169_170_171_172_173_174_175_176_CP_02 1/27/14 Son yıllarda ABD, Sandy ve Katrina gibi kasırgalarla vurulurken, Almanya da 2013 yılında yine şiddetli sel baskınlarına maruz kaldı. Acaba “yüzyılda bir olan” bu gibi olaylar artık daha sık yaşanır hale mi geldi? Yoksa sadece medya bunları eskisine kıyasla daha mı fazla gündeme getiriyor? Höppe: Bugün gerek internet gerek sosyal medya aracılığıyla olağanüstü hava şartlarıyla ilgili çok daha fazla miktarda bilgiye erişilebileceği yadsınamaz bir gerçeklik. Nitekim sonuçta bizde bu gibi olayların çok daha sık yaşandığı gibi bir izlenim oluşuyor. Ancak bir hayli hasara neden olan hava koşullarına bağlı olayların gerçekten artmakta olduğu da bir gerçek. Bizim global doğal felaketler ve neden oldukları hasarlarla ilgili veritabanımıza göre, olağanüstü hava koşulları yüzünden ortaya çıkan olayların sayısı son 30 yıl içinde yaklaşık üçe katlanmış durumda. Özellikle dikkat çeken ise sel baskınlarında- 6:30 PM Page 9 tış da bulunuyor. Ancak bu faktörleri hesaba katıyor olsanız bile, yine de elinizde sadece atmosferdeki değişikliklerle açıklanılabilecek olağanüstü hava olaylarındaki artış kalır. Acaba atmosfer giderek daha fazla ısındığı için mi hava koşulları da giderek daha fazla istikrarsızlaşıyor? Höppe: İklim değişikliği, ortalama global sıcaklıktaki değişiklik ile tanımlanır. Bizim görebildiğimiz kadarıyla yaşanan hasar temel olarak ısınan iklimin okyanusları da ısıtmasından kaynaklanıyor. Mesela, Kuzey Kutbu Okyanusu’ndaki buz tabakaları yaz geldiğinde ciddi boyutlarda erirler. 2012 yılında ise bu buz örtüsü olağanüstü bir şekilde beklendiğinden çok daha az seviyede geri çekilmişti. Okyanus yüzeyindeki ısı değişiklikleri yüzünden buharlaşan su miktarı fevkalade artmıştı ve buharlaşan bu su aslında bizim zey Amerika’nın üzerindeki sis, duman bulutu yüzünden güneş ışınlarının dünyaya gelmesi engellenmiş ve dolayısıyla hafif bir soğuma etkisi tetiklenmişti. Bunun sonucunda pek çok ülkede çok daha sıkı çevre yasaları çıkarılmıştı ve hava kalitesi tekrar düzelmişti. Bir başka ifadeyle, sıcaklıktaki artış aslında hava kirliliğine neden olan parçacık emisyonu gibi diğer insan kaynaklı süreçlerin arkasına gizlenmişti. Peki ya son 10 yıldır neler olup bitiyor? Höppe: Global sıcaklık artık 1980’ler ve 1990’lardaki kadar hızlı şekilde artmıyor. Son on yılda orantısız sayıda La Niña olayıyla karşılaştık. La Niña ile onun zıddı koşul olan El Niño aslında Güney Pasifik’e has olgulardır, ancak onların dünyanın hemen her yeri üzerinde etkileri vardır. Bunlar okyanus yüzeylerini soğutan (La Niña) veya ısıtan (El Niño) suyla ilgili doğal dalgalanmalardır. La Niña Karbondioksit seviyesi yükseldikçe korkutucu hava olayları çoğalır ki artış. Ayrıca kasırgalarda da büyük miktarlarda artışlar kaydedilmiş, 1980 yılından bu yana görülen kasırga sayısı yaklaşık yüzde 250 oranında artmış. Diğer taraftan, depremler, volkanik patlamalar ve tsunamiler gibi jeofiziksel olaylarda ise kayda değer boyutta ciddi bir artış yaşanmamış. Tüm bunları iklim değişikliğinin üstüne yıkabilir miyiz? Höppe: Kategorik olarak hava şartlarına bağlı belirli bir olayın sadece iklim değişikliği yüzünden gerçekleştiğini söyleyemeyiz. Bununla birlikte, hava koşullarının son 30 yıldır sürekli değiştiğini söylemek de yanlış olmaz. Bu gibi değişiklikler sadece doğal iklim döngüsüne veya en azından bizim bugüne kadar bildiğimiz herhangi bir döngüye işaret ederek açıklanamazlar. Bir başka ifadeyle, bugün burada insan eliyle neden olunan iklim değişikliğinin önemli bir rol oynadığının son derece güçlü göstergeleri var. Kuşkusuz devreye giren başka faktörler de var. Bunların arasında hızlı nüfus artışı ile olağanüstü hava koşullarına sahip hassas bölgelere giden insan sayısında her geçen gün kaydedilen ar- global “hava makinemiz”in altının oyulmasını hızlandırıyordu. Bu sistemin bütününde artık daha fazla enerji var, çünkü buhar yoğunlaşıp bulutları oluşturduğunda kendi içindeki buharlaşma ısısını açığa çıkartır. İşte tropikal kasırgaları, şiddetli gök gürültülerini ve sağanak yağmurlarını tetikleyen de bu enerjidir. Son 15 yıl içinde global ısınmadaki artışın durakladığına dair göstergeler var. Bu nasıl mümkün olabilir? Höppe: Biz şu anda insanoğlunun neden olduğu bazı doğrusal artışlarla etkileşimde olan birkaç doğal iklim döngüsünün söz konusu olduğu karmaşık bir sistemle uğraşıyoruz. Bunun anlamı ise insan kaynaklı artışın farkedilebilir olmadığı veya global sıcaklıkların birkaç yıllık bir dönem boyunca aslında hafifçe düştüğü yinelemeli aşamaların varolduğu gerçeğidir. Bazı durumlarda bu düşüşün sebebi insan kaynaklı etkilerdir. Örneğin, 1960’lar ile 1970’li yılların başlarındaki ortalama global sıcaklıktaki azalıştan, genellikle söz konusu dönemde yaşanan hava kirliliğindeki artış sorumlu tutulur. Avrupa ile Ku- yıllarında ortalama global sıcaklık hafifçe azalır. Ancak bir La Niña yılından diğerine geçildiğinde artışlar görülür. Geçen yıl gerçekten de bir rekor kırılarak en sıcak La Niña yıllarından biri yaşanmıştı. Bir başka ifadeyle, bizim doğal iklim soğuma döngüleri ile insankökenli artışın içiçe geçmiş ve gizlenmiş bir durumumuz var. Bu La Niña döngüsü sona erdiğinde, global sıcaklıkların tekrar artmaya başlayacağını görmeyi umabiliriz. Yani kısaca bu okyanusların bizim havamız üzerinde çok önemli bir etkisi mi var? Höppe: Evet. Bazı araştırmalar dünyadaki okyanusların son birkaç yıl içinde eskiden olduğundan çok daha fazla miktarda ısıyı içine çektiklerini gösteriyor. Bu durum ise insanoğlu tarafından üretilen enerji fazlasının bir kısmının okyanuslara akması anlamına geliyor. Bu olay gerçekleşmeye devam ettiği müddetçe, bize şimdilik bir avantaj sunmaktadır, çünkü bu atmosferin o kadar da çabuk ısınmadığı ve global ısınmanın neden olduğu süreci yavaşlattığı anlamına gelmektedir. Ancak bu ısı halen sistemin içinde kalmaktadır, çünkü okyanuslarda muhafaza edilmekGelecek&Trendler l Şubat 2014 9