İNANDIM ‘İnsan eşref-i mahlûkattır.’ Yaratılanların en şereflisi… Ama bunu anlamak zordur. Ta ki ‘Amentü’ diyene kadar. ‘İnandım!’ diyene kadar. ‘Evrendeki her şeyi, nefes alıp veren ya da vermeyen her şeyi senin yarattığına iman ettim.’ diyene kadar… Ancak o zaman insanın damarı kesilir ve kan akar… Acı verici bir süreç. Kolay olmayacak bu… Küfürden imana geçmek. Dört unsur vardır hayatın kaim olabilmesi için: Ateş, su, toprak, hava. İnsan anlayınca yaratılış gayesini beşincisi kendisi olur. İnsan olmadan geriye kalanlar hiçbir işe yaramaz. Eğer, insan gaye-i mahlûkatını bilmezse insan olamaz. Çünkü kendini bilen Rabbini bilebilir. Dilce susulup bedence konuşulan bir dünyada kolay olmayacak insanın Rabbini ve asıl gayesini anlaması… Sözün düşüp beden dilinin onun yerini aldığı bu çağda insan göremeyecek belâgatı… Onun yerine mimiklere bakacak… İnsanı sömürü düzenine alıştıran bu şekilcilik uzaklaştırıyor teslim alıyor. Peki, ne alıştırıyor insanı bu şekilci olmaya? Kapitalist düzen mi? Şekilcilik denince insanın aklına o gelir. Reklamlar, güzel kızlar, yakışıklı erkekler hepsi parçasıdır insanı şekilciliğe sürükleyen bu sektörün. Tek bir amacı vardır: İnsanı eşref-i mahlûk olmaktan uzaklaştırmak. Bu dünyanın kara fücur çiçekleridir onlar. Amentü dedirtmekten uzaklaştıracak yollardır. Yukarıdaki kelimeler İsmet Özel’in Amentü şiirinin ilk kısmının yorumu… 1974’de Marksizm’den İslam’a geçtiğini duyurur bu şiirle… Yıllar sonra ise bu şiir İsmet Özel’in kendi sesiyle yeniden yorumladığı Şiir Resitali adlı kitabı ve CD’siyle tekrar duyuyoruz şairin şehadetini… Birçok konuyu ele alır şiir. Cumhuriyetin ilk zamanlarındaki uygulamalardan, kapitalist sisteme kadar… Ama ana konu Özel’in Müslüman olmasıdır. Onun kendini yaratılanların en şereflisi olarak niteleme sürecidir… Aslında bir diriliş amentüsüdür… Yazıma şiirin çok sevdiğim bir bölümüyle devam etmek istiyorum. Şair Kurtuluş Savaşı’nda Yunanların bütün camileri tuttuğunu ve ezan sesinin gelmediğini bunun yerine çan sesinin duyulduğunu yazmış. Bu millet dinin elden gittiğini, bir daha ezan sesi duyamayacaklarını düşündüğü için girmiştir harbe. Yıllarca sefalet içinde yaşamıştır ezan sesinin susmaması için… Ölmüştür, öldürmüştür bu uğurda. Tam kurtuldum derken bu sefer çan sesinden bile daha yabancı bir ses gelir: ‘Tanrı uludur, Tanrı uludur.’ Ve şair ekler ‘Polistir babam, cumhuriyetin bir kuludur’. Şaire, İslam’ı anlatan babası bile bir şey yapmamıştır bu olay karşısında… O bile cumhuriyetin bir kulu olmayı tercih etmiştir Allah’ın kulu olmak yerine… Amentü ye ihanet etmiştir. İnanmak ne kadar güzel bir şey. Bir arkadaşına inanmak, kendine inanmak hepsi çok güzel. Lâkin, kendinden daha büyük, her şeye gücü yeten birine inanmak en güzeli. İnsanın yaratılanların en kıymetlisi, en şereflisi olduğuna inanmak… Çünkü budur insanı ayakta tutan… En zor zamanlarında kendinden daha kudretli bir varlığa inanmak, güvenmek… O varlık ki insana her sıkıştığında yardım eden… O varlık ki insana kendi nefesinden üfleyen… O varlık ki insanı yaratılanların en şereflisi kılan… Öyle bir varlığa inanırsa insan hiç bir şeyden korkabilir mi? Hiç düşünebilir mi insan kendisine, kendisinin kaldırabileceğinden daha fazla yük verildiğini? İsmet Özel bir Eylül akşamı bileklerini kestiğinde asıl anlamını anlamıştır o varlığa inanmanın… Kendisinin yaratılanların en şereflisi olduğunun… Bazen insan bir ilham arar inanmak için… Dünya bir ilhamdır onu anlamak için… Yani kendini anlamak için… İnsanı anlamak için… Eşref-i mahlûku anlamak için… Amentü’yü anlamak için… İnsan Eşref-i mahlûkattır derdi babam Bu sözün sözler içinde bir yeri vardı Ama bir Eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman Bu söz asıl anlamını kavradı* Ahmet Köksal Soyluoğlu * Amentü şiirinin ilk mısraları