aile danışmanlığında hakemlik kurumunun yeni bir model olarak ihyası

advertisement
T.C.
YALOVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
AİLE DANIŞMANLIĞINDA HAKEMLİK
KURUMUNUN YENİ BİR MODEL OLARAK İHYASI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Nihan ÖZER
Enstitü Anabilim Dalı: Sosyal Hizmet
Enstitü Bilim Dalı: Sosyal Hizmet
Tez Danışmanı: Doç. Dr. Fethi GÜNGÖR
Mayıs-2015
T.C.
YALOVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
AİLE DANIŞMANLIĞINDA HAKEMLİK
KURUMUNUN YENİ BİR MODEL OLARAK İHYASI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Nihan ÖZER (147203020)
Enstitü Anabilim Dalı: Sosyal Hizmet
Enstitü Bilim Dalı: Sosyal Hizmet
Bu tez 1 6 /06/2015 tarihinde aşağıdaki jüri tarafından oybirliği ile kabul edilmiştir.
Doç.Dr. Fethi GÜNGÖR
Jüri Başkanı
Yrd.Doç.Dr. Harun CEYLAN
Yrd.Doç.Dr. Ömer Miraç YAMAN
JüriÜyesi
JüriÜyesi
Kabul
Kabul
Kabul
Red
Red
Düzeltme
Düzeltme
Red
Düzeltme
BEYAN
Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının
eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta
bulunulduğunu, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi
bir kısmının bu üniversite veya başka bir üniversitedeki başka bir tez çalışması olarak
sunulmadığını beyan ederim.
Nihan ÖZER
29.05.2015
3
ÖNSÖZ
Ailede huzur ve düzeni taraflardan birisi ya da ikisi birden bozuyorsa
geçimsizlikten söz edilir. Aile düzeni iki tarafın karşılıklı anlaşmazlıklarından, hukuk
ihlâlinden ve geçimsizliklerinden ileri geliyorsa ve bu durum uzayıp gittiği için çiftin
ayrılması, ailenin dağılması ihtimali ortaya çıkarsa "şikâk" hali gerçekleşmiş olur. Bu
durumda Kur'ân-ı Kerîm'in gösterdiği yol, teklif ettiği çözüm usulü "anlaşmazlığın
hakemlere götürülmesidir."
Bu çalışma kapsamında, aile içi sorunların çözülmesi için halihazırda
uygulanmakta olan ile danışmanlığı kurumunun geliştirilmesi çabası yürütülmüştür.
Bu kurumun ihya edilmesi amacı ile İslam Hukuku’nun parçalarından birisi olan aile
hakemliği müessesesinin, aile danışmanlığı çerçevesi dahilinde entegrasyonu için
model önerisi getirilmiştir.
Çalışmam boyunca yardım ve desteğini esirgemeyen sayın danışmanım Doç.
Dr. Fethi Güngör’e ve beni yetiştiren aileme teşekkür ederim.
Nihan ÖZER
29 Mayıs 2015
iv
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ............................................................................................................................ iv
İÇİNDEKİLER ............................................................................................................... v
GİRİŞ ............................................................................................................................... 1
I. BÖLÜM ........................................................................................................................ 6
AİLE, EVLİLİK VE EVLENME KAVRAMLARINA GENEL BİR BAKIŞ .......... 6
1.1. Evlilik ve Evlenme .................................................................................................... 7
1.2. Ailenin Tanımı, Özellikleri ve Çeşitleri ................................................................ 10
II. BÖLÜM .................................................................................................................... 12
AİLE DANIŞMANLIĞI ............................................................................................... 12
2.1. Aile Danışmanlığına Giriş ..................................................................................... 12
2.1.1. Aile Danışmanlığının Tarihsel Gelişimi ........................................................ 13
2.1.2. Aile Danışmanlığının Gelişimini Etkileyen Faktörler ................................. 14
2.1.3. Danışmanlık Biçimleri .................................................................................... 14
2.1.4. Eşler Arasında Yaşanan Sorunlar ................................................................. 16
2.2. Aile Danışmanlığı Kuramları ................................................................................ 17
2.2.1. Bowen Aile Danışmanlığı ................................................................................ 17
2.2.1.1. Bowen Aile Terapisinin Temel Kavramları ........................................... 17
2.2.1.2. Terapinin Amaçları .................................................................................. 20
2.2.1.3. Terapötik Teknikler ................................................................................. 21
2.2.1.4. Bowen Aile Terapisinin Güçlü ve Sınırlı Yönleri .................................. 22
2.2.1.5. Diğer Kuramlarla Karşılaştırılması ....................................................... 22
v
2.2.2. Yapısal Aile Danışmanlığı .............................................................................. 23
2.2.2.1. Terapistin Rolü ......................................................................................... 25
2.2.2.2. Terapi Süreci ............................................................................................ 26
2.2.2.3. Güçlü ve Sınırlı Yanları ........................................................................... 27
2.2.3. Yaşantısal/İnsancıl Aile Danışmanlığı ........................................................... 27
2.2.3.1. Danışma Süreci ve Teknikler .................................................................. 27
2.2.4. Sistematik Aile Danışmanlığı ......................................................................... 30
2.2.4.1. Sistemik Aile Terapisinin Gelişimi ......................................................... 31
2.2.4.2. Terapistin Rolü ......................................................................................... 34
2.2.4.3. Terapi Süreci ve Sonuçları ...................................................................... 34
2.2.4.4. Sistemik Terapinin Güçlü ve Sınırlı Yanları ......................................... 34
2.2.5. Bilişsel Davranışçı Aile Danışmanlığı ............................................................ 35
2.2.5.1. Bilişsel Davranışçı Aile Terapisinin Gelişimi ........................................ 35
2.2.5.2. Terapistin Rolü ......................................................................................... 37
2.2.5.3. Bilişsel-Davranışçı Aile Danışmanlığının Güçlü ve Sınırlı Yanları ..... 39
2.2.6. Öyküsel (Narrative) Aile Danışmanlığı ......................................................... 40
2.2.6.1. Terapötik Amaçlar ................................................................................... 41
2.2.6.2. Terapi Teknikleri ..................................................................................... 41
2.2.6.3. Terapistin Rolü ......................................................................................... 42
2.2.6.4. Öyküsel Aile Danışmanlığının Güçlü Yanları ....................................... 43
III. BÖLÜM ................................................................................................................... 44
İSLAM HUKUNDA AİLE HAKEMLİĞİ .................................................................. 44
3.1. İslam Hukukunun Kaynakları .............................................................................. 44
vi
3.2. İslam’da Aile Hakemliği Meselesi ........................................................................ 45
3.2.1. Aile Hakemliğinin Tarihçesi .......................................................................... 46
3.2.2. Kur’an’da Aile Hakemliği .............................................................................. 46
3.2.3. Sünnette ve Sahabe Döneminde Aile Hakemliği .......................................... 48
3.2.3.1. Peygamber Döneminde Aile Hakemliği ................................................. 48
3.2.3.2. Sahabe Döneminde ................................................................................... 50
3.2.4. Aile Hakemliği Meselesine Fıkhî Mezheplerin Bakışı ................................. 52
3.2.5. 1917 Osmanlı Devleti Aile Hukuku Kararnamesi’nde Aile Hakemliği ..... 53
3.2.6. Mısır ve Diğer İslâm Ülkelerinde Aile Hakemliği (Ahvâl-i Şahsiyye)........ 55
3.3. Aile Hakemliğinde Temel Meseleler ..................................................................... 56
3.3.1. Aile Hakemi Olabilecek Kişiler...................................................................... 57
3.3.2. Aile Hakeminde Aranan Nitelikler ................................................................ 58
3.3.2.1. Müslüman olmak...................................................................................... 58
3.3.2.2. Akıl bâliğ olmak ....................................................................................... 58
3.3.2.3. Hür ve adil olmak ..................................................................................... 58
3.3.2.4. Hukuk Bilmek .......................................................................................... 59
3.3.2.5. Güvenilir ve Objektif Olmak .................................................................. 59
3.3.2.6. İkna Kabiliyetine Sahip Olmak .............................................................. 60
3.3.2.7. Sabırlı ve Dikkatli Olmak ........................................................................ 60
3.3.2.8. Aileden biri olmak .................................................................................... 61
3.3.3. Hakemi Talep Edebilecek Kişiler .................................................................. 62
3.3.4. Hakemin Konumu ........................................................................................... 62
3.3.4.1. Hâkim Konumunda Olduğunu Savunanlar: Görüşleri ve Delilleri .... 62
vii
3.3.4.2 Vekil veya Şahid Konumunda Olduğunu Savunanlar: Görüşleri ve
Delilleri ................................................................................................................... 65
3.3.4.3. Arabulucu veya Uzlaştırıcı Konumunda Olduğunu Savunanlar:
Görüsleri ve Delilleri ............................................................................................. 67
3.4.4.4. Hakemlerin Yetkileri ............................................................................... 67
3.4.5. Hakemliği Uygulama Usûlü ........................................................................... 68
3.4.6. Hakem Kararlarında Aranacak Şartlar ....................................................... 69
3.4.6.1.İslam’ın Genel Prensiplerine Uygunluk .................................................. 69
3.4.6.2.Kararın Oybirliğiyle Verilmiş Olması .................................................... 69
3.4.6.3. Adalet ve Nesafet Kurallarına Uygunluk............................................... 70
3.4.7. Hakemin Kararlarının Hakime Arz Edilmesi .............................................. 71
3.4.8. Hakemliğin Hukuki Sonucu ........................................................................... 72
3.4.9. Laik ülkelerde İslâmî Aile Hakemliğinin Uygulanışı................................... 73
3.4.9.1. Hindistan Modeli ...................................................................................... 73
3.4.9.2. ABD (Amerika Birleşik Devletleri)......................................................... 73
3.4.9.3. Avrupa....................................................................................................... 73
SONUÇ ........................................................................................................................... 74
KAYNAKÇA ................................................................................................................. 79
ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................... 82
viii
YAÜ, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tez Özeti
Tezin Başlığı: Aile Danışmanlığında Hakemlik Kurumunun Yeni Bir Model Olarak
İhyası
Tezin Yazarı: Nihan ÖZER
Danışman: Doç. Dr. Fethi Güngör
Kabul Tarihi:16.06.2015
Sayfa Sayısı: x+82 (tez)= 92
Anabilim Dalı: Sosyal Hizmet
Bilim Dalı: Sosyal Hizmet
Bu çalışmada aile danışmanlığı kurumunun, hakemlik müessesesince yeni bir model olarak
ihya edilmesi konu edinilmiştir. Çalışma kapsamında öncelikli olarak aile ve aileyi oluşturan
kavramlar ile ilgili literatürde yer alan bilgiler evlilik ve evlenme kavramları ile birlikte
derlenmiş ve çalışmanın birinci bölümünde sunulmuştur.
İkinci bölümde aile danışmanlığına ait genel tanımlamalar yapılmış ve aile danışmanlığı ile
ilgili genel teoriler üzerinde durulmuştur. Çalışmanın üçüncü bölümünde hakemlik kurumu
hakkında bilgiler aktarılmış, kurumun doğum noktası olan İslamiyet’ten deliller ortaya
konulmuştur. Sonuç olarak da aile içi sorunların çözülebilmesi, boşanma oranlarının
azaltılması için, sorunların çözümüne yönelik hakem tayini yapılması savunulmuş; tayin
edilecek hakem ile karı-koca görüşmesinin aile danışmanları huzurunda sorunları ortaya
koyması modeli önerilmiştir. Sorunların çözülememesi ve arabuluculuk faaliyetinin sonuçsuz
kalması halinde oluşacak boşanma durumunda ise kabahatin hangi tarafta olduğuna bağlı
olarak ne tür yaptırımların uygulanması gerektiği bilgisi sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Aile, Aile Danışmanlığı, Aile Hakemliği.
ix
Yalova University In situte of Social Sciences Master Thes is Summary
Thes isTitle: Betterment of Arbitration as a New Model in Family Counselling
Thesis Author: Nihan ÖZER
Advisor: Assoc.Prof.Dr. Fethi GÜNGÖR
Date of Acceptance:16.06.2015
Total Number of Pages: x+82= 92
Department: Social Service
Field of Study: Social Service
This study is focused on the betterment of arbitration as a new model in family counselling. In
the context of the study, the definitions for family and marriage are studied from literatüre and
the sedatas presented in Part I.In the second part of the study, the general definitions for family
counselling are presented and the teories of family counselling from the literatüre are
explained. At the third stage, the informations about arbitration which is the element of Sharia,
are given with the evidences from Kur’an and Hadits. In a conclusion, forsolving problems
between husbands and wives, reducing the ratio of divorcement the appointment of arbiter is
seggested. The conversation between couple and arbitersshould be under the supervision of
family concultant. If the problems between husband and wife is not solved, the arbitor looks for
the guilty person and decide the sanctions during divorcement.
Keywords: Family, FamilyCounselling, FamilyArbitration
x
GİRİŞ
Dünya genelinde son yıllarda ürkütücü düzeyde artan boşanma vakaları ve bu
sayının on yılda yaklaşık bir milyona ulaşması, boşanmanın sosyal bir yara ve toplumsal
bir problem haline geldiğinin işaretidir. Ayrıca istatistiklere göre boşanmaların çoğalıp
evlenmelerin azalması, aile içi şiddetin artması, boşanmalardan sonra özellikle kadın
aleyhine oluşan cinayetlerin gerçekleşmesi, boşanan ailelerin birbirlerine düşman
olması, aralarındaki kin ve öfkenin dinmemesi, ortada kalan çocukların ya anne ya baba
sevgisinden mahrum kalması, eşlerden biri tarafından anne veya babanın hayatta
oldukları halde öldü gösterilmesi gibi olumsuz olaylar toplumun en temel taşı sayılan
ailenin çözülmesine ve çöküşüneyol açmaktadır.
Toplumumuzu tehdit eden bu sosyal probleme sağlıklı ve kalıcı çözümler
bulunması gerekmektedir.Gereken çözümler üretilip uygulamaya sokulmadığı takdirde,
ileride toplumu çok yıkıcı ve onarılması güç felaketler beklemektedir. Bu olumsuz
tablolar, toplumun bu safhaya nasıl geldiği veya getirildiği sorusunu akla getirmektedir.
Elbette bu soruya verilecek birçok cevap vardır ama en önemli cevaplardan birisi
toplumun yapısına, inancına, örf ve âdetlerine uymayan kanunların yıllardır uygulanır
olmasıdır.
1926 yılından günümüze kadar Hıristiyanlık ve Roma hukukundan mülhem olan
İsviçre medeni hukukunun aynen Türkçeye tercüme edilerek yürürlüğe konulması ve
uygulanması, gerçek hukuk normlarına ters bir uygulama olmuştur. Çünkü kanunlar,
aslı itibariyle her yerde toplumların taleplerine, tercihlerine, yapısına ve inancına göre
düzenlenir ve şekillenir.
Türkiye’de yaşayan toplumların; Türk, Kürt, Arap, Gürcü, Çerkez, Laz, Abaza,
Arnavut, Boşnak, Türkmen ve diğerlerinin % 99’unun Müslüman olması ve İslâm
dininin bu mozaiğin temel taşı gerçekleştirmesi, yürürlükte olan bu uygulamaların
tekrar
düşünülmesini
ve
yapılan
yanlışların
düzeltilmesigerektiğini
göstermektedir.Öyleki hukuk normlarına uymayan bu olumsuz uygulamalar, toplumda
derin izler bırakmış ve problemleri kangren haline dönüştürmüştür.
İslâm tarihi boyunca uygulanmış olan “aile hakemliği” veya “aile meclisi”
meselesi, günümüzde uygulanarak problemin hafifletilmesine veya azaltılmasına
1
yardımcı
olacaktır.
Bu
meselenin,
Osmanlı
Devleti’nin
son
dönemlerinde
kanunlaştırıldığı ve günümüzde de birçok İslâm ülkesinde uygulandığını belirtmemiz
gerekir.
Genel anlamda hakemlik, tarih boyunca toplumlarda var olan anlaşmazlıkları
çözmek için uygulanan vazgeçilmez bir müessese olmuştur. Örneğin son peygamber
Hz. Muhammed (s), daha kendisine peygamberlik gelden önce 35 yaşında kabileler
arasında hakemlik yapmıştır. O dönemde Kâbe’yi inşa eden Mekke’nin müşrik
kabileleri
kendi
aralarındaHacerülesved'i
kimin
yerleştireceği
konusunda
ihtilafadüşmüş, herhangi bir antlaşmaya varmamışlar. Bu anlaşmazlık kabilelerin savaş
kararı almalarına kadar uzamışancak bu sırada Kureyşlilerin en yaşlısı EbûÜmeyye b.
Muğîre’nin teklifi üzerine Harem-i Şerif’in Benî Şeybe kapısından ilk giren şahsın
hakem tayin edilmesine karar verildi. Tam o sırada beklenen yerden Hz. Muhammed
çıkageldi. Kureyşliler hep bir ağızdan “Bu, güvenilir (emin) bir kimsedir. Onun vereceği
karara razıyız.” dediler. Mesele Peygamberimiz’e (s) anlatıldığında, hemen sırtından
abasını (ridâ) çıkararak yere serdi. Hacerülesved’i abanın üzerine koydu. Her kabileden
birer kişiyi abanın kenarlarından tutturarak taşın konulacağı yere getirtti. Burada taşı
kendi eliyle Kâbe’nin duvarına yerleştirdi. Kureyşliler, Hz. Muhammed’in (s) bu
problemi çözümünden son derece memnun oldular.
Böylece peygamber, bir
anlaşmazlığı çözmüş ve savaşın önüne geçmiştir.
Zihinlerde çok iyi bilinen bir hakem olayı da Hz. Ali (r) döneminde yaşanmıştır.
İslâm tarihinde Sıffîn Savaşı’nda, savaşın sonlarına doğru Hz. Ali (r) ve Muaviye
arasında hakem seçilen Ebû Musa el-Eş’arî ile Amribn el-Âs vakası yaşanmıştır. Burada
ise hakemler arası ihtilaf nedeniyle olumlu bir sonuç ortaya çıkmamıştır.
Anadolu’da da Güney ve Doğu bölgelerinde insanlar arasında çıkan
anlaşmazlıklar ve ailevî meseleler, daha çok orada âlim olarak bilinen “mela” ve
“seyda” tarafından çözülmüştür. “Mela/Molla” ve “seyda”, klasik medreselerimizde
mezun olan hocalarımıza verilen isimdir. Bölgede mevcut olan “şeyhler” tarafından da
bu tarz sorunlar çözüme kavuşturulmuştur. Ayrıca bölgede bu tür anlaşmazlıklarda
“ağalar” da rol oynamıştır.
Özel anlamda hakemlik, aile açısından birçok görevlerin yerine getirilmesini
sağlayan bir müessese olmuştur. Bu müessese, tarihte var olan büyük ve geniş aile
2
yapılanmasında, aileler arasında arabuluculuğu, olaylara doğru şahitlik etmeyi ve barış
için işlerini yürütmeyi sağlamıştır. Ayrıca çekirdek aile olarak eşler arasında meydana
gelen anlaşmazlıkları çözüme kavuşturmak için de uğraşmıştır. Şayet eşler arasında
boşanma gerçekleşirse de birbirine düşman ve kanlı bıçaklı olan, kin ve öfkeyle küskün
bir şekilde ayrılan değil, medeni bir tarzda ayrılıklarıyla ilgili problemlerini halletmiş
olarak ayrılmalarını temin etmiş ve etmektedir.
Eğer aileler arasında hakemlik olayı gerçekleşmezse, toplumun her zaman şu
olumsuzluklara şahit olacağını söylemek mümkündür:
●Ayrılan eşlerin aileleri birbirlerine düşman olmaktadır.
●Ayrılan eşlerin aileleri arasındaki küskünlük yıllarca, hatta ömür boyu
sürmektedir.
●Tarafların birbirlerine olan kin ve öfkesi dinmemektedir.
●Boşanmak isteyen kadınların bir kısmı, kocaları tarafından ya sakat
bırakılmakta veya öldürülmektedir.
●Boşanmak isteyen kocalarını öldüren kadınlara da rastlanılmaktadır.
●Çocuklar, eşlerden birinin (baba veya anne) sevgisinden mahrum olarak
yetişmektedir. Bu da çocuklar üzerinde birçok psikolojik bunalımlara neden olmaktadır.
●Çocuk, hangi eşin yanında kalıyorsa diğer eş çoğunlukla “ölü” hale
getirilmekte, ölmediği halde öldürülmektedir. Bu durum, çocuklar üzerinde çok
olumsuz etkiler ve izler bırakmaktadır.
●Çocuklar eşlerden bir tarafın velayetindeyken diğer eş kendi çocuğunu
görememekte, çocuk eşten kaçırılmakta veya gösterilmemektedir. Böylece çocuğun
kendisi, doğrudan problemin içinde olmakta ve olayların altında ezilmektedir.
●Çocuğunu göremeyen eş, karşı tarafa misilleme olarak kendi çocuğunu
kaçırmakta ve böylece taraflar arası düşmanlık sürüp gitmektedir.
●Çocuk, velayetini üstlenen eş tarafından diğer eşe karşı düşman olarak
yetiştirilmektedir. Böylece çocuk, anlaşmazlığın hiç tarafı olmadığı halde adaletsiz bir
3
şekilde taraf olmaya sürüklenmektedir. Bu da çocuk üzerinde telafisi mümkün olmayan
yaralar açmakta, psikolojisini bozmakta ve değişik bunalımlara sürüklemektedir.
Genel olarak aile hakemliğine, aile meclisi demek de mümkündür. Bu çerçevede
bakıldığında ailede meydana gelebilecek her türlü anlaşmazlığı çözüme kavuşturan,
tarafların hak ve hukukunu gözeten ve birbirleriyle barışmasını sağlayan bir fonksiyon
icra eder. Bu hakemlik veya aile meclisi, toplumun en küçük birimi olan aileler arasında
huzur ve barışı gerçekleştirirken toplumun huzurunu da sağlamaktadır. Zira sağlıklı
ailelerden oluşan toplumlar, netice itibariyle sağlıklı ve dinamik olur, huzur ve barış
içinde yaşarlar.
Çalışmanın Amacı:
Dünya genelindeki aile yapılarında meydan gelen bozulmalar göz önünde
bulundurularak, bu çalışma kapsamında aile içerisinde oluşan sorunların çözümüne
yönelik
aile
danışmanlığı
kurumunun
İslam
kaynaklarında
yer
alan
ve
uygulanmış/uygulanmakta olan aile hakemlerince yeniden düzenlenmesi ele alınmış ve
söz konusu problemin çözümüne yönelik öneriler ortaya konulmuştur.
Çalışmanın Önemi:
Toplumların temel yapı taşı olan aileler, toplumsal yaşantının devam edebilmesi,
sonraki kuşakların sağlıklı bir ortamda yetişebilmesi açısından çok önemlidir. Bu öneme
karşılık günümüzde, gerek değişen çevre koşulları gerekse bunun paralelinde değişen
insan yaşantıları aile yapılarında bozulmalara sebep olmuş; boşanma oranları ve
boşanma sonrası yaşanan şiddet olayları artmıştır. Çalışma kapsamında hem aile
danışmanlığı hem de anlaşmazlıkların giderilmesine yönelik hakem tayini konularının
birlikte ele alındığı bir model önerisi getirildiği için çalışma, söz konusu bozulmaların
ve boşanma oranlarının azaltılması açısından önemlidir.
Çalışmanın Yöntemi:
Çalışma genelinde nitel araştırma yöntemi kullanılmış olup; öncelikli olarak aile,
evlilik ve evlenmeye yönelik literatürde yer alan genel tanımlamalar derlenmiş
çalışmanın birinci bölümünde sunulmuştur. Çalışmanın ikinci bölümünde yine
literatürde yer alan aile danışmanlığı tanımları, yöntemleri ve uygulamaları derlenmiş;
4
konunun üçüncü bölümü olan hakemlik kurumu kısmı ile birleştirilerek sonuçlara
ulaşılmak üzere sunulmuştur. Çalışmanın üçüncü bölümünde ise İslam arşivlerinde yer
alan aile hakemliğine (aile meclisi) yönelik bilgiler toplanmış olup; konunun kaynakları
İslam Hukuku’nun da kaynakları olan Kur’an, Sünnet ve İcmâ üzerine oturtulmuştur.
Çalışmanın sonuç kısmında ise hem aile danışmanlığı hem de aile hakemliği
konularından elde edilen veriler değerlendirilmiş; bu verilerden yola çıkarak aile
geçimsizliklerinde izlenmesi gereken bir yol haritası maddeler halinde sunulmuştur.
5
I. BÖLÜM:
AİLE, EVLİLİK VE EVLENME KAVRAMLARINA
GENEL BİR BAKIŞ
Toplumun temel taşı olarak nitelendirilen aileye, gelişmiş ülkelerde giderek
artan bir önem verilmeye başlamış, aileye yardım için çeşitli kurumlar ortaya çıkmıştır.
Ailenin önemine ekonomik, sosyal ve psikolojik açılardan bakılabilir. Evlenme ve
evlilik kavramlarının doğal bir sonucu olarak da aile kavramı ortaya çıktığı için
çalışmanın konusu gereği, bu bölümde ağırlıklı olarak ailenin psikolojik boyutu ele
alınmıştır.
Psikologlar, tüm insan davranışlarına ister bilinçli isterse bilinçsiz olsun insanın
ihtiyaç yapısının neden olduğunu ileri sürerler. İhtiyaç bir eksikliğin hissedilmesi,
organizmada fizyolojik dengenin bozulma eğilimi göstermesidir. (Baymur, 1997)
İhtiyaçları genel olarak ikiye ayırabiliriz; Hayatımızın ilk yıllarında fizyolojik ihtiyaçlar
baskınken, ileri yıllarda bunların yerini psikolojik ihtiyaçlar alır. Yaş ilerleyip insan
geliştikçe psikolojik ihtiyaçlarda güçlenir, kişilik yapısı ve davranışlar üzerinde daha
etkili olurlar. Kişiliğin gelişmesine, korunmasına, düzenlenmesine, iyileşmesine yardım
ederler. (Köknel, 1999)
İnsanoğlunun sağlığı ve mutluluğu için bu ihtiyaçların doyuma ulaştırılması
gerekir; ihtiyaçları doyuma ulaştırdığımız en doğal ortam ailemizdir. Aile, özellikle 3
ihtiyacı karşılamada daha önemlidir. Bunlar samimilik, güç, ve anlamlılıktır. (Nazlı,
2014, s.16) İnsanların başkalarıyla birlikte olmaya ihtiyacı vardır. Aynı zamanda
kendilerini ifade etmeye ve biricik olmaya da ihtiyaçları vardır. Bütün bunlar insan
hayatının bir amacı olmasına yardım eder. Birçok insan için samimilik boyutu
heteroseksüel ilişkileri, güç boyutu iş yaşamını ve anlamlılık boyutu çocuk sahibi
olmayı ifade eder. Ancak ailenin bu üç amacı karşılaşmasının zorunlu olduğu
söylenemese de, aile olmadan bu ihtiyaçları doyuma ulaştırmak nadiren mümkündür.
Aile sosyal bir birimdir ve her üye karşılıklı olarak bu üç boyuttaki ihtiyaçlarına
ulaşmak için çaba gösterir (Nazlı, 2014:16).
Toplumun en küçük birimi olarak kabul edilen ailenin toplum yaşamında
vazgeçilmez bir önemi vardır. İnsanın ihtiyaçlarını karşılayabileceği doğal yer kendi
6
ailesidir. Bireyin yaşamında doyum sağlaması, fonksiyonlarını etkili bir şekilde yerine
getirmesi ve yaşadığı topluma uygun bir kişi olarak yetişmesi önce aile çevresinde
sağlanır. Bireyin ihtiyaçlarının karşılanmasından dolayı ortaya çıkan sosyal yıkımlar
(özellikle madde kullanımı ve suç işleme oranının artması) ortadadır. Aile yapısının en
fazla tehdit altında olduğu söylenen A.B.D. dahil bütün toplumlarda aile idealize edilir,
devlet politikalarınca korunur (Nazlı, 2014:17). Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre
de “aile Türk toplumunun temelidir.” (T.C. Anayasası, Madde 41).
1.1. Evlilik ve Evlenme
İki veya daha fazla insan arasında hukuken kabul edilen veya toplumca
onaylanan, taraflara çeşitli hak ve yükümlülükler veren ve genellikle cinselliği de içeren
bir ilişkidir. Toplumsal bir kurum olan ve toplumun yeniden üretimini hedefleyen
evlilik, ailenin temeli kabul edilir (Budak, 2005).
Sosyal yaşamın bir parçası olan evlilik, bireylerin uyum sağlamasını gerekli
kılan bir beraberliktir. Ruhsal, duygusal, cinsel ve sosyal ilişkileri içeren evlilikte
uyumun sağlanmış olması eşlerin fiziksel ve ruhsal sağlıklarının temelini oluşturan
önemli etmenlerdendir (Kalkan, 2002). Evlilik, Türk Medeni Kanunu’na göre
evlenmeye ehil erkek ile kadının, yetkili kanuni merci önünde yapmış oldukları çift
taraflı, iki şahit huzurunda gerçekleştirilen bir evlilik sözleşmesi ile kurulan karşı
cinsten iki insanın özgür iradeleriyle hayatlarını birleştirdikleri akittir (Çiftçi ve Biçici,
2005).
Evlilik, bir erkek ve bir kadın arasında toplum tarafından onaylanmış ilişki
(Kottak, 2001); karşılıklı dayanışma, toplumsal onaylama sonucunda gerçekleşen bir
sözleşme ve toplumsal yasaklamaların tamamen dışında tutulan cinsel ihtiyaçların
doyuma ulaştırıldığı bir kaynaşma durumu olarak tanımlanmaktadır. Güvenç de (1984)
evliliği tanımlarken, toplumsal normlara göre onaylanmış bir bağın kurulması ve
doğumla sonuçlanabilen cinsel ilişkinin toplumsal normlara uygun duruma getirilmesi
olarak tanımlamaktadır (Sardoğan ve Karahan, 2005).
Özgüven (2009) evliliği bir iletişim sistemi olarak değerlendirmektedir. Buna
göre bu sistemin canlılığı karı-koca arasında sözlü-sözsüz uygun bildirim ve mesajların
alınıp verilmesiyle ölçülür. Eşlerin birbirlerine ruhsal, toplumsal ve cinsel beklentilerini
7
ve mesajlarını ortaya koymaları, dile getirebilmeleri için karşılıklı etkileşim içinde
olmaları gerekir. Uyumlu bir evlilik her şeyden önce sağlıklı bir iletişimle gerçekleşir.
Sağlıklı ve normal bir iletişimin bulunmayışı, karı-koca arasındaki sorunları algılayıp
kavrayamamaktan ve iletişim bozukluğundan kaynaklanır (Bal, 2007). Evlilik
sisteminin üyesi olmak kolay değildir. Çünkü bu sisteme girildiği andan itibaren bir
insanın üstlendiği sorumluluklar da önemli ölçüde artar. Ama insanlar evlenirken
olumsuz örnekleri hiç düşünmez ve geleceğin mutlaka mutlu günlerle dolu olacağına
inanırlar (Geçtan, 2006).
Evlilik, hayatın bir dönüm noktası ve yeni bir ailenin kurulmasıdır. Aile,
toplumsal hayatın çekirdeğini oluşturmaktadır. Bu çekirdeğin oluşması, evlenme olgusu
ile gerçekleşmektedir. "Toplumların kültürel ve ekonomik, yapısı, yerleşim düzeni,
üretim ilişkileri, gelenek ve görenekleri, evlenme biçimlerinin oluşmasında önemli rol
oynamaktadır. Her toplum, kendi yapısına uygun evlenme biçimlerini tercih ederken,
kişisel anlayışına ters düşecek evlenme biçimlerini de engellemeye çalışmaktadır. Buna
rağmen çok farklı evlenme biçimleri vardır. Türk aile yapısında, üyeler arasında saygı,
sevgi, dayanışma, yardımlaşma, usulüne uygun evlilik (söz kesme, nisan, nikâh, düğün,
akrabalık gibi) ve sapmalardan uzak bir aile yapısı, ailede bulunması gereken uygulama
ve değerler arasında sayılabilir (Tezcan, 2000).
Sezen (2005)’e göre; toplumsal değişme sürecinde, endüstrileşme ve kentleşme
önemli rol oynamaktadır. Türkiye'de kültürel değişmelerin yoğun görüldüğü büyük
kentlerde tanışıp evlenme giderek yaygınlaşırken, gelenekselliğin ağır bastığı yörelerde
çok farklı evlenme biçimlerine rastlanılmaktadır.
●Görücü Usulü İle Evlenme
Gelenekselliğin ağır bastığı yörelerde görülen bir evlenme biçimidir. Bu
evlenme biçiminde kız seçme girişimi, doğrudan doğruya evlenecek gencin annesi,
babası veya diğer yakınları tarafından başlatılmaktadır. Gencin kızı beğenmesi yeterli
değildir. Diğer aile bireylerinin de onayını alması gerekmektedir. İlk önemli
değerlendirme kızın güzelliği, asaleti, huyu, mahareti ve iffeti konusunda olur.
Akrabalık kurmada ailenin ekonomik durumu da gözden uzak tutulmaz. Kız alıp
vermenin birbirine denk aileler arasında olması yeğlenir.
8
●Kız Kaçırma (Düğünsüz Evlenme)
Ailelerin evliliğe kesin karşı çıkması durumunda kız kaçırma olayı gündeme
gelir. Bu durum, sosyo-ekonomik ve diğer sebeplerle en çok kız tarafının engellemesi
ile ortaya çıkar. Bu engeller arasında kız tarafının başlık parası istemesi önemli bir yer
tutmaktadır. Delikanlı kızla anlaşarak kızı kaçırır. Kız kaçırmanın diğer bir şekli de
kızın rızası olmadan, zorla kaçırılmasıdır.
●Başlık Parası Karşılığında Evlenme
Başlık Anadolu'nun birçok yerinde, evlenecek gencin kız tarafına ödediği paraya
denir. Bu ödeme nakit para yanında; altın, ev, bahçe, tarla veya canlı hayvan
(at,koyun,sığır vb.) olarak da gerçekleştirilmektedir.
●Oturak Alma Evlilik
Erkeğin kızı zorla kaçırması yanında, kızın bohçasını alarak oğlan evine gidip
oturması durumu vardır ki buna bazı yörelerde,’oturak alma' denilmektedir.
●Baş Örtüsü Kaçırma Yoluyla Evlilik
Yerel adı "dezmal kaçırması" olan bu adete göre; çeşmede, evde veya yoldayken
bir kızın baş örtüsü delikanlı tarafından zorla kaçırılırsa, baş örtüsü kaçırılan kızın iffeti
(kızlığı) bozulmuş sayılır. Oğlanın ailesi, kız tarafıyla anlaşmak zorundadır. Aksi
takdirde silahlı çatışmalar ve kan dökülmeleri kaçınılmaz olur.
● Beşik Kertme Evliliği
Ülkemizde rastlanılan evlenme biçimlerinden birisi de "beşik kertme" evliliğidir.
Birbirini çok seven eş-dost, komşu veya yakınlar, çocukları henüz beşikte iken,
beşiklerine birer kertme(işaret) vurarak kız ve oğlanın haberi olmadan nişanı
gerçekleştirirler.
Yukarıda sıralanan evlilik biçimleri dışında: taygeldi evlilik, kuma getirme
evliliği, berder (bedel) evliliği, kepir (yaban değişimi) evliliği, ölen kardeşin karısıyla
evlenme, baldızla evlilik, içgüveyi evliliği, yetim evliliği, yakın akraba evliliği, oldu
bitti evlilik, para karşılığı evlenme, kan parası karşılığı evlenme, öç alma karşılığı
evlenme, çok eşli evlilik, anlaşmalı evlilik, hileli evlilik, han yoluyla eş seçme
9
(evlenme), tercihli evlilik, yabancı ile evlilik, metres edinme evliliği, muta evliliği, dış
güveyi evliliği, dul evliliği, tanışıp anlaşarak evlenme, televizyon evliliği gibi evlilik
biçimleri de ülkemizin çeşitli bölgelerinde görülmektedir (Sezen, 2005).
Türk toplumunda geleneksel evliliklerden modern evliliklere doğru gelişen bir
eğilimin olduğu görülmektedir. DPT’nin raporlarına göre daha iyi eğitimli, şehirde
yaşayan gençler arasında, aileler tarafından düzenlenmiş evlilik oranlarında düşme
olduğu saptanmıştır (İmamoğlu ve Yasak 1997). Daha iyi eğitimli kadınların eşlerini
kendilerinin seçmek istemesi, ileri yaşlarda evlenmek istemelerinin yanı sıra, evin
geçimini sağlama konusunda paydaş olmayı, ailede alınacak kararlara daha çok
katılmak istedikleri belirlenmiştir (Gazioğlu, 2006).
1.2. Ailenin Tanımı, Özellikleri ve Çeşitleri
Kavramsal olarak ailenin tanımlanması ve ne şekilde yapılanması gerektiğine
yönelik kültürlere göre farklılık arz eden birçok farklı fikir vardır. Avrupa kökenli
Amerikalılar aileyi birbirine kan bağıyla bağlı kişilerden oluşan çekirdek aile kavramı
ile tanımlarken, Afrika kökenli Amerikalılar ailenin geniş akrabalık ve topluluk
ağlarının bir araya gelmesinden oluştuğunu belirtirler (Özabacı ve Erkan, 2014:1).
Kimilerince, birbirlerine psikolojik bağlar sayesinde tutunan uzun dönemli arkadaşlıklar
da aile kavramının tanımı kapsamına girmektedir. Asyalılar tarafından ise aile tanımına
yönelik bir tek ifade bulunmayıp kültürler arasından farklılıkların bulunabileceği
belirtilmiştir. (Nazlı, 2014:17). Amerikan Nüfus Bürosu aileyi; birbirlerine karşı belirli
sorumluklar üstlenmiş; sonradan dahil olma, evlenme ya da doğum gibi nedenlerden
dolayı bir arada yaşayan iki veya daha fazla sayıda kişiden meydana gelen topluluk
şeklinde tanımlamaktadır(Özabacı ve Erkan, 2014:1). Türk Dil Kurumu’na göre ise aile,
evlilik ve neseple bir araya gelen, aynı çatı altında yaşayan ve çoğunlukla anne, baba ve
çocuktan oluşan topluluktur (Türk Dil Kurumu, 2009:831).
Aile kavramı, anlamsal olarak fiziksel ortam ya da duygusal yaşam üzerinden
ortaklık kurmuş kişilerin birlikteliğinden çok daha fazlasını ifade etmektedir. Aileler,
insanlık ve ulusallık kapsamında görülen gelişmeler ile birlikte yaşam içerisinde önemli
bir göreve sahiptir. Zaman içerisinde evrime uğramış olmasına rağmen, çocuğun
10
doğurulması, büyütülmesi ve sosyalleştirilmesi gibi ailenin orijinal birçok özelliği hala
korunmaktadır. Aile, çocukların hayata, eş veya ebeveyn gibi kimi rollerin üstlenmesi
için hazırlanması ile birlikte, doyurucu ve derin duyguların aile üyelerince yaşandığı bir
ortamı da hazırlamaktadır. Bununla birlikte aile ortamının, aile üyelerinin birbirlerine
anlayışla yaklaştığı, destek olduğu, yakınlık hissettiği ve karşılıklı güven duygusunun
inşa edildiği terapatik bir ortam olma özelliği de bulunmaktadır (Özabacı ve Erkan,
2014:1).
Bu tanımlardan kimi aile tiplerinin göz ardı edildiği sonucu çıkarılabilir. Ancak
bu tanımlamalar, evlilik dışı bir arada yaşayan aileler, evlenmiş ancak çocuk sahibi
olamamış aileler, boşanmış veya ölüm benzeri sebepler ile evliliğin sona ermiş olduğu
aileler gibi geleneksel aile biçiminin dışında kalan yapıları da kapsamaktadır. Tüm bu
tanımlamalar dikkate alınarak aile, aralarında psikolojik ve biyolojik bağ bulunan;
aralarında duygu, ekonomi ve ortak geçmiş yönünden bağ bulunan; birbirlerini aynı
evin/ortamın üyeleri olarak gören bireyler olarak tanımlanabilir (Gladding, 2002).
Farklı yaşam tarzları, yaşama düzen kazandırma yöntemleri gibi özelliklere bağlı
olarak aile tipi de farklılaşabilmektedir (Özabacı ve Erkan, 2014). Bu farklılaşma
sonucunda ortaya çıkan aile tiplerinden bazıları şu şekilde özetlenebilir: Karı, koca ve
çocuktan oluşan çekirdek aile; çocuğun bakımından sorumlu yalnız bir ebeveynin
bulunduğu tek ebevynli aile; yeniden evlenen aile; çocuk sahibi olmamış/olamamış
çocuksuz aile; 65 ve üzeri yaştaki kişilerin birlikteliğinden oluşan yaşlı aile ve aynı evde
yaşayan baba, anne, büyükbaba, büyükanne ve çocuğun oluşturduğu geniş aile.
11
II. BÖLÜM: AİLE DANIŞMANLIĞI
2.1. Aile Danışmanlığına Giriş
Çağımızın gerekliliklerinin sonucuyla, ailenin yapısı bünyesinde değişiklikler
bulunmaktadır. Ailelerin yapısı geniş aileler yerine, annenin babanın ve de çocukların
bulunduğu çekirdek aile olarak tanımlanan aile tipine dönüşmekte olup bir ebeveyni
olan ailelerin de çağımızda yaygın olduğu bir gerçektir. Geniş ailelerin içinde çocuklar
ile alakalı problemler, ailenin bünyesinde büyük kişilerin soruna dahil olması ile
çözülürken, günümüzdebu tarz geleneksel sayılabilecek yardımlaşma istemleri azalmış
bulunmaktadır.
Toplumda meydana gelen değişmeler sonucunda, ailenin otoritesi içinde
bulunduğu kadar, aileye aitproblemleri varken danışılan etraftaki bireylerin otoriteleşme
özelliği de değişmektedir, bu bireylerin etkileriyse azalmaktadır (Özgüven, 2000).
Modernleşen toplumlara ait çekirdek ailelerde yaşı fazla olan nesillerin tecrübelerinden
yararlanabilme imkânlarıolmadığından aile bünyesinde problemin çözümlenebilmesinde
diğer alternatifler düşünülür.
Günümüzde gelişmekte ve değişmekte olan aileler, üyeler arasında bulunan
uyumu birliktelik ile birlikte sağlama hususunda problemler yaşamaktadırlar.
Aileninüyelerinin hızlı değişmekte olan rolleri ve tutumlarına uyum sağlamakta
zorlanmaları, ailenin bünyesinde iletişimi ve deetkileşmeyibozup kuşakların arasındaki
çatışmaarttırmaktadır. Ailenin içinde olan üyelerde sıkıntılara sebep olan bunun gibi
engeller, genellikle aile içinde varlığın korunmasını güçleştirip toplumsal sistemin
bünyesinde hastalıklı hale gelen bir olgu durumuna gelebilmektedir (Nazlı, 2014).
Evlilikte Aile terapisinin araştırmaları sayesinde görülmüştür ki, ailelere danışmanlık
müdahalelerine dair herhangi birnegatifsonucun
bulunduğunu gösterençalışmalara
rastlanamamıştır. Bunun yanında, aile ile çiftlerinterapisinin, yetişkin insanlarda
görülmekte olan şizofrenilik, alkolizimle, maddelere bağımlılık, ayrıca kadın bireylerde
görülmekte olan evlilik sonrasında depresyonlar, yetişkin bireylerde hipertansiyon
hastalığı, obezitelik, demans, ergen bireylerde görülmekte olan maddelere bağımlılık,
genç kız bireylerde görülmekte olan anoreksiyalık, çocuklarda görülmekte olan
kronikleşen fiziki hastalıklar, çocuklarda saldırgan olma durumu, çocuk otizmi, çiftlerin
12
çatışmalarında olumlulaşan yönlerde etkilere sahip olmaktadır. Ailelerle çiftlerin
terapilerinde, unipolar ilebipolar duyguların bozulması gibi kronikleşenve deciddileşen
zihin rahatsızlıklar tedavilerinde etkiye sahip değildir, fakat bu tip hastalıklarla
tedavilerin sürecinin birer parçası olabilmektedir (Nazlı, 2014). Ailelerinproblemleri
gereği ve kökenlerine inerekten, ailelerin danışmanlık şekillerinin mümkün olduğunda
tatmin edici olabilmesi, ailelerinterapilerininbiçimi, duyulmakta olan memnuniyetlerin
veetkililiğin, müdahaleye dair olan hayranlık seviyesini artırarak, ruhsal sağlık
alanlarında hayranlık uyandırmıştır.
2.1.1. Aile Danışmanlığının Tarihsel Gelişimi
Ruhsal ıstıraplara ait tedavilerde tarihe bakıldığı zaman, ailelerin danışmanlık
durumu, tarih süresince süregelmiş girişimlere ait bir uzantıdır. Ruhi hastalık
müdahalelerinin
raporlandığı
ilk
yazıtların
M.Ö.
2000
senelerine
dayandığı
bulunmuştur. Tarih süresince aile bireyleri kendi aralarında hep yardımlaşmıştır. Bu
yardımlar 2 türlü olmuştur:
● Yaşlı kişilerin, kabilede bulunan gençlere alakalı nasihatlar vermesi şeklinde
● Yetişkin kişilerin, gençlerle yaşlı kişileri koruyup kollaması ve ilgi içinde
olması (Nazlı, 2014).
Tarihte yapılan tedavi örneklerine rağmen, ailelerin danışmanlık durumu 20.
yüzyıl içinde yerleşmekte olan profesyonelleşen yardımlaşma metotlarından en
yenisidir. Aile bireylerine yardım gönderme düşüncesi Amerika Birleşik Devletleri’yle
İngiltere içinde 19. yy ortasından beri belirginleşmeye ve de geleneksellikten uzaklaşıp
sistematikleşmeye başlamış bulunmaktadır.
Aile danışmanlık uygulamalarına ait kuramsallık ve klinik başlangıçlar 1940,
bunu takiben 50 ve 60 lı yıllarda başlamaktadır. Terapi şeklinde kabullenilmesiyse
70,80, ve de 90lı senelere dayanmaktadır (Nazı, 2014).
Ailelerin danışmanlıklarının birey ve grup ile danışmalardan değişik olarak
üstünde durmakta olduğu nokta danışan kişidir (Özabacı ve Erkan, 2014:27). Ailelerin
danışmanlık
vaziyeti,
bütün
yaşama
13
sistemlerini
değiştirmeodaklıyken;
bireylerlevegruplarladanışmalarınbirey ve bireyler arasında farklılıkların seçimlerine
yoğunlaşır.
2.1.2. Aile Danışmanlığının Gelişimini Etkileyen Faktörler
1940’lı senelerden önceleri Amerika bünyesinde ailelerin danışmanlıkla alakalı
nerdeyse herhangi bir şey bulunmamaktaydı. O zamanlarda özel olarak 3 eöneme sahip
sosyal etkiler, aile danışmanlığı durumunun gelişme durumuna engel olmaktaydı. İlk
etki, algıyla mittir. Amerika bünyesinde batıda bireycilik hakim konumdadır. Kişilerin
sorunlarının kişilerce halledilmesi beklenmektedir. Bu anlayış durumu ise
aile
danışmanlığı durumunungelişimesinde büyük bir engel haline gelmiştir. Başka engel
olaraksa, gelenekler gösterilebilir. Tarih süresince kişiler, aile ile evlenme durumu
konusu gündeme geldiğinde, genel olarak ruhsal sağlık alanında bulunan uzmanlardansa
doktorlara ya da avukatlara güven duymuşlardır. Ailelerin danışmanlığına ait gelişmeyi
engellemekte olan başka bir etkiyse o döneme ait olan kuramsallaşankavramlardır.
20.yüzyıldaABD’de psikolojiye aitolgular, psikanalizle davranışçılığa dair olgulardır.
Bu tarz olgular, bireylerleilgilenmektensefelsefi olmakla birliktepragmatiktirler.
Ailelerin danışmanlık gelişmeleri ile büyümeleri adına gerek olan politik ve sosyal
ortamın bu zamanlarda oluşmadığını söyleyebiliriz (Gladdig, 2002).
Üçsosyal fenomenin aile danışmanlığını oluşturduğunu söyleyebiliriz: (Özabacı
ve Erkan, 2014:28):
● Profesyonellikle çiftler ile çalışmakta olan dernekler açılması,
● Şizofrenisi olan üyeye sahip ailelerde yapılmakta olan araştırmalar,
●İkinci Dünya Savaşı
2.1.3. Danışmanlık Biçimleri
Bireysel Danışmanlık
Kişiselterapilerde eşlerin, kendi aralarında kesinlikle iletişime sahip olmalarını
gerektirmeyen çeşitli danışmanlarca gözlemlenebilir danışmanlık türüdür. Gerçekte
deterapist kişiler birbirleriyle tanışmamış olabilirler. Tedavinin hedefi, her eşe ait uyum
14
gösterme kapasitesinin seviyesini artırmaktır. Bazenseyanlızca eşler arasından biri
tedavi içinde bulunabilir (Özabacı ve Erkan, 2014: 31).
Bireysel Evlilik Danışmanlığı
Bu danışmanlık türündeyse eşlerden ikisi de terapi bünyesindedir. Tedavi tek
terapisttarafından
yürütülüyorsa, eş/aynı zamanlı yani (concurrent) terapi şeklinde
adlandırılır; eğer eşlerin terapisini farklı terapistleryürütmekteyse, buna da ortaklaşarak
olan (colloborative) terapiler adı verilmektedir (Özabacı ve Erkan, 2014:31).
Birleşmiş (conjoint) Danışmanlığı
Birleşmişterapiler, eş kişilerin bir veya daha çok terapistler tarafınca ortak
oturumlar şeklinde gerçekleşenseanslardatedavilerinin yapılması durumu olup evlilik
danışmanlığı konusunda enyaygın kullanılmakta olan tedavi yöntemlerindendir
(Özabacı ve Erkan, 2014:31).
Dört-Yol (four-way) Oturumu
Bu
oturumlarda
eş,
4
bireyin
hepsininbulunduğu
sürekli
birleşikleşenseanslarla,bağımsız terapistler tarafınca görülmektedir. Bu oturumların
diğer bir çeşidi olarak cinsel yönden işlevsel bozukluğu bulunan çiftlerin hızlıca
tedavileri adınaVirginia Johnson ileWilliamMasters tarafınca geliştirilmekte olan
dairesel masalarda olan görüşmelerdir. İki hastayla karşıt cinsten 2 terapistindüzenli
şekilde aynı ortama gelmesinden oluşur (Özabacı ve Erkan, 2014:32).
Grup Danışmanlığı
Aynı ortamda bulunan evlenen çiftlere yapılan danışmanlık hizmetidir.
Çiftlerinfarklı grup dinamiklerine etki etmesine imkan vermektedir. Gruplar genel
olarak, 3 veya 4 çift ve onların bir kaç terapistinden oluşmaktadır. Bu oturumlardaki
çiftler
empati
kurarak
benzer
problemlerin
kendilerinde
de
bulunduğunu
özümserler,herkes kendisini diğer bir tarafın yerine koyar ve onu destekler. Çiftin her
birinincinsel davranışları araştırıpakran kişilerden bilgi alabilmeleri için fırsat meydana
15
gelir; bu sayede terapiste kıyasla daha sağlıklı ve uygulanabilir geri dünüşler elde
edilebilmektedir (Özabacı ve Erkan, 2014:32).
Kombine Terapi
Bu terapi çeşidi, bahsedilen terapi türlerinin tamamının veya bir kaç tanesinin
aynı zamanda beraber kullanılması durumundan oluşmaktadır. Diğer bir deyişle; belirli
bir çift, tedavi seansına eş kişilerden bir tanesinin veya ikisinin de kişisel
danışmanlığıyla başlayabilmektedir, eşlerle yapılmakta olan kombine tedaviyle devam
edebilmektedir ve evlenmiş çift ile o gruptaki tedavi süreci itibariyle bitebilmektedir.
Bu terapi türünün rasyonelitesi, evlilik sorunlarıylaalakalı herhangi bir tutumun
ötekinden üstün durumda bulunmadığının gösterilmesidir. Bu terapi türü aynı zamanda
sıkıntı içinde bulunan çifte maksimum faydayı sağlayabilme durumuna ve esnek
olabilmesine imkan verir (Nazlı, 2014).
2.1.4. Eşler Arasında Yaşanan Sorunlar
İş ve Ekonomik Konular
Aile içinde paranın ne şekilde kazanılıp ne şekilde harcanacağına dair kurallar
olmaması, eşler içinden bir tanesinin uygun görmediği şekilde başkasına ekonomik
yönden destek verilmesi (özel olarak eşlerin ailelerine karşı olann yardımlar)
problemlere yol açabilmektedir.
Ana-baba Olma
Aile içinde çocuklarla kimin ilgileneceği, eğitimleriyle ilgili kararların alınması,
otoritenin sağlanma şekli de tartışmalara sebebiyet verebilmektedir. Genel olarak
eşlerden birisi ebeveyn görevini bütünüyle üstüne aldığı aile bünyelerinde veya
herhangi birinin bununla alakalımevzulara daha çok hakim olduğunu düşünmekte
olduğu ailele gruplarında sık sık görülebilmektedir.
Zaman Ayırma ve İletişim
16
Ailelerde eşlerin karşı tarafa veya çocuklara çevresine akrabalığı olduğu kişilere
ayırdığı zaman ve bu zamanın kalitesi oldukça yüksek öneme sahiptir.Bireyler eğer
birbirlerine
yeterince
vakit
ayıramazsa
bu
durum
bir
çift
olabilmelerini
engellemektedir.En çok şikayet edilen nedenlerse “konuşmuyoruz” ya da “bundan böyle
konuşacak konumuz yok” şeklindedir.
Çekirdek Aile Olamama, Bu Duruma Hazır Olmama
Gittikçe azalmasına rağmen fazlasıyla rastlanmakta olan bir durumdur, eşlerden
biri ailesi ile yaşamak isterse bu eşler arasında probleme yol açabilmektedir.” onların
sözlerinden dışarı çıkamıyorsun” veya “Benim evdeki konumum ney ki zaten” tarzında
şikayetler öne sürülmektedir
Cinsellik
Cinsel ilişkilerin istenildiği gibi olmaması, sıklığı ve kalitesiyle alakalı sorunlar
(Özabacı ve Erkan, 2014:33).
2.2. Aile Danışmanlığı Kuramları
2.2.1. Bowen Aile Danışmanlığı
Michael Kerrile MurrayBowen, Bowenterapilerinin öncülüğünü yapan mimar
kişiler olup;terapi türünün fikir sahibiyse MurrayBowendir (Nazlı, 2014:66). Bu terapi
türü, klinik bir model olmakla birlikte, psiko-analitik prensiplerden geliştirilmiş olan
sistemli yaklaşımlara dayanmış olmaktadır. Bu terapi türü insanlarıntutumlarına ve de
sorunlarına farklı yönlerde bakmakta olan bir terapi türü olmaktadır. Görünenden çok
derinlere inebilme eğiliminde olan bir terapi türüdür. Ailelerin bağlarını bununla birlikte
yaşamlarını genişçe gözetir. Nereye gidersek gidelim, ebeveynlerimize karşı
duygularımızıda beraberimizde götürmekteyiz. EsasındaBowen, bireylerindaha önce
olan kuşaklardan gelen olguları araştırmaz ve düzeltemezler ise bu tutumları kendi
kurdukları aile bünyelerinde de tekrarlarlar (Nazlı, 2014:66).
2.2.1.1. Bowen Aile Terapisinin Temel Kavramları
Bowen ailesine aitterapininanahtarlaşan olgusu “Hayatının bütününe girmekte
olan, yaşanan ortamdan doğan kronikleşen bir şüphe bulunduğu”dur. Bunun gibi
17
kaygılar, sadece duygusal olmayıp aynı zamanda da fizikidir ayrıca bütün canlılarca
paylaşılabilmektedir. Bir takım bireylerse bu tarz kaygılardan, başkalarına orana daha
çok etkilenmektedirler. Şayet bu şüphe,yok denecek kadar az seviyelerde olursa bireyler
veya aileleri adına pek az sorun meydana gelir. Böylece ailenin duygu sistemleri
bozulmaz (Nazlı, 2014).
Toplum içinde bulunma kaygıyla aile duyguya dair olan süreçlere dikkat çekme
adına, Bowen yedibtemelleşenbolgu üstünde durmaktadır. Bunlar (Özabacı ve Erkan,
2014: 39):
●Farklılaşabilme
●Üçgenler
●Kuşaktan kuşağa geçiş dönemi
●Ailelerin yansıtma süreçleri
●Çekirdek aileye ait duygu sistemi
●Duyguların yoksunluğu
●Kardeşlerinpozisyonu
Bu tarz olgulardan farklılaşabilme, Bowenkuramının temel taşından birisidir.
Farklılaşmak, intrapsişikle aynı zamanda da bireyler arası ilişkiler ile alakalı bir
olgudur. İntrapsişik, farklılaşabilme fikirlerini duygulardan ayırma yetisidir (Nazlı,
2014). Farklılaşmak, kişinin kendisinin iç ve bireyler arası yönlerini dengeleyebilmek
adına bireyin köken aldığı ailesinden kendini his ve fikir seviyesinde ayırması tanımına
denk düşer (Nazlı, 2014). Birliktelikle bireysel olmak şartıyla karşılıklı dengelenmekte
olan
2
yaşama
gücü
bulunmaktadır.
Farklılaşma
seviyesi,
özerklikle
farklılaşmamaarasında olan bir salınımdır. Kuramsal şekilde kişinin farklılaşması
seviyesini minimum 4 etken etkilemektedir. Hisseltepkiler, duygulardan yoksun olma,
başkalarıyla erime ile “Ben konumunu” almak (Nazlı, 2014). Farklılaşmaya ait süreçte
aileyle üyeler değişmektedir. Erime durumu içinde olan üyeler bulimiaolmak üzere bu
tarz işlevi bulunmayan tutumlar sergileyebilmektedirler. Bunun gibi durumlarda, ailenin
danışmanı üyelere (öncelikle genç olan bayanlara) benlik farklılaşması seviyesini
18
çoğaltmalarına yardımcı olmaya uğraşmalıdır. Atılgan olma eğitimiyle, sağlıklı ailenin
sınırlarını oluşturabilme, iletişime ait becerilerin artırılması, stresle başa çıkabilme
davranışlarını bulabilmeyi içermekte olan taktikler kullanılabilmektedir (Özabacı ve
Erkan, 2014, 38).
Bowen üçgeni;duygusal bir sisteme dair küçük ve sabitlenmiş, durgun ilişkilerin
sistemine ait olan temelleşmiş yapı taşıdır (Özabacı ve Erkan, 2014:40). Ailelere ait
ilişkiler üstüne düşündüğümüzde bu ilişkilerin çok zor olabildiğini görmekteyiz. Bu
ilişkileri, ikişer parça veya 3’lü gruplara ayırarak düşünürüz. Önemi yüksek duygusal
ilişkiler akrabalar, arkadaşçevresi, ve hatıralar olmak üzere 3. Bir yön gölgelemektedir.
Kendimizin ailesinde yaşanmakta olan zor bir ilişki üstüne düşünürken ilişki
bünyesinde 2 birey olsa da, daha fazla bireyin 3. Taraf şeklinde olaya dahil olduğunu
görürüz. Bu taraflarsa akrabalar, arkadaş çevresi veya hatıralar olmaktadır. 2 bireyin
ilişki durumu, yakın olma ve uzak olma döngüsüiçinnde gelişip uzaklaştıklarında
üçgenler geliştirirler (Nazlı, 2014:82). Bu üçgenlerin birazı sağlıklı, birazıysa
sağlıksızdır. Sağlıksız olanlarda, 2 birey arasında bulunan gergin haller başka nesneye
yansıtılarak bu durumla başa çıkma arayışıdır.Üçgenlerin en temeli, çocukla ebeveyn
arasında olandır. Gergin hallerde kaygılar, aileyle beraber merkez üçgenin aile
haricindeki üçgenlere,
öncelikle işle sosyal olan sistemlere yayılmaktadır (Nazlı,
2014:82).
Kuşaklar arası geçiş dönemleriyle alakalı Bowen, kuşakların kendilerini
terkrarlayıp durduğundan bahsetmiştir (Özabacı ve Erkan, 2014:41). Stresli durumlar ile
baş etme çözümleri kuşaktan kuşağa aktarılma eğiliminde olan bir konudur. İlişki
içindeki üyelerden biri ayrıldığı zaman veya öldüğü zaman, diğer birey o bireyin rolüne
girebilir.Mesela, bireyin annesi öldüğünde, babayla kardeşin arasında bulunan gergin
durumu gidermek için barışçıl rollere girebilir (Özabacı ve Erkan, 2014:41). Buysa
kuşaktan kuşağa
aktarma süreci
şeklinde bilinmektedir.Bowen,
semptomlarla
alakalımimimum 3 üç neslin dikkat dahiline girmesi gerektiğini söylemektedir.Zamanla
değişim gösteren aile modellerine odaklanmak sadece aile boyutunda bir değerlendirme
yöntemi değildir. Bu yöntem aynı zamanda sorunlar karşısında aile üyelerinin
arasındaki ilişkilerin nasıl olacağını ve bunun bir sonraki nesile nasıl aktarılacağını da
açıklama noktasında yardımcı olmaktadır. (Nazlı, 2014:82).
19
Aile yansıtma süreci çocukların tanık oldukları ailevi sorunlara karşı nasıl
belirtiler gösterdiklerini tanımlar. Bowen’e göre anne ve baba arasındaki gerginlik
çocukta çeşitli problemli durumların ortaya çıkmasına sebep olur. Anne ve babanın
yakınlıkları olaylara bağlı olarak değişim gösterir. Bu değişimler çocukta görülen çeşitli
belirtilerle ortaya çıkarılabilir. Örneğin hasta olan bir çocuk anne ve babasıdan daha çok
ilgi görmeye başlar ve anne babanın yakınlığı artar. Bowentravmatik olaylarda
sebeplerden çok süreçlerin önemli olduğunu belirtir. (Nazlı, 2014:83).
Bowen, çekirdek ailelerdeki duygusal yoksunluğun sebebini ailenin duygusal
sistemlerindeki
farklılaşma
yoksunluğundan
kaynaklandığını
ileri
sürmektedir.
Farklılaşamamanın nesiller üzerindeki etkisini inceleyen Bowen, ailedeki kişiler
arasındaki bazı davranışların çeşitli şekillerde bir sonraki nesillerde tekrar edebileceğini
öne sürmüştür. (Özabacı ve Erkan, 2014:42).
Nesilden nesileolan farklılaşamamanın yönetilememesi duygusal kesinti olarak
tanımlanır. Nesillerin duygusal olarak çok bağlı olması bu farklılaşamamanın temel
sebebidir. Bazı durumlarda da çocukların ebeveynlerinden uzaklaşma eğiliminde
oldukları görülmektedir. Bu durumda çocuklar sorunlarını ebeveynleriyle paylaşmak
yerine aile dışındaki kişilerle paylaşmayı tercih etmektedirler. Bireylerin yeterli
duygusal olgunlukta olmaması da duygusal kesinti olarak tanımlanır. (Özabacı ve
Erkan, 2014:42).
Bowen’e göre WalterToman’ın kullandığı kardeş konumu ilişkilerde, bireylerin
sahip oldukları rolleri kavramada önemli bilgiler sağlamaktadır. Bowen, ilişkilerdeki
kardeş
pozisyonlarına
göre
bireylerin
karakterlerinde
değişimler
olduğunu
söylemektedir. Örneğin abi veya abla konumundaki kardeşler lider ruhlu ve daha
sorumluluk
sahibi
iken
küçük
kardeşlerin
karar
aşamalarında
daha
rahat
davranmaktadırlar. Ayrıca en küçük kardeşyetişme ortamına göre değişik karakterler de
ortaya koyabilir ve tek çocuklar yetişkin ve sorumlu dünyasına dâhil olabilir.Bowen
özellikle üçgenler de kardeş pozisyonları ile ilgilenmektedir (Nazlı, 2014:83).
2.2.1.2. Terapinin Amaçları
Bowenterapisindeki temel amaç farklılaşmayı artırmak ve kaygıyı azaltmaktır.
Ailede değişimler yapmak için sorunlu aile bağları yeniden gözden geçirilmeli ve peşin
20
hükümlerden vazgeçilmelidir. Bunların yapılabilmesi için bireylerin özerk olarak
hareket edebilmesi gereklidir. Ailedeki sistemin değişmesi aile üyelerinin toplu olarak
farklılaşması ile sağlanabilir. Bu değişimin ilk aşamasında aile bireylerinin üçgenleri
alınır. Tedaviyi yürüten terapist eşlerle iletişim sağlayarak tarafsız bölgeye yerleşir. Bu
şekilde oluşturulan üçgen eşlerdeki farklılaşmayı başlatmış olur. Sonrasında ailedeki
diğer bireyler ile geliştirilmiş olan çeşitli modeller ortaya çıkarılır. Bu noktada
Guerin’in 3 genel amaı şu şekilde verilebilir:
●Genogram yoluyla çoklu jenerasyonel bağdan kaynaklı var olan problemin
ortaya çıkarılması.
● Aile üyelerinin kaygılarını, sakin tutmak için çalışması, duygusal aşamayı
canlandırma, bu yüzden sistemin kendisinden daha düşük bir kaygıyı çalıştırması.
● Aile üyelerini birbirine bağlayan üçgenlerin önemi kadar, merkezi üçgen
sistemlerine ait değişkenlerin tanımlanması (Özabacı ve Erkan, 2014:43):
Bowenterapisindeöncelikle sorunların tanımlanması ve ailenin bütünlüğü klinik
olarak mercek altına alınır. (Nazlı, 2014:85).
McGoldrick’e göre toplumdaki ekonomik eşitsizlikler kadın ve erkek arasında
güçlü bir ihmaldir. Bu ihmal kadınların değişimi zorlaştırmaktadır. McGoldrick bu
sebepten kadınların kendi ekonomik özgürlüklerini eline almasının gerekliliğini
savunur. Sonuç olarak “cinsiyete duyarlı terapi” bu amacın oluşumunda vardır. Bir
kadının evlilik danışmanlığı alabilmesi için öncelikle ekonomik olarak özgürlüğünü
eline almış olması gerekir (Özabacı ve Erkan, 2014:43).
2.2.1.3. Terapötik Teknikler
Bowenterapistler daha çok aile sistemlerinin çalışma prensiplerine odaklanırlar.
Bowen aile sistemlerinin nasıl çalıştıklarını anlamanın teknikten daha önemli olduğunu
savunur. Bowen aileterapisi temel olarak farklılaşma üzerine odaklanmış durumdadır.
Bu terapide en sık kullanılan yöntemler ise üçgenleme, tekrar eve dönme, genogramlar,
soru sorma, benliğin farklılaşması ve birebir ilişkidir. (Özabacı ve Erkan, 2014:43).
21
2.2.1.4. Bowen Aile Terapisinin Güçlü ve Sınırlı Yönleri
Bowen kuramı ailede daha önce yaşanmış olan bireysel boyuttaki problemlerin
bir sonraki nesillere aktarılmasını önlemek amacıyla, ailenin geçmişindeki davranış
şekillerini fark etmekte ve bunlarla mücadele etmenin gerekliliğine dikkat çekmektedir.
Genogramlar tarihsel bağlantıları ortaya koymak için bu doğrultuda ortaya çıkarımıştır.
Diğer yaklaşımlar da genogramları her geçen gün daha fazla kullanmaktadır.
Bowen’interapi ve teorisi birbirinden ayrılamaz, birbirlerinin kopyasıdırlar. Bu sebeple
teori ve terapi aynı mantık içerisinde ilerlemektedir. Bu yüzden de, terapi ve teori
birbiriyle tutarlıdır ve birbirinden ayrılamaz. Yaklaşımın bu özelliği aile terapistlerine
kolaylıklar sağlamaktadır.
Bowen aile terapisi, terapist ve danışanlar tarafından gözlenebilir, sistematik bir
ilerleyişi olan, ilgilenilen konuda kontrollü ve uygulanış yönüyle akla yatkın bir
yaklaşımdır. Diğer yaklaşımlara kıyasla bireylere ve çiftlere uygulanabilrliğiBowen aile
terapisinin önemli özelliklerindendir(Özabacı ve Erkan, 2014).
Bowen Terapisinin sınırlı yönlerini ise Nazlı (2014) kitabında şöyle
özetlemiştir:Probleme bir sistem perspektifinden bakılmaktadır. Semptomlar kuşaktan
kuşağa gelen aile üyeleri arasındaki etkileşimin bir sonucudur. Bu yaklaşıma göre
bireyler akıl hastası’ olarak teşhis edilmez. Duygusal rahatsızlıklar sistemin fenomeni
olarak kavramsallaştırılır. Sistemde bir kişi damgalanmaz. Duygusal rahatsızlıkların
kuşaklar boyu geçen bir süreç olarak kuramsallaştırıldığı için danışanın kendi aile
kökeninden farklılaşmasına önem verilir. Bowen terapisinin duygular üzerine çok
yoğunlaşamadığı, terapi sürecinde duyguların ifadesine önem verilmemesi bazı
terapistler açısından da eleştiri konusu olmaktadır (Özabacı ve Erkan, 2014).
2.2.1.5. Diğer Kuramlarla Karşılaştırılması
Bowen aile terapisi, hiyerarşik bir yapıda ilerleyen düzenlemiş bir sistemdir.
Teori ve uygulamayı iç içe sunan yapısı onu diğer teorilerden üstün kılar. Kuramın
nesiller arasındaki aktarımlar konusundaki savları gerekli miktarda desteklenmediği için
eleştirilere maruz kalmaktadır. (Nazlı, 2014). Bebeklik ayrışması geniş ölçüde kabul
edilebilir ve uygulanabilir olsa da ilerleyen yaşlardaki etkin faktörler olan sosyal
ilişkiler onu zayıflatmaktadır. (Nazlı, 2014).
22
Bowen kuramı anlık sorunlar yerine geçmişten gelen yaşanmışlıkları ve onların
süregelen etkilerini inceler.Böyle bir inceleme anlayış geliştirilmesini gerektirir.
Kuramın bu geriye dönük yapısı özellikle benlik ayrışımını sağlayamayan veya işlevini
yerine getiremeyen ailelere çok katkı sağlar.
Bowen’in diğer yaklaşımlardan bir diğer farkı da kendi kuramının bir örneği
olmasıdır. Bu paradigma, kurama karşı oluşturulacak hipotezleri ve sorulacak soruları
büyük ölçüde engellemiştir. Kurama karşı sorulacak sorular aile kökleriyle alakalı
tecrübelerin önemi etrafında olmalıdır (Nazlı, 2014).
Kurama karşı yapılan diğer eleştiriler maliyet ve zaman açısındandır. Bowen
kuramı maliyetli bir kuramdır ve sonuçları zaman alır. Günümüz insanlarının büyük bir
kısmı yeterli zaman ve maddi kaynağı bu terapiye ayıramamaktadır.
2.2.2. Yapısal Aile Danışmanlığı
Yapısal aile terapisinin öncüsü olan kuramcılar; Charles Fishman, Harry Aponte,
Bernice
Romsan
veBraulioMontalvo’dur.
TeoriSalvadorMinuchin
tarafından
kurulmuştur.Minuchin 1921 yılında Arjantin’de doğmu, orada tıp fakültesinden mezun
olup İsrail ordusunda 1,5 yıl doktor olarak görev yapmıştır. 1950 senesinde ABD’de
BrunoBettelheim ile çeşitli çalışmalar yapmaya başlamıştır. 1954 senesindeWiltwyck
okulunda psikoanalistolarakgöreve başlamıştır. Burada yaptığı görev sayesinde tam
olarak bir sistem terapisti olmuştur. 1967 senesinde “Families of theSlum” isimli eserini
yayımlamıştır. JayHalley,Minuchin,Philedelphiada ve BraulioMontalvo ile çalışmaya
başlamıştır. Anorexis olan psikosomatik hastalıklı aileler üzerinde yaptığı çalışmalarda
başarılar elde etmiştir. Daha sonra aile danışmanlığı alanındaki meşhur kitaplardan olan
“FamiliesandFamilyTherapy” isimli eserini yayımlamıştır. 1981 senesinde kendi
kliniğini açmış ve o zamandan günümüze aile terapistliği hakkında çeşitli kitap ve
oyunlar yazmıştır.
Yapısal Aile Terapisinde, parçaları ve bütünü anlamak için öncelikle parçaların
kendi
arasındaki
ilişkinin
anlaşılması
gerektiği
savunulur.
Ailenin
yapısal
özelliklerinden işlevinin iyi veya kötü olduğu anlaşılabilir. Aynı şekilde bireylerde de
işlev birbirleriyle olan ilişkilerine bağlıdır.
23
Bir sistemin fonksiyonları sistemin amaçları doğrultusunda kullanılan eylem
modları olarak tanımlanır. Bu kuramda temel olan şey kişilerin gerçeğinin o an ne
olduğudur. Çözüm odaklı bu yaklaşım çevreye bağlıdır. Bir olayın çözümü o olayın
parçalarına, zamanına ve sosyal çevresine bağlıdır. Yapısal aile terapisindeaile hareket
halindedir zamanla değişmektedir. Yalnızca hareket halinde görülen bir yapısı vardır ve
sistemin kuvvetli alternatif transaksiyonel örüntüleri harekete geçirebilme yeteneği ile
ölçülmektedir. Esnek ve net sınırlar vardır. Bu yaklaşım ailenin yapısal dengesizliğinin
yol açtığı semptomlar; kötü işlev gören hiyerarşik düzenleme ve sınırlar ile değişen
gelişimsel ve çevresel ihtiyaçlara uyumsuz tepkiler olarak ortaya çıkmaktadır.
Yapısal aile danışmanlığının en önemli özelliği onun çözüme odaklanmak yerine
etkileyici unsurlara odaklanmasıdır. Yapısal aile danışmanlığını diğer yaklaşımlardan
ayıran çevresel metaforları da incelemesi ve terapistin aktif olmasıdır.
Bu modeli uygulayan yapısalcı terapistler için aile üyelerinin öznel iyi oluşları
için yapılan temel uygulamalar,
●Aile sisteminin bütünlüğü
●Aile kurumundaki hiyerarşinin etkisi
●Alt sistemlerin birbirinden bağımsız fonksiyonlarıdır.
Kuram şematik bir anahtar içinde ailenin anahtar parametrelerini göstermektedir.
Kuramda bunun yanında terminolojik kavramlar da bulunmaktadır. Minuchin bu
yaklaşım ile ailenin alt yapılarına odaklanmıştır. Minuchin sistem değişiminde
equfinaliti ve sistem bütünlüğü kavramlarının önemini vurgulamıştır. Bu yaklaşımda
aktif hale gelen terapist ailenin sorunlarının çözülmesi için bir katalizör konumundadır.
Minuchin işlevsel veya işlevsel olmayan yaşantıların aile alt sistemlerinin
sınırlarına göre değişik kriz durumlarıda olabileceğini söylemektedir. Bu sınırların
esnekliği ebeveyn ve çocuk sistemleri arasındaki güç hiyerarşisine ve dengesine
bağlıdır.
Kurama göre bireylerdeki belirtilerin kavranabimesi için ilgili süreçlerin
incelenmesi ve anlaşılması gerekmektedir. Bu uygulamada tüm aile bireyleri danışan
24
konumundadır. Bu sayede yeni kurulacak sistemde tüm bireyler güçlendirilmiş olur.
Yeni kurulan dengeler aile sisteminin hayatta kalabilmesi açısından çok önemlidir.
Kuramın önemli bir parçası da alt sistemlerdir. Bu sistemler olmadan ana sistem
bir bütün olamaz ve işlev gösteremez. Sınırlar ve kurallar alt sistemlerle birlikte
incelendiğinde, alt sistemler daha iyi kavranmış olacaktır. Aile birlikteyken bireyler
normalden farklı davranışlar içine girebilmektedir. Bu tip durumlar alt sistemlerin
anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır. Bu davranışlar geçici veya kalıcı olabilmektedir.
Örneğin bir çocuk yetiştirilmesi, bir odanın boyanması vb.
Eşler alt sistemi, karı koca üzerine yoğunlaşır. Birbirine destek çıkan ve
besleyen eşler ailelerini geliştirmek için çaba sarf eder. Bu perspektiften bakıldığında
eşler bir takımın üyeleri gibi görülebilirler.
Ebeveyn alt sistemi, çocukların sosyalleştirilmesi, korunması ve kollanması
üzerine yoğunlaşır. Normalde sağlıklı bir yapı olan bu sistem çok kuşaklı ailelerde bazı
sıkıntılar yaşayabilir. Böyle durumlarde aileler çocukların yetiştirilme şeklini
değiştirebilir.
Kardeş alt sistemi, ailedeki aynı nesie ait bireylerini kapsar. Bu durumun dışında
bir ailedeki aynı anne babadan doğmuş olan çocuklardan da oluşabilir. Ancak bu kesin
bir alt sistem sınırlandırması değildir. Üvey kardeşler de bir alt sistemi oluşturabilir. Bu
sistemdeki aile bireyleri aynı psikolojik yapıda olduklarından birbirlerini destekleyici
yapıda olabilirler.
2.2.2.1. Terapistin Rolü
Yapısal aile terapisinde terapist çok önemli bir konumdadır. Terapist hem aileyi
tahlil edip değişimi sağlayan uzman hem de iyi bir gözlemcidir. Bu amaçlar
doğrultusunda terapist zamanlama konusunda hassas olmalıdır ve yüksek enerjiye sahip
olmalıdır. Hareketleri gerekli durumlarda tedavi sürecince farklılık gösterebilir dolayısı
ile süreçteki rolü de zaman zaman değişebilir. Buna örnek olarak terapistin önce aileden
kabul görüp onlardan biri olması, sonrasında ailedeki problemlerin üzerine gitmesi ve
en son olarak da harekete geçmesi verilebilir. Bu süreçte bir çok tekniği kullanabilir,
onlardan vaz geçebilir veya değiştirebilir. Her ailenin alt sistemleri ve ana sistemi farklı
olacağından terapistin izleyeceği stratejiler de buna paralel olarak değişiklik göterebilir.
25
2.2.2.2. Terapi Süreci
Terapi sürecinde gelişmeler sabit bir hızda olur ve kademeli olarak birbirini
takip eder. Ailenin benimsediği kültürel değerler ve ortam bireysel ilişkiler ihmal
edilmeden izlenir. İlk değişimlerin gözlenmesi birkaç seansı bulabilir. Terapist bu
süreçte yeni davranış kalıplarının oturması ve ilişkilerin bu yeni temelde kurulması için
çeşitli teknikler kullanır. Bu teknikler aile iç dinamikleri göz ardı edilmeden
yapılmalıdır. Seanslarda aile içi iletişim gözlemlemeleri yapılır, verilen ödevlerle
değişimler gözlemlenmeye çalışılır. Seanslarda ödev ve uygulama yapılması da bu
terapinin özelliklerindendir.
Bir tedavi sürecinin başarıya ulaşmış olması için önceki yapı eğişmiş ve yeni bir
yapı başarıyla kurulmuş olması lazımdır. Böylece bireysel ilişkiler daha üretken ve işe
yarar bir yapıya kavuşturulmuş olur. Kurulan bu yapı, ailenin durumuna göre koyulan
kurallarla garanti altına alınmaya çalışılabilir.
Yapısal aile danışmasında danışma süreci birkaç adımda gerçekleşir
1. Problem: Danışman oturumlarda görüşme yaparak ailenin problemlerini
tespit etmeye çalışır.
2. Bilgi: Danışman problemlerle ilgili bilgileri toplar ve oturumlarda bunun için
yönlendirme yapar.
3. Hipotez kurma: Danışman topladığı bilgilere dayanarak problemin çözümü
için hipotez kurar.
4. Amaçlar: Hipotez kurulduktan sonra amaçlar belirlenir.
5. Müdahale: Danışman aşağıda belirtilenleri ortaya çıkartmak için çalışır.
a. Aile üyeleri ve/ veya üyelerin kendi benlikleri ile olan etkileşim kalıplarını
etkileyerek değiştirme
b. Transaksiyonel çeşitliliği kontrol ederek müdahalenin etkililiğini artırmak
6. Dönüt: Danışman müdahalelerde aile üyelerinin tepkilerini esas alarak bu
döngünün 2. adımına geri dönerek işlemlere tekrar başlar(Özabacı ve Erkan, 2014: 66):
26
2.2.2.3. Güçlü ve Sınırlı Yanları
Ekonomik imkânları kısıtlı olan aileler için geliştirilmiş bir terapidir ve oldukça
pragmatiktir. Sınırlar ve alt sistemler gibi kavramlar ilk kez kullanılmıştır. Aileler için
ortaya atılış ilk kuramdır. Dinamik bir yapısı vardır ve danışmanın rolü önemlidir. Kısa
sürede sonuca ulaşılabilir
Kısıtlayıcı yanlarından ilki şu an üzerine odaklanmış olmasıdır. Ayrıyeten
bireysel bir takım sorunlar veya geçmişe ait yaşanmışlıklar göz ardı edilebilir.
Kullanılan teknikler yetersiz kalabilir ve samimiyetsiz bulunabilir.
2.2.3. Yaşantısal/İnsancıl Aile Danışmanlığı
David Kantor, FredDuhl, BunnyDuhl, Virginia Satir, Carl Whitaker,
WalterKempler, AugustNapier, David Keith, LeslieGreenberg ve Susan Johnson
yaşantısal aile terapistleridir (Özabacı ve Erkan, 2014:67). Bu yaklaşımda psikodrama,
danışan merkezli tedavi vegestalt tekniklerinin izleri görülür. Odak geçmişe ait
olaylarda değil şu anda ve buradadır. Soyut kavramlar ve teorik bilgiler bu kuramda
azaltılmıştır. Ailede yaşanılan deneyimler çok önemlidir. Bunlar psikolojik sağlıyı
etkileyen olaylardır ve danışmana gerekli müdahale için yol gösterici konumundadır. Bu
kuramda duygulara hitap etmeye ve onları etkilemeye çalışılır. Aile sisteminin ve
içindeki bireysel ilşkilerin olumlu ve üretken bir yapıya kavuşturulması için duygların
açıklığa kavuşturulması ve net olarak ifade edilmesi vurgulanmaktadır. En çok sözü
edilen temsilcileri Virgina Satir ve Carl Whitaker’dir (Özabacı ve Erkan, 2014:67).
2.2.3.1. Danışma Süreci ve Teknikler
Yaşantısal aile danışmanlığı kuramını kullanan terapistler, kullanmış oldukları
terapötik teknikler açısından ikiye ayrılır. Carl Whitaker gibi bazı terapistler tedavi
sürecini kendi spontanlığına, oluşturmacılığına ve kişiliğine bağlı oluşturur.Virginia
Satir gibi diğer terapistlerise önceden yapılandırılmış bir süreci uygularlar.
2.2.3.1.1. Carl Whitaker'in Kullandığı Teknikler
Whitaker’a göre 7 farklı yardım müdahalesi terapötik süreçte uygulanır.Bunlar
şu şekilde sıralanır (Nazlı, 2014);
27
a.Gelişimi desteklemek için semptomları yeniden tanımlama: Ailelerin üretken
olmayan davranışları terapist tarafından ortaya çıkarılır. Aileye farkındalık kazandırılır.
Bu davranışların yerine uygulanabilecek daha üretken davranışlar belirlenir.
b.Gerçek yaşam stresi yerine hayali (modelingfantasy) alternatifler: Bu aşamada
üretilen fikirler değerlendirilir, işlevsellik bakımından kıyaslanır. Oluşturulan fikirler
Role Playing yöntemi ile somut hale getirilir.
c.Kişiler arası stres ile iç stresi birbirinden ayrıştırma: Bu iki farklı kavramın
ayrıştırılması sağlanır. Aile içinde gelişen bu streslere karşı ayrı ayrı önlemler alınıp
müdahale yöntemleri belirlenilir.
d.Pratik
müdahalede
bulunma:
Değişim
ihtiyaçları
doğrultusunda
aile
bireylerine müdahalede bulunulur.
e.Aile üyelerinin çaresizliklerini artırma: Duygular yoğun bir biçimde ifade
edilir. Bu yoğunsallık sayesinde tüm duygular ortaya konulmuş olur. En ufak bir
bireysel etkileşim bile atlanmaksızın gözlemlenir.
f.Duygusal yüzleştirme: Davranışların analiz edilmesinden önce duygular ön
plana çıkarılır.
g.Çocuklara akran gibi değil çocuk gibi davranmak: Çocuklara bir aile bireyi
oldukları terapist tarafından hissettirilir ve onlar da sürece dahil edilir. Terapist burada
çocuklarla oyun oynar.
2.2.3.1.2. Satir'in Kullandığı Teknikler
Satir, tedavi sürecine önceden belirlenen birçok teknik kullanır.Bu teknikler
dokunma, mizah, kareografi, aile portresi, aileyi yeniden yapılandırma, etkili iletişim ve
destektir. Bu teknikleri uygularken önemli olan nokta ben mesajlarını kullanmaktır. Bu
mesaj ile,işlevselliğin artırılması hedeflenir. Davranışları olumsuz ve üretken olmayan
ailelerde “ben” yerine “biz” sözcüğü kullanımı yaygındır. Bu yüzden terapist aile
bireylerinden her zaman “ben” mesajları ile kendilerini ifade etmelerini ister. Bu şekilde
kendisini ifade eden bir çocuk sahiplenmeyi ve sorumluluk bilincinde olmayı
öğrenmeye başlar. Bireyler arasında eşitlik ve benlik saygısı durumu oluşur. Duygular
daha net ifade edilir.
28
Ben mesajlarıyla iletişim gerçekleşmediğinde ise Satire göre üyeler; suçlayıcı
(blamer), yatıştırıcı/ kabul edici/ (placater), dikkati dağıtıcı/patavatsız (distractor), akılcı
(computerorrationalanalyzer) gibi rollere girerler (Özabacı ve Erkan, 2014:68).
Suçlayıcı (Blamer):Bu roldeki birey odağa birisini koyma amacındadır ve
kendisine yönelebilecek suçlamaların sorumluluklarından kaçma eğilimindedir.
Sakinleştirici/Kabul Edici (Placater):Bu roldeki birey karşıdaki bireyle
çatışmaktan kaçınır. Yargının doğruluğunu veya yanlışlığını tartışmaktan çekinir ve
karşısındakini onaylar.
Dikkat Dağıtıcı/Patavatsız (Distractor):Bu roldeki kişi kendine yöneltilen
sorulara tam olarak cevap vermez. Konuyla ilgilenmiyormuş gibi gözükür ve alakası
olmayan eşyerden bahsedebilir.
Akılcı (Analyzer):Bu roldeki birey duygusal yollarla değil akıl ve mantıkla
sorular sorar, yanıtlar verir ve gözlem yapar. İletişimi bilişsel düzeydedir ve akıcıdır.
Satir, aile üyelerinin iletişimini uyumlu hale getirebilmek için “iletişim duruşu”
(communicationstance) tekniğini kullanır (Özabacı ve Erkan, 2014:68). Bu teknik,
fiziksel davranışları ön plana çıkarır. Bundaki amaç abartılı fiziksel hareketlerin
ardındaki duygusal karşılıklarını görebilmektir. Terapist bu amaç doğrultusunda
bireylerden tepkilerini aşırı bir şekilde göstermelerini veya bir takım hareketler
yapmalarını isteyebilir.
2.2.3.1.3. Terapistin Rolü
Terapist yardım sürecinde etkili olmak için yardımcı terapist kullanabilir.
Whitaker ve diğer sembolik yaşantı terapistlerine göre yardımcı terapistin olması daha
fazla yarar sağlar (Özabacı ve Erkan, 2014:74). Whitaker doğaçlamalar ile bireylerin
duygularını yükseltir, onlara içgörü kazandırır. Aile bireyleri daha açık bir iletişim
düzeyineçekilmişolurlar ve kendi yeteneklerini farketmeye başlarlar. Terapistler her
seansta bireylerle iletişime geçerek onlara örnek bir odel oluşturur. Sonuç olarak
bireysellikler fark edilir, aile üyeleri arasındaki saygı gelişir ve değişime yönelik ilk
adımlar atılmış olur. Terapistler oluşturdukları bu enerjiyi doğru yönde ilerleterek
gelişimin devamlılığını sağlarlar.
29
Bu yaklaşımda tüm bireyler kendileriyle ilgili farkındalıklar kazanırlar. Terapist
bu süreçte aşağıdaki sorunlarla yüzleşir ve onları çözmeye çalışır;
● Semptomları açmak,
● Kişiler arası stresi artırmak,
● Aile birliği duygusunu geliştirmek iletişimi artırmak,
● Toplumdaki bireylerle ve özellikle kültürel gruplarla bağlantıyı artırmak,
● Aile ve aile sınırlarının beklentilerini anlamak,
● Aileyi ve üyelerini fonksiyonlarını öğrenmeleri için teşvik etmek,
● Kuşaklar arasındaki ayrılığı artırmak,
● Aileye katılma, ondan ayrılma ve tekrar katılma gibi model sağlamak,
● Bireysellik söylemi ile karşılaştırmak,
● Aile üyelerini kendileri olmaları için cesaretlendirmek,(Özabacı ve Erkan,
2014, 74):
2.2.3.1.4. Yaklaşımın Güçlü ve Sınırlı Yanları
Bu kuram, bireylere davranşlarda bulunmayı ve onların sorumluluklarını
kabullenmlerini sağlar. Bireylerin kendilerini geliştirmelerini ve potansiyellerinin
farkına varmalarını sağlar. Şu ana odaklanır. Bu yüzden geçmiş odaklı kuramla göre
daha kısa sürede sonuca gidilebilir.
Kuramın sınırlayıcı yönü kullanılan tekniklerin sistem yönelimli değil daha çok
bireysel ve tavsiye yönelimli olmasıdır. Kullanılan bir çok teknik ödünç alınmıştır.
Ciddi krizlerde bu kuram başarısızlığa uğrayabilir.
2.2.4. Sistematik Aile Danışmanlığı
Sistemik terapi bir grup içerisindeki kişilerarası ilişkilerin, çatışmaların,
psikolojik sorunların tanı ve tedavi temelli olarak Ludwig vonBertalaffly tarafından
30
geliştirilmiş olan farklı sistemlere uygulanabilir, evrensel olarak geçerli bir modeldir.
Bir sistem; içinde bir dizi elemandan veya bireysel parçaların toplamından meydana
gelir. Sistemler diğer sistemlerle ve sahip oldukları elemanlarla ilişki halindedirler. Bu
da farklı etkileşimlere neden olmaktadır. Her sistemin kendi içinde bir dengesi vardır.
Sistemde herhangi bir değişiklik olursa örneğin bir ferdin kaybı, üniversiteye bir
çocuğun gitmesi gibi, sistemdeki denge bozulur. Sistem kendini dengede tutmak için
aile içindeki en az bir birey semptom geliştirir. Örneğin; psikolojik problemler, davranış
bozuklukları vb. (Rainbow, 2008).
Sistemik terapinin odak noktası bireyin kendi ortamı içinde sağlık, sosyal
sorunlar ve psikolojik bozuldukları bütüncül bir biyo-psikososyal bağlamda ele
almasıdır. Psikoterapötik perspektifin yöneldiği en önemli nokta kaynaklardır. Bu
kaynaklar sadece işlem yeteneğine sahip olan bireyler ve değerler değil aynı zamanda
ekipler, çalışma gruplarından oluşan karmaşık sistemlerdir. Sistemik terapi bireylerin
yetenekli, güçlü aynı zamanda davranış bozuldukları da geliştirebileceği ilkesine
dayanır (Rainbow, 2008).
Sistemik tedavi ve danışmada bireyler genel olarak bütünsel değerlendirilirler.
Sistemik terapinin tedavi sürecinde, semptomları tespit etme, yeni ve daha önceden
bilinmeyen bakış açılarını algılama, iletişim ve etkileşim kalıplarını analiz etme,
değişim için uygun müdahalelere önlemleri katma, bireylerin kendi davranış
sorumluluklarını almasını sağlama, sistemdeki diğer parçaların tutumlarındaki anlayışı
belirleme, bütüncül bir hipotez geliştirme gibi yöntemlerle kaynakları güçlendirerek
değişim için yönlendirir (Rainbow, 2008).
2.2.4.1. Sistemik Aile Terapisinin Gelişimi
Aile terapisinin kökenindeki çeşitlilik 20 yy.’da İngiltere, İtalya, Avrupa’nın
bazı bölgeleri, Avustralya, Kuzey Amerika, Latin Amerika gibi ülkelerde terapi
yaklaşımlarının güçlenmesine ve değişildik göstermesine sebep olmuştur. Sistemik aile
terapisinin temelleri ilk defa Bowlby’in anne-çocuk bağlanması üzerine yaptığı
çalışmalarla İngiltere’de atılmıştır (Nazlı, 2014). Fakat Laing’in şizofreni ve
şizofreninin temelinde aile ve toplum etkilerini vurguladığı radikal bakış açısı ve
Skynner’ın (1976) aile ile ilgili psiko-dinamik bakış açısı da etkileyici olmuştur
(Rainbow, 2008).
31
Amerikalı aile terapisi araştırmacıları, bir psikoanalist gibi çalışarak, patolojiyi
yaratanın; bireyin kendisinden ve içselleştirdiği aile yaşantılarından çok, patolojinin
kökeninin aile dinamiklerinin bir fonksiyonu olarak kabul edip ailenin bütününe yönelik
bir tedaviyi yararlı bulmuşlardır (Bowen, 1966). 1950’lerde GregoryBateson, JayHaley
ve daha sonra Don Jackson Palo Alto grubunu oluşturmuşlardır. Daha sonra bu grup
MRI
MentalResearchInstitute
olarak
şekillenmiştir.
John
Weaklandand
Paul
Watzlawick de bu çalışmalara katılmıştır. Bu araştırmacılar bu konuda ufuk açıcı birçok
makale ve kitap yazmışlardır. Antroplogist olan Bateson, grup davranışları üzerine
odaklanmıştır. Bu çalışmalarını aile etkileşimleri ve genel sistem teorisine uyarlamıştır.
(Rainbow, 2008) ve intrapsişik etkilerden çok kişilerarası etkileşimin önemine vurgu
yapmıştır.
Genel sistem teorisi; birbiriyle etkileşim halinde olan yaşayan organizmaların
kendi içinde; kendisi ve çevresiyle zaman içinde istikrarlı bir yapı oluşturan bir grup
olarak görülmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Sistem; bütünlük ve non-summativity
(bütün parçaların toplamından daha büyüktür) sistemin dengesi (homeostasis), ve
equifinality (farklı uyarıcılarla aynı sonuca ulaşmak) gibi özelliklere sahiptir. Genel
sistem terapisinin ailelere uygulanması ve aile iç dengesinin sağlanması (homestasies)
ile ilgili olarak şu soruyu ortaya çıkarmıştır: “Aileyi değişimden alıkoyan temel
mekanizma nedir?”
Sistemik terapi terimi öncelikle Milan grubu tarafından kullanılmıştır. Sistemik
modelde temel teorik kavramlar genel sistemler teorisi, sibernetik ve enformasyon
teorisinden etkilenerek ortaya çıkmıştır. Milan yaklaşımını belirleyen önemli
sayıltılardan biri, aldın sosyal olduğu, mental olgunun sosyal olguyu yansıttığıdır. Yani
ruhsal sorunlar intrapsişik değil, kişiler arası sorunları yansıtmaktadır. Olgu ile bunun
yer aldığı ortam, organizma ile çevresi arasında sürekli, karşılıklı bir ilişki söz
konusudur. Günümüzde psikiyatri hala büyük ölçüde klasik medikal modele
dayanmaktadır. Klasik medikal model batı kültüründe yaygın olarak benimsenen
doğrusal düşünceye dayanmaktadır. Doğrusal düşünce gözlemciyi olayların oluş
sırasına odaklanmaya ve arada tarihsel bir nedensellik kurmaya götürmektedir.
ABC tıpta topluma çok iyi hizmet vermiş olan klasik tıbbi model, fonksiyonel
bozukluklara uygulanmaktadır. Aile çalışmalarında etkileşimlerin gözlenen fonksiyonu,
32
döngüsel görüşe geçişe yol açmıştır. A;B;C;D bir sistemin üyeleri olarak kabul
edilirlerse, her bir üye diğer tüm üyelerin davranışında bir şekilde etkili olur ve her
birinin davranışından etkilenir. Bu görüş döngüsel görüş olarak tanımlanmaktadır. Aile
bireyinde görülen semptom (belirti), sistemin semptomudur. Sistemik görüşmenin ana
amacı
semptomun(belirti)
bağlantılarının
bulunması,
direk
olarak
sistemdeki
ortadan
döngüsel
kaldırılması
etkileşimlerin
değil,
sistemik
kavranması
ve
semptomun bu durumda geçici olarak var oluşunun zorunluluğunu açıklamaktır.
Sistemik aile terapisinde, terapist problemi ve değişimin planlanmasını sistemik
(döngüsel) bakış açısına odaklı olarak gerçekleştirmektedir. Semptomlar (belirtiler) her
zaman bir amaca hizmet eder. Bireysel gerginlik, kızgınlık ya da harekete geçmek, aile
fonksiyonlarının termometresi olarak algılanabilir. Sistemik terapiler; ailede kullanılan
iletişim biçimlerinin doğurduğu sonuçlara ve güç unsurları arasındaki çatışmalara
odaklanır.
Tarafsızlık kavramı; tarafsızlık kavramı, aile sistem yaklaşımının önemsediği bir
kavramdır. Terapide tarafsızlık; terapistin aile içi koalisyonları, birliktelikleri, çatışma
ve tartışmaları anlayabilmesine yardım eden bir kavramdır. Tarafsızlık aynı zamanda
aile üyelerinin sorunlarına çözüm üretmek üzere teşvik de eder.
İlişki; özel ve belirli bir bağlamda kişiler arasında oluşan duygu ve düşünce
güdümünde davranışlarda şekillenen bir mesaj iletimi; daha ötesi arzu istek ve
ihtiyaçların cevap bulmasına yönelik bir alışveriş sürecidir.
İletişim; sosyal bir kontekstte yer alan özel ve sözel olmayan davranışlardır.
Kişinin anlam vermek ve anlam için kullandığı her türlü sembol ve işareti içermektedir.
İnsanların kullandıkları iletişim teknikleri kişiler arası işleyişin güvenilir göstergeleridir.
Güç; bireyin sosyal sitemin diğer üyelerinin davranışlarını ya da kararlarını
değiştirebilme yetisidir. Ara eylemsellik içindeki bir kişinin gücü diğerinin bağımlılığı
üzerine kuruludur.
Duygu; ise bireyin erken dönemlerinden itibaren belirli bir duruma ait özellikle
birlikte anılarda tanım bulmuş olay veya olgulara bağlı hareketleniyorsa ötekine yönelik
anlamlandırılmış içsel (introjektifprojektif) yansıtmalardır.
33
2.2.4.2. Terapistin Rolü
Milan aile sistem yaklaşımında terapist, değişen aile sisteminin oluşumuna
yardım eden bir uzmandır. Terapist, suçlayıcı olmayan, yönlendirici, tarafsız ve
“olmalı” sözcüğünü kullanmaktan kaçman bir roldedir. Milan aile sistem yaklaşımı,
aileyi yüzeysel bir değişim sürecine sokmak istemez. Tam tersine; terapist paradoksal
bir pozisyonda değişimi fark ettirip, değişime karşı bir pozisyonda imiş gibi görülebilir.
Ailenin değişimini, döngüsel sorular ve dolaylı başka müdahaleler kullanarak
gerçekleştirir.
2.2.4.3. Terapi Süreci ve Sonuçları
Başarılı bir sistemik terapi süreci, en kısa sürede semptomu çözebilen bir
süreçtir (10 veya daha az seans). Aynı zamanda aile dinamiklerini değiştirebilir. Aile
yaşantıları, aile üyelerinin ne yaptığı ve her üyenin diğerinin ruhsal sağlığını nasıl
etkilediği gibi bağlantılar üzerine odaklanılır. İşe yaramayan etkileşimler, oyunlar
değiştirilir. Daha önceki bilgilerin, rafa kalkmış görüşlerin yaşadıkları güncel sorunlarla
baş etmede yetersiz kaldığı ortaya çıkar. Örneğin yeme problemlerine odaklanmış bir
aile birbirini daha çok onaylamak ve açık bir iletişim kurmaya odaklanabilir. Eğer terapi
başarılı olarak tamamlanmış, terapi süreci sonlanmış olsa bile, ailedeki gelişim devam
eder. Çünkü aile birbirleri ile olan etkileşim sürecindeki odak noktalarını ve enerji
kaynaklarını belirlemişlerdir.
2.2.4.4. Sistemik Terapinin Güçlü ve Sınırlı Yanları
Sistemik terapinin en önemli özelliği esnekliğidir. Sistemik terapi bir çok farklı
özellikteki aile ile çalışabilir. Bu yaklaşım, aile veya aile üyelerinden birine ait yeme
bozuklukları, madde bağımlılığı, bağlanma vs. gibi fonksiyonel olmayan davranışlarla
başarı ile çalışabilir. Sistemik aile terapisinin ikinci özelliği terapistlerin takım halinde
çalışmalarıdır. Aile terapistleri aileyle çalışırken tek yönlü ayna ile diğer terapistlerin de
(yansıtıcı takım) süreci izlemesine izin verir.
Üçüncü bir özellik ise kısa zamanda bir problem üstüne odaklanmasıdır. Sistemikterapi, ailelere üzerinde odaklanan sorunla ilgili çözümleri sıralamakta yardım
eder. Terapist ailelerin problemle ilgili olarak birbirlerine karşı değil birbirleri ile
işbirliğine girerek çalışmalarına yardım eder.
34
Yansıtıcı takım ile çalışmak pahalı ama etkili bir yöntemdir. Klinik olarak güçlü
ve farklı yaklaşımlara bağlı olarak çalışan terapistlerle işbirliği yapmak terapist için
geliştiricidir. Aynı zamanda birden fazla terapistin aynı konuda fikir yürütmesi aile
içinde destekleyicidir.
2.2.5. Bilişsel Davranışçı Aile Danışmanlığı
Davranışçılık
yardım
mesleklerinde
en
eski
yaklaşımlardan
birisidir.
Davranışçılık akımı, 1970’lerde bilişselcilerden etkilenmiş ve bu akım birleşerek
bilişsel davranışçı danışma ortaya çıkmıştır (Özabacı ve Erkan, 2014:97).
Bilişsel-davranışçı aile danışması oldukça yeni bir uygulama olmasına rağmen,
görüşlerini bilişsel davranışçı kuramdan alır. 1970’lerden sonra bilişsel-davranışçı
yaklaşım çiftlere ve ailelere uygulanmak için yoğun çaba harcanmıştır. Davranışçı
yaklaşımın uygulamaları uzunca bir süreden beri devam etmekle birlikte aile
danışmanlığında son 20-25 yıldır kullanılmaya başlanmıştır.
Bilişsel yaklaşıma bağlı danışmanlar danışanlarının düşünce kalıplarını,
inançlarını ve tutumlarını değiştirmeye çalışırlar. Çünkü onlara göre davranışların
değişimi için bunlar gereklidir. Davranışçı yaklaşıma bağlı danışmanlar ise spesifik
davranışların değişimi için uğraşırlar. Objektif olarak ölçülebilen, gözle görülür
olaylarla ilgilenirler. Davranışçı yaklaşım iç görü istemez veya düşünce ve tutumların
değişimi ile ilgilenmez. Semptomlar güncel bir problem olarak algılanır.
2.2.5.1. Bilişsel Davranışçı Aile Terapisinin Gelişimi
Bilişsel yaklaşımın öncüleri Albert Ellis, AaronBeck ve Victor Raimy’dir.
Davranışçı yaklaşımın en önemli öncüleri John Krumboltz, Cari Thoreson, Joseph
Wolpe, Gerald Patterson ve Arnold Lazarus’dur. Birçok davranışçı danışman
çalışmalarını ve teorik temellerini Albert Bandura’nın sosyal öğrenme kuramından
almışlardır (Fenell ve Weinhold, 1989). Bu yaklaşıma göre ailedeki bir problem aslında
yanlış öğrenmelerden kaynaklanır. Yanlış öğrenmeler çeşitli öğrenme yolları ile
giderilebilir (Gabrill, 1981).
Son yıllarda davranışçılar insan insana etkileşimde bilişsel faktörlerin önemini
kabul etmişlerdir. Geçmişe oranla bugün davranışçılar insanların ne içsel çatışmalar ne
35
de dış güçler tarafından yönlendirildiğine inanırlar. Bunun yerine bilişsel faktörlerin de
(düşünme ve seçim yapma yeteneği) hesaba katılması gerektiğini savunurlar. Önceleri
istenmeyen davranışın ortadan kalkması için çevre koşullarının değişmesi gerektiğini
savunan davranışçılar, şimdi ise davranışların değişmesi için kendi kendine düzenleme
(self-regulation) ve kendi kendine yönlendirme (self-direction) nin önemini vurgularlar.
Bilişsel-davranışçı danışma yaklaşımı insanın şimdiki düşünce kalıplarını etkileyerek
düşünce ve hareketlerini değiştirmeye çalışır (Goldenberg ve Goldenberg, 1996).
İnsanlar kendi davranışlarını değiştirebilir veya ayarlayabilirler. İnsanların
sembolik düşünme kapasitesi vardır ve hareketlerini düzenlemeleri için onları esnek
tutarlar. Bu yaklaşıma göre insanlar çocukluğunda kendisi ve çevresi hakkında bazı
değer yargıları edinir. Çocuğun sevilme, korunma ve saygı görme ihtiyacı, büyüme,
gelişme, iyi bir insan olarak yaşama eğilimi vardır. Çocuk bu ihtiyaçlarını doyuran
yetişkinlerin değerlerini kolayca benimser ve özümler. Çocuğa kusursuz olması
gerektiği, aksi halde sevilmeyeceği söylenmişse çocuk bunu hiç eleştirmeden evrensel
bir doğru olarak kabul eder. Ancak bu beklentiyi her durumda karşılayamadığında
kendisinin değersiz, yetersiz ve suçlu olduğunu düşünür ve kaygıya kapılır. Çünkü
düşünceleri duyguları etkilemektedir. Benliği yıkıcı düşünceler ise yine benliği yıkıcı
duygulara yol açmaktadır (Kuzgun, 1988).
Akılcı duygusal yaklaşım, aile üyelerinin mantıksız inançlarının duygusal
rahatsızlıklara neden olduğunu fark etmelerine yardım eder.
Akılcı-duygusal aile danışmasının amaçları şöyle sıralanabilir:
● Aile üyelerine diğer aile üyelerinin söylediklerini fazla ciddiye almamalarını
öğretme.
● Başkalarının aile içinde nasıl hareket etmesini istiyorsa ona göre de
kendilerinin de kesinliklerinden (katılıklarından) vazgeçmelerine yardımcı olma.
● Aile üyelerini duygularını yaşamaları için cesaretlendirme. Bu duygulardan
ortaya çıkan enerjileri kullanarak başka aile üyelerinden istediklerini sormaları ve
yapmaları için onlara yardım etme.
36
● Aile üyelerinin mantıksız inançlarının farkına varmalarına yardımcı olma ve
onların bu inançları nasıl bırakacaklarını öğretme
● Danışanların kendi mantıksız inançları ile mücadele edebilmeleri için birkaç
bireysel danışma tekniğini öğretme.
● Danışanlara daha etkili çatışma çözme becerilerini öğretme.
● Danışanlara kendilerini sıkıntıya sokmadan aileleri ile nasıl ilgileneceklerini
öğretme (Fenell ve Weinhold, 1989).
Sosyal öğrenme kuramı psikoloji alanında yaklaşık 30 yıldır geniş bir yer
tutarken, bunun aile danışmasındaki yeri oldukça yenidir. Sosyal öğrenme kuramı, aile
de dahil olmak üzere birçok değişik popülasyonlarda etkili bir şekilde uygulanmış
olması nedeniyle aile danışmanlığında gittikçe fazla önem görmeye başlamıştır. Sosyal
öğrenme kuramı ailenin çeşitli evrelerinde nasıl etkilendiklerini ve karşılıklı nedensel
kalıpları nasıl geliştirdiklerini göstermeye çalışır. Tipik evreler şunlardır:
Flört, evlilik, çocuklar, ikamet yerleri, meslek değişimleri, okulda çocuklar,
sosyo ekonomik düzeydeki değişmeler, çocukların evden ayrılması ve emeklilik.
Bu evrelerin her birinde fonksiyonelsiz davranışların gelişme potansiyeli
mevcuttur ve eğer bunlar düzeltilmezse bu fonksiyonelsizlik bir sonraki evreye geçer.
Genellikle problemin nedenleri şunlardır:
Eşler arasında uygun aile becerilerinin yetersizliği,
Dış çevredeki değişimler.
Aile üyelerinin birbirine karşı pekiştireçleri azaltmaları, alışılmış tepkileri
sürdürmeleri (Fenell ve Veinhold, 1989).
Sosyal öğrenme kuramına dayalı danışmanların temel görevleri problemi analiz
etmek, uygun müdahaleleri planlamak ve değişimi değerlendirmektir.
2.2.5.2. Terapistin Rolü
Bilişsel-davranışçı aile terapisinde terapistlerin rolü bir eğitici gibidir.
Terapistler aileye kendi ilişkilerini nasıl değerlendireceklerine ilişkin model olurlar.
37
Terapistler ailede değişimi başarabilmek için bilişsel davranışçı stratejilerden ve kendi
kaynaklarından faydalanırlar.
● Davranışı inceleme,
● İlişki kurma,
● Yapılama,
● Özetleme,
● Yorumlama,
● İçeriği yansıtma.
Buna ek olarak danışmanların davranışı değerlendirme becerilerinin olması
gerekir.
Davranışları değerlendirme şunları içerir: Problemli davranışa neden olan
çevredeki değişkenleri belirleme, problemli davranış hakkında kişilerin duygu ve
düşünceleri gibi var olan faktörleri keşfetme, bireylerin olaylar karşısında nasıl tepkide
bulunduklarını belirleme, Problemli davranışın sıklığını artıran pekiştireçleri ortaya
çıkartma.
Düzenleyici süreçte danışman aile üyelerine şu becerileri kazandırabilir:
● Problemli davranış uygun olarak nasıl görmezlikten gelinebilir?
● Doğal ve mantıklı nedenler nasıl daha etkili kullanılabilir?
● Davranış olasılıkları nasıl oluşturulur?
● Geçici olarak, aile üyelerini pekiştirici bir çevreden pekiştireçlerin olmadığı
bir çevreye nasıl çekilebilir?
● İşbirliği yapmayan aile üyelerine nasıl görev verilir?
● Eğer yukarıda saydığımız işlemler işe yaramazsa, aile üyelerinin imtiyazlarına
nasıl el konulur?
38
2.2.5.3. Bilişsel-Davranışçı Aile Danışmanlığının Güçlü ve Sınırlı Yanları
Danışman, danışma sürecinin aktif bir üyesi konumundadır ve aileye
davranışlarıyla model olabilir. Gözle görülebilir davranışlar üzerinde durması ve yazılı
bir kontrat yapmasından dolayı danışanlar, danışma sürecinin hedeflerini ve bunun
doğrultusunu kolayca anlayabilirler. Bu yaklaşımda, eğer bir teknik danışma sürecinde
etkili olmuyorsa, daha et kili bir başka tekniği planlama fırsatı vardır. Çok sayıdaki
danışanlara, etkili bir şekilde uygulanabilen yöntemlerinin olması yaklaşımın güçlü
yönleri arasındadır.
Öğrenme teorilerinin ilkelerini etkili bir şekilde öğrenen ebeveynler, bunu diğer
problemlerine de kullanabilirler. Bu yaklaşım, sürekli değişim halindedir. Ebeveyn
eğitimiyle başlayan yaklaşım, ailenin bir sistem olduğuna odaklanmıştır. Kısa süreli
sürecinin olması, yaklaşımın bir diğer güçlü yönüdür. Bilişsel-davranışçı aile danışması,
anormal davranışlara medikal tedaviyi reddeder. Çünkü bu yaklaşıma göre, birçok
problem kişisel, sosyal veya iş ilişkilerindeki yetersizliklerden kaynaklanır. Bu nedenle,
yetersiz kişilerin eğitime ihtiyacı vardır. Problemin biyolojik veya medikal nedenlerine
zaman ayrılmaz. Ayrıca, bireylerin geçmiş hikâyesini almak için de zaman ayrılmaz,
hemen probleme odaklanır (Gladding, 1998).
Diğer yaklaşımlara göre bilişsel-davranışçı aile danışması daha az sistemlidir.
Bu yaklaşımın temel aldığı öğrenme teorisi, ailelerde doğrusal değişim sağlar ancak bu
bütün ailenin değişimden yararlanmasına engel olur. Bu yaklaşımı benimseyen aile
danışmanlarının bazıları, duygu gibi davranışın etkili parçalarına odaklanmamışlardır.
Bunun yerine, öncelikle davranışlara, ikinci olarak düşüncelere bakarlar. Bu nedenle,
danışma sürecinde bazı üyeler uygun şekilde hareket ederler ancak farklı bir şey
hissetmezler. Bazı vakalarda etkili olabilen bu yaklaşımın bedeli, duygu ve düşünceleri
yadsımasıdır.
Bazı danışmanlar uygulamalarda katı olmaları gerektiğine inanırlar. Onların
sponton olmamaları ve tekniklere bağlı kalmaları, aile ile kurdukları raportu
kaybettirebilir. Bazı vakalarda, hem danışman hem de aile endişelendikleri için
danışmaya son verebilir. Bilişsel-davranışçı aile danışmanlarının, ailenin geçmiş
hikâyesini almaması onların aile dinamiklerini ve aile kalıplarım anlamamalarına neden
olur. Bir diğer sınırlı yanı da, yaklaşımın aile iç görüsü yerine aile hareketine önem
39
vermesidir. Bu şekilde değişim sağlayabilir ancak aile üyelerinin kavrayışları
değiştirilemez. Örneğin, ebeveynler birçok teknik kullanarak çocuklarının davranışlarını
değiştirebilirler ancak çocuklarının hatalı davranışlarının nedenlerini anlayamazlar.
Yaklaşımın semptomlara çok fazla odaklanması ve problemin altında yatan nedenleri
önemsememesi
eleştirilmektedir.
Bilişsel-davranışçı
aile
danışması
oldukça
yönlendiricidir. Etik kurallara uymayan danışmanlar hastayı kendilerine göre
yönlendirebilirler.
2.2.6. Öyküsel (Narrative) Aile Danışmanlığı
“Tekbir gerçeğin herkes için doğru” olabileceği savını reddeden postmodernist
düşünce artık gerçeklerin peşinde koşmaktan uzak olduğumuzu ve insanın öznel bilişsel
yapılarına (dünya görüşü) göre yaşamını, kendine dönük algısını, kişilerarası ilişkilerini
düzenlediğini savunmaktadır (Nazlı, 2014). Sosyal yapılandırmacılık ise kültürel alt
grup ve bağlamlarda varlığını sürdüren insanların anlamlandırma sürecinde ortaya çıkan
sosyal etkileşimlerin gücüne vurgu yapmaktadır. Kültürel olarak paylaşılan anlamların
aslında kullanılan ortak dil sistemi ile yalandan ilgili olduğu ifade edilmektedir.Nazlı’ya
(2014) göre insan zihni, gerçeği yaratma ve yaşadıklarına değer biçme üzerine
kurgulanmıştır. Öyküler çevreye uyum sağlama ve dünyayı anlama ihtiyacımızın
metaforik anlatımları olarak kabul edilebilirler. Öyküsel terapide, toplumsal normlar
haline dönüşmüş kültürel hikâyelerin yeniden yapılandırılması (deconstruct) esastır.
Yeniden yapılandırmada, bireyin varlığını sürdürdüğü sosyolojik bağlamdaki çevresel
koşulların olumsuz etkilerine rağmen otantik kişiliğe ulaşması amaçtır (Nazlı, 2014).
Öyküsel terapist, danışanın sesine ve anlattığı hikayesine akademik ve formal
bilgilerden daha fazla önem vermektedir. Danışanın demografik özellikleri formal
bilgiye örnek olarak gösterilebilir. Danışanı kültürel hesaplaşmaların ortasında bırakan
anlatımların (narratiflerin) boyunduruğundan kurtarıp özgürleşmesini sağlamak
psikolojik yardım sürecinin hedefidir. Birey-çevre etkileşimi sonucunda yaşantılardan
elde edilen örtük bilgi (Karaırmak ve Aydın, 2007) kültürel izler taşıyan narratiflerin
oluşumunda etkendir.
Öyküsel terapiyi teorik bilgiden uzaklaştırıp terapi ortamına ilk uygulayanlardan
olan White ve Epston (1990) aile danışmanlığını kendi özel ilgi alanları olarak
belirlemiştir. Buna bağlı olarak, öyküsel terapiyle ilgili yayınlar, konferanslar ve eğitim
40
olanakları özellikle aile danışmanlığı alanında hızlı bir artış göstermiştir. Oluşturulduğu
günden beri, öyküsel terapi ve onun temelindeki postmodern felsefeden, aile
terapistlerinin eğitiminde ve süper vizyonunda faydalanılmaktadır. Zamanla öyküsel
terapistin kullanımı çiftler ve ailelerin yanı sıra, bireyler ve çocuklar ile uygulamalara
doğru genişlemiştir. Öyküsel terapi ve psikoterapi yöntemlerinin bağlanma terapisi, aile
sistem modelleri (Woodcock, 2001), stratejik terapi (Anderson ve Bagarozzi, 1983) ve
çözüm odaklı terapi (Freeman ve Couchonnal, 2006) ile birlikte kullanıldığı
görülmektedir. Öyküsel terapistin bireysel ve aile danışmanlığındaki verimliliği
görüldükten sonra bu yeni yaklaşım grup danışmanlığına da uyarlanmıştır (Jones,
2004). Ayrıca öyküsel terapistin stratejileri oyun ve sanat terapisiyle birleştirilerek
çocuklarda benlik saygısı ve baş etme becerilerini geliştirmek için kullanılmıştır (Wood
ve Frey, 2003).
2.2.6.1. Terapötik Amaçlar
İnsanlar genellikle, kendi kişisel öyküleri içerisinde sıkıştıklarını hissettiklerinde
veya kendi öyküleri anlamsız ya da kişisel deneyimleriyle uyumsuz olduğunu fark
ettiklerinde profesyonel yardım aramaya baslar. Bu nedenle, öyküsel terapistin ilk
amacı, kişilerin ve ailelerin daha doyurucu ve otantik öyküler inşa etmelerine yardımcı
olmaktır (Nazlı, 2014). Bu süreç terapötik iletişim ile başlar, işbirlikçi yaklaşım,
sorunları tanımlama ve dışa vurma (externalizing), hikâyenin anlam ve önemini yeniden
inşa ederek faydalı olanın gücüne vurgu yaparak devam eder ve sonunda kişinin kendi
yaşamına dair yeni bir bakış açısı kazanmasıyla alternatif öykü üretilir. Öyküsel
terapistin ilk kurucuları olan White ve Epston’a (1990) göre de öyküsel terapistin temel
amacı, alternatif kişisel öyküleri tanımlayarak ya da yeniden oluşturarak, yeni anlamlar
içeren daha tatmin edici deneyimlerin ortaya çıkmasını sağlamaktır. Bir diğer deyişle,
öyküsel terapistin amacı, insanlara kendi öykülerini daha üretken bir şekilde inşa
etmelerine yardımcı olmaktır.
2.2.6.2. Terapi Teknikleri
Terapi sürecinde görüldüğü üzere, sorunu dışsallaştırma (externalizingthe
problem) öyküsel terapistin en önemli terapötik araçlarındandır. Öyküsel terapistin
temel amaçlarından biri de, kişinin kendi yaşamı ile gücünü azaltan öyküsü arasında
ayrım yapabilmesine olanak sağlamaktır. Bir başka deyişle, danışanın öyküsünü bir
41
yaşam şeldi olarak kabul etmeyip yaşamını ve öyküsünü birbirinden bağımsız
kavramlar olarak görmesine yardım etmektir (Epston, White ve Murray, 1992). Bunun
için en basit yol insanın hayatına hükmeden bu hikâyesinin “dışlayıcı konuşma
tekniğini” kullanarak yapısal çözümlemesini yapmak ve yeniden yapılandırmaktır.
White ve Epston (1990) dışsallaştırmayı "kişileri zamanında kişiselleştirdikleri can
sıkıcı olayları nesnelleştirmeye/somutlaştırmaya destek veren bir yaklaşım” olarak
tanımlamışlardır. Bu sayede problem tam anlamıyla kişiden ve ailesinden bağımsız bir
varoluş halini alacaktır (White ve Epston, 1990). Dışsallaştırma süreci aile üyelerinin
kendilerini tanımlayan ve yaşamlarına rehberlik eden öyküleri anlatmalarıyla başlar.
White’a (1993) göre kişi, kendi özel öyküsü hakkında kendisini tanımlayan bir
gerçeklik gibi konuşmayı durdurduğunda dışsallaştırma konuşmasını kavramaya
başlamış olur. Buna göre kişi kendi deneyimiyle öyküsünü ayırdığı zaman
“Alternatifleri ve kim olacağına dair kendi tercihini keşfetmekte özgür olacaktır.” Bu
süreçte terapist problemi etkileyen unsurları sormak yerine, aktif olarak kişinin
problemlerini oluşturan inançları hakkında açıklama yapmaya çağıran bir dil kullanır
(White, 1995). Terapist, kişinin sorunlarını içselleştirmesini sağlayan sorular yerine
“Peki sizde depresyon ne gibi etkiler meydana getiriyor.” şeklinde problemi kişiden
ayıran sorular sorar. Bu sayede dışsallaştırma tekniği, danışana ve aile üyelerine
probleme dair kendi inançlarını ve problemleriyle ilişkilerini değiştirmeleri için bir
fırsat verir.
2.2.6.3. Terapistin Rolü
Son yıllarda postmodern düşünce yapısı özellikle aile danışmanlığını büyük
ölçüde etkilemiştir (Nazlı, 2014). Buna bağlı olarak terapist ve danışan ilişkisi daha eşit
bir ilişkiye dönüşmüş, danışan terapi sürecinde daha aktif bir rol almaya başlamıştır.
Terapist, doğru ve yanlışı danışana doğrudan göstermeye çalışmak yerine danışanın
yaratıcı gücüne güvenen yardımcı yaratıcı rolü üstlenmeye başlamıştır. Diğer bir deyişle
danışan kendi öyküsüne yaratıcı bir alternatif senaryo yazarken terapist sadece yardımcı
bir yazar rolünü benimsemektedir. Daha genel olarak, terapistin en temel görevi
danışana yaşam senaryosunun içine yerleştirebileceği alternatif bakış açılarını bulması
için yardımcı olmaktır. Kişiler öznel algılarına bağlı olarak aynı olaydan tamamen farklı
sonuçlar çıkarabilirler. Özgün anlatımlar fenomenolojik dünyanın ürünleridir. Öyküsel
42
terapist danışanın problem üreten anlatımlarından sıyrılıp yeni anlatımlar yaratmasına
yardım ederken kendi kimliği üzerinde etkili olan kültürel izlerin ve narratiflerin
farkında olmalıdır. Terapist danışanı sorunu tanımlamak ya da çözüm yolları üretmek
için dinlemez. Terapötik diyalog içinde, danışanın öyküsünü daha iyi anlamak için
dinler ve soru sorar (Laird, 1998). Öyküsel terapi ve psikoterapi anlayışına dayalı olarak
Radikal Dinleme kavramı ortaya atılmıştır. Bu kavram, her insanın içinde devam eden
içsel bir diyalog olduğunu ve bu içsel diyalogun sesini dış dünyaya duyurmak istediğini
vurgulamaktadır. Terapiste düşen rol, her bir sesin ve öykünün duyulabilmesi için terapi
ortamında gerekli koşulları yaratmaktır. Danışan değişimin kaynağı olarak görülmekte
ve terapist üstlendiği uzman rolünden uzaklaşarak danışanı eşit koşullarda çalışılan bir
ortak olarak görmektedir.
2.2.6.4. Öyküsel Aile Danışmanlığının Güçlü Yanları
Öyküsel terapistin eklektik işbirliğine yatkınlığı güçlü yanlarından biridir.
Öyküsel terapistin bu özelliği onun farklı yaklaşımlarla birlikte kullanılmasına ve
toplumun farklı kesimlerinden çok çeşitli problemlere sahip danışanlara yardım
sağlamasına olanak verir.
43
III. BÖLÜM: İSLAM HUKUNDA AİLE HAKEMLİĞİ
3.1. İslam Hukukunun Kaynakları
İslâm Hukuku, İslâm dinine, dolayısıyla İslâm Dini’nin kurallarını koyan
Kur’an-ı Kerîm’e dayanır. İslâm Hukuku, bir diğer adıyla Şeriat, değişen ve
değişmeyen, inanca ait olan ve amel ile ilgili bulunan bütün dini hükümlerin ve
talimatın adıdır (Karaman, 1998:293). Kur’an’da itikada taalluk eden emir ve yasaklar,
helal ve haramlar ile,Sünnet’in ibadet ve muamelata taalluk eden emir ve tavsiyeleri
Şeriat’ı oluşturmaktadır.
İslâm Şeriatının kaynaklarına Edille-i Şer’iye (Şer’i Deliller) denir. Edille, delil
kelimesinin çoğuludur. Delil, lügatte, iyi veya kötü olsun, bir şeye götüren, rehber, yol
gösterici anlamındadır. İslâm Hukukunda “kaynak” anlamında kullanılmaktadır. Buna
göre İslâm Hukukçuları delili, “kendisini, doğru bir düşünme ile kesin veya zannî
olarak, ameli şer’i bir hükme götüren şey” olarak tarif ederler (Hallaf, 1973:161).
Bu tariften de anlaşıldığı gibi, delil, sözün anlamı bakımından kesin ve zannî
olarak ikiye ayrılmaktadır. İslâm Hukukunda hükümler asıl itibariyle kesin delil kabul
edilen nass’lara dayandırılır. Hakkında nass bulunmayan meselede zannî delile
başvurulabilir. Ancak bu zannî delil de Kur’an’daki kesin nasslara aykırı olmamalıdır.
Nass: Tevil kabul etmeyecek şekilde hüküm ifade eden ayet veya hadis, açık
ifade, metin anlamındadır (Zehra, 1979:363).
İslâm Hukukunun asıl kaynakları da Kitap ve Sünnet’tir. Diğer deliller, Kitap ve
Sünnet’ten doğmuş ve bunlardan faydalanmıştır. Diğer bir deyişle, İslam Hukukunun
bütün kaynakları kesin hüküm ifade eden ayet ve hadislere dayandırılır.
“Allah ve Rasulü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek veya
kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Rasulüne karşı
gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzâb Suresi, 33/36).
İşte İslam Hukukunda, Kur’an ve Kur’an’ın açıklayıcısı Sünnet olarak iki aslî
kaynak ile birlikte, hüküm vermede kullanılabilecek ve iki aslî kaynağa aykırı olmamak
üzere, iki tâli kaynak mevcuttur:
44
1- Allah’ın Kitabı Kur’an-ı Kerîm,
2- Hz. Muhammed’in söz ve davranışlarından oluşan ve Kur’an’ın açıklayıcısı
olan Sünnet,
3- Hz. Peygamberden sonraki bir asırda İslâm âlimlerinin, Kur’an ve Sünnette
nas bulunmayan bir mesele hakkında ittifak ederek oluşturdukları hükümler, ki buna
İcmâ-i Ümmet denir.
4- Kitap, Sünnet ve İcmâ’da hükmü bulunmayan meseleye, aralarındaki
illet(Lügatte; bulunduğu yerde değişikliğe yol açan durum, Hukukta; Hükmün
konmasını münasip gösteren durum) birliği sebebiyle, bu kaynaklardan birinde yer alan
meselenin hükmünü vermek anlamında Kıyas’tır.
Bu dört delil İslâm Hukukunda, hukukçuların üzerinde ittifak ettikleri delillerdir.
Bu delillerin dışında, üzerinde ittifak hasıl olmayan deliller de vardır. İslâm
Hukukçularının üzerinde ihtilâf ettikleri deliller olarak da, Mesâlih-i Mürsele, İstihsân,
İstishâb, Örf, Şer’u Men Kablenâ ve Sahabî Kavli sayılmaktadır.
3.2. İslam’da Aile Hakemliği Meselesi
Aile hakemliğini geniş ve dar anlamda ifade etmek gerekir:
Geniş anlamda aile hakemi: Aile fertleri veya büyük aileyi oluşturan aileler
arasındaki anlaşmazlığı çözmek için yetkili olarak seçtikleri ve üzerinde anlaştıkları
kişidir. Daha çok bu konumda hakem görevini ailenin en büyüğü, aile reisi veya ailenin
bilge kişisi yapar.
Aile meclisi kavramı da bu anlama yakındır.
Aile meclisi: Aile fertlerinin ortak görüşlerini belirleyen ve yerine getiren
heyettir (Türk Dil Kurumu, 2009:45).
Dar anlamda aile hakemi: Eşler (karı-koca) arasındaki anlaşmazlığı çözmek
için aileden (veya aile dışında) yetkili olarak seçilen ve üzerinde anlaşılan kişi veya
kişilerdir.
45
3.2.1. Aile Hakemliğinin Tarihçesi
Aile meclisi veya Aile hekimliği kavramı çok eski insanlık tarihlerine kadar
gitmektedir. Eski dönemlerde ortaya çıkan sorunlar bilge insanlar, kabile önderleri ve
aile büyükleri tarafından çözülmeye çalışılmıştır. Küçük topluluklarda bu sorunlar
toplumun ileri gelenleri tarafından belirlenen şekillerde çözülmüş ve bu kararlar daha
sonra ortaya çıkan sorunlar için de geçerliliklerini korumuştur. Peygamber kavimlerinde
bu görevi peygamberler üstlenmiştir, diğer kavimlerde ise peygamberlerin yetki ve
görev verdiği kişiler bu görevi yerine getirmiştir.
İslam dışındaki büyük dinlerde de aynı çözüm yöntemi izlenmiş, dini liderleri
olan rahip, haham ve papazlar bu konuda sorumluluk alan kimseler olmuşlardır.
Günümüzde Batı’daki toplumsal yapıda da halen rahip ve papazlar ailelerin danışmanı
konumundadır. Ailelerin mahrem konularında onlara yardımcı olmakta ve problemlerini
çözmektedirler
Şamanizm, Zerdüştlük, Hinduizm, Brahmanizm, Manihaizm ve Budizm gibi
dinlerde de dini önderler ailenin devamını sağlama ve koruma konusunda toplumlarında
önemli roller üstlenmektedirler (Foltz, 2006).
Dünyanın hemen hemen tüm toplumlarında bahsedilen muhafazakâr anlayış
kendini yaşatmıştır. Günümüze kadar süregelen bu anlayış toplum olma bilicinin bir
sonucudur.
Günümüz hukuksal yapısında uluslararası ticaret alanında “tahkim meselesi” yer
almaktadır. Bu; iki taraf arası ticari hareketlerde çıkan anlaşmazlıkları çözmek için
oluşturulan, her tarafın bir hakem ile temsil edildiği anlaşmalardır. Sonuç olarak hakem
kararları uygulanır ve taraflar bu karara uymak zorundadır.
Kur’an-ı Kerim’de mesele bir ayet ile açıklanmıştır. Ayette emredilenlerin
uygulanış biçimi ve sistematiği din âlimleri tarafından tartışılmış ve içtihat edilmiştir.
Bu kararlar günümüze kadar çeşitli fıkıh ve tefsir kitaplarıyla gelmiştir.
3.2.2. Kur’an’da Aile Hakemliği
Son kutsal kitap Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır;
46
“Eğer (eşlerin) aralarının açılmasından endişe duyarsanız, erkeğin
ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar arayı
düzeltmek isterlerse, Allah onların arasını bulur. Çünkü Allah hakkıyla bilendir,
her şeyin aslından haberdardır.” (Nisa Suresi, 4/35).
Ailede eşler arasındaki çatışma ya erkeğin zulmetmesiyle ya da kadının
isyanıyla olur. Kadının isyanı erkek tarafından bu ayetin öncesinde de belirtildiği üzere
üç şekilde düzeltilmeye çalışır. Kadın isyana devam ederse veya erkek zulme devam
ederse ya da Allah’ın emirleri aile içerisinde uygulanmadığından, evliliğin devamından
endişe duyulursa bireylerin menfaat ve faydalarını düşünen aileleri içinden belirlenen
birer hakem göndermeleri emredilmiştir (Rıza ve Muhammed, 2008:58).
İslâm dininde aile kavramı kutsal sayılmış olup toplumun yapıtaşı olarak
görüldüğünden büyük önem taşır. Bu sebepten İslam dini, aile yapısındaki bozuklukları
düzelterek ailenin varlığının sürdürülmesini ve korunmasını ister. Burada ailenin varlığı
tehlikeye girdiği an İslam dini son çareyi işaret etmiştir. Bu şekilde bir hakem kadının
ailesinden bir hakem de erkeğin ailesinden gönderilmesi istenmiştir.
Belirlenen hakemler tarafsız kalmak amacıyla eşler arasındaki yaşananlardan ve
ruhi etkilerinden etkilenmemelidir. Bunların yanında sağlıklı düşünme ve yargılama
yetilerini engelleyen bütün düşünce ve etkilerden uzak kalmalıdırlar. Her tarafın
taleplerine eşit mesafede durulmalı, onlara kulak verilmeli ve varsa çocuklarına şefkat
gösterilmelidir. Hakemlerin bireylerin en yakını ve sırdaşı olduğu unutmamalı ve bu
yüzden meselenin rahatça anlaşılıp çözümlenebilmesi için her şey onlara açıkça
anlatılmalıdır.
Hakemler, eşlerin arzusu ailenin yıkılmaması ise, karı ve kocanın tutum ve
davranışlarını düzeltmelerini isteyecektir. Ayrıca zaten eğer eşlerin kalbinde Allah
korkusu var ise, öfke gibi bu süreci engelleyebilecek kötü duygular oluşmayacaktır.
Yüce Allah, hakemlerin kalplerindeki kuvvetli arzu vasıtasıyla eşler arasındaki
geçimsizliği giderir (Kutup, 220).
Müfessir İzzet Derveze, bu ayetin inişi hakkında bir rivayete ulaşamadığını
belirtmiştir (Derveze, 1997:124). Âlimler de bu ayetteki hakemlerden kastedilenlerin
Hz. Peygamber (s), onun vekilleri, emir sahipleri ve kadılar olduğunu belirtmiştir (İbn
47
Kesir, 2010). Hz. Ali’den (r) rivayetle, karı-koca arasındaki anlaşmazlıklarda önce emir
sahiplerine sonra da onların vekillerine gidilmesi gerektiği ve emir sahiplerinin olaylara
müdahale hakkı olduğu belirtilmiştir.
Hakemlerin nasıl belirlendiği konusunda net bir yargı bize bildirilmemiştir.
Hakemler eşler tarafından direkt olarak seçilebilir veya aile büyüklerin görevlendireceği
bir kişi de hakem olabilir. Eğer mesele mahkemeye taşınmış ise, yargı süreci
başlamadan mahkeme tarafından iki hakem atanabilir. Bu da mahkemeye gidilmeden
önceki son barıştırma seçeneğidir (Mevdudi, 1986:318).
Buradan anlaşılacağı üzere akraba dışı hakem tayini caizdir. Ancak hakemlerin
akrabaların içinden seçilmesi daha uygun görülmüştür. Seçim hakkı öncelikli olarak
eşlerindir. Eşlerin hakemi belirlerken ailesiyle müşavere yapması daha hoş görülür.
İslam âlimlerinin ihtilafa düştükleri nokta hakemlerin yetkileri olmuştur. Hz. Ali’den
rivayetle bir kısım alim yetkilerin kesin boşanmayı da kapsayacağını söylemektedir
Diğer el-Hasen el-Basrî’den (r) rivayet eden alimler de hakemlerin böyle bir yetkilerinin
bulunmadığını ileri sürmüştür (Yazır, t.y.). Şafiî ve Hanefi mezheplerine göre
hakemlerin karar verme yetkisi yoktur ve sadece eşlere barışma girişimi maiyetinde
tekliflerde bulunabilirler. Hz. Ali (r) ve Hz. Osman (r) bazı olaylarda boşanma ve
barışma yetkisi olan hakemler tayin etmişlerdir. Muhammed b. Sirin, İbrahim enNehâî, Şa’bî, Said b. Cübeyr, Abdullah ibn Abbas (r) ve diğer fakihler hakemlerin
barıştırma ve boşanma gibi yetkilerinin bulunduğuna hüküm vermişlerdir (Mevdudi,
1986:318).
3.2.3. Sünnette ve Sahabe Döneminde Aile Hakemliği
3.2.3.1. Peygamber Döneminde Aile Hakemliği
Resulullah (s) kendi döneminde karşılaştığı sorunlara direkt müdahale etmiş ve
çözümler bulmuştur. O dönemde fiili bir hakemlik olayı gerçekleştiğine dair rivayet
bulunamamıştır. Hz. Peygamber (s) sahabelerinden gelen sorulara ayet inmiş ise o
doğrultuda çözümler üretmiş ve uygulamış eğer ayet yok ise kendi hükmünü
uygulamıştır. Bu hususta üç örnek şu şekilde verilebilir:
Sahabilerden Abdullah b. Ömer (r), bir gün kendi hanımını hayızlı olduğu sırada
boşuyor. Durum babası Hz. Ömer (r) tarafından Resûlullah (s)’a intikal ettiriliyor,
48
peygamberimiz de boşamanın hayızlı olduğu anda yapılamayacağını, kadının temiz
anında yapması gerektiğini emrediyor ve şöyle buyuruyor: “Ona emret hanımına
dönsün, sonra onu temizlenip tekrar hayız görünceye kadar ve sonra temizleninceye
kadar -nikâh altında- tutsun. Bundan sonra da ister tutsun, isterse birleşmeden boşasın.
İşte Yüce Allah’ın, kadınların içinde boşanmasının emrettiğiiddet budur.”1 Bunun
üzerine Abdullah b. Ömer (r), Resûlullah’ın (s) emrine uyarak boşamadan vazgeçiyor,
hanımını temizli anını bekliyor ve ondan sonra boşuyor.
Sâbit b. Kays’ın hanımı olan Übeyy oğlu Abdullah kızı Cemile (veya Habîbe),
kocasının çirkinliğinden, başka bir rivayete göre kendisini dövdüğünden dolayı
Resûlullah (s)’a gelerek kocasından ayırmasını ister. Bu konuda şöyle der:
“-Ey Allah’ın Resûlü! Sâbit b. Kays’ın ne dinine ne de huyuna bir diyeceğim
var. Fakat Müslümanlıkta küfran-ı nimetten çekiniyorum.” Resûlullah (s) ona sordu:
“-Bahçesini geri verecek misin?” O da cevap verdi:
“-Evet.” Bunun üzerine Resûlullah (s) Sâbit’e:
“-Bahçeyi kabul et ve onu boşa!” dedi.2
Bu örnekte görüldüğü gibi kadın kocasından boşanma isteğini Resulullah’a (s)
iletmiştir. İslam hukukunda bu “muhâlâa” olarak geçmektedir. Kadının kocasından bir
bedel karşılığında ayrılması anlamına gelmektedir.
Burada kadın, kocasından boşanma talebinde bulunuyor. İslâm hukukunda bu
işleme “muhâlâa” ismi veriliyor. Bu da “kadının bir bedel karşılığında evlilik bağından
kurtulması” demektir.
Tirmizî başka bir olayı da Rükâne’den rivayetle naklediyor:
“-Ey Allah’ın Resûlü, karımı bette talakı ile (kesin bir şekilde) boşadım.” dedim.
O da:
1
Buhârî, K. et-Talâk, bab: 1; Müslim, K. et-Talâk, bab: 1; İbnMâce, K. et-Talâk Talâk, 2; Nesâî, K. etTalâk, 1; Tirmizî, K. et-Talâk, 1.
2
Buhârî, K. et-Talâk, Bab: 11; İbnMâce, K. et-Talâk, 21; EbûDâvûd, K. et-Talâk, babfi’l-hulu’; Dârimî,
K. et- Talâk, 6; bkz. Ateş, Süleyman, Kur’ân’a Göre Evlenme ve Boşanma, s.75, Yeni Ufuklar Neşriyat,
İstanbul, ts.
49
“-Neye niyet ettin?” dedi.
“-Bir talaka niyet ettim.” dedim.
“-Vallahi mi?” dedi.
“-Vallahi.” dedim.
“-Niyetin ne ise talak odur. ” dedi.3
Burada bir sahabenin hanımını bir mecliste üç talak ile boşadığı peygamberimize
iletiliyor. Bu örnekten anlaşılacağı üzere peygamberimiz bir mecliste yapılmış olan üç
talağı tek talak olarak değerlendirmiştir.
Örneklerden de anlaşılacağı üzere Resulullah (s) kendisine yöneltilen sorunlar
hakkında hükümleri vermiş ve icra etmiştir.
3.2.3.2. Sahabe Döneminde
Bu dönemin aile hakemliği uygulamaları daha çok Raşid Halifelerin iktidar
olduğu zamanda gerçekleşmiştir. Meseleyi daha iyi anlamak için bir kaç örnek şu
şekilde verilmiştir.
II. Halife Hz. Ömer (r) döneminde şöyle bir olay geçmiştir.
Bir kadın Hz. Ömer’e (r) gelerek:
-“Sana dünyadaki insanların en hayırlısını şikâyet etmeye geldim. Dünyada onun
kadar salih amel işleyen bir kişi daha yoktur. İnsan onu ancak onun yaptığı amelleri
yaparak geçebilir. O gecesini ibadetle gündüzünü de oruçla geçirir...” dedikten sonra
hayâ ve utancından gerisini getiremeyerek:
-“Ey Mü’minlerinEmîri! Beni bu şikâyeti tamamlamaktan bağışla!” dedi. Hz.
Ömer de ona:
-“Allah sana mükâfatını versin. Sen kocanı çok güzel bir şekilde övdün. Seni
bağışlıyorum” dedi.
3
Tirmizî, K. et-Talâk, 2; Ebû Dâvûd, Müslim ve Ahmed b. Hanbel’de rivayet etmiştir; et-Tâc, c.II,
s.310; bkz. Ateş, a.g.e., s.64.
50
Kadın gittikten sonra Kâ’b b. Sûr (r):
-“Ey Mü’minlerinEmîri! O kadın utanarak gerisini getiremediyse de bence size
açık bir şekilde birisini şikâyet etti” dedi. Hz. Ömer’in:
-“Peki, o kimi şikâyet etti?” diye sorması üzerine de Kâ’b:
-“Kocasını şikâyet etti. Çünkü o, karısının kendisi üzerindeki haklarından biri
olan zevciyet hakkını gözetmemektedir” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer:
-“Derhal bana o kadınla kocasını getirin!” diye emretti. Onların gelişinden sonra
da Kâ’b’a:
-“Bunların davalarını sen hallet” buyurdu.
Kâ’b: “Senin bulunduğun bir yerde ben nasıl hakemlik yapabilirim?” diye itiraz
etmek istediyse de, Hz. Ömer:
-“Bu davaya sen bakmalısın. Çünkü ben anlayamadığım halde sen kadının ne
demek istediğini anlayıverdin. Bu yüzden de bunların arasında hakemlik yapmak
benden çok senin hakkındır” dedi. Kâ’b da kadının kocasına dönerek şunları söyledi:
-“Allah Teâlâ “Hoşunuza giden kadınlarla iki, üç ve dörde kadar
evlenebilirsiniz” (Nisa 4/3) buyuruyor. Bu durumda üç gün oruç tut; dördüncü günü de
oruçsuz olarak karının yanında geçir. Aynı şekilde üç gece sabaha kadar ibadet et; ancak
dördüncü geceyi karınla birlikte geçir ve onun yanında yat!”.
Onun verdiği bu hüküm üzerine Hz. Ömer:
-“Senin bu yaptığın, birincisinden de güzeldir” buyurdu ve onu Basra kadılığına
tayin etti (Kandehlevi, 1997).
Halife Hz. Osman (r) ile IV. Halife Ali (r) şartlar gereğince, barışma ve ayrılma
kararını uygulama yetkisine sahip hakemleri tayin etmişlerdir (Mevdudi, 1986: 318).
Ebu Tâlib’in oğlu Akîl ile (Utbe b. Rebia’nın kızı olan) hanımı Fatıma’nın
meselesi Hz. Osman’ın(r) mahkemesine getirilince, müminlerin emiri olan Hz. Osman
(r) kocasının ailesidenİbn Abbas’ı, kadının ailesinden de Muaviye’yi hakem tayin etti
51
ve onlara şartlar gereği barıştırma ve boşandırma yetkisi verdi (Mevdudi, 1986, 318).
Bu iki hakeme şöyle dedi:
“-Sizin kanaatiniz barıştırma noktasında olursa onları barıştırırım. Eğer ayrılması
noktasında olursa onları ayırırım.” (İbn Kesir, 2010).4
Aynı şekilde Hz. Ali (r) halifeliği döneminde buna benzer bir durumda hakemler
tayin etti ve onlara eşleri barıştırma ve ayırma yetkisi verdi (Mevdudi, 1986:318).
Bununla ilgili örnek şöyle vuku bulmuştur. Abdurrezzak, İbn Abbas (r)
hadisinden tahric ederek Muhammed b. Sîrîn’den o da Ubeyde (r)’den şöyle dediğini
rivayet etmiştir:
Bir gün her birinin yanında bir grup insan bulunan [aralarında anlaşmazlık olan]
bir kadın ile bir erkeği Hz. Ali’nin (r)yanına geldiklerine şahit oldum. Bunun üzerine
Hz. Ali (r), kadının ailesinden bir hakem, erkeğin ailesinden bir hakem tayin etti. Sonra
da hakemleri huzuruna çağırarak onlara şöyle dedi:
“-Üzerinize düşen görevin ne olduğunu biliyor musunuz? Sizin yapmanız
gereken şudur: Eşleri birleştirirseniz ben de onları birleştiririm. (Başka bir rivayette:
Eşleri ayırırsanız ben de onları ayırırım).” Bunu duyan kadın şöyle dedi:
“-İster lehime ister aleyhime olsun Allah’ın kitabındaki hükme razı olurum.”
Koca da bunun üzerine:
“Eğer ayrılık olursa, hayır, kabul etmem.” dedi. Bunu duyan Hz. Ali (r):
“-Yalan söyledin. Allah’a yemin ederim ki aleyhine de olsa Allah’ın kitabındaki hükme
razı olmadıkça buradan çıkamazsın.”dedi(İbn Kesir, 2010).5
3.2.4. Aile Hakemliği Meselesine Fıkhî Mezheplerin Bakışı
“Eğer (eşlerin) aralarının açılmasından endişe duyarsanız, erkeğin
ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar arayı
4
Bkz. İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’âni’l-Azîm, el-Mektebetu’ş-Şâmile, Nisa sûresi 35. âyetin
tefsirine; Ebu’l-Hayyân, Bahru’l-Muhît, el-Mektebetu’ş-Şâmile, Nisa sûresi 35. âyetin tefsirine.
5
Bu olayı İbn Ebî Hâtim rivayet etmiştir.; bkz. İbn Kesir, a.g.e. a.y.; Cessas, Ahkâmu’l-Kurân, Nisa
sûresi 35. âyetin tefsirine.
52
düzeltmek isterlerse, Allah onların arasını bulur. Çünkü Allah hakkıyla bilendir,
her şeyin aslından haberdardır.” (Nisa, 4/34).
Bu ayet-i kerimeden anlaşılacağı üzere; aile içerisinde bir geçimsizlik olması
halinde din bilginlerinin cemiyet veya devletten kendilerini temsilen iki hakem
göndermelerini istemeleri gerekmektedir.
Fıkhî mezhepler eşlerin barışması konusunda anlaşmışlar ancak ayrılma
konusunda ortak bir karara varamamışlardır. Bu sebepten ötürü şu iki temel görüş
ortaya çıkmıştır:
Ebû Hanife ve bir rivayete göre İmam Şafiî ve Ahmed b. Hanbel’e göre
hakemler vekildir. Kendilerine verilen yetkiler dışına çıkamazlar. Bu sebepten, istisnalar
dışında, kocanın hakkı olan boşanma konusunda bir yetkileri yoktur.
İmam Mâlik ve diğer rivayete göre Ahmed b. Hanbel ile Ali, İbn Abbas, Şa’bî,
İbrahim Nehâî, Evzâî, Muhammed b. Sirin, Said b. Cübeyr gibi müçtehitlere göre
hakemler hâkimdir. Vekâlete ihtiyaç duymadan bedel karşılığında veya bedelsiz olarak
barışma ve boşanma yetkilerini kullanabilirler (Karaman, 1998).6
3.2.5. 1917 Osmanlı Devleti Aile Hukuku Kararnamesi’nde Aile Hakemliği
“Hukuk-ı Aile Kararnâmesi” ilk İslam aile hukuku kanunudur. 1917 yılında
çıkarılmıştır. Bu tarihte sonra da birçok Müslüman ülkede yürürlükte kalmıştır. Daha
sonradan hazırlanan modern aile hukuku kanunlarına da örnek olmuştur.
Miras hukuku, aile hukuku ve şahıs hukuku gibi konularda yetersiz kalan
mecelle hâkimleri zor durumlara sokuyordu. Var olan hukuk boşluğu fetvalarla ve fıkıh
kitaplarıyla doldurulmaya çalışılıyordu. Bu noktadaki gereksinimler üzerine oluşturulan
bir komisyon çağdaş kanunları incelemiş, Hanefi mezhebi merkezli ve diğer mezheplere
de uygun olacak biçimde bir kararname hazırlamıştır. Bu kararname “Hukuk-ı Aile
Kararnâmesi” adıyla 1917 yılında yürürlüğe konulmuştur. Kararname daha sonra 1919
6
İmam Malik b. Enes (v. 179/795), el-Muvatta’(nşr. M. F. Abdulbaki), s.584, Mısır, 1051; Eş-Şîrâzî,
Ebû İshak İbrahim b. Ali (v. 476/1083), el-Mühezzeb, c. II, s.71, Kahire, 1959; İbnKudâme, Abdullah b.
Ahmed (v. 620/1223) el-Muğnî, c. VII, s.321, Kahire, 1970; İbnRüşd, Ebu’l-Velid Muhammed b. Ahmed
b. Muhammed el- Hâfid (v. 595/1199), Bidâyetü’l-Müctehid Nihâyetü’l-Muktesıd, c.II, s.81, İstanbul,
1333.
53
senesinde çeşitli baskılar yüzünden yürürlükten kaldırılmıştır (Karaman, 1998, 225;
Erman, 2010).
Müfarakât ve münâkehât olarak iki kitaba ayrılan bu kararname 157 maddeden
oluşmaktadır.
Münâkehât kısmı altı, müfarakât kısmı da üç bölümden oluşmuştur
(Karaman, 1998).
Ahkâm-ı şahsiye adlı komisyon 2 Mayıs 1923 tarihinde yeni bir kanun
hazırlamak amacıyla toplanmıştır. Ancak ilk layiha 1924-1925 yıllarında toplanan ikinci
bir komisyon tarafından hazırlanmıştır. Hazırlanan layihadaki pek çok madde 1917
senesindeki Hukuk-ı Aile Kararnâmesi hükümleriyle aynıdır ve 142 maddeden
oluşmaktadır (Adliye Ceridesi, 1340-1341).
Batıda yürürlükte olan bir kanunların Türk Medeni Kanunu altında ülkeye
getirilmesi fikri 1925 senesinden itibaren güçlenmiş, daha önce geçerli olan kanunlar
yürürlükten kaldırılmıştır. Sonrasında 1926 senesinde İsviçre Medeni Kanunu bazı
düzenlemeler ile kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiştir (Karaman, 1998:227).
Hukuk-ı Aile Kararnâmesi’nin hakemlerle ilgili 130. maddesinde kötü muamele
ve geçimsizliği şöyle düzenlemiştir:
“Zevceyn beyninde niza ve şikak zuhur edip de tarafeynden biri hâkime
müracaat ederse hâkim tarafeyn ailelerinden birer hakem tayin eder. Bir veya iki taraf
ailesinden hakem tayin edilecek kimse bulunamaz veya bulunup da hakem olacak evsâfı
haiz olmazsa, hariçten münasip olanları tayin eyler. Bu suretle teşekkül eden aile
meclisi tarafeynin ifadât ve müdâfaatını tetkik ile beynlerini ıslaha çalışır. Kabil
olmadığı surette kusur zevcde ise beynlerini tefrik eder. Ve zevcede ise mehrin tamamı
veya bir kısmı üzerine muhâlâa eyler. Hakemler ittifak edemezler ise hâkim evsâf-ı
lâzimeyi haiz diğer bir heyet-i hakemiyye veya tarafeyne karabeti olmayan üçüncü bir
hakem tayin eyler. Hakemlerin verecekleri hüküm kat’î ve nâkabil-i itirazdır.”
131. madde : “...tefrîka dair sadır olan hüküm talâk-ı bâini tazammun eder ve
keyfiyet ale’l-usûl tescil edilir.”
Kanun “aile meclisi” dediği hakem heyetine, kabil-i itiraz olmamak üzere ıslah ve
boşama yetkisi vererek Mâlikî mezhebini iltizam etmiştir. Hanefî mezhebinin hâkim
54
bulunduğu Osmanlı camiasında Mâlikî mezhebine ait bir hükmün alınması, mezkûr
kanunun esbâb-ı mûcibe lâyihasında müdâfaa edilmiştir (Karaman, 1998: 319).
3.2.6. Mısır ve Diğer İslâm Ülkelerinde Aile Hakemliği (Ahvâl-i Şahsiyye)
Lübnan, Irak ve Suriye gibi Müslüman ülkelerde Hukuk-ı Aile Kararnâmesi
uzun süre resmi olarak geçerliliğini korumuştur. Irak ve Suriye daha sonra değişiklikler
yapmış, yeni kanunlar tasarlamış ancak Lübnan kanunu değiştirmeden bugün halen
kullanmaktadır (Karaman, 1998, 227).
Mısır Medeni Kanunu da İslâm
Aile Hukukunu/Ahvâl-i Şahsiyye’yi
uygulamıştır ve halen günümüzde de geçerliliği devam etmektedir.
Suriye Medeni Kanunu, Hukûk-ı Aile Kararnâmesi’nde bulunan aile hakemliği
meselesinde 112-115. Arasındaki maddeleri değiştirmiş, detaylı bir biçimde
uygulamıştır:
“Söz veya fiil ile kendisine kötü muamelede bulunan ve hayatı çekilmez hale
getiren kocasından şikâyet eden kadının ondan ayrılmayı talep etmesi caizdir. Zarar
verdiği sabit olur hâkim de aralarını ıslaha muvaffak olamazsa onları ayırır ve bu bir
bâin talak olur. Kötü muamele ve zarar sabit olmaz veya müddeî koca olursa hâkim,
anlaşıp barışmaları bir aydan az olmamak üzere onlara mühlet verir. İddia sahibi ısrar
eder anlaşma da gerçekleşmemiş bulunursa hâkim; birisi karının diğeri erkeğin
ailesinden ki hakem tayin eder. Bu mümkün olmadığı takdirde hâkim ıslah kabiliyetini
takdir ettiği kimseleri hakem tayin eder ve vazifelerini dürüstlük ve adalet içinde
yapacaklarına yemin ettirir.” (Fıkra: 1-3)
“Hakemler önce anlaşmazlık ve geçimsizlik sebeplerini araştırır, sonra karı-koca
ile bulunmalarını zaruri gördükleri kimseleri hâkimin başkanlık ettiği bir celsede
toplarlar. Taraflardan birinin gelmemesi hakemliğe mani değildir. Aralarını bulmak için
bütün gayretlerini sarf ederler.” (113/1-2)
55
“Hakemler aralarını bulmaktan ümit kesince bakarlar eğer kötülük ve kusurun
tamamı veya çoğu kocada ise7 bir talak ile onları ayırırlar...” (114/1) (Karman, 1998:
321).
“Kusurun
tamamı
veya
çoğu
kadında
ise8muhâlâa
yoluyla
ayrılığa
hükmederler.” (114/2) (Karaman, 1998:321).
“Hakemler ihtilaf ederse hâkim bir üçüncüsünü ilave eder.” (114/3)
“Kanunun hükümlerine uygun olduğu takdirde hâkim bu kararı hükme bağlar.”
(115)
3.3. Aile Hakemliğinde Temel Meseleler
Evlilik, karı koca arasında kurulmuş olan gönüllü bir ortaklıktır. Bu ortaklık,
hem resmi hukukta hem de İslam hukukunda birtakım sorumlulukları beraberinde
getirir. Eşlerin birbirlerine karşı hakları vardır aynı zamanda gözetilmesi gereken
hukuklar da vardır. Bu hakların gözetilmemesi ve korunmaması eşler arasındaki
muhabbeti, saygıyı ve sevgiyi bitirir. Evliliğin temelini oluşturan bu hassasiyetlerin
azalması aile kurumunun sarsılmasına yol açar. Sarsılan aile hayatının sonucunda ortaya
çıkan problemler şu şekildedir:
● Erkek zulüm eder ve kötü muamelede bulunur.
● Erkek kadınına huysuz davranır, ona bakmaz sorumluluklarından kaçar.
● Kadın kocasına huysuz davranır, ona isyan eder ve sorumluluklarından kaçar.
● Kadın, kocasına ait emanetleri korumaz ve yerine getirmez.
● Evlilikteki Allah’ın koyduğu sınırlar eşlerden biri veya ikisi tarafından da
gözetilmemeye başlanılır.
● Huzursuzluk ve kavgalardan dolayı karı-kocanın aralarının açılacağından
endişelenilir.
7
1929 tarihli Mısır Medeni Kanunu iki tarafın kusurlu olması ile kusurun kimde olduğunun
anlaşılmaması halini de bu hükme tabi kılmıştır.
8
Mısır Medeni Kanununa göre bu durumda dava reddedilir ve tefrika hükmedilmez; ancak kadın ızrarı
ispat ederse tefrik bahis mevzûu olur; ispatsız şikâyetin tekerrüründe ise hakemlere başvurulur. Bkz.
Karaman, a.g.e., c. I, s.321.
56
● Karı koca arasında anlaşmazlıklar artar; öfke, kin ve nefret duyguları oluşur.
● Karı koca arasında olması gereken sevgi ve şefkat duyguları birlikte
yaşamalarını tehlikeye atacak şekilde ortadan kaybolur.
Bu şartlar ortaya çıktığında her taraftan bir hakem seçilir ve hakemlerin
göstereceği yollar izlenir, verecekleri tavsiye ve öğütler dinlenir.
3.3.1. Aile Hakemi Olabilecek Kişiler
Hakem ilk önce aile mensubu bir birey olmalıdır. Bu sayede eşleri onların aile
yaşamlarını bilen, tercih ve taleplerini anlama kabiliyetinde olan ve onları yakinen
tanıyan kişiler temsil etmiş olacaktır. Aileye mensup olan hakemler kimin haklı kimin
haksız olduğunu anlama noktasında en uygun kişilerdir. Karı kocanın karakterlerini
tanıyan hakemler, bu sayede olayı daha iyi anlama kabiliyetine sahiptirler. Bunların
yanında eşlerin aile dışına açılması mümkün olmayan sırlarını akrabalardan olan
hakemlere söylemesinde bir sakınca yoktur. Temsil ettiği eşi bu açılardan çok iyi bilen
bir hakem, karşılıklı olarak yapılan tartışma sonucunda en doğru kararı verecek olan
kişidir.
Eğer aileye mensup böyle bir kişi bulunamıyorsa çeşitli tecrübelere sahip
kimseler hakem olarak olaya dâhil olmaktadırlar. Bir kişinin hakem olabilmesi için
gerekli olan şartlar ise şu şekildedir:
● İslâm hukukçusu veya uzmanı olması gerekir.
● İslâm aile hukukunu ve toplum hayatını iyi bilmelidir.
● Toplum ve aile hayatını iyi bilen bilge ve tecrübeli kişiler. Bu kimseler, İslâm
hukukunu bilmezseler de, eşlerin birbirlerine karşı hak, hukuk, görev ve
sorumluluklarını çok iyi bildiklerinden sağlıklı çözümler getirebilirler.
● İslâm aile hukukunu ve toplum hayatını iyi bilen psikologlar.
Bu yetkinliklere sahip kimseler hakem olarak, verilen sıralama ile tercih edilmelidirler.
57
3.3.2. Aile Hakeminde Aranan Nitelikler
İslam’da önemi çok büyük olan aile kurumunun devamının sağlanmasında görev
alacak olan hakemlerin taşıması gereken belirli özellikler vardır. Bu özellikleri de şu
şekilde sıralayabiliriz.
3.3.2.1. Müslüman Olmak
Hakemin Müslüman olması şartı temelde İslam dininin diğer dinlerden üstün
olması dolayısıyla ona inananlar üzerinde diğer dinlere mensup kişilerin hakimiyet
kuramayacağı gerekçesidir. Zira “Allah kâfirler için Müslümanlar aleyhine asla bir yol
kılmayacaktır” (Nisa 4/41) ayeti temel alınarak savunulan bu görüşte İslam hukukçuları
arasında herhangi bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır.
Müslüman olma şartı evli çiftlerin farklı dinlere mensup olmaları durumunda
ortadan kalkabilmektedir. Eğer çiftler kendi dinlerinden bir hakem talep ederse İslam
hukuku buna onay verir.
3.3.2.2. Akıl Bâliğ Olmak
Burada maksat kişinin hukuksal sonuç doğuran davranış ve eylemlerde
bulunabilmesidir.
İslam
hukukuna
göre
kişinin
bu
tutum
ve
davranışları
sergileyebilmesi için akıl baliğ olması gerekmektedir. Zira akıl baliğ olmayan kişiler
zaten başkalarının vesayetleri altında yaşamaktadırlar. Aynı şekilde akli dengesi yerinde
olmayan kimseler de bir veliye muhtaçtırlar ve bu kişilerin hakemliği kabul edilmez.
3.3.2.3. Hür ve Adil Olmak
İslam hukukçuları hakem olacak şahsın hür olması gerektiğini savunmuşlardır.
Buna göre kölelik hakem tayin edilmeye manidir. Çünkü kölelerin şahitlik yapma
salahiyeti yoktur. Hâlbuki hakemde şahitte aranan vasıfların bulunması gerekir.
Hakemin adil olmasından maksat dini konularda duyarlı, büyük günahlardan
kaçınan, emanete riayet eden ve güzel muamelede bulunan biri olmasıdır. Hakemin adil
olması gerektiği konusunda islam hukukçuları farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Şafii,
Maliki ve Hanbelî hukukçulara göre, hakemin adil olması şarttır derken Hanefiler bu
konuda adaletin şart olmadığını bunun sadece bir kemal sıfatı olduğunu belirtmişlerdir.
Dolayısıyla fasık birinin hakemliği caizdir ve hukukun sınırını aşmadıgı sürece verdigi
hüküm kabul edilir. Zira tahkim bir kazadır ve kaza ehliyeti de şahitlik ehliyetidir.
58
Hanefilere göre fâsıkın şahitliği geçerli olduğundan hakemliği de geçerlidir. Burada
fasıklığın tanımını doğru yapmak gerekmektedir. Adaleti sağlayacak kimsenin toplum
içinde itibarı düşük, yüz kızartıcı suçlar işleyen birisi olması kabul edilemez. Bu sebeple
cumhurun adalet şartına itibar etmenin daha sağlıklı olduğunu düşünüyoruz. Çünkü
başkası adına hüküm verilecek olması hükmü verecek şahsın adil olmasını gerekli kılar.
3.3.2.4. Hukuk Bilmek
Hanefilerin dışında kalan İslam hukukçularının çoğuna göre hakemin tahkime
konu olan problem hakkında hukuk bilgisinin olması gerekmektedir. Hukukun bütün
bölümlerini bilmesi şart olmamakla birlikte, hakemin tahkim konusu dışında genel bir
hukuk bilgisine sahip olmasının iyi olacağı ifade edilmiştir. Çünkü Hz. Peygamber (s)
Sa‘d b. Muaz’ı Benî Kurayza hakem kılmak istediğinde onların bu teklifini kabul
etmiştir. Sa‘d’a da İslam’ın böyle bir durumda hükmünün ne olduğunu bilip bilmediğini
sormamıştır. Tahkim sonucunda da onun kararını takdirle karşılamıştır.
Hanefiler hakemin hukuk bilmesinin sadece güzel olacağı ancak hakem olmanın
doğrudan sartı olmayacağını savunmuşlardır. Gerekçe olarak da, hukuk bilgisi yetersiz
olan hakemin başka hukukçulardan görüş alarak hüküm verilebileceğini ileri
sürmüşlerdir. Bununla birlikte, hukuku hiç bilmeyen birinin hakem yapılması uygun
görülmemiştir. Çünkü cahil kişinin doğru olan pek çok şeyi bozması mümkün olduğu
gibi, bilmeden yanlış hüküm vermesi de söz konusudur.
Meşhur Şafiî fakihi Mâverdî (ö.450/1058), hakemin içtihat yapabilecek güçte
olması gerektiği görüşündedir. Ona göre bu vasfı tasımayan kişi hakem olamaz ve
hükmü de geçersizdir. Hanefi hukukçuların çoğu bunun şart olmadığını belirtirken.
Hanbelî, Maliki ve Zahiri hukukçular ve bazı Hanefiler hakemin müçtehit olmasının şart
olduğunu ileri sürerler. Mâverdî’nin “ictihad yapabilme” şartı, delillerden yeni hüküm
çıkarabilecek kadar; Kur’an, sünnet, icma ve kıyasta yer alan bütün dini bilgilere vakıf
olması, şeklinde anlaşılırsa bu şartı taşıyan hakem bulmak çoğu zaman mümkün olmaz.
3.3.2.5. Güvenilir ve Objektif Olmak
Arabulucu tarafların güvenini kazanan bir kişidir. Nitekim arabulucu,
anlaşmazlık ve niza konusunu çözerken tarafların güvenini kazandığından dolayı
59
arabulucu olmuştur. Arabulucu bu güveni sarsmamak için de söz konusu olayın
çözümünde objektif olmalı (Tanrıver, Süha, 2005:165) taraflara aynı mesafede
bulunmalıdır.
Arabulucu her yönüyle güvenilir ve adaletli olarak tarafları ikna etmeye çalışır.
Hz. Peygamber’in arabulucu olarak istenmesi hiç şüphesiz onun güvenilir olması ve o
günkü toplumda O’nun haksızlık etmeyeceğine olan güvenin tam olmasından
kaynaklanmaktadır. Hz. Peygamber, peygamber olmadan önce bile “Muhammedü’lEmin” ismiyle çağrılmış insanlara her yönüyle örnek olmuştur. Bu durum Kur’an-ı
Kerim’de “O müminler için en güzel örnektir” (Azhap, 33/21) şeklinde ifade edilmiştir.
3.3.2.6. İkna Kabiliyetine Sahip Olmak
Arabulucunun ikna kabiliyetine sahip olması (Tanrıver, Süha, 2005, 166)
tarafların ihtilaflarını çözmede önemli bir etkendir. “İyilikle kötülük bir olmaz.
Kötülüğü en güzel bir şekilde sav.”(Fussilet, 43/34) ifadesi ikna esasının temelini
oluşturur. Toplumu temelden sarsma özelliği olan uyuşmazlıkların çözümü hiç şüphesiz
duyguları anlayabilme ve ikna kabiliyetine sahip olma ile mümkündür. Taraflara
yumuşak davranamayan onları anlayamayan arabulucu olamaz. Arabulucu olmak,
taraflarla iletişim kurmayı ve onları anlamayı gerektirir. Hz. Peygamber de bu özelliği
ile tarafları ikna etmeye çalışmıştır (Özbek, Abdullah, 1991:132).
3.3.2.7. Sabırlı ve Dikkatli Olmak
Arabulucu her iki tarafı sabırla dinlemeli, aktif dinleme yöntemini kullanmalı,
dikkatli davranarak tarafların sorununu çözmeye çalışmalıdır. Arabuluculuk, sorun
odaklı olmayı, taraflar arasında empati ve iletişimi sağlamayı, görüş ayrılıklarının
yeterince tartışılarak çıkarların dengelenmesini gerekli kıldığından bu süreçte
arabulucunun sabırlı ve dikkatli olması son derece önemlidir. Arabulucu iyi niyet
sergileyen, açık anlaşılabilen bir dil kullanabilen, karar verme yöntemlerini bilen kişiler
olarak iletişim kurabilmesi, çözüm konusuna odaklanabilmesi, gereksiz konuları
dışarıda bırakabilme becerisine sahip olması ve sonuçta hâkimin iş yükünü azaltmaya
yardımcı olması sabır ve farkındalıkla mümkündür.
Arabulucunun önerileri nihai karar olmadığından, tarafların önerileri ve
memnuniyetleri esastır. Önemli olan ortak noktaya gelebilmeyi sağlamaktır. Arabulucu,
60
sabır ve dikkatiyle, bütün bu süreçlerde, aşama aşama kolaydan zora doğru bir yol takip
ederek tarafların çıkmaza girmeleri durumunda çözüm formülleri ortaya koyup bu
formüller etrafında sorunu gidermelidir.
3.3.2.8.Aileden biri olmak
Nisa Sûresi’nin 35. ayetinde hakem gönderme emri, eslerin ailelerinden birer
tane olmak suretiyle ifade edilmistir. Tahkim usûlüne başvurulması caiz olan diğer
konulardan farklı olarak karı koca arasındaki geçimsizlik durumunda ayetin
ifadesindenyola çıkılarak hakem olacak kişinin aileden olmasının gerekli bir şart olup
olmadığı hususunda ulema ihtilaf etmiştir.
Ulemanın cumhuru, hakemlerin öncelikle aileden olmasının gerektiğini; ancak
hakemlerin dışlarıdan olmasının da caiz olduğunu belirtmiştir.
Diğer görüş sahipleri ise, hakemlerin; biri karının diğeri kocanın ailesinden
olmak üzere, ailelerden olması gerektiğini söylemişlerdir. Maliki İbnü’l-Arabî
(ö.543/1148) “hakemler ailelerden olmalıdır”
demistir. Desûki (ö.1230/1815)
Hasiye’sinde; “çünkü ayetin zahiri ailelerden olması yönündedir” diye açıklamıştır. Bu
görüşü Caferiler de kabul etmektedir. İbn Hazm (ö.456/1064) da ayetin zahirinin gereği
olarak hâkimin eslerin ailelerinden hakem göndermesi gerektiğini belirtmiştir.
Hakemleri göndermekten maksat, karı koca arasındaki uyuşmazlığın sebebini
belirlemek, mümkünse aralarını düzeltmeye çalısmaktır. Düzeltme imkânının olmadığı
durumlarda ise hakemin usûlüne göre aralarını tefrik etme yetkisinin olup olmadığı
konusunda fukaha ihtilaf etmiştir. Yeter ki; hakem ehil, güvenilir, kuvvetli bir mantıkve
beyan gücüne sahip, kendilerinden beklenen sonucu gerçekleştirebilecek kimselerden
olsun. Bu görevi diger ehliyet şartlarını taşıdıktan sonra akrabalar kadar yabancılar da
yapabilir.
Hakemlerin akrabalardan olması; onların eşlerin durumlarını daha iyi bilmeleri,
onların iyi olmalarını daha çok istemeleri, onlara karşı nasıl yaklaşacaklarını da daha iyi
bilecekleri için taraflar üzerinde daha etkili olabilmeleri temennisine bağlıdır.
Akrabadan hakem tayininin başka bir gerekçesi de; tarafların yabancı birisi karşısında
anlatmak
istemeyecekleri
mahrem
hususları
akrabadan
birisine
daha
rahat
anlatabilmeleri, hakemlerin de onların aile içi sırlarını saklamaya daha çok özen
göstermeleri olarak açıklanmıştır.
61
Eğer bir kimsede yukardaki vasıflardan bir veya birkaçı yok ise onun bir davaya
hakem olarak atanması uygun düşmez. Onarılması gereken durumlarda daha büyük
zararlara yol açabilirler.
3.3.3. Hakemi Talep Edebilecek Kişiler
Nisa Suresi, 35. Ayett’te hakem çağırılmasının öneminden ve gerekliliğinden
bahsedilmiştir ancak kimin hakemi çağıracağı sorusuna cevap verilmemiştir. Bu konuda
İslam âlimlerinin vardığı mutabıklar sonucunda bir sıralama oluşturulmuş ve o sıralama
aşağıda verilmiştir:
● Eşlerden biri, kadın veya koca hakem talep edebilir.
● Eşlerden her ikisi birlikte hakem talep edebilir.
● Eşlerden birinin ailesi; ana, baba veya kardeşleri hakem talep edebilir.
● Eşlerden her ikisinin ailesi birlikte hakem talep edebilir.
● Eşlerin yakın aile dostları hakem talep edebilir.
● Eşlerin yakın komşuları ve sırdaşları hakem talep edebilir.
3.3.4. Hakemin Konumu
İslâm âlimleri bu konuda ihtilaftadır ve halen tartışma bir sonuca
bağlanamamıştır. Bu konuda ortaya çıkmış olan içtihatları şu şekilde açıklayabiliriz:
3.3.4.1. Hâkim Konumunda Olduğunu Savunanlar: Görüşleri ve Delilleri
Safiîler ile Ahmed b. Hanbel’den nakledilen birer görüşe ve Malikilere göre, bu
kişiler tarafların vekili değil hâkim konumundadır. Dolayısıyla verecekleri karar için
eşlerinin rızalarını almaları zorunlu değildir. Medine ehli de bu görüste olup; Hz. Ömer,
Hz. Ali, Hz. Osman, İbn Abbas, Ebû Seleme, Abdurrahman b. Avf, Nehâi (ö. 96/714),
Şa‘bi, Said b. Cübeyr, Malik, Evzâi, İshak ve İbnu’l-Munzir gibi pek çok halef ve selef
âlimleri bu görüsü paylaşmışlardır (İbn Aşur, 1997).
62
Bu görüş sahipleri tahkime kaynaklık eden ayeti görüşlerine dayanak olarak
almışlardır. Öncelikle Allah (c) gönderilecek kişileri hakem olarak isimlendirmiştir.
Ayetin açık ifadesi gönderilenlerin vekil değil iki hakem olacağı seklindedir(Aşur,
1997, 46). Hakem lügatte hâkimdir. Allah (c) hâkim kıldıgı zaman da hüküm verecek
konuma getirmiş demektir.298 Allah (c) eğer dileseydi açıkça vekâlet olarak da
adlandırabilirdi. Ayrıca ne örfte ne hukukta ne de Kur’an’da vekil kelimesi hakem
olarak adlandırılmamıştır. Zira hakem ve vekil sözcükleri özel hukuk terimleridir ve
birbirleri yerine kullanılamazlar.
Ayrıca hakem ve vekilin işlevleri farklıdır. Hakem hüküm verme ve verdiği
hükmün bağlayıcılığı vasfına sahipken vekil için böyle bir vasıf söz konusu değildir.
Terimlerin farklı anlamlarda kullanılması hatalı hükümler verilmesine yol açar (Kurtubi,
1997:176).
Öte yandan eğer bu kişilerin vekil oldukları ileri sürülürse ayette onların
özellikle eslerin ailelerinden olmasından söz edilmesinin bir anlamı olmazdı. Çünkü
vekil için böyle bir şartın anlamı yoktur. Ayrıca vekil bağımsız hareket edemez,
müvekkilinin isteği doğrultusunda is yapar. Oysa ayette “… iki taraf da işi düzeltmek
isterse…” denilmiş olması bu kişilerin serbest iradeleriyle karar verme haklarının
bulunduğunu göstermektedir.
Diğer bir husus da sudur; ayet esler arasındaki geçimsizliğin çözümü için
gelmiştir. Hakemlerin hükmü, ittifakları söz konusu olduğu takdirde geçerlidir. Oysa bu
kişileri vekil olarak tanımladığımız zaman müvekkilleri adına hareket edeceklerinden
ihtilaf etmeleri kaçınılmazdır. Bu durumda ise ayetin iniş amacı gerçekleşmemiş olur.
Müfessir ibn Âşûr hakemin görevinin sadece ıslah ile sınırlandırılamayacağını
ayetteki tevfik ifadesi ile açıklamıştır: Ayette “aralarını düzeltmek isterlerse” ifadesinde
kastedilen yani isteyecek olan hakemlerdir. Hakemlerin görevi eşlerin durumunu
inceleyip aralarını düzeltmektir. Ancak aralarını düzeltmek mümkün olmazsa bu
durumda geriye tefrik kalır. Allah hakemler ıslaha niyet ettikleri zaman eşlerin aralarını
tevfik edeceğini vaat ediyor. Tevfikin manası ise Allah’ın razı olduğu şeye kulunun
iradesini uygun kılması ve ona yönlendirmesi demektir. Burada ıslah niyeti tevfike bir
sebeptir. Ayetin bunun dışında anlaşılması terkibin mahiyetinin kaybedilmesi anlamına
gelir (İbn Aşur, 1997:47).
63
Bu görüş sahipleri görüşlerine bir başka delil olarak ise; Hz. Osman’ın Muaviye
b. Ebî Süfyan ile birlikte İbn Abbas’ı, Ukayl b. Ebî Talib ile karısı Fatıma bint Utbe b.
Rebia arasındaki geçimsizliği çözmek için hakem olarak gönderirken söyledigi; “…eğer
ayrılmalarını uygun görürseniz ayırın” sözünü göstermektedir. Bu ifadeden anlaşılıyor
ki hakem olarak gönderilen kişiler esleri birleştirme ya da ayırmaya yetkilidirler.
Tarafların vekilleri olsalardı böyle bir yetkiye sahip olamazlardı.
Yine sahabe uygulamasından bir delil olarak Hz. Ali’nin kendisine geçimsizlik
nedeniyle yanlarında bir grup insanla gelen eşlerin hakemlerine söylediği; “görevinizin
ne olduğunu biliyor musunuz? Göreviniz; eşlerin ayrılmasına kanaat getirirseniz onları
ayırmak, bir araya gelmelerini uygun bulursanız onları birleştirmektir” sözünü
göstermektedirler. Yine Hz. Ali’nin kocanın , “Eğer hüküm ayrılık olursa kabul etmem”
sözüne karşılık onu hakemin hükmüne razı olmaya zorlaması hakemlerin eşleri
birleştirme gibi ayırma yetkisine de sahip oldukları kanaatini desteklediğini
göstermektedir şeklinde değerlendirme yapmaktadırlar.
Osmanlı aile hukukunun 130. maddesi konuyla ilgili olarak şu şekilde
düzenlenmiştir:
“Karı koca arasında çekişme ve anlaşmazlık çıkar taraflardan biri hakeme
müracaat ederse hâkim tarafların ailelerinden birer hakem tayin eder. Birinin veya her
ikisinin ailesinden hakem tayin edilecek kimse bulunamaz veya bulunup da hakemlikle
ilgili nitelikleri taşımazsa, o aileye yabancı olanlardan uygun kimseleri tayin eder. Bu
şekilde kurulan aile meclisi, tarafların ifade ve savunmalarını inceleyerek aralarını
düzeltmeye çalışır. Mümkün olmadığı takdirde; kusur kocada ise aralarını ayırır.
Kadında ise, ayırmayı mehrin tamamı veya bir kısmı karşılığında muhalaa seklinde
yapar. Hakemler ittifak edemezlerse hâkim gerekli nitelikleri taşıyan başka bir hakem
heyeti veya tarafların yakını olmayan üçüncü bir hakem tayin eder. Hakemlerin vereceği
hüküm kesindir, itiraz edilemez.”
Kararnamede bu görüşün tercih edilmesinin gerekçesi şöyle açıklanmıştır:
“Bu tasarıda şimdiye kadar uygulanmaması nedeniyle memleketimiz için pek
yeni olan bu yöntem kabul edilmiştir. Bu, karı koca arasında anlaşmazlık çıkması
halinde, hüküm vermek üzere izin verilmiş bir aile meclisi, yani tarafların ailelerinden
64
seçilmiş bir hakem heyeti kurulmasıdır. Böyle bir hakem heyetinin kurulması
emredilmiş olduğu halde ülkemizde uygulanmamasının sebebi, Hanefilere göre hakem
heyetinin yalnız arayı düzeltmeye yetkili olması ve taraflarca vekâlet verilmedikçe
aralarını ayırmaya yetkili olmamasıdır. Oysa iş yalnız arayı düzeltmekten ibaret
değildir. Öyle olsa, külfete girilip bir heyet kurulmasına gerek yoktur. Çünkü öteden
beri her ne zaman karı koca mahkemeye müracaat etse, hâkimler hüküm vermeden önce
onların arasını düzeltme görevini yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Karı kocanın
hakem heyetine vekâlet vermeleri ise isteğe bağlı bir durumdur. Haksız olan tarafların
bu konuda vekâlet vermeyeceği açıktır.
Öte yandan Maliki mezhebinde vekâlet şart olmaksızın hakem heyetine hüküm
verme yetkisi tanınmaktadır. Şöyle ki; hakemler tarafların arasını düzeltmenin mümkün
olmadığına kanaat getirdikleri takdirde, kusur kocada ise karısının karşılıksız olarak
ayrılmasına; kadında ise mehrin bir kısmı ya da tamamı ile muhalaa yapılmasına hüküm
verilir.
Hakemlerin hükmünün karı koca hakkında yerine getirilmesi gereklidir ve
tarafların sonradan yapacakları itiraz kabul olunmaz. Çünkü bu hüküm, şahitliğe
dayanılarak değil, tarafların durumu değerlendirilerek verilmiştir.
Bu konuda Maliki mezhebinin kabulü ülkemizde aileler içinde mevcut pek çok
uygunsuzlukların kaldırılmasına hizmet etmesi ve özellikle hanımlarına zulüm ve
haksızlık ettikleri halde, boşama yetkisi kendi ellerinde olması yüzünden, haklarında
nafaka takdirinden başka bir muamele yürütmek mümkün olmayan kocaların haksız
davranışlarına son vereceği düşüncesiyle belirtilen görüş kabul edilmiş ve130. Madde
bu esasa göre düzenlenmiştir.
3.3.4.2 Vekil veya Şahid Konumunda Olduğunu Savunanlar: Görüşleri ve
Delilleri
Hanefilerin çoğunluğu, Şafiilerin ve Ahmed b. Hanbel’in bir diğer görüşlerine
göre, hakemler karı kocanın vekili konumundadırlar (Kasani, 1910:II/334). Dolayısıyla
eslerin arasını ayırma yetkisine sahip degildirler. Ancak karı koca bu konuda hakemlere
yetki verirlerse o zaman bu hakka sahip olurlar. İbn Hazm (ö.456/1064) (İbni Hazm,
1967:X/187), ibn Zeyd, Hasan Basri (ö.110/728) ve Ebû Sevr gibi âlimler de bu
65
görüştedir (Kurtubi, 1967:V/176). Bu görüsü savunanlar da öncekilerin delillerine
benzer deliller ileri sürmüşler, ancak bunlara farklı yorumlar getirmişlerdir.
Ayeti kerimedeki “…eğer iki taraf da işi düzeltmek isterlerse Allah aralarını
bulur” ifadesiyle hakemlerin görevinin öncelikle eşlerin arasını düzeltmek olduğu
belirtilmektedir, ayrılıktan söz edilmemektedir. Bu ise karı kocanın özel bir izin ve
vekâleti olmadan hakemlerin geçimsiz olan eşleri ayırma yetkisine sahip olmadığını
göstermektedir. Görüşlerine bir başka delil ise; Hz. Ali’nin hakemin ayırmasını kabul
etmeyen kocaya; “kadının kabul ettiği şekilde kabul etmedikçe and olsun ki; yalan
söylemiş durumdasın” demiş olması hakemin hükmünün ancak tarafların rızası ile
geçerli olacağını göstermektedir. Şayet hakemler hâkim konumunda olsalardı bu
hadisede kocanın onayına ihtiyaç duyulmazdı.
Eşler arasındaki geçimsizlik bazen ayrılıkla sonuçlanabilir. Eşiyle birlikte olma
yönünden kocanın hakkı, bir bedel karşılığı boşanabilme kadının hakkı söz konusudur.
Kendileri hukuki ehliyete sahip oldukları için, bu haklarından ancak velayet veya
vekâlet yoluyla feragat edebilirler. Bu sebeple hakemlerin birer vekil konumunda
olmaları halinde yaptıkları tasarruflar müvekkillerinin izin ve rızalarına dayalı işlemler
olarak değerlendirilebilir.
Ayrıca hakemlerin boşama yetkisi konusunda, onları vekil değil iki şahit olarak
değerlendirenler de var. Hakemleri vekil olarak değerlendirenler eşlerin rızasına bağlı
olarak onlara boşama yetkisi verirken hakemleri şahit olarak değerlendirenler onlara
hiçbir surette boşama yetkisi vermemektedir. Bu görüş sahipleri hakemleri hâkimin
zulmedeni ve zulüm göreni tespit etmek üzere, olaylara şahit olsun diye görevlendirdiği
bir kişi olarak değerlendirmektedirler. Şahitlerin eşleri boşamaları geçerli olmaz. Ancak
hâkim tenfiz ederse geçerli olabilir. Bu görüşü savunanlar; Said b. Cübeyr, Katade
(ö.117/735), Ata, Zeyd b. Eslem’dir.
İbn Hazm da bu görüşe yakın bir görüş beyan etmektedir (İbn Hazm, 1967:X/
87-88); hakemlerin görevi eşlerin durumunu hâkime bildirmektir. Fakat ne hâkimin ne
de hakemlerin eşleri ayırma yetkisi yoktur. İbn Hazm boşamada vekâleti caiz görmez.
Görüldüğü gibi taraflar kendi görüşlerine aynı delilleri farklı şekillerde
yorumlamak suretiyle görüşlerine dayanak kılmışlardır. Elbette ki yapmış oldukları
66
yorumlarda yasadıkları çağın, o günkü geleneklerin de etkisi vardır. Ancak hakemi
hakim konumunda görenlerin delilleri daha kuvvetli görünmektedir.
Hakemleri hâkim statüsünde görenlere göre ise hakemler geçimsizliği sona
erdiremezlerse, bu durumun ancak ayrılık ile sonlanmasını uygun bulurlarsa esleri
birbirinden ayırırlar. Hakemlerin onları bu şekilde ayırması karı kocanın aleyhine olmak
üzere caizdir. Belde hâkiminin hükmü buna uygun düşsün veya düşmesin fark etmez Bu
konuda karı koca onlara ister vekâlet vermiş olsun ister vermemiş olsun yine fark etmez.
Böyle bir durumda hükmedilen ayrılık ise bir bain talak hükmündedir (Kurtubi,
1967:V/181).
3.3.4.3. Arabulucu veya Uzlaştırıcı Konumunda Olduğunu Savunanlar:
Görüsleri ve Delilleri
Aslen hakemlerin uzlaştırıcılık ve arabuluculuk görevleri vardır. Ancak bu görev
karar alma yetkisini içermez. Dolayısı ile eşler kendilerini dinler barışırlar ise
görevlerini tamamlamış olurlar. Ancak aksi takdirde bağlayıcı bir karar alma yetkilerine
sahip değildirler.
3.4.4.4. Hakemlerin Yetkileri
Hakemler uyuşmazlığı çözümleme safhalarında islam hukukunun genel
prensiplerine göre hareket etmek zorundadırlar. Ancak İslam hukukçuları hakemin
uymak zorunda oldugu kurallar koymamışlardır. Hz Peygamber resmi bir yetkisi
bulunmayan Sa‘d b.Muaz’ı hakem tayin ettiginde ona yetkilerini belirleyen sınırlar
koymamış, aksine serbest içtihat yetkisi tanımıştır. Sa‘d da, Allah Rasulü’ne (s)
uymak zorunda oldugu kuralların bulunup bulunmadıgını sormamıştır. Şayet bu konuda
uyulması gerekli mutlak kurallar bulunsaydı Hz. Peygamber bunları bildirirdi.
Hakemin serbest içtihat yetkisi bulunduğu hususunda şu hadis delil
gösterilmiştir. “...Bir kaledeki halkı kuşatır da, senden onlara Allah’ın hükmünü
uygulamanı isterlerse, onlara Allah’ın hükmünü uygulama. Kendi hükmünü uygula, zira
Allah’ın onlar hakkındaki hükmüne isabet edip edemeyecegini bilemezsin.” Ebû
Davud’un aynı hadisle ilgili rivayetinde; “sonra onlar hakkında dilediğiniz hükmü
67
veriniz” ilavesi yer almaktadır. Bu da gösteriyor ki hakemler hukukun genel kurallarıyla
sınırlanmış bir içtihad hürriyetine sahip olarak problemleri çözme imkânına sahiptir.
Bu genel yetki çerçevesinde hakemler sadece kendisini hakem tayin eden
kimseler hakkında ve bu kişilerin karar vermesi için belirledikleri konuda hüküm
vermekle yetkilidir. Bu sebeple hakemin hükmü, sadece kendisinin vereceği hükme
önceden rıza gösterenler hakkında geçerli olmakta, diğer şahıslara sirayet etmemektedir.
Oysa taraflar razı olmasa dahi hâkimin verecegi hüküm geçerlidir.
Taraflar hangi konuda yetki vermislerse, hakem o konu dısında yetkili değildir.
Mesela, iki kisi arasında bir ev bir binit, bir de alacak uyusmazlığı bulunsa, tarafların ev
uyusmazlığı için tayin ettikleri hakem, binit ve alacak uyusmazlıklarına bakamaz.
Kişilerin ancak kendi üzerlerinde velayetleri vardır. Taraflar aralarında anlaşarak
bu velayeti belirli bir konuda hakeme verince, hakemin ancak bu kimseler üzerinde,
uyuşmazlığın söz konusu olduğu konuyla sınırlı bir velayeti olabilir. Bu velayet davaya
taraf olanların dışındakileri etkilemeyeceği için, verilen hüküm de başkasını
ilgilendirmez. Oysa hâkim halk üzerinde velayeti bulunan devlet başkanının naibi
oldugu için verdigi hükümler herkes için geçerlidir.
Hakemlerin boşama yetkisini kabul edenlere göre; hakemler eşlerin ayrılmasına
karar verdikleri takdirde bu bir bain boşama yerine geçer. Bu ayırma, kocaya verilen bir
mal veya malsız olsun, kocanın ric’ati söz konusu olmaz. Ric’atimkânının bulunmasının
da bir mantıgı yoktur. Çünkü birleştiklerinde aynı geçimsizliğin devam etmesi söz
konusudur.
3.4.5. Hakemliği Uygulama Usûlü
Hakemliğin uygulama usûlü, belirli bir çerçevede sırasıyla şöyle gerçekleşir:
Hakemler ilk önce tarafı oldukları eş ile görüşürler. Huzursuzluğa ve
geçimsizliğe yol açan durumlar ortaya konulur. Sorunların kaynakları öğrenilmeye
çalışılır. Bu aşamada da eşlere evliliğin devamı hususunda nasihatlerde bulunurlar.
Daha sonra hakemler bir araya gelerek sorunların temelini tartışırlar. Bu tartışma
önce tek başlarına daha sonra ise eşler ile birlikte yapılır. Meseleler tartışılarak
68
anlaşmazlıkların temeline inilir. Bu aşamadan sonra hakemler kendi aralarında tekrar
toplanırlar. Bu müzakerede eşlerin yeniden birleşmesi için çaba sarf ederler, bilinmesi
gereken başka bir husus olup olmadığına karar verirler. Bu müzakerede kararlar alınır
ve eşlere bildirilir.
Eğer karar eşlerin ayrılması veya barışması yönünde olursa eşler buna uyarlar.
Bu karara itaat ederek sevap işlemiş olurlar, bundan sonra birlikte yaşayacaksalar
birbirlerinin hak ve hukuklarını gözetirler, eğer ayrılacaklarsa da yine belirli bir takım
hakları gözetmeleri gerekir. Hakemlerin kararı ayrılma noktasına daha yakınsa ancak
eşlerin barışma ümidi varsa eşlere bir aydan az olmamak koşuluyla bir müddet tanınır.
Bu süreden sonra eşler yeniden dinlenir sonra değerlendirmeler yapılır ve nihai karar
verilir. Eşler bu nihai karara uyarlar.
3.4.6. Hakem Kararlarında Aranacak Şartlar
3.4.6.1.İslam’ın Genel Prensiplerine Uygunluk
Hakemin verdiği hükmün geçerli olabilmesi için İslam hukukunun genel
prensiplerine uygun olması gerekir. Aksi halde geçerli kabul edilemez.
Mesela hataen öldürülen bir kimsenin diyeti konusunda hakem tayin edilse,
hakem de diyetin katilin malından ödetilmesi için hüküm verse bu hüküm geçerli olmaz.
Zira İslam’a göre böyle bir hadisede diyeti, âkilenin ödemesi gerekir. Hakemin bu
hükmün aksine verdiği hüküm hâkim tarafından bozulur. Ancak öldürme fiili katilin
ikrarı ile ortaya çıkmışsa hakemin bu yöndeki hükmü geçerli kabul edilir. Çünkü İslam
hukukuna göre diyetin âkile tarafından ödenmesi kuralı ikrarla sabit olan öldürmeler
için geçerli değildir (Yıldırım, 2002:173).
3.4.6.2.Kararın Oybirliğiyle Verilmiş Olması
Hakemler birden fazla ise verdikleri hükmün geçerli olması için karara hepsinin
katılması ve ittifakla karar vermiş olmaları lazımdır.
İbn Abdilberr (ö.463/1071), hakemler ihtilaf ettikleri takdirde hükümlerinin
geçerli olmayacağı konusunda âlimlerin icma ettiklerini söylemektedir.
69
Taraflar hakemlerin ortak görüsüne razı olmuştur. Yalnız birisinin görüşüne rıza
göstermemişlerdir. Hepsinin görüşüne razı olmak, birisinin görüşüne razı olmak
değildir. Çünkü hüküm vermek görüş ve istişareye muhtaçtır. Nitekim birisi bir türlü
diğeri başka türlü hükmetse hiçbirisi sahih olmaz.
Mesela taraflar üç dört kişiyi hakem tayin etseler, hakemlerin de çoğunluğun
görüşüyle hükmetmelerine izin verseler, onlar da çoğunluğun görüşüyle hükmetseler bu
sahih olmaz. Bunun sahih olmamasının gerekçesi ise şudur: Hakemlerin belirli olması
gereklidir. Bu meselede ise çoğunluğu kimlerin teşkil edeceği belli değildir. Hakem
meçhul olduğu için verilen hüküm de sahih olmaz.
3.4.6.3. Adalet ve Nesafet Kurallarına Uygunluk
Tahkim sözleşmesinde maddi hukuk kurallarına uyulması öngörülmemişse,
ihtilaf hakemlerin hak ve nesafetine göre çözümlenecektir. Zira kural olarak hakemler
adalet ve nesafet ile hükmederler. Aksi bir düşünce tarafları tahkime değil mahkemeye
götürecektir. Zira mahkemeler zorunlu olarak maddi hukuk kuralarını uygulamakla
yükümlüdürler. İhtilaflarını tahkime götürenler, başka birçok yararı olmakla birlikte,
maddi hukuk kuralarının ihtilâfın çözümüne uygun düşmemesi sebebiyle tahkime
gitmektedirler.
Adalet ve nesafet kurallarına göre hüküm vermek, yürürlükteki hukukta
uyuşmazlığa uygulanacak kurallar olmasına rağmen hakemlerin, uyuşmazlığı kendi
adalet ve nesafet ölçülerine göre çözmeleri anlamına gelir.
Burada önemli olan, hakemlerin keyfiliğe kaçıp kaçmamaları konusudur.
Hakemler her hâlükârda uyuşmazlık konusunda en azından isin örfüne uygun düşünmek
ve karar vermekle yükümlüdürler. Tarafların inanç ve uygulamalarına ters düşmeyen
yürürlükteki hukuk kurallarını da değerlendirmek ve gerekirse uygulamakla
yükümlüdürler. Zira tarafların inanç ve iradeleri hakemleri yetkili kılmaktadır. Bu
iradeye ve inanca ters düşmeyecek kararlar tahkimden beklenen sonucu ve yararı elde
edebilir (Balcı, 1999:219).
70
3.4.7. Hakemin Kararlarının Hakime Arz Edilmesi
Hakem kararlarının hâkime arz edilmesinin iki sebebi vardır. Bunlardan birincisi
verilen hükmün icra yeteneği kazanmasıdır.
Hakem kararı resmi otoritenin tayin ettiği hâkime arz edilir. Hâkimde verilen
kararın usûlüne uygun olduğunu kabul eder ve onaylarsa karar kesinleşmiş olur. Hakem
kararının bu şekilde resmiyet kazanması onun mahkeme kararı niteliğine kavuşması
anlamına gelir. Artık bu karar aynen hâkimin kararı gibi yerine getirilmesi gereken
müeyyideli bir hüküm halini alır.
İslam hukukununa göre hakem usûl ve şartlarına uygun olarak kararını vermiş ve
karar yetkili makamlarca onaylanıp kesinleşmiş ise bu karar sözleşmeye taraf olan
kişileri bağlar. Yani tarafların karara uyma zorunluluğu vardır. Çünkü verilen karar
velayet yetkisine sahip bir kişinin kararıdır. Bu kişinin yani hakemin mahkemece ya da
uyuşmazlığa taraf olanlarca seçilmiş olması bu hükmü değiştirmez. Hakem kararının
hâkime arz edilmesinin diğer bir sebebi de taraflardan birinin veya her ikisinin hakemin
hükmünü kabul etmemesidir. Bu durumda taraflardan birinin mahkemeye müracat
etmesiyle hâkim kararı inceler.
İslam adliye teşkilatında, mahkemeler tek dereceli olarak icra-i kaza etmişlerdir.
Mahkemelerde verilen hükümler, kazıye-i muhkeme teskil ettiğinden, ikinci dereceli
mahkeme tarafından o hükümler tekrar görülemez. Ancak daha aşağı derecedeki
mahkemeler tarafından verilen kararlar kazıye-i muhkeme teşkil etmekle birlikte, üst
dereceli mahkemeler tarafından, sekil yönünden temyiz edilmesiyle tetkik edilir.
Rasulullah zamanından itibaren, İslam mahkemeleri izah edildiği tarzda faaliyet
göstermişlerdir.
Hal böyle olunca hakem kararlarının temyizinin mümkün olduğu söylenebilir.
Sonuçta, hakem kararı kesindir ve tarafları bağlayıcıdır. Ancak usül yönünden böyle bir
temyiz yolunu açık tutmak, hakkın gerçek yerini bulması açısından yararlı olacaktır.
Temyiz ile ilgili işlemler (temyiz başvurusu, kararın incelenmesi gibi)
neticesinde hakem kararı ile ilgili olarak kararın bozulması gündeme gelebilir. Hakemin
hükmünün İslam’ın genel prensiplerine aykırı bulunması durumunda hâkim tarafından
71
bozulabilecegi konusunda hiçbir ihtilaf yoktur. Ancak hakemin vermiş olduğu kararın
hâkimin hukuk ekolune (mezhebine) uymaması durumunda bu gerekçe ile hâkimin bu
hükmü bozup bozamayacağı konusunda ihtilaf vardır.
Hakemin hükmü, müctehidlerin bir kısmının ictihadlarına uygun olmakla
beraber kendisine arz olunan hâkimin mezhebine uygun olmazsa Hanefilere göre hâkim
hükmü bozar.
Hanefiler dışındakilere göre açık bir zulüm ya da İslam’ın genel prensiplerine
aykırılık durumu söz konusu olmadıkça hakem kararlarını hâkimin bozma hakkı yoktur.
Zira taraflar onu hakem olarak seçmişler vereceği hükme razı olmuşlardır. Artık o
hüküm onları bağlar. Hiç kimse için söz konusu hükmü bozma hakkı yoktur.
Konunun diğer bir yönü ise, hakem ya da hakemlerin hata ve haksızlık yapma
ihtimalleridir. Bu hata ve haksızlık her zaman açık olarak görülemeyebilir. Dolayısıyla
verilen kararda haksızlık olduğunu iddia eden veya herhangi bir sebeple hakem kararına
rıza göstermeyen tarafa, kararın incelenmesi, bozulması ya da düzeltilmesi isteğiyle bir
üst mahkemeye müracaat hakkı tanınması hukukun gereğidir.
3.4.8. Hakemliğin Hukuki Sonucu
Hakemler, tarafsızlığına güvenilen kişiler oldukları için ve aynı zamanda
bireyleri yakinen tanıdıkları için karar verme noktasında daha doğru bakış açılarına
sahiptirler. Ailenin içinden oldukları veya iyi tanıdıkları için önerdikleri çözümler daha
akılcı ve kalıcı olma mahiyetindedir. Bu sebepten varılan karar barıştırma veya ayrılma
olması fark etmeksizin doğru bir sonuç olması muhtemeldir. Her iki seçenekte de aile
için huzur ve selamet gerçekleşmiş olacak, sonraki işler rahat ve kolay yürüyecektir.
Bu sebeplerden hakemlerin aldıkları kararlar aile yapısına en uygun ve en
sağlıklı kararlar olacaktır. Alınan karar veya kararlara eşler ve aileleri itiraz etmemeli,
işleri kolaylaştırma yoluna gitmelidir. Resmi mahkemeler de bu kararı icra noktasında
desteklemeli ve gerekli işlemleri tamamlamalıdır. Sürecin hızlı ilerlemesi ailelere karşı
dışarıdan oluşabilecek olan kötü veya olumsuz bakışları da engelleyecektir.
72
3.4.9. Laik ülkelerde İslâmî Aile Hakemliğinin Uygulanışı
Laik ve seküler ülkelerde İslâmî aile hakemliğinin uygulanması ile ilgili
araştırma sonuçları aşağıdaki gibidir:
3.4.9.1. Hindistan Modeli
Hindistan yönetimsel anlamda laik bir ülkedir. Kozmopolit bir yapıya sahip
olduğundan dolayı her topluma kendilerine özel hukuk kuralları uygulanmaktadır.
Ülkede
yaşayan
200
milyondan
fazla
Müslüman
İslam
aile
hukukundan
faydalanmaktadır. Müslüman kesime hitap eden mahkemeler kurulmuştur ve
Müslümanlar miras, boşanma evlenme ve bunlarla ilgili davalarda bu mahkemelere
başvurmaktadırlar.
3.4.9.2. ABD (Amerika Birleşik Devletleri)
ABD ve bir kısım Avrupa ülkeleri, yönetimsel olarak laik olmasalar da
uygulama olarak seküler bir yaklaşım göstermektedirler. Dinlere karşı eşit mesafede
olup nötr konum almaktadırlar.
Evlilik konusunda birçok dinin kurumları resmi makamlar tarafından
yetkilendirilmektedirler.
Örneğin
nikâh
sinagog,
havra
veya
kiliselerde
yapılabilmektedir. Devlet bu nikâhları geçerli saymakla birlikte dini içeriği ile
ilgilenmemekte, sonuçlarını kayıtlarına almaktadır. Aynı şekilde İslam’a karşı durumu
da söylenebilir. ABD’de bulunan Bektaşi, Nakşi, Cerrahi ve diğer tekkeler bu konuda
yetki sahibidir. Nikah yetkisi olmayan diğer dini kurumlar içinse devlet kendi resmi
nikah prosedürlerini uygulamaktadır.
3.4.9.3. Avrupa
Medyamızdan
da
duyulduğu
üzere
İngiltere’de
Şeriat
Mahkemeleri
bulunmaktadır. Bu mahkemelerde İslam hukuku geçerli olup İslam aile hukuku da
bunun bir sonucu olarak uygulanmaktadır
Almanya’da Müslümanların kendi aralarındaki davalara şeriatçı yargıçların
baktığı bilinmektedir. Hatta adalet bakanlıkları zaman zaman duyuru yoluyla şeriatçı
yargıç alımı da yapmaktadır.
73
SONUÇ
20. yüzyıl Sanayi Çağı toplumsal hayatı tüm boyutları ile etkilemiştir.
Teknolojinin gelişmesi toplum yaşamını etkileyerek aile yapısının değişmesine, ailenin
ana-baba ve çocuklardan oluşan “çekirdek aile”ye dönüşmesine, hatta tek ebeveynli
ailelerin yaygınlaşmasına yol açmıştır. Özellikle kadının çalışma hayatına girmesi
sonucunda, çocuğun bakımı ve yetiştirilmesi yanında, ev işlerinin eşler arasında
74
paylaşılması gibi durumlar karı-kocaya geleneksel rollerinin dışında yeni sorumluluklar
getirmiştir. Bunlara alışmak zaman zaman rol çatışmalarına neden olmuştur.
Geniş aileden, çekirdek aileye geçişte ortaya çıkan sorunlardan birisi de aile
üyelerinin üstlendiği rollerin bireyler tarafından kabullenmesiyle ilgilidir. Bireyler geniş
ailelerin otoriter yapısı içinde demokratik bir kişilik kazanma çabasına bağlı olarak
kendileri ve eşleriyle olan ilişkilerinde, sosyal yaşamda çatışmalarla karşı karşıya
gelmektedirler. Ana babalar kendilerinden daha farklı bir şeyler bilen, kendilerine kültür
bakımından yabancı olan sosyal çevre ile daha kolay anlaşıp bütünleşebilen
çocuklarının karşısında yetersiz ve geri kalmış olmaktan korkup tedirgin olurlar.
Hiyerarşik üstünlük otoritesi ile baştan çıkıp geleneksel aile kurullarınca belirlenmiş
rollerini elden kaçırmamak çabası içinde ebeveyn rolünü sürdürmeye, sorumluluklarını
yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Geniş ailede çocuklarla ilgili olarak ortaya çıkan
sorunlar aile sınırları içinde çözümlenirken çekirdek ailede çözüm için başka kaynaklar
aranmaktadır.
Günümüzün gelişen ve değişen ailesi, üyeleri arasındaki uyumlu birlikteliği
sağlamada zorlanmaktadır. Özellikle aile üyelerinin kentli ana-baba, çalışan anne olma
gibi hızla değişen rollerine uyum sağlayamamaları, aile içindeki iletişim ve etkileşimi
bozmakta, kuşaklararası çatışmaları artırmaktadır. Aile üyelerinde sıkıntıya yol açan bu
tür engellemeler, genelde ailenin varlığını korumasını güçleştirmekte, özelde de aile
üyelerinin sosyal ve ruhsal varlığını bozmaktadır. Bu durumda bazen aile toplumsal
sistem içinde hasta bir kurum niteliğini kazanabilmektedir.
Tüm bu nedenlerle, modern toplum hayatında yalnız kalan ailelere yardım ve
desteği sağlamak üzere çeşitli hizmetlerin geliştirilmesi gereği açıktır. Ailelere yardım
etme düşünce ve hareketi Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’de 19. yüzyılın
ortalarından itibaren belirmeye ve geleneksel tarzdan uzaklaşarak sistemleşmeye
başlamıştır. Ailenin dağılmasını önlemek, sıkıntıların giderilmesine yardımcı olmak
üzere insancıl ve gönüllü bir hareket olarak başlayan bu yarım faaliyetler daha sonraları
20. yüzyılda istemli ve bilimsel bir biçimde yapılmıştır.
Ailelere para yardımı, iş bulma vs. şeklinde başlayan hizmet daha sonraları,
özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra bir takım sosyal yardım, yaşlı hizmetleri gibi
kuramların gelişip kendi sorun ve hizmet alanlarını oluşturmasıyla, aile hizmetleri daha
75
çok aile içi ilişkilerin güçlenmesine, çatışmaların, tedirginliklerin giderilmesine
yönelmiştir. Yardımlar evlilik, karı-koca, çocuk-ebeveyn, kardeşler ve yakın akrabalarla
ilişkiler gibi konular üzerine odaklanmıştır. Günümüzde ailelere üç boyutlu hizmet
sunulmaktadır. Bunlar: 1. Aile tedavi ve danışması, 2. Aile yaşamı açısından eğitim, 3.
Son yıllarda gelişen, ailenin sosyal kuramlarla olan ilişkilerini düzenleme ve
savunuculuğunu yapmadır.
Aile danışmanlığı aile bireyleri arasında sağlıklı bir iletişim ortamından
yaratılması için aile bireylerine yapılan psikolojik bir yardımdır. Aile danışmanı aileyi
bir bütün olarak ele alır. Sağladığı rahat ortamda bireylerin iletişim çatışmalarının
kaynağını görebilmelerine yardımcı olur.
Bununla birlikte söz konusu aile danışmanlığı kurumunun uygunabilirliğini ve
etkinliğini artırmak adına hakemlik müessesesinin değerlendirilmeye alınması
gerekmektedir. Ailelerin korunmasında aile hakemliği, her toplumsal dönemde faydalı
ve gerekli bir rol üstlenmiş, adeta sigorta görevi takınarak aile dinamiklerinin
korunmasına katkıda bulunmuştur. Aile hakemliğinin var edilmesi ve yaşatılması ile
aileler birçok tehlikeden korunmuş olacak, boşanma oranları azaltılacak ve daha da
önemlisi boşanmalar ve ardından gelen olumsuzluklar engellenmiş olacaktır.
Söz konusu aile hakemliğinin, aile danışmanlığı kurumlarınca yürütülmesi ile
birlikte daha sağlıklı aile yapıları ortaya çıkacak; boşanmayla birlikte ortaya çıkan
muhtemel kin, nefret, cinayet, yaralama, küskünlük gibi sonuçlar en aza indirgenecektir.
Türk toplumunun büyük çoğunluğunun müslüman olması, İslam dininin ana
unsurlarından birisi olan aile hakemliğinin uygulanabilirliğini artırmakta ve bu değişimi
gerekli kılmaktadır. Bunun gerekçesi Müslümanların tüm dünya işlerini dinin emirleri
çerçevesinde yerine getirmeleri ve
yasaklara uymaları; bu şekilde yaşamadıkları
taktirde kendi inanç dinamiklerinin çökeceği ve dolayısı ile ahiret hayatının
kaybedenleri olacakları inancıdır.
Aile hakemliğinin uygulamalarını tarihte var olan tüm İslam devletlerinde
görmek mümkündür. Son uygulayıcılardan birisi olan Osmanlı Devleti ile birlikte aile
hakemliği kurumu Suriye, Lübnan, Irak, Mısır gibi ülkelerde aile hukuku kapsamında
güvence altına alınmış ve yürürlüğünü sürdürmüştür. Günümüze gelindiğinde
76
iseAmerika Birleşik Devletleri’nde, İngiltere ve Almanya gibi birçok Avrupa ülkesinde
hayatlarını devam ettiren Müslümanlar, ailelerindeki problemlerini yaşadıkları bölge
mahkemelerinde
İslam
Aile
Hakemliği
kuralları
çerçevesinde
çözüme
kavuşturmaktadır. Hindistan’da yaşayan Müslümanların tamamıproblemlerini, orada
kendileri için tesis edilmiş olan İslâm aile mahkemelerinde halletmektedirler. Din ve
inançlarının gereğine göre muamele görmeleri, bütün insanların en tabiî hakkıdır.
Amerika Birleşik Devletleri, Almanya ve İngiltere gibi laik ülkelerin bu tarz aile
hakemliği uygulamalarını yürürlüğe koyduklarını göz önünde bulundurmak sureti ile,
%99’u Müslüman kabul edilen Türkiye için bu hükümlerin tartışılması ve
kanunlaştırılması için hiçbir engel bulunmamalıdır.
Bu çalışma kapsamında aile danışmanlığı kurumunda hakemlik müessesesinin
yeni bir model olarak ihyası çerçevesinde aşağıdaki maddelerin hayata geçirilmesi
önerilmiştir:
● Eşler arasında doğacak anlaşmazlık, geçimsizlik ve niza gibi unsurların had
safhaya ulaşması durumunda çözüm için hakem talep edilmelidir. Bu talep eşlerden
herhangi birisi veya her ikisi tarafından yapılabileceği gibi; eşlerin birinci derece
akrabaları, komşuları ve yakın dostları da hakem tayin edebilmelidir. Bu durumda
hakim tarafından her iki tarafın ailesinden birer adet olmak üzere hakem tayin
edilmelidir. Aradaki anlaşmazlıkların çözümü için sorunlar hakemler gözetiminde
tartışmaya açılmalıdır.
● Hakim tarafından taraflar arasında hakemlik vazifesini yürütmek üzere
ailelerden kimsenin bulunamaması durumunda, dışarıdan ıslah kabiliyetine sahip kişiler
hakem tayin edilmelidir.
● Hakem atanması ile birlikte söz konusu görüşmelerin ve mümkünse
arabulucuğun gerçekleşmesi için süreci birlikte yürütecek aile danışmanlığı kurumunun
seçilmesi
gerekmektedir.
Bu
noktada
aile
danışmanlığı
bizzat
mahkemece
sağlanabileceği gibi çiftin ve hakemlerin talepleri gözetiminde aile danışmanlığı seçimi
serbest bırakılabilir. Ancak süreç yine de mahkeme gözetiminde olmalıdır.
● Hakim tarafından atanan aile hakemleri eşler ile görüşme gerçekleştirmelidir.
Sorunlar ortaya koyulmalı; savunmalar alınmalı; anlaşmazlığa ve geçimsizliğe sebep
77
olan unsurlar derinlemesine araştırılmalıdır. Bunların yanında, karşılıklı iddialar da
şahitler huzurunda dile getirilmelidir. Bu noktada hakemler konu üzerinde adaleti
sağlayıp arabulucuk görevlerini yerine getirmeye çalışırken aile danışmanları da
sorunun gerekli tüm incelemelerini yaparak gereken müdahaleleri ortaya koymalıdır.
● Söz konusu çabaların sonuçsuz kalması ve eşlerin arasının bulunması yönünde
umutların yitirilmesi halinde, hakemler suçun çoğunluğunun kimde olduğunu
araştırmalıdır. Eğer suç teşkil eden unsurların büyük çoğunluğu erkek tarafından
sergilenmiş ise, hakemler bir bâin talak ile çiftleri ayırmalıdır. Kusurun çoğunluğu
kadın tarafından ortaya konulmuş ise, kadın nikah sırasında mehir olarak aldığı tutarı
geri vererek ya da mehir alınmamış ise herhangi bir bedel ödemeksizin kocasından
ayrılmalıdır. Kusur dağılımında üçüncü seçenek olarak kimin daha fazla kusur sahibi
olduğuna karar verilemez ve barışma yolu tümüyle kapanır ise, herhangi bir yaptırım
uygulamadan ayrılık gerçekleşmelidir (fesih).
● Süreç içerisinde hakemler arasında herhangi bir ihtilaf yaşanması halinde
hakem taraflar ile akrabalık bağı bulunmayan üçüncü bir hakem ilave etmelidir. Ya da
yukarıda aktarılan vasıfları taşıyan yeni bir hakem heyeti kurmalıdır.
● Hakemler tarafından verilen ve aile danışmanlarınca desteklenen kararlar
kesinlik arz etmeli, bu kararlara itiraz söz konusu olmamalı ve bu kararlarhakim
tarafından tescil edilerek hükme bağlanmalıdır.
78
KAYNAKÇA
ATEŞ, Süleyman (t.y.), Kurân’a Göre Evlenme ve Boşanma, İstanbul, Yeni Ufuklar
Neşriyat.
AYDIN, Mehmet Akif, (1985), İslam Osmanlı Aile Hukuku, İstanbul
BALCI, Muharrem (1999), İhtilafların Çözüm Yolları ve Tahkim, İstanbul
BAYMUR, Feriha (1997), Genel Psikoloji, İnkılap Kitapevi, İstanbul.
BUDAK, S. (2005), Psikoloji Sözlüğü, 3. Basım, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara.
CESSÂS (1993), Ebû Bekir Ahmed b. Ali, Ahkâmu’l-Kur’ân(nşr. Sıdkı, M.Cemil),
Beyrut.
ÇELİKER, Hüseyin (2005), “İslâm Hukukunda Tahkim”, Diyanet İlmî Dergi, XLI/1,
Ankara
ÇİFTÇİ, A. Ve BİÇİCİ, İ.; (2005), Aile Rehberi, T.C. Başbakanlık Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Ankara.
DALGIN, Nihat, (2001), İslam Hukukunda Boşama Yetkisi, İstanbul
DERVEZE, İzzet (1997), et-Tefsiru’l-hadis, Ekin Yayınları. Eğitim Bilimleri Dergisi, 23,
107-123.
ELMALILI, Muhammed Hamdi Yazır, (1979), Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul
FINDIKOĞLU, Fahreddin Ziya (1944), Aile Hukukumuzun Tedvini Meselesi, İstanbul.
GAZİOĞLU, A.E.İ. (2006) “Genç Yetişkinlerin Evlilik Ve Aile Hayatına İlişkin
Görüşlerinin Değerlendirilmesi”, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi
GEÇTAN, E. (2006), Psikodinamik Psikiyatri ve Normaldışı Davranışlar, 18. Basım,
Metis Yayıncılık, İstanbul.
GLADDING, S.T. (2002), Family Therapy History Theory, and Practice, 3rd edition,
Merili Prentice Hall.
GÜLERCE, A.; (1990), “Aile Terapisinin Psikolojiye Getirdiği Epistemolojik Yenilik”,
Psikoloji Dergisi, 7,25.
79
HALLÂF, Abdulvahhâb (1973), İslâm Hukuk Felsefesi (İlmuUsuli’lFıkh), Çeviren:
Hüseyin ATAY, Ankara, Ankara Üniversitesi, İlâhiyat Fakültesi Yayınları.
İBN AŞUR, Muhammed Tâhir (1997), et-Tahrîr ve’t-Tenvîr, Tunus.
İBN HAZM (1967), Ebû Muhammed Ali b. Ahmed b. Saîd, el-Muhallâ, Kahire.
İBN KESİR (2010), İbn Kesir Tefsiri, İstnbul, Polen Yayınları.
İBN KESÎR, İsmail b. Ömer (1971), Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘Azîm(nşr. M. İbrahim
İMAMOĞLU, O.E., Yasak, Y. (1997), “Dimensions of maritalrelationships as
perceivedby Turkish husb and sandwives”. Genetic, Socialand General
Psychology Monographs, 123(2), 211-232.
JONES, A. C. (2004), “Transformingthestory: Narrativeapplicationsto a stepmother
supportgroup”, Families in Society: The Journal of Contemporary Social
Services, 85,129-138.
KALKAN, M. (2002), Evlilik İlişkisini Geliştirme Programının Evlilerin Evlilik Uyum
Düzeyine Etkisi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi,
Samsun.
KARAMAN, Hayreddin (1998), Soruşturma Dosyası, İslamiyet Dergisi, Ankara.
KÂSÂNÎ, Ebû Bekr Mes‘ûd (1910), Bedâi‘u’s-sanâi, Kahire.
KÖKNEL, Özcan (1999), Kişilk, Kaygıdan Mutluluğa, Altın Kitaplar, İstanbul.
KURTUBÎ, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed (1967), el-Cami‘ li- ahkami’lKUTUP, Seyyid (t.y.),Fî Zilali’l-Kur’ân, Çeviren: Bekir Karlığa, M. Emin Saraç, İ.
Hakkı Şengüler, İstanbul, Hikmet Yayınları.
MEVDUDİ, Ebu’lA’lâ (1986), Tefhimu’l-Kur’ân, Çeviren: Muhammed Han Kayanî ve
heyet, İstanbul, İnsan Yayınları.
NAZLI, Serap (2014), Aile Danışmanlığı, 11. Baskı, Anı Yayıncılık, Ankara.
ÖZABACI,
Nilüfer
ve
Zülal
Erkan;
(2014),
Aile
Danışmanlığı
Uygulamalara Genel Bir Bakış, Pegem Akademi, Ankara.
80
Kuram
ve
ÖZBEK, Abdullah (1991), Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed, Esra Yayınları, Konya
ÖZGÜVEN, İ.E. (2009), Evlilik ve Aile Terapisi, PDREM Yayınları, Ankara.
RAINBOW, B. (2008) “SystemicTherapy”, Broken Rainbowe.V.
REŞİD Rıza, Seyyid Muhammed (2008), İslâm’da Kadının Hukuku, Malatya, Nida
Yayınları.
SARDOĞAN, M. Ve Karahan, F. (2005), “Evli Bireylere Yönelik Bir İnsan İlişkileri
Beceri Eğitimi Programı‟nın Evli Bireylerin Evlilik Uyum Düzeylerine Etkisi”,
Ankara Üniversitesi eğitim bilimleri Fakültesi Dergisi, 38 (2), 89-102.
SEZEN, L. (2005); “Türkiye'de Evlenme Biçimleri [Özel Sayı]”, A.Ü. Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 27, 185-195.
TANRIVER, Süha (2006), “Hukuk Uyuşmazlıkları Bağlamında Alternatif Uyuşmazlık
Çözüm Yolları ve Özellikle Arabuluculuk”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi,
Ankara, sayı: 64
TEZCAN, M. (2000), Türk Ailesi Antropolojisi, İmge Kitapevi, Ankara.
TÜRK DİL KURUMU (2009), Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
WEEKS, R. G.(2012), Sistemik Terapide Depresyon, New York, Guilford.
WHITE, M. ve Epston, D.; (1990), Narrativemeanstotherapeuticends. New York,
W.W. Norton ve Company.
WOODCOCK, J. (2001), Threads from the labyrinth: therapywithsurvivors of warand
politicaloppression,Journal of FamilyTherapy, 23, 136-154.
YAZIR, Elmalılı Hamdi (t.y.), Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul, Eser Kitabevi.
YILDIRIM, Mustafa (2002), İslâm ve Medeni Yargılama Hukukunda Tahkim, İzmir
YILDIRIM, Mustafa (2010) “Tahkim” DİA, İstanbul, c. 39, ss. 411-413.
ZEHRA, Muhammed Ebu (1979), İslâm Hukuku Metodolojisi, Fıkıh Usulü, Çeviren:
Abdülkadir ŞENER, Ankara, Fon Matbaası.
81
ÖZGEÇMİŞ
Nihan ÖZER, 1989 yılında Yalova’da doğdu, ilk ve orta öğretimimi burada
tamamladı. 2009 yılında Sakarya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümüne
başladı, 2013 yılında lisans eğitimimi tamamladı ve aynı yıl Yalova Final Dershanesinde
rehber öğretmenolarak göreve başladı. 2014 yılında Yalova Üniversitesi sosyol hizmet
bölümünde yüksek lisansa başladı ve 2015 yılında yüksek lisans eğitimini tamamladı.
Nihan ÖZER
82
Download