Rakamlara Takılma! Küçük Değişimlerin Büyük Etkisi Yazar: Margaret Heffernan Yayınevi: Optimist 108 sayfa Başarının sırrı ölçmediklerinizde olabilir mi? Yazar Margaret Heffernan, ses getiren TED konuşmasından ilhamla hazırladığı kitabında, dünyanın pek çok farklı coğrafyasındaki farklı sektörlerden şirketlerde herhangi bir başarısızlık veya kaçan fırsat karşısında çalışanların, “bu bizde zaten olmazdı, çünkü kültür böyle” şeklinde tepki verdiğine tanık olunca karar vermiş. Ancak mesele şu ki şirketlerimizde tüketim, verimlilik, çalışan devir oranı gibi pek çok değişkeni ölçerken, asıl önemli olanı ölçmüyoruz: Kültürü! Heffernan kültürü, herkesin suçladığı ancak başarıda asıl farkı yaratan gizli sos olarak tanımlıyor. Genel algı, kültürün zor değişecek, belki milyon dolarlık bütçeleri danışman firmalara vererek ve aylarca sürecek proje çalışmalarını tamamlayarak değişecek ve iyileşecek bir şey olduğu yönünde. Ancak yazara göre hiç de öyle olmak zorunda değil. Herkesin küçük adımlarla istenen yönde küçük inisiyatifler alarak ilerlemesi, kültürün değişmesi için yeterli. Herkesin aklı ve inisiyatifine dayalı olması kültürü demokratik yapıyor ve özü itibariyle mütevazi bir düşünce yapısı gerektiriyor. O nedenle yazar da kitap boyunca birbirinden bağımsız gibi duran, bir araya geldiğinde ise kültürü oluşturan konuşma, dinleme, tartışma, görme biçimleri gibi düşünce ve alışkanlıklardan bahsetmiş. Farklılıklar Fark Yaratır Kabul edelim, hepimiz önyargılıyız. Beynimiz, kendimizi en ideal insan formu olarak gördüğü ve yeniden keşfetmenin harcatacağı enerjiden kaçındığı için kendimize benzeyen insanlarla çalışma eğiliminde oluyoruz. Bu kişilerle uyumlu olacağımızı, onların daha iyi iş çıkaracağını düşünüyoruz. Ancak araştırmalar, farklı bakış açılarına sahip kişilerin birlikte daha iyi sonuçlar ortaya koyduğunu gösteriyor. Zıt kutuplar birbirine çeker dense de, araştırmalar evlilik kararında da marka tercihinde de benzerlerimizi tercih ettiğimizi gösteriyor. Hatta daha ötesini vurgulayan araştırmalara göre, kişiler isimlerinin harflerini taşıyan markalardan alışveriş yapmayı, o harfleri taşıyan isme sahip kişilerle evlenmeyi bilinçdışı bir motivasyonla tercih ediyor! Daha iyi iletişim için daha çok soru sorun Donna Hamlin, yöneticilere doğru tartışmanın nasıl gerçekleştirileceği konusunda danışmanlık veren bir uzman. Ona göre, korku ve kuşkuları ancak açık uçlu sorularla ortaya çıkarabiliyoruz ve bu da daha verimli bir tartışma ortamı sağlıyor. Aynı zamanda yeni fikirler ortaya çıkıyor ve işbirliği gelişiyor. Ancak çoğu zaman bilmediğimiz anlaşılacak diye veya sadece üşendiğimiz ya da ilgisiz olduğumuz için soru sormayı istemiyoruz. Bu nedenle çoğu kolayca hallolacak sorunun uzamasına sebep olduğumuzun farkında bile değiliz. Sorulardan her aşamada faydalanmanın önemine inanan Hamlin’in benimsediği güzel bir kural var: Söylediğiniz her söze karşılık üç soru sorun. Bu sayede iletişim kanallarınızı açık tutabilirsiniz. Hiyerarşi, evden çalışma, açık ofisler, liderlik ve güç... Hepsi Haffernan’ın masaya yatırdığı konular. Bir şey daha var diyerek eklediği son sayfada ise Denver’daki bir dinlenme tesisi yöneticisinin, ekibine müşteri hizmeti konusunda ilham vermek için kendi kendilerine sormalarını istediği sorudan bahsediyor, “Bu insanları daha da mutlu edebilmek için başka ne yapabilirim?” ve yazar kendi sorusuyla noktayı koyuyor: “Hangi küçük değişiklikler işiniz ve kültürünüz üzerinde büyük etki yaratacak?” “Bu benim işim değil” İnsanların çoğu hayatlarının 100.000 saatini işyerinde geçiriyor. İşyeri sizin olmayabilir ancak sizin hayatınız. Bu, tam hayata geçmesine izin vermediğiniz fikirlerle sıkışıp kalmak için çok uzun bir zaman, değil mi? Katı bir hiyerarşi ortamında bile yapılabilecek pek çok şey vardır. Örneğin kontrol listeleri. Tıp alanında sıkça kullanılan kontrol listeleri, büyük hastanelerde önemli operasyonlar sırasında kullanılmaya başlandıktan sonra ölüm oranları üçte bir oranında azaldı. Bunun nedenlerinden biri, yorgun düşmüş doktorlara kritik ayrıntıları hatırlatmasıydı. Ancak listelerin asıl etkisi, hiyerarşiyi kaldırmasıdır; ne kadar kıdemli olursanız olun, son sözü liste söyler. Listenin kontrolünün ekibin en genç üyesine verilmesi sıkça görülen bir durumdur. Bu küçük mekanizma –üzerinde hemfikir olunan gereksinimlerin sıralanmasıhastanelerin gelenekselleşmiş ve kök salmış güç yapılarının çöpe atılmasını sağlamıştır. Bu sayede kimse sorumluluk almak için izin istemek zorunda kalmaz ve sorumluluk birkaç kişinin üzerinden alınıp tüm ekibe paylaştırılır. Rahatlamak zor geliyor Kurumların ihtiyaç duyduğu yaratıcılığı, inovasyonu ve verimliliği, düşünmek ortaya çıkarır. Ancak bu, insanların düşünmeye hevesli olduğu, bundan keyif aldığı anlamına gelmez. Yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre, yetişkin Amerikalıların yüzde 83’ü rahatlamaya ve düşünmeye hiç zaman ayırmıyor; yaptığında da keyif almıyor. Eğer düşünmeye ve rahatlamaya hiç vakit ayırmazsak sabit fikirli hale gelme olasılığımız çok yüksek. Zihnimizi serbest bırakmamız, sorunları yepyeni bakış açılarıyla çözmemize yardımcı olur. Bu nedenle birçok insan duş alırken, araba kullanırken ya da yemek yaparken aydınlandığını hisseder. Bu tür otomatik aktiviteler, zihne bilinçli haldeyken görmezden geldiği şeyleri bilinçsiz bir halde yapma fırsatı verir. Bunun en sağlıklı, en basit yolu da yürümektir. Araştırmalar, dışarıda yürümenin yaratıcı düşünce becerimizi yüzde 60’a kadar yükselttiğini gösteriyor. E o halde öğle arasında ofisten çıkıp biraz yürümek için ne duruyoruz?