17.02.2005 tarihli Dünya Gazetesi’nde yayımlanmıştır. İYİ VE KÖTÜ BÜROKRATLAR Hüseyin Perviz Pur / Yeminli Mali Müşavir Web : www.purymm.com. veya www.purymm.com.tr Mail : [email protected] veya : [email protected] Bürokrat kelimesi Fransızca’dan dilimize geçmiştir. Lügat manası; devlet dairesinde çalışan veya halka hizmet etmek zorunda olan görevli olarak tanımlanmıştır. En beğendiğim tanım, halka hizmet etmek zorunda olan devletin bu görevini devlet adına, devletin kanun ve kurallarına uygun yerine getirendir. Bu görev yerine getirilirken kanun ve kuralların dışında ne bir fazla ne bir eksik hareket etme özgürlüğü olmayan devletin temsilcisi, onun parçasıdır. Bürokratlar bu hizmet görevini daima karıştırmışlardır. Halka hizmet için mi devlet görevlisi olmalı, yoksa devlete hizmet için mi görev yapılmalı. Bu tümceden halk kelimesi çıkartıldığında karşımıza bürokrasinin dışında bir birim çıkmaktadır. Ve şikayet edilen bürokrat onlardır. Halka hizmette sorumluluğa girmekten ürken, kuralları daha da katılaştıran veya hiçbir görev yapmayarak yapıyor görünenler uzun süreçte sorumluluk almamayı yeğleyen, emekli olduklarında devlete şerefi ve namusu ile hiç hata yapmadan hizmet ettiklerini sanarak tüketilmiş bir ömrü ve süreci seyrederek huzur içinde yaşarlar. Ölene kadar da hayatta ne yaptıklarının farkında olamazlar. Bir diğeri devamlı üreten, devletin görev kanallarını halkın yaşamına akıtan bürokrattır. Her işe soyunurlar, her taşın altına parmaklarını sokarlar. Devleti ayakta tutan ve yücelten bu tip üretken bürokratlardır. Bunların görevlerini yaparken hata yapmaları doğaldır. Bunu kabullenirler. Ancak hiçbir hata yapmadan bir bürokratın başarıya ulaşması olanaksızdır. Hata payı görevde kabul edilebilir bir öğedir. Hatanın büyüklüğü veya küçüklüğünün ölçümü yerine getirilen görevin halka yansıtılması ile ölçülür. Ayrıca hatadaki kusurda kastı veya bir çıkarın sağlanıp sağlanmadığı aranılır. Uluslararası genel mesleki etik kuralda görevlinin çıkarında maddesel ve tinsel değerler aranır. Bürokratın, görevinin devamında veya bitimindeki yaşam düzeyi geçmiş sürecin en açık göstergesidir. Dürüst bürokrat diye bir ayırım yapmayı çok gereksiz buluyoruz. Nedeni; dürüstlük normal bir insan için bir erdem değildir. Devlet aleyhine hırsızlık, hortumculuk, işbirlikçilik ise yapısal bozukluktur. Dolayısıyle her insanın normal doğallığı kapsamında dürüstlük vardır. 2 Yazımızı tarihimizden örneklerle günümüze getirebiliriz. Tarihçiler Osmanlı İmparatorluğunun yıkılış nedenlerinin içinde en önemli öğenin batı hayranı veya Galata bankerleri ile işbirlikçi ve çıkarcı bürokratlar olduğunda birleşmişlerdir. Genel olarak geriye gidiş ve yıkılışın ekonomik ve siyasi olayların irdelenmesinde sonuç bürokrasinin ihanetinde veya satılmışlığında birleşmiştir. Osmanlı’nın çöküşü, batılı görünmek uğruna batının himayesine girmekle başladı. Bu süreç, Sadrazam Mustafa Reşit Paşanın önayak olarak imzaladığı 1838 Osmanlı-İngiliz ticaret anlaşması, 1839 Tanzimat, 1856 Islahat fermanları ile olmuştur. Bu dönem içinde çöküş Kırım Harbi, Duyunu Umumiye borçları, Birinci Dünya harbi ile de devam etmiştir. 1848-1878 yıllarını kapsayan otuz yıl içinde üç padişah görev yapmış, üç padişaha dört bürokrat hizmet etmiştir. 1838-1848 yılları arasındaki süreçte batıya dönük, ancak teslimiyetçiliği kabul etmeyen II.Mahmut’un ölümünden sonraki dönemde Osmanlı’da batılılaşma özentisi boğaz sarayları, yalılar, köşkler inşa edilirken diğer yandan savaşlarda toprak kayıpları ile ulusta yokluk, hastalık ve açlık yaşanıyordu. Dolmabahçe, Beylerbeyi, Çırağan, Yıldız Sarayları yapılarak Topkapı Sarayı’ndan buralara taşınıldı. İngiltere ve Fransa Osmanlı’yı devamlı savaşlara sokarak borçlanmayı hızlandırmışlardı. Bu borçlanmayı en fazla teşvik edenler de bürokratlar olmuştur. Padişahların görev süreleri, sadrazamlar ve borçlanma tutarlarının sırasıyle bir çizelgesini sunarsak durum ortaya çıkmaktadır. Abdülmecid (1839-1861) Sadrazam M.Reşit Paşa, 16 milyon Osmanlı altını, Abdülaziz (1861-1876) Sadrazam Ali ve Fuat Paşalar, 214 milyon Osmanlı altını, II.Abdülhamit yirmi altı Sadrazam ile çalıştı ve 82 milyon Osmanlı borç aldı. Bu borçlar Genç Türkiye Cumhuriyetine intikal ederek, ulus olarak 1954 yılına değin ödenmiştir. Yukarıda dört bürokrat demiştik. Dördüncü bürokrat Mithat Paşadır. Bu bürokratların yaptığı görevleri ve düşünce yapılarını irdelersek çok değişik ve üzücü tablolarla karşılaşıyoruz. Bunları size yerimizin yetersizliği dolayısıyla özet olarak sunacağız. Zaten konuların birçoğunu bildiğinizden eminiz. Sadece sonuca tesiri açısından anımsatma. 1838 Osmanlı-İngiliz ticaret anlaşması ile tüm batılılara Osmanlı yurdunda vergisiz ticaret yapma serbestliği tanınırken, Türklere çift kat gümrük vergisi getirilmişti. Hatta yurt içinde şehirlerden şehirlere nakilde dahi Türkler vergiye tabi tutulmuştur. Bu anlaşmayı kabul ve imza eden Sadrazam (Büyük !) Mustafa Reşit Paşanın yanında yetiştirdiği Âli ve Fuat paşalar borçların yüzde yetmişini yaparak Osmanlı’nın bağımsızlığını tamamen batılara devretmişlerdi. Bu iki sadrazam korkularından yaşarken söyleyemediği düşünce ve önerilerini ölümünden sonra padişaha sunulmak üzere ailelerine bıraktıkları vasiyetnameleri ile iletmişlerdi. 3 Fuat Paşa’nın vasiyetnamesinden bir alıntı her şeyi ortaya koymaktadır. “Yabancı müttefiklerimiz içinde en önemlisi İngiltere’dir. Bendenizce Bab-ı Ali (Başbakanlık)’yi İngiltere’nin dostluğundan mahrum görmektense BİR KAÇ VİLAYETİMİZİ elden çıkmış görmek İYİDİR”. (x) Nitekim, Mısır (yarı otonom), Girit, Eflak Buğdan (Romanya), Belgrat, Bosna, Bulgaristan kolayca terkedilmiş topraklarımızdır. Ali ve Fuat paşalar ayrıca müşterek vasiyetnameleri ile de çeşitli öneriler sunmuşlardı. Önerilerde; genelde batılılaşmış bir Osmanlı üzerine düşünceler ile özellikle demiryolları yapımının batılı firmalara verilmesi yer almıştı. Bilindiği üzere demiryollarının (4000 km) tamamı batılılarca yapılmış ve demiryollarının yirmi kilometre çevre alanında yer alan madenlerin bedelsiz devri demiryolu borcundan düşülmeksizin verilmişti. Bu üç sadrazam ölümlerinde ailelerine büyük miraslar bırakarak ecelleri ile boğazdaki yalılarında ölmüşlerdi. İ.Ü. Baltalimanı Sosyal Tesisleri M. Reşit Paşanın konağı idi. 1838 Ticaret anlaşması bu yalıda imzalanmıştı. Şimdi karşıt bir örnek sunalım. Taif (Arabistan) şehrinde boğdurularak öldürülen Mithat Paşa’nın dramıdır bu örnek. Başbakanlık kalemi ve suistimalleri araştırma komisyonu başkanlığından sonra 1861 yılında Niş Valiliğine atandı. Bu bölge etnik grupların çatışmalarının yanında açlık ve hastalıkla yok olmakta olan tüm Osmanlı vatandaşlarının kurtarıcı beklediği aşamada idi. Midhat Bey’e Niş valiliği ile Paşa ünvanı verilmişti. Midhat Paşa kavgaların önüne şiddetle çıkmadı. Tüm Müslim ve gayrimüslimlere dostça yaklaştı. Onların güvenlerini kazandı. Önce yol sorununa el atarak imece usulü beşyüz kilometre taş yol yapıldı. İkinci olarak tarım ve tarım ürünlerinin Tuna nehri ve karayolu kullanılarak özellikle İstanbul’un gıda sorununa çözüm getirdi. Birikmiş vergileri taksitlendirdi. Kan davalarını dostça kaldırdı. Halk para kazanmaya başlayınca, sağlık sorunları da azaldı. Başarılı Midhat Paşa’ya Prizren eyaleti de ek görev olarak verildi. Aynı başarıları oradada gösterdi. (x) (Tevfik Çavdar – Türkiye’de Liberalizmin Doğuşu – Uygarlık Yayınları İstanbul 1981) 4 Mustafa Reşit Paşadan sonra Sadrazam olan Âli Paşa tarafından Midhat Paşaya Silistre, Vidin ve Niş vilayetlerini birleştirerek Tuna Vilayetinin genel valiliği verildi. Bu bölgede de halkı yanında buldu. Onlarla kolaylıkla iletişim kurmuştu. Örneğin önce Tuna nehrinden tarlalara su kanallarını halka imece yolu ile yaptırttı. Tarım alanlarını genişletti. Üretim arttığı gibi hayvanlara geniş besin alanları açıldı ve hayvancılıkta gelişti. Yolları köylülere, köprüleri varlıklı tüccarlara yaptırttı. Üçbuçuk yılda üçbin kilometreden fazla şose yol ile binbeşyüz köprü yapıldı. Çiftçiyi tefeciden kurtarmak üzere Ziraat Bankasının öncü kuruluşu olan “Menafi Sandığı”nı kurdu. Bu sandık daha sonra İstanbul’da Emniyet Sandığı olarak gelişti. Çiftçiye verdiği krediden alınan düşük faizler tarımın makineleşmesine yol açtı. Boş devlet topraklarını tüm köylülere bedelsiz dağıttı. Bulgaristan’da Rusların kışkırtıcılığı son buldu. Ruslar son derece rahatsız oldu. Bulgarların isyanı durmuştu. Midhat paşa 1868’de İstanbul’a çağrıldı. Paşa 1861 den 1868 yılına kadar sekiz sene Rumeli ve Balkanlara hakim olmuş, sulh getirmişti. Osmanlının en hassas bölgesi, tüm batının gözü olan topraklarda Midhat Paşanın başarısı devam etseydi, Osmanlı İmparatorluğu da devam edebilirdi. İngiliz hayranı Sadrazam Âli Paşa Midhat Paşa’yı Bağdat Valiliğine atadı. Böyle bir görev değişikliğine neden olacak bir bulgu yoktu ortada. Bir tek bulgu vardı, o da Osmanlı’nın ekonomik ve sosyal yaşamında ivme kazanması idi. Bağdat Valiliği bile Midhat Paşayı yıldırmadı. Oynanan oyunları biliyordu artık. Daha bir hırsla olayların üstüne gitmeye başlamıştı. Burada da tarım ve yol sorunlarına el attı. Dicle ve Fırat nehirlerinde gemiler taşımacılığa başladı. Sulama kanalları ile sulu tarım bölgeleri genişletildi. İki yıl içinde Bağdat’ta, hastane, ıslahhaneler açıldı. Basra’da tersane kuruldu. Sanayi ve tarım gelişimi nüfus hareketleri başlattı. Yeni yerleşim alanları kuruldu. Bu bölgede de çeşitli ırk, din ve mezhepler aralarındaki savaşlar son buldu. Burada yaşayanlar arasında dostluk kurmak Rumeli’den daha kolay değildi. Tahsil edilmeyen vergileri taksite bağladı. Vergiler ödenmeye başladı. Bağdat’ta Emniyet Sandığı şubesi açılarak çiftçiler tefeci elinden kurtarıldı. 1869’dan 1872 yılına kadar Midhat Paşa Rumeli ve Balkanlardaki aynı başarıyı burada da göstermişti. 1871 yılında Âli paşa ölünce yerine geçen Mahmut Nedim Paşa toplanan vergileri bölgede yatırımlara harcıyor, hazineye göndermiyor diyerek Midhat Paşa’yı suçlayınca Midhat Paşa istifa ederek görevden ayrıldı. 5 İstanbul’da karşıt görüştekilerin Midhat Paşa etrafında toplanmaya başlaması Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’yı telaşlandırdı. İstanbul’dan uzaklaştırmak için Edirne valiliğine tayinini çıkarttı. Midhat Paşa talepte bulundu ve Padişah Abdülaziz’in huzuruna çıktı, ikili görüşme normal protokol süresini epey aşmıştı. Sonunda Midhat Paşa padişahın huzurundan Sadrazam mühürünü alarak çıktı. (31.7.1872) Borçlanmayı önlemek için masrafları kısma yöntemini uyguladı. Bu etkinliğe saray masraflarını kontrol altına alarak başlaması üzerine Abdülaziz Midhat Paşayı azletti. Sadrazamlık üç ay sürmüştü. 19 Ekim 1872 Abdülaziz’in devrilerek II.Abdülhamit’in tahta çıkışında etkin rol oynadı. Yeniden sadrazam olmuştu. Sadrazamlığı iki ay sürmüştü. Çünkü Abdülhamit’e bir mektup yazma cesaretini göstermiştir. Mektuptan beş gün sonra Midhat Paşa sadrazamlıktan alındı. Mektubundan bir cümle onun amcası Abdülaziz’in ölümü ile suçlanarak, yıldızda kurulan düzmece mahkeme sonucu Arabistan’ın Taif şehrinde zindana atılmasına ve orada suikast yapılarak boğdurulmasına neden olmuştur. Çünkü mahkemenin cezası Taif’te zindana atılmaktı. Bu cümle ne idi? “Padişahım dokuz gün oluyor ki, önceki maruzatımı yerine getirmemekte devam buyuruyorsunuz. Vazgeçilmez nizamları red ediyorsunuz. Bu hal ise şiddetli zelzeleden çöküp yok olma durumunu savuşturan devlet yapısını tamire çalıştığım sırada, siz adeta yıkmak istiyorsunuz diyebilirim.” (x) Midhat Paşa Taif’te zindana atıldıktan sonra İngiliz donanması Taif civarında görülmüştü. Mithat Paşa’nın İngiliz himayeciliğini kabul etmesi halinde, oradan kurtarılarak Doğu’da ve Batı’da Osmanlı halkının kurtarıcısı olan Midhat Paşa Osmanlı hanedanına son vererek Türk tarihinde bir dönem başlatabilirdi. Abdülhamit bu tehlikeyi gördü ve Midhat Paşayı yok ederek tahtını korudu. Midhat Paşa’nın dürüstlüğü, işbirlikçiliği reddetmesi hayatına ve tarihin normal süreçte gelişimine neden olmuştu. Mithat Paşa’nın da vasiyetnamesi vardı: Vasiyetnamesinde oğlu Ali Haydar Midhat’ın tahsilinden sonra tüccardan birinin yanına yerleştirilmesini kesinlikle devlet hizmetine konulmamasıdır. Tanrı rahmet eylesin. Cenazesi 1955 yılında İstanbul’a getirilerek Okmeydanı’na gömülmüştür. Midhat Paşa’nın evi Fatih semtinde idi. Mirası ancak yanında çalışanlara dağıtılmasına yetmişti. (x) (Osman Selim Kocahanoğlu – Mithat Paşa’nın Hatıraları – Temel Yayınları İst. 1999) 6 Bütün bunları neden yazdık. Osmanlı’da olduğu gibi Cumhuriyet dönemlerinde iyi ve kötü bürokratlar olmuştur. Bir dönem yurt dışından getirilen “prensler”in içinde “üç sadrazamı” oynayanlar çıkmıştı. Bir de günümüzde Zekeriya Temizel olayını yaşıyoruz. Uzun süredir kendisi ile temasım olmadı. Onun olurunu almadan bu yazıyı yazdığımdan kendisinden özür diliyorum. Dürüstlüğü ve elini taşın altına koyan örnek bir devlet bürokratı ve Maliye Bakanı olarak onu tanıdık ve kabullendik. Şimdi yargılanmaktadır. Adalete olan saygımız ve inancımız dolayısıyle yargı konusu olay mahkemeye intikal ettiğinden konu hakkında detayı incelemenin sakıncalı olduğu kanaatındayız. Ulusumuzun Zekeriya Temizel’lere olan gereksinimi sonsuzdur. Temizel’in halen görevde olan bürokratların tempo ve yöntemlerine örnek olmuş olması nedeniyle bu geçici olayların onların moral ve çalışmalarına tesir etmemesini dileriz. Uluslararası yolsuzluk endeksine göre 146 ülke içinde 77.sırada yer alan ve Avrupa Birliğine dahil 25 ülke içinde ise onların en gerisindeki ülkemize (Transprency İnternational 2004) bu bilgilerin bilincinde bir Maliye Bakanı olarak “Mali Milat” adıyla mükelleflerin kazancının kaynağını sormaya kalkan vergi sistemini getiren, Gelirler Genel Müdürü döneminde ilk çapraz denetimi Ankara’da başlatan, vergi idaresini bilgisayarlı ortama geçiş projelerini on iki yıl önce Avrupa’dan yurdumuza getiren, İstanbul Defterdarlığında bir metre araziyi gecekondu mafyasına kaptırmayan Zekeriya Temizel elleriniz dert görmesin. Size şükranlarımızı sunmayı borç biliyoruz. PÜR DENETİM YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK AŞ. Bahariye Caddesi Site 64 No: 25/9 B-Blok Kadıköy - ISTANBUL Tel : +90 216 449 37 00 (pbx) Fax : +90 216 449 37 71