Yağmur Uzunoğlu İNSAN: KURTARICI VE CELLAT “aynadan sor senin kurtarıcının adını…” (Ferruhzad, 2015) Kadın, kadınlar… Bir getto düşünün, sınırları gözle görülmeyen, bir getto düşünün ki yüzyıllar boyu süregelen. Biz, kadınlar bu arafta sıkışıp bize biçilen kıyafetlerin ağırlığı altında eziliyoruz. Diretilenler dışında inanmaya, öğretilenler dışında anlatmaya, izin verilmeden konuşmaya hak verilmeyen ikinci sınıf yaratıklar olarak görülüyoruz. En gelişmiş ülkelerde dahi patrimonyal düşünce yapısı tamamıyla silinemedi ancak kafesler altın rengine boyandı. Antik çağlardan beri bir gelişim mutlaka kaydedildi ama kadın hiçbir an erkeklerle eşit seviyede görülemedi. Kadın sistem içinde mağlup görülmesine, mağlup hissettirilmesine rağmen bazı sesler var ki tüm dili bağlanmış kadınların sesi olmuştur. Şimdi bir kadın düşünün, hem de Doğu’nun ruhundan üflenmiş olsun ruhuna, kim derdiniz? Furuğ Ferruhzad yüzyılların sessiz çığlıklarının düğümünü çözmeyi başarmış, altın kafesini kırıp özgürlüğüne uçmuş bir şair, düşünür, yaşar… Bugün İranlı Kadın Fotoğrafçılar sergisini gezerken her fotoğrafta biraz Furuğ kokladım, Furuğ kadar derin hissettim kadın yaralarını! Şiirlerine rastladığım bu sergide İranlı kadınların, özellikle sanatçı kesiminin, Ferruhzad’ın düşüncelerinin etkisinde kalıp çiçek açmalarına şahit oldum. Özellikle Orta Doğu ayrımcılığın beşiği olarak filiz vermesi muhtemel tüm ince ruhları katılığı ve ağırlığıyla bir bir ezmeyi başarmıştır. Peki, tüm bu müşkülat içinde yetişmeseydi Furuğ, onun sahip olduğu, geçmişte ve bugünde kimsenin oturamadığı taht boş kalmaz mıydı? Yüzyıllar boyu uygulanmış ve berdevam bu ayrımcılığı mumlamam imkânsızsa da boğuntu ve usancın altında ezilmemiş olmayı, rahat içinde yetişmiş işlevsizliğe nazaran daha erdemli buluyorum. Bugün insanlık nispeten daha rahat soluk alabilmekte ancak bu topluma yararlı olabilecek bir üretim sürecinin üzerini pamuktan bir yatakla örtüvermiş bir rahatlık. Bir cinsiyet ayrımına dahi gidilmeksizin, duygu ve yaratıcılıktan uzaklaşmış bir düzen içinde bireysel ya da toplumsal hiçbir doğrunun ve iyinin düşünülmediği ve geliştirilmediği pamuktan bir yatak üzerindeyiz. Kalkmaya niyetimiz olmaması ise açık ve vahametli! Bugün sergiye gitmeden evvel sosyal medyada gördüğüm bir yazıyı hatırlıyorum şimdi kendime düşünme alanı yarattıkça: “Dünyayı kadınlar kurtaracak.” Buna inanmak demek, buna inananların olması demek, arketipinde yaratmayı, sahiplenmeyi ve kurmayı hem taşıyan hem aktaran bir türün varlığının ve eşitliğinin kabulü demektir. Ben kadınlara uygulanan bu ikiyüzlülük ve sinsice yaklaşımın bir aynası değilim ve bunu reddedeceğim, bu yüzden diyorum ki dünyayı insanlık kurtaracak! Kadın naifliğiyle, kadın anaçlığıyla ve kadın gücüyle yazılmış o iki satırda Furuğ kurtuluşun insanın kendisinde olduğunu söylüyor. Kaba saba kadın-erkek ilişkilerinin tam göbeğinde yetişmiş ve olgunlaşmış bir kadın olmasına rağmen o, ezilmişliğin getirdiği kompleksle kadını üstün tutmuyor erkekten. Ben bu düşünceyi sonsuza dek mumluyorum, aynada gördüğüm yüzden başkasından medet ummayı reddediyorum. Kadını erkekten, siyahı beyazdan, işçiyi yöneticiden ayıran çizgiyi ortadan kaldıracak olan silgi, insanlığın üstün amacını gerçekleştirecek olan kalemin arkasında. Aydınlanma Çağı’na adını veren düşüncelerin ışığını kapatan insanlığın ta kendisi bence… Bugün mumlarla, meşalelerle o düşüncelerin izi sürülmeli, varlık olmaktan ötesine gidebilmek için. Kadınlar çıkmalı gettolardan, erkekler çıkartmalı kadınları gettolardan, insanlar yıkmalı görünen görünmeyen bütün sınırları, Dünya’nın yuvarlağında sonsuz kez tur atılabilir, binlerce insanla konuşulabilir, aydınlatabilir biri diğerinin karanlık odasını, elinden tutabilir bir siyah bir beyazın ve bir dünya kurtarılabilir uğratıldığı bozgundan. ‘Günün en karanlık zamanı şafak sökmeden öncedir.’ Kimin söylediğini bilmeden hatırlatırım sıkça bu mottoyu kendime ama bugüne dek hep bireyci yaklaştığımı anlıyorum. Bugün tüm dünya için haykırmak isterdim, kendim dışında bir insanı bu cümleyi haykırması için ikna etmek isterdim, bugün söndürdüğümüz ışıkları daha kuvvetli yakmak isterdim içimizdeki ateşle. İnsanın varlık olmaktan çok daha fazlası olduğu bilinen bir gerçektir peki, insanı hayvandan ayıran sadece zekâsı mıdır? Toplumsallaşabilme zekânın da bir adım ötesinde değil midir? Kadını erkekten ayıran zekânın önüne, toplumsal varlığını sürdürebilme yeteneğini koyamaz mıyız bugün? Dünyanın kendisinin bir toplum olduğunu bugün anlayamaz mıyız? Bugün bizi içine düştüğümüz kör kuyudan kurtaracak olanın sudaki suret olduğunu anlayamaz mıyız? Düşünmekle başladı her şey, düşünerek bir düzen yaratıldı, sürdürüldü, yıkıldı, aydınlandı ve karanlığa gömüldü, bir sonraki adımı düşünmenin zamanı geldi? Zamanın zincirlerinden kurtulup zamana koşumları takmanın vakti tam da şimdi! Kaynakça Ferruhzad, F. (2015). Yaralarım Aşktandır. (H. Hüsrevşahi, Çev.) Totem. Goli, N. (2015). Untitled. İranlı Kadın Fotoğrafçılar. Cernmodern.