Orta Anadolu`da Newroz

advertisement
1
SÖYLEŞİ
Haftalık haber gazetesi - 2.5 TL
Sayı:95
21 Mart - 27 Mart 2016
bas-haber.com
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
d
.o
rg
Newroz, resmi bayram
ve tatil olmalı
NEWROZ
Newroz
Resmi tatil ve bayram ilan edilmeli
Binlerce yıldır dünyanın birçok yerinde farklı din, ırktan halkların kutladığı Newroz Bayram’ı bu senede çeşitli etkinliklerle kutlanılmaya devam
ediyor. Newroz kutlaması birçok ilde yasaklanırken, yeni bir tartışmaya
da neden oldu. Newroz, KBY, İran, Azerbaycan, Afganistan’da resmi bayram olarak kutlanırken, Türkiye halkları tarafından kutlanmasına rağmen hala bayram olarak ilan edilmiş değil. BasHaber olarak Newroz’un
resmi bayram ve resmi tatil olarak ilan edilmemesini parlamentoda
grubu bulunan siyasi parti milletvekillerine sorduk.
Meral Danış Beştaş
HDP’li Yıldırım:
Resmi bayram ve tatil ilan edilmeli
Newroz kutlamalarını siyasi iz
düşümle yorumlamanın yanlış
olduğunu ifade eden HDP Muş
Milletvekili Ahmet Yıldırım ise,
bayramın siyasetin kaos ortamıyla
ilişkilendirilmesinden duyduğu
rahatsızlığı dile getirdi. Newroz’un
Ortadoğu halklarının kültürel
değeri olduğuna dikkat çeken
Yıldırım, Türkiye’de de resmi bayram
ve tatil ilan edilmesi gerektiğini
vurguladı. Newroz’un sosyolojik ve
Dengir Mir Fırat
ur
d
.o
rg
AKP’li Kurt:
Resmi bayram ilanı
normalleşmeye bağlı
Newroz’un resmi bayram ve ilan
edilmesinin çatışmalı ortamın sona
ermesiyle mümkün olabileceğini
söyleyen AKP eski Milletvekili Abdurrahman Kurt, “Newroz, Ortadoğu
halklarının önemli bir bayramı.
Kürdler için Demirci Kawa’dan gelen
mitolojik bir efsanesi var. Ama şu
an bölgede ciddi sorunlar yaşıyoruz.
Newroz’un da tatil ilan edilmesi 1
Mayıs gibi muhtemel bir durumdur. Fakat bu ortamda zor biraz.
Normalleşme olur. Yerel yönetimlerin
eli güçlendirilir. Ve bunun resmi bayram, tatil ilan edilmesi bölge halkına,
dinamiklerine bırakılır” ifadelerini
kullandı.
ak
HDP’li Dengir Mir Firat:
Resmi tatil ve bayram ilanı bizi
mutlu eder
Türkiye’de yaşayan 20 milyon
Kürd’ün kültürel hassasiyetlerinin
göz önünde bulundurulması ve
Newroz’un resmi bayram ilan edilmesi gerektiğini savunan HDP Mersin
Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat,
“Newroz tatil edilmese bile bayram
ilan edilmeli. Fakat şimdiki Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti bayramı
geçin yurttaşların yaşam hakkına
sahip çıkmıyor. Resmi bayram da tatil
de ilan edilmesi bizi çok mutlu eder.
Mühim olan bir halkın varlığını kabul
etmek. Ama maalesef şu an ki siyasi
atmosfer buna izin vermiyor” dedi.
coğrafik olarak da baharın gelişini
simgelediğini hatırlatan HDP’li
Yıldırım şöyle konuştu: “12 Eylül
Cuntası’nın ürünü olan Öğretmenler
Günü bayram olarak kutlanıyor.
İnsanlığa hiçbir yararı olmayan günler
kutlanıyor. Ama Newroz gibi özel
bir gün resmi bayram ilan edilmiyor.
Aksine Newroz kutlamaları bölünme
fobisine dönüşüyor. Böylesi ulusal
günler zamanın, sürecin, siyasi konjonktüre uygun kutlanmaz. Kimse
çözüm süreci var diye izin verip, süreç
yok diye yasak koyup kafasına göre
davranamaz.”
iv
HDP’li Beştaş:
Talebe gerek kalmadan resmi
bayram ilan edilmeli
Newroz’un binlerce yıldır
kutlandığı fakat tarihsel anlamından
uzaklaştırılmak istendiğini savunan HDP Adana Milletvekili
Meral Danış Beştaş, “Newroz
özelde Kürdler, genelde ise tüm
Ortadoğu, Mezopotamya halkları
için çok anlamlı bir gündür. Bu
özel, tarihsel günü herkes bayram
havasında geçirmeli. Newroz’un 90’lı
yıllarda yasaklanmasıyla katliamlar yaşandı. Ama şimdi Newroz’u
salonlarda kutlayarak, tarihsel
anlamından, direniş kültüründen
koparıp anlamsızlaştırılmak istiyorlar” dedi. Newroz etkinliklerinin yasaklanmasını eleştiren
Beştaş, Newroz’un resmi bayram
ilan edilmesinin toplumsal barışa
katkı sunacağını belirtti. HDP’nin
Newroz’un resmi tatil ve resmi bayram olması için meclise kanun teklifi
verdiğini hatırlatan Beştaş, “Talebe
dahi gerek kalmadan. Resmi bayram
ilan edilmesi gerekirken, yeni yeni
yasaklar getiriliyor. Bunun ahlaki,
yasal hiçbir açıklaması yok. Bayram
olsa herkes özgürce kutlar. Ve olay, yasak endişesi olmaz” şeklinde konuştu.
Binlerce yıllık geleneğin “faşizan”
bir tutumla yasaklanmasıyla önüne
geçilemeyeceğini vurgulayan Beştaş,
“Bu yasakçı, halkları kutuplaştırmaya
çalışan bir sisteme karşı Newroz bu
yönüyle isyandır. Zulme karşı özgürlük çığlığının yükseltilmesidir” diye
ifade etti.
rs
Dilan Almaz
Toplum bunu görürse umutlanır ve
toplumsal barış açısından daha iyi
olur” şeklinde konuştu.
.a
Son üç yıl Newroz’da Türkiye’nin
her tarafında “bayram” havası hâkimdi.
Diyarbakır Newroz mitinginde okunan
Abdullah Öcalan’ın mektubunun yarattığı heyecan ve beklenti nedeniyle dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan
17 Mart 2013 tarihide, “Türkiye’de
önümüzdeki günlerde Diyarbakır ruhuyla güzel şeyler olacak” diye yazmıştı
twitterda.
Hatırlayalım Öcalan, “Bugün yeni bir dönem başlıyor.
Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı
açılıyor. Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun. Bu
bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakma değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmadır. Yeni mücadelenin
zemini fikir, ideoloji ve demokratik siyasettir, büyük bir demokratik hamle başlatmaktır” diye seslendi milyonlara ve dünyaya.
Daha sonra ki üç yıl boyunca umutlar, heyecanlar zaman
zaman kırılsa da Türkiye insanı ama daha çok da Kürdler inatla
beklentilerini diri ve canlı tutmaya çalıştılar.
Bütün dünya için sembolik ve tarihi anlamı olan bir
şehirde, Kürdler için sembolik önemi ve anlamı derin bir günde
yapılan bu tarihi çağrıyı taraflarıyla, sivil toplum örgütleriyle ve
siyasi kurumlarıyla değerlendiremedik.
Bir yıl öncesinde PKK silahlı güçlerin sınır dışına çekilmesini, Türkiye’de PKK’nin silahlı eylem yapmamasını, Kürd
meselesinin yasal, demokratik mücadele ile çözülmesini,
özgürlüklerin gelişmesini ve Türkiye’nin demokratikleşmesinin
yolunu tartışıyorduk.
Bugün şehir savaşları yaşıyoruz, Türkiye’nin savaşı
sınırlarımızı aştı Kobani’ye doğru yol alıyor. PYD’nin varlığını
Türkiye tehdit olarak algılıyor, çatışma dalgası PYD üzerinden
sınır dışına taşındı. Terör ve terörist faaliyetin tanımının
genişletilmesi için verilen ültimatom çoktan yürürlüğe girdi.
Barış bildirisine imza atan akademisyen Esra Mungan, Kıvanç
Ersoy ve Muzaffer Kaya tutuklandı, çantasında HDP bildirisi
bulduran İngiltere vatandaşı Akademisyen Chris Stephenson
savcılığın talebiyle sınır dışı edildi.
Taraflar varlık yokluk savaşından söz ediyorlar. Ya bizden
yanasınız ya düşmandan yanasınız, sözleriyle gri alan imha
ediliyor.
Artık çözüm sürecinden söz edilmiyor. Bu Newroz’a
“Hakların Birleşik Devrim Hareketi” kurularak girilmiş olunması Kürd savaşının yeni bir boyuta taşındığını veya taşınmak
istendiğini gösteriyor.
Şehirlerde son üç aydır yaşanan çatışmalar, Kürd vekillerin
dokunulmazlıklarının kaldırılması girişimi ve anayasanın askıya
alınmış olması gibi konular etrafında sıkça dile getiren, devlet
“90’lara mı döndü kaygısı her iki taraf için geçerli olan bir
durum olduğu çok açık. Kürd çatışması nitelik değiştirmiştir.
Bu savaşın, 90’larda farklı siyasal, sosyal ve toplumsal sonuçlar
üreteceği kesin gibi.
Kürdler savaşı düne göre daha fazla sorguluyorlar. Bunu
alışık olmadığımız yöntemlerle yapıyor. Doğal olmayan biçimde
dışa vuruyorlar. Yeniden savaşa rızalarının olmadığını gösteriyorlar. Batı da ise yaratılan PKK algısı ve PKK’nın yanlışlarının
yarattığı sonuçlar nedeniyle savaş, büyük ölçüde yedi düvelin
azdırdığı “terörün” belini kırma olarak algılıyor ve destek
görüyor. Bu mücadelenin hukuk dışına çıkmış olması ve siyasal
kırıma dönüşmüş olmasının yarattığı toplumsal, siyasal, ekonomik, sosyal, insani ve kültürel boyutuyla önemli görünmüyor.
Anayasa, yasa, gelenek, görenek takmayan “ben ne dersem
o olacak” diye her ay muhtarlar toplantısında verilen fetvaya
biat ediliyor, biat edilmesi bekleniyor.
Ankara’nın sorunu çözme kapasitesinin olmadığına ilişkin
inancı yaygınlaşması ve güvensizliğin derinleşmesi, demokratik
yasal, sivil siyasete, sivil topluma ve insana olan güveni tahrip
ediyor. İnsanların doğal olmayan ‘kendi adaletini yaratmak gibi’
yollardankendilerini var etme arayışına girmelerine sevk ediyor.
Üç yıl önce demokratikleşmeyi, silahların susmasını, anaların gözyaşının dinmesinin yolunu konuşuyorduk. Şimdi taraflar
“ölüm kalım savaşından; Güneydoğu’yu bir yılda yeniden
yaratmaktan” söz ediyorlar. Terörle mücadele “silahsız terörist”
yaratmaya, devlet baskısına ve şiddetine direniş, sivilleri katletmeye dönüştü. Barış, savaş parantezine alındı.
NEWROZ
BasHaber
21 Mart - 27 Mart 2016
3
SÖYLEŞİ
w
HAKAN TAHMAZ
21SÖYLEŞİ
Mart - 27 Mart 22016
w
Newroz’da barış tutuklu
BasHaber
w
02
HDP’li Demirel:
1 haftalık tatil olmalı
Newroz’un resmi bayram ve tatil
ilan edilmesi gerektiğini ifade eden
HDP Diyarbakır Milletvekili Çağlar
Demirel kutlanması planlanan
Ahmet Yıldırım
Çağlar Demirel
etkinliklerin yasaklanmasını eleştirdi.
Kadınlar Günü’nün de resmi tatil ve
bayram ilan edilmesinin önemine
değinen Demirel, “Newroz halkları
birleştiren bir gündür. Buna yasak
koymak faşizanlıktır. 1 haftalık tatil
olmalı insanlar alanlarda özgürce
bayramını kutlamalı” diye konuştu.
CHP’li Erdem:
Resmi bayram ve tatil olabilir
CHP İstanbul Milletvekili Eren
Erdem, Newroz’un siyasi malzeme
olmaması gerektiğini belirterek, “
Toplumun geniş kesimlerinin önemli
gördüğü günler vardır. Newroz’da
birçok halkın bayram olarak kutladığı
bir gündür. Newroz resmi bayram
ve tatil olabilir. Böylesi özel günlerin
barışıl bir şekilde kutlanması gerekir.
Siyasi değil, kültürel olmalı. Devlet
de yasaklayıcı değil destekleyici
Eren Erdem
davranmalı” dedi.
CHP’li Tanrıkulu:
Bayram ve tatil ilan edilirse,
barışa vesile olur
Siyasi partilerin yaklaşımlarına
bağlı kalmaksızın özgürce
kutlanmasının önemli olduğunu ifade
eden ve Newroz’un resmi bayram ve
tatil ilan edilmesi için meclise kanun
teklifi sunan CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, “Bu dönemde
hiçbir dönem olmadığı kadar kanlı
bir ortamda Newroz’u karşılıyoruz.
Çok kanlı Newroz gösterilerine tanık
olduk. Cizre Newrozu’nu unutmuş
değiliz. Şayet Newroz bayram ve tatil
ilan edilirse bu yeni bir barış ortamına
vesile olur. TBMM Newroz’un tarihsel
anlamını ve geçmişini anıp özeleştiri
yaparak bir yasa çıkarırsa çözüm
konusunda bir irade ortaya çıkarır.
Sezgin Tanrıkulu
AKP’li Miroğlu:
Resmi tatil ve bayram olmasını
isterim
Newroz’un resmi bayram olması
gerektiğini ancak ilan edileceği
ortamın önemine vurgu yapan AKP
Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu,
“İnsanların perperişan göç yollarına
konulduğunda böylesi bir konuyu
açamıyoruz bile. PKK, Kürd halkında
Newroz kutlayacak güç bırakmadı.
Değilse elbette şahsen Newroz’un
resmi tatil ve bayram olmasını
isterim. Ama bu kaos ortamında
kimse Newroz kutlamak istemiyor”
diye konuştu. Miroğlu HDP’nin
politikalarını eleştirerek şunları söyledi: “Eskiden Sur halkının tamamı
Newroz’a gelirdi. Şimdi nereden
bulacağız Sur halkını. Newroz’u halka
kutlanılmayacak hale getiren HDP
halktan özür dilemeli.”
Abdurrahman Kurt
Orhan Miroğlu
03
Helebçe’den Newroz’a
BİLAL SAMBUR
Ortadoğu’da her şey çok hızlı
bir şekilde değişmektedir. Rusya’nın
Suriye’den hava gücünün önemli bir
bölümünü çekmeye karar vermesi,
Kürdistan Yönetimi’nin bağımsızlık
konusundaki kararlılığı ve Rojava’da
Kuzey Suriye Federasyonu’nun kurulması meydana gelen önemli gelişmelerdir. Kürdistan Bölgesel Yönetimi
Başkanı sayın Mesut Barzani, bağımsızlık konusunda artık hiç kimsenin icazetini aramayacağının
mesajını net olarak vermiştir. Rojava Kürdleri, dünyanın kendilerini yok saymasını değil, varlıklarını kabul etmesini talep
etmektedirler. Terörle mücadele konseptine dönen Türkiye,
en son olarak terör tanımının kapsamını genişleterek herkesi
terörist olarak suçlamanın sorunu ortadan kaldıracağı anlayışını politika haline getirmiştir. Ankara Katliamı, bütün toplumu bunaltmış bir haldedir. Suriye ve Türkiye’de çatışmaların
ve katliamların yoğunlaştığı bugünlerde endişeli ve korku
dolu olarak Newroz’a doğru yaklaşmaktayız. Newroz’da oluk
oluk kanın akmasına neden olacak eylemlerin ve taşkınlıkların yapılmasından herkes korkmaktadır. Barışın yerini savaşın, aklın yerini çılgınlığın, umudun yerini çaresizliğin, sözün
yerini silahın aldığı korkunç bir süreçten geçmekteyiz.
Şiddet ve çatışmanın kentlere indiğini katliamlar olarak
yaşadığımız bugünlerde Mezopotamya coğrafyasında tarihin
en büyük soykırımlarından birini yaşamış bir kentin acısını
anıyoruz. 28 yıl önce Helebçe’de kimyasal silahlarla tarihin en
büyük soykırımlarından biri yaşandı. İnsanlığa karşı işlediği
suçlarla bilinen Saddam diktatörlüğü, Enfal operasyonu adı
altında iki yüz bin Kürd insanını öldürürken Helebçe’de de
beş binden fazla insanı kimyasal gazlarla katletti. Üzerinden
yıllar geçse de Helebçe ve Enfal soykırımlarının insanlığın
hafızasından kıyamete kadar silinmesi mümkün değildir.
Saddam vahşetinin bugünkü mirasçısı DAİŞ çetesi, Kürdistan
ve Rojava’da Kürdlere karşı soykırım ve katliam yapmaya
devam etmektedir. Kürdlere karşı yürürlüğe konulan soykırım ve vahşet mekaniği, dün Helebçe’de kimyasal silahlarla
gerçekleştiği gibi, bugün DAİŞ çetesinin katliamlarıyla
sürdürülmektedir.
Helebçe soykırımının acısı hiçbir şekilde dinecek gibi
değildir. Yıkılan Sur, Nusaybin, Cizre, Şırnak, İdil ve Yüksekova kentlerinin fiziksel ve beşeri olarak yıkılması karşısında
şok olmuş durumdayız. Birçok kentte yaşanan büyük yıkımın
şokunu ve travmasını atlatmanın imkansız olduğu bir zamanda intikam ve iktidar adına yeni bir katliam saldırısıyla
sarsıldık. Ankara’da bombalı araçla gerçekleştirilen saldırı
sonucunda 35 insan hayatını kaybetti, seksene yakın insan
yaralandı. Ankara Katliamı’nı vahşet olarak ifade etmekten
başka bir şeyle niteleyemiyoruz. Korku, terör ve panik hayatımıza sinmiş durumdadır.
Newroz, tabiatla birlikte hayatın ve insanın özgürlükle,
umutla ve çalışma ile canlandığı insanlığın kadim bayramıdır.
Yaklaşan Newroz, insanlarda, yaşama sevinci, coşkusu, umudu ve özgürlüğü oluşturmamaktadır. Newroz, artık, insanlara
hayatı ve özgürlüğü değil, yıkım ve ölümü hatırlatmakta ve
kaygılandırmaktadır. Newroz, maalesef hayat kültürüyle değil, ölüm kültürüyle anılmaya başlanmıştır. Newroz’da kanlı
eylemlerin ve çatışmaların gerçekleşmesinden herkes korkmakta ve endişe duymaktadır. Çocukların, gençlerin, kadınların ve yaşlıların ölmesine rağmen, coğrafyamızda korkunç
bir iktidar savaşı verilmektedir. İktidar için insana ait her
şey araçsallaştırılmakta ve iktidar uğruna feda edilmektedir.
Newroz, insan onurunun, özgürlüğünün ve hayatının hiçbir
otorite ve iktidar için feda edilmeyeceği değerine dayanan
büyük bir bilinç yenilenmesidir. İnsanın iktidar ve hegemonya
saplantısı ve sapkınlığı için feda edilen basit bir nesneye indirgenmesi, Newroz’un asli ruhuna ve felsefesine aykırıdır.
Her gün kadın cinayetlerini, kitlesel kıyımları, çocuk
tecavüzlerini, mülteci dramlarını ve şiddet eylemlerini yaşamaktayız. Bu ortam içinde şiddete ve ölüme alışmamız, hatta
teslim olmamız hegemonya mücadelesi yürütenler tarafından
empoze edilmektedir. Helebçe’nin 28. yıldönümünde ölüme
teslim olmamalı, hayat için birbirimize daha sıkı sarılarak
ayağa kalkmalıyız.
HABER
Gerdi: Kürdler çok sabretti
BasHaber’e konuşan Irak Parlamentosu
PDK Grup Başkan Yardımcısı Tarik Gerdi,
Saddam rejiminin yıkılmasının ardından
Irak’la demokratik bir federe yapı altında
birlikte kalmayı denediklerini ancak bu
deneyimin geçen 13 yıl içinde başarısız
olduğunu belirterek, “2003 yılında Saddam
diktatörlüğü yıkıldığında, Irak’ta yaşayan
halklar adına yeni bir tarihin başladığına
inandık. Bu temelde, Kürdler olarak, Irak’ın
birliği çerçevesinde, deokratik bir federasyon çatısı altında başlatılan sürece katıldık.
Ancak, geçen 13 yılda Irak’ta gerek Şii ve
gerekse de Sunni iktidarların Kürdlerin
haklarını tanımaya yaklaşmadığını, hatta
konu Kürdlerin hakları olduğunda, tüm
tarafların aynı siyaseti izlediğini gördük. Bu
süre zarfında Irak’ta iktidara gelen taraflar
anayasanın Kürdlere tanıdığı hakları da
görmezden gelerek anayasayı ihlal etti. KBY
idaresi altında olmayan bölgeler hakkında
anayasada yer alan 140. Madde de uygulanmadı. Dolayısıyla Kürdler için farklı bir
alternative aramaktan başka yol kalmadı.
Kısaca Kürdler Bağdat’la birlikteliğin
sağlanması konusunda çok sabretti. Başkan
Barzani tüm bu hususları gözönüne alarak
bağımsızlığı gündeme alıyor“ dedi.
Bağdat yönetiminin başlattığı reform ve
Çavreş: Irak’la yaşam şansı kalmadı
BasHaber’e konuşan YNK Parti Meclis
Üyesi Mustafa Çavreş ise Kürdlerin bundan
sonra Irak’la devam etme çabalarının sonuç
vermeyeceğini savundu. Çavreş, bağımsızlık öncelikle Kürdlerin kendi içindeki
sorunları çözmesi gerektiği görüşünde.
“Irak’ın birliğinin korunması için çok şey
yaptık. Ancak ne Maliki ne de İbadi yönetimi Kürdlerin haklarını tanımaya yanaşmadı. IŞİD’le savaşan Peşmerge’ye yardım
edilmedi. Memurlarımızın maaşları kesildi.
Dolayısıyla Irak’la yaşam şansı kalmadı”
diyen Mustafa Çavreş, bağımsızlık için de
Kürdlerin iç ve dış faktörleri iyice hesaplaması gerektiğini belirtterek şöyle konuştu:
“Şimdi Kürdistan’da kime sorarsan bağımsızlığı desteklediğini bertir. Tarih boyunca
rg
.o
ur
d
ak
iv
iyileştirme adımlarını desteklediklerini
vurgulayan Gerdi, “Ancak bu reformların
Kürd hakının çıkarlarını ve haklarını da
gözönünde bulundurması şartını iletmiş
bulunuyoruz. Haklarımız tanınmaz ve
yükümlülükleri yerine getirlmezse bir
daha geçmişin yükünü almak istemiyoruz. Irak’ın durumu ortada. Sunni
ve Şiiler kendi aralarındaki sorunlarını
çözmüş değil. Kürd sorununu çözmelerini beklemek yanlış olur. Kaldı ki Irak
fiilen parçalanmış durumda. Bu durumda
sadece Kürdlerin haklarından feragat
edip Irak’ın birliğini korumak için çabalamaları beklenmemeli” ifadelerini kullandı.
Kürdlerin Kürdistan’ın dört parçasında
100 yıldan beridir bağımsızlık ve özgürlük
için mücadele ettiğini dile getiren Irak
Parlamentosu Kürdistan Demokrat Partisi
(PDK) Grup Başkan Yardımcısı Tarik Gerdi,
“Demokrasiye saygı ve ulusların kendi haklarını tayin etme prensibi çerçevesinde Kürd
halkının da bağımsız bir ülke sahibi olması
en temel hakkıdır” dedi.
KBY Başkanı Barzani ile görüşen İngiltere Dışişleri Bakanı Philip Hammond,
IŞİD ile mücadele için KBY’ye askeri
yardımların süreceğini vurgulayarak,
“Şu ana kadar 3 bin Peşmerge askeri
uzmanlarımız tarafından eğitildi. Bunun yanında askeri teçhizat
konusunda da yardımlarımız devam
edecek. Daha da önemlisi KBY’nin
güçlü bir ekonomiye sahip olmasıdır.
Eğer içerisinde olduğu ekonomik krizle başa çıkarsa, kendi askeri ve diğer
ihtiyaçlarını temin edebilecek.“
rs
K
Zeyat Birûsk
.a
“Kürdler Mart’ta zafer de, yenilgi de yaşadı“
Eylül Devrimi lideri Mele Mistefa Barzani’nin
doğum günü olan 14 Mart’ta Duhok kentinde
yapılan Amerikan Üniversitesi açılış merasiminde konuşan KBY Başkanı Mesud Barzani,
hiçbir krizin Kürd halkının zaferini engelleyemeyeceğini ve yeniden yapılanma hareketini
durduramayacağını söyledi. Barzani, ‘‘Mart,
Kürdlerin kaderinin belirlendiği aydır. Zaferler
de yenilgiler de bu ayda yaşanmıştır. Kürdistan’daki Raperîn hareketi bu ayda başladı. Bu
ayaklanma, tüm Kürdlerin ve bölgenin kaderini
değiştiren bir tarih oldu. Helebçe katliamının
yıldönümüdür. Yani bu ay, başından sonuna
kadar zaferleri ve felaketleri barındırıyor. 2 bin
500 yıl önce bu topraklarda Kürdistan halkı bu
ayda Dehhak zulmüne karşı başkaldırıp, onu
alt ederek özgürlüğüne kavuştu. O günden
bugüne Kürd halkı özgürlüğü için bedeller
vermeye devam ediyor. Umarım artık bedel
vermeyiz ve nihai özgürlüğümüzü kazanırız’’
dedi. Başkan Barzani, IŞİD’e karşı verilen
mücadeleyi hatırlatarak, ‘‘IŞİD, sınırlarımıza
dayandı ama halkımız hiçbir zaman umutsuzluk yaşamadı ve üniversitenin inşası durdurulmadı. Bu, halkımızın yaşama ne kadar bağlı
olduğunun göstergesidir. Birçok kriz ile yüz
yüze kaldık. Bugün ne IŞİD terörü ne de başka
kriz halkımızın zaferini engelleyemeyecektir’’
ifadelerini kullandı.
Kürdistan Bölgesi Genel Güvenlik Ajansı
Müsteşarı Mesrur Barzani’nin kurucusu olduğu
Duhok Amerikan Üniversitesi’nin açılış törenine Başbakan, hükümet yetkilileri, siyasi parti
temsilcileri ile KBY’de konsolosluğu bulunan
ülkelerin temsilcileri de hazır bulundu.
“Tek seçenek bağımsızlık”
BY’de Mart ayının ikinci haftası
önemli anma, etkinlik ve toplantılarla geride kalırken, Erbil’de önemli
konuklar ağırlandı. Anma, toplantı ve
görüşmelerde öne çıkan vurgu ‘bağımsızlık’
oldu.
Hafta içinde Eylül Devrimi’nin lideri
Mele Mistefa Barzani 113’üncü doğum gününde anılırken, aynı gün Duhok-Amerikan
Üniversitesi’nin açılışı yapıldı. Çok sayıda
yerli ve yabancı siyasetçi, akademisyen ve
gazetecinin katılımıyla 4. Geleneksel Süleymaniye Forumu gerçekleştirilirken, yanısıra
Helebçe Katliamı’nın 28. yıl dönümünde
anma törenleri düzenlendi.
Öte yandan KBY’deki diplomasi trafiği
tüm yoğunluğu ile devam etti. KBY yetkilileri, hafta içinde Irak Meclis Başkanı Selim el
Cuburi, Haşdi Şabi Komutanı Hadi Amiri,
Rusya’nın Bağdat Büyükelçisi İlya Morgonov, UNHCR Irak Temsilcisi Bruno Guido,
Arap Birliği eski Başkanı Amir Musa, HDP
Mersin Milletvekili Dengir Mir Mehmet
Fırat, Atlantik Konseyi (Atlantic Council)
Heyeti ve İngiltere Dışişleri Bakanı Philip
Hammond’u Erbil’de ağırladı. Görüşmelerde bölgesel konuların yanı sıra, Erbil-Bağdat
ilişkilerinin geleceği, IŞİD’e karşı savaşta
Peşmerge Güçleri’ne destek ve Kürdistan’daki mültecilerin durumu ele alındı.
tüm mücadelemiz bağımsızlık ve özgürlük
uğruna oldu. Bu kadar şehit, bu kadar kurban bu uğurda verildi. Kalkıp dış güçlerden
bize bağımsızlık hakkını tanımamız doğru
olmaz. Kaldı ki bölge devletleri ve hatta
ABD de Irak’ın bütünlüğünden yana. Ancak
bu bizim bağımsızlık hakkımızı bir tarafa
bırakmamız anlamına gelmez. Bağımsızlık
için çalışmalı, kendimiz bunun zeminini yaratmalıyız. Bunun için öncelikle kendi iç sorunlarımızı çözmeli, kendi evimizde birliği
sağlamalıyız. Kürdistan’ın dört parçasındaki
Kürdlerle birliğimizi güçlendirmeliyiz.“
Süleymaniye Formu: Kürdler
“Bağımsızlık”, Araplar “Irak’ın birliği”
Süleymaniye Amerikan Üniversitesi
tarafından düzenlenen 4. Geleneksel Süleymaniye Forum’una katılan Irak’lı siyasetçiler
Irak’ın parçalanmasını ‘Yeni bir felaketin
başlangıcı’ olarak değerlendirirken, Kürd siyasetçiler de ‘Kürdistan’ın defakto bağımsız
olduğunu belirtti. İki gün devam eden foruma Başbakan Neçirvan Barzani, Başbakan
Yardımcısı Kubat Talabani, ABD Başkanı
Barack Obama’nın Özel Temsilcisi Brett
McGurk, PYD Eş Başkanı Salih Müslim, Şii
Bedir Tugayları Komutanı Hadi Amiri, Irak
Yüksek Öğretim Bakanı Hüseyin Şehristani,
Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, Ortadoğu Uzmanı Prof. Joseph Bahout’un yanı
HABER
BasHaber
21 Mart - 27 Mart 2016
5
SÖYLEŞİ
İngiliz, Rus ve ABD heyetleri Erbil’de
w
KBY Başkanı Mesud Barzani hafta içinde,
HDP Mersin Milletvekili Dengir Mir Mehmet
Fırat ile bir araya geldi. Görüşmede Dengir Mir
Mehmet Fırat, KBY Başkanı Mesud Barzani’nin
Kürdistan kurtuluş mücadelesindeki rolüne değinerek, tüm parçalardaki Kürdlerin Barzani’yi
liderleri olarak gördüğünü söyledi Fırat,
Barzani’nin, Kürdlerin haklarını kazanmasında
önemli bir role sahip olduğunun altını çizdi ve
Kuzey’de gelişen olaylar hakkında Barzani’yi
bilgilendirdi. Fırat, “Bazı siyasi taraflar akıl dışı
hareket ediyor. Bu şekilde hareket edilmesi
ülkeyi bir felakete doğru götüreceği gibi halklar
arasında savaşın çıkmasını tetikleyecektir.
Kuzey Kürdistan’daki tarafların, Meclis çatısı
altında siyasal çalışmalarda bulunarak var
olduklarını ispatlamaları lazım. Savaş, nefret
ve kin gütmekle hiçbir sonuca varılmaz” dedi.
Barzani de, bölgedeki değişimler ile
Kürdlerin karşısına çıkan fırsat ve tehlikelere değinerek, “Terör, savaş ve şiddet, eldeki
fırsatların yok olup, yuvaların yıkılmasına yol
açıyor. Sorunların daha da derinleşmemesi ve
problemlerin artmaması için eskiden yaptığımız gibi barış süreci için elimizdeki imkanları
yine seferber etmeye hazırız” dedi.
21SÖYLEŞİ
Mart - 27 Mart 42016
w
Barzani, Dengir
Mir Mehmet
Fırat ile görüştü
BasHaber
w
04
sıra Kürdistan ve birçok ülkeden çok sayıda
siyasetçi, akademisyen ve gazeteci katıldı.
Forum hakkında BasHaber’e konuşan gazeteci Umid Ali Caf, bu yıl yapılan
tartışmalardan sonuç çıkmadığını ve görüş
ayrılıklarının giderilemediğini belirtti. Caf,
form kapsamında 7 ayrı panelin düzenlendiğini ve katılımcıların bu konularda görüş
belirttiğini söyledi. Caf, “Forum’da IŞİD’e
karşı mücadele, işgalden kurtarılan bölgelerin yeniden inşası ve mağdur olan halka
yardım ve yine KBY idaresi dışındaki bölgelerin geleceği, Sykes Picot Anlaşması’nın
100. yılında bölgenin durumu, Erbil-Bağdat
ilişkileri, ekonomik sorunlar ve IŞİD zihniyetine karşı mücadele konularını kapsayan
paneller düzenlendi. Forum’un temel amacı
bölgedeki değişim ve savaş ortamında gerek
Kürdistan’da ve gerekse de Irak’ta yaşanan
görüş ayrılıklarının giderilmesi ve farklılıkların biraraya gelmesini sağlamaktı. Ancak
bu konuda amacına ulaşılmadı. Forum’da
Irak Petrol Bakanı ile Kürdistan Bölgesi
Petrol Bakanlığı temislcilerinin, Irak Eğitim
Bakanı ile Kürdistan Bölge Hükümeti Eğitim Bakanı’nın hazır bulunması gibi, çelişki
ve görüş ayrılığı olan konularda sorumlu
kimselerin hazır bulunması önemliydi.
Forum’da ilk olarak hedeflenen Kürd taraflar
arasındaki ayrılıkların aşılmasıydı. Forum’un
ilk gününde Başbakan Neçirvan Barzani
ile KBY Parlamentosu eski Başkanı Yusuf
Muhammed’in biraraya gelmesi bekleniyordu. Fakat gerek Goran Hareketi’nin
Muhammed konusundaki ısrarı ve gerekse
de Barzani’nin Forum’un açılışında Goran
Hareketi’ne yönelttiği eleştiriler nedeniyle
bu görüşme gerçekleşmedi” dedi.
Gazeteci Caf, Forum’a katılan Iraklı siyasetçilerin konuşmalarında, Kürdistan’ın bağımsızlığını ve Irak’ın parçalanmasını ‘yeni
bir felaketin başlangıcı’ olarak değerlendirdiğini, buna karşılık Kürd siyasetçilerin de
‘Bağımsızlığın Kürd halkının en temel hakkı
olduğunu ve Kürdistan’ın defakto bağımsız
olduğuna’ dikkat çektiğini ifade ederek, bu
konuda da görüş birliği sağlanamadığını
söyledi.
İngiltere’den KBY’nin reformlarına destek
Erbil’e gelerek KBY Başkanı Barzani’yi
ziyaret eden İngiltere Dışişleri Bakanı Philip
Hammond, ekonomide reforum yapılması
ve verilen kararlara bağlı kalmanın da IŞİD’i
yenmek kadar önemli olduğunu kaydederek, reform konusunda da KBY’ye destek
sunacaklarını söyledi. Görüşme ardından
düzenlenen ortak basın toplantısında. IŞİD
işgalindeki Musul’un geri alınması operasyonuna Peşmerge Güçleri’nin de katılacağını belirten Barzani: “IŞİD, Musul’da
olduğu sürece bölgenin güvende olduğunu
söylemek mümkün değil. Örgütün varlığı,
KBY’nin güvenliği için ciddi bir tehlikedir.
Musul’dan çıkarılmadıkları sürece, IŞİD’in
bozguna uğratıldığını söylemek doğru olmaz. Bu yüzden Musul’un geri alınmasında
Peşmerge’nin önemli rolü olacak. Bundan
daha önemlisi, operasyon başlamadan önce
tüm siyasi tarafların bir araya gelip, kentin
IŞİD sonrası nasıl yönetileceği konusunda
ittifaka varmalarıdır” dedi. Kentin geri
alınmasında Irak ordusu ve uluslararası
koalisyon güçleri arasında tam dayanışma
olduğunun altını çizen Barzani, “Peşmerge
olası her ihtimale karşı hazır. Kent geri
alındıktan sonra bölgedeki etnik ve dini
azınlıkların aynı felaketlere uğramaması için
haklarının garanti altına alınması ve güvenli
bir şekilde evlerine dönüşün sağlanması
lazım” şeklinde konuştu.
‘KBY’ye askeri yardımlar sürecek’
İngiltere Dışişleri Bakanı Philip Hammond ise IŞİD ile mücadele konusunda
KBY’ye askeri yardımların süreceğini vurgulayarak şunları ifade etti: “Şu ana kadar 3 bin
Peşmerge askeri uzmanlarımız tarafından
eğitildi. Bunun yanında askeri teçhizat
konusunda da yardımlarımız devam edecek.
Askeri yardımdan daha da önemlisi KBY’nin
güçlü bir ekonomiye sahip olmasıdır. Eğer
içerisinde olduğu ekonomik krizle başa
çıkarsa, kendi askeri ve diğer ihtiyaçlarını
temin edebilecek.”
IŞİD’e karşı cephelerde üstünlük kaydedildiğini aktaran Hammond, “Şu çok açık ve
nettir, terör örgütü IŞİD’e karşı başarı elde
edildi. Bu başarıda önemli rol oynayan ve
bedel ödeyen Peşmerge’dir. Tam olarak IŞİD
ortadan kaldırılmadı ancak kısa bir süre
içerisinde Irak’ta tamamen bozguna uğratılacaktır” değerlendirmesinde bulundu.
‘KBY’nin yanında olacağız’
Bölgenin yeni bir düşman ile karşı karşıya
olduğunu dile getiren Hammond,”Yeni bir
düşman ortaya çıktı ve o da petrol fiyatlarının düşmesidir. Söz konusu düşman ile
mücadele edebilmesinde daha önce olduğu
gibi aynı şekilde tüm gücümüzle KBY’nin
yanında olacağız. Bize göre ekonomide
05
reForum’un yapılması ve verilen kararlara
bağlı kalmak, IŞİD’i yenmek kadar önemlidir. Sayın Başkan size temin ederim, IŞİD ile
mücadele de nasıl yardımlarımızı esirgemedik, reform konusunda da size destek verip,
onu yenmeye çalışacağız” dedi.
UNHCR: Peşmerge’ye minnettarız
KBY Başkanı Mesud Barzani, Birleşmiş
Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği
(UNHCR) Irak Temsilcisi Bruno Guido
ve beraberindeki heyeti Selahadîn’deki
makamında kabul etti. Görüşmede UNHCR
Temsilcisi Bruno Guido, mültecilere karşı
göstermiş olduğu iyi niyet ve desteklerinden dolayı Kürdistan halkına ve Başkan
Barzani’ye teşekkür etti. Guido, Peşmerge
Güçleri’nin IŞİD karşısında gösterdiği başarı
ve ödediği bedellerden övgüyle bahsederek, Peşmerge’nin tüm dünyayı teröre karşı
savunduğundan dolayı minnettar olduklarını kaydetti. Bruno Guido, konuşmasının
devamında UNHCR’nin; Şengal, Zûmar
ve Rebîa’daki mülteci kamplarına yönelik
yardım planlarından bahsetti.
Barzani ise, UNHCR’ı göçmenlere yönelik
çalışmalarından dolayı kutlayarak, “Kürdistan halkı göçmenlere yardımı, ulusal ve
insani bir görev olarak görüyor. Ancak Irak
hükümeti, göçmenlere yardım konusunda
hiçbir girişimde bulunmadı. KBY Hükümeti
ise, göçmenlere imkanları el verdiği sürece
yardımını sürdüryor” dedi.
Rusya: Peşmerge’ye yardıma hazırız
KBY Başkanı Mesud Barzani, Rusya’nın
Bağdat Büyükelçisi İlya Morgonov ve beraberindeki heyeti de kabul etti. Görüşmede,
tarafların görüşme sırasında Irak’ın içerisinde olduğu güvenlik durumu ve geleceği,
IŞİD’e karşı verilen mücadele, Musul’un kurtarılması operasyonu ve Rusya’nın KBY’ye
vereceği yardımların ele alındı. Barzani,
“KBY’nin Suriye’deki taraflar ve hükümeti
karşısındaki tavrı, Kürdistan halkının haklarının tanınmasına bağlıdır.“ Rus Büyükelçi
Morgonov da ülkesinin terörle mücadele
çerçevesinde Peşmerge’ye askeri yardım
sunmaya hazır olduğunu belirtti. Morgonov
ayrıca ülkesinin Ortadoğu, Irak ve Suriye’deki siyaseti hakkında bilgi verdi.
ABD: Desteğimiz sürecek
KBY Başkanı Mesud Barzani, ABD Başkanı Barack Obama’nın özel temsilcisi Brett
McGurk ve beraberindeki heyeti de kabul
etti. Görüşmede Irak Ordusu, Peşmerge ve
koalisyon güçlerinin Musul Operasyonu hazırlığından sözedilerek, kurtarılan bölgeleri
tehditlerden korumak amacıyla Erbi - Bağdat arasında siyasi bir anlaşma yapılması
konusu ele alındı. Brett McGurk, ülkesinin
Peşmerge’ye ve KBY Başkanı’na desteğinin
devam edeceğini vurguladı. Suriye’deki
siyasi durum ile federalizmin geleceğinin de
konuşulduğu görüşmede Türkiye ile PKK
arasındaki çatışmalar da değerlendirildi ve
çatışmaların tehlikeli bir bir aşamaya geldiği
belirtildi.
‘Bağımsız Kürdistan
bölgedeki istikrarın
ana faktörü olacaktır’
Kürdistan Bölge Genel Güvenlik Ajansı
Müsteşarı Mesrur Barzani, Rusya Bağdat
Büyükelçisi İlya Morgonov yaptığı görüşmede
bölgedeki son siyasal durum, IŞİD’e karşı
yürütülen savaş ve Rusya’nın Suriye’deki
hava operasyonları değerlendirildi. Mesrur
Barzani, Suriye toprak-larında IŞİD saflarına
katılan yabancı uyruklu savaşçıların sayısının
her geçen gün azaldığını ancak IŞİD’in hala
yabancı savaşçı toplayabildiğine dikkat çekti.
İkili görüşmede Rusya ve KBY arasındaki
ilişkilerin güçlendirilerek devam etmesi
gerektiğine vurgu yapıldı.
Rus Büyükelçi Morgonov ise, Moskova’nın
Erbil ile ilişkilerinin stratejik olduğunu belirterek, “Rusya, Ortadoğu’da KBY’ye önemli ve
yüksek değer biçmektedir” dedi. Görüşmede
ayrıca Rusya petrol şirketi Gazprom yetkilileri de hazır bulundu. KBY’deki ekonomik krizin de değerlendirildiği görüşmede, çözüm
konusunda görüş alış verişinde bulunuldu.
Bağımsız Kürdistan bölgedeki istikrarın
ana faktörü olacaktır
Erbil’i ziyaret eden Atlantik Konseyi (Atlantic Council) heyeti ile de yaptığı görüşmede,
Mesrur Barzani, “Irak ile birlikte yaşamak
için çok seçenek denedik. Ancak bağımsız
Kürdistan’ı henüz denemedik’ dedi.
Barzani, ABD eski Irak Büyükelçisi
Rayan Kroger başkanlığındaki Atlantik
Konseyi’nden (Atlantic Council) üst düzey bir
heyetine, IŞİD’e karşı yürütülen mücadele,
bölgedeki kriz, Irak’ın geleceği ve bileşenleri
arasındaki ilişkileri değerlendirdi. Barzani
bölge halkının güvenliği sağlandıktan sonra
yerlerine dönmesi gerektiği belirterek, aynı
sorunların ortaya çıkmaması için bölgede
eski hataların tekrarlanmamasına dikkat
çekti. Bölgedeki son durum hakkında Atlantik Konseyi heyetini bilgilendiren Mesrur
Barzani, “Irak ile birlikte yaşamak için çok
seçenek denedik. Ancak bağımsız Kürdistan’ı
henüz denemedik. Şüphesiz bağımsız bir
Kür-distan bölgedeki istikrarın ana faktörü
olacaktır. Eğer bir ülke ile birlikte yaşayamıyorsak, o ülke ile iyi bir komşu olabiliriz.
Kürdistan halkı başka ülkelerin hatalarının
bedelini ödememelidir” dedi.
06
HABER
BasHaber
BasHaber
21 Mart - 27 Mart 2016
Ankara’dan Erbil’e flu bakış
İngiliz, Rus ve ABD heyetleri Erbil’de
Irak ile iyi komşu olabiliriz
“Irak Hükümeti anayasaya göre hareket
etmedi”
Referandum konusunda “inanıyorum
ki kaçınılmazı ertelemenin hiçbir iyi yanı
yoktur” diyen Mesud Barzani, Irak’ın birliği
ve bütünlüğünü korumak için yapmadıkları şeyin kalmadığını ifade etti. Irak
Anayasası’nda “bu anayasaya uymak Irak’ın
bütünlüğünün güvencesidir” maddesini
hatırlatan Barzani, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gerçekten de anayasaya uyulmadı. Irak
Hükümeti anayasaya göre hareket etmedi.
Bunun onlarca örneği var. O halde fiyaskoyla sonuçlanmış bir tecrübede neden ısrar etmek zorundayız? Neden sonu fiyasko
olan bir yöntemde ısrar etmeliyiz? Savaşa
tekrar dönmemiz makul mü? İstikrar kazanmamız, kardeş gibi yaşamamız, bölgeye
istikrar getirmemiz, halkımızın yönünü
gelişmeye, yapılanmaya ve büyümeye çevirmesi daha makul değil mi?”
“Irak’ın bu hale gelmesinde
Kürdler sorumlu değil”
“Farklı grupların birbirini anlaması
gerekiyor”
Musul Operasyonu konusuna da değinen
“Kürdler Rojava’da net bir
çizgiye sahip değil”
K
rg
.o
ur
d
ak
rs
“Rojava’da Kürdler anlaşırsa
Türkiye buna karışmaz”
Rojava’daki askeri başarıları geçici bir
durum olarak değerlendiren Barzani,
ileride bu durumun değişeceğini söyledi.
Suriye’de bir Kürdistan Bölgesi’nin olmasını arzuladıklarını ifade eden Barzani,
“Suriye’de Kürdler şu an IŞİD’e karşı savaşçı
olarak kullanılıyor. Ama sonrası ne olacak?
Suriye’de Kürdlerin geleceği konusunda
gerçekten endişeliyim. Maalesef şu ana
kadar siyasi bir anlaşma yapılmış değil.
Yapılmışsa bile bundan haberim yok.
Kürdler, muhalefet ya da rejimden biri ile
anlaşıp kendi bölgelerini kurarlarsa buna
Türkiye’nin itiraz edeceğini düşünmüyorum. Çünkü bu, Suriye sınırları dâhilinde
gerçekleşecek olan bir anlaşma olur” ifadelerini kullandı.
iv
“Rusya’nın federalizme karşı tavrı”
Rusya konusundaki soruya yanıt veren
Barzani, Rusya’nın çok güçlü bir ülke
olduğunu, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un
Suriye’de federalizmi desteklediklerini
ifade ettiğini söyledi. Bunun çok önemli
bir gelişme olduğunu dile getiren Barzani,
“Rusya’nın Suriye’de federalizme zemin
hazırlaması gerçekten güzel bir adım. Tabi
ki bunun ne kadar samimi olduğu konusunda emin değilim. Açık olmak gerekiyorsa bunun için biraz bekleyip görmemiz
lazım” dedi.
.a
“Her an bu koltuğu bırakmaya hazırım”
Öte yandan, Kürdlerin bağımsızlık
istedikleri konusunda hiçbir şüphelerinin
olmadığını dile getiren KBY Başkanı Mesud
Barzani, bağımsızlığın mutlak olduğunu
söyledi. Kürdistan’daki bütün vatandaşların fikir ve eleştirilerine saygı duyduğunu
söyleyen Barzani, Başkanlık seçiminin
Meclis’te yapılmasına karşı olduğunu dile
getirerek şunları ifade etti: “Her an bu koltuğu bırakmaya hazırım. Siyasi partilerden
seçim yapılıp, başka birinin başa getirilmesini de istedim. Bu, benim için bir mesele
değil. Mesele Kürd halkının hakkını alması
ve ilan etmesidir.”
Mesud Barzani, bu operasyonun önce siyasi
sonra askeri olduğunu belirtti. Musul’un
Irak’ın diğer bölgelerinden çok farklı olduğunu ifade eden Barzani, burada çok sayıda
farklı din, dil, etnisite ve grupların varlığından söz etti. Askeri başarı elde etmenin
imkansız olmadığının altını çizen Barzani,
şunları söyledi: “Mühim olan operasyon
başlamadan önce bahsettiğim konuların
çok dikkatli bir şekilde irdelenmesi. Farklı
grupların birbirini anlaması gerekir. Özellikle Şii ve Sünnilerin, sahada ise Haşdi
Şabi ve Heşdi Watani gibi gruplar var. Eğer
bu gruplar birbirini anlamazsa durum sadece IŞİD’in işine yarar ve büyük felaketler
ortaya çıkar. Bahsettiğim ittifak gerçekleştirilirse biz her şekilde destek vermeye hazır
oluruz. Irak Ordusu’nun da üzerine düşen
görevi yapması gerekir. Bu tek bir tarafın
yapabileceği bir iş değil bütün tarafların
birbirini anlayarak katılması gerekir.”
Bütün devletlerin çıkarlarının kendileri
için önemli olduğunu, hem Türkiye’yle,
hem de İran’la ilişkileri olduğunu dile getiren Mesud Barzani, “Bizim her iki ülkeyle
de ilişkimiz var. Bazı konularda İran büyük
bir rol oynayabiliyor ve aynı şekilde bazı
konularda da Türkiye. Bizim her ikisi ile de
ilişkide olmaya ihtiyacımız var. Birini diğerine tercih etme lüksümüz yok” şeklinde
konuştu.
w
Kimlerin bağımsızlığa karşı, kimlerin
bağımsızlığı desteklediği sorusuna da yanıt
veren Mesud Barzani, “İsimlerini burada
zikretmeyeceğin, yalnız bizi anlayan, teyit
eden, açık bir şekilde bunu ifade etmeseler
bile bizi destekleyen çok sayıda devlet var.
Sonrasında yine teyit eden, yalnız zamanlama konusunda çekincesi olan devletler
var. Öte yandan karşı olan devletler de var”
dedi. Irak’ın bu hale gelmesinin sorumlusunun Kürdler olmadığının altını çizen
Barzani, Irak’ın zaten bölünmüş bir ülke
olduğunu, birlik ile beraberliğinin kalmadığını söyledi.
w
ykes-Picot Anlaşması’nın geçerliliğini
yitirdiğini, IŞİD’in bu antlaşmayla
çizilen sınırları değiştirdiğini ifade
eden KBY Başkanı Mesud Barzani, “Irak ve
Suriye’ye baktığınızda bir sınır göremiyorsunuz, diğer ülkelerde de benzer durumlar
söz konusudur. Bu yüzden sınırların yeniden gözden geçirilip gerçeklerle yüzleşmek
ve tarihte yapılan hatalardan ders çıkartmak gerekiyor” dedi. Sınırların yeniden
gözden geçirilmesinin ve gerçeklerle yüzleşilmesinin Kürdlerin de bir isteği olduğunun altını çizen Barzani, bu hususun şiddet
ve çatışmalarla gerçekleşmesinin taraftarı
olmadıklarını söyledi. Şiddete dönmekte
hiçbir zaman fayda olmadığını, diyalog ve
birbirini anlama yoluyla sorunların çözüleceğini de dile getiren Mesud Barzani şöyle
konuştu: “Kuruluşundan bugüne kadar sürekli Irak’ın bütünlüğünün korunması için
uğraş verdik. 1920’lerden 2003’e kadarki
dönemde yüz binlerce Kürd’ün katliamı ve
insanlık, savaş suçları ile doluydu. 2003’te
başlayan yeni dönem konusunda çok umutluyduk. Demokratik ve federal bir Irak’ın
işleyebileceğini düşünerek, Bağdat’a gidip
daha önce bizi katledenlerle masaya oturup
demokratik bir Irak’ı kurmak konusunda
çaba sarf ettik; ama maalesef 2003’ten sonra başa gelenler önceki dönemden bile daha
kötüydüler ve bu sefer Kürdistan halkının
rızkını keserek rant elde etmek istediler.
Bu yüzden Erbil ile Bağdat Hükümeti’nin
bağımsızlık için görüşmesi gerektiğine
inanıyorum. İyi birer komşu olup, beraber
yaşayabiliriz.”
KBY Başkanı Mesud Barzani, Sky News Arapça’nın sorularını yanıtlayarak, bağımsızlıktan, bölgede yeni gelişen olaylara değindi ve “Erbil ile Bağdat’ın bağımsızlık için
görüşmesi gerektiğine inanıyorum. İyi birer komşu olup, beraber yaşayabiliriz” dedi.
“Kürd ve Türk savaşı çıkabilir”
Ankara’daki bombalı saldırılarla ilgili
PKK’nin resmi bir açıklama yapmadığını dile getiren Mesud Barzani, sözlerini
şöyle sürdürdü: “Eğer bu olayın arkasında
PKK’nin olduğu kesin bir şekilde delilendirilirse, ki bu büyük bir suçtur ve her şeyden
önce Kürd halkına karşıdır. Korkarım ki
PKK’nin patlamanın arkasında olduğu
hususu kesinleşirse bu, Türkiye’de Kürd
halkı ile Türk halkı arasındaki sorunlar
daha da derinleşir. Yani Türkiye’de Kürdler
ille Türkler arasında savaşa bile çıkabilir; bu
gerçekten felakete neden olur.”
Eren Dinç
ürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Başkanı Mesud Barzani’nin Lozan
Antlaşması’ndan bu yana Kürdlerin
bağımsızlığı hayal ettiklerini belirterek, eninde sonunda bir Kürd
devletinin kurulacağına dair açıklamalarına HDP, AK Parti ve CHP’den
farklı görüşler geldi. HDP Diyarbakır
Milletvekili İmam Taşçıer, “Suni
sınırlarla ayrışan Kürdlerin bunu çok
olumlu karşılaşması gerekir. Özellikle Güney Kürdistan’ın bağımsız bir
devlet olarak var olmasının bütün şartları uygundur” derken, AKP Mardin
Diyarbakır Milletvekili Orhan Miroğlu
ise, KDP’den sağlıklı adımların beklenildiğini söyledi. CHP ise bağımsız
Kürdistan kararının yanlış olduğunu
savundu.
Rojava Kürdlerinin durumuna da değinen Barzani, Rojava Kürdlerinin kendi
arasında olan anlaşmazlıklarından dolayı
kaybettiklerini söyledi. Kürdlerin Suriye’de
net bir çizgiye sahip olmadıklarını ifade
eden Barzani, “Suriye olayları başladığında
oradaki Kürd parti ve fraksiyonlarının hepsi
ile görüştüm. Onların iç işlerine karışacak
bir konumda değil ama bir kardeşleri ve
arkadaşları olarak birlik olmalarını tavsiye
ettim. Kendi aralarında birleşip rejim ile
ya da rejime karşı olmaları konusunda bir
karar vermelerini tavsiye ettim” dedi.
w
S
Fatih Öztürk
HABER
21 Mart - 27 Mart 2016
AKP’li Miroğlu:
Barzani bunun hesabını yapmıştır
Konu ile ilgili BasHaber’e konuşan
AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu, bu iklimde Kürdler’in
bağımsızlığını kim destekleyecek
diye sorarak, “Herhalde Sayın Barzani
bunun hesabını yapmıştır. Bunun için
Mesrur Barzani’nin de açıklamaları da
vardı. Dünya Kürdlerin bağımsızlık
talebini dikkate alsın diye. Fakat dünya
kamuoyu bunu dikkate alacak durumda mıdır bilmiyorum” dedi. IŞİD’in
saldırılarına dikkat çeken Miroğlu şunları söyledi: “Daha dün Kerkük’te IŞİD
ile Peşmerge karşı karşıya geldi. Bu
durum biraz da siyasi iklim ile alakalı
bir şeydir. Bugün herkes Ortadoğu’da
haritaların değişeceğini söylüyor.
Fakat değişen bir harita da yok. Irak’ta,
Suriye’de haritalar değişmedi. Net bir
şey söylemek kolay değil. Bu talep her
zaman gündemde olan bir şey. Bazen
bunun için referandum yapılıyor.
Kürdler ‘bağımsız olmak istiyoruz’
diyor. Peki bu bağımsızlık talebini kim
destekleyecek” diye konuştu. KDP’nin
bir hesap yaptığına dikkat çeken Miroğlu, “Bu rutin bir açıklama mı? Bunun bir karşılığı var mı? Ona bakmak
lazım. Bu ortamda ne gibi bir karşılığı
olabilir onu bilmiyorum” dedi.
“Batı, Peşmerge’nin
ordulaşmasını istemiyor”
İran ve Şam yönetimin Kürdler
üzerinden bir konsept geliştirdiğine
değinen Miroğlu, şöyle devam etti: “Bu
konseptin sonucunda bağımsız bir
Kürdistan mı doğar yoksa paramparça
bir Kürdistan mı doğar? Aktörlerin bu
sorulara cevap vermesi gerekir. Aktörler bu sorulara cevap verirken objektif
07
Ankara Katliamı’ndan
sonra
MESUT YEĞEN
olmaları gerekir.” Miroğlu, batılıların
Peşmerge’nin düzenli orduya geçmesini istemediğine dikkat çekerek, şunları
söyledi: “Kürdistan nasıl korunacak
şimdi? Batılılar diyor ki ‘Peşmerge
IŞİD’e karşı savaşıyor.’ Bunlar kendi
askerlerini göndermek istemedikleri
için bunu söylüyorlar. Batılılar şimdi
Kürdlerin sırtını sıvazlıyor. KDP, Batılılar tarafından kendi tarihlerinde üç
defa aldatılmıştır.
“Ankara, Erbil’e destek veriyor”
KDP’den sağlıklı adımların beklendiğini söyleyen Miroğlu, şunları
belirtti: “Diğer partilere baktığımız
zaman pek umut yok. Barzani ne Tahran ne de Ankara’ya bağlı değiliz diyor.
Ankara Barzani’nin kendisine bağlı
olmasını istemedi. Ama Tahran’ın
politikası bu değildir. Tahran diğer
partileriyle el birliği yapıyor ve parçalama yöntemine başvuruyor. Son 20-25
yıldır Ankara’nın oynadığı rolü de
görmek lazım. Ankara politik olarak
Kürdleri zora sokacak bir şey yapmadı.
Bu sadece AK Parti dönemi için geçerli
değildir. Turgut Özal döneminde de
bu böyleydi. Ankara şimdi Güney Kürdistan petrolünü dünya ya pazarlıyor.
Kürd doğal gazı Türkiye’de kullanılacak. Kürdlerin yüz yılı macera ile geçti.
Elde var Erbil sadece.”
HDP’li Taşçıer:
Bütün şartlar uygundur
HDP Diyarbakır Milletvekili İmam
Taşçıer Barzani’nin açıklamalarını
yakından takip ettiklerini belirterek,
şunları söyledi: “Özellikle Güney
Kürdistan’ın bağımsız bir devlet olarak
var olmasının bütün şartları uygundur.
Zaten 1991 yılından bu yana Güney
Kürdistan bağımsız bir durumdadır.
Bir an önce hukuku boyutunun gelişmesi gerekir. Biz Kuzey Kürtleri olarak
bunu desteklemeliyiz. Bu onların tabi
haklarıdır. Eğer Güney Kürdleri kimliklerinin bağımsız olarak yaşamayı
uygun görüyorlarsa bizden de onlara
destek olmak gerekir. Bizde onlara
gereken desteği vermeliyiz. Tercih
onların tercihleridir. Kuzey Kürdlerini Güney Kürdlerine yön vermemiz
doğru değildi. Çünkü onlar mücadelelerini bir yere kadar getirmişlerdir.”
Şartların uygun olduğuna dikkat
çeken Taşçıer, şöyle devam etti: “Uluslararası kamuoyu da buna hazırdır.
Güney Kürdistan’ın Irak ile yürümesi
artık imkansız bir durumdadır. Onun
için Ortadoğu’da istikrarın olması için
Kürdlerin talepleri doğrultusunda
Güney Kürdistan’ın bağımsız olmaları
daha yararlı olacaktır.” Taşçıer ayrıca,
“Barzani’nin Kürdlerin bağımsız
olarak yaşamasının bütün Kürdlerin
hayali olduğunu hatırlatan Taşçıer,
“Bütün dünya ulusları gibi Kürdler de
bağımsız yaşayabilmelidir. Bu onların
hakkıdır. Bir Türk, Arap, Fars nasıl ki
kendi kimliklerini yaşıyorsa Kürdlerin
de bağımsız yaşaması en doğal hakkıdır. Güney Kürdistan’ın bunu yapması
çok önemlidir. Bütün Kürdleri sevindiren bir gelişme bu” diye konuştu.
CHP’li Sağlar:
Bağımsızlık kararı yanlış
Kürdlerin bağımsızlık kararının
yanlış olduğunu düşündüğünü ifade
eden CHP Mersin Milletvekili Durmuş
Fikri Sağlar ise şunları söyledi: “Ama
her toplum kendi kaderini belirleme
hakkına sahiptir. Eğer Barzani böyle
bir anlayış içerisinde ise herhalde
gerekli alt yapısını yapmıştır. Bütün
dünya ülkeleri Irak’ın toprak bütünlüğünden yana olduğunu söylüyor. Bu
karar Irak’ın toprak bütünlüğünün
bölünmesi demektir. Bu da Büyük
Ortadoğu Projesi’nin amacına ulaşması demektir. Ama bu mesele kendi
bilecekleri bir meseledir. Benim bu
konuda söz söyleme yetkim ve hakkım
yok. Halk kendi kaderini kendisi
belirler.”
Ateşkese bağlı olsa gerek, Suriye
ve Rojava meselesine dair siyasette
hararet az da olsa düştü. Şimdi
herkes gibi Türkiye de Cenevre’ye
ve sonrasına hazırlanıyor. Hazırlıklar
yürürken gelen işaretler, şimdiye
kadar hüsrandan başka bir sonuç
vermeyen Suriye siyasetinin Cenevre
ve sonrasında farklı bir netice üretebilmesi için Türkiye’nin eskisinden
daha az iddialı olacağını gösteriyor. Çok değil, bir sene
önce Türkiye için “Esad gitsin, Sünni Araplar yönetsin,
Kürdler abad olmasın” öncelikli siyasetken, malum geçen
birkaç ayın öncelikli siyaseti “Halep ve kuzeyi Sünni Müslümanlarda kalsın, Kürdler abad olmasın” oldu. Türkiye’nin
Suriye siyasetinin öncelikleri Cenevre ve sonrasında bir
kez daha yenilenecek gibi görünüyor: Türkiye, “Halep ve
kuzeyi Sünni Müslümanlarda kalsın” fikrinden vazgeçecek
görünmüyor ama esas enerjisini “Kürdler abad olmasın”
işine hasredeceğe benziyor. Ancak Suriye siyasetindeki
öncelikler değişirken Türkiye’nin Güney Kürdistan siyaseti
de değişme yoluna girecek gibi görünüyor. Daha doğrusu,
Türkiye’nin “Suriye’de Kürdler abad olmasın” siyaseti
ancak Türkiye’nin Güney Kürdistan’la ilişkisinin değişmesi
pahasına gerçekleşebilecek gibi görünüyor.
Aslında işin esası şu: Ortadoğu’ya İhvan çizgisi
üzerinden nizam vermek, Esad’ı devirip, Suriye’de Sünni
bir rejimle çalışmak işleri yürümediğinden Türkiye için
hiç olmazsa Suriye Kürdlerine nizam vermek gerekiyor.
Lakin, ABD ve Rusya onay verecek gibi görünmediğinden,
Suriye (ve onun üzerinden Türkiye) Kürdlerine nizam
verebilmek için İran’ın, Irak Kürdlerine nizam vermesine
razı gelmek gerekebilir. Nitekim, Suriye’nin kuzeyinde Kürd
oluşumunu Türkiye’nin kırmızı çizgisi ilan eden Erdoğan’ın
yakınlardaki konuşmalarından anlıyoruz ki, 2003’te Irak’ın
işgal edilmesine destek vermemenin bedeli olarak Güney
Kürdistan’ın ortaya çıkmasından hoşnut olmayanlar arasına
Erdoğan ve Ak Parti de katılmış. Bu durumda, Suriye Kürdlerinin abad olmamasını temin etmek için Irak Kürdlerinin
abad olmamasına rıza göstermek fena bir seçenek gibi
durmuyor.
Aslında, Ortadoğu’ya nizam verme işlerini beceremeyen Türkiye için ideal durum, tabii ki 1991 öncesine, o eski,
güzel zamanlara dönmek olur. Ankara, Tahran, Bağdat ve
Şam’ın, aralarındaki ihtilafları ihmal ederek, Kürdleri hep
birlikte bir cenderede tuttukları zamanlara. ABD-SSCB dengesi tarafından da desteklenen, Kürdlerin yaşadıkları hiçbir
ülkede ses çıkaramadıkları, ses çıkardıklarında da tepelendikleri bu kutlu zamanlar geri getirilebilse fena olmaz görünüyor. Peki bu güzel günler geri getirilemez mi? Aslında zor
görünmüyor: Tahran ve Ankara anlaşsa olabilir gibi, çünkü
eskisi gibi ortada anlaşması gereken dört başkent, dört ülke
de yok. Hem Şam hem de Bağdat Tahran’ın yörüngesinde
olduğuna göre iş Ankara’yla Tahran’ın anlaşmasına bakar.
Türkiye’nin, Ortadoğu’da kendisine yakıştırdığından daha
sınırlı bir role razı olması karşılığında Tahran da bu güzel
günlere geri dönmeyi tercih edebilir. Ne de olsa Tahran da
kendi Kürdlerinin zamanlarını beklediklerini biliyor.
Tahran ve Ankara anlaşırsa kolayca olabilecek gibi
görünen “Suriye’de ve Irak’ta Kürdler abad olmasın” siyasetinin handikapları da yok değil tabii. Olur da Ankara ve
Tahran “Kürdler abad olmasın” üzerinde uzlaşırsa, ABD ve
Rusya, “iyi işte ne güzel anlaştılar” deyip, bu işe onay verir
mi? Biraz zor görünüyor. İkinci bir handikap da Kürdlerin
ne yapacağına bağlı olarak gelişebilir. Türkiye ve İran’ın
Rojava ve Güney Kürdistan abad olmasın siyasetinde uzlaşmaları doğal olarak Kürdistan’ın bu iki parçası arasında bir
yakınlaşmaya yol verebilir olabilir. Bu da Kürdleri Irak ve Suriye siyasetinin şimdikinden daha da güçlü bir aktörü kılabilir.
Galiba şu ortada: Irak ve Suriye başta olmak üzere,
Ortadoğu’da atılacak her yeni adım domino etkisi üretmeye
devam edecek.
08
SÖYLEŞİ
BasHaber
21SÖYLEŞİ
Mart - 27 Mart 82016
SÖYLEŞİ
BasHaber
21 Mart - 27 Mart 2016
9
SÖYLEŞİ
Prof. Dr. Kadri Yıldırım:
Newroz mitoloji değil yaşanmış bir olaydır!
Türkler, Araplar ve başka
kavimler nasıl sahiplenmeye
başladı?
Herkes kendi tarihine göre
Newroz’u bir şekilde kendileriyle
ilişkilendirmeye çalıştı. Kürdler
ve Farslar açısından Newroz’un
taşıdığı anlamın ağırlığı bu bahsettiğim yaşanmış olayda yatıyor.
Yani Dehhak’a karşı Kawa’nın
verdiği mücadele ve demirci olan
Kawa’nın sancak haline getirilmiş
bir zafer önlüğü söz konusudur.
Bunun yanında baharın kendini
göstermesi, bir mevsim değişikliği, kışa karşı baharın vermiş
olduğu direnç ve mücadele;
Newroz Kürdlerin ve Farsların İslamiyeti kabul etmesinden nasıl bir süreçten
geçti?
Kürdler ve Farslar, İslam’dan
önce Zerdüştlük dinine mensuptu. Zerdüştlükte de Newroz’un
önemli bir yeri vardır. Hz. Ömer
Kürdler ve Farslar oluşan orduyu
mağlup ettikten sonra bir barış
antlaşması yaptı. Bu antlaşmanın
8 maddesi vardır, bu maddelerden biri de Newroz ve diğer
bayramlarla ilgili bir maddedir.
Hz. Ömer’le Kürdler ve Farslardan oluşan ordunun imzaladığı
antlaşmaya göre “Kürdler ve Farslar kendi Newroz da dahil olmak
üzere milli bayramlarını serbest
bir şekilde kutlayabilecekler” denildi. Bu madde hem o dönemde,
hem Emeviler, hem de Abbasiler
döneminde korundu. Abbasiler
Peki Newroz Kürd literatürüne nasıl yansımış?
Ehmedê Xani’nin Mem û
Zin’ine baktığımız zaman
rg
.o
ur
d
ak
iv
döneminde devlet adamları,
valiler, vezirler ve komutanlar da
Newroz kutlamalarına katılıyordu. Hz. Ömer’den sonra Hz. Ali
zamanına baktığımızda enteresan bir durumla karşılaşıyoruz.
İslam tarihinde ilk kez Hz. Ali,
bir Newroz hediyesini kabul
ediyor. Yani kendi döneminde
kendisine bazı hediyeler sunuluyor, o da bunlar neyin hediyeleri
olduğunu sorulduğunda, bunlar
Newroz hediyeleri deniliyor
ve Hz. Ali bu hediyeleri kabul
ediyor. İslam tarihinde bilindiği
kadarıyla Hz. Ali Newroz hediyelerini kabul ediyor.
Ehmedê Xanî orada iki müstakil
bölümü Newroz’a ayırıyor. Mem
ile Zîn’in, sonra Sitî ile Tajdîn’in
birbirlerini gördükleri tarih de 21
Mart’ta Cizre’de kutlanan bir Newroz gününe denk geliyor. Ehmedê
Xanî, Mem û Zîn’de buna değinirken Newroz için “Newroz a Sultanî”
tabirini kullanıyor. Yani Sultanlara yakışır bir şekilde kutlanan
Newroz, sonra “Beradetê qedîm
ê Kurdistanî“ diyor. Yani kadim
tarihten beri, çok eski tarihlerden
beri Kürdistan’da kutlanan bir bayram olarak bize kaydediyor Mem û
Zîn’inde. Bizim dikkatimizi çeken
bir başka tespit de gene Ehmedê
Xanî tarafından yapılıyor. Xanî,
“mebna ber adetê mubarek“ diyor,
Newroz için, Newroz’un kutlama
geleneği için kutsal bir gelenek
ifadesini kullanıyor.
rs
havanın güzel olması, yavaş yavaş
tabiatın yeşilliklere bürünmesi
gibi durumlar da işin mevsimsel
tarafını oluşturuyor.
Newroz Kürdler ve Farslar
tarafından milli bayram olarak
kabul edildikten sonra İslam sonrası özellikle Abbasi zamanında
İrani kavimler hem Kürdler hem
de Farslar Abbasi’nin toplumsal
yapısı içerisinde önemli bir yer
tutuyordu. Newroz bayramı Abbasiler zamanında resmi bayram
olarak kabul edildi. Nasıl ki bir
kurban ve ramazan bayramı devletin resmi tatilleri kabul ediliyor,
yine nasıl her ülkenin kendine
göre milli bayramları varsa ve bu
bayram resmi tatil günleri olarak
kabul ediliyorsa, Abbasiler zamanında da Newroz bayramı resmi
bayram olarak kabul ediliyordu.
Kutlamalar, Abbasilerin hakim
oldukları kentlerde, köylerde ve
kırsal alanlarda birçok valinin, komutanın ve merkezinin
halifenin katılımıyla bu Newroz
bayramı kutlanılıyordu.
.a
Kawa sancağından bahsediyorsunuz. Kawa’nın önlüğü
nasıl sancak oldu? O sancağa kimler sahip çıktı?
Asıl burada bu noktaya gelmek
çok önemlidir. Hem Taberi,
hem Yakubi hem de diğer İslam
kaynaklarında şöyle geçiyor:
Kawa’nın bu önlüğüne bir aslan
postu geçiriliyor, üstüne de mücevherat geçiriliyor ve bir sancak
haline getiriliyor. Aşağı yukarı bu
olay 6 bin 600 yıl önce yaşanıyor.
Onun sancak haline getirilen
önlüğü Kürdlerin ve Farsların
birlikte oluşturdukları ordularda
bir sancak görevlisi tarafından
Kawa’nın sancaklaştırılmış
önlüğü ordunun en önünde taşınırdı. Yine tarih kaynaklarında
söylenildiğine göre bu sancakla
girişilen her savaş başarıyla sonuçlanmış, bir nevi Kawa’nın bu
sancağı kutsiyet kazanmış. M.Ö.
4600 yılında bu olay yaşanıyor.
Hz. Ömer dönemine kadar bu
iş böyle gidiyor. Hz. Ömer döneminde Kürdlerle Farsların orduları ile İslam Ordusu arasında
meydana gelen bir savaşta Sasani
Ordusu yeniliyor, Sasani devlet
arşivine giriliyor. Müslüman
komutanlar tarafından Kawa’nın
sancağını buluyorlar. Sancağın
üzerindeki mücevherleri ganimet
olarak dağıtıyorlar, bir şekilde
bu sancak da yok ediliyor. Bu
sancak, günümüze ulaşmış değil.
Hz. Ömer zamanında Sasani
devlet arşivinde somut olarak
bulunmuş.
Kawa olayı bir mitoloji, efsane
veya yaşanmamış bir olay değildir. Sancak Kawa’nın zaferinden
sonra kazanmış olduğu son şekildir. Kaplan postu geçirilen bu
sancağın eni 8 arşın, yani 5 metre; uzunluğu 12 arşın, 7 metreye
tekabül ediyor. Bel Amedî diye
bir tarihçi var, onun tespitine
göre üzerinde mücevherler vardı,
dörtgen şekli bir şekli vardır,
bir de altın suyuna batırılıp sıkı
bağlanan yüz ip vardır bu sancak
üzerinde. Firdevsi’nin Şahname’deki tasvirine göre bu sancak,
bu bahsettiğim şekilde Sasanilerin devlet arşivinde bulunmuş.
Bizatihi kendi döneminde
yaşanmış bir hadisedir. Bu böyle
olunca artık yeni gün manasına
gelen Newroz, Mart’ın 21’ine
denk geldiği için her yıl 21 Mart
hem Kürdler, hem de Farslar tarafından bir milli bayram olarak
ele alınıyor, kutlanıyor. Öncelikle
Kürdlerin ve Farsların kutladıkları bu bayram bilahare Türkler,
Araplar ve başka kavimler de
buna bir nevi sahip çıktı.
w
Kürdlerin ulusal günü olan
21 Newroz mitoloji mi gerçek
mi? Newroz’un tarihi kaynaklardaki yeri nedir?
Newroz, kelime anlamı olarak
‘Yeni Gün’ demektir. “Neo, new“
gibi kelimeler yeni anlamına
geliyor; “roj, ruz, ruj“ gibi farklı
tanımlamalar da “gün“ anlamına
geliyor. Dolayısıyla “yeni gündür.“ Yeni gün dendiği zaman
akla ne geliyor, daha önce nasıl
bir durum vardı ki bu durumun
üstüne yeni bir gün ve bu yeni
bir bayram atmosferine kavuştu?
Tabi herkesin aklına Kawa meselesi ve onun Dehhak ile yaptığı
mücadele geliyor. İşin ilginç tarafı, Kürd yazar ve araştırmacıları
yazdıkları eserlerinde, çalışmalarında, araştırmalarında, Kawa’nın
Dehhak’ı öldürmesi olayına,
Kawa’nın demircilik önlüğünün
bir sancak haline getirilişine bir
nevi ‘efsane/mitoloji’ gözüyle
bakıyor. İslam tarihi kaynaklarına bakıldığı zaman Kawa-Dehhak mücadelesinin yaşanmış bir
olay olduğu görülüyor. Yani ben,
en azından 6-7 yıllık medrese
tahsilime dayanarak söylüyorum:
Başta Taberi ve Yakubi’nin çalışmaları başta olmak üzere birçok
İslam tarihi kaynağında Kawa
olayı ve Dehhak’la olan mücadelesi yaşanmış bir olay olarak
geçiyor.
İslam tarihi kaynaklarında
geçtiğine göre Kawa’nın yaşadığı
dönemde Suriye topraklarında
Dehhak adıyla zalim bir hükümdar varmış. Bunun iki omuzu
üzerinde yılanı andıran, bir nevi
kanserli iki ur çıkmış ve kendisine yapılan tavsiyede eğer her
gün iki gencin beyni kanserli
yere sürülürse urun iyileşeceği
söylenir. Bu da onu deniyor. Ta
ki sıra Kawa’nın, bazı rivayetlere
göre 16. bazı rivayetlere göre 17,
bazılarına göre de 18. oğluna
geldiğinde o zaman Kawa da
‘Edî Bes e!’ der. 16-17 çocuğu bu
yolda kurban verildikten sonra,
Dehhak’a karşı bir mücadele
veriyor, Dehhak’ı öldürüyor,
öldürdükten sonra tahta Feridun
diye bir padişahın gelmesine önayak oluyor. Dehhak’ı öldürmeden
önce taraftarlarına “Dehhak’ı öldürürsem, ateş yakacağım, sonra
demirci önlüğümü bir direğin
ucuna takarak yükselteceğim.
Bu, Dehhak’ı öldürdüğüme dair
bir gösterge olacak” diyor.
w
Siwar Bedirxan
dikkat çeken Kürd tarihçilerden Mir Şerefxan, Dehhak’ın 21 Mart’ta demirci
ustası Kawa tarafından tahttan indirildiğini ve Kürdlerin Kawa’nın torunları
olduğunu ve kaydeder. BasHaber’in Newroz’a ilişkin sorularını yanıtlayan
Kürdolog Prof. Dr. Kadri Yıldırım ise, “Kawa olayı bir mitoloji, efsane veya
yaşanmamış bir olay değildir gerçektir” ifadelerini kullanıyor. Kürdistan’ın
içinde bulunduğu duruma da dikkat çeken Yıldırım, Kürdlere zulm eden
diktatör ve kralların varlığının devam ettiğini savunuyor.
w
Popüler tekstler, M. Ö. 612 yılında Demirci Kawa’nın dönemin zalim kralı
Dehhak’a karşı ayaklandığını ve sarayını yerle bir ederek, zulmüne son
verdiğini aktarırlar. Anlatımlara göre, Kawa ve diğer isyancılar, Dehhak’ın
sarayını yakarak, Newroz’un -yeni günün- haberini verir. O günden
bu yana 21 Mart Kürdistan ve günümüz İran sınırlar içinde yaşayan
kavimler tarafından ulusal gün olarak kabul edilir.
Bu popüler anlatımların günümüze dek gelmesine
neden olan ve Newroz’un Kürdler için önemine
Zerdüştlük inancına ve ateş
figürüne karşı oluşan algı için
neler diyeceksiniz? Newroz’a
karşı neden böyle bir algı var?
Günümüzde bazı şahıslar veya
kesimler Newroz bayramının kutlanılmasının dinen haram olduğunu
ileri sürüyor. Eskiden Zerdüşti
gelenekte böyle bir geleneğin olduğunu, Zerdüşti gelenekte de ateş
kültünün önemli bir yer tuttuğunu, hatta Zerdüştlük, tevhid dini
olmasına rağmen bazı cahillerin
ateş kültünü biraz daha fazla kutsayarak, adeta bir ilah bir mabut
derecesinde kabul etmeleri gibi
durumlara bakarak Newroz kutlamanın o ateşe ibadet gibi algılandığını, öyle bir şey çağrıştırdığını
ileri sürüyorlar ve bunun dinen caiz
olmadığını söylüyorlar. Dolayısıyla
Hz. Ali’nin Newroz kutlamalarında
hediye etmesinin altını çizerken
ve Ehmedê Xanî Mem û Zin’inde
buna önemli bir yer ayırdığını ifade
ederken şuna getirmek isiyorum:
eğer bu dinen haram ve yasak olsaydı hem Hz. Ali böyle bir Newroz
hediyesini kabul etmezdi, hem de
Ehmedê Xanî, Newroz için “Mübarek” gibi bir tanım kullanmazdı.
Newroz’un modernizmin etkisi
ile siyasi ve ideolojik bir biçim
aldığına ilişkin yorumlar var
katılır mısınız?
Kawa’nın Dehhak’a karşı verdiği
mücadele ve kazandığı zafer artık
Kürdler içerisinde bir direniş bayramı, bir direniş kutlaması olarak
kabul ediliyor. Bazı istisnai durumları ayrı tutacak olursak Kürdler,
tarihin derinliklerinden şimdiye
kadar maalesef hayatları hep başkaları tarafından yönlendirilmekle
geçmiş, maalesef hep mağdur ve
mazlum olarak günümüze kadar
gelmişler. Kürdler hep ezilen bir
pozisyonda olmuşlar ve bundan
dolayıdır ki sürekli kendilerini
ezenlere karşı bir direniş çerisinde
olmuşlar. Med devleti yıkıldığından beri bu böyle olmuş. Şimdi
de böyledir, Cumhuriyet’ten önce
de böyleydi. Bu direniş, sancak
geleneği artık milattan öncesinden
başlayarak günümüze kadar bir
şekilde canlı tutulmuş. Direnişi
gerektiren zulüm, hakaret, baskılar
canlı bir şekilde günümüze kadar
gelmiş. Öbür milletlerin de şu veya
bu şekilde tarihlerinde Newroz belki kısmen yer alıyor; ama
Kürdler kadar Newroz’a bir direniş
manası yükleyen, haklı mücadele
perspektifiyle yaklaşan başka bir
millet yoktur. Bu bakımdan Newroz, direniş ile Kawa Kürdlerle hep
özdeşleşmiştir.
Newroz, çıkarken siyasi ve ideolojik olarak çıktı. Ortada Dehhak
gibi zalim bir hükümdar var, bu
zalim hükümdarın zulmettiği bir
kitle var. Bu kitle ağırlıklı olarak
Kürdlerden ve Farslardan oluşuyor.
Newroz’un ortaya çıkmasını sağlayan etkenin kendisi zaten politik
ve ideolojiktir. Ortada büyük bir
mücadele ve bir kral zulmü var;
bu zulme karşı sembol isim vardı.
Bunun etrafında bir araya gelen
kitle var. Bir de o sıralarda 6 bin
küsur yıl önce çıkan durum ile 6
bin yıl sonra ortaya çıkan durum
birbirine çok benziyor. Kürdistan’ın
dört parçasının hepsinde biliyoruz ki 21. yüzyıla girdiğimiz bir
süreçte bile birçok kral, diktatör
yönetici Dehhak’ın misyonunu
sürdürüyordu, hala da sürdürüyor.
Dolayısıyla 6 bin küsur sene önceki
durum Kürd tarihi açısından, Kürd
toplumu açısından bütün canlılığını koruyor. 6 bin küsur sene önceki
Dehhak zihniyetiyle 6 bin sonraki
Dehhak’ları arasındaki fark yok. O
yüzden ortaya çıkış noktası nasıl
ki politik ve ideolojikse, hala da o
canlılık sürüyor. Çünkü sebepler
ortadan kalkmış değil.
09
Piyasalaşmış siyaset
FERHAT KENTEL
Tam piyasa gibi işliyor siyasetimiz.
Öncelikle piyasanın eşitlik ilkesi
üzerine kurulu olduğu varsayımı (ya
da yalanı) dile getiriliyor... Bunu ve sık
sık tekrarlamak gerekiyor. Çünkü ne
kadar çok tekrarlanırsa, o ölçüde bu
yalana inandırmanın mümkün olabileceği biliniyor. Sonra, kibirli liberal
ideologların ve çıkarlarını liberalizmin
cilasında saklayan ekonomik-politik
zümrelerin marifetiyle genelleşmiş ve inandırılmış bu yalanla
teslim alınmış kitleler üzerinde her türlü güç tatbik ediliyor.
Biliyoruz ki, “mükemmele işaret eden” bu piyasa
tarifinin, pratikte izi bile bulunamaz. Pratikte olan ise, en
güçlünün kuralları koyduğu, kafasına göre ve acımasızca fiyat
belirlediği, hatta kartel ya da tekel koşullarında o pek “eşitlikçi” ve de “kutsal” piyasaya kimsenin adımını bile atmadığı bir
durumdur. Tabii propaganda edilen liberalizm söyleminde,
güçlüler ne kadar acımasız olduklarından asla bahsedilmesini
istemezler. Hatta onlar piyasayı ve başta çalışan kesimler
olmak üzere, piyasadaki diğer bütün herkesi tepe tepe ezerken, bir yandan da, piyasalarının ne kadar eşitlikçi olduğunu
söylemeye utanmazca devam ederler.
Zayıflar ise debelenip dururlar...
TV’lerdeki ekonomi programları, gazetelerin ekonomi
sayfaları, borsa saatleri “Euro-Dolar paritesi”ni, “bileşik
endeksleri” anlatıp, piyasanın ne kadar mükemmel işlediğini
bangır bangır dile getirirken, sessiz çığlıklar atan zayıfların
ağız hareketlerini bile görmez.
Tabii ki bu durum sadece liberalizm için geçerli değildir.
Tarihte “yaşanmış” olan reel sosyalizm de benzer marifetler
sergilemiştir. Mutlak mutluluk ve eşitlik vaatleriyle kurulmuş
olan bir çok “sosyalizm” (başta Sovyetizm), bu parlak lafları
bir yandan tekrarlarken, diğer yandan insanları Gulag toplama kamplarında yok etmekte gayet mahirdi.
İçinde bulunduğumuz siyasi koşullar da üç aşağı beş
yukarı benzer bir durum içeriyor.
Aslında “siyasi” koşullar demek de çok doğru değil...
Çünkü, siyasetçilerin zaten pek kafa yormadıkları hayatın
her alanındaki siyaset mânâsını saymazsak, şu anda olup
bitenin reel ya da liberal demokrasi adı verilen ve toplumsal
kesimlerin aralarındaki müzakere ve sorunlara çözüm bulma
alanı olarak “siyaset”le de alâkasının olduğunu söylemek pek
mümkün değil.
Gerçekleşmekte olan siyasetin yukarıda değindiğim
piyasadan hiçbir farkı yok...
Siyasetin tekelleşmiş şişmanları ya da kafalarına göre
kural koyanlar bu “kurallara” uymamaya cesaret edebilen,
bu konuda bulabildikleri kenara itilmiş mecralarla cılız
sesler çıkarmaya çalışanlara karşı, bütün acımasızlıklarıyla
saldırıyorlar... Teröristten daha çok, “terörist” damgası yapıştırdıklarına saldırıyorlar.
Çünkü, bizim Ziya Gökalp’in çok esinlendiği Durkheimci
bir mantıkla düşünecek olursak, “terör” ve “terörist” bu piyasa / siyaset için bulunmaz bir nimet işlevi görüyor. Piyasanın /
siyasetin tekelleri “terör”e işaret ederek, “terörün” sunduğu
“işlev” sayesinde, kendisinin ne kadar pür-i pak olduğunu
iddia edebiliyor.
Bu anlamda, aynı siyaset zümresi “teröre” sadece işlevsel
bakarken, terörden meşruiyet devşirirken, terörle alâkası
olmayan (bunu söylemek ve yazmak bile ne kadar abes!)
insanları “terörle” suçlayıp, “terörize” etmeyi daha faydalı
görüyor. Çünkü, “terör” gibi gücün “ikili” dilini yeniden
üreten ve bu yüzden çok işe yarayan bir lânetten farklı olarak,
terörle alâkası olmayan insanların var olan zihinsel konforları
sorguluyor olmaları piyasadaki tekelin işine çok gelen eşitsiz
rekabeti çok fena bozuyor.
Bu yüzden Chris Stephenson gibi hem Türkiyeli, hem
İngiltereli, hem de dünyalı bir insanın ortalıkta kafa bulandırması piyasalaşmış siyasetin hiç işine gelmiyor. YÖK’ün başörtüsü taarruzuna karşı en sağlam direnmiş olan bir insanın bu
müktesebatından bahsetmek hiç işine gelmiyor...
Ve basıyor damgayı, “İngiliz casusu” diyerek... Rekabetinden çok korktuğu için, “eşitlikçi” olduğunu iddia ettiği
piyasadan atıyor...
10
ROJAVA
BasHaber
BasHaber
21 Mart - 27 Mart 2016
Rojava’da federasyon tartışması
Mihail Bogdanov:
Bu kararlar tek taraflı alınmaz
Rojava’daki Kürd yönetiminin siyasi ve
askeri müttefiki Rusya da federal sisteme
destek vermeyeceklerini
duyurdu. Rusya Dışişleri
Bakanı Yardımcısı Mihail Bogdanov böylesi
kararların
ancak
Mustafa Şefiq:
Suriye’nin üniter olması mümkün değil
KBY Hükümeti Rojava Masası Sözcüsü
Mustafa Şefiq, de Rojava Kürdleri’nin ilan
ettiği federal sistemi BasHaber’e değerlendirerek, Rojava’daki Kürd siyasetinin güçlü
bir iradeye sahip olmaları yönünde kendilerine gereken yardımı yaptıklarını açıkladı.
Federasyonun ilan edilmesinin önemli
olduğunu söyleyen Şefiq, ”Suriye’nin üniter
yapıya dönmesi mümkün değil. İsrail Kürdlere destek vereceğini açıklıyor. Bu önemlidir. Biz de federal sistemi ilan ettiğimizde
bize de ambargo vardı ancak daha sonra bu
Irak Anayasası’nda yer aldı.Tüm dünya bize
destek verdi. Umarım aynı durum Rojava’daki kardeşlerimiz içinde geçerli olur”
değerlendirmesini yaptı.
Şefiq ENKS ve PYD arasındaki çelişkilerin bir yana bırakılması çağrısında da
bulunarak, “ENKS’nin istediği ve PYD’nin
ilan ettiği federal sistemler model olarak
birbirlerine yakın. Çelişkiler sona erdiği ve
birlik siyaseti izlendiği zaman uluslar arası
kamuoyundan destek alınacaktır. Bir sonraki Cenevre görüşmelerine temsilci gönderme şansı doğacaktır” şeklinde konuştu.
Şefiq, KBY Başkanı Mesud Barzani’nin de
Rojava’daki Kürd partilerinin ortak irade
göstermeleri için çok uğraştığını söyledi.
Rumet Serhat
.o
‘Rusya, Kürdler ve rejimin ortak
hareket etmesini istiyor’
Dürre, Rojava’ da yaşananlara ilişkin
Rusya’nın tavrının Kürdlerin de rejimle
birlikte hareket etmeleri yönünde
olduğunu ve ABD’nin tavrının ise muhaliflerle birlikte yer almaları yönünde
olmasına rağmen Kürdlerin kendi
politikalarını izlediklerini hatırlattı.
Kürdlerin Rusya ve ABD’ nin bu tavrı
karşısında iki arada kaldıklarını ve iki
tarafla da ilişkilerini devam ettirdiğini
aktaran Dürre şunları söyledi: “Kontakta olup iki arada kalmanın negatif etkisin ise bugün Cenevre Görüşmeleri’nde
Kürdlerin yer almamasıdır. Suriye’de
Kürdlerin varoluşu Rusya sayesinde
olmadı, tam tersine Esad’ın Cenevre’de
olması Kürdler sayesinde oldu. Kürdler
olmasa Rusya’nın yardım edeceği bir
Esad olmayacaktı, bu yüzden Rusya’nın
çekilmesinin Kürdler üzerinde ciddi
etkisi olmayacak.”
11
AKP iktidarı ülkeyi nereye
götürüyor?
AHMET ÖZER
rg
uriye son 5 yıldır yaşanan iç savaş,
yeni dengeler, mülteci sorunu
ile dünya gündemindeki yerine
korurken, şimdi de Rusya’nın bölgeden
çekileceğini açıklaması, Kürdlerin
Rojava ve Kuzey Suriye Demokratik
Federasyonu’nun ilan edilmesi gibı
sıcak gelişmelerle ilgi kaynağı olmaya
devam ediyor. Moskova Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Türkiye-Rusya İlişkileri üzerine doktora
yapmış olan İkbal Dürre, Rusya’nın
Suriye’den geri çekilme kararının
asla IŞİD’in bittiği anlamına gelmediğini ve Rusya’nın da açıklamasının
aslında “ciddi bir çekilme“ olmadığını
söyleyerek, Rus yetkililerin IŞİD’e karşı
saldırılarının devam edeceği yönündeki açıklamalarını hatırlattı. Dürre,
Suriyeli yetkililerin Rusya’yla çelişen
açıklamalar yapmasının esasında
Moskova’nın Esad’a ‘gözdağı’ vermek
istediği şeklinde yorumunda bulunarak
şöyle konuştu: “Rusya’daki ekonomik
sorunlardan kaynaklı çekilmeye sebep
olmuş olabilir. Son olarak da Rusya’nın
Cenevre’deki barış görüşmelerinin
yani diplomatik çalışmaların öne
çıkıp, işin askeri boyutunun arka plana
düşülmesini isteyebileceği. Bir diğer
sebep ise her ne kadar karşı görülseler
de Rusya ve ABD’nin son zamanlarda Suriye’de birbirlerine paralel bir
politika yürütmeleridir. Bu bağlamda
Rusya’ya uygulanan ambargolarda da
bir hafifleme yapılacağı gözlemlenebilir ve sağlıklı sonuç için biraz daha
beklenmesi gerekir.”
ur
d
ak
iv
Şam: Federasyonu tanımıyoruz
Rojava’da ilan edilen “Kuzey Suriye
Federasyonu”na ilişkin açıklama yapan Şam
yönetimi federasyonu kabul etmeyeceklerini belirtti. Suriye Hükümeti’nden yapılan
açıklamada, federalizm ilanının resmi ya
da siyasi bir etkisi olmayacağını açıkladı.
SANA’ya konuşan, Suriye Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, federalizm kararının ülkenin
toprak bütünlüğü ilkesine aykırı olduğunu
dile getirdi.
Sehanok Dibo: Rojava- Kuzey Suriye
Federal Sistemi model olacak
Rusya ve ABD’nin Suriye’de “federal
sistemi tanımıyoruz” açıklamalarına ilişkin
BasHaber’e konuşan PYD Dış İşleri Komisyonu Üyesi Sehanok Dibo, ABD ve Rusya’nı
Rojava’daki halkın kendi kaderini tayin
etme hakkına müdahele etmeyeceklerini
dile getirdi. Dibo, “Rojava’daki tüm etnik ve
dini grupların temsilcileri federal sistemde
karar aldılar. Suriye’nin parçalandığı yok,
Suriye’deki halkın yeni bir siyasi model ile
yönetilmeye ihtiyacı var. Cenevre’de federal
sistem konuşulmalı. Rojava- Kuzey Suriye
Federasyonu Suriye’yi bölmeyecek Suriye
için model olacak” dedi.
rs
ENKS: Federalizmi destekliyoruz
BasHaber’e konuşan ENKS Dış İlişkiler Sorumlusu Dr. Kamuran Hacî Ebdo
Rojava’da ilan edilen federal sistem
içerisinde ortak yaşamın Suriye’nin toprak
bütünlüğünün garantisi olacağına inandıklarını söyledi. Hacî Ebdo, ENKS’nin kuruluş amacın da federal bir Suriye olduğunu
belirterek, ‘‘Suriye’nin eskisi gibi kalması
ve devam etmesi artık mümkün değil.
Federal sistem Suriye için en iyi çözümdü.
Federalizm, Batı Kürdistan’da bulunan
tüm Kürdlerin en doğal hakkıdır. Bu sistem
vatandaşların haklarını garantiye alabilir’’
dedi.
S
ABD: Otonom bölgeleri tanımıyoruz
Rusya’nın yanı sıra, ABD’de ilan edilen,
Rojava- Kuzey Suriye Federasyonu’nu
tanımayacaklarını açıkladı. ABD Dışişleri
Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, “Suriye’nin
içindeki özerk ve yarı-otonom bölgeleri
tanımıyoruz, bunları desteklemiyoruz” şeklinde konuşarak, Ayrıca “Görmek istediğimiz, birleşik ve Beşar Esad’ın başında olmadığı tek bir hükümet tarafından yönetilen
bir Suriye’dir” dedi.
.a
Salih Müslim:
Federasyonu Cenevre’de görüşelim
14 Mart’ta başlayan Cenevre görüşmeleri
de devam ediyor. BM Suriye Özel Temsilci
Staffan de Mistura, Suriye yönetimi ve muhaliflerin, ülkenin birliği, toprak bütünlüğü
ve federalizmin konuşulmaması konularında anlaşmaya vardıklarını söyledi. Taraflar
arasındaki görüş ayrılıklarının hala büyük
olmasına rağmen tarafların bazı konularda anlaştığına dikkati çeken de Mistura,
şöyle devam etti: “Suriye’nin birliği, toprak
bütünlüğü ve federalizmin konuşulmaması konusunda prensipte anlaşıyorlar ayrıca azınlık ve çoğunluk,
sınırların bütünlüğü gibi konular
da var.”
KBY’nin Süleymaniye kentinde düzenlenen Süleymaniye Forum’da konuşan PYD
Eş Başkanı Salih Müslim, federal yapının
Suriye devleti içinde kalmaya devam edeceğini söyledi. Müslim, federalizmi görüşmek
üzere Cenevre’deki görüşmelere resmi bir
heyet göndermeye de hazır olduklarını,
ancak Cenevre toplantılarına davet edilmediklerini kaydetti.
w
Mensur El-Sellum:
BM kararları esas alınacak
Kurucu Meclis Eş Başkanı Mensur ElSellum, Rimelan’da yapılan
toplantının sonuç bildirgesini
okudu. Sellum, “Rojava’da
şehit kanlarıyla bir
demokratik deneyim
oluşturulup savunulmuştur. Bu
da, Rojava ve
Suriye’de demokratik federal bir sistemi inşa etmemiz için önemli bir fırsat
sunmaktadır. Bunun Suriye krizine çözüm
oluşturacak bir örnek model teşkil edeceğine inanıyoruz” diyerek alınan kararları şöyle açıklandı: “Demokratik Federal Sistem,
tüm toplumsal katmanları ve oluşumları
kapsama temelinde, geleceğin Suriye’sinin tüm Suriyeliler için olacağını garanti
eder. Tüm çalışmalar Rojava-Kuzey Suriye
Demokratik Federal Sistemi ekseninde
yürütülecektir. Kurucu Meclis Eş Başkanlığı ile 31 kişiden oluşan Örgütlenme Kurulu
seçilmiştir. Örgütlenme Kurulu 6 ay içerisinde bir Toplumsal Sözleşme hazırlayarak
sistemin genel siyasi ve hukuki altyapısını
oluşturmakla görevlendirilmiştir. Meclisin
tüm komiteleri ve hazırlanan tüm belgeler,
BM insan haklarını ve toplumsal demokratik sistemlerine ilişkin kararlarını esas
alır. Toplantımızın katılımcıları da yeni
inşa edilen bu sistemin Suriye toplumuyla
derin bağlarının bilincinde olup kendilerini
bunun bir parçası olarak görür; halkların
kardeşliğini ve barışı esas alır. Bu sistem
Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve birliğini
korumaktadır” dedi.
Bayram değil, seyran değil,
Rusya, Suriye’den niye çekildi!
müzakerelerle verilebileceğini belirterek,
Rusya’nın Cenevre barış görüşmelerine
Kürdlerin de katılmalarından yana olduğunu ifade etti.
w
uriye’de Mart 2011’de başlayan krizden
sonra, Kürd yerleşimlerini Selefi
örgütlere karşı koruyan Rojava’daki
Kürdler güçleri, 2012’ yılından bu yana, El
Nusra, IŞİD, Ahrar el Şam ve diğer gruplara
karşı savaşıyor. Rojava’daki kazanımlarını
kurumsallaştırmak isteyen PYD’nin öncülüğünü yaptığı TEV- DEM, Ocak 2014’te
Yasama Meclisi’ni kurarak, Demokratik
Özerk Yönetim ilan etmişti. Rojava’daki,
Cizre, Kobanê ve Efrin kent merkezleri
ile bağlı yerleşimlerde de kantonlar ilan
edilmişti. Yaklaşık 3 yıllık bir aradan sonra
Demokratik Sistemi lağveden Kürdler uzun
tartışmalardan sonra, Rojava - Kuzey Suriye
Federal Sistemi’ni ilan etti.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John
Kirby Suriye’de otonom bölgelere destek
vermeyeceklerini söylerken, Rusya Dışişleri
Bakanı Yardımcısı Mihail Bogdanov da,
federal sistemin tek taraflı karar ile alınamayacağını dile getirdi.
Kobanê, Cizîrê ve Efrîn kantonları ile
Girêspî, Şedadê, Halep ve Şehba bölgelerinden, Arap, Süryani, Asuri, Ermeni, Türkmen ve Çeçenleri temsilen 31 parti, örgüt
ve 200 delegenin katılımı ile Qamişlo’nun
Rimêlan kentinde yapılan “Rojava- Kuzey
Suriye Federal Sistemi” kongresi kararları açıklandı. Rojava’daki kanton sistemine son verilen Rojava Kuzey Suriye
Federasyonu’nun ilan edildiği toplantının
sonuç bildirgesini, Kurucu Meclis tarafından açıklandı.
Rojava Kürdleri, Qamişlo’nun Rimêlan kentinde toplanarak, Rojava - Kuzey Suriye
Federasyonu’nu ilan ederken, Şam rejiminin yanı sıra, Suriye muhalefeti, ABD,
Türkiye ve Rusya, ilan edilen sistemi tanımadıklarını açıkladı.
w
S
Mehmet Salih Batırhan
SURİYE
21 Mart - 27 Mart 2016
‘Rusya’nın Suriye’den çıkışı
ABD’ye mesaj’
Abant İzzet Baysal Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma
Görevlisi Özkan Gökcan Rusya’nın
Suriye’den çekilmesi kararının farklı
mesajlar içerdiğini ifade ederek, şu
açıklamayı yaptı: “Birincisi, Suriye’de
bulunmasının meşruiyetinin sorgulandığı şimdilerde Rusya tamamen
çekilmiyor. Aslında burada mesaj
verilen esas taraf ABD. Ukrayna-Kırım
gerginliğini benzer şekilde yaşamamak
için ABD’ye ‘Suriye’deki amaçlarıma
ulaştım, Suriye’de savaşın devam
etmesini istemiyorum’ diyerek iş birliği
yapabileceğini gösteriyor. Suriye topraklarında oluşan tüm yönetimler ile
Rusya’daki tüm yönetimlerin arası hep
iyi olmuştu, yani Rusya’nın gelmesi
sadece söz sahibi olmak için değil
aynı zamanda tarihsel bir geçmişten
dolayıdır.”
‘Rusya göstermelik davranıyor’
Gökcan, Rusya’nın Esad’ı gözden çıkararak ‘Ortadoğu’ da barış istiyorum’
mesajı vermeye çalıştığını iddia ederek,
“Askerlerinin bir kısmını çekerek
Rusya, Esad’ın kendisi için vazgeçilmez
olmadığını gösterdi. Eğer Esad sonrası
rejim tartışılacaksa buna müdahil
olabileceğini gösterdi. En önemlisi,
Rusya, Esad’ı gözden çıkartabileceğini
göstererek ‘Ortadoğu’da barıştan yanayım’ görüntüsü verdi. Uzun süredir
devam eden savaşa müdahil olan
Rusya bu tavrıyla herkesi şaşırtmıştı
ve Putin ‘ihtiyaç duyulursa Suriye bize
üç saatlik mesafede’ açıklamasıyla
şartlar gerektirdiği zaman her an tekrar
dönebileceğini belirtiyor. Suriye’yi
müttefik olarak yönetimde kim olursa
olsun bırakmayacağını, stratejik önemi
olduğunu ısrarla vurguluyor” şeklinde
konuştu.
‘Rusya’nın açıklamaları çelişkili’
Rusya’nın Kürdlerin federasyon
kararı ve Cenevre Görüşmeleri konusunda çelişkili açıklamalar yaptığına
dikkat çeken Gökcan şunları ifade
etti: “Bugün Esad ile beraber davranıp
Kürdlerin federasyon ilanına karşı
durabileceği gibi, destekleme ihtimali
de var. Cenevre görüşmelerinden
şimdiye kadar bir sonuç çıkmaması
ve çıkacak gibi görülmemesi, son
toplantının Şam’da yapılacak olması
gibi belirsizlikler olduğu için Rusya’nın
tavrı da bu gelişmelere göre sürekli
değişiyor. Hafta içi ‘Suriye’de federatif
bir yönetim olsa daha iyi olur’ diyen
Rusya, Kürdlerin federasyon ilanının
ardından sonra ‘şimdi zamanı değil’
diye açıklama yaptı. Türkiye’nin Rusya
tarafından askeri müdahaleye uğrayan
diğer komşuları Gürcistan ve Ukrayna için göstermediği tavrı Suriye için
göstermesine sebep olan nedenler
farklı. Türkiye’nin en uzun kara sınırına
sahip olduğu komşusunun Suriye
olması, tarihsel bağlarının olması,
Türkiye Kürdleri ve Suriye Kürdlerinin
yakın akrabalık bağlarının olması ve
Suriye Kürdlerinin kazanımlarının
Türkiye Kürdleri üzerinde daha ciddi
bir hareket yaratacağının düşünülmesi
gibi korkular mevcut.”
AKP buraya nasıl geldi? Bu soruya doğru cevap vermek için nereden
geldiğine bakmak gerekir. Çünkü
bugün içinde bulunduğumuz tabloyu
tam anlamak için resmin tümünü
görmek önemli.
Her ne kadar bunlarla birlikte
çoğulcu, katılımcı muhafazakar
demokrat olduklarını belirterek
büyüseler de zaman zaman yaptıkları
toplumun önemli bir kesiminde kuşku ve endişeler yarattı.
Bu endişeler doğru yönlendirilip alternatif yaratmak yerine
korku ve panikle başvurulan adımlar AKP’yi küçültmek
yerine, ona mazlum kimliği kazandırarak daha da büyüttü.
Örneğin; 1) E- muhtıra 2) Kapatma davası 3) Cumhuriyet
mitingleri zayıflatmadı, güçlendirdi.
Kısa bir hatırlamadan hemen akla gelenleri sıralarsak:
2011’den sonra hegemonya kurdu, çoğulculuktan çoğunlukçuluğa geçti; Özgürlüklerden koptu, baskıya yöneldi;
Hayat tarzına müdahale etmeye başladı; devlet bürokrasisini
ele geçirdi (YÖK, YSK, Polis, Jandarma gibi kurumları
AKP’nin yan büroları haline getirdi); Yolsuzluklara bulaştı
(Ör. Almanya’da İmar Yasası 1945’ten sonra sadece 2 kez
değişmişken Türkiyede 12 yılda 64 defa değiştirildi); yasaklar arttı, basını baskı altına aldı; partizanlığı had safhaya
çıkardı; İslami dile döndü, siyasi İslamcı oldu; kimlik politikasına yöneldi; toplumu kamplara ayırarak kutuplaştırdı;
AB’den koptu, sıfır problemli dış politikada sıfırı tüketti;
Türkiye’yi Suriye bataklığına sürükledi; Rus uçağını düşürerek iyice yalnızlaştı; ekonomi sarsıldı, turizm geriledi; IŞİD’i
ve Nusra’yı destekledi; hukukun üstünlüğü rafa kalktı, tek
kişi yönetimine geçti.
Şimdi Ankara’nın göbeğinde bombalar patlıyor,
Güneydoğu’da kuşatılmış kentlerden her gün ölüm haberleri
geliyor, kanun ve polis devletine geçilmesinin alt yapısı
oluşturulmaya çalışılıyor. Ölümler ve patlamalar arasında
ayırımlar başladı, bir duygusal kopuş yaşanıyor.
Örneğin Roboski katliamından sonra olanlar ortada.
Kimse hala “34 sivil insanı niye öldürdünüz?“ diye hiç bir
sorumluya soru soramıyor. Yine Ankara`daki son iki canlı
bomba eylemiyle ilgili olarak ortaya konan haklı tepki, öteki
canlı bomba eylemlerine karşı gösterilenden çok farklı. Şu
sıralar vahşet sadece Ankara`da yaşanmıyor, Güneydoğu’da
benzer manzaralar yok mu? Buralarda yaşananlar daha da
kokunç iken basın orada yaşananlarla ilgili tam bir suskunluk içerisinde. Kulaklar, Sur’un, Cire’nin, Nusaybin, Silopi
ve daha nice yerin çığlıklarına kapalı. Televizyona çıkıp iki
gözü iki çeşme, “Bugün onların çöpleri arasında çocuklarımızın kopmuş elleri çıkıyor” diye haykıran Cizreli kadını
duyan var mı? Bu gidişat iyi değil.
Hiç bir ayırım yapmaksızın son yılların belli başlı tüm
kitlesel katliamlarını içerecek bir çerçeve ile meydanlara
çıkılmalıdır. Roboski’den başlayarak Suruç, Diyarbakır, Sur,
Ankara, Sultanahmet, Cizre ve ikinci Ankara katliamları,
bu sonuncusu ile bir arada ele alınmalıdır. İnsanlık dışı
eylemleri, katilin kimliğine, katliamın gerçekleştiği yere ve
hedef kitlenin kim olduğuna bakmaksızın ilkesel bir duruşla
kınamak gerekir. Bu bakımdan örneğin, protesto eylemi
Kızılay’ın yanısıra Diyarbekir’de de yapılabilir.
Böyle bir çerçeveyi esas almayıp protestoyu bir ya da
bir kaç olayla sınırlı tutmanın, katliam ve bombalar arasında
ayırım yapmak bizi gerçek ışığa ve barışa ulaştıramaz. Bazı
katliamlara karşı duyarsız kalmak, “Benim cenahtan olan
katil iyi katildir“ ya da “Bazı insanların yaşam hakkına
değer verip bazılarınınkini es geçmek, “ırkçılık, ayırımcılık
yapmak” suçlamalarıyla yüz yüze bırakabilir. Meclis, inisiyatif alarak dışarıda, başta Suriye olmak üzere dış politikayı
yeniden gözden geçirerek değiştirmeli, hükümeti buna
zorlamalıdır. İçeride, Çözüm Süreci’ne dönerek ölümleri
durdurmalı, barışı sağlamalı, bu çerçevede Rojava’daki
Kürdlerle diyalog kurmalı. Anti-demokratik hamlelerden ve
tek kişilik başkanlık sevdasından vazgeçerek, demokratik bir
anayasa yapmanın önünü açmalıdır.
12
HELEBÇE
BasHaber
21SÖYLEŞİ
Mart - 27 Mart12
2016
SİYASET
BasHaber
21 Mart - 27 Mart 2016
13
SÖYLEŞİ
Helebçe:
Sessiz acının ‘Sessiz Tanığı’
Tüm dokunulmazlıklar kaldırılsın!
Adem Özgür/Eren Dinç
A
w
.a
w
w
‘Helebçe’den sonra insanlığı sorguladım’
Katliamı fotoğraflayan Öztürk, Helebçe ile bütünleştiğini belirterek,“Helebçe
denince sanki benim adım çağırılıyor.
O kadar özdeşleştim. O babayı kendim,
çocuğu da kendi çocuğum gibi görüyorum.
Sanki o bombalar atıldığı anda da oradaydım gibi geliyor. Ne kadar etkilendiğimi
sözlerle anlatamam. Anlatılmaz. Fakat
insanlığı sorgulamaya başladım. O günden
beri insanın nasıl bir canavar olduğunu
düşünmeye başladım. Ve insanın her türlü
vahşeti yapabildiğinden artık hiç şüphe
etmiyorum. Bir cevap bulamıyorum. Çok
etkilendim. Yıllarca bir çocuk öldüğünde
aklıma hemen Halepçe gelir ve ben ağlardım. Çok fazla şey bana Helebçe’yi anlatır”
dedi. Öztürk ayrıca, orada yapılan müzeye
hem “Sessiz Tanık” fotoğrafını hem de
katliamların fotoğraflarını çektiği fotoğraf
makinesini bağışladığını belirtti.
Ömer Hawar ve bir aylık oğlu, 5 bin
Kürdün kimyasal silahla öldürüldüğü
Helebçe’deki Kürdlerden sadece ikisi idi.
Baba ve oğul Ramazan Öztürk’ün çektiği
fotoğraf ile geride kalanların sembolü
oldular. Her birinin ayrı hikayeleri olsa da
dünya baba ve oğulun hikayesiyle tanıştı.
‘Helebçe’ de hiçbir hukuk geçerli değildi’
Karşılaştıkları manzaranın şoku ile şehrin sokaklarında gezmeye başladıklarını
aktaran Öztürk, “Şehri dolaştıkça katliamın boyutlarının büyüklüğün gördük.
Evlerin içlerinde, kapı diplerinde, sokak
kenarlarında cesetlerle karşılaşıyorduk.
Gördüğümüz bütün cesetlerde çocuklara,
genç kızlara, kadınlara, yaşlı insanlara aitti.
Feci bir şekilde katledilmişler. Boğularak,
gözleri ve ciğerleri yanarak iç organlara
parçalanarak katledilmişler. Bahar olması
nedeniyle sıcak başlamış. Açan çiçeklerde
kimyasal etkisiyle solmuş hepsi. Koku başlamış. Bu kadar çok insanın bedeninden
çıkan koku var. O çok korkunçtu. Daha
önce de cephelerde bulundum. İran-Irak
savaşında çok ceset gördüm. Çürümüş ve
parçalanmış cesetler gördüm. Ama hiçbiri
Helebçe gibi değildi. Burası cephe değil
bir şehir. Ve hepsi sivil. Bu hiçbir savaş
hukukuna sığmaz. Helebçe’de hiçbir hukuk geçerli değildi. En can acıtan tarafı da
buydu” şeklinde konuştu. Hiçbir fotoğrafın Helebçe’yi anlatmaya yetmeyeceğini
ifade eden Öztürk, “Çok zor bir durumdu.
Hiçbir şey olmamış gibi duramazdım.
Ama bir yandan da bunu dünyaya anlatma
kaygısını taşıyordum. O günü anlatabilmek için her şey az geliyor bana. Kelimeler
az geliyor. Bilmiyorum hangi cümlelerle,
kaç fotoğraf ile anlatılır. Profesyonel bir
gazeteci olduğum ve yıllarımı verdiğim
halde anlatamıyorum. Bir gazete, bir haber
bu olayın olduğu gibi anlatılabileceğini
sanmıyorum. Bu o kadar büyük bir olay ki
günlerce vermek yetmiyor anlatmaya” diye
ifade etti.
.o
rg
KP Genel Başkanı ve Başbakan
Ahmet Davutoğlu, Ankara’daki Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar
Konfederasyonu (TESK) toplantısında
gündeme ilişkin yaptığı açıklamada
“Gelin hep beraber dokunulmazlıkları
kaldıralım. Hodri meydan. 506 dokunulmazlık dosyası var, hepsini kaldıralım” dedi. Başbakan’ın bu sözlerinden
sonra fezlekelerle ilgili tartışmalar
hız kazandı ve Cuma günü AKP Grup
Başkanvekili Naci Bostancı, dokunulmazlıkların kaldırılması ile ilgili
muhalefet partileriyle görüşme yaptı.
Bu görüşmelere HDP de dahil edildi.
CHP ve MHP’yle yapılan görüşmelerin
ardından HDP’yle görüşen Bostancı,
burada konuya ilişkin düşüncelerini
sundu. HDP adına görüşmeye Ankara
Milletvekili Sırrı Süreyya Önder katıldı. AKP’nin 506 fezlekeyle ilgili tek
maddelik anayasa değişikliği önerisine
HDP’nin kürsü dışındaki bütün dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde
karşı öneri sundu.
ur
d
rs
İ
ran-Irak Savaşı’ndan bir süre sonra
yaşanan Helebçe Katliamı’nı fotoğraflarıyla dünyaya duyuran gazeteci
Ramazan Öztürk, Helebçe’de karşılaştığı
manzarayı kelimelerle ifade edemediğini
ve uzun gazetecilik deneyiminden sonra
karşılaştığı en korkunç olay olduğunu
söylüyor.
1988 yılında yaşanan Helebçe
Katliamı’nın ardından oraya giderek katliamları fotoğraflayan Ramazan Öztürk,
üzerinden 28 yıl geçmiş olduğu halde o
günleri şimdi yaşanmış gibi anımsıyor.
“Sessiz Tanık” adı verilen fotoğrafıyla
hafızalara kazınan Öztürk, 21 yıl sonra
gittiği Halepçe’de hem fotoğrafının anıtını
görüyor hem de fotoğraflarını çektiği ve yaşadığını düşünmediği insanlarla konuşma
şansı buluyor. Helebçe Katliamı’nın içinden geçtiği dönemi, dönemin koşullarını,
orada karşı karşıya kaldığı katliamı konuştuğumuz Öztürk, 21 yıl sonra tanık olarak
ifade verdiği Kimyasal Ali lakaplı Hasan El
Mecid’in Bağdat Yüksek Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmasına katılarak tanık
olarak dinlendi. Yargılama sonucunda El
Mecid, asılarak idam edildi.
1980 yılında başlayan İran – Irak
Savaşı’nda sık sık cephelere giden Gazeteci
Ramazan Öztürk, o dönem Batı’nın desteğine rağmen Saddam Hüseyin’in kaybettiğini belirtti. Saddam’ın başından beri kimyasal silah kullandığını kaydeden Öztürk,
Irak’taki Kürdlerin Saddam’a karşı savaştığını belirterek Türkiye’nin de bu nedenden
dolayı Saddam’ı kolladığını savundu. 5 bin
sivilin katledilmesini fotoğraflarıyla dünyaya duyuran Öztürk, Helebçe’ ye gittiği ilk
günü şu cümlelerle anlattı: “Helebçe çukur
bir yerde ve etrafı dağlık olsa da geniş bir
yerdedir. Biz mezarlığın olduğu tepede
indik. Savaş devam ettiği için şehir içinde
inemedik. Akşama kadar vaktimiz vardı.
İndiğimiz an itibariyle o korkunç katliamın izlerini görmeye başladık. Hayvanlar
etkilenmiş, kimi ölmüş kimi kalkamıyor.
Bazıları inliyor. Şehrin sadece içine bomba
atmamışlar, dışına da atmışlar. İndiğimiz
yerden şehrin içine girene kadar boş kapsüllerle karşılaştık. Kapsüllerin düştüğü
yerlerde koca koca çukurlar açılmış. Sadece
hayvanları görünce dehşetin boyutunu
görmeye başladık. Kocaman bir şehirdi ve
canlı olan hiçbir şey yoktu. Korkutucu bir
sessizlik vardı. Kuş sesi bile yoktu. Tuhaf
bir sessizlikti. Şehrin içine doğru yürümeye başladık. Sokaklara girdiğimizde sağda
solda cesetleri görmeye başladık. Cesetler
morarmış, kararmış çürümeye başlamış ve
şehirde yoğun bir koku vardı.”
ÖZTEKİN ÇAÇAN
ak
‘Her ölümün ayrı ayrı hikayesi vardı’
Orada yaşananların bir insanlık dramı
olduğuna işaret eden Öztürk, “Bir çaresizlik içindeydim. Ve öyle fotoğraflar çekmeliydim ki her şeyi anlatabilsin. Dolaşırken
bir sokakta sonradan adının Ömer Hawar
olduğunu öğrendiğim bir babanın kendi
bebeği üzerine kapanarak ölmüş halini
gördüm. Çocuğun yüzü çok etkileyici idi.
Masum bir bebek ve acımasız bir biçimde
öldürülüyor. Daha yeni gözlerini açmış ve
henüz dünyayı tanımıyor. İnsanlığa hiç
yakışmayan bir biçimde öldürülüyor. Bir de
babanın onun üzerine kapaklanmış hali de
çok etkileyici idi. Ölüme giderken bile onu
kurtarmak üzere gidiyor. Onu korumaya
çalışıyor” şeklinde konuşarak yaşananların
vahametine dikkat çekti.
Katliam sonrasında iki belgesel çalışmasına imza atan Öztürk 21 yıl sonra ilk defa
gittiği Helebçe’de karşılaştığı manzara karşısında bir kez daha çok etkilendiğini vurgulayarak, “Bunun etkilerini hala bedeninde ve ruhunda yaşayan binlerce insan var.
Fiilen bitmiş olsa da o insanların hayatında
devam ediyor. Nesiller boyu da devam edecek” dedi. Öztürk şunları kaydetti: “Halepçe unutulmuyor, unutulmazda. Halepçe’de
yaşayanların hepsinin ayrı ayrı hikayeleri
var. Bir yıldönümde oradaydım. O mezarlığa gittim. O insanları görünce insanın
aklına anlatamayacağı şeyler geliyor. Savaş
bitmiyor insan hayatında” dedi.
Ayının otuz üç hikâyesi
iv
Zerya Nergiz
13
HDP: Dokunulmazlıklar sorun
olmuştur
HDP Diyarbakır Milletvekili İmam
Taşçıer, HDP olarak kürsü dokunulmazlıkları dışında bütün dokunulmazlıklarının kaldırılması gerektiğini
belirterek, şunları söyledi: “550 milletvekilinin hepsinin dokunulmazlıkları
kaldırılsın. Biz buna ‘evet’ deriz. Bir
sefere mahsus kaldırmak pek uygun
bir şey değildir. Sanki yasa, yargı, savcılar, hakimler kendilerinde. Biz HDP
olarak dokunulmazlıklar kaldırılsın
diye Meclis’e dilekçe verdik. Dokunulmazlıklar her zaman Türkiye’de sorun
olmuştur. Sadece birilerinin değil,
kürsü dokunulmazlığı dışında bütün
dokunulmazlıklar kaldırılsın. Daha
sonra herkes kanunların izin verdiği
çerçevede görevini yerine getirsin.”
CHP: Toptancı bir mantıkla sorun
çözülmez
Hak ihlalleriyle ilgili çalışmalarıyla
bilinen CHP Ankara Milletvekili Şenal
Sarıhan, fezlekelerin meclise gelmesi
ve dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin BasHaber’in sorularını
yanıtladı. CHP’nin kürsü dokunulmazlığını savunduğunu, onun dışında
tüm dokunulmazlıkların kaldırılmasını talep ettiğini hatırlatan Sarıhan,
dokunulmazlıkların Anayasa’da açık
hükümlerinin olduğunu belirtti. Bunun usul olarak nasıl gerçekleşeceğini
merak ettiklerini ifade eden Sarıhan,
şöyle konuştu: “Bu konuda Meclis
Başkanı’nın açık yetkisi var, Anayasa
Karma Komisyonu’nun açık yetkileri
var. Şimdi toptancı bir mantıkla,
‘bütün için kaldıralım’ demek usule ve
yönteme aykırı bir durumu da getirmiş
olacaktır. Bunun içinden geçici bir
madde konulmuş olması değişiklik ilkesine aykırılık oluşturacak. O
yüzden bence hukuken sakat olan bir
durumun olma ihtimali var.” Sarıhan
HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda da şöyle
dedi: “Genel bir toptancılıkla bu işi
çözmenin hukuka uygun olmayacağı
inancındayım. Tek tek herkesin durumunun ayrıca görüşülmesi taraftarıyız.”
AKP: Dünyanın hiçbir yerinde dokunulmazlık zırhı yok
AKP Mardin Milletvekili Orhan
Miroğlu, önümüzdeki dönemde
de parlamento çalışmasının büyük
bir bölümünde AB sürecine ilişkin
çalışmaların yapılacağını belirterek,
şunları söyledi: “Avrupa’ya serbest
vize için çalışmalar yapılacak. Bundan
dolayı dosyaların tek tek inceleyip
yapmamak için bir değişik yapılması
öngörülüyor. 500’e aşkın dosya var
şimdi. Her partiden milletvekillerine ait dosyaların toplu bir biçimde
görüşülmesi için bunun yapılması
öngörülüyor. CHP’den bu konuda
ciddi bir itiraz gelmedi. Bunu onaylayan bir tavır gördük. MHP ise sadece
HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istiyordu. Ama öyle
ki bu ısrar olmayacak gibi görülüyor.
Onlar da diğer dokunulmazlıklar gibi
aynı muameleyi görmesini istiyor.
Bunun bu şekilde yapılacak olması iyi
oldu. Normal demokrasilerde kürsü
dokunulmazlığı dışında bir dokunulmazlık yok. Dünyanı hiçbir yerinde
dokunulmazlık zırhı yok. O dosyalarla
ilgili soruşturmalarla ilgili gerekeni ise
savcılar yerine getirecek.”
MHP: Korkumuz yok, dokunulmazlıklar kaldırılsın
Fezlekeler konusunda BasHaber’e
konuşan MHP Kayseri Milletvekili
Yusuf Halaçoğlu, kürsü dokunulmazlığı dışında tüm dokunulmazlıkların
kaldırılması taraftarı olduklarını
belirterek, “En az fezleke bizim
hakkımızdadır. Başbakan Ahmet
Davutoğlu’nun söylediği sayı 506, biz
hepsinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istiyoruz. Hiçbir çekincemiz
ve korkumuz yoktur, benim hakkımda
da 2 fezleke var. Mahkemelere de çıkarız. Asıl yolsuzluk, vatan hainliği gibi
konularda davalar var bunlara öncelik
verilmeli, ama bir takım adli davalar da
var. Bunlar da dahil edilerek dokunulmazlıklar kalkmalı; hiçbir konuda
ayrım olmadan dokunulmazlıklar
kaldırılabilir” dedi. AKP’nin fezlekeleri
kaldırma konusunda samimi olup
olmadığı konusunda da Halaçoğlu, en
fazla fezlekenin AKP’yle ilgili olduğunu söyledi.
“Sîh û sê çîrokê hirçê ne, her sîh
û sê jî li ser hermê ne.” Bugünlerde
durumumuzu bundan daha güzel
ifade edebilecek bir başka söz yok
sanırım. Kürd atasözünün Türkçesi
şu; “Ayının 33 hikâyesi var hepsi de
armut ile ilgili.”
Şöyle bir düşünelim, sadece son
yıllardaki Newrozları hatırlayalım.
1992 Newroz’un dan beri olan biten
neredeyse hep aynı şeyler değil mi? Kimi yıllar yasaklama, yasaklamama gel-gitleri. Kimi yıllar provakatif amaçlı yasaklamalar. Kimi zaman da yasaklamalara provakatif
amaçlı karşı çıkmalar. Hepsi yıllar içinde ya dönüşümlü
olarak ya da bir arada gerçekleşti. Kürdistan tarihinde
son on yıllar boyunca ölümlü geçmeyen bir 21 Mart
var mı? Yok. Konuyu araştırma gereği bile duymadım.
Çünkü 1992 kanlı Cizre ve Nusaybin Newroz’ların da
yitirdiğimiz yüze yakın insan bütün Nevroz kayıplarının
hepsine yeter de artar bile.
Başka bir hikâye…
İnsan Hakları Derneği (İHD)’nin düzenlediği bir
panel dolayısıyla Musa Anter Ankara’ya gelmişti. Panel
sonrası 49’lar olayının tutuklusu Ökkeş Karadağ’ın oğlu
Ruhi Karadağ ve birkaç arkadaşımla birlikte “duyarlı
genç” kontenjanından faydalanarak soluğu M. Ali
Eren’in TBMM lojmanlarında almıştık. Yıllardan 1991
yılının ortaları. Henüz Halkın Emek Partisi (HEP)
kurulmuş muydu? Bilemiyorum. Ama M. Ali Eren
İstanbul milletvekiliydi. Ve 10 -15 kişilik kalabalık bir
misafir grubu olarak lojmanlardaydık. Apê Musa tam
bir ilgi odağı halindeydi. Apê Musa’nın anlattığı bir olayı
aktarmak istiyorum. Olay 1990 ya da 91 Newrozlarından
birinde geçiyor ve şöyle gerçekleşiyor. 21 Mart’a bir kaç
gün kala Apê Musa Nusaybin’de köydedir ve merak
içinde olacak, bitecekleri beklemektedir. Derken kapısı
çalınır. Gelenler iyi giyimli, eğitimli kişilerdir. Oturmak
ve sohbet etmek isterler. Apê Musa biraz tedirgindir
ama istemeyerek de olsa davetsiz konuklarını kabul
eder. Konukları Musa Anter’e “Newroz nedir ?” diye
sorarlar ve kendilerine anlatmasını isterler. Apê Musa
dili döndüğünce anlatır hikâyeyi. Sonunu da şöyle bağlar:
“Biz Kürdler” der Apê Musa, “Bütün dini bayramları;
Kurban, Ramazan, bütün milli bayramları 29 Ekim, 23
Nisan vb. herkesle birlikte kutluyoruz da neden dirilişin,
canlanmanın, yeniden doğuşun sembolü olan Newroz’u
birlikte kutlamayalım ki?” der. Cevap tam bir sessizliktir.
Soru sorma sırası Apê Musa’ya geldiğinde muhataplarına
kim olduklarını sorar. Aldığı cevap oldukça ilginçtir.
Gelenler o sırada ilçeye konuşlanmış bir komando
birliğinin değişik rütbelerdeki komutanlarıdır. Tebdil-i
Kıyafet eylemiş ve Newroz meselesini bir de olayın diğer
tarafından, bir Kürd bilgesinden dinlemek istemişlerdir.
Dinlemişler ama yine de 1992 Nusaybin Newroz’un da 16
kişi yaşamını yitirmiştir.
Sonuç; Ayı’nın 33 hikâyesi kaldığı yerden devam
ediyor.
Ne zaman Kürd meselesini anlamak istesem yukarıdaki atasözünün anlatıldığı gibi armut hikâyesinden başka hikâye gelmiyor aklıma. Bütün Newroz hikâyelerimiz
maalesef biri birinin aynısı ve sonuçta kan, şiddet ve
ölüm anlatımının ötesine geçemiyor. Geçen bir kaç
Newroz’da yaşadığımız umutlanma hali bugünlerde kendini kasvetli bir Newroz hikâyesine bıraktı yine. Sur çatışmaları yeni bitmiş onlarca kayıp var. Diyarbekir’in Bağlar
semtinde yeni hendekler kazılmış, sokaklar kuşatılmış,
taraflar büyük bir çatışmaya hazırlanıyor. Ve takvimler
21 Mart’a yaklaşıyor. 34. hikâyemiz de kayıtlara bundan
önceki 33 hikâye gibi kanla geçecek sanki. Ama artık
yeter. Bu yıl Newroz’u yaşadığımız bütün kötülükleri
tersine çevirebiliriz umuduyla valilik değil halkın kendisi,
kendine Newroz’u yasaklamalı. Kuşatmaları da hendekleri de protesto etmeli. Halkımız kendisi DUR! demeli.
Diyebilmeli…
TÜRKİYE
BasHaber
21SÖYLEŞİ
Mart - 27 Mart14
2016
Orta Anadolu’da Newroz
Prof. Dr. Doğu Ergil:
100 yıllık soru: Ne olacak bu memleketin hali?
“Şiddetin üzerine şiddetle
giderek sorun çözülmez”
Noam Chomsky’nin “Türkiye, karanlık
bir noktaya doğru gidiyor. Bunu ancak halk
durdurabilir” şeklindeki sözlerini hatırlatan
Ergil, halkın çözüm diye benimsediği hiçbir
Yayın Yönetmeni - Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
Faysal Dağlı
Yayın Koordinatörü: Yeter Polat
“Toplum, müzakereyi yenilgi olarak gördü”
Öte yandan, toplumun
PKK ile müzakere masasına oturulmasını hazzetmediğini vurgulayan Ergil,
toplumda barışın farkı
bir şekilde algılandığını ifade
ederek sözlerini
şöyle sürdürdü: “Ben akil
insanlar
heyetinde yer
aldım. Bizde
uzlaşma kültürü olmadığı
Haber Merkezi: M. Salih Batırhan, M. Emin Kan,
Çimen Gümüş, Adem Özgür, Dilan Almaz, Rumet
Serhat, Ercan Ekinci, Murat Özdemir, Eren Dinç
İmtiyaz Sahibi: Basnews Medya Ltd. Şti. adına
Faysal Dağlı
Sahibi: Botan Tahsin
Hukuk Danışmanı: Av. Sennur Baybuğa
Görsel Yönetmen: Alp Tekin Babaç,
Hüseyin Ünal
“Baas milliyetçiği
Kürdlüğü ezemedi”
Ergil, Suriye ve
Irak’ın diktatör
olduğnu ve
kurucu
Tel: +90 212 243 27 60
Fax: +90 212 243 27 79
E-mail: [email protected]
www.bas-haber.com
Meşelik Sk. No:22 D/3 Beyoğlu/İST
Baskı: İhlas Matbaası-Yenibosna/İST
BasHaber/BasNûçe Gazetesi’nde yayınlanan haber, yazı ve fotoğrafların her türlü telif hakkı Basnews Medya Limited Şirketi’ne aittir.
‘Bağımsızlık kolay, finansı zor’
Güney Kürdistan’daki kazanımlardan söz
eden Prof. Dr. Doğu Ergil, Suriye’de de buna
benzer girişimlerin olabileceğini, fakat Şam’ın
her aman ihanet edebileceğini belirterek,
KBY Başkanı Mesud Barzani’nin Tahran ve
Ankara’ya rağmen bağımsızlıklarını ilan
edeceklerine dair sözleri için şu yorumu yaptı: “Ankara ve Tahran’a rağmen bağımsızlık
ilan edilemez. Hem Bağdat’la çatış, hem de
Tahran ve Ankara’dan izin alma; bu mümkün
değil. Fiili olarak bu gerçekleştirilemez. Bağımsızlığı ilan etmek o kadar zor değil, bunu
finanse edip sürdüremezsin. Öte yandan
Mesud Barzani’nin en büyük korkularından
biri PKK’nın Irak Kürdistan’ı bölgesinde
etkinleşmesidir.”
“IŞİD Suriye’den çıkar ama bitmez”
IŞİD’i Suriye’den çıkarılabileceğini söyleyen
Ergil, IŞİD’in yok edilmesinin kolay olmadığını ve IŞİD’in Türkiye’de iç cepheye sahip olduğuna dikkat çekti. Ergil, İŞİD’in Türkiye’de
örgütlemesinin olduğunu belirterek, bu
örgütlenmelerin uyanması ile Türkiye’nin
havaya uçurulabileceğini söyledi. Ergil,
Ortadoğu’da Sünni ve Şii ayrımı olmakla
birlikte bir Kürd adasının da olacağını dile
getirerek, Türkiye’nin bundan korktuğunu
söyledi.
Azad Celikanî
etkinliklerden biri olarak sayılmıştı. Haziran seçimlerinin
ardından başlayan çatışma ve yaşanan süreçlerin ardından
bu yıl Newroz kutlamalarının nasıl yapılacağı merak konusu olmuştu. 19’unda yapılması kararlaştırılan ve Konya’nın
Cihanbeyli ilçesinde yapılması düşünülen Newroz kutlaması, valiliğin “21 Mart’ta yapılması gerekiyor” kararından
dolayı, 21 Mart’ta yapılmasına karar verildi.
lkelerinden kopartılarak yüzlerce kilometre uzağa,
Anadolu’nun orta yerine sürgün edilen Kürdler,
yerleştikleri bölgelerde koloniler kurarak dil, kültür,
örf ve adetlerini korumayı başardı. Osmanlı devletinin baskı, asimilasyon ve şiddet politikaları sonucu İç Anadolu’ya
sürgün edilen Kürdler; zorunlu iskan, sürgün ve yeni yaşam
alanları yaratmak gibi zorlu bir yaşamla karşı karşıya bıra“İlk kutlama 1978 yılında yapıldı“
kıldı. İç Anadolu’da zorunlu iskana tabi
Komkurd-An yönetiminde yer alan
tutulan Kürdlerin izine, daha 15. yüzyılUzun yıllar yarı kapalı bir toplum yazar ve şair Mem Xelikan, 1978 yılından
dan itibaren rastlanılır. Kürdlere yönelik
bu yana Orta Anadolu’da Newroz’un
olarak yaşayan Orta Anadolu
sürgün politikaları İttihat ve Terakki
kutlanıldığını, bunun da Orta AnadoKürdleri, 1970’lerin ardından
dönemi ile Cumhuriyet’in kuruluşunun
lu Kürd öğrencilerinin, diğer illerden
kültürel ve siyasal faaliyetlerin gelen Kürd öğrencileriyle tanışmasının
ilk yıllarında da devam eder.
içerisinde yer alarak, Newroz’u ardından gerçekleştiğini söyledi. 1970’ler
Komkurd-an’da Newroz Paneli
tarihi ve kültürel bir gün olarak öncesinde Newroz’un Orta Anadolu
Orta Anadolu’ya yerleşen/yerleştiriKürdlerince kutlanılmadığını da dile
coşkuyla kutluyor.
len Kürdlerin sayısının sadece Konya,
getiren Xelikan, sözlerini şöyle sürdürdü:
Kırşehir ve Ankara’da 300 binin üzerinde
“1978 yılından bu yana köyümüzde Newolduğu ve Orta Anadolu’da yaşayan Kürdlerin halen dilini,
roz bir şekilde kutlanılıyor. Bu yıllarda köyün en tepesinde
kültürünü, örf ile adetlerini koruduğu gözlemleniyor.
gençler ateş yakıp, şarkılarla Newroz’u kutlardı. Zaman
Yaklaşık 300-400 yıllık bir geçmişe sahip olan Orta Anadolu zaman yasaklanır, askerler o gün köye gelirdi. Bu durum
Kürdleri, son yıllarda yaptıkları çalışmalar, dernekleşme
80’li yıllarda da devam etti. Bugün ise büyük organizasyonfaaliyetleri ve kültürel etkinlikleriyle de adından sıkça söz
larla kutlanılıyor.”
ettiriyor. En son Ankara’da kurulan Orta Anadolu Kürdleri Kültür, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği
Akgül: Kürd öğrencileriyle tanışmamız,
(Komkurd-an), haftasonu dernek binasında Newroz’la ilgili bize Newroz’u öğretti
bir panel gerçekleştirdi. Newroz’un tarihçesinin anlatıldığı
Uzun yıllardır Kürd siyasetinin içerisinde yer alan Ali Akpanelde şiirler okundu, Orta Anadolu Kürdlerinin Newroz’a gül, Orta Anadolu’da Newroz’un nasıl kutlanıldığıyla ilgili
bakışı anlatıldı ve ardından müzik dinletisi yapıldı.
BasHaber’e konuştu. 1970’lerin ardından Orta Anadolu’da
Newroz’un kutlanılmaya başlandığını aktaran Ali Ak1950’lerden sonra yeni bir toplum yapısı gelişti
gül, “70’lerden önce biz de bilmiyorduk. O dönemlerde
Orta Anadolu Kürdleri, 1950’li yıllara kadar yarı kapalı
Kürdistan’dan gelen yurtsever Kürd öğrencilerle tanıştıktan
bir toplum olarak yaşar. Çevresindeki diğer toplumlarla
sonra Newroz’un ne olduğunu, tarihçesini, önemini öğrenhiçbir ilişki geliştirmeyen Kürdler, ‘50’lili yıllardan sonra
dik. Bununla birlikte Orta Anadolu’da Newroz’un önemi
okullarla tanışır ve yeni ticaret ilişkileri kurar. Bu dönemde
gittikçe yayıldı ve o günden bugünedir Newroz kutlanılıyor”
üniversitelerle de tanışan Orta Anadolu Kürd gençleri,
şeklinde konuştu. Avrupa’da yaşayan Orta Anadolu KürdKürdistan’dan gelen öğrencilerle iletişim kurar ve böylece
lerinin de Newroz’u her yıl coşkuyla kutladıklarını belirten
Kürd/Kürdistan meselesinin bir parçası olma yolunda
Akgül, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gençlerimiz bir araya
ilk adımı atmış olur. Apolitik bir toplum yapısına sahip
gelip ateş yakarak ve şarkılar söyleyerek Newroz’u kutluyor.
olan Orta Anadolu Kürd köylerine, bu dönemin ardından
Zaman zaman davul zurna ekibini de köylerdeki yüksek
Newroz kutlamaları, Kürdlerin yöresel kıyafetleri, Kürd
noktalara götürüp buralarda halaylar çekerek kutluyordu.
meselesinin tartışıldığı geceler katılmış olur.
Tabi bunun yanında sürekli olarak jandarmalar kontrol
ediyordu. Köylere gelip kimlerin Newroz kutlamasına
21 Mart’ta Cihanbeyli’de kutlanıyor
katıldığını soruyordu.” Jandarma kontrolünün her köyde
Son yıllarda, Çözüm Süreci’ndeki ılımlı hava Orta
yapıldığını ve birçok köyde gençlerin kutlama yapılmasının
Anadolu’da da hissedilmiş, özellikle yerel ve genel seçimler- engellendiğinin altını çizen Akgül, son yaşanan gelişmede renkli görüntüler ortaya çıkmıştı. Önceki yıl Konya’nın
lerle birlikte bu yıl Konya’da ve diğer bölgelerde Newroz’un
Kulu ilçesinde yapılan Newroz kutlamasına 6 binin üzerinyasaklandığını hatırlatarak, “Newroz özgürce kutlanılmalı”
de kişi katılmış bu, bugüne kadar bölgede yapılan en büyük ifadesini kullandı.
.o
ur
d
ak
iv
“Türkiye, sorunun çapını
karşılamış değil”
Ergil, Ortadoğu’da bir Kürd realitesinin
varlığına işaret ederek, “Şimdi artık Kürd’e de
yeni bir oyunda rol verildi. Bu rol Irak Kürdistanı ile başladı. Suriye’de de başladı. Bir tek
Türkiye’de bu yok. Böyle olunca Kürd realitesi
nitelik kazanıyor. Raporlarda da söylüyordum, ‘bu sorun bizim sorunumuzdur, diyordum. Bunu geciktirmeyin ve böyle olmasına
izin vermeyin’ demiştik. Hala Türkiye, bu işin
çapını karşılamış değildir” dedi.
Ü
rs
“Böyle giderse ayrı
yaşam alanları doğacaktır”
Ankara’da yaşanan bombalı saldırılara
değinerek, bunun bir iç savaş olduğunun
altını çizen Ergil, bu savaşı lanetleyerek değil,
durum tahlili yapılması gerektiğini söyledi.
Savaşın sürekli olarak devam ettiğini, bir
tarafı bastırınca bir başka yerde silahların
patlatıldığını ifade eden Ergil, “bir taraftan
bastırırsanız, öteki taraftan havası çıkar.
Kırsalda baskıya uğrayan örgütler, bunu
şehirlere yayacaklarını söyledi. Demek ki
şehirler havaya uçmaya başlayacak. Bunun
sonu yok artık. Ne yazık ki o doyum noktasına gelinceye kadar bu ülkede çok büyük
tahribat olabilir. İnsanlar güvenini kaybederler, birbirlerine itimatları hiç kalmaz, yaşama
karşı sevinçleri yok olur, bu ülkeye bağlılıkları azalır, birbirleriyle yaşama istekleri yok
olur. İç savaşın en büyük tahribatı: birlikte
yaşama arzusunu yitiririz. Bir gün o noktaya
gelirsek, bu kadar kayba yazık. Eğer o noktaya gelemeden bu ülke birlikte yaşamanın
mümkün olmadığı bir ülke haline
gelirse o zaman ayrı yaşam alanlar
doğacaktır” şeklinde konuştu.
.a
“Vesayet sürüyor, insanlar ölüyor!”
Toplumdaki farklı kesimlerin bir türlü
uyuşup, ortak sorunlarına çözüm üretemediklerine dikkat çeken Ergil, şunları söyledi:
“Türkiye’deki vasi; bu sınıf, şu kesim değil:
Devlet! Devletin toplumun hep üzerinde ve
o belirleyici buyurgan yapısında bir farklılık
olmayışı Türkiye’deki vesayet sisteminin sonlanmasını hep engelledi. Vasi olan devlettir.
Bir zamanlar askerdi, şimdi de iktidar partisi.
Çünkü vesayet sürüyor. Vasinin adı ve kim olduğu önemli değil. Devlet dediğimiz kurumu
kim yönetiyor, bu önemlidir. İnsanlar ölüyor
‘devlet zeval bulmasın’ deniliyor. Toplum, bu
konuda fikrini değiştirmedikçe bu durum
devam edecek, devleti yöneten birileri bu
soruları bizim adına çözmeye çalışacak; ama
bu bizim çözümümüz olmayacaktır.”
“Hükümetin sorunu çözme niyeti yoktu”
Çözüm Süreci konusuna değinerek, süreçte amacın silahların susturulması olmadığını
ifade eden Ergil, silahları susturan teşkilatın
toplumdan destek görmesi ve PKK’nin görünmez olmasıyla süreci sürdürmeye çalıştığını
ifade etti. Hükümetin Kürd sorununu çözme
gibi bir niyetinin olmadığını da dile getiren
Prof. Ergil, “Kürd sorununun çözülmesi,
Kürdlerin kendi kimlikleriyle Türkiye’de
sistemin ortağı olmasıydı. Türk halkı da, yönetimi de bunu hiçbir zaman kabul etmedi.
O görüşmelerin hepsi silahların susması ve
PKK’nın silahlı bir örgüt olmaktan çıkmasıydı. Onun ötesi yoktu. PKK, bu süreçte ne
kadar kazanç sağlayabilirse, onu sağlamaya;
ikinci aşamada orada pazarlığa başlayabileceğini düşündü” tespitinde bulundu.
için, barış karşılıklı müzakerelerin sonucunda varılmış olan bir çatışmasızlık, birlikte
yaşama/birlikte yönetme alışkanlığı yok.
‘Koskoca Şanlı Türk Ordusu PKK’ya boyun
mu eğdi, ne barışından bahsediyorsunuz?’
diyorlardı. Barışı böyle anlıyorlar. Hele hele
PKK’yla barışa varmanın bir ‘utanç’ vesilesi
olduğunu düşünüyorlardı. AK Parti’nin de
kısa bir süre sonra böyle bir niyetinin olmadığı ortaya çıktı.”
w
“100 yıllık soru:
‘Ne olacak bu memleketin hali’
Prof. Dr. Doğu Ergil, 19. yüzyılın sonlarında
Yemen çöllerinde çarpışan genç subayların,
Paris’in Şanzelize kahvelerinde buluşan Osmanlı münevverlerinin, Cumhuriyet aydınlarının ve bugünün Türkiyelilerinin hep aynı
soruyu sorduğunu belirterek, “100 yıldır ‘ne
olacak bu memleketin hali’ diye soruyorlarsa
bu memleketin halinde fazla bir değişiklik
yok. Türkiye, temel sorunlarını çözebilmiş
değil. Bütün toplumsal sorunlar toplumun
sorunun çözümüne müdahil olmasıyla
çözülür. Birbirleriyle çıkarları uyuşmayan,
endişeleri farklı olan; ama aynı ülkede yaşıyor
olmak, aynı ülkenin vatandaşı olmak ve tabi
ki insan olmak açısından ortak olan insanlar
bu farklılıkları bağdaştırarak ortak sorunlara
çözüm üretirler” dedi.
şeyi sorgulamadığını söyledi. Kürdistan’da
siyasal bir şiddetin olduğuna dikkat çeken
Ergil, şöyle devam etti: “Hükümet bunu daha
büyük bir şiddetle bastırmaya çalışıyor. Hükümet, bu şiddeti ortadan kaldırmaktan çok,
çapını büyüterek yayıyor. Toplumdan buna
bir itiraz yok! Başka bir yol ve yöntem arayışı
da yok. Yol ve yöntem aracının varacağı nokta
oturmak ve konuşmaktır.”
15
Taraf olmak
SENNUR BAYBUĞA
ideolojinin bir yansıması olarak milliyetçilik
anlayışının söz konusu olduğunu belirterek,
şöyle devam etti: “Ülkede Baas milliyetçiliği,
yani Arap milliyetçiliği var. Bu milliyetçilik,
Kürdlüğü bir türlü ezemedi. Ya Kürdleri de
içine alan bir birlik doğacaktı. Bu iç savaş
bittiği zaman Kürdler herhalde kendileri
için bir siyasi ve coğrafi alan isteyecekler. Bu,
bağımsızlık biçiminde olmayacaktır, orada
da federatif bir yapı olacaktır. Aksi takdirde
savaş demektir. Böyle olunca aynı Kuzey
Irak’taki özerk yönetim alanı gibi Suriye’de
de bir Kürd alanı ortaya çıkacaktır. Bunun
Akdeniz’e dayanan bir olasılığı da yüksek.
Türkiye’deki yönetimin ve halkın önemli
kesiminin tüyleri diken diken oluyor. Onlar
için Kürdler, Türkiye’nin Türk oluşu, devletin
Türklüğü, hatta Türklüğün safiyeti açısından
hep bir tehdittir.”
w
okağa çıkma yasakları, askeri operasyonlar ve gözaltılar sürerken, Ankara’da
5 ay içerisinde 3 ayrı bombalı saldırı
gerçekleşti. Türkiye’de bunlar olurken
Güney Kürdistan’da bağımsızlık mesajları ve
Rojava’da federasyon ilanı haberleri gelmeye
başladı. Kürdlere yönelik baskıları, iktidarın
tutumunu ve Kürdistan’daki gelişmeleri
siyaset bilimci ve akademisyen Prof. Dr. Doğu
Ergil, BasHaber’e değerlendirdi.
Kürd sorunundaki çalışmalarıyla bilinen ve Çözüm Süreci’nde Orta Anadolu’daki
‘Akil İnsanlar’ heyetinde yer alan siyaset bilimci ve akademisyen Prof. Dr. Doğu
Ergil, yaşanan şiddeti, Ankara saldırılarını, Rojava’daki gelişmeleri ve iktidardaki
dönüşüme dair birçok konuyu BasHaber’e değerlendirdi. Çözüm Süreci’nde iktidarın
hiçbir zaman samimi olmadığını dile getiren Ergil, “Kürd sorununun çözülmesi,
Kürdlerin kendi kimlikleriyle Türkiye’de sistemin ortağı olmasıydı. Türk halkı da,
yönetimi de bunu hiçbir zaman kabul etmedi” dedi.
w
S
Sali Qoserî
NEWROZ
BasHaber
21 Mart - 27 Mart 2016
15
SÖYLEŞİ
rg
14
Saniyelik zafer çığlıklarınızın
ya da ağıtlarınızın sesleri arasında
çıkan cılız sesimizi duysanız ne
olur duymasanız ne olur. Ok ve yay
alışverişine başlayacağınızı, bunun
‘savaşın’ doğası olduğunu aylardır
yazıp duruyoruz burada. Ben
bir siyaset tahlilcisi değilim, ucu
açık konuşurum her daim, ihtiyat
payım daha çok kendi zihnimedir.
Ama silahların çekildiği ve herkesin dilinin yetmediği
ve yetmezlik duygusunun ağır bastığı, silahtan başka
siyaset aracının olup olmadığının bile artık unutulduğu
bu dönemde, her an kimin nasıl öleceğini kavgalamanın
anlamı var mı? Dangalaklığın ve cinnet halinin benim
gibi zavallıları her gün biraz daha içine kapattığı, evinden ve kitaplardan ve filmlerden başka kaçacak insan
bulamadığı günlerden geçiyoruz. Silahları çektiniz ya
da çekenleri alkışladınız, ölenleri kahraman öldürenleri
direnişçi yaptınız. Bittiniz, devletsiniz artık.
Hükümet, uluslararası üleşim savaşında payına bir
kirtik düşer mi diye ağzının suyu akarak bize doğudan
doğudan savaşa sokmaya çalışıyorsa ne olmuş, siz başka
bir şey mi yaptınız? Bu ülkenin sınırları içinde yaşayan
halkları kendi kılıp, bu ülkenin kılıp bu ülke içinde
çekilen fotoğraflar mı paylaştınız bize siyaset mitinglerinizden. Siz de çıkmadınız mı sınırların ötesine, çekilmek
istediğiniz yerlere. Bu ülkenin sınırları içinde gerçekleşmesini istediğiniz, istediğimiz taleplerinize bu ülkenin
sınırlarını aşan insanların taleplerini de eklemediniz mi,
çıkmadınız mı devletle birlikte siz de sınırların dışına,
çıktınız. Hem çıktınız ve hem de oradakilerle birlikte
olmayı reddettiniz diğer yandan. Bize nasıl bakacağımızı
şaşırttınız yaptığınız işlere.
Bir yerde patlama oluyor, iki taraftan biri adını
katliam koyuyor, iki taraftan biri adına zafer diyor,
iki taraftan biri ölenlere şehit diyor iki taraftan biri
kalanlara kahraman diyor. İki taraftan ikisi de bizden
değilseniz net olarak oradansınız diyor, biri bizden
olmayan teröristtir diyor biri taraf olmayan faşizme
taraftır diyor.. Bizi iki taraftan birinin bombasının pimini tutmak zorunda bırakamazsınız, insanların çatışma
bölgelerinden kaçma hakkını ortadan kaldıramazsınız,
araçlarına göçlerine ve çocuklarına el koyamazsınız
efendim. İki taraftan da değiliz efendim, biz araçları
ile ya da ayakları ile yollara düşen binlerce yoksulun
yanında, onlarla göç halindeyiz efendim. Kış kıyametin
çadırlarına, sokaklarına, evsizliğine ve açlığına mahkum
ettiğiniz ve göçerken yasaklanan dilinizi konuşarak
kime lanet ettiğini yazık ki anlayamadığımız o insanların
yanında olmak istiyoruz efendim. Ölmeme hakkının
arkasına sessizce düşen insanların, ölmeme hakları için
sessizce yanlarında durmak istiyoruz, zira biliyoruz ki
ölmemek için ölmeye karar verildiği anda, ölmemek için
herkes ölür.
Bizi 90 yıllık cumhuriyetinle sınadığın, yetmemiş
gibi, Şan’sız ve evlat katili bir eski imparatorluğun harem adetleri ile terbiye edemezsiniz, siz de devlet üvey
amca. Evladını öldüren, kendi dışında herşeyi mülk
olarak gören ve üretmediği zenginliklere el koyarak
kurulan bir devlet geleneğinin kurduğu yamalı bohçaya
demokrasi deyip bizi kandırmana izin vermeyiz, öldürmek için önce lanetlediğin insanların git gide çoğaldığı
bu ülkede, insanları koyacak hapishane gömecek
mezarlık bulamayacağın günler de elbet gelecek bir gün.
Biz öldürmeden, derin sabrımızla ve sesimizi seninkine
benzetmeden yaşamak isteyen çok insanız, kimsenin
ocağında çocuğunda fotoğraf albümünde gözü olmayan
ve saldırdığınız her yerden sesizce göçen, ama yorulacağınızı bilen.
Bizi öldürmeyin, silahsız insanlara kurşun sıkmak,
üzerlerini bombalamak ‘delikanlıca’ değil. Bizi kahraman, şehit yapmayın ve mümkünse hatta sevmeyin bile.
Ama bırakın, mümkünse devletsiz, mümkünse sizsiz.
16
NEWROZ
BasHaber
Newroz’un
unutulmazları
Mazlum Doğan – Zekiye Alkan
‘Newroz Kürdlerin kimliğini
dünyaya haykırdı’
Diyarbakır Cezaevi’nde yaşa-
rg
.o
ur
d
ak
iv
rs
.a
w
w
rtadoğu hakları için
yeni bir yılın, baharın ve
barışın müjdecisi olan
Newroz Bayramı Kürd halkında
bütün bu anlamların yanı sıra
özgürlük ve direniş anlamlarını
taşıyor. Demirci Kawa efsanesinden günümüze baskı ve zulme
karşı başkaldırı ve direnişin günü
olarak sembolize edilen Newroz,
Diyarbakır Cezaevi’nde kendisini
asarak yaşamına son veren Mazlum Doğan’ın ve kendini yakarak
yaşamını yitiren Zekiye Alkan’ın
eylemleriyle Kürdlerin hafızasında
direniş ve kendini var etme günü
olarak yer edindi.
Devlet baskısının Kürd halkı
üzerindeki yoğun etkisinin yaşandığı 12 Eylül Cuntası yılları ve 90’lı
yıllarda Newroz, zulme karşı başkaldırıyı ve isyanı sembolize eden
özel bir gün halini almaya başladı.
Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde
21 Mart 1982’de maruz kaldıkları
işkenceleri protesto etmek amacıyla yaşamına son veren PKK’nin
kurucularından Mazlum Doğan ile
21 Mart 1990 tarihinde Diyarbakır
surlarında bedenini ateşe veren
Tıp Fakültesi öğrencisi Zekiye
Alkan’ın eylemlerini ve olayların
tanığı olan yakın arkadaşlarıyla
konuştuk.
O dönem Newroz Bayramı’nın
kutlanmasının yasak olduğunu
belirten Diyarbakır Cezaevi’nin
işkencelerini yaşamış ve birçok
arkadaşının ölümüne tanıklık
etmiş olan Dörtlerin Gecesi isimli
kitabın yazarı Mehmet Tanboğa, Mazlum Doğan’ın direnişle
özdeşleştiğini savunarak, “Devlet
Newroz’un bir bayram olarak kutlanmasını yasaklamıştı. Diyarbakır
Zindanı’nda Newroz’un tarihsel
anlamının, Kawa’nın şahsında dile
gelen zulme karşı başkaldırı ruhunun güncellenmesi gerekiyordu.
Mazlum Doğan’la birlikte direniş
ve başkaldırıyla özdeşleşerek kutlanmaya başlandı” dedi.
w
O
Çimen Gümüş
nanları “vahşet” olarak tanımlayan
Tanboğa, o dönem içeride olan
devrimci tutuklulara “ihanet” ve
“teslimiyet”in dayatıldığını ifade
ederek şunları söyledi: “İki yol
vardı ya teslim alınacaklardı, ya
da direnişle teslimiyet kırılacaktı.
Mazlum bunu gören öncülerden
biri oldu. 1982 Newrozu’na gelindiğinde Diyarbakır’da gerçekten
dayanılmaz bir ihanet dayatılıyordu. Mazlum 21 Mart 1982’de
kendi yaşamını ortaya koyduğu
eylemi ile bunu durdurmaya çalıştı. Mazlum’un eyleminin amacı
ihaneti ve teslimiyeti durdurma ve
direnişi ve onurlu yaşamı hakim
kılmaydı.”
Newroz Bayramı’nın Kürdlerin
tarihsel bir direniş geleneği olduğunun altını çizen Tanboğa, şöyle
devam etti: “Mazlum’un eylemiyle
Kürdler tarafından Newroz’un salt
bir bayram ve eğlence olmadığı
kavranıldı. 1990’lardan sonra
Newroz’un salt bir bayram değil
aynı zamanda bir direnme ve kendi kimliğini ortaya koyarak dünyaya haykırmaya dönüştü. Bundan
sonra 21 Mart Kürdlerin salt kendi
içinde değil dünyaya da halk olarak var olduğunu ortaya koyduğu
gündür. Mazlum’un eylemiyle birlikte Kürdlerin Newroz’un gerçek
anlamını kavradığına inanıyorum.”
‘Mazlum’un eyleminden sonra
işkenceler bitti’
Mazlum Doğan’ın cezaevi
arkadaşlarından Selim Çürükkaya,
Doğan’ın cezaevindeki baskıların
arttığı bir dönemde böylesi bir
eylem yaptığını belirterek, “21
Mart günü bu eylemi yaptığı için
biz bunu bir direniş mesajı olarak
algıladık. Ve ardından bu mesaja
uyuldu. Direnişler gelişti ve Diyarbakır Zindanı’ndaki işkenceler bir
yıl içinde sona erdi.”
‘Mazlum Doğan
direniş sembolüdür’
PKK’nin eski yöneticilerinden olan Çürükkaya, Mazlum
Doğan’ın da Demirci Kawa efsanesindeki gibi günümüz Dehaklarına karşı bir direnişin sembolü
olduğunu belirterek,“Son 30-40
yıldır Kürdler bunu isyan ve şiddet
havasında kutlamaktadır. Çünkü
Kürdlerin üzerindeki baskı zalim
Dehak’ın dönemindeki baskı ile at
başı gidiyor. Yoksa normal Newroz
bayramları barış bayramlarıdır.
İnsanların birbirini sevmeleri ve
saymaları için kutlanan günlerdir.
Ama maalesef Kürd coğrafyasında
baskı ve zulüm devam ettiği için
direniş biçiminde veya şiddeti
16
21 SÖYLEŞİ
Mart - 27 Mart 2016
geliştirme biçiminde bayram kutlanıyor” diye ifade etti.
‘Zekiye asi bir kadındı’
Newroz’da yaşamına son veren
bir diğer isim ise Dicle Üniversitesi
Tıp Fakültesi öğrencisi iken Diyarbakır surlarının altında bedenini
ateşe veren Zekiye Alkan. Eylemi
yapacağı son günlere kadar birlikte vakit geçirdiği Dicle Üniversitesi
Tıp Fakültesi’nden arkadaşı olan
Dr. Dengtav Solduk Zekiye Alkan’ı
BasHaber’e anlattı. Alkan’ın farklı
ve aykırı bir yaşam tarzı olduğunu
ifade eden Solduk, “Zekiye her
anlamda asi bir kadındı” diyor.
Nusaybin’de aynı günlerde meydana gelen halk ayaklanmasından
etkilendiğini söyleyen Zekiye’nin
sürekli bir arayış içinde olduğunu
kaydeden Solduk, “Zekiye’nin
her zaman için baskılara ve var
olan sistemin dayatmalarına karşı
tepkisel bir yönü vardı. Okulda da
öyleydi. Diğer kadınlardan daha
farklıydı. Böyle bir yapısı vardı”
dedi.
‘Newroz böyle kutlanır’
Zekiye ile eylemi yapmadan
önceki gün okulda beraber olduklarını ve Zekiye’nin yapacağı
eylemi kendilerine hiçbir şekilde
hissettirmediğini sözlerine ekleyen Solduk, Zekiye’nin eylemini
gerçekleştirdikten sonra hastanede kendisine sadece “Newroz
böyle kutlanır, Newroz ateşi
böyle yakılır” dediğini aktardı.
Solduk, Zekiye’den böyle bir eylem
beklemediklerini dile getirerek,
“Zekiye’nin eyleminden sonra herkes bir şok hali yaşıyordu. Kimse
böyle bir eylemi beklemiyordu”
şeklinde konuştu.
‘Aykırı bir kadındı’
Yıllarca aynı sınıfta birlikte
okuduğu ve en yakın arkadaşı olan Zekiye Alkan’ı anlatan
Solduk, Zekiye’nin farklı bir insan
olduğunu yineleyerek, şunları
söyledi: “Zekiye deli dolu biriydi.
O dönem bizimle olan insanlar
gibi değildi. Farklı bir yapısı vardı.
O dönemin Kürd tipolojisine çok
uymuyordu. Sürekli sisteme bir
başkaldırısı vardı. Hatta bu çoğu
zaman Zekiye’ye bakışta yanlış anlaşılmalara kadar gidiyordu. Çok
serbest bir kadındı. Bizim klasik,
utangaç Kürdün dışında bir Kürd
kadını yapısı vardı. Sistemle bir
bağı yoktu ve sürekli tepkiseldi.
Günlük davranış düzeyinde dahi
uyuşmuyordu. Yaptığı eylem çok
uç olsa da bu tarz onun kişiliğine
uyuyordu.”
Download