzünden, haklarında nafaka takdirinden başka bir muamele yürütmek mümkün olmayan kocaların haksız davranışlarına son vereceği düşüncesiyle belirtilen görüş kabul edilmiş ve130. Madde bu esasa göre düzenlenmiştir. 3.3.4.2 Vekil veya Şahid Konumunda Olduğunu Savunanlar: Görüşleri ve Delilleri Hanefilerin çoğunluğu, Şafiilerin ve Ahmed b. Hanbel’in bir diğer görüşlerine göre, hakemler karı kocanın vekili konumundadırlar (Kasani, 1910:II/334). Dolayısıyla eslerin arasını ayırma yetkisine sahip degildirler. Ancak karı koca bu konuda hakemlere yetki verirlerse o zaman bu hakka sahip olurlar. İbn Hazm (ö.456/1064) (İbni Hazm, 1967:X/187), ibn Zeyd, Hasan Basri (ö.110/728) ve Ebû Sevr gibi âlimler de bu 65 görüştedir (Kurtubi, 1967:V/176). Bu görüsü savunanlar da öncekilerin delillerine benzer deliller ileri sürmüşler, ancak bunlara farklı yorumlar getirmişlerdir. Ayeti kerimedeki “…eğer iki taraf da işi düzeltmek isterlerse Allah aralarını bulur” ifadesiyle hakemlerin görevinin öncelikle eşlerin arasını düzeltmek olduğu belirtilmektedir, ayrılıktan söz edilmemektedir. Bu ise karı kocanın özel bir izin ve vekâleti olmadan hakemlerin geçimsiz olan eşleri ayırma yetkisine sahip olmadığını göstermektedir. Görüşlerine bir başka delil ise; Hz. Ali’nin hakemin ayırmasını kabul etmeyen kocaya; “kadının kabul ettiği şekilde kabul etmedikçe and olsun ki; yalan söylemiş durumdasın” demiş olması hakemin hükmünün ancak tarafların rızası ile geçerli olacağını göstermektedir. Şayet hakemler hâkim konumunda olsalardı bu hadisede kocanın onayına ihtiyaç duyulmazdı. Eşler arasındaki geçimsizlik bazen ayrılıkla sonuçlanabilir. Eşiyle birlikte olma yönünden kocanın hakkı, bir bedel karşılığı boşanabilme kadının hakkı söz konusudur. Kendileri hukuki ehliyete sahip oldukları için, bu haklarından ancak velayet veya vekâlet yoluyla feragat edebilirler. Bu sebeple hakemlerin birer vekil konumunda olmaları halinde yaptıkları tasarruflar müvekkillerinin izin ve rızalarına dayalı işlemler olarak değerlendirilebilir. Ayrıca hakemlerin boşama yetkisi konusunda, onları vekil değil iki şahit olarak değerlendirenler de var. Hakemleri vekil olarak değerlendirenler eşlerin rızasına bağlı olarak onlara boşama yetkisi verirken hakemleri şahit olarak değerlendirenler onlara hiçbir surette boşama yetkisi vermemektedir. Bu görüş sahipleri hakemleri hâkimin zulmedeni ve zulüm göreni tespit etmek üzere, olaylara şahit olsun diye görevlendirdiği bir kişi olarak değerlendirmektedirler. Şahitlerin eşleri boşamaları geçerli olmaz. Ancak hâkim tenfiz ederse geçerli olabilir. Bu görüşü savunanlar; Said b. Cübeyr, Katade (ö.117/735), Ata, Zeyd b. Eslem’dir. İbn Hazm da bu görüşe yakın bir görüş beyan etmektedir (İbn Hazm, 1967:X/ 87-88); hakemlerin görevi eşlerin durumunu hâkime bildirmektir. Fakat ne hâkimin ne de hakemlerin eşleri ayırma yetkisi yoktur. İbn Hazm boşamada vekâleti caiz görmez. Görüldüğü gibi taraflar kendi görüşlerine aynı delilleri farklı şekillerde yorumlamak suretiyle görüşlerine dayanak kılmışlardır. Elbette ki yapmış oldukları 66 yorumlarda yasadıkları çağın, o günkü geleneklerin de etkisi vardır. Ancak hakemi hakim konumunda görenlerin delilleri daha kuvvetli görünmektedir. Hakemleri hâkim statüsünde görenlere göre ise hakemler geçimsizliği sona erdiremezlerse, bu durumun ancak ayrılık ile sonlanmasını uygun bulurlarsa esleri birbirinden ayırırlar. Hakemlerin onları bu şekilde ayırması karı kocanın aleyhine olmak üzere caizdir. Belde hâkiminin hükmü buna uygun düşsün veya düşmesin fark etmez Bu konuda karı koca onlara ister vekâlet vermiş olsun ister vermemiş olsun yine fark etmez. Böyle bir durumda hükmedilen ayrılık ise bir bain talak hükmündedir (Kurtubi, 1967:V/181). 3.3.4.3. Arabulucu veya Uzlaştırıcı Konumunda Olduğunu Savunanlar: Görüsleri ve Delilleri Aslen hakemlerin uzlaştırıcılık ve arabuluculuk görevleri vardır. Ancak bu görev karar alma yetkisini içermez. Dolayısı ile eşler kendilerini dinler barışırlar ise görevlerini tamamlamış olurlar. Ancak aksi takdirde bağlayıcı bir karar alma yetkilerine sahip değildirler. 3.4.4.4. Hakemlerin Yetkileri Hakemler uyuşmazlığı çözümleme safhalarında islam hukukunun genel prensiplerine göre hareket etmek zorundadırlar. Ancak İslam hukukçuları hakemin uymak zorunda oldugu kurallar koymamışlardır. Hz Peygamber resmi bir yetkisi bulunmayan Sa‘d b.Muaz’ı hakem tayin ettiginde ona yetkilerini belirleyen sınırlar koymamış, aksine serbest içtihat yetkisi tanımıştır. Sa‘d da, Allah Rasulü’ne (s) uymak zorunda oldugu kuralların bulunup bulunmadıgını sormamıştır. Şayet bu konuda uyulması gerekli mutlak kurallar bulunsaydı Hz. Peygamber bunları bildirirdi. Hakemin serbest içtihat yetkisi bulunduğu hususunda şu hadis delil gösterilmiştir. “...Bir kaledeki halkı kuşatır da, senden onlara Allah’ın hükmünü uygulamanı isterlerse, onlara Allah’ın hükmünü uygulama. Kendi hükmünü uygula, zira Allah’ın onlar hakkındaki hükmüne isabet edip edemeyecegini bilemezsin.” Ebû Davud’un aynı hadisle ilgili rivayetinde; “sonra onlar hakkında dilediğiniz hükmü 67 veriniz” ilavesi yer almaktadır. Bu da gösteriyor ki hakemler hukukun genel kurallarıyla sınırlanmış bir içtihad hürriyetine sahip olarak problemleri çözme imkânına sahiptir. Bu genel yetki çerçevesinde hakemler sadece kendisini hakem tayin eden kimseler hakkında ve bu kişilerin karar vermesi için belirledikleri konuda hüküm vermekle yetkilidir. Bu sebeple hakemin hükmü, sadece kendisinin vereceği hükme önceden rıza gösterenler hakkında geçerli olmakta, diğer şahıslara sirayet etmemektedir. Oysa taraflar razı olmasa dahi hâkimin verecegi hüküm geçerlidir. Taraflar hangi konuda yetki vermislerse, hakem o konu dısında yetkili değildir. Mesela, iki kisi arasında bir ev bir binit, bir de alacak uyusmazlığı bulunsa, tarafların ev uyusmazlığı için tayin ettikleri hakem, binit ve alacak uyusmazlıklarına bakamaz. Kişilerin ancak kendi üzerlerinde velayetleri vardır. Taraflar aralarında anlaşarak bu velayeti belirli bir konuda hakeme verince, hakemin ancak bu kimseler üzerinde, uyuşmazlığın söz konusu olduğu konuyla sınırlı bir velayeti olabilir. Bu velayet davaya taraf olanların dışındakileri etkilemeyeceği için, verilen hüküm de başkasını ilgilendirmez. Oysa hâkim halk üzerinde velayeti bulunan devlet başkanının naibi oldugu için verdigi hükümler herkes için geçerlidir. Hakemlerin boşama yetkisini kabul edenlere göre; hakemler eşlerin ayrılmasına karar verdikleri takdirde bu bir bain boşama yerine geçer. Bu ayırma, kocaya verilen bir mal veya malsız olsun, kocanın ric’ati söz konusu olmaz. Ric’atimkânının bulunmasının da bir mantıgı yoktur. Çünkü birleştiklerinde aynı geçimsizliğin devam etmesi söz konusudur. 3.4.5. Hakemliği Uygulama Usûlü Hakemliğin uygulama usûlü, belirli bir çerçevede sırasıyla şöyle gerçekleşir: Hakemler ilk önce tarafı oldukları eş ile görüşürler. Huzursuzluğa ve geçimsizliğe yol açan durumlar ortaya konulur. Sorunların kaynakları öğrenilmeye çalışılır. Bu aşamada da eşlere evliliğin devamı hususunda nasihatlerde bulunurlar. Daha sonra hakemler bir araya gelerek sorunların temelini tartışırlar. Bu tartışma önce tek başlarına daha sonra ise eşler ile birlikte yapılır. Meseleler tartışılarak 68 anlaşmazlıkların temeline inilir. Bu aşamadan sonra hakemler kendi aralarında tekrar toplanırlar. Bu müzakerede eşlerin yeniden birleşmesi için çaba sarf ederler, bilinmesi gereken başka bir husus olup olmadığına karar verirler. Bu müzakerede kararlar alınır ve eşlere bildirilir. Eğer karar eşlerin ayrılması veya barışması yönünde olursa eşler buna uyarlar. Bu karara itaat ederek sevap işlemiş olurlar, bundan sonra birlikte yaşayacaksalar birbirlerinin hak ve hukuklarını gözetirler, eğer ayrılacaklarsa da yine belirli bir takım hakları gözetmeleri gerekir. Hakemlerin kararı ayrılma noktasına daha yakınsa ancak eşlerin barışma ümidi varsa eşlere bir aydan az olmamak koşuluyla bir müddet tanınır. Bu süreden sonra eşler yeniden dinlenir sonra değerlendirmeler yapılır ve nihai karar verilir. Eşler bu nihai karara uyarlar. 3.4.6. Hakem Kararlarında Aranacak Şartlar 3.4.6.1.İslam’ın Genel Prensiplerine Uygunluk Hakemin verdiği hükmün geçerli olabilmesi için İslam hukukunun genel prensiplerine uygun olması gerekir. Aksi halde geçerli kabul edilemez. Mesela hataen öldürülen bir kimsenin diyeti konusunda hakem tayin edilse, hakem de diyetin katilin malından ödetilmesi için hüküm verse bu hüküm geçerli olmaz. Zira İslam’a göre böyle bir hadisede diyeti, âkilenin ödemesi gerekir. Hakemin bu hükmün aksine verdiği hüküm hâkim tarafından bozulur. Ancak öldürme fiili katilin ikrarı ile ortaya çıkmışsa hakemin bu yöndeki hükmü geçerli kabul edilir. Çünkü İslam hukukuna göre diyetin âkile tarafından ödenmesi kuralı ikrarla sabit olan öldürmeler için geçerli değildir (Yıldırım, 2002:173). 3.4.6.2.Kararın Oybirliğiyle Verilmiş Olması Hakemler birden fazla ise verdikleri hükmün geçerli olması için karara hepsinin katılması ve ittifakla karar vermiş olmaları lazımdır. İbn Abdilberr (ö.463/1071), hakemler ihtilaf ettikleri takdirde hükümlerinin geçerli olmayacağı konusunda âlimlerin icma ettiklerini söylemektedir. 69 Taraflar hakemlerin ortak görüsüne razı olmuştur. Yalnız birisinin görüşüne rıza göstermemişlerdir. Hepsinin görüşüne razı olmak, birisinin görüşüne razı olmak değildir. Çünkü hüküm vermek görüş ve istişareye muhtaçtır. Nitekim birisi bir türlü diğeri başka türlü hükmetse hiçbirisi sahih olmaz. Mesela taraflar üç dört kişiyi hakem tayin etseler, hakemlerin de çoğunluğun görüşüyle hükmetmelerine izin verseler, onlar da çoğunluğun görüşüyle hükmetseler bu sahih olmaz. Bunun sahih olmamasının gerekçesi ise şudur: Hakemlerin belirli olması gereklidir. Bu meselede ise çoğunluğu kimlerin teşkil edeceği belli değildir. Hakem meçhul olduğu için verilen hüküm de sahih olmaz. 3.4.6.3. Adalet ve Nesafet Kurallarına Uygunluk Tahkim sözleşmesinde maddi hukuk kurallarına uyulması öngörülmemişse, ihtilaf hakemlerin hak ve nesafetine göre çözümlenecektir. Zira kural olarak hakemler adalet ve nesafet ile hükmederler. Aksi bir düşünce tarafları tahkime değil mahkemeye götürecektir. Zira mahkemeler zorunlu olarak maddi hukuk kuralarını uygulamakla yükümlüdürler. İhtilaflarını tahkime götürenler, başka birçok yararı olmakla birlikte, maddi hukuk kuralarının ihtilâfın çözümüne uygun düşmemesi sebebiyle tahkime gitmektedirler. Adalet ve nesafet kurallarına göre hüküm vermek, yürürlükteki hukukta uyuşmazlığa uygulanacak kurallar olmasına rağmen hakemlerin, uyuşmazlığı kendi adalet ve nesafet ölçülerine göre çözmeleri anlamına gelir. Burada önemli olan, hakemlerin keyfiliğe kaçıp kaçmamaları konusudur. Hakemler her hâlükârda uyuşmazlık konusunda en azından isin örfüne uygun düşünmek ve karar vermekle yükümlüdürler. Tarafların inanç ve uygulamalarına ters düşmeyen yürürlükteki hukuk kurallarını da değerlendirmek ve gerekirse uygulamakla yükümlüdürler. Zira tarafların inanç ve iradeleri hakemleri yetkili kılmaktadır. Bu iradeye ve inanca ters düşmeyecek kararlar tahkimden beklenen sonucu ve yararı elde edebilir (Balcı, 1999:219). 70 3.4.7. Hakemin Kararlarının Hakime Arz Edilmesi Hakem kararlarının hâkime arz edilmesinin iki sebebi vardır. Bunlardan birincisi verilen hükmün icra yeteneği kazanmasıdır. Hakem kararı resmi otoritenin tayin ettiği hâkime arz edilir. Hâkimde verilen kararın usûlüne uygun olduğunu kabul eder ve onaylarsa karar kesinleşmiş olur. Hakem kararının bu şekilde resmiyet kazanması onun mahkeme kararı niteliğine kavuşması anlamına gelir. Artık bu karar aynen hâkimin kararı gibi yerine getirilmesi gereken müeyyideli bir hüküm halini alır. İslam hukukununa göre hakem usûl ve şartlarına uygun olarak kararını vermiş ve karar yetkili makamlarca onaylanıp kesinleşmiş ise bu karar sözleşmeye taraf olan kişileri bağlar. Yani tarafların karara uyma zorunluluğu vardır. Çünkü verilen karar velayet yetkisine sahip bir kişinin kararıdır. Bu kişinin yani hakemin mahkemece ya da uyuşmazlığa taraf olanlarca seçilmiş olması bu hükmü değiştirmez. Hakem kararının hâkime arz edilmesinin diğer bir sebebi de taraflardan birinin veya her ikisinin hakemin hükmünü kabul etmemesidir. Bu durumda taraflardan birinin mahkemeye müracat etmesiyle hâkim kararı inceler. İslam adliye teşkilatında, mahkemeler tek dereceli olarak icra-i kaza etmişlerdir. Mahkemelerde verilen hükümler, kazıye-i muhkeme teskil ettiğinden, ikinci dereceli mahkeme tarafından o hükümler tekrar görülemez. Ancak daha aşağı derecedeki mahkemeler tarafından verilen kararlar kazıye-i muhkeme teşkil etmekle birlikte, üst dereceli mahkemeler tarafından, sekil yönünden temyiz edilmesiyle tetkik edilir. Rasulullah zamanından itibaren, İslam mahkemeleri izah edildiği tarzda faaliyet göstermişlerdir. Hal böyle olunca hakem kararlarının temyizinin mümkün olduğu söylenebilir. Sonuçta, hakem kararı kesindir ve tarafları bağlayıcıdır. Ancak usül yönünden böyle bir temyiz yolunu açık tutmak, hakkın gerçek yerini bulması açısından yararlı olacaktır. Temyiz ile ilgili işlemler (temyiz başvurusu, kararın incelenmesi gibi) neticesinde hakem kararı ile ilgili olarak kararın bozulması gündeme gelebilir. Hakemin hükmünün İslam’ın genel prensiplerine aykırı bulunması durumunda hâkim tarafından 71 bozulabilecegi konusunda hiçbir ihtilaf yoktur. Ancak hakemin vermiş olduğu kararın hâkimin hukuk ekolune (mezhebine) uymaması durumunda bu gerekçe ile hâkimin bu hükmü bozup bozamayacağı konusunda ihtilaf vardır. Hakemin hükmü, müctehidlerin bir kısmının ictihadlarına uygun olmakla beraber kendisine arz olunan hâkimin mezhebine uygun olmazsa Hanefilere göre hâkim hükmü bozar. Hanefiler dışındakilere göre açık bir zulüm ya da İslam’ın genel prensiplerine aykırılık durumu söz konusu olmadıkça hakem kararlarını hâkimin bozma hakkı yoktur. Zira taraflar onu hakem olarak seçmişler vereceği hükme razı olmuşlardır. Artık o hüküm onları bağlar. Hiç kimse için söz konusu hükmü bozma hakkı yoktur. Konunun diğer bir yönü ise, hakem ya da hakemlerin hata ve haksızlık yapma ihtimalleridir. Bu hata ve haksızlık her zaman açık olarak görülemeyebilir. Dolayısıyla verilen kararda haksızlık olduğunu iddia eden veya herhangi bir sebeple hakem kararına rıza göstermeyen tarafa, kararın incelenmesi, bozulması ya da düzeltilmesi isteğiyle bir üst mahkemeye müracaat hakkı tanınması hukukun gereğidir. 3.4.8. Hakemliğin Hukuki Sonucu Hakemler, tarafsızlığına güvenilen kişiler oldukları için ve aynı zamanda bireyleri yakinen tanıdıkları için karar verme noktasında daha doğru bakış açılarına sahiptirler. Ailenin içinden oldukları veya iyi tanıdıkları için önerdikleri çözümler daha akılcı ve kalıcı olma mahiyetindedir. Bu sebepten varılan karar barıştırma veya ayrılma olması fark etmeksizin doğru bir sonuç olması muhtemeldir. Her iki seçenekte de aile için huzur ve selamet gerçekleşmiş olacak, sonraki işler rahat ve kolay yürüyecektir. Bu sebeplerden hakemlerin aldıkları kararlar aile yapısına en uygun ve en sağlıklı kararlar olacaktır. Alınan karar veya kararlara eşler ve aileleri itiraz etmemeli, işleri kolaylaştırma yoluna gitmelidir. Resmi mahkemeler de bu kararı icra noktasında desteklemeli ve gerekli işlemleri tamamlamalıdır. Sürecin hızlı ilerlemesi ailelere karşı dışarıdan oluşabilecek olan kötü veya olumsuz bakışları da engelleyecektir. 72 3.4.9. Laik ülkelerde İslâmî Aile Hakemliğinin Uygulanışı Laik ve seküler ülkelerde İslâmî aile hakemliğinin uygulanması ile ilgili araştırma sonuçları aşağıdaki gibidir: 3.4.9.1. Hindistan Modeli Hindistan yönetimsel anlamda laik bir ülkedir. Kozmopolit bir yapıya sahip olduğundan dolayı her topluma kendilerine özel hukuk kuralları uygulanmaktadır. Ülkede yaşayan 200 milyondan fazla Müslüman İslam aile hukukundan faydalanmaktadır. Müslüman kesime hitap eden mahkemeler kurulmuştur ve Müslümanlar miras, boşanma evlenme ve bunlarla ilgili davalarda bu mahkemelere başvurmaktadırlar. 3.4.9.2. ABD (Amerika Birleşik Devletleri) ABD ve bir kısım Avrupa ülkeleri, yönetimsel olarak laik olmasalar da uygulama olarak seküler bir yaklaşım göstermektedirler. Dinlere karşı eşit mesafede olup nötr konum almaktadırlar. Evlilik konusunda birçok dinin kurumları resmi makamlar tarafından yetkilendirilmektedirler. Örneğin nikâh sinagog, havra veya kiliselerde yapılabilmektedir. Devlet bu nikâhları geçerli saymakla birlikte dini içeriği ile ilgilenmemekte, sonuçlarını kayıtlarına almaktadır. Aynı şekilde İslam’a karşı durumu da söylenebilir. ABD’de bulunan Bektaşi, Nakşi, Cerrahi ve diğer tekkeler bu konuda yetki sahibidir. Nikah yetkisi olmayan diğer dini kurumlar içinse devlet kendi resmi nikah prosedürlerini uygulamaktadır. 3.4.9.3. Avrupa Medyamızdan da duyulduğu üzere İngiltere’de Şeriat Mahkemeleri bulunmaktadır. Bu mahkemelerde İslam hukuku geçerli olup İslam aile hukuku da bunun bir sonucu olarak uygulanmaktadır Almanya’da Müslümanların kendi aralarındaki davalara şeriatçı yargıçların baktığı bilinmektedir. Hatta adalet bakanlıkları zaman zaman duyuru yoluyla şeriatçı yargıç alımı da yapmaktadır. 73 SONUÇ 20. yüzyıl Sanayi Çağı toplumsal hayatı tüm boyutları ile etkilemiştir. Teknolojinin gelişmesi toplum yaşamını etkileyerek aile yapısının değişmesine, ailenin ana-baba ve çocuklardan oluşan “çekirdek aile”ye dönüşmesine, hatta tek ebeveynli ailelerin yaygınlaşmasına yol açmıştır. Özellikle kadının çalışma hayatına girmesi sonucunda, çocuğun bakımı ve yetiştirilmesi yanında, ev işlerinin eşler arasında 74 paylaşılması gibi durumlar karı-kocaya geleneksel rollerinin dışında yeni sorumluluklar getirmiştir. Bunlara alışmak zaman zaman rol çatışmalarına neden olmuştur. Geniş aileden, çekirdek aileye geçişte ortaya çıkan sorunlardan birisi de aile üyelerinin üstlendiği rollerin bireyler tarafından kabullenmesiyle ilgilidir. Bireyler geniş ailelerin otoriter yapısı içinde demokratik bir kişilik kazanma çabasına bağlı olarak kendileri ve eşleriyle olan ilişkilerinde, sosyal yaşamda çatışmalarla karşı karşıya gelmektedirler. Ana babalar kendilerinden daha farklı bir şeyler bilen, kendilerine kültür bakımından yabancı olan sosyal çevre ile daha kolay anlaşıp bütünleşebilen çocuklarının karşısında yetersiz ve geri kalmış olmaktan korkup tedirgin olurlar. Hiyerarşik üstünlük otoritesi ile baştan çıkıp geleneksel aile kurullarınca belirlenmiş rollerini elden kaçırmamak çabası içinde ebeveyn rolünü sürdürmeye, sorumluluklarını yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Geniş ailede çocuklarla ilgili olarak ortaya çıkan sorunlar aile sınırları içinde çözümlenirken çekirdek ailede çözüm için başka kaynaklar aranmaktadır. Günümüzün gelişen ve değişen ailesi, üyeleri arasındaki uyumlu birlikteliği sağlamada zorlanmaktadır. Özellikle aile üyelerinin kentli ana-baba, çalışan anne olma gibi hızla değişen rollerine uyum sağlayamamaları, aile içindeki iletişim ve etkileşimi bozmakta, kuşaklararası çatışmaları artırmaktadır. Aile üyelerinde sıkıntıya yol açan bu tür engellemeler, genelde ailenin varlığını korumasını güçleştirmekte, özelde de aile üyelerinin sosyal ve ruhsal varlığını bozmaktadır. Bu durumda bazen aile toplumsal sistem içinde hasta bir kurum niteliğini kazanabilmektedir. Tüm bu nedenlerle, modern toplum hayatında yalnız kalan ailelere yardım ve desteği sağlamak üzere çeşitli hizmetlerin geliştirilmesi gereği açıktır. Ailelere yardım etme düşünce ve hareketi Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’de 19. yüzyılın ortalarından itibaren belirmeye ve geleneksel tarzdan uzaklaşarak sistemleşmeye başlamıştır. Ailenin dağılmasını önlemek, sıkıntıların giderilmesine yardımcı olmak üzere insancıl ve gönüllü bir hareket olarak başlayan bu yarım faaliyetler daha sonraları 20. yüzyılda istemli ve bilimsel bir biçimde yapılmıştır. Ailelere para yardımı, iş bulma vs. şeklinde başlayan hizmet daha sonraları, özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra bir takım sosyal yardım, yaşlı hizmetleri gibi kuramların gelişip kendi sorun ve hizmet alanlarını oluşturmasıyla, aile hizmetleri daha 75 çok aile içi ilişkilerin güçlenmesine, çatışmaların, tedirginliklerin giderilmesine yönelmiştir. Yardımlar evlilik, karı-koca, çocuk-ebeveyn, kardeşler ve yakın akrabalarla ilişkiler gibi konular üzerine odaklanmıştır. Günümüzde ailelere üç boyutlu hizmet sunulmaktadır. Bunlar: 1. Aile tedavi ve danışması, 2. Aile yaşamı açısından eğitim, 3. Son yıllarda gelişen, ailenin sosyal kuramlarla olan ilişkilerini düzenleme ve savunuculuğunu yapmadır. Aile danışmanlığı aile bireyleri arasında sağlıklı bir iletişim ortamından yaratılması için aile bireylerine yapılan psikolojik bir yardımdır. Aile danışmanı aileyi bir bütün olarak ele alır. Sağladığı rahat ortamda bireylerin iletişim çatışmalarının kaynağını görebilmelerine yardımcı olur. Bununla birlikte söz konusu aile danışmanlığı kurumunun uygunabilirliğini ve etkinliğini artırmak adına hakemlik müessesesinin değerlendirilmeye alınması gerekmektedir. Ailelerin korunmasında aile hakemliği, her toplumsal dönemde faydalı ve gerekli bir rol üstlenmiş, adeta sigorta görevi takınarak aile dinamiklerinin korunmasına katkıda bulunmuştur. Aile hakemliğinin var edilmesi ve yaşatılması ile aileler birçok tehlikeden korunmuş olacak, boşanma oranları azaltılacak ve daha da önemlisi boşanmalar ve ardından gelen olumsuzluklar engellenmiş olacaktır. Söz konusu aile hakemliğinin, aile danışmanlığı kurumlarınca yürütülmesi ile birlikte daha sağlıklı aile yapıları ortaya çıkacak; boşanmayla birlikte ortaya çıkan muhtemel kin, nefret, cinayet, yaralama, küskünlük gibi sonuçlar en aza indirgenecektir. Türk toplumunun büyük çoğunluğunun müslüman olması, İslam dininin ana unsurlarından birisi olan aile hakemliğinin uygulanabilirliğini artırmakta ve bu değişimi gerekli kılmaktadır. Bunun gerekçesi Müslümanların tüm dünya işlerini dinin emirleri çerçevesinde yerine getirmeleri ve yasaklara uymaları; bu şekilde yaşamadıkları taktirde kendi inanç dinamiklerinin çökeceği ve dolayısı ile ahiret hayatının kaybedenleri olacakları inancıdır. Aile hakemliğinin uygulamalarını tarihte var olan tüm İslam devletlerinde görmek mümkündür. Son uygulayıcılardan birisi olan Osmanlı Devleti ile birlikte aile hakemliği kurumu Suriye, Lübnan, Irak, Mısır gibi ülkelerde aile hukuku kapsamında güvence altına alınmış ve yürürlüğünü sürdürmüştür. Günümüze gelindiğinde 76 iseAmerika Birleşik Devletleri’nde, İngiltere ve Almanya gibi birçok Avrupa ülkesinde hayatlarını devam ettiren Müslümanlar, ailelerindeki problemlerini yaşadıkları bölge mahkemelerinde İslam Aile Hakemliği kuralları çerçevesinde çözüme kavuşturmaktadır. Hindistan’da yaşayan Müslümanların tamamıproblemlerini, orada kendileri için tesis edilmiş olan İslâm aile mahkemelerinde halletmektedirler. Din ve inançlarının gereğine göre muamele görmeleri, bütün insanların en tabiî hakkıdır. Amerika Birleşik Devletleri, Almanya ve İngiltere gibi laik ülkelerin bu tarz aile hakemliği uygulamalarını yürürlüğe koyduklarını göz önünde bulundurmak sureti ile, %99’u Müslüman kabul edilen Türkiye için bu hükümlerin tartışılması ve kanunlaştırılması için hiçbir engel bulunmamalıdır. Bu çalışma kapsamında aile danışmanlığı kurumunda hakemlik müessesesinin yeni bir model olarak ihyası çerçevesinde aşağıdaki maddelerin hayata geçirilmesi önerilmiştir: ● Eşler arasında doğacak anlaşmazlık, geçimsizlik ve niza gibi unsurların had safhaya ulaşması durumunda çözüm için hakem talep edilmelidir. Bu talep eşlerden herhangi birisi veya her ikisi tarafından yapılabileceği gibi; eşlerin birinci derece akrabaları, komşuları ve yakın dostları da hakem tayin edebilmelidir. Bu durumda hakim tarafından her iki tarafın ailesinden birer adet olmak üzere hakem tayin edilmelidir. Aradaki anlaşmazlıkların çözümü için sorunlar hakemler gözetiminde tartışmaya açılmalıdır. ● Hakim tarafından taraflar arasında hakemlik vazifesini yürütmek üzere ailelerden kimsenin bulunamaması durumunda, dışarıdan ıslah kabiliyetine sahip kişiler hakem tayin edilmelidir. ● Hakem atanması ile birlikte söz konusu görüşmelerin ve mümkünse arabulucuğun gerçekleşmesi için süreci birlikte yürütecek aile danışmanlığı kurumunun seçilmesi gerekmektedir. Bu noktada aile danışmanlığı bizzat mahkemece sağlanabileceği gibi çiftin ve hakemlerin talepleri gözetiminde aile danışmanlığı seçimi serbest bırakılabilir. Ancak süreç yine de mahkeme gözetiminde olmalıdır. ● Hakim tarafından atanan aile hakemleri eşler ile görüşme gerçekleştirmelidir. Sorunlar ortaya koyulmalı; savunmalar alınmalı; anlaşmazlığa ve geçimsizliğe sebep 77 olan unsurlar derinlemesine araştırılmalıdır. Bunların yanında, karşılıklı iddialar da şahitler huzurunda dile getirilmelidir. Bu noktada hakemler konu üzerinde adaleti sağlayıp arabulucuk görevlerini yerine getirmeye çalışırken aile danışmanları da sorunun gerekli tüm incelemelerini yaparak gereken müdahaleleri ortaya koymalıdır. ● Söz konusu çabaların sonuçsuz kalması ve eşlerin arasının bulunması yönünde umutların yitirilmesi halinde, hakemler suçun çoğunluğunun kimde olduğunu araştırmalıdır. Eğer suç teşkil eden unsurların büyük çoğunluğu erkek tarafından sergilenmiş ise, hakemler bir bâin talak ile çiftleri ayırmalıdır. Kusurun çoğunluğu kadın tarafından ortaya konulmuş ise, kadın nikah sırasında mehir olarak aldığı tutarı geri vererek ya da mehir alınmamış ise herhangi bir bedel ödemeksizin kocasından ayrılmalıdır. Kusur dağılımında üçüncü seçenek olarak kimin daha fazla kusur sahibi olduğuna karar verilemez ve barışma yolu tümüyle kapanır ise, herhangi bir yaptırım uygulamadan ayrılık gerçekleşmelidir (fesih). ● Süreç içerisinde hakemler arasında herhangi bir ihtilaf yaşanması halinde hakem taraflar ile akrabalık bağı bulunmayan üçüncü bir hakem ilave etmelidir. Ya da yukarıda aktarılan vasıfları taşıyan yeni bir hakem heyeti kurmalıdır. ● Hakemler tarafından verilen ve aile danışmanlarınca desteklenen kararlar kesinlik arz etmeli, bu kararlara itiraz söz konusu olmamalı ve bu kararlarhakim tarafından tescil edilerek hükme bağlanmalıdır. 78 KAYNAKÇA ATEŞ, Süleyman (t.y.), Kurân’a Göre Evlenme ve Boşanma, İstanbul, Yeni Ufuklar Neşriyat. AYDIN, Mehmet Akif, (1985), İslam Osmanlı Aile Hukuku, İstanbul BALCI, Muharrem (1999), İhtilafların Çözüm Yolları ve Tahkim, İstanbul BAYMUR, Feriha (1997), Genel Psikoloji, İnkılap Kitapevi, İstanbul. BUDAK, S. (2005), Psikoloji Sözlüğü, 3. Basım, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara. CESSÂS (1993), Ebû Bekir Ahmed b. Ali, Ahkâmu’l-Kur’ân(nşr. Sıdkı, M.Cemil), Beyrut. ÇELİKER, Hüseyin (2005), “İslâm Hukukunda Tahkim”, Diyanet İlmî Dergi, XLI/1, Ankara ÇİFTÇİ, A. Ve BİÇİCİ, İ.; (2005), Aile Rehberi, T.C. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Ankara. DALGIN, Nihat, (2001), İslam Hukukunda Boşama Yetkisi, İstanbul DERVEZE, İzzet (1997), et-Tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları. Eğitim Bilimleri Dergisi, 23, 107-123. ELMALILI, Muhammed Hamdi Yazır, (1979), Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul FINDIKOĞLU, Fahreddin Ziya (1944), Aile Hukukumuzun Tedvini Meselesi, İstanbul. GAZİOĞLU, A.E.İ. (2006) “Genç Yetişkinlerin Evlilik Ve Aile Hayatına İlişkin Görüşlerinin Değerlendirilmesi”, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi GEÇTAN, E. (2006), Psikodinamik Psikiyatri ve Normaldışı Davranışlar, 18. Basım, Metis Yayıncılık, İstanbul. GLADDING, S.T. (2002), Family Therapy History Theory, and Practice, 3rd edition, Merili Prentice Hall. GÜLERCE, A.; (1990), “Aile Terapisinin Psikolojiye Getirdiği Epistemolojik Yenilik”, Psikoloji Dergisi, 7,25. 79 HALLÂF, Abdulvahhâb (1973), İslâm Hukuk Felsefesi (İlmuUsuli’lFıkh), Çeviren: Hüseyin ATAY, Ankara, Ankara Üniversitesi, İlâhiyat Fakültesi Yayınları. İBN AŞUR, Muhammed Tâhir (1997), et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, Tunus. İBN HAZM (1967), Ebû Muhammed Ali b. Ahmed b. Saîd, el-Muhallâ, Kahire. İBN KESİR (2010), İbn Kesir Tefsiri, İstnbul, Polen Yayınları. İBN KESÎR, İsmail b. Ömer (1971), Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘Azîm(nşr. M. İbrahim İMAMOĞLU, O.E., Yasak, Y. (1997), “Dimensions of maritalrelationships as perceivedby Turkish husb and sandwives”. Genetic, Socialand General Psychology Monographs, 123(2), 211-232. JONES, A. C. (2004), “Transformingthestory: Narrativeapplicationsto a stepmother supportgroup”, Families in Society: The Journal of Contemporary Social Services, 85,129-138. KALKAN, M. (2002), Evlilik İlişkisini Geliştirme Programının Evlilerin Evlilik Uyum Düzeyine Etkisi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Samsun. KARAMAN, Hayreddin (1998), Soruşturma Dosyası, İslamiyet Dergisi, Ankara. KÂSÂNÎ, Ebû Bekr Mes‘ûd (1910), Bedâi‘u’s-sanâi, Kahire. KÖKNEL, Özcan (1999), Kişilk, Kaygıdan Mutluluğa, Altın Kitaplar, İstanbul. KURTUBÎ, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed (1967), el-Cami‘ li- ahkami’lKUTUP, Seyyid (t.y.),Fî Zilali’l-Kur’ân, Çeviren: Bekir Karlığa, M. Emin Saraç, İ. Hakkı Şengüler, İstanbul, Hikmet Yayınları. MEVDUDİ, Ebu’lA’lâ (1986), Tefhimu’l-Kur’ân, Çeviren: Muhammed Han Kayanî ve heyet, İstanbul, İnsan Yayınları. NAZLI, Serap (2014), Aile Danışmanlığı, 11. Baskı, Anı Yayıncılık, Ankara. ÖZABACI, Nilüfer ve Zülal Erkan; (2014), Aile Danışmanlığı Uygulamalara Genel Bir Bakış, Pegem Akademi, Ankara. 80 Kuram ve ÖZBEK, Abdullah (1991), Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed, Esra Yayınları, Konya ÖZGÜVEN, İ.E. (2009), Evlilik ve Aile Terapisi, PDREM Yayınları, Ankara. RAINBOW, B. (2008) “SystemicTherapy”, Broken Rainbowe.V. REŞİD Rıza, Seyyid Muhammed (2008), İslâm’da Kadının Hukuku, Malatya, Nida Yayınları. SARDOĞAN, M. Ve Karahan, F. (2005), “Evli Bireylere Yönelik Bir İnsan İlişkileri Beceri Eğitimi Programı‟nın Evli Bireylerin Evlilik Uyum Düzeylerine Etkisi”, Ankara Üniversitesi eğitim bilimleri Fakültesi Dergisi, 38 (2), 89-102. SEZEN, L. (2005); “Türkiye'de Evlenme Biçimleri [Özel Sayı]”, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 27, 185-195. TANRIVER, Süha (2006), “Hukuk Uyuşmazlıkları Bağlamında Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları ve Özellikle Arabuluculuk”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Ankara, sayı: 64 TEZCAN, M. (2000), Türk Ailesi Antropolojisi, İmge Kitapevi, Ankara. TÜRK DİL KURUMU (2009), Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. WEEKS, R. G.(2012), Sistemik Terapide Depresyon, New York, Guilford. WHITE, M. ve Epston, D.; (1990), Narrativemeanstotherapeuticends. New York, W.W. Norton ve Company. WOODCOCK, J. (2001), Threads from the labyrinth: therapywithsurvivors of warand politicaloppression,Journal of FamilyTherapy, 23, 136-154. YAZIR, Elmalılı Hamdi (t.y.), Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul, Eser Kitabevi. YILDIRIM, Mustafa (2002), İslâm ve Medeni Yargılama Hukukunda Tahkim, İzmir YILDIRIM, Mustafa (2010) “Tahkim” DİA, İstanbul, c. 39, ss. 411-413. ZEHRA, Muhammed Ebu (1979), İslâm Hukuku Metodolojisi, Fıkıh Usulü, Çeviren: Abdülkadir ŞENER, Ankara, Fon Matbaası. 81 ÖZGEÇMİŞ Nihan ÖZER, 1989 yılında Yalova’da doğdu, ilk ve orta öğretimimi burada tamamladı. 2009 yılında Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümüne başladı, 2013 yılında lisans eğitimimi tamamladı ve aynı yıl Yalova Final Dershanesinde rehber öğretmenolarak göreve başladı. 2014 yılında Yalova Üniversitesi sosyol hizmet bölümünde yüksek lisansa başladı ve 2015 yılında yüksek lisans eğitimini tamamladı. Nihan ÖZER 82