işitsel düzenliliğin fark edilmesinin gürültüde konuşmayı ayırt etme

advertisement
T.C.
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
İŞİTSEL DÜZENLİLİĞİN FARK EDİLMESİNİN
GÜRÜLTÜDE KONUŞMAYI AYIRT ETME PROBLEMİ
OLAN VE OLMAYAN BİREYLERDE
ELEKTROFİZYOLOJİK YÖNTEMLERLE
KARŞILAŞTIRILMASI
Mehmet YARALI
Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Programı
DOKTORA TEZİ
ANKARA
2015
T.C.
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
İŞİTSEL DÜZENLİLİĞİN FARK EDİLMESİNİN
GÜRÜLTÜDE KONUŞMAYI AYIRT ETME PROBLEMİ
OLAN VE OLMAYAN BİREYLERDE
ELEKTROFİZYOLOJİK YÖNTEMLERLE
KARŞILAŞTIRILMASI
Mehmet YARALI
Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Programı
DOKTORA TEZİ
TEZ DANIŞMANI
Prof. Dr. Songül Aksoy
ANKARA
2015
iv
TEŞEKKÜR
Bu tez çalışmasının hazırlanmasındaki önerileri ve yardımları için tez danışmanım
Prof. Dr. Songül Aksoy’a, tez izleme komitesi üyeleri Prof. Dr. Ayşe Gül Güven’e
ve Doç Dr. Süha Yağcıoğlu’na teşekkür ederim.
Elektrofizyolojik
değerlendirmelerin
yapıldığı
elektrofizyoloji
labarotuarının
kurulmasının sağlayan Prof. Dr. Gonca Sennaroğlu’na teşekkür ederim.
Doktora eğitimimde bilgilerini ve deneyimlerini paylaşan bütün hocalarıma teşekkür
ederim.
Araştırma yöntemi hakkında önerilerde ve yorumlarda bulunan Leipzig Üniversitesi
Bio-Cog Araştırma Grubuna ve Maria Chait’e teşekkür ederim.
v
ÖZET
Yaralı, M. İşitsel düzenliliğin fark edilmesinin gürültüde konuşmayı ayırt etme
problemi
olan
ve
olmayan
bireylerde
elektrofizyolojik
yöntemlerle
karşılaştırılması. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Odyoloji ve
Konuşma Bozuklukları Programı Doktora Tezi, Ankara, 2015. Günlük yaşamda
karmaşık sesler ve gürültü içerisinde düzenli ses paternlerini yakalamak işitsel
objelerin
fark
edilmesi
için
gereklidir.
İşitsel
düzenlilikleri
fark
etmek
elektrofizyolojik yöntemlerle de incelenmiş, ve düzensiz ses sıralarının ardından
gelen kendini tekrar eden ses sıralarının işitsel sistemin dikkat edilmediği durumda
da kortikal düzeyde özel bir cevap oluşturduğu bulunmuştur (Chait ve diğ. 2007,
2008, 2012). İşitsel objeler gerçek işitsel dünyada her durumda kendini tekrarlayan
ses paternleri olarak karşımıza çıkmayabilirler. Örneğin frekans bakımından düzenli
olarak yükselen veya alçalan melodiler de (konuşmanın prosodik özellikleri) işitsel
objeler olarak karşımıza çıkabilirler. İşitsel düzenlilikleri fark etmek gürültüde
konuşmayı anlamak ile de bağlantılıdır. Bu bilgiler ışığında çalışmamızda normal
işitmeye sahip gürültüde konuşmayı anlama puanları farklı olan, iki grup katılımcıda
işitsel düzenliliğin fark edilmesi elektrofizyolojik yöntemlerle incelenmiştir. Rastgele
seslerden sonra gelen frekans bakımından alçalan ses dizisinin de işitsel sistem
tarafından bir düzenlilik olarak fark edildiği ve N1 cevabı oluşturduğu gözlenmiş,
grupların kortikal cevapları arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır. Gürültüde
konuşmayı anlama skorları ile alçalan ses dizisinin aktif dinleme fazında oluşturduğu
N1 cevabının amplitüdü arasında anlamlı korelasyon elde edilmiş, grupların en iyi ve
en kötü performans gösteren katılımcılarında bu uyaranın oluşturduğu cevapların
amplitüdleri arasında anlamlı fark bulunmuştur. Bulgular frekans bakımından alçalan
ses dizilerinin de işitsel düzenlilik olarak fark edildiğini ve bu işitsel düzenliliğin
kortikal gösterimlerinin gürültüde konuşmayı ayırt etme ile ilişkili olduğunu
göstermiştir. Test yöntemindeki paradigmanın gürültüde konuşmayı anlamada klinik
düzeyde problem yaşayan işitme kayıplılara, işitme cihazı ve koklear implant
kullanıcılarına, disleksik bireylere, öğrenme bozukluğu olan bireylere uygulanması ,
bu araştırma sonuçlarına göre işitme cihazları ve koklear implant algoritmalarının ve
eğitim programlarının düzenlenmesi önerilmiştir.
Anahtar kelimeler:işitsel düzenlilik, gürültüde konuşmayı ayırt etme, elektrofizyoloji
vi
ABSTRACT
Yaralı, M. Comparision of auditory regularity detection between individuals
with and without speech in noise problems by electrophysiological methods.
Hacettepe University Institute of Health Sciences, Ph.D. Thesis in Audiology
and Speech Pathology, Ankara, 2015. Capturing the regular sound patterns in
complex sounds and noise in daily life is necessary for detection of auditory objects.
Auditory regularity detection has been investigated via electrophysiological means,
special cortical responses evoked by repeating sound patterns after irregular sound
patterns have been observed even when stimuli is not attented
(Chait et. al. 2007,
2008, 2012). Auditory objects may not be appearing in auditory world always as
repeting sound patterns. The melodies with regulary increasing and decreasing
frequency (prosodic features of speech) may be confronted as auditory objects.
Detection of auditory regularities is linked to speech understanding in noise. In the
light of this knowledge, auditory regularity detection in two groups of participants
with normal hearing and different speech discrimination in noise scores is
investigated via electrophysiological methods. It was observed that the sound pattern
with decreasing frequency trajectory was detected as a regularity and evoked N1
cortical response, with no significant difference in cortical response parameters
between the groups. Speech in noise scores were found to be correlated with the
amplitude of N1 response evoked by decreasing sound pattern and the top and
bottom performers of top and bottom performing groups were found to be
significantly different on the amplitudes of the responses evoked by decreasing
frequency stimuli. These findings show that the sound patterns with decreasing
frequency are detected as auditory regularities, and the cortical representations of
these regularities have relation to speech discrimination in noise performance. It was
suggested that the paradigm utilized in the study may be applied to people with
hearing loss posessing clinical level speech in noise problems, to hearing aid and
cochlear implant users, to people with dyslexia and learning deficiencies; the results
of these future studies may be used in designing cochlear implant and hearing aid
algorithyms and rehabilitation programs.
Keywords: auditory regularity, speech in noise, electrophysiology
vii
İÇİNDEKİLER
sayfa
BOŞ SAYFA
İÇ KAPAK SAYFASI
ONAY SAYFASI
iii
TEŞEKKÜR
iv
ÖZET
v
ABSTRACT
vi
İÇİNDEKİLER
vii
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ
ix
ŞEKİLLER DİZİNİ
x
TABLOLAR DİZİNİ
xi
1.GİRİŞ
1
2. GENEL BİLGİLER
4
2.1. İşitsel Ortam Analizi ve İşitsel Düzenlilik
5
2.2. İşitsel Düzenlilik
6
2.3. İşitsel Düzenlilik, Gürültüde Konuşmayı Anlama ve İntonasyon
17
3. GEREÇ VE YÖNTEM
22
3.1. Katılımcılar
22
3.2. Uyaranlar
22
3.3. Yöntem
23
3.3.1. Odyolojik Değerlendirme
23
3.3.2. Mini Mental Test
24
3.3.3. MLD (Masking Level Difference Test-Maskeleme Düzeyi Farkı 24
Testi) Testi
3.3.4. Gürültüde Konuşmayı Anlama Testi (Speech in Noise Test, SIN)
24
3.3.5. Elektrofizyolojik Testler
25
3.3.6. Uyarılmış Potansiyellerin Değerlendirilmesi
25
3.3.6.1. Dalga Tepe Noktalarının Belirlenmesi
25
3.3.6.2. Kafatası Haritalarının (Scalp Maps) Oluşturulması
27
viii
4. BULGULAR
28
4.1. Tanımlayıcı İstatistiksel Analizler
28
4.2. Missing, Yanlış_neg, Yanlış_pos ve Sin_5 Puanlarının Gruplar Arası 30
Karşılaştırılması
4.3. Uyarılmış Potansiyellerin Değerlendirilmesi
31
4.3.1. Aktif Fazda Cevap Amplitüdlerinin Gruplar Arası Karşılaştırılması
33
4.3.2. Pasif Fazda Cevap Amplitüdlerinin Gruplar Arası Karşılaştırılması
34
4.3.3. Aktif Fazda Cevap Latanslarının Gruplar Arası Karşılaştırılması
35
4.3.4. Pasif Fazda Cevap Latanslarının Gruplar Arası Karşılaştırılması
35
4.3.5. Elektrofizyolojik Bulguların Katılımcıların SIN Skorları ile İlişkisi
36
4.3.6. Uyaranlara Verilen Cevapların Birbirleri Arasındaki Farkın 36
İncelenmesi
4.3.7. Aktif ve Pasif Fazların Cevap Amplitüdleri ve Latansları Üzerindeki 38
Etkisi
4.3.8. Analizden Rand_ris Uyaranı Çıkarıldığında Elde Edilen Sonuçlar
39
4.3.8.1. Pasif Fazda rand_reg ve rand_dec Uyaranlarının Oluşturdukları 40
Cevapların Amplitüd ve Latanslarının Gruplar Arası Karşılaştırılması
4.3.8.2. Pasif Fazda rand_reg ve rand_dec Uyaranlarının Oluşturdukları 41
Cevapların Birbirleriyle Karşılaştırılması
4.3.8.3. Kafatası Haritaları
41
5. TARTIŞMA
44
6. SONUÇ VE ÖNERİLER
72
KAYNAKLAR
74
EKLER
82
ix
SİMGELER VE KISALTMALAR
MEG
Manyetoensefalografi
MMN
Eşleşmeyen Negatiflik Cevabı (Mismatch Negativity
Response)
RP
Tekrar pozitifliği (Repetition Positivity)
EEG
Elektroensefalografi
TM
Transmanyetik
Fo
Temel frekans (Fundamental Frequency)
İS
İşitme Seviyesi
SNR
Sinyal-gürültü oranı (Signal to noise ratio)
MLD
Maskeleme düzeyi farkı (Masking Level Difference)
SS
Standart sapma
M
Ortalama
N
Kişi sayısı
Md
Medyan
ms
Milisaniye
x
ŞEKİLLER
sayfa
Şekil 3.2.1 Uyaranların grafikleri
23
Şekil 3.3.6.1.1. Dalga analizi örneği
27
Şekil 4.3.1. Pasif fazda uyaranların oluşturdukları ortalama dalga formları
32
Şekil 4.3.2. Aktif fazda uyaranların oluşturdukları ortalama dalga formları
33
Şekil 4.3.8.3.1. Aktif ve pasif fazlarda oluşan voltaj dağılımları
42
Şekil 4.3.8.3.2. Üst ve alt gruplarda voltaj dağılımları
42
xi
TABLOLAR
sayfa
Tablo 4.1.1. Değişkenlerin tanımlayıcı istatistik bulguları
29
Tablo 4.2.1. Missing, sin_5, Yanlış_neg ve Yanlış_pos Değişkenlerinin
30
Gruplar Arası Karşılaştırma Sonuçları
Tablo 4.3.1.1 Aktif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların
34
amplitüdlerinin gruplar arası karşılaştırılması
Tablo 4.3.2.1. Pasif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların
34
amplitüdlerinin tanımlayıcı istatistik bulguları
Tablo 4.3.3.1. Aktif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların latanslarının
35
gruplar arası karşılaştırılması
Tablo 4.3.4.1. Pasif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların latanslarının
35
tanımlayıcı istatistik bulguları
Tablo 4.3.5.1. Elektrofizyolojik bulgular ile Sin_5 skorları arasındaki
36
korelasyon
Tablo 4.3.6.1. Aktif fazda cevap amplitülerinin birbirleriyle
37
karşılaştırılması
Tablo 4.3.6.2. Aktif fazda cevap latanslarının birbirleriyle karşılaştırılması
38
Tablo 4.3.7.1. Cevapların aktif ve pasif fazlar arasında karşılaştırılması
39
Tablo 4.3.8.1.1. Rand_reg ve rand_dec uyaranlarının oluşturdukları
40
cevapların amplitüd ve latanslarının gruplar arası karşılaştırılması
1
1-GİRİŞ
İşitsel ortamdaki ses uyaranları dinleyicilere birbirleri ardından ve birçok
durumda da birbirlerine karışarak ulaşmaktadırlar. Bu karmaşık ses sıraları bazı ortak
özelliklerine göre gruplanır, bu gruplanmalar işitsel objeleri oluşturur. Karmaşık ses
sıralarının arasından belirli ortak özelliklere sahip olanların gruplanıp objeler haline
getirilmesi işitsel sahne analizinin (Bregman, 1990) mekanizmalarından biridir.
Karmaşık ses sıralarının ardından gelen düzenli tekrar eden seslerin fark edilmesi
elektrofizyolojik yöntemlerle incelenmektedir. Örneğin Chait ve diğ. (2007) rastgele
seslerden oluşan ses dizisinin sonuna, bir frekanstaki kendini tekrar eden ses sırasını
ekleyerek elde ettikleri uyaranı katılımcılara sunarak manyetoensefalografi (MEG)
kayıtlarında düzenliliğin fark edilmesine bağlı kortikal cevapları incelemişlerdir.
Kayıtlarda
düzenliliğin
ortaya
çıktığı
zamana
kilitli
kortikal
cevaplar
gözlemlemişlerdir. Bu bulgu duyusal bir değişikliğin işitsel sistemde fark edildiğini,
ve bunun kortikal cevaplar olarak kaydedildiğini göstermektedir. Önemli olan bir
başka nokta ise bu süreçlerin dikkatten bağımsız, yani otomatik olarak
gerçekleşmesidir.
İşitsel düzenliliğin yalnızca tek bir frekanstaki sesin tekrarı ile oluşmadığı, farklı
düzenliliklerin de kortikal yanıtları oluşturduğu görülmüştür; Chait ve diğ. (2008)
rastgele seslerden oluşan sıranın sonuna üç farklı sesten oluşan paterni tekrarlı
şekilde ekleyerek akustik düzenlilik yaratmışlar, bu uyaranlar katılımcılara verilirken
MEG ölçümleri yapmışlardır. Yukarıda bahsedilen çalışmalarla benzer şekilde bu
paternler kortikal yanıtları oluşturmuşlardır.
İşitsel düzenliliği fark etmenin gürültüde konuşmayı ayırt etme ile ilgili olduğu
düşünülebilir. Örneğin kalabalık trafik gürültüsündeki korna sesi, kalabalık bir
toplantıda bağlantısız konuşma seslerinin ardından gelerek düzen oluşturan bir ses
dizisi, işitsel düzenliliği gösterir. Gürültüde konuşmayı ayırt etme problemi olan
bireylerdeki işitsel problemlerden birinin de işitsel düzenliliği fark etmede problem
olduğu düşünülebilir.
Gürültü içerisinde verilen konuşma seslerinin kortikal gösterimlerinin gürültü
olmadan gösterimlerinden farklı olduğu bulunmuştur. Whiting ve diğ. (1998) genç
2
yetişkinlerde konuşma uyaranları gürültü içerisinde verildiğinde oluşan kortikal
cevapların amplitüdlerinin gürültü olmadan verildiği durumdan düşük olduğunu
bulmuşlardır. Cunningham ve diğ. (2001) çocuklarda da cevap amplitüdlerinin
gürültü eşliğinde yapılan kayıtlarda azaldığını, bu azalmanın öğrenme bozukluğu
olan çocuklarda daha fazla olduğunu bulmuşlardır.
Gürültüde konuşmayı anlama problemi olan bireylerle problem olmayan
bireylerin gürültü eşliğinde yapılan kortikal kayıtlarının amplitüdleri farklı
bulunmuştur. Örneğin Anderson ve diğ. (2010) gürültüde konuşmayı anlama testinde
taban puan alan çocuklara ve tavan puan yapan çocuklara gürültü eşliğinde /da/
uyaranını verirken kortikal kayıtlarını incelemişlerdir. Gürültü eşliğinde yapılan
kayıtta her iki grubun da P1 amplitüdlerinin azaldığını bulmalarına ek olarak
gürültünün eklenmesinin tavan puan alan grupta N2 cevaplarını değiştirmediği, taban
puan alan grupta N2 cevap amplitüdünde artışa sebep olduğu görmüşlerdir.
Araştırmacılar bu sonuçların tavan puan alan grubun gürültü eşliğindeki sesi
işlemlemek için diğer gruba göre daha az nöral kaynağı kullanmasına, taban puan
alan grubun ise daha fazla nöral aktivite veya efor harcamasına bağlı olabileceğini
belirtmişlerdir.
Frekans bakımından düzenli olarak alçalan ve yükselen ses dizilerinin işitsel
düzenlilikleri oluşturduğu düşünülürse bu düzenliliklerin fark edilmesinin Chait ve
diğ. (2007, 2008, 2012)’nin Magnetoensefalografi (MEG) çalışmalarında elde
ettikleri düzenliliğe geçiş cevaplarının elektroensefalografi (EEG) ölçümlerindeki
eşdeğeri olan N1 cevaplarını oluşturacağı düşünülebilir. Ayrıca, gürültüde
konuşmayı anlama mekanizmasında işitsel düzenlilikleri fark etmenin de görev aldığı
göz önünde bulundurulursa gürültüde konuşmayı anlama becerisi bakımından
birbirlerinden farklı olan bireylerde bu düzenliliklerin oluşturdukları kortikal
cevapların özelliklerinin farklı olacağı da beklenebilir. Bu ilişkilerin ve farklılıkların
elde edilmesi, daha önceki paragraflarda bahsedilen, gürültüde konuşmayı anlamanın
kortikal düzeyde incelenmesi sırasında elde edilen “konuşma seslerinin gürültü
içerisinde kortikal gösterimleri” bulgularına ek olarak, aktif bir becerinin yani işitsel
düzenlilikleri fark etmenin kortikal gösterimlerini ve bunun gürültüde konuşmayı
anlama ile ilişkisini ortaya çıkaracaktır.
3
Çalışma Hipotezleri;
1-Rastgele sıralanan ses grubunun ardından gelen sabit olarak kendini takip eden ses
dizisinde (Rand_Reg), rastgele grup ardından gelen alçalan ses dizisinde
(Rand_Dec), ve rastgele grup ardından gelen yükselen ses dizisinde (Rand_Ris)
düzenliliğe geçişe bağlı işitsel N1 cevapları oluşacaktır. Fakat tamamen rastgele olan
ses dizisi bu cevapları oluşturmayacaktır.
2-Bu uyaranlar ile oluşan işitsel N1 cevaplarının cevapların latans ve amplitüdleri
birbirlerinden farklı olacaktır.
3-Aktif ve pasif dinlemede N1 cevaplarının amplitüd ve latansları farklı olacaktır.
4- -5 dB SNR seviyesinde gürültüde konuşmayı ayırt etme puanları bakımından
farklılaşan katılımcı gruplar N1 cevaplarının latans ve amplitüdleri açısından farklı
olacaklardır.
5-Gürültüde konuşmayı anlama becerisi ile N1 cevaplarının latansları ve amplitüdleri
negatif korelasyon ilişkisi içinde olacaktır.
4
2-GENEL BİLGİLER
İşitsel dünyadaki sesler birbirleri ardına, birçok durumda da birbirlerine karışarak
gelmektedir. İnsanlar ve hayvanlar karmaşık bir işitsel ortamda başka kaynaklardan
maskeleyici sesler olsa bile tek bir kaynaktan gelen sesleri fark ederek tanıyabilirler
(Ding ve Simon, 2012). Çevredeki değişiklikleri fark etmek, örneğin bir objenin
ortaya çıkması veya hareket etmesi; hayatta kalabilmek için çok önemlidir, işitme
duyusu çevredeki bu objelere dikkatin yöneltilmesi konusunda çok önemli rol oynar
(Chait ve diğ. 2012). Nitekim günlük hayatımızda da insan kalabalık bir markette
alışverişte veya bir orkestra konserinde olduğu gibi birden çok ses kaynağından gelen
seslerden oluşan karmaşık akustik bir çevrededir, bu karışmış seslerin birbirinden
farklı kaynaklara çözümlenmesi oldukça karmaşık bir süreçtir (Teki ve diğ. 2013).
Bu çözümleme Griffiths ve Warren’e (2004) göre duyusal dünyadan toplanan
sinyallerden objelere ait olabilecek olanların ayrılması ve incelenmesini, bu bilginin
özetlenmesini ve şemalaştırılmasını (böylece farklı durumlarda da tanınması
sağlanır) ve duyular arası genellemeyi (bir kişinin yüzü ile sesinin eşleştirilmesi)
içerir.
Çevredeki değişiklikleri fark etmek konusunda aktif çalışan bir başka sistem de
görme sistemidir. Yapılan araştırmalarda görme sisteminin anlık belirme, yok olma
veya hareket gibi süreçlere bağlı olarak retinal görüntüde bölgesel olarak oluşan
parlaklık, renk gibi özelliklerdeki ani değişikliklere oldukça hassas olduğu
gösterilmektedir (Cervantes Constantino ve diğ. 2012). Fakat işitme sisteminin
kapsama alanı diğer birçok duyunun kapsama alanından daha geniştir, örneğin
arkamızdaki kapıdan giren kişiyi görmesek de ayak seslerini duymak gibi (Cervantes
Constantino ve diğ. 2012).
Özetle belirtmek gerekirse işitme sisteminin gerçekleştirdiği görevlerden biri
karmaşık ses sıralarının arasından belirli ortak özelliklere sahip olanların gruplanıp
objeler haline getirilmesidir, bu işitsel ortam analizinin (Auditory Scene Analysis)
(Bregman, 1990) mekanizmalarından biridir. Bu noktada işitsel ortam analizini
tanımlamak doğru olacaktır.
5
2.1. İşitsel Ortam Analizi ve İşitsel Düzenlilik
İşitsel Ortam Analizi Bregman (1990) tarafından öne sürülen, işitsel dünyadaki
seslerin nasıl gruplandırılıp kaynaklara atandığını açıklayan bir teoridir. Bu teoriye
göre çevredeki birden fazla kaynakta oluşmuş olan sesler aynı anda dinleyiciye
ulaşır, hangi ses spektrumunun hangi kaynağa ait olduğu belirgin değildir. Bu
aşamada yapılması gereken karmaşık sesin bireysel seslere ayrılması ve her birinin
uygun olarak tanımlanmasıdır. İşitsel bilginin gruplanması ve ayrıştırılması ve
mental gösterimlere dönüştürülmesi (auditory streams) İşitsel Ortam Analizi olarak
isimlendirilmiştir (Bregman, 1990).
İşitsel ortam analizinin ilk basamağı sesin akustik spektrumundaki her bir frekans
bölgesinin şiddetini, değişim paternini, frekansların değişim yönünü, sesin yönünü ve
diğer özelliklerini tanımlamaktır. Bu basamaktan sonra sistem sesleri gruplamaya
çalışır, aynı gruptaki seslerin aynı kaynaktan geldiği varsayılır. Gruplama zamansal
özellikler bakımından (sıralı gruplama) ve spektral özellikleri bakımından (aynı anda
gruplama) gerçekleştirilir. Örneğin iki farklı frekanstaki sesin hızlı bir şekilde sıralı
olarak verilmesi iki farklı ses dizisinin aynı anda oluştuğu algısını ortaya çıkarır . Bu
algısal durumun gerçekleşmesi için seslerin frekans farklılığının fazla olması, sıranın
hızlı bir şekilde verilmesi gerekir. Aksi taktirde iki farklı frekansta sesin sıralı olarak
geldiği algısı oluşur. Bahsedilen illüzyonun gerçekleşmesi birbirine zamansal olarak
yakın olan seslerin aynı kaynaktan geldiğinin farz edilmesine bağlıdır, bu şekilde
ardı ardına gelen ve eşit frekansa sahip olan sesler aynı gruba dahil edilir. Bu sürece
zamansal birleştirme denir ve frekans özelliğinin yanı sıra tını özelliklerinin aynı
olması da gruplamayı sağlar (örneğin bir orkestradaki yaylıların ve üflemelilerin ayrı
grup enstrümanlar olduğunu fark edebilmek). Buna benzer olarak yakın veya aynı
yönden gelen ve benzer şiddete sahip sesler aynı grupta toplanır.
Spektral (aynı anda) gruplama ise farklı spektral özelliklere sahip farklı yönlerden
gelen seslerin aynı anda gerçekleşmeleri durumunda aynı gruba dahil edilmeleri
anlamına gelmektedir. Spektral gruplama ile sıralı gruplama aynı anda aktiftirler,
sistem bir sesi sıralı gruplama kurallarına göre bir gruba dahil ederken, spektral
gruplamaya göre ise başka bir gruba dahil etmeye çalışır. Seslerin zamansal ve
spektral yakınlıkları hangi gruba dahil edileceklerini belirler.
6
Günlük hayatta aynı anda oluşan seslerin içerisinden bir hedef kişiyle
konuşabilme bu mekanizmalara bağlıdır. Örneğin kişinin oluşturduğu seslerin
tınısının aynı olması, şiddetinin yakın aralıklarda olması, yönünün aynı olması kısa
aralıklarla konuşmaya devam etmesi kendisinden gelen seslerin aynı gruba dahil
edilmesini sağlar.
Schröger ve diğ. (2014)’ne göre işitsel bilginin işlemlenmesi ses kaynaklarını
keşfetmeyi ve çevredeki potansiyel olayları fark etmeyi sağlar, nitekim bu iki
mekanizma işitsel ortam analizi ve işitsel uyumsuzluğu fark etme alanlarında
birbirlerinden bir derece bağımsız olarak araştırılmıştır. Bu durumda işitsel
düzenlilikteki bozulmayı fark etme becerisi de işitsel ortam analizi ile aynı amacı
taşımaktadır, işitsel ortam analizi var olan karmaşık ses gruplarını ayrıştırmak için
çalışırken, işitsel düzenlilikteki bozulmayı fark etme de gruplandırılmış ve bir mental
gösterime sahip olan ses grubundaki uyumsuz olan öğeyi belirlemek için
çalışmaktadır. Uyumsuz olan bu öğe işitsel çevredeki yeni bir durumu
göstermektedir, bu yeni durum ayrıntılı incelemeyi gerektirmektedir çünkü kendini
tekrar eden eski bilginin tersine henüz ne olduğu konusunda bir bilgi yoktur
(Schröger ve diğ. 2014). Bu mekanizma hem tekrarlı verilen düzenli işitsel bilgideki
düzenliliği fark etmeyi hem de bu gösterim ile uyumsuz olan yeni uyaranın farklı
olduğunu fark etmeyi gerektirir. Buna benzer olarak işitsel ortam analizi de yeni
gelen işitsel bilginin daha önceki deneyimlerden oluşmuş gruplamalardan hangisine
katılabileceğini bilmeyi gerektirir, bu durumda hem işitsel ortam analizi hem de
işitsel uyumsuzluğu fark etme mekanizması uyarılma paterninin geçmişini bilmeyi
gerektirmektedir (Schröger ve diğ. 2014). Uyarılma paterninin geçmişini bilmek
işitsel düzenliliği fark etme ile yakından ilgilidir, çünkü hem işitsel ortam
analizindeki işitsel gruplar, hem de işitsel düzensizliği fark etme mekanizmasındaki
temel gruplandırma işitsel düzenlilik üzerine kuruludur.
2.2. İşitsel Düzenlilik
Bahsedildiği üzere işitsel dünyadaki birden çok kaynaktan gelen sesler karmaşık
ve üst üste binerek gelmektedirler ve işitme sistemi bu karmaşık uyaran içerisinde
gruplamalar yapmaktadır, gruplamalar için işitsel düzenliliklerin fark edilmesi
gerekir. Örneğin kalabalık bir ofiste telefonun sesini duyabilmek, yoğun trafik
7
gürültüsünde bize doğru yaklaşan aracın korna sesini fark edebilmek rastgele
sıralanan seslerin arasından düzenliliği çıkarabilmeye bağlıdır. İşitsel objeler devinim
halindeki işitsel çevreden gelen yeni bilgilerin işlemlenmesi için de temel
oluştururlar, yeni gelen bilgiler var olan şablonlar ile karşılaştırılırlar, bir farklılık
görülmesi yeni bir işitsel olayın gerçekleştiği anlamına gelmektedir. Yani düzenli bir
paternin ardından gelen uyumsuz uyaran yeni bir işitsel olayın sinyallerini
vermektedir.
Düzenin içindeki düzensizliğin fark edilmesi otomatik bir süreçtir, aslında
yeniliğin fark edilmesi türlerin hayatta kalması için hayati öneme sahip olduğundan
bu mekanizmanın dikkat dışı süreçlerde gerçekleşmesi anlaşılır bir bulgudur. Düzen
içindeki düzensizliği fark etmenin elektrofizyolojik gösterimi Eşleşmeyen Negatiflik
Cevabı (Mismatch Negativity Response, MMN)’dır. Näätänen ve diğ. (1978) standart
odd-ball paradigmasında hem dikkat verilen hem de dikkat verilmeyen kulaktaki
aykırı uyarana (standart sesten şiddet ve frekans aykırılıkları oluşturulmuştur)
cevapta N1 cevabının başlangıç zamanının gerisinden başlayıp yaklaşık 200 ms
devam eden bir negativite gözlemlemişlerdir. Bu bulguyu standart uyaranların
oluşturduğu mental patern ile uyumsuz bir duyu girdisi ile karşılaşıldığında sistemin
otomatik olarak bunu fark ettiğinin göstergesi olarak yorumlamışlardır. Uyumsuzluk
Negativitesi Cevabı (Mismatch Negativity Response, MMN) olarak tanımladıkları bu
cevabın temporal bölgelerdeki amplitüdünün verteks kayıtlarındakinden daha büyük
olduğunu görüp, bu bulgunun işitsel uyaran farklıklarını fark etme süreçlerinin
birincil ve ikincil işitsel kortikal alanlarda gerçekleşmekte olduğunu düşündürdüğünü
belirtmişlerdir.
Sonraki çalışmalarda MMN cevabı standart ve aykırı uyaran arasında farklılık
oluşturacak başka özellikler değiştirilerek çalışılmıştır. Örneğin Paavilainen ve diğ.
(1989) aykırı uyaranın lokalizasyon değişikliklerini hem serbest sahada hem de
kulaklıklarla şiddet farklılıkları yaratarak sağladıkları çalışmalarında standart uyaranı
katılımcının tam karşısından, aykırı uyaranları ise sağ taraftan 10, 45 ve 90 derecelik
açılarla sunmuş, uyumsuz uyaranların MMN cevabını oluşturduğunu görmüşlerdir.
Sonuçlar araştırmacılar tarafından ses kaynağının lokalizasyonun kodlandığı ve bu
lokasyondaki değişikliğin otomatik olarak fark edildiği şeklinde yorumlanmıştır. Ses
sıralarında düzen oluşturan süre özelliğinin bozulması da MMN cevabını
8
oluşturmaktadır. Örneğin Grimm ve diğ. (2004) 200 ms ve 1000 ms süreli seslerden
oluşan düzenli ses grubundan % 40 oranında süre uzatması yaparak aykırı uyaranlar
oluşturmuş, hem aktif dinleme hem de pasif dinleme fazlarında katılımcıların MMN
cevapları incelenmiştir. Analizlerde 1000 ms’lik uyaranlar arasına yerleştirilen aykırı
uyaranlar yalnızca dikkat verilen fazda elde edilirken, 200 ms’lik uyarandaki
aykırılığın hem pasif hem aktif fazda MMN oluşturduğu gözlemlenmiştir.
Araştırmacılar, bu sonuçların kısa süreli seslerin duyu temelli, uzun süreli seslerin ise
bilişsel mekanizma temelli işlemlenmesine, bu yüzden uzun süreli seslerdeki
uyumsuzlukların ancak dikkat süreçleri kapsamında fark edilmesine, kısa süreli
seslerdeki değişikliklerin ise dikkat süreçleri dışında da işlemlenmesine bağlı
olduğunu belirtmişlerdir.
MMN cevabı konuşma uyaranları kullanılarak da incelenmektedir. Örneğin Kraus
ve diğ. (1993a) 7-11 yaş arasındaki çocukların ve yetişkinlerin /da/ ve /ga/
uyaranlarının standart ve aykırı uyaran olduğu bir oddball paradigmasını kullanarak
MMN cevaplarını incelemiş, her iki grupta da MMN cevaplarını gözlemişlerdir.
Çocuklarda /ga/ uyaranının belirgin bir N1-P2 cevabı oluşturmamış olmasına rağmen
MMN cevaplarının yetişkinlerdekinden daha büyük amplitüdlü olmasının, işitsel
sistemin önce zorunlu cevaplarının sonra daha üst seviye işlemleme cevaplarının
geliştiği şeklinde hiyerarşik bir süreci içermek zorunda olmadığının bir göstergesi
olduğunu belirtmişlerdir. Benzer başka bir çalışmada ise Kraus ve diğ. (1993b) /da/
hecesindeki F2 ve F3 formantlarında değişiklik oluşturarak aykırı uyaran elde etmiş,
çocuklarda ve yetişkinlerde bu aykırı uyaranın MMN cevapları oluşturduğunu,
çocuklarda bu cevapların amplitüdlerinin yukarıda bahsedilen çalışmaya benzer
şekilde daha büyük olduğunu bulmuşlardır. Araştırmacılar algısal olarak çok küçük
olan bu formant farklılıklarının işitme sistemi tarafından fark edilebilirliğinin
ölçülebildiğini gösteren bu yöntemin işitsel algısal bozuklukları olan çocukları
değerlendirmek için de kullanılabileceğini önermişlerdir.
Seslerin akustik özelliklerinin yanı sıra suprasegmental özellikleri de işitsel sistem
tarafından işlemlenmektedir. Örneğin bir kelime artiküle edilirken kullanılan
intonasyon paterni onun duygu içeriğini (tepkili veya nötr) ve yapısını (soru yapısı
veya ifade yapısı) belirler. Tonal dillerde entonasyon paternleri kelimelerin semantik
içeriklerini bile değiştirmektedir. Bu yüzden seslerin incelikli spektro-temporal
9
özelliklerinin yanı sıra nispeten daha uzun zamansal aralıklarda değişim gösteren
intonasyon paterni de oldukça büyük öneme sahiptir. Yapılan çalışmalarda
söylemlerin intonasyon paternlerindeki farklılıkların da işitsel sistem tarafından
dikkat dışı süreçlerde fark edilebildiği gözlenmiştir. Örneğin Wang ve diğ. (2012)
çalışmalarında perde bakımından sabit ilerleyen farklı formant, şiddet ve perde
özelliklerine sahip Çince ünlü sesleri sıralamışlar, ses sıralarının aralarına aykırı
uyaran olarak ses perdesi bakımından yükselen ve alçalan sesler yerleştirmişlerdir.
Pasif dinleme sırasında bu yükselen ve alçalan intonasyon paternleri MMN cevabını
oluşturmuştur. Alçalan konturun MMN cevap amplitüdünün yükselen konturdan
daha büyük olduğu, benzer bir şekilde de aktif ayırt etme görevinde de bu kontur
uyumsuzluğunun fark edilmesi sırasındaki reaksiyon zamanlarının daha kısa olduğu
bulunmuştur. Araştırmacılar bunun literatürdeki diğer çalışmalarda da bulunmuş olan
alçalan konturların daha kolay fark edilmesi ile bağlantılı olduğunu belirtmişlerdir.
Yukarıda bahsedilen çalışmalardaki ses uyaranları konuşma sesleri dışında günlük
hayatta karşılaşılmayan seslerdir, peki günlük hayattaki düzenli sesler arasındaki
aykırı sesler de MMN mekanizmasını harekete geçirmekte midir? Bu araştırma
sorusu Winkler ve diğ. (2003) tarafından ilginç bir çalışma dizaynında incelenmiştir.
Çalışmada aynı anda sokak gürültüsü, bir film sesi ve ayak sesleri üç farklı ses
kaynağı olacak şekilde verilmiştir. Katılımcılar film izlerken ayak seslerinin ritmik
paterninde uyumsuzluklar yaratılmış ve aynı anda sokak gürültüsü verilirken kortikal
kayıtlar yapılmıştır. Bu ayak seslerindeki uyumsuzluklar var olan işitsel görev (film
izleme) ile ilgili olmamasına rağmen MMN cevaplarını oluşturmuştur. Araştırmacılar
bu sonuçların, ortamdaki ses gruplarının var olan mental görev ile ilişkisi olmasa bile
farklı işitsel kaynaklara ayrıştırılabildiğini göstermekte olduğunu belirtmişlerdir.
Ayrıca araştırmacılar tarafından önerildiğine göre çevredeki sesler yalnızca hedef ve
arka plan sesleri olarak değil, arka plan sesleri de kendi aralarında ayrışmaktadır. Bu
çalışma hedefte olmayan arka plan seslerinin de ayrı ayrı işlemlenebildiğini, hem de
MMN cevabının yalnızca sentetik seslerin değil, günlük hayattaki ses kaynaklarının
da birbirlerinden ayrılabilmesinin bir göstergesi olduğunu vurgulamaktadır.
MMN cevabı, yukarıda verilmiş olan örnekler göz önünde bulundurulduğunda,
işitme sisteminin tekrarlı bir uyarandan herhangi bir şekilde farklı olan bir uyaran ile
karşılaştığında, oluşturulmuş olan mental patern ile uyumsuz bir işitsel girdinin
10
varlığını fark etmesinin göstergesi olarak düşünülebilir. Aslında bir çok
araştırmacının da belirttiğine göre MMN cevabı farklılığı fark etme mekanizmasının
yanı sıra, belki bundan daha çok, ardı ardına belirli bir kuralı takip ederek gelen
seslerin içerisindeki düzeni fark edip bu düzenin dışında bir işitsel olay
gerçekleştiğinde işitme sisteminin bunu dikkat dışı süreçlerde fark edebilmesinin
cevabıdır. Nitekim MMN cevabı soyut bir kurala göre ardı ardına sıralanmış sesler
ve içerisine yerleştirilmiş bu kuralı takip etmeyen işitsel uyaranların oluşturduğu
odd-ball paradigması uygulandığında da elde edilmiştir. Örneğin Tervaniemi ve diğ.
(1994)’nin çalışmasında frekans bakımından düzenli olarak alçalan sıralı seslerden
gruplar oluşturularak bu gruplar ardı ardına verilmiştir, aykırı uyaranlar (düzenli
olarak alçalan frekans ilişkisini bozacak şekilde yani azalmak yerine artan veya
kendini tekrar eden frekansta sesler) ise bu ses sıralarının aralarına yerleştirilmiştir.
Benzer bir kural da kompleks bir ses türü olan shephard seste oluşturulmuş ve
katılımcıların MMN cevapları incelenmiştir. Aykırı uyaranlar hem sinüzoidal ses
sıralarında hem de shephard seste MMN oluşturmuştur, yani seslerin dizilimindeki
soyut kurallar fark edilmiş, bunun dışında gerçekleşen uyaran ise bu kural ile
uyumsuz ve bu sebeple de yeni bir işitsel olayın gerçekleşmekte olduğunu belirten
bir uyaran olarak tanımlanmıştır. Yükselen ve sabit giden aykırı uyaranın
oluşturduğu cevapların amplitüdleri de birbirinden farklı olup, yükselen aykırı
uyaran cevabının daha büyük olduğu gözlenmiştir. Araştırmacılar bu bulgunun aykırı
uyaranın yükselen frekanslı ses olması durumunda sabit gitme durumuna göre daha
belirgin bir kural aykırılığı taşımasına bağlı olduğunu belirtmişlerdir. Shephard tone
kompleks sesinin oluşturduğu cevapların daha büyük olmasını ise kompleks ses
olması
sebebiyle daha kalabalık
bir nöral
populasyonu
aktive
etmesine
bağlamışlardır. Sonuç olarak oluşturulan bu yapay kural işitme sistemi tarafından
dikkat dışı süreçlerde fark edilmekte, daha belirgin fark edilen aykırılıklar ve daha
fazla nöral populasyonun aktive olduğu aykırılıklar daha büyük nöral cevaplar
oluşturmaktadır.
Birbiri ardına frekans bakımından azalma kuralından daha karmaşık ses dizilim
kuralları da işitsel sistem tarafından fark edilebilmektedir. Örneğin Paavialinen ve
diğ. (2001) “yüksek frekanslı sesten sonra yüksek şiddetli ses gelir” ve “yüksek
frekanslı sesten sonra düşük şiddetli ses gelir” kuralına göre dizilen farklı
11
frekanslardaki
seslerin
yerleştirdiklerinde
bu
aralarına
kuralın
paradigmanın
tersi
MMN
olacak
şekilde
cevaplarını
uyaranlar
oluşturduğunu
göstermişlerdir. Bendixen ve diğ. (2008) benzer bir çalışmada kısa- uzun ve yüksekalçak frekanslı dört uyaranı iki kurala göre sıralamışlardır. Birinci kural kısa
uyarandan sonra alçak frekanslı sesin, uzun uyarandan sonra yüksek frekanslı sesin
gelmesi, ikinci kural ise kısa uyarandan sonra yüksek frekanslı, uzun uyarandan
sonra alçak frekanslı sesin gelmesi olarak belirlenmiştir. Her iki kurala göre sıralanan
ses grupları aralarında hiçbir kurala uymayan sesler ile ayrılmış, kurallara uygun olan
ses sıralarının aralarına ise geçerli olan kuralın tersi kurala göre yerleşen aykırı
uyaranlar eklenmiştir. Bu paradigma pasif dinleme fazında ve aktif aykırı uyaran
ayırt etme fazlarında katılımcılara sunulmuştur. Bunlara ek olarak aykırı uyaranların
ses dizisindeki yerleri (erken veya geç) de değiştirilmiş, cevaplar üzerindeki etkileri
değerlendirilmiştir. Sonuçlarda pasif dinlemede MMN cevaplarının aykırı uyaran
yalnızca geç pozisyonda olduğu zaman anlamlı olduğu, aktif aykırı uyaran tespitinde
ise reaksiyon zamanlarının geç pozisyonlar için daha kısa olduğu görülmüştür. Bu
bulgu var olan kuralın sistemde sağlamlaştırılması için belirli bir süre tekrar etmesi
gerekmesinden kaynaklanmaktadır. Araştırmacılar çalışmada kullanılan kuralın
dinamik olarak ortaya çıkan ve kaybolan (birinci ve ikinci kural aynı uyaran bloğu
içerisinde tekrar tekrar belirmiştir) özelliği sebebiyle işitsel sistem üzerine daha fazla
yük getirdiğini, aktif ayırt etme fazında şans seviyesinin üstünde cevaplar alınsa bile
dikkat dışı süreçlerde sistemin bu kuralları fark edebildiğini belirtmişlerdir.
Seslerin birbirleri ardına gelirken izlediği kuralları fark etme becerisi veya bu
kuralların sistemdeki yerleşikliği kişinin sıklıkla maruz kaldığı ses paternleri ile de
ilgilidir. Örneğin Tervaniemi ve diğ. (2001) farklı frekans aralıklarını kapsayan fakat
melodik olarak yükselip sonra düşen beş elemandan oluşan ses sıraları
oluşturmuşlardır, böyle bir uyaranın bir kelimenin farklı insanlar tarafından
söylenmesine benzetilebileceğini belirtmişlerdir. Aykırı uyaran ise bu kuralı bozan
dördüncü ses olmuştur. Bu uyaranlar onüç profesyonel müzisyen ve yedi müzisyen
olmayan katılımcıya sunulmuş, paradigma sırayla pasif dinleme, aktif dinleme, pasif
dinleme şeklinde uygulanmıştır. İlk pasif dinleme fazında belirgin bir MMN
görülmezken aktif ayırt etme fazından sonraki ilk pasif fazda aktif dinlemede yüksek
puan alan gruptaki katılımcılarda MMN ortaya çıktığı, ve sonraki pasif fazlarda bu
12
MMN amplitüdünün artış gösterdiğini bulmuşlardır. Bunun tersi olarak ilk aktif
fazda düşük performans gösteren gruptaki katılımcılarda sonraki fazlarda deneyim
kazansalar bile MMN cevaplarının oluşmadığını görmüşlerdir. Gruplardaki müzisyen
sayıları birbirinden farklı olmuştur, yüksek performans grubundaki müzisyenlerin
sayısı daha fazladır. Araştırmacılar işitsel bir kuralın bu müzisyenlerde ilk aktif
dinleme sonrasında pasif dinlemede de aykırılıkları fark edebilecek derecede
sağlamlaştırdığını, fakat çoğunluğu müzisyenlerden oluşmayan düşük performans
grubunun bu deneyimden faydalanamadığını belirtmişlerdir. Araştırmacıların
belirttiğine göre yüksek ve düşük performans gruplarındaki müzisyenlerin müzikal
geçmişleri de birbirinden farklı olmuştur, yüksek performans grubundaki
müzisyenler birbirlerinin ürettikleri sesleri referans alarak improvizasyon yapan
müzisyenler; alt performans grubundaki müzisyenler ise daha çok belirli nota ve
melodik kalıplarla çalışan klasik müzik eğitimi alan müzisyenler olmuştur. Bu
bulgular da insanların deneyim kazandıkları ses özelliklerine daha hassas
olduklarının göstergesi olarak yorumlanmıştır.
Hem konuşmada hem de müzikte ritmik özellikler mevcuttur fakat özellikle her
bir zamansal aralıktaki ses sayısının belirli bir kurala göre düzenlenmesi, beklendiği
üzere müzisyenler için daha önemlidir. Nitekim Van Zuijen ve diğ. (2005) müzisyen
ve müzisyen olmayan katılımcılarla yaptıkları çalışmada dört farklı frekansta
gruplanmış, süreleri farklı olan sesleri gruplar halinde vermişlerdir. Birinci durumda
her bir grubun toplam süreleri birbirinin aynısı, grupları oluşturan seslerin süreleri ise
grup içinde aynı fakat gruplar arası farklı, grupların eleman sayıları ise birbirlerinden
farklıdır, aykırı uyaran ise grubun toplam süresini aşan bir sestir. İkinci durumda ise
her bir grubun toplam süresi birbirinden farklıdır, seslerin süreleri grup içinde aynı,
gruplar arası farklıdır, birinci durumun tersi olarak gruptaki ses sayısı her grupta
aynıdır (dört ses), aykırı uyaran ise beşinci sesin varlığıdır. Yani birinci durumda
grupların süreleri sabit tutulmuş, bu sürenin aşılmasına sebep olan uyaran aykırı
uyaran olmuş, ikinci durumda ise gruplardaki eleman sayıları sabit tutulmuş, bu
sayıyı aşan beşinci uyaran aykırı uyaran olmuştur. Sonuçlarda MMN cevapları
birinci durumda (süre uyumsuzluğu) her iki grupta da oluşurken ikinci durumda (sayı
uyumsuzluğu) yalnızca müzisyen olan grupta görülmüştür. Araştırmacılar bu
sonuçları kompleks seslerin oluşturduğu işitsel çevrede seslerin zamansal
13
özelliklerini takip etme (seslerin süreleri) becerisinin müzikal deneyimden bağımsız
gelişebilmesine, fakat belirli bir zamansal aralıkta gerçekleşen işitsel uyaran sayısını
(müzikte her bir ölçekteki ses sayısı, vuruş) takip etmenin ise müzikal beceri ile
gelişmesine bağlamışlardır.
Yukarıdaki çalışmalar MMN’nin farklılığı fark etme cevabı olduğu düşüncesine,
var olan düzenin bozulmasını fark etme cevabı olduğu fikrini de eklemektedir.
Nitekim Winkler (2007) MMN hakkında yazdığı kapsamlı yazısında seslerin soyut
kurallara göre dizildiği durumda kural ile uyumsuz bir sesin MMN cevabı
oluşturduğu çalışmaların, standart ses tanımını “tekrarlayan ses” ifadesinden “sesler
arasındaki düzenli ilişki” haline genişleterek aykırı uyaran tanımını “sesin bir
özelliğinin değişmesi” yerine “sesler arasındaki dizilim kuralını bozma” haline
getirdiklerini belirtmektedir.
MMN cevabı sesler arasındaki düzenin fark edilmesinin indirekt olarak
değerlendirilmesini içermektedir; sistem sıralı sesler arasındaki düzeni bozan bir sesi
fark edebiliyorsa bu düzenin de fark edildiği anlamına gelmektedir (Costa-Feidella,
2011). Bu durumda düzenliliğin işitsel sistemde nasıl kodlandığı sorusu akla
gelecektir. Bu kodlamanın gösteriminin Tekrar Pozitivitesi (Repetition Positivity,RP)
olduğu düşünülmektedir. Haenschel ve diğ. (2005) ardı ardına gelen ses dizisinin
sonuna farklı bir frekansta ses eklemiş, bunun ardından ise bu farklı sesin ardı ardına
gelmesini sağlamışlardır. MMN odd-ball paradigmasına benzeyen bu paradigmada
ilk aykırı uyarandan sonra aykırı uyaranın kendisi tekrar ettirilerek standart uyaran
haline gelmiştir. Böylece aykırı uyaran belirli bir tekrardan sonra standart uyaran,
standart uyaran ise belirli bir tekrarsızlıktan sonra aykırı uyaran haline gelmektedir.
Bu uyaranlara cevaplar incelendiğinde tekrarlı uyaran ile P50 ve P2 amplitüdünde
artış, N1 amplitüdünde ise azalma gözlemlemişlerdir. Bu cevap komponentleri birlikte
incelendiğinde 50-250 ms uyaran sonrası zamansal aralığında bir positivitenin
gerçekleştiği (RP), standart uyaranın tekrar sayısının artmasıyla bu cevabın
büyüdüğü sonucuna varmışlardır. MMN cevabının da artan standart uyaran tekrarı ile
büyüdüğü, fakat bu büyümenin sebebinin büyüyen RP cevabı olduğu çünkü artan
tekrar ile aykırı uyaranın oluşturduğu cevabın negativitesinin değişmediği
belirtilmiştir. Araştırmacılar RP’nin işitsel hafızaların oluşumunun bir göstergesi
olduğunu belirtmişlerdir.
14
Daha sonraki bir çalışmada Costa-Feidella ve diğ. (2011) RP cevabında zamansal
düzenliliğin etkisini incelemek için Haenschel ve diğ. (2005) çalışmasındaki uyaran
paradigmasındaki uyaranlar arası süreleri hem sabit tutmuş, hem de düzensiz olarak
değiştirmiş ve bu değişimin RP amplitüdleri üzerindeki etkisini incelemişlerdir.
Düzenli durumda tekrar arttıkça hem standart hem aykırı uyarana P50 cevaplarının
büyüdüğünü, düzensiz durumda ise tekrar artsa da amplitüdlerde değişimin
olmadığını, P2 cevabının hem düzenli hem düzensiz durumda tekrar arttıkça
büyüdüğünü, N1 cevabının ise düzenli durumda standart uyaran tekrarı ile
küçüldüğünü,
aykırı uyaran tekrarının ise her iki durumda da N1 cevaplarını
büyüttüğünü görmüşlerdir. RP cevabının ise düzenli durumda daha erken latanslı
ortaya çıktığını bulmuşlardır. Sonuç olarak düzenli aralıklarla gelen seslerin işitsel
sistemde beklentileri (predictions) düzensiz aralıklı uyarıma göre daha sağlam
oluşturduğu, ve bu beklentilerin RP cevabının pozitif komponentlerinin (P50 ve P2)
amplitüdlerini büyüttüğü belirtilmiştir.
Baldeweg (2007) beklentilerin MMN cevabının oluşumundaki yeri üzerine
hazırladığı yazısında beklentilerin kodlanmasının hiyerarşik olarak düzenlenmiş
işlem basamakları arasında bilgi paylaşımı için kullanıldığını, bunun ise duyusal
bilginin olası sebeplerini bilmeyi sağladığını belirtmiştir; nitekim belirttiğine göre bu
algının temel fonksiyonudur. Buna göre hiyerarşik seviyelerin her biri aşağı
seviyelerden girdi, yukarı seviyelerden ise beklentiler hakkında bilgi alır, güncel olan
beklenti dışında bir olay gerçekleştiğinde alt seviyelerden yukarıya bir hata sinyali
iletilir, bu mesaj beklentilerin tekrar düzenlenmesini sağlar. Yukarı seviyelerden ise
aşağıya yeni beklentiler aktarılır, bu şekilde beklenti hatası (prediction error)
bastırılmış olur (supression of prediction error). Algısal öğrenme de beklentilerin
tekrar düzenlenip optimize edilmesidir, optimizasyon ise uyaran tekrarı karşısında
beklenti hatalarının azalmasıdır. Beklenti hatalarının baskılanmasının fizyolojik
çıktısı tekrar supresyonudur (repetition supression).
Anlaşılacağı üzere MMN cevabı ile RP cevabı birbirleri ile bağlantılı olarak
oluşmaktadırlar. RP bir düzenliliğin işitsel sistemde oluştuğunu gösterirken MMN
ise daha yüksek bir hiyerarşik basamakta gerçekleşmekte olup düzen ile aykırılık
oluşturan bir uyaranın fark edildiğinin göstergesidir. Aslında Malmierca ve diğ.
(2015) farklı kaynaklardan alıntılar yaparak oluşturduğu kapsamlı derleme
15
çalışmalarında temel düzeyde aykırılığı fark etme cevaplarının korteksin altındaki
bölgelerde de elde edildiğinden bahsetmektedirler. Fakat karmaşık kurallar ile
aykırılık oluşturan uyaranların fark edilmesinin bu alt seviyelerde gerçekleşmediğini
belirtmektedirler.
MMN cevabı düzen içinden gelen aykırılığın (düzenin bozulması), RP cevabı ise
temel özellikler düzeyinde oluşan düzenliliklerin fark edilmesinin cevabıdır. Fakat
günlük yaşamda sıklıkla karşılaşılan durumlardan bir tanesi de düzensizliğin içinden
oluşan
ve/veya
kaybolan
düzenliliklerdir.
İşitsel
çevreler
devamlı
olarak
değişmektedir ve işitsel sistemin değişken olarak iki kulağa gelen bilgiyi sesi
oluşturan kaynaklara ayrıştırması, bu kaynakları lokalize etmesi, tanıması ve uygun
şekilde tepki vermesi gerekir, bu süreçteki önemli bir ipucu zamansal sınırların fark
edilmesidir; bu sınırlar işitsel objelerin başlangıç ve bitiş zamanlarıdır (Chait ve diğ.,
2007). Zamansal sınırlar bazen düzenli bir işitsel ortamın daha önce elde edilmiş
gösterimlerine aykırılık olarak (MMN de olduğu gibi) bazen de rastgele değişim ve
düzenli bir patern arasında geçiş olarak (örneğin rastgele oluşan ve devam eden arka
plan gürültüsü içerisinden beliren bir işitsel obje) ortaya çıkabilir (Chait ve diğ.,
2008). Sınırların fark edilmesi bazen de işitsel bir ortamdaki seslerin beklenen
değişimlerinden beklenmeyen aykırılıklar gerçekleştiğinde bunları fark etmek
şeklinde de olabilir, bu aykırılıklar yeni bir işitsel kaynağın ortaya çıktığını
göstermektedir (Chait ve diğ., 2007). Chait ve diğ. (2007) günlük hayatta seslerin
genelde düzenli ve belirgin aralıklarla oluşmadığını, seslerdeki değişimlerin devinim
halindeki dalga formu üzerinde gerçekleştiğini ve dinleyicilerin bu devinim halindeki
dalga formu üzerinde beliren işitsel objelerin sınırlarını belirlemek zorunda
olduklarını belirtmişlerdir. Düzensizliğin içinden oluşan düzeni ve düzenin ardından
gelen düzensizliğin fark etmeyi değerlendirmek için yaptıkları bu MEG çalışmasında
belirli bir grup sesin rastgele sıralandığı ses dizisi ve tek bir frekansın ardı ardına
sıralandığı ses dizileri oluşturmuş ve bunları ardı ardına eklemiştir; katılımcılar başka
bir görev ile ilgilenirken bu uyaranlar verilmiş, kortikal kayıtlar yapılmıştır.
Analizlerde sabit kısımdan rastgele kısma geçişe ve rastgele kısımdan sabit kısma
geçişe kortikal yanıtların oluştuğunu görmüşlerdir. Yani zamansal sınırların,
bağlantılı olarak da işitsel objelerin varlığı işitsel sistem tarafından dikkat dışı
süreçlerde fark edilebilmektedir. Bu fark etmenin kortikal kaynaklarının ve
16
zamanlamasının farklı olduğu bulunmuştur; sabit kısımdan rastgele kısma geçiş 70
ms ve 150 ms’de iki cevap oluştururken (bu cevapların EEG’nin P1 ve P2
cevaplarına karşılık gelmekte olduğu belirtilmiştir), tersi durumda ise geçiş sonrası
150 ms.’de tek bir cevabın oluşturmuştur (EEG’de N1 cevabına karşılık
gelmektedir.). Bunun yanı sıra bu iki cevabın kaynaklarının da farklı olduğu
bulunmuştur. Dikkat çeken nokta sabit-rastgele geçişinin cevabının daha erken
latanslı olmasıdır, araştırmacılar bunun sabit-rastgele geçişinin fark edilmesinin daha
kolay ve hızlı (sabit ilerleyen ses dizisinden sonra gelen ilk rastgele ses işitsel
sınırları belirtir), rastgele-sabit geçişinin fark edilmesinin ise daha yavaş (işitsel
sınırın belirlenmesi için en az 1 sabit uyaran çifti süresi geçmelidir) olmasına bağlı
olduğunu belirtmişlerdir. Araştırmacılar elde ettikleri cevapların latansları ve
elektrofizyolojik çıktısı oldukları bilişsel mekanizma bakımından MMN cevabının
bir ön basamağı olabileceğini belirtmişlerdir.
Chait ve diğ. daha sonra yaptıkları başka bir çalışmada (2008) düzenliliği
oluşturan özelliği daha karmaşık hale getirerek ardı ardına sıralanmış üç sesten
oluşan grubun tekrarlanması ile işitsel obje (düzenli sıra) oluşturmuşlar, bu düzenli
sıra ile daha önceki çalışmalarında oluşturdukları rastgele ve sabit ses kısımları
arasındaki geçişlerin fark edilmesini incelemişlerdir. Sabit-düzenli geçiş Transmanyetik (TM) 50 ve TM100 cevaplarını oluştururken düzenli-sabit geçiş TM100 ve
TM150 cevaplarını oluşturmuştur, bu cevapların nöral kaynakları da farklı
bulunmuştur. Düzenli-rastgele geçiş TM50 ve TM150 cevaplarını oluştururken
rastgele-düzenli geçiş ise geçişten sonra 240 ms’de TM100 cevabı oluşturmuştur, bu
cevapların da nöral kaynaklarının farklı olduğu bulunmuştur. Ayrıca rastgele-düzenli
geçiş cevabını latansı da daha geçtir, bunun sebebi de düzenli paternin fark edilmesi
için daha fazla uyarana ihtiyaç olunmasındandır. Nitekim katılımcılar arası standart
sapması en yüksek olan cevap latansı da rastgele-düzenli geçiş latansıdır,
araştırmacılar bunun katılımcıların kullandıkları dinleme ve fark etme stratejilerinin
farklılığına bağlamışlardır. Araştırmacılar sonuç olarak önceki çalışmalarını da göz
önünde bulundurarak TM50 cevabının bir düzenin bozulma cevabı olduğunu,
TM100 cevabının ise yeni bir düzenin fark edilmesinin cevabı olabileceğini
belirtmişlerdir. Bir düzenin bozulup yeni bir düzenin gerçekleşmesi durumunda da
her iki cevabın oluştuğunu (sabit-düzenli geçişte) belirtmişlerdir, fakat düzenli-sabit
17
geçişte beklendiğinin tersine TM50 cevabı gözlenmemiştir; araştırmacılar bunun
TM50 cevabının fark edilebildiği düzen bozulmalarının sınırlı olmasına veya
nöronların refraktör özelliği ile ilgili olmasına (ardı ardına sabit uyaranı işleyen
nöronların düzenli paternin ilk kısmında büyük cevap oluşturması) bağlı
olabileceğini belirtmişlerdir.
2.3. İşitsel Düzenlilik, Gürültüde Konuşmayı Anlama ve İntonasyon
Gürültüde konuşmayı anlama gündelik hayatta sıklıkla karşılaşılan durumlarla
başa çıkılmasını sağlar. Kalabalık bir toplantıda karşımızdaki kişi ile konuşmayı
sürdürmek, gürültülü bir alışveriş merkezinde bu gürültünün içinden gelen ismimizi
fark edebilmek, yoğun trafik gürültüsünün içinde bizi uyarmak için çalınan araç
kornasının sesini fark edebilmek gürültüde sinyalleri ayırabilmeyi gerektirmektedir.
Chandrasekaran ve diğ. (2009)’a göre sıklıkla gürültülü çevrelerde gerçekleşen
sözel iletişim oldukça zor bir görevdir, çünkü hedef mesaj ile çevre gürültüsünün
akustik özellikleri üst üste binmektedir; fakat işitme sisteminin kendi aktivitesini
modüle ederek çevre koşullarına adapte olabilme özelliği sayesinde bir çok durumda
iletişim devam eder. İnsan günlük çevresinde genelde bu idealin altında dinleme
koşullarındadır (Mc Cullagh ve diğ. 2012). Shinn-Cunningham ve Best (2008) farklı
literatür bulgularını derledikleri kapsamlı yazılarında sosyal ortamda kelimelerin
uyumsuz konuşma sinyalleri ile birlikte oluştukları için kelimeleri tutarlı ses
gruplarına (sound streams) birleştirmenin bazen zor olduğunu ve özellikle birden çok
konuşmacı varsa istenmeyen konuşmacıdan gelen kelimelerin hedef konuşmacının
konuşmasının algılanması ile karışabildiğini belirtmektedir. Araştırmacılar bu
sebeple dinleyicilerin dikkat verilen mesajın parçalarını diğer seslerin maskelemeleri
sebebiyle genelde kaybettiklerini,
fakat hafızada tutulan mesajla ilgili bilgileri
kullanarak bu boşlukları doldurabildiklerini belirtmektedirler.
Gürültülü ortamlarda hedef konuşmayı filtreleyebilmek için bu hedef sesin belirli
özellikleri kullanılır. Hedef sesin bu özelliklerinin işitsel düzenlilikleri oluşturduğu
düşünülebilir, nitekim Winkler ve diğ. (2009) göre sinyaldeki düzenlilikleri
yakalamak gürültüde anlamanın altında yatan ana sistemdir. İşitsel sistem için önemli
bir düzenlilik formu perde bilgisidir, işitsel objelerin oluşturulmasını, konuşmacının
tanınmasını sağlar (Baumann ve Belin, 2010). Örneğin Van Noorden (1975)
tarafından yapılmış klasik ses dizisi ayrımı deneyinde farklı frekanslara sahip A ve B
18
sesleri ardı ardına verilirken frekans farklılığı artırılıp sunum hızı artırıldığında
katılımcılarda iki farklı ses dizisinin aynı anda oluşmakta olduğu algısı oluşmuştur.
Parbery-Clark ve diğ. (2011) göre iki farklı işitsel ses grubu arasındaki Fo
farklılığının artırılması durumunda bu iki grubu ayırt etmenin yükselmesi ses
perdesinin gürültüde konuşma algısındaki önemini gösterir. Konuşma seslerinde de
frekans bilgisi ses dizilerinin ayrımında kullanılan bir özelliktir; Drullman ve
Bronkhorst (2004) aynı anda oluşan konuşma sesleri arasındaki perde farklılığını
artırdıklarında ayırt etme yüzdelerinin yükseldiğini görmüşlerdir. Benzer şekilde
Darwin (1975) farklı perde aralıklarına sahip konuşma dizilerinin birbirlerinden
ayrılmasının aynı perde aralığına sahip konuşma dizilerine göre birbirlerinden daha
rahat ayrıldıklarını bulmuştur (Noteboom 1997’de yer almıştır.)
Sesleri perde özellikleri bakımından gruplamanın gürültüde konuşmayı ayırt etme
ile ilişkisi için verilebilecek örnekler müzisyenlerdir. Bilindiği üzere müzisyenler
mesleki uygulamalarında sesleri hızlı ve doğru bir şekilde frekansları bakımından
gruplamaları gerekmektedir. Nitekim Parbery-Clark ve diğ. (2011) bir seri
araştırmada müzisyenlerde müzisyen olmayanlara göre daha gelişmiş gürültüde
konuşmayı anlama becerileri gözlediklerini belirterek ( Parbery-Clark, Skoe &
Kraus, 2009, Parbery-Clark, Skoe, Lam &Kraus, 2009, Parbery-Clark, Strait,
Anderson, Hittner, &Kraus, 2011) bu becerinin hedef konuşmacının sesindeki
akustik düzenlilikleri takip edebilme konusunda kendilerine avantaj sağlıyor
olabileceğini söylemişlerdir.
Hedef sinyaller konuşma sesleri olduğunda sesin perdesi, temel frekans
(fundamental frequency, Fo) değerinin algısal karşılığıdır; sesin periyodik olarak
tekrar eden parçasıdır (Song ve diğ. 2011). Fo konuşma sesi spektrumundaki en
alçak frekanslı komponent olup zaman içinde değişiklik göstermektedir. Nolan
(2006)’ a göre Fo konturu yaklaşık olarak konuşmanın perde hareketlerindeki
değişim olarak işitilir. Sesleri gruplamaya yardımcı olur çünkü iki farklı sesin aynı
veya farklı larenks tarafından üretildiğini gösterir (Bregman, 1990). Gürültüde
konuşmayı anlamaya yardımcı olan bir çok akustik özellikten (formantlar, fine
structure vs.) bir tanesidir (Song ve diğ., 2011). Fo, karmaşık ses grupları içerisinde
konuşma seslerinin frekans ve zaman düzleminde gruplandırılmaları için temel
olabilecek bir özelliktir, diğer sesler tarafından maskelendiğinde hedef konuşmacının
19
Fo’su takip edilerek mesaj daha kolay anlaşılabilmektedir (Assmann ve
Summerfield, 2004). Gürültüde konuşmayı anlamanın nöral sistemin sesteki bu
frekans düzenliliğini ne derecede kodlayabildiğine bağlı olduğu söylenmektedir
(Song ve diğ., 2011).
Kalabalık ses grupları içinde hedef mesajın çıkarılması dinleyicinin konuşma sesi
ipuçlarını kullanmasına bağlıdır, hedef konuşmacının Fo’su bunlardan biridir
(Stickney, Assman, Chang & Zeng, 2007). Bağlantılı olarak da konuşma seslerinin
Fo’su gürültüde konuşmayı anlamak için önemli bir akustik ipucudur, çünkü bu
sayede
konuşma
seslerinin
komponentleri
frekans
ve
zaman
düzleminde
gruplanabilir (Brokx ve Noteboom, 1981). Bu bulgular konuşmanın perde
hareketlerinin takip edilmesinin kalabalık ses grupları içerisinden hedefin
ayrılabilmesine yardımcı olduğunu göstermektedir. Noteboom (1997)’a göre
kalabalıkta karmaşık bir şekilde gelen seslerin hangilerinin aynı gruba atanacağı
konusunda konuşmanın perde hareketlerinin de yer aldığı prosodik özellikler yardım
etmektedir. Aynı zamanda konuşmadaki vurgular (yukarıda bahsedildiği üzere perde
hareketleri ile de sağlanmaktadır) konuşma seslerinin karşılıklı konuşma sırasında
hafızada kalmasını güçlendirmektedir (Noteboom, 1997).
Konuşma seslerinin perde hareketleri konuşmayı oluşturan bireysel seslerin
frekans özellikleri ile birlikte oluşur. Nitekim söylemdeki bu perde hareketine
konuşmanın melodisi, linguistik yapılandırılmasına ise intonasyon denmektedir
(Nash, 1973). Konuşmanın perde hareketlerindeki algılanan değişim Fo ile ilişkilidir
(Nolan, 2006). Erkeklerde 80-200 Hz, kadınlarda ise 180-400 Hz arasında konuşma
melodisi yükselme ve düşüşler gösterir; aynı zamanda konuşma seslerinin kendi
frekans değişiklikleri de perde varyasyonları arasına karışıp tanımlanmasını
zorlaştırabilir (Noteboom, 1997). Nitekim perde hareketleri sessiz ünsüzler (/p/, /t/,
/k/ gibi) tarafından kesintilere uğramaktadır, fakat devamlılık ilüzyonu sebebiyle
kesintisiz gibi algılanır (Noteboom, 1997).
Nolan (2006)’a göre intonasyon bir söylemin bilgi yapısını gösterir, önem arz
eden yerleri belirtir; ve soru veya ifade fonksiyonunu gösterir. Buna ek olarak
duygusal içerik de intonasyon sayesinde aktarılmaktadır; arkadaşlık, heyecan veya
tepkisellik gibi yaklaşımları aktarabilir, dinleyiciler entonasyonu kullanarak kisinin
duygu durumunu, yorgunluk, depresyon, heyecan çıkarımları yapabilirler (Nolan,
20
2006). Aslında iki kişi arasındaki konuşmanın sırasını da belirtir; kişiler
söylemlerinin bittiğini veya bölünmeden devam etmek istediklerini entonasyon ile
belirtirler (alçalan veya yükselen perde hareketlerini kullanarak) (Nolan, 2006).
Nitekim perde hareketleri dil gelişimini oldukça erken dönemlerinde kullanılmaya
başlanmaktadır; bebeklerde ağlama davranışının anne davranışlarını etkilediğini
öğrenmenin öncesinde bile ağlamalar melodik karaktere sahiptir ve gelişimsel
dönemin ilk yıllarında bebekler son kısımda yükselen ve alçalan olmak üzere iki
temel perde paternini kazanmaktadırlar (Nash, 1973). İntonasyon paternleri duygu
durumları ve söylem amacı dışında konuşmanın ritmini de sağlamaktadır. Konuşma
sırasında
yazı
işaretleri
olmadığı
için
duraklamalar
zamansal
özellikleri
değiştirmenin yanında perde hareketlerini kullanarak da oluşturulabilir; örneğin
İngilizce ‘de alçalmadan sonra gelen perde yükselmesi bir sınır oluşturur (Nolan,
2006). Benzer şekilde önce yükselip sonra alçalan perde hareketi de söylemdeki
önemli kısmı belirtir (Nolan, 2006)
İntonasyon ses perdesinin kişinin mesajı iletmek için manipule etmesi ile oluşur,
aslında ses perdesi zaman içinde frekans bakımından azalarak ilerler, buna sapma
(declination) denir (Pierrehumbert, 1979). Sonuç olarak konuşmanın perdesi istemli
veya istemsiz olarak değişmekte ve bu değişim konuşmanın melodisi olarak
algılanmaktadır.
Bu
entonasyon
paternlerinin
işitsel
objeleri
oluşturduğu
düşünülebilir, bu durumda yükselen ve alçalan melodilerin rastgele sıralanmış
seslerin ardından geldikleri bir uyaranda bu melodik kısımlar işitsel sistemde
düzenlilik sinyalini oluşturacaktır. Dinleyiciler bu melodileri daha önceki
çalışmalarda bahsedilen; birbirini tekrar eden seslerden oluşan düzenli ses gruplarını
fark ettikleri gibi fark edeceklerdir.
Sonuç olarak gürültüde konuşmayı ayırt etme gürültü içerisindeki düzenlilikleri
fark etmeye bağlıdır. Bu düzenlilik formalarından bir tanesi de sesin perde bilgisi
olup konuşma sesleri için Fo değerine karşılık gelmektedir. Fo değişiminin konuşma
sesleri için karşılığı yaklaşık olarak o konuşmanın entonasyon paternleridir.
Entonasyon paternleri sabit ilerleyen, perde bakımından azalan ve artan formlardadır.
Fo takibi gürültüde konuşmayı ayırt etmek için önemli bir mekanizma ise bu
durumda entonasyon paternlerini birer düzenlilik olarak fark etmek gürültüde
konuşmayı ayırt etmek için önemlidir.
21
Özetlemek gerekirse Chait ve diğ. (2007, 2012)’nin çalışmalarında rastgele
sıralanan seslerin ardından gelen tek bir frekansta kendini tekrar eden ses dizisinin ve
üç farklı frekansta sesten oluşan paternin tekrarı ile oluşan ses dizisi işitsel
düzenlilikler olarak fark edilmekte ve MEG ölçümlerinde N1 cevabının eşdeğeri
olduğu belirtilen kortikal cevapları oluşturmaktadır. Konuşmanın entonasyon
paternleri de işitsel düzenlilikler olarak ele alınabilir. İşitsel düzenliliklerin fark
edilmesi ise gürültüde konuşmayı ayırt etme ile bağlantılı bir süreçtir (Winkler ve
diğ. 2009).
Bu bilgiler ışığında düzenli olarak alçalan ve yükselen frekanslardaki seslerden
oluşan melodiler de intonasyon paternlerine ve bağlantılı olarak Fo hareketlerine
benzedikleri için işitsel sistem tarafından birer işitsel düzenlilik olarak fark
edilecekleri düşünülebilir . Bu durumda alçalan ve yükselen melodik düzenliliklerin
de Chait ve diğ. (2007, 2008, 2012)’nin yapmış olduğu bir dizi çalışmadaki işitsel
düzenlilikleri fark etme cevaplarının EEG ölçümlerindeki eşdeğeri olan N1 cevabını
oluşturması beklenir. Bunun yanı sıra işitsel düzenlilikleri fark etmenin gürültüde
konuşmayı ayırt etme becerisi ile bağlantısı sebebiyle N1 cevaplarının gürültüde
konuşmayı ayırt etme bakımından faklı olan kişilerde farklı olacağı düşünülmektedir.
22
3) GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışma Hacettepe Üniversitesi Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik
Kurulundan GO 14/406-09 karar numaralı 4.9.2014 tarihli etik kurul izni ile Sağlık
Bilimleri Enstitüsü, Odyoloji Anabilim Dalı, Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları
Programı kapsamında doktora tezi olarak yapılmıştır.
3.1. Katılımcılar
Araştırmaya 20-40 yaş arası, nörolojik ve psikiatrik problemi olmayan, psikiatrik
ilaç kullanmayan, eğitim-öğretim programının müzik dersleri dışında sözlü ve/veya
enstrümantal müzikle uğraşmamış olan 22 birey katılmıştır. Geçirilmiş orta kulak
problemi, herhangi bir işitme problemi ve gürültüye maruziyeti olmamak seçim
kriterleridir. Katılımcılar 0.25-8 kHz arasındaki frekanslarda 20 dB işitme seviyesi
(İS) ve daha iyi işitme eşiklerine (Jerger ve Jerger, 1980; Hall ve Müeller, 1997’den
alınmıştır), %92 ve üstü konuşmayı ayırt etme skoruna sahiptirler. Katılımcıların
500-4000 Hz arasında en az 2 frekansta akustik refleksleri elde edilmiş, 500 Hz ve
1000 Hz’de refleks sönümlenmesi gözlenmemiştir. Maskeleme Düzeyi Farkı
(Masking Level Difference, MLD) testinde MLD değerleri 10.92 ±2.32 dB aralığında
bulunmuş (Güven ve Mutlu, 2003) ve Mini Mental Test’te (Güngen ve diğ. 2002)
normal sınırlarda puan elde edilmiştir. Bütün katılımcılara katılımcı onam formu
verilmiş, yazılı izinleri alınmıştır.
3.2. Uyaranlar
Uyaranların hazırlanmasında Chait ve diğ. (2012)’nin çalışmasındaki uyaranlar
baz alınmıştır. Praat 64-bit programı kullanılarak 222-2000 Hz arasında logaritmik
temelde 20 eşit aralıkta, 5 ms’lik atak-düşüş zamanına sahip 30 ms’lik sesler
oluşturulmuştur. MATLAB programı kullanılarak bu ses havuzundan 28 defa
rastgele çekiliş yapılmış, bu 28 ses bütün ses dizilerinin ilk kısmını oluşturmuştur.
Daha sonra yine 28 seslik havuzdan seçilerek 20 seslik düzenli sabit giden kısım,
düzenli olarak inen kısım ve çıkan kısım oluşturulmuştur. Sonra rastgele kısıma bu
kısımlar eklenerek 3 uyaran dizisi oluşturulmuştur (rastgele-tekrar/rand_reg,
rastgele-inen/rand_dec, rastgele-çıkan/rand_ris). Son olarak da 28 seslik havuzdan 20
rastgele ses seçilmiş, bütün seslerin ilk kısmını oluşturan 28 rastgele sese bu 20
23
rastgele ses eklenerek kontrol uyaranı olarak bir ses dizisi oluşturulmuştur (rastgelerastgele/ rand_rand). Bütün uyaran dizileri 48 uyarandan oluşmaktadır ve tüm ses
dizisi 1440 ms’dir. Uyaranlar aşağıdaki şekilde gösterilmiştir.
Şekil 3.2.1 Uyaranların grafikleri
3.3. Yöntem
Uygulanan değerlendirmelerden Odyolojik değerlendirme, Mini Mental Test ve
MLD Testi katılımcı kriterlerinin incelenmesi için, Gürültüde Konuşmayı Ayırt Etme
Testi ve Elektrofizyolojik Testler ise araştırma hipotezlerinin test edilmesi için
gerçekleştirilmiştir.
3.3.1. Odyolojik Değerlendirme
Bütün
katılımcılara
otoskopik
muayeneden
sonra
öncelikle
odyometrik
değerlendirme yapılmıştır. Sağ ve sol kulak için 0.25-8 kHz arasındaki frekanslarda
saf ses eşikleri elde edilmiş, ardından her bir kulak için tek heceli 25 kelimelik liste
okunarak konuşmayı ayırt etme testi yapılmıştır. Elektro akustik immitansmetri
24
değerlendirmesinde ise 0.5-4 kHz arası frekanslarda akustik refleksler incelenmiş,
ardından 500 ve 1000 Hz’de refleks sönümlenmesi değerlendirilmiştir. Odyometrik
değerlendirme GSI-61 odyometre cihazı ile, elektro akustik immitansmetrik
değerlendirme ise GSI elektro akustik immitansmetri cihazı ile yapılmıştır.
Odyolojik değerlendirme sonuçları EK-1’de yer alan Katılımcı Değerlendirme
Formu’na işlenmiştir.
3.3.2. Mini Mental Test
Mini
mental
test
genel
olarak
bilişsel
düzeyin
değerlendirilmesinde
kullanılabilecek, standart ve kısa bir ölçüm yöntemi olarak belirtilmektedir (Güngen
ve ark., 2002). Yönelim, kayıt hafızası, hatırlama, lisan becerilerini 30 puan
üzerinden değerlendirmektedir. Mini mental test Türkçe versiyonu EK-2’de
verilmiştir (Güngen ve diğ., 2002’nden alınmıştır)
3.3.3. MLD (Masking Level Difference Test- Maskeleme Düzeyi Farkı Testi)
Testi
Odyometre ile aynı anda her iki kulağa 596 Hz saf ses ve dar band gürültü
verilirken gürültünün fazı değiştirilerek 596 Hz’lik sesin işitme eşiği saptanmıştır.
Hedef sesin gürültü ile faz içi (SoNo) ve 180 derece faz dışı (SπNo) olduğu durumda
elde edilen eşik farkı MLD değeri olarak alınmıştır. Test sonuçları EK-1’de yer alan
Katılımcı Değerlendirme Formu’na işlenmiştir.
3.3.4. Gürültüde konuşmayı anlama testi (Speech in Noise Test, SIN)
Katılım kriterlerini karşılayan 22 katılımcıya serbest sahada GSI-61 odyometreye
bağlı hoparlörlerle 65 dB SPL ses seviyesinde tek heceli kelime listesinin (Akşit,
1994) ses kaydı MP3 arayıcılığıyla GSI-61 odyometreye bağlanılarak aktarılırken
aynı hoparlörden -5 dB sinyal gürültü oranı (SNR) ve -10 dB SNR seviyelerinde
konuşma gürültüsü (speech noise) verilmiştir. Katılımcılara her bir SNR seviyesinde
50 kelime sunulmuş, her doğru kelime için 2 puan verilmiştir. Cevaplar test sırasında
kaydedilmiştir (EK-3)
Katılımcıların gürültüde konuşmayı ayırt etme puanları sıralandıktan sonra
yüksek performans ve düşük performans grubu olmak üzere iki grup elde edilmiştir.
Bu gruplar elektrofizyolojik değerlendirmede üst ve alt grupları oluşturmuştur
25
3.3.5. Elektrofizyolojik Testler
Elektrofizyolojik değerlendirmeler faraday kafesli odada, Neuroscan 4.3 EEG
sistemi ile 20 kanallı kayıt kullanılarak yapılmıştır. Katılımcıların rahat bir koltukta
oturmaları sağlanmış, 20 kanallı EEG kepi yerleştirildikten sonra her iki kulak
memesine referans elektrodlar yerleştirilmiştir. İletken EEG jeli kep üzerindeki
deliklerden gümüş elektrodlar ile saçlı deri arasına uygulanmış, bütün elektrodlarda
0-5 ohm impedans değeri elde edildiğinde teste başlanmıştır.
Tanımlanan 4 uyaran her katılımcıya deneyin 1. fazında (pasif dinleme) verilirken
kortikal kayıtları yapılmış, kayıt sırasında katılımcılar alt yazılı film izlemişlerdir.
Uyaranlar rastgele sırayla verilmiş, her bir blokta 120 uyaran verildiğinde blok sonra
ermiştir. Katılımcının isteği üzerine ara verildikten sonra aynı blok 3 defa daha
tekrarlanmıştır. Deneyin 1. Fazından sonra 10 dakikalık bir ara verilmiş ve sonra 2.
faz başlamıştır.
Deneyin 2. Fazında (aktif dinleme) her bir uyaran ve uyaranlardaki düzenlilikler
deneklere tanıtılmış, sesin içinde bir düzenli kısım fark ettiklerinde ellerindeki
düğmeye basmaları istenmiştir. Her bir uyaran doğru tanımlanana kadar eğitim fazı
devam etmiş, sonra deney başlamıştır. 1. Fazda olduğu gibi 4 blok uygulanmıştır,
uyaran sayıları 1. Fazdaki ile aynıdır.
3.3.6. Uyarılmış Potansiyellerin Değerlendirilmesi
Ham EEG kayıtlarına 0.5-30 Hz band-geçişli filtre ve 50 Hz çentikli filtre
uygulandıktan sonra 1800 ms’lik pencerede uyarılmış potansiyeller elde edilmiş,
±100 µv artefakt reddetme uygulandıktan sonra avarajlanmıştır. Her iki kulak
memesindeki
elektrodlardaki
kayıtlar
birleştirilerek
“linked
ears”
referans
kullanılmıştır. Her katılımcı için aktif ve pasif fazlardaki dört farklı uyarana olan
cevaplar avarajlanmış, avarajlanan veriler EEG Lab ve ERP Lab programları
kullanılarak analiz edilmiştir.
3.3.6.1. Dalga Tepe Noktalarının Belirlenmesi
Her bireyin farklı uyaranlar için avarajlanmış dalga formu ERP Lab programı
kullanılarak grafik haline getirilmiş, yaklaşık 1000-1200 ms’lik zamansal aralıkta
26
gerçekleşmesi beklenen, negatif potansiyelli düzenliliğe geçiş cevabı aranmıştır.
Ayrıca 20 adet kayıt elektrodundaki potansiyellerin 1800 ms’lik zaman aralığında
gösterdikleri voltaj değişimlerinin standart sapmasını gösteren “Mean Global Field
Power-MGFP” ölçümleri de yapılmıştır.
Yukarıda bahsedilen zamansal aralıktaki bir negatif tepe noktasının geçiş cevabı
olarak ele alınabilmesi için iki kriter göz önünde bulundurulmuştur. Bunlar; elde
edilen dalga tepe noktasının MGFP grafiğinde + yönlü belirgin tepe noktasına
karşılık gelmesi ve dalga grafiğindeki voltaj değerlerinin +2 dB standart sapma
değerleri ile çizilen grafikteki tepe noktasının y düzleminde 0 noktasının altında
olmasıdır. Bu kriterleri sağlayan cevapların amplitüd ve latans değerleri istatistiksel
analizler için kullanılmıştır. Kriterleri sağlamayan uyarılmış potansiyeller ise analiz
dışı bırakılmıştır. Şekil 3.3.6.1.1. bu kriterleri sağlayan bir katılımcının reg uyaran
için Cz elektrodundan elde edilen ortalama cevabının ve ±2 SS voltaj değerleri ile
çizilmiş dalga formunu ve MGFP dalga formunu göstermektedir. Her iki dalga
formunda 1000-1200 ms aralığında belirgin tepe noktası gözlenmektedir.
27
+2 SS voltaj değerleri ile çizilmiş
olan grafik y düzleminin 0
noktasının altında yer almaktadır
Dalga tepe noktası MGFP
grafiğinde belirgin bir tepe
noktasına karşılık gelmektedir
Şekil 3.3.6.1.1. Dalga analizi örneği
3.3.6.2. Kafatası Haritalarının (Scalp Maps) Oluşturulması
Aktif ve pasif fazlarda bütün katılımcıların ve ayrı ayrı üst ve alt grubun farklı
uyaranlar için ortalama dalga formlarının kafa üzerindeki voltaj dağılımları ERP lab
programı kullanılarak incelenmiştir. Her bir ortalama dalga formunda görülen geçiş
cevaplarının oluşma zamanları belirlenmiş, bu latans değerinde kafatası haritaları
oluşturulmuştur. Anterior-posterior ve lateral-orta hat elektrodları arasında her bir
katılımcının geçiş cevaplarının amplitüdleri karşılaştırılmıştır.
28
4) BULGULAR
4.1. Tanımlayıcı İstatistiksel Analizler
Değişkenlerin öncelikle tanımlayıcı istatistik analizleri yapıldı. Tanımlayıcı istatistik
bulguları tablo 4.1.1. ’de gösterilmiştir. Bu değişkenler aşağıdaki gibidir;
aktif fazda katılımcıların düğmeye basmadıkları uyaran sayısı (yanlış_neg)
aktif fazda yanlış uyaran için düğmeye bastıkları uyaran sayısı (yanlış_pos)
-5 dB SNR’de gürültüde konuşmayı anlama testi skorları (sin_5)
-10 dB SNR’de gürültüde konuşmayı anlama testi skorları (sin_10)
cevap oluşturmayan uyaran sayısı (missing)
aktif fazda rand_reg uyaranına verilen cevabın amplitüdü (reg_ak_amp)
aktif fazda rand_reg uyaranına verilen cevabın latansı (reg_ak_lat)
aktif fazda rand_dec uyaranına verilen cevabın amplitüdü (dec_ak_amp)
aktif fazda rand_dec uyaranına verilen cevabın latansı (dec_ak_lat)
aktif fazda rand_ris uyaranına verilen cevabın amplitüdü (ris_ak_amp)
aktif fazda rand_ris uyaranına verilen cevabın latansı (ris_ak_lat)
pasif fazda rand_reg uyaranına verilen cevabın amplitüdü (reg_pas_amp)
pasif fazda rand_reg uyaranına verilen cevabın latansı (reg_pas_lat)
pasif fazda rand_dec uyaranına verilen cevabın amplitüdü (dec_pas_amp)
pasif fazda rand_dec uyaranına verilen cevabın latansı (dec_pas_lat)
pasif fazda rand_ris uyaranına verilen cevabın amplitüdü (ris_pas_amp)
pasif fazda rand_ris uyaranına verilen cevabın latansı (ris_pas_lat)
29
Tablo 4.1.1. Değişkenlerin tanımlayıcı istatistik bulguları
Değişken
N
M±SS
Min
Max
Missing
22
1,54± 1,14
0
4
Sin_5
22
30,9± 14,91
4
74
Sin_10
22
8,82± 6,92
0
28
Yanlış_neg
22
3,00± 3,62
0
15
Yanlış_pos
22
2,54± 3,40
0
11
Reg_ak_amp
22
-6,45± 1,86
-9,64
-1,07
Dec_ak_amp
19
-5,36± 1,45
-8,14
-3,44
Ris_ak_amp
13
-4,90± 1,01
-6,2
-3,40
Reg_pas_amp 22
-5,42± 1,80
-10,5
-3,19
Dec_pas_amp 17
-3,98± ,99
-5,58
-1,68
Ris_pas_amp
5
-2,92± ,65
-3,60
-1,96
Reg_ak_lat
22
1041± 16,5
1002
1072
Dec_ak_lat
19
1061± 29,4
1024
1122
Ris_ak_lat
13
1103± 30,3
1054
1146
Reg_pas_lat
22
1055± 16,1
1026
1092
Dec_pas_lat
17
1096± 71,00
1028
1276
Ris_pas_lat
5
1152± 50,3
1066
1184
Tanımlayıcı istatistik analizinden sonra katılımcılar sin_5 ve sin_10 değerleri
bakımından incelendi. Sin_10 değerlerinin testin zorluğu sebebiyle (-10 dB SNR
seviyesi) katılımcı puanlarının düşük puan bölümlerinde yoğunlaşmasına sebep
olduğu düşünülerek Sin_5 değerlerinin dağılımı alt ve üst grupların oluşturulmasında
kullanıldı. Katılımcılar Sin_5 puanları bakımından medyan (m=28) değerine eşit
veya altında ve üstünde olmak üzere iki gruba ayrıldı. Alt gruba 12, üst gruba ise 10
birey yerleşti.
Değişkenlerin alt ve üst gruplarda normal dağılıp dağılmadıkları Shapiro-Wilk
normallik testi ile incelendi. Normallik varsayımının belli değişkenler için
sağlandığı, belli değişkenler için sağlanmadığı görüldü. Normal dağılım gösteren
30
değişkenlerin analizi için bağımsız gruplarda t testi, normal dağılım göstermeyen
değişkenler için Mann Whitney U testi yapıldı.
4.2. Missing, Yanlış_neg, yanlış_pos ve Sin_5 Puanlarının Gruplar Arası
Karşılaştırılması
Gruplar arasındaki karşılaştırmalar için parametrik olmayan Mann-Whitney Testi
uygulandı. Üst ve alt grubun yalnızca sin_5 skorlarında anlamlı olarak farklı
oldukları görüldü (U=.000, p=.006), diğer değişkenlerde gruplar arası farklılık
bulunmadı. Grupların bu değişkenlerdeki medyan değerleri ve karşılaştırma p
değerleri tablo 4.2.1’de gösterilmiştir.
Tablo 4.2.1. Missing, sin_5, Yanlış_neg ve Yanlış_pos değişkenlerinin gruplar arası
karşılaştırma sonuçları
Değişken
N
SS
Md
Z
p
Üst
10
,95
1
-,66
,507
Alt
12
1,29
1
Üst
10
14,1
36
-3,98
,000*
Alt
12
7,47
24
Üst
10
4,52
1,5
-,47
,640
Alt
12
2,89
2
Üst
10
4,29
4
-1,81
,070
Alt
12
1,38
0,5
Missing
Sin_5
Yanlış_neg
Yanlış_pos
** p<,002
31
4.3. Uyarılmış Potansiyellerin Değerlendirilmesi
Pasif ve aktif fazlarda elde edilen uyarılmış potansiyellerin Cz elektrodundan
kaydedilen ortalama dalga formu (Grand Avarage Wave Form) grafikleri sırasıyla
şekil 4.3.1. ve 4.3.2.’de gösterilmiştir. Hem aktif hem pasif fazda bütün uyaranların
uyaran başlangıcına zamansal olarak kilitli P1-N1-P2 cevapları oluşturduğu,
düzenliliğe geçişe zamansal olarak kilitli cevapların ise yalnızca rand_reg ve
rand_dec uyaranlarında ortaya çıktığı gözlenmektedir. Rand_ris geçişinde yalnızca
aktif fazda daha geç bir latans aralığında çok belirgin olmayan bir cevap
gözlenmektedir. Fakat rand_rand uyaranda bir geçiş cevabı gözlenmemektedir.
Rand_reg ve rand_dec cevapları aynı zamanda MGFP grafiğinde de tepe noktalarına
karşılık gelmektedir.
Ortalama dalga formlarının görsel değerlendirmesinden sonra her katılımcının
cevapları metod kısmında bahsedilen kriterler göz önünde bulundurularak amplitüd
ve latanslar açısından incelenmiştir. Rand_ris cevabı ortalama dalga formunda
Rand_dec ve rand_reg cevapları kadar belirgin bir geçiş cevabı görülmese de
katılımcıların bireysel ortalama dalga formları incelendiğinde bu geçiş cevaplarından
daha geç latansta geçiş cevaplarına benzeyen tepe noktaları gözlenmiştir. Bu dalga
tepe noktalarının amplitüd ve latans değerleri de istatiksel analize alınmıştır.
32
Rand-reg
Rand-dec
Rand-ris
Rand-rand
Şekil 4.3.1. Pasif fazda uyaranların oluşturdukları ortalama dalga formları
33
Rand-reg
Rand-dec
Rand-ris
Rand-rand
Şekil 4.3.2. Aktif fazda uyaranların oluşturdukları ortalama dalga formları
4.3.1. Aktif fazda cevap amplitüdlerinin gruplar arası karşılaştırılması
Aktif fazda reg, dec ve ris uyaranlarına ait olan cevapların amplitüdleri gruplar
arasında bağımsız örneklemler için t-testi ile incelenmiş, gruplar arası anlamlı
farklılık bulunmamıştır. Karşılaştırma sonuçları tablo 4.3.1.1’de gösterilmiştir.
34
Tablo 4.3.1.1 Aktif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların amplitüdlerinin gruplar
arası karşılaştırılması
Üst Grup
Alt Grup
Değişken
M
N
SS
M
N
SS
T
df
p
Reg-ak-
-6,77
10
2,33
-6,19
12
1,41
,71
20
,484
-5,69
9
1,63
-5,06
10
1,28
,94
17
,360
-5,23
6
,81
-4,61
7
1,14
1,11
11
,288
amp
Dec-akamp
Ris-akamp
4.3.2. Pasif fazda cevap amplitüdlerinin gruplar arası karşılaştırılması
Verilerin normal dağılıp dağılmadığını değerlendirmek için uygulanan Shapiro-Wilk
testinde alt grupta pasif fazda ris uyaranın gözlem sayısı çok düşük olduğu için
normalite testleri gerçekleştirilememiş, bu yüzden gruplar arası karşılaştırma
yapılmamıştır. Tanımlayıcı istatistik bulguları tablo 4.3.2.1.’de gösterilmiştir.
Tablo 4.3.2.1. Pasif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların amplitüdlerinin
tanımlayıcı istatistik bulguları
Değişken
Grup
N
Reg-pas-amp
Üst
3
-5,48± 2,16
Alt
2
-5,52± 30,01
Üst
3
-3,72± ,30
Alt
2
-3,95± ,22
Üst
3
-2,63± ,69
Alt
2
-3,36± ,36
Dec-pas-amp
Ris-pas-amp
M±SS
35
4.3.3. Aktif fazda cevap latanslarının gruplar arası karşılaştırılması
Aktif fazda reg, dec ve ris uyaranlara ait olan geçiş cevapları gruplar arasında
bağımsız örneklemler için t-testi ile incelenmiş, latans değerlerinin gruplar arasında
anlamlı farklılık göstermediği bulunmuştur (p>.05). Karşılaştırma sonuçları tablo
4.3.3.1.’de gösterilmiştir.
Tablo 4.3.3.1. Aktif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların latanslarının gruplar
arası karşılaştırılması
Üst Grup
Alt Grup
Değişken
M
N
SS
M
N
SS
T
df
p
Reg-ak-lat
1041
10
13
1042
12
19,5
,20
20
,83
Dec-ak-lat
1053
9
25,5
1067
10
32,3
1,05
17
,30
Ris-ak-lat
1093
6
41,5
1112
7
14,2
1,17
11
,26
4.3.4. Pasif fazda cevap latanslarının gruplar arası karşılaştırılması
Verilerin normal dağılıp dağılmadığını değerlendirmek için uygulanan ShapiroWilk testinde alt grupta pasif fazda ris uyaranın gözlem sayısı çok düşük olduğu için
normalite testleri gerçekleştirilememiş, bu yüzden gruplar arası karşılaştırma
yapılmamıştır. Tanımlayıcı istatistik bulguları tablo 4.3.4.1.’de gösterilmiştir.
Tablo 4.3.4.1. Pasif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların latanslarının
tanımlayıcı istatistik bulguları
Değişken
Grup
N
M±SS
Reg-pas-lat
Üst
3
1074± 15,5
Alt
2
1074± 5,65
Üst
3
1132± 124
Alt
2
1142± 2,83
Üst
3
1130± 57,9
Alt
2
Dec-pas-lat
Ris-pas-lat
36
4.3.5. Elektrifizyolojik Bulguların Katılımcıların SIN Skorları ile İlişkisi
Değişkenlerin sin_5 değişkeni ile olan korelasyonları Pearson korelasyon analizi
ile incelendi. Sin_5 skorları ile Dec_ak_amp arasında anlamlı negatif korelasyon (r=
.-501, p=.029), Ris_pas_amp ile anlamlı pozitif korelasyon (r= .949, p=.014) elde
edilmiştir. Diğer değerler ile sin_5 değişkeni arasında anlamlı korelasyon
bulunmamıştır. Korelasyon değerleri tablo 4.3.5.1.’de gösterilmiştir.
Tablo 4.3.5.1. Elektrofizyolojik bulgular ile Sin_5 skorları arasındaki korelasyon
Değişken
Sin_5
Reg-ak-amp
r=-,320
Dec-ak-amp
r*=-,501
Ris-ak-amp
r=-,461
Reg-pas-amp
r=-,126
Dec-pas-amp
r=,009
Ris-pas-amp
r*=,949
Reg-ak-lat
r=,028
Dec-ak-lat
r=-,108
Ris-ak-lat
r=-,409
Reg-pas-lat
r=,208
Dec-pas-lat
r=,195
Ris-pas-lat
r=-,878
*p<,05
4.3.6. Uyaranlara Verilen Cevapların Birbirleri Arasındaki Farkın İncelenmesi
Farklı uyaranlara verilen cevapların birbirleri arasındaki farklar tekrarlı
ölçümlerde varyans analizi ile incelenmiştir.
Aktif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların amplitüdlerinin birbirlerinden
anlamlı derecede farklı oldukları görülmüştür (Wilks’ Lambda= .310, F (2, 11)=
12.21, p= .002). Bu farklılığın hangi uyaranlar arasında olduğunu görmek için ikili
karşılaştırmalar yapılmıştır. Bu karşılaştırmalarda Reg_ak_amp ortalama değerinin
(M=-7.11, SS=1.55) Dec_ak_amp (M=-5.74, SS=1.42) değerinden anlamlı derecede
(p=.026) ve Ris_ak_amp ortalama değerinden (M=-4.90, SS=1.01) anlamlı derecede
37
(p=.001) farklı olduğu görülmüştür. Dec_ak_amp ve Ris_ak_amp ortalama
değerlerinin ise birbirlerinden anlamlı derecede farklı olmadıkları görülmüştür (p
=.203). Aktif fazda amplitüd değerlerinin karşılaştırma sonuçları tablo 4.3.6.1’de
gösterilmiştir. Pasif fazda ise uyaranların oluşturduğu cevapların arasında amplitüd
farklılıkları görülmemiştir (Wilks’ Lambda= .33, F (2, 3)= 3.04, p= .19)
Aktif fazda uyaranların oluşturduğu cevapların latanslarının birbirlerinden anlamlı
derecede farklı oldukları görülmüştür (p=.000). İkili karşılaştırmalarda Reg_ak_lat
(M=1040, SS=18.6), Dec_ak_lat (M=1061, SS=29.6) ve Ris_ak_lat (M=1103
SS=30.4) değerlerinin hepsinin birbirlerinden farklı oldukları görülmüştür.
Karşılaştırmalar tablo 4.3.6.2.’da gösterilmiştir. Pasif fazda ise uyaranların
oluşturduğu cevapların latansları arasında anlamlı fark bulunmamıştır (Wilks’
Lambda= .20, F (2, 3)= 5.97, p= .09)
Tablo 4.3.6.1. Aktif fazda cevap amplitülerinin birbirleriyle karşılaştırılması
*p<,05
Değişken
M
SS
N
p
Reg_ak_amp
-7,11
1,55
13
,026*
Dec_ak_amp
-5,74
1,42
13
Reg_ak_amp
-7,11
1,55
13
Ris_ak_amp
-4,90
1,01
13
Dec_ak_amp
-5,74
1,42
13
Ris_ak_amp
-4,90
1,01
13
,001*
,203
38
Tablo 4.3.6.2. Aktif fazda cevap latanslarının birbirleriyle karşılaştırılması
Değişken
M
SS
N
p
Reg_ak_lat
1040
18,6
13
,037*
Dec_ak_lat
1061
29,6
13
Reg_ak_lat
1040
18,6
13
Ris_ak_lat
1103
30,4
13
Dec_ak_lat
1061
29,6
13
Ris_ak_lat
1103
30,4
13
,000**
,002*
*p<,05, **p<,001
4.3.7. Aktif ve Pasif Fazların Cevap Amplitüdleri ve Latansları Üzerindeki
Etkisi
Aktif ve pasif fazlarda cevapların latans ve amplitüd değerlerinin birbirlerinden
farkını incelemek için paired samples t-test uygulanmıştır. Dec ve Ris uyaranlarının
oluşturduğu cevapların latansları dışında bütün cevapların latans ve amplitüdlerinde
aktif ve pasif fazlar arasında anlamlı farklılık görülmüştür. Aktif fazda latansların
kısa, amplitüdlerin büyük olduğu gözlenmiştir. Karşılaştırma sonuçları tablo
4.3.7.1.’de gösterilmiştir.
39
Tablo 4.3.7.1. Cevapların aktif ve pasif fazlar arasında karşılaştırılması
Reg_ak_amp
Reg_pas_amp
M
SS
M
SS
n
r
t
df
p
-6,45
1,86
-5,42
1,80
22
,19
-2,09
21
,048*
Dec_ak_amp
Dec_pas_amp
M
SS
M
SS
n
r
t
df
p
-5,27
1,46
-4,07
,96
16
,08
-2,86
15
,012*
Ris_ak_amp
Ris_pas_amp
M
SS
M
SS
n
r
t
df
p
-5,74
,40
-2,72
,83
3
-,69
-4,57
2
,045*
Reg_ak_lat
Reg_pas_lat
M
SS
M
SS
n
r
t
df
p
1042
16,5
1056
16,1
22
,56
-4,32
21
,000**
Dec_ak_lat
Dec_pas_lat
M
SS
M
SS
n
r
t
df
p
1063
31,2
1087
61,6
16
,59
-1,91
15
,076
Ris_ak_lat
Ris_pas_lat
M
SS
M
SS
n
R
t
df
p
1101
37
1143
66,5
3
,83
-1,77
2
,218
*p<,05
**p<,001
4.3.8. Analizden Rand_Ris Uyaranı Çıkarıldığında Elde Edilen Sonuçlar
Shapiro-Will testinde alt grubun pasif fazda ris uyaranı için gözlem sayısı çok
düşük olduğu için normallik değerlendirmesi yapılamadığından gruplar arası
karşılaştırmalar yapılmamıştı. Bunun sebebi katılımcılardan pasif fazda ris
uyaranının oluşturduğu geçiş cevaplarının görülme sıklığının çok düşük olmasıydı.
Bu durum incelenirken daha önce göze çarpmamış bir nokta yakalanmıştır. Metod
kısmında verilen uyaran grafikleri incelendiğinde ris ve dec kısımlarının
40
parabollerinin simetrik olmadığı, bu sebeple değişim hızının farklı olduğu
gözlenmektedir.
Bu
yüzden
bu
iki
uyaranın
oluşturduğu
cevapların
karşılaştırılmasının, ris uyaranına geçiş cevabının gözlenme sıklığının az olması
sebebiyle gruplar arası karşılaştırmayı pasif fazda engellediği de göz önünde
bulundurularak; doğru olmayacağı düşünülmüştür. Bu sebeple rand_ris uyaranının
oluşturduğu cevaplar analizden çkarılmıştır.
4.3.8.1. Pasif fazda rand_reg ve rand_dec uyaranlarının oluşturdukları
cevapların amplitüd ve latanslarının gruplar arası karşılaştırılması
Rand_ris uyaranının pasif fazda oluşturduğu cevaplar analizden çıkarılıp rand_reg
ve rand_dec uyaranlarının oluşturduğu cevaplar gruplar arası karşılaştırıldığında
latans ve amplitüd değerlerinin gruplar arası anlamlı derecede farklı olmadığı
görüldü. Bulgular tablo 4.3.8.1.1.’ de gösterilmiştir.
Tablo 4.3.8.1.1. Rand_reg ve rand_dec uyaranlarının oluşturdukları cevapların
amplitüd ve latanslarının gruplar arası karşılaştırılması
Üst Grup
Alt Grup
Değişken
M
N
SS
M
N
SS
t
df
p
Reg-pas-amp
-5,60
10
2,29
-5,27
12
1,36
,42
20
,68
Dec-pas-amp
-4,20
9
1,01
-3,72
8
,98
,98
15
,34
Reg-pas-lat
1056
10
18,2
1055
12
14,9
-,13
20
,90
Dec-pas-lat
1108
9
87,1
1082
8
49,2
-,75
15
,46
4.3.8.2 Pasif Fazda Rand_reg ve Rand_dec uyaranların oluşturdukları
cevapların birbirleriyle karşılaştırılması
Rand_reg, rand_dec ve rand_ris uyaranlarının oluşturdukları cevapların amplitüd
ve latanslarının aktif fazda birbirlerinden anlamlı derecede farklı oldukları, pasif
fazda
bu
farklılığın
görülmediği
belirtilmişti.
Pasif
fazda
bu
farklılığı
görülmemesinin sebebinin karşılaştırmadaki gözlem sayısının düşük olmasına bağlı
olduğu (N=5) düşünüldü. Sonuç olarak rand_ris uyaranının cevapları analizden
41
çıkarılarak rand_reg ve rand_dec uyaranlarının oluşturdukları cevapların pasif fazda
latans ve amplitüd değerleri paired samples t-test ile tekrar değerlendirildi.
Karşılaştırmada rand_reg uyaranının oluşturduğu cevap amplitüdlerinin (M= 5.53, SS=1.98) rand_dec uyaranının oluşturduğu cevapların amplitüdlerinden (M=3.98, SS=.99) anlamlı derecede büyük t(16)=-3.69, p=.002, latanslarının ise
(M=1056, SS=17.5) rand_dec uyaranının oluşturduğu cevapların latanslarından
(M=1096, SS=71) anlamlı derecede düşük olduğu görüldü t(16)=-2.47, p=.025.
4.3.8.3. Kafatası Haritaları (scalp maps)
Öncelikle bütün bireylerin rand_reg ve rand_dec uyaranları için aktif ve pasif
fazlarda Cz elektrodundan elde edilen ortalama dalga formlarındaki geçiş
cevaplarının latansları incelenmiş, bu latans değerindeki voltaj dağılımları elde
edilmiştir. Sonuçlar şekil 4.3.8.3.1’de gösterilmiştir. Aynı uyaranlar için üst ve alt
grupların voltaj dağılımları da aynı şekilde incelenmiştir. Sonuçlar şekil 4.3.8.3.2.’de
gösterilmiştir. Her iki şekilde de aşamalı olarak koyulaşan mavi renk cevap
amplitüdlerinin büyüdüğünü göstermektedir.
42
Şekil 4.3.8.3.1. Aktif ve pasif fazlarda oluşan voltaj dağılımları
Şekil 4.3.8.3.2. Üst ve alt gruplarda voltaj dağılımları
43
Voltaj dağılımlarının görsel incelemesinden sonra aktivasyonun büyük yoğunlukla
Fp1, Fp2, F3, Fz, F4, ve C3, Cz, C4 elektrodlarında yüksek amplitüdlü gözlenmekte
olduğu fark edilmiştir. Bunun üzerine bu elektrodlar anterior-posterior (sırasıyla Fp1,
Fp2, F3, Fz, F4 ve C3, Cz, C4) ve sol-orta hat-sağ olarak gruplanmış (sırasıyla Fp1,
F3, C3; Fz, Cz; Fp2, F4, Cz) bu gruplara ait olan elektrodlardaki cevaplar aktif-pasif
fazlarda alt ve üst gruplar ve uyaranlar arası Faktöriyel ANOVA ile
karşılaştırılmıştır. Voltaj dağılımları açısından incelendiğinde ‘sol-orta-sağ’, ve
‘anterior-posterior’ ana etkilerinden yalnızca anterior-posterior ana etkisinin anlamlı
olduğu F(1, 458)= 49.8, p<.001, ‘sol-orta-sağ’ ana etkisinin anlamlı olmadığı
F(2,458)=.59, p>.05 görülmüştür. Anterior elektrodlardan elde edilen cevapların
(M=-6.96, SS= 3.04), posterior elektrodlardan elde edilen cevaplardan (M=-5.31,
SS= 1.72) büyük olduğu gözlenmiştir. Fakat anterior-posterior değişkeni ile diğer
değişkenler arasında anlamlı etkileşim etkisi gözlenmemiştir (p>.05).
44
5) TARTIŞMA
Gürültüde konuşmayı anlama karmaşık bir mekanizma olup farklı sağlık
durumları (işitme kaybı, yaşlılık vs.) ve farklı bireyler arasında ortak bir problemdir
(Song ve diğ.,2011). Günlük hayatta insanın iletişimi nadiren uygun dinleme
koşullarında gerçekleşmektedir, aslında iletişim genelde arka plan gürültü ile
çevrelenmiştir (Parbery Clark ve diğ. 2011). Normal işitmeye sahip insanlar
kalabalık bir odada yanındaki kişinin konuşmasını dinleme, veya bir orkestrada bir
enstrüman grubunu ayırabilme gibi işitsel görevleri kolaylıkla; çok az veya hiç efor
harcamadan gerçekleştiriyor olsa da kulak ve beyinin bu karmaşık görevi nasıl
başardığı çok az bilinmektedir (Oxenham, 2008). Chandrasekaran ve diğ. (2009)’e
göre konuşma sinyallerinin çevre gürültüsü ile üst üste geldiği işitsel çevredeki
zorluklara rağmen işitsel sistemin çevre koşullarına göre kendi aktivitesinde
değişiklikler yapması sayesinde iletişim bir çok durumda engellenmez. Nitekim
duyusal sistemlerin bu zorlayıcı çevre koşullarına nasıl adapte oldukları işitsel nöral
bilim araştırmalarında merak konusudur. (Anderson ve diğ. 2010). Normal işitmeye
sahip olan insanlarda gürültüde konuşmayı anlamak herhangi bir şekilde üstesinden
gelinebilen bir durum olsa gürültüde konuşmayı anlamak sıklıkla karşılaşılan bir
şikayettir,
bu
yüzden
bu
karmaşık
mekanizmayı
hem
davranışsal
hem
elektrofizyolojik olarak incelemenin önemli olduğu vurgulanmaktadır (Mc Cullagh
ve diğ. 2012).
Gürültüde konuşmayı anlama mekanizmasını incelemek için gürültüde konuşma
seslerinin kortikal gösterimleri ile başlamak doğru olacaktır çünkü konuşma
uyaranları ile oluşan kortikal cevapların konuşmayı anlama becerimiz altında yatan
nörofizyolojik süreçleri araştırmak için bir araç olduğu ve kompleks konuşma
uyaranının işlenmesinde yer alan işitsel yolların fonksiyonel bütünlüğünün kortikal
cevaplar tarafından gösterildiği düşünülmektedir (Tremblay ve diğ. 2003). Nitekim
Billings ve diğ. (2013)’ne göre algısal süreç uyaranın perifer sistemde işlenmesinden
kortikal kodlanmaya, buradan da algısal çıktıya ilerler ve doğru algının işitsel
uyaranın nöral kodlanmasına bağlı olduğu beklenmektedir. Bu sebeple kortikal
kodlanma süreci hakkında değerlendirmeler yapılırsa insanların arasındaki gürültüde
konuşma algısı farklılıklarını daha iyi anlayabileceğimiz önerilmektedir (Billings ve
diğ., 2013). Bu şekilde fizyolojik cevaplar değerlendirilerek gürültüde konuşmayı
45
anlama probleminin yüksek seviye bilişsel süreçlerde bir problemden kaynaklandığı
veya temel anlamda anormal nöral kodlamaya bağlı olup olmadığı bilinebilir
(Billings ve diğ. 2013).
Gürültü içerisinde verilen konuşma uyaranlarının oluşturduğu kortikal cevaplar
bir çok çalışmada incelenmiş ve gürültü içerisinde konuşma seslerinin kortikal
gösterimlerinin gürültü olmadan gösterimlerinden farklı olduğu bulunmuştur.
Örneğin Whiting ve diğ. (1998) genç yetişkinlerde konuşma uyaranları gürültü
içerisinde verildiğinde oluşan kortikal cevapların amplitüdlerinin gürültü olmadan
verildiği duruma göre düşük olduğunu bulmuşlardır. Cunningham ve diğ. (2001)
yetişkinlere benzer şekilde çocuklarda da kortikal cevap amplitüdlerinin gürültü
eşliğinde yapılan kayıtlarda azaldığını, bu azalmanın öğrenme bozukluğu olan
çocuklarda daha fazla olduğunu bulmuşlardır. Buradan çıkarılacak sonuç belirli
algısal ve/veya bilişsel problemlere sahip bireylerde gürültüde konuşma seslerinin
kortikal gösterimlerinin
bu problemlere sahip olmayan bireylerden farklı
olabileceğidir. Nitekim gürültüde konuşmayı anlama problemi olan bireylerle
problemi olmayan bireylerin de gürültü eşliğinde yapılan kortikal kayıtlarının
amplitüdleri farklı bulunmuştur. Anderson ve diğ. (2010) gürültüde konuşmayı
anlama testinde taban puan alan çocuklara ve tavan puan yapan çocuklara gürültü
eşliğinde /da/ uyaranını verirken kortikal kayıtlarını yapmış, gürültü eşliğinde
yapılan kayıtta her iki grubun da P1 amplitüdlerinin azaldığını bulmalarına ek olarak
gürültünün eklenmesinin tavan puan alan grupta N2 cevaplarını değiştirmediği, taban
puan alan grupta N2 cevap amplitüdünde artışa sebep olduğunu görmüşlerdir.
Araştırmacılar bu sonuçların tavan puan alan grubun gürültü eşliğindeki sesi
işlemlemek için diğer gruba göre daha az nöral populasyonu kullanmasına, taban
puan alan grubun ise daha fazla nöral aktivite veya efor harcamasına bağlı
olabileceğini belirtmişlerdir. Ayrıca literatürden örnek vererek N2 cevabının düşük
olmasının gürültünün istenmeyen etkilerine inhibitör etki yaratan bir mekanizmanın
çıktısı olarak yorumlamışlardır.
Konuşma
uyaranlarının
gürültünün etkisi yalnızca
korteksteki
kodlanmasının
gösterimleri
üzerinde
zorunlu kortikal cevaplar olan P1-N1-P2 üzerinde
gerçekleşmez. Kujala ve Brattico (2009)’da yer aldığına göre Müller-Gass ve diğ.
(2001) elektrofizyolojik değerlendirme sırasında heceler ile birlikte verilen gürültü
46
miktarı artarken hece uyumsuzluğu ile oluşan MMN cevaplarının latanslarında
uzama ve amplitüdlerde düşme gözlemişlerdir. Kujala ve Brattico (2009) bu
bulguları gürültünün hem erken kortikal ses ayırt etmeyi hem de daha üst seviye ses
tanımlama süreçlerini etkilediğinin, yani ses farklılıklarını algılamayı bozduğunun
bir göstergesi olarak yorumlamışlardır.
Mevcut çalışmada ise gürültüde konuşmayı anlama becerisinin sesteki
düzenlilikleri fark etme ile olan bağlantısı göz önünde bulundurularak işitsel
düzenliliğin fark edilmesi gürültüde konuşmayı anlama becerisi bakımından
farklılaşan sağlıklı işitmeye sahip iki grup genç yetişkin arasında elektrofizyolojik
yöntemlerle karşılaştırılmıştır. Gürültüde konuşmayı anlama becerileri hakkında
davranışsal testler önemli bilgiler sağlasa da gürültüde konuşmayı anlama becerisini
değerlendirecek elektrofizyolojik bulgular oldukça kısıtlıdır, gürültüde konuşmayı
anlamada zorlanan kişiler için basit, günlük hayattaki durumları yansıtabilecek, ve
pratik bir elektrofizyolojik metod henüz yoktur (Mc Cullagh ve diğ. 2012). Bu
çalışmadaki amaçlarımızdan bir tanesi de gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisini
değerlendirebilecek elektrofizyolojik bir testin temellerini oluşturmaktır. Gürültüde
konuşmayı anlamanın işitsel düzenlilikleri fark etme ile olan ilişkisinden yola
çıkarak, normal bireylerde gürültüde konuşmayı anlama becerisi ile düzenlilikleri
fark etmenin elektrofizyolojik değerlendirmesinin sonuçları arasında bir ilişki
bulunması durumunda bu testin ileriki çalışmalarla desteklenerek işitme kayıplı
bireylerde, koklear ve işitsel beyin sapı implantı ve işitme cihazı kullanıcılarında
işitsel düzenliliği fark etmeyi değerlendirilebileceği, ve bu becerinin işitme
bozukluklarına sahip bireylerde gürültüde konuşmayı anlama ile ilişkisini ortaya
çıkarılabileceği düşünülmüştür. Sıklıkla şikayet konusu olan gürültüde konuşmayı
anlamanın altında yatan hangi bozuk sürecin olduğu bu şekilde ortaya
çıkarılabilecektir. Nitekim Tremblay ve diğ. (2003) farklı ünsüz-ünlü hecelerin
oluşturduğu
kortikal
cevapların
birbirlerinden
farklı
olduğunu
buldukları
çalışmalarında bu cevapların konuşma algısında bozukluğu olan bireylerde akustik
ipuçların hangilerinin nöral olarak fark edilemediğini ortaya çıkarabileceğini, başka
çalışmalarda işitme cihazı veya koklear implant ayarlarında değişimlerin hecelere
özel oluşan kortikal cevaplarda değişiklikleri sağladığının bulunması durumunda ise
bu cevapların cihaz ayarlarını düzenlemede kullanılabileceğini belirtmişlerdir.
47
Gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisinin altında yatan işitsel düzenlilikleri
fark etmenin (aynı zamanda işitsel objelerin fark edilmesinin) araştırma konumuz
olmasının sebeplerinden bir tanesi de bahsedildiği üzere işitme kayıplıların
durumudur. Shinn-Cunningham ve Best (2008)’in işitme kayıplılarda ve normal
işitmeye sahip bireylerde seçici dikkat hakkında hazırladıkları ayrıntılı yazıda işitme
kayıplılardaki bozuk algısal süreçler ve bunların gürültüde konuşmayı anlama
becerisi ile ilişkileri incelenmiştir. Yazarlara göre işitsel objelerin oluşumunu
sağlayan bir çok ipucu işitme engelli kişilerde bozulmuş haldedir. Örneğin çalışmada
yer aldığı üzere Carlyon ve diğ. (2007) ve Bernstein ve Oxenham (2006)’a göre
azalmış zamansal ve spektral çözünürlük (acuity), Bernstein ve Oxenham (2006)’a
göre seslerin başlangıç, bitiş, modülasyon ve harmonik yapısı gibi özelliklerin net
olarak işlenmemesi ve Gaudrah ve diğ. (2007)’ne göre bir işitsel objeyi birbirinden
bağımsız olarak tanımlayan frekans kanalı sayısının daha az olmasına bağlı olarak
ses kaynaklarını birbirlerinden ayırmadaki zorluklar işitme kayıplılarda görülen
problemlerdir. İşitsel objelerin oluşturulması düzgün olmadığı için gürültüde
konuşmayı anlamaları zordur (Shinn-Cunningham ve Best, 2008). Yazarlar ayrıca
işitme kaybı olmayan bireylerin gürültüde konuşmayı anlama süreci ile başa
çıkmakta kullandıkları mekanizmaların da işitme kayıplılarda bozuk olduğunu
belirtmişlerdir. Örneğin mesajın eksik kısımlarını algısal olarak tamamlamak
gerektiğinde işitme kayıplıların daha fazla tamamlama yapmak zorunda oldukları, bu
da bilişsel olarak çok efor gerektirdiğinden işitme kayıplıların daha çok uğraşması
gerektiği; gürültü içerisinde yakalayabildikleri hedef ses parçalarının daha az olması
ve bunları kullanmalarının zor olması, tahmin edilemeyen bir konuşma konusu
olduğunda algısal tamamlamanın zorlaşması ve hedef sinyalin büyük bir kısmı
işlenmediği ve temel duyusal girdi bozuk olduğu için algısal tamamlama yapılması
gereken yerlerde kayıp bölümlerin tahmin edilmesi için anlık hafızalarını
kullanmalarının da zor olması işitme kayıplılarda bozuk olan kompensatuar
mekanizmalar olarak belirtilmiştir.
Belirtildiği üzere gürültüde konuşmayı anlama problemi işitme kayıplılarda
sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. İşitsel düzenliliği fark etmeyi ve bağlantılı olarak
gürültüde konuşmayı anlamanın içerdiği bir mekanizmayı değerlendirecek bir
elektrofizyolojik test oluşturmaktaki amacımız ileriki çalışmalarda işitme kayıplılara
48
bu testleri uygulayarak hangi algısal ve nöral mekanizmaların problemli olduğunu
ortaya çıkararak bu algısal becerilerin geliştirilmesi için neler yapılabileceğini
tartışmaktı. Bahsedilen bu ileriki çalışmalara temel oluşturması için gürültüde
konuşmayı anlama becerisi ile işitsel düzenliliğin fark edilmesinin elektro fizyolojik
olarak değerlendirilmesi sonuçları arasında ilişki olup olmadığının araştırılması
gerekmekteydi.
Nitekim çalışmamızda gürültüde konuşmayı anlama becerileri bakımından
anlamlı derecede farklılaşan, normal işitmeye sahip genç bireylerden oluşan iki grup
katılımcı arasında işitsel düzenliliği fark etmenin elektro fizyolojik yöntemlerle
değerlendirilmesi sonuçları arasında anlamlı fark bulunmadı. Bulgularda bahsedildiği
üzere farklı türlerde işitsel düzenlilikleri yansıtan
rand_reg ve rand_dec
uyaranlarındaki düzenli kısıma geçişlerle oluşan nöral cevapların latansları ve
amplitüdleri alt ve üst performans gruplarında anlamlı derecede farklı bulunmadı.
Benzer bir şekilde rand_reg ve rand_dec uyaranlarının oluşturduğu geçiş
cevaplarının latans ve amplitüd değerleri ile sin_5 skorları arasında da dec_ak_amp
dışında anlamlı bir korelasyon bulunmadı.
Gruplar arasında kortikal cevaplar bakımından farklılıklar bulunmamış olmasına
rağmen
çalışmamızda
tarafımızca
tasarlanan
ve
işitsel
düzenlilik
olarak
adlandırılabilecek rand_dec uyaranındaki geçişin fark edilmesinin Chait ve diğ.
(2007, 2008, 2012)’nin yaptıkları bir dizi çalışmada gözledikleri rastgele ses
dizisinden düzenli ses dizisine geçiş cevaplarına benzer cevaplar oluşturduğunu
gözlemledik. İşitsel sınırların fark edilmesinin gösterimleri olan bu geçiş
cevaplarının incelenmeye devam edilmesinin işitsel sistemin hangi uyaran
özelliklerine hassas olduğunu ve neleri düzenlilik olarak adlandırdığını açığa
çıkaracağını, ve işitsel objelerin işitsel korteksteki gösterimlerinin nasıl olduğu
konusundaki anlayışın geliştirilmesine katkıda bulunacağı söylenmektedir (Chait ve
diğ. 2008). Bu açıdan bakıldığında Rand_dec uyaranındaki frekans bakımından
azalan
seslerden
oluşan
dizinin
işitsel
sistemin
işitsel
düzenlilik
olarak
adlandırılabileceği bir patern olduğunu, ve sistemin frekans bakımından düzenli
olarak değişiklik gösteren işitsel objelere hassas olduğunu ortaya çıkarmış
bulunmaktayız. Aslında işitsel objelerin işitsel düzenlilikler olarak ele alınabileceği
ve frekans paternlerinin (yani Fo konturlarının) işitsel objeleri oluşturduğu fikri
49
temelinde hareket edildiğinde frekans bakımından düzenli olarak alçalan uyaranların
işitsel düzenlilikler ve bağlantılı olarak da işitsel objeler olarak fark edilmesi, ve
bunun kortikal gösterimlerinin olması beklenen bir sonuçtur. Bu geçiş cevabının
Chait ve diğ. (2007, 2008, 2012)’nin çalışmalarında rand_reg uyaranındaki
düzenliliğe geçişlerin dikkat süreçleri dışında otomatik olarak
gerçekleştiğini
bulmalarına benzer olarak çalışmamızda hem aktif hem de pasif fazlarda gözlenmesi
ise frekans bakımından inen ses dizisinin sistem tarafından dikkat dışı süreçlerde de
bir işitsel düzenlilik olarak ele alınmakta olduğunu desteklemektedir.
Gruplar arasında kortikal cevapların farklı olmadığını bulmamız, gürültüde
konuşmayı ayırt etme becerisi ile işitsel düzenliliğin fark edilmesine bağlı olarak
ortaya çıkan kortikal cevaplar arasında hiçbir ilişki olmadığını göstermemektedir.
Nitekim bahsedildiği üzere rand_dec uyaranındaki düzenliliğe geçişin oluşturduğu
kortikal cevapların aktif fazdaki amplitüdleri ile gürültüde konuşmayı ayırt etme
puanları arasında ilişki bulunmuş, rand_reg uyaranındaki geçişin oluşturduğu
cevapların ise gürültüde konuşmayı ayırt etme puanları ile ilişkisi bulunmamıştır. Bu
korelasyonun yalnızca rand_dec uyaranında bulunması, bu uyarandaki geçişin fark
edilmesinin rand_reg uyaranındaki geçişe göre bir derece daha geç ve zor fark
edilmesine bağlı olduğu düşünülmektedir. Zorluk için bir örnek vermek gerekirse;
Rand_reg uyaranındaki düzenliliğin fark edilmesi belirli bir frekanstaki sesin kendini
birkaç defa tekrar etmesine bağlıyken rand_dec uyaranındaki düzenliliğin fark
edilmesi için daha fazla uyarana ihtiyaç vardır. Nitekim çalışmamızda başlangıç
noktası olarak aldığımız Chait ve diğ. (2007) buna benzer olarak düzenli ilerleyen ses
sırasının ardından gelen rastgele ses dizisinin (reg_rand) fark edilmesinin ilk rastgele
gelen ses ile gerçekleştiğini fakat rastgele-düzenli (rand_reg) uyaranında ise
düzenliliğe geçişin fark edilmesi için en az bir uyaran süresi kadar beklenmesi
gerektiğini belirtmişlerdir. Bizim çalışmamızda da bu sebeple rand_dec uyaranındaki
paternin fark edilmesinin rand_reg uyaranındaki paternin fark edilmesine göre daha
geç, belki de daha zor olabileceği düşünülebilir. Zaten bu iki uyaranın geçiş
cevaplarının amplitüd ve latans değerleri karşılaştırıldığında hem aktif hem de pasif
fazda rand_reg uyaranının geçiş cevabının rand_dec uyaranının geçiş cevabına göre
amplitüdlerinin büyük, latanslarının kısa olduğunu görülmektedir. Ayrıca bu iki
cevabın
aktif
ve
pasif
fazlarda
latanslarının
standart
sapma
değerleri
50
karşılaştırıldığında dec_ak_lat değişkeninin SS değerinin (SS=29.63), reg_ak_lat’in
SS değerinden (SS=18.56); dec_pas_lat değişkeninin SS değerinin (SS=71.00) ise
reg_pas_lat’in SS değerinden (SS=17.51) büyük olduğu gözlenmektedir, bu bulgu
işitsel düzenliliklerin kortikal gösterimlerinin oluşma hızı açısından rand-dec
geçişinin rand_reg geçişine göre bireyler arası daha fazla fark gösterdiğini
desteklemektedir.
Rand_reg uyaranına göre bir derece daha zor fark edildiği düşünülen rand_dec
uyaranının gürültüde konuşmayı anlama becerisi ile ilişkisi yukarıdaki gibi tartışılırsa
anlaşılır bir bulgu olacaktır. Bu zorluk gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisinin
düşük olması durumunda rand_dec uyaranındaki düzenliliğin oluşturduğu kortikal
gösterimlerin zayıf, ayırt etme becerisinin yükselmesi durumunda daha güçlü
olmasına sebep olmaktadır. Yani karmaşık bir mekanizma olan gürültüde konuşmayı
anlama katılımcılar arası fazla farklılık göstermeyen ve nispeten basit bir beceri olan
rand_reg geçişini fark etmek ile ilişkili olmazken daha fazla bilişsel yük getiren
rand_dec geçişini fark etmek ile ilişkili olmaktadır. Shinn-Cunningham ve Best
(2008) de buna benzer olarak işitme kayıplılarda gürültüde konuşmayı anlamayı
değerlendirme sırasında katılımcılara daha zor görevler vererek bilişsel yükü
artırmayı ve nispeten basit görevlerle ortaya çıkmayan farklılıkların ortaya
çıkarılabileceğini önermişlerdir. Sonuç olarak rand_dec uyaranındaki fark edilmesi
daha zor olan geçişteki işitsel objenin kortikal gösteriminin sağlamlığının, gürültüde
konuşmayı ayırt etme becerisi ile de ilişkili olduğunu göstermiş bulunmaktayız.
Çalışmamızda -5 dB SNR oranında gürültüde konuşmayı anlama testi sonuçlarına
göre ayrılmış olan iki grubun gürültüde konuşmayı anlama skorlarına göre anlamlı
derecede farklı olmaları (p=.000) bu iki grubun gürültüde konuşmayı anlamada
önemli rol oynayan işitsel düzenliliğin fark edilmesinin elektro fizyolojik olarak
değerlendirilmesi için uygun bir örneklem olduğu desteklemektedir. Gürültüde
konuşmayı anlama bakımında bu seviyede anlamlı (p=.000) derecede farklı olan
katılımcıların bu beceri ile yakından ilişkili olan işitsel düzenliliği fark etme
bakımından farklı olmamaları bizim için şaşırtıcı bir sonuç olmuştur. Bu sonucun
birçok sebebi olabilir. Nitekim davranışsal becerilerin farklı olmasına rağmen bu
beceriyle ilgili olduğu düşünülen elektrofizyolojik gösterimlerin farklı olmaması
gözlenebilen bir bulgudur. Örneğin Parbery Clark ve diğ. (2011) profesyonel
51
müzisyenlerde gürültüde konuşmayı anlama becerisinin müzisyen olmayanlara göre
daha iyi olduğunu bulmalarına rağmen bu beceriyle ilişkili olduğu düşünülen beyin
sapında Fo kodlanmasının müzisyen olmayanlardan farklı olmadığını görmüşlerdir.
Korelatif düzeyede ise yine buna benzer olarak Arlinger ve diğ. (1976) normal
işitmeye sahip 10 katılımcıyla yaptıkları çalışmalarında sabit ilerlemekte olan tek bir
frekanstaki sesteki frekans rampalarının (frekans artışı) fark edilmesinin davranışsal
değerlendirmesi ile bu rampanın oluşturduğu kortikal cevaplar arasında ilişki elde
etmemiştir. İşitsel beceriler bakımından davranışsal olarak farklılaşan grupların
elektrofizyolojik test sonuçları bakımından birbirlerinden farklı olmamaları patolojik/
sağlıklı kontrol grupların karşılaştırılmalarında da görülmüştür. Örneğin Meng ve
diğ. (2005) disleksik ve disleksik olmayan çocuklardan tonal sesler, Çince leksikal
tonlar ve hecelerden oluşturdukları uyaranları kullanarak MMN kayıtları aldıkları
çalışmalarında
cevap
amplitüdlerinin
disleksik
grupta
yalnızca
sessiz-sesli
hecelerdeki sessiz kısımlardaki uyumsuzluklarda daha düşük olduğunu bulmuşlardır.
Araştırmacılar araştırmanın 1. Fazında 102 normal çocukta işitsel işlemleme
becerilerinin okuma alışkanlığı, fonolojik farkındalık, isimlendirme hızı, ve öğrenilen
Çince karakter sayısı ile ilişkili olduğunu bulmalarına ve disleksik çocukların
akademik yaşantılarında belirgin okuma problemlerine sahip olmalarına rağmen
disleksiklerde tonal seslerden ve leksikal tonlardan oluşan ses sıralarındaki
uyumsuzlukları dikkat dışı süreçlerde işlemlemenin kortikal gösterimlerinin disleksik
olmayan kontrol grubundan farklı olmadığını bulmuşlardır. Uwer ve diğ. (2002) ise
özgül dil bozukluğu olan ve olmayan katılımcılara tonal ve /da/ /ga/ uyaranları ile
oluşturulmuş MMN paradigması uygulamış, ayrıca davranışsal olarak da tonal
uyaranlarda ve konuşma uyaranlarında farklılıklar yaratarak aynı/farklı görevi ile
işitsel becerileri değerlendirmiştir. Bu davranışsal ayırt etme testlerinde dil
bozukluğu olan gruplar daha fazla hata yapmış olmalarına rağmen tonal MMN’de
cevapları normallerden farklı çıkmamış, yalnızca konuşma uyaranları ile oluşturulan
MMN cevapları farklı çıkmıştır. Ayrıca hem dil bozukluğu olan gruplarda hem de
kontrol grubunda davranışsal ayırt etme görevleri ile MMN amplitüdleri arasında bir
ilişki bulunmamıştır.
Aslında her iki çalışmada da kullanılan uyaranlardan tonal sesler ile oluşturulan
MMN cevapları gruplar arası farklılık göstermezken konuşma uyaranları ile ortaya
52
çıkarılmış MMN cevapları farklılık göstermiştir. Mevcut çalışmamızda gürültüde
konuşmayı ayırt etme becerisi ile ilişkili olan bir çok mekanizmadan yalnızca bir
tanesini (işitsel düzenliliği fark etmek) elektrofizyolojik yöntemlerle değerlendirdik,
belki birden fazla mekanizma değerlendirilseydi gruplar arası farklılıklar
görülebilecekti. Yani bir davranışsal becerideki farklılığa (bizim çalışmamızda
gürültüde konuşmayı anlama, bahsedilen diğer iki çalışmada ise okuma bozukluğu ve
dil bozukluğu problemleri) bağlı olabilecek mekanizmaların hepsi (bizim
çalışmamızda işitsel düzenliliği fark etmek, bahsedilen diğer iki çalışmada ise tonal
sesler ve konuşma seslerindeki düzenlilikleri bozan düzensiz sesleri dikkat dışı
süreçlerde fark edebilmek) elektrofizyolojik gösterimler açısından gruplar arası
farklılıkları ortaya çıkaramayabilmektedir.
Çalışmamızda işitsel düzenliliklerin fark edilmesinin kortikal gösterimlerinin
gruplar arası farklı olmaması aslında davranışsal sonuçlarla da paraleldir. Düzenliliği
fark etmenin aktif fazda değerlendirilmesi sırasında fark edilmesi gerekirken fark
edilmeyen düzenlilik uyaranı sayısı (yanlış_neg) ve düzenlilik içermemesine rağmen
düzenli olduğu zannedilip yanlış cevap verilen (yanlış_pos) uyaran sayısı gruplar
arasında anlamlı farklılık göstermemiştir. Bu bakımdan davranışsal olarak farklılık
göstermeyen
bir
becerinin
altında
yatan
algısal
mekanizmaların
kortikal
gösterimlerinin de farklı olmaması anlaşılır bir bulgudur, nitekim elektrofizyolojik
ölçüm değerlerinin davranışsal bulgular ile korele olduğu bilinmektedir. Buradan
hareket ederek, uyguladığımız düzenliliği fark etme değerlendirmesinin hangi gruba
ait olduğuna bağlı olmaksızın bütün katılımcılar için oldukça kolay bir işitsel görev
olduğu düşünülebilir. Buna rağmen Sin_5 puanları ile dec_ak_amp değeri arasında
negatif yönde anlamlı korelasyon (r= -.50, p= .02) bulunması, fark edilme zamanı ve
buna bağlı olarak da zorluğu kişiler arası daha fazla fark gösteren rand_dec
uyaranının oluşturduğu cevaplar gruplar arası farklılık göstermese de bu uyarandaki
düzenliliğin fark edilmesinin gürültüde konuşmayı anlama becerisi ile hiçbir ilişkisi
olmadığı düşüncesini saf dışı bırakmaktadır.
Rand_dec uyaranındaki dec kısmı bir işitsel düzenlilik olarak fark edilse bile
gürültüde konuşmayı anlama ile ilişkili olan Fo hareketlerini tam olarak yansıtmadığı
için bu uyarandaki geçişin oluşturduğu kortikal cevaplar gürültüde konuşmayı ayırt
etme bakımından farklılaşan gruplar arasında farklılık göstermemiş olabilir. Bir
53
kişinin ses perdesinin zaman içinde yavaş yavaş değişmekte olduğu ve bu perde
ipuçlarının kolaylıkla takip edildiği söylenmektedir (Darwin, 2005). Rand_dec
uyaranındaki perde değişimi insan sesinin perde değişikliklerinden daha hızlı olmuş
ve Fo hareketleri doğru bir şekilde yansıtılamamış, bu yüzden de uyarandaki
geçişlerin oluşturduğu cevaplar gruplar arasında farklı elde edilmemiş olabilir. Fo
hareketlerine ve bağlantılı olarak entonasyon paternlerine de benzediği düşünülen
frekans bakımından alçalan ses dizisinin istenen olguyu tam olarak yansıtamamış
olduğunu gösteren başka faktörler de vardır. Örneğin Nolan (2006)’a göre
entonasyonel perde değişiklikleri kendi başlarına değil prosodik özelliklerle birlikte
çalışır, örneğin söylemde öne çıkan bir hecenin süresi daha uzun olur; benzer bir
şekilde ses perdesinin hareketleri sesin şiddetinin paternlenmesi ile de ilişkilidir;
perde bilgisi bunlardan ayrı tutulamaz. Aslında perde hareketleri tek başlarına
yalnızca alçalan ve yükselen paternler şeklinde değildir, örneğin konuşmada öneme
sahip bölümler kısa süreli önce yükselen sonra alçalan perde hareketi ile belirtilirken
cümle içinde durak noktası olması istenen bölümler (yazı dilinde virgül ile belirtilen
yerler) ise önce alçalan sonra yükselen perde hareketi ile gösterilmektedir (Nolan,
2006). Bu bilgiler ışığında, oluşturduğumuz alçalan perde hareketinin konuşmada
kısa veya uzun sürelerde farklı söylemsel amaçlar için alçalıp yükselen Fo
hareketlerini doğru yansıtamamış olabileceği düşünülebilir. Yani işitsel düzenliliği
yansıtmakta olduğu düşünülen uyaranlarımız birer işitsel düzenlilik olarak sistem
tarafından fark edilmiş olsalar da gürültüde konuşmayı ayırt etme ile ilişkili olan
işitsel düzenliliklerden (Fo hareketleri) farklı olmuş olabilirler; bu sebeple gruplar
arası farklılık bulunmamış olabilir.
İşitsel düzenliliğin fark edilmesinin elektrofizyolojik değerlendirmesinde gruplar
arası farklılık bulunmamasının başka bir sebebi ise kullanılan test paradigmasının
işitsel düzenliliğin fark edilmesini test ediyor olmasına rağmen gürültü içerisindeki
işitsel objelerin fark edilmesini değerlendirmeye uygun olmaması olabilir. Nitekim
kullanılan uyaranda rastgele sıralanan ses dizisinin ardından düzenli ses dizisi
gelmiş, katılımcıların bu düzenli ses dizisini fark etmeleri değerlendirilmiştir;
gürültüde işitsel objelerin fark edilmesinde ise bu objeler oluşmakta iken aynı
zamanda çevredeki rastgele seslerle üst üste gelmektedir. Bu durumda oluşturulan
paradigma arayıcılığıyla aktive edilen mekanizma aslında rastgele kalabalık ses
54
grubunun içerisindeki düzenli paternleri fark etmekten çok (nitekim gürültüde
konuşmayı anlama mekanizması bunu içermektedir) düzensizliğin ardından gelen
düzenliliği fark etmek olmuştur. Bu durumda işitsel düzenliliği fark etmek gürültüde
konuşmayı anlamak ile ilişkili olsa da düzenliliği fark etme becerisinin mevcut
paradigma ile değerlendirilmesi sırasında aktive olan sentral mekanizmalar gürültüde
konuşmayı anlama sırasında aktive olan sentral mekanizmalar ile ilişkili
olmayabileceği için gürültüde konuşmayı anlama bakımından farklılaşan katılımcılar
kortikal cevapları bakımından farklı bulunmamış olabilirler. Bu noktada önerimiz
rastgele seslerden sonra ortaya çıkan işitsel düzenliliği oluşturan paternlerin başka
rastgele sesler ile bazı kısımlarının maskelenmesi ile elde edilen uyarandaki
düzenliliğin fark edilmesini içeren bir uyaran dizaynının gürültüde konuşmayı ayırt
etme mekanizmasını daha iyi yansıtabilecek bir paradigma olabileceğidir. Bu şekilde
gürültü tarafından maskelenen ses parçalarını birleştirmeyi içeren işitsel şekil-zemin
algısının da (auditory figure-ground preception) elektrofizyolojik gösterimleri
incelenmiş olacaktır.
İletişim için temel olan mekanizma, yani bir konusmacının sesini arka plan
seslerinden ayırabilmek genelde normal bilişsel becerilere sahip, normal işitmeye
sahip genç yetişkinlerde bile zor bir beceridir (Assman ve Summerfield, 2004).
Nitekim Middelweerd ve diğ. (1990)’ne göre bu şikayet genelde otolojik hikaye,
otoskopik muayene ve rutin saf ses odyometrik incelemesi ile incelenebilecek bir
şikayetken bazı vakalarda rutin saf ses odyometrisi ve konuşmayı ayırt etme testleri
normal değerler gösterebilir. Buna bağlı olarak odyoloji ve otoloji kliniklerine
normal işitmeye sahip olmasına rağmen gürültüde konuşmayı anlama şikayetleri ile
gelen bir çok kişi vardır (King ve Stephens, 1992), nitekim bu hasta grubunun
odyoloji literatüründe çok az dikkat çektiği belirtilmektedir (Middelweerd ve diğ.,
1990).
Normal işitmeye sahip olmalarına rağmen gürültüde konuşmayı ayırt etme
problemi olan bireylerde buna sebep olan bozuk mekanizmalar incelenmiştir.
Örneğin bu şikayeti olan bireylerde şikayeti olmayan bireylerle karşılaştırıldığında
reverberasyondan daha çok etkilendikleri ve özellikle zamansal olarak modüle olan
maske gürültüsünde daha yüksek konuşmayı fark etme eşiklerine sahip oldukları
tespit edilmiş, bunun sebebinin zamansal çözünürlük becerilerindeki bozukluk
55
olduğu belirtilmiştir (Middelweerd ve diğ., 1990). King ve Stephens (1992) ise
gürültüde konuşmayı ayırt etme problemi olan normal işitmeye sahip bireylerde sağ
kulakta daha zayıf frekans çözünürlüğü ve aynı kulakta 16 kHz işitme eşiklerinde
anlamlı farklılık bulmuşlardır. Benzer olarak periferal işitmede kendini gösteren bir
başka farklılık ise bu grupta normal sınırlarda olsa bile kontrol grubundan daha kötü
işitme eşiklerinin elde edilmiş olmasıdır. Araştırmacılar 16 kHz ortalama eşiklerinin
farkının ve frekans çözünürlüğünün sağ kulakta daha kötü olmasının sub-clinic bir
koklear disfonksiyonu gösteriyor olabileceğini belirtmişlerdir. Bu çalışmalara benzer
olarak biz de çalışmamızda normal işitmeye sahip bireylerde gürültüde konuşmayı
ayırt etme becerilerini değerlendirdik, bu beceride farklı olan kişilerde hangi
mekanizmanın farklı çalışmakta olduğunu inceledik. Uyguladığımız işitsel
düzenliliği fark etmenin elektrofizyolojik değerlendirme sonuçlarında gruplar arası
anlamlı fark bulamadık. Yukarıda tartışılan sebeplere ek olarak farklılık
bulmamamıza sebep olabilecek bir başka faktör ise katılımcılarımızdan üç kişi
dışında gürültüde konuşmayı anlama şikayetinin olmaması olabilir, yani çalışmadaki
zor koşullar altında (-5 dB SNR) gürültüde konuşmayı anlamada düşük puan alan
kişilerden (alt grup) bir çoğu günlük hayatta böyle bir problem yaşamamaktadır.
Belki de normal koşullar altında problemli olmayan bir mekanizmanın zorlanması
sonucu ortaya çıkan beceri farklılıkları test ettiğimiz becerinin (işitsel düzenlilikleri
fark etmek) kortikal gösterimlerine yansımamaktadır. Bu yüzden oluşturduğumuz
paradigmayı, klinik olarak gürültüde konuşmayı anlama becerilerinde problemleri
olan bireylere uygulamak altta yatan sebepleri belirlemekte daha faydalı olacaktır.
Bu bireyler işitsel işlemleme bozukluğu olan bireyler, disleksikler, öğrenme
bozukluğu olan bireyler ve yaygın gelişimsel bozukluğu olan bireyler olabilir.
Lagacé’ ve diğ. (2010)’ne göre gürültüde konuşmayı anlama becerisi dil ile ilgili
süreçler ve bilişsel süreçler ile ilgili yüksek seviye mekanizmalara, hem de daha
temel seviyede mekanizmalara (işitsel algı) bağlı olduğu için dil temelli problemleri,
işitsel bozuklukları olan grupların gürültüde konuşmayı anlama konusunda
problemleri olması şaşırtıcı değildir. Nitekim yazarlara göre bu gruplardan bir tanesi
de gelişimsel disleksili bireylerdir. Bu bireylerde çok yavaş ve bozuk okuma,
anlamsız kelimeleri kodlamada güçlük ve heceleme bozuklukları görülmesine ek
olarak frekans ayırt etme, amplitüd modülasyonunu fark etme ve işitsel gruplama
56
gibi işitsel görevlerde de bozukluklar görülmekte olmasına rağmen farklı
çalışmalarda bu bozuklukların belirli alt gruplarda gözlendiği, disleksik olmayan
gruplarda da bu bozuklukların gözlendiği, ve disleksiklerde işitsel işlemleme
problemleri ile okuma becerilerinin korelasyonunun zayıf olduğu söylenmektedir
(Lagace’ ve diğ., 2010)
Ziegler ve diğ. (2009) disleksiklere, disleksik grup ile aynı okuma becerisi yaşına
sahip kontrol grubuna ve kronolojik yaş bakımından eşitlenmiş kontrol grubuna
modüle olan gürültü eşliğinde, sabit gürültü eşliğinde ve gürültüsüz olarak
konuşmayı anlama testi uygulamışlardır. Disleksik grupta kontrol gruplarına göre
sessiz ortam dışında bütün gürültülerde konuşmayı anlama becerilerinin kötü
olduğunu bulmuşlardır. Aynı zamanda zamansal zarfı kodlanmış konuşmayı
(konuşmanın fine structure yapısı bu şekilde bozulur) anlama becerilerinin de okuma
yaşı bakımından eşleşmiş olan kontrol grubuna göre bozuk olduğunu bulmuşlardır.
Araştırmacılar disleksiklerde masking release becerilerinin normal olduğunu,
zamansal ve frekans çözünürlüğünün normal olduğunu, fakat gürültü ile birlikte
gelen konuşma sinyallerinde uyaranların ipuçlarının büyük bir kısmı ortadan kalktığı
için
konuşma
uyaranlarının
sağlamlığının
disleksiklerde
eksik
olduğunu
belirtmişlerdir. Hornickel ve diğ. (2009) ise bir başka çalışmada okuma, fonolojik
farkındalık ve gürültüde konuşmayı ayırt etme becerileri bakımından farklılaşan
çocuklarda /ba/, /da/ ve /ga/ heceleri ile oluşturdukları ABR cevaplarının
birbirlerinden farklılaşma değerlerini incelemiş, gürültüde konuşmayı ayırt etme,
okuma ve fonolojik farkındalık becerileri ile farklılaşma değerinin birbirleriyle
ilişkili olduğunu bulmuşlardır.
Katılımcılar fonolojik farkındalık ve gürültüde
konuşmayı ayırt etme becerileri bakımından sıralandıklarında en yüksek performans
gösteren 1/3’lük dilimdeki katılmcıların farklılaşma değerlerinin en düşük
performans gösteren 1/3’lük dilimdeki katılımcıların farklılaşma değerinden anlamlı
seviyede yüksek olduğunu bulmuşlardır.
Öğrenme bozukluklarına sahip bireylerde de gürültüde konuşmayı ayırt etmenin
problemli olduğu bulunmuştur. Nitekim Cunningham ve diğ. (2001)’ne göre güncel
çalışmalar konuşma sesi algısındaki bozuklukların bazı çocukların öğrenme
bozukluklarında payı olabileceğini göstermektedir. Öğrenme bozukluklarına sahip
çocuklarda gürültü eşliğinde verilen hecelerin kortikal gösterimlerinin gürültüde
57
konuşmayı anlama becerilerindeki problemle bağlantılı olarak normal kontrollere
göre farklı olduğu bulunmuştur. Örneğin Warrier ve diğ. (2004) öğrenme bozukluğu
olan bireylere ve sağlıklı kontrollere gürültüde ve sessiz ortamda /da/ uyaranı vermiş,
bu iki koşulda elde edilen kortikal cevapları zaman içinde kaydırarak cevapların
birbirlerine ne kadar benzediklerini değerlendirmişlerdir. Bu benzerlikler üzerinden
korelasyon puanları elde etmiş ve öğrenme bozukluğu olan bireylerden kontrol
grubunun en alt skorunun altında kalan puan alanları ikiye bölmüşlerdir, bunlar
düşük korelasyon skorları gösteren normal bireylerle eş değer skorlara sahip olanlar
ve bunun da altında olanlardır. Uyaranlar sessizlikte verildiğinde dalga
morfolojilerinin farklı olmadığı, gürültü eşliğinde verilen uyaranlara cevapların her
üç grupta da amplitüdleri eşit derecede azaltmakla birlikte en alt performans
grubunda bu azalmanın daha fazla olduğunu ve gürültünün eklenmesinin en alt
performans gösteren grubun cevaplarını N2 zaman aralığında diğer iki gruba göre
morfolojisini bozduğunu bulmuşlardır.
Sessiz ortamda elde edilen kortikal yanıtların öğrenme bozuklukları olan
bireylerde normal bireylere göre farklı olmayıp gürültü eşliğindeki kayıtlarda
farklılıkların oluşması başka çalışmalarda da bulunan bir sonuçtur. Örneğin
Cunningham ve diğ. (2001) gürültüde ve sessiz ortamda heceler ile uyarılmış beyin
sapı ve kortikal potansiyelleri öğrenme bozukluğu olan ve olmayan bireylerde
karşılaştırmış, /da/ uyaranı ile oluşturulmuş olan beyin sapı ve kortikal cevapların
sessiz ortamda gruplar arası farklılık göstermediği, gürültünü eklenmesinin
nörofizyolojik cevapları farklı şekillerde bozduğunu bulmuşlardır. Örneğin gürültü
eşliğinde kaydedilen ABR cevaplarının spektrumunun hecedeki Fo ve F1 geçişine
karşılık gelen kısımlarının öğrenme bozukluğu olan bireylerde anlamlı derecede
bozuk ve V. dalga latansının daha uzun olduğunu bulmuşlardır. Kortikal cevaplarda
ise gürültüde her iki grupta da P1-N1 ve P1’-N1’ amplitüd oranlarının küçüldüğü,
fakat öğrenme bozukluğu olan grupta P1’-N1’ amplitüd oranındaki azalmanın daha
fazla olduğunu görmüşlerdir. Araştırmacılar verilen /da/ uyaranının patlama kısmını
10 dB SPL artırarak algısal olarak daha belirgin hale getirerek (enhanced speech)
sunduklarında ise hem beyin sapı hem de kortikal kayıtlarda gruplar arası farklılığın
gözlenmediğini belirtmişlerdir. Enhanced Speech uygulamasının aynı zamanda
davranışsal ayırt etmeyi de arttırdığı görülmüştür. Davranışsal bulgular ile uyarılmış
58
potansiyeller arasında da ilişki bulunmuştur; davranışsal ayırt etme becerisi ile
gürültüde ABR V. dalgada uzamanın, spektral amplitüdde azalmanın, kortikal
potansiyellerde ise gürültü eşliğinde P1’-N1’ amplitüd oranında azalmanın ilişkili
olduğu bulunmuştur.
Alcántara ve diğ. (2004)’ne göre gürültüde konuşmayı anlama otistik bireylerde
gözlenen problemlerden biridir. Nitekim seçici dikkat problemleri, çalışan hafıza
problemleri ve işitsel görsel ipuçlarının entegrasyonu problemleri gürültülü eğitim
ortamlarında konuşmayı anlamayı engelledikleri için eğitsel bir dezavantaja sebep
olmaktadır (Alcántara ve diğ. 2004). Özellikle arka plan gürültüsündeki
modülasyonlardan faydalanamadıkları belirtilmekte, bunun da zamansal çözünürlük
becerilerindeki problemlere bağlı olduğu düşünülmektedir (Alcántara ve diğ. 2004).
Yukarıdaki farklı özelliklere sahip gruplarda elde edilen gürültüde konuşmayı
anlama problemleri göz önünde bulundurulduğunda öğrenme bozukluğu olan
bireylerde, işitsel işlemleme bozukluğu olan bireylerde, disleksiklerde ve otizmi olan
bireylerde gürültüde konuşmayı anlamanın mekanizmalarından bir tanesi olan işitsel
düzenliliğin fark edilmesinin değerlendirilmesi önerilebilir. Nitekim Alcántara ve
diğ. (2004)’ne göre otistik bireylerde kompleks işitsel sinyallerin işlemlenmesindeki
bozuklukların hangi düzeyde (periferal veya sentral) olduğu bilinmemektedir. Bu
çalışmada uyguladığımız işitsel objeleri fark etme değerlendirmesinin frekans
çözünürlüğünün
ve
zamansal
çözünürlüğün
değerlendirilmesi
ile
birlikte
uygulandığında bu ayrıma katkıda bulunacağını düşünmekteyiz. Aynı şekilde gürültü
eşliğinde elde edilen kortikal cevapları normal bireylerden farklı olan disleksiklere,
öğrenme bozukluğu olan bireylere ve işitsel işlemleme bozukluğu olan bireylere
çalışmamızda oluşturduğumuz “işitsel objelerin fark edilmesinin elektrofizyolojik
değerlendirmesi” ‘nin uygulanması durumunda daha önceden elde edilmiş olan
“hecelerin korteksteki gösterimleri” bulgusunun bir ilerisine geçerek gürültüde
konuşmayı anlamada görev alan “işitsel objeleri fark etme”nin aktif mekanizmasının
kortikal gösterimleri de elde edilmiş olacaktır.
Çalışmamızda oluşturmuş olduğumuz rand_dec uyaranının oluşturduğu cevabın
bir işitsel düzenliliği fark etme cevabından çok aslında bir rampa uyaranındaki
frekans değişikliğine cevap olarak oluşan kortikal cevap olduğu eleştirisi getirilebilir.
59
Bu frekans rampalarına frekans kayması adı da verilmektedir. Frekans kayması
belirli bir süreye ve frekans değişimine sahip bir frekans rampasıdır ve kaymadaki
frekans değişim hızı ve yönü (frekans artışı veya azalması) konuşma algısı için
önemli olduğu söylenmektedir (Wang ve diğ. 2013). Bu frekans değişikliği kortikal
P1-N1-P2
kompleksini
oluşturur.
Bu
değişim
kompleksi
yalnızca
rampa
uyaranlarındaki frekans değişimine cevap olarak ortaya çıkmaz, iki farklı sesli sesin
birleştirilmesi şeklinde oluşturulmuş komplekste bir sesten diğer sese geçişte de
(örneğin /ui/ sesi) değişim cevabı görülmektedir (Martin ve Boothroyd 2000, Martin
ve diğ. 2010). Bu cevap hem elektriksel uyarımla (Brown ve diğ. 2008) hem de
akustik uyarımla (Martin, 2007) koklear implant kullanıcılarında da elde
edilebilmiştir.
Devam eden sabit bir sesteki frekans veya şiddet değişikliklerinin oluşturduğu
kortikal potansiyeller bir çok çalışmada incelenmiştir (Dimitrijevic ve diğ. 2008).
Örneğin oldukça eski bir çalışmada Arlinger ve diğ. (1976) normal işitmeye sahip 10
katılımcıyla yaptıkları çalışmalarında frekans rampasının süresinin, başlangıç
frekansının,ses seviyesinin ve frekans değişikliğinin yönünün (yükselen veya
alçalan) kortikal potansiyeller üzerindeki etkisini incelemiş, 60 dB seviyesinde 1 khz
temel frekanstan 50 Hz. değerinde 10 ms süreli frekans değişiminin katılımcılarda
N1-P2 kompleksi oluşturduğunu,fakat kortikal cevap parametrelerinin bir önceki
çalışmalarında değerlendirdikleri frekans değişikliğini fark etme becerisi ile ilişkisi
olmadığını bulmuşlardır. Rampa parametrelerindeki değişikliklerin de uyarılmış
potansiyelleri etkilediğini bulmuşlardır; rampa süresinin 50 ms’den kısa, frekans
değişiminin 50 Hz’den az olduğu durumlarda potansiyellerin frekans değişim
miktarına, diğer durumlarda ise değişimin hızına bağlı olduğu gözlenmiş olup
frekans değişiminin yönünün cevaplarda farklılığa sebep olmadığı bulunmuştur.
Başka bir çalışmada ise Wang ve diğ. (2013) frekans değişim miktarını sabit tutarak
rampa sürelerini değiştirerek bu değişimin uyarılmış potansiyeller üzerindeki etkisini
incelemişlerdir. N1-P2 amplitüdlerinin kısa süreli rampalar için daha büyük, N1
latanslarının ise uzun süreli rampalarda daha gecikmeli olduğunu bulmuşlardır.
Arlinger ve diğ. (1976) de frekans değişimi sabit tutulduğunda kısalan rampa
süresinin uyarılmış potansiyellerin amplitüdlerini büyüttüğünü, N1 latanslarını
kısaltığını bulmuştur. Fakat Wang ve diğ. (2013), Arlinger ve diğ. (1976)’nin
60
çalışmasının tersine N1-P2 amplitüdlerinin 500 Hz temelinden yükselen rampalarda
inen rampalara göre daha büyük olduğunu görmüşlerdir. Aynı zamanda davranışsal
frekans değişikliği fark etme becerisi ile uyarılmış potansiyeller arasında ilişki
bulunmuştur. Rampa süresi ayırt etme eşiğinin 50 ms’lik rampalarda 200 ms’lik
rampalara göre daha düşük olduğunu, paralel olarak da kısa süreli rampaların daha
büyük N1-P2 cevapları oluşturduğunu görmüşlerdir.
Weise ve diğ. (2012) ise sabit bir ses temelinden gerçekleşen frekans kaymalarına
(sabit durum-rampa) ek olarak tersi şekilde oluşan uyaranlardaki (rampa-sabit
durum) geçiş noktalarının da kortikal potansiyelleri oluşturup oluşturmadığını
incelemişlerdir. Önceki çalışmalar hakkında bilgi verirken rampa-sabit durum
uyaranındaki geçişin kortikal potansiyelleri oluşturmadığını belirterek hem rampa
hızını artırıp, hem de kompleks ses rampası yaparak uyaranı katılımcılara vermiş; saf
ses rampa-sabit durum geçişinin cevap oluşturmadığını, kompleks ses rampasının ise
yalnızca yüksek hızda değişim içerdiğinde kortikal cevapları oluşturduğunu
bulmuşlardır. Sonuç olarak “yüksek seviye geçiş” olarak tanımladıkları değişimin
(rampa-sabit durum) fark edilmesi için görev alan nöral yapı sayısının az olduğunu,
bu durumun da yalnızca sesteki kompleksite ve değişim hızı artınca bir cevap
oluşmasını sağladığını belirtmişlerdir.
Sonuç
olarak
yukarıda
bahsedilen
rampa
uyaranları
da
çalışmamızda
oluşturduğumuz rand_dec uyaranın düzenli kısmına zamansal olarak kilitli olarak
elde ettiğimiz gibi kortikal cevapları oluşturmaktadır. Fakat rampa uyaranları hep
sabit giden bir özellikteki (frekans) değişime zamansal olarak kilitli cevaplar
oluştururken çalışmamızdaki uyaran tam tersi olarak değişkenlik gösteren bir
uyaranın (rastgele kısım) düzenli hale (düzenli olarak alçalan) gelmesi sonucu
cevaplar oluşturmaktadır. Rampa uyaranındaki görev işitsel sistemin sabit giden bir
özelliğin değişimini fark etmeyi içermekte, bizim uyaranımızdaki görev ise
düzensizliğin içinden gelen düzeni fark etmeyi içermekte olup bu iki görevin farklı
algısal mekanizmaları içerdiği düşünülebilir. Bunun yanı sıra eğer elde ettiğimiz
cevaplar temel bir rampa uyaranında elde edilen cevaplardan farklı olmasaydı
frekans açısından alçalma veya yükselme içermeyen rand_reg uyaranı için bir cevap
elde edemezdik. Aslında çalışmamızda uyguladığımız uyaran paradigmasıyla aktive
olan işitsel mekanizmaların Weise ve diğ. (2012)’nin çalışmasındaki rampa-sabit
61
durum uyaranındaki sabit duruma geçişin fark edilmesinde aktive olan işitsel
mekanizmalarla benzer mekanizmaların aktive olduğu düşünülebilir, çünkü Weise ve
diğ. (2012)’nin çalışmasında da bizim çalışmamıza benzer şekilde değişmekte olan
bir özellik sabitlenmektedir. Fakat oluşturduğumuz farklılık düzensizlikten ortaya
çıkan düzendir, Weise ve diğ. (2012)’nin çalışmasında ise ses sinyalinde hem rampa
kısmı, hem de sabit durum kısmı düzenliliği yansıtmaktadır. Yani Weise ve diğ.
(2012) bir düzenden başka bir düzene geçişi fark etmeyi, biz ise düzensizliğin
ardından gelen düzeni fark etmeyi değerlendirmiş bulunmaktayız. Ayrıca frekans
rampası çalışmalarında elde edilen N1 cevaplarının latans aralıkları çalışmamızdaki
geçiş cevabının latans aralığının gerisindedir. Örneğin Dimitrijevic ve diğ.
(2008)’nin çalışmasındaki sabit sesteki frekans değişikliklerinin oluşturduğu N1
cevapları değişimin yüzdesine ve başlangıç frekansına göre değişiklik göstermekle
birlikte değişim ertesi en fazla 167 ms’de en az de 102 ms’de, Weise ve diğ.
(2012)’nin kompleks seslerle yaptıkları frekans rampalarında oluşan N1 cevapları
rampa başlangıcı sonrası yaklaşık 105 ms’de, parabolik frekans rampaları ile oluşan
cevapları inceleyen Wang ve diğ. (2013)’nin çalışmasında ise rampa süresi ile
değişmekle birlikte rampa başlangıcı sonrası yaklaşık 124 ms-128 ms’de N1
cevapları görülmektedir. Çalışmamızda elde ettiğimiz geçiş cevaplarının latanslarının
bunlardan uzun olması, frekans rampalarının fark edilmesinden daha üst seviyede
gerçekleşen bir süreci değerlendirmiş olduğumuzu düşündürmektedir.
Bu
karşılaştırmalar
sonucunda
diğer
çalışmalarda
incelenmemiş
olan
düzensizliğin ardından gelen, frekans bakımından alçalan bir ses dizisinin de hem
dikkat süreçlerinde hem de dikkat süreçleri dışında bir düzenlilik olarak fark ediliyor
olduğunu elektrofizyolojik cevaplarla göstermiş olduğumuz açıktır. Giriş bölümünde
anlatıldığı üzere Chait ve diğ. (2007, 2008, 2012)’nin yaptığı bir dizi çalışmada
rastegele ses dizisinin ardından gelen tek bir frekanstaki sesin tekrarı ve 3 sesten
oluşan paternin tekrarı ile oluşturulan işitsel düzenlilik uyaranındaki bu düzenliliğe
geçişin MRG değerlendirmelerinde
manyetik N1 cevabını oluşturduğunu, bu
cevabın elde edilmesinin dikkat süreçlerine bağlı olmadığı, hatta başka bir bilişsel
görev ile uğraşılırken de bu düzenliliklerin fark edildiğini bulmuşlardı. Biz de bu
çalışmamızda işitsel düzenliliklerin yalnızca tek bir frekanstaki sesin tekrarı veya
kendini tekrar eden paternler tarafından oluşmadığını, düzenli olarak yükselen ve
62
alçalan ses dizilerinin de işitsel düzenlilikler olarak fark edileceği öngörüsüyle
hareket etmiş, ve yeni oluşturduğumuz rand_dec uyaranınındaki düzenliliğe geçişin
bir işitsel obje olarak fark edildiğini ve bu fark etmenin elektrofizyolojik cevapları
oluşturduğunu göstermiş olduk. Bu cevapların temel bir frekans rampası cevabından
farklı olduğunu destekleyen özellikleri ise bir frekans rampasında sabit giden bir
sesteki değişim veya bir düzenlilikten başka bir düzenliliğe geçiş (Weise ve diğ.,
2012) fark edilirken bizim uyaranımızda rastgele sıralanan seslerin ardından gelen,
frekans bakımından yükselen ses dizisi fark edilmektedir; yani rampa uyaranı düzen
ertesinde gelen değişimi veya bir düzenden diğerine geçişi içerirken bizim
uyaranımız düzensizliğin ardından gelen düzeni (frekans bakımından alçalan ses
dizisi) içermekte, buna ek olarak rampa uyaranındaki gibi devamlı bir sesi veya ses
kompleksini değil, ardı ardına gelen farklı frekanslarda bir çok sesi içermektedir,
nitekim düzensizliği de bu şekilde yansıtmaktadır.
Yukarıdaki tartışmaya benzer olarak çalışmamıza getirilebilecek başka bir eleştiri
ise Rand_dec ve rand_reg uyaranının oluşturduğu 1000-1200 ms aralığındaki
kortikal yanıtların işitsel düzenliliği fark etme yanıtları olmaktan çok uyarılmakta
olan frekans aralığındaki değişimin oluşturduğu yanıtlar olabileceğidir. İşitsel
uyarılmış N1 cevabı sessizlik durumunun sona erip ses oluşmasına cevap olarak
ortaya çıkmasının yanında önceden sunulmakta olan bir uyarandaki değişime cevap
olarak da ortaya çıkabilmektedir; örneğin düzenli olarak sunulan 1000 Hz
seslerinden oluşan ses sırasının içine seyrek olarak yerleştirilen 1500 Hz frekanslı
seslerin oluşturduğu N1 cevaplarının 1000 Hz frekanslı seslerin oluşturduğu
cevaplara göre daha büyük olduğu belirtilmektedir (Butler, 1968; Picton, Campbell,
Baribeau-Baun & Proulx, 1978; Näätänen ve Picton 1987’de yer almıştır). Bu N1
cevabındaki büyümenin işitsel sistemdeki nöronların refraktör dönemlerine bağlı
olduğu belirtilmektedir (Näätänen ve Picton, 1987). Ayrıca tekrarlı uyaran sonra
oluşan bu habituasyona bağlı gerçekleşen N1 amplitüdündeki büyümenin MMN
cevabının bir parçası olabileceği de belirtilmektedir (Jaaskelainen ve diğ. 2004).
Nitekim N1 cevabı ile MMN cevabı arasındaki bu ilişkinin tersini savunan çalışmalar
da mevcuttur. Çalışmamızın metod kısmındaki uyaran grafikleri yakından
incelendiğinde rand kısmın son birkaç sesinin bulunduğu frekans aralığı ile reg ve
dec kısımlarının başlangıç frekansları arasında belirgin bir farklılığın olduğu
63
görülmektedir. Bu farklılık sistemin bir frekans değişikliği cevabı oluşturmuş
olmasına sebep olabilir. Fakat yalnızca bu frekans değişikliği cevapların oluşmasına
sebep oluyor olsaydı rand_dec ve rand_reg cevap amplitüdleri ve latansları arasında
bir farklılık oluşmazdı çünkü her iki uyaranda da rastgele kısmın bitişi ile düzenli
kısımın başlangıç frekans aralığı arasındaki frekans farklılığı aynıdır; bu durumda
düzenli kısıma geçişin benzer amplitüd ve latansta geçiş cevaplarını oluşturması
gerekirdi. Ayrıca geçiş cevabı olarak oluştuğunu düşündüğümüz bu cevaplar
yalnızca frekans değişikliği sebebiyle oluşuyor olsaydı bu durumda cevapların daha
erken bir zamansal aralıkta görülmesi gerekirdi. Çünkü örnek vermek gerekirse
MMN odd-ball paradigmasındaki frekans bakımından uyumsuz uyaran (deviant) ile
oluşan, standart uyaranın oluşturduğu cevaba göre daha büyük amplitüde sahip olan
N1 cevabı bizim çalışmamızdaki geçiş cevaplarından daha kısa latansa sahiptir
(Yaklaşık 100-150 ms). Ayrıca bu N1 amplitüdünde büyüme tamamen aynı frekansa
sahip seslerin yaklaşık 1 sn’den daha kısa zamansal aralıklarla ardı ardına verilmekte
iken farklı bir frekanstaki sesin ortaya çıkmasına cevap olarak görülmektedir. Fakat
bizim çalışmamızda uyaranlar arası süre 0 ms’dir, yani uyaranlarımız ardı ardına
gelmektedir.
Bahsedilen latans farklılığı göz önünde bulundurulduğunda, uyarım bölgesinde
değişikliğin kortikal cevapları oluşturmasından daha üst seviyede bir mekanizmanın
çalışıyor olduğunu düşünmekteyiz. Aslında bu noktada çalışmamızda elde ettiğimiz
cevabın N1 cevabı olarak adlandırılıp adlandırılmayacağı konusunda bir belirsizlik
ortaya çıkmaktadır. Nitekim elde ettiğimiz cevapların latanslarının bir çoğu 840
ms’deki geçişin yaklaşık 200 ms ilerisinde gerçekleşmektedir. Bu latans aralığı ise
daha çok N2 cevabının yer aldığı latans aralığındadır. Fakat bu cevabın öncesinde bir
N1 tepe noktasının görülmüyor olması, elde ettiğimiz cevabın P1-N1-P2 cevap
kompleksindeki ilk negatif tepe noktası; yani N1 olduğunu desteklemektedir. Bu
durumda elde ettiğimiz bu geçiş cevabının N1 olarak adlandırılmasının daha doğru
olacağını düşünmekteyiz.
Elde edilen cevapların işitsel düzenliliğin fark edilmesine bağlı olmayıp frekans
değişikliğine bağlı cevaplar olabileceği eleştirisi hakkında belirtilmesi gereken başka
bir nokta da aslında düzenliliğe geçişteki frekans farklılığının başlangıç noktası
olarak aldığımız Chait ve diğ. (2007, 2012)’nin çalışmalarında da yer almış
64
olmasıdır. Bu çalışmalarda rastgele kısmın son sesi ile düzenli kısmın ilk sesi
arasındaki frekans farklılığının en az %20 olacak şekilde düzenlendiği,
rastgele/düzenli kısıma geçişin öne çıkarılmasının amaçlandığı belirtilmektedir. Yani
başlangıç noktası olarak aldığımız çalışmanın yazarları da düzenliliğin fark
edilmesinde frekans değişiminin hiçbir şekilde rol almadığını vurgulamamaktadır.
Nitekim bizim çalışmamızda da düzenliliklere geçişlerde en az %20 frekans farklılığı
gerçekleşmektedir.
Önceki kısımlarda bahsedildiği üzere çalışmamızdaki hipotezlerimizden biri de
gürültüde konuşmayı ayırt etme becerileri bakımından birbirlerinden anlamlı
derecede farklılaşan, normal işitmeye sahip sağlıklı genç bireylerin işitsel
düzenliliğin fark edilmesinin elektrofizyolojik değerlendirmesi sonuçlarının farklı
olacağı idi. Fakat bu iki grup arasında rand_reg ve rand_dec uyaranlarının
oluşturduğu
geçiş
cevaplarının
arasında
farklılık
bulunmamıştı.
Fakat
çalışmamızdaki alt ve üst gruplarda en üst ve en altta yer alan 3 kişinin kortikal
cevapları bağımsız gruplar için t-testi ile incelendiğinde gözlem sayısı düşük olsa da
üst grupta dec_ak_amp ortalama değerinin (M=-7.50 , SS= 0.90) alt grup ortalama
değerinden (M=-4.69 , SS= 0.82) anlamlı derecede büyük olduğu görüldü ( t(3)=
3.62 p<,05). Bu bulgu, dec_ak_amp değerlerinin sin_5 değerleri ile korelasyon
halinde olduğu bulgusu birlikte değerlendirildiğinde rand_dec uyaranı ile oluşturulan
kortikal cevapların gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisini değerlendirebilecek bir
ölçüm olma konusunda umut vaadettiğini göstermektedir.
Fakat kabul etmek gerekir ki rand_dec cevabındaki geçişin oluşturduğu kortikal
cevapların gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisi ile ilişkili olması (üst ve alt
gruptaki en yüksek ve en düşük üç kişinin cevap amplitüdlerindeki anlamlı farklılık
ve cevap amplitüdleri ile gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisinin korelasyon
halinde bulunması) yalnızca aktif fazda gözlenmiştir. Yani Chait ve diğ. (2007, 2008,
2012)’nin yaptıkları çalışmalarda gördükleri “işitsel düzenliliğin dikkat dışı
süreçlerde fark edilmesi” becerisinin normal işitmeye sahip sağlıklı bireylerde
gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisi ile ilişkili olmadığını, tam tersi “işitsel
düzenliliğin dikkat süreçlerinde fark edilmesi” ile ilişkili olduğunu gördük. Ayrıca
daha önceki çalışmalarda kullanılan rand_reg uyaranındaki geçişin fark edilmesinin
oluşturduğu kortikal cevapların aktif dikkat katılımı olup olmadığından bağımsız
65
olarak gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisi ile bir ilişkisi olmadığını gördük. Bu
durumda işitsel objelerin fark edilmesini değerlendiren ve gürültüde konuşmayı ayırt
etme becerisini dolaylı olarak değerlendirebileceği düşünülen, aynı zamanda bu
beceri ile bağlantısı rand_reg uyaranına göre daha anlamlı olan yeni bir işitsel uyaran
geliştirmiş bulunmaktayız. Fakat gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisi
bakımından anlamlı derecede farklı olan bireyler bu uyarandaki geçişin oluşturduğu
kortikal cevaplar bakımından farklılaşmamıştır. Gürültüde konuşmayı ayırt etme
puan farkının daha fazla olduğu en alt ve en üst performans gösteren üç kişi
karşılaştırıldığında, kişi sayısı azlığı sebebiyle güvenilirliği şüpheli olsa da, rand_dec
uyaranının oluşturduğu cevabın aktif fazdaki amplitüdü anlamlı derecede farklı
bulunmuştur. Buradan çıkarılacak sonuç oluşturulan kortikal yanıtların gruplar arası
farklılık göstermesi için gürültüde konuşmayı anlama becerisinin çalışmamızdaki
grupların arasındaki farktan daha fazla olması gerekmekte olduğudur.
Bu noktada akla gelen soru normal işitmeye sahip, gürültüde konuşmayı
anlamada klinik bir bozukluğu olmayan bireylerin becerilerini ölçmek için kortikal
cevapları kullanmanın ne derecede anlamlı olduğudur. Nitekim çalışmaya katılan
bireylerden yalnızca üçünde subjektif gürültüde konuşmayı ayırt etme şikayeti
gözlenmiştir, aslında katılımcılar nispeten zor bir dinleme koşuluna (-5 dB SNR) tabi
tutulmuşlardı; bu koşullar günlük hayatta maruz kalınan +8 dB SNR seviyesinin
(Nelson ve diğ. 2003) oldukça altındadır. Ayrıca testimizde günlük hayattaki
cümlelerin yerine tek heceli kelimelerin kullanılmış olmasına bağlı olarak günlük
konuşmada gürültü tarafından maskelenen boşlukları algısal olarak tamamlamayı
sağlayan ipuçlarından yararlanılamaması da görevi zorlaştırmıştır. Sonuç olarak
aslında günlük hayatta gürültüde konuşmayı anlama şikayeti olmayan fakat oldukça
zor dinleme koşullarında birbirlerinden bu beceri temelinde ayrılan grupları bu beceri
ile ilişkili olan bir mekanizmanın olası elektrofizyolojik gösterimleri bakımından
karşılaştırmanın gürültüde konuşmayı anlamadaki davranışsal farklılıklara paralel
sonuçları ortaya çıkarmayacağı görülmektedir.
Buradan çıkarılacak sonuç, oluşturduğumuz uyaranın ortaya çıkardığı kortikal
cevapların incelenmesinin gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisini test edebilecek
bir değerlendirme olabilmesi için değerlendirilen bireylerin gürültüde konuşmayı
ayırt etme becerilerinin birbirinden oldukça farklı olması gerektiğidir. Bu durumda
66
oluşturduğumuz paradigma gürültüde konuşmayı ayırt etme bakımından belirgin
şikayeti olan daha geniş katılımcı gruplarına uygulanabilir. Ayrıca elektrofizyolojik
testimizin günlük hayatta gürültüde konuşmayı ayırt etmede şikayeti olan, klinik
kullanımdaki gürültüde konuşmayı ayırt etme testlerinde belirgin problem gösteren
işitme kayıplılar, işitme cihazı veya koklear implant kullanıcılarında veya daha
önceki kısımlarda bahsedilmiş olan disleksik, öğrenme bozukluğu olan, işitsel
işlemleme problemlerine sahip veya otizmli bireylerin değerlendirilmesi için
kullanılması da önerilebilir; bu şekilde gürültüde konuşmayı ayırt etme
problemlerinin altında yatan hangi bozuk süreçlerin yer aldığı belirlenebilir.
Yukarıda bahsedildiği üzere gürültüde konuşmayı ayırt etme problemi olan
bireylerde gürültüde konuşmayı anlama becerisinin elektrofizyolojik yöntemlerle
incelenmesinde sıklıkla gürültü eşliğinde sunulan hecelerin beyin sapı veya kortikal
düzeyde ortaya çıkardığı elektrofizyolojik gösterimler kullanılmıştır. Çalışmamızdaki
düzenliliği fark etme becerisini değerlendiren elektrofizyolojik testimizi bu bireylere
uygulamak, gürültüde konuşma seslerinin nöral gösterimleri bulgusunun ilerisine
geçerek işitsel sistemin aktif bir süreci ve gürültüde konuşmayı anlama ile bağlantısı
olan işitsel objelerin fark edilmesi becerisini değerlendirecek ve bu sürecin kortikal
gösterimleri hakkında bilgi sağlayacaktır. Fakat çalışmamızın pasif fazlarında elde
edilen kortikal cevaplarla gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisi arasında hiçbir
ilişki bulunmamış olması durumu ve bu bireylerde görülme ihtimali olan aktif
görevlere uyum sağlayamama durumu göz önünde bulundurulduğunda, mevcut
durumda farklılıkları ortaya koyabilecek potansiyele sahip “işitsel düzenliliğin aktif
dikkat eşliğinde fark edilmesinin elektrofizyolojik değerlendirmesi” nin bu
gruplardaki bazı bireylere uygulanmasının gölgeleneceğini kabul etmek gerekir.
Fakat pasif dinleme sırasında sağlıklı bireylerde fark bulunamamış olması klinik
olarak gürültüde konuşmayı ayırt etme bozukluğu olan bireylerde de pasif dinleme
içeren elektrofizyolojik testlerde sağlıklı normal katılımcılar ile karşılaştırıldığında
fark bulunamayacağı anlamına gelmemektedir. Ayrıca belirtmek gerekir ki bir
bilimsel çalışma yalnızca aktif dikkat gerektirmeyen görevlerin altında yatan kortikal
gösterimleri incelemeye kilitlenmek zorunda değildir, çalışmamızda olduğu üzere
araştırılan süreçlerin aktif dikkat sırasında incelenmesi de ilginç sonuçlar
çıkarabilmektedir. Örneğin Soshi ve diğ. (2014) koklear implant kullanıcılarının
67
gürültüde konuşmayı anlama becerisini değerlendirdikleri çalışmalarında koklear
implant kullanıcılarından yüksek performans gösterenlerin bile dikkat dışı süreçlerde
konuşma seslerini ayırt etme ile ilişkili olan MMN cevaplarının gürültü eşliğinde
uygulandığında elde edilmediğini, fakat aynı bireylerin aktif ayırt etme görevi içeren
P300 cevaplarının gürültü eşliğinde bile normal işitmeye sahip bireylerdeki P300
cevaplarına benzer olduğunu bulmuşlardır.
Yukarıdaki tartışma göz önünde bulundurulduğunda mevcut elektrofizyolojik
değerlendirmemizin gürültüde konuşmayı anlama becerilerinin klinik bir problem
olduğu işitme kayıplı bireyler, işitme cihazı veya koklear implant kullanan bireylerde
uygulanmasının daha anlamlı sonuçlar çıkaracağını düşünmekteyiz. Tartışmanın
başlangıç kısımlarında da belirtildiği üzere işitme kayıplı bireylerde gürültüde
konuşmayı ayırt etme problemleri sıklıkla görülmektedir. Örneğin koklear implant
kullanıcılarının sessiz oramda konuşmayı ayırt etmede iyi performans gösterirken zor
dinleme koşullarında problemler yaşadıkları (Srinivasan ve diğ. 2013),
birçok
postlinguel koklear implant kullanıcısının sessiz ortamlarda rahat iletişim
kurabilirken en iyi implant kullanıcılarında bile artan arka plan gürültüsü ile
konuşma algısının bozulduğu (Fu ve Nogaki, 2005) ve koklear implant
kullanıcılarının gürültülü ortamlarda konuşmayı anlama konusunda zorluklardan
şikayetçi oldukları (Nelson ve Jin, 2004) belirtilmektedir. Cihaz yetersizliklerinin,
zamansal perde ipuçlarının zayıf olmasının, koklear implantın pulsatil işlemleme
özelliğinin, konuşma sesinin spektral gösterimlerinde eksikliklerin sonuçta arka plan
gürültüsünden hedef sinyali ayırmakta güçlüklere sebep olduğu söylenmektedir
(Nelson ve Jin, 2004). Nitekim koklear implant kullanıcılarında gürültüde konuşmayı
anlama zorluklarının altında yatan davranışsal ve nöral kaynakların çözülmesi
gereken bir konu olduğu belirtilmiştir (Soshi ve diğ. 2014).
Bu yüzden birçok çalışmada koklear implant kullanıcılarının bu problemi
araştırılmıştır. Örneğin Fu ve Nogaki (2005) çalışmalarında koklear implant
kullanıcılarında konuşmayı anlamanın gürültüden etkilenme durumunun etkili
spektral kanal sayısının azlığına mı, yoksa elektrodlar arası etkileşime mi bağlı
olduğunu değerlendirmiş, bu faktörlerin sırasıyla spektral çözünürlüğün azalmasına
ve yüksek derecede spektral bulanıklığa (spectral smearing) sebep olarak gürültüde
konuşmayı ayırt etmede problemlere yol açtığını bulmuşlardır. Araştırmacıların
68
önerisi spektral kanalların sayısını artırmanın ve kanal etkileşimlerini azaltmanın
özellikle zamansal olarak modüle olan gürültüde implant performansını artırabileceği
olmuştur. Zamansal olarak modüle olan maskelerde amplitüdün düşük seviyelere
ulaştığı kısa süreli zamansal aralıklarda arka plan gürültü seviyesi düşüktür, bu
durum sinyal/gürültü oranının yüksek olmasını sağlar; bu zamansal aralıklarda hedef
konuşmadan bazı kısımlar yakalanarak konuşma anlaşılabilir (Alcántara ve diğ.
2004, Nelson ve diğ. 2003). İşitme kayıplı bireylerde ise bu mekanizma problemlidir,
gürültü içerisinde yakaladıkları hedef ses parçaları daha azdır (Shinn-Cunningham ve
Best, 2008). Nitekim koklear implant kullanıcılarında da bu mekanizmada
aksaklıklar mevcuttur. Nelson ve diğ. (2003)’nin çalışmasında modüle olan maskeler
eşliğinde konuşmayı ayırt etme becerisinin, sabit maskeye göre daha iyi olması
mekanizması olarak bilinen “maskeden kaçış” (release from masking) normal
işitmeye sahip kişilerde belirgin bir şekilde gözlenirken koklear implant
kullanıcılarında
çok
az
gözlenmiştir.
Ayrıca
çalışmada
koklear
implant
kullanıcılarında günlük koşullarda maruz kalınan + 8 dB sinyal/gürültü oranından
çok daha yüksek olan +16 dB sinyal gürültü oranında bile konuşmayı ayırt etmenin
%20’den fazla azaldığını belirtmişlerdir. +16 dB sinyal gürültü oranındaki
performans azalmasının konuşma sinyallerinin işitilebilme zorluğundan çok (enerjik
maskeleme) parçalı olan sinyallerin birleştirilmesinde zorluklar (bilgi maskelemesi)
sebebiyle ortaya çıktığını belirtmişlerdir. Daha sonraki bir çalışmalarında ise Nelson
ve Jin (2004) konuşma sesleri ile birlikte verdikleri gürültünün açık ve kapalı olduğu
aralıkları değiştirerek yaptıkları değerlendirmede koklear implant kullanıcılarının
gürültüde konuşmayı ayırt etme puanlarının modüle olan maskenin modülasyon
frekansından ve gürültünün açık ve kapalı olduğu süreden normal işitmeye sahip
kişilerle karşılaştırıldığında çok az etkilendiklerini bulmuş, sonuçta maske etkisinin
yalnızca enerjik değil, aynı zamanda bilgisel maskeleme (işitsel bilginin bölünmesi)
olarak da çalıştığını belirtmişlerdir. Sonuç olarak araştırmacılar koklear implant
kullanıcılarında gürültüde konuşmayı ayırt etme problemlerinin spektral bilginin
bozulmuş olmasına (implant işlemcisinin süreçleri sebebiyle) ve zamansal boşluklar
arasındaki işitsel tamamlamada problemlere bağlı olduğunu tartışmışlardır. İşitsel
tamamlama becerisindeki bozukluğun ise implant kullanıcılarında konuşma sesindeki
Fo’nun
düzgün
bir
şekilde
yansıtılamıyor
olmasından
kaynaklandığını
69
belirtmişlerdir. İşte bu noktada çalışmamızdaki işitsel düzenliliği fark etme
becerisinin değerlendirilmesi devreye girmektedir. Koklear implant kullanıcılarında
değerlendirilmiş olan gürültü içerisindeki zamansal boşlukların fark edilmesinin ve
çevresel seslerin spektral özelliklerinin yansıtılmasının yanında işitsel düzenliliklerin
fark edilmesini değerlendirmek bu grupların gürültüde konuşmayı ayırt etme
problemlerinin altında yatan bozuk süreçleri araştırma konusunda aydınlatıcı bilgiler
sağlayacaktır.
Böylece
spektral
çözünürlüğün
ve
zamansal
boşlukları
yakalayabilmenin yanı sıra santral bir fonksiyon olarak ele alınabilecek olan işitsel
düzenliliği fark etmek becerisinin değerlendirilmesi gürültüde konuşmayı anlama
sürecinin çok katmanlı yapısının (periferal girdileri çözümlemek, gürültüdeki
zamansal boşluklardan faydalanmak, gürültü ile konuşma seslerinin spektral
farklılıklarından faydalanmak, düzenlilikleri takip etmek, gürültü tarafından bölünen
konuşma sinyali parçalarını birleştirmek, algısal sonuca ulaşmak) hangi aşamasında
aksaklıklar olduğunu araştırmak için faydalı olacaktır.
Çalışmamızın zayıf yönlerini belirtmek gerekirse rand_dec ve rand_ris
uyaranlarının
düzenliliği
oluşturan
kısımlarının
parabolik
eğrilerinin
aynı
olmadığından başlamak gerekir. Aslında deney fazlarına başlamadan düzeltilmesi
gereken problem ne yazık ki bütün katılımcılardan gereken cevaplar toplandıktan
sonra fark edilmiş, sonuç olarak bu uyaranın ortaya çıkardığı cevaplar ileri
analizlerden çıkarılmıştır. Bu yüzden işitsel düzenlilikleri oluşturduğu düşünülen
frekans bakımından alçalan ve yükselen ses sıralarından yalnızca alçalan ses dizisi
kullanılabilmiştir.
Aslında var olan 222-2000 Hz arasında eşit aralıklara sahip 20 ses alçalan ve
yükselen paternler haline getirildiğinde hiçbir şekilde eşit parabolik eğriye sahip
olamamaktadırlar. Eşit parabolik eğriye sahip olmaları için farklı bir frekans
aralığının kullanılması gerekmektedir. Başlangıçta bu problem gözümüze çarpmamış
olabilir fakat Chait ve diğ. (2007, 2012)’nin yaptıkları bir dizi çalışmayı başlangıç
noktası olarak ele alıp bu çalışmalarda kullandıkları uyaranların özelliklerini
kullanarak başladığımız çalışmamıza daha önce hiçbir şekilde kullanılmamış
uyaranları kullanarak başlamak anlamlı sonuçlar elde etmek için güvenli bir
başlangıç noktası olmayacaktı. Bu durumda uyaranlardaki dec ve ris kısımların
parabolik eğrilerini düzenledikten sonra çalışmanın tekrarlanmasını önermekteyiz.
70
Bu şekilde bu iki ses dizisindeki düzenliliklerin fark edilmesinin oluşturduğu kortikal
cevapların birbirlerinden farklı olup olmadığının ve bu düzenlilikleri fark etmenin
gürültüde
konuşmayı
ayırt
etme
ile
ilişkisinin
farklı
olup
olmadığının
incelenebileceğini önermekteyiz.
Çalışmamızın bir başka zayıf yönü ise gürültüde konuşmayı ayırt etme testinde
tek heceli kelime listesini kullanmış olmamız olabilir. Nitekim bu durum günlük
hayatta karşılaşılmayan bir işitsel uyarandır, testimizin gürültü içerisinde sunulan
cümlelerdeki hedef kelimeleri tanımak şeklinde uygulanması ekolojik geçerlik
açısından daha güçlü olmasını sağlayacaktır. Ekolojik geçerliliği gölgeleyen bir
başka faktör ise kullandığımız -5 dB SNR oranıdır, nitekim bu daha önce de
belirtilmiş olan günlük hayatta sıklıkla karşılaşılan +8 dB SNR (Nelson ve diğ.,
2003) seviyesinin oldukça altındadır. Nitekim bu katılımcılar günlük hayatta maruz
kalacakları
SNR
seviyelerine teste tabi
tutulsalardı
belki
de iki
gruba
ayrılamayacaklardı, yani zor koşullar altında farklılaşan bireyler aslında günlük
hayatlarında gürültüde konuşmayı ayırt etmede problem yaşamamaktadırlar. Nitekim
katılımcılardan yalnızca üç tanesi günlük hayatta gürültüde konuşmayı anlama
problemi olduğunu belirtmiş, fakat yalnızca bir tanesi alt grupta yer almıştır. Bu
tartışma göz önünde bulundurulduğunda elde ettiğimiz yüksek performans ve düşük
performans gruplarının skorlarının aslında ekolojik geçerliğinin düşük olduğunu
kabul etmemiz gerekir. Nitekim belki bu yüzden en üst ve en alt 3 kişi
karşılaştırıldığında gruplar arası anlamlı farklılık bulunmuştu, bu sonuçtan yola
çıkarak mevcut elektrofizyolojik testin gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisi
bakımından mevcut çalışmamızdakinden çok daha fazla farklılaşan gruplar arasında
ayrıştırıcı özelliği olabileceğini belirtmiştik.
Gürültüde konuşmayı ayırt etme testimizin ekolojik geçerliği gölgeleyecek
derecede düşük bir SNR seviyesinde yapılmış olması aslında madalyonun öteki
yüzünde çalışmamızın güçlü yönünü göstermektedir. Nitekim literatürde sıklıkla
patolojik gruplarda davranışsal beceriler ile bağlantılı olan işitsel süreçlerin kortikal
gösterimleri değerlendirilirken biz ise çalışmamızda patolojik seviyelerde olmayan
bir beceri ile (gürültüde konuşmayı anlama), bu beceri ile ilişkili olan bir sürecin
gerçekleşmesinin (işitsel düzenliliği fark etmek) kortikal gösterimleri arasında ilişki
bulduk. Ayrıca gruplar arası farklılıklar kortikal gösterimlere yansımamış olsa bile
71
performans bakımından uç noktalarda yer alan üçer bireyin birbirlerinden anlamlı
derecede farklılaştıklarını gördük. Kişi sayısı az olsa bile bu bulgu ileriki
çalışmalarda rand_dec uyaranının kullanımı konusunda umut vaadetmektedir.
Çalışmamızın bir başka güçlü yönü ise katılımcıların profilleridir. Katılımcıların
hiçbirinde periferal düzeyde işitsel bir problemin bulunmaması (normal işitme, MLD
skorlarının normal sınırlarda olması, akustik reflekslerin elde edilmesi, refleks
sönümlenmesi değerlendirilmesinde negatif bulgular elde edilmesi) onları gürültüde
konuşmayı ayırt etme ile ilişkili olan santral süreçlerin sağlıklı olarak
değerlendirilmesi için uygun katılımcılar haline getirmiştir. Bunun yanı sıra gruplar
arası gürültüde konuşmayı ayırt etme becerisinde farklılıkları değerlendirmekte
olduğumuz göz önünde bulundurulursa üst ve alt grubun sin_5 puanlarının
birbirlerinden
anlamlı
derecede
farklı
olması
karşılaştırmanın
temellerini
sağlamlaştırmıştır.
Özetlemek gerekirse, çalışmamızda oluşturduğumuz rand_dec uyaranındaki dec
bölümün işitsel sistem tarafından bir düzenlilik olarak fark edildiği ve bu fark
etmenin kortikal gösterimlerinin olduğu görülmüştür. Gürültüde konuşmayı ayırt
etme bakımından anlamlı derecede farklılaşan iki grup katılımcı bu düzenliliğin
kortikal gösterimleri bakımından fark göstermemiş olmasına rağmen gürültüde
konuşmayı anlama becerisi ile rand_dec uyaranındaki işitsel düzenliliğin kortikal
gösteriminin sağlamlığı arasında korelatif düzeyde ilişki bulunmuştur. Aynı zamanda
alt ve üst grupların en yüksek ve en düşük performans gösteren 3 katılımcısının
rand_dec uyaranı ile oluşan kortikal cevaplarının amplitüdlerinin kişi sayısı çok az
olsa da anlamlı derecede farklı olduğu görülmüştür. Bu farklılık ve korelatif ilişki
göz önünde bulundurulduğunda rand_dec uyaranı ile yapılan elektrofizyolojik
değerlendirmelerin gürültüde konuşmayı ayırt etme ile ilişkili süreçleri inceleyebilme
konusunda umut vaadettiği düşünülmektedir.
72
6)SONUÇ VE ÖNERİLER
1) Sinyal-gürültü oranı -5 dB seviyesinde konuşmayı anlama becerilerine göre
birbirlerinden anlamlı derecede farklılaşan genç yetişkinlerden oluşan iki grup
katılımcı
rand_reg,
rand_dec
uyaranlarının
oluşturduğu
düzenliliğe
geçiş
cevaplarının amplitüd ve latans değerleri açısından birbirlerinden anlamlı derecede
farklı bulunmamışlardır.
2)
Gürültüde konuşmayı ayırt etme puanları ile Dec_ak_amp değerleri negatif
korelasyon göstermiştir.
3) Aktif ve pasif fazlarda rand_reg uyaranın oluşturduğu geçiş cevaplarının
amplitüdleri rand_dec uyaranının oluşturduğu geçiş cevaplarının amplitüdlerinden
anlamlı derecede büyük, latansları ise anlamlı derecede kısadır
4) Pasif fazla karşılaştırıldığında aktif fazda rand_reg ve rand_dec uyaranlarının
oluşturduğu cevapların amplitüdleri büyük, rand_reg uyaranının oluşturduğu
cevapların latansları ise kısadır.
5) Alt ve üst gruplardaki en yüksek ve en düşük performans gösteren 3 kişi kortikal
cevapları açısından karşılaştırıldıklarında rand_dec_amp ortalama değerinin üst
grupta daha yüksek olduğu gözlenmiştir.
6) Dec_ak_amp değeri ile gürültüde konuşmayı ayırt etme puanları arasındaki
negatif korelasyon ve örneklem sayısı çok düşük olsa da alt ve üst gruplardaki
sırasıyla en düşük ve en yüksek performans gösteren üç katılımcının dec_ak_amp
değerlerinin anlamlı derecede farklı olması rand_dec uyaranındaki düzenliliğe
geçişin fark edilmesinin gürültüde konuşmayı ayırt etme ile ilişkisi olduğunu
göstermektedir. Rand_reg uyaranının oluşturduğu cevaplar ile gürültüde konuşmayı
ayırt etme becerisi arasında ise bir ilişki bulunmamıştır.
7) Bu çalışma kapsamında oluşturduğumuz rand_dec uyaranının gürültüde
konuşmayı ayırt etme ile ilişkisi, bu uyaranın gürültüde konuşmayı ayırt etme
becerisinin altında yatan bozuk süreçlerin elektrofizyolojik yöntemlerle araştırılması
konusunda var olan rand_reg uyaranı ile karşılaştırıldığında daha fazla umut
vadettiğini göstermektedir.
73
8) Rand_dec ve rand_ris uyaranlarındaki düzenli kısımların parabolik eğrileri
birbirlerinin ayna görüntüsü olacak şekilde tekrar düzenlenmesi önerilmektedir. Aynı
konfigürasyona sahip olan uyaranların oluşturdukları cevapların karşılaştırılması
daha anlamlı olacaktır. Bu şekilde Fo hareketlerini yansıtan hem yükselen hem
alçalan melodik paternler elde edilmiş olacaktır.
9) Parametre değişiklikleri yapıldıktan sonra mevcut elektrofizyolojik değerlendirme
gürültüde konuşmayı anlama problemlerinin sıklıkla gözlendiği işitme kayıplı
bireyler, koklear implant ve işitme cihazı kullanıcıları, öğrenme bozukluğu olan
bireyler, disleksikler ve de normal işitmeye rağmen arka plan gürültüsünde
konuşmayı anlama problemi ile kliniklere başvuran bireylere spektral ve zamansal
çözünürlüğü değerlendiren testlerle birlikte uygulanabilir. Farklı süreçlerden oluşan
gürültüde konuşmayı ayırt etme mekanizmasının hangi aşamasında problemler
olduğu aydınlatılabilir.
10) Klinik boyutta gürültüde konuşmayı ayırt etme problemi olan bireylerde
elektrofizyolojik cevaplar ile gürültüde konuşmayı anlama becerisi arasında bir ilişki
bulunması durumunda rehabilitasyon sürecinde işitsel düzenliliği oluşturan ses
paternlerinin takip edilmesi becerilerini geliştirecek çalışmalar eklenebilir.
11) Eğitim öncesi ve sonrası karşılaştırmalarda davranışsal gelişmelerin yanında
kortikal değerlendirmeler yapılarak işitsel düzenliliklerin kortikal gösterimlerinin
eğitim ile güçlenip güçlenmediği de incelenebilir.
12) Koklear implant ve/veya işitme cihazı kullanıcılarında gürültüde konuşmayı ayırt
etme becerileri ile işitsel düzenliliklerin kortikal gösterimleri arasında bir ilişki
bulunması durumunda ise yardımcı cihazların algoritmaları işitsel düzenlilikleri
oluşturan ses özelliklerini kullanıcılar için daha belirgin hale getirecek şekilde
düzenlenebilir.
74
KAYNAKLAR
1. Akşit, A.M. (1994). Konuşmayı ayırt etme testi için izofonik tek heceli kelime
listelerinin oluşturulması [Uzmanlık Tezi]. İstanbul: Marmara Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Enstitüsü
2. Alcántara, J. I., Weisblatt, E. J., Moore, B. C., & Bolton, P. F. (2004). Speech‐in‐
noise perception in high‐functioning individuals with autism or Asperger's
syndrome. Journal of Child Psychology and Psychiatry, 45(6), 1107-1114.
3. Anderson, S., Chadrasekaran, B., Han-Gyol, Y., Nina, K. (2010). Cortical-evoked
potentials reflect speech-in-noise perception in children. European Journal
Neuroscience, 32(8), 1407-1413
4. Arlinger, S. D., Jerlvall, L. B., Ahren, T., & Holmgren, E. C. (1976). Slow evoked
cortical responses to linear frequency ramps of a continuous pure tone. Acta
Physiologica Scandinavica, 98(4), 412-424.
5. Assmann, P., & Summerfield, Q. (2004). The perception of speech under adverse
conditions. Greenberg, S., Ainsworth, W.A., Fay, W.A. Speech processing in the
auditory system (pp. 231-308). Springer New York.
6. Baldeweg, T. (2007). ERP repetition effects and mismatch negativity generation: a
predictive coding perspective. Journal of Psychophysiology, 21(3-4), 204-213.
7. Baumann, O., & Belin, P. (2010). Perceptual scaling of voice identity: common
dimensions for different vowels and speakers. Psychological Research PRPF, 74(1),
110-120.
8. Bendixen, A., Prinz, W., Horváth, J., Trujillo-Barreto, N. J., & Schröger, E. (2008).
Rapid extraction of auditory feature contingencies. Neuroimage, 41(3), 1111-1119.
9. Billings, C. J., McMillan, G. P., Penman, T. M., & Gille, S. M. (2013). Predicting
perception in noise using cortical auditory evoked potentials. Journal of the
Association for Research in Otolaryngology, 14(6), 891-903.
10. Bregman, A.S. (1990). Auditory Scene Analysis. The MIT Press, London-England
11. Brokx, J. P. L., & Nooteboom, S. G. (1981). Intonation and the perceptual separation
of simultaneous voices. Journal of Phonetics, 10, 23-26.
12. Brown, C. J., Etler, C., He, S., O’Brien, S., Erenberg, S., Kim, J. R., & Abbas, P. J.
(2008). The electrically evoked auditory change complex: preliminary results from
nucleus cochlear implant users. Ear and hearing, 29(5), 704.
75
13. Cervantes Constantino, F., Pinggera, L. Paranamana, S., Kashio, M., Chait, M.
(2012). Detection of appearing and disappearing objects in complex acoustic scenes.
PLoS ONE 7(9): e46167. doi:10.1371/journal.pone.0046167.
14. Chait, M., Poeppel, D., de Cheveigné, A., & Simon, J. Z. (2007). Processing
asymmetry of transitions between order and disorder in human auditory cortex.The
Journal of neuroscience, 27(19), 5207-5214.
15. Chait, M., Poeppel, D., Simon, J.Z. (2008). Auditory temporal edge detection in
human auditory cortex. Brain Research, 1213, 78-90
16. Chait, M., Ruff, C.C, Griffiths, T.D. & McAlpine, D. (2012). Cortical responses to
changes in acoustic regularity are differentially modulated by attentional load.
Neuroimage, 59, 1932-1941
17. Chandrasekaran, B., Hornickel, J., Skoe, E., Nicol, T., & Kraus, N. (2009). Contextdependent encoding in the human auditory brainstem relates to hearing speech in
noise: implications for developmental dyslexia. Neuron, 64(3), 311-319.
18. Costa Faidella, J. (2011). Regularity encoding in the auditory brain as revealed by
the human evoked potentials. Phd. Thesis, Universitat de Barcelona.M
19. Costa-Faidella, J., Baldeweg, T., Grimm, S., & Escera, C. (2011). Interactions
between “what” and “when” in the auditory system: temporal predictability enhances
repetition suppression. The Journal of Neuroscience, 31(50), 18590-18597.
20. Cunningham, J., Nicol, T., Zecker, S. G., Bradlow, A., & Kraus, N. (2001).
Neurobiologic responses to speech in noise in children with learning problems:
deficits and strategies for improvement. Clinical Neurophysiology, 112(5), 758-767.
21. Darwin, C. J. (2005). Pitch and auditory grouping. Plack, C.J., Fay, R.R., Oxenham,
A.J., Popper, A.N. Pitch, 278-305. Springer New York.
22. Dimitrijevic, A., Michalewski, H. J., Zeng, F. G., Pratt, H., & Starr, A. (2008).
Frequency changes in a continuous tone: auditory cortical potentials. Clinical
Neurophysiology, 119(9), 2111-2124.
23. Ding, N., & Simon, J. Z. (2012). Emergence of neural encoding of auditory objects
while listening to competing speakers. Proceedings of the National Academy of
Sciences, 109(29), 11854-11859.
76
24. Drullman, R., & Bronkhorst, A. W. (2004). Speech perception and talker
segregation: Effects of level, pitch, and tactile support with multiple simultaneous
talkers. The Journal of the Acoustical Society of America, 116(5), 3090-3098.
25. Fu, Q. J., & Nogaki, G. (2005). Noise susceptibility of cochlear implant users: the
role of spectral resolution and smearing. Journal of the Association for Research in
Otolaryngology, 6(1), 19-27.
26. Griffiths, T.D., Warren, J.D. (2004). What is an auditory object?. Nature Reviews
Neuroscience, 5, 887-892
27. Grimm, S., Widmann, A., & Schröger, E. (2004). Differential processing of duration
changes within short and long sounds in humans. Neuroscience Letters, 356(2), 8386.
28. Güngen, C., Ertan, T., Eker, E., Yaşar, R., Engin, F. (2002). Standardize mini mental
test’in Türk toplumunda hafif demans tanısında geçerlik ve güvenilirliği. Türk
Psikiatri Dergisi, 13(4), 273-281.
29. Güven, A.G. & Mutlu, M. (2003). Merkezi işitsel işlemleme fonksiyonlarının
değerlendirilmesinde maskeleme düzeyi farkı testi: Normal işiten gruptan elde edilen
norm değerler. Kulak Burun Boğaz İhtisas Dergisi, 10(3), 93-97.
30. Haenschel, C., Vernon, D. J., Dwivedi, P., Gruzelier, J. H., & Baldeweg, T. (2005).
Event-related brain potential correlates of human auditory sensory memory-trace
formation. The journal of Neuroscience, 25(45), 10494-10501.
31. Hall, J. W., & Mueller, H. G. (1997). Audiologists' Desk Reference: Diagnostic
audiology principles, procedures, and protocols (Vol. 1).
32. Hornickel, J., Skoe, E., Nicol, T., Zecker, S., & Kraus, N. (2009). Subcortical
differentiation of stop consonants relates to reading and speech-in-noise
perception. Proceedings of the National Academy of Sciences, 106(31), 1302213027.
33. Jääskeläinen, I. P., Ahveninen, J., Bonmassar, G., Dale, A. M., Ilmoniemi, R. J.,
Levänen, S., ... & Belliveau, J. W. (2004). Human posterior auditory cortex gates
novel sounds to consciousness. Proceedings of the National Academy of Sciences of
the United States of America, 101(17), 6809-6814.
34. King, K., & Stephens, D. (1992). Auditory and psychological factors in'auditory
disability with normal hearing'. Scandinavian audiology, 21(2), 109-114.
77
35. Kraus, N., McGee, T., Carrell, T., Sharma, A., Micco, A., & Nicol, T. (1993a).
Speech-evoked cortical potentials in children. Journal of the American Academy of
Audiology, 4(4), 238-248.
36. Kraus, N., McGee, T., Micco, A., Sharma, A., Carrell, T., & Nicol, T. (1993b).
Mismatch negativity in school-age children to speech stimuli that are just perceptibly
different. Electroencephalography and Clinical Neurophysiology/Evoked Potentials
Section, 88(2), 123-130.
37. Kujala, T., & Brattico, E. (2009). Detrimental noise effects on brain's speech
functions. Biological psychology, 81(3), 135-143.
38. Lagacé, J., Jutras, B., & Gagné, J. P. (2010). Auditory processing disorder and
speech perception problems in noise: Finding the underlying origin. American
journal of audiology, 19(1), 17-25.
39. Malmierca, M. S., Anderson, L. A., & Antunes, F. M. (2015). The cortical
modulation of stimulus-specific adaptation in the auditory midbrain and thalamus: a
potential neuronal correlate for predictive coding. Frontiers in systems
neuroscience, 9.
40. Martin, B. A., & Boothroyd, A. (2000). Cortical, auditory, evoked potentials in
response to changes of spectrum and amplitude. The Journal of the Acoustical
Society of America, 107(4), 2155-2161.
41. Martin, B. A. (2007). Can the acoustic change complex be recorded in an individual
with a cochlear implant? Separating neural responses from cochlear implant
artifact. Journal of the American Academy of Audiology, 18(2), 126-140.
42. Martin, B. A., Boothroyd, A., Ali, D., & Leach-Berth, T. (2010). Stimulus
presentation strategies for eliciting the acoustic change complex: increasing
efficiency. Ear and hearing, 31(3), 356.
43. McCullagh, J., Musiek, F. E., & Shinn, J. B. (2012). Auditory cortical processing in
noise in normal-hearing young adults. Audiological Medicine, 10(3), 114-121.
44. Meng, X., Sai, X., Wang, C., Wang, J., Sha, S., & Zhou, X. (2005). Auditory and
speech processing and reading development in Chinese school children: Behavioural
and ERP evidence. Dyslexia, 11(4), 292-310.
78
45. Middelweerd, M. J., Festen, J. M., & Plomp, R. (1990). Difficulties with Speech
Intelligibility in Noise in Spite of a Normal Pure-Tone Audiogram: Original
Papers. International Journal of Audiology, 29(1), 1-7.
46. Nash, R. (1973). Turkish intonation: an instrumental study (Vol. 114). Walter de
Gruyter.
47. Näätänen, R., Gaillard, A.W., Mäntysalo, S. (1978). Early selective-attention effect
on evoked potential reinterpreted. Acta Psychologica, 42(4), 313–329.
48. Näätänen, R., & Picton, T. (1987). The N1 wave of the human electric and magnetic
response to sound: a review and an analysis of the component
structure. Psychophysiology, 24(4), 375-425.
49. Nelson, P. B., Jin, S. H., Carney, A. E., & Nelson, D. A. (2003). Understanding
speech in modulated interference: Cochlear implant users and normal-hearing
listeners. The Journal of the Acoustical Society of America, 113(2), 961-968.
50. Nelson, P. B., & Jin, S. H. (2004). Factors affecting speech understanding in gated
interference: Cochlear implant users and normal-hearing listeners. The Journal of the
Acoustical Society of America, 115(5), 2286-2294.
51. Noorden, V. L. (1975). Temporal coherence in the perception of tone
sequences (Doctoral dissertation, Technische Hogeschool Eindhoven).
52. Nooteboom, S. (1997). The prosody of speech: melody and rhythm. Hardcastle, W.
J., Laver, J., & Gibbon, F. E. The handbook of phonetic sciences, John Wiley &
Sons. 5, 640-673.
53. Nolan, F. (2006). Intonation. Aarts, B., McMahon, A. Handbook of English
Linguistics. Oxford: Blackwell
54. Oxenham, A. J. (2008). Pitch perception and auditory stream segregation:
implications for hearing loss and cochlear implants. Trends in amplification, 12(4),
316-331.
55. Paavilainen, P., Karlsson, M. L., Reinikainen, K., & Näätänen, R. (1989). Mismatch
negativity to change in spatial location of an auditory stimulus.
Electroencephalography and clinical neurophysiology, 73(2), 129-141.
56. Paavilainen, P., Simola, J., Jaramillo, M., Näätänen, R., & Winkler, I. (2001).
Preattentive extraction of abstract feature conjunctions from auditory stimulation as
reflected by the mismatch negativity (MMN). Psychophysiology, 38(02), 359-365.
79
57. Parbery-Clark, A., Strait, D. L., & Kraus, N. (2011). Context-dependent encoding in
the auditory brainstem subserves enhanced speech-in-noise perception in
musicians. Neuropsychologia, 49(12), 3338-3345.
58. Pierrehumbert, J. (1979). The perception of fundamental frequency declination. The
Journal of the Acoustical Society of America, 66(2), 363-369.
59. Schröger, E., Bendixen, A., Denham, S. L., Mill, R. W., Bőhm, T. M., & Winkler, I.
(2014). Predictive regularity representations in violation detection and auditory
stream segregation: from conceptual to computational models. Brain
topography, 27(4), 565-577.
60. Soshi, T., Hisanaga, S., Kodama, N., Kanekama, Y., Samejima, Y., Yumoto, E., &
Sekiyama, K. (2014). Event-related potentials for better speech perception in noise
by cochlear implant users. Hearing research, 316, 110-121.
61. Shinn-Cunningham, B. G., & Best, V. (2008). Selective attention in normal and
impaired hearing. Trends in Amplification.
62. Song, J. H., Skoe, E., Banai, K., & Kraus, N. (2011). Perception of speech in noise:
neural correlates. Journal of cognitive neuroscience, 23(9), 2268-2279.
63. Srinivasan, A. G., Padilla, M., Shannon, R. V., & Landsberger, D. M. (2013).
Improving speech perception in noise with current focusing in cochlear implant
users. Hearing research, 299, 29-36.
64. Stickney, G. S., Assmann, P. F., Chang, J., & Zeng, F. G. (2007). Effects of cochlear
implant processing and fundamental frequency on the intelligibility of competing
sentencesa. The Journal of the Acoustical Society of America, 122(2), 1069-1078.
65. Teki, S., Chait, M., Kumar, S., Shamma, S., & Griffiths, T. D. (2013). Segregation of
complex acoustic scenes based on temporal coherence. Elife,2, e00699.
66. Tervaniemi, M., Maury, S., & Näätänen, R. (1994). Neural representations of
abstract stimulus features in the human brain as reflected by the mismatch
negativity. Neuroreport, 5(7), 844-846.
67. Tervaniemi, M., Rytkönen, M., Schröger, E., Ilmoniemi, R. J., & Näätänen, R.
(2001). Superior formation of cortical memory traces for melodic patterns in
musicians. Learning & Memory, 8(5), 295-300.
80
68. Tremblay, K. L., Friesen, L., Martin, B. A., & Wright, R. (2003). Test-retest
reliability of cortical evoked potentials using naturally produced speech sounds. Ear
and Hearing, 24(3), 225-232.
69. Uwer, R., Albrecht, R., & Von Suchodoletz, W. (2002). Automatic processing of
tones and speech stimuli in children with specific language impairment.
Developmental Medicine & Child Neurology, 44(08), 527-532.
70. van Zuijen, T. L., Sussman, E., Winkler, I., Näätänen, R., & Tervaniemi, M. (2005).
Auditory organization of sound sequences by a temporal or numerical regularity—a
mismatch negativity study comparing musicians and non-musicians. Cognitive Brain
Research, 23(2), 270-276.
71. Wang, X. D., Gu, F., He, K., Chen, L. H., & Chen, L. (2012). Preattentive extraction
of abstract auditory rules in speech sound stream: a mismatch negativity study using
lexical tones. PloS one, 7(1), e30027.
72. Wang, W. J., Tan, C. T., & Martin, B. A. (2013). Auditory evoked responses to a
frequency glide following a static pure tone. Proceedings of Meetings on
Acoustics,19(1), Acoustical Society of America.
73. Warrier, C. M., Johnson, K. L., Hayes, E. A., Nicol, T., & Kraus, N. (2004).
Learning impaired children exhibit timing deficits and training-related improvements
in auditory cortical responses to speech in noise. Experimental Brain
Research, 157(4), 431-441.
74. Weise, A., Schröger, E., Fehér, B., Folyi, T., & Horváth, J. (2012). Auditory eventrelated potentials reflect dedicated change detection activity for higher-order acoustic
transitions. Biological psychology, 91(1), 142-149.
75. Whiting, K.A., Martin, B.A., Stapells, D.R. (1998). The effects of broadband noise
masking on cortical event related potentials to speech sounds /ba/ and /da/. Ear and
Hearing, 19, 218-231
76. Winkler, I., Teder-Sälejärvi, W. A., Horváth, J., Näätänen, R., & Sussman, E. (2003).
Human auditory cortex tracks task-irrelevant sound sources. Neuroreport, 14(16),
2053-2056.
77. Winkler, I. (2007). Interpreting the mismatch negativity. Journal of
Psychophysiology, 21(3-4), 147-163.
81
78. Winkler, I., Denham, S. L., & Nelken, I. (2009). Modeling the auditory scene:
predictive regularity representations and perceptual objects. Trends in cognitive
sciences, 13(12), 532-540.
79. Ziegler, J. C., Pech‐Georgel, C., George, F., & Lorenzi, C. (2009). Speech‐
perception‐in‐noise deficits in dyslexia. Developmental science, 12(5), 732-745.
82
EK-1 KATILIMCI DEĞERLENDİRME FORMU
Katılmcı no:
Tarih:
ODYOMETRİK DEĞERLENDİRME
hava
kemik
250Hz
500Hz
1000Hz
2000Hz
4000Hz
6000Hz
8000Hz
Konuşmayı ayırt etme
Sağ kulak
Sol kulak
Elektroaksutik immitansmetrik değerlendirme
Orta kulak basıncı, komplians
Kulak
Sağ
sol
kulak
Sağ
Sol
OKB
komplians
Akustik refleksler
500 Hz
1000 Hz
2000 Hz
4000 Hz
2000 Hz
4000 Hz
Refleks sönümlenmesi
kulak
sağ
sol
Doğum tarihiniz:
500 Hz
1000 Hz
Nörolojik veya psikiyatrik probleminiz var mı?
Psikiatrik ilaç kullanıyor musunuz?
Eğitim-öğretim programının müzik dersleri dışında sözlü ve/veya enstrümantal
müzikle uğraştınız mı? Uğraşıyor musunuz?
Geçirilmiş orta kulak probleminiz oldu mu? (orta kulak iltahabı vs.)
Herhangi bir işitme bozukluğunuz var mı?
Gürültülü ortamlarda bulundunuz mu?
83
EK-2 MİNİ MENTAL TEST
84
Katılımcı no
Tarih
EK-3 GÜRÜLTÜDE KONUŞMAYI AYIRT ETME TESTİ
-5 dB SNR
1) Baş
2) Fon
3) Hiç
4) Rus
5) Tüp
6) Zil
7) Cam
8) Git
9) Kök
10) Muz
11) Pek
12) Şef
13) Yıl
14) Tez
15) Soy
16) Bir
17) Dün
18) Vay
19) Kem
20) Bit
21) Leş
22) Çar
23) Kav
24) Nar
25) Sap
26) Zor
27) Tip
28) Rol
29) Muş
30) Dik
31) Tav
32) Şap
33) Net
34) Böl
35) Lif
36) Kaç
37) Hür
38) Ses
39) Pay
40) Ger
41) Kum
42) Bez
43) Çim
44) Yay
45) Van
46) Kız
47) Bük
48) Can
49) Fiş
50) Set
-10 dB SNR
1) Mis
2) Süz
3) Fil
4) Gök
5) Caz
6) Bek
7) Her
8) Püf
9) Dip
10) Zam
11) Yen
12) Çit
13) Boy
14) Loş
15) Kış
16) Şut
17) Rey
18) Taç
19) Kim
20) Sav
21) Tap
22) Vur
23) Nal
24) Ben
25) Kar
26) Dut
27) Beş
28) Zıt
29) Taş
30) Raf
31) Lop
32) Kov
33) Fes
34) Göç
35) Cem
36) Yün
37) Kur
38) Ney
39) Pik
40) Biz
41) Hak
42) Şal
43) Sim
44) Tüy
45) Var
46) Bin
47) Kap
48) Ser
49) Mal
50) Çiz
Download