T.B.M.M. B:118 25.6.2000 0:4 DPT'nin, makroekonomik politikaları tespit edecek, global yatırım miktarları, sektör dengeleri de­ ğerlendirmelerini yapacak bir müşavir -yani, danışma- kurumu olarak yeniden yapılandırılması doğru olur. Bugün, Batı dünyasına baktığımızda, bizdeki planlama kurumu hiçbir yerde yoktur. 1991 yılından sonra ülkenin koalisyonlarla yönetilmesi sonucunda, Altıncı ve Yedinci Beş Yıllık Planların, göreceli olarak, Birinci ve İkinci Beş Yıllık Planlar gibi başarılı olmadığını gör­ mekteyiz. Yine, siyasî istikrara dönersek, siyasî istikrarın bulunduğu dönemlerde, planların uygu­ laması da daha başarılı olmuştur, 1983 yılında fert başına düşen millî gelir 1 280 dolar iken, sekiz yıl tek bir partinin yönetimin­ den sonra -yani, 1991'de- 2 605 dolara çıkmış. Artış yüzde 100'den fazla. Halbuki, 1991'den 2000 yılına, aradan dokuz yıl geçmiş olmasına rağmen, fert başına düşen millî gelir artışı sadece yüzde 12'dir. O dönemin, yani, tek partili dönemin ortalama yıllık enflasyonu yüzde 49, ödemeler denge­ si hemen hemen yakalanmış; halbuki, siyasî istikrarın çok zayıfladığı son dokuz yıla baktığımız za­ man, ödemeler dengesi açık ve enflasyon ortalaması yüzde 75. 1970'li yıllarda da koalisyon dö­ nemleri, plan hedefleri yönünden, parlak olamamıştır. Bu genel açıklamalardan sonra, geçmiş 7 adet beş yıllık planları kısaca irdelemekte yarar gö­ rüyorum. Değerli arkadaşlar, beş yıllık planlara baktığımız zaman, Birinci Beş Yıllık Plan, aynı zaman­ da, onbeş yıllık uzun vadeli bir stratejiyi ortaya koymuş ve gayri safî millî hâsıla, büyümeyi, yıllık yüzde 7 olarak öngörmüş; yüzde 6,6 olarak da gerçekleşmiştir. Plan, genelde, bize özgü karma eko­ nomi anlayışının katı bir uygulaması olmuş; tüketim malları imalat sanayiinin dışındaki sektörler özel sektöre kapatılmıştır. Dış ödemeler dengesinin yakalanması amaçlanmış; ancak, bu hedefe ulaşılamamıştır. Dışa kapalı bir ekonomi görüşü altında "üret, nasıl üretirsen üret" prensibiyle ithal ikamesine ağırlık verilmiştir. Döviz tahsisi, kotalar yoluyla çok büyük rantlar el değiştirmiştir. İkinci Beş Yıllık Plan, birincisinin aksine, dışa açılma, ekonominin liberalleştirilmesi, özel sektörün öne çıkarılarak devletle rekabet etmesi öngörülmüştür. Büyüme yüzde 7 olarak hedeflen­ miş ve yüzde 6,7 olarak gerçekleşmiştir. Üçüncü Beş Yıllık Plan, Avrupa Ekonomik Topluluğuna ortak üye olabilmek için gerekli ted­ birleri sıralamış; ancak, başarılı olunamamıştır. İlk Gümrük Vergisi düşüşünden sonra, vergi dilimindeki yüzde 5'lik bir tenzilattan sonra, ül­ kemiz, taahhütünü askıya almıştır. Yüzde 8 gibi iddialı bir ekonomik büyüme öngörmüş olmasına rağmen, bu büyüme yüzde 5,5'de kalmıştır. Ekonomik büyümenin temel dinamosu olarak, önceki planın aksine kamu sektörü gösterilmiş­ tir; yani, bu planlarda, insicamlı olarak bir dinamo görmüyoruz. Birincisinde kamuyu görüyoruz, ikincisinde özeli görüyoruz, üçüncüsünde tekrar kamuya dönüyor; böyle, bu git-gellerle, bu politik değişmelerle, planların, ülke uygulamasında fazla faydalı olduğunu da iddia edemez duruma gel­ miş bulunuyoruz. İlk Gümrük Vergisi düşüşünden sonra, ülkemiz, taahhüdünü askıya aldı dedim. Yüzde 8 gibi iddialı bir ekonomik büyüme öngörmüş; ama, yüzde 5,5 olarak gerçekleşmiştir. Ekonominin temel dinamosu olarak, önceki planın aksine, kamu sektörü gösterilmiştir. Plan, ekonomik büyüme, dışa açılma ve fiyat istikrarı hedeflerini yakalama yönünden fevkalade başarısızdır. Tedbirlerin bir kıs­ mı fiyat istikrarını elde etmek olmasına rağmen, fiyat artışları iki haneli olmuştur. Türkiye, İkinci Beş Yıllık Planın sonunda, iki haneli enflasyonla tanışmış, ondan sonra, bütün beş yıllık planlar iki haneli enflasyonla beraber yürümüştür. Her planda ve programda fiyat istikran elde edilmesi için tedbirler sıralanmış olmasına rağmen, bu fiyat istikrarı bir türlü sağlanamamış ve gittikçe bozul­ muştur. -233-