Başyazı - Garanti

advertisement
Başyazı
Onlar için fark etti...
Ergun Özen
Hepimiz denizyıldızlarının hikayesini biliriz.
Okyanus sahilerine giden bir yazar, sabaha karşı sahilde dans eder gibi hareketler yapan birini görür.
Biraz yaklaştığında bu kişinin sahile vuran deniz yıldızlarını okyanusa atan genç bir adam olduğunu
fark eder. Yazar, genç adama sorar:
- Neden deniz yıldızlarını okyanusa atıyorsun?
Genç adam yanıtlar:
- Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek. Onları suya atmazsam ölecekler.
Yazar devam eder:
- Kilometrelerce sahil ve binlerce deniz yıldızı var, ne fark eder ki?
Genç adam yazarı dinledikten sonra yerden bir denizyıldızı alır ve okyanusa fırlattıktan sonra yanıtlar:
- Onun için fark etti.
İşte Garantililer de, milyonlarca denizyıldızından 1.130 tanesini denizle buluşturdu. Diğerlerinin de
denize ulaşması için çalışmalarını sürdürüyor.
***
Genel Müdür Yardımcılarımızdan Adnan Memiş'in önderliğinde ve Garanti
çalışanlarının bağışlarıyla Darıca'da inşa edilen ilk Denizyıldızları İlköğretim Okulu,
4 yıl önce tamamlandı. 1998 yılından bu yana hizmet veren binanın inşaatı, mucizevi
bir şekilde tam 150 günde tamamlanarak eğitime açıldı. Şu anda 1.130 öğrencinin
eğitim gördüğü okulda, 32 derslik, spor salonu, bilgisayar laboratuvarı, resim
dersliği , fen laboratuvarı, iki adet işlik, müzik dersliği, kütüphane, açık spor alanları
bulunuyor.
Denizyıldızları İlköğretim Okulu'nun 3 km yakınındaki Denizyıldızları II İlköğretim Okulu ve
Lisesi'nin inşaatı ise devam ediyor. İlk inşa edilen okulun 3 katı büyüklüğünde, çokamaçlı büyük
salon, spor salonu ve diğer etkinlikler için son derece iyi planlanmış bir "kampus"a sahip olacak yeni
okulları, önümüzdeki eğitim-öğretim yılına yetiştirmeye çalışıyoruz.
Bu olağanüstü projeye maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen tüm Garantililerle gurur
duyuyorum. Çocuklarımızın eğitimi için yapılanların aslında geleceğimize yapıldığını bilen, böylesine
değerli insanlarla aynı aileye mensup olmaktan çok mutluyum.
Türkiye'nin yarınları yürekli insanların çabalarıyla aydınlanacak...
Dünyada Ekonomi
GENİŞLEYEN AVRUPA BİRLİĞİ
Yazan: Umut Çakıcı,
Finansal Kurumlar Müdürlüğü, Kredi Analiz ve Yurtdışı Koordinasyon
II. Dünya Savaşı ile ikiye bölünen Avrupa'da, bu olayın 47 sene ardından, Roma
İmparatorluğu'ndan bugüne en büyük politik genişlemeye karar verilmiş durumda.
Halen 15 üyesi bulunan Avrupa Birliği'ne Mayıs 2004'te 10 ülke daha katılarak
dünyadaki en büyük ticaret birliğini oluşturacaklar. Avrupa Birliği sadece bir
ticaret birliği olmamakla beraber, üye ülkeler arasındaki ticaret büyük öneme
sahip.
Yeni Genişleme Süreci…
2004 senesinde Avrupa Birliği'ne 10 yeni ülkenin (Polonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Slovenya,
Kıbrıs Rum Kesimi, Malta, Slovakya, Litvanya, Estonya ve Letonya) katılacak olması birliğin
çehresini önemli ölçüde değiştirecek yeniliklere yol açacak.
Üye ülkelerin vatandaşlarının genişlemeden en büyük çekinceleri olası iş kayıpları ve yeni üyelerin
kendi üzerlerinde ekstra maliyet yaratacak olmaları. Bunun yanısıra üye sayısının artması ile
topluluğun 'imtiyaz' yitireceğine dair düşünceler de yaygın. Ticaretin bu genişlemeden olumlu
etkileneceğini düşünenlerin oranı %74 ile oldukça yüksek. %41'lik bir kesim AB'deki işssizlik
oranının genişleme ile artacağına inanıyor. Ancak bu konuda tedbir olarak, yeni üyelerin çalışanlarının
mevcut üye ülkelerde ilk 7 sene çalışmalarını engelleyici hükümler bulunmakta.
Diğer taraftan yeni üye olacak 10 ülkenin vatandaşları ile yapılan araştırmalar,
AB'ye girmeye o kadar da gönüllü olmadıklarını gösteriyor. Ülkeler arasında
değişiklik göstermekle birlikte, yeni üye olacak ülkelerde AB üyeliğine desteğin
oranı %52 civarında. Bu oran Estonya ve Letonya'da %30'lara kadar düşerken
Macaristan'da %67 seviyesinde. Ancak üyeliğe en çok toplumsal desteği alan
ülkelerin başında olan Macaristan'da da yeni bir sorun ortaya çıkıyor: cevap
verenlerin %90'ı AB politikaları hakkında hemen hemen hiçbirşey bilmediğini
belirtiyor. Yeni üyelik haklarını alan 10 ülke üyeliğini resmi olarak kabul etmek
zorunda ve hepsi bunun için referanduma gidiyor. İlk referandum Nisan ayında
Macaristan'da gerçekleşecek. Bu sebeple bu ülkelerde ciddi bir güce sahip olan
AB karşıtları propogandalarına çoktan başladı bile. Buna karşılık AB reklam kampanyaları ve
broşürler için mevcut üye ülkelere 21, yeni üye olacak ülkelere ise yıllık 10 milyon Euro aktaracak.
Yeni üye olacak olan 10 ülkenin 8'inin eski 'demir perde' ülkesi olması bu ülkelerde AB'ye karşı çok
olumlu olmamalarının en önemli nedeni. Çok yakın bir geçmişte 'Doğu Bloğu' rejiminden kurtularak
bir anlamda özgürlüklerini alan bu ülkelerde, tekrar bir topluluğa katılınca "Acaba özgürlüğümüzü
yeniden mi feda ediyoruz?" endişesi bulunmakta. Bu endişe Letonya, Estonya gibi eski Sovyet
Cumhuriyetlerin'de daha yoğun hissediliyor.
Ancak her iki tarafın tamamen birleştiği bir nokta var. O da AB'nin
genişlemesi ile Avrupa'nın kendi içerisinde olası savaşlara büyük oranda engel
olacağı.
Genişleme sonrası beklentiler...
AB'ye yeni katılacak olan 10 ülkenin dinamik ekonomileri, iyi yetişmiş
işgüçleri ve birçok ülkenin tamamen farklı bir görüşe sahip köklerden gelmesi
nedenleriyle, bu ülkelerin durağan AB ekonomisini canlandırması mevcut AB
üyesi ülkelerin en büyük temennisi durumunda. Özellikle yüksek nüfusa sahip
Polonya'nın AB ekonomisine vereceği destek ümitle beklenmekte.
Genişleme sonrasında AB'nin ABD'ye karşı bir alternatif, karşı bir güç olacağından sıklıkla söz
edilmesine rağmen, bu pek olası görünmüyor. Sadece dil farklılıkları bile AB'nin ABD kadar homojen
bir yapıya sahip olmasına engel. Toplumların kendilerini ne kadar 'Avrupalı' ne kadar 'milliyetçi'
hissedecekleri de ayrı bir sorun. Bu nedenle AB'nin en azından yakın tarihte ABD kadar 'birleşik'
olamayacağı düşünülmekte.
Ekonomik olarak ise AB genişlemesinden AB ülkeleri kadar ABD'nin de faydalanması çok olası.
AB'nin birçok değerleri ABD'nin değerleri ile örtüşmekte. AB'ye yeni ülkeler katıldıkça, dünyada
ABD'nin değerlerini paylaşan ülkelerin sayısı giderek artacak. Önümüzdeki senelerde AB'nin ABD'ye
karşı bir 'kale' değil daha geniş bölgelere bir açılım köprüsü olması beklenmekte.
Dünyada Bankacılık
JAPON BANKACILIK SEKTÖRÜ: Son Dönemdeki Gelişmeler, Beklentiler...
Yazan: Merve Genç, Finansal Kurumlar Müdürlüğü, Krediler ve Yurtdışı
Koordinasyon
Garanti Dergisi'nin Kasım 2001 sayısında yayınlanan yazımızda, Japon bankacılık
sektöründe yaşanan krizin nedenlerine ve bankalara 1997 sonrasında sağlanan
sermaye enjeksiyonuna değinmiştik. Bu yazımızda ise sektörün bugün geldiği
noktayı kısaca aktarmaya çalışacağız.
Ekim 2002'de açıklanan yeni "Finansal İyileştirme Programı"
Japon bankacılık sistemine 1997 sonrasında sağlanan sermaye enjeksiyonu bankaların finansal
yapılarında genel bir iyileşme sağlamayı başaramamıştır. Hükümet 30 Ekim 2002 tarihinde "Finansal
İyileştirme Programı" adı altında yeni bir paket açıklamıştır.
Sözkonusu program esas itibariyle, muhasebe standartlarında gerçekleştirilecek
yeni düzenlemelerle sektörün sorunlu krediler problemini daha etkin bir şekilde
ele almayı hedeflemektedir. Tarihinin en derin resesyonlarından birini yaşayan
Japonya'da bankaların ve özel sektörün sorunlu alacaklarının 840 milyar dolar
seviyelerine ulaştığı tahmin edilmektedir. Açıklanan yeni kararlar ile bankaların
sorunlu kredilerini iskontolanmış nakit akımı (discounted cash flow-DCF)
yöntemi ile hesaplaması öngörülmektedir. İlk etapta 4 büyük bankacılık
grubunun (Mizuho, UFJ, Sumitomo Mitsui ve Mitsubishi Tokyo) 2002 mali yıl
sonu için bu yöntemi uygulaması istenmiş, ama bankalar bu konuda zorunlu
kılınmamıştır.
Diğer taraftan, bankaların içinde bulundukları finansal durumun tüm gerçekliği ile ortaya çıkması iç ve
dış mevduat sahiplerinin güvenini sarsacaktır. Bu durumu gözönünde bulunduran Japon düzenleyici
kuruluşları, vadesiz mevduata verilen %100 güvenceyi Nisan 2005'e kadar uzattıklarını
açıklamışlardır. Bu açıklamanın ardından 2002'nin ilk yarısında vadeli mevduattan vadesiz mevduata
büyük bir kayma yaşanmıştır.
Beklentiler ve reform paketine gelen eleştiriler...
Programın uygulanması halinde sektörün taşıdığı sorunlu kredi miktarı ortaya çıkarılacak ve gerekli
karşılıklar ayrılarak bankaların aktif kalitelerinde belirgin bir düzelme yaşanacaktır.
Sektörün iyileştirilmesi ve daha şeffaf hale gelmesi için bağımsız bir kuruluş olarak kurulan Financial
Services Agency (FSA), Şubat ayında bankaların kredi portföylerini incelemeye başlayacaktır. Bu
incelemeden sonra bankaların varlık kalitelerinin daha iyi anlaşılacağı ve büyük olasılıkla daha fazla
sorunlu kredilerle karşılaşılacağı beklenmektedir.
2002 ilk yarıyılda kâr açıklayan bankaların, yeni muhasebe standartları nedeniyle 2002 mali yılı
sonunda (2003 Mart) kar beklentileri ya çok düşük ya da sıfırdır. Bankaların bu dönemi atlatmak için
uygulayacakları strateji, öncelikli olarak risk ağırlığı yüksek varlıklarını azatmak olacak gibi
gözükmektedir.
Bankaların sermaye durumlarındaki kötüleşmeye bağlı olarak yeni kredi verme imkânlarının daralması
ise firmaların yatırım imkanlarını sınırlayacak ve zaten 1990'ların ortasından itibaren azalış trendinde
olan tüketim eğilimi üzerinde olumsuz etki yaratarak mevcut resesyonu körükleyebilecektir. Japon
otoritelerinin, bu gibi durumlarda her zaman bankalara sermaye enjeksiyonu ya da özel Merkez
Bankası kredisinin kullandırılmasının mümkün olduğunu ifade etmiş olmalarına rağmen, sağlanacağı
vaadedilen desteğin çok net olmaması reform paketinin en çok eleştirilen unsurlarından biri olarak
karşımıza çıkmaktadır. Yine de reform paketinin beklenildiği kadar sert tedbirler içermemesi yaklaşık
2 aydır dip seviyelerde olan banka hisse fiyatlarını biraz olsun arttırmıştır.
İç Ekonomi
TÜFE beklentisi % 24.8'e geriledi
Merkez Bankası'nın Ocak ayı birinci dönem beklenti Anketi'ne göre, iş
dünyasının yıl sonu TÜFE beklentisi yüzde 24.8'e geriledi. Ocak ayı TÜFE
beklentisi ise yüzde 2.6 oldu. Ankette üç ay vadeli bono bileşik faiz beklentisi
ortalaması yüzde 51.7 düzeyinde gerçekleşirken, büyüme beklentisi de yüzde 4.4
oldu. Ankete göre iş dünyasının yıl sonu dolar kuru beklentisi de 2.075.500 lira
seviyesinde gerçekleşti.
Yapısal Reformlar Sürmeli
Merkez Bankası, mali disiplin ve yapısal reformların sürdürülmesi halinde yüzde 20 enflasyon
hedefine ulaşılabileceğini açıkladı. Ramazan ayı ve bayramın Kasım-Aralık enflasyonlarını olumsuz
yönde etkilediğini belirten Merkez Bankası, son aylarda Türk Lirası'nın değer kazanmasının Aralık'ta
enflasyonu olumlu etkilediğini kaydetti.
Açıklamada ayrıca, 2003 yılında enflasyondaki düşüşü olumsuz etkileyebilecek riskler arasında, olası
Irak operasyonu ve operasyon beklentisinin döviz kuru ve petrol fiyatları yoluyla enflasyon üzerinde
oluşturabileceği baskı şeklinde sıralandı.
Savaşın 2003 Maliyeti 14 Milyar Dolar
Türk-Irak İş Konseyi Başkanı Mehmet Ali Neyzi, olası bir Irak savaşında Türkiye'nin ölçülebilir
başlıca kalemlerinde bu yıl içindeki kaybının 14 milyar dolar olacağını bildirdi. Konuşmasında
ihracatın önemine değinen Neyzi, halen 35 milyar dolar seviyesinde bulunan Türkiye ihracatının
hedefinin 50 milyar dolar olduğunu vurguladı ve ihracat artışı açısından komşularla ticaretin öneminin
ve potansiyelinin çok yüksek olduğunu söyledi.
Türkiye'nin hedeflediği 50 milyar dolarlık ihracat hacmine ulaşması için özellikle komşularıyla
ticarete önem vermesi gerektiğini belirten Neyzi, bu çerçevede Irak'la ticaretin de büyük önemi
bulunduğunu ve Irak'ta BM kararları ve uluslararası hukuk çerçevesinde ticaretin devam ettiğini
kaydetti.
Bir gazetecinin "Olası bir savaş öncesi Irak'a böyle çok sayıda işadamı heyetiyle gitmek neyi ifade
ediyor?" şeklindeki sorusu üzerine Neyzi, "Petrol karşılığında Irak mal almaktadır. Bugün Batılılar,
Uzakdoğulular, Ruslar oradadır. Biz niye olmayalım? Olmamamız hatalıdır" dedi.
Turizm Sektörü Tehlikede
Irak'ta çıkabilecek bir savaştan en olumsuz etkilenecek ülkenin Türkiye olduğunu vurgulayan Mehmet
Ali Neyzi, şu anda savaş olasılığının Türkiye'nin turizm potansiyelini tehlikeye sokmakta olduğuna
dikkat çekti.
Neyzi, olası bir savaş durumunda turizmin yanı sıra taşımacılık, canlı hayvan ihracatı, müteahhitlik
hizmetleri gibi dış ticaret faaliyetlerinin de büyük ölçüde etkileneceğini söyledi.
Körfez Krizi'nin Türkiye'ye ölçülebilir kaybının 44.6 milyar dolar olduğuna işaret eden Neyzi, "Irak'a
yönelik gerçekleştirilecek olası bir harekatın Türkiye ekonomisine 2003 yılında 15-20 milyar dolar ek
bir yük getireceği tahmin edilmektedir. Turizm gelirlerinde 4-5 milyar dolarlık kayıp yaşanabilecektir.
2003'te çıkması muhtemel savaştan sektörler etkilenirse, Türkiye'nin 10 yıllık birikimli kaybı 70
milyar doları bulabilecektir. Alternatif maliyetlerle birlikte Türkiye'nin olası kaybı 150 milyar dolara
ulaşabilecektir" dedi.
Pahalı Elektrik Ekonomiyi Baltalıyor
Türkiye'de, bir kilovat saat elektrik enerjisinin fiyatının, gelişmiş ülkelerdekinin
2 katı, kayıp ve kaçakların 3-4 katı düzeyinde olduğu, bu durumun turizmden,
tarıma ve sanayie kadar tüm sektörlerin gelişimini olumsuz etkilediği bildirildi.
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Adana Şube Başkanı Ahmet Sarı,
yaptığı açıklamada, zorunlu bir ihtiyaç olan elektrik enerjisinin, üretimden
dağıtımına kadar tüm hizmetlerinin kamu tarafından yapılması gerektiğini
savundu. Sarı, Türkiye'de bir kilovat saat elektrik enerjisinin fiyatının 9-10 sent,
gelişmiş ülkelerde ise 5 sent civarında olduğuna dikkate çekerek, "Enerjiyi ucuza satmanın yolu
öncelikle ucuza mal etmektir. Bunun için alternatif enerji kaynaklarına yönelip, enerji darboğazına
düşmemek için önlem almalıyız" şeklinde konuştu.
Elektrik enerjisinin ucuz olmasının tarımdan sanayiye ve turizme kadar tüm sektörleri olumlu
etkileyeceğini, üretimi ve istihdamı artıracağını vurgulayan Sarı, "Enerjin, lüks tüketim maddesi
sayılıp yüzde 18 KDV alınmamalıdır" dedi.
Kayıp Ve Kaçaklar
Sarı, kayıp ve kaçakların sektörün en önemli sorunu olduğunu ve bir türlü önlenemediğini ifade
ederek, Türkiye'de yüzde 22 olan oranın gelişmiş ülkelerin yaklaşık 3-4 katı düzeyinde bulunduğunu
bildirdi. Kayıp ve kaçaklarla mücadelenin, TEDAŞ görevlileri ile abonelerin karşı karşıya getirmek ya
da abonelere potansiyel enerji hırsızı gözüyle bakmakla yapılamayacağına dikkati çeken Sarı, "Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, enerji politikalarını yeniden gözden geçirmeli" dedi. Sarı, enerji
politikalarının yeniden yönlendirilmesinde bilgi birikimleri ve deneyimlerini, kamunun hizmetine
sunmaya hazır olduklarını sözlerine ekledi.
Enerji Fiyatları İndirilecek
Başbakan Abdullah Gül, Ankara Sanayi Odası Meclis Toplantısı'nda bir konuşma yaptı.
Gül, aritmetik çoğunluğa güvenerek hareket etmeyeceklerini belirterek, "Bir ayda, üç ayda her şeyin
düzelemeyeceğini, herkesi mutlu edemeyeceğimizi biliyoruz. Önemli olan yapısal reformları
gerçekleştirmek.Önce enflasyondan kurtulmamız gerekir. Bunu yapmadığımız sürece zaman zaman
büyüme ve küçülmeler olur. Enflasyon 'düş' deyince düşmüyor. Yolları belli. İnandırıcı politikaları
takip etmemiz lazım. Bu kadar büyük borçla bir yere gidemeyiz. Kamu borçlarını kesinlikle
düşüreceğiz" dedi.
Abdullah Gül piyasalarla, iş hayatıyla barışık, "business friendly" denilen yolu izleyeceklerini söyledi.
Gül, "İş dünyasının verdiği avansın, kredinin farkındayız. Kararlılığımızdan kimsenin şüphesi
olmasın. Hedefimiz bir ay içinde kamu yönetimi reformu yasa tasarını Meclise getirmek. Yerel
yönetimler kanunu hazırlığımız da devam ediyor" diye konuştu.
Biraz Vakit İstiyoruz
"Bize birazcık vakit verilmesini istiyorum, rica ediyorum" diyen Gül, şöyle devam etti: "Bu kadar
aniden bastıran krizler olmasaydı, belki de bunları daha önce ele almış olabilirdik. Rekabet için
etkinliği artırmak zorundayız. Yolsuzlukların üzerine gidilmesi konusunda kararlıyız. Ama verimli ve
etkin olmayan çalışma da yolsuzluktur. İş hayatının önündeki mayınları temizleyeceğiz. Durum
giderek iyileşecek, göreceksiniz."
Başbakan Gül, Sosyal Güvenlik sisteminin yeniden yapılanması ile ilgili çalışmaların da sürdüğünü
belirterek, "Çalışmalar sürüyor, herkesin katkısı gerekiyor. Başka platformları da dinliyoruz" dedi.
Enerjide İptali Düşünüyoruz
Enerji fiyatlarının yüksekliğinin hükümetin en önemli konularından biri olduğunu söyleyen Gül, "Ne
yazık ki geçmişin hataları var. Bazı taahhütlere bağlanmışız. Bunların bazılarını iptal etme yolunu dahi
düşünüyoruz. Çok daha düşük fiyatlarla doğal gaz teklif eden ülkeler olmuştur. Hâlâ da var. Yap-işletdevret modeliyle anlaşması yapılan 5 santral var. Çok yüksek paralar kazandılar, kendileri bu fiyatları
indirmek zorundadırlar. Bir kamu kurumunun kesintisinde de indirim yapılacak. Enerji fiyatını
indirmek için enerji maliyetini indireceğiz. Devletin gelirlerinden fedakarlık yapamayız. Mali disipline
çok önem veriyoruz. Yüzde 6,5'luk faiz dışı fazlayı da gerçekleştireceğiz" dedi.
Başbakan, kapsamlı bir vergi reformu hazırlığında olduklarını belirterek, "Yatırımların hızlandırılması
için de çalışıyoruz" dedi.
IMF İle İlişkiler Reformlara Bağlı
IMF Birinci Başkan Yardımcısı Anne Krueger, programın olumlu ilerlediğini
belirterek Türkiye'de istikrarlı bir hükümet yapısının yakalandığını bunun da
ekonomi için çok büyük avantaj olduğunu söyledi. Hazine, BDDK ve Merkez
Bankası'nda yaptığı görüşmelerden sonra, hükümet nezdindeki görüşmelerine
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ile başlayan Krueger, bu görüşmede, 2003 bütçe
büyüklükleri de dahil olmak üzere genel ekonomik gidişatı ele aldı.
Krueger, Türkiye'de istikrarlı bir hükümet yapısı gördüklerini bunun da ekonomi
için olumlu olduğunu belirtirken hükümetin vergi başta olmak üzere yapısal
reformları ve sıkı maliye politikasını kararlılıkla sürdürmesi gerektiğine dikkat
çekti.
İhale Yasası Mevcut Haliyle
IMF ile ilişkilerin sağlıklı devam etmesinin de buna bağlı olduğunu belirten Krueger, görüşmelerde
Türkiye'nin yeni dönemdeki ekonomi politikalarını ele aldıklarını belirtti ve bankacılık sektörü
reformunun olumlu gelişme göstermeye devam ettiğini vurguladı. 2002 yılında yakalanan büyüme
beklenenden iyi olduğunu vurgulayan Krueger, "Enflasyon da hedefin altında gerçekleşti. Ekonomide
sağlıklı bir gidişat var. Hükümetin yüzde 6.5'luk faiz dışı fazlaya uyacağı yönündeki sözleri
memnuniyet verici. Vergi gibi bazı alanlarda reformlar sürdürülmeli. Bütçe aynı kararlılık ve sıkı
disiplinle uygulanmalı. Bazı temel iyileştirici reformlar ortaya konursa sağlıklı ilişkilerimiz devam
eder" dedi. Krueger bu uyarıların yanı sıra hükümetin değiştirmeyi planladığı ihale yasasının da
mevcut haliyle uluslararası ölçeklere uygun olduğunu söyledi. Krueger,yasanın bir süre uygulanmasını
aksaklık çıkması halinde ilerleyen dönemlerde düzeltilmesini önerdi. Maliye Bakanı Unakıtan da
hükümetin temel yaklaşımının aynı doğrultuda olduğunu ifade etti.
Mevduata Güvence'de Sınırlama
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) Başkanı Engin Akçakoca, önümüzdeki yıl
mevduata güvenceyi 20 bin euro (yaklaşık 35.1 milyar lira) ile sınırlamayı planladıklarını açıkladı.
Engin Akçakoca, bankalardan bu yıl kârlılık beklediklerini söyledi. BDDK Başkanı Akçakoca, hiç
kimsenin grip hastalığını geçirdikten sonraki sene grip olmayacağı sözü veremeyeceği örneğiyle
uyarılarına başlayan Akçakoca, bankacılık sektörünün artık önleyici tedbirleri almaları ve kâra
geçmelerinin beklenebileceğini söyledi. Akçakoca, kâr üretmenin makroekonomik dengelerle
doğrudan bağlantılı olduğuna işaret ederken, IMF Birinci Başkan Yardımcısı Anne Krueger'le bu
çerçevede görüşmeler yapılacağını söyledi. Akçakoca, Krueger'in ziyaretiyle ilgili sorular üzerine
"Bizim paramızla ne yapılıyor herhalde ona bakmaya geliyorlar" yanıtını verdi.
Duyuru Bu Yıl Yapılacak
Sektörde rekabeti engellediği savunulan mevduata sınırsız güvenceye de değinen Akçakoca, bir sene
öncesinden duyurmak kaydıyla AB kriteri olan mevduat garantisine 20 bin euro'luk sınır getirilmesinin
planlandığını açıkladı. Akçakoca, garanti sınırının önceden duyurulacağını belirtirken, bu duyurunun
yıl içinde yapılmasının düşünüldüğünü kaydetti. Risk anlayışı ve bilanço büyüklüğüne bağlı prim
sisteminin getirilmesinin düşünüldüğünü kaydeden Akçakoca, sigorta ve finansal holdingler dışında
AB kriterlerine uyulması gereken kural kalmadığını söyledi.
TMSF Bankalarında Sorun Yok
Akçakoca, BDDK'nın Hazine'ye 735 milyon dolarlık iade yaptığını vurgularken, 35.8 katrilyon liralık
borç için de yeni bir ikraz anlaşması yapılacağını söyledi.
BDDK Başkanı, TMSF bünyesindeki bankaların performansında herhangi bir
sorun olmadığını belirtirken, tahsilatta sıkıntı yaşadıklarını söyledi. 130 bin
dosyadan 1.5 milyar dolarlık tahsilat yapıldığını ve yaklaşık 750 firmanın
borcunun yeniden yapılandırıldığını kaydeden Akçakoca, tahsilatın
hızlandırılması için paketleyerek satma ve varlık yönetim şirketleri üzerinde
durulduğunu söyledi. Pamukbank dolayısıyla TMSF'ye borcu olan Çukurova
Grubu'yla görüşmelerin sürdüğünü de hatırlatan Akçakoca, grubun Yapı ve
Kredi Bankası'yla borçlarını yeniden yapılandırma anlaşmasına bağlamasının
bir anlam ifade edebilmesi için diğer grup borçlarının 31 Ocak'a kadar
çözümlenmesi gerektiğini hatırlattı. Türkiye'nin sıcak ortamının ve takip
hukukundaki aksaklıklar nedeniyle tahsilatın yavaşladığını belirten Akçakoca,
İcra İflas Yasası'nda değişiklik gerektiğini vurguladı. Akçakoca, fiyatların bu ortamdan olumsuz
etkilenmemesi için satışları 2003'ün üçüncü çeyreğine aldıklarını kaydetti. Akçakoca, kamuoyunun
'birilerinin içeride yatmasını, tahsilatın da yapılması' beklentisi içerisinde olduğuna işaret ederken,
"Ama olmadı" dedi. BDDK'nın Adalet Bakanlığı organlarının yerine geçemediğini belirten Akçakoca,
Danıştay'a süre sınırının, BDDK'nın açtığı davalarda harç zorunluluğunun kaldırılması, Adalet
Bakanlığı personelinin takviye edilmesi gereğine işaret etti. Akçakoca, kapsamdaki 3 bin 660
gayrimenkuldan 300'ünün satıldığını ve 125 milyon dolar gelir elde edildiğini, kalanların da
satılacağını söyledi.
DDK Gözetiminde
Bu arada, Akçakoca'nın sohbet toplantısında, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından fon
bünyesindeki bankaları denetlemekle görevlendirilen Devlet Denetleme Kurumu (DDK) Müfettişi
Süreyya Turgut'un bulunması da dikkat çekti. Başkan Akçakoca, denetime değinirken teknik
kararların denetiminin mümkün olmadığını ifade ederek, "Ama bizim görevlerimizi yaparken suç
işlenmesi durumunda zaten denetim yapılıyor" dedi. Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun Türk Ticaret
Bankası ile ilgili olarak 4-5 aylık denetim yaptığını belirten Akçakoca, DDK'nın da iki senedir
denetim yaptığını söyledi. Akçakoca, siyasetçinin teftiş kurulunu sürekli 'Demokles'in Kılıcı' gibi
tutmasının özerkliği zedelediğini kaydederken, siyasi iradenin bağımsız faklı bir denetim
organizasyonu oluşturması gerektiğini söyledi.
Teoman Kerman ise Hazine Müsteşarlığı'nda 20 yıl çalıştığını ve hiç denetim görmediğini belirtirken,
BDDK'da ise görmediği müfettiş kalmadığını vurguladı.
IMF'den Irak İçin Ek Destek Sinyali
IMF Birinci Başkan Yardımcısı Krueger, Türkiye'ye, Irak'ta uğrayacağı zarar göz önünde
bulundurularak destek sağlanabileceği mesajını verdi. Uluslararası Para Fonu (IMF) Birinci Başkan
Yardımcısı Anne Krueger, Türkiye'deki temaslarına İstanbul'dan başladı. Türk Sanayicileri ve
İşadamları Derneği (TÜSİAD) ve Bankalar Birliği yönetimiyle görüşen Krueger Ankara'da Başbakan
Abdullah Gül, ekonomi ile ilgili bakanlar, Hazine, Merkez Bankası ve BDDK yetkilileriyle bir araya
geldi. Anne Krueger, Tuncay Özilhan'la görüştükten sonra basın mensuplarına şu açıklamayı yaptı:
İyi Hava Yakalanmıştı
"Burada neler yapılabileceğine dair insanlarla görüşmeler yapıyorum. İlk ziyaretim TÜSİAD'a oldu.
Çok başarılı bir görüşme yaptık. Türk ekonomisinin büyümesinin koşullarını ve şu andakinden daha
iyi bir duruma nasıl geçilebileceğini konuştuk." Krueger, bu açıklamanın ardından Bankalar Birliği'ne
geçti. Tuncay Özilhan da Krueger'le yaptıkları görüşmenin olumlu geçtiğini belirterek, şunları söyledi:
"Seçimden sonra iyi bir hava yakalandığını fakat bu hükümetin karşısına AB, Kıbrıs, Irak gibi
problemlerin çıktığını görüştük. Krueger'e, Irak konusunda Türkiye ekonomisinin zarar göreceğini
belirttik. O da bunu göz önünde bulunduracaklarını, hatta bir desteğin de söz konusu olabileceğini
söyledi. Dördüncü gözden geçirme olacak. Tabii bu başarılı olarak atlatıldıktan sonra makro
dengelerin yerine daha iyi oturacağını konuştuk."
Tenkit Etmemiz Normal
Özilhan, gazetecilerin "Mali disiplin konusunu görüştünüz mü?" sorusuna şu yanıtı verdi: "Geçen
günkü enflasyon ve büyüme konferansındaki görüşlerimizi kendisine ilettik. Tabii bu hükümetin
başarısı, Türkiye'nin başarısı olacaktır. Biz hükümete de bu yönde tenkit ve tavsiyeler yaptık.
Hükümetin de bunları yapıcı olarak algıladığını biliyorum. Hepimiz Türkiye'nin bir an evvel büyüme
yoluna girmesini ve yüzde 5'lik büyüme ile yüzde 20 enflasyon hedeflerinin tutmasını istiyoruz.
Sağlıklı bir 2003 geçirmek istiyoruz." Özilhan, kaynakla ilgili görüşme olup olmadığının sorulması
üzerine bunu konuşmadıklarını belirtti ve Krueger'in görüşmede daha çok kendilerini dinlediğini
söyledi. Krueger daha sonra Bankalar Birliği ile görüştü. Görüşmeden sonra açıklama yapılmadı.
IMF'ye Programa Bağlılık Taahhütü
IMF Birinci Başkan Yardımcısı Anne Krueger, hükümetten, enflasyon ve programa bağlılık
konusundaki niyetlerini eyleme dönüştürmesini istedi. Temaslarının ardından yazılı bir açıklama
yapan Krueger, "Hayata geçirilebilir bir mali pozisyon, güçlü bir bankacılık sistemi ve iş ortamının
iyileştirilmesini garantilemek için, daha ileri adımlar atması gerekiyor" ifadesini kullandı. Ankara'da
temaslarda bulunan Anne Krueger bir yazılı açıklama yaparak değerlendirmelerde buludu.
Hükümetin, enflasyonu düşürme, borçları azaltma, hızlı, istikrarlı büyüme ile yüzde 6.5'lik kamu
sektörü faiz dışı fazlası taahhüdünü kendilerine bildirdiğine işaret eden Krueger, açıklamada şöyle
dedi: "Hükümetin 2003 yılı için yüzde 5 oranında büyüme ve yüzde 20'lik enflasyon hedefi de
yapılabilir, fakat programa sıkı sıkıya uymayı gerektiriyor. Başbakan Gül, ekibi ve ben, hükümetin
görevinin artık iyi niyetleri eyleme dönüştürmek olduğu konusunda mutabıkız."
Krueger, bütçe önlemleri ve 2003 yılı özelleştirme programını ise bu konuda yararlı başlangıç adımları
olarak niteledi. Krueger, Güçlü ekonomi politikalarının süratle formüle edilip uygulanması ile Türk
vatandaşlarının tümünün yaşam standardının yükseltilmesinin temelinin atılacağını söyledi. Krueger
yazılı açıklamada, "Hükümet, somut politika planlarını daha fazla açıklığa kavuşturur kavuşturmaz,
2003 yılı bütçesi ve programda anahtar olan diğer konuları görüşmek üzere, bir IMF heyeti
göndermeye hazırız." dedi.
Siyasi İma Yok...
IMF Birinci Başkan Yardımcısı Anne Krueger, Gül ile görüşmesinin ardından Devlet Bakanı Ali
Babacan ve ekonomi bürokratları ile bir araya geldi.
Krueger, görüşmelerine ilişkin yazılı açıklamasında yer alan "Hükümetin somut politika planlarını
açıklığa kavuşturmasını bekliyoruz" ifadelerine açıklık getirdi. Krueger, politika planları ifadesi ile
tamamen ekonomik programda yazılı olan düzenlemelere işaret ettiklerini belirterek "Hükümetten
herhangi bir politik karar beklemiyoruz" dedi.
Devlet Bakanı Ali Babacan da, seçimler öncesinde açıkladıkları ekonomi politikalarını kararlılıkla
uygulamayı sürdüreceklerini söyledi. Babacan ekonomi yönetimi olarak IMF'ye sunulmak üzere yeni
bir niyet mektubu üzerinde çalıştıklarını söyledi. Babacan, IMF görüşmelerinde Irak'a yönelik
gelişmelerin hiçbir şekilde gündeme gelmediğini belirtti. Babacan, 2003 yılı bütçesine ilişkin
çalışmaların da sürdüğünü belirterek bunların son aşamaya geldiği noktada IMF'den teknik bir heyetin
4. Gözden Geçirme'nin tamamlanması için çağrılacağını vurguladı.
Güven Ortamı Sağlanamadı
Enflasyonu daha da düşürmek için kalıcı güven ortamının gerekli olduğunu
belirten Merkez Bankası Başkanı, hükümetten kamu disiplininin
gevşetilmemesini istedi. Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti,
gevşemiş olan kamu disiplininin düzeltilmemesinin 2003 enflasyon hedefini
tehlikeye sokacağı uyarısında bulundu. Yasa gereğince yılda iki kez Bakanlar
Kurulu'na bilgi veren Serdengeçti, ilk sunumunu dün gerçekleştirdi.
"Rehavete Kapılmayın"
Serdengeçti, Bakanlar Kurulu'nda yaptığı sunumda, bu yıl enflasyonda yüzde 20 olarak öngörülen
hedefin tutturulabilmesi için hükümetin "rehavete" kapılmaması, kamu zamlarını program dışında KİT
açıklarını kapatmak için sürdürmemesi, bozulmuş kamu maliyesini düzeltmesi uyarılarında bulundu.
2002 bütçe gerçekleşmelerinde yaşanan sorunların 2003 bütçesinde çözüme kavuşturulmamasının
enflasyon hedefi için risk olduğunu vurgulayan Serdengeçti, gelir artırıcı önlemler alınması ve
politikalarda eşgüdüm eksikliğinin giderilmesi uyarısında bulundu. Serdengeçti, sosyal güvenliğin
bütçeye yükünün azaltılması için önlem alınmasını istedi. Fiyatlama ve vergi politikalarının kamu
kesiminin finansman ihtiyaçları doğrultusunda oluşturulmasının da enflasyon açısından risk olacağını
kaydeden Serdengeçti, diğer riskleri de şöyle sıraladı: "Yeterli güven ortamının halâ sağlanamaması,
geçmiş enflasyona endeksli fiyatlama davranışlarının sürmesi, gıda, tarım fiyatlarındaki gerileme
eğiliminin tersine dönmesi iç talep artışının özel kesimi fiyat artışına yönlendirmesi, Irak'a harekât
düzenlenmesi sonucu petrol, enerji fiyatlarında kontrol edilemeyecek ani yükselişler gibi dışsal
şoklar." Kamu maliyesinin yeniden bozulma riskinin kamu zamlarına neden olma olasılığının
enflasyon hedeflemesine geçişi geciktirdiğini kaydeden Serdengeçti, 2003 kamu maliyesi
uygulamalarının belirlenmesi sonrasında hedeflemeye geçişi öngördüklerini bildirdi.
Euro İçin AB Şartı
Serdengeçti, AB'ye üye olmadan tek taraflı olarak euroya geçmenin de mümkün olmadığını vurguladı.
2002 cari işlemler dengesinin dengeye çok yakın bir değerde gerçekleşeceğini tahmin eden
Serdengeçti, "2003'te ise 1.9 milyar dolar açık öngörülüyor" dedi. Serdengeçti, kurun seviyesinin
herhangi bir kesime göre ayarlanmasının söz konusu olmadığını da sözlerine ekledi.
Ekonomi Haberleri
Yazan: Sertan KARGIN
Makroekonomiye Bakış
Enflasyon
Son 30 yıldır ilk kez, enflasyon gerçekleşmesi, program tahminlerinden daha
düşük oldu. Hatırlanacağı üzere, 57. Hükümet zamanında, 2002 enflasyonu
TEFE'de %31, TÜFE'de ise %35 seviyesinde programlanmış; enflasyonda
olumlu gidişat dikkate alınarak, Eylül ayında, TÜFE hedefi %30 seviyesine
revize edilmişti. 2002 sonunda TEFE %30.8, TÜFE'nin de %29.7 seviyelerinde
gerçekleşti.
Döviz kurundaki stabilite ile birlikte, iç talebin de enflasyondaki düşüşte etkin rol
oynadığını gözlemlemekteyiz. Bu noktada, 2000-2002 karşılaştırması, iç talebin
enflasyon üzerindeki etkisine ışık tutmaktadır. 2000 yılında uygulanan kur bazlı
stabilizasyon programında 1 Dolar + 0.77 Euro'dan oluşan döviz sepeti %20 artmıştı. Eski sepet
değerleri bazında 2002'deki kur artışı ise %21.9'dur. Kur artışları hemen hemen aynı kalırken, 2000
yılında %39 olan TÜFE artışı, yaklaşık 10 puanlık bir düşüşle 2002'de %29.7 seviyesinde
gerçekleşmiştir. Bu noktada, enflasyonun ikinci büyük bileşeni olan iç talep, hemen hemen aynı döviz
kuru artış seviyesinde gerçekleşen söz konusu sapmayı açıklamaktadır. 2000'de %10 dolayında
gerçekleşen toplam iç talep büyümesinin, 2002 yılının ilk dokuz ayı itibarı ile ortalama %5 dolayında
daralma göstermesi, TÜFE'deki hızlı düşüşte etkili olmuştur.
Enflasyondaki düşüş baz yıl etkisinden dolayı Ocak ayında da devam edecek
gibi görünmektedir. Ocak ayında, TEFE'nin %29.5, TÜFE'nin ise %26.7
dolayında gerilemesi muhtemel görünmektedir. Ancak, bu seviyelerden sonra
enflasyonu %20 seviyesine çekmek hiçte kolay olmayacaktır. Zira, zorlu dış
koşullar, döviz kurundaki stabiliteyi 2003 yılında da koruyacak "döviz
akımlarının" sağlanmasına yönelik ciddi soru işaretleri ortaya koyarken, Irak
krizi petrol fiyatlarında bir sıçramalara yol açabilir. Kaldı ki, emekli zamları
gibi 2003 yılı bütçesine ek yük (3 katrilyon Lira) getirecek uygulamalar sıkı
maliye politikaları ile çelişmektedir.
Öte yandan, 4. ve 5. gözden geçirmelerde ön koşul olan bazı yapısal kriterlerin
de yerine getirilmemiş olması, olumsuz bekleyişlere yol açarak kur ve faizler üzerinde gerilme
yaratabilir. Şurası unutulmamalıdır ki, 2000'deki dezenflasyon programında döviz kurunun üstlendiği
"halka mesaj verme" görevini artık faiz dışı bütçe dengesi yerine getirmektedir.
Büyüme
2001 yılında %9.4 oranında küçülen GSMH, 2002 yılının ilk dokuz ayında, %6.2 oranında büyüme
göstermiştir. Yeniden sermayelendirme sürecinin tamamlanmasının ardından "Mali Kuruluşlardaki"
daralmanın %9'lardan %3.2 seviyesine gerilemesi ümit vericidir. Ancak detaya bakıldığında, yüksek
büyüme hızının temelde, baz yıl etkisinden, kamu harcamalarındaki reel artıştan, ihracat ve sanayi
sektöründe canlı kalmaya devam eden stok yenileme talebinden kaynaklandığı gözlenmektedir.
Büyümenin nasıl finanse edildiğine gelince:
Bankacılık sistemi kredileri ilk dokuz ayda 35.7 katrilyon Lira ile yılbaşındaki seviyesinde kalmıştır.
Ancak bankaların geçmiş dönemlerde tahsili gecikmiş hale gelen kredilere ayırdıkları karşılıklar (6
katrilyon Lira dolayında) ve ilk dokuz ayda tasfiye olan kredilerdeki artışı da dikkate aldığımızda
kredi stokunda az da olsa reel bir artış var (%2 civarında).
Hazine ilk dokuz ayda borçlandığı paranın %23'ünü (14.7 milyar Dolar) sistemde bıraktı. Buna
karşılık sistemdeki likidite fazlası ilk dokuz ayda sadece 3 milyar Dolarlık artışla 1.3 milyar Dolardan
4.6 milyar Dolara yükseldi. (Kamu bankaları ve TSMF dahil)
Mevduat faiz oranının ilk dokuz ayda ortalama 45-50% seviyesinde olmasına rağmen TL mevduattaki
artış sadece %16 seviyesinde kalmıştır. Bu da büyümenin motoru konumunda olan sanayi üretiminde
mevduatın kullanıldığına işaret etmektedir.
Kapasite kullanım oranının %80-77 aralığında seyretmesi, buna paralel sanayi üretim artışının %7-8
aralığında kalmaya devam etmesi, ihracattaki yüksek performansın sürmesi ve bankacılık sisteminde
artan kar rakamları, GSMH artışının 2002 sonunda %6.5 seviyesine ulaşacağına işaret etmektedir.
Ancak sürdürülebilirliğe ilişkin soru işaretleri bulunmaktadır.
IMF'den 2003 yılında mevcudun dışında (2.6 milyar Dolar) bir dış kaynak gelmeyeceğinden hareketle,
program parametreleri altında, Hazine'nin rollover oranı en az %95 seviyesinde (GB tahmini)
hesaplanmaktadır.
Bu da rollover oranının en az 14 puan yükselmesi demektedir. Yani, IMF'den gelen kredinin
azalmasının bir sonucu olarak, kamunun iç piyasadan kaynak talebi yükselebilecektir.
Bu noktada, mali sistemin büyütülmesi gerekmektedir. Ancak, bankacılık sisteminde kredi stok
büyüklüğü (GSMH'nın %13 ü civarında) ve özel kesime açılan krediler (toplam mevduatın %28'i
dolayında), sürdürülebilir büyüme açısından cesaret verici görünmemektedir.
Ayrıca, ters para ikamesi hedeflenen oranlarda sağlanamadı. Mevduatın %57'si DTH olarak
tutulmaktadır. Bu nedenle, para yaratımında hızlanma olamamaktadır.
Şu anda uygulanan para çapası (para tabanı hedeflemesi ve beklenen enflasyonla uyumlu nominal faiz
politikası) enflasyon ataletinde yapısal bir kırılma sağlamış değildir.
Son olarak, kamu harcamalarındaki büyüme, hedeflerden sapmalar, siyasetteki belirsizlik,
dolarizasyon, dalgalanan kur sisteminde geriye dönük endekslemenin zayıflamasına engel olmaktadır.
Dış Ticaret - Cari Denge
2001 yılı, Ocak-Eylül döneminde ihracat 23 milyar Dolar civarında iken, 2002'nin aynı döneminde
%8.4'lük artışla 24.9 milyar Dolar dolayına ulaşmış bulunmaktadır. İthalat ise %12.8'lik artışla
sırasıyla 31 milyar Dolardan 35 milyar Dolara çıkmıştır. Bununla birlikte
ithalatın ihracatı karşılama oranı 2001 yılının Ocak-Eylül döneminde %74.2
iken, 2002'nin aynı döneminde %71.3 oranına gerilemiştir. Bu durum, 2001
yılındaki kriz ortamı nedeni ile yatırım kararlarını ertelenmesinden
kaynaklanmıştır. Söz konusu kesimlerin yatırım kararlarını hayata geçirmeleri,
ithalatta artışa neden olmuştur. Söz konusu trendin devam edecek gibi bir
görüntü çizmesi, yıl sonu itibarı ile 32 milyar Dolar seviyesinden hedeflenen
ihracatın (cif, bavul ticareti hariç) 34 milyar Dolara, 45 milyar Dolar seviyesinde
planlanan ithalatın ise 47 milyar Dolara yaklaşması olası görünmektedir. 4.1
milyar Dolara ulaşacağı tahmin edilen bavul ticaret gelirleri ile toplam ihracat
(FOB) rakamının 39 milyar Dolara yaklaşacağı düşünülmektedir. Turizmdeki olumlu gelişmelerin
etkisiyle, 2002 yılında cari işlemlerin dengede kalması muhtemeldir.
Kamu Maliyesi
Vergi geliri yıl sonunda 59.2 katrilyon Lira ile hedefi (57.9 katrilyon Lira) aşmış olacak. Ancak,
GSMH'daki nominal büyümenin, yıllık nominal büyüme hedefini (%54) 6 puan kadar aşacak gibi bir
görüntü çizmesine rağmen, vergi gelirlerindeki yıllık nominal artış, hedefi ancak 2.2 puan aşacak gibi
görünmektedir. Oysa, vergi tahsilatında 2000 ve 2001'deki performans sergilense idi, gerçekleşen
vergi gelir artışı, hedeflenen artış düzeyini 7.8 puan üzerinde olabilecekti (ki bu da vergilerinin 59.2
katrilyon Lira yerine, 62.4 katrilyon Lira olması gerektiğine işaret eder). Bütçe ile bir diğer önemli
nokta ise faiz giderlerindeki sapmadır. Döviz kurunun gerilemesi neticesinde dış borç faiz
ödemelerinde sağlanan 1 katrilyon Liralık tasarrufa rağmen, toplam faizi yükü hedefi (42.8 katrilyon
Lira) 9.3 katrilyon Lira aşarak 52.1 katrilyon Lira'ya ulaşacak. Faiz dışı fazladaki sapma hariç, diğer
borç dinamiklerinin (büyüme, kur, faiz) program parametrelerinde çok da iyi bir performans
sergilemesine rağmen, iç borç faiz ödemelerinde gerçekleşen 10 katrilyon Liralık sapma
düşündürücüdür.
Faiz dışı fazla rakamı, Maliye Bakanlığının hedeflediği 15.9 katrilyon Liranın oldukça altında
kalacaktır. Tahminlere göre faiz fışı fazlada 14.1 katrilyon Lira ile 1.8 katrilyon Liralık bir sapma
meydana gelecek gibi görünmektedir. Asıl önemli nokta, IMF tanımlı faiz dışı fazla seviyesidir. IMF
tanımında GSMH'nın %5.4'ü seviyesinde (15.2 katrilyon Lira) olması beklenen konsolide bütçe faiz
dışı fazla seviyesi, en az 5.5 katrilyon Liralık sapma ile 9.5 katrilyon Lira dolayında gerçekleşecek gibi
bir görüntü çizmektedir.
Bu da GSMH'nın %3.4'üne denk gelmektedir. (GSMH'nın %2 si kadarlık sapma) Bütçe dışı kalan
kamu kesimi ile birlikte GSMH'nın %6.5'i seviyesinde belirlenen ve performans kriteri olarak
tanımlanan faiz dışı fazla düzeyinde ise en iyi ihtimalle GSMH'nin %2.5 civarında bir sapma olacak
gibi görünmektedir. 2003 yılında IMF tanımlı faiz dışı fazla hedefinin tutabilmesi için %110'luk bir
artışa ulaşılması gerekmektedir. Bu da mümkün görünmemektedir. En iyi koşullar altında, kamu ve
TSMF bankalarının likidite durumunu bozmayacak ve ayrıca Hazine'nin nakit dengesini sarmayacak
piyasa rollover oranı 117.4% seviyesinde görünmektedir. Bu da 2002'deki 101.8% lik seviyenin bir
hayli üzerindedir. Bankacılık sistemindeki mevcut karlılık ve büyüme potansiyeli, böyle bir rollover
rasyosunun taşınabilir kılmaktan uzak görünmektedir.
Piyasalar
Kamu finansmanındaki bozulma ve büyümede programın üzerindeki artışa rağmen, Türkiye'nin döviz
dengesinde bir sorun yok gibi görünmektedir. Cari denge yıl sonu itibarı ile en fazla 1.3 milyar Dolar
seviyesinde açık verebilir. Bu açıdan bakıldığında, mevcut reel kur seviyelerinde, GSMH'nın %0.7 si
civarında görünen cari denge açığının yönetilebilirliğinde sorun görünmemektedir. Ayrıca, reel ücret
seviyesindeki düşüşün getirdiği verimlilik artışının önemli bir katkısı mevcuttur.
Ancak, reel ücretlerdeki erime durduğunda, uzun vadeli ve düşük maliyetli yoğun dış kaynak girişi
olmadığı sürece, mevcut reel kur seviyeleri ile benzer büyüme hızı ve cari denge açığını sürdürmek
olası görünmemektedir. Piyasalara bakıldığında, gerek kur ve gerekse faizdeki mevcut denge
seviyelerini ciddi oranda değiştirecek bir içsel itici güce rastlanılmamaktadır.
Kurda dalgalanma yaratabilecek en önemli faktör Irak krizidir. Satın alma gücü paritesi ve faiz oranı
paritesi açısından bakıldığında döviz kurunun mevcut seviyesi, Lira ne bir aşırı değerlenmeye ne de
bir aşırı değer kaybına işaret etmemektedir. O/N faiz ile desteklenen Para Tabanı çapası, dış şokların
kısmen de olsa piyasa faizleri tarafından absorbe edilmesine olanak sağlamaktadır. Şu an itibarı ile,
mevcut para politikası Irak krizinin olumsuz yansımalarını piyasa faizleri ile emilmesine imkan
tanımıştır. Bir miktar daha marj bulunmaktadır. Krizden, O/N faizler bir süre enflasyon hedefi ile
uyumlu seviyelere gerilemeyebilir. Önümüzdeki birkaç ay durağanlık kazanabilir veya çok yavaş
düşürülebilir.
Kültür Sanat
Bee Gees'den Maurice Gibb Öldü
1970'lerin ünlü gruplarından Bee Gees'in üyesi Maurice Gibb, 53 yaşında Miami'de öldü. Ailesi
tarafından Londra'da yapılan açıklamada, Gibb'in Miami'deki evinde 4 gün önce rahatsızlanarak
hastaneye kaldırıldığı ve bağırsak ameliyatı sırasında kalp krizi geçirerek hayatını
kaybettiği belirtildi. Açıklamada, "Maurice Gibb'in bu sabah hayatını kaybettiğini
bildirmekten büyük üzüntü duyuyoruz. Yaşam sevinci, coşkusu ve enerjisi
hepimiz için örnek teşkil ediyor. Onu çok özleyeceğiz" denildi.
Gibb kardeşlerden Barry 1946'da, Maurice ve Robin adlı ikizler ise 22 Aralık
1949'da İngiltere'de doğdu. Bir müzik grubunda çalan babaları ve şarkıcı anneleri, oğullarını müzik
yapmaya teşvik etti ve üç kardeş, 1958'de Avustralya'nın Brisbane kentinde Bee Gees'i kurdu.
Grup, 1977'de Saturday Night Fever - Cumartesi Gecesi Ateşi filmine yaptığı müzikle büyük başarı
elde etti. Grubun özellikle Staying Alive, How Deep Is Your Love ve Tragedy parçaları müzik
listelerinde üst sıralara yükseldi. 7 kez Grammy ödülünün sahibi olan Bee Gees, son albümü This Is
Where I Came In'i 2001'de piyasaya sürmüştü.
Tüm Zamanların En İyi Albümleri
İngiltere'de yayımlanan müzik dergisi Q, Ocak sayısında yine okuyucularına
sorarak Tüm Zamanların En İyi 100 Albümü Listesi'ni hazırladı. Her ne kadar
liste tüm zamanlar için düşünülmüş olsa da doğal olarak 100 albüm arasında son
birkaç yıl içinde çıkmış olanların büyük ağırlığı var. Örneğin Eminem Beatles
ile yarışıyor. İkisinin de üçer albümü var listede. Rolling Stones'in 2,
Radiohead'ın ise 3 albümü sıralamaya girmiş.
1. Nirvana/Nevermind 1991
Bu albüm çıktığında popüler rock ile underground rock arasında belirgin bir sınır vardı. Nirvana
grubunun Nevermind albümü çıktığı anda Michael Jackson'ın Dangerous albümünü en çok satanlar
listesinde birinci sıradan indirdi. Nevermind, underground rock'u su yüzüne çıkaran ilk albüm oldu.
2. Radiohead OK Computer 1977
OK Computer albümü sayesinde Radiohead grubuna yeni Pink Floyd denilmeye başlandı. Rapsodi
tarzı suitlerden avangard rock'a ve baladlara uzanan albümü Q dergisinin okuyucularından biri şöyle
tarif etmiş: "Bir çikolata nehrinde yüzerken lokum gemisine çarpmak gibi..."
3. The Beatles Revolver 1966
McCartney'in şarkıcılık yeteneği zirvedeydi. Revolver'den sonra İngiliz popunda parçaların arka
fonunda gitar-sitar kullanmak kural haline geldi.
4. Radiohead The Bends 1995
The Bends'in hazırlıkları çok kötü gitmişti. Grup iki ay boyunca neyi nasıl söyleriz, çalarız diye uzun
tartışmalar yaptı. Sonunda prodüktör hepsini zorla stüdyoya sokup müziği kaydetti. O sırada
Radiohead'a ikinci bir U2 gibi bakılıyordu, ama bu albümle kendi yollarını çizdiler.
5. Eminem The Marshall Mathers LP 2000
Bu albüme kadar Eminem'i herkes beyaz hip hop'cu, eşcinsel ve kadın düşmanı, küfürbaz olarak
tanıyordu yalnızca. Bu albümde bundan biraz daha derin bir felsefe ortaya çıktı. Eminem "benim
müziğim dünyada olup biten şeylerle ilgili" diye açıkladı durumu. Hip hop konusunda kalıcı bir albüm
bulmak çok zor, bu da onlardan biri.
Q dergisi bir süre önce bu kez kendi kaynaklarına başvurup araştırarak bugün müzik dünyasında
kimlerin borusu ötüyor, ortaya çıkardı ve bir sıralama yaptı. İşte müziğin devleri:
1. Bono
2. Doug Morris
3. Eminem
4. L Lowry Mays
5. Kurt Cobain
6. Thom Yorke
7. Lyor Cohen
8. Cuve Calder
9. Paul McCartney ve Yoko Ono
10. Simon Fuller
Boston'lu Siyah Kızın Dönüşü
Müzikte ışıltı ve abartıyla geçen 80'li yılların sonuna doğru Boston'lu siyah bir
genç kız gökten zembille inmişçesine üne konuştu. Yıl 1988'de ve kendi adını
taşıyan ilk albümünü yayınlayan kısa, rasta saçlı, gamzeli Tracy Chapman,
Fast Car şarkısının videosunda elinde gitarı, mütevazı bir görünüm
sergiliyordu. Dönemin kabarık saçlar, ağır makyajlar ve kötü şarkılar
üçgeninde boğulmuş müzik dinleyicisi, bu sadelik karşısında çölde vaha
bulmuş gibi oldu. Fast Car'ın yanı sıra For My Lover, Baby Can I Hold U gibi
nitelikli şarkılar barındıran albümün geneli o kadar huzur vericiydi ki,
çoğumuz şarkıcının müziğinin ve şarkı sözlerinin büyüsüne kapılmaktan
kendini alamadı. Bir şekilde kaçıp gitme eylemine meyilli olan herkes için hızlı bir otomobil alıp, gaza
basıp gitmek, son derece cazipti.
Chapman'ın başarısı her ne kadar bir gecede gelmiş gibi görünse de aslında arkasında yoğun bir emek
yatıyordu. Şarkıcı ilkin, çocukluğundan itibaren ilgi duyduğu müzikte kendisini ukulele ve piyano gibi
enstrümanlarla ifade etmeye çalıştı. Ama hiç birine akustik gitarına olduğu kadar tutkuyla bağlanmadı.
Hatta lise yıllığında arkadaşları onun için "ileride gitarıyla evlenecek gibi görünüyor" diye yazdılar.
İlk albümünü çıkarıncaya kadar folk kulüplerinde çalan Chapman'ın keşfedilmesini 80'li yılların
sonundaki kadın ozanlar akımı tetikledi. Şarkıcının adı böylece o dönem art arda albüm çıkaran
Susanna Vega, Tanita Tikaram, Julia Fortham gibi saygın kadın müzisyenlerin yanında anıldı.
İkinci albüm Crossroads, Tracy Chapman'ın devamı gibiydi. Ama şarkıcı özgürlüğünden gene taviz
vermemişti. Crossroads'u Bang Bang Bang ve I Used To Be A Sailor ile dikkat çeken Matters Of The
Heart (1992) takip etti.
Chapman, New Beginning (1995) ve telling Stories (2000) de belli bir düzeyin altına düşmemeyi
başardı. New Beginning'de yer alan Give me One Reason müzik listelerinde de başarıya ulaştı ve çok
sevildi.
Boston Tufts Üniversitesinde Afrika kültürü ve antropolojisi eğitimi alan Chapman, müziğin yanı sıra
pek çok sosyal yardım faaliyetinde yer aldı. Uluslararası Af Örgütü yararına çok sayıda konsere
katıldı. Ayrıca Malcom X filminin sonunda kısacık bir rol üstlenerek siyahların hakları konusundaki
duyarlılığını beyaz perdeye yansıttı.
Şarkıcı, yeni çalışması Let It Rain ile de düzeyini korumayı sürdürüyor. Albümün yapımcılığını PJ
Harvey ile yaptığı çalışmalardan tanıdığımız John Parish ile birlikte üstlenmiş Chapman su gibi akıp
giden albümünde gosper havalarıyla köklerine selam vermeyi unutmamış. Albümde isim parçası let It
Rain başta olmak üzere You're The One ve Happy dikkati çekiyor. Özellikle You're The One'ın sözleri
sevdiklerini ısrarla değiştirmeye çalışanlara ibret olacak nitelikte.
Hollywood'un Harcanan Kızları
Jennifer Jason Leigh, Juliette Lewis, Robin Wright Penn; üçü de genç, güzel ve çok
yetenekli artistler. Ama Hollywood onlara hak ettikleri ilgiyi göstermiyor.
Rolün büyüğü küçüğü olmaz, tamam ama bazı artistler de ilgiyi hak eder.
Brooklyn'den son çıkış'ın, Mrs. And The Vicious Circle'in başrollerindeki müthiş
performanslarıyla hayranlık uyandıran Jennifer Jason Leigh bunlardan biri. Çıtı pıtı
artist Azap Yolu'nda Tom Hanks'in üç cümle konuşan karısı rolünde bir görünüp
kayboldu. Leigh'i daha sık izleyebilsek şikayet etmeyeceğiz ama Cronenberg'in
Existence/Varoluş'undan beri yüzüne hasret kaldık. Alan Cummings ile birlikte
yönettiği The Anniversary/parti doğum günü partisini de satın alan çıkmadı.
1962 doğumlu Leigh 26 yaşına dek televizyon yapımlarında rol aldı. Fast Times At Ridgemont High
ve Uli Edel'in Last Exit From Brooklyn'den Son Çıkış'ında alkol duvarını aşan Tralala ile yıldız
olmayan iyi artistler kategorisine dahil edildi. Duygu Seli/Rush, Single White Female/Bekar Beyaz
Bayan Aranıyor Short Cuts/Sosyeteden İnsan Manzaraları, Hudsucher Proxy/Bir Şirket komedisi
filmlerindeki başarıları birbirini izledi. Sarışın olmaması bir dezavantaj sayılabilir tabii. Ama Sandra
Bullock'un bile yıldız olduğu bir piyasada Leigh'in bu kariyerle ikinci planda kalması nasıl kabul
edilir?
Henüz otuzuna gelmemiş olan Juliette Lewis biraz daha şanslı. Televizyon dizileri ile dikkat çekip
Korku Burnu/Cape Fear'de Robert de Niro ile karşılıklı sahnelerde kendini gösterdi. Woody Allen'ın
karılar ve Kocalar, Tony Scott'un California, Lasse Hallstörm'ün What's Eating Gilbert Grape?/Gilbert
Grape ne Yiyor?, Oliver Stone'un Natural Born Killers/Katil Doğanlar, Kathryn Bigelow'un Strange
Days/2000'de Tuhaf Günler'inden sonra beklenen sıçrayışı yapamadı. The other Sister/Diğer Kız
Kardeş adlı muhafazakar aile filminde zihinsel engelli bir burjuva kızı rolünde aşık olup yuva kurdu!
Kendi gibi ihmal edilmiş yetenekli kadın oyuncular Judy Davis, Marcia Gay Harden ve Lily Taylor ile
başrolü paylaştığı Susan Seidelman'ın yönettiği Gaudi Afternoon'unda çok başarılı oldu. Ama böyle
bağımsız yapımları bir iki küçük dağıtımcı almaz, festivaller programlarına seçmezse göremeyiz ne
yazık ki!
Ancak yapım aşamasındaki bütün projelerinde hala gösterimde bulunan Yeter/Enough'taki gibi
yardımcı rollerde görünüyor.
Sarışın ve su gibi güzel olmanın da kurtarmadığı yetenekler var: Robin Wright Penn bunlardan biri. İyi
filmlerde kocası Sean Penn'in oynadığı ve yönettiği filmlerde yardımcı rollerden kurtulamayacak gibi.
Rob Reiner'in peri masalı Prenses Gelin/The Princess Bride'ında 21 yaşında masum yüzüyle dikkat
çeken Robin Wright, sanat yönü de üstün olmayan bağımsız filmlerde rol aldığı için hep gözden kaçtı.
Bu arada evlendiği Sean Penn'in gölgesinde kaldı. Forest Gump onun için bir dönüm noktası
olabilirdi. Ama nitelikli yapımları şöhrete tercih etti. Değeri bilinmeyen bir Daniel Defoe uyarlaması
olan Moll Flanders'ında ve Nick Cassavetes'in She's So Lovely/O Çok Sevimli'si Robin Wright'ı
izlemeye doyamadığımız iki filmdi. Hollywood Lewis ve leigh gibi Wright'a da yaramıyor. Kevin
Coster ile iç bayıltan drama Message In a Bottle'da başrol paylaşmasa da olurdu!
Gelecek sezonda onu Mel Gibson'ın da rol aldığı The Singing Detective adlı müzikal komedide
izlemeden önce Beyaz Zakkum/White Olender'deki kısa ama etkili star rolü ile beğendik.
Tori Bir Gün Amerika'da
Tori Amos kelimelerini toplamış ve ABD'yi baştan başa Scarlet kimliği altında dolaşmaya karar
vermiş. Bu yolun adı Scarlet's Walk: Bu günlerde yayınlanan Amos'un yeni albümü.
Tori Amos'un net bir biçimde en azından müzikal kariyerinden anlayabildiğimiz kadarıyla Amerika ile
bir problemi var. Onu en büyük şöhrete taşıyan ve şimdilik en iyi albümü olma
etiketini koruyan Under The Pink'in açılış şarkısında size Amerika ile ilgili bir
şey anlatayım demiş ve sözü yarım bırakmıştı. Yıllar içinde Jackie Kennedy'nin
evliliğinden Betty Davis'in gözlerine kadar bu alanda söyleyecek çok sözü
olduğuna dair işaretler geldi. Nihayet, kelimelerini toplamış ve en sonunda
Amerika'yı bir baştan bir baia Scarlet diye bir kimlik altında dolaşmaya karar
vermiş. Scarlet's Walk Tory Amos'un yeni albümünün adı (Kasım 2002). Aynı
zamanda Sony ile anlaşmasının da ilk ürünü.
Atlantic ile çalıştığı yıllar boyunca yaptığı albümlerden sonra sürekli olarak yöneticilerin şikayetini
dinleyen her yeni çalışmasında bir öncekini arayan patronlarına karşı öfke duyuyordu Amos. En
sonunda "alın size Eminem" diyerek kapıyı vurup çıktığını anlatıyor son röportajında.
Yeni işbirliği hayırlı olmuşa benziyor. Scarlet's Walk sözleri ile büyük bir takipçisi oluşan şarkıcının
Under The Pink ve Little Earthquakes albümleri arasında bir yere oturuyor. Under The Pink'de tutan
formüllerin bire bir uyarlaması bile var. Ama bu albümü bir kendi kendini taklit hissinden çok
özlediğimiz Tori seviyesine çekiyor. Mümkün olduğu kadar narin ve yumuşak melodiler yer yer
keskin eleştirilerle güçlenen bir albüm Scarlet's Walk. Elektronik müziğe beliren ilgisinden belli ki
sıkılmış. Kendisinden bekleneni vermeye çalışmış. Crazy şarkısındaki "önce dinini bir üzerinden
çıkaralım" cümlesi yıllar içinde inşa ettiği Anti-Hıristiyanlık serisine direk bir gönderme olamaz mı?
A Short Fairytale bu albümünden yayınlanan ilk single ve adına yakışır masalsı havasına rağmen
albümün en iyisi değil. Çok daha iddialı şarkılardan beslenmiş Scarlet's Walk ve ne demek istediği
zaman içinde daha net anlaşılacak. Bu arada açılış parçası Amber's Wave de P. T. Anderson'un Boogie
Nights filminden esinlenerek yazılmış.
Scarlet's Walk'un Amerika dışındaki dinleyicileri için şöyle bir uzak taraf olabilir: Kültürel referansları
deşifre etmek yer yer zorlaşabilir. Ya bir tarih kitabı, yahut bir sözlük Scarlet'in yürüyüşüne katılmayı
kolaylaştıracak.
Garanti’den Kültür Sanat
Platform'da bu ayın programı...
Garanti Galeri'de bu ayın programı...
Osmanlı Bankası'nın Bankalar Caddesi'ndeki eski genel müdürlük binasında
kurulan Osmanlı Bankası Müzesi, 19 Aralık 2002'de açıldı. Bankanın zengin
arşivinden yararlanılarak, binada bulunan kasa dairelerinin içinde ve
etrafında düzenlenen müze, Osmanlı İmparatorluğu'nun merkez bankası,
emisyon bankası ve hazinedarı olarak görev yapan Osmanlı Bankası'nın ve dönemin tarihine ışık
tutuyor.
Dünyanın sayılı finans tarihi müzeleri arasında yerini almayı hedefleyen müzenin kuruluş çalışmaları
Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi tarafından yürütüldü. Müzenin projesi, Tarihbilimci
Prof. Dr. Edhem Eldem, Mimar Prof. Dr. İhsan Bilgin ve Tasarımcı Bülent Erkmen'den oluşan ekibin
koordinasyonunda 9 ay gibi kısa bir sürede hayata geçirildi.
Her gün 10:00-18:00 saatleri arasında ziyaret edilebilen müzeye giriş, öğrenci, öğretmen ve 65 yaş
üzeri ziyaretçileri için 1 YTL diğer ziyaretçiler için ise 3 YTL'dir. www.obmuze.com
Portre
Resme Ruh Veren Dahi: Balthus
"Entelektüelizm, gerçekle doğru arasına giren demirden bir perdedir."
"Modern sanatın tanımı nedir? Ya kötü resmin? Tanıdığım modern sanatçılar hiç de modern değillerdi
aslında. Derain modern değildi. Braque da öyle, Giacometti de, Picasso da."
Balthus'un ya da kendi tercih ettiği adıyla Kont Balthasar Klossowski de
Rola'nın sözleri bunlar. Fransa'da doğup büyüyen Polonya asıllı Balthus, 1934'te
Paris'teki sergisinden bu yana pek çok kez sanat dünyasını sarstı. Anıtsal Paris
caddeleri tabloları, doğulu teknikle resmedilmiş Fransa ve İtalya'dan doğa
manzaraları, çok ağır suçlamalara maruz kalan Rönesans üslubundaki genç,
güzel kız tablolarının aralarında bulunduğu aşağı yukarı 300 yapıtı bulunuyor.
Milyonlarca dolar ödeyerek bu yapıtlara sahip olan koleksiyoncuların arasında
Agnellis, Goulandrises, Rothschild, Luce ve Whitney var.
Balthus'un anne ve babası eskiden Prusya, bugün ise Polonya sınırları içinde yer
alan bir şehirden 1903'te gelmişler Paris'e. Babası Polonya'nın asil bir
ailesinden; annesi ise Sinegog'da koro şefliği yapan bir adamın kızı. Hem annesi hem de babası
ressamdı Balthus'un. Babası aynı zamanda sanat tarihçisiydi. Annesi ise Balladine adıyla sergiler
açıyordu.
Balthus altı yaşındayken, 1. Dünya Savaşı çıkar ve pek çok Polonyalı aile gibi onlar da Fransa'yı terk
etmek zorunda kalırlar. 1914'te Berlin'e taşınırlar. Babası burada çok başarılı bir sahne tasarımcısı
olur. Baladine ise kocasını terkeder ve iki oğlunu da alarak Cenevre'ye gider. Balthus, bu dönemde
bütün yaşamı boyunca yegane resmi eğitimi denebilecek iki senelik bir lise öğrenimi görür.
Annesi Baladine'in, şair Rainer Maria Rilke ile birlikteliğinin başlangıcı Balthus'un yaşamında yeni bir
dönem açar. Rilke 1925'te yazdığı "Narcisse" adlı şiiri Balthus'a ithaf eder. Balthus'da ona, ilk
tablolarından biri olan Poussin'in "Echo and Narcissus" adlı eserinin kopyası olan tabloyu armağan
eder. Balthus'un, zamanla Rilke'nin esas babası olduğunu iddia edecek kadar ileri gittiği olur.
Rilke, Balthus'un 9 ile 11 yaşları arasında çizdiği 40 resmi içeren Mitsou adlı
kitabın basılmasını sağar ve başına da kendisinin kaleme aldığı bir giriş yazısı
koyar. Baladine'i ve oğullarını da yanına alan şair, yaz aylarını İsviçre
Alpleri'nde geçirir. Bu aylar boyunca Balthus, Margrit Bay ile çalışma imkanı
bulur. 1924'te Rilke, Balthus'un Paris'e, Andre Gide'in yanına giderek bir
sanatçı olarak kendi kendine gerçekleştireceği eğitimi tamamlamasını önerir.
Böylelikle Balthus, Paris'e geri döner. Sabahları bütün zamanını Louvre'daki
yapıtların kopyalarını çizerek; akşamları ise derslere katılarak geçirir.
1926'da İtalya'ya gider ve resim çalışmalarını sürdürürken bulaşıkçılık yaparak, mobilya boyayarak
geçimini sağlamaya çabalar. Daha sonra 15 ay Fransız ordusunda görevli olarak Cezayir'de askerlik
yapar.
Askerliğinin bitirdikten sonraki yazı Bern'de geçirir ve sonradan ilk eşi olacak Antoinette de
Watteville ile burada tanışır.
Antoinette'in resmini ilk kez 1930'da, ikinci kez ise 1932'de yapar. İki
resim arasındaki üslup farkı ise olağanüstüdür. Birincisinde, Seurat ve
Bonnard'ın hoş ve yumuşak üslubuna öykünürken, ikincisi çok daha
sert, modern ama ilkel Balthus tarzının müjdecisidir. Balthus 1932'de
Emily Bronte'nin Wuthering Heights'ını 14 tabloda resmeder.
Balthus, avant-garde akımların, temsili figüratif resmi tümüyle
yadsıdığı ve dışladığı bir dönemde bu tarza yepyeni bir soluk
kazandırır. Herkesin ya gerçeküstücü ya da soyut resim yaptığı 1930'larda tek başına yeni, ayrı ve
klasik yapıtlardan beslenen bir üslup geliştirir. 1934'te açtığı ilk sergisi sanat dünyasında büyük
çalkantılar yaratır.
Serginin ardından üç yıl yalnızca ısmarlama portre çalışmaları yapar. Bu portre çalışmaları arasında
bulunan Derain'in, Miro ve kızının ve Marie-Laure de Noailles'in portreleri birer başyapıt
niteliğindedir. Marie-Laure de Noailles, Balthus'a hemen her ortamda destek çıkar. Marquis de Sade'ın
torunlarından biri olan Marie-Laure de Noailles, dönemin en ünlü patroniçelerinden ve sanat
dostlarından biridir. Noailles çiftinin evlerinde Goya'nın, Rubens'in, Braque'ın ve Picasso'nun yapıtları
bulunmaktadır. Çift daha sonra Balthus'un Wuthering Heights çalışmalarının tamamını satın alır.
Balthus'un sanatına ilk avant-garde onay Picasso'dan gelir. Picasso 1937'de Balthus'un The Children
(Çocuklar) adlı eserini satın alır.
Aynı yıl Balthus, Antoinette ile evlenir ve bugün New York Metropolitan Müzesi'nde sergilenen The
Mountain (Dağlar) adlı başyapıtının merkez figüründe model olarak kullandığı karısını düğün hediyesi
olarak ölümsüzleştirir.
Balthus'un Fransa dışındaki ilk sergisi 1938'de, New York'ta Pierre Matisse Galerisi'nde gerçekleşir.
Serginin hemen ardından 2. Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle Balthus yeniden askere alınır ve
Alsace'da bir mayına basarak yaralanır. Terhisinden sonra da eşiyle İsviçre'de bir çiftliğe yerleşirler.
Stanislas ve Thadee adlı iki oğulları dünyaya gelir. Oğullarının doğumundan sonra Klossowskiler,
Cenevre'ye gelerek Lord Byron'un yaşamış olduğu ve Mary Shelley'nin Frankestein'ı yazdığı Villa
Diodati'yi kiralarlar.
"Byron ile düşlerimde sık sık söyleşirdik" diyerek anımsıyor o günleri ressam.
Balthus ile Antoinette 1947'de ayrılırlar. Balthus Paris'e döner ve Antoinette de çocuklarla birlikte
Lozan'a taşınır. Ayrılıklarının nedeni ise ilginçtir. Balthus, eşinin son derece zengin ailesinden para
talep ederek Villa Diodati'yi satın almasına yardım etmelerini ister. Antoinette ise kendilerine Paris'te
çok rahat bir daire sunmuş olan kuzeninin bu davranışı karşısında Balthus'un, 'bir burjuva
mahallesinde yaşayamayacağını' söylemesine çok sinirlenir.
Oğulları, sanatçı bir babayla yaşamanın zaman zaman çok güç olduğunu belirtiyorlar.
"Çocukluğumuzda resim çizmemizi kesinlikle yasaklamıştı. Bir sıtma nöbeti esnasında eğer resim
çizecek olursak parmaklarımızı keseceğini söylemişti. Çok da ciddiydi. Öylesine korkmuştuk ki resim
derslerinde bile resim çizmiyorduk. Öğretmenlerimize babamızın Balthus olduğunu ve parmaklarımızı
keseceğini söylediğimizde yüzlerindeki dehşet dolu ifade görülmeye değerdi."
Balthus, 40 yaşına geldiğinde Derain, Giacometti, Artaud ile mevcut
dostluğunu geliştirerek zamanının büyük bölümünü onlarla
geçirmeye başlar. Bu sırada, kendisine modellik yapan, George
Bataille'in kızı Laurence Bataille ile daha sonra da Picasso'nun da
sevgilisi olmuş Dora Maar ile ilişkileri olur.
1962'de Kyoto'da tarihi bir tapınakta Balthus, Setsuko ile, yani son
eşiyle karşılaşır. Balthus 54, Setsuko ise 19 yaşındadır. Bu genç
kadın, yaşamının ikinci büyük aşkı olacaktır. O dönemde Balthus, Andre Malraux tarafından ilkin
Roma'daki Villa Medici'ye, Fransız Akademisi'nin direktörü olarak gönderilmiş daha sonra da bir tür
kültürel alışveriş için Japonya'ya gönderilmişti.
"İlk karşılaştığımızda ne kadar büyük bir ressam olduğunu elbette bilmiyordum" diyor Setsuka. "Ama
elinde tuttuğu kırmızı mendil çok hoşuma gitmişti. Arabada dönerken ilk kavgamızı etmiştik bile.
Zorunlu eğitimin olmaması gerektiğini söylüyordu. O zaman, "ne kadar garip düşüncelerin var!"
demiştim. Bugün ise tamamen onun gibi düşünüyorum."
Setsuko çok kısa süre sonra Villa Medici'ye Balthus'un yanına yerleşir ve çift 1967'de Tokyo'da
evlenirler. Balthus 2001 yılında ölene dek eşi Setsuko ile İsviçre'nin küçük bir kasabasında ülkedeki
benzer yapıların arasında en büyüğü ve en otantiği sayılan Grand Chalet'de yaşadı.
"Bugün sanatçıdan daha fazla müze var!" diyordu Balthus ve ekliyordu: "Düşüncenin nesneden daha
önemli olduğunu savunan kavramsal sanat denen şeyi anlamıyorum. Önemli olan tek şey "iyi ve
güzel"i yaratabilmektir. Ben entelektüelliğin tam zıttıyım. Bence entellektüelizm, gerçekle doğru
arasına giren demirden bir perdedir".
Bir Konu Bir Konuk
Garanti Ödeme Sistemleri Genel Müdürü Mehmet Sezgin
Garanti Bankası, Bonus Card üyesi 700 şirkete yönelik perakende, pazarlama konferans ve seminerleri
vermek üzere Bonus Akademi'yi kurdu. 21 Ekim'de öğretim yılına başlayan Bonus Akademi'de, ilk
konferansı pazarlama gurusu Jack Trout verdi.
Bonus Akademi Programı'nı Garanti Ödeme Sistemleri Genel Müdürü
Mehmet Sezgin'den dinliyoruz.
Garanti Bankası bünyesindeki Bonus Card, üye şirketlerine yönelik eğitim ve
seminerler vermek üzere Bonus Akademi'yi kurdu. Bonus Akademi
kapsamında, üye şirketlerin üst düzey yöneticilerine satış, pazarlama,
markalama, perakendecilikte tasarım gibi konularda seminerler ve konferanslar
veriliyor. Toplantılara dünyaca ünlü uzman ve yöneticiler davet ediliyor. Bonus
Akademi eğitimleri ünlü pazarlama gurusu Jack Trout'un katıldığı konferansla
21 Ekim 2002'de başladı. Trout'ı Conran Design ve Roger Blackwell izledi.
Bu konferansların yanı sıra Boğaziçi Üniversitesi işbirliğiyle pazarlama seminerleri ve Humanitas
işbirliğiyle de satış elemanı eğitimleri gerçekleştiriliyor.
Bonus Akademi şirket sahipleri ve çalışanlarıyla birlikte, gelişen pazarlama teknik ve araçları
konusunda sinerji oluşturmayı hedefliyor.
Kurulma Amacı
Garanti Ödeme Sistemleri Genel Müdürü Mehmet Sezgin, Bonus Akademi programını üye
işyerlerinin sadece finansal alanda değil aynı zamanda pazarlama konusunda da ortağı olmak amacıyla
başlattıklarını, perakende sektöründe rekabetin pazarlama araçlarında yoğunlaşması gerçeğinden
hareket ettiklerini söylüyor.
Sezgin, Bonus Akademi'nin üye işyerleri için önemli eğitim ve vizyon araçlarından birisi haline
gelmesini istediklerini de ifade ediyor.
Sezgin: Bonus Akademi, bir defalık ortaya çıkan, iki üç konuşmacıdan öteye geçmeyen bir program
olarak tasarlanmadı. Hem pazarlama hem de operasyon tarafında işyerlerine sürekli yeni fikirler
kazandıran bir platform haline gelmesini amaçlıyoruz. Bonus Card, işyeri için de müşteri sadakati
yaratma ve karlılığı artırma aracı haline geldi. Sayıları ve çeşitliliği artan Bonus Card'ın kullanıldığı
işyerlerinde, satışların, karlılığın, müşteriyle olan ilişkilerde tutarlılığın nasıl sağlanacağı üzerinde
durduk. Boğaziçi Üniversitesi ve Humanitas işbirliğiyle işyerlerimize ve ortaklarımıza üçlü bir eğitim
sunuyoruz.
Bonus Akademi'nin en önemli özelliği bir vizyon ortaya koyması. Sadece kart sahipleri için değil,
Bonus Card'ı kullanan işyerleri için de bir pazarlama platformu oluşturuyor. Tüketiciye, kart sahibine
nitelikli hizmek verecek işyerlerinin ihtiyaçlarını anlamak ve bunlara yönelik çözümler bulmak, Bonus
Card'ın hedefleri arasında.
Yaratıcı Pazarlama
Sezgin, Bonus Card'ın sağladığı pazarlama platformu ve çip teknolojisi sayesinde ekstra bir yatırıma
gerek duymadan yaratıcı pazarlama stratejileri uygulamanın ve satışları artırmanın mümkün olduğunu
dile getiriyor.
Sezgin: Bonus Akademi'yle iki şeyi amaçlıyoruz. Bunlardan biri sunduğumuz pazarlama olanaklarının
işyerleri tarafından kullanılması, anlaşılması. Diğeri ise işyerlerinin Garanti Bankası'nın ve Bonus
Card'ın doğru partner olduğunu ve ticari aktivtelerini daha mantıklı yürütebileceklerini göstermek.
Kimler Katıldı
Jack Trout (Konumlandırma ve Farklılaşma Üzerine) dünyanın en tanınmış pazarlama
stratejistlerinden biri. Son 30 yılda modern pazarlamanın yapılanmasını en çok etkileyen
Konumlandırma kavramını oluşturdu. General Electric ve Uniroyal reklam departmanlarından
başlayan kariyerini, 26 yıl birlikte çalıştığı Al Ries ile birlikte kurdukları reklam ajansı ve danışmanlık
şirketinde sürdürdü.
Fortune 500 şirketleri arasında yer alan AT&T, IBM, Burger King, Merrill Lynch, Xerox, Ericsson,
Tetra Pak, Repsol, Hewlet Packard ve Procter & Gamble gibi pek çok kuruluş için pazarlama
stratejileri oluşturan Trout, halen dünyanın en prestijli pazarlama firmalarından Trout and Partners'ın
başkanlığını yapıyor. Jack Trout'un büyük ilgi uyandıran pek çok kitabı yayımlandı.
Conrad Design (Müşteri Kazanma ve Müşteri Sadakatinde Tasarımın Rolü) 1956 yılında dünyanın en
tanınmış tasarımcılarından, Habitat ve The Conran Shop mağazalarının yaratıcısı Sir Terence Conran
tarafından kurulan Conran Design Group, marka kimliğini markanın bulunduğu ortamlara
yansıtmadaki becerileriyle perakende ve ortam markalama konularında zengin ve başarılı bir geçmişe
sahip.
Dr. Roger D. Backwell (Tüketici davranışları ve Perakendecilik; Kuralları Koyan Müşteridir) Ohio
State University'de pazarlama profesörü ve aynı zamanda Amerika'nın en başarılı şirketlerine
danışmanlık hizmeti veren Blackwell Associates'in başkanı. Tüketici davranışları konusunu
entelektüel seviyede ilk ele alanların ve bu konuda en fazla emek verenlerin başında gelen Roger
Blackwell, aynı zamanda bu konuda en fazla satılan kitaplardan biri olan Consumer Behavior'ı yazdı.
(Dünyadaki pek çok üniversitede ders kitabı olarak okutuluyor.)
2003'de Düzenlenecek Konferanslar
Çağdaş Pazarlama Yönetimi, Boğaziçi Üniverstesi
Download