muhasebe öğretim üyeleri bilim ve dayanışma vakfı / the

advertisement
THE WORLD OF ACCOUNTING SCIENCE
MUHASEBE ÖĞRETİM ÜYELERİ BİLİM
VE DAYANIŞMA VAKFI / THE TURKISH
FOUNDATION FOR COLLABORATION
OF ACCOUNTING ACADEMICIAN
MÖDAV Adına
Sahibi / Director
Prof.Dr.Ömer LALİK (Maltepe Ün.)
Genel Yayın Yönetmeni/ Yazı İşleri Müdürü/ Editor
Prof.Dr.Nalan AKDOĞAN (Başkent Ün.)
Danışman Editör/ Consuiling Editor
Prof.Dr.Can ŞIMGA MUGAN (ODTÜ)
Yayın / Danışma Kurulu/ Advisory Board
Prof. Dr. Orhan SEVİLENGÜL (Başkent Üniversitesi)
Prof. Dr. Rüstem HACIRÜSTEMOĞLU (Galatasaray Üniversitesi)
Prof. Dr. Nergis TEK (Dokuz Eylül Üniversitesi)
Prof. Dr. Fevzi SÜRMELİ (Anadolu Üniversitesi)
Prof. Dr. Hülya TALU (İstanbul Üniversitesi)
Prof. Dr. Nuran CÖMERT DOYRANGÖL (Marmara Üniversitesi)
Prof. Dr. Mevlüt KARAKAYA (Gazi Ünivesitesi)
Prof. Dr. Ercan BAYAZITLI (Ankara Üniversitesi)
Prof. Dr. Can Şımga MUGAN ( Ortadoğu Teknik Üniversitesi)
Prof. Dr. Recep GÜNEŞ (İnönü Üniversitesi)
Editör Yardımcıları / Associate Editors
Prof. Dr. Yıldız ÖZERHAN AKBULUT (Gazi Üniversitesi)
Prof. Dr. Seval KARDEŞ SELİMOĞLU (Anadolu Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Serap YANIK (Gazi Üniversitesi)
Yayın Sekreterleri/Editorial Staff
Dr. Veli ÖZTÜRK (Gazi Üniversitesi)
Arş. Grv. Utku ŞENDURUR (Gazi Üniversitesi)
Bu derginin tüm telif hakları
Muhasebe Öğretim Üyeleri Bilim ve Dayanışma Vakfına Aittir.
All the copy rights of this journal is under the sole responsibility of the AACF
ISSN_1302-258X
Bu dergide ileri sürülen fi kirler makalelerin yazarlarına aittir.
Bu fi kirler MÖDAV’ın görüşlerini yansıtmaz.
The opinions put forwarded in this journal are belong to their writers
These opinions do not refl ect the views of the AACF
MODAV/ AACF
Merkez/ Center Kumrular caddesi No: 26 06440 Kızılay Ankara
Tel: (0312) 232 33 77 Fax: (0312) 231 71 17
Şube/ Branch Alpek Ltd Şti, K. Bakkalköy Yolu No: 62/5
İçerenköy, 81120 İSTANBULTel
(0216) 573 68 93 Fax: (0216) 574 19 19
Baskı/ Print
Bizim Repro
Tel (0312) 341 10 20
İstanbul: Prof. Dr. Nuran CÖMERT DOYRANGÖL
[email protected]
Ankara: Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN
[email protected]
Prof. Dr. Yıldız ÖZERHAN AKBULUT
[email protected]
Bu dergi hakemli bir dergi olup, yılda dört defa yayınlanmaktadır.
This journal is published four times a year and is a refereed Journal
THE WORLD OF ACCOUNTING SCIENCE
BİLİM HAKEM KURULU / ADVISORY BOARD
Prof. Dr. ACAR, Durmuş
Prof. Dr. AKARÇAY, Vural
Prof. Dr. AKDOĞAN, Nalan
Prof. Dr. Akbulut ÖZERHAN, Yıldız
Prof. Dr. AKSOY, Ahmet
Prof. Dr. AKSU, Celal
Prof. Dr. AKŞİT, Bilgütay
Prof. Dr. AKTAŞ, Ramazan
Prof. Dr. ALTINTAŞ, Mükremin
Prof. Dr. ALTUĞ, Osman
Prof. Dr. ARGUN, Doğan
Prof. Dr. ARIKBOĞA, Dursun
Prof. Dr. ATABEY, Ata
Prof. Dr. ATAMAN, Ümit
Prof. Dr. AYBOĞA, Hanefi
Prof. Dr. AYDIN, Davut
Prof. Dr. AYPEK, Nevzat
Prof. Dr. AYSAN, Mustafa
Prof. Dr. ERDEN, Selman Aziz
Prof. Dr. BASIK, Feryal Orhon
Prof. Dr. BEKÇİOĞLU, Selim
Prof. Dr. BEKTÖRE, Sabri
Prof. Dr. BENLİGİRAY, Yılmaz
Prof. Dr. BERK, Niyazi
Prof. Dr. BEYAZİT, Ercan
Prof. Dr. BİLGİNOGLU, Fahir
Prof. Dr. BOZKURT, Nejat
Prof. Dr. BURÇKİN, Emre
Prof. Dr. BÜYÜKMIRZA, Kamil
Prof. Dr. CANBAŞ, Serpil
Prof. Dr. CEMALCILAR, Özgül
Prof. Dr. CEYLAN, Ali
Prof. Dr. CİVELEK, Muzaffer
Prof. Dr. ÇABUK, Adem
Prof. Dr. ÇALDAĞ, Yurdakul
Prof. Dr. ÇARIKÇIOĞLU, Peyami Sefa
Prof. Dr. ÇETİNER, Ertuğrul
Prof. Dr. ÇIKRIKÇI, Mustafa
Prof. Dr. ÇONKAR, Kemalettin
Prof. Dr. ÇÖMLEKÇİ, Ferruh
Prof. Dr. DAİ, Uğur
Prof. Dr. DOYRANGÖL, Nuran Cömert
Prof. Dr. DURMUŞ, A.Hayri
Prof. Dr. ERCAN, Yücel
Prof. Dr. ERCAN, Metin Kamil
Prof. Dr. ERDAMAR, Cengiz
Prof. Dr. ERDOĞAN, Melih
Prof. Dr. ERDOĞAN, Muammer
Prof. Dr. ERGEN, Halim
Prof. Dr. ERGİN, Hüseyin
Prof. Dr. ERGUN, Ülkü
Prof. Dr. ERSOY, Ayten
Prof. Dr. ERTUNA, Özer
Prof. Dr. ERTÜRK, Halis
Prof. Dr. FETTAHOĞLU, Abdur-rahhman
Prof. Dr. GÖKÇEN, Gürbüz
Prof. Dr. GÖKTAN, Erkut
Prof. Dr. GÜCENME, Ümit
Prof. Dr. GÜNEŞ, Recep
Prof. Dr. GÜRBÜZ, Osman
Prof. Dr. GÜREDİN, A. Ersin
Prof. Dr. GÜRSOY, Cudi Tuncer
Prof. Dr. HACIRÜSTEMOĞLU, Rüstem
Prof. Dr. HAFTACA Vasfi
Prof. Dr. HATİBOGLU, Zeyyat
Prof. Dr. İBİŞ, Cemal
Prof. Dr. İPÇİ, Mustafa
Prof. Dr. İSLER, Recai
Prof. Dr. KARAKAYA, Mevlüt
Prof. Dr. KARCIOĞLU, Reşat
Prof. Dr. KAVAL, Hasan
Prof. Dr. KİSHALI, Yunus
Prof. Dr. KIZIL, Ahmet
Prof. Dr. KOÇ YALKIN, Yüksel
Prof. Dr. KONURALP, Gürel
Prof. Dr. KOTAR, Erhan
Prof. Dr. KÜÇÜKŞAVAŞ, Nihat
Prof. Dr. LALİK, Ömer
Prof. Dr. LAZOL, İbrahim
Prof. Dr. MARŞAP, Beyhan
Prof. Dr. MUGAN, Can Şımga
Prof. Dr. ÖNCÜ, Semra
Prof. Dr. ÖRTEN, Remzi
Prof. Dr. ÖZAL, Özcan
Prof. Dr. ÖZGÜR, Feridun
Prof. Dr. ÖZKAN, Mehmet
Prof. Dr. PAMUKÇU, Bülent
Prof. Dr. PEKER, Alparslan
Prof. Dr. PINAR, Cengiz
Prof. Dr. RODOPLU, Gültekin
Prof. Dr. SAĞMANLI, Metin
Prof. Dr. SAYARI, Mehmet
Prof. Dr. SELEK, Seha
Prof. Dr. SELİPOĞLU, Seval
Prof. Dr. SEVGENER, A. Sait
Prof. Dr. SEVİLENGÜL, Orhan
Prof. Dr. SEVİM, Şerafettin
Prof. Dr. SOYDAN, Hakkı Yavuz
Prof. Dr. SÖNMEZ, İ. Hakkı
Prof. Dr. SÖZBİLİR, Halim
Prof. Dr. SÜMER, Haluk
Prof. Dr. SÜRMELİ, Fevzi
Prof. Dr. SÜRMEN, Yusuf
Prof. Dr. ŞAKRAK, Münir
Prof. Dr. ŞENER, Recep
Prof. Dr. ŞENSOY, Necdet
Prof. Dr. TALU, Hülya
Prof. Dr. TANER, Tuna
Prof. Dr. TANER, Berna
Prof. Dr. TEK, Nergis
Prof. Dr. TOKAY, S. Hüseyin
Prof. Dr. TUAN, Abdulkadir
Prof. Dr. TÜFEKÇİOĞLU, Tuğrul
Prof. Dr. TÜREDİ, Hasan
Prof. Dr. UĞUR, Türkan
Prof. Dr. ULU, Ahmet
Prof. Dr. UMAN, Nuri
Prof. Dr. ÜNKAYA, Gülümser
Prof. Dr. USLU, M. Selçuk
Prof. Dr. USTA, Öcal
Prof. Dr. ÜLKER AYYILDIZ, M. Sema
Prof. Dr. YAZICI, Mehmet
Prof. Dr. YILANCI, Münevver
Prof. Dr. YILDIRIM, Oya
Prof. Dr. YÜCEL, Göksel
Prof. Dr. YÜKÇÜ, Süleyman
Prof. Dr. YÜKSEL, Ahmet
Doç. Dr. AKGÜL, Başak
Doç. Dr. ARAT, Emin
Doç. Dr. ARIKDAL, Tülay
Doç. Dr. ARSLAN, Mehmet
Doç. Dr. ARZOVA, Burak
Doç. Dr. ASLAN, Sinan
Doç. Dr. BANAR, Kerim
Doç. Dr. ÇAKICI, Cemal
Doç. Dr. CHAMBERS, Nurgül
Doç. Dr. DOĞAN, Zeki
Doç. Dr. DOĞUKANLI, Hatice
Doç. Dr. ERDOĞAN, Nurten
Doç. Dr. ERSOY, Ayten (M.Ü.)
Doç. Dr. KARACAER, Semra
Doç. Dr. KARAPINAR, Aydın
Doç. Dr. KARASİOĞLU, Fehmi
Doç. Dr. KARTAL, Ali
Doç. Dr. KAYA, İdil
Doç. Dr. KURT, Ganite
Doç. Dr. KUTLAN, Serhat
Doç. Dr. KAVUT, Lerzan
Doç. Dr. MISIRLIOĞLU, Ufuk
Doç. Dr. ORAN, Jale
Doç. Dr. ÖNDER, Türkân
Doç. Dr. ÖKER, Figen
Doç. Dr. SAYILGAN, Güven
Doç. Dr. SELVİ, Yakup
Doç. Dr. SEVİM, Şerafettin
Doç. Dr. SİPAHİ, Barış
Doç. Dr. SOĞUR, Macide
Doç. Dr. TETİK, Nilüfer
Doç. Dr. UÇAR, Mustafa
Doç. Dr. UĞURLU, Mine
Doç. Dr. UZAY, Şaban
Doç. Dr. YILMAZ, Fatih
Doç. Dr. ZAİF, Figen
GIELEN, Frederic. Financial
Repoting Council, UK
RATRATUNGA, Janet. Monash Univer-sity, Australia
DEMEDIUK, Peter. Reims
Management School, France
FOOTE, Paul Sheldon. California State University, Fullerton, USA
GENEL YAYIN YÖNETMENİNDEN / FROM EDITOR
Değerli Okuyucular,
2009 yılının ikinci sayısı ile karşınızda olmaktan
son derece mutluyuz. Bu sayımızda toplam 7 adet makaleyi
incelemenize sunuyoruz. Makaleler’den birisi, 2008 yılında
MÖDAV tarafından düzenlenen 5. Uluslararası Muhasebe
Konferansında sunulan bildirilerden oluşmaktadır.
Bundan sonraki sayılarımızda yayınlanmak üzere
Türkçe ve yabancı dilde yazılmış makalelerinizi bekliyoruz.
Önceki sayılarda olduğu gibi, bu sayımızın da basımını gerçekleştiren Ankara Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odasına çok teşekkür ederiz. Bir sonraki sayımızda
görüşmek üzere sevgiyle kalın.
Prof. Dr. Nalan AKDOĞAN
İÇİNDEKİLER / CONTENTS
İMKB’DE İŞLEM GÖREN HOLDİNG İŞLETMELERİN KURUMSAL
ETİK DEĞERLERE UYUM DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
ÜZERİNE BİR İNCELEME
Prof.Dr.Nalan AKDOĞAN..................................................................................................... 1
TÜRKİYE’DE MUHASEBE EĞİTİMİ İÇİN ON YILLIK HEDEFLER
Prof. Dr. Rüstem HACIRÜSTEMOĞLU............................................................................. 19
ÇİFT TARAFLI KAYIT TEKNİĞİNİN BİLİN(MEY)EN GEÇMİŞİ
Doç.Dr. Cemal ELİTAŞ
Arş.Grv. Bilge Leyli ELİTAŞ............................................................................................... 33
MUHASEBECİLER VE FİNANSAL ANALİSTLERİN HALKA
AÇIK ŞİRKETLERİN FİNANSAL TABLOLARININ NİTELİKSEL
ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ ALGILAMALARI ÜZERİNE BİR
ARAŞTIRMA
Yrd. Doç. Dr. Hikmet ULUSAN
Doç. Dr. Metin SABAN........................................................................................................ 47
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN TEŞVİKİNDE AR-GE
İNDİRİMİ VE AR-GE HARCAMALARININ MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
Yrd.Doç.Dr. Tunç KÖSE
Yrd.Doç.Dr. Emrah FERHATOĞLU.................................................................................... 79
MUHASEBE HİLELERİNİ ORTAYA ÇIKARMADA BENFORD
MODELİ’NİN İLK İKİ BASAMAK YAKLAŞIMI İLE KULLANILMASI
Araş. Gör. Sezen ÇUBUKCU............................................................................................. 113
VARLIKLARDA DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ STANDARDININ (TMS 36)
NAKİT YARATAN BİRİM, ŞEREFİYE VE ŞİRKET VARLIKLARI
AÇISINDAN İNCELENMESİ
Dr. Özgür Muhittin ESEN
Dr. Ali Atilla PEREK.......................................................................................................... 143
RELATIONSHIP BETWEEN PURCHASING POWER DISPARITY AND
CORPORATE PROFITS: THE CASE OF TURKEY
Arş. Gör. Dr. Deniz Parlak
Arş. Gör. Ayşe Altıok Yılmaz
Arş. Gör Elif Akben Selçuk................................................................................................ 173
Prof.Dr.Nalan AKDOĞAN
ÖZET
Dünyadaki ekonomik piyasalar üzerinde önemli bir etkinliği olan
Amerika Birleşik Devletleri’nde çok sayıda şirketin arka arkaya batmasından sonra gerek ulusal piyasalarda, gerekse uluslararası piyasalarda
ciddi ölçüde güven erozyonu yaşanmıştır. Finansal piyasalar güven esası üzerine kurulu olup bu güvenin yitirilmesi durumunda piyasaların işlerliğini sürdürmesi imkânsız hale gelir. Böyle bir durum ise tüm dünyada ekonomik kaosa ve sosyal patlamalara neden olabilir. Sermaye piyasalarına güvenin tekrar kazanılabilmesinde, yaşanan kötü tecrübeler
yeni fırsatlar ortaya çıkarmıştır. Bugün gelinen noktada artık statik bir
varlık olan şirketlerin kamuya karşı sorumluluk anlayışı terk edilmekte,
bunun yerine kuruma karşı sorumluluk esası benimsenmektedir. Bu sorumluluğun merkezinde ise muhasebeciler bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Etik İlkeler, Kurumsal Yönetim İlkeleri, Muhasebe Yöneticileri
THE COMPARISON OF THE ACCORDANCE
LEVELS OF HOLDING COMPANIES THAT EFFECT TRANSACTIONS TO INSTITUTIONAL
ETHICHALS
ABSTRACT
In today’s world that world market indexed to USA, after the bankruptcy of firms one by one in USA, trust erosion had been realized both
in national and international markets., It would be impossible for financial markets that are based on trust basis to continue their operations in
MÖDAV 2009/3
İMKB’DE İŞLEM GÖREN HOLDİNG
İŞLETMELERİN KURUMSAL ETİK
DEĞERLERE UYUM DÜZEYLERİNİN
KARŞILAŞTIRILMASI ÜZERİNE BİR
İNCELEME
1
MÖDAV 2009/3
Prof.Dr.Nalan AKDOĞAN
2
case of the lost of this trust. It’s obvious that this situation will cause
economic disorder and social explosions. These egregious experiences
have provided new opportunities for bringing into safety to capital markets and protecting this safety. Nowadays, responsibility against corporation is accepted instead of the responsibility of enterprises, which
are static assets, against public. However, it’s impossible to mention
that this concept is valid for Turkish Capital Market and “Institutional
Management Principles” which is developed by Capital Market Board
(CMB).
Key Words : Organization’s Code Of Ethics, Corporate Governance Principles, Management Accountants
1. GİRİŞ
A.B.D. deki şirket iflaslarının altında yatan nedenler irdelendiğinde, muhasebe usulsüzlüklerinin de etkili faktörlerden birisi
olduğu ortaya çıkmaktadır. Muhasebe yöntem ve prosedürlerinde
karar vericileri aldatmak amacıyla yapılan işlemler ve yapılan işlemlerin gerçekliği ihmal edilerek sadece uygunluk denetimi yapılarak, finansal bildirimlerin doğruluğuna onay verilmesi, muhasebe faaliyet yürütücülerini ve deneticilerini muhasebe usulsüzlüklerinin merkezine oturtmuştur. Bu durum muhasebeye güveni de kuşkulu hale getirmiştir. Muhasebe insanoğlunun yarattığı kavramlar ve ilkeler üzerine kurulu güven rejimidir. Bugün gelinen noktada şirketin en üst düzey yönetim kurulu başkanından,
en alt düzeyde çalışanına kadar herkes etik eğitimi almakta ve şirketin en tepe yöneticisi ile işletmede çalışan muhasebe yöneticileri ve deneticileri belirlenen etik değerlere bağlı kalacaklarını kamuya imzalı olarak taahhüt etmektedirler. Bu güven taahhüdünün
Türkçe karşılığı olarak 2007 yılında yapılan doktora çalışmasında “Kurumsal Söz Yasası” kavramı ve Kurumsal Söz Yasası modeli önerilmiştir.
“Organization’s Code Of Ethics” yerine Türkiye de uygulamaya koyulan Kurumsal Yönetim İlkeleri ne içerik nede biçim
olarak birbirleri ile örtüşmemektedir. Bununla birlikte Kurumsal
Yönetim İlkelerinin etkinlik düzeyi de belirsizdir. Bu çalışma
Kurumsal Yönetim İlkelerinin uygulanırlık düzeyini ortaya çıkar-
maya ve Kurumsal Yönetim İlkeleri uygulamasında işletmede çalışan muhasebe yöneticilerinin ve denetçilerinin etkinlik düzeyini ortaya çıkarmaya yöneliktir. Her şeyden önce gelişmiş ülke
kurumsal etik sistemi uygulamalarının merkezinde muhasebeciler vardır.
SPK uygulamasında, kurumsal yönetim ilkelerinde yer alan
prensiplerin uygulanıp uygulanmaması isteğe bağlı bırakılmıştır.
Ancak bu ilkelerde yer alan prensiplerin uygulanıp uygulanmadığına; uygulanmadı ise buna ilişkin gerekçeli açıklamaya, bu prensiplere tam olarak uymama dolayısı ile meydana gelen çıkar çatışmalarına ve gelecekte şirketin yönetim uygulamalarında ilkelerde yer alan prensipler çerçevesinde bir değişiklik yapma planının
olup olmadığına ilişkin açıklamaya, yıllık faaliyet raporlarında
yer verilmesi ve ayrıca kamuya açıklanması gerekmektedir. Kurumsal yönetim ilkelerinde yer alan bu zorunluluk, 22.12.200326.12.2003 tarih ve 2003/62 sayılı Hukuk Kurul Haftalık Bülteni aracılığıyla ilgili şirketlere bir kere daha hatırlatılmıştır” (SPK;
Kurumsal Yönetim İlkeleri Uygulama Anketi, 2004, 1).
2. KARŞILAŞTIRMA METODOLOJİSİ
Uygulamanın amacı; SPK tarafından işletmelere tavsiye edilen kurumsal yönetim ilkelerinin İMKB’nda işlem gören holding işletmelerinde ne düzeyde beyan edildiğini ortaya koymaktır. Karşılaştırmalarda işletmelerin kurumsal yönetim ilkelerine
uyum beyanlarının, SPK’nın öngördüğü kurumsal yönetim ilkelerine uyumlu olup olmadığı verilen cevapların uyumu karşılaştırılarak yapılacaktır. Yapılan karşılaştırmada işletmelerin açıkladıkları uyum beyanlarının doğru olup olmadığı test edilmeyecek,
uyum beyanlarında verilecek tutarsız cevaplar göz ardı edilecektir. Diğer bir ifade ile yapılacak uyum karşılaştırması doğruluk
uyumu olmayıp biçimsel uyum karşılaştırmasıdır.
2.1. Karşılaştırmaların Çalışma Alanı
Bu çalışmada İMKB’de işlem gören işletmeler arasından
holding işletmelerin seçilmesinin nedenleri şunlardır.
MÖDAV 2009/3
İMKB’DE İŞLEM GÖREN HOLDİNG İŞLETMELERİN KURUMSAL ETİK DEĞERLERE UYUM
DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI ÜZERİNE BİR İNCELEME
3
MÖDAV 2009/3
Prof.Dr.Nalan AKDOĞAN
4
Sermaye büyüklüklerinin diğer şirketlere oranla daha büyük
olması,
Kurumsal yönetim ilkelerinin uygulanmasında öncü göreve
sahip olmaları,
Holding işletmelerin yapısından dolayı bağlı şirketlerin sayısının çokluğu,
Holding şirketlerin diğer bağlı şirketlerin yönetim politikaları üzerine etkide bulunmaları.
Bu çalışmada aşağıdaki holding işletmeler incelenecektir.
1. Alarko Holding
2. Doğan Holding
3. Doğan Yayın Holding
4. Efes Holding
5. Global Yatırım Holding
6. GSD Holding
7. İhlâs Holding
8. Koç Holding
9. Net Holding
10. Sabancı Holding
11. Yazıcılar Holding
Karşılaştırmada kullanılan format metin SPK’nın web sayfasından alınmıştır1. Şirketlerin uyum beyanları ise ilgili şirketlerin
web adreslerinden alınmıştır.
2.2. Karşılaştırmalarda Hesaplama Yöntemi
Kurumsal yönetim ilkelerine göre, işletmelerin kurumsal
yönetim ilkelerine uyum beyanlarını web sayfalarında kamuya açıklamaları gerekmektedir (SPK; Kurumsal Yönetim İlkele1. SPK Kurumsal yönetim ilkeleri format metni, http://www.spk.gov.tr/ofd/KurumsalYonetim/
kurumsal_yonetim_ilkeleri_uyum_raporu.pdf adresinden alınmıştır
ri, Madde: 10). Bu kapsamda, İMKB’nda işlem gören işletmeler
kurumsal yönetim ilkelerini web sayfalarında açıklamaktadırlar.
SPK’nın kurumsal yönetim ilkeleri işletmeler tavsiyesi, bir
talebi ifade eder işletmelerin bu talepleri karşılaması da bir cevabı
ifade eder. Talepler ile cevapların örtüşmesi ise bir uyumu ifade
eder. Bu uyumların ölçülmesi ise sayısal ifadeler olmayıp cümlelerden ve paragraflardan oluşan nitel ifadelerdir. Karşılaştırmada
nitel ifadelerin nicel ifadelere dönüştürülmesi bir takım semboller
kullanılmasını gerekli kılmaktadır. Çünkü nitel ifadelerin ölçülmesinde bunların sayılara ya da sembollere dönüştürülmesi kaçınılmazdır. Bu semboller ve anlamlarına şu ifadeler yüklenmiştir.
0= İMKB’nda Holding işletmeler arasındaki kurumsal yönetim ilkeleri uyum beyanlarının firmanın web sitesinde yayınlanmadığını ve/veya bir şirket tarafından hiç cevap verilmediğini ifade etmektedir. (UYUM YOK)
00= İMKB’nda Holding işletmelerin kurumsal yönetim ilkelerini kendi web sayfalarında yayınlamış olmalarına rağmen,
sunulan beyanın SPK’nın talep ettiği bilginin içeriğine uygun
olmamasını ifade etmektedir. (UYUM YOK)
000 = İMKB’nda Holding işletmelerin cevabı var fakat
SPK’nın talep ettiği bilginin (cevabın) dışında tamamen farklı
bir konu anlatılmış olduğunu ifade etmektedir, (UYUM YOK)
1 = Holding işletmelerin, SPK’nın talep ettiği uygun bilgiyi (cevapları) vermiş olduğunu ifade etmektedir. (UYUM
VAR)
X= Genellikle SPK’nın talebine uygun olarak verilmesi gereken bir bilginin, işletme tarafından verilmemiş olması durumunda, bunun gerekçesinin talep edildiği durumu ifade etmektedir. İMKB’nda Holding işletmelerin belli bir soruya cevap vermesi durumunda, bilgi verilmeme gerekçesinin açıklanmasını gerektirmeyen durumları ifade etmektedir. Cevap verilmemiş ise
gerekçenin açıklanması gerekecektir. Bu gerekçelerin açıklanması ise “00”, “000”, “1” olarak değerlendirmeye tabi tutulacaktır.
MÖDAV 2009/3
İMKB’DE İŞLEM GÖREN HOLDİNG İŞLETMELERİN KURUMSAL ETİK DEĞERLERE UYUM
DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI ÜZERİNE BİR İNCELEME
5
MÖDAV 2009/3
Prof.Dr.Nalan AKDOĞAN
6
Bu çalışmada “Uygunluk Düzeyi”, “Dar Uyum Düzeyi”, ifadeleri kullanılmaktadır. Bu ifadelerin anlamları şunları ifade etmektedir.
Uygunluk Düzeyi; Holding işletmeler Kurumsal Yönetim
İlkeleri uyum beyanlarını kendi Web sitelerinde SPK tavsiyelerine uygun olarak yayınlamıştır. SPK’nın talepleri ile beyan
açıklayan firmaların, beyan uyumlarının karşılama derecesini
ifade eder.
Holding İşletmeler=Uyum beyanlarını açıklayanlar+ Uyum
beyanlarını açıklamayanlar
Uygunluk ∑ 0+00+000 +1= Verilmesi Gereken Toplam Cevap Sayısı
1= Uygun cevap
∑ Verilmesi gereken cevap sayısı ─ ∑1= + Uygun Olmayan Sunum
∑ Verilmesi gereken cevap sayısı ─ ∑1= 0 Talep edilen bilgi karşılanmış
Uygunluk Düzeyi = Uygun olmayan cevap ÷ Verilmesi gereken cevap sayısı
Dar Uygunluk Düzeyi; Kurumsal yönetim uyum beyanları,
holding işletmelerin web sayfalarında açıklanması gerekmesine
rağmen açıklanmamıştır. Holding işletmelerden, uyum beyanlarını açıklayan işletmelerin uyum beyanlarının SPK talepleri
ile uyumunun derecesini ifade etmektedir.
Dar Uygunluk Düzeyi = Uyum Beyanlarını Açıklayan İşletmelerin Beyanlarının Uygunluk Düzeyi
Dar Uygunluk ∑ 00+000 +1= Verilmesi Gereken Toplam
Cevap Sayısı
1= Uygun Cevap
∑ Verilmesi Gereken Cevap Sayısı ─ 1= + Uygun Olmayan Cevap
num
∑ Verilmesi Gereken Cevap Sayısı ─ 1= 0 Karşılanmış Su-
Dar Uygunluk Düzeyi=Uygun Olmayan Cevap ÷ Verilmesi
Gereken Cevap Sayısı
2.3. Karşılaştırmalarda Kullanılacak Varsayımlar
VARSAYIM 1. Kurumsal yönetim ilkeleri İMKB’ na tabi
holding işletmelerin tamamı tarafından uygulanmamakta ve holding şirketlerin web sayfalarında yayınlanmamaktadır.
VARSAYIM 2; İşletmelerin açıkladıkları kurumsal yönetim
uyum beyanlarının çoğu SPK’nın taleplerini karşılamamaktadır.
VARSAYIM 3; İşletmelerin açıkladıkları kurumsal yönetim
uyum beyanlarının birçoğu belli bir biçimsel yapıya sahip değildir.
VARSAYIM 4; Kurumsal yönetim ilkeleri uyum beyanları
SPK’nın asgari taleplerini bile karşılamaktan uzaktır.
VARSAYIM 5; Kurumsal yönetim ilkelerinde muhasebe yöneticilerinin ve muhasebe iç denetçilerinin ve muhasebe dış denetçilerinin statüsü belirsizdir.
VARSAYIM 6; İşletmeler kendilerini sorumluluk altına sokacak bilgileri çıkar grupları ile paylaşmaktan kaçınma eğilimindedirler.
VARSAYIM 7; Kurumsal etik değerlere kurumsal yönetim
ilkeleri içinde yeterince önem verilmemektedir
VARSAYIM 8; İşletmelerin birçoğunda kurumsal etik eğitimine önem verilmemektedir
VARSAYIM 9; İşletmelerin birçoğunda çalışanların ve yöneticilerin kurumsal etik değerlere bağlılıkları ifade edilmemiştir.
2.4. Uygulamanın Sınırlılıkları Ve Avantajları
Kurumsal yönetim ilkelerinin uyum raporlarının karşılaştı-
MÖDAV 2009/3
İMKB’DE İŞLEM GÖREN HOLDİNG İŞLETMELERİN KURUMSAL ETİK DEĞERLERE UYUM
DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI ÜZERİNE BİR İNCELEME
7
MÖDAV 2009/3
Prof.Dr.Nalan AKDOĞAN
8
rılmasına ilişkin inceleme, kendi içinde bir takım sınırlılıklara ve
avantajlara sahip bulunmaktadır. Uygulamanın sınırlılıkları şunlardır.
Her bir işletmenin uyum beyanları işletmelerin kendi web
sayfalarından alınmıştır. Diğer açıklamalar göz ardı edilmiştir.
Karşılaştırma sonuçları net bir durumu değil, ortalama bir biçimsel sonucu ifade etmektedir.
Karşılaştırma nicel bir karşılaştırma olmayıp nitel bir karşılaştırmadır. Beyanların doğruluk derecesini değil, sorulara uygun
cevap verilip verilmediği ile ilgili şekli uyumu ifade eder.
Niteliksel uyumun ölçülmesinde, karar eşiği olarak SPK kurumsal yönetim ilkeleri ve bu ilkelerin arkasındaki düzenleme nedenleri kullanılmıştır.
Karşılaştırmada kullanılan holding şirketlerin bir kısmının,
kurumsal yönetim ilkelerine uyum beyanlarını bir defa yayınladıkları ve sonraki yıllarda güncellemedikleri görülmüştür. Ancak
buna rağmen, söz konusu işletmeler de değerlendirmeye alınmıştır. Kurumsal yönetim ilkelerini güncelleyen işletme sayısının yok denecek kadar az olmasından dolayı böyle bir uygulamaya gidilmiştir.
Kurumsal yönetim ilkelerinin ne derece etkin uygulanıp
uygulanmadığının tespitinde kullanılan yöntem, diğer birçok
istatistikî yönteme göre nesnellik düzeyi oldukça yüksek bir yöntemdir. Bunun en büyük nedeni tahminler ile hareket edilmeyip
bire bir SPK’nın talepleri ile holding işletmelerinin bu talepler
doğrultusunda kurumsal yönetim ilkeleri uyum beyanlarının karşılaştırılmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca, karşılaştırma net
gerçekliklerin karşılaştırılması olduğundan dolayı güvenilirlik
derecesi yüksektir.
Konu ile ilgili ve ulusal ve uluslar arası yayınların taranmasından sonra elde edilen bilgiler çerçevesinde nesnel ve etik bir
bakış açısıyla karşılaştırmanın yapılması, incelemenin aktif ya-
nını oluşturmaktadır.
Uygulamanın hem avantajı hem de dezavantajı ise karşılaştırma sonuçlarının kurumsal yönetim ilkelerinin etkinliğinin ölçülmesinde önemli gösterge olmasına karşın, İMKB’nda bütün
işletmelere uygulanmamış olmasıdır. Bununla birlikte holding işletmelerin gerek büyüklükleri ve gerekse kurumsallaşma oranları dikkate alındığında inceleme sonuçları, kurumsal yönetim ilkelerinin etkin uygulanıp uygulanmadığını göstermesi bakımından
önemli bir göstergedir.
3. Kurumsal Yönetim İlkelerinin Uluslararası Uygulamalarla Karşılaştırılması
SPK tarafından 4 Temmuz 2003 tarihinde onaylanarak kamuya duyurulan kurumsal yönetim ilkelerinin amacı ,kurumsal
yönetim ilkeleri uygulama anketinin yönetici özetinde şu şekilde
ifade edilmektedir.”...şirketlerimizin faaliyetlerini uluslar arası
standartlarda sürdürebilmelerine ve böylece daha etkin ve şeffaf bir yönetim anlayışıyla uluslar arası finans kaynaklarından
daha ucuz ve ucuz maliyetle faydalanabilmelerine yönelik bir
yönetim anlayışı getirmeyi hedeflemektir.” (SPK; Kurumsal Yönetim İlkeleri Uygulama Anketi, 200 ii). Burada da ifade edildiği gibi kurumsal yönetim ilkelerinin, daha ucuz maliyetle kredi
bulunabilmesi için bir yönetim yaklaşımı olduğu ifade edilmektedir. Ancak pratikte ulusal ve uluslar arası bildirimlerde diğer gelişmiş ülke uygulamalarındaki “Organization’s Code Of Ethics”
karşılığı olarak kullanılmaktadır. Oysa kurumsal yönetim ilkeleri içerik ve biçimsel yapı itibariyle kurumsal etik sistemi ile örtüşmemektedir.
SPK kurumsal yönetim ilkeleri uygulama anketinde kurumsal yönetim ilkelerinin uygulanma gerekçesinde bu modelin nasıl oluşturulduğu şu şekilde ifade edilmektedir.” Ülkemizde Kurulumuz tarafından, birçok ülke düzenlemeleri incelenerek,
başta 1999 yılında yayınlanan “OECD Kurumsal Yönetim
İlkeleri ve bu ilkelerin revizesine ilişkin taslak metin olmak
üzere, dünyada benimsenmiş ve tavsiye edilen genel esaslar
MÖDAV 2009/3
İMKB’DE İŞLEM GÖREN HOLDİNG İŞLETMELERİN KURUMSAL ETİK DEĞERLERE UYUM
DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI ÜZERİNE BİR İNCELEME
9
MÖDAV 2009/3
Prof.Dr.Nalan AKDOĞAN
10
ile ülkemizin kendine özgü koşulları dikkate alınarak dünyada uygulamalara paralel bir yöntem izlenmiş ve 04.07.2003
tarih ve 35/835 sayılı kurul kararı ile onaylanan Kurumsal Yönetim İlkeleri yayınlanarak kamuya duyurulmuştur. Öncelikle halka
açık anonim şirketler için hazırlanan ilkelerde yer alan prensiplerin kamuda ve özel sektörde faaliyet gösteren diğer anonim şirketler ve kuruluşlar tarafından da uygulanabileceği kamuya duyurulmuştur. Özellikle özelleştirme kapsamındaki bulunan kuruluşlarca ve bankalardan kredi talep eden şirketlerce bu ilkelerin
uygulanması bu şirketlerin verimliliğine önemli bir katkı sağlayacağından özelleştirmeye ve bankacılık sektörüne önemli etkileri olacaktır.
İşletmeler kurumsal yönetim ilkelerini kamuya açıklamadıkları zaman bunun gerekçesini bildirmek zorundadırlar. Denetim
oranının yüksek olduğu ülkelerde kurumsal etik değer sistemlerinin yönetim ilkelerinin açıklanmaması, aynı zamanda mali denetime davetiye niteliği taşımaktadır. Ancak bu durumu Türkiye uygulaması için söylemek neredeyse imkânsızdır. Çünkü diğer ülke uygulamalarında kurumsal etik politikaları ya da ilkeleri günümüzde yatırımcılar ile ilişkilerin düzenlenmesi amacıyla uygulanmayıp, daha çok işletmenin kamuya açıkladığı etik değerlere işletme üst yönetimi ve işletme yönetimi ile birlikte yönetici konumunda bulunan muhasebe yöneticileri ve iç denetçilerin
kurumsal etik değerlere bağlılığını ifade etmektedir. SPK’nın, kurumsal yönetim ilkelerini; dünyada benimsenmiş ve tavsiye edilen genel esaslar ile ülkemizin kendine özgü koşullarını dikkate alarak düzenlediği ve dünyadaki uygulamalara paralel bir yöntem izlemiş olduğu görülmektedir. Bu düzenlemede, OECD’nin
kurumsal yönetim ilkelerine yakın bir düzenlemenin esas alındığı gözlenmektedir. OECD’nin yaklaşımı ve dünya ülkelerinin uygulamaları kurumsal etik ilkeler olmayıp, kurumsal etik değerlerin beyanı (Kurumsal Söz Yasası) yönünde gelişmiştir2. Dünya ülkeleri arasında muhasebe usulsüzlüklerinden sonra gelişen
trend kurumsal yönetim olmayıp işletmede çalışanlar ile yöneticilerin kurumun etik ilkelerine bağlılığı ve bu politikalarının ka2. Ayrıntılı bilgi için; http://www.oecd.org/document/57/0,2340,
en_34645207_34744738_35521657_1_1_1_1,00.html
muya açıklanmasıdır. Diğer bir ifade ise “Organizations Code Of
Ethics” ya da “Organization’s Code Of Conduct” tir. Organizations Code Of Ethics kavramı yerine tavsiye edilen Türkçe kavram
“Kurumsal Söz Yasası” dır. Etik uygulama merkezinin 1998 yılında yaptığı bir incelemenin sonucu aşağıda Tablo 3.1 de verilmiştir.
Tablo 3.1.Kurumsal Etik Davranış Uygulama Modelleri3
İndeks
Modeli
İlkeler
Modeli
Ticaret
Kurumsal Söz Yasası
Modeli
Yüzde
Frekans
57.1
8
7.1
1
35.7
Mühendislik
47.6
38.1
8
14.3
10
İlişki
Modeli
Toplam
Yüzde
Frekans
5 100
14
3 100
21
Kaynak: http://ethics.iit.edu/codes/Writting
Tablodan da görüleceği gibi kurumsal yönetim ilkeleri ticari
alanda faaliyet gösteren işletmelerde %7.1 gibi düşük bir uygulama oranına sahiptir. Bugün gelinen noktada birçok şirket kurumsal söz yasası modelini seçmiştir. Ancak Türkiye’nin kendine has
karakteristik özelliklerinden (ekonomik gelişmişlik düzeyi gibi)
dolayı kurumsal yönetim ilkeleri de bir zorunluluktur. Bu nedenle, Kurumsal söz yasası modelinde, kurumsal yönetim ilkelerinin
kurumsal söz yasası modeli ile birlikte uygulanması, işletmelerde
kurumsal yönetimin gelişmesine katkı sağlayacağı gibi etik davranışta bulunma düzeyini de artıracaktır.
Muhasebe usulsüzlüklerinden sonra kurumsal söz yasası modelinin daha da yaygınlaştığı görülmektedir. Bunun en büyük nedenlerinden biri, yapılan muhasebe usulsüzlüklerinin daha
çok yönetim usulsüzlüğünü içermesidir. Bu usulsüzlüklere karşı
yönetimin kurumsal etik değerleri kamuya açıklayacağı şeklinde
açık bir manifesto vardır. Etik ilkelere bağlılık sadece çalışanlar
için olması gereken bir düzenleme olmayıp işletme üst yönetimi3. Online etik davranış kodları projesinde bu inceleme 26 Ağustos 1998 yılında yapılmıştır
MÖDAV 2009/3
İMKB’DE İŞLEM GÖREN HOLDİNG İŞLETMELERİN KURUMSAL ETİK DEĞERLERE UYUM
DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI ÜZERİNE BİR İNCELEME
11
MÖDAV 2009/3
Prof.Dr.Nalan AKDOĞAN
12
ni de içine almaktadır. Etik değerlere bağlılık çalışanların, muhasebe yöneticileri ve muhasebe denetçilerinin, yöneticilerin ve işletme sahip yada hissedarlarının kamuya karşı etik değerlere bağlı kalacaklarının açık bir manifestosudur.
4. SPK’NIN TALEPLERİ İLE HOLDİNG İŞLETMELERİN
BEYANLARININ KARŞILAŞTIRILMASI
SPK’nın taleplerine uygun olarak beş ana başlık altında analiz yapılmış olup, altıncı başlıkta kurumsal yönetim ilkelerinin biçimsel uyum sonuçları verilmiştir.
Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Beyanı
İMKB’de işlem gören 12 adet holding işletmesinden 9’unun
kurumsal yönetim ilkeleri uyum beyanlarını web sayfalarında
açıkladıkları, 3’ünün ise açıklamadığı görülmektedir.
Tablo 4.1. Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Beyanının Uygunluğu
Beklenen
Uygun cevap
+Uygunsuz cv.
Uygunluk
Düzeyi
Dar Uyum
Dar Uyum
Düzeyi
∑
Hiçbir
Beyan var Cevap var
Beyan var
beyan yok Cevap yok Uygun Değil Cevaplar
uygun
9
11
-16
36
--
--
--
16÷36
=0.44
--
11
--
--
16
16÷27
27
=0.59
Pay Sahipleri
Tablo 4.2. Pay Sahipleri Beyanının Uyumu
Beklenen
Uygun cevap
+Uygunsuz cv.
Uygunluk
Düzeyi
Dar Uyum
Dar Uyum
Düzeyi
Hiçbir
beyan
yok
104
Beyan var Cevap var
Beyan
Cevap yok Uygun Değil Cevaplar
uygun
140
115
17
---
115
--
17
--
∑
376
140÷376
=0.37
140
140÷272
272
=0.51
Kamuyu Aydınlatma ve Şeffaflık
Bu kısımda SPK’nın tavsiyelerine uygun olarak beyanda
bulunma oranı İMKB deki holding şirketler arasında % 37, dar
uyum oranı ise
% 53 olarak tespit edilmiştir.
Tablo 4.3. Kamuyu Aydınlatma ve Şeffaflık Beyanının
Uyumu
Hiçbir
Beyan var Cevap var
Beyan
∑
beyan yok Cevap yok Uygun Değil Cevaplar
uygun
45
41
6
55
147
Beklenen
Uygun cevap
+Uygunsuz cv.
Uygunluk Düzeyi --
Dar Uyum
Dar Uyum Düzeyi --
Menfaat Sahipleri
41
--
--
55÷147
=0.37
6
--
55
55÷102
102
=0.53
MÖDAV 2009/3
İMKB’DE İŞLEM GÖREN HOLDİNG İŞLETMELERİN KURUMSAL ETİK DEĞERLERE UYUM
DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI ÜZERİNE BİR İNCELEME
13
MÖDAV 2009/3
Prof.Dr.Nalan AKDOĞAN
14
Tablo 4.4. Menfaat Sahipleri Beyanının Uyumu
Hiçbir
Beyan var Cevap var
Beyan
∑
beyan yok Cevap yok Uygun Değil Cevaplar
uygun
48
71
7
63
189
Beklenen
Uygun cevap
+Uygunsuz cv.
Uygunluk Düzeyi -Dar Uyum
Dar Uyum
Düzeyi
--
--
--
63÷189
=0.33
71
--
7
--
63
63÷141
141
=0.44
5. Yönetim Kurulu
Tablo 4.5. Yönetim Kurulu Beyanının Uyumu
Hiçbir
Beyan var Cevap var Beyan,
∑
beyan yok Cevap
Uygun Değ Cevaplar
yok
Uygun
141
244
1
151
537
Beklenen
Uygun cevap
+Uygunsuz cv.
Uygunluk Düzeyi -%
Dar Uyum
Dar Uyum Düzeyi -%
--
--
151÷537 =0.28
244
--
1
--
151
396
151÷396 =0.38
Kurumsal Yönetim İlkelerinin Biçimsel Uyumu
Tablo 4.6.Kurumsal Yönetim İlkelerine Biçimsel Uyum
Derecesi
Hiçbir
Beyan var Cevap var
Beyan
beyan yok Cevap yok Uygun Değil Cevaplar
uygun
347
482
31
425
Beklenen
Uygun cevap
+Uygunsuz cv.
Uygunluk
-Düzeyi %
Dar Uyum
Dar Uyum
-Düzeyi %
∑
MÖDAV 2009/3
İMKB’DE İŞLEM GÖREN HOLDİNG İŞLETMELERİN KURUMSAL ETİK DEĞERLERE UYUM
DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI ÜZERİNE BİR İNCELEME
15
1285
--
--
425÷1285 =0.33
482
--
31
--
425
425÷938
938
=0.45
5. SONUÇ
Araştırma sonucu bulgulara göre, kurumsal yönetim ilkelerine biçimsel genel uyum % 33 ve biçimsel dar (net) uyum % 45
düzeyinde bulunmuştur. Bununla birlikte bütünün içindeki %33
ve %45 lik uyum dereceleri kurumsal yönetim ilkeleri uyum beyanlarının doğru bir biçimde yerine getirildiğini ifade etmemektedir. Yapılan çalışma kurumsal yönetim ilkelerinin içerik olarak
doğruluğu üzerine değil, SPK‘nın taleplerine ne kadar cevap verildiğine (biçimsel uygunluk) dönüktür. Uyum karşılaştırmalarında birbiri ile çelişen beyanlara sıklıkla rastlanmış olup, bunlar değerlendirme dışı bırakılmıştır.
Yapılan çalışmada görülmüştür ki bazı firmalar hiçbir şekilde kurumsal yönetim ilkelerini açıklamamış, bazıları web sayfalarında kurumsal yönetim ilkelerini vermekle birlikte, bu linklerde hiçbir kurumsal yönetim beyanı verilmemiş ya da verildi ise
bile bu belgelerin içi gerçekte boş bulunmaktadır. Çalışanlar içinde gösterilen muhasebe yöneticilerinin ve muhasebe denetçilerinin mesleki konumlarına ve faaliyetlerinin niteliğine hiçbir şekilde yer verilmemektedir. Oysa diğer birçok ülkede kurumsal etik
ilkeleri uygulamalarında, işletmedeki muhasebecilerin sorumlulukları çalışanlardan ayrı olarak ifade edilmektedir. Kurumsal yönetim ilkeleri uygulamasında tespit edilen niteliksel eksiklikleri
MÖDAV 2009/3
Prof.Dr.Nalan AKDOĞAN
16
şu şekilde sıralayabiliriz.
Kurumsal yönetim ilkelerinin etkinliği son derece düşüktür.
Kurumsal yönetim ilkeleri uyum raporlarının hiçbirinde,
muhasebe yöneticileri ve denetçilerinin çalışma esasları belirtilmemekte, muhasebeci ismi bile geçmemektedir. Şirkette çalışanlar bütün halinde çalışanlar olarak ifade edilmektedir.
— Birden çok anlama gelecek ifadeler gereksiz yere kullanılarak gerçekte asıl ifade edilmesi
gerekenin üzeri bilerek ya da bilmeyerek örtülmektedir.
Kurumsal yönetim ilkeleri uyum raporlarının hangi dönemi
içerdiği konusunda, beyanların çoğunda açıklama bulunmamaktadır.
Uyum beyanları bazı şirketler tarafından, şirketin web sitesinde yayınlanmasına rağmen beyanın kimin tarafından yazıldığı
anlaşılmamaktadır. Beyanın içeriğinden bu beyanların kurumun
bir çalışanı tarafından hazırlandığı anlaşılmaktadır.
Firmalarda etik eğitimi sadece yöneticiler için gerekli olan
bir unsur gibi algılanmakta olup çalışanların etik ilkelere uyumu
konusunda bir açıklamaya rastlanmamıştır.
Bir başlık altında cevaplanması gereken konular, konu ile ilgisi olmayan başka bir başlıkta verilmiştir
SPK’nın kurumsal yönetim ilkeleri her maddede açık iken,
SPK’nın düzenlemelerine atıf yapılarak cevaplar verilmektedir.
Ya da açıklanması gereken bir bilgi kurumsal yönetim ilkeleri beyanında açıklanmayıp şirketin diğer raporlarına atıfta bulunulmaktadır.
Şirketlerin web sayfalarında bulunması gereken kurumsal
yönetim ilkeleri beyanı okuyucunun kolayca görebileceği yerlere yerleştirilmemiştir.
6. KAYNAKÇA
Ünsal, A. 2007, “İşletmelerde Muhasebe Yöneticilerinin
Etiksel Karar Süreci” Kabul Edilmiş Doktora Çalışması,
Gazi Üniversitesi
Http://ethics.iit.edu/codes/writting_a_code.html
Http://www.alarko.com.tr/kurumsal.htm En Son Erişim
Tarihi 01.11.2006
Http://www.doganholding.com.tr/kurumsal/index.asp En
Son Erişim Tarihi 01.11.2006
Http://www.dyh.com.tr/tr/download/DYHOL%20kurumsal%20Y%C3%B6netim%20Uyum%20Raporu.Pdf En
Son Erişim Tarihi 01.11.2006
Http://www.efesinvest.com/yatirimci_iliskileri/kurumsal_
yonetim_beyani.aspx En Son Erişim Tarihi 01.11.2006
Http://www.gobalyatirim.com.tr/images/pdf/SPK_Kurumsal%20yonetim%20raporu_30Aug05.pdf En Son Erişim
Tarihi 01.11.2006
Http://www.ihlas.com.tr/ihlas_holding/content/documents/
IH%202005%20KURUMSAL%20UYUM%20RAPORU.
pdf En Son Erişim Tarihi 01.11.2006
Http://www.koc.com.tr/images/pdf/corp_gov_align_report.pdf En Son Erişim Tarihi 01.11.2006
Http://www.mazharzorlu.com.tr/Pdf/MZH%20KURUMSAL%20YÖNETİM%20İLKELERİ%20UYUM%20
RAPORU.pdf (Link Var Ancak Uyum Raporu Mevcut
Değil, En Son Erişim 01.11.2006
Http://www.netholding.com/netholdingpdf/Kurumsal%20
yonetim%20ilkeleri%20uyum%20raporu.Pdf En Son
MÖDAV 2009/3
İMKB’DE İŞLEM GÖREN HOLDİNG İŞLETMELERİN KURUMSAL ETİK DEĞERLERE UYUM
DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI ÜZERİNE BİR İNCELEME
17
MÖDAV 2009/3
Prof.Dr.Nalan AKDOĞAN
18
Erişim Tarihi 01.11.2006
Http://www.sabanci.com/yi_kurumsal_yonetim.asp En
Son Erişim Tarihi 01.11.2006
Http://www.spk.gov.tr/Ofd/Kurumsalyonetim/Kurumsal_
Yonetim_İlkeleri_Uyum_Raporu.pdf
Http://www.yazicilarholding.com/tr/financials/YAZIC_
Kurumsal_Yonetim_Uyum_Raporu_2005.Pdf En Son
Erişim Tarihi 01.11.2006
http://www.spk.gov.tr/pdf/KurumsalYonetim/kurumsal_
yonetim_ilkeleri_uyum_raporu.pdf
http://www.denetimnet.net/UserFiles/Documents/Kurumsal%20Yönetim/Kurumsal%20Yönetim%20Uygulama%20Anketi%20Sonuçlarına%20İlişkin%20Rapor.pdf
http://www.oecd.org/document/57/0,2340,
en_34645207_34744738_35521657_1_1_1_1,00.html
http://ethics.iit.edu/codes/Writting
Prof. Dr. Rüstem HACIRÜSTEMOĞLU*1
ÖZET
Muhasebe eğitiminin, işletmelerin ve çalışanlarının gösterdikleri
performans üzerinde doğrudan etkileri vardır. Küreselleşen dünyada,
etkin bir muhasebe eğitimine ulaşmak için, üniversitelerdeki muhasebe eğitimi IFAC (International Federation of Accountants-Uluslararası
Muhasebeciler Federasyonu), UNCTAD (United Nations Conference
on Trade and Development-Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma
Konferansı), AB (Europeen Union-Avrupa Birliği) ve IAAER (International Education for Accounting Education and Research-Uluslararası
Muhasebe Eğitimi ve Araştırmaları Derneği) gibi uluslararası kurumların önerdikleri temel ilkelerle uyumlu hale getirilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Muhasebe Eğitimi, Küreselleşme
AIMS OF ACCOUTING EDUCATION IN TURKEY – FOR THE NEXT TEN YEARS
ABSTRACT
Accounting education has direct effects on the performance of enterprises and their employees. In a globalized world, to achieve effective
accounting education, it is required to converge accounting education
in universities with principles proposed by international institutions,
such as IFAC (International Federation of Accountants-Uluslararası
Muhasebeciler Federasyonu), UNCTAD (United Nations Conference
on Trade and Development), EU (Europeen Union) and IAAER (International Education for Accounting Education and Research).
Key Words: Acccounting Education, Globalization
*
Galatasaray Üniversitesi, İİBF İşletme Bölümü, öğretim üyesi
MÖDAV 2009/3
TÜRKİYE’DE MUHASEBE EĞİTİMİ İÇİN ON
YILLIK HEDEFLER
19
MÖDAV 2009/3
Prof. Dr. Rüstem HACIRÜSTEMOĞLU
20
1. GİRİŞ
Üniversitelerimizde eğitim ve öğretimini yaptığımız öğrencilerimizin kaliteli yetiştirilmeleri hem çalışacakları işletmelerin
hem de ulusumuzun rekabet gücünü artıracaktır. Kaliteli eğitim
ve öğretimin üç temel unsuru vardır. Bunlar sırasıyla, üniversite mezunlarını çalıştıracak kurum ve kuruluşların onlardan memnun kalmaları, mezunların iş hayatında katma değer yaratmaları
ve uluslararası eğitim standartlarında onların eğitim ve öğrenimlerinin yapılmış olmasıdır.
Yüksek öğretim kurumlarının mezunları hem ulusal hem de
uluslararası alanlarda iş bulmak, değer yaratmak ve rekabet etmek zorundadırlar. Bunun için her dönemde yüksek öğretimde
kalite, sosyo-ekonomik kalkınma ve refah için gerekmiş, konu
ilgi çekmiş ve tartışmalara neden olmuştur. Bu çalışmada, mevcut muhasebe eğitimi değerlendirilmekte ve muhasebe eğitiminde on yıllık hedefler konusunda öneriler sunulmaktadır. Yüksek
öğretimde, öğrencilerimize etiği, bireysel yaratıcılığı, eleştiri yeteneğini, bireysel-ortaklaşa sorunları tanımlama-çözme ve düşünme yeteneklerini geliştirmeyi öğretmeliyiz. Eğitim ve öğretimde
kalite yönetimi düşünce yapısının rehber alınmasını sağlamalıyız.
2. İŞ HAYATININ MEZUNLARIMIZDAN BEKLENTİLERİ
Günümüzde kurumsal yapıların aşağıda sıralanan konuları
ön planda ele almaları ve üniversitelerin eğitim ve öğretim faaliyetlerinde bunlara yatkın öğrenciler yetiştirmesi beklenmektedir.
Kurumlar, vizyon ve misyonlarına uygun hedeflerini belirleyip stratejilerini izlenebilir ve ölçülebilir finansal ve operasyonel
hedeflere dönüştürmektedirler.
Kurum stratejilerini bir sayfada özetleyerek kurumca içselleştirmekte ve çalışanların, kendi rolü ile kurum hedefi arasındaki bağlantıya vurgu yapıp görevine odaklanmasını istemektedir.
Bölümler arası iletişimi netleştirerek, yönetim süreçlerinin
ve operasyonların verimliliğini artırmak istemektedirler.
Kurumlar kaynak dağılımını rasyonel kılıp, performans geliştirme temelini hazırlayıp hedefler doğrultusunda periyodik performans değerlendirmesine öncelik vermektedirler.
Stratejik planlama ve kurumsal performans yönetimi konularında profesyonel ve sürdürülebilir projelere uygun mezunlar gereksinimi duymaktadırlar.
Değişen pazar ve müşteri gereksinmelerine zamanında tam
uyum sağlama amaçlı iç denetim ve kontrole önem vermektedirler.
Risk değerlendirmesinin yapılması, önceliklendirilmesi ve
denetim planlarının çıkarılmasını istemektedirler.
SPK’nın Seri XI No:29 tebliğindeki Faaliyet Raporu’ndaki
bilgilere sahip çalışan gereksinimdedirler.
Yukarıdaki bu kurumsal düşüncelerin yanında öğrencilerimizden aşağıdaki konularda da beklentiler olacaktır.
Bilgi toplumu hizmetleri (web sitesi ve elektronik ortamda
toplantı...)
Bağımsız denetim ve işlem denetçiliği ilke ve süreçleri,
Uluslararası Muhasebe ve Finansal Raporlama Standartları,
Yeni ekonomi, e-iş yönetim modeli ve e-muhasebe.
Bilişim ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler doğrultusunda oluşan, girişimleri maddi olmayan duran varlıklara yönlendiren, yeni ürün-hizmet-organizasyonları gerçekleştiren, bilgisayarlar üzerinde kurulan ağ bağlantıların kullanıldığı faaliyetlerin
küresel çerçevede yürütüldüğü ekonomik ortam yeni ekonomidir. Yeni ekonominin ağ bağlantıları; internet (bilgisayar ağ bağlantı alt yapısı), intranet (işletmenin bölümleri arası iletişim bilgi
paylaşımı ağı) ve extranet (farklı şirketler arasında üretim-satışsatınalma-satış sonrası hizmetler özel ağıdır).
MÖDAV 2009/3
TÜRKİYE’DE MUHASEBE EĞİTİMİ İÇİN ON YILLIK HEDEFLER
21
MÖDAV 2009/3
Prof. Dr. Rüstem HACIRÜSTEMOĞLU
22
E-iş yönetim modeli ise, internet teknolojisine dayanmaktadır. E-iş’te işletme fonksiyonları elektronik ortamda yürütülür ve
işletmeler arası koordinasyonu da kapsar. E-iş yönetim modeli
internet teknolojisinin getirdiği fırsat ve avantajlardan yararlanarak şirketlerin faaliyetlerini daha verimli yönetirken müşteri, çalışan ve iş ortaklarından oluşan değer zincirinin daha karlı-etkili ve
daha gerçek zamanlı çalışmasının sağlanması anlayışıdır.
E-muhasebe, internetin gücünden faydalanarak tüm faaliyetlerin eskisinden verimli, düşük maliyetli, esnek yönetilmesini sağlama anlayışıdır. Faaliyetin tüm tarafları (çalışan-yöneticimüşteri-kamu kurumu-iş ortağı-tedarikçi) sistemin gerçek zamanlı kullanıcıları ve güncel bilgiyi anlık paylaşanlardır. Bizler
muhasebe eğitiminde bu düşünce yapısına sahip öğrencileri yetiştirmeyi, iş hayatının beklentilerini karşılamayı eğitimde on yıllık hedeflerimiz içine almalıyız.
3. MEZUNLARIN İŞ HAYATINDA KATMA DEĞER YARATMASI
Küreselleşen dünya kapsamlı ve sadece hızlı bir değişim sürecine tanık olmaktadır. Günümüzde ekonomik ve sosyal alanda
ortaya çıkan değişimler yaşanan uluslararası krizler, finansal bilgi
hazırlayıcılarının güvenilirliğine gölge düşürmüştür. Önceki bölümdeki gereksinimlere göre yetiştirilecek öğrenciler, etik değerlere de önem vererek muhasebe bilgilerinin yönetimin her fonksiyonunda, evrensel niteliğe sahip olmasını sağlayacaktır.
Sosyal sorumluluk sahibi öğrenciler yetiştirilerek iş hayatının faaliyet sonuçları ve finansal durumu hakkında ilgililere güvenilir ve doğru bilgi verilmesi sağlanmalıdır. İşletme yönetimi
ve muhasebe uzmanlarının toplumun güvenini yeniden kazanabilmeleri ise, özgüven, sorumluluk, etik, kalite ile olanaklıdır.
İşletme ile ilgili çıkar gruplarının haklarının korunması, hissedar ve hak sahiplerinin beklenti ve amaçlarının yerine getirilmesi, çalışanlara nitelikli iş ortamlarının sağlanması, tüketicilerin
korunması kaliteli mezunlarımızın iş hayatına katma değeri ola-
caktır. Ayrıca, kamuyu aydınlatma ve şeffaflık ile, pay sahiplerinin işletmenin finansal durumu, ortaklık yapısı ve diğer bilgilerini zamanında, doğru anlamaları mezunlarımızın diğer katma değer yaratma konuları olarak sıralanabilir.
4. ULUSLARARASI MUHASEBE EĞİTİMİ VE ÖĞRENİMİ
Önceki bölümlerde iş hayatının mezunlarımızdan beklentileri ve mezunlarımızın iş hayatında yaratacakları katma değerleri ele aldık. Bu bölümde, muhasebe eğitiminde on yıllık hedeflerimizin temelinde uluslararası muhasebe eğitimini ele alacağız.
Muhasebe eğitiminin kalitesi, işletme çalışanlarının ve dolayısıyla işletmelerin başarılarını doğrudan etkileyen bir faktördür (Dosch ve Wambsganss 2006, 251). Bu nedenle, uluslararası
Muhasebe eğitimi, Uluslararası Muhasebeciler Federasyonu’nun
(IFAC – International Federation of Accountants) da ilgi alanındadır. IFAC’ın dünya meslek mensubunun yetişmesi konusundaki çerçevesini bilmemizde yarar vardır. Ülkemizde TÜRMOB’un
da benimsediği IFAC’ın dünya meslek mensubunun uzmanlaşması adına sorumlulukları şöyledir:
Mesleki Kalite Güvence Sistemi,
Muhasebe Meslek Mensupları İçin Uluslararası Eğitim Standartları,
Uluslararası Denetim ve Güvence Standartları,
Muhasebe Meslek Mensupları İçin Etik Kurallar,
Uluslararası Kamu Muhasebe Standartları,
Meslek Mensubunu Soruşturma ve Disiplin,
Uluslararası Finansal Raporlama Standartları.
Örgüt mesleki yeterlilik öncesi ve sonrası için koyduğu mesleki kurallarla meslek mensubuna katkı sağlamayı amaçlamakta-
MÖDAV 2009/3
TÜRKİYE’DE MUHASEBE EĞİTİMİ İÇİN ON YILLIK HEDEFLER
23
MÖDAV 2009/3
Prof. Dr. Rüstem HACIRÜSTEMOĞLU
24
dır. Muhasebede uzmanlaşmada mesleki yeterlilik öncesi çalışmalarda;
Uluslararası muhasebe eğitim standartları,
Mesleğe giriş-staj,
Mesleki beceri, mesleki değer,
Staj koşulları-izleme sunulmuştur.
Muhasebede uzmanlaşmada, mesleki yeterlilik sonrası çalışmalarda ise;
Sürekli mesleki eğitimin oluşturulması,
Sürekli mesleki eğitim için minimum seviyelerin belirlenmesi ve
Uygunluk sürecinin oluşturulması planlanmaktadır.
Meslek örgütü, meslek mensubunun teknik ve mesleki becerilerini sürdürebilmesini ve geliştirebilmesini sağlayacak olan
sürekli mesleki eğitim faaliyetlerine ulaşım olanaklarını sunarak
yardımcı olmalıdır. Ayrıca, son yıllarda yaşanan şirket skandalları muhasebede etik eğitiminin de bir zorunluluk olduğunu göstermiştir (Bean and Bernardi, 2005, 64). Muhasebede etik eğitiminin üniversitede ya da üniversite sonrası meslek yaşantısında verilmesi konusunda akademisyenler ve uygulamacılar arasında görüş ayrılığı bulunmaktadır (Bernardi and Bean 2006, 56). Aslında, meslek örgütünün muhasebede etik konusunda meslek mensubunun kendini geliştirmesini sağlayacak sürekli eğitim faaliyetlerinin düzenlemesi, ayrıca üniversitelerde de muhasebe dersleri kapsamında etik konusuna yer verilmesi daha sağlıklı ve gerçekçi bir yaklaşım olacaktır.
Şekil 1 meslek mensubunun, meslekte uzmanlaşabilmesi
için gerekli olan eğitim faaliyetlerini özetlemektedir:
Şekil 1. Muhasebede Uzmanlaşma İçin Gerekli Mesleki
Eğitimin Aşamaları
IFAC yayınladığı uluslararası eğitim standartları ile mesleki eğitim konusunda uzmanlaşmada düzenlemeler yapmaktadır.
Halen yürürlükte olan uluslararası eğitim standartları şunlardır
(IFAC, International Education Standards, www.ifac.org):
Üniversitede e÷itim
Meslek
içi e÷itim
Meslek
örgütleri
ve
üniversiteler
Üniversite dÕúÕnda e÷itim
Genel
e÷itim
geçmiúi
Muhasebe ilkeleri
ve teorisine iliúkin
temel e÷itim
Di÷er
iúletme
disiplinlerine
iliúkin
e÷itim
øúletme disiplinlerine Pratik
iliúkin bilginin
tecrübe
muhasebe
bilgisiyle
birleútirilmesi
ve
sürekli
e÷itim
BaúlangÕç
IES 1: Muhasebe Mesleği Eğitimine Giriş Gerekleri Standardı (Entry Requirements to a Program of Professional Accounting Education),
IES 2: Muhasebe Meslek Eğitimi Programlarının İçeriği
(Content of Professional Accounting Education Programs),
IES 3: Mesleki Beceriler Standardı (Professional Skills),
IES 4: Mesleki Değerler, Etik ve Tutum Standardı (Professional Values Ethics and Attitudes),
IES 5: Uygulama Deneyimi Gerekleri Standardı (Practical
Experience Requirements),
IES 6: Mesleki Yeterlilik ve Yetkinliği Değerlendirilmesi
Standardı (Assessment of Professional Capabilities and Competence),
MÖDAV 2009/3
TÜRKİYE’DE MUHASEBE EĞİTİMİ İÇİN ON YILLIK HEDEFLER
25
MÖDAV 2009/3
Prof. Dr. Rüstem HACIRÜSTEMOĞLU
26
IES 7: Sürekli Mesleki Gelişim Standardı (Continuing Professional Development)
IES 8: Denetçiler İçin Yetkinlik Gerekleri Standardı (Competence Requirements for Audit Professionals)
Uluslararası Muhasebe Eğitim Standartları Kurulu aynı zamanda çeşitli konularda Uluslararası Eğitim Uygulamaları Açıklamaları (IEPSs - International Education Practice Statements)
yayınlamaktadır. IEPS, IES’nin daha iyi anlaşılmasını ve uygulanmasını sağlamak amacıyla oluşturulan açıklayıcı ilkelerdir.
Bugüne kadar 3 adet IEPS yayınlanmıştır:
IEPS: Information Technology for Professional Accountants: Ağustos 2006’da yayınlanan bu uygulama açıklaması profesyonel muhasebeciler için bilgi teknolojilerini açıklamaktadır.
IEPS: Practical Experience Requirements – Approaches to
Developing and Maintaining Professional Values, Ethics and Attitudes: Bu uygulama açıklaması staj şartlarıyla ilgili mesleki değer, etik ve davranışlara ilişkindir. Eylül 2006’da kabul edilmiştir.
IEPS: Practical Experience Requirements – Initial Professional Development for Professional Accountants: Bu uygulama
açıklaması staj şartlarına ilişkin olarak Ocak 2007’de kabul edilmiştir.
Standartlar ve uygulama açıklamaları, meslek mensubunun
uzmanlaşması için alması gereken eğitimlerin içeriğini de belirlemektedir. Buna göre, muhasebe eğitimi aşağıdaki unsurlardan
oluşmalıdır:
Muhasebe, finans ve ilgili konulara ilişkin bilgi;
İşletme yönetimi ve iş çevresine ilişkin bilgi,
Bilgi teknolojilerine ilişkin bilgi.
Uluslararası eğitim standartlarına göre, üniversitelerde ya da
meslek yaşamında, meslek mensubunun muhasebe, finans ve ilgili konulara ilişkin eğitimi aşağıdaki konulara odaklanmalıdır
(Preobragenskaya ve Mc Gee, 2004, 15):
Finansal muhasebe ve raporlama,
Yönetim muhasebesi ve kontrol,
Vergi,
İşletme Hukuku ve Ticaret Hukuku,
Denetim ve güvence,
Finans ve finansal yönetim;
Mesleki değerler
Risk yönetimi
IFAC muhasebe eğitimlerinin süresi için herhangi bir sınırlama getirmemektedir. Ancak meslek örgütünün, kendi üyelerinin
belirli sürede edinebilecekleri sürekli mesleki eğitim programları
için minimum seviye belirlemesi gerekmektedir. Bu konu edilgen
eğitimde her yıl minimum 120 saatlik programlı eğitimdir. Etken
eğitimde de minimum sürelerin belirlenmesi gerekir. Ayrıca, meslek mensubunun sürekli mesleki eğitimi sonucu kazandığı bilgi
ve beceri seviyesinin ölçümü de tarafsız ve güvenilir olmalıdır.
5. TÜRKİYE’DE MUHASEBE EĞİTİMİ İÇİN ON YILLIK
HEDEFLER
Üniversitlerde muhasebe eğitimi, Bedford raporuna ve ileride meslek mensubu olacaklar düşünülerek önceki bölümde ele
alınan konulara paralel olmalıdır. Ayrıca, muhasebe eğitimi elektronik ortamda uygulamalı görsel malzeme destekli olmalıdır. Öğrenciye interaktif ortamlar yaratılarak bilgi teknolojileri ile eğitim sağlanmalıdır. Öğrenci, kayıt tutmanın yanında, bilgileri değerlendirip yorumlayıp bilgi ve iletişim teknolojileri ile fark yaratabilmelidir. Öğrencilik sürecinde web üzerinden bilgi çağı araç-
MÖDAV 2009/3
TÜRKİYE’DE MUHASEBE EĞİTİMİ İÇİN ON YILLIK HEDEFLER
27
MÖDAV 2009/3
Prof. Dr. Rüstem HACIRÜSTEMOĞLU
28
larına ulaşım sağlanmalıdır.
Öğrencilere kayıt düzenlerinde diğer işletme fonksiyonları
(üretim – satış – lojistik – insan kaynakları) ile ilgili geniş bakış
açısı yakalamaları öğretilmelidir.
Öğretim üyelerinin ve öğrencilerin, mesleki örgütler, iş hayatı, bağımsız denetim kurumları ile iletişimi de çok önemlidir.
Web-siteleri ve web-kütüphaneleri ile öğretim üye ve öğrenciler
sürekli güncellenmeli, öğrenciler sürekli öğrenme alışkanlık ve
yeteneklerini geliştirme çabasında olmalıdırlar.
Öğretim üyelerinin ve öğrencilerin, sosyolojik – psikolojikteknolojik destekle bireysel ve ekip çalışma alışkanlıkları – yetenekleri geliştirilmelidir.
Öğretim üyelerinin ve öğrencilerin gelişimi ve güncelliği
adına ilgili kurum ve kuruluşların muhasebedeki gelişmeleri ücretsiz dijital platformlarda sunmaları özendirilmelidir.
6. SONUÇ
Öğrencilerin kaliteli eğitim, öğretim alması, staj yeri, meslek örgütleri ve üniversitelerin ilgili bölümlerinin ortak çabası ile
sağlanabilir.
Öncelikle öğrencilere, muhasebenin salt vergi amaçlı olmaktan ziyade bilgi amaçlı olduğu ön plana çıkarılmalıdır. Sonra, işletme sahiplerinin de, muhasebe çalışanlarından iş hayatında kayıt-beyanname dışında daha katma değerli hizmetler alabilecekleri şeklinde bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır.
Uluslararası mesleki yeterlilik öncesi ve sonrası çalışmalarda üniversitelerle işbirliği daha da geliştirerek öğrencinin yetişmesi ve mezuniyet sonrası güncelliğinin devamlılığının sağlanması amaçlanmalıdır.
UFRS ile uyumlu ortak muhasebe dili ve bu amaca uygun
ders içeriği oluşturulmalıdır.
Muhasebe eğitiminde bilgi/iletişim teknolojilerinin kullanımı, bu teknolojilerin öğretilmesi ilgili derslerin içeriğinin değiştirilip yeni dersler oluşturulmasıyla saylanır.
Bağımsız denetim ve iç denetimde yeni araçlar; Veri analizi
-veri çekme, Sürekli denetim ve gözetim çözümleri, Risk odaklı
denetim, Denetim yönetimi-planlaması ürünleri, Çalışma kağıtları, Öz değerlendirme, Kurumsal Risk Yönetimi, Hile önleme- engelleme, İç kontrol değerlendirme, Risk analizi, SOX’a uygunluk, Bilgi teknolojileri denetimi öğretilmelidir.
Maliyet ve Yönetim Muhasebesi konuları ise enaz Yönetim Muhasebecisi Sertifikası’ndaki yeterlilik konularını ve CPA
sınav konularını içermelidir. Yönetim muhasebecisi sertifikası konuları; İş Analizi (Global Ekonomi, İş Ekonomisi, İç Kontrol / Denetim, Sayısal Metodlar, Finansal Tablo Analizi), Yönetim Muhasebesi ve Finansal Raporlama (Finansal Muhasebe ve
Raporlama,Bütçenin Hazırlanması, Maliyet Yönetimi, Performans Ölçümü, Bilgi Sistemleri), Stratejik Finans (Kurumsal Finansman, Karar Verme Teknikleri, Yatırım Karar Analizleri, Stratejik Planlama), İş Uygulamaları (Organizasyonel Teori ve Yönetim, Organizasyonel İletişim, Davranışsal ve Etik Konular)
Global muhasebe ve eğitimi için IFAC, UNCTAD (Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı), AB (Avrupa Birliği) ve IAAER (Uluslararası Muhasebe Eğitimi ve Araştırmaları
Derneği) çalışmaları dikkate alınmalıdır.
MÖDAV 2009/3
TÜRKİYE’DE MUHASEBE EĞİTİMİ İÇİN ON YILLIK HEDEFLER
29
MÖDAV 2009/3
Prof. Dr. Rüstem HACIRÜSTEMOĞLU
30
7. KAYNAKÇA
Bean, F. D, Bernardı, Richard A., 2005. “Accounting
Ethics Courses: A Professional Necessity”, The CPA Journal, Dec, 75, 12.
Bernardı, R, Bean, F. D. 2006. “Ethics in Accounting
Education: The Forgotten Stakeholders”, The CPA Journal,
Jul 76, 7.
Dosch, R. J; Wambsganss, J.R. 2006. “The Blame Game:
Accounting Education Is Not Alone”, Journal of Education
for Business; May/Jun 2006, 81, 5.
IFAC, Introduction to International Education Standards.
New York: International
Federation of Accountants, www.ifac.org.
IFAC, Framework for International Education Standards.
New York: International
Federation of Accountants, www.ifac.org.
IFAC, IES1: Entry Requirements to a Program of Professional Accounting Education.
New York: International Federation of Accountants, www.
ifac.org.
IFAC, IES2: Content of Professional Accounting Educational Programs. New York:
International Federation of Accountants, www.ifac.org.
IFAC, IES3: Professional Skills. New York: International
Federation of Accountants, www.ifac.org.
IFAC, IES4: Professional Values Ethics and Attitudes.
New York: International
Federation of Accountants, www.ifac.org.
IFAC, IES5: Practical Experience Requirements. New
York: International Federation of Accountants, www.ifac.
org.
IFAC, IES6: Assessment of Professional Capabilities and
Competence. New York: International Federation of Accountants, www.ifac.org.
Preobragenskaya, G. G., Mcgee, R. W.2004. “Accounting
Education in Russia and the USA: A Comparative Study”,
Andreas School of Business Working Paper Series, May.
MÖDAV 2009/3
TÜRKİYE’DE MUHASEBE EĞİTİMİ İÇİN ON YILLIK HEDEFLER
31
MÖDAV 2009/3
Prof. Dr. Rüstem HACIRÜSTEMOĞLU
32
Doç.Dr. Cemal ELİTAŞ*1
Arş.Grv. Bilge Leyli ELİTAŞ**2
ÖZET
Her ne kadar çift taraflı kayıt tekniğinin temellerini atan kişi Luca
Pacioli (1495) gibi kabul görse de, muhasebe tarihi ile yakından ilgilenenlerin bildiği üzere, aslında çift taraflı kayıt tekniğinin prensipleri
ve özellikleri hakkında bir şeyler söyleyen kişi Angelo Senizio’dur. Bu
tespit bile muhasebe tarihi üzerinde olan bilgilerimizin ne kadar kesin
olmadığını ortaya koyan güzel bir örnektir.
Bu çalışmada yukarıda yer alan bilgilerin de yanlış olduğu tezini savunarak çift taraflı kayıt tekniğinin izlerini milattan önce 7000’li yıllarda milattan önce 3000’li yıllarda ve milattan sonra ki dönemlerde arayarak ortaya koymaya çalışacağız. Bunu yaparken de muhasebenin tarihi kaynakları olarak kabul edebileceğimiz; hesaplar, makbuzlar, borç
belgeleri, envanterler, hesaplama defterleri, şehirlerin tüzükleri, ticari
faaliyetlerin sözleşmeleri, kanunlar, dava dosyaları gibi delillerden yararlanmaya çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: Muhasebe, Muhasebe Tarihi, Luca Pacioli,
Çift Taraflı Kayıt Tekniği.
JEL Kodları: M 40, M 41, M 49.
*
Afyon Kocatepe Üniversitesi, İ.İ.B.F., İşletme Bölümü, Çalışmadan atıf verilmek kaydıyla yararlanılabilinir. [email protected]
**
Afyon Kocatepe Üniversitesi, İ.İ.B.F., İşletme Bölümü, [email protected] Çalışmadan atıf
verilmek kaydıyla yararlanılabilinir.
MÖDAV 2009/3
ÇİFT TARAFLI KAYIT TEKNİĞİNİN
BİLİN(MEY)EN GEÇMİŞİ
33
MÖDAV 2009/3
Doç.Dr. Cemal ELİTAŞ
34
Arş.Grv. Bilge Leyli ELİTAŞ
(UN)KNOWN HISTORY OF DOUBLE ACCOUNT
METHOD
ABSTRACT
Although Luca Pacioli is accepted as the founder of double account
system, Angelo Senizio is, as many people interested in accounting history know, the figure announcing the principles and features of double
account system. Even this knowledge shows that our knowledge on accounting history is imprecise.
In this study we try to find the roots of double account system in
the years 7000 B.C, 3000 B.C and in the ages A.C. asserting the thesis
that the even knowledge above are wrong. By doing that we will try
to exploit the fact sheets those can be accepted as historical sources
of accounting which are accounts, receipts, debit advices, inventories,
records of municipal corporations, commercial activity contracts, laws,
court rolls etc.
Key Words: Accounting, Accounting History, Luca Pacioli, Double
Entry Accounting System.
JEL Classification: M 40, M 41, M 49.
1. GİRİŞ
İtalyan matematikçi ve rahip olan Pacioli’nin “Suma de
Arithmetica, Geometrica, Proportioni et Proportionalita” isimli Venedik’de 1495 yılında yayımlanan kitabında çift taraflı kayıt tekniğinden (double entry accounting system – doppelte buchhaltung) bahsettiğini tekniğin teori ve uygulamasından sözettiğini
görmekteyiz. Pacioli bu nedenle çift taraflı muhasebe kayıt tekniğinin ve haliyle modern muhasebe kayıt tekniğinin kurucusu olarak kabul edilmektedir.
Ancak, Pacioli, çalışmasında iki yüz seneden beri Venedik’te
gelenek haline gelmiş bulunan bir muhasebe tekniğini, usulünü
anlatmakta ve hakkında bilgi vermektedir. Pacioli’den önce de
çift taraflı kayıt tekniği hakkında yine bir İtalyan papazı olan An-
gelo Senizio’nun (1450) çalışmaları olduğu ve modern kayıt tekniği olarak günümüzde de kabul gören çift taraflı kayıt tekniğinin
yazarlarından olduğu düşünülmektedir1. Ancak Pacioli’nin konuyu bir bütün olarak ele alması ve çalışmasında daha ayrıntılı bilgiler vermesi nedeniyle çift taraflı kayıt tekniğinin kurucusu olduğu düşünülmektedir.
Bu çalışma, içerisinde muhasebenin gelişimini ortaya koyabilmek ve oradan çift taraflı muhasebe kayıt tekniğine bağlantı yapabilmek amacıyla öncelikle, hesaplaşma çerçevesinde kullanılan sayı sembolleri, toprak küreler, sayı tabelaları, yazı tabelaları, M.Ö. 3000’li yıllardaki gelişmelere, Ortaçağ’a kadar olan
muhasebe gelişmelerine ve son olarak çift taraflı muhasebe kayıt
tekniğine değinilerek çalışma sonlandırılacaktır.
Çalışmanın olabildiğince geçmişten başlatılmasından amaç,
muhasebe bilimine olan ihtiyaç ve ilginin insanoğlunun varolduğu her dönemde olduğunu açık ve anlaşılır bir şekilde ortaya koyabilmek, çift taraflı muhasebe kayıt tekniğinin bilinmeyenlerini
ifade edebilmek ve konuyu genelden özele indirgeyebilmek amacıyladır.
2. SAYI SEMBOLLERİ, TOPRAK KÜRELER VE SAYI TABELALARI
Sayılan bir birim ve kütle için (mesela bir hayvan veya eşya)
bir kümeye yığılan taşlar anlamında ‘tokens’ (işaret, belirti) denilen sayı sembolleri, bir hesap verme çabasının ilk bulgu ve tanıklarını oluşturmaktadırlar (Meyer 2003 ve Rehse 1986, 235). Bir
kütle ve bir küme, böylece sayılmış bir birim ve bütünün tutarını gösteriyordu. Bu sayede birimler ve kütleler, sayılabilir ve denetlenebilir hale gelmiştir. Gerçek taşlar yerine bu maksatla M.Ö.
7000 yılından beri topraktan yapılmış ve pişirilmiş küçük parçalar (özellikle taşın bulunmadığı bugünkü Irak topraklarında kurulmuş Babiller devletinde) kullanılmıştır. Aşağıda yer alan Resim-1 bu küçük toprak parçalarının birer kanıtı olarak kabul edilmektedir (Nissen, Damerow ve Englund, 1991, 170).
1. Mazhar Hiçşaşmaz, Muzaaf Muhasebe Usulünün Kurucusu: Luca Paciolo Eseri ve
Tesirleri, Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, 1958, s. 10.
MÖDAV 2009/3
ÇİFT TARAFLI KAYIT TEKNİĞİNİN BİLİN(MEY)EN GEÇMİŞİ
35
MÖDAV 2009/3
Doç.Dr. Cemal ELİTAŞ
Arş.Grv. Bilge Leyli ELİTAŞ
Resim-1: Uruk’tan Çıkarılmış Anlamı Bilinmeyen Sayı
Sembolleri Olan Mühürlenmiş Toprak Küreler.
36
Kaynak: Nissen, Damerow ve Englund, 1991: 170.
Yukarıdaki Resim-1’den de görüldüğü üzere bunların aslının toprak olmasından dolayı sayı sembollerine herhangi bir şekil verilebiliyordu. Daha büyük miktarlarda basit çivi, mercek,
küre, koni veya silindir gibi geometrik şekiller bulunmuştur (Nissen, Damerow ve Englund, 1991, 169 v.d. ve Rehse 1986, 229).
Aslında taşlarda olduğu gibi, basit geometrik sayı sembollerinin belirli bir birimi ve bütünü değil de sayısal bir değeri gösterdiği tahmin edilmektedir. Buradan da çok eskiden itibaren değer belirleme kuralının insanlar tarafından kullanılmış olduğu sonucuna ulaşılabilinir. Daha açık bir ifade ile: “Değeri aynı olan
belli miktarda sayı sembolleri de, farklı biçimlenmiş bir başka
sayı sembolü ile belirlenmektedir” (Nissen, Damerow ve Englund 1991, 47).
Sayı sembollerinin önceleri kumaş veya deriden yapılmış
torbalarda muhafaza edildiği kabul ediliyor; ancak bu torbalar,
küçük toprak parçalarının aksine binlerce yıl bozulmadan kalamamıştır (Nissen, Damerow ve Englund 1991, 1 v.d.).
Daha öncede bir hesap verme ile ilgili başka kanıtlar, Güney
Mezopotamya topraklarında bulunmuştur2.
M.Ö. 4000 yılının sonuna ait olan bu kanıtlar, Fırat ile Dicle
nehirleri arasındaki büyük alanda çıkarılmıştır. Babiller döneminde suyun bol ve toprağın verimli olması büyük bir halk kitlesinin
bu bölgeye yerleşmesini sağlamıştır. Böylelikle köy gibi kimi küçük yerleşim birimi, şehir gibi büyük yerleşim birine dönüşmesi
ile yeni toplumsal yapılar oluşmuştur. Küçük bir toplumda görülen sosyal denetimin yerine çok daha organize ve kuralcı bir denetleme ve kontrol sistemi doğmuştur. Bu değişimin nedenini bir
örnekle göstermek gerekirse; örneğin hareket halindeki malların
miktarı, insan beyninin hafıza kapasitesinin üzerinde gerçekleşmekteydi. Toprak küreler, bilgilerin bir kişiye bağlı olmadan biriktirilişine imkân tanımakta idi. (Sutter 2007, 4).
Toprak kürelerin yanında başka bir hafıza aracı da Sayı
Tabelaları’dır. Sayı sembollerinden oluşan sayı tabelalarında
semboller, düz basılmış ve yaklaşık dik dörtgen şeklindeki kil topaklardan oluşturulmuştur. Sayı tabelalarındaki işaretlemeler, çoğunlukla sayı sembollerinden daha kompleks ve karışıktır (Sutter 2007, 5). Aşağıda yer alan Resim-2’de bir Sayı Tabelası görülmektedir.
Resim-2: Susa’da bulunan ve sahip olduğu düzenden işaretlerde hiyerarşik düzenlenme yapıldığı sonucu çıkarılan karışık sayı tabelası.
Kaynak: Nissen, Damerow ve Englund, 1991: 173.
2. Coğrafi olarak Fırat ile Dicle nehirleri arasındaki bölge, Mezopotamya olarak adlandırılır.
MÖDAV 2009/3
ÇİFT TARAFLI KAYIT TEKNİĞİNİN BİLİN(MEY)EN GEÇMİŞİ
37
MÖDAV 2009/3
Doç.Dr. Cemal ELİTAŞ
38
Arş.Grv. Bilge Leyli ELİTAŞ
Buraya kadar bahsi geçen konular (Sayı sembolleri, toprak
küreler ve Sayı tabelaları) göstermektedir ki, M.Ö. 3000 yılında ilkyazının ortaya çıktığında, hafızaya alma bilincinin ve buna
bağlı ekonomik ve toplumsal organizasyonlar da mevcuttur (Nissen, Damerow ve Englund 1991, 55). Literatüre bakıldığından bu
döneme ilişkin yazı biçimine “Arkaik Yazı” denildiği de görülecektir.
Bu arkaik yazı, bilgi depolamanın ve biriktirmenin ilk şekillerini ortaya koymuş, böylece tamamen yeni ve her şeyi değiştiren bilgi teknolojisine varan yolda atılmış ilk adım olmuştur
(Nissen, Damerow ve Englund 1991, 55).
Buraya kadar anlatılanlar bize göstermektedir ki; yazı önce
ekonomi için bir denetleme aracı olarak kullanılmıştır. Özellikle Erlenmeyer’in koleksiyonundaki eski metinlerde muhasebenin ilk temel teknikleri ayrıntılı olarak incelenebilmektedir. Tabela metinlerin bir çoğu Kuşim’in önemli işleri hakkında bilgiler vermektedir. Ekonomik bir faaliyeti olan bu kişi, içinde tahminen bira üretmek üzere toplanan hammadde bulunan bir deponun yönetiminden sorumludur. Öyle ki tabelalar, arpa ve malttan
oluşan her iki tahıl üretimi ile ilgili bilgiler vermektedir. İçerikleriyle ilgili diğer metinlerden, üretimle ilgili bilançolar çıkarıldığı, sürekli ve düzenli bir muhasebe yapıldığı sonucuna varılabilinmektedir. (Bir yıl arkaik dönemde 12 ay olarak hesaplanmaktadır). Büyük miktarlar, en küçük tabelalara tam olarak not edilmiştir. Bürokratikleşmeye doğru giden bu eğilimin, bir çok metinde bulunan hesap hataları karşısında sahte bir doğruluk ve özen
olduğunu da burada açıklamakta fayda vardır (Nissen, Damerow
ve Englund 1991, 66 v.d.).
Sonuç olarak şu söylenebilir ki: “Yazı başlangıçta bir dili ifade aracı olarak değil, aksine ekonomi yönetimini denetleme aracı
olarak oluşmuş olduğudur” (Nissen, Damerow ve Englund 1991,
10).
3. M.Ö. 3000 YILINDAKİ GELİŞMELER
Muhasebe tekniklerindeki gelişme, tahıl yönetimi ile ilgili
metinlerde özellikle kendini göstermektedir. Tahıl üretimi, Mezopotamya şehirlerinin zenginlik kaynağı olmasından dolayı daha
işin başında muhasebenin ana konusunu bu oluşturmuştur. M.Ö.
3000’li yıllarda uygulanmış olan, belkide en önemli teknik muhasebe çalışması, teorik olarak tahmini beklenti ile gerçekleşen
rekolte tutarlarının karşılaştırılması olmuştur (Nissen, Damerow
ve Englund 1991, 84). Yapılan tahmin ile gerçekleşen üretime dayanarak hesaplama döneminin sonunda bilanço yapılmıştır (Nissen, Damerow ve Englund 1991, 31). Bu bilançodan çıkan noksan veya fazla tutar, takip eden hesaplama dönemine aktarılmıştır.
Kural olarak hesaplama dönemi, bir yönetim yılına tekabül ediyordu ki bu da bugünde olduğu gibi, bir yıl idi. Yıl 30 günlük 12
ay olarak hesaplanmakta idi (Sutter 2005, 15).
Kantitatif (nicel) bilgileri gösterme ve kullanma şekilleri, yazının ve işlevinin gelişmesi ile karşılıklı etkileşim içinde değişmiş ve gelişmiştir. Ticaret faaliyetleri ne kadar kapsamlı olursa,
mal ve para trafiği ile ilgili kayıtlar o kadar sistemli ve düzenli olmaktadır. M.Ö. 3000’li yıllarda sembol sistemi ve formül ile ekonomik süreç için bir kontrol aracı olan, bir muhasebe sistemi gelişmiştir (Nissen, Damerow ve Englund, 1991: 76 v.d. ve Rehse
1986, 229). Bununla bağlantılı olarak bu dönemde işlemlerin akışına uygun sürecin ilk tekniklerinden en eski ve en değerlisi olan
“Matematik” oluşmuştur (Sayı sembolü, Sayı tabelası ve Toprak
küreler ile) (Nissen, Damerow ve Englund 1991, 169 v.d.). Bu
çerçeve aşağıda yer alan Resim-3’de Sümer Devleti dönemine ait
düzenli bir muhasebe işlemi görülmektedir.
MÖDAV 2009/3
ÇİFT TARAFLI KAYIT TEKNİĞİNİN BİLİN(MEY)EN GEÇMİŞİ
39
MÖDAV 2009/3
Doç.Dr. Cemal ELİTAŞ
Arş.Grv. Bilge Leyli ELİTAŞ
Resim-3: Sümer Devleti Döneminden Düzenli Bir Muhasebe Belgesi.
40
Kaynak: Nissen, Damerow ve Englund, 1991: 85.
4. ORTAÇAĞ’A KADAR OLAN DÖNEMDE MUHASEBE
BİLİMİNDE YAŞANAN GELİŞMELER
Arkeolojik gözlemlere ve incelemelere göre, Mısırlılar,
kurdukları ticari ilişkilerle Babil’lerden muhasebe öğrenmişlerdir. En meşhur hükümdarı olan Hammurabi döneminde muhasebe, yasal bir ödev haline getirilmiştir. Yunan ve Romalılar dönemindeki muhasebe ile ilgili muhasebe hakkında pek az bir bilgi
vardır. Her iki halkın Yunan-Roma (Bizans) hakimiyeti döneminde Mısır’la yaptıkları ticaret sayesinde muhasebe hakkında bilgi edindikleri kabul edilmektedir (Nissen, Damerow ve Englund
1991, 7 v.d.).
Yunanlılar da, Mısırlılar gibi, ifade etme ve anlatma aracı olarak kağıdı kullanmışlardır. Romalılar kağıdı ve daha sonra
parşömeni ifade etme ve anlatma aracı olarak kullanmadan önce,
ağaç ve bal mumu levhalar üzerinde çalışmışlardır. Romalılar, hesaplama aracı olarak bir hesap tahtası3 ve cep boyutundaki abaküsü4, ayrıca bunlar günümüzün elektronik cep hesap makinele3. M.Ö. 486’da Hesap tahtası İran’da ilkçağdan beri bilinmektedir. İran kralı Darius’un döneminden kalan işaretli bir vazoda bir memurun, küçük sayı taşları ile bir hesap masasında hesap yaptığı belirtilmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Jan Meyer, Rechenhilfsmittel, 2003.
4. Bu konuda Doç.Dr. Cemal ELİTAŞ’ın yürütücülüğünü üstlendiği Prof.Dr. Oktay GÜVEMLİ,
Doç.Dr. Mehmet ERKAN, Yrd.Doç.Dr. Oğuzhan AYDEMİR ve Dr. Mustafa OĞUZ’un araştırmacılığını ve Bilim Uzmanı Uğur ÖZCAN’ın da burslu öğrenci statüsünde katkı sağladığı “Osmanlı İmparatorluğu’nda 500 Yıl Boyunca Kullanılan Muhasebe Yöntemi: Merdiven Yöntemi”
isimli ve TÜBİTAK tarafından desteklenen çalışmalar incelenebilir. Proje kapsamında yazılan ki-
rinin temelleridir. Abaküsler ile uzun ensiz çatlaklarda bir sıradan
öbürüne sürülebilen ve böylece farklı değerleri gösteren düğmelerle hesap yapılabilmektedir (Rehse 1986, 230 v.d.). Aşağıda yer
alan Resim-4’de solda Roma dönemine ait bir hesap tahtası, sağ
tarafta ise yine Roma dönemine ait bir el abaküsü görülmektedir.
Resim-4: solda bir roma dönemi bir hesap tahtası ve sağda
roma dönemi 80 x 125 mm. boyutunda bir el abaküsü.
Kaynak: Sol taraftaki resim için bkz. http//www.rechenwerkzeug.de/abakus.htm ve Sağ taraftaki resim için bkz. http//
www. Hh.schule.de/metalltecnik-didaktik/users/luetjens/abakus/
rom-abakus.htm
Babiller döneminden 12. yüzyıla kadar olan dönem, muhasebenin ilk devresi olarak nitelendirilerek bu devre için şunlar
söylenebilir: Gelirler ve giderler, deftere kayıt ediliyordu. Bu temel kayıtlarda peşin ile kredili (taksitli) işler ayrı yazılmakta idi.
Tek kayıtlar, objektif kurallara göre bir hesaba geçiriliyordu. Bu
dönemde, tahıl hesabı, kasa hesabı, alacak hesabı, ücretli hesabı
veya faiz hesabı gibi hesap çeşitleri mevcuttur. Şeklen hesap için
tabela formu kullanılmakta idi ki, bu da kısmen sadece bir tek tutar kolonundan ibaret olurdu. Bir hesaplama döneminin sonunda
bilanço çıkarılırdı. Kâr ve zararın tespit edilmesinde başarılı uytabın Mayıs-2008 itibariyle araştırıcıların hizmetine sunulması planlanmıştır.
MÖDAV 2009/3
ÇİFT TARAFLI KAYIT TEKNİĞİNİN BİLİN(MEY)EN GEÇMİŞİ
41
MÖDAV 2009/3
Doç.Dr. Cemal ELİTAŞ
42
Arş.Grv. Bilge Leyli ELİTAŞ
gulamaların mevcut olduğu bilinmektedir (Sutter 2007, 9).
12. yüzyıldan 15. yüzyıl ortalarına kadar olan dönemi kapsayan muhasebenin ikinci devresi, geçiş süreci olarak nitelendirilerek ortaçağda görülen gerilemenin yanında aşağıda açıklanan
ilerlemeyi de göstermektedir. Ayrı hesaplardaki bakiye, iki hesaplama süreci arasında köprü oluşturuyordu. Böylece hesap bakiyesi bulunmuştu ve hesaba daha bağımsız bir işlev kazandırılabilinmiştir. Kayıtlar şimdi ciltli kitaplara yapılıyordu ki bunların başlangıçta henüz ciltlenmiş bir defter şekli mevcuttur (Sutter 2007,
9).
Yukarıda anılan dönemde Avrupa ülkelerinde muhasebe bilimi için bir durgunluk yaşansa da bu dönem hatta 11. yüzyıldan
başlayan dönem Doğu için muhasebenin çok önemli temellerinin atıldığı gelişmelere konu olmuştur. Yapılan araştırmalar ve
çeşitli çalışmalar5 Abbasiler, Selçuklular, İlhanlılar ve Osmanlı
Devletleri’nde “Merdiven Yöntemi” olarak literatüre girmiş ve
bugünkü modern muhasebe kayıt tekniği olarak kabul edilen çift
taraflı muhasebe kayıt tekniğinin temellerini kapsadığını belirlemiştir. Bu tespite göre bahsi geçen devletlerden Abbasiler, Selçuklular ve İlhanlılar ve hatta Osmanlı Devleti’nin Kuruluş dönemi Luca Pacioli’nin çift tafralı kayıt yöntemini anlattığı kitabından yani 1494’den çok daha önce varolmuş, hüküm sürmüş olan
devletler olduğu tespitini de yapmamız gerekmektedir. Merdiven
Kayıt Yönteminin izleri, Abbasiler Devleti, İlhanlılar Devleti ve
Osmanlı Devleti’nde somut örnekleri ile tespit edilebilmiştir. Ancak Selçuklular Devleti’ne ait muhasebe kayıt örnekleri yapılan
çalışmalar çerçevesinde tespit edilememiştir. Bu eksiklik Selçukluların bu yöntemi kullanmadığına delil değildir. Çünkü bilindiği
5. Ayrıntılı bilgi için bkz. Erkan, M. Aydemir, O. ve Elitaş, C. An Accounting System Used Between 14 Th And 19 Th Centuries In The Mıddle East: The Merdiven (Stairs) Method, Eleventh
World Congress of Accounting Historians France: Nantes, July 19-22, 2006, Eleventh World
Congress of Accounting Historians Papers of Turkish Delegation, Avcıol Basım Yayın, 2006 ayrıca bkz. http://palissy.humana.univ-nantes.fr/msh/wcah/textes/erkan-elitas-aydemir.pdf ve http://
palissy.humana.univ-nantes.fr/msh/wcah/papers.html (Son Erişim Tarihi: 28.01.2007). Ayrıca;
Aydemir, O. Elitaş, C. Erkan, M. ve Özcan, U. Accounting System In Ilhanians And A Sample Practice, 1. Balkan Ülkeleri Uluslararası Muhasebe ve Denetim Konferansı, 07-10 Mart 2007.
Ayrıca; Elitaş, C. Aydemir, O. Erkan, M. ve Özcan, U. Accounting Practices In Abbasids And A
Sample Practice, 1. Balkan Ülkeleri Uluslararası Muhasebe ve Denetim Konferansı, 07-10 Mart
2007.
üzere Selçuklulara ait birçok yazılı eser çıkan yangınlar sonucunda kaybedilmiştir. Ancak buna rağmen Selçuklulara ait bazı hesaplaşma belgeleri günümüzde mevcuttur, ancak bu belgeler muhasebe kayıtlarını içermekten çok bilanço yapısındadır. Bu nedenle Abbasiler’den etkilenmiş ve İlhanlıları etkilemiş olan Selçuklu Devleti’nin bu yöntemi kullanmamış olması pek mümkün
görülmemektedir. Bu noktadan hareketle mantıksal bir kabul ile
Selçuklu Devleti’nin de Merdiven Kayıt Yöntemi’ni kullandığını
söylemek mümkündür.
Merdiven Kayıt Yöntemi6, yapısı itibariyle hem tek taraflı
muhasebe kayıt yöntemine (örneğin; sadece gelirin kaydedilmesi
gibi) ve hem de çift taraflı muhasebe kayıt yöntemine uygun bir
yapıdadır. Merdiven kayıt yöntemi, modern muhasebenin kayıt
tekniği olarak kabul gören çift taraflı kayıt tekniğinin özelliklerini çok büyük ölçüde karşılamaktadır. Merdiven kayıt yönteminin
karşıladığı bu özellikler şu şekilde sıralanabilir;
Yevmiye madde numarası,
Yevmiye maddesi başlangıç çizgisi,
Tarih,
Açıklama,
Borçlu hesapların ve tutarlarının yevmiye maddesinin soluna yakın yazılması,
Alacaklı hesapların ve tutarlarının yevmiye maddesinin ortasına yakın bir yere yazılması,
Alt hesapların ana hesaba göre daha içerden başlaması, ancak alt hesaplar bazı kayıtlarda alt alta yazılırken bazı yevmiye
kayıt örneklerinde ise yan yana yazıldığı görülmektedir. Yan yana
yazılması anılan devletlerde yazının sağdan sola doğru yazılmasının bir etkisi olarak da kabul edilebilir.
Merdiven kayıt yöntemi üzerinde yapılan çalışmalarda çift
taraflı kayıt tekniğine göre görülen en büyük farklılıklar ise şöyledir:
6. Bu kitapların adları; Saadetname, Kanun-u Saadet, Cami-ul Hesap ve Risale Felekkiye’dir.
MÖDAV 2009/3
ÇİFT TARAFLI KAYIT TEKNİĞİNİN BİLİN(MEY)EN GEÇMİŞİ
43
MÖDAV 2009/3
Doç.Dr. Cemal ELİTAŞ
44
Arş.Grv. Bilge Leyli ELİTAŞ
Borçlu ve alacaklı hesaplara ait kayıtların yevmiyede her zaman çok belirgin şekilde yazılmadığı bu da bazen hangi hesab(lar)
ın borçlu hangi hesab(lar)ın alacaklı olduğunun tespitinde biraz
zaman alıcı olabilmektedir.
Yevmiye maddesi bitiş çizgilerinin her zaman kullanılmadığı da görülen başka bir eksikliktir. Ancak şunu da hatırlatmakta
fayda vardır ki, biten bir yevmiye kaydından sonra gelen yeni bir
yevmiye maddesinin başlangıç çizgisi önceki maddenin bitiş çizgisi olarak ta kabul edilebilir.
Ayrıca kayıtlarda miktarlar ile tutarların birlikte kullanıldığı
da görülmüştür. Bu kullanımlar daha çok miktarın kaç para ettiğini göstermek amacıyla bir matematiksel işlemin ardından tutarın
yazılması şeklindedir.
Merdiven kayıt yöntemi ile ilgili olarak buraya kadar yapılan
tüm açıklamalara son olarak eklenmesi gereken husus ise; özellikle İlhanlı Devleti’nin bu yöntemi çok ciddi katkılar yaptığıdır.
İlhanlı Devleti bu yöntemi ve esaslarını ortaya koyan dört öğreti
kitabının yazıldığı bir devlet olmakla da temayüz etmiştir. Merdiven kayıt yöntemine ait öğretici nitelikteki tek yazılı kaynaklarda bu kitaplardır.
5. ÇİFT TARAFLI MUHASEBE YÖNTEMİNİN GELİŞİMİ
Orta çağın ikinci yarısından (yaklaşık 1250 ile 1500 arası)
bugüne olan dönem ki, bu muhasebenin 3. devresi olarak kabul
edilir, muhasebenin gelişmesinde kayıtlar, çift taraflı muhasebe
kuralına göre yapılmıştır. Bu kurala göre bugün kullanılan şekilde
ticari işler, belge bazında kronolojik sırada bir günlük deftere kayıt edilmektedir. Bu günlük defter, defterdeki kayıtların hesaplardan oluşan bir ana deftere aktarılmasında temel teşkil etmektedir.
Bu sırada her kayıt iki ayrı hesaba yapılmakta ve böylece çift taraflı kayıt (borç-alacak) yapılmış olmaktadır (Penndorf 1997, 47).
Genellikle çift taraflı kayıt olayının, 1494 yılında yapılan bir
buluşa ve aynı zamanda bir rahip olan ünlü İtalyan matematikçi Luca Pacioli’ye dayandığı kabul ediliyor ki, bu kabul yanlıştır.
Muhasebe, orta çağın ikinci döneminde o ana kadarki basit muhasebeden zamanla çift taraflı muhasebe sistemine dönüşmüştür
(Penndorf 1997, 47).
Anılan dönemde bilanço çoğunlukla yıllık yapılmakta idi.
Vergilendirmede temel ölçü alınan iş yeri defterleri, çıkabilecek
anlaşmazlıklarda ve mahkemede önemli bir rol oynamakta idi.
Gerçi Luca Pacioli, çift taraflı muhasebe sistemini bulmadı, ama
bu sistemi ilk defa “Suma de Arithmetica Geometria Proportioni
et Proportionalita” adlı incelemesinde basılı biçiminde anlatmıştır (Penndorf 1997, 83 v.d.).
6. SONUÇ
Bu çalışma ile muhasebenin M.Ö. 7000’li yıllardan günümüzde modern muhasebenin temeli kabul edilen çift taralı kayıt
yöntemine kadar olan sürece nasıl gelindiği üzerinde durulmaya
çalışılarak, bazı bilimsel tespitler yapılmaya çalışılmıştır.
Çalışma incelendiğinde de görüldüğü üzere basit ifadesiyle hesaplaşma, kapsamlı tanımıyla hesaplaşma bilimi veya muhasebe çok eski tarihlerde bile insanoğlu için vazgeçilmez bir ihtiyaç olmuştur. Hatta çalışmada dile getirilen tespitlere göre bile
yazı, muhasebenin daha kolay, kayıtlara geçirilebilir ve hatırlanabilir olması amacıyla ilk başlarda doğmuş bir ihtiyaç olarak kabul edilmektedir.
Bu çalışma ile amaçlanan tarihsel perspektiften muhasebenin gelişimine bakarken, özellikle çift taraflı muhasebe kayıt tekniğinin bulunuşu noktasında bazı yabancı bilim adamlarının bile
kabul ettiği (Balduin Penndorf, Reto Sutter v.b.) “Çift taraflı kayıt yöntemini bulan kişinin Luca Pacioli” olarak kabulü yönünde ki bilgi hatasının düzeltilmesine bir bakış açısı getirebilmektir.
Bu çalışma ile -iddiamız değil- tespitimiz; çift taraflı kayıt
yönteminin esaslarının birçoğunun merdiven kayıt yöntemi tarafından karşılandığıdır.
MÖDAV 2009/3
ÇİFT TARAFLI KAYIT TEKNİĞİNİN BİLİN(MEY)EN GEÇMİŞİ
45
MÖDAV 2009/3
Doç.Dr. Cemal ELİTAŞ
46
Arş.Grv. Bilge Leyli ELİTAŞ
7. KAYNAKÇA
Döring U. ve Buchholz, R. 2005. Buchhaltung und Jahresabschluss, 9. Baskı, Berlin: Erich Schmidt Verlag.
Hiçşaşmaz, M. 1958. Muzaaf Muhasebe Usulünün Kurucusu: Luca Paciolo Eseri ve Tesirleri, Ankara: Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi.
Meyer, J. 2003. Rechenhilfsmittel, http://www.rechenhilfsmittel.de/.
Nissen, H. J., Damerow, P. ve Englund, R. K. 1991.
Wirtschaftsverwaltung, 2. Baskı: Bad Saldetfurth.
Penndorf, B. 1997. Buchhaltung, 2. Baskı: Stuttgart.
Rehse, E. E. 1986. Bilanzbuchhalter, Wiesbaden.
Sutter, R. 2005. Rechnungswesen, HEP Verlag.
Sutter, R. 2007. Geschichte der Doppelten Buchhaltung,
Bern.
Wrightson, B. 1996. Abakus, http//de.wikipedia.org/wiki/
abakus.
Yrd. Doç. Dr. Hikmet ULUSAN*
**12
Doç. Dr. Metin SABAN***3
ÖZET
Bu çalışmanın amacı muhasebeciler ve finansal analistlerin halka
açık şirketlerin IAS / IFRS’ye göre hazırladıkları finansal tablolarının
niteliksel özellikleri ile ilgili algılamaları hakkında delil sağlamaktır.
Bu amaçla, muhasebeciler ve finansal analistlere elektronik posta yoluyla sırasıyla 230 ve 90 anket formu gönderilmiştir. Geri dönen anket
sayısı toplam 37 olup cevaplama oranı muhasebecilerde %10 ve finansal analistlerde ise %15,6’dır. Bu çalışmada şu sonuçlara ulaşılmıştır:
Araştırmaya katılan muhasebeciler ve finansal analistlerin 5’li likert ölçeğine göre finansal tabloların niteliksel özellikleri ile ilgili algılamalarına dair verdikleri cevapların ortalamaları sırasıyla 3,09 ile 3,87 ve
2.64 ile 3,71 arasında değişmektedir. Araştırmaya katılan muhasebeciler ve finansal analistler finansal tabloların en çok güvenilir olmasına
önem vermekte ve en önemli finansal tabloların bilanço ve gelir tablosu olduğunu düşünmektedir.
Anahtar Kelimeler: Finansal Tablolar, Niteliksel Özellikler, IAS,
IFRS
Bozok Üniversitesi, İİBF İşletme Bölümü Öğretim Üyesi, [email protected]
Bu çalışmada yer alan verilerden kaynak gösterilmek suretiyle yararlanılabilir.
***
Karaelmas Üniversitesi, İİBF işletme Bölümü Öğretim Üyesi, [email protected]
*
**
MÖDAV 2009/3
MUHASEBECİLER VE FİNANSAL
ANALİSTLERİN HALKA AÇIK ŞİRKETLERİN
FİNANSAL TABLOLARININ NİTELİKSEL
ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ ALGILAMALARI
ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
47
MÖDAV 2009/3
48
Yrd. Doç. Dr. Hikmet ULUSAN
Doç. Dr. Metin SABAN
AN EMPIRICAL INVESTIGATION OF ACCOUNTANTS AND FINANCIAL ANALYSTS’ PERCEPTIONS ON QUALITATIVE CHARACTERISTICS
OF FINANCIAL STATEMENTS OF PUBLICLY
HELD COMPANIES
ABSTRACT
The aim of this study is to provide evidence for the accountants and
financial analyst’ perceptions on qualitative characteristics of financial
statements prepared by the publicly held companies under IAS / IFRS.
In accordance with this aim, a questionnaire was sent by electronic
mail to 230 accountants and 90 financial analysts. The total number of
completed questionnaires is 37 with response percentage, %10 for accountants and %15,6 for financial analysts. As a result of this study, it is
found that by the 5 point likert scale, the arithmetic means of answers
given for qualitative characteristics of financial statements range from
3,09 to 3,87 for accountants and from 2.64 to 3,71 for financial analysts.
The accountants and financial analysts both give great importance on
reliability of financial statements. They consider that balance sheet and
income statement are the most important financial statements.
Key Words: Financial Statements, Qualitative Characteristics,
IAS, IFRS
1. GİRİŞ
Finansal raporlamanın amacı farklı bilgi ihtiyaçlarına sahip
işletme ile ilgili taraflara karara faydalı finansal bilgi sağlamaktır
(Stainbank ve Peebles 2006, 69; Obaidat 2007, 27; Mirshekary ve
Saudagaran 2005, 37). Böyle bir bilgi kıt kaynakların ekonomide
etkin ve adil olarak dağılımını sağlayarak sermaye ve diğer piyasaların etkin bir şekilde çalışmasına yardımcı olmaktadır (Obaidat 2007, 26). Ancak, finansal raporlama bilgisi elde edilebilir tek
bilgi kaynağı değildir. Kullanıcılar bir dizi finansal ve finansal olmayan bilgiye ulaşabilirler (Lyle ve diğerleri 2008, 29). Finansal raporlama finansal raporlar aracılığı ile yapılmaktadır. Serma-
ye Piyasası Kurulu (SPK) Sermaye Piyasasında Finansal Raporlamaya İlişkin Esaslar Tebliği Seri: XI, No: 29 (SPK Tebliği Seri:
XI, No: 29)’a göre finansal raporlar finansal tablolar, yönetim kurulu faaliyet raporları ve sorumluluk beyanlarından oluşmaktadır.
SPK Tebliği Seri: XI, No: 29’da bir finansal raporlama aracı olan
finansal tabloların ise dipnotlarıyla birlikte bilanço, gelir tablosu,
nakit akım tablosu ve özkaynaklar değişim tablosundan oluştuğu
belirtilmiştir.
Finansal raporlama sürecinin bir parçası olan finansal tablolar Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu (TMSK) tarafından
yayınlanan temelde Uluslararası Muhasebe Standartları / Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (International Accounting Standards / International Financial Reporting Standards, IAS
/ IFRS) kaynaklı olan Türkiye Muhasebe Standartları / Türkiye
Finansal Raporlama Standartları (TMS / TFRS)’ndan TMS 1 “Finansal Tabloların Sunuluşu” paragraf 9’da “işletmenin finansal
durumunun ve finansal performansının biçimlendirilmiş sunumudur” şeklinde tanımlanmıştır. Söz konusu paragrafta finansal tabloların amacının ise “geniş bir kullanıcı kitlesinin ekonomik kararlar almalarına yardımcı olan işletmenin finansal durumu, finansal performansı ve nakit akışları hakkında bilgi sağlamak” olduğu belirtilmiştir. TMS 1 paragraf 9’da finansal tabloların aynı
zamanda yöneticilerin kendilerine emanet edilen kaynakları hangi etkinlikte kullandıklarını da gösterdiği ifade edilmiştir. Finansal tablolar söz konusu amaçlara ulaşmak için işletmenin varlıkları, borçları, özkaynakları, gelirleri, giderleri, kârları, zararları,
ortakların ortak olmaları sebebiyle yaptıkları katkılar ve ortaklara yapılan dağıtımları ve nakit akışları hakkında bilgi sunmaktadır (TMS 1, par. 9).
Finansal tabloların kendilerinden beklenen görevi yerine getirebilmeleri için içerdikleri bilgilerin kullanıcıların işine yaraması gerekir. Bu nedenle, finansal tablolarda sunulan bilgiler anlaşılabilir, ihtiyaca uygun, güvenilir, karşılaştırılabilir ve zamanında
sunulma gibi niteliksel özelliklere sahip olmalıdır (Lantto 2005,
2). TMSK tarafından yayınlanan Finansal Tabloların Hazırlanma ve Sunulma Esaslarına İlişkin Kavramsal Çerçeve Hakkında Tebliğ Sıra No: 1’in ekinde yer alan ve TMS / TFRS’nin oluş-
MÖDAV 2009/3
MUHASEBECİLER VE FİNANSAL ANALİSTLERİN HALKA AÇIK ŞİRKETLERİN FİNANSAL
TABLOLARININ NİTELİKSEL ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ ALGILAMALARI ÜZERİNE BİR
ARAŞTIRMA
49
MÖDAV 2009/3
50
Yrd. Doç. Dr. Hikmet ULUSAN
Doç. Dr. Metin SABAN
turulmasında esas alınmak üzere hazırlanan Kavramsal Çerçeve
(TMSK Kavramsal Çerçevesi) paragraf 24’de finansal tabloların
niteliksel özellikler taşımasının finansal tablolarda yer alan bilgilerin kullanıcıların işine yaraması anlamına geldiği ifade edilmiştir. Diğer bir ifadeyle, niteliksel özellikler finansal bilgileri faydalı yapan özellikler (FASB 2008, 17) olup muhasebe uygulamalarının faydalılığını değerlendirmede kullanılan kriterlerdir (Stainbank ve Peebles 2006, 76).
İhraç ettiği sermaye piyasası araçları İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB)’nda işlem gören SPK’ya tabi şirketler
2005 yılından itibaren finansal tablolarını IAS / IFRS veya bunlar ile uyumlu olan SPK Sermaye Piyasasında Muhasebe Standartları Hakkında Tebliğ Seri: XI, No: 25 (SPK Tebliği Seri: XI,
No: 25)’e göre hazırlayıp yayınlamak zorundadırlar. Ancak, SPK
2008 yılından itibaren ihraç ettiği sermaye piyasası araçları bir
borsada işlem gören ortaklıklara, aracı kurumlara, portföy yönetim şirketlerine ve bunların bağlı ortaklıklarına, iştiraklerine ve
iş ortaklıklarına SPK Tebliği Seri: XI, No: 29 ile finansal tabloların hazırlanmasında Avrupa Birliği tarafından kabul edilen haliyle IAS / IFRS’yi uygulama zorunluluğu getirmiş ve bu kapsamda benimsenen standartlara aykırı olmayan TMS / TFRS’nin
esas alınabileceğini belirtmiştir. Sonuç olarak, ister doğrudan IAS
/ IFRS isterse yürürlükten kaldırılan SPK Tebliği Seri: XI, No: 25
ve TMS / TFRS esas alınsın halka açık şirketler 4 (bazıları 5 veya
6) yıldır finansal tablolarını IAS / IFRS’ye göre hazırlayıp yayınlamaktadırlar. Bu çalışmada, muhasebeciler ve finansal analistlerin halka açık şirketlerin IAS / IFRS’ye göre hazırlayıp yayınladıkları finansal tablolarının niteliksel özellikleri ile ilgili algılamaları hakkında delil sağlamak üzere bir araştırma yapılması amaçlanmıştır. Bu amaçla, bu çalışmada öncelikle finansal tabloların niteliksel özellikleri ve kısıtlarından kısaca bahsedilmiştir. Daha sonra, yıllık raporların ve dolayısıyla finansal tabloların
faydalılığı konusunda yapılan çalışmalara dair bir literatür incelemesi yapılmıştır. Son olarak da, muhasebeciler ve finansal analistlerin halka açık şirketlerin IAS / IFRS’ye göre hazırlayıp yayınladıkları finansal tablolarının niteliksel özellikleri ile ilgili algılamaları üzerine yapılan bir araştırmanın sonuçlarına yer verilmiştir.
2. FİNANSAL TABLOLARIN NİTELİKSEL ÖZELLİKLERİ VE KISITLARI
Finansal tablolarda yer alan bilgilerin finansal tablo kullanıcılarının işine yarayabilmesi için bu tabloların sahip olması gereken niteliksel özellikler TMSK Kavramsal Çerçevesi paragraf 24’de ihtiyaca uygunluk, güvenilirlik, anlaşılabilirlik ve karşılaştırılabilirlik olarak sıralanmıştır. Ayrıca, TMSK Kavramsal
Çerçevesi’nde finansal tablolarda sunulan ihtiyaca uygun ve güvenilir bilgi ile ilgili iki kısıttan söz edilmektedir. Bu kısıtlar; zamanında sunulma ile fayda ve maliyet dengesidir. Uluslararası
Muhasebe Standartları Kurulu (International Accounting Standards Board, IASB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’ndeki
Finansal Muhasebe Standartları Kurulu (Financial Accounting
Standards Board, FASB)’nun ortak bir kavramsal çerçeve geliştirmek amacıyla başlatmış oldukları projenin bir aşaması olarak
Finansal Muhasebe Standartları Kurulu tarafından Mayıs 2008’de
Finansal Raporlama Serisi “Finansal Raporlamaya İlişkin Kavramsal Çerçeve: Finansal Raporlamanın Amacı ve Karara Faydalı Finansal Raporlama Bilgisinin Niteliksel Özellikleri ve Kısıtları” başlıklı taslak metin yayınlanmıştır. Bu taslak metinde finansal raporlarda yer alan bilgilerin faydalılığını belirleyen 6 niteliksel özellik ve 2 kısıttan bahsedilmektedir. Bunlar; ihtiyaca uygunluk, doğru bir şekilde gösterim, karşılaştırılabilirlik, teyit edilebilirlik, zamanında sunulma, anlaşılabilirlik, önemlilik ile fayda
ve maliyet dengesidir. Bu özelliklerden son ikisi kısıtları oluşturmaktadır. Finansal tablolarda yer alan bilgilerin faydalılığını belirleyen söz konusu niteliksel özellikler Maliye Bakanlığı Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği Sıra No: 1’de de ihtiyaca
uygunluk, güvenilirlik, anlaşılabilirlik, karşılaştırılabilirlik ve zamanında sunulma olarak sıralanmıştır.
Bir bilginin güvenilir olması için bu bilginin doğru bir şekilde gösterim diğer bir ifade ile temsilde doğruluk, tarafsızlık ve teyit edilebilirlik (doğrulanabilirlik) özelliklerine sahip olması gerekir (IASB Discussion Paper 2005, par. 203; Steering Committee on National Performance Monitoring of Government Trading
Enterprises 1994, 22). Güvenilirlik ile ilgili söz konusu unsurlar
TMSK Kavramsal Çerçevesi ve SPK Tebliği Seri: XI, No: 25’de
MÖDAV 2009/3
MUHASEBECİLER VE FİNANSAL ANALİSTLERİN HALKA AÇIK ŞİRKETLERİN FİNANSAL
TABLOLARININ NİTELİKSEL ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ ALGILAMALARI ÜZERİNE BİR
ARAŞTIRMA
51
MÖDAV 2009/3
52
Yrd. Doç. Dr. Hikmet ULUSAN
Doç. Dr. Metin SABAN
doğru bir şekilde gösterim, tarafsızlık ve tam açıklama (tamlık)
olarak belirtilmiştir. Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu
ve Finansal Muhasebe Standartları Kurulu’nun yukarıda adı geçen taslak metinlerinde bir bilginin ekonomik olayı doğru bir şekilde göstermesi için bilginin tam, hatasız ve tarafsız olması gerektiği belirtilmiş olup teyit edilebilirlik ayrı bir niteliksel özellik
olarak sınıflandırılmıştır (FASB 2008, 18-21).
3. LİTERATÜR İNCELEMESİ
Birçok araştırmacı tarafından yapılan araştırmaların odağını finansal tabloları da kapsayan işletme yıllık raporlarının farklı yönleri oluşturmaktadır. Bunun nedeni ise, işletme yıllık raporlarının halka açık şirketler ve ilgili taraflar arasında geleneksel ve
yasal bir iletişim aracı görevi görmesidir (Chatterjee 2007, 166).
Geçmişte yıllık raporların faydalılığı yoğun bir şekilde tartışılmış
(Kitindi ve diğerleri 2007, 55) ve bu konuda 1970’li yıllardan itibaren çok sayıda çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların çoğunluğu ekonomisi gelişmiş ülkeleri kapsamaktadır. Gelişmekte olan
ülkelerde yapılan çalışma sayısı ise sınırlıdır (Naser ve diğerleri 2003, 599). Ancak, son zamanlarda gelişmekte olan ülkelerde de bu konuda yapılan çalışmalarda bir artış olduğu görülmektedir. Yıllık raporların ve dolayısıyla finansal tabloların faydalılığı ile ilgili yakın zamanlarda yapılan çalışmalar hakkında aşağıda
özet bir bilgi verilmiştir.
i) Yıllık raporların faydalılığı sadece yıllık raporların faydalılığını araştıran çalışmalar (Örneğin; Stainbank ve Peebles 2006)
kapsamında ele alınıp incelendiği gibi işletme raporlamasının çeşitli yönleriyle ilgili farklı finansal tablo kullanıcılarının algılamalarını araştıran çalışmalar (Örneğin; Naser ve diğerleri 2003,
Alattar ve Al-Khater 2007) kapsamında da ele alınıp incelenmiştir.
ii) Yıllık raporların faydalılığı konusundaki çalışmalar bu raporlarda yer alan bilgi kalemlerinin her birinin faydalılığı konusunda finansal tablo kullanıcılarının algılamalarını (Örneğin; Naser ve diğerleri 2003, Mirshekary ve Saudagaran 2005) araştırdığı gibi finansal tablo hazırlayıcıları ve kullanıcılarının örneğin sadece adi hisse senetlerinin satın alınması, elde tutulması veya sa-
tılması kararlarının alınması gibi tek bir karar açısından da yıllık
raporların faydalılığı ile ilgili algılamalarını da (Örneğin; Stainbank ve Peebles 2006) araştırmaktadır.
iii) Yıllık raporların faydalılığı konusundaki çalışmalar finansal tablolarda yer alan bilgilerin faydalılığını belirleyen niteliksel özelliklerin tamamını (Örneğin; Obaidat 2007) incelediği
gibi bu özelliklerin sadece birini veya daha fazlasını da (Örneğin;
Thinggaard ve Damkier 2008, Hynes ve Bexley 2003, Conover
ve diğerleri 2007, Ahmed 2003, Callao ve diğerleri 2007, Lantto
2005, Al-Sehali ve Spear 2004) incelemektedir.
iv) Yıllık raporların faydalılığı konusundaki çalışmalardan
bazıları yıllık raporların faydalılığını tek bir kullanıcı açısından
(Örneğin; Kitindi ve diğerleri 2007) araştırırken bazıları ise birden fazla kullanıcı açısından (Örneğin; Naser ve diğerleri 2003)
araştırmaktadır.
v) Yıllık raporların faydalılığı ile ilgili çalışmalar daha çok
yıllık raporların değer - ihtiyaca uygunluğu konusunda yapılmış
olup finansal tablolarda yer alan bilgilerin faydalılığını belirleyen diğer niteliksel özellikler konusundaki çalışmalar ise nispeten daha az sayıdadır. Değer - ihtiyaca uygunluk konusundaki çalışmalar ise işletmelerin piyasa değeri ve defter değeri arasındaki ilişki (Örneğin; Callao ve diğerleri 2007) araştırılarak yapıldığı
gibi bu konuda kullanıcıların algılamaları (Örneğin; Thinggaard
ve Damkier 2008) araştırılarak da yapılmaktadır.
vi) Yıllık raporların faydalılığı konusundaki bazı çalışmalar
finansal raporlamanın faydalılığı konusundaki gelişmeleri diğer
bir ifade ile finansal raporlama sürecinin daha iyi ya da daha kötü
olup olmadığını (Örneğin; Lyle ve diğerleri 2008) araştırmaktadır.
vii) Yıllık raporların faydalılığı ile ilgili yapılan çalışmalar
ülke bazında olduğu gibi farklı ülkelerin karşılaştırması ve özellikle ülkelerin kendi genel kabul görmüş muhasebe ilkeleri (Generally Accepted Accounting Principles, GAAP)’ne göre hazırlanan finansal tabloların faydalılığının IAS / IFRS’ye göre hazırlananların faydalılığı ile karşılaştırılması şeklinde de yapılmaktadır
MÖDAV 2009/3
MUHASEBECİLER VE FİNANSAL ANALİSTLERİN HALKA AÇIK ŞİRKETLERİN FİNANSAL
TABLOLARININ NİTELİKSEL ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ ALGILAMALARI ÜZERİNE BİR
ARAŞTIRMA
53
MÖDAV 2009/3
54
Yrd. Doç. Dr. Hikmet ULUSAN
Doç. Dr. Metin SABAN
(Bkz. Callao ve diğerleri 2007, 154).
viii) Yıllık raporların faydalılığı ile ilgili çalışmaların çoğunluğu kullanıcıların yıllık raporlar ile ilgili algılamalarını öğrenmek amacıyla yapıldığı için bu çalışmalarda genellikle veri olarak anket yoluyla derlenen bilgiler esas alınmaktadır. Sadece yıllık raporların değer - ihtiyaca uygunluğu araştırmalarında finansal tablolarda yer alan bilgiler esas alınır.
Yukarıda belirtildiği gibi yıllık raporların ve dolayısıyla finansal tabloların faydalılığı konusunda muhasebe literatüründe
çok sayıda çalışma bulunmakla birlikte IAS / IFRS’ye göre sunulan bilgilerin faydalılığını araştıran çalışma sayısı sınırlıdır (Lantto 2005, 2). Yıllık raporların faydalılığı konusunda yakın zamanlarda IAS / IFRS’nin kullanıldığı ülkelerde yapılan çalışmaların
finansal tablolarda yer alan bilgilerin faydalılığı diğer bir ifade ile
finansal tabloların niteliksel özellikleri ve en önemli yıllık rapor
kısmı konusundaki bulguları aşağıda özetlenmeye çalışılmıştır.
Naser ve diğerleri (2003) tarafından Kuveyt’de IAS /
IFRS’ye göre hazırlanan işletme yıllık raporlarının çeşitli yönleriyle ilgili 306 finansal tablo kullanıcısının (kurumsal yatırımcılar, bireysel yatırımcılar, finansal analistler, kredi analistleri, devlet memurları, denetçiler, akademisyenler ve broker) algılamalarının araştırıldığı çalışmada finansal tablo kullanıcıları faydalı işletme bilgisinin özelliklerini en fazla önemliden en az önemliye
doğru güvenilirlik, zamanında sunulma, tarafsızlık, anlaşılabilirlik, bilgi kaynaklarına kolay erişim, spesifik bilginin elde edilebilirliği ve bağımsız doğrulama olarak sıralamıştır. Finansal tablo kullanıcıları yönetim kurulu faaliyet raporu, finansal tablolar,
denetçi raporu ve finansal tablo dipnotlarından oluşan yıllık raporun farklı kısımları arasından anlaşılması en zor kısım olarak finansal tablo ve dipnotları, en güvenilir kısım olarak finansal tabloları ve en önemli kısım olarak da gelir tablosunu görmektedir.
Finansal tablo kullanıcılarının hemen hemen tamamı muhasebe
döneminin kapanışı ve yıllık raporun yayınlanma tarihi arasındaki süre ne kadar uzun olursa bilginin ihtiyaca uygunluğunun da o
kadar az olacağı konusundaki görüş ile uyumlu olarak yıllık raporların muhasebe döneminin sonundan itibaren 30 günden daha
kısa bir sürede yayınlanması gerektiğini kuvvetli bir şekilde kabul etmektedir.
Stainbank ve Peebles (2006) Güney Afrika’da yıllık rapor
hazırlayıcısı olarak 38 finansal yönetici ve yıllık rapor kullanıcısı olarak 12 menkul kıymet yatırım fonu yöneticisinin adi hisse senetlerinin satın alınması, elde tutulması veya satılması kararları alınırken temel bilgi kaynakları olduğunu düşündükleri bilgi
kaynağının ne olduğunu diğer bir ifade ile işletme yıllık raporlarının faydalılığını araştırmıştır. Güney Afrika’da işletmeler IAS /
IFRS ile uyumlaştırılan Güney Afrika GAAP’a göre finansal tablolarını hazırlamaktadır. Finansal yöneticiler adi hisse senetlerinin satın alınması, elde tutulması veya satılması kararlarını verirken kullandıkları işletme yıllık raporlarının en önemli kısmı olarak gelir tablosunu görürken menkul kıymet yatırım fonu yöneticisi nakit akım tablosunun yıllık raporun en önemli kısmı olduğunu düşünmektedir. Finansal yöneticiler muhasebe bilgilerinin
faydalılığını değerlendirmede en önemli niteliksel özelliğin gerçeği doğru ve dürüst bir şekilde yansıtma / dürüst sunum ve menkul kıymet yatırım fonu yöneticisi ise karşılaştırılabilirlik olduğunu düşünmektedir.
Callao ve diğerleri (2007) tarafından en yüksek hisse senedi piyasa kapitalizasyonuna sahip İspanya Ulusal Menkul Kıymetler Piyasası’nda faaliyet gösteren 26 şirketin (finansal kurumlar ve sigorta şirketleri hariç) 2004 ve 2005 yıllarının ilk yarıyılına ait hem İspanya standartları hem de IAS / IFRS’ye göre sunulan finansal tablo verileri esas alınarak yapılan çalışmada her
iki standarda göre de piyasa değerinin defter değerinden önemli ölçüde farklı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca, bu çalışmada elde edilen sonuçlar piyasa değeri / defter değeri oranının uygulanan muhasebe standartlarına bağlı olarak önemli ölçüde değiştiğini ve her iki durumda da piyasa değeri / defter değeri oranının 2’den daha az olduğunu da göstermektedir. Bunlara ilaveten,
bu çalışmada piyasa değeri ve defter değeri arasındaki uçurumun
IAS / IFRS kullanıldığı zaman İspanya standartlarının kullanıldığı zamana göre daha da büyüdüğü sonucuna varılmıştır. Özetle,
bu çalışmada elde edilen bulgular İspanya’da IAS / IFRS’nin kabulünden sonra finansal tabloların ihtiyaca uygunluğunda herhan-
MÖDAV 2009/3
MUHASEBECİLER VE FİNANSAL ANALİSTLERİN HALKA AÇIK ŞİRKETLERİN FİNANSAL
TABLOLARININ NİTELİKSEL ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ ALGILAMALARI ÜZERİNE BİR
ARAŞTIRMA
55
MÖDAV 2009/3
56
Yrd. Doç. Dr. Hikmet ULUSAN
Doç. Dr. Metin SABAN
gi bir iyileşmenin olmadığına ışık tutmaktadır.
Lyle ve diğerleri (2008) tarafından toplam 341 finansal raporlama arz zinciri taraftarının (bütün dünyadan finansal tablo hazırlayıcıları ve kullanıcıları, denetçiler, standart belirleyiciler, düzenleyiciler ve akademisyenler) halka açık şirketlerde finansal raporlama arz zincirinin 4 önemli alanı olan işletme yönetimi, finansal raporlama süreci, finansal raporların denetimi ve finansal
raporların faydalılığı ile ilgili algılamalarını tespit etmek amacıyla yapılan çalışmada finansal raporlama arz zinciri taraftarları 5
yıl boyunca finansal raporların daha çok ihtiyaca uygun, karşılaştırılabilir ve güvenilir olduğunu ancak finansal raporların anlaşılabilirliğinin 5 yıl öncesi ile kıyaslandığında iyileşmediğini düşündükleri sonucuna varılmıştır. Bu çalışmada elde edilen bir diğer sonuç ise, finansal raporlama arz zinciri taraftarlarının IAS /
IFRS’nin kabulü gibi daha tekdüze raporlama eğiliminin uluslararası ortamda finansal raporlarda daha fazla tutarlılık ve daha iyi
karşılaştırılabilirliğe neden olduğunu düşünmeleridir. Ayrıca, bu
çalışmada finansal raporlama arz zinciri taraftarlarının tamamının
işletmelerin yıllık esasta yayınladıkları finansal raporlama bilgisini 6 aylık, 3 aylık, aylık ve gerçek zamanlı bilgiye göre daha faydalı buldukları sonucuna da varılmıştır. Bunlara ilaveten, finansal raporlama arz zinciri taraftarlarının bir işletme hakkındaki bütün bilgi kaynakları arasından en faydalı bilgi kaynağı olarak işletme yıllık finansal tablolarını görmeleri bu çalışmada elde edilen bir diğer sonuçtur.
4. MUHASEBECİLER VE FİNANSAL ANALİSTLERİN
HALKA AÇIK ŞİRKETLERİN FİNANSAL TABLOLARININ NİTELİKSEL ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ ALGILAMALARI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA
4.1. Araştırmanın Amacı, Yöntemi, Evreni, Varsayımları ve Sınırlamaları
Bu çalışmanın temel amacı finansal tablo hazırlayıcısı olarak
muhasebeciler ve finansal tablo kullanıcısı olarak finansal analistlerin halka açık şirketlerin IAS / IFRS’ye göre hazırlayıp yayınladıkları genel amaçlı finansal tablolarının niteliksel özellik-
lerinin düzeyi, diğer bir ifade ile bu tabloların finansal tablolarda yer alan bilgilerin faydalılığını belirleyen niteliksel özelliklere ne ölçüde sahip oldukları konusundaki algılamalarına dair delil
sağlamaktır. Ayrıca, bu çalışmada muhasebeciler ve finansal analistlerin SPK Tebliği Seri: XI, No: 29’a göre halka açık şirketlerin ara dönem ve yıllık finansal tablolarının borsaya bildirim süresinin uygun bir zaman olup olmadığı, halka açık şirketlerin finansal tablolarında yer alan bilgilerin kullanıcıların işine yaraması için sahip olması gereken niteliksel özelliklerin önem derecesi
ve bu tabloların içerdikleri bilgilerin kullanıcıların işine yaraması
açısından önemlilik derecesi ile ilgili algılamalarının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada, söz konusu amaçlara ulaşmak
için aşağıdaki soruların cevapları araştırılmıştır.
i) Muhasebeciler ve finansal analistlerin halka açık şirketlerin finansal tablolarının ihtiyaca uygunluk, olayları doğru bir şekilde gösterme, tarafsızlık, tam açıklama, teyit edilebilirlik, anlaşılabilirlik, önceki dönem veya dönemlerin ve aynı döneme ait diğer halka açık şirketlerin finansal tablolarıyla karşılaştırılabilirlik
düzeyi ile ilgili algılamaları nedir?
ii) Muhasebeciler ve finansal analistlerin SPK Tebliği Seri:
XI, No: 29’a göre halka açık şirketlerin ara dönem ve yıllık finansal tablolarının borsaya bildirim süresinin uygun bir zaman olup
olmadığı ile ilgili algılamaları nedir?
iii) Muhasebeciler ve finansal analistlerin halka açık şirketlerin finansal tablolarının niteliksel özelliklerinin önem derecesi ile
ilgili algılamaları nedir?
iv) Muhasebeciler ve finansal analistlerin halka açık şirketlerin finansal tablolarının önemlilik derecesi ile ilgili algılamaları nedir?
Yukarıdaki sorulara cevap bulmak amacıyla 15 sorudan oluşan bir anket formu hazırlanmıştır. Anket formu iki bölümden
oluşmaktadır. Birinci bölüm, muhasebeciler ve finansal analistler hakkında genel bilgilerin elde edilmesine yönelik soruların yer
aldığı bölümdür. İkinci bölüm ise yukarıdaki sorulara cevap bulmak amacıyla sorulan soruları içermektedir. Ankette yer alan so-
MÖDAV 2009/3
MUHASEBECİLER VE FİNANSAL ANALİSTLERİN HALKA AÇIK ŞİRKETLERİN FİNANSAL
TABLOLARININ NİTELİKSEL ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ ALGILAMALARI ÜZERİNE BİR
ARAŞTIRMA
57
MÖDAV 2009/3
58
Yrd. Doç. Dr. Hikmet ULUSAN
Doç. Dr. Metin SABAN
ruların tamamı kapalı uçlu olup üç soru hariç diğer sorular 5’li likert ölçeğine göre hazırlanmıştır. Diğer üç sorudan birisine evet
veya hayır cevabı, iki soru için ise belirtilen ifadelerin önem derecesine göre sıralanması istenmiştir. Anket formları muhasebeciler ve finansal analistlere elektronik posta yoluyla gönderilmiştir.
Bu araştırmanın evrenini hisse senetleri İMKB’de işlem gören ve finansal sektörde faaliyet gösteren şirketler ve holding şirketlerinin dışında kalan 230 halka açık şirkette çalışan muhasebeciler ve faaliyet halinde olan 90 aracı kurum şirketinde çalışan finansal analistler oluşturmaktadır. Araştırmanın muhasebecilere yapılmasının nedeni, muhasebecilerin muhasebe literatürünü
iyi bilen kişiler olarak halka açık şirketlerin IAS / IFRS’ye göre
hazırlayıp yayınladıkları finansal tabloları finansal tabloların sahip olması gereken niteliksel özellikler açısından daha iyi değerlendirebilecekleri ve ankette yer alan sorulara bütün finansal tablo kullanıcıları açısından bakarak cevap vereceklerinin düşünülmesidir. Finansal analistlere yapılmasının nedeni ise işletmelerin
iki temel sermaye sağlayıcısından birisi olan mevcut ve potansiyel yatırımcılar özellikle de bireysel yatırımcılar için hangi bilgi
türünün faydalı olduğunu en iyi bilen kişilerin finansal analistlerin olduğunun düşünülmesidir.
Bu çalışmada, muhasebeciler ve finansal analistlerin halka
açık şirketlerin finansal tablolarını ihtiyaca uygunluk, doğru bir
şekilde gösterim, tarafsızlık, tam açıklama, teyit edilebilirlik, anlaşılabilirlik, karşılaştırılabilirlik ve zamanında sunulma niteliksel özellikleri açısından değerlendirmeleri istenmiştir. Bu çalışmada, muhasebeciler ve finansal analistlerin ankette yer alan soruları cevaplarken söz konusu niteliksel özelliklerin ne anlama
geldiğini tanımlamada Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu Kavramsal Çerçevesi ile uyumlu olan TMSK Kavramsal Çerçevesi ve SPK Tebliği Seri: XI, No: 25’i esas alacakları varsayılmıştır. Bu çalışmanın sınırlaması araştırmaya katılım oranının arzu edilen düzeyde olmamasıdır. Anket formundan elde edilen verilerin analizinde tanımlayıcı istatistik yöntemlerinden frekans analizi ve aritmetik ortalama ile tek örnek t testi ve bağımsız
iki örnek t testi kullanılmıştır. Verilerin analizinde istatistik paket
programlarından SPSS 13.0 programından yararlanılmıştır.
4.2. Araştırma Verilerinin Analizi ve Yorumlanması
Bu araştırmanın evrenini oluşturan 230 muhasebeci ve 90 finansal analistin tamamına anket formu elektronik posta yoluyla
gönderilmiştir. Geri dönen anket sayısı toplam 37 olup cevaplama
oranı muhasebecilerde %10 ve finansal analistlerde ise %15,6’dır.
Muhasebeciler ve finansal analistler tarafından cevaplanan anket
sayısı sırasıyla 23 ve 14’tür. Anket yoluyla elde edilen verilerin
analizi ve yorumu çalışmanın amaçları doğrultusunda aşağıda 5
ayrı bölüm altında ele alınarak incelenmiştir.
4.2.1. Araştırmaya Katılan Muhasebeciler ve Finansal
Analistler Hakkında Bilgiler
Araştırmaya katılan muhasebecilerin %26,1’i bayan ve
%73,9’u erkektir. Finansal analistlerin ise %21,4’ü bayan ve
%78,6’sı erkektir.
Mesleki deneyimleri incelendiğinde muhasebecilerin
%13’nün 2-5 yıl arası, %13’nün 6-10 yıl arası, %8,7’nin 11-15
yıl arası, %21,7’nin 16-20 yıl arası ve %43,6’nın 21 yıldan fazla bu mesleği icra ettikleri görülmektedir. Finansal analistlerin ise
%21,4’ü 2-5 yıl arası, %28,6’sı 6-10 yıl arası, %14,3’ü 11-15 yıl
arası, %28,6’sı 16-20 yıl arası ve %7,1’i 21 yıldan fazla bu mesleği icra etmektedir. 1 yıldan az mesleki deneyimi olan muhasebeci ve finansal analist yoktur.
Araştırmaya katılan muhasebeciler ve finansal analistlerin
eğitim düzeyleri incelendiğinde de muhasebecilerin %8,7’nin
lise, %69,6’nın lisans ve %21,7’nin yüksek lisans mezunu ve finansal analistlerin ise %78,6’nın lisans ve %21,4’nün yüksek lisans mezunu olduğu görülmektedir.
4.2.2. Muhasebeciler ve Finansal Analistlerin Halka Açık
Şirketlerin Finansal Tablolarının Niteliksel Özelliklerinin
Düzeyi İle İlgili Algılamaları
Araştırma evrenine dahil muhasebeciler ve finansal analistlere halka açık şirketlerin IAS / IFRS’ye göre hazırlayıp yayınladıkları bilanço, gelir tablosu, nakit akım tablosu, özkaynaklar değişim tablosu ve finansal tablo dipnotları sunulmuş ve bunların
her birini finansal tablolarda yer alan bilgilerin faydalılığını be-
MÖDAV 2009/3
MUHASEBECİLER VE FİNANSAL ANALİSTLERİN HALKA AÇIK ŞİRKETLERİN FİNANSAL
TABLOLARININ NİTELİKSEL ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ ALGILAMALARI ÜZERİNE BİR
ARAŞTIRMA
59
MÖDAV 2009/3
60
Yrd. Doç. Dr. Hikmet ULUSAN
Doç. Dr. Metin SABAN
lirleyen ihtiyaca uygunluk, doğru bir şekilde gösterim, tarafsızlık, tam açıklama, teyit edilebilirlik, anlaşılabilirlik ve karşılaştırılabilirlik niteliksel özellikleri açısından değerlendirerek söz konusu niteliksel özelliklere ne ölçüde sahip oldukları konusundaki algılamalarını 5’li likert ölçeğine göre belirtmeleri istenmiştir.
Aşağıda öncelikle araştırmaya katılan muhasebecilerin ve finansal analistlerin halka açık şirketlerin finansal tablolarının niteliksel özelliklerinin düzeyi ile ilgili algılamaları ayrı ayrı analiz edilip yorumlanmıştır. Daha sonra ise, bu iki grubun algılamalarının
bir karşılaştırması yapılmıştır.
a) Muhasebecilerin Halka Açık Şirketlerin Finansal Tablolarının Niteliksel Özelliklerinin Düzeyi İle İlgili Algılamaları
Halka açık şirketlerin IAS / IFRS’ye göre hazırlayıp yayınladıkları finansal tabloların finansal tablolarda yer alan bilgilerin
faydalılığını belirleyen niteliksel özelliklere ne ölçüde sahip oldukları konusunda sorulan 8 soruya 23 muhasebeci cevap vermiştir. Araştırmaya katılan muhasebecilerin bu sorulara verdikleri cevapların aritmetik ortalama sonuçları Tablo 1’de sunulduğu gibidir.
Tablo 1’de görüldüğü gibi araştırmaya katılan muhasebecilerin halka açık şirketlerin finansal tablolarının niteliksel özelliklerinin düzeyi ile ilgili algılamalarına dair bütün finansal tablo ve
dipnotlar için verdikleri cevapların ortalamaları 3,09 ile 3,87 arasında değişmektedir. Söz konusu ortalamaların bir kısmı 4’e daha
yakın iken bir kısmı ise 3’e daha yakındır.
Tablo 1’de yer alan ortalamalar finansal tabloların niteliksel özelliklerinin her biri itibariyle karşılaştırıldığında araştırmaya katılan muhasebecilerin bilanço, gelir tablosu, nakit akım tablosu, özkaynaklar değişim tablosu ve finansal tablo dipnotlarının
niteliksel özelliklerinin düzeyi ile ilgili algılamalarına dair verdikleri cevapların ortalamaları arasında farklar bulunduğu görülecektir. Bu farkların istatistiki açıdan anlamlı olup olmadığını test
etmek için tek örnek t testi yapılmıştır. Tek örnek t testi “p değerleri” sonuçlarına göre araştırmaya katılan muhasebecilerin aşağıda belirtilen finansal tabloların niteliksel özellikleri hariç halka açık şirketlerin diğer finansal tablolarının niteliksel özellikle-
rinin düzeyi ile ilgili algılamalarına dair verdikleri cevapların ortalamaları arasındaki farklar %10 anlamlılık düzeyinde istatistiki
açıdan anlamsız çıkmıştır. Dolayısıyla, araştırmaya katılan muhasebecilerin verdikleri cevapların ortalamaları arasındaki farkların
istatistiki açıdan anlamsız çıktığı halka açık şirketlerin finansal
tablo ve dipnotlarının tamamının ihtiyaca uygunluk, olayları doğru bir şekilde gösterme, tarafsızlık, tam açıklama, teyit edilebilirlik, anlaşılabilirlik, önceki dönem veya dönemlerin ve aynı döneme ait diğer halka açık şirketlerin finansal tablolarıyla karşılaştırılabilirlik düzeylerinin aynı olduğunu düşündükleri söylenebilir.
Araştırmaya katılan muhasebecilerin halka açık şirketlerin
finansal tablolarının niteliksel özelliklerinin düzeyi ile ilgili algılamalarına dair verdikleri cevapların ortalamaları arasındaki farkların %10 anlamlılık düzeyinde istatistiki açıdan anlamlı çıktığı
durumlar şunlardır:
i) Bilanço ve nakit akım tablosunun ihtiyaca uygunluğu (p
= 0,006),
ii) Bilanço ve özkaynaklar değişim tablosunun ihtiyaca uygunluğu (p = 0,044),
iii) Gelir tablosu ve nakit akım tablosunun ihtiyaca uygunluğu (p = 0,006),
iv) Gelir tablosu ve özkaynaklar değişim tablosunun ihtiyaca uygunluğu (p = 0,044),
v) Finansal tablo dipnotları ve nakit akım tablosunun ihtiyaca uygunluğu (p = 0,028),
vi) Özkaynaklar değişim tablosu ve nakit akım tablosunun
doğru bir şekilde gösterim özelliği (p = 0,037),
vii) Bilanço ve nakit akım tablosunun anlaşılabilirliği (p =
0,078) ve
viii) Gelir tablosu ve nakit akım tablosunun anlaşılabilirliği (p = 0,078).
Yukarıdaki açıklamalar ve Tablo 1’deki aritmetik ortalama
sonuçlarına göre araştırmaya katılan muhasebecilerin bilanço ve
MÖDAV 2009/3
MUHASEBECİLER VE FİNANSAL ANALİSTLERİN HALKA AÇIK ŞİRKETLERİN FİNANSAL
TABLOLARININ NİTELİKSEL ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ ALGILAMALARI ÜZERİNE BİR
ARAŞTIRMA
61
MÖDAV 2009/3
62
Yrd. Doç. Dr. Hikmet ULUSAN
Doç. Dr. Metin SABAN
gelir tablosunun nakit akım tablosu ve özkaynaklar değişim tablosundan ve finansal tablo dipnotlarının da nakit akım tablosundan biraz daha fazla ihtiyaca uygun olduğunu düşündükleri söylenebilir. Ayrıca, araştırmaya katılan muhasebecilere göre özkaynaklar değişim tablosunun doğru bir şekilde gösterim özelliği nakit akım tablosundan biraz daha fazladır. Bunlara ilaveten, araştırmaya katılan muhasebeciler bilanço ve gelir tablosunu nakit
akım tablosuna göre biraz daha fazla anlaşılabilir bulmaktadır.
b) Finansal Analistlerin Halka Açık Şirketlerin Finansal
Tablolarının Niteliksel Özelliklerinin Düzeyi İle İlgili Algılamaları
Halka açık şirketlerin IAS / IFRS’ye göre hazırlayıp yayınladıkları finansal tabloların finansal tablolarda yer alan bilgilerin
faydalılığını belirleyen niteliksel özelliklere ne ölçüde sahip oldukları konusunda sorulan 8 soruya 14 finansal analist cevap vermiştir. Araştırmaya katılan finansal analistlerin bu sorulara verdikleri cevapların aritmetik ortalama sonuçları Tablo 2’de sunulduğu gibidir.
Tablo 2’de görüldüğü gibi araştırmaya katılan finansal analistlerin halka açık şirketlerin finansal tablolarının niteliksel özelliklerinin düzeyi ile ilgili algılamalarına dair bütün finansal tablo
ve dipnotlar için verdikleri cevapların ortalamaları 2,64 ile 3,71
arasında değişmekte olup genellikle 3 civarındadır.
Tablo 2’de yer alan ortalamalar finansal tabloların niteliksel özelliklerinin her biri itibariyle karşılaştırıldığında araştırmaya katılan finansal analistlerin bilanço, gelir tablosu, nakit akım
tablosu, özkaynaklar değişim tablosu ve finansal tablo dipnotlarının niteliksel özelliklerinin düzeyi ile ilgili algılamalarına dair
verdikleri cevapların ortalamaları arasında farklar bulunduğu görülecektir. Bu farkların istatistiki açıdan anlamlı olup olmadığını test etmek için yapılan tek örnek t testi “p değerleri” sonuçlarına göre araştırmaya katılan finansal analistlerin halka açık şirketlerin bütün finansal tablo ve dipnotlarının niteliksel özelliklerinin düzeyi ile ilgili algılamalarına dair verdikleri cevapların ortalamaları arasındaki farklar %10 anlamlılık düzeyinde istatistiki
açıdan anlamsız çıkmıştır. Dolayısıyla, araştırmaya katılan finan-
sal analistlerin halka açık şirketlerin finansal tablo ve dipnotlarının tamamının ihtiyaca uygunluk, olayları doğru bir şekilde gösterme, tarafsızlık, tam açıklama, teyit edilebilirlik, anlaşılabilirlik, önceki dönem veya dönemlerin ve aynı döneme ait diğer halka açık şirketlerin finansal tablolarıyla karşılaştırılabilirlik düzeylerinin aynı olduğunu düşündükleri söylenebilir.
c) Muhasebeciler ve Finansal Analistlerin Halka Açık Şirketlerin Finansal Tablolarının Niteliksel Özelliklerinin Düzeyi
İle İlgili Algılamalarının Karşılaştırılması
Tablo 1 ve Tablo 2’de yer alan ortalamalar her bir finansal
tablo ve finansal tablo niteliksel özelliği itibariyle karşılaştırıldığında araştırmaya katılan muhasebeciler ve finansal analistlerin
halka açık şirketlerin finansal tablolarının niteliksel özelliklerinin düzeyi ile ilgili algılamalarına dair verdikleri cevapların ortalamaları arasında farklar olduğu görülecektir. Bu farkların istatistiki açıdan anlamlı olup olmadığını test etmek için yapılan bağımsız iki örnek t testi “p değerleri” sonuçları Tablo 3’de sunulduğu gibidir.
Tablo 3’deki bağımsız iki örnek t testi “p değerleri” sonuçlarında da görüldüğü gibi araştırmaya katılan muhasebeciler ve
finansal analistlerin aşağıda belirtilen durumlar hariç halka açık
şirketlerin finansal tablolarının niteliksel özelliklerinin düzeyi ile
ilgili algılamalarına dair verdikleri cevapların ortalamaları arasındaki farklar %10 anlamlılık düzeyinde istatistiki açıdan anlamsız
çıkmıştır. Dolayısıyla, söz konusu halka açık şirketlerin finansal
tablo ve dipnotlarının niteliksel özelliklerinin düzeyi ile ilgili bu
iki grubun algılamaları arasında fark olmadığı söylenebilir.
Araştırmaya katılan muhasebeciler ve finansal analistlerin
halka açık şirketlerin finansal tablolarının niteliksel özelliklerinin düzeyi ile ilgili algılamalarına dair verdikleri cevapların ortalamaları arasındaki farkların %10 anlamlılık düzeyinde istatistiki
açıdan anlamlı çıktığı durumlar şunlardır:
i) Bilançonun doğru bir şekilde gösterim,
ii) Bilanço ve gelir tablosunun tarafsızlığı,
iii) Bilanço, gelir tablosu, özkaynaklar değişim tablosu ve fi-
MÖDAV 2009/3
MUHASEBECİLER VE FİNANSAL ANALİSTLERİN HALKA AÇIK ŞİRKETLERİN FİNANSAL
TABLOLARININ NİTELİKSEL ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ ALGILAMALARI ÜZERİNE BİR
ARAŞTIRMA
63
MÖDAV 2009/3
64
Yrd. Doç. Dr. Hikmet ULUSAN
Doç. Dr. Metin SABAN
nansal tablo dipnotlarının tam açıklama,
iv) Bilanço, gelir tablosu, özkaynaklar değişim tablosu ve finansal tablo dipnotlarının teyit edilebilirliği,
v) Bilanço, gelir tablosu ve finansal tablo dipnotlarının anlaşılabilirliği,
vi) Bilanço, gelir tablosu ve finansal tablo dipnotlarının önceki dönem veya dönemler ile karşılaştırılabilirliği ve
vii) Bilanço, gelir tablosu ve finansal tablo dipnotlarının aynı
döneme ait diğer halka açık şirketler ile karşılaştırılabilirliği.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere araştırmaya
katılan muhasebeciler ve finansal analistlerin halka açık şirketlerin finansal tablolarının niteliksel özelliklerinin düzeyi ile ilgili
algılamalarına dair verdikleri cevapların ortalamaları arasındaki
fark en fazla bilanço ile ilgilidir. Bilançoyu sırası ile gelir tablosu, finansal tablo dipnotları ve özkaynaklar değişim tablosu takip
etmektedir. Araştırmaya katılan muhasebeciler ve finansal analistlerin nakit akım tablosunun niteliksel özelliklerinin düzeyi ile
ilgili algılamaları arasında ise fark yoktur.
Yukarıdaki açıklamalar ve Tablo 1 ve 2’deki aritmetik ortalama sonuçlarına göre araştırmaya katılan muhasebecilerin finansal analistlere göre bilançonun biraz daha fazla doğru bir şekilde
gösterim ve bilanço ve gelir tablosunun ise biraz daha fazla tarafsızlık düzeyine sahip olduğunu düşündükleri söylenebilir. Ayrıca, araştırmaya katılan muhasebeciler finansal analistlere göre bilanço, gelir tablosu, özkaynaklar değişim tablosu ve finansal tablo dipnotlarının biraz daha fazla tam açıklama ve biraz daha fazla
teyit edilebilirlik düzeyine sahip olduğunu düşünmektedir. Bunlara ilaveten, araştırmaya katılan muhasebeciler finansal analistlere göre bilanço, gelir tablosu ve finansal tablo dipnotlarını biraz daha fazla anlaşılabilir ve bu finansal tablo ve dipnotları önceki dönem veya dönemler ve aynı döneme ait diğer halka açık şirketlerin bilanço, gelir tablosu ve finansal tablo dipnotları ile biraz
daha fazla karşılaştırılabilir bulmaktadır.
4.2.3. Muhasebeciler ve Finansal Analistlerin SPK Tebliği Seri: XI, No: 29’a göre Halka Açık Şirketlerin Ara Dönem ve Yıllık Finansal Tablolarının Borsaya Bildirim Süresinin Uygunluğu İle İlgili Algılamaları
Araştırma evrenine dahil muhasebeciler ve finansal analistlere SPK Tebliği Seri: XI, No: 29’a göre halka açık şirketlerin IAS /
IFRS’ye göre hazırladıkları ara dönem ve yıllık finansal tablolarının borsaya bildirim süresinin kullanıcıların ekonomik karar alma
sırasındaki bilgi ihtiyaçlarının en uygun şekilde karşılanması için
uygun bir zaman olup olmadığı ile ilgili algılamaları sorulmuş ve
bu soruya evet veya hayır şeklinde cevap vermeleri istenmiştir.
Araştırmaya katılan muhasebecilerin sadece %91,3’ü bu soruya
cevap vermiş ve %8,7’si ise cevap vermemiştir. Araştırmaya katılan finansal analistlerin ise tamamı bu soruyu cevaplamıştır. Bu
soruya cevap veren muhasebeciler ve finansal analistlerin verdikleri cevapların frekans analizi sonuçları Tablo 4’deki gibidir.
Tablo 4’de görüldüğü gibi bu soruya cevap veren muhasebecilerin %65,2’si halka açık şirketlerin hem ara dönem hem de
yıllık finansal tablolarının borsaya bildirim süresinin kullanıcıların ekonomik karar alma sırasındaki bilgi ihtiyaçlarının en uygun
şekilde karşılanması için uygun bir zaman olduğunu düşünürken
%26,1’i ise olmadığını düşünmektedir. Araştırmaya katılan finansal analistlerin %78,6’na göre halka açık şirketlerin ara dönem finansal tablolarının ve %35,7’ne göre ise yıllık finansal tablolarının borsaya bildirim süresi uygun bir zamandır. Ancak, araştırmaya katılan finansal analistlerin %21,4’ü halka açık şirketlerin ara
dönem finansal tablolarının ve %64,3’ü ise yıllık finansal tablolarının borsaya bildirim süresinin uygun bir zaman olmadığını düşünmektedir.
4.2.4. Muhasebeciler ve Finansal Analistlerin Halka Açık
Şirketlerin Finansal Tablolarının Niteliksel Özelliklerinin
Önem Derecesi İle İlgili Algılamaları
Araştırma evrenine dahil muhasebeciler ve finansal analistlere halka açık şirketlerin finansal tablolarında yer alan bilgilerin kullanıcıların işine yaraması için sahip olması gereken 8 niteliksel özellik sunulmuş ve bu niteliksel özellikleri önem derece-
MÖDAV 2009/3
MUHASEBECİLER VE FİNANSAL ANALİSTLERİN HALKA AÇIK ŞİRKETLERİN FİNANSAL
TABLOLARININ NİTELİKSEL ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ ALGILAMALARI ÜZERİNE BİR
ARAŞTIRMA
65
MÖDAV 2009/3
66
Yrd. Doç. Dr. Hikmet ULUSAN
Doç. Dr. Metin SABAN
sine göre en çok önemliden (1) en az önemliye (8) doğru sıralamaları istenmiştir. Araştırmaya katılan muhasebeciler ve finansal
analistlerin halka açık şirketlerin finansal tablolarının niteliksel
özelliklerinin önem derecesi ile ilgili algılamalarına dair verdikleri cevapların frekans analizi sonuçları sırasıyla Tablo 5 ve Tablo 6’da sunulduğu gibidir.
Tablo 5’de yer alan frekans analizi sonuçlarına göre araştırmaya katılan muhasebecilerin halka açık şirketlerin finansal tablolarının sahip olması gereken en önemli niteliksel özelliğin olayları doğru bir şekilde gösterme olduğunu düşündükleri söylenebilir. Çünkü bu soruya cevap veren 23 muhasebeciden 18’i finansal
tabloların sahip olması gereken 1. sırada önemli niteliksel özellik
olarak doğru bir şekilde gösterim niteliksel özelliğini belirtmiştir.
Doğru bir şekilde gösterim niteliksel özelliğini sırasıyla tarafsızlık, tam açıklama ve anlaşılabilirlik, teyit edilebilirlik, karşılaştırılabilirlik, zamanında sunulma ve ihtiyaca uygunluk takip etmektedir.
Tablo 6’da yer alan frekans analizi sonuçlarına göre araştırmaya katılan finansal analistlerin de muhasebeciler gibi finansal tabloların sahip olması gereken en önemli niteliksel özelliğin
olayları doğru bir şekilde gösterme olduğunu düşündükleri söylenebilir. Bu niteliksel özelliği sırasıyla tarafsızlık ve tam açıklama,
anlaşılabilirlik, teyit edilebilirlik, ihtiyaca uygunluk, zamanında
sunulma ve karşılaştırılabilirlik takip etmektedir.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere araştırmaya
katılan hem muhasebeciler hem de finansal analistler finansal tabloların en çok güvenilir olmasına önem vermektedir. Çünkü araştırmaya katılan daha fazla sayıda muhasebeci ve finansal analist
finansal tablolarda yer alan bilgilerin kullanıcıların işine yaraması için sahip olması gereken niteliksel özellikler arasında ilk 5’de
güvenilirlik unsurları olan doğru bir şekilde gösterim, tarafsızlık,
tam açıklama ve teyit edilebilirlik özelliklerini sıralamıştır. Yukarıdaki açıklamalarda dikkati çeken bir diğer önemli konu ise araştırmaya katılan daha fazla sayıda muhasebecinin finansal tabloların ihtiyaca uygunluğuna son sırada ve daha fazla sayıda finansal
analistin ise sondan 3. sırada yer vermeleridir. Oysa Uluslarara-
sı Muhasebe Standartları Kurulu ve Finansal Muhasebe Standartları Kurulu’nun ortak kavramsal çerçeve geliştirme projesi ile ilgili söz konusu taslak metinde ihtiyaca uygunluk ve doğru bir şekilde gösterimin temel niteliksel özellikler olduğu belirtilmiştir.
4.2.5. Muhasebeciler ve Finansal Analistlerin Halka Açık
Şirketlerin Finansal Tablolarının Önemlilik Derecesi İle İlgili Algılamaları
Araştırma evrenine dahil muhasebeciler ve finansal analistlere halka açık şirketlerin IAS / IFRS’ye göre hazırlayıp yayınladıkları finansal tablo ve dipnotlar sunulmuş ve bunları içerdikleri
bilgilerin kullanıcıların işine yaraması açısından önemlilik derecesine göre en çok önemliden (1) en az önemliye (5) doğru sıralamaları istenmiştir. Araştırmaya katılan muhasebeciler ve finansal
analistlerin bu soruya verdikleri cevapların frekans analizi sonuçları sırasıyla Tablo 7 ve Tablo 8’de sunulduğu gibidir.
Tablo 7’de yer alan frekans analizi sonuçlarına göre araştırmaya katılan muhasebecilerin içerdiği bilgilerin kullanıcıların
işine yaraması açısından en önemli finansal tablonun bilanço olduğunu düşündükleri söylenebilir. Çünkü bu soruya cevap veren
22 muhasebeciden 12’si en önemli finansal tablo olarak 1. sırada
bilançoyu belirtmiştir. Bilançoyu sırası ile gelir tablosu, finansal
tablo dipnotları, nakit akım tablosu ve özkaynaklar değişim tablosu takip etmektedir.
Tablo 8’de yer alan frekans analizi sonuçlarında da görüldüğü gibi bu soruya cevap veren 12 finansal analistten 5’i en önemli finansal tablo olarak bilançoyu 1. sırada gösterirken 4 finansal
analist de 2. sırada göstermiştir. Ayrıca, bu soruya cevap veren 12
finansal analistten 4’ü içerdiği bilgilerin kullanıcıların işine yaraması açısından gelir tablosuna 1. sırada yer verirken 4 finansal
analist de 2. sırada yer vermiştir. Dolayısıyla, araştırmaya katılan
finansal analistlerin en önemli finansal tablolar olarak bilanço ve
gelir tablosunu düşündükleri söylenebilir. Bilanço ve gelir tablosunu ise finansal tablo dipnotları takip etmektedir. Araştırmaya
katılan daha fazla sayıda finansal analistte göre özkaynaklar değişim tablosu ve nakit akım tablosunun içerdiği bilgilerin kullanıcıların işine yaraması açısından önemlilik dereceleri eşit olup di-
MÖDAV 2009/3
MUHASEBECİLER VE FİNANSAL ANALİSTLERİN HALKA AÇIK ŞİRKETLERİN FİNANSAL
TABLOLARININ NİTELİKSEL ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ ALGILAMALARI ÜZERİNE BİR
ARAŞTIRMA
67
MÖDAV 2009/3
68
Yrd. Doç. Dr. Hikmet ULUSAN
Doç. Dr. Metin SABAN
ğer finansal tablo ve dipnotlara oranla daha az önemli olan finansal tablolardır.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere araştırmaya
katılan daha fazla sayıda muhasebeci ve finansal analist içerdikleri bilgilerin kullanıcıların işine yaraması açısından en önemli finansal tabloların bilanço ve gelir tablosu olduğunu düşünmektedir. Bu sonuç, bu konuda yapılan çalışmalarda ulaşılan sonuçlarla tutarlıdır (Alattar ve Al-Khater 2007, 314; Kitindi ve diğerleri 2007, 56). Gelir tablosu ve bilançonun genellikle işletme yıllık raporunun en önemli kısımları olduğu düşünülür. Bu tablolar
aynı zamanda yatırımcılar tarafından yatırım karar alma sürecinde en yaygın bir şekilde kullanılan tablolardır. Son yıllarda gelir
tablosunun öneminin azaldığı ve nakit akım tablosunun ise artığı
düşünülmektedir (Naser ve diğerleri 2003, 601). Bununla birlikte,
araştırmaya katılan muhasebeciler ve finansal analistlerin bu görüşe katılmadığı söylenebilir. Çünkü hem muhasebeciler hem de
finansal analistler en az önemli finansal tablo olarak nakit akım
tablosuna 1. veya 2. sırada yer vermektedir.
5. SONUÇ
Muhasebeciler ve finansal analistlerin halka açık şirketlerin
IAS / IFRS’ye göre hazırlayıp yayınladıkları finansal tablolarının
niteliksel özelliklerinin düzeyi diğer bir ifade ile bu tabloların finansal tablolarda yer alan bilgilerin faydalılığını belirleyen niteliksel özelliklere ne ölçüde sahip oldukları, SPK Tebliği Seri: XI,
No: 29’a göre halka açık şirketlerin ara dönem ve yıllık finansal
tablolarının borsaya bildirim süresinin uygun bir zaman olup olmadığı, halka açık şirketlerin finansal tablolarının niteliksel özelliklerinin önem derecesi ve bu tabloların içerdikleri bilgilerin kullanıcıların işine yaraması açısından önemlilik derecesi ile ilgili algılamalarının araştırıldığı bu çalışmada elde edilen sonuçlar aşağıdaki gibi özetlenebilir:
i) Araştırmaya katılan muhasebecilerin halka açık şirketlerin finansal tablolarının niteliksel özelliklerinin düzeyi ile ilgili
algılamalarına dair bütün finansal tablo ve dipnotlar için 5’li likert ölçeğine göre verdikleri cevapların ortalamaları 3,09 ile 3,87
arasında değişmektedir. Muhasebeciler birkaç istisna hariç halka
açık şirketlerin finansal tablo ve dipnotlarının tamamının her bir
niteliksel özelliğe aynı düzeyde sahip olduğunu düşünmektedir.
ii) Araştırmaya katılan finansal analistlerin halka açık şirketlerin finansal tablolarının niteliksel özelliklerinin düzeyi ile ilgili algılamalarına dair bütün finansal tablo ve dipnotlar için 5’li likert ölçeğine göre verdikleri cevapların ortalamaları 2.64 ile 3,71
arasında olup genellikle 3 civarındadır. Finansal analistler halka
açık şirketlerin finansal tablo ve dipnotlarının tamamının her bir
niteliksel özelliğe aynı düzeyde sahip olduğunu düşünmektedir.
iii) Araştırmaya katılan muhasebeciler ve finansal analistlerin halka açık şirketlerin finansal tablolarının niteliksel özelliklerinin düzeyi ile ilgili algılamaları arasında farkın olduğu finansal
tablo niteliksel özellikleri olduğu gibi bu iki grubun algılamaları arasında farkın olmadığı finansal tablo niteliksel özellikleri de
vardır. Bu iki grubun algılamaları arasındaki fark en fazla bilançonun niteliksel özellikleri ile ilgilidir. Bilançoyu sırası ile gelir tablosu, finansal tablo dipnotları ve özkaynaklar değişim tablosu takip etmektedir. Bu iki grubun nakit akım tablosunun niteliksel özelliklerinin düzeyi ile ilgili algılamaları arasında ise fark
yoktur.
iv) Araştırmaya katılan muhasebecilerin %65,2’si ve finansal analistlerin ise %78,6’sı ara dönem finansal tabloların borsaya bildirim süresinin uygun bir zaman olduğunu düşünmektedir.
Ancak, araştırmaya katılan muhasebecilerin %65,2’si yıllık finansal tabloların borsaya bildirim süresinin uygun bir zaman olduğunu düşünürken finansal analistlerin %64,3’ü ise olmadığını düşünmektedir.
v) Araştırmaya katılan muhasebeciler ve finansal analistler
finansal tablolarda yer alan bilgilerin en çok güvenilir olmasına
önem vermektedir.
vi) Araştırmaya katılan muhasebeciler ve finansal analistler içerdikleri bilgilerin kullanıcıların işine yaraması açısından en
önemli finansal tabloların bilanço ve gelir tablosu olduğunu düşünmektedir.
Bu çalışma Türkiye’de muhasebeciler ve finansal analistle-
MÖDAV 2009/3
MUHASEBECİLER VE FİNANSAL ANALİSTLERİN HALKA AÇIK ŞİRKETLERİN FİNANSAL
TABLOLARININ NİTELİKSEL ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ ALGILAMALARI ÜZERİNE BİR
ARAŞTIRMA
69
MÖDAV 2009/3
70
Yrd. Doç. Dr. Hikmet ULUSAN
Doç. Dr. Metin SABAN
rin halka açık şirketlerin IAS / IFRS’ye göre hazırlayıp yayınladıkları finansal tablolarının niteliksel özellikleri ile ilgili algılamaları konusunda yapılan öncü bir çalışmadır. Bu çalışmadan
elde edilen bulgular finansal tablo kullanıcılarının halka açık şirketlerin finansal tablolarında yer alan bilgilerin faydalılığını değerlendirmelerine yardımcı olacaktır. Ancak, bu çalışmadan elde
edilen bulgulardan yararlanılırken araştırmanın sınırlaması olan
araştırmaya katılım oranının düşüklüğü göz önünde bulundurulmalıdır. Bu çalışmada sadece muhasebeciler ve finansal analistlerin halka açık şirketlerin finansal tablolarının niteliksel özellikleri
ile ilgili algılamaları araştırılmış olup diğer finansal tablo kullanıcılarının algılamaları da araştırılabilir.
6. KAYNAKÇA
Ahmed, K. 2003. “The Timeliness of Corporate Reporting:
A Comparative Study of South Asia”. Advances in International Accounting. 16: 17-43.
Alattar, J.M. ve K. Al-Khater. 2007. “An Empirical Investigation of Users’s Views on Corporate Annual Reports in
Qatar”. International Journal of Commerce and Management. 17(4): 312-325.
Al-Sehali, M. ve N. Spear. 2004. “The Decision Relevance
and Timeliness of Accounting Earnings in Saudi Arabia”.
The International Journal of Accounting. 39: 197-217.
Callao, S. ve diğerleri. 2007. “Adoption of IFRS in Spain:
Effect on the Comparability and Relevance of Financial
Reporting”. Journal of International Accounting Auditing
& Taxation. 16: 148-178.
Chatterjee, B. 2007. “Highlights in Annual Reports: Its
Perceived Usefulness”. International Journal of Commerce
and Management. 17(1/2): 166-177.
Conover, C.M. ve diğerleri. 2007. “The Timeliness of Accounting Disclosures in International Security Markets”.
International Review of Financial Analysis. Article in
Press. 1-21.
FASB (Financial Accounting Standards Board). 2008.
Conceptual Framework for Financial Reporting: The Objective of Financial Reporting and Qualitative Characteristics of Decision-Useful Financial Reporting Information.
Exposure Draft. Financial Accounting Series No: 1570100. http://www.fasb.org/draft/ed_conceptual_framework_
for_fin_ reporting.pdf, (08.01.2009)
Hynes, G.E. ve J.B. Bexley. 2003. “Understandability of
Banks’ Annual Reports”. Proceedings of the 2003 Associa-
MÖDAV 2009/3
MUHASEBECİLER VE FİNANSAL ANALİSTLERİN HALKA AÇIK ŞİRKETLERİN FİNANSAL
TABLOLARININ NİTELİKSEL ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ ALGILAMALARI ÜZERİNE BİR
ARAŞTIRMA
71
MÖDAV 2009/3
72
Yrd. Doç. Dr. Hikmet ULUSAN
Doç. Dr. Metin SABAN
tion for Business Communication Annual Convention. Association for Business Communication. http://www.businesscommunication.org/ conventions/Proceedings /2003/
PDF/26ABC03.pdf. (08.01.2009).
IASB (International Accounting Standards Board) Discussion Paper. 2005. Measurement Bases for Financial Accounting - Measurement on Initial Recognition Prepared
by Staff of the Canadian Accounting Standards Board.
http://www.iasb.org/NR/rdonlyres/E1A542DB-3A1947AC-B995-FCFA044F3EC/0/MeasurementBasesforFinancialAccountingDPfull version.pdf. (03.06.2007).
Kitindi, E.G. ve diğerleri. 2007. “Lending Decision Making and Financial Information: The Usefulness of Corporate Annual Reports to Lenders in Botswana”. The International Journal of Applied Economics and Finance. 1(2):
55-66.
Lantto, A.M. 2005. “Relevance and Reliability of Information Presented Under IFRS
/ IAS – Standards”. http://64.233.183.104/
search?q=cache:5fWTBv2qbxcJ:www.lut.fi/
kati /tutoriaali/materiaalit/tutkimussuunnitelma%252030%252012%25202005%2520_Lappeenranta_.pdf+relevance,+reliability,+comparability++financial+statements&hl=tr&ct= clnk&cd=5&gl=tr.
(24.10.2008).
Lyle, N. ve diğerleri. 2008. Finansal Reporting Supply
Chain: Current Perspectives and Directions. Financial Reporting Supply Chain - March 2008 Report. http://www.
ifac.org/ Members/DownLoads/Financial_Reporting_Supply_Chain_Final_Report.pdf. (07.01.2009).
Maliye Bakanlığı Muhasebe Sistemi Uygulama Genel
Tebliği Sıra No: 1. 26.12.1992 Tarih ve 21447 Mükerrer
Sayılı Resmi Gazete.
Mirshekary, S. ve S.M. Saudagaran. 2005. “Perceptions
and Characteristics of Financial Statement Users in Developing Countries: Evidence from Iran”. Journal of International Accounting, Auditing and Taxation. 14: 33-54.
Naser, K. ve diğerleri. 2003. “User’s Perceptions of Various Aspects of Kuwaiti Corporate Reporting”. Managerial
Auditing Journal. 18/6/7: 599-617.
Obaidat, N.A. 2007. “Accounting Information Qualitative
Characteristics Gap: Evidence from Jordan”. International
Management Review. 3(2): 26-32.
SPK (Sermaye Piyasası Kurulu). Sermaye Piyasasında
Muhasebe Standartları Hakkında Tebliğ Seri: XI, No: 25.
15.11.2003 Tarih ve 25290 Mükerrer Sayılı Resmi Gazete.
SPK (Sermaye Piyasası Kurulu). Sermaye Piyasasında
Finansal Raporlamaya İlişkin Esaslar Tebliği Seri: XI, No:
29. 09.04.2008 Tarih ve 26842 Sayılı Resmi Gazete.
Stainbank, L. ve C. Peebles. 2006. “The Usefulness of
Corporate Annual Reports In South Africa: Perceptions
of Preparers and Users”. Meditari Accountancy Research.
14(1): 69-80.
Steering Committee on National Performance Monitoring
of Government Trading Enterprises. 1994. Using Current
Valuation Methods. Guidelines on Accounting Policy for
Current Valuation of Assets of Government Trading Enterprises. Commonwealth of Australia. State and Territory
Governments. http://www.pc.gov.au/ic/research/perfmon/
deprival/deprival.pdf. (03.09.2007).
Thinggaard, F. ve J. Damkier. 2008. “Has Financial Statement Information Become Less Relevant? Longitudinal
Evidence From Denmark”. Scandinavian Journal of Management. Article in Pres. 1-13.
MÖDAV 2009/3
MUHASEBECİLER VE FİNANSAL ANALİSTLERİN HALKA AÇIK ŞİRKETLERİN FİNANSAL
TABLOLARININ NİTELİKSEL ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ ALGILAMALARI ÜZERİNE BİR
ARAŞTIRMA
73
MÖDAV 2009/3
74
Yrd. Doç. Dr. Hikmet ULUSAN
Doç. Dr. Metin SABAN
TMS 1 “Finansal Tabloların Sunuluşu”. 13.08.2008 Tarih
ve 26966 Sayılı Resmi Gazete.
TMSK (Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu). Finansal
Tabloların Hazırlanma ve Sunulma Esaslarına İlişkin Kavramsal Çerçeve Hakkında Tebliğ Sıra No: 1. 16.01.2005
Tarih ve 25702 Sayılı Resmi Gazete.
EKLER
Tablo 1: Muhasebecilerin Halka Açık Şirketlerin Finansal Tablolarının
Niteliksel
Özelliklerinin Düzeyi İle İlgili Algılamaları Aritmetik Ortalama
Sonuçları
Finansal Tabloların Niteliksel
Finansal Tablo ve Dipnotlar
B
GT NAT ÖDT FTD
Özellikleri
İhtiyaca Uygunluk
3,74 3,74 3,17 3,39 3,61
Doğru Bir Şekilde Gösterim
3,74 3,74 3,48 3,87 3,70
Tarafsızlık
3,74 3,74 3,65 3,70 3,57
Tam Açıklama
3,61 3,61 3,39 3,52 3,61
Teyit Edilebilirlik
3,70 3,70 3,52 3,57 3,52
Anlaşılabilirlik
3,52 3,52 3,09 3,26 3,48
Karşılaştırılabilirlik (önceki
3,78 3,70 3,61 3,65 3,70
dönemler)
Karşılaştırılabilirlik (diğer
3,44 3,39 3,30 3,22 3,39
işletmeler)
B: Bilanço, GT: Gelir Tablosu, NAT: Nakit Akım Tablosu,
ÖDT: Özkaynaklar Değişim Tablosu, FTD: Finansal Tablo Dipnotları.
Tablo 2: Finansal Analistlerin Halka Açık Şirketlerin Finansal
Tablolarının Niteliksel Özelliklerinin Düzeyi İle İlgili Algılamaları
Aritmetik Ortalama Sonuçları
Finansal Tabloların Niteliksel
Finansal Tablo ve Dipnotlar
B
GT NAT ÖDT FTD
Özellikleri
İhtiyaca Uygunluk
3,43 3,71 3,36 3,43 3,43
Doğru Bir Şekilde Gösterim
3,21 3,43 3,36 3,50 3,36
Tarafsızlık
3,21 3,21 3,29 3,36 3,29
Tam Açıklama
2,86 2,86 2,93 2,93 3,00
Teyit Edilebilirlik
2,93 3,07 3,07 2,93 2,86
Anlaşılabilirlik
Karşılaştırılabilirlik (önceki
2,79
3,14
2,79
3,14
2,71
3,14
2,79
3,14
2,64
3,07
dönemler)
Karşılaştırılabilirlik (diğer işletmeler) 2,79
2,79
2,79
2,79
2,79
B: Bilanço, GT: Gelir Tablosu, NAT: Nakit Akım Tablosu,
ÖDT: Özkaynaklar Değişim Tablosu, FTD: Finansal Tablo Dipnotları.
Tablo 3: Muhasebeciler ve Finansal Analistlerin Halka Açık Şirketlerin
Finansal Tablolarının Niteliksel Özelliklerinin Düzeyi İle İlgili
Algılamaları
Bağımsız İki Örnek t Testi “P Değerleri” Sonuçları
Finansal Tabloların Niteliksel
Finansal Tablo ve Dipnotlar
B
GT NAT ÖDT FTD
Özellikleri
İhtiyaca Uygunluk
0.254 0.932 0.539 0.888 0.587
Doğru Bir Şekilde Gösterim
0.074 0.254 0.686 0.215 0.273
Tarafsızlık
0.042 0.032 0.182 0.174 0.331
Tam Açıklama
0.020 0.017 0.165 0.053 0.058
Teyit Edilebilirlik
0.036 0.061 0.203 0.082 0.080
Anlaşılabilirlik
0.025 0.021 0.303 0.144 0.010
Karşılaştırılabilirlik (önceki dönemler) 0.041 0.080 0.154 0.107 0.054
Karşılaştırılabilirlik (diğer işletmeler) 0.075 0.086 0.136 0.265 0.086
B: Bilanço, GT: Gelir Tablosu, NAT: Nakit Akım Tablosu,
ÖDT: Özkaynaklar Değişim Tablosu, FTD: Finansal Tablo Dipnotları.
Tablo 4: Muhasebeciler ve Finansal Analistlerin SPK Tebliği Seri:
XI, No: 29’a göre Halka Açık Şirketlerin Ara Dönem ve Yıllık
Finansal Tablolarının Borsaya Bildirim Süresinin Uygunluğu İle İlgili
Algılamaları Frekans Analizi Sonuçları
Ara Dönem Finansal
Yıllık Finansal Tablolar
Tablolar
Evet
Hayır
Evet
Hayır
Sayı
%
Sayı
%
N
%
N
%
Muhasebeciler
15 65,2
6
26,1 15 65,2
6
26,1
Finansal Analistler
11 78,6
3
21,4
5
35,7
9
64,3
MÖDAV 2009/3
MUHASEBECİLER VE FİNANSAL ANALİSTLERİN HALKA AÇIK ŞİRKETLERİN FİNANSAL
TABLOLARININ NİTELİKSEL ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ ALGILAMALARI ÜZERİNE BİR
ARAŞTIRMA
75
MÖDAV 2009/3
76
Yrd. Doç. Dr. Hikmet ULUSAN
Doç. Dr. Metin SABAN
Tablo 5: Muhasebecilerin Halka Açık Şirketlerin Finansal Tablolarının
Niteliksel Özelliklerinin Önem Derecesi İle İlgili Algılamaları Frekans
Analizi Sonuçları
Finansal Tabloların Niteliksel
Önem Derecesi
1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. Toplam
Özellikleri
İhtiyaca Uygunluk
1 0 0 0 4 3 3 11
22
18 2 1 0 0 0 1 1
Doğru Bir Şekilde Gösterim
23
Tarafsızlık
1 7 3 1 3 1 4 2
22
Tam Açıklama
2 5 7 3 1 1 0 3
22
Teyit Edilebilirlik
0 0 3 7 2 5 2 3
22
Anlaşılabilirlik
0 3 7 4 5 2 0 1
22
Karşılaştırılabilirlik
0 0 0 5 4 7 4 2
22
Zamanında Sunulma
0 4 0 2 2 2 7 5
22
Tablo 6: Finansal Analistlerin Halka Açık Şirketlerin Finansal
Tablolarının Niteliksel Özelliklerinin Önem Derecesi İle İlgili
Algılamaları Frekans Analizi Sonuçları
Finansal Tabloların Niteliksel
Önem Derecesi
1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. Toplam
Özellikleri
İhtiyaca Uygunluk
1 0 0 1 0 5 3 3
13
7 3 0 2 0 0 0 0
Doğru Bir Şekilde Gösterim
12
Tarafsızlık
1 5 1 1 1 0 3 0
12
Tam Açıklama
3 4 3 0 1 1 0 0
12
Teyit Edilebilirlik
0 0 1 2 4 2 0 3
12
Anlaşılabilirlik
0 0 5 3 2 1 1 0
12
Karşılaştırılabilirlik
0 1 2 2 0 2 1 4
12
Zamanında Sunulma
0 0 0 1 3 1 5 2
12
Tablo 7: Muhasebecilerin Halka Açık Şirketlerin Finansal Tablolarının
Önemlilik Derecesi İle İlgili Algılamaları Frekans Analizi Sonuçları
Finansal Tablo ve Dipnotlar
Önemlilik Derecesi
1. 2. 3. 4. 5. Toplam
12 6 2 0 2
Bilanço
22
Gelir Tablosu
6 13 2 0 1
22
Nakit Akım Tablosu
1 1 4 8 8
22
Özkaynaklar Değişim Tablosu
1 0 2 7 12
22
Finansal Tablo Dipnotları
1 1 11 6 3
22
Tablo 8: Finansal Analistlerin Halka Açık Şirketlerin Finansal
Tablolarının
Önemlilik Derecesi İle İlgili Algılamaları Frekans Analizi Sonuçları
Finansal Tablo ve Dipnotlar
Önemlilik Derecesi
1. 2. 3. 4. 5. Toplam
5 4 2 0 1
Bilanço
12
4 4 3 1 0
Gelir Tablosu
12
Nakit Akım Tablosu
0 1 3 4 4
12
Özkaynaklar Değişim Tablosu
1 2 1 4 4
12
Finansal Tablo Dipnotları
2 1 4 3 2
12
MÖDAV 2009/3
MUHASEBECİLER VE FİNANSAL ANALİSTLERİN HALKA AÇIK ŞİRKETLERİN FİNANSAL
TABLOLARININ NİTELİKSEL ÖZELLİKLERİ İLE İLGİLİ ALGILAMALARI ÜZERİNE BİR
ARAŞTIRMA
77
MÖDAV 2009/3
78
Yrd. Doç. Dr. Hikmet ULUSAN
Doç. Dr. Metin SABAN
Yrd.Doç.Dr. Tunç KÖSE*1
Yrd.Doç.Dr. Emrah FERHATOĞLU**2
ÖZET
Bu çalışmanın amacı, Ar-Ge indirimi ve harcamalarının muhasebeleştirilmesinin değerlendirilmesidir. Çalışmada, öncelikle Ar-Ge
indirimi’nin esasları ve indirime konu olan harcamaların kapsamı ele
alınmış, daha sonra Ar-Ge harcamalarının muhasebeleştirilmesi ile ilgili düzenlemeler ayrıntılı olarak incelenmiş ve bu düzenlemeler kapsamında örnek bir uygulama karşılaştırmalı olarak yapılmıştır. Değerlendirme sonucunda, Ar-Ge harcamalarının muhasebeleştirilmesinde,
farklı uygulamaların olduğu ve bunların en kısa sürede tekdüze hale getirilmesi gerektiği tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ar-Ge, Ar-Ge indirimi, Ar-Ge Harcamaları,
Türkiye Muhasebe Standardı 38
TAX INCENTIVES FOR R &D EXPENDITURES
AND ACCOUNTING PRACTICES
ABSTRACT
Purpose of this study is to evaluate R&D deduction and accounting practices of R&D expenditures. In the study first of all principals
of R&D deduction and scope of expenditures related to R&D deduction have been dealt with. Afterwards, regulations related to account*
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Öğretim Üyesi.
**
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi.
MÖDAV 2009/3
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME
FAALİYETLERİNİN TEŞVİKİNDE AR-GE
İNDİRİMİ VE AR-GE HARCAMALARININ
MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
79
MÖDAV 2009/3
80
Yrd.Doç.Dr. Tunç KÖSE
Yrd.Doç.Dr. Emrah FERHATOĞLU
ing practices of R&D expenditures have been studied in details and
a comparative case study research was conducted. As the conclusion
of research, various regulations in accounting practices R&D expenditures and the requirement of uniforming these regulations have been
determined.
Keywords: R&D, R&D deduction, R&D expenditures, Turkish Accounting Standard 38
1. GİRİŞ
Araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) faaliyetleri sonucu elde edilen yeniliğin verimlilik artışı sağlayarak ülkenin rekabet gücünü
arttırması, bu faaliyetlerin gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan
ülkelerde devlet tarafından desteklenmesine neden olmaktadır.
Ar-Ge faaliyetlerine yönelik devlet teşvikleri doğrudan transferlerle gerçekleştirilebildiği gibi vergi sistemi aracılığı ile de sağlanmaktadır. Ülkemizde Ar-Ge faaliyetlerinin vergi sistemi aracılığı ile desteklenmesi 1985 yılında başlamış olmakla birlikte; günümüzde 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Kanunu, 3065 sayılı
Katma Değer Vergisi Kanunu, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu çerçevesinde düzenlenen
Ar-Ge indirimi ile sürdürülmektedir. Bu teşvik önlemlerinden ArGe indirimi ve Ar-Ge indirimine konu olan harcamaların muhasebeleştirilmesi çalışmamızın konusunu oluşturmaktadır.
Uygulamada, Ar-Ge harcamalarının gerçeğe uygun, doğru
olarak muhasebeleştirilmesi önemli bir sorun olarak nitelendirilmektedir. Ülkemizde Ar-Ge harcamalarının muhasebeleştirilmesine yönelik; 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği, Sermaye Piyasasında Finansal Raporlamaya İlişkin Esaslar Tebliği
(Seri: XI, No: 29), 1 Seri No.lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği ve Maddi Olmayan Duran Varlıklara İlişkin Türkiye
Muhasebe Standardı (TMS 38) kapsamında birden fazla düzenleme bulunması bu sorunun en önemli nedeni olarak ifade edilmektedir.
Çalışmada; Ar-Ge indirimine konu olan harcamaların muhasebeleştirilmesi tartışma konusu yapılmadan önce, ilk aşamada
Ar-Ge faaliyetleri ve kapsamı, ikinci olarak da bu faaliyetlerin
teşvik edilmesinde Ar-Ge indirimi, esasları ve indirime konu olan
harcamaların kapsamı incelenmiştir. Konuyla ilgili genel açıklamalardan sonra tartışmalara konu olan Ar-Ge harcamalarının muhasebeleştirilmesi ile ilgili düzenlemeler ayrıntılı olarak ele alınmış ve bu düzenlemeler kapsamında örnek bir uygulama karşılaştırmalı olarak yapılmıştır.
2. AR-GE FAALİYETLERİNİN TANIMI VE KAPSAMI
Ar-Ge faaliyetlerinin tanımını, konuya ilişkin bir kısım yasal düzenlemelerde ve muhasebe standartlarda görmek mümkündür. Ar-Ge indirimini düzenleyen GVK ve KVK’nun ilgili maddelerinde indirime konu edilen Ar-Ge harcamalarına kaynak olan
Ar-Ge faaliyetlerinin tanımı yapılmamıştır. Ancak 1 Seri No.lu
Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nde,1 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda, 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanunda ve Maddi Olmayan Duran Varlıklara İlişkin Türkiye Muhasebe Standardında (TMS-38)2 Ar-Ge faaliyetinin tanımına yer verilmiştir.
1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğ’inin 10.2.2. paragrafında, belirli amaçlara yönelik olarak yapılan faaliyetlerin
Ar-Ge faaliyeti olarak değerlendirileceği belirtilmiştir. Tebliğde
bu amaçlar;
Bilimsel ve teknolojik alanlardaki belirsizlikleri gidermek ve
bunları aydınlatmak amacıyla, bilim ve teknolojinin gelişmesini
sağlayacak yeni teknik bilgilerin elde edilmesi,
Yeni yöntemle yeni ürünler, madde ve malzemeler, araçlar,
gereçler, işlemler, sistemler geliştirilmesi, tasarım ve çizim çalışmaları ile yeni teknikler ve prototipler üretilmesi,
Yeni ve özgün tasarıma dayanan yazılım faaliyetleri,
Yeni üretim yöntem, süreç ve işlemlerin araştırılması veya
geliştirilmesi,
1. 03.04.2007 tarih ve 26482 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
2. 17.03.2006 tarih ve 26111 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
MÖDAV 2009/3
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN TEŞVİKİNDE AR-GE İNDİRİMİ VE AR-GE
HARCAMALARININ MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
81
MÖDAV 2009/3
82
Yrd.Doç.Dr. Tunç KÖSE
Yrd.Doç.Dr. Emrah FERHATOĞLU
Bir ürünün maliyetini düşürücü, kalite, standart veya performansını yükseltici yeni tekniklerin/teknolojilerin araştırılmasışeklinde sıralanmıştır.3
Ar-Ge faaliyeti, Ar-Ge projesi4 kapsamında gerçekleştirilen
faaliyetleri kapsadığından projenin sona ermesiyle birlikte Ar-Ge
faaliyetleri de sonlanmış olur. Ar-Ge projesi ise, hedeflenen ürünün elde edilip, pazarlanabilir aşamaya geldiği durumda sona ermiş sayılır. Bu tarihten sonra gerçekleştirilen faaliyetler Ar-Ge faaliyeti sayılmadığından yapılan harcamalar da Ar-Ge harcaması
olarak değerlendirilemez. Örneğin ürünün müşteri istekleri doğrultusunda farklılaştırılması ya da ürün tanıtımına yönelik faaliyetler Ar-Ge faaliyeti sayılmadığı gibi bu kapsamda yapılan harcamalar da Ar-Ge harcaması olarak değerlendirilmez.5
Tebliğin 10.2.3. başlığında Ar-Ge faaliyeti kapsamında değerlendirilmeyecek faaliyetler de sayılarak belirtmiştir. Buna
göre pazar araştırması ya da satış promosyonu, kalite kontrol, sosyal bilimlerdeki araştırmalar, petrol, doğalgaz, maden rezervleri
arama ve sondaj faaliyetleri, icat edilmiş ya da mevcut geliştirilmiş süreçlerin kullanımı, biçimsel değişiklikler (Tebliğin “10.2.2.
Ar-Ge faaliyetleri” bölümündeki amaçlara yönelik olmayan şekil,
renk, dekorasyon v.b., estetik ve görsel değişiklikler), bilimsel ve
teknolojik yenilik doğurmayan rutin faaliyetler (rutin veri toplama, rutin analizler için kullanılan program, yazılım gibi üretilen
prototiplerin rutin ayarlamaları), ilk kuruluş aşamasında kuruluş
ve örgütlenmeyle ilgili araştırma giderleri, proje sonucunda geliştirilen ürüne ilişkin fikri mülkiyet haklarının korunmasına yönelik çalışmalar, numune verilmek amacıyla prototiplerden kopya3. 5746 sayılı Kanunun gereği Maliye ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından müşterek hazırlanan Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesine İlişkin Uygulama ve Denetim
Yönetmeliği’nde ise bu faaliyetlere ek olarak çevreye uyumlu ürün tasarımı faaliyetleri de Ar-Ge
faaliyeti olarak değerlendirilmiştir (Kurdoğlu 2008, 37).
4. 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “10.2.1. Tanımlar” başlığında Ar-Ge projesi;
“amacı, kapsamı (genel ve teknik tanımı), süresi, bütçesi, özel şartları, diğer kurum, kuruluş, gerçek ve tüzel kişilerce sağlanacak ayni ve/veya nakdi destek tutarları, sonuçta doğacak ihtira haklarının paylaşım esasları belirlenmiş ve Ar-Ge faaliyetlerinin her safhasını belirleyecek mahiyette
ve bilimsel esaslar çerçevesinde hazırlanan proje” olarak tanımlanmıştır.
5. 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin, nihai ürünün oluşturulması aşamasında elde
edilen ürünlerin kullanılabilirliğini ölçmek ve gerektiğinde değişiklik yapılmak üzere işletme
içinde veya dışında test edilmesi amacıyla yapılan harcamalar Ar-Ge faaliyeti kapsamında saymaktadır.
lar çıkarılıp dağıtılması ve reklâm amaçlı tüketici testleri Ar-Ge
faaliyeti sayılmayacak faaliyetlerdir.
4691 sayılı Kanun md. 3(c)’de Ar-Ge faaliyetleri “bilim ve
teknolojinin gelişmesini sağlayacak yeni bilgileri elde etmek veya
mevcut bilgilerle yeni malzeme, ürün ve araçlar üretmek, yazılım
üretimi dahil olmak üzere yeni sistem, süreç ve hizmetler oluşturmak veya mevcut olanları geliştirmek amacı ile yapılan düzenli
çalışmalar” olarak tanımlanmaktadır.
5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun md. (1)(a)’da ise araştırma ve geliştirme faaliyetleri “araştırma ve geliştirme, kültür, insan ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi dağarcığının artırılması ve bunun
yeni süreç, sistem ve uygulamalar tasarlamak üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen yaratıcı çalışmaları, çevre
uyumlu ürün tasarımı veya yazılım faaliyetleri ile alanında bilimsel ve teknolojik gelişme sağlayan, bilimsel ve teknolojik bir belirsizliğe odaklanan, çıktıları özgün, deneysel, bilimsel ve teknik
içerik taşıyan faaliyetler” olarak tanımlanmıştır.6
Ar-Ge faaliyetleri, TMS-38’de diğer düzenlemelerden farklı
olarak araştırma faaliyetleri ve geliştirme faaliyetleri olarak ayrı
ayrı ifade edilmiştir. TMS-38’in tanımlar başlıklı 8. paragrafında
araştırma faaliyeti “yeni bir bilimsel ya da teknik bir bilgi ve anlayış kazanma amacıyla üstlenilen özgün ve planlı inceleme” olarak tanımlanmıştır. TMS-38’in 56. paragrafında da yeni bilgi elde
edilmesine yönelik faaliyetler; araştırma bulguları ve diğer bilgilerin uygulanmasına yönelik olarak değerlendirme ve nihai seçim
araştırması; malzeme, aygıt, ürün, süreç, sistem veya hizmetler
için alternatif araştırması; yeni veya geliştirilmiş malzeme, aygıt,
ürün, süreç, sistem veya hizmetlerin olası alternatiflerinin oluşturulması, tasarlanması, değerlendirilmesi ve nihai seçimi araştırma
faaliyetlerine örnek gösterilmiştir.
6. 5746 sayılı Kanunun “Amaç” başlıklı md. 1’de “Ar-Ge” kavramıyla birlikte yenilik kavramına da yer verilmiştir. “Yenilik” kavramı kanunun 2. maddesinin 1(b) bendinde “sosyal ve ekonomik ihtiyaçlara cevap verebilen, mevcut pazarlara başarıyla sunulabilecek ya da yeni pazarlar yaratabilecek; yeni bir ürün, hizmet, uygulama, yöntem veya iş modeli fikri ile oluşturulan süreçleri ve süreçlerin neticeleri” şeklinde ifade edilmiştir. Bu bakımdan Ar-Ge faaliyeti kavramı, “yenilik” amaçlı faaliyetle desteklenmiştir.
MÖDAV 2009/3
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN TEŞVİKİNDE AR-GE İNDİRİMİ VE AR-GE
HARCAMALARININ MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
83
MÖDAV 2009/3
84
Yrd.Doç.Dr. Tunç KÖSE
Yrd.Doç.Dr. Emrah FERHATOĞLU
Geliştirme faaliyeti de yine TMS-38’in tanımlar başlıklı 8.
paragrafında tanımlanmıştır. Tanıma göre, “ticari üretim ya da
kullanıma başlamadan önce, yeni veya önemli ölçüde geliştirilmiş malzeme, aygıt, ürün, süreç, sistem ya da hizmetlerin üretim
planı veya tasarımında araştırma sonuçları ya da diğer bilgilerin uygulanması” geliştirme faaliyetidir. TMS-38’in 59. paragrafında ise, üretim ve kullanım öncesi prototip ve modellerin tasarımı, yapımı ve test edilmesi; yeni teknoloji içeren alet, model ve
kalıpların tasarımı; ticari üretim açısından ekonomik olmayan bir
ölçekteki pilot tesisin tasarlanması, inşası ve çalıştırılması; yeni
veya geliştirilmiş malzeme, aygıt, ürün, süreç, sistem veya hizmetler için karar verilmiş bir alternatifin tasarımı, inşası ve denenmesi geliştirme faaliyetlerine örnek gösterilmiştir.
3. AR-GE FAALİYETLERİNİN TEŞVİKİ
Teknolojik ilerleme ekonomik büyümenin itici güçlerinden
biri olarak kabul edilmektedir. Teknolojik ilerleme ile sağlanan
yenilik; verimlilik artışı, ürün çeşitlenmesi, üretim kapasitesi ve
sonuçta rekabet gücü artışını beraberinde getirmektedir (Griffith ve diğerleri 1996, 23). Bu bakımdan, teknolojik ilerlemenin
kaynaklarından biri olan Ar-Ge yatırımlarının düzeyi ve bileşimi
ekonomik gelişmenin sağlanması bakımından önemli olmaktadır.
Devlet, Ar-Ge yatırımlarını kamu kaynaklarından karşılarken, özel kesim kurumları Ar-Ge faaliyetlerini işletme bütçeleri ve kârlılıkları ölçüsünde gerçekleştirebilmektedir. Bu bakımdan kamu ve özel kesim Ar-Ge yatırımlarının gerçekleştirilmesinde önemli yapısal farklılıklar bulunmaktadır (Tuncer 2006, 9).
Bu farklılıklar, özel kesim Ar-Ge yatırımlarının teşvik edilmesini
gerekli kılmaktadır.7 Özel kesim Ar-Ge faaliyetlerinin devlet tarafından desteklenmesinin nedenlerinden en önemlisi, yüksek maliyetli olan yatırımlardan elde edilen faydanın dışsallıklar yoluyla sektöre ve tüm ekonomiye yayılmasıdır. Böylece yatırımı yapan işletme tarafından fiyatlandırılamayan Ar-Ge faaliyetleri optimum düzeyin altında kalabilmektedir (Günaydın ve Can 2008,
7. Bununla birlikte, işletmeler Ar-Ge yatırımlarına örgütsel, sosyal, personelle ilgili ve pazarla ilgili nedenler gibi gerekçelerle yönelebilmektedirler (Çürük ve Türk 2004, 9).
6; Griffith ve diğerleri 1996, 24).
Özel kesim Ar-Ge faaliyetlerine yönelik devlet desteğinin
bir diğer gerekçesi ise özel kesimin bu faaliyetleri diğer faaliyetlerine göre kârlı bulmaması ya da kısa vadede yatırımdan fayda
sağlayamayacağını düşünmesidir. Bunun dışında, yürütülen projenin başarısız olması durumunda da Ar-Ge yatırımından beklenen fayda da sağlanamayacaktır.
Bu gerekçelerle, birçok ülkede Ar-Ge faaliyetleri devlet tarafından vergi teşvikleri ya da doğrudan transferlerle desteklenmektedir. Vergi teşvikleri, işletmelerin vergi matrahından belirli
tutarların indirimi ya da vergi ertelemesi şeklinde olabilmektedir
(Günaydın ve Can 2008, 8; Atkinson 2007, 618).
3.1. Türk Vergi Sistemi’nde Ar-Ge Faaliyetlerinin Teşviki ve Ar-Ge İndirimi
Vergi sistemimizde Ar-Ge faaliyetlerinin teşviki 3239 sayılı Kanun8 md. 75 ile 5422 sayılı KVK md. 14(6)’ya mükelleflerin yıl içinde yaptıkları Ar-Ge harcamaları tutarını geçmemek
üzere ilgili dönemde ödemeleri gereken yıllık kurumlar vergisinin %20’sinin kanuni süresinde tahsilinden vazgeçilerek ertelenmesini düzenleyen hükmün eklenmesiyle başlamıştır. Kurumlar
vergisi mükelleflerinin yararlandığı bu vergi erteleme kurumundan 4369 sayılı Kanunla gelir vergisi mükellefleri de yararlanır
hale gelmiştir.9
26.06.2001 tarihinde kabul edilen 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu10 ile belli şartlar altında gelir ve
kurumlar vergisi mükelleflerinin yazılım ve Ar-Ge faaliyetlerinden elde ettiği kazançlar 31.12.2013 tarihine kadar gelir ve
kurumlar vergisinden müstesna tutulmuştur.
8. 11.12.1985 tarihli 18955 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
9. GVK md. 89(9) eklenmiştir (Küçük 2008, 64).
10. 06.07.2001 tarih ve 24454 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
MÖDAV 2009/3
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN TEŞVİKİNDE AR-GE İNDİRİMİ VE AR-GE
HARCAMALARININ MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
85
MÖDAV 2009/3
86
Yrd.Doç.Dr. Tunç KÖSE
Yrd.Doç.Dr. Emrah FERHATOĞLU
25.12.2003 tarihinde kabul edilen 5035 sayılı Kanunla11
KDVK’na eklenen Geçici 20. maddeyle teknoloji geliştirme bölgesinde faaliyette bulunan girişimcilerin kazançlarının gelir veya
kurumlar vergisinden istisna bulunduğu süre içinde özellikle bu
bölgelerde ürettikleri ve sistem yönetimi, veri yönetimi, iş uygulamaları, sektörel, internet, mobil ve askeri komuta kontrol uygulama yazılımı şeklindeki teslim ve hizmetleri katma değer vergisinden müstesna tutulmuştur (Gümüş 2008, 132).
3.1.1. Ar-Ge İndirimi
Araştırma ve geliştirmeye yönelik faaliyetleri teşvik etmek amacıyla 3239 sayılı Kanunla 5422 sayılı KVK çerçevesinde uygulanmaya başlanan vergi ertelemesine yönelik düzenleme,
üçer aylık kazançlar üzerinden geçici vergi alınması uygulamasına geçilmesi ve enflasyon oranının düşmesi ile teşvik özelliğini kaybetmiştir.12 Bu nedenlerle 5228 sayılı Kanunla13 5422 sayılı
KVK md. 14(6) ve GVK md. 89(9)’da yapılan düzenlemeyle söz
konusu “vergi ertelemesi” kurumu “indirim” halini alarak “Ar-Ge
İndirimi” olarak anılmaya başlanmıştır.14 5228 sayılı Kanundan
sonra 5422 sayılı KVK’da yer alan düzenlemeye göre yeni teknoloji ve bilgi arayışına yönelik araştırma ve geliştirme harcamaları
tutarının % 40’ı oranında hesaplanacak “Ar-Ge indirimi” hasılattan ayrıca indirilecektir (Küçük 2008, 64).
5422 sayılı KVK md. 14(6)’da düzenlenmiş olan “Ar-Ge indirimi” 01.01.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5520 sayılı KVK
md. 10(1)(a)’da aynen korunmuştur. 01.04.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5746 sayılı Kanunla GVK md. 89(1)(9) ile KVK md.
10(1)(a)’da yer alan “araştırma ve geliştirme harcamaları tutarının % 40’ı oranında” ifadesi “araştırma ve geliştirme harcama11. 5035 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, 02.01.2004 tarih ve
25334 Mükerrer Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
12. 5228 sayılı Kanun Gerekçesi, Bazı Kanunlarda ve 178 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/840).
13. 5228 sayılı Bazı Kanunlarda ve 178 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, 31.07.2004 tarih ve 25539 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanmıştır.
14. 5228 sayılı Kanunla getirilen “Ar-Ge indirimi” kurumu, 26.06.2001 tarihli 4691 sayılı Kanunla getirilen vergi teşviklerinin tamamlayıcısı olarak ifade edilmektedir. Bu bakımdan 4691 sayılı Kanundan sonra Ar-Ge faaliyetlerine yönelik teşvikler uygulama bütünlüğünün sağlanması
bakımından önem arz etmektedir (Aygören 2005, 94).
ları tutarının %100’ü oranında” şeklinde değiştirilmiştir.15
GVK’da “diğer indirimler” başlıklı md. 89’un 9. bendinde
düzenlenen Ar-Ge indirimi madde hükmünde şöyle ifade edilmiştir:
“9. Mükelleflerin, işletmeleri bünyesinde gerçekleştirdikleri münhasıran yeni teknoloji ve bilgi arayışına yönelik araştırma
ve geliştirme harcamaları tutarının % 100’ü oranında hesaplanacak “Ar-Ge indirimi”.
Araştırma ve geliştirme faaliyetleri ile doğrudan ilişkili olmayan giderlerden ve tamamen araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde kullanılmayan amortismana tabi iktisadi kıymetler için hesaplanan amortisman tutarlarından verilen paylar üzerinden ArGe indirimi hesaplanmaz. Ar-Ge indiriminden yararlanılacak harcamaların kapsamı ile uygulamadan yararlanılabilmesi için gerekli belgeleri ve usulleri belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.”
Ar-Ge indirimi KVK’da ise “diğer indirimler” başlıklı md.
10’un (a) bendinde şu şekilde düzenlenmiştir:
a) Mükelleflerin, işletmeleri bünyesinde gerçekleştirdikleri
münhasıran yeni teknoloji ve bilgi arayışına yönelik araştırma ve
geliştirme harcamaları tutarının % 100’ü oranında hesaplanacak
“Ar-Ge indirimi”.
Araştırma ve geliştirme faaliyetleri ile doğrudan ilişkili ol15. 5746 sayılı Kanunla Ar-Ge İndirimi’nde indirim oranının %40’dan %100’e çıkartılmasının yanında, gelir vergisinde stopaj desteği, sigorta primi desteği, damga vergisi istisnası, teknogirişim sermaye desteği ve alınan doğrudan desteklerin özel fon hesabına alınması da öngörülmüştür. Bilindiği gibi, bir çerçeve yasası olarak hazırlanan 5746 sayılı Kanunun uygulanmasının Maliye Bakanlığı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından ortak hazırlanacak bir uygulama ve denetleme yönetmeliği ile başlayacağı ifade edilmiş; bu kapsamda “Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesine İlişkin Uygulama ve Denetim Yönetmeliği” 31.07.2008 tarih
ve 26953 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 01.08.2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir (Tuncer 2008). Ayrıca, 5746 sayılı Kanunda yer alan teşvik unsurların biri olan Ar-Ge ve destek personeline stopaj desteği uygulamasına ilişkin açıklamalar 1 seri No.lu 5746 sayılı Kanun Genel
Tebliği’nde yer almıştır (06.08.2008 tarih ve 26959 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır). Anılan Tebliğ 23.03.2008 tarih ve 27179 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 2 Seri No.lu 5746 sayılı
Kanun Genel Tebliği ile değişikliğe uğramıştır.
MÖDAV 2009/3
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN TEŞVİKİNDE AR-GE İNDİRİMİ VE AR-GE
HARCAMALARININ MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
87
MÖDAV 2009/3
88
Yrd.Doç.Dr. Tunç KÖSE
Yrd.Doç.Dr. Emrah FERHATOĞLU
mayan giderlerden ve tamamen araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde kullanılmayan amortismana tâbi iktisadî kıymetler için hesaplanan amortisman tutarlarından verilen paylar üzerinden ArGe indirimi hesaplanmaz. Matrahın yetersiz olması nedeniyle ilgili dönemde indirim konusu yapılamayan tutar, sonraki hesap
dönemlerine devreder. Ar-Ge indiriminden yararlanılacak harcamaların kapsamını ve uygulamadan yararlanılabilmesi için gerekli belgeler ile usûlleri belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.”
Buna göre “Ar-Ge indirimi” GVK md. 89(9) ve KVK md.
10(1)(a)’da dönem içinde yapılan ve usulüne göre muhasebeleştirilen Ar-Ge harcamalarının tamamının (%100’ü oranında) bir kez
daha işletme hasılatından indirilmesi olarak ifade edilmiştir. Her
iki düzenlemede de Ar-Ge indirimine konu olabilecek harcamaların Ar-Ge faaliyetleri kapsamında yapılacağına da değinilmiştir.
3.1.2. Ar-Ge İndiriminin Uygulanması
Ar-Ge indirimi, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin dönem içinde ticari kazancın tespitinde doğrudan ya da amortisman
yoluyla gider kaydederek indirdikleri Ar-Ge faaliyeti kapsamında
yaptıkları harcamaların tamamını (%100’ünü)16 yıllık beyannamelerinde indirim konusu yapmaları suretiyle uygulanmaktadır.
Başka bir anlatımla, ister aktifleştirilsin ister doğrudan gider yazılsın ilgili dönemde yapılan Ar-Ge harcamalarının tamamı ArGe indirimine konu edilir ve mâli kâra ulaşmada kazançtan indirilir. Mükellefler, Ar-Ge indiriminden projenin başladığı geçici
vergi döneminden itibaren faydalanmaya başlayabilirler. Kazancın yetersiz olması nedeniyle indirim konusu yapılmayan tutarların, izleyen hesap dönemlerine devredilmesi ve yıl sınırlaması
olmaksızın kazanç oluşan ilk dönemde matrahtan indirilmesi de
mümkündür. 5746 sayılı Kanun md. 3(1)’de, KVK md. 10’dan
farklı olarak, matrah yetersizliği nedeniyle dönem kazancından
indirilemeyen Ar-Ge indiriminin izleyen yıllara her yıl belirlenen
yeniden değerleme oranında arttırılarak devredileceği hüküm altına almıştır.
16. 5746 sayılı Kanundan önce geçerli oran %40’dır.
5520 sayılı KVK md. 10(1)(a) hükmüne ek olarak, 5736 sayılı Kanunla, 500 ve üzeri tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli istihdam eden Ar-Ge merkezlerinde o yıl yapılan Ar-Ge ve yenilik harcamasının bir önceki yıla göre artışının yarısı dönem kazancından indirim konusu yapılabilecektir. Bununla birlikte KVK
md. 35(1)’de, KVK dışındaki kanunlarda yer alan muafiyet, istisna ve indirimlere ilişkin hükümlerin kurumlar vergisi bakımından
geçersiz olduğu belirtilmiş; md. 35(2)’de ise kurumlar vergisiyle ilgili muafiyet, istisna ve indirimlere ilişkin hükümlerin sadece
KVK, GVK ve VUK’da yapılacak düzenlemelerle uygulanabilir
olduğu ifade edilmiştir. Bu bakımdan 5746 sayılı Kanun md. 3 ile
getirilen söz konusu teşvik unsurunun ne GVK, ne de KVK’nda
bir değişikliği öngörmemiş olması nedeniyle uygulanabilirliğinin
ayrıca tartışılması gereken bir konu olduğu düşüncesindeyiz.
4. AR-GE HARCAMALARI VE MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
Esas olarak, Ar-Ge faaliyetleri çerçevesinde gerçekleştirilen
harcamaların çeşitli düzenlemeler çerçevesinde muhasebeleştirilmesinin inceleme konusu yapılacağı bu başlık altında ilk aşamada Ar-Ge harcamalarının tanımına ve kapsamına değinilecektir.
4.1. Ar-Ge Harcamalarının Tanımı ve Kapsamı
Ar-Ge indirimine konu edilebilecek harcamalar esas olarak
1 seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nde açıklanmıştır. 1
Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin 10.2.1. başlığında
Ar-Ge harcamaları “Ar-Ge faaliyetleriyle ilgili olarak yapılan ve
aktifleştirilerek amortisman yoluyla itfa edilen veya doğrudan gider kaydedilen harcamalar” olarak tanımlanmıştır.
İlgili Tebliğde; ilk madde ve malzeme giderleri (bilimsel
araştırmaya ve yeni teknoloji arayışına yönelik), personel giderleri, genel giderler, dışarıdan sağlanan fayda ve hizmetler,17 vergi, resim ve harçlar (Ar-Ge faaliyetlerinin yürütüldüğü taşınmazlar için ödenen vergiler, Ar-Ge projesinde kullanılmak üzere it17. Ar-Ge faaliyeti kapsamında dışarıdan sağlanan patent, lisans, tasarım, faydalı model, formül,
format, teknik bilgi gibi değerler bu kapsamda değerlendirilir (Tunalı 2008, 108).
MÖDAV 2009/3
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN TEŞVİKİNDE AR-GE İNDİRİMİ VE AR-GE
HARCAMALARININ MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
89
MÖDAV 2009/3
90
Yrd.Doç.Dr. Tunç KÖSE
Yrd.Doç.Dr. Emrah FERHATOĞLU
hal edilen mallarla ilgili gümrük vergileri, benzeri vergi, resim
ve harçlar), amortisman ve tükenme payları ile finansman giderleri 10.2.5. başlığına göre Ar-Ge faaliyeti kapsamında değerlendirilen harcamalar olarak sınıflandırılmaktadır. Ar-Ge harcamaları TMS-38’de ise, 127. paragrafta “araştırma ve geliştirme harcamaları, araştırma ve geliştirme faaliyetleriyle doğrudan ilişkilendirilebilen her türlü harcamadan oluşur” olarak tanımlanmıştır.
5746 sayılı Kanunla Ar-Ge faaliyeti ile birlikte “yenilik”
kavramı da ifade edilmiştir. Buna göre, Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerinin sürdürülmesi için yukarıda ifade edilen harcamalar ArGe harcaması olarak değerlendirilecektir. Bununla birlikte 5746
sayılı Kanunun uygulanmasını göstermek üzere çıkartılan Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesine İlişkin Uygulama ve Denetim Yönetmeliği18 (bundan sonra “Yönetmelik”
olarak ifade edilecektir) ile 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği arasında, Ar-Ge faaliyetinde yapılan harcamaların ele
alınışı bakımından bazı farklılıklar bulunmaktadır (Bıyık 2008).
Yönetmelikte ifade edilen uygulamalar yönünde Tebliğ’de bugüne kadar herhangi bir değişiklik yapılmamış olmakla birlikte,
farklılıklar mükelleflerin ikilemde kalmasına neden olabilecek niteliktedirBu farklılıkların başında Ar-Ge faaliyetleri çerçevesinde kullanılan kredilere ilişkin finansman giderlerinin 1 Seri No.lu
Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde Ar-Ge harcamaları kapsamında sayılmış olmasına karşılık Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesine İlişkin Uygulama ve Denetim Yönetmeliğinde bu harcamaların Ar-Ge harcaması olarak değerlendirilmemiş olmasıdır. Bu nedenle 5746 sayılı Kanun kapsamında Ar-Ge
faaliyetlerinin finansmanı için kullanılan krediler için yapılan finansman giderlerinin Ar-Ge indirimi kapsamında değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir (Kurdoğlu 2008, 38).
Bir diğer fark da, Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerinde kullanılan
makine ve teçhizatlara ilişkin amortismanların ele alınış şekliyle ilgilidir. Yönetmelik md. 7(b)(2)’e göre, Ar-Ge ve yenilik faaliyeti dışında başka faaliyetlerde de kullanılan makine ve teçhizata ilişkin amortismanlar, bunların Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerinde
18. 31.08.2008 tarih ve 26953 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
kullanıldığı gün sayısına göre hesaplanacaktır. 5520 sayılı KVK
ve Tebliğe göre ise tamamen araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde kullanılmayan amortismana tâbi iktisadî kıymetler için hesaplanan amortisman tutarlarından verilen paylar üzerinden Ar-Ge
indirimi hesaplaması mümkün değildir (KVK md. 10(1)(a) ve 1
Seri Nolu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği başlık 10.2.5).
5746 sayılı Kanun ile 5520 sayılı Kanun arasında uygulama
noktasında ortaya çıkan bir diğer fark da destek personeline ödenen ücretlerin Ar-Ge harcaması sayılıp sayılmayacağı noktasındadır. Yönetmeliğe göre tam zamanlı Ar-Ge personeli sayısının
%10’unu aşmamak üzere, Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerine katılan
ve bu faaliyetlerle doğrudan ilişkili destek personelinin ücretleri
ile bu mahiyetteki giderler de Ar-Ge harcaması olarak değerlendirilecektir (Yönetmelik md. 7(c)(2)). Ancak Tebliğin 10.2.5. başlığına göre, Ar-Ge departmanına tahsis edilmemiş olup günün bir
kısmında Ar-Ge departmanında çalışan personele ilişkin ücretler
Ar-Ge harcaması olarak değerlendirilemez.
Bunların dışında, Yönetmelikte, dışarıdan sağlanan fayda ve
hizmetlere ilişkin harcamalar Ar-Ge ve yenilik harcaması kapsamında gerçekleştirilen toplam harcama tutarının %20’sini aşamayacağı belirtilmiştir. 5520 sayılı KVK uygulamasında ise böyle
bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu bakımdan Tebliğin Yönetmelik hükümleri doğrultusunda güncellenmesi çıkabilecek uyuşmazlıkların önlenmesi bakımından son derece önemlidir.
Mükelleflerin Ar-Ge indiriminden yararlanabilecekleri harcamaların yeni teknoloji arayışına yönelik olup olmadığı ilgili ArGe projesinin Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından yapılan genel
değerlendirmeye ve sonrasında TÜBİTAK ve/veya üniversiteler
ile proje konusunda uzmanlaşmış kuruluşlarca yapılacak ayrıntılı
değerlendirmeye tabi tutularak bulunacaktır. Mükellefin sunduğu
Ar-Ge projesi, TÜBİTAK ve/veya üniversiteler ile ilgili proje konusunda uzmanlaşmış kuruluşlarca;
İşletme organizasyonu içinde ayrı bir Ar-Ge biriminin şematik olarak yer alıp almadığı, eğer böyle birimin varlığı tespit edil-
MÖDAV 2009/3
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN TEŞVİKİNDE AR-GE İNDİRİMİ VE AR-GE
HARCAMALARININ MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
91
MÖDAV 2009/3
92
Yrd.Doç.Dr. Tunç KÖSE
Yrd.Doç.Dr. Emrah FERHATOĞLU
mişse birimin fiili faaliyetlerinin işletmenin diğer birimlerinin faaliyetlerinden ayrılıp ayrılmadığı,
İşletme tarafından Ar-Ge faaliyeti olarak değerlendirilen faaliyetlerin yeni teknoloji arayışından ziyade müşteri istekleri doğrultusunda mevcut ürünlerin farklılaştırılmasına yönelik olup
olmadığı,19
İleri teknoloji kullanımına imkân veren bilgisayar destekli
işlemlerden yararlanılıp yararlanmadığı,
İşletmeye alınan teknolojik malzemenin yeni teknoloji arayışında yeterince kullanılıp kullanılmadığı,20
Ar-Ge faaliyetinde istihdam edilen personelin konularında
yeteri kadar uzmanlaşıp uzmanlaşmadıkları,
İşletme yetkililerinin Ar-Ge faaliyetlerine ve bunların sonuçlarına yönelik kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri içeren bir belge
sunmaları,
İşletmenin yeni teknoloji arayışındaki diğer kurumlarla ilişki içinde bulunup bulunmadığı,
İşletme yetkililerinin yurtiçinde veya yurt dışında sempozyum, kongre, bilimsel toplantı ya da hakemli dergilerde Ar-Ge faaliyetlerinin teknolojik gelişmeye yönelik sonuçlarını sunmaları,
gibi kriterler göz önüne alınarak değerlendirilir.21 Buna göre,
sayılan harcamaların Ar-Ge indirimi çerçevesinde değerlendirilebilmesi için işletmelerin ilk olarak ayrı bir Ar-Ge birimi kurmaları gerekmektedir. Ar-Ge biriminin kuruş yerinin önemi bulunmamakla birlikte işletmenin faaliyette bulunduğu merkezde ya da
başka bir yerde bulunabilir.
19. 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğine göre, teknolojik açıdan yeni ürün, önceki ürün
kuşağıyla karşılaştırıldığında malzemesi, parçaları ve yerine getirdiği işlevler açısından, öze ilişkin, teknolojik farklar içeren nitelikteyse yapılan harcama Ar-Ge harcaması olarak değerlendirilir.
20. Örneğin ileri teknoloji ürünlerinin kurum ürünlerinin kalite kontrol aşamasında sarf edilmesi.
21. Konuyla ilgili bkz. Danıştay Üçüncü Dairenin 11.12.1995 tarih ve E. 1995/1845, K.
1995/4142 sayılı kararı.
4.2. Ar-Ge Harcamalarının Muhasebeleştirilmesi ile İlgili
Düzenlemeler
Ar-Ge harcamalarının muhasebeleştirilmesinde tartışmanın çıkış noktası, zamanlama ve tanımlama üzerinde olmaktadır.
Farklı görüşler nedeniyle, Ar-Ge harcamalarının muhasebeleştirilmesinde; Ar-Ge harcamalarının tamamının oluştuğu dönemde
gider yazılması, harcamaların tamamının oluştuğu dönemde aktifleştirilmesi, yapılan Ar-Ge harcamalarından belli şartları taşıyanların aktifleştirilmesi, diğerlerinin ise oluştuğu dönemde giderleştirilmesi ve Ar-Ge harcamalarının tamamının diğer varlık
hesaplarından ayrı bir hesapta toplanarak ileride sağlayacağı fayda belirlenene kadar giderleştirilmesi şeklinde dört temel yöntem
uygulanmaktadır (Çürük ve Türk 2004, 75).
Yöntemler incelendiğinde, Ar-Ge harcamalarının muhasebeleştirilmesinde aktifleştirme ve doğrudan gider yazma olmak
üzere temelde iki yaklaşım görülmektedir. Aktifleştirme, muhasebede dönemsellik kavramı gereği savunulmaktadır. Dönemsellik
kavramına göre araştırma ve geliştirme faaliyetleri, sadece cari
dönemde değil gelecek dönemlerde de fayda sağlaması beklenen
faaliyetlerdir. Bu nedenle Ar-Ge faaliyetleri sonucunda elde edilen iktisadi kıymet, ya işletme varlığı ya da tüm olarak işletmenin
veya mevcut varlıkların değerinde bir artıştır. Bundan dolayı, ArGe giderleri aktifleştirilerek amortisman yoluyla itfa edilmelidir.
Ar-Ge harcamalarının doğrudan gider kaydedilerek muhasebeleştirilmesi ise ihtiyatlılık kavramı gereği savunulmaktadır. İhtiyatlılık kavramına göre, araştırma ve geliştirme harcamaları, geri dönüşündeki risk nedeniyle doğrudan gider yazılmalıdır. Ancak bu
yaklaşım tahakkuk esası ve dönemsellik kavramına uygun görülmemekte ve bu nedenle açıklayıcı muhasebe kuramına göre doğruluğunun kanıtlanamayacağı ifade edilmektedir (Erdoğan 1998,
94-98). Ülkemizde Ar-Ge harcamalarının muhasebeleştirilmesinde hangi yaklaşımın benimsendiği 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği, 1 Seri No.lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği ve Maddi Olmayan Duran Varlıklara İlişkin Türkiye
Muhasebe Standardı (TMS 38) çerçevesinde değerlendirilecektir.
MÖDAV 2009/3
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN TEŞVİKİNDE AR-GE İNDİRİMİ VE AR-GE
HARCAMALARININ MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
93
MÖDAV 2009/3
94
Yrd.Doç.Dr. Tunç KÖSE
Yrd.Doç.Dr. Emrah FERHATOĞLU
Ar-Ge harcamalarının muhasebeleştirilmesine yönelik Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) düzenlemeleri kapsamında Sermaye Piyasasında Finansal Raporlamaya İlişkin Esaslar Tebliği’nde
(Seri: XI, No: 29), “Finansal Tabloların Hazırlanmasında Esas
Alınacak Standartlar” başlığı altında,
“İşletmeler, Avrupa Birliği tarafından kabul edilen haliyle
Uluslararası Muhasebe/Finansal Raporlama Standartlarını uygularlar ve finansal tabloların Avrupa Birliği tarafından kabul edilen
haliyle UMS/UFRS’lere göre hazırlandığı hususuna dipnotlarda
yer verirler. Bu kapsamda, benimsenen standartlara aykırı olmayan, TMSK’ca yayımlanan TMS/TFRS esas alınır.”
ifadelerine yer verilerek22 Ar-Ge harcamalarının muhasebeleştirilmesinde işletmelerin TMS 38’i esas alacakları belirtilmiştir. Bu nedenle ilgili bölümde ayrıca SPK düzenlemeleri ele alınmayacaktır.
4.2.1. 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği
1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’ne kadar Ar-Ge
harcamalarının muhasebeleştirilmesine ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Tebliğ’de konuyla ilgili çelişkili uygulamalara son vermek amacıyla Ar-Ge harcamalarının muhasebeleştirilmesi özel başlık altında (başlık 10.2.6.) düzenlenmiştir.
Tebliğe göre işletmeler, hesap dönemi içerisinde gayri maddi hakka yönelik yaptıkları Ar-Ge harcamalarının tamamını aktifleştirmek zorundadırlar. Ancak, gayri maddi hakka yönelik olmayan ve VUK hükümleri çerçevesinde aktifleştirilmesi gerekmeyen harcamalar doğrudan gider yazılabilecektir. Proje sonucu ortaya böyle bir gayri maddi hak çıkması halinde, aktifleştirilen bu
tutar, amortisman yoluyla itfa edilecektir. 333 ve 339 no.lu VUK
genel tebliğleri ekinde amortisman listesinin 57. bölümüne göre,
aktifleştirilmiş Ar-Ge giderlerinin faydalı ömrü 5 yıl ve amortisman oranı %20 olarak belirlenmiştir. Bu nedenle, gerçekleştirilen
Ar-Ge projeleri sonucu proje için katlanılan giderlerin tamamının
aktifleştirilerek %20 amortisman oranı üzerinden 5 yılda itfa edil22. Seri XI, No:29 SPK Tebliği, (madde 5), 09.04.2008 tarih ve 26842 sayılı Resmi Gazete.
mesi gerekmektedir. Ayrıca bu itfanın da azalan bakiyeler yönteminin kullanılarak da yapılması mümkündür (Akbulut 2008, 46).
Ancak anılan amortisman listesinin 57. bölümünün dipnotunda
açıklandığı üzere, işletme bünyesinde gerçekleştirilen ve gayri
maddi hak niteliği kazanan harcamalar için 5 yıllık faydalı ömür
esasına göre amortisman hesaplanırken, işletme dışından sağlanan Ar-Ge harcamaları sonucunda elde edilen gayri maddi haklar için 15 yıllık faydalı ömür esasına göre amortisman hesaplanacaktır (Şeker 2009, 34).
Burada dikkat edilmesi gereken, aktifleştirme işlemine projenin tamamlandığı tarihe kadar devam edilmesi gerektiği, proje olumlu veya olumsuz olarak sona ermeden yapılan harcamalar
üzerinden amortisman hesaplanmamasıdır. Proje sonunda gayri maddi hak doğması halinde aktifleştirilmiş olan tutar, amortisman yoluyla itfa edilmelidir. Yapılan Ar-Ge harcaması üzerinden amortisman ayrılabilmesi için Ar-Ge faaliyetinin sona ermesi ve buna bağlı olarak da gayri maddi hakkın doğmuş olması gerekmektedir. Bunun nedeni, sabit bir varlıkta amortisman ayrılabilmesi için varlığın kullanılmaya hazır hale gelmesi ve yıpranmaya ve aşınmaya maruz bulunması koşulunun olmasıdır (Şeker 2009, 34). Ancak projeden daha sonraki yıllarda vazgeçilmesi
veya projenin tamamlanmasına imkan kalmaması durumunda kurumun Ar-Ge faaliyeti kapsamında yapmış olduğu ve önceki yıllarda aktifleştirilmiş olan tutarların doğrudan gider yazılabilmesi
mümkün bulunmaktadır.
Ar-Ge faaliyetinde kullanılmak üzere satın alınan amortismana tabi iktisadi kıymetler, “253 Tesis Makine ve Cihazlar” hesabı veya “255 Demirbaşlar” hesabında izlenmelidir. Ayrıca 5746
sayılı Kanuna göre hazırlanan Yönetmeliğe göre; Ar-Ge ve yenilik faaliyeti dışında başka faaliyetlerde de kullanılan makine ve
teçhizata ilişkin amortismanlar, bunların Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerinde kullanıldığı gün sayısına göre dikkate alınabilecektir
(Kurdoğlu 2008, 37).
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi ilgili Tebliğde, araştırma ve geliştirme harcamaları ayrı ayrı ele alınmamış, Ar-Ge faaliyetleri ile
MÖDAV 2009/3
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN TEŞVİKİNDE AR-GE İNDİRİMİ VE AR-GE
HARCAMALARININ MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
95
MÖDAV 2009/3
96
Yrd.Doç.Dr. Tunç KÖSE
Yrd.Doç.Dr. Emrah FERHATOĞLU
ilgili olarak yapılan ve aktifleştirilerek amortisman yoluyla itfa
edilen veya doğrudan gider kaydedilen harcamalar Ar-Ge harcaması olarak tanımlanmıştır. Bu bağlamda gerek araştırma, gerekse geliştirme harcamalarının gayri maddi hakkın elde edilmesine
yönelik olması halinde aktifleştirilmesi zorunlu tutulmuştur. Ancak gayri maddi hakka yönelik olmayan ve VUK hükümleri çerçevesinde aktifleştirilmesi gerekmeyen harcamalar doğrudan gider yazılabilecektir. Buradaki bir diğer önemli nokta ise, aktifleştirme işlemine projenin olumlu ya da olumsuz tamamlandığı tarihe kadar devam edilmesi ve proje tamamlandıktan sonra ancak
bu tutarın amortisman yoluyla itfa edilmesidir.
4.2.2. 1 Seri No.lu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel
Tebliği
Maliye Bakanlığı tarafından yayımlanan Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği incelendiğinde, Tekdüzen Muhasebe Sistemi Ar-Ge harcamalarının hem aktifleştirilmesine hem de
dönem gideri olarak kayıt edilmesine imkân vermektedir. Tekdüzen Hesap Planında maddi olmayan duran varlıklar grubunda
“263 Araştırma ve Geliştirme Giderleri” hesabı yer almakta, ayrıca dönem giderleri arasında da “750 ve 630 Araştırma ve Geliştirme Giderleri” hesapları bulunmaktadır. Fakat bu harcamaların hangi koşullarda aktifleştirileceği, hangi koşullarda gider yazılacağı Tebliğde açıklanmamıştır. Tebliğ, araştırma faaliyetleri
ile geliştirme faaliyetleri arasında kesin bir ayrım yapmamıştır.
Ancak hesapların niteliğini tanımlayan açıklamalara bakıldığında dolaylı olarak bu ayrımın yapıldığı görülebilmektedir (Akdoğan 2000, 16).
Maddi olmayan duran varlıklar içerisinde tanımlanan “263
Araştırma ve Geliştirme Giderleri” hesabının niteliği aşağıdaki
gibi tanımlanmıştır:
“İşletmede yeni ürün ve teknolojiler oluşturulması, mevcutların geliştirilmesi ve benzeri amaçlarla yapılan her türlü harcamalardan, aktifleştirilen kısmın izlendiği hesaptır. Maliyet değerleri ile bu hesaba borç kaydedilir ve 5 yıl içinde eşit taksitlerle itfa
edilerek yok edilir.”
“263 Araştırma ve Geliştirme Giderleri” hesabı, maliyet değerleri ile bu hesaba borç kaydedilmekte ve 5 yıl içinde eşit taksitlerle itfa edilerek yok edilmektedir.
Maliyet hesapları içerisinde tanımlanan “750 Araştırma ve
Geliştirme Giderleri” hesabının niteliği ile ilgili aşağıdaki açıklamalar, Ar-Ge maliyetlerinin genel tanımını vermektedir (Akdoğan 2000, 16).
“Üretime devam olunan mamullerin maliyetlerini düşürmek,
satışlarını arttırmak, bulunan yeni üretim çeşitlerinin işletmede
kullanılmakta olan yöntem ve işlemlerini geliştirmek ya da yeni
yöntem işlemler bulmak, üretimde kullanılan teçhizatın yenilerinin ve mevcutlarının geliştirilmesine ilişkin araştırmalar yapmak, satış ve pazarlama faaliyetlerini geliştirmek ve diğer bir deyişle ticari alana uygulanması için yapılan giderlerin kaydedildiği hesaptır.”
“750 Araştırma ve Geliştirme Giderleri” hesabı, aktifleştirilmeyen araştırma ve geliştirme gideri ile aktifleştirilmiş olanlardan bu döneme isabet eden itfa payları bu hesabın borcuna kaydedilmektedir. Araştırma ve geliştirme gider yeri ile ilgili olan her
türlü gider çeşidi (0-6 grubu) 750 nolu hesapta izlenmektedir. Büyük defterlerde fonksiyon esasına göre belirlenen Ar-Ge giderleri, eş zamanlı kayıt yöntemi esasına göre, yardımcı defterlerde hem gider çeşitleri, hem de gider yerleri açısından da izlenebilmektedir (Ergun 2001, 68). Dönem sonlarında bu hesap, “751
Araştırma ve Geliştirme Giderleri Yansıtma” hesabı ile karşılaştırılarak kapatılmaktadır.
Sonuç hesapları arasında yer alan “630 Araştırma ve Geliştirme Giderleri” hesabının niteliği ise aşağıdaki gibi tanımlanmıştır:
“Üretim maliyetlerinin düşürülmesi, satışların arttırılması ve
yeni üretim biçim ve teknolojilerin işletmeye uygulanması ama-
MÖDAV 2009/3
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN TEŞVİKİNDE AR-GE İNDİRİMİ VE AR-GE
HARCAMALARININ MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
97
MÖDAV 2009/3
98
Yrd.Doç.Dr. Tunç KÖSE
Yrd.Doç.Dr. Emrah FERHATOĞLU
cıyla yapılan giderlerden aktifleştirilmeyen araştırma ve geliştirme giderleri ile aktifleştirilmiş olanlardan bu döneme isabet eden
itfa payları bu hesapta yer alır.”
“630 Araştırma ve Geliştirme Giderleri” hesabı, bu fonksiyonla ilgili olan ve 7. grupta izlenen giderler 7/A seçeneğinde
751 nolu hesabı, 7/B seçeneğinde ise “798 Gider Çeşitleri Yansıtma” hesabı alacağı ile bu hesabın borcuna devredilmektedir. Hesap, fiili maliyet yöntemini uygulayan işletmelerde defteri kebir
düzeyinde tutulur. İsteyen işletmeler hesabı değişken-sabit olarak bölümleyebilir. Standart maliyet yöntemini uygulayan işletmelerde ise ayrı bir bölümleme yapılmalıdır (Akdoğan ve Sevilengül 2007, 594).
Tekdüzen Hesap Planı açısından; gerek araştırma faaliyetleri, gerekse geliştirme faaliyetleri ile ilgili giderler öncelikle “750
Araştırma ve Geliştirme Giderleri” hesabında izlenir. Dönem
sonlarında bu hesapta izlenen tutarlardan araştırma faaliyeti ile ilgili olanlar “751 Araştırma ve Geliştirme Giderleri Yansıtma” hesabı alacağı ile “630 Araştırma ve Geliştirme Giderleri” hesabına
aktarılırken; geliştirme faaliyetleri ile ilgili tutarlar sonuç hesaplarına değil “263 Araştırma ve Geliştirme Giderleri” hesabına aktarılarak aktifleştirilmelidir. (Akdoğan 2009, 127) Bu kayıtlama,
1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği uyarınca gayri maddi hakka yönelik olarak yapılan harcamaların aktifleştirilmesinde
ya da gayri maddi hakka yönelik olmayan harcamaların gider yazılmasında da aynı şekilde uygulanır. Bu harcamalar da öncelikle
“750 Araştırma ve Geliştirme Giderleri” hesabında izlenir, daha
sonra ise ilgili duruma göre ya sonuç hesabına ya da varlık hesabına aktarılır. Gayri maddi hakka yönelik olarak yapılan ve aktifleştirilen harcamalar, ancak proje tamamlanması ve ortaya bir
gayri maddi hak veya yararlanabilecek bir değer doğması halinde amortismana tabi tutulacaktır. Ayrıca, işletmelerin, Ar-Ge indirimi haklarını, cari dönemde yararlandıkları indirimler ve sonraki döneme devreden indirim haklarını nazım hesaplarda izlemesi
gerekmektedir. Böylece kazancın olmaması ya da yetersiz olması
nedeniyle sonraki yıllara devreden Ar-Ge indirimi kolaylıkla izlenebilecektir (Küçük 2008, 67).
Yukarıdaki açıklamalardan görüldüğü gibi; Ar-Ge maliyetleri TMS 38’de olduğu gibi araştırma ve geliştirme faaliyetleri olmak üzere belirli kriterler geliştirilerek ayrılmamış ancak zımnen
amaç göz önüne alınarak aktifleştirme ve gider yazma imkânı sağlanmıştır (Akdoğan 2000, 16). TMS 38, Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği’nin bu eksikliğini gidermiştir. Sonuç olarak,
Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği, hem TMS 38 hem de
vergi kanunlarındaki düzenlemeler uyarınca yapılacak aktifleştirme ve gider yazma işlemlerine imkân tanımaktadır.
4.2.3. Maddi Olmayan Duran Varlıklara İlişkin Türkiye
Muhasebe Standardı (TMS 38)
Bu başlıkta TMS 38, Ar-Ge harcamalarının muhasebeleştirilmesi kapsamında ele alınacaktır. Standardın amacı, başka bir
standartta özel hüküm bulunmayan maddi olmayan duran varlıklarla ilgili muhasebeleştirme yöntemlerini belirlemektir. Standart ayrıca, maddi olmayan duran varlıkların defter değerinin nasıl ölçüleceğini belirleyip, maddi olmayan duran varlıklarla ilgili bazı özel açıklamalar yapılmasını gerektirir (TMS 38, paragraf 1). TMS 38’de herhangi bir varlığın, aktife alınabilmesi için
iki genel koşul yer almaktadır. Bu koşullar, varlıkla ilişkilendirilen beklenilen gelecekteki ekonomik yararların işletme için gerçekleşmesinin muhtemel olması ve varlığın maliyetinin güvenilir
bir şekilde ölçülebilmesidir (TMS 38, paragraf 21). Bu genel koşullar dışında standart, maddi olmayan duran varlıkları aktifleştirebilmek için aşağıdaki üç özel koşulu gerekli kılmıştır (TMS 38,
paragraf 10-17):
Tanımlanabilir, belirlenebilir olma: Bir varlık, diğer varlıklardan ayrıştırılabilir veya tanımlanabilir olmalı ve onlardan ayrı
pazarlama, kullanım veya elden çıkarılabilme özelliğine sahip olması gerekir (Örten ve diğerleri 2008, 591).
Kontrol edilebilir olma: İşletmenin ilgili varlıktan ortaya çıkan gelecekteki ekonomik yararları kullanabilme ve başkalarının
bu yararlara erişimini kısıtlama gücü olması, bu varlığın kontrol
edilebilir olduğunu göstermektedir.
MÖDAV 2009/3
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN TEŞVİKİNDE AR-GE İNDİRİMİ VE AR-GE
HARCAMALARININ MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
99
MÖDAV 2009/3
100
Yrd.Doç.Dr. Tunç KÖSE
Yrd.Doç.Dr. Emrah FERHATOĞLU
Gelecekte ekonomik yararlar sağlayabilme: Bir varlıktan
beklenilen gelecekteki ekonomik yararlar; ürün ve hizmet satışından sağlanan geliri, maliyet tasarruflarını ya da işletme tarafından
varlıkların kullanımından kaynaklanan diğer yararları içerebilir.
Yukarıda saydığımız koşullar, bir varlığın maddi olmayan
varlık olarak tanımlanabilmesi ve buna bağlı olarak da aktifleştirilmesi için standartta yer alan gerekli koşullardır.
Yukarıdaki koşulları 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel
Tebliği açısından irdelediğimizde; Tebliğ araştırma ve geliştirme
faaliyetlerini ayırmaksızın hesap dönemi içerisinde gayri maddi
hakka yönelik yapılan araştırma ve geliştirme harcamaların tamamını aktifleştirilmesini; gayri maddi hakka yönelik olmayan
ve VUK hükümleri çerçevesinde aktifleştirilmesi gerekmeyen
harcamaların ise doğrudan gider yazılabileceğini öngörmektedir. Burada vurgulanmak istenen, yapılan harcamanın gayri maddi hakka yönelik olup olmadığıdır ki bu durumda yukarıda saydığımız maddi olmayan duran varlıkları aktifleştirebilmek için ele
alınan genel ve özel koşullar Tebliğ açısından da temel alınmalıdır. Bu bağlamda, yukarıda değindiğimiz TMS 38 kapsamındaki maddi olmayan duran varlıkları aktifleştirebilmek için gerekli genel ve özel koşullar Ar-Ge harcamalarında sağlanabiliyorsa,
bu harcamaların Tebliğ uyarınca aktifleştirilmesi gerekmektedir.
Tebliğ zımnen de olsa gayri maddi hakka yönelik olup olmama
kriterini getirerek bir bakıma araştırma ve geliştirme faaliyetlerini ayırmakta ve TMS 38’e uyum sağlamaktadır.
TMS 38’de araştırma ve geliştirme harcamalarının muhasebeleştirilmesi, elde edilmiş devam eden bir araştırma ve geliştirme projesi ile ilgili daha sonraki harcamalar ve işletme içi yaratılan maddi olmayan duran varlıklar başlıkları altında özel olarak
ele alınmıştır. İşletme içi yaratılan bir maddi olmayan duran varlığın muhasebeleştirilebilir nitelikte olup olmadığının değerlendirilmesi beklenilen gelecekteki ekonomik yararları sağlayacak
belirlenebilir bir varlığın olup olmadığının ve ne zaman olduğunun tespitinin zor olması ile varlığın maliyetinin güvenilir bir şekilde belirlenememe olasılığının bulunması nedeniyle zor görül-
mektedir (TMS 38, paragraf 5İşletme içi yaratılan bir maddi olmayan duran varlığın muhasebeleştirilebilmesi için gerekli kriterleri sağlayıp sağlamadığının değerlendirilmesinde, işletmede ilgili varlığın oluşumu araştırma ve geliştirme safhalarına ayrılmaktadır. “Araştırma” ve “geliştirme” terimleri tanımlanmış olmalarına rağmen, “araştırma safhası” ve “geliştirme safhası” terimleri bu standart açısından daha geniş bir anlam taşımaktadır. TMS
38’e göre, bir işletmenin, bir maddi olmayan duran varlık yaratılmasına ilişkin işletme içi bir projenin araştırma safhasını geliştirme safhasından ayırt edememesi durumunda, söz konusu projeye ilişkin harcamaları sadece araştırma safhasında yapılmış gibi
dikkate alınmaktadır. Araştırmadan (veya işletme içi bir projenin
araştırma safhasından) kaynaklanan herhangi bir maddi olmayan
duran varlık aktifleştirilmez. Araştırma (veya işletme içi bir projenin araştırma safhası) harcamaları gerçekleştiğinde gider olarak
muhasebeleştirilir. Çünkü işletme içi bir projenin araştırma safhasında, işletmenin gelecekte ekonomik yararlar sağlayacak bir
maddi olmayan duran varlığın mevcudiyetini göstermesi mümkün değildir (TMS 38, paragraf 52-55).
Standarda göre, birbirinden ayrılabilen araştırma ve geliştirme giderlerinden araştırma safhasına ait olan giderler aktifleştirilmezken, geliştirme safhasına ait olan giderler ise aktifleştirilmektedir. Aşağıdaki koşulların tamamının varlığı halinde, geliştirmeden (veya işletme bünyesinde yürütülen bir projenin geliştirme
safhasından) kaynaklanan maddi olmayan duran varlıklar aktifleştirilir (TMS 38, paragraf 57):
Maddi olmayan duran varlığın kullanıma veya satışa hazır
hale gelebilmesi için tamamlanmasının teknik olarak mümkün olması,
İşletmenin maddi olmayan duran varlığı tamamlama ve bu
varlığı kullanma veya satma niyetinin bulunması,
Maddi olmayan duran varlığı kullanma veya satma imkânının
bulunması,
MÖDAV 2009/3
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN TEŞVİKİNDE AR-GE İNDİRİMİ VE AR-GE
HARCAMALARININ MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
101
MÖDAV 2009/3
102
Yrd.Doç.Dr. Tunç KÖSE
Yrd.Doç.Dr. Emrah FERHATOĞLU
Maddi olmayan duran varlığın muhtemel gelecek ekonomik
faydayı nasıl sağlayacağının belirli olması. Ayrıca, maddi olmayan duran varlığın ürününün veya kendisinin bir piyasasının olması ya da işletme bünyesinde kullanılacak olması durumunda
buna elverişli olması,
Geliştirme safhasını tamamlamak ve maddi olmayan duran
varlığı kullanmak veya satmak için yeterli teknik, mali ve diğer
kaynakların mevcut olması,
Geliştirme sürecinde maddi olmayan duran varlıkla ilgili yapılan harcamaların güvenilir bir biçimde ölçülebilir olması.
Sonuç olarak TMS 38’de; araştırma ve geliştirme giderleri
ayrıştırılabiliyorsa, araştırma giderleri gider yazılmakta, geliştirme giderleri ise aktifleştirilmektedir. Ayrıştırılamıyorsa harcamalar araştırma safhasında yapılıyormuş gibi ele alınıp doğrudan gider yazılır.
5. AR-GE HARCAMALARININ MUHASEBELEŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN BİR ÖRNEK
Ar-Ge harcamalarının muhasebeleştirilmesine ilişkin örnek;
hem vergi kanunlarında yer alan düzenlemeler kapsamında hem
de TMS 38 kapsamında birlikte ele alınacaktır. Örnekte geçici
vergi dönemine ait hesaplamalar ele alınmamıştır. (A) A.Ş.’nin
faaliyet konusu tekne üretimidir. Şirket, 10 ay süreli iki Ar-Ge
projesi için gerekli başvurularını yapmıştır.
Proje 1: Deniz suyunu tatlı suya çeviren ve karbon dioksit
atık üretmeyen teknenin tasarımı.
Proje 2: Güneş ve rüzgâr enerjisi kullanan teknenin yapımı
ve test edilmesi.
Uygun koşullar sağlandıktan sonra, Ocak 2008’de işletmenin Ar-Ge departmanı her iki projeyle ilgili faaliyetlerine başlamıştır. Örneğimizde; ilgili gider hesapları 7/A seçeneği kapsamında ele alınacaktır. Projeler için yapılan harcamalar aşağıdaki gibidir:
Maliyetler
İlk Madde ve Malzeme
Personel Giderleri
Genel Giderler
Dışarıdan Sağlanan Fayda ve Hizmetler
Toplam
Proje 1
800.000.400.000.200.000.100.000.1.500.000.-
Proje 2
1.700.000.800.000.900.000.400.000.3.800.000.-
Projelerin bitim tarihinde aşağıdaki iki durumla karşılaşılmıştır:
a) Ekim 2008 sonu itibariyle Proje 1 sonlandırılmış, ancak
proje hedeflenen şekilde tamamlanamamıştır.
b) Ekim 2008 sonu itibariyle Proje 2 başarı ile tamamlanmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda 20 Kasım 2008 tarihinde projeyle ilgili patent alınmıştır.
5.1.1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’ne Göre
Değerlendirme
Tebliğde Ar-Ge faaliyetlerinin kapsamı tanımlanmış olmasına rağmen gayri maddi hakka yönelik olan ve olmayan harcamaların nasıl ayrılacağına ilişkin herhangi bir bilgi verilmemiştir. Bu
belirsizliği ortadan kaldırabilmek için TMS 38’in maddi olmayan
duran varlıkları aktifleştirebilmek için gerekli genel ve özel koşulları bu değerlendirmede temel alınacaktır. Bu bağlamda Proje
1 ve Proje 2 aşağıdaki gibi değerlendirilmelidir:
Proje 1, varlıkla ilişkilendirilen beklenilen gelecekteki ekonomik yararların işletme için gerçekleşmesinin muhtemel olmaması ve varlığın maliyetinin güvenilir bir şekilde ölçülememesi
nedeniyle genel koşulları sağlayamamaktadır. Ayrıca, belirlenebilirlik ve kontrol edilebilir olma gibi özel koşulları da sağlayamamaktadır. Bu nedenle, Proje 1 gayri maddi hakka yönelik olmayan harcamalar kapsamında ele alınmalı ve doğrudan gider yazılmalıdır.
Proje 2, varlıkla ilişkilendirilen beklenilen gelecekteki ekonomik yararların işletme için gerçekleşmesinin muhtemel olma-
MÖDAV 2009/3
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN TEŞVİKİNDE AR-GE İNDİRİMİ VE AR-GE
HARCAMALARININ MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
103
MÖDAV 2009/3
104
Yrd.Doç.Dr. Tunç KÖSE
Yrd.Doç.Dr. Emrah FERHATOĞLU
sı, varlığın maliyetinin güvenilir bir şekilde ölçülmesi, belirlenebilirlik ve kontrol edilebilir olma gibi genel ve özel koşulları sağlamaktadır. Bu nedenle, Proje 2 gayri maddi hakka yönelik olan
harcamalar kapsamında ele alınmalı ve aktifleştirilmelidir.
5.2. TMS 38’e Göre Değerlendirme
TMS 38, işletme içi yaratılan bir maddi olmayan duran varlığın muhasebeleştirilebilmesi için gerekli kriterleri sağlayıp sağlamadığının değerlendirilmesinde, işletmede ilgili varlığın oluşumu araştırma ve geliştirme safhalarına ayırmaktadır. Birbirinden
ayrılabilen araştırma giderleri aktifleştirilemezken, geliştirme giderleri ise standart uyarınca aktifleştirilebilmektedir. Bu bağlamda Proje 1 ve Proje 2 TMS 38 uyarınca aşağıdaki gibi değerlendirilmelidir:
Proje 1, varlıkla ilişkilendirilen beklenilen gelecekteki ekonomik yararların işletme için gerçekleşmesinin muhtemel olmaması ve varlığın maliyetinin güvenilir bir şekilde ölçülememesi
nedeniyle genel koşulları sağlayamamaktadır. Ayrıca, belirlenebilirlik ve kontrol edilebilir olma gibi özelliklere sahip değildir.
Proje 1, TMS 38 kapsamında araştırma safhasında olan bir faaliyettir. Bu nedenle, Proje 1 araştırma faaliyetine yönelik olan harcamalar kapsamında ele alınmalı ve doğrudan gider yazılmalıdır.
Böylece proje olumlu da sonuçlansa olumsuz da sonuçlansa ilgili dönemde tahakkuk esası gereği sonuç hesapları ile ilişkilendirilmiştir.
Proje 1 gibi araştırma faaliyetinin özelliği, sadece özgün ve
planlı bir inceleme olması ve gelecekte ekonomik yararlar sağlayacak bir maddi olmayan duran varlığın mevcudiyetini göstermesinin mümkün olmamasıdır. Bu nedenle, bu tür faaliyetlerde,
yapılan harcamalarla gelecekte beklenen ekonomik yararlar arasında doğrudan bir ilişki kurmak mümkün olmamakta, kurulsa
bile elde edilecek gelirlerin gerçekleşeceği dönem belirsiz olması
nedeniyle muhasebe kuramı açısından ihtiyatlılık kavramı gereği doğrudan gider yazılabilir özelliklere sahiptir (Çürük ve Türk
2004, 90).
Proje 2, varlıkla ilişkilendirilen beklenilen gelecekteki ekonomik yararların işletme için gerçekleşmesinin muhtemel olması,
varlığın maliyetinin güvenilir bir şekilde ölçülmesi, belirlenebilirlik ve kontrol edilebilir olma gibi genel ve özel koşulları sağlamaktadır. Proje 2, TMS 38 kapsamında geliştirme safhasında olan
bir faaliyettir. Bu nedenle, Proje 2 geliştirme faaliyetine yönelik
olan harcamalar kapsamında ele alınmalı ve aktifleştirilmelidir.
Proje 2, bir geliştirme faaliyetidir. Bir geliştirme faaliyeti,
sonuçları itibariyle belirsizlikten çıkmış, açıkça tanımlanabilir
hale gelmiş, teknik geçerliliği kabul edilmiş ve muhtemel gelecek ekonomik faydayı nasıl sağlayacağı belirli olması nedeniyle
muhasebe kuramı açısından dönemsellik kavramı gereği aktifleştirilebilir özelliklere sahiptir (Çürük ve Türk 2004, 91).
5.3. Projelerin Muhasebeleştirilmesi
Hem vergi kanunlarında hem de TMS 38’de yer alan düzenlemeler kapsamında; Proje 1 araştırma faaliyeti olarak sınıflandırılarak tüm harcamalar, gider olarak muhasebeleştirilecektir. Proje 2 ise, geliştirme faaliyeti olarak sınıflandırılarak tüm harcamalar aktifleştirilecektir. Her iki proje kapsamında yapılan harcamalar, yardımcı defterde gider çeşitleri ve gider yerleri bakımından
ayrıca izlenecektir.
İster aktifleştirilsin ister doğrudan gider yazılsın ilgili dönemde yapılan Ar-Ge harcamalarının tamamı üzerinden %100
oranında Ar-Ge indirimi ayrıca hesaplanacağı ve indirim konusu
yapılacağı için Proje 1 ve Proje 2 toplam tutarları, nazım hesaplarda izlenmelidir. Açılan nazım hesaplar, ilgili dönem kurumlar
vergisi beyannamesi ile kapatılacaktır. Projelerin süresi boyunca
yapılan harcamaların ve nazım hesapların kaydı aşağıdaki gibi olmalıdır:
MÖDAV 2009/3
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN TEŞVİKİNDE AR-GE İNDİRİMİ VE AR-GE
HARCAMALARININ MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
105
MÖDAV 2009/3
106
Yrd.Doç.Dr. Tunç KÖSE
Yrd.Doç.Dr. Emrah FERHATOĞLU
___________________
____________________
750 ARAùTIRMA VE GELøùTøRME
GøDERLERø HS.
- Proje 1 AraútÕrma Faaliyeti
1.500.000,00
- Proje 2 Geliútirme Faaliyeti
3.800.000,00
102 BANKALAR HS.
Proje 1 ve Proje 2 için yapÕlan harcamalarÕn kaydÕ
___________________
____________________
___________________
____________________
263 ARAùTIRMA VE GELøùTøRME
GøDERLERø HS.
630 ARAùTIRMA VE GELøùTøRME
GøDERLERø HS.
751 ARAùTIRMA VE GELøùTøRME
GøDERLERø YANSITMA HS.
Proje 1’in gider yazÕlmasÕ ve Proje 2’nin aktifleútirilmesi
___________________
____________________
___________________
____________________
5.300.000,00
5.300.000,00
3.800.000,00
1.500.000,00
5.300.000,00
952 VERGøYE TABø OLMAYAN GELøRLER VE
5.300.000,00
MATRAHTAN øNDøRøLECEK DøöER TUTARLAR HS.
952.10 AraútÕrma ve Geliútirme Giderleri
953 VERGøDEN øNDøRøLECEK TUTARLAR
ALACAKLI HS.
___________________
____________________
5.300.000,00
a) Ekim 2008 sonu itibariyle Proje 1 sonlandırılmış, ancak
proje planlanan şekliyle tamamlanamamıştır. Projenin sürdürüldüğü dönem içinde yapılan harcamalar doğrudan gider yazıldığı
için ayrıca herhangi bir muhasebe kaydına gerek yoktur.
b) Ekim 2008 sonu itibariyle Proje 2 başarı ile tamamlanmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda 20 Kasım tarihinde projeyle ilgili patent alınmıştır. Bu durumda 2008 yılı dönem sonu itibariyle proje süresinde aktifleştirilen gayri maddi hak amortisman yoluyla 5 yıl boyunca itfa edilecektir. 2008 yılı sonunda, “263 Araştırma ve Geliştirme Giderleri” hesabında yer alan patent için %20
amortisman ayrılacaktır. Buna göre ayrılacak amortisman tutarı
760.000.-TL (3.800.000-TL x %20)’dir. Beşinci yılın sonunda,
birikmiş amortismanlar tutarı olan 3.800.000-TL, 268 nolu hesabın borcuna, 263 nolu hesabın alacağına kaydedilerek bilançodan
çıkarılmış olur. Amortisman kaydı aşağıdaki gibi olacaktır:
____________________31.12.2008___________________
750 ARAùTIRMA VE GELøùTøRME
GøDERLERø HS.
6.Amortisman ve Tükenme PaylarÕ
268 BøRøKMøù AMORTøSMANLAR HS.
268.00 Haklar AmortismanÕ
____________________
____________________
760.000,00.760.000,00.-
6. SONUÇ
Gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin dönem içinde yeni
teknoloji arayışına yönelik faaliyetleri çerçevesinde yapmış oldukları Ar-Ge harcamaları muhasebe kârından mali kâra ulaşma
sürecinde “Ar-Ge indirimi” kapsamında bir kez daha dikkate alınarak vergi matrahını azaltan bir kalem olarak değerlendirilmektedir. 5746 sayılı Kanun ile Ar-Ge faaliyetlerine yönelik yeni bazı
teşvik unsurlarını kapsayan bir teşvik sistemi uygulamaya konulmuştur. 5746 sayılı Kanun ile getirilen yeni teşvik önlemlerinin
yanında Ar-Ge indiriminin teşvik edici özelliğini arttırmaya yönelik bazı düzenlemeler de yapılmıştır. Ancak, 1 seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde açıklanan Ar-Ge indirimi esaslarında yapılan değişiklerin yanında 5746 sayılı Kanunla getirilen
ek teşvik önlemleri bazı hususlarda çelişmektedir. Bu bakımından
KVK ve Tebliğ’de 5746 sayılı Kanunla getirilen yeni teşvik önlemleri bağlamında değişikliklerin yapılması gerekli olmaktadır.
Ar-Ge faaliyetleri kapsamında yapılan harcamalar bakımından mükelleflerin tereddüde düşmesine neden olacak bir diğer
konu da bu harcamalarım muhasebeleştirilmesidir. 1 Seri No.lu
Kurumlar Vergisi Genel Tebliğine kadar konuyla ilgili herhangi
bir düzenleme yapılmamış olmasına rağmen Tebliğle bu eksiklik
giderilmiştir. Tebliğde, gerek araştırma, gerekse geliştirme harcamalarının gayri maddi hakkın elde edilmesine yönelik olması halinde aktifleştirilmesi zorunlu tutulmuş, ancak gayri maddi
hakka yönelik olmayan aktifleştirilmesi gerekmeyen harcamaların doğrudan gider yazılabileceği belirtilmiştir. Bu düzenlemedeki en önemli eksiklik, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin ayrı
olarak tanımlanmamasıdır. Bu ayrım yapılmadığı için, harcamaların muhasebeleştirilmesinde aktifleştirme ya da doğrudan gider
MÖDAV 2009/3
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN TEŞVİKİNDE AR-GE İNDİRİMİ VE AR-GE
HARCAMALARININ MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
107
MÖDAV 2009/3
108
Yrd.Doç.Dr. Tunç KÖSE
Yrd.Doç.Dr. Emrah FERHATOĞLU
yazma seçeneklerinden hangisinin tercih edileceği gayri maddi
hakka yönelik olup olmama gibi bir kritere bağlanmıştır ki bu kriter de ilgili Tebliğ’de ayrıntılı olarak açıklanmamıştır. Halbuki,
Ar-Ge harcamalarının aktifleştirilmesi ya da doğrudan gider yazılması arasındaki seçimi yapabilmek için Ar-Ge faaliyetlerinin
araştırma ve geliştirme olarak ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir. Bu ayrımın ilgili Tebliğde yer almaması sonucunda; Ar-Ge
harcamalarının muhasebeleştirilmesinde farklı yorum ve uygulamaların olacağı bir gerçektir. Ayrıca Tebliğ uyarınca projeden,
daha sonraki yıllarda vazgeçilmesi veya projenin tamamlanmasına imkân kalmaması durumunda, aktifleştirilmiş olan tutarların
doğrudan gider yazılabilmesi ise muhasebede dönemsellik kavramı ve tahakkuk esasıyla çelişmektedir. Bu sorun, işletmelerin finansal durumunun, performansının ve nakit akışlarının doğru bir
şekilde sunulmasını engelleyecektir.
Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği, hem TMS 38
hem de vergi kanunlarındaki düzenlemeler uyarınca yapılacak
aktifleştirme ve gider yazma işlemlerine imkân tanımaktadır. Fakat hangi koşullarda aktifleştirme hangi koşullarda gider yazma seçeneklerinin tercih edileceği hakkında bilgi verilmemiştir.
TMS 38’de Ar-Ge harcamaları özel olarak ele alınmış ve araştırma ve geliştirme faaliyetleri ayrı ayrı tanımlanmıştır. Bu kapsamda; araştırma ve geliştirme giderleri ayrıştırılabiliyorsa, araştırma
giderleri doğrudan gider yazılmakta, geliştirme giderleri ise aktifleştirilmektedir. Bu ayrım, Ar-Ge harcamalarının muhasebeleştirilmesinde aktifleştirme ya da doğrudan gider yazma seçeneklerinin ele alınıp değerlendirilebilmesi açısından gerekli olmakta ve
tahakkuk esası ve dönemsellik kavramıyla da çelişmemektedir.
Sonuç olarak, 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde yer alan Ar-Ge harcamalarının muhasebeleştirilmesinde yapılan harcamanın gayri maddi hakka yönelik olup olmadığı kriteri
uygulayıcılara net bir bilgi verememektedir. Her ne kadar Tebliğ
zımnen de olsa gayri maddi hakka yönelik olup olmama kriterini getirerek bir bakıma araştırma ve geliştirme faaliyetlerini ayırmakta ve TMS 38’e uyum sağlamakta ise de bu durumun açıklığa
kavuşturulması gerekmektedir. Bu nedenle 1 Seri No.lu Kurum-
lar Vergisi Genel Tebliği ile TMS 38’deki farklı düzenlemeler, bir
an önce tekdüze haline getirilmesi gerekmektedir.
Yeni Türk Ticaret Kanununda uygulaması zorunlu hale gelecek olan ve SPK’nın da esas aldığı TMS 38’in, temel metin olarak ele alınması ve bu metin gereği düzenlemelerin yapılması;
uluslararası uygulamalar, muhasebe kuramı ve uygulayıcılar açısından oldukça önemlidir. Yapılacak düzenlemeler, Ar-Ge harcamalarının muhasebeleştirilmesinde; ne tüm Ar-Ge harcamalarının tamamının oluştuğu dönemde gider yazılıp kârın büyük ölçüde azalmasına ve buna bağlı olarak da vergi avantajı sağlamasına, ne de harcamaların tamamının oluştuğu dönemde aktifleştirilerek kârın olduğundan yüksek gösterilmesine imkân vermelidir.
MÖDAV 2009/3
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN TEŞVİKİNDE AR-GE İNDİRİMİ VE AR-GE
HARCAMALARININ MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
109
MÖDAV 2009/3
110
Yrd.Doç.Dr. Tunç KÖSE
Yrd.Doç.Dr. Emrah FERHATOĞLU
7. KAYNAKÇA
1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği, 03.04.2007
tarih ve 26482 sayılı Resmi Gazete.
1 seri No.lu 5746 sayılı Kanun Genel Tebliği, 06.08.2008
tarih ve 26959 sayılı Resmi Gazete.
2 Seri No.lu 5746 sayılı Kanun Genel Tebliği, 23.03.2008
tarih ve 27179 sayılı Resmi Gazete.
5228 sayılı Kanun Gerekçesi, Bazı Kanunlarda ve
178 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/840).
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesine
İlişkin Uygulama ve Denetim Yönetmeliği, 31.07.2008
tarih ve 26953 sayılı Resmi Gazete.
Akbulut, A. 2008. “Ar-Ge Faaliyetlerinin Desteklenmesi
ve 5746 Sayılı Kanun ile Yapılan Düzenlemeler”, Vergi
Dünyası, Nisan 2008, Yıl:27, Sayı: 320: 44-50.
Akdoğan N. 2009. Tekdüzen Muhasebe Sisteminde
Maliyet Muhasebesi Uygulamaları, 8. Baskı, Ankara: Gazi
Kitabevi.
Akdoğan, N. 2000. “Araştırma Geliştirme Maliyetlerinin
Kapsamı ve Muhasebeleştirilme Esasları (TMS-15)”, Muhasebe ve Denetime Bakış, Nisan, Yıl:1, Sayı:1: 13-17.
Akdoğan, N. ve Sevilengül, O. 2007. Türkiye Muhasebe
Standartları ile Uyumlu Tekdüzen Muhasebe Sistemi
Uygulaması, 12. Baskı, Ankara: Gazi Kitabevi.
Atkinson, R. D. 2007. “Expanding the R&E Tax Credit to
Drive Innovation, Competitiveness and Prosperity”, The
Journal of Technology Transfer, 32: 617-628.
Aygören, F. 2005. “Vergi Sistemimizde Artan Teknoloji
Geliştirme Teşviklerinde Son Durum: Ar-Ge İndirimi
Müessesesi”, Vergi Dünyası, Mayıs, Sayı: 285: 92-104.
Bıyık, R. 2008. “Ar-Ge Teşviklerinde Açıklama Bekleyen
Konular”, http://www.vergiportali.com/Popup/Yazdir.
aspx?Type=content&Id=294, Erişim: 28.02.2009.
Çürük, T. ve Türk, Z. 2004. Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetleri Türkiye’deki Düzenlemeler ve Muhasebe
Uygulamaları, Adana: Nobel Kitabevi.
Danıştay Üçüncü Dairenin 11.12.1995 tarih ve E.
1995/1845, K. 1995/4142 sayılı kararı.
Erdoğan, N. 1998. “Günümüzde Araştırma ve Geliştirme
Maliyetleri Nasıl Muhasebeleştirilmeli?”, Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:
XIV, Sayı:1-2 : 91-104
Ergun, Ü. 2001. “Araştırma Geliştirme Maliyetlerinin
Muhasebeleştirilmesi Standardının Uygulama İlke ve Yöntemleri (TMS-15)”, Muhasebe ve Denetime Bakış, Mayıs,
Yıl:1, Sayı:4: 65-79.
Griffith, R. ve diğerleri. 1996. “Tax Incentives for R&D”,
Fiscal Studies, Vol: 16: 21-44.
Gümüş, E. 2008. “Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerine (Ar-Ge) Sağlanan Vergi Teşvikleri”, Vergi Dünyası,
Ağustos, Sayı 324: 127-135.
Günaydın, İ. ve Can F. 2008. “Dünya’da ve Türkiye’de
Ar-Ge Vergi Teşvikleri”, Vergi Dünyası, Şubat, Sayı: 318:
4-31.
Kurdoğlu, F. 2008. “Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinde Yeni Teşvik Sistemi, Vergi Sorunları, Ekim, Sayı:
241: 30-44.
Küçük, M. 2008. “Mevcut Ar-Ge Teşvik Müessesesi 5746
Sayılı Kanunla Geliştirildi”, Vergi Dünyası, Temmuz,
Yıl:27, Sayı: 323: 64-67.
MÖDAV 2009/3
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN TEŞVİKİNDE AR-GE İNDİRİMİ VE AR-GE
HARCAMALARININ MUHASEBELEŞTİRİLMESİ
111
MÖDAV 2009/3
112
Yrd.Doç.Dr. Tunç KÖSE
Yrd.Doç.Dr. Emrah FERHATOĞLU
Maddi Olmayan Duran Varlıklara İlişkin Türkiye Muhasebe Standardı (TMS 38), 17.03.2006 tarih ve 26111
sayılı Resmi Gazete.
Örten, R. ve diğerleri. 2008. Türkiye Muhasebe-Finansal
Raporlama Standartları (TMS-TFRS) Uygulama ve
Yorumları, 2. Baskı, Ankara: Gazi Kitabevi.
Sermaye Piyasasında Finansal Raporlamaya İlişkin Esaslar
Tebliği (Seri: XI, No: 29), 09.04.2008 tarih ve 26842 sayılı
Resmi Gazete.
Sermaye Piyasasında Mali Tablo ve Raporlara İlişkin İlke
ve Kurullar Hakkında Tebliğ (Seri: XI, No: 28), 08.03.
2008 tarihli ve 26810 sayılı Resmi Gazete.
Şeker, S. 2009. “Ar-Ge Harcamalarının Muhasebesi ve
İndirimi”, Vergi Sorunları, Şubat, Sayı: 245: 31-39.
Tunalı, A. 2008. “Ar-Ge Faaliyeti Kapsamında
Aktifleştirilen Bazı Harcamalarda Kapsam”, Vergi
Dünyası, Mart, Sayı 321: 106-109.
Tuncer, S. 2006. “Araştırma ve Geliştirme Harcamalarında
Ar-Ge İndirimi”, Yaklaşım, Mayıs, Sayı: 161: 9-13.
Tuncer, S. 2008. “Yeni Ar-Ge Teşvik Sistemi Yürürlüğe
Girdi”, Yaklaşım, Ekim, Sayı: 190, http://www.
yaklasim.com/mevzuat/dergi/read_frame.asp?file_
name=20081012958.htm, Erişim: 02.02.2009.
Araş. Gör. Sezen ÇUBUKCU*
ÖZET
Günümüz koşullarında muhasebenin önemi artarken, muhasebe hileleri de çeşitlenmekte ve sayıları artmaktadır. Bu bağlamda, muhasebe hilelerini ortaya çıkarmak için kullanılan yöntemlerinin önemi de
artmıştır. Benford Modeli’de muhasebe hilelerini ortaya çıkarmak için
kullanılan etkili yöntemlerden birisidir.
Bu çalışmanın amacı; “ilk basamak” yaklaşımı ile daha önce incelenmiş olan, Benford Modeli’nin, “ilk iki basamak” yaklaşımı ile kullanımı incelemek ve etkinliğini ortaya koymaktır. Bu amaç doğrultusunda, ödeme çeklerinden oluşan varsayımsal bir örneklem üzerinde
Ki-kare analizi yapıldıktan sonra, Benford Modeli’nin ilk iki basamak yaklaşımı ile kullanımı açıklanmış ve yöntemin üstün yönleri ortaya konulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Benford Modeli, İlk İki Basamak Yaklaşımı,
Muhasebe Hileleri, Hile Ortaya Çıkarma Yöntemleri
USING OF BENFORD’S MODEL BY FIRST TWO
DIGIT APPROACH TO DETECT ACCOUNTING
FRAUDS
ABSTRACT
In the face of current conditions, while the importance of accounting is increasing, accounting frauds are also diversifying and the number of them are increasing. In this context, the importance of the methods which are use for detecting accounting frauds are also increasing.
Benford Model is one of the model that use for detecting accounting
*
Anadolu Üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü, [email protected]
MÖDAV 2009/3
MUHASEBE HİLELERİNİ ORTAYA ÇIKARMADA BENFORD MODELİ’NİN İLK İKİ BASAMAK YAKLAŞIMI İLE KULLANILMASI
113
MÖDAV 2009/3
Araş. Gör. Sezen ÇUBUKCU
114
frauds.
The aim of this paper is to examine the using of Benford’s model by
“first two digit” approach which has been already examined with “first
digit” approach. According to this aim, after applying a Chi-square
analyse on a hypothetical sample which is consist of cheque of payments, using of Benford’s model by first two digit approach has been
explained and the advantages of the model has been introduced.
Key Words: Benford’s Model, First Two Digit Approach, Accounting Frauds, Fraud Detection Models
1. GİRİŞ
En başta küreselleşme olmak üzere, birbirine bağlı olarak
devamlı değişim içinde olan pek çok faktörün etkisiyle, günümüz ekonomisinin koşulları da devamlı değişim içindedir. Finansal nitelikli işlemlerin sınırları giderek genişlemektedir. Bu durumda yaşanan krizler, daha geniş kitleleri etkilediği gibi, sonuçlarında uğranan kayıplar da daha büyük olmaktadır.
Günümüzdeki finansal krizlerin en önemli nedenlerinden birisinin, finansal raporlamada şeffaflığın sağlanamaması olduğuna işaret edilmektedir. Çünkü finansal raporların gerçek durumu
yansıtmamasının doğuracağı sonuçların, önemi artmaktadır. Bu
bağlamda; finansal bilgi kullanıcılarına, karar alma süreçlerinde kullanmaları için gerekli olan finansal bilgileri temin eden finansal raporların üretimi sürecinde yapılmış olan hata ve hilelerinin yarattığı kayıpların da eskisine göre çok daha ağır oldukları
açıktır. Dolayısıyla günümüzde, finansal raporlarda yer alan hata
ve hilelerin ortaya çıkarılması ve önlenmesine ilişkin yöntemlerin önemi de oldukça artmaktadır. Bu nedenle, hile ortaya çıkarma yöntemleri geliştirilmekte ve giderek çeşitlenmektedir. Muhasebede hilelerinin ortaya çıkarılması amacıyla kullanılan yöntemlerden birisi de Benford Modeli’dir.
Bu çalışmada; “ilk basamak” yaklaşımı ile daha önce incelenmiş olan, muhasebe hilelerinin ortaya çıkarılması yöntemlerinden Benford Modeli’nin, “ilk iki basamak” yaklaşımı ile kulla-
nımı incelenecektir. Bu bağlamda, birinci bölümde muhasebede
hatalar ve hileler kavramsal olarak açıklanmış ve mevcut finansal koşullar altında artan önemleri ortaya konulmuştur. İkinci bölümde; muhasebe hilelerini önleme ve ortaya çıkarmaya yönelik
yöntemler ve Benford Modeli ele alınmıştır. Ardından, üçüncü
bölümde bu modelin ilk iki basamak yaklaşımı ile kullanımı açıklanarak üstün yönleri ortaya konulmuş ve sonuca ulaşılmıştır.
2. MUHASEBEDE HİLELER
Muhasebede yapılan hata ve hilelerin ortaya çıkarılmasının
öneminin ve buna ilişkin yöntem ve tekniklerin incelenmesinden
önce hata ve hilelerin kavramsal olarak anlaşılması gerekmektedir.
İşletme yönetimleri, ilgili kişi ve kurumlara, gerekli bilgileri sağlamaktadır. Dolayısıyla bilginin güvenilirliği yöneticilerin
davranışlarına bağlıdır. Yöneticiler, kasıtlı ya da kasıtsız nedenlerden dolayı ilgili kişi ve kurumlara yanıltıcı bilgi aktarabilirler.
Muhasebe işlemlerinin fazla ve karmaşık olması, ilgili kişi ve kurumların genellikle işletmeden uzak olması gibi pek çok neden,
bilginin güvenilirliğine gölge düşürmektedir. (Bozkurt 2006,20)
Farklı nedenlerle oluşan hata ve hilelerle, bilginin yanıltıcı olduğu durumlar ortaya çıkmaktadır. Hata ve hilelerin pek çok tanımı
yapılıyor olsa da, genel olarak bu tanımlar birbirine benzemektedir. Hatalar ve hilelere ilişkin yapılan farklı tanımların bazıları şöyledir:
Hatalar kasti olmayan yanlışlıklardır. Kaydedilmesi gereken
bir ekonomik olayın, bir tutarın veya bir açıklamanın finansal tablolara dahil edilmemiş olmamaları sonucu meydana gelirler.(Güredin 2007,132) Hata dikkatsizlik, gözden kaçırma gibi insanca
nedenlerden kaynaklanmaktadır. Hata sonucu oluşan düzensizliğin temelinde kasıt bulunmaması temel özelliğidir. Art niyet, kişisel çıkarlar doğrultusunda bilinçli olarak yapılan herhangi bir
faaliyet söz konusu değildir. Gerçek durumun yansıtılamamasını
sağlayan neden kasti amacı olmayan bir yanlışlıktır.
MÖDAV 2009/3
MUHASEBE HİLELERİNİ ORTAYA ÇIKARMADA
BENFORD MODELİ’NİN İLK İKİ BASAMAK
YAKLAŞIMI İLE KULLANILMASI
115
MÖDAV 2009/3
Araş. Gör. Sezen ÇUBUKCU
116
Hile; en genel tanımıyla kasıtlı aldatma anlamına gelmektedir (Kaya 2005,55). Sahtekarlık, yolsuzluk, usulsüzlük gibi düzensizlikler kasıtlı olarak yapılan yanlışlıkladır. Muhasebe hileleri; işletmenin kaynaklarının veya varlıklarının bilerek veya
isteyerek çalınması, suistimal edilmesi, yanlış yönlendirilmesi veya çalışanların kişisel yarar sağlamaya çalışması şeklindeki faaliyetlerdir. (Kula 2008,64). Muhasebe hilelerinin diğer bir
tanımı; belirli çıkarlar için sahtecilik yaparak, dürüstlüğe aykırı bir biçimde işlem yapılması; kurallara ve yasalara bilerek aykırı davranılması şeklinde yapılmaktadır.(Erdoğan 2006,91) Burada önemli olan nokta hata nedeniyle oluşan düzensizliğin temelinde herhangi bir kasıt bulunmamasıdır. Seri: X, No: 22 sayılı ve 12.06.2006 tarihinde yürürlüğe girmiş olan Sermaye Piyasasında Bağımsız Denetim Standartları Hakkında Tebliğ”de yer
alan tanıma göre ise hile;
“İşletme yönetimindekiler ile yönetimden sorumlu kişilerin, işletme çalışanlarının veya üçüncü şahısların kasıtlı olarak
adil veya yasal olmayan bir menfaat sağlamak amacıyla aldatma içeren davranışlarda bulunmaları” olarak tanımlanmaktadır.
(SPK Sermaye Piyasasında Bağımsız Denetim Standartları Hakkında Tebliğ Mayıs 2006, 134)
Bir başka tanıma göre; finansal tablolara yanlış bilgilerin
dahil edilmesi veya dahil edilmesi gereken tutarların veya açıklamaların kasıtlı olarak finansal tablolara dahil edilmemesi sonucunda meydana gelen yolsuzluklardır (Güredin 2007, 134). Daha
geniş bir tanıma göre ise hile, muhasebe ile ilgili olayın oluşumu, belgelenmesi, kayıt edilmesi ve işletme ile ilgili çıkar çevrelerine rapor edilmesi aşamasında kötü niyetle ilgili çıkar çevrelerinin bilgisi dışında maddi zarara uğrayacakları şekilde basılı
ve dijital ortamda ulusal ve uluslar arası mevzuata aykırı davranmak, davranmaya teşvik etmek ve/veya suça iştirak etmektir (Çalıyurt 2007,202) .
Muhasebe Hilelerinin Kavramsal Yapısı
Bir önceki bölümde yer alan hile tanımları çoğaltılabilir. Ta-
nımlardan da anlaşıldığı gibi buradaki önemli nokta hata için geçerli olan durumun tam tersi olarak, hile sonucu oluşan düzensizliğin temelinde kasıt bulunmasıdır. İkinci önemli nokta ise çıkar
sağlamak amacıyla hareket edilmesidir. Kişilerin çıkar sağlamalarına dayalı bir eylem olması da zaten kasıtlı bir girişimi ifade
etmektedir. Kişisel çıkarlar için yapılan hile, işletmenin çıkarlarına ters düşer ve ona zarar verir. Dolayısıyla bu iki önemli noktayı vurgulayacak bir tanım; “işletmeye zarar vererek, kişisel çıkarları doğrultusunda yarar sağlayabilecek konumda olan kişilerin, kötü niyetli girişimleridir” şeklinde yapılabilir.
Hile ile mücadele edebilmek için her şeyden önce, onun temel yapısını ve bileşenlerini anlamış olmak gerekmektedir. Hilenin oluşumunda üç temel unsurdan bahsedebiliriz. Bu üç unsur hile üçgeni adıyla anılmaktadır. Bunlar; baskı, haklı gösterme ve fırsattır.
BASKI
HøLE
ÜÇGENø
FIRSAT
HAKLI
GÖSTERME
Şekil 1. Hile Üçgeni
Kaynak: Edward J. McMillan, Policies & Procedurses to
Prevent Fraud and Embezzlement: Guidance, Internal Controls
and Investigation (New Jersey: John Willy & Sons, Inc., 2006),
s. 12.
İşletmenin herhangi bir düzeyindeki bir çalışanının üzerindeki baskı, bu kişilerin muhasebe bilgileri üzerinde hile yaparak kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmelerine neden ola-
MÖDAV 2009/3
MUHASEBE HİLELERİNİ ORTAYA ÇIKARMADA
BENFORD MODELİ’NİN İLK İKİ BASAMAK
YAKLAŞIMI İLE KULLANILMASI
117
MÖDAV 2009/3
Araş. Gör. Sezen ÇUBUKCU
118
bilir. Böyle bir durumda bu baskı yaratan unsurun etkisiyle hareket eden çalışan finansal raporların gerçek durumu yansıtmasını,
yani şeffaflığını engelleyebilir.
Hileye yol açan baskı unsurunu örneklendirmek istersek;
çoğu zaman yöneticiler finansal sonuçların iyi gözükmesini isterler. Çünkü, alacakları ücretler, primler ve işlerini sürdürmeleri buna bağlıdır Bu tür baskılar genellikle kişisel parasal çıkarlar için ortaya çıkmaktadır. İşletmede çeşitli çalışanların uyuşturucular, kumar borçları ve çeşitli sebeplerle para gereksinimleri,
üzerlerinde baskı yaratarak, hileli yollara sapmalarına yol açmaktadır. Oldukça güncel bir kavram haline gelen performans değerlendirmesi de kimi zaman çalışanlar üzerinde baskı yaratan bir
unsur olabilir.
Kişiler genellikle kendilerini dürüst olarak algılamaktadırlar ve suç davranışına girdiklerinde bile bunu haklı kılmaya çalışırlar. Yaptıkları hileyi doğrulamak içinde kendilerini ikna etmeye çalışırlar. Örneğin; nakit hırsızlığı yapan çalışanların bu hareketleriyle ilgili yaygın düşünceleri bu parayı daha sonra yerine
koyma niyetinde olduklarıdır. Onlar için bu hırsızlık değil, yalnızca şimdilik bir ödünç almadır . Herkes yapıyor be niye yapmayayım gibi bir düşünceye sahip olabilir.(Erdoğan 2006,147,148)
Ya da kendilerini bir adaletsizliğe karşı çıktıklarına inandırabilirler. Dolayısıyla davranışlarını da bu bakışlar doğrultusunda gerçekleştirirler. Bu haklı gösterme çabaları için pek çok bahane yaratmak mümkündür.
Bir çalışanın hile yapabilmesi için bunu yapacak uygun
bir konumda bulunması gerekir. Bu unsurun neden olduğu hilelerin önlenmesi için uygun örgütsel görev ayrımlarının yapılmış
olması çok önemlidir. İyi bir içi kontrol sistemi hile yapma fırsatını sınırlar. Örgütsel görev ayrımları uygun bir biçimde yapıldığında, gözetim, kayıt tutma ve yetkilendirme varlık işlemleriyle
ilgili olarak ayrılmışsa hile yapmak daha zor olacaktır. Bir çalışan hile yapıyorsa başka bir çalışan onu bulacak konumda görevlendirilmelidir.(Erdoğan 2006, 148)
3. MUHASEBE HİLELERİNİ ÖNLEME VE ORTAYA ÇIKARMA YÖNTEMLERİ VE BENFORD MODELİ
Bu bölümde, kısaca muhasebe hilelerini önleme ve ortaya
çıkarma, yöntem ve tekniklerine değinerek bu konuda bir fikir
vermeye çalışacağız. Ardından çalışmamızın konusunu oluşturan
Benford Modeli’ni ele alacağız.
Muhasebe Hilelerini Önleme ve Ortaya Çıkarma Yöntemleri
Hilelerin önlenebilmesi için, gelişen teknolojinin katkısıyla en iyi uygulamalar yaratılmaktadır. Bu durum herhangi
bir işletmede, düzeyleri farklı olsa da hilelerin ve suistimallerin
oluştuğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Muhasebe hilelerine karşı alınan önlemler sayesinde hilelerin düzeyi, yarattığı kayıplar
kontrol altına alınmaya çalışılmaktadır.
Muhasebe hilelerinin önlenmesi ve ortaya çıkarılması kavramları birbirleri ile fazlasıyla yakın ilişkili kavramlar olsa da tamamen aynı şeyleri ifade etmemektedirler. Hile önleme kavramı;
politika, prosedür, eğitim ve iletişim unsurlarını da kapsamaktadır. Bu unsurların muhasebe hilelerinin önlenmesinde ve bunun devamlı hale getirilmesindeki etkileri fazladır. Bir işletmede, içerdiği etkin unsurların sayesinde ne kadar etkili hile önleme politikası oluşturulmuş olursa olsun, bunun anlamı, artık kesinlikle hiçbir hilenin yapılamayacağı değildir. Bu önlemler hile
riskine karşı ilk savunmayı oluştururlar.
Muhasebe hilelerinin ortaya çıkarılması kavramı ise; gerçekleştirilmek üzere olan ya da önceden oluşturulmuş olan hilelerin
ortaya çıkarılması ve tanımlanması amacıyla tasarlanmış uygulamaları ve programları içermektedir.(Managing the Business Risk
of Fraud: A Practical Guide) Anlamları ve içerdikleri unsurlar
düşünüldüğünde bu yakın kavramların birbirlerini bütünleyici olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır.
Muhasebe hilelerinin ortaya çıkarılmasına yönelik yöntemlerin önemli rolü, hile önleme yöntemi başarısız olduğunda başlar. Buna rağmen uygulamada, muhasebe hilelerinin ortaya çıka-
MÖDAV 2009/3
MUHASEBE HİLELERİNİ ORTAYA ÇIKARMADA
BENFORD MODELİ’NİN İLK İKİ BASAMAK
YAKLAŞIMI İLE KULLANILMASI
119
MÖDAV 2009/3
Araş. Gör. Sezen ÇUBUKCU
120
rılması sürekli olmalıdır. (Bolton ve Hand 2002, 235) Çünkü hile
önleme yönteminin başarılı olamadığı durumlar her zaman fark
edilemeyebilir. Hile gerçekleştirildikten sonra yapılan eylemin
belirlenmesi ve ortaya çıkarılması zor, zahmetli ve maliyetli olmaktadır. Bu nedenle işletmeler hile eyleminin “fırsat” ayağını
kontrol altına almak zorundadırlar.
Muhasebe hilesinin kolaylıkla görülüp, hemen bir kanıta dayandırılması oldukça zordur. Hilenin ortaya çıkarılması için genellikle; hile belirtileri, gerekli ve yeterli kanıt olmadan bazı şeylerin yanlış olabileceğini ortaya koyabilen göstergeler anlamına
gelen kırmızı bayraklar kullanılmaktadır. Olağan olmayan davranışlar, iç kontrol zayıflıkları, muhasebe ile ilgili anormallikler,
analitik anormallikler, aşırı yaşam biçimleri ve çeşitli şikayetler
gibi bazı durumlar hile belirtileri için verilebilecek bazı örneklerdir.(Bozkurt 2007,56)
Muhasebe hilelerinin ortaya çıkarılması yöntemleri devamlı
değişen ve gelişen bir disiplindir. Şirkette bir hile ortaya çıkarma
yöntemi uygulandığı bilindiğinde, hile yapmayı düşünen kişi ya
da kişiler, stratejilerini değiştirirler ve farklı yollar denerler. Bunun yanı sıra gelişen teknoloji yeni fırsatlar yaratırken, yeni suçlar ve yeni zayıflıklar da yaratmaya devam eder. Dolayısıyla sistemin yeni oluşan düzeni içerisine yeni suçlular da dahil olmaya
başlar. Bu kişiler önceden kullanılan başarılı hile ortaya çıkarma yöntemlerini bilmiyor olabilirler. Bu durumda, gelişen yapısı içinde, önceden başarılı olduğu bilinen önceki hile ortaya çıkarma yöntemleri hemen terk edilmemeli diğer yöntemlerle birlikte kullanılmalıdır (Bolton ve Hand 2002, 235). Böylece yöntemin yararlarından belli bir süre daha faydalanılmaya devam edilmiş olur. Eski yöntemlerin faydalarının sürdürülmesi gereği göz
önünde bulundurulurken asıl üzerinde durulması gereken bir diğer nokta ise, etkinliğini yavaş yavaş da olsa kaybetmesi beklenen bu yöntemlerin yanında yeni gelişen yöntemlerin takip edilmesi ve uygun olanlarının tercih edilmesi gerekliliğidir.
Muhasebe hilelerinin denetiminde proaktif yaklaşım fırsat
ve tehditleri doğmadan görmek, olabilecekleri ön görmek ama-
cıyla uygulanan yöntem ve tekniklerdir (Abdioğlu 2007, 122).
Yeni yöntemlerin proaktif bir yaklaşımla gelişmesi sonucu hile
önleme ve ortaya çıkama yöntemleri arasındaki yakın ilişki birbiri ile daha da bütünleşmektedir. Muhasebe hileleri ile mücadeleye yönelik faaliyetler bütüncül bir anlayış sayesinde daha etkin
yapıya sahip olmaktadır.
Muhasebe hileleri ile mücadelede, işletmelerin bütüncül anlayışı geliştirilirken, bu yapının içinde mutlaka ele alınması gereken konu; hileler ortaya çıkarıldıktan sonra bu hilelerin ve etkilerinin düzeltilmesine ilişkin stratejilerin oluşturulmasıdır. Dolayısıyla, hile ile mücadelede başarıyı sağlayacak olan; hilelerin önlenmesi, belirlenmesi ve düzeltilmesine ilişkin yöntemlerin
birleştirilmesiyle oluşturacak bir bütündür. Bu unsurlardan gerektiği zaman ve gereksinime uygun olacak miktarda yararlanarak maksimum fayda elde edilmelidir.
Aşağıdaki şekilde, muhasebe hilelerinin önlenmesi, belirlenmesi ve düzeltilmesine ilişkin yöntemlerin, gerektiği zaman ve
oranlarda kullanımıyla, hile olasılığının en düşük olduğu en etkin
stratejinin oluşturulabileceği ifade edilmektedir.
Şekil 2.En Etkin Strateji
Kaynak: Zabihollah Rezaee. Financial Statement Fraud
Prevention and Detection,
(New York: John Wiley&Sons,Inc.2002), s.82.
MÖDAV 2009/3
MUHASEBE HİLELERİNİ ORTAYA ÇIKARMADA
BENFORD MODELİ’NİN İLK İKİ BASAMAK
YAKLAŞIMI İLE KULLANILMASI
121
MÖDAV 2009/3
Araş. Gör. Sezen ÇUBUKCU
122
Bilindiği gibi işletmeye karşı yapılan hileler bazen işletme
içinden bazen işletme dışından kaynaklardan ortaya çıkabileceği gibi hem iç hem dış kaynakların birlikte hareket etmeleri sonucu da ortaya çıkabilir. Küreselleşme ve teknolojik gelişim içinde hızlı değişimini sürdüren işletmeler, olası muhasebe hilelerinin farklı kaynaklardan ortaya çıkabileceğini de her zaman göz
önünde bulundurmalı ve yöntemlerini bu faktörlere göre oluşturmalıdır.
Dolayısıyla farklı kaynaklardan gelebilecek hileleri gerçekleşmeden önce önlemek ve gerçekleştikten sonra ortaya çıkartabilecek birçok yöntem geliştirilmiştir ve geliştirilmektedir. Bu
yöntemlerin arasında, etik kurallar, davranış kuralları, ihbar hatları, hile politikası oluşturulması, referans kontrolları, hile duyarlılık analizi, güvenlik duvarı, şifreler gibi pek çok yöntem sayılabilir.(Bierstaker ve diğerleri 2006,523)
Bunun yanında, teknoloji oldukça etkili bir araç olarak yerini almaktadır. Denetim yazılım teknolojisinin veri tabanı kullanımı, her geçen gün faaliyetlerine bağlı olarak işlem sayıları artan
büyük firmalara, daha büyük dosyaları oluşturulabilmelerinde ve
daha etkili ve önleyici denetim sağlanmalarında yardımcı olurlar. ACL (Audit Command Language), IDEA ve Access gibi veri
madenciliği yazılımları normal olmayan durumları belirlemek ve
hileli durumları ortaya çıkarmak için kullanılır. Sayısal analiz ve
oran analizi gibi yöntemler de bilgisayar yardımıyla veri tabanındaki verilerin analizinde kullanılan ve teknoloji gerektiren yöntemlerdir. (Bierstaker ve diğerleri 2004,37)
2004 yılında James L. Bierstaker, Priscillia Burnaby ve Susan Hass tarafından, hileyi önlemek ve hileyi ortaya çıkarmak
için işletmeler tarafından çoğunlukla kullanılan araçlar ve tekniklerin açıklanması ve iç denetçilerin bakış açısıyla hangi yöntemlerin etkin olduğunun ortaya koyulması için bir araştırma yapılmıştır. Araştırmada yer almış olan 54 katılımcıdan belirtilen yöntemlerin etkinliğini 1 ile 7 arasında değerlendirmeleri istenmiştir.
Sonuçta hilelerin önlenmesi ve belirlenmesinde sıkılıkla kullanılan yöntemlere ilişkin aşağıdaki tabloda belirtilen durum tespit
edilmiştir (Bierstaker ve diğerleri 2004,39) :
Tablo 1. Hile Önleme ve Ortaya Çıkarma Yöntemleri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
Hile Önleme ve
Kullanım Etkinlik Etkinlik
Ortaya Çıkarma Yötemleri
Yüzdesi
Sıralaması
Operasyonel denetimler
%98
4,87
7
Çalışanlardan bilgi sağlama
%95
5,19
2
İç kontrolün gözden geçirilmesi ve
%93
4,50
15
geliştirilmesi
Şirket davranış kuraları ve etik de%85
4.46
17
ğerler politikası
Denetim komitesinin artan rolü
%72
4,58
14
Güvenlik departmanı
%68
4,93
6
Üst yönetimin artan rolü
%67
4,63
12
Donanımın gözlenmesi
%56
5,06
3
Çalışanlarla yapılan sözleşmeler
%54
4,59
13
Etik eğitimi
%46
4,15
19
Hile hatları
%44
3,67
22
Fısıltı politikası
%41
3,46
23
Elektronik uyumun gözlemlenmesi
%41
3,30
24
Veri madenciliği
%40
4,38
8
Hile raporlama politikası
%39
4,83
8
Hile önleme ve ortaya çıkarma eği%38
4,14
20
timleri
Hile denetimi
%35
4,82
10
Finansal oranlar
%33
5,00
4
Örnekleme yöntemi
%29
4,67
11
Sürekli denetim
%29
4,50
15
Hile duyarlılık analizi
%28
4,22
18
Personel devir hızı politikası
%19
3,00
25
Tedarikçilere karşı belirlenen il%19
5,00
4
keler
İşletmenin hile denetçisi kullan%13
3,75
21
ması
Dijital analiz
%11
5,67
1
Kaynak: James L Bierstaker, Priscilla Burnaby ve Susan
Hass. “Internal Auditors’Fraud Preventation and Detection Methods”.Internal Auditing,Cilt no. 19, Sayı no.3. (Mayıs- Haziran
2004).s.39.
* Yazılım teknolojisi içeren yöntemler koyu renkle vurgu-
MÖDAV 2009/3
MUHASEBE HİLELERİNİ ORTAYA ÇIKARMADA
BENFORD MODELİ’NİN İLK İKİ BASAMAK
YAKLAŞIMI İLE KULLANILMASI
123
MÖDAV 2009/3
Araş. Gör. Sezen ÇUBUKCU
124
lanmıştır.
Tablodan da görüldüğü gibi hilelerin önlenmesi ve ortaya çıkarılmasına ilişkin birçok yöntem vardır. Bu yöntemleri sadece
yukarıdakilerle sınırlandırmak da imkansızdır. En çok kullanılanlar olarak tabloda yer alan yöntemler dışına çıkarak, örnekleri
çoğaltmak mümkündür.
Önceden söz edildiği gibi, zamanla bu yöntemlerin, hile yapanlar tarafından öğrenilmesi ve aşılmasına ilişkin yöntemler
oluştukça, hilelerin önlenmesi ve belirlenmesine ilişkin yeni yöntemlerin de ortaya çıkması kaçınılmazdır. Gelişmelerin devam
ettiği süre içinde yer alan döngüsel bir yapı söz konusudur. Bu
döngüsel yapı içinde etkili yöntemleri seçerek amaçlara ulaşmaya
ve değişime uyum sağlayabilmeye çalışmak gerekmektedir.
3.2. Bir Hile Ortaya Çıkarma Yöntemi Olarak Benford
Modeli
1881 yılında astronom ve matematikçi olan Simon
Newcomb’un American Journal of Mathematics’de bir makalesi
yayınlandı. Newcomb bu makalesinde logaritma tablolarını incelerken fark ettiği bir gözlem sonucunu anlatmaktaydı. Buna göre;
kullanılan bu tablolarda araştırılan sayılar en fazla 1 ile başlayanlardı. Diğer sayılarda incelendiğinde, insanların küçük başlangıçlı sayılar ile daha çok çalıştıkları anlaşılmaktaydı. Bu durumu
şu şekilde formüle etti(Erdoğan 2001, 1):
Olasılık (sayıların ilk basamağındaki rakam)=log (1+1/d)
10
d=1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9
Newcomb’un bu gözlemi sonucu oluşturduğu makalesi o zamanlar dikkate alınmamış ve unutulmuştur. Aradan 57 yıl geçtikten sonra Fizikçi Frank Benford, aynı logaritmik yasayı ifade etmiştir. Frank Benford; toplanması büyük çaba gerektiren, çeşitli
alanlardan elde ettiği birçok istatistiki veri ile bu gözlem sonucunu test etmiştir (Türkyener 2007,112).
Frank Benford, değişik alanlarda 20.229 farklı birim üzerinde çok zaman alıcı gözlemler yapmış ve sayıların ilk rakamla-
rının görülme sıklığına ilişkin olarak aynı sonuçlara ulaşmıştır.
Tablo 2. Benford Modeli’ne Göre Dağılım
Bir sayının
Görülme sıklığı
ilk basamak değerleri
1
% 30,1
2
% 17,6
3
% 12,5
4
% 9,7
5
% 7,9
6
% 6,7
7
% 5,8
8
% 5,1
9
% 4,6
125
Kaynak: James A.Tackett, “Digital Analysis: A Better Way
to Detect”, Inter Science (2007), s. 28.
Bir SayÕnÕn ølk Basamak De÷erleri
35,00%
Görülme SÕklÕ÷Õ
30,00%
25,00%
20,00%
15,00%
10,00%
5,00%
0,00%
1
2
3
4
5
6
7
MÖDAV 2009/3
MUHASEBE HİLELERİNİ ORTAYA ÇIKARMADA
BENFORD MODELİ’NİN İLK İKİ BASAMAK
YAKLAŞIMI İLE KULLANILMASI
8
9
Bir SayÕnÕn ølk Basamak De÷erleri
Şekil 3. Bir sayının ilk basamağındaki rakamın görülme
sıklığı
Kaynak: James A.Tackett, “Digital Analysis: A Better Way
to Detect”, Inter Science (2007), s. 28.
MÖDAV 2009/3
Araş. Gör. Sezen ÇUBUKCU
126
Yapılan gözlemlerin hepsinde, küçük başlangıçlı sayılara her
zaman daha çok rastlanmıştır. Benford’un araştırmaları sonucunda
elde etmiş olduğu bulgularına göre, ortalama olarak 1 rakamının ilk
rakam olma oranı % 30,6 iken 9 rakamının ilk rakam olma oranı ise
sadece % 4,7’dir. Frank Benford, elde ettiği bu bulgulardan yola
çıkarak sayıların ilk basamaklarındaki rakamların beklenen ortaya
çıkış sıklıklarını hesaplamıştır.
1996 yılında Atlanta Georgia Teknolojisi Enstitüsü’nde matematik profesörü olan Ted Hill, Statistics Science’da yayınladığı
makalesinde veri topluluklarının farklı bir birime dönüştürüldükten sonra aynı dağılımı göstermelerine dayanarak, yani verilerin
değişmezlik ölçüsüne bağlı olarak Benford Yasası’nı matematiksel olarak kanıtlamıştır.
Southern Methodist University’de muhasebe profesörü olan
Mark Nigrini ise, 1992 yılında yayınladığı doktora tezinde, muhasebe verilerinin herhangi bir hileli durum söz konusu olmadığında, Benford Yasası’nı izlediğini, normal olmayan bir durum
söz konusu olduğunda ise yasadan sapmaların standart istatistiksel testlerin kullanılmasıyla hızlı bir şekilde ortaya çıkarılabileceğini ortaya koydu. Dolayısıyla Benford Yasası’nın muhasebe
hilelerinin ortaya çıkarılmasında bir yöntem olarak kullanılması
fikrini oluşturmuş oldu. (Erdoğan 2001,1-3)
Benford Yasası’na göre muhasebe hilelerini ortaya çıkartmak için; verinin gözlemlenen gerçek ilk rakamlarının frekanslarını, Benford Yasası’nın öngörüsüne uygun olarak beklenen ilk
rakam frekanslarını karşılaştırmak gerekmektedir.
Muhasebe hilelerini Benford Yasası’ndan hareketle belirleyebilmek için izlenmesi gereken temel adımlar şunlardır:
Muhasebe evreninden örneklem seçimi
Gözlemlenen frekansların test edilmesi
Yargıya varılması
Kanıtlayıcı verilerin araştırılması (Erdoğan 2001, 4)
Benford Modeli’nin kullanımı için gerekli olan bazı temel
koşullar bulunmaktadır:
En üst ve/veya en alt limiti belirlenmiş olan veri toplulukları Benford Modeline uygulanamaz. Bazı durumlarda belirli bir sınır tespit edildiğinde belirlenen bu sayının ortaya çıkış sıklığı fazla olacaktır.
Verilerin kodlanmamış veriler olması gerekir. Örneğin; kimlik numaraları, posta numaraları, telefon numaraları belli bir kod
ile dağıtıldığından, Benford Modeli’ne göre bir dağılım izlememektedir.
Veri kümelerinin homojen birimlerden oluşması gerekir.
(Türkyener 2007, 115,116)
Yukarıda yer alan temel koşullar, Benford Modeli’nin hem
ilk hem de ilk iki basamak yaklaşımları için geçerlidir.
Aşağıda Benford Modeli’nin kullanışlı olacağı durumlara ve
bunlara ilişkin işlemlerin neler olabileceği konusunda örnekleri
içeren bir tabloya yer verilmiştir.
MÖDAV 2009/3
MUHASEBE HİLELERİNİ ORTAYA ÇIKARMADA
BENFORD MODELİ’NİN İLK İKİ BASAMAK
YAKLAŞIMI İLE KULLANILMASI
127
MÖDAV 2009/3
Araş. Gör. Sezen ÇUBUKCU
128
Tablo 3. Benford Yasasının Kullanılabileceği ve Kullanılamayacağı Durumlar
Benford Analizinin Kullanışlı OlÖrnekler
duğu Durumlar
Sayıların matematiksel kombinas- Alıcılar Hesabı (Fiyat X Satılan mal
yonlarından oluşmuş olan sayı grup- sayısı)
ları - iki dağılımdan gelen sonuçlar
Satıcılar Hesabı (Fiyat X Alınan mal
sayısı)
Tekil işlem düzeyindeki veri
İadeler, satışlar, giderler
Büyük veri gruplarında – Gözlem sayısı çok olmalı
Verinin ortalaması, medyandan büyük ve çarpıklık katsayısı pozitif olduğunda
Benford Analizinin Kullanışlı Olmadığı Durumlar
Atanmış numaralardan oluşan veri
gruplarında
İnsan düşüncesinden etkilenmiş sayı
gruplarında
Minimum veya maksimum değeri belirli hesaplarda
Kaydedilmeyen işlemlerde
Tüm yılın işlemleri
Muhasebe verilerinin çoğu grupları
Örnekler
Çek numaraları, fatura numaraları,
posta kodları
Psikolojik eşiğe göre belirlenen fiyatlar
Belli sınırı olan personel yemek gideri
Hırsızlıklar, rüşvetler
Kaynak: Durtschi,C. Hillison,W. Pacini,C. , “The Effective
Use of Benford’s Law to Assit in Detecting Fraud in Accounting
Data”, Journal of Forensic Accounting (2004), s. 24.
4. BENFORD MODELİ’NİN İLK İKİ BASAMAK YAKLAŞIMI İLE KULLANIMI VE ÜSTÜNLÜKLERİ
Bu bölümde, çalışmanın asıl konusunu oluşturan, bir hile
ortaya çıkarma yöntemi olarak Benford Modeli’nin ilk iki basamak yaklaşımı ile kullanımını açıklayacağız. Daha sonra, stoklara ilişkin muhasebe verisinden oluştuğu kabul edilen varsayımsal bir örnek oluşturarak, Benford Modeli’nin ilk iki basamak
yaklaşımıyla kullanımına açıklık getirmeye çalışacağız. Ardın-
dan Benford Modeli’nin ilk iki basamak yaklaşımıyla kullanımının üstünlüklerini kısaca ele alacağız.
4.1. Benford Modeli’nin İlk İki Basamak Yaklaşımı ile
Kullanımı
Benford Modeli’ne göre, sayısal verilerin ilk basamağında yer alan rakamların analizi ile, muhasebe hilelerini ortaya çıkarmanın mümkün olduğu görülmüştür. Bunun ardından veri
setini oluşturan sayıların ilk iki basamağındaki rakamların gerçek ve beklenen sıklıklarının karşılaştırılmasıyla daha güçlü bir
analiz gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği fikri akla gelebilir. İlk iki basamakta yer alan rakamların gözlemlenen sıklıklarının, Benford Modeli’ne göre beklenen sıklıklarının karşılaştırılmasıyla daha derinlemesine bir inceleme yapmak mümkündür.
İlk iki basamağa ilişkin testler, ilk basamak testleri ile görülememiş, normal olmayan durumların belirlenmesi imkanı sağlar.
(Smith 2001)
Sayıların ilk iki basamakları incelenirken seçilmiş olan örneklemdeki veri daha fazla alt kümeye ayrılmış olur. Verinin çok
daha iyi sınıflandırılmasını sağlar. Buna bağlı olarak da daha derinlemesine analiz edilebilir.
İlk iki basamağa ilişkin testlerin olasılık dağılımları ilk basamak testlerininki ile benzerdir. Yani sayıların ilk iki basamağını
oluşturan sayılar için de, küçük sayıların görülme sıklığı büyük
sayılarınkinden daha fazladır.
İlk iki basamağa göre Benford Modeli’ne bağlı olasılıkların
matematiksel olarak hesaplanmasına ilişkin formül aşağıda görüldüğü gibidir:
P(d1) = log (1+(1/d1)) (1…9)
P(d2) = Σ log (1+(1/d1d2)) (0…9)
P(d1d2) = Σ log (1+(1/d1d2)) (Durtschi 2004,19)
MÖDAV 2009/3
MUHASEBE HİLELERİNİ ORTAYA ÇIKARMADA
BENFORD MODELİ’NİN İLK İKİ BASAMAK
YAKLAŞIMI İLE KULLANILMASI
129
MÖDAV 2009/3
Araş. Gör. Sezen ÇUBUKCU
130
Sayıların ilk iki basamağı incelenirken, 10’dan 99’a kadar
olmak üzere, ilk iki basamakta yer alabilecek toplam 90 kombinasyon ortaya çıkmaktadır. Aşağıdaki tabloda ise 90 kombinasyonun hesaplanan olasılıklarına yer verilmiştir.
Tablo 4. Benford Yasası’na Göre Bir Sayının İlk İki Basamağındaki Sayıların
Kuramsal Ortaya Çıkış Frekansları
Sayının
Sayının
İlk İki
Görülme
İlk İki
GörülBasamağın- Sıklığı Basamağın- me Sıkdaki
daki
lığı
Rakam
Rakam
10
40
0.04139
0.01072
11
41
0.03779
0.01047
12
42
0.03476
0.01022
13
43
0.03218
0.00998
14
44
0.02996
0.00976
15
45
0.02803
0.00955
16
46
0.02633
0.00934
17
47
0.02482
0.00914
18
48
0.02348
0.00895
19
49
0.02228
0.00877
20
50
0.02119
0.0086
21
51
0.0202
0.00843
22
52
0.01931
0.00827
23
53
0.01848
0.00812
24
54
0.01773
0.00797
25
55
0.01703
0.00783
26
56
0.01639
0.00769
27
57
0.01579
0.00755
28
58
0.01524
0.00742
29
59
0.01472
0.0073
30
60
0.01424
0.00718
31
61
0.01379
0.00706
32
62
0.01336
0.00695
33
63
0.01296
0.00684
34
64
0.01259
0.00673
Sayının
İlk İki
Basamağındaki
Rakam
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
Görülme
Sıklığı
0.00616
0.00607
0.00599
0.00591
0.00583
0.00575
0.00568
0.0056
0.00553
0.00546
0.0054
0.00533
0.00526
0.0052
0.00514
0.00508
0.00502
0.00496
0.00491
0.00485
0.0048
0.00475
0.0047
0.00464
0.0046
35
36
37
38
39
0.01223
0.0119
0.01158
0.01128
0.011
65
66
67
68
69
0.00663
0.00653
0.00643
0.00634
0.00625
95
96
97
98
99
0.00455
0.0045
0.00445
0.00441
0.00436
Kaynak: James A.Tackett, “Digital Analysis: A Better Way
to Detect”, Inter Science. (2007), s. 33.
4.1.1. Benford Modeli’nin İlk İki Basamak Yaklaşımı ile
Kullanımına İlişkin
Varsayımsal Bir Örnek
Benford Modeli’nin ilk iki basamak olarak kullanımının
daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla, modelin uygulanması için
ödeme çeklerinden oluşan bir muhasebe evreninden 450 birimlik
bir örneklem seçildiğini varsayalım. Aşağıdaki tablodan, ödeme
çeklerinin oluşturduğu 450 birimlik muhasebe veri setini oluşturan sayıların, ilk iki basamaktaki rakamlarına göre sayıların görülme sıklığı, 2. sütunda gözlemlenen mutlak frekanslar başlığı
altında takip edilebilir. Örneğin; ilk iki basamağı, 10 sayısıyla
başlayan 9 birim, 11 sayısıyla başlayan 9 birim , 12 sayısıyla başlayan 3 birim vb…Birimleri oluşturan sayıların, ilk iki basmağında yer alan sayılar 10’dan 99’a kadar, toplam 90 farklı kombinasyon oluşturmaktadır.
Benford Modeli’nin temel amacı; evrenin dağılımı ile Benford dağılımı arasında anlamlı bir farkın olup olmadığını belirledikten sonra, eğer fark varsa, farklılığın olduğu yerleri belirleyerek anormallik gözlemlenen noktalarda, muhasebe hilesi olup olmadığını incelemektir. Dolayısıyla bu amaç doğrultusunda; evrenin dağılımı üzerine hipotez kurulur.
Ho : Gözlemlenen mutlak frekanslarla, Benford Yasası’nın
kuramsal frekansları arasında fark yoktur.
Yukarıdaki hipotezi kurmuş olan denetçinin, bu hipotezin reddedilmesi için % 5’lik yanılma riskini kabul ettiğini yani
MÖDAV 2009/3
MUHASEBE HİLELERİNİ ORTAYA ÇIKARMADA
BENFORD MODELİ’NİN İLK İKİ BASAMAK
YAKLAŞIMI İLE KULLANILMASI
131
MÖDAV 2009/3
Araş. Gör. Sezen ÇUBUKCU
132
α=0,05 olduğunu varsayalım. Buna göre Ki-kare testi uygulayarak, 90 kombinasyonu oluşturan her ilk iki basamak değeri için
gözlemlenen mutlak frekanslar ile Benford kuramsal frekansları
arasındaki farkların anlamlı olup olmadığını bulacağız.
Tablo 5. X2 Değerlerinin Belirlenmesi
İLK İKİ RAKAMi
GÖZLEMLENEN MUTLAK FREKANSLAR (gi)
GÖZLEMLENEN FREKANSLAR
%
BENFORD KURAMSAL OLASILIKLARI
(ki)
BENFORD KURAMSAL
FREKANSLARI
(nki)
FREKANSLAR ÜZERİNDE GÖZLEMLENEN FARKLAR
(gi-nki)
10
9
2,0000
0,04139
19
-10
X İ2
2
(gi-nki) /nki
4,974377
11
9
2,0000
0,03779
17
-8
3,768665
12
3
0,6667
0,03476
16
-13
10,21737
13
4
0,8889
0,03218
14
-10
7,585896
14
7
1,5556
0,02996
13
-6
3,116476
15
6
1,3333
0,02803
13
-7
3,467585
16
9
2,0000
0,02633
12
-3
0,684808
17
7
1,5556
0,02482
11
-4
1,556143
18
8
1,7778
0,02348
11
-3
0,623164
19
9
2,0000
0,02228
10
-1
0,104995
20
5
1,1111
0,02119
10
-5
2,157282
21
8
1,7778
0,0202
9
-1
0,130704
22
4
0,8889
0,01931
9
-5
2,530803
23
6
1,3333
0,01848
8
-2
0,645004
24
0
0,0000
0,01773
8
-8
7,9785
25
5
1,1111
0,01703
8
-3
0,925717
26
8
1,7778
0,01639
7
1
0,052878
0,112607
27
8
1,7778
0,01579
7
1
28
7
1,5556
0,01524
7
0
0,00294
29
6
1,3333
0,01472
7
-1
0,058783
30
3
0,6667
0,01424
6
-3
1,812494
31
8
1,7778
0,01379
6
2
0,518932
32
5
1,1111
0,01336
6
-1
0,17035
33
8
1,7778
0,01296
6
2
0,805937
34
9
2,0000
0,01259
6
3
1,962561
35
0
0,0000
0,01223
6
-6
5,5035
36
6
1,3333
0,0119
5
1
0,077689
37
9
2,0000
0,01158
5
4
2,755041
38
6
1,3333
0,01128
5
1
0,168199
39
4
0,8889
0,011
5
-1
0,182323
40
5
1,1111
0,01072
5
0
0,006421
41
2
0,4444
0,01047
5
-3
1,560487
42
2
0,4444
0,01022
5
-3
1,468754
43
7
1,5556
0,00998
4
3
1,40171
44
4
0,8889
0,00976
4
0
0,034987
45
9
2,0000
0,00955
4
5
5,145668
46
8
1,7778
0,00934
4
4
3,430219
47
6
1,3333
0,00914
4
2
0,865735
48
9
2,0000
0,00895
4
5
6,139232
49
0
0,0000
0,00877
4
-4
3,9465
50
1
0,2222
0,0086
4
-3
2,128398
51
6
1,3333
0,00843
4
2
1,283417
52
9
2,0000
0,00827
4
5
7,486917
53
5
1,1111
0,00812
4
1
0,495817
3,248845
54
7
1,5556
0,00797
4
3
55
0
0,0000
0,00783
4
-4
3,5235
56
1
0,2222
0,00769
3
-2
1,749476
57
7
1,5556
0,00755
3
4
3,819869
58
5
1,1111
0,00742
3
2
0,826272
59
0
0,0000
0,0073
3
-3
3,285
60
7
1,5556
0,00718
3
4
4,396583
61
4
0,8889
0,00706
3
1
0,213198
62
9
2,0000
0,00695
3
6
11,02678
63
8
1,7778
0,00684
3
5
7,870723
64
8
1,7778
0,00673
3
5
8,161074
0,346329
65
4
0,8889
0,00663
3
1
66
8
1,7778
0,00653
3
5
8,71832
67
7
1,5556
0,00643
3
4
5,828008
68
5
1,1111
0,00634
3
2
1,615706
69
3
0,6667
0,00625
3
0
0,0125
70
1
0,2222
0,00616
3
-2
1,13275
71
6
1,3333
0,00607
3
3
3,911072
72
5
1,1111
0,00599
3
2
1,970217
73
8
1,7778
0,00591
3
5
10,72417
74
4
0,8889
0,00583
3
1
0,722223
75
4
0,8889
0,00575
3
1
0,771075
3
3
4,640507
3
3
4,805714
76
6
1,3333
0,00568
77
6
1,3333
0,0056
MÖDAV 2009/3
MUHASEBE HİLELERİNİ ORTAYA ÇIKARMADA
BENFORD MODELİ’NİN İLK İKİ BASAMAK
YAKLAŞIMI İLE KULLANILMASI
133
MÖDAV 2009/3
Araş. Gör. Sezen ÇUBUKCU
134
78
79
9
2,0000
0,00553
2
7
17,03823
0
0,0000
-2
2,457
7
1,5556
0,00546
0,0054
2
80
2
5
8,594609
81
4
0,8889
0,00533
2
2
1,069336
82
3
0,6667
0,00526
2
1
0,169281
83
1
0,2222
0,0052
2
-1
0,76735
84
6
1,3333
0,00514
2
4
5,877202
85
3
0,6667
0,00508
2
1
0,223008
86
1
0,2222
0,00502
2
-1
0,701674
87
3
0,6667
0,00496
2
1
0,264258
88
5
1,1111
0,00491
2
3
3,524277
0,64069
89
1
0,2222
0,00485
2
-1
90
0
0,0000
0,0048
2
-2
2,16
91
1
0,2222
0,00475
2
-1
0,605336
92
0
0,0000
0,0047
2
-2
2,115
93
1
0,2222
0,00464
2
-1
0,566927
94
7
1,5556
0,0046
2
5
11,7415
0,00455
2
0
0,001102
0,000309
95
2
0,4444
96
2
0,4444
0,0045
2
0
97
8
1,7778
0,00445
2
6
17,96255
98
1
0,2222
0,00441
2
-1
0,488405
99
3
0,6667
0,00436
2
1
0,549156
450
100,00
0,99994
450
270,8831
X 2 analizi ile bir yargıya varabilmek için öncelikle, tabloda
verilerimize ilişkin satır ve sütun sayılarına bağlı olarak serbestlik derecesi (90-1) x (2-1) =89 olarak belirlenir.
89 serbestlik derecesi ve α=0,05 anlamlılık düzeyinde, X 2 tablosundan
kritik değer, 112,022 olarak elde edilir. Tabloda hesapladığımız
değer 270,8831 olarak görülmektedir.
(Kritik değer) 112,022 < 270,8831 (Hesaplanan Değer) ise;
Ho reddedilir.
Hipotezin reddedilmesi, gözlemlenen frekanslar ile Benford
frekansları arasında anlamlı bir farklılık olduğu anlamına gelir.
Evrenin dağılımı ile Benford dağılımı arasında fark vardır. Bu
fark bir sapma olduğunu göstermektedir.
Ödeme çekleri evreninin dağılımı ile Benford Dağılımı arasında anlamlı bir fark olduğunun belirlenmesi, Benford Modeli ile belirlenmiş olan, sapmanın olduğu noktalarda, mutlaka hile
yapıldığı anlamına gelmemelidir. Bu fark, denetçinin, sapmanın
olduğu noktalar üzerine yoğunlaşması gerektiğine işaret etmektedir. Denetçi, bu tutarlar üzerinde kanıt arayarak muhasebe hilelerini daha hızlı ve isabetli biçimde ortaya çıkaracaktır.
Benford Modeli ile elde edilen yol gösterici sonuçların, isabetli noktaları işaret etmesinde; doğru kriterlere göre oluşturulmuş bir örneklem grubunun, doğru denetim riskinin, doğru saptanmış bir standart hatanın ve doğru belirlenmiş bir duyarlılık sınırının, direkt etkisi olacağı unutulmamalıdır (Elitaş 2002, 150).
Benford Modeli’nin İlk İki Basamak Yaklaşımı ile Kullanımının Üstünlükleri
450 birimden oluşan örneklemimize ilişkin veri üzerinde
gerçekleştirilen analiz sonucunu gösteren şekiller aşağıda Şekil 3
ve Şekil 4’te yer almaktadır.
Şekil 3. Örneklemin Benford İlk Basamak Modeline
Göre Analizi
MÖDAV 2009/3
MUHASEBE HİLELERİNİ ORTAYA ÇIKARMADA
BENFORD MODELİ’NİN İLK İKİ BASAMAK
YAKLAŞIMI İLE KULLANILMASI
135
MÖDAV 2009/3
Araş. Gör. Sezen ÇUBUKCU
136
Şekil 4. Örneklemin Benford İlk İki Basamak Modeline Göre Analizi
Yukarıda yer alan Şekil 3 ve Şekil 4’ten, Benford Modeli’nin
ilk iki basamak yaklaşımı ile yapılan analizin çok daha ayrıntılı ve etkin bir analiz olduğu açıkça görülmektedir. İlk basamak
modeline göre yapılan analizde 450 birimlik örneklemdeki sayılar içinde, ilk basamağında 1 ve 6 rakamları bulunan sayılarda bir
düzensizlik olduğu görülmektedir. Aynı örneklem ilk iki basamak modeli ile daha ayrıntılı ve etkin bir şekilde analiz edildiğinde, düzensizliğin yeri çok daha iyi bir şekilde belirlenebilmektedir. Örneğin; Benford Modeli’ne göre bir sayının ilk iki basamağında görülmesi beklenen değerlerle, gözlemlenen değerler arasında farkın en fazla olduğu noktanın, 12 ile başlayan sayılarda
olduğu görülmektedir. Bunun anlamı; örneklem içerisinde düzensizliğin en fazla olduğu noktanın 12 ile başlayan sayılarda olduğudur. Böylece düzensizliğin yeri çok daha iyi belirlenmiş olmaktadır. Verilen basit bir örnekten de anlaşılabileceği gibi, Benford Modeli’ni ilk iki basamak yaklaşımı ile gerçekleştiren, daha
ayrıntılı sınıflandırma sağlayan bir analiz, düzensizliğin olduğu
noktaların özel alanlarına inilmesini ve böylece düzensizliğin yerinin tam olarak belirlenebilmesini sağlamaktadır.
İlk iki basamağa ilişkin testin sonucunda; 6 ile başlayan sayılarda düzensizliğin fazla olduğu görülmektedir. Daha derin-
lemesine bir inceleme yine Benford Modeli’nin ilk iki basamak
yaklaşımı ile yapılabilir. 6 ile başlayan sayılardaki düzensizliğin,
bu sayıların alt sınıflara ayrılmasıyla en yoğun olarak 62 ile başlayan birimlerin oluşturduğu sınıfta bulunduğu belirlenir.
Bu analiz, ödeme çekleri evreninden çekilen örneklem üzerinde daha ayrıntılı bir sınıflandırma yapılmasına olanak sağlamaktadır. Önceden de belirtildiği gibi; Benford Modeli’nin ilk
iki basamak yaklaşımı ile muhasebe hilesinin bulunma olasılığının olduğu noktalar daha iyi belirlenebilir ve yoğun kayıt tarama
işlemlerini ilk basamak testlerine göre daha da kolaylaşır. Denetçinin, oldukça fazla sayıdaki muhasebe kayıtları içinde, 6 rakamı
ile başlayan birimleri incelemesi yerine muhasebe hilesi bulunma olasılığının daha güçlü olduğu, ilk iki basamağını 62 sayısının oluşturduğu birimleri incelemesi çok daha kolaydır. Benford
Modeli’nin ilk iki basamak yaklaşımı, muhasebe hilelerinin hızlı
bir şekilde belirlenmesini ve böylece erken dönemde ortaya çıkarılmasını sağlamaktadır.
Benford Modeli’nin ilk iki basamak yaklaşımı, ilk basamak
analizinde ortaya çıkartılamamış düzensizliklerin de ortaya çıkarılmasını sağlamaktadır. Örneğin; ilk basamak analizi sonucunda 9 ile başlayan sayılarda bir anormallik olduğu görülmektedir.
Ancak bu anormallik, kabul edilemeyecek derecede önemli ve
muhasebe hilesinin varlığını gösterebilecek derecede farklılıkları içermemektedir. Sadece Benford Modeli’nin ilk basamak yaklaşımı ile 1, 6 ve 7 rakamlarıyla başlayan sayılarda görülen düzensizliklerin yanında 9 ile başlayan sayılarda görülen düzensizlik önemsiz kalmaktadır. Oysa ilk iki basamak testleri yapıldığında, 97 ve 94 sayıları ile başlayan sayılarda beklenen ve gözlemlenen değerler arasında önemli oranda fark olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bunun yanı sıra, denetçinin, muhasebe hilelerini ortaya çıkarmada etkin bir şekilde kullanabileceği Benford Modeli; veri
madenciliğine dayanan diğer yöntemler; yapay zeka, yapay sinir ağları, karar ağaçları gibi hata ve hilelerin önlenmesi ve belirlenmesine ilişkin derinlemesine inceleme yapabilecek olan diğer
MÖDAV 2009/3
MUHASEBE HİLELERİNİ ORTAYA ÇIKARMADA
BENFORD MODELİ’NİN İLK İKİ BASAMAK
YAKLAŞIMI İLE KULLANILMASI
137
MÖDAV 2009/3
Araş. Gör. Sezen ÇUBUKCU
138
yöntemlerden çok daha ucuzdur. Daha az zaman ve kaynak gerektirerek küçük işletmelerde bile uygulanabilme imkanı sağlar.
(Moore ve Benjamin 2004,9)
5. SONUÇ
Küresel faaliyetlerin artışı ve teknolojinin hızlı gelişimi muhasebede hata ve hilelerin de değişmesine ve bedellerin çok daha
ağır olmasına neden olmuştur. Buna bağlı olarak da muhasebe
hata ve hilelerinin önlenmesi ve ortaya çıkarılması için yeni teknik ve yöntemler yaratılmaktadır. En basit tanımıyla; muhasebede yapılan kasti yanlışlıklar olarak tanımlanan muhasebe hilelerinin ortaya çıkarılmasında kullanılabilecek ve diğer yöntemlerin
etkinliğinin artmasını sağlayabilecek yöntemlerden birisi de Benford Modeli’dir.
Muhasebe hilelerinin ortaya çıkarılmasında. Benford
Modeli’nin ilk basamak yaklaşımının temeli, sayıların ilk basmaklarında küçük sayıların görülme olasılığının daha fazla olmasına dayanmaktadır. Bu çalışmada ele alınmış olan Benford
Modeli’nin ilk iki basamak yaklaşımı da aynı genel mantığa dayanmaktadır. Yani kendi doğal akışı içerisinde devam eden sayıların ilk iki basamağında ortaya çıkabilecek 90 kombinasyon
içinde küçük sayıların görülme olasılığı daha fazladır. Bu bağlamda; Benford Modeli uygun muhasebe verisine uygulandığında, verinin gözlemlenen frekansları ile Benford Modeli’nin kuramsal frekansları arasında oluşan farklar, normal olmayan bir
durumu işaret etmektedir. Farkın oluştuğu noktalar, denetçinin
incelemelerini yoğunlaştırması gereken düzensizlik alanlarının
bir işareti olmaktadır. Yöntemin faydası, özellikle işletmelerin
faaliyetlerinin genişlemesiyle, her geçen gün artmakta olan işlem
sayıları düşünüldüğünde daha iyi anlaşılmaktadır.
Benford Modeli’nin ilk iki basamak yaklaşımı ile muhasebe verisi üzerinde çok daha ayrıntılı bir analiz yapılabilmektedir.
Bu yaklaşım, denetçinin, veriyi daha ayrıntılı sınıflandırabilmesini, böylece; muhasebe hilelerinin yerini daha iyi belirleyebilmesini ve ilk basamak yaklaşımı ile görülemeyen düzensizlikleri de
ortaya çıkarmasını sağlamaktadır. Denetçi, bu yaklaşımı kullanarak, çok sayıdaki muhasebe verisi arasında nereye odaklanması gerektiğini daha isabetli bir şekilde belirleyebilir. Böylece, zaman ve maliyet tasarrufu sağlarken, kullanabileceği diğer yöntem
ve tekniklerden de daha etkin bir şekilde yararlanma imkanı elde
edebilecektir.
Benford Modeli ile sayıların, görülme sıklıklarına ilişkin, ilginç ve sıra dışı özellikleri kullanılarak, hile ortaya çıkarma etkinliğinin arttırılabileceği görülmektedir. Bu çalışmada, bir hile
ortaya çıkarma yöntemi olarak Benford Modeli’nin, ilk iki basamak yaklaşımı sayesinde, etkinliğinin artırılabileceği anlatılmıştır. Gereksinim duyulduğunda ve uygun koşullar sağlandığında,
ilk üç basamak, son iki basamak gibi farklı yaklaşımlar oluşturulabilir. Önemli olan, sayıların bu gizemli özelliğini, kendi mantığı içinde kullanarak amaçlara etkin bir şekilde ulaşabilmektir.
MÖDAV 2009/3
MUHASEBE HİLELERİNİ ORTAYA ÇIKARMADA
BENFORD MODELİ’NİN İLK İKİ BASAMAK
YAKLAŞIMI İLE KULLANILMASI
139
MÖDAV 2009/3
Araş. Gör. Sezen ÇUBUKCU
140
6. KAYNAKÇA
Abdioğlu, H. 2007. “Hilelerin Önlenmesi ve Ortaya
Çıkarılmasına Yönelik Proaktif
Yaklaşımlar” Muhasebe ve Denetime Bakış, Sayı 22: 119137
Bozkurt, N. 2007. “Hile Denetimine Genel Bakış” II.
Uluslararası Muhasebe Denetimi
Sempozyumu ve VIII. Türkiye Muhasebe Denetimi Sempozyumu Kitapçığı, Antalya: 25-29 Nisan 2007.
Bozkurt, N. 2006. Muhasebe Denetimi . 4. Basım.
İstanbul: Alfa Basım Yayım
Dağıtım Ltd. Şti.
Bierstaker, J. ve diğerleri. 2006. “Accountants’ Perceptions Regarding Fraud Detection and Preventation Methods” Managerial Auditing Journal. Cilt no. 21, Sayı no.
5:520-535
Bierstaker J. ve diğerleri. 2004. “Internal Auditors’Fraud
Preventation and Detection Methods”.Internal Auditing,
Cilt no. 19, Sayı no.3: 37- 40
Bolton, R.J. ve David J. Hand. 2002. “Statistical Fraud
Detection: A Review” Statistical Science, Cilt no 17, No.
3:235 - 255
Çalıyurt, Kıymet Tunca. 2007. “Muhasebede Hile
Eğitiminde Uluslararası Gelişmeler ve Türkiye Açısından
Değerlendirme” XXVI. Türkiye Muhasebe Eğitimi Sempozyumu Kitapçığı. Antalya: 23-27 Mayıs 2007
Durtschi,C. ve diğerleri. 2004. “The Effective Use of
Benford’s Law to Assit in
Detecting Fraud in Accounting Data” Journal of Forensic
Accounting Sayı no. 5: 17-34
Elitaş, C. 2002. “Muhasebe Denetimi’nde Benford
Kanununu” Vergi Sorunları. Sayı no.170. http:// www.
vergisorunları..com (Erişim tarihi: 10.01.2009)
Erdoğan, M. 2006. Denetim Kavramsal ve Teknolojik
Yapı. 3.Baskı Ankara:
Maliye ve Hukuk Yayınları.
Erdoğan, M. 2001. “Muhasebe Hilelerinin Ortaya
Çıkarılmasında Benford Yasası”
Muhasebe ve Denetime Bakış Dergisi. Yayın no.3: 1- 8
Güredin, E. 2007. Denetim ve Güvence Hizmetleri
SMMM ve YMM’kere Yönelik
İlkeler ve Teknikler. 11. Basım. İstanbul: Arıkan Basım ve
Yayım Dağıtım Ltd. Şti.
Kaya, U. 2005. “Muhasebe Mesleğinde Adli Muhasebe
Uzmanlığı ve Türkiye Açısından
Gerekliliği” Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi, Cilt no 7,
Sayı no 1: 49- 64
Kula, V. ve diğerleri. 2008. “Hileli Finansal Raporlama
Yaklaşımlarını Belirleyen Teşvikler/Baskılar ve Fırsatlar”
Muhasebe ve Denetime Bakış Dergisi, Sayı no 25: 63-82
McMillan, E. J. 2006. Policies & Procedurses to Prevent
Fraud and Embezzlement:
Guidance, Internal Controls and Investigation New Jersey:
John Willy & Sons, Inc.
Moore, G. B. ve Colin O B. 2004. “Using Benford’s Law
MÖDAV 2009/3
MUHASEBE HİLELERİNİ ORTAYA ÇIKARMADA
BENFORD MODELİ’NİN İLK İKİ BASAMAK
YAKLAŞIMI İLE KULLANILMASI
141
MÖDAV 2009/3
Araş. Gör. Sezen ÇUBUKCU
142
Fraud Detection” Internal Auditing. Cilt no 19, Sayı no 1:
4-9
Tackett, J. A. 2007. “Digital Analysis: A Better Way to
Detect” Inter Science. 2007.
Türkyener, C.M. 2007. “Benford Yasası ve Mali Denetimde Kullanımı” Sayıştay
Dergisi.Sayı no. 64: 111-122
Managing the Business Risk of Fraud: A Practical Guide.
The Institute of Internal Auditors, The American Institute
of Certified Public Accountants, Association of Certified
Fraud Examiners http://www.acfe.com/documents/managing-business-risk.pdf (Erişim Tarihi: 01.12.2008)
Smith, C. A. “Detecting Anomalies in Your Data Using
Benford’s Law”
http://www2.sas.com/proceedings/sugi27/p249-27.pdf.
(Erişim Tarihi: 10.11.2008)
SPK Sermaye Piyasasında Bağımsız Denetim Standartları
Hakkında Tebliğ Seri X, No:22,Kısım 6. Madde:4. Resmi
Gazete 26241; 12.06.2006.
Dr. Özgür Muhittin ESEN*
Dr. Ali Atilla PEREK**
ÖZET
Yeni Türk Ticaret Kanununun kamuoyuna yansıdığı biçimde kabul
edilmesi durumunda, bankalardan ve halka açık şirketlerden sonra diğer firmalar da Uluslararası Muhasebe Standartlarının ve Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarının tercümesi olan Türkiye Muhasebe Standartlarına ve Türkiye Finansal Raporlama Standartlarına uygun
raporlama yapmak zorunda kalacaklardır. Böylelikle, mevcut muhasebe uygulamasında oldukça büyük değişiklikler olacaktır. Bu çalışmada,
mevcut muhasebe mevzuatında değişikliğe neden olacak standartlardan
biri olan Türkiye Muhasebe Standardı 36 “Varlıklarda Değer Düşüklüğü” ele alınmıştır. Çalışmanın amacı, standardın alt başlığı olan Nakit
Yaratan Birim, Şerefiyeye sahip varlıklar ve Şirket Varlıkları konusunda, literatüre ve uygulamaya katkıda bulunmaktır.
Anahtar Kelimeler: Değer Düşüklüğü, Nakit Yaratan Birim, Şerefiye, Şirket Varlıkları, TMS 36
ABSTRACT
With the enactment of the New Turkish Commercial Code, after
banks and publicly traded entities all of the firms will also be required
to report according to Turkish Accounting Standards and Turkish Financial Reporting Standards, which are translations of International
Accounting Standards and International Financial Reporting Standards.
Therefore, there will be significant alterations in the current accounting
applications. In this study, one of the standards that are going to change
*
İstanbul Üniversitesi, İşletme Fakültesi, Muhasebe Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi
Marmara Üniversitesi, İ.İ.B.F., İngilizce İşletme Bölümü, Muhasebe – Finansman Anabilim
Dalı Araştırma Görevlisi
**
MÖDAV 2009/3
VARLIKLARDA DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ STANDARDININ (TMS 36) NAKİT YARATAN BİRİM,
ŞEREFİYE VE ŞİRKET VARLIKLARI AÇISINDAN İNCELENMESİ
143
MÖDAV 2009/3
144
Dr. Özgür Muhittin ESEN
Dr. Ali Atilla PEREK
the current accounting regulations – Turkish Accounting Standard 36
“Impairment of Assets” – is examined. The purpose of the study is to
contribute to the literature and practice about the Cash Generating Unit
and Corporate Assets sub topics of the standard.
Key Words: Impairment, Cash Generating Units, Goodwill, Corporate Assets, TMS 36
1. GİRİŞ
Bilindiği üzere BDDK 2006 yılından itibaren TMS ve
TFRS’leri, SPK’da 2008 yılından itibaren UMS ve UFRS’leri
kendilerine bağlı şirketler tarafından finansal tabloların hazırlanmasında kullanmalarını hükme bağlamıştır. Buna ek olarak yeni
TTK’nın kabul edilmesi durumunda diğer tüm şirketler de TMS
ve TFRS’lere uygun raporlama yapmak zorunda kalacaklardır.
Bu yeni kurallar ile mevcut muhasebe mevzuatında büyük farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklardan biri de varlıkların değerlemesinde dikkate alınacak değer düşüklüğüdür.
İşletme varlıklarının değerleme günündeki değerleri çeşitli
durumlarda satın alım (maliyet) değerinin altına düşebilmektedir. Bir varlığın piyasa değerinin veya gerçeğe uygun değerinin
satın alım değerinin altına düştüğü durumlarda, finansal tabloların gerçeği yansıtabilmesi ve ihtiyatlılık ilkesi gereğince, gerekli düzeltmelerin yapılması gerekmektedir. Bu nedenle işletmeler,
finansal tablo kullanıcılarına doğru ve güvenilir bilgi sağlayabilmek amacıyla, varlıklarının maliyet veya piyasa değerinden düşük olanı ile değerleme yöntemini kullanarak varlıklarını düşük
değerden finansal tablolarında sunmaktadır (Erdamar 2003, 117).
Piyasa değeri maliyet değerinin altına düşen varlık için bir değer
kaybı olduğu kabul edilmekte ve bu değer kaybı bir gider/zarar
olarak oluştuğu dönemin kâr/zarar tablosuna (gelir tablosuna) aktarılmaktadır. Ayrıca ilgili varlığın bilanço değeri de değer düşüklüğü tutarında düzeltilmektedir.
2. VARLIKLARDA DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ (TMS 36)
Türkiye Muhasebe Standardı (TMS) 36 “Varlıklarda Değer
Düşüklüğü”nde bir varlığın değer kaybına uğraması durumunda
değer düşüklüğü dikkate alınarak finansal tablolar düzeltilmektedir. Varlıklardaki değer düşüklüğünün tespit edilebilmesi için değer düşüklüğü testi yapılmaktadır. Değer düşüklüğü testinde varlığın defter değeri ile geri kazanılabilir tutarı karşılaştırılmakta
ve geri kazanılabilir tutarın defter değerinden düşük olması durumunda bir değer kaybı olduğu kabul edilmektedir. Ancak unutulmaması gerekir ki TMS’lerde sadece değer kaybı değil, yeniden
değerleme ile değer artışları da dikkate alınarak finansal tablolara yansıtılmaktadır.
Gerçe÷e Uygun
De÷er
KullanÕm De÷eri
Yüksek
OlanÕ Seç
Geri
KazanÕlabilir
Tutar
Defter De÷eri
Geri KazanÕlabilir
Tutar, Defter
De÷erinden Düúük
mü?
EVET
De÷er Düúüklü÷ü
Var
HAYIR
De÷er Düúüklü÷ü
Yok
MÖDAV 2009/3
VARLIKLARDA DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ STANDARDININ
(TMS 36) NAKİT YARATAN BİRİM, ŞEREFİYE VE ŞİRKET
VARLIKLARI AÇISINDAN İNCELENMESİ
145
MÖDAV 2009/3
146
Dr. Özgür Muhittin ESEN
Dr. Ali Atilla PEREK
Defter değeri, varlığın değerleme gününde kayıtlarda yer
alan değerinden birikmiş amortismanların çıkarılması ile bulunan
değerdir (TMS 36, paragraf 6). Varlığın değerleme gününde kayıtlarda yer alan değeri maliyet değeri de olabilir, daha önceki dönemlerde yeniden değerlemeye tabi tutularak yükseltilmiş veya
düşürülmüş değeri de olabilir.
Geri kazanılabilir tutar, varlığın elden çıkarma maliyetleri
düşülmüş gerçeğe uygun değeri ile kulanım değerinden yüksek
olanıdır. Görüldüğü gibi bu tanımdan iki farklı kavram daha ortaya çıkmaktadır. Bu kavramlardan kullanım değeri, varlıktan elde
edilmesi beklenen gelecekteki nakit akışlarının bugünkü değeri
olarak tanımlanmıştır. Kanımızca kullanım değeri bu standardın
öznel uygulamalara en açık noktasıdır. Bu nedenle kullanım değeri, çalışmanın ilerleyen kısımlarında ayrı bir başlık altında ele
alınacaktır. Elden çıkarma maliyetleri düşülmüş gerçeğe uygun
değer, bilgili ve istekli tarafların karşılıklı pazarlık ortamında varlığın satışı için anlaştıkları fiyattan elden çıkarma maliyetlerinin
düşülmesi ile bulunan tutardır. Elden çıkarma maliyetleri de, finansman gideri ve gelir vergisi (kurum kazancı üzerinden alınan
vergi) hariç, bir varlığın satışı ile doğrudan alakalı katlanılması
kaçınılmaz olan maliyetler şeklinde belirtilmiştir (TMS 36, paragraf 6). Elden çıkarma maliyetlerine ilgili yasal yükümlülükler,
varlığın nakliyesi, sigortası, bulunduğu yerden sökülmesi ile ilgili giderler örnek olarak verilebilir.
TMS 36 paragraf 6’da geçen “Gelir Vergisi” ibaresi UMS
36’da geçen İngilizce “income tax” ifadesinin birebir Türkçe karşılığıdır. “Income” kelimesinin sözlükteki Türkçe karşılığı “Gelir”dir (Langenscheidt Standart English Dictionary, 1990,
s.263). Ancak Gelir Vergisi Kanunun 1. maddesinde “Gelir
Vergisi”nin gerçek kişilerin kazançları üzerinden alınan vergi olduğu ifade edilmektedir. Kurumlar Vergisi Kanunun 1. maddesinde “Kurumlar Vergisi”nin kurum kazancı üzerinden alınan vergi
olduğu belirtilmektedir. TMS ve TFRS’ler gerçek kişiler için değil kurumlar (tüzel kişilikler) için getirilen standartlar seti olduğuna göre burada vurgulanmak istenen vergi Gelir Vergisi değil
Kurumlar Vergisidir. TMS 12 “Gelir Vergileri” standardının amaç
bölümünde “Gelir Vergileri” ifadesinin yanında “kurum kazancı üzerinden hesaplanan vergiler” açıklaması parantez içinde verilmiştir. Ancak Türkiye’de gelir vergisi ile kurumlar vergisinin
farklı anlama gelmesi dolayısıyla, kanımızca, bu çeviri yanlışlığının düzeltilmesi ve standartlarda gelir vergisi yerine “kurumlar vergisi” ya da “kurum kazancı üzerinden hesaplanan vergiler”
ibaresinin kullanılması gerekmektedir.
Varlıkla ilgili bir bağlayıcı satış anlaşması var ise varlığın
gerçeğe uygun değeri anlaşma değeridir. Bağlayıcı bir anlaşma
yok ise, varlığın aktif bir piyasası olup olmadığına bakılır. Varlığın aktif bir piyasası var ise gerçeğe uygun değeri, aktif piyasadaki satış fiyatıdır. İşletme, varlığın bağlayıcı bir satış anlaşması veya aktif bir piyasası yoksa gerçeğe uygun değerini belirlerken aynı endüstri kolunda benzer varlıklarla ilgili güncel işlemlerin sonucunu dikkate alabilmektedir. Varlığın elden çıkarma maliyetleri düşülmüş gerçeğe uygun değeri hiçbir şekilde belirlenemiyorsa, varlığın kullanım değeri geri kazanılabilir tutar olarak kabul edilmektedir (TMS 36, paragraf 20 – 27).
İşletme finansal tablolarını açıklamadan önce varlıklarının
geri kazanılabilir tutarının net defter değerinden düşük olup olmadığını belirlemek zorundadır. İşletme bunu yapmak için TMS
36’ya göre varlıklarını değer düşüklüğü testine tabi tutmalıdır.
Değer düşüklüğü testinde, defter değeri ile geri kazanılabilir tutar
karşılaştırılmakta ve geri kazanılabilir tutarın defter değerinden
düşük olması durumunda bir değer kaybı olduğu kabul edilmektedir (TMS 36, paragraf 8). Değer düşüş zararı ortaya çıktığı dönemde kâr/zarar tablosuna zarar olarak aktarılır ve varlığın defter
değeri de değer kaybı tutarında düzeltilir. Tüm bu açıklamalardan
faydanılarak değer düşüklüğü testi için uygulanacak yol aşağıdaki şekilde gösterilmiştir.
Değer düşüklüğü testi varlıklara ilişkin herhangi bir değer
düşüklüğü oluştuğuna dair belirti ortaya çıktığı zaman yapılmaktadır (TMS 36, paragraf 9). Standartta değer düşüklüğü belirtisi işletme dışı ve işletme içi olarak ikiye ayrılmaktadır (TMS 36,
paragraf 12).
MÖDAV 2009/3
VARLIKLARDA DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ STANDARDININ
(TMS 36) NAKİT YARATAN BİRİM, ŞEREFİYE VE ŞİRKET
VARLIKLARI AÇISINDAN İNCELENMESİ
147
MÖDAV 2009/3
148
Dr. Özgür Muhittin ESEN
Dr. Ali Atilla PEREK
İşletme içi belirtiler;
Varlığın fiziksel bir hasara uğraması veya değer yitirdiğine
ilişkin kanıtlar,
Varlığın ekonomik performansının beklenenden daha kötü
olduğuna veya olabileceğine ilişkin kanıtlar,
Varlığın kullanım dışı bırakılması, varlığın dahil olduğu faaliyetin sona erdirilmesi veya yeniden yapılandırılmasının planlanması, varlığın beklenen tarihten önce elden çıkarılmasının
planlanması, varlığın ömrünün sınırsız değil sınırlı olduğu kanaatine varılması gibi varlığın mevcut ya da gelecekteki kullanımını
olumsuz yönde etkileyecek değişikliklerin olmasıdır.
İşletme dışı belirtiler;
Varlığın piyasa fiyatının beklenenden çok daha fazla azalması,
Teknolojide, ekonomide, hukuki çevrede veya işletmenin
içinde bulunduğu pazarda işletmeyi olumsuz yönde etkileyen
veya etkileyecek değişikliklerin olması,
Faiz oranlarının veya diğer yatırım kârlılığı ile ilgili piyasa
oranlarının artmasına paralel olarak işletmenin varlığın kullanım
değerini hesaplamada uyguladığı iskonto oranının artması sonucunda varlığın geri kazanılabilir tutarının önemli ölçüde azalmasıdır.
Henüz kullanımda olmayan ya da sınırsız ömre sahip maddi olmayan duran varlıklar (şerefiye dahil) değer düşüklüğü belirtisi olmasa da, her yıl aynı zamanda uygulanmak koşuluyla, yılda en az bir kere değer düşüklüğü testine tabi tutulmaktadır (TMS
36, paragraf 10).
Bir varlık yeniden değerlemeye tabi tutulmuş ve değerinde
bir artış tespit edilmiş ise, artış tutarı gelir olarak kâr/zarar tablosuna aktarılmamakta ve bilançodaki özkaynak bölümü içinde yer
alan “Yeniden Değerleme Değer Artışı” kaleminde muhasebeleştirilmektedir (TMS 16, paragraf 39). Daha önce yeniden değerlemeye tabi tutulmuş ve değeri artırılmış bir varlıkta değer düşüklüğü tespit edilmiş ise, değer düşüklüğü tutarı ilk olarak varlıkla ilgili özkaynak içinde sunulan yeniden değerleme değer artışı kaleminden düşülmektedir. Yeniden değerleme artışı tutarından daha
fazla bir değer düşüklüğü ortaya çıkmış ise kalan kısım ilgili dönemin kar/zarar tablosuna zarar olarak aktarılmaktadır (TMS 36,
paragraf 60).
Değer düşüklüğü testi, TMS 36’nın kapsamı dışında bırakılan varlıklar hariç, tüm maddi ve maddi olmayan varlıklar için geçerlidir. Kapsam dışı bırakılan varlıklar aşağıdaki gibidir (TMS
36, paragraf 2).
Stoklar
İnşaat sözleşmelerinden kaynaklanan varlıklar
Ertelenmiş vergi varlıkları
Çalışanlara sağlanan faydalardan kaynaklanan varlıklar
Finansal varlıklar (iştirakler, bağlı ortaklıklar ve iş ortaklıkları hariç) Satış amaçlı elde tutulan olarak sınıflandırılmış varlıklar. Gerçeğe uygun değerden tahmini pazaryeri maliyetleri düşülmek suretiyle ölçülen tarımsal faaliyetlere ilişkin canlı varlıklar.
Gerçeğe uygun değer ile ölçülen yatırım amaçlı gayrimenkuller
3. KULLANIM DEĞERİ
Kullanım değerinin, gelecekteki nakit akışlarının bugünkü
değeri olduğu daha önceki bölümde belirtilmişti. Kullanım değerinin hesaplanabilmesi için hem gelecekteki nakit akışlarının tahmin edilmesi, hem de nakit akışlarını bugünkü değerine indirgeyen iskonto oranının belirlenmesi gerekmektedir. Ancak, gerek
gelecekteki nakit akımlarının, gerekse iskonto oranının belirlenmesi işletmelerin öznel uygulamalarına oldukça açıktır.
MÖDAV 2009/3
VARLIKLARDA DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ STANDARDININ
(TMS 36) NAKİT YARATAN BİRİM, ŞEREFİYE VE ŞİRKET
VARLIKLARI AÇISINDAN İNCELENMESİ
149
MÖDAV 2009/3
150
Dr. Özgür Muhittin ESEN
Dr. Ali Atilla PEREK
3.1. İskonto Oranının Belirlenmesi
TMS 36, herhangi bir varlığa ilişkin nakit akımlarının bugünkü değerinin hesaplanmasında kullanılacak olan iskonto oranının öncelikle doğrudan piyasadan elde edilebilen bir oran olması gerektiğini belirtmiştir. Bununla beraber TMS 36, varlığa özgü
bir oranın doğrudan piyasadan elde edilemediği durumlarda, işletmelerin, iskonto oranını tahmin etmek için onun yerine geçebilen başka oranları kullanabileceklerini de hükmetmiştir (TMS
36, Paragraf 55 – 56).
TMS 36 paragraf 56’ya göre “iskonto oranı yatırımcıların tutar, zaman ve risk profili açısından işletmenin varlıktan elde etmeyi beklediği nakit akışlarıyla aynı düzeyde nakit akışları yaratan bir yatırım yapmış olmaları durumunda elde etmeyi bekleyecekleri kazançtır”. Bir başka ifadeyle, iskonto oranı fırsat maliyeti şeklinde kabul edilmektedir. Bu açıdan bakıldığında standart
aynı paragrafta iskonto oranının iki unsur üzerinden tahmin edilebileceğini belirtmiştir;
Benzeri varlıklar için cari piyasa işlemlerindeki kullanılan
bir oran üzerinden veya,
Hizmet potansiyeli ve riskleri açısından ilgili varlığa benzer
bir varlığa (veya varlık portföyüne) sahip halka açık bir işletmenin ağırlıklı ortalama sermaye maliyeti üzerinden
Bununla beraber TMS 36 Ek A-16’da, iskonto oranı tahmin
edilirken, başlangıç noktası olarak;
Sermaye varlıkları fiyatlandırma yöntemi (Capital Asset Pricing Model – CAPM) gibi teknikler kullanılmak suretiyle belirlenen işletmenin ağırlıklı ortalama sermaye maliyetinin (AOSM /
Weighted Average Cost of Capital – WACC ),
İşletmenin marjinal borçlanma oranının ve
Diğer piyasa borçlanma oranlarının dikkate alınacağı belirtilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, bir varlığın
kullanım değeri belirlenirken hesaplanması gereken iskonto oranı olarak varlığa sahip işletmenin ağırlıklı ortalama sermaye maliyetinin kullanılabileceği sonucuna varabiliriz. Eğer ilgili işletmenin ağırlıklı ortalama sermaye maliyetinin hesaplanması zor
ise, benzer bir varlığa sahip halka açık bir işletmenin ağırlıklı ortalama sermaye maliyeti de kullanılabilmektedir.
Ağırlıklı ortalama sermaye maliyeti yöntemi, sermaye maliyetini hesaplarken işletmenin birden çok kaynaktan finanse edildiği gerçeğini dikkate almakta ve çeşitli kaynakların ortalama
maliyetini hesaplamaktadır. Bu yüzden işletmenin sermaye yapısını oluşturan çeşitli kaynak oranlarının bilinmesine ihtiyaç duyulmaktadır. WACC oranının formülü aşağıdaki gibidir (Damodaran 2002, 670).
WACC = [ Wb * Kb (1-V) ] + [ Ws * Ks]
Wb = Borcun, uzun vadeli yabancı kaynak ile özkaynakların toplamına oranı
Kb = Borcun maliyeti
V = Vergi oranı
Ws = Özkaynağın, uzun vadeli yabancı kaynak ile özkaynakların toplamına oranı
Ks = Özkaynak maliyeti
Görüldüğü gibi kullanım değeri hesaplanacak varlığa sahip
bir işletmenin WACC oranını bulabilmek için ilk olarak şirketin
borçlanma maliyetini ve sermaye maliyetini (CAPM oranını) hesaplamamız gerekmektedir. Bu oranları bulduktan sonra da özsermaye ve borçlanma maliyetlerinin WACC oranındaki ağırlıklarının hesaplanması gerekmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, WACC formülündeki borcun ya da özkaynağın ağırlıklı ortalama maliyeti hesaplanırken kısa vadeli borçların dikkate alınmamasıdır (Ehrhardt 1994, 69).
MÖDAV 2009/3
VARLIKLARDA DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ STANDARDININ
(TMS 36) NAKİT YARATAN BİRİM, ŞEREFİYE VE ŞİRKET
VARLIKLARI AÇISINDAN İNCELENMESİ
151
MÖDAV 2009/3
152
Dr. Özgür Muhittin ESEN
Dr. Ali Atilla PEREK
TMS ve TFRS’lerde borcun maliyetinin nasıl hesaplanacağına dair bir hüküm bulunmamaktadır. Borcun maliyetini hesaplamak için öncelikle firmanın tahvil ve bono gibi borç senedi sahibi
olup olmadığına bakılmalıdır. Firmaların söz konusu borç senedine sahip olmaları durumunda bu tür borcun maliyeti direkt olarak
firmanın borçlanma maliyeti olarak alınmaktadır. Eğer firma söz
konusu borç senedine sahip değilse, firmanın en güncel borçlanma oranı (1 yıldan uzun olmak şartı ile) borçlanma maliyeti olarak kabul edilmektedir (Damodaran 2002, 671). Bununla beraber
alternatif bir yol olarak borcun maliyeti, iskonto oranı bulanacak
olan varlığın beklenen ömrüne eşit veya benzer vadeli, sabit faizli
devlet tahvillerinde belirtilen oran alınmakta ve bu orana bir risk
primi eklenmektedir (Ernst&Young 2006, 977).
Burada dikkat edilmesi gereken husus, her ne kadar TMS 36
iskonto oranının vergi öncesi oran olması gerektiğine hükmetmiş olsa da, uygulamada borçlanma maliyetlerinin hesaplanmasında, genellikle borcun vergiden sonraki maliyeti dikkate alınmaktadır. Bize göre de borçlanma maliyetinin vergi sonrası alınması daha doğru olacaktır. Çünkü yabancı kaynaktan alınan finansmanın maliyeti olan faiz vergi hesaplanırken dikkate alınmakta ancak, özkaynaktan elde edilen finansmanın maliyeti olan
kâr payı ise vergi hesaplanırken dikkate alınmamaktadır. Bu yabancı kaynaktan elde edilen finansman açısından işletmeye bir
vergi avantajı sağlayacaktır.
Bir şirketin WACC oranının hesaplanabilmesi için ikinci olarak o şirketin sermaye maliyetinin (CAPM) bulunması gerekmektedir. Menkul kıymetler için geliştirilmiş olan Varlık Fiyatlama Modeli (CAPM) ile genellikle, sermaye piyasasında özkaynağa yapılan yatırımın beklenen getirisi tahmin edilmektedir
(Myers 1977, 322).
CAPM oranın formülü şu şekildedir;
CAPM = rf + ß (rm-rf)
CAPM : Özkaynak maliyeti
rf : Risksiz faiz oranı
ß : Hisse senedinin risk endeksi (Beta)
rm : Piyasa getirisi
Görüldüğü gibi, eğer bir şirketin CAPM oranı hesaplanmak
isteniyor ise 3 ana unsurun tespit edilmesi gerekmektedir. Bu üç
ana unsur;
Risksiz faiz oranını (rf)
Risk primini (rm-rf)
Hisse senedinin risk endeksi (Beta- ß)
Genellikle risksiz faiz oranı olarak devlet tahvili faiz oranı alınmaktadır. Bu oran çoğunlukla vadesi bir yıla en yakın
devlet tahvilinin getirisi olarak kabul edilmektedir (Bu oranlara
İMKB’nin internet sitesinde yayımlanan bültenlerden ulaşılabilmektedir). Ancak, değerlemeye tabi varlığın ya da borcun süresine benzer vadeli devlet tahvillerinin getirisi de risksiz faiz oranı
olarak alınabilmektedir. Bununla beraber TMS ve TFRS’lerdeki
bazı hükümlerde, risksiz faiz oranının devlet tahvillerinin getirileri dışında da başka yollarla hesaplanabileceği belirtilmiştir. Örneğin TMS 39 EK A kısmının Uygulama Rehberi bölümündeki 82. paragrafa göre, bazı ülkelerde devletin, kredi riski taşıyor
olmasından dolayı, borçlanma oranının bazı işletmelerinkinden
daha yüksek olabileceği ve bu gibi durumlarda risksiz faiz oranı olarak en yüksek kredili dereceli şirket tahvillerinin getirilerinin kullanılabileceği ifade edilmiştir. Benzer biçimde TMS 19’un
78. paragrafında, devlet tahvilleri ile birlikte “yüksek kaliteli kurumsal senetlere ilişkin piyasa getirileri”nin de paranın zaman değeri olarak, dolayısıyla risksiz faiz oranı olarak, kullanılabileceği belirtilmiştir.
CAPM oranını hesaplamak için ikinci olarak risk priminin
(rm-rf) bulunması gerekmektedir. Risk primini (rm-rf) bulabilmek için önce hisse senetlerinin uzun dönemdeki ortalama getirisini, yani piyasa getirisini (rm), hesaplamamız ve bu orandan
risksiz faiz oranını (rf) çıkarmamız gerekmektedir. Piyasanın beklenen getirisini (rm) hesaplamak için piyasadaki hisse senetleri-
MÖDAV 2009/3
VARLIKLARDA DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ STANDARDININ
(TMS 36) NAKİT YARATAN BİRİM, ŞEREFİYE VE ŞİRKET
VARLIKLARI AÇISINDAN İNCELENMESİ
153
MÖDAV 2009/3
154
Dr. Özgür Muhittin ESEN
Dr. Ali Atilla PEREK
nin tümünden oluşan portföyün verimini bulmamız gerekmektedir. Bu rakamları kendimiz hesaplayabileceğimiz gibi, IMKB’nin
ve bazı finans kurumlarının internet sayfalarında da bu rakamlara ulaşılabilmektedir (örneğin www.imkb.gov.tr/sirket/fiyat_getiri. htm).
CAPM oranını hesaplamak için üçüncü olarak şirkete ait
“Beta katsayısını” hesaplamamız gerekmektedir. Beta katsayısı (ß) bir menkul kıymetin getirisindeki değişiklikler ile piyasa
portföyünün getiri oranlarında meydana gelen değişiklikler arasındaki ilişkiyi göstermektedir (Megginson 2006, 306). Beta katsayısının hesaplanması kolay olmadığı için çeşitli kurumlar halka açık firmaların beta katsayılarını dönemsel olarak yayınlamaktadır. Örneğin İngiltere’de The London Business School hem şirketler için hem de sektörler için beta katsayılarını yayımlamaktadır (Ernst&Young 2006, 977). Amerika Birleşik Devletleri’nde
de Merrill Lynch, Bara, Value Line, Stndard & Poors, Moprning
Stars, Bloomberg gibi birçok kurumdan şirket ve sektör betalarına ulaşmak mümkündür. Türkiye’de ise çeşitli finans ile ilgili internet sayfalarında şirketlerin beta katsayılarına ulaşmak mümkündür.
Eğer kullanım değeri hesaplanacak varlığa sahip şirket halka açık değilse o şirketin beta katsayısının bulunabilmesi oldukça zor olabilmektedir. Bu durumda işletme benzer varlığa sahip
halka açık bir şirketin betasını veya bulunduğu sektörün betasını esas alabilmektedir. Kanımızca eğer söz konusu şirket, betası
esas alınacak halka açık şirketten önemli ölçüde küçük ise, sektörün beta katsayısını almak daha uygun olacaktır. Çünkü araştırmalar göstermiştir ki küçük şirketlerin özkaynak maliyeti büyük
şirketlerin özkaynak maliyetinden daha büyük olmaktadır (Pratt
1998, 210).
TMS 36 paragraf 54’e göre gelecekteki nakit akışlarının yabancı para cinsinden gerçekleştiği durumlarda nakit akışlarının ilgili para birimi cinsinden tahmin edileceği ifade edilmiştir. Ayrıca nakit akışlarının ilgili yabancı para birimi için geçerli iskonto
oranından bugünkü değere indirgeneceği ve hesaplanan bugünkü
değerin, hesaplamanın yapıldığı tarihteki kurdan yerel para birimine çevrileceği belirtilmiştir.
Bu gibi durumlarda iskonto oranı hesaplanırken;
Firmanın, (eğer var ise) söz konusu para cinsinden en güncel borçlanma oranının (1 yıldan uzun olmak şartı ile) borçlanma
maliyeti olarak alınması,
Risksiz faiz oranının (eğer var ise) devletin söz konusu para
cinsinden borçlanma oranı olarak belirlenmesi (Eğer devletin söz
konusu para cinsinden borçlanması yok ise söz konusu para cinsine sahip olan ülkenin risksiz faiz oranı alınabilir ancak bu durumda bulunduğumuz ülkenin “ülke riski” oranının WACC oranına eklenmesi gerekmektedir. Ayrıca ülke riski oranının, şirket cirosundaki iç piyasa oranının şirket cirosundaki dış piyasa oranına
bölünmesi ile bulanan yüzde ile çarpılması gerekmektedir.) (Damadoran 2002, 170),
Piyasanın beklenen getirisi (Rm) olarak da IMKB’deki şirketlerin söz konusu yabancı para cinsinden getirilerinin alınması gerekmektedir.
3.2. Nakit Akışlarının Belirlenmesi
Bir işletme ilgili varlığın nakit akışlarını belirlerken öncelikle daha çok dış kanıtlara dayanan, gelecekteki ekonomik koşullara ilişkin mantıklı ve desteklenebilir varsayımları kullanmalıdır.
Bununla beraber, gelecekteki nakit akışları, yönetim tarafından
onaylanan en güncel finansal bütçelere/tahminlere dayandırmalıdır (TMS 36, paragraf 33).
Prensip olarak ilgili bütçeleri/tahminleri esas alan projeksiyonlar, istisnalar hariç, en fazla 5 yıllık dönemi kapsamaktadır.
Bunun sebebi, TMS 36’ya göre 5 yıldan uzun dönemler için gelecekteki nakit akışlarına ilişkin olarak detaylı, kesin ve güvenilir finansal bütçelerin/tahminlerin genellikle mevcut olmamasıdır. Faydalı ömrü 5 yıldan uzun olan varlıklarda, 5. yılı takip eden
yıllar için bir büyüme oranı kullanılmak suretiyle varlığın yararlı
MÖDAV 2009/3
VARLIKLARDA DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ STANDARDININ
(TMS 36) NAKİT YARATAN BİRİM, ŞEREFİYE VE ŞİRKET
VARLIKLARI AÇISINDAN İNCELENMESİ
155
MÖDAV 2009/3
156
Dr. Özgür Muhittin ESEN
Dr. Ali Atilla PEREK
ömrünün sonuna kadar olan döneme ilişkin nakit akışları tahmin
edilmektedir. Büyüme oranlarının prensip olarak sabit ya da azalan oranlar olması gerekmektedir. Ancak artan bir oranın kullanılması gerektiğine ilişkin haklı gerekçeler bulunuyor ise artan oran
kullanılabilir (TMS 36, paragraf 33, 35, 36).
Dikkat edilmesi gereken bir detay; söz konusu büyüme oranları, daha yüksek bir oranın kullanılması gerektiğine ilişkin haklı gerekçeler bulunmadığı sürece, işletmenin faaliyet gösterdiği
ürünler, endüstriler, ülke veya varlığın kullanıldığı piyasalar için
geçerli uzun vadeli ortalama büyüme oranlarını aşmamalıdır.
TMS 36’ya göre gelecekteki nakit akışları nominal olarak
tahmin edilir ve aşağıdakileri içerir (TMS 36, paragraf 39):
Varlıktan kullanımı süresince elde edilecek nakit girişlerine
ilişkin projeksiyonlar;
Varlığın kullanımı süresince nakit girişi (varlığı kullanıma
hazır hale getirmek için gerekli nakit çıkışları dahil) yaratabilmek
için katlanılacak ve varlıkla doğrudan ilişkilendirilebilecek veya
mantıklı ve tutarlı bir biçimde dağıtılabilecek nakit çıkışları ile ilgili projeksiyonlar; ve
Varlığın yararlı ömrünün sonunda elden çıkarılması karşılığında, eğer varsa, elde edilecek (ya da ödenecek) net nakit akışları. Söz konusu tutar bilinçli ve istekli taraflar arasında karşılıklı pazarlık ortamında yapılacak bir işlemde işletmenin varlığın elden çıkarılmasından elde etmeyi beklediği tutardır.
Mükerrer hesaplamaktan kaçınmak için, gelecekteki nakit
akışlarına ilişkin tahminler aşağıdakileri içermez (TMS 36, paragraf 43):
Bahse konu varlıktan kaynaklanan nakit girişlerinden geniş
ölçüde bağımsız olan nakit girişleri yaratan varlıkların nakit girişleri (örneğin alacaklar gibi finansal varlıklar); ve
Borç olarak muhasebeleştirilen yükümlülüklerle ilgili nakit
çıkışları.
Ayrıca, gelecekteki nakit akışları ile ilgili tahminler aşağıdakilerden kaynaklanması beklenen gelecekteki nakit giriş veya çıkışlarını da içermez:
İşletmenin henüz taahhüt etmediği gelecekteki bir yeniden
yapılanma; ya da
Varlığın performansını artırma veya iyileştirme.
Bunlara ek olarak gelecekteki nakit akışlarına ilişkin tahminler finansal faaliyetlerden ve vergi ile ilgili nakit giriş ve çıkışlarını içermemektedir (TMS 36, paragraf 50).
Ancak işletme yeniden yapılandırma taahhüdü altına girerse
(TMS 36, paragraf 47):
Kullanım değerinin tespiti amacıyla gelecekteki nakit giriş ve çıkışları ile ilgili tahminler, yeniden yapılandırmadan kaynaklan maliyet tasarrufları ile diğer faydaları (yönetim tarafından
onaylanan en son finansal bütçelere/ tahminlere göre) yansıtır; ve
Yeniden yapılandırma işlemine ilişkin gelecekteki nakit çıkışı tahminleri, TMS 37 “Karşılıklar, Koşullu Borçlar ve Koşullu Varlıklar”a uygun olarak yeniden yapılandırma karşılığına dahil edilir.
TMS 36 nakit yaratan birim için özel hüküm getirmiştir. Bu
hükme göre nakit yaratan bir birim farklı yararlı ömre sahip varlıklardan oluşuyor ise kısa yararlı ömre sahip olan varlığın yenilenmesi, birimin günlük bakımının bir parçası olarak dikkate alınacaktır (TMS 36, paragraf 49).
Benzer şekilde, tek bir varlığın tahmini yararlı ömürleri farklı olan parçalardan oluşması durumunda, varlıkla ilgili gelecekteki nakit akışlarını tahmin edilmesi sırasında, en kısa yararlı ömre
sahip olan parçanın yenilenmesi varlığın günlük bakımının bir
parçası olarak dikkate alınır (TMS 36, paragraf 49).
TMS 36 ayrıca yabancı para cinsiden nakit akışları tahmin
edilmesi hususunda da hüküm getirmiştir. Buna göre; eğer gele-
MÖDAV 2009/3
VARLIKLARDA DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ STANDARDININ
(TMS 36) NAKİT YARATAN BİRİM, ŞEREFİYE VE ŞİRKET
VARLIKLARI AÇISINDAN İNCELENMESİ
157
MÖDAV 2009/3
158
Dr. Özgür Muhittin ESEN
Dr. Ali Atilla PEREK
cekteki nakit akış akışları yabancı para cinsinden ise gerçekleşecekleri para birimi cinsinde tahmin edilmelidir. Ayrıca bu nakit
akışları, anılan para birimi için geçerli iskonto oranından iskonto
edilmeli ve hesaplanan bugünkü değeri söz konusu tarihteki geçerli kur ile çevrilmelidir (TMS 36, paragraf 54).
4. NAKİT YARATAN BİRİM
Değer düşüklüğü testinde kullanılan gerçeğe uygun değerin
belirlenmesinin olası olmadığı durumlarda varlığın kullanım değerinin doğrudan geri kazanılabilir tutar olarak kabul edilebileceğine daha önce değinmiştik. Bu açıklamadan yola çıkarak TMS
36’da bir varlığın değer düşüklüğü testine tabi tutulabilmesi için
nakit yaratma kabiliyetine sahip olmasının, yani firmaya nakit
girişi sağlayabilmesinin, esas alındığı sonucuna varabiliriz. Bir
başka ifade ile firmaya diğer varlıklardan büyük ölçüde bağımsız
olarak nakit girişi sağlayan her bir varlık, diğer varlıklardan ayrı
olarak değer düşüklüğü testine tabi tutulabilmektedir.
Ancak işletmedeki her bir varlığın diğer varlıklardan büyük
ölçüde bağımsız olarak firmaya nakit girişi sağlayabilmeleri olası
görülmemektedir. Bu tip durumlarda nakit girişi yaratma kabiliyetleri birbirlerine bağımlı olan varlıklar gruplandırılarak, topluca değer düşüklüğü testine tabi tutulmaktadır. Nakit girişi sağlayan varlık veya varlık grubu “Nakit Yaratan Birim” olarak adlandırılmaktadır. Bir başka deyişle Nakit Yaratan Birim (NYB), diğer varlık veya varlık gruplarının yarattığı nakit girişlerinden büyük ölçüde bağımsız nakit girişi sağlayan belirlenebilir en küçük
varlık grubu olarak tanımlanmaktadır (TMS 36, paragraf 6). Örneğin; bir varlık ya da varlık grubu tarafından üretilen bir ürünün
piyasa değeri var ise, ürün dışarıya satılsa da işletme içinde tüketilse de, bu ürünü üreten varlık veya varlık grubu NYB olarak değerlendirilmektedir (TMS 36, paragraf 70).
Bir mağazalar zinciri içinde birbirinden bağımsız nakit girişi
yaratan mağazaları, aynı ürünü üreten ancak farklı yerlerde üretim yapan ve farklı pazarlara sahip birbirinden bağımsız nakit girişi sağlayan tesisleri, aynı medya kuruluşunun farklı kesimlere
hitap eden ve satış ile reklam gelirleri birbirinden ayrıştırılabilen
televizyon kanalları, radyo kanalları, gazete, dergi v.b. yayın organları ayrı ayrı NYB’ye örnek olarak verilebilir (UMS 36, açıklayıcı örnekler 1). Gündelik hayattan da Migros ve Tüpraş şirketlerinin uygulamalarını NYB’ye örnek olarak verebiliriz. Migros
tüm mağazalarını ayrı ayrı NYB olarak kabul ederken, Tüpraş da
Opet’i ayrı bir NYB olarak kabul etmektedir.
Geri kazanılabilir tutarın belirlenmesinde karşılaştırılan gerçeğe uygun değer ile kullanım değeri NYB’nin tümü için belirlenmektedir. NYB’nin defter değeri, NYB ile ilişkili olan ve
NYB’nin kullanım değerinin tespitinde yer alan varlıkların, yani
gelecekteki nakit girişlerine katkıda bulunan varlıkların, defter
değerlerinden oluşmaktadır (TMS 36, paragraf 76).
Değer düşüklüğü testi ve değer düşüş zararının muhasebeleştirilmesi ile ilgili tüm kurallar NYB için de geçerlidir. Eğer NYB
bir varlık grubundan oluşuyorsa, değer düşüş zararı TMS 36 paragraf 104’e göre NYB’yi oluşturan varlıklara, her bir varlığın
defter değeri oranında dağıtılmaktadır. Yine aynı konuda TMS
36 paragraf 106’da, değer düşüklüğü zararının NYB’yi oluşturan
varlıklara ihtiyari olarak, yani şirketin kararına bağlı olarak, dağıtılabileceği belirtilmiştir. Bu ifadelerden anlaşılan, değer düşüklüğü zararının NYB kapsamındaki varlıklara belirli bir ölçüte dayandırılarak dağıtılması öngörülmüştür. Bu ölçüt için de kullanılabilecek kriterlerden birinin varlıkların defter değeri olabileceği belirtilmiştir.
TMS 36’da ifade edilen NYB’lerin değer düşüklüğü testine
ilişkin aşağıdaki örnek verilebilir.
Örnek:
Beyaz eşya sektöründe faaliyet gösteren X firması Buzdolabı, Fırın ve Televizyon olmak üzere üç farklı ürün üretmektedir. Bu ürünler birbirinin ikamesi olmadığı, farklı yerlerde üretildiği ve farklı amaçlar için kullanıldığından dolayı bu ürünlerle doğrudan ilişkili varlıklar gruplandırılarak her bir ürün bazın-
MÖDAV 2009/3
VARLIKLARDA DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ STANDARDININ
(TMS 36) NAKİT YARATAN BİRİM, ŞEREFİYE VE ŞİRKET
VARLIKLARI AÇISINDAN İNCELENMESİ
159
MÖDAV 2009/3
160
Dr. Özgür Muhittin ESEN
Dr. Ali Atilla PEREK
da ayrı ayrı NYB olarak kabul edilmiştir. Ürünler çapında oluşturulan NYB’lere ilişkin varlıklar ve net defter değerleri aşağıdaki
tabloda sunulmuştur. (Örneğin kolaylaştırılması amacıyla rakamlar küçültülmüştür. Ayrıca parasal ölçüt olarak Para Birimi (PB)
kullanılmıştır.)
Tablo 1: NYB’lerin Defter Değerleri (PB)
BUZDOLABI
FIRIN TELEVİZYON
Makineler
30
30
20
Binalar
80
50
30
Lisanslar
30
10
0
Toplam Defter Değeri
140
90
50
Firma, sektördeki rekabetin artması ve pazar payında bir düşüş olması nedeniyle dönem içinde değer düşüklüğü testi yapma
kararı almıştır. Değer düşüklüğü testi için firmanın ilk yapması
gereken NYB’lerin geri kazanılabilir tutarını tespit etmektir. Geri
kazanılabilir tutarın belirlenebilmesi için kullanım değerinin hesaplanması gerekmektedir. Kullanım değerinin hesaplanabilmesi
için gelecekteki nakit akışlarının ve bu nakit akışlarını bugünkü
değere indirgeyecek iskonto oranı bulunmalıdır. Bu örnekte nakit
akışları belirlenirken buzdolabı, televizyon ve fırın mamulleri ile
bunlara ait yedek parçaların satışlarından yapılan tahsilatlar nakit
girişi olarak; bu mamullere ilişkin üretim maliyetleri, garanti ve
satış masrafları, nakliye ve elde tutma maliyetleri gibi maliyetler
nedeniyle yapılan nakdi ödemeler nakit çıkışı olarak alınmalıdır.
İskonto oranı olarak da önceki bölümlerdeki açıklamalara uygun
olarak şirketin Ağırlıklı Ortalama Sermaye Maliyeti oranı kullanılabilir. NYB’lere ilişkin, gerçeğe uygun değer ile kullanım değerinden büyük olanı olarak kabul edilen Geri Kazanılabilir Tutar
aşağıdaki tablo yardımı ile belirlenmiştir.
Tablo 2: NYB’lerin Geri Kazanılabilir Tutarları (PB)
BUZDOLABI
FIRIN
TELEVİZYON
Gerçeğe Uygun Değer
120
85
40
Kullanım Değeri
126
95
45
Geri Kazanılabilir Tutar
126
95
45
NYB’lere ilişkin değer düşüklüğü testi aşağıdaki tabloda sunulmuştur.
Tablo 3: Değer Düşüklüğü Testi (PB)
BUZDOLABI
FIRIN
TELEVİZYON
Defter Değeri
140
90
50
Geri Kazanılabilir Tutar
126
95
45
14
0
5
Değer Düşüklüğü
Buzdolabı ve Televizyon mamullerine ilişkin NYB’lerde sırasıyla 14 PB ve 5 PB olmak üzere toplam 19 PB değer düşüklüğü tespit edilmiştir. Toplam 19 PB’lik değer düşüklüğü zarar/gider olarak ilgili dönemin kâr/zarar tablosuna aktarılmaktadır. Bilanço kalemlerinde ortaya çıkan değer düşüklüğü, varlıklara net
defter değerleri oranında dağıtılabilmektedir. Bilançoda yapılması gereken düzeltmeler aşağıdaki tabloda sunulmuştur.
Tablo 4: NYB’lere ilişkin bilanço varlıklarındaki değer
düşüklüğü düzeltmesi (PB)
BUZDOLABI
TELEVİZYON
TOPLAM
Makineler
(30/140)*14= 3
(20/50)*5= 2
5
Binalar
(80/140)*14= 8
(30/50)*5= 3
11
Lisanslar
Toplam Değer
Düşüklüğü
(30/140)*14= 3
14
3
5
19
Yapılması gereken muhasebe kaydı;
Direkt Yönteme Göre: (bu yönteme göre değer düşüklüğü
MÖDAV 2009/3
VARLIKLARDA DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ STANDARDININ
(TMS 36) NAKİT YARATAN BİRİM, ŞEREFİYE VE ŞİRKET
VARLIKLARI AÇISINDAN İNCELENMESİ
161
MÖDAV 2009/3
162
Dr. Özgür Muhittin ESEN
Dr. Ali Atilla PEREK
tutarı doğrudan ilgili varlıkların defter değerinden indirilmektedir.)
Değer Düşüklüğü Zararı
19
Makinalar
5
Binalar
11
Lisanslar
3
Endirekt Yönteme Göre: (değer düşüklüğü tutarı doğrudan varlıkların değerinden indirilmemekte ancak değer düşüklüğü için karşılık ayrılmaktadır.)
Değer Düşüklüğü Zararı
Değer Düşüklüğü Karşılığı
Değer Düşüklüğü Karşılığı(Binalar)
19
19
5
Değer Düşüklüğü Karşılığı(Makinalar)
11
Değer Düşüklüğü Karşılığı(Lisanslar)
3
4.1. Nakit Yaratan Birimde Şerefiye Olması Durumu
TMS 36’da üzerinde durulan konulardan biri de şerefiyeye
sahip NYB’nin değer kaybı ile ilgilidir. İşletme birleşmelerinde
şerefiye (peştamallık), satın alanın satın aldığı işletmenin gerçeğe uygun değeri üzerinde ödediği parayı ifade etmektedir. Satın
alan bu tutarı, satın aldığı işletmenin hali hazırda piyasadaki itibarı, müşteri portföyü, tecrübeli çalışanları, yerleşik işletme organizasyonu gibi niteliklerden dolayı gelecekte yaratacağı faydalar
için ödemektedir (Sarıoğlu 2007, 46). Şerefiye bir varlık olarak
kabul edilmekte ve maddi olmayan duran varlıklar arasında gösterilmektedir. Uluslararası Finansal Raporlama Standardı 3 (IFRS
3) “İşletme Birleşmeleri (Business Conbinations)” ile daha önceden yürürlükte olan şerefiye üzerinden itfa hesaplanması uygulamasına son verilmiş ve şerefiyenin de değer düşüklüğü testine tabi tutulması hükmü getirilmiştir. İtfa uygulamasına son verilmesinden artık şerefiyenin sınırsız ömre sahip bir varlık olarak
kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Şerefiye, diğer varlık veya varlık gruplarından bağımsız olarak nakit girişi yaratamamakta ve genellikle birden fazla NYB’nin
nakit akışına katkıda bulunmaktadır. Bu nedenle şerefiye, tek başına değer düşüklüğü testine tabi tutulamamakta ve ilişkili olduğu
her NYB’ye dağıtılmaktadır (TMS 36, paragraf 80 – 81).
Şerefiyenin dağıtıldığı NYB’ler, şerefiyeden aldıkları paylar
eklenmiş biçimde, ayrı ayrı değer düşüklüğü testine tabi tutulmaktadırlar. Geri kazanılabilir tutarın net defter değerinden düşük olması durumunda ortaya çıkan değer düşüş zararı kar/zarar tablosuna aktarılmaktadır. Bilanço kalemlerinde yapılacak düzeltmede ise, değer düşüş tutarı ilk olarak NYB’ye dağıtılan şerefiyeden indirilmektedir. Şerefiye tutarının değer düşüş zararından
az olması durumunda, şerefiye tutarını aşan kısım NYB’ye dahil
diğer varlıklara defter değerleri oranında dağıtılmaktadır (TMS
36, paragraf 93 – 94).
Daha önce verdiğimiz örnekteki Televizyon ürününe bağlı
oluşturulan NYB’nin ayrı bir şirket olduğunu, X firması tarafından daha önceki yıllarda %100’ünün satın alındığını ve satın alındığı yıldan bu yana herhangi bir değer düşüklüğünün ortaya çıkmadığını varsayalım. Satın alım tarihinde Televizyon şirketinin
gerçeğe uygun değeri 60 PB ve satın alım fiyatı da 80 PB’dir. Satın alım fiyatı ile gerçeğe uygun değer arasındaki 20 PB’lik fark
şerefiye olarak kabul edilecek ve X firmasının bilançosunda şerefiye kalemi olarak gösterilecektir. Bu durumda değer düşüklüğü
testini yaptığımız tarihte televizyon ile ilgili NYB’nin defter değeri aşağıdaki gibi olacaktır.
TV
Binalar
30 PB
Makineler
20 PB
Şerefiye
20 PB
Defter Değeri
70 PB
Televizyon ürünü ile ilgili geri kazanılabilir tutarı 45 PB olarak belirlemiştik. Değer düşüklüğü testinde karşılaştırdığımız
MÖDAV 2009/3
VARLIKLARDA DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ STANDARDININ
(TMS 36) NAKİT YARATAN BİRİM, ŞEREFİYE VE ŞİRKET
VARLIKLARI AÇISINDAN İNCELENMESİ
163
MÖDAV 2009/3
164
Dr. Özgür Muhittin ESEN
Dr. Ali Atilla PEREK
defter değeri olan 70 PB ile geri kazanılabilir tutar olan 45 PB
arasındaki 25 PB’lik fark değer düşüklüğü tutarını gösterecektir. Ortaya çıkan 25 PB’lik değer düşüklüğü ilk olarak şerefiyeden düşülecektir. Ancak 20 PB olan şerefiye tutarı bu değer düşüklüğünü karşılamadığı için arta kalan 5 PB’lik fark TV ile ilgili
NYB’deki makine ve binalara defter değerleri oranında dağıtılacaktır. Buna göre makinelerin değeri 2 PB ve binaların değeri de
3 PB düşürülecektir.
5. ŞİRKET VARLIKLARI
Standartta diğer varlık veya varlık gruplarından bağımsız olarak nakit girişi yaratma kabiliyetine sahip olmayan ve NYB’lerle
doğrudan ilişkilendirilemeyen grup veya bölüm varlıklarına da
değinilmiştir. Bunlara örnek olarak; genel müdürlük veya bir departman (pazarlama departmanı gibi) binası, bilgi sistemleri donanımı, araştırma merkezi v.b. grup ya da bölüm varlıkları verilebilir. Bu tip varlıklar standartta “Şirket Varlıkları” olarak adlandırılmıştır (TMS 36, paragraf 100).
Bir şirket varlığının değerinde değer kaybı olabileceğine
ilişkin belirti varsa, şirket varlığının defter değeri mantıklı ve tutarlı bir temele dayandırılarak, şirket varlığı ile ilişkilendirilebilen, NYB’lere dağıtılmaktadır. Şirket varlığı ile ilişkilendirilmiş
NYB’lerin geri kazanılabilir tutarı belirlenerek, şirket varlığının
defter değeri dahil edilmiş NYB’lerin defter değerleri ile karşılaştırılmaktadır. Ortaya çıkan değer düşüş zararı daha önce bahsedilen şekilde muhasebeleştirilmektedir (TMS 36, paragraf 101).
Örneğimizdeki X firmasının bir Ar-Ge Departmanı olduğunu varsayalım. Ar-Ge departmanında bulunan bina, makine v.b.
varlıkların defter değeri toplam 25 PB ve gerçeğe uygun değeri
toplam 20 PB’dir. Ar-Ge departmanı buzdolabı, fırın ve televizyon ürünlerinin NYB’leri ile doğrudan ilişkilendirilebilmekte ve
NYB’lere harcanan araştırma ve geliştirme tutarları oranında dağıtıldığını kabul edelim. Buna göre Ar-Ge departmanı varlıklarından NYB’lere dağıtılacak defter değerleri buzdolabı için 12,5 PB,
fırın için 10 PB ve televizyon için de 2,5 PB’dir. Ar-Ge departma-
Tablo 5: NYB’lerin Ar-Ge Departmanı varlıkları eklenmiş defter değerleri ve gerçeğe uygun değerleri (PB)
BUZDOLABI
(B)
Defter Değeri
Gerçeğe Uygun
Değer
FIRIN
(F)
TELEVİZYON
(TV)
152,5
100
52,5
130
93
42
NYB’lerin Ar-Ge departmanı varlıkları dahil edilmiş defter değerleri ile gerçeğe uygun değerleri bulunduktan sonra değer
düşüklüğü testi için defter değerleri ile geri kazanılabilir tutarlarının karşılaştırılmaları gerekmektedir. Yapılacak değer düşüklüğü
testi aşağıdaki tabloda gösterilmektedir.
Tablo6: Ar-Ge departmanı varlıkları dahil edilmiş
NYB’lerin değer düşüklüğü testi
B
Defter Değeri
Geri Kazanılabilir Tutar
F
TV
152,5
100
52,5
130
95
45
Gerçeğe Uygun Değer
130
93
42
Kullanım Değeri
126
95
45
Değer Düşüklüğü
22,5
5
7,5
Görüldüğü üzere B (buzdolabı), F (fırın) ve TV (televizyon)
mamulleri ile ilgili NYB’lerde sırasıyla 22,5 PB, 5 PB ve 7,5 PB
değer düşüklüğü olduğu saptanmıştır. Toplam 35 PB’lik değer
düşüklüğü zarar olarak ilgili dönemin kâr/zarar tablosuna aktarılırken, bilançoda yapılacak düzeltmede değer düşüklüğü tutarı, Ar-Ge departmanı varlıkları dahil, NYB’ler kapsamına alınan
tüm varlıklara dağıtılacaktır. Değer düşüklüğü tutarlarının dağıtı-
MÖDAV 2009/3
nı varlıklarından NYB’lerin gerçeğe uygun değerlerine gelecek
paylar da buzdolabı için 10 PB, fırın için 8 PB ve televizyon için
de 2 PB’dir. Bu doğrultuda NYB’lerin Ar-Ge departmanı varlıklarından aldıkları paylarla birlikte yeni defter değerleri ile gerçeğe uygun değerleri aşağıda sunulan tablodaki gibidir.
165
MÖDAV 2009/3
166
mında yine varlıkların defter değeri dikkate alınacaktır. Değer düşüklüğü tutarının NYB’ler kapsamındaki varlıklara dağıtımı aşağıdaki tabloda sunulmuştur.
Tablo 7: Değer düşüklüğü tutarının ilgili varlıklara dağıtımı (PB)1
VARLIKLARDAKİ
TOPLAM
DEĞER
DÜŞÜKLÜĞÜ
TELEVİZYON
FIRIN
BUZDOLABI
Makineler
(30/152,5)*22,5
=4,4 (30/100)*5 =1,5
(20/52,5)*7,5 =2,8
8,7
Binalar
(80/152,5)*22,5 =11,8 (50/100)*5 =2,5
(30/52,5)*7,5 =4,3
18,6
Lisanslar
(30/152,5)*22,5
Ar-Ge Departmanı
Varlıkları (12,5/152,5)*22,5
Toplam
Değer
Düşüklüğü
=4,4 (10/100)*5 =0,5
=0
4,9
=1,9 (10/100)*5 =0,5 (2,5/52,5)*7,5 =0,4
2,8
22,5
35
5
0
7,5
Şirket varlıkları NYB’ler ile ayrı ayrı ilişkilendirilemiyorsa
ve dolayısıyla NYB’lere dağıtılamıyorsa, NYB’lerin bir araya getirilip oluşturduğu grup ile ilişkilendirilip toplu olarak değer düşüklüğü testine tabi tutulmaktadır. Ortaya çıkan değer düşüklüğü,
mantıklı ve anlamlı bir ölçüt ile ilgili NYB’lere ve şirket varlıklarına dağıtılmaktadır (TMS 36, paragraf 102).
Örneğimizdeki Ar-Ge departmanı yerine defter değerinin de,
gerçeğe uygun değerinin de 15 PB olan bir Yönetim departmanının olduğunu ve Yönetim departmanının NYB’ler ile ayrı ayrı
ilişkilendirilemediğini varsayalım. Bu durumda Yönetim departmanı ve NYB’ler bir araya toplanıp tek bir NYB olarak değerlendirilerek değer düşüklüğü testine tabi tutulacaktır. Ancak burada
dikkat edilmesi gereken nokta, ilk olarak her bir NYB kendi açısından değer düşüklüğü testine tabi tutulmakta, daha sonra Yöne1. Kolaylık olması açısından rakamlar virgülden sonra tek hane olarak verilmiştir.
Tablo 8: NYB’ler ve şirket varlıklarının toplu olarak değer düşüklüğü testine tabi tutulması (PB)
B
Defter Değeri
140
Değer Düşüklüğü (-) 14
126
Geri Kazanılabilir
Tutar
F
TV
YÖNETİM
TOPLAM
90
50
15
295
0
90
5
45
0
15
19
276
266
Gerçeğe Uygun Değer = 120 + 85 + 40 + 15 = 260
Kullanım Değeri = 126 + 95 + 45 = 266
Değer Düşüklüğü
10
Şirket varlıklarının değer düşüklüğü ile ilgili olan TMS 36
paragraf 102’de değer düşüklüğü zararının TMS 36 paragraf
104’e göre muhasebeleştirileceği belirtilmiştir. TMS 36 paragraf 104’de değer düşüklüğünün varlıklara defter değerleri oranında dağıtılacağı ifade edilmiştir. Buna göre örneğimizde ortaya çıkan 10 PB’lik değer düşüklüğü zarar olarak kâr/zarar tablosuna
aktarılırken, bilançoda sunulan NYB’ler ile yönetim departmanı varlıkları da değer düşüklüğü oranında düzeltilmektedir. Değer düşüklüğü tutarının NYB’ler ile yönetim departmanı varlıklarına defter değerleri oranında dağıtılması aşağıdaki gibi olacaktır.
MÖDAV 2009/3
tim departmanı dahil edilmiş şekilde tümü için bir kez daha değer düşüklüğü testi yapılmaktadır. Bir başka ifadeyle, örneğimizin başında yapılan değer düşüklüğü testinde buzdolabı ile ilgili NYB’de 14 PB ve televizyon ile ilgili NYB’de 5 PB olarak hesaplanan değer düşüklükleri muhasebeleştirilecek ve yönetim departmanı dahil edilmiş biçimde toplu olarak yapılacak değer düşüklüğü testinde buzdolabı ve televizyon ile ilgili NYB’ler değeri
düşürülmüş şekilde değer düşüklüğü testi kapsamına alınacaktır.
Bu tip durumlarda yapılması gereken değer düşüklüğü testi aşağıdaki gibidir.
167
MÖDAV 2009/3
168
Değer Düşüklüğü Tutarı
Buzdolabı
(126/276)*10
=4,6
Fırın
(90/276)*10
=3,3
Televizyon
(45/276)*10
=1,6
Yönetim Departmanı
(15/276)*10
=0,5
Toplam
10
Ancak bu noktada kafalarda soru işareti uyandıracak bir konu ortaya çıkmaktadır. Yönetim departmanı dahil edilmiş toplam defter değeri 295 PB’dir. Toplam geri kazanılabilir tutar 266 PB olarak belirlendiğine göre toplam değer düşüklüğü 29 PB’dir. Buzdolabı ve televizyon ile ilgili NYB’lerde 19 PB değer düşüklüğü hesaplanmıştır. Fırın ile ilgili NYB’de herhangi bir değer düşüklüğü tespit edilmemiştir. Toplam 29 PB olan değer düşüklüğü tutarının 19 PB’lik kısmı buzdolabı ve televizyon ile ilgili NYB’lere ait olduğuna göre geriye kalan 10 PB’lik değer düşüklüğünün yönetim departmanından kaynaklandığı düşünülebilir. Böyle bir durumda 10 PB’lik değer düşüklüğü tüm varlıklara değil, sadece yönetim departmanı varlıklarına dağıtılmalıdır.
TMS 36’da ise bu konuya değinilmemiştir. Kanımızca bu konunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
6. SONUÇ
TMS 36’nın en önemli özelliği değer düşüklüğü testine tabi
tutulacak varlıkların nakit yaratma kabiliyetine sahip olması
gerekliliğidir. Başka bir ifadeyle, bireysel olarak bir varlık nakit
yaratabildiği sürece tek başına değer düşüklüğü testine tabi tutulabilir, aksi takdirde nakit yaratma kabiliyetleri birbirine bağımlı olan varlıklar gruplandırılarak topluca değer düşüklüğü testine
tabi tutulurlar. Bu bağlamda, TMS 36’da, ister bireysel ister grup
şeklinde olsun ayrı ayrı nakit yaratma kabiliyetine sahip varlık
veya varlıklar topluluğuna “nakit yaratan birim” denilmektedir.
Bu çalışmayla TMS 36’da tartışılmasını gerekli gördüğümüz
ve dikkat çekmek istediğimiz konulardan ilki NYB’nin belirlenmesi hususudur. Bu konudaki eksiklikler aşağıdaki gibi sıralanabilir.
Standarttaki hükümlerin yapısı gereği NYB’nin belirlenmesi şirket yöneticilerin bilgi ve yorumlarına bırakıldığı için yapılacak bir hatanın veya kötüye kullanımının bağımsız denetici tarafından ortaya çıkarılması ve düzeltilmesi son derece zordur.
Üstünde durmayı gerekli bulduğumuz ikinci konu, NYB’nin
kullanım değerinin bulunmasında kullanılan iskonto oranıdır.
Kullanım değerinin hesaplanmasında iki ana hususta tahminde
bulunulmaktadır: birincisi gelecekteki nakit akımları, ikincisi de
iskonto oranıdır. Gelecekteki nakit akımlarının belirlenmesi zorunlu olarak şirket içi verilere dayanmaktadır. Bu konu ile ilgili
mevcut hükümlerin dışında yeni hükümlerin getirilmesi kanımızca çok gerekli değildir. Ancak iskonto oranı olarak ne alınacağına dair daha açık ve net hükümler getirilmelidir. Bununla beraber
eğer iskonto oranı Ağırlıklı Ortalama Sermaye Maliyeti (AOSM
/ WACC) gibi yöntemlerle bulunuyorsa, yöntemin formülündeki
tüm veriler açıklanmalıdır.
İşletmeler kullandığı iskonto oranını sadece rakam olarak
dipnotlarında açıklamaktadırlar. Ancak kanımızca, iskonto oranının sadece rakamsal olarak açıklanması yetersizdir. İşletmelerin, kullanım değerini bulurken kullandığı iskonto oranını hangi
yöntem ile belirlediğini ve kullandığı yöntemdeki bilgileri dipnotlarında açıklaması gerekmektedir. Örneğin iskonto oranı olarak AOSM oranı alınıyorsa, dipnotlarda iskonto oranının AOSM
formülünden bulunduğunu ve formülün içindeki verilerin rakamsal olarak kaç alındığının kısaca belirtilmesi gerekmektedir.
MÖDAV 2009/3
TMS 36’da NYB’nin belirlenmesi tamamen işletme yöneticilerinin inisiyatifine bırakılmıştır. Ayrıca, özellikle grup şeklindeki, NYB’lerin oluşturulmasıyla ilgili açıklama ve örnekler
kanımızca yetersizdir. Bu durum öznel uygulamalara son derece
açıktır. Bu kısıtlı hükümler nedeniyle, şirketler NYB’nin belirlenmesinde ve dolayısıyla değer düşüklüğü tutarının tespit edilmesinde hata yapabilecekleri gibi bu durumu kendi lehlerine de kullanabilirler. Bu da işletmenin hem kâr rakamını hem de bilançodaki varlık değerini etkileyecektir.
169
MÖDAV 2009/3
170
Üçüncü olarak, NYB’ler ile ilişkilendirilemeyen ve bu nedenle NYB’lere dağıtılamayan şirket varlıklarının değer düşüklüğü testi ile ilgili hükümlerin ve açıklamaların genişletilmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak, kanımızca, TMS 36’nın doğru ve kolay bir şekilde uygulanabilmesi için ek hükümler, açıklamalar ve örneklerin bir an önce getirilmesi gerekmektedir.
DAMODARAN, Aswath, 2002, Investment Valuation:
Tools and Techniques for Determination the Value of
Any Asset, 2. Ed., USA: John Wiley & Sons.
EHRHARDT, Michael C., 1994, The Search For Value
Measuring The Company’s Cost of Capital, Boston:
Harvard Business School Press.
ERDAMAR, Cengiz ve Feryal Orhan Basık, 2003, Finansal Muhasebe ve Tekdüzen Muhasebe Sistemi,
İstanbul: Dönence Yayınları.
Gelir Vergisi Kanunu, 193 kanun nolu 06.01.1961 tarihli
10700 sayılı resmi gazete.
International Accounting Standards 36, Impairment of Assets, IASB, 2008
International Financial Reporting Standards 3, Business
Combinations, IASB, 2008
International Generally Accepted Accounting Practice
Under International
Financial Reporting Standards 2007, Ernst&Young,
Global Edition 2, London,
2006.
Kurumlar Vergisi Kanunu, 5520 kanun nolu 21.06.2006
tarihili 26305 sayılı resmi gazete.
Langenscheidt Standart English Dictionary, 1990,
İstanbul: İnkilap Kitapevi
MEGGINSON, William L. ve Scott B. Smart, 2006, Introduction to Corporate Finance, Australia: Thomson.
MYERS, Stewart C. ve Stuart M. Turnbull, 1977, “Capital
MÖDAV 2009/3
KAYNAKÇA
171
MÖDAV 2009/3
172
Budgeting and the
Capital Asset Pricing Model: Good News and Bad News”,
The Journal of
Finance, Vol. 32, No. 2.
PRATT, Shannon P. ve Robert F. Reilly, 1998, Valuing
Small Business & Professional Practices, New York:
McGrow Hill.
SARIOĞLU, Kerem ve Özgür Muhittin Esen, Haziran 2007, “İşletme Birleşmelerinde Şerefiyenin
Muhasebeleştirilmesi ve Raporlanması”, Yönetim Dergisi, İ.Ü. İşletme Fakültesi İşletme İktisadi Enstitüsü, Yıl:
18, Sayı:57.
Türkiye Muhasebe Standartları ve Türkiye Finansal
Raporlama Standartları, www.tmsk.org.tr
MÖDAV 2009/3
RELATIONSHIP BETWEEN PURCHASING POWER DISPARITY AND CORPORATE PROFITS:
THE CASE OF TURKEY
173
Arş. Gör. Dr. Deniz Parlak*
Arş. Gör. Ayşe Altıok Yılmaz**
Arş. Gör Elif Akben Selçuk***
ABSTRACT
The objective of the present study is to investigate the causes and
the magnitude of the foreign exchange risks of Turkish manufacturing
companies and the impact of these risks on companies’ net income,
which is condidered by regulatory authorities and investors as one of
the most important accounting figures reflecting financial health. The
period of analysis is between 2005 and 2008.
To accomplish the objectives of the study, data on 145 manufacturing companies listed on Istanbul Stock Exchange as of the end of 2008
were collected. Firms were considered as being exposed to foreign exchange risk if they keep a short position in foreign currencies, whereas
firms with long positions were not considered as having foreign exchange risk. To determine the relative magnitude of the long and short
positions, the ratio of foreign exchange position to total assets was employed. Consistent with the objectives of the study, the operating profitabilities and net incomes of the companies with short and long foreign
exchange positions were statistically compared by parametric t-tests
implemented using SPSS software.
The results of the analyses showed that companies with foreign exchange risk were able to realize significant gains during periods where
the TL appreciated, while significant losses were observed for periods
of TL depreciation. In addition, one of the distinguishing features of the
*
**
***
üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü
Boğaziçi üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü
Boğaziçi üniversitesi, İİBF, İşletme Bölümü
Boğaziçi
MÖDAV 2009/3
174
Arş. Gör. Dr. Deniz Parlak
Arş. Gör. Ayşe Altıok Yılmaz
Arş. Gör Elif Akben Selçuk
companies carrying foreign exchange risks was found to be their low
operating profitability. Finally, return on equity for companies taking
foreign exchange risks was found to be significantly higher than that
for companies which did not take foreign exchange risk during periods
of TL appreciation. The reverse case was observed for periods of economic turbulence or crisis where the TL depreciated.
Key Words: Foreign Exchange Risk, Manufacturing Sector, Turkey
ÖZET
Bu çalışmanın amacı imalat sektöründe faaliyet göstereren Türk firmaların taşıdığı yabancı para riskinin büyüklüğü ve sebepleri ile bu riskin şirketlerin net karları üzerindeki etkisini incelemektir. Net kar, düzenleyici kurumlar ve yatırımcılar tarafından şirketin finansal sağlığını özetleyen en önemli muhasebe rakamlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Analiz edilen dönem 2005 ve 2008 yılları arasını kapsamaktadır.
Çalışmanın amaçlarını gerçekleştirebilmek için, 2008 yılsonu itibariyle Istanbul Menkul Kıymetler Borsası’na kote olan 145 imalat firmasının verileri toplanmıştır. Yabancı para cinsinden açık pozisyonu bulunan şirketlerin yabancı para riski taşıdığı, buna karşılık açık pozisyonu
bulunmayan şirketlerin yabancı para riski taşımadığı kabul edilmiştir.
Açık pozisyon büyüklüğü yabancı para poziyonunun toplam varlıklara oranı ile ölçülmüştür. Çalışmanın amacıyla bağıntılı olarak, açık pozisyonu bulunan ve bulunmayan şirketlerin faaliyet karları ve net karları SPSS programında yapılan parametrik t-testleri ile istatistiksel olarak karşılaştırılmıştır.
Sonuçlar yabancı para riski alan şirketlerin TL değer kazandığında ciddi kazanç elde ettiğini, buna karşılık TL değer kaybettiğinde ciddi
kayıplarla karşılaştığını göstermektedir. Buna ek olarak, yabancı para
riski alan firmaların ortak özelliklerinden biri faaliyet karlarının düşüklüğü olarak bulunmuştur. Son olarak, TL’nin değer kazandığı dönemlerde yabancı para riski taşıyan şirketlerin özvarlık verimliliği taşımayanlara göre daha yüksektir. TL’nin değer kaybettiği ekonomik çalkantı veya kriz dönemlerinde tam tersi durum geçerlidir.
Anahtar Kelimeler: Yabancı Para Riski, İmalat Sektörü, Türkiye
1. INTRODUCTION
The President of the Central Bank of Turkey stated in a conference announcement that “In many emerging markets, high dollarization is identified as an important factor that adds to the challenges related to international capital flows. On the other hand,
dollarization is seen as a symptom of some underlying causes
such as macroeconomic imbalances and inflation. Clearly, there
is a long way ahead for both policy makers and academics in
assessing the causes and consequences of dollarization” (International Conference on Dollarization, “Consequences and Policy
Options,” December 14-15, 2006).
As stated in the conference announcement, macroeconomic
imbalances may be an underlying cause of the high dollarization
attitude. One of the main sources of macroeconomic imbalance
is the deviation from relative purchasing power parity. Relative
purchasing power parity is a well known economic theory which
predicts that the change in the exchange rate is determined by
price level changes in two countries. In the time period studied,
the Turkish economy witnessed deviations from relative purchasing power parity in the form of local currency overvaluation with
respect to foreign currencies.
The objective of the present study is to analyze the effect foreign currency exposure on Turkish manufacturing firms’ profits.
More specifically, the main purpose is to investigate the causes
and the magnitude of the foreign exchange risks of manufacturing companies and the impact of these risks on companies’ net
income.
Net income is considered by many the single most important
accounting figure summarizing a company’s profitability. According to “going concern principle”, a company will continue to operate indefinitely, and will not go out of business and liquidate its
assets. For this to happen, the company must be able to generate
and/or raise enough resources to stay operational and to generate
profits. One of the main prerequisites of generating resources is
to increase profitability. Profitability is an indicator of the healt-
MÖDAV 2009/3
RELATIONSHIP BETWEEN PURCHASING
POWER DISPARITY AND CORPORATE PROFITS: THE CASE OF TURKEY
175
MÖDAV 2009/3
176
Arş. Gör. Dr. Deniz Parlak
Arş. Gör. Ayşe Altıok Yılmaz
Arş. Gör Elif Akben Selçuk
hiness of income statement. It is a reflection of the efficient utilization of resources to provide enough income to shareholders and
lenders. In the end, generating profits is perhaps the most important responsibility that for-profit companies have to their shareholders. In fact, it is the very reason that many companies exist.
Another importance of the net income figure stems from the fact
that companies follow the same accounting rules when reporting
of net income in their financial statements. Therefore, it is easier for regulating authorities to understand the financial health of a
particular company by analyzing this figure. For instance, a company with high profitability is more likely to receive an unqualified opinion from independent audit companies (Nuhoğlu and Parlak 2008, 90-110). This standardization of reporting also allows
investors to make direct comparisons between companies.
To sum up, net income is a very important accounting number and the impact of various factors on this figure are worth
analyzing. Foreign exchange risk is one of these factors and is the
focus of the present paper.
The manufacturing sector was selected for a reason. Looking at individual economic units in Turkey, households are net
foreign exchange creditors whereas the public sector’s foreign
exchange risk is negligible. The banking sector, which adopted a
severe restructuring process after the 2001 economic crisis, does
not have any risky short foreign exchange position either. Hence,
the main risk is related to the non-financial business sector, which
was a net foreign exchange debtor as of December 2008. As a
result of its short foreign positions, the manufacturing sector is
considered financially fragile in the context of the global financial
turmoil that deepened in the last quarter of 2008.
The remainder of the article is organized as follows. Section
2 provides a general theoretical background. Hypotheses are presented in Section 3. Section 4 provides the definition of variables
and Section 5 describes the data used in the study. The analysis
and related results are discussed in Section 6. The final section
summarizes the main findings of the study and concludes.
2. THEORETICAL BACKGROUND
According to the economics and finance literature, one of
the main objectives of a private company is to maximize its profits, this being in the best interests of its shareholders. Companies
earn income from two sources: The first source, operating income, describes the income that a company earns from its core business operations. This figure does not include any profit earned
from the firm’s investments (such as earnings from firms in which
the company has partial interest) and the effects of interest and taxes. The second source is non-operating income, which describes
the portion of an organization’s income that is derived from activities not related to its core operations. Non-operating income
includes such items as dividend income, profits (and losses) from
investments, gains (or losses) incurred due to foreign exchange,
asset write-downs and other non-operating revenues and expenses (Meigs et al. 1995, 289-291)
Firms with low operating profitability take several risks to
increase their after tax returns based on their macroeconomic expectations. However, while attempting to maximize their income,
they are faced with a trade-off between risk and return: Low levels of uncertainty (low risk) are associated with low potential returns, whereas high levels of uncertainty (high risk) are associated with high potential returns. According to the risk-return tradeoff, invested money can render higher profits only if it is subject
to the possibility of being lost (Copeland, Weston, Shastri 2005,
102-109). One of the main sources of risk taken by companies is
the foreign exchange risk, to increaseafter tax return when the expectations are in the direction of local currency overvaluation.
2.1. Foreign Exchange Risk and Relative Purchasing Power Parity
In economics, the fair value of a currency with respect to other currencies is explained by the theory of relative purchasing
power. Relative purchasing power parity predicts the relationship between two countries’ relative inflation rates and the change
MÖDAV 2009/3
RELATIONSHIP BETWEEN PURCHASING
POWER DISPARITY AND CORPORATE PROFITS: THE CASE OF TURKEY
177
MÖDAV 2009/3
178
Arş. Gör. Dr. Deniz Parlak
Arş. Gör. Ayşe Altıok Yılmaz
Arş. Gör Elif Akben Selçuk
in the exchange rates of their currencies. It suggests that the country with the higher rate of inflation will have a devaluing currency. Relative purchasing power parity requires only that the rate
of growth in the exchange rate offset the differential between the
rate of growth in home and foreign prices (Rogoff 1996, 650).
The theory relates the inflation rate in each country to the change
in the market exchange rate according to the following formula.
Where St is the spot rate in the Foreign Currency/Domestic
Currency and Pt is the price level in period t (foreign values are
marked by an asterisk).
Still, many of the empirical studies show that markets converge to the relative purchasing power equilibrium with a time
lag. In the short run, however, exchange rate movements are
news-driven. Announcements about interest rate changes, changes in the perception of the growth path of economies and the like
are all factors that drive exchange rates in the short run. Purchasing power parity, by comparison, describes the long run behavior
of exchange rates. The economic forces behind parity eventually
will equalize the purchasing power of currencies. This can take
many years, however. (Lothian, Taylor 1996).
There are many sources of short run purchasing power disparities. Over the last years, international capital flows have been
considered the principal source of purchasing power disparities.
Investors shift their funds in anticipation of changes in exchange
rates; however, the adjustment in relative prices necessary to induce the flows of real resources to match flows of financial capital
takes place only with a considerable time lag, which is the main
source of disparities (Aliber 1976).
Although firms are able to realize large returns in times of
disparity, foreign exchange risks are difficult to cover in periods
of crisis when markets adjust themselves and approach to equilibrium. Thus, foreign exchange risks are considered one of the most
important causes of financial fragility in times of crisis. Firms are
exposed to foreign exchange risk if the results of their projects depend on future exchange rates and if the changes in the exchange
rates cannot be anticipated fully. More specifically, a company is
considered to have an foreign exchange risk if the amount of foreign exchange denominated liabilities it holds exceeds the amount of foreign exchange denominated assets.
Foreign Exchange Risk and Crises
In the literature, there are two competing views on the relationship between exchange rates and financial fragility: The first
one, the moral hazard hypothesis, argues that investors are more
willing to take risks when they are somehow protected against the
distorting consequences of their risky behavior. In other words,
investors who do not have to bear the full consequences of their
risky investments have a tendency to take on excessive risks, leading to financial fragility (Hausmann, Eichengreen 1999, 6). The
second view, the original sin hypothesis, emphasizes incompleteness in financial markets named original sin. This is a situation in which the domestic currency cannot be used to borrow abroad or to borrow long term, even domestically. It can be a source of financial fragility, limit the ability to implement an independent monetary policy (Hausmann, Eichengreen 1999, 9), and cause greater vulnerability to sudden stops (Calvo, Izquierdo, Mejia 2004, 7). In the presence of this incompleteness, financial fragility is unavoidable because all domestic investments will have
either a currency mismatch or a maturity mismatch.
In the literature, there are also empirical studies which investigate whether relying on foreign currency has an impact on
financial crises or not. Generally these studies have been conducted on the banking sector data in the developing countries. In
one of these studies, Kaminsky and Reinhart (1999, 491) established that the connection between banking crises and exchange-
MÖDAV 2009/3
RELATIONSHIP BETWEEN PURCHASING
POWER DISPARITY AND CORPORATE PROFITS: THE CASE OF TURKEY
179
MÖDAV 2009/3
180
Arş. Gör. Dr. Deniz Parlak
Arş. Gör. Ayşe Altıok Yılmaz
Arş. Gör Elif Akben Selçuk
rate crises is real. Calvo, Izquierdo and Mejia (2004, 6-9) stated
that liabilities in foreign currency may be a proindicator for sudden stops of capital inflow in developing countries and that dollarization may be an important triggering factor in self-occurring
crises. Nicolo et al. (2003, 23) found that dollarized banking sectors have a riskier profile and cause deposit volatility. Domaç and
Peria (2003, 52-53) stated that there is a positive relationship between the possibility of banking crises and the proportion of domestic banks’ foreign denominated liabilities to foreign denominated assets. Finally, Levy-Yeyati (2006, 107) concluded that devaluation and financial dollarization increase proclivity to crisis,
and that exchange rate volatility will affect financial stability negatively in the presence of sole financial dollarization.
In a study about Turkey, Kesriyeli, Özmen, and Yiğit (2005,
3) found that firms generally rely on foreign currency and shortterm debt instruments, which make them vulnerable to both exchange rate and interest rate risks through currency and maturity
mismatches. Furthermore they rarely use derivative instruments
to cover their open positions. Liabilities in foreign currency can
make firms’ balance sheets and hence their net worth vulnerable
to exchange rate depreciations. Previously, during the 2001 crisis, it was discovered that the main reasons for the fragility of the
Turkish economy were the budget deficits of the public sector, the
current account deficits, and the short foreign exchange positions
of the banking sector (Onaran, 2006, 14). In order to limit losses
in times of crisis, some companies choose to hedge foreign exchange risks by using derivative instruments. However, there is no
concensus among economists whether hedging is necessary. The
traditional finance literature maintains a conservative risk attitude and argues that firms conducting international trade activities should hedge their exposed positions. Conversely, the neoclassical school of thought argues that the management of financial risks is unnecessary and even harmful. Dufey and Srinivasulu
(1984, 54) describe this view as: “Foreign exchange risk does
not exist; even if it exists, it need not be hedged; even it is to be
hedged, corporations need not hedge it.” Recently, more detailed
arguments for and against corporate hedging activities have been
developed and some papers have shown how corporate hedging
of exchange risk and other financial risks may add to firm value
(Smith, Stulz 1985, 341-406; Froot, Sharfstein, Stein 1993, 16291658).
Currently, the banking sector in Turkey has hedged its foreign exchange risks to a great extent. However, the private nonfinancial business sector is exposed to a significant degree of foreign exchange risk. The increase in investment in machinery and
equipment is financed particularly through borrowing from foreign markets. Even domestic borrowing is made in foreign currencies to increase the profit margin, resulting in significant amounts
of foreign exchange risk.
3. HYPOTHESES
The purpose of the present study is to investigate the reasons why companies take foreign exchange risks, to determine
the magnitude of these risks and to analyze their impact on companies’ net income which is one of the most important accounting
figures summarizing a company’s profitability.
As stated in the literature review section, companies with
low operating profitability take some risks to increase their reported net income figures. Given the expectations about relative
purchasing power disparity, foreign exchange risk is the most widely used instrument to increase after tax return. From these premises emerges the first hypothesis:
H1: The average operating profitability for companies taking
foreign exchange risks is lower than the average operating profitability for companies which are not subject to foreign exchange risk.
In periods of disparity when local currency is overvalued,
companies realize substantial foreign exchange gains. However,
foreign exchange risks are diffucult to cover in times of crisis
when markets adjust themselves, hence companies incur high losses. From these premises emerge the second and third hypotheses:
MÖDAV 2009/3
RELATIONSHIP BETWEEN PURCHASING
POWER DISPARITY AND CORPORATE PROFITS: THE CASE OF TURKEY
181
MÖDAV 2009/3
182
Arş. Gör. Dr. Deniz Parlak
Arş. Gör. Ayşe Altıok Yılmaz
Arş. Gör Elif Akben Selçuk
H2: The average after tax return for companies taking foreign exchange risks is higher than the after tax return for companies which are not subject to foreign exchange risks for periods of
relative purchasing parity disequilibrium.
H3: The average after tax return for companies taking foreign exchange risks is lower than the after tax return for companies which are not subject to foreign exchange risks for periods of
turbulence or crisis.
4. VARIABLES
To accomplish the purposes of this study, a set of firm specific and macroeconomic variables were employed. The list of the
variables used in this study is presented in Table 1 below.
Table 1. Variables and Measurement
VARIABLE
MEASUREMENT
Foreign Exchange Position
FX Assets- FX Liabilities- hedged position
Relative Foreign Exchange Position
Foreign Exchange Position / Total Assets
Operating Profitability
Earnings before interest and taxes / Net Sales
Return on Equity
Net Income / shareholders equity
Volatility of Profit Margin
Coefficient of variation of operating profit Margin
Volatility of Return on Equity
Coefficient of variation of return on equity
Real Return of Local currency
Foreign Exchange Gain / Loss
Equilibrium Rate-Actual Rate
Foreign Exchange position* Real Return of Local Currency
Relative Foreign Exchange Gain / Loss
Foreign Exchange Gain and Loss / Earnings Before Interest and Taxes
As can be seen from Table 1, to measure foreign exchange
risks, the difference between foreign exchange denominated financial and commercial assets and foreign exchange denominated liabilities was calculated for each company and for each subperiod. The use of derivatives for hedging can enhance the capability of the companies to control their foreign exchange risk exposure. Hence, this study used non-hedged short position figures
which were adjusted for derivatives.
Firms are considered to have foreign exchange risk if they
keep a short position in foreign currencies, i.e., if the amount of
foreign exchange denominated liabilities they hold exceeds the
amount of foreign exchange denominated assets. Firms are not
exposed to foreign exchange risks if they keep long position in foreign exchange. To determine the relative magnitude of the long
and short positions, the ratio of foreign exchange position to total
assets was employed.
Operating profitability was measured with operating profit
margin ratio, defined as operating income (earnings before interests and taxes) divided by net sales. After tax return, on the other hand, was measured with return on equity, which is a measure of a corporation’s profitability that reveals how much profit a
company generates with the money shareholders have invested.
Return on equity is calculated as the ratio return after taxes to total shareholder’s equity.
The operating risk of the company is defined as the volatility
of operating profit and the metrics used in this study are a coefficient of variation for operating profit magrin, defined as the standard deviation divided by the arithmetic mean for standardization. On the other hand, the total risk of the company is measured
with volatility of return on equity. The metrics used in this study
are the coefficient of variation of return on equity.
Relative purchasing power disparity is defined as the deviation from the equilibrium foreign exchange rate. The deviation is
calculated with the following formula for each subperiods:
Real Return of Local Currency = (equilibrium rate – actual
rate) / equilibrium rate
where, the equilibrium rate is the fair value of the local currency (TL) with respect to hard currency (USD) and is calculated with the relative purchasing power parity formula presented
in Section 2.
Actual rate, on the other hand, stands for the actual value
of local currency with respect to hard currency.
Foreign exchange position gain and loss was calculated by
multiplying the real return with the amount foreign exchange
risk. To measure relative gain and loss, the ratio of position gain
and loss to earnings before interest and taxes (EBIT) was used.
MÖDAV 2009/3
RELATIONSHIP BETWEEN PURCHASING
POWER DISPARITY AND CORPORATE PROFITS: THE CASE OF TURKEY
183
MÖDAV 2009/3
184
Arş. Gör. Dr. Deniz Parlak
Arş. Gör. Ayşe Altıok Yılmaz
Arş. Gör Elif Akben Selçuk
Size measured with total sales volume was used as the control variable.
5. DATA
The dataset of this study consisted of 145 manufacturing
companies listed on the Istanbul Stock Exchange (ISE) as of the
end of 2008.
The manufacturing sector was selected on purpose for this
study. Looking at individual economic units in Turkey, households are net foreign exchange creditors whereas the public
sector’s foreign exchange short position is negligible. The banking sector, which adapted a severe restructuring process after the
2001 economic crisis, does not have any risky short foreign exchange position either. Hence, the main risk is related to the nonfinancial business sector, which was a net foreign exchange debtor as of December 2008.
The distribution of these companies across sectors is given
in Table 2. As can be seen, the majority of the companies operates in the textile sector (18%), followed by metal products (17
%), mineral products (16 %) and chemical, petroleum and plastics sector (15%). The percentages of companies in food and paper sectors are equal (13%). Finally, 8% of the companies in our
sample operate in the basic metal sector.
Table 2: Company Distribution by Sector
Sector
N
%
Textile & Leather
Metal Products & Machinery
Non- metal Mineral Products
Chemical, Petroleum & Plastics
Food & Beverage
Wood, Paper & Printing
Basic Metal
26
24
23
22
19
19
12
18%
17%
16%
15%
13%
13%
8%
Total
145
100%
The sample was divided in three size groups according to
average net sales volume for the years 2005-2008. As can be noticed from Table 3, the smallest group consisted of firms with sales volumes of less than 90,000,000 TL constitutes 35% of the
companies and the largest group of firms with sales more than
300,000,000 TL constitutes the 32% of the sample. The remaining
32% of the companies have sales volumes between 90,000,000
TL and 300,000,000 TL.
Table 3: Company Distribution by Size
N
%
Total Sales< 90,000,000 TL
90,000,000 TL < Total Sales < 300,000,000 TL
Total Sales > 300,000,000 TL
51
46
48
35%
32%
33%
Total
145
100%
Data for all firm specific variables were obtained for each
company from the financial statements available on the website of the İstanbul Stock Exchange. Foreign exchange (FX) assets
and liabilities figures were taken from the footnotes that accompanied the financial statements.
The data were collected from semi-annual financial statements and spanned the period from the first half of 2005 to the second half of 2008, resulting in a total of eight time periods. The
data used to compute relative purchasing power parity was obtained from different sources. The local inflation rate was provided
from the monthly producer price index data of the Turkish State
Statistics Institute. The US producer price index data on the other hand was obtained from the United States Department of Labor. Finally, the period end buying rate announced by the Central
Bank of Turkey was used as a proxy to the actual USD/TL rate.
MÖDAV 2009/3
RELATIONSHIP BETWEEN PURCHASING
POWER DISPARITY AND CORPORATE PROFITS: THE CASE OF TURKEY
185
MÖDAV 2009/3
186
Arş. Gör. Dr. Deniz Parlak
Arş. Gör. Ayşe Altıok Yılmaz
Arş. Gör Elif Akben Selçuk
6. ANALYSIS AND FINDINGS
6.1. Magnitude of Short Position Gains/Losses
The foreign exchange position figures and the ratio of these positions to total assets calculated for eight subperiods are presented in Table 4 below. As can be seen, on the average, companies hold short positions for all subperiods. Both long and short
position ratios to total assets showed an increasing trend up to the
second quarter of 2007 and then showed a decline in 2008. Within the total sample, the largest short positions were held in the
first half of 2006 and 2007 with 14% of total assets. On the other hand, the smallest short positions were held in the first half
of 2005. Among the companies having short positions, the maximum amount of short position was in the second half of 2007,
while the minimum amount was held in the first half of 2005, consistent with the total sample.
Table 4: Foreign Exchange Positions
2005/1 2005/2
Total Sample
Position (mn TL)
Position / Total Assets
Number of Companies
2006/1
2006/2
2007/1
2007/2
(5,999) (7,458) (9,775)
-9%
-11%
-14%
145
145
145
(9,977)
-13%
145
(10,629)
-14%
145
(9,301)
-13%
145
923
6%
43
1,004
6%
45
2,416
9%
49
2,321
7%
49
1,393
6%
51
1,301
6%
45
-11,633
-21%
100
-11,717
-26%
96
-14,939
-22%
96
-14,415
-19%
94
(11,149)
-19%
100
Companies - Long Position
Position (mn TL)
Position / Total Assets
Number of Companies
884
5%
43
724
5%
39
Companies- Short Position
Position (mn TL)
Position / Total Assets
Number of Companies
-6,883
-14%
102
-8,182
-15%
106
745
7%
38
-10,520 -10,900
-18%
-18%
107
102
2008/1
2008/2
(12,618) (13,023)
-13%
-13%
145
145
mean
(9,847)
-12%
145
In order to calculate short position gains or losses, real return
of TL was calculated first, and the results are presented on Table 5 below. The real return was calculated according to the following formula:
Real Return of Local Currency = (equilibrium rate – actual
rate) / equilibrium rate
where, the equilibrium rate is the fair value of the local currency (TL) with respect to hard currency (USD).
As can be seen from Table 5, in all the periods except the
first half of 2006 an the second half of 2008 TL appreciated against dollar.
Table 5: Real Return of TL
Inflation Turkey (PPI)
Inflation USA (PPI)
Equilibrium Fx Rate
Actual Fx Rate
Real Return of TL
2005/1
2005/2
2006/1
2006/2
2007/1
2007/2
2008/1
2008/2
1.89%
0.90%
1.349
1.334
1.15%
0.76%
0.00%
1.344
1.342
0.14%
11.68% -0.09%
0.60% 0.90%
1.475
1.554
1.570
1.406
-6.43% 9.56%
2.98%
1.00%
1.433
1.305
8.94%
2.87% 13.76% -4.97% 28.88%
-1.00% 1.70% -1.90% 2.20%
1.354
1.282
1.179
1.613
1.159
1.219
1.522
1.522
14.36% 4.96% -29.05% 5.65%
Total
The gain and loss from short position defined as the product
of the short position figure and ex-post real TL return. The results
are shown in Table 6. The largest short position gain was realized in the second half of 2007 with 65 percent of earnings before interest and taxes (EBIT). Still, there exist significantly high
short position gains for all periods of analysis except the first half
of 2006 where the YTL depreciated as a result of the local monetary crisis, also referred to as a “mini crisis,” and the second half
of 2008 characterized by the global credit crunch. Especially the
high short position loss during the second half of 2008 (237 percent of EBIT) points out that short positions in foreign currencies make companies exceptionally vulnerable in times of economic turbulence.
Table 6. Short Position Gain / Loss
2005/1 2005/2 2006/1
Short Position (mn TL)
Real Return of TL
Short Position Gain /Loss (mn TL)
Short Position Gain - Loss / EBIT
2006/2 2007/1 2007/2 2008/1
MÖDAV 2009/3
RELATIONSHIP BETWEEN PURCHASING
POWER DISPARITY AND CORPORATE PROFITS: THE CASE OF TURKEY
2008/2
-6,883 -8,182 -10,520 -10,900 -11,633 -11,717 -14,939 -14,415
1.15% 0.14% -6.43% 9.56% 8.94% 14.36% 4.96% -29.05%
79
12
-676
1,042
1,040
1,683
741
-4,187
4.90% 0.57% -28.74% 35.71% 38.77% 65.10% 16.14% -236.96%
6.2. Foreign Exchange Positions and Company Risk
The risk structure of the companies in our sample is presented in Table 7. As already explained in the variables section, operating risk is measured by the coefficient of variation of operating
profit margin, while total risk is measured by the coefficient of
variation of return on equity. At operating level, companies with
short positions were exposed to less risk than those with long position; looking at the total risk structure however, firms with short
positions were significantly riskier than those with long positions.
187
MÖDAV 2009/3
Arş. Gör. Dr. Deniz Parlak
Arş. Gör. Ayşe Altıok Yılmaz
Arş. Gör Elif Akben Selçuk
Foreign exchange risk appeared as an important variable which
increases considerably the total risk structure of the firms.
Table 7. Risk Structure
188
Operating risk
4.43
Total Risk
4.95
Companies - Long Position
3.59
3.2
Companies- Short Position
t-value
4.87
5.85
Total Sample
6.3. Foreign Exchange Positions and Operating Profitability
Hypothesis 1 stated that average operating profitability for
companies taking foreign exchange risks is lower than the average operating profitability for companies which are not subject to
foreign exchange risk. To test hypothesis 1, the operating profitabilities of the firms with long and short position were compared
with parametric t-tests implemented using SPSS software. The
results are presented in Table 8. As can be seen, operating profitability of the firms with short foreign exchange position was lower
than those with long positions in seven of eight time periods; but
the difference was statistically significant in 5 out of 8 subperiods
at a 10% confidence level giving partial support to Hypothesis 1.
Table 8: Ope rating Profitability
2005/1
Mean (Total Samp le)
Mean (Compani es - Long Position)
Mean (Compani es- Short Position)
t-value
5.03%
5.25%
4.97%
0.25
2005/2
5.2 0%
6.5 0%
4.9 6%
2.3**
2006/1
5.62%
8.77%
5.19%
2.41**
2006/2
6.34%
8.39%
6.01%
2.17**
2007/1
6.7 0%
7.6 8%
6.4 4%
1 .66*
2007/2
6.53%
8.63%
5.81%
2.31**
2 008/1
8.55%
7.31%
9.06%
(1.03)
2008/2
3.15%
3.60%
3.07%
0.80
mean
5.89%
7.02%
5.69%
* s ignificant at 90%confidence level
** significant at 95% confidence level
6.4. Foreign Exchange Positions and Return on Equity
Hypothesis 2 stated that average after tax return for companies taking foreign exchange risks is higher than the average after
tax return for companies which are not subject to foreign exchange risks for all periods where relative purchasing power is in disequilibrium, i.e., where TL appreciates. To test the hypothesis, pa-
rametric t-tests were conducted using SPSS software for each of
the six time periods in which TL appreciated against the USD and
the results are shown in Table 9 below. As can be seen, the average return on equity of companies with short foreign exchange positions is higher compared to the average return on equity of the
companies holding long foreign exchange positions in 5 out of 6
subperiods. The difference however is statistically significant for
4 time periods giving partial support to hypothesis 2. An important point to be noted is that there is no statistically significant difference in return on equity in two subperiods preceeding the turbulences where the first footsteps are felt and the appreciation of
TL was minimal.
Table 9: Return on Equity - Periods of Disequilibrium
2005/1
2005/2
Mean (Total Sample)
Mean (Companies - Long Position)
Mean (Companies- Short Position)
t-value
4.92%
4.09%
5.28%
-1.71*
4.77%
4.84%
4.75%
0.21
2006/1
4.74%
9.33%
3.17%
-3.51***
2007/1
2007/2
10.00%
8.17%
11.02%
-2.2**
13.31%
9.11%
17.19%
-4.2***
2008/1
9.33%
9.13%
9.44%
(0.63)
mean
7.85%
7.44%
8.48%
* significant at 90%confidence level
** significant at 95%confidence level
*** significant at 99%confidence level
Hypothesis 3 stated that the average after tax return for companies taking foreign exchange risks is lower than the average after tax return for companies which are not subject to foreign exchange risks for periods of turbulence or crisis. The return on equity structure of the firms with long and short foreign exchange
structure is presented in Table 10. As can be seen, in times of crisis, the returns on equity values of companies with short foreign
exchange position are significantly lower than those with long position; the difference is significant at 99% confidence level. Hence, hypothesis 3 is empirically supported.
Table 10. Return on Equity - Periods of Turbulence
2006/1
2008/2
Mean (Total Sample)
Mean (Companies - Long Position)
Mean (Companies- Short Position)
t-value
*** significant at 99%confidence level
4.74%
9.33%
3.17%
3.2**
-3.33%
-0.48%
-4.56%
3.92**
mean
0.70%
4.42%
-0.69%
MÖDAV 2009/3
RELATIONSHIP BETWEEN PURCHASING
POWER DISPARITY AND CORPORATE PROFITS: THE CASE OF TURKEY
189
MÖDAV 2009/3
190
Arş. Gör. Dr. Deniz Parlak
Arş. Gör. Ayşe Altıok Yılmaz
Arş. Gör Elif Akben Selçuk
Previous empirical studies generally have been conducted on
the banking sector. Calvo, Izquierdo and Mejia (2004, 6-9), Nicolo et al. (2003, 23), Domaç and Peria (2003, 52-53), and LevyYeyati (2006, 107) found a significant relationship between banking sector’s foreign currency liability and probability of banking crisis. The findings of this study are in line with their findings as it shows that there is a direct linkage between manufacturing sector’s foreign currency liabilities and their after tax return,
which in times of economic turbulence or crisis seriously increases the probability of failure.
Furthermore, the findings of this study are in line wtih the
findings of Kesriyeli, Özmen, and Yiğit (2005, 3), who in a study
conducted in Turkey found that firms generally rely on foreign
currency instruments, which makes them vulnerable to exchange
rate risks through currency mismatches, and furthermore, they rarely use derivative instruments to cover their open positions
7. CONCLUSION
The purpose of this study was to investigate the causes and
magnitude of foreign exchange risks of Turkish manufacturing
companies and the impact of these risks on corporate profitability.
It was hypothehized that the average operating profitability
for companies taking foreign exchange risks was lower than the
average operating profitability for companies which are not subject to foreign exchange risk, whereas the average after tax return for companies taking foreign exchange risks was higher than
the after tax return for companies not subject to foreign exchange
risks for periods of relative purchasing parity disequilibrium and
lower for periods of turbulence or crisis
To measure foreign exchange risks, the difference between
foreign exchange denominated financial and commercial assets
and foreign exchange denominated liabilities was calculated for
each company and for each subperiod. Firms were considered to
have foreign exchange risk if they kept a short position in foreign
currencies. Operating profitability was measured with operating
profit and after tax return with return on equity. As a proxy for local currency appreciation or depreciation, the difference between
actual and equilibrium rates was used.
The dataset consisted of 145 manufacturing companies listed on the Istanbul Stock Exchange (ISE) as of the end of 2008.
The data were collected from semi-annual financial statements
and spanned the period from the first half of 2005 to the second
half of 2008, resulting in a total of eight time periods.
As a preliminary finding, it was found out that for the eight
subperiods, on the average, companies’ short position is about
12 percent of their assets. When companies without foreign short
positions are excluded, the figure rises to 19 percent. Furthermore
in all the periods except the first half of 2006 and the second half
of 2008, the TL appreciated against the USD, which is a sign of
purchasing power disparity. When the gain from short position is
defined as the product of the short position figure and ex-post real
TL return, it was found out that there exist significantly high short
position gains for all periods of analysis except the first half of
2006 and second half of 2008, which demark periods of economic
fluctuation.
Statistical analyses showed that, on average, operating profitability for companies taking foreign exchange risks is lower
than that of the average operating profitability for companies that
are not subject to foreign exchange risk. These results suggest
that one of the reasons firms open short positions is to boost their
profitability figures in years where they expect YTL to appreciate.
It was also discovered that the average after tax return for companies taking foreign exchange risks is higher than the average after tax return for companies not subject to foreign exchange risks
for all periods of relative purchasing power parity disequilibrium
where YTL appreciates. However, the reverse was found to be
true for periods of TL depreciation.
MÖDAV 2009/3
RELATIONSHIP BETWEEN PURCHASING
POWER DISPARITY AND CORPORATE PROFITS: THE CASE OF TURKEY
191
MÖDAV 2009/3
192
Arş. Gör. Dr. Deniz Parlak
Arş. Gör. Ayşe Altıok Yılmaz
Arş. Gör Elif Akben Selçuk
To sum up, firms with low operating profitability tend to rely
on foreign exchange risk to increase their after tax return as summarized by their net income since it is one of the most important
accounting figures for regulating authorities and investors. The
mentioned risk, however, is a very dangerous tool; it increases after tax return considerably in times of TL appreciation, but it leaves companies vulnerable to shocks which may increase the probability of failure in times of crisis.
The findings were in line both with studies conducted in the
banking sector and the single study conducted in Turkish manufacturing sector. The main limitation was sample selection, since
only public companies listed on the Istanbul Stock Exchange were
examined due to the availability of financial statements. Still, the
study is contributory as its findings have strategic implications for
firms operating in the manufacturing sector.
8. REFERENCES
Aliber R.Z., 1976. “Equilibrium and Disequilibrium in the
International Money Market”; Review of World Economics, Vol. 112, No. 1, pp.73-90.
Calvo, G:A., Izquierdo, A., & L-F. Mejia, 2004. “On the
Empirics of Sudden Stops: The Relevance of Balance
Sheet Effects”, NBER Working Paper, No. 10520.
Copeland, T., Weston, F., & Shastri, K., 2005. Financial
Theory and Corporate Policy, Pearson Addison Wesley,
4th Ed.
Domaç, I. & Peria M., 2003. “Banking Crises and Exchange Rate Regimes: Is There a Link?”, Journal of
International Economics, Vol. 61, No.1, pp.41-72.
Dufey, G., & Srinivasulu, S. L., 1984. “The Case Management of Foreign Exchange Risk”, Financial Management, Vol. 12, No. 4, pp. 54-62.
Eichengreen, B. & Hausmann, R., 1999. “Exchange Rates
and Financial Fragility” NBER Working Paper, No.
7418.
Froot, K. A., Scharfstein, D. S., & Stein, J. C. , 1993.
“Risk Management: Coordinating Corporate Investment
and Financing Policies”, Journal of Finance, Vol. 48, No.
5, pp. 1629-1658.
Hausmann, R. , 1999. “Should There Be Five Currencies
or One Hundred and Five?”, Foreign Policy, Vol. 116,
pp.65–79.
Kaminsky, G. & Reinhart, C., 1999. “The Twin Crises: the
Causes of Banking and Balance of Payments Problems.”
American Economic Review, Vol.89, No.3, pp.473–500.
MÖDAV 2009/3
RELATIONSHIP BETWEEN PURCHASING
POWER DISPARITY AND CORPORATE PROFITS: THE CASE OF TURKEY
193
Kesriyeli, M., Özmen, E & Yiğit, S. , 2005. “Corporate
Sector Debt Composition and Exchange Rate Balance
Sheet Effect in Turkey”, Central Bank of Turkey Working Paper, No 05/16.
Levy-Yeyati, E., 2006. “Financial Dollarization: Evaluating the Consequences”, Economic Policy, Vol.21, pp.
61–118.
Lothian, J., Taylor, M., 1996. “Real Exchange Rate Behaviour: The Recent Float from the Perspective of Past Two
Centruies” Journal of Political Economy, Vol.104, No.3,
pp.488-509.
Meigs, R., Meigs, W., Meigs, M., 1995. Financial Accounting, McGraw-Hill College.
Nicolo, G., Honohan, P. ve Ize A., 2003. “Dollarization
of the Banking System: Good or Bad”, World Bank Policy
ResearchWorking Paper, No.3116.
Nuhoglu, I. & Parlak D., 2008. “Types of Audit Opinions
and Financial Performance Indicators in an Emerging
Market: Turkey”, Iktisat Isletme ve Finans Dergisi, Vol.
23, pp. 90-110.
Onaran, Ö., 2007. “Cash Flows, Turbulences and Distribution: The Case of Turkey”, Unpublished Manuscript,
Istanbul Technical University.
Rogoff, K., 1996. “The Purchasing Power Parity Puzzle”,
Journal of Economic Literature; Vol. 34, pp.647-668.
Smith, W. S. Jr., & Stulz, R. M., 1985. “The Determination
of Firms’ Hedging Policies”, Journal of Financial and
Quantitative Analysis, Vol. 20, No. 4, pp. 341-406.
International Conference on Dollarization; December 1415, 2006. Consequences and Policy Options.
British Bankers’ Association web site available at www.
bba.org.uk
Central Bank of Turkey web site available at www.tcmb.
gov.tr
Istanbul Stock Exchange web site available at www.imkb.
gov.tr
Turkish Statistical Institute web site availbale at www.tuik.
gov.tr
MÖDAV 2009/3
The speech of the Governor of Central Bank of Turkey Mr
Durmuş Yılmaz’ın in a conference titled “Globalization,
Inflation and Monetary Policy”; 21.11.2008. Istanbul.
195
MÖDAV 2009/3
196
YAYIN KOŞULLARI VE YAZIM KURALLARI
I. BİÇİM
1. Bütün metinler; Times New Roman, 12 punto ile A4 kağıdın tek yüzüne ve girintili alıntılar hariç çift satır aralığı ile
yazılmalıdır.
2. Metinler genellikle 7000 kelimeyi geçmeyecek şekilde ve
konu ile araştırma metodunun izin verdiği ölçüde öz olmalıdır. Giriş, metin, sonuç ve kaynakça dahil olmak üzere
tüm başlıklar numaralandırılmalıve koyu olmalıdır. Birinci derecedeki başlıkların “tümü büyük harf”, diğerlerinde
“sadece ilk harf büyük” şeklinde olmalıdır.
3. Üst, alt ve her iki yandaki kenar boşlukları düzenleme ve
çoğaltmayı kolaylaştıracak şekilde en az 2,5cm. olmalıdır.
4. Tarafsız bir değerlendirme yapılabilmesi için yazarlar metinde veya başvuru dahilindeki deneysel test araçlarında
kendilerini doğrudan veya dolaylı biçimde belli edecek şekilde davranmamalıdırlar. Tek çalışma yapanlar “biz” şeklinde vurgu yapmamalıdır.
5. Çalışmanın başlığı, yazarın adı, ünvanıve bağlıolduğu kuruluş, e-mail adresi, olası teşekkür notları ve yazarın verileri paylaşmak isteyip istemediğini belirten dipnotu içeren bir
kapak sayfası oluşturulmalıdır.
Sayfa numaralandırma: Tablolar, ekler ve kaynakça da dahil
olmak üzere bütün sayfalar sıralı biçimde numaralandırılmalıdır.
Numaralar: Birden ona kadar olan rakamlar; tablo ve listelerde
kullanılması, matematiksel, istatistiki veya teknik birim ve miktarların (uzaklık, ağırlık vs.) belirtilmesi hariç yazı ile yazılmalıdır. Diğer tüm sayılar nümerik olarak gösterilmelidir. Örneğin: üç
gün, 3 km., 30 yıl.
Yüzdeler ve kesirler: Teknik olmayan kopyada metin içerisinde
yüzde kelimesi kullanılmalıdır. Denklemler: Denklemler parantez içerisinde numaralandırılarak sağa yaslı olarak yer almalıdır.
Kısa çizgi: Tek kelimeleri birleştirmek veya kullanımı netleştirmek için kısa çizgi kullanılır. Anahtar kelimeler: Özet, endekslemeye yardımcı olacak 4 anahtar kelimeyi de içermelidir.
II. ÖZET/GİRİŞ
Makale Türkçe ve İngilizce başlığı taşımalıdır. Ortalama 100
kelimeden oluşan Türkçe ve İngilizce özet, metin öncesinde ayrı
bir sayfada yer almalıdır. Özet okuyucuyu metnin başlığı, metodu
ve bulguları hakkında kısaca bilgilendirmelidir. Anahtar kelimeler ve veri kullanılabilirlik açıklaması özeti takip etmelidir.
Çalışma metni, çalışmanın amacı, metodolojisi ve bulguları hakkında daha fazla detay sağlayan “1. Giriş” başlıklı bir bölümle
başlamalıdır. Özet ve giriş görece olarak teknik olmamakla beraber konu hakkında bilgili bir okuyucunun çalışmanın katkısını anlayabileceği netlikte olmalıdır. Sadece metnin adı özet sayfasında yer almalıdır.
III. TABLO VE ŞEKİLLER
Yazar şu noktalara dikkat etmelidir:
1. Her tablo ve şekil ayrı bir sayfada görünmeli ve metnin sonuna yerleştirilmelidir. Her biri bir numaraya ve içeriği tam
olarak belirten bir başlığa sahip olmalıdır. Tablo ve şekiller
her değişkeni açıklayabilmelidir. Başlık ve tanımlar, okuyucunun metne bakmadan tablo veya şekli anlayabileceği
kadar yeterli detaylandırılmış olmalıdır.
2. Her grafiğin referansı metinde yer almalıdır.
3. Yazar her grafiğin metnin neresine ait olduğunu göstermelidir.
MÖDAV 2009/3
RELATIONSHIP BETWEEN PURCHASING
POWER DISPARITY AND CORPORATE PROFITS: THE CASE OF TURKEY
197
MÖDAV 2009/3
Arş. Gör. Dr. Deniz Parlak
Arş. Gör. Ayşe Altıok Yılmaz
Arş. Gör Elif Akben Selçuk
4. Grafiklerin içeriği metne bakılmadan önemli biçimde
anlaşılabilmelidir.
5. Kaynak satır ve notları gerektiğinde eklenmelidir.
198
IV. ATIFTA BULUNMA
Kaynakçada belirtilen çalışmalara bağlıolunmalıve atıfta bulunulacak çalışma için “yazar - tarih” sistemi kullanılmalıdır. Alınan
çalışmanın ilgili sayfa numaralarının belirtilmesine çalışılmalıdır.
1. Metin içinde atıflar şu şekilde yapılmalıdır: yazarın soyadı
ve tarih, virgül konulmadan ve parantez içerisinde (Akdoğan 2005), sayfa no varsa (Akdoğan 2005, 145); iki yazar
olursa (Akdoğan ve Sevilengül 2007, 58), ikiden fazla yazar varsa (Karacabey ve diğerleri 2006, 124). İki çalışmadan alıntı yapılırsa (Karan 2003, 54; Karacabey 2001, 27);
aynıyazarın iki veya daha fazla çalışmasından alıntı yapılırsa (Karatepe 2003, 2006).
2. Kaynakçada aynı yazarın aynıyıl içerisinde yayınlanmışbirden fazla çalışması olduğu durumlarda a,b, ek olarak yılın
sonuna yazılmalıdır. (Sayılgan 2002a, 37)
3. Bir yazarın adının metin içerisinde geçmesi halinde atıfta
tekrar isim belirtmeye gerek yoktur. Örneğin: “Çelik (1999,
67) diyor ki...”
4. Kurumlar adına yapılan çalışmalarda imkan varsa kısaltma veya kısa başlıklar kullanılmalıdır. (SPK Aylık Bülteni
Ocak 2007)
5. Eğer hukuki mevzuat, yasal anlaşma veya mahkeme kararlarına atıfta bulunulacaksa hukuk çalışmaları ile ilgili atıfta
bulunma kuralları kullanılmalıdır.
V. KAYNAKÇA
Her çalışmada sadece atıfta bulunulan çalışmaları içeren bir kaynak listesi bulunmalı ve aşağıdaki bilgileri içermelidir:
MÖDAV 2009/3
RELATIONSHIP BETWEEN PURCHASING
POWER DISPARITY AND CORPORATE PROFITS: THE CASE OF TURKEY
199
1. Kaynaklar ilk yazarın soyadı veya kurumun adına göre alfabetik biçimde sıraya konulmalıdır.
2. Yazarların tam adı yerine ismin baş harfleri kullanılmalıdır.
3. Yazarın adının hemen arkasından yayının tarihi yer almalıdır.
4. Dergi başlıkları kısaltılmış olmamalıdır.
5. Aynı yazarların aynı yıl içerisindeki çalışmaları yılın arkasından harf verilecek şekilde belirtilmelidir.
Örnek kaynak gösterimleri:
Akdoğan, N. ve O. Sevilengül. 2007. Tekdüzen Muhasebe Sistemi
Uygulaması. Yenilenmiş ve Genişletilmiş 12. Baskı Ankara: Gazi Kitabevi
Demsky, J.S. ve D.E.M. Sappington. 1989. “Hierarchical Structure and
Responsibility Accounting” Journal of Accounting Research 27 (Spring): 40-58
Dipnotlar: Dipnotlar atıf yapmak için kullanılmamalıdır. Ancak metin içerisinde kullanıldığıtakdirde metnin bütünlüğünü bozacak nitelikteki bilgiler dipnot olarak kullanılmalıve metinden
daha uzun olmamalıdır. Dipnotlar metin boyunca üst simge şeklinde numaralandırılarak ilerlemelidir. Dipnot metni tek satır aralığıyla sayfa altında yer almalıdır.
MÖDAV 2009/3
200
Arş. Gör. Dr. Deniz Parlak
Arş. Gör. Ayşe Altıok Yılmaz
Arş. Gör Elif Akben Selçuk
VI. METİNLERİN TESLİMİ
Yazarlar şu kurallara dikkat etmelidir:
1. Başka bir dergi tarafından değerlendirmede olan çalışmalar gönderilmemelidir. Yazar çalışmanın başka bir yerde yayınlanmadığıveya değerlendirme altında olmadığını ve telif
hakkı talep etmeyeceğini açıkça belirtmelidir.
2. Saha çalışması veya deneye dayalı çalışmalarda çalışmanın
dayandığı araçtan (anket, görüşme planı vs.) yazarın kimliğini belli etmeyecek şekilde bir CD ve bir kopya teslim
edilmelidir.
3. Yazar metnin bir kopyasını elinde tutmalıdır.
EDITORIAL POLICY AND STYLE INFORMATION
MANUSCRIPT PREPARATION AND STYLE
I. FORMAT
1. All manuscripts should be typed in 12-point font on one
1
side of 8 /, X 11” good quality paper and be double spaced,
except for indented quotations.
2. Manuscripts should be as concise as the subject and research method permit, generally not to exceed 7,000 words.
All titles including the introduction, text, conclusion, and
bibliography have to be numbered and be bold.
3. Margins of at least one inch from top, bottom, and sides
should facilitate editing and duplication.
4. To promote anonymous review, authors should not identify
themselves directly or indirectly in their papers or in experimental test instruments included with the submission.
Single authors should not use the editorial “we.”
5. A cover page should show the title of the paper, the author’s
name, title and affiliation, email address, any acknowledgments, and a footnote indicating whether the author would
be willing to share the data.
Pagination: All pages, including tables, appendices and references, should be serially numbered. Numbers: Spell out numbers
from one to ten, except when used in tables and lists, and when
used with mathematical, statistical, scientific, or technical units
and quantities, such as distances, weights and measures. All other
numbers are expressed numerically. For example: three days; 3
kilometers; 30 years
Percentages and Decimal Fractions: In nontechnical copy use
the word percent in the text.
Equations: Equations should be numbered in parentheses flush with
the right-hand margin.
Hyphens: Use a hyphen to join unit modifiers or to clarify usage.
Keywords: The abstract is to be followed by four keywords that will
assist in indexing the paper.
II. ABSTRACT/INTRODUCTION
The article has to own Turkish and English title. The Turkish and
English abstract of about 100 words should be presented on a separate page immediately preceding the text. The Abstract should
concisely inform the reader of the manuscript’s topic, its methods, and its findings. Keywords and the Data Availability statements should follow the Abstract.
The text of the paper should start with a section labeled “I. Introduction,” which provides more details about the paper’s purpose,
motivation, methodology, and findings. Both the Abstract and the
introduction should be relatively nontechnical, yet clear enough
for an informed reader to understand the manuscript’s contribution. The manuscript’s title, but neither the author’s name nor oth-
MÖDAV 2009/3
RELATIONSHIP BETWEEN PURCHASING
POWER DISPARITY AND CORPORATE PROFITS: THE CASE OF TURKEY
201
MÖDAV 2009/3
202
Arş. Gör. Dr. Deniz Parlak
Arş. Gör. Ayşe Altıok Yılmaz
Arş. Gör Elif Akben Selçuk
er identification designations, should appear on the Abstract page.
III. TABLES AND FIGURES
The author should note the following general requirements:
1. Each table and figure (graphic) should appear on a separate page and should be placed at the end of the text. Each
should bear a number and a complete title indicating the exact contents of the table or figure. Tables and figures should
define each variable. The titles and definitions should be
sufficiently detailed to enable the reader to interpret the
tables and figures without reference to the text.
2. A reference to each graphic should be made in the text.
3. The author should indicate by marginal notation where each
graphic should be inserted in the text.
4. Graphics should be reasonably interpreted without reference to the text.
5. Source lines and notes should be included as necessary.
IV. CITATIONS
Work cited should use the “author-date system” keyed to a list
of works in the reference list. Authors should make an effort to
include the relevant page numbers in the cited works.
1. In the text, works are cited as follows: authors’ last name and
date, without comma, in parentheses: for example, (Jones
1987); with two authors: (Jones and Freeman 1973); with more
than two: (Jones et al. 1985); with more than one source cited
together (Jones 1987; Freeman 1986); with two or more works
by one author: (Jones 1985, 1987).
2. When the reference list contains more than one work of an
author published in the same year, the suffix a, b, etc. fol-
lows the date in the text citation: for example, (Jones 1987a)
or (Jones 1987a; Freeman 1985b).
3. If an author’s name is mentioned in the text, it need not be
repeated in the citation; for example, “Jones (1987, 115)
says....”
4. Citations to institutional works should use acronyms or
short titles where practicable; for example, (AAA ASOBAT
1966); (AICPA Cohen Commission Report 1977). Where
brief, the full title of an institutional work might be shown
in a citation: for example, (ICAEW The Corporate Report
1975).
5. If the manuscript refers to statutes, legal treatises or court
cases, citations acceptable in law reviews should be used.
V. REFERENCE
Every manuscript must include a list of references containing
only those works cited and must include the information mentioned below:
1. Arrange citations in alphabetical order according to surname of the first author or the name of the institution responsible for the citation.
2. Use author’s initials instead of proper names.
3. Date of publication should be placed immediately after author’s name.
4. Titles of journals should not be abbreviated.
5. Multiple works by the same author(s) in the same year are
distinguished by letters after the date.
MÖDAV 2009/3
RELATIONSHIP BETWEEN PURCHASING
POWER DISPARITY AND CORPORATE PROFITS: THE CASE OF TURKEY
203
MÖDAV 2009/3
204
Arş. Gör. Dr. Deniz Parlak
Arş. Gör. Ayşe Altıok Yılmaz
Arş. Gör Elif Akben Selçuk
Sample entries are as follows:
American Accounting Association, Committee on Concepts and
Standards for External Financial Reports. 1977. Statement
on Accounting Theory and Theory Acceptance. Sarasota,
FL: AAA.
Demski, J. S., and D. E. M. Sappington. 1989. Hierarchical structure and responsibility accounting. Journal of Accounting
Research 27 (Spring): 40-58.
Dye, R., B. Balachandran, and R. Magee. 1989. Contingent fees
for audit firms. Working paper, Northwestern University,
Evanston, IL.
Fabozzi, R, and I. Pollack, eds. 1987. The Handbook of Fixed Income Securities. 2nd edition. Homewood, IL: Dow JonesIrwin.
Kahneman, D., P. Slovic, and A. Tversky, eds. 1982. Judgment
Under Uncertainty: Heuristics and Biases.
Cambridge, U.K.: Cambridge University Press.
Porcano, T. M. 1984a. Distributive justice and tax policy. The Accounting Review 59 (October): 619-636. 1984b. The perceived effects of tax policy on corporate investment intentions. The Journal of the American Taxation Association 6
(Fall): 7-19.
Shaw, W. H. 1985. Empirical evidence on the market impact of
the safe harbor leasing law. Ph.D. dissertation, The University of Texas at Austin.
Sherman, T. M., ed. 1984. Conceptual Framework for Financial
Accounting. Cambridge, MA: Harvard
Business School.
Footnotes: Footnotes are not used for documentation. Textual
footnotes should be used only for extensions and useful excursions of information that if included in the body of the text might
disrupt its continuity. Footnotes should be consecutively numbered throughout the manuscript with superscript Arabic numerals. Footnote text should be doubled-spaced and placed at the end
of the article.
VI. SUBMISSION OF MANUSCRIPTS
Authors should note the following guidelines for submitting
manuscripts:
1. Manuscripts currently under consideration by another journal or publisher should not be submitted. The author must
state that the work is not submitted or published elsewhere
and he/she will not demand copyright.
2. In the case of manuscripts reporting on field surveys or experiments, a CD and a copy of the instrument (questionnaire, case, interview plan or the like) should be submitted.
Information that might identify the author (s) must be deleted from the instrument.
3. The author should retain a copy of the paper.
MÖDAV 2009/3
RELATIONSHIP BETWEEN PURCHASING
POWER DISPARITY AND CORPORATE PROFITS: THE CASE OF TURKEY
205
MÖDAV 2009/3
206
Arş. Gör. Dr. Deniz Parlak
Arş. Gör. Ayşe Altıok Yılmaz
Arş. Gör Elif Akben Selçuk
Download