ıı. genç akademisyenler buluşması programı

advertisement
II. GENÇ
AKADEMİSYENLER
BULUŞMASI
-Sabahattin Zaim Anısına20-22 Haziran 2008 / Kartepe
İSM
Türkiye’deki ilmî çalışmalara yapılabilecek en değerli katkılardan biri,
yarının düşünce dünyasını kuracak genç akademisyenlerin yetişmesine katkıda bulunmaktır. Bu temel amaçtan yola çıkan İSAGEM,
İSM ve İLEM’in kurumsal ortaklığıyla bu yıl ikincisi gerçekleştirilecek
olan “Genç Akademisyenler Buluşması”, hem bu ilmî kurumların
mensubu bulunan hem de akademik camianın farklı kesimlerinden
genç akademisyenleri bir araya getirmeyi hedeflemektedir. Bu zeminde her iki kurumun da hedef kitlesi olan yüksek lisans ve doktora
öğrencileri ile doktorasını bitirmiş genç akademisyenlerin bir araya
gelmesi, tanışması ve değişik konular üzerinde fikir alışverişlerinde
bulunmasını sağlamak; aynı misyonu paylaşan ancak farklı alanlarda
çalışma yapan akademisyenlerin ortak bir ilim anlayışı ve metodolojisi geliştirmesi için bir platform oluşturmak; genç akademisyenler
için sunum, tartışma vb. hususlarda bir deneyim imkanı sunmak, bu
çalışmanın temel hedeflerini oluşturmaktadır. Böylece mikro planda
ülkemizin makro planda da dünyanın yaşadığı toplumsal sorunların
çözümüne katkıda bulunmak mümkün olacaktır.
İLEM (İlmi Etüdler Merkezi)
İSAGEM (İstanbul Akademik Gelişim Merkezi)
İSM (İlim ve Sanatlar Merkezi)
2
20 Haziran 2008 Cuma
AÇILIŞ KONFERANSI
Prof. Dr. Recep Şentürk
Fıkıh ve Sosyal Bilimler Geleneğimiz
3
21 Haziran 2008 Cumartesi
KONFERANS
Prof. Dr. Numan Kurtulmuş
Entelektüel Bağımlılığı Aşmak:
Sabahattin Zaim Örnekliği
4
21 Haziran 2008 Cumartesi
PANEL
Gelenek ve Modern Arasında
Yöneten: Cengiz Tomar
Enes Kabakçı:
Pozitivizmin Türkiye’ye Girişi ve Siyaset Üzerine Etkisi
Murat Çemrek:
Post-Modernizmin Dayanılmaz Cazibesi: Müslümanların
Post-Modern Bilgi Teorisine Yaklaşımları ve Otantik Bir Bilgi
Teorisi İnşasının İmkanları
İbrahim Halil Üçer:
Kültür ve Medeniyetlerde Bireyselleşme İlkesi Olarak Gelenek ve Hafıza
5
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
POZİTİVİZM VE İLİM GELENEĞİMİZ
Dr. Enes Kabakçı
İSAM
Pozitivizmin Türkiye’ye Girişi ve Siyaset Üzerine Etkisi
P
A
N
E
L
6
On dokuzuncu yüzyılın ikinci çeyreğinde, Fransa’ya özgü toplumsal
ve siyasal koşullar içinde doğan ve kısa zamanda başta Batı olmak
üzere tüm dünyaya yayılan pozitivizm, yirminci yüzyılın başlarından
itibaren Osmanlı elitlerinin de önemli bir kısmını etkisi altına almıştır.
Auguste Comte’un kurumsallaştırdığı bu düşünce sistemi, özellikle
Jön Türk siyasal kültürünün oluşumunda önemli bir yere sahiptir.
Pozitivizm ayrıca, Türkiye’de ulus-devlet inşa sürecinde rol oynayan
birçok fikir ve siyaset adamının başlıca esin kaynağı olmuştur. Bu
tebliğde, pozitivizmin Osmanlı-Türk siyasi elitleri tarafından algılanış
biçimi ve ithal edilme koşulları ele alınacaktır. Ayrıca bu düşünce sisteminin, II. Meşrutiyet aydınları ve akabinde Cumhuriyet ideologları
tarafından, yerel şartlar yani Osmanlı-Türk siyasi kültürü dikkate alınarak nasıl “yeniden yorumlandığı” üzerinde durulacaktır.
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
POST-MODERNİZMİN DAYANILMAZ CAZİBESİ:
MÜSLÜMANLARIN POST-MODERN
BİLGİ TEORİSİNE YAKLAŞIMLARI VE
OTANTİK BİR BİLGİ TEORİSİ İNŞASININ
İMKANLARI
Yard. Doç. Murat Çemrek
Selçuk Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler
Geç modernleşmenin örneklerinden olan Müslüman toplumlarda,
gerek kâdim ilahî hikmete sahip çıkmak gerekse de dinin ihyası adına
modernizm ile olan hesaplaşma çok da uzun soluklu ol/a/mamıştır.
Batı karşısında önce savaş, sonra Pazar ve sonrasında da fikir meydanlarında kaybeden Müslümanlar modernite ile olan sorunsallarını
kaybedip, daha çok onun Batılı formatına takıldılar. Bunda medreselerin çözülmesi ile kesintiye uğrayan ilim geleneği kadar klasik ulemanın yerini alan ama yerini dolduramayan entelijansiyanın da katkısı
olmuştur. Öte yandan, modernizmin profan vasfı aşkınlıkla onmaz
hesaplaşmasında dindar kitlelerin günübirlik yaşam mücadelesinde
onları yeni moderniteler üretmeye itti. Pozitivist paradigmanın aldığı
yaraları endüstriyel toplumdan hizmet toplumuna geçiş pekiştirirken,
bir anlamda küreselleşme dediğimiz gezegene dair tekil algı kendi
içinde farklı modernite okumalarını makul bulan post-modern söyleme
canlılık getirdi. Post-modernizm, a/anti-modern yapıları bile kabullenirken, bundan etkilenen dindar kitleleri modernizmin beceremediği
kadar kadim kaynaklarından uzaklaştırmaktadır. İşte post-modernizmin
seksapalitesinin bu kadar yüksek olması onu bir kara dul, bir “femme fatal” yapmaktadır. Dindar kitlelerin, inançlarını büyük hikayeler
(grand narratives) diye alaya alan ve böylece kendi bindiği dalı da
kesen post-modernizme sarılmalarının hiçbir etik yanı yoktur. Dahası,
post-modernizm bir durumdan çok bir şartlandırma yaratmaktadır. Bu
da geleneğin ihyasının önünde modernizmden daha büyük bir engeldir. Bu çalışma (Batılı) bilginin İslâmileştirilmesinden ziyade otantik
bir bilgi teorinsin ontolojik ve epistemolojik imkanlarını kâdim bir
kaynak olarak din perspektifinden sorgulamayı amaçlamaktadır.
P
A
N
E
L
7
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
KÜLTÜR VE MEDENİYETLERDE
BİREYSELLEŞME İLKESİ OLARAK
GELENEK VE HAFIZA
İbrahim Halil Üçer
Marmara Üniversitesi, İslam Felsefesi, Doktora
P
A
N
E
L
8
Bireylerde olduğu gibi toplumlarda da kendini tanımlama ve hüviyet
kazanarak başka toplum ve uygarlıklardan ayrılmak suretiyle teori ve
pratiğe ilişkin özgün bir kavrayışa erişme, toplumsal hafızayla birlikte
mümkün olur. Şöyle ki bir ferdi/tikeli, mahiyeti sayesinde türünde
ortak olduğu diğer tikellerden ayıran şey onun “hüviyeti”dir. Hüviyetin yani bireyleşmenin ilkesi ise “madde”dir. Maddenin hüviyet
kazandıran esas hususiyeti, bireye onu başka bireylerden ayıracak
özge “geometrik şekli” vermesinde değil, bireye temelde maddeyle
birlikte ortaya çıkan hafızayı bahşetmesinde belirir. Buna göre “şahıs
oluş” maddeyle kazanılır fakat “hüviyet”in teşekkülünde rol sahibi
olan en önemli şey hafızadır. Şu halde “A” bireyini “A-olmayan”
bireyinden ayırarak ona, kendine özgü bir hüviyet bahşeden şey,
esas itibariyle hafızadır ve bu hafıza yaşamanın olduğu kadar anlamanın da ilkesi olarak gözükür ve “bene” ve “toplum”a dönük bireysel
kavrayışta, ancak böylece bir süreklilik ortaya çıkar. Bu süreklilik
koptuğunda ise artık “ben”e ve “toplum”a dönük kavrayışın zemini
buharlaşmış olur. Bu durumda bireyselleşmenin ilkesi olarak geriye
kalan, “geometrik bir şekil”den başka bir şey olmaz. Yani birey
şahıs olarak ferdiyetini korur, fakat bu türden bir ferdiyet hüviyetin
sağlayıcısı olmaktan uzaktır. Hüviyet kazanmanın, “teşahhus” etmenin ötesinde metafiziksel bir durumu ifade ettiği bu sürece benzer
şekilde; kültür ve uygarlıklar da tekilliklerinin ötesinde bir hüviyeti
ancak tarih ve hafızayla kazanabilirler. “Toplumsal hafıza”yı teşkil
eden şeyse, teori ve pratikte nesilden nesile aktarılarak süreklilik
kazanmış “gelenek”tir. Bireyselleşmenin ilkesi olarak hafızanın yerini
tutan gelenek, aynı hafızaya sahip toplumlar için anlama ve yaşamanın ilkesi vazifesini ifa eder.
21 Haziran 2008 Cumartesi
İSLAM İLİMLERİ
GELENEĞİ ATÖLYESİ - I
Yöneten: Murtaza Bedir
Taha Boyalık:
Anlam Kavramına Kategorik Bir Yaklaşım: İslam Düşüncesinde
Tefsir-Tevil Ayrımı
Mehmet Çiçek:
Modern Zamanda Bilimsel Bilgi ve Bir Bilim Adamı Olarak
Müfessir
M. Zahid Tiryaki:
Düşünce ve Hayat: Nitelikli Bir Düşünme Faaliyetinin Temel
Unsurlarına Dair Bazı İlk Tespitler
Hamdi Çilingir:
Modern Bir Zihniyetin Gelenek Okuması: Hadis Istılahları ve
Hadis Tarihine Yeniden Bir Bakışın Analizi
Khalil Abdur-Rashid:
Fıkhın Yeniden Keşfi
Mehmet Özturan:
Farabi’de Bilgi ve Kesinlik
9
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
ANLAM KAVRAMINA KATEGORİK BİR YAKLAŞIM:
İSLAM DÜŞÜNCESİNDE TEFSİR-TEVİL
AYRIMI
Taha Boyalık
Marmara Üniversitesi, Tefsir, Doktora
A
T
Ö
L
Y
E
10
Sunumda İslam düşüncesinde anlamın mekanı sorunu tartışılacaktır.
Tartışmada batı düşüncesinde Betti, Hirsch, Gadamer, Habermas,
Derrida ve Ricoeur arasında geçen anlamın yerine ilişkin tartışmalar
göz önüne alınarak, İslam düşüncesinde Kutsal kitabın anlaşılması
noktasında geliştirilen en önemli iki kavram olan tefsir tevil kavramları
tahlil edilecektir. Bu kavramlar üzerinden İslam düşünce geleneğinin
sürekliliğini sağlayan unsurlar tespit edilecektir. Sunumdaki gelenek
soruşturması İslam düşüncesinde Molla Fenari özelinde, Batı düşüncesinde ise ismi gelenekle özdeşleşmiş olan Gadamer özelinde
sürdürülecektir.
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
MODERN ZAMANDA BİLİMSEL
BİLGİ VE BİR BİLİM ADAMI OLARAK
MÜFESSİR
Mehmet Çiçek
Marmara Üniversitesi, Tefsir, Doktora
Konuyla ilgili zihinsel sorgulamalar ve bunların yansımaları üzerinde
bir takım değerlendirmeler oluşturulabilir. Modern dönemde tarih
algılaması, sonuçları, müfessirin parçalanması, müfessirin bilgisinin
değeri ve tahlili, modern dönemde Kur’an’a ve tefsire yüklenilen
anlam değinilmeye çalışılacak konulardan bazılarıdır.
A
T
Ö
L
Y
E
11
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
MODERN BİR ZİHNİYETİN GELENEK
OKUMASI: HADİS ISTILAHLARI VE
HADİS TARİHİNE YENİDEN BİR BAKIŞIN
ANALİZİ
Hamdi Çilingir
Marmara Üniversitesi, Hadis, Master
A
T
Ö
L
Y
E
Modern dönemde özellikle müsteşriklerin hadis konusundaki araştırmalarından
sonra ve bu konuda ortaya koydukları düşünce ve yöntemlerin ardından İslâm
dünyasında da hadis tarihine, hadis ve sünnete bakışta ciddi değişiklikler
yaşandı. Geleneksel düşüncelerin yanında özellikle hadis ve sünnete, Hz.
Peygamber’in İslam’daki konumuna farklı bakış açıları ortaya çıktı. Hadis ve
sünnetin tamamen reddi gibi en uç noktayı temsil eden grupların yanında İslâm
dünyasındaki pek çok sorunun kaynağını hadislerde gören ve sahih İslâm’a,
Kur’an İslâm’ına dönüşü ancak bu hadisleri reddetmekte, hadislere eleştirel
bakışta bulan tenkitçi yaklaşımlar da var olmuştur. Bunun yanında İslâm dünyasının içinde bulunduğu süreci atlatıp selâmete kavuşması için hadis ve sünnetin önemine dikkat çeken, hadislerin ve sünnetin, geleneğin şimdiye kadar
yanlış yorumlandığını, bunların doğru yorumlanması halinde İslâm ümmetinin
elde edeceği gücün farkında olması gerektiğini söyleyenler de olmuştur.
Türkiye’de de hadis çalışmaları özellikle ilahiyat fakültelerinin faaliyete başlamasıyla akademik düzeyde daha çok ele alınmaya başlandı. Özellikle günümüzde
Ankara ekolü olarak bilinen Ankara İlahiyat Fakültesindeki öğretim görevlileri,
yalnızca hadis alanında değil, İslâmi disiplinlerin diğer alanlarında da modernist yaklaşımlarıyla dikkat çekmektedir. Biz bu çalışmamızda, hadis ve sünnet
konusunda eleştirel yaklaşımlarıyla tanınan, modernist çizgiye yakın duran ve
görüşlerini ciddi bir yayın faaliyeti ile ortaya koyan Hayri Kırbaşoğlu’nun görüşlerinin bazılarının eleştirisini sunacağız. Özellikle bu alanda yayınladığı üç
eser çerçevesinde; İslâm Düşüncesinde Sünnet, İslâm Düşüncesinde Hadis
Metodolojisi ve Alternatif Hadis Metodolojisi adlı kitapları bağlamında
konuyu ele alacağız. Geleneği, hadis usülünü, geleneksel hadis ve sünnet
yorumunu eleştirel bir okumaya tâbi tutan Kırbaşoğlu üzerinden hem modern
zihnin geleneğe bakışını irdelemeye çalışacak hem de bu eleştirinin eleştirisini
yapmaya, haksız olduğu yönlerini ortaya koymaya çalışacağız.
12
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
FIKHIN YENİDEN KEŞFİ
Khalil Abdur-Rashid
Marmara Üniversitesi, Tasavvuf, Master
The science that has always governed and revolutionized Islamic
societies for centuries is fiqh, a system of ritual worship combined
with Islamic social sciences. When a new social problem arose, the
fiqh had the responsibility of solving it by producing a solution
in the form of a fatwa, even though adherence to that solution
was not socially binding. He gathered all the facts surrounding
the issue, and then, applying the known fiqh, used reasoning to
find a solution. In many cases, the solution yielded a new social
practice. This produced societal evolution, which yet again brought forth new problems for further investigation. As such, fiqh
displayed dynamism in that it produces an Islamic society, and in
turn that Islamic society then produces more fiqh. However, after
the Enlightenment period, there was a rift in European philosophy,
which sought to permanently displace religion, viewing it as obsolete, backwards, and a distorting of knowledge. The Encyclopedia
Britannica, beginning with the Ninth Edition, became the vehicle
which attempted to replace the Bible and religion in general. Later,
Western social sciences were given primacy in regulating society,
as reason was viewed as the ultimate source of knowledge. With
the colonizing of the Muslim world and the dismantling of the
Islamic educational system, fiqh was replaced with Western social
sciences. Utilizing a different epistemology and ontology, Western
social sciences attempted to reform the Islamic world under the
banner of modernization. Instead, it left much of the Muslim world
in a state of schizophrenia, for the removal of fiqh caused a loss
of Islamic identity. The solution proposed here is the revival and
continued development of fiqh for the vital project of restoring
Muslim societies.
A
T
Ö
L
Y
E
13
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
FARABİ’DE BİLGİ VE KESİNLİK
Mehmet Özturan
İstanbul Üniversitesi, Felsefe ve Din Bilimleri,
Doktora
A
T
Ö
L
Y
E
Bu sunumda İslam Filozofu Fârâbî’nin ‘bilgi’ tanımı ele alınarak bilgi ile kesinlik arasında kurmuş olduğu ilişki serimlenecek ve bir ‘bilgi’ye eklemlenecek ‘kesin’ olma
vasfına ait şartlar açıklanacaktır. Zira ‘kesinlik’ (yakîn) problemi felsefenin en merkezî
problemlerinden biridir. Bu problem, ‘bilgi ve varlık’, ‘zihin ve gerçek’, ‘bilen ve
bilinen’ kavram çiftlerini meselenin odağına yerleştirmektedir. Nitekim ‘yakîn’ kavramı hem bilinenin bir niteliği hem de bilen öznenin nefsâni durumunun bir niteliği
olarak kullanılmaktadır.‘Yakîn’ kavramının İslam dünyasının ilk büyük mantıkçısı olan
Fârâbî’de nasıl ele alındığı sadece konunun öneminden değil ayrıca filozofun meseleye
ayrı bir önem atfetmesi nedeniyle de inceleme konusu olarak tercih edilmiştir. Çünkü
Fârâbî, Şerâitu’l-Yakîn adlı eseriyle bu konuda müstakil bir risale yazmış olan ilk filozoftur. Ona göre insanın mutluluğu, teorik aklın tam bir olgunluğa erişmesi ile mümkün
iken bu ancak felsefî bilgi ile gerçekleştirilebilir. Bu durumda felsefî bilgiyi diğer bilgi
türlerinden ayıran en temel vasıf ‘yâkînî bilgi’yi elde etmek amacını gütmesidir. O
halde insanî hikmet olan felsefenin teorik yönünün değeri şüphesiz kesinlik iddiasına
ve gerçeğin insan zihnine konu edilebileceği kabulüne yaslanmaktadır.
Modern epistemolojide kullanılan bilgi tanımları ve bu disiplinin kavramsal şemaları
açısından Fârâbî’de bilgi teorisini ele alma amacı filozofun bu gün için de anlaşılır
olduğunu varsaymakta, en azından filozofun insan türüne ait olan bilme tarzını ortaya
koyma gayesini dikkate almaktadır. Çünkü filozof ilahî değil yukarıda da belirttiğimiz
gibi insâni hikmetin nasıl yapılacağı ile ilgilenmektedir.
‘Fârâbî’de Bilgi ve Kesinlik’ konulu çalışmada filozofun Şerâitu’l-Yakîn kitabı esas alınacaktır. Zira amacım ‘yakîn’ kavramının tanımını Şerâitu’l-Yakîn’ de birer şart olarak
sunulan fakat aslında ‘bilgi’nin tanımını veren unsurların sayım ve yorumunu yapmak ve
bu tanımın kavramsal çerçevesinin ‘Kitâbu’l-Burhân’da nasıl belirdiğini tesbit etmektir. Bu
bakımdan ‘Kitâbu’l-Burhân’ başlıca kaynaklarımdan biri olacaktır. Fârâbî’yi doğru okuma
amacıyla en çok da ‘Teâlîku İbn Bacce ala Kitâbi’l-Burhân’ adlı eseri kullanılarak İbn
Bacce’nin yorumları dikkate alınmalıdır. Zira İbn Bacce bu eser ile ilgili açıklamaları genel
olarak Fârâbî’nin diğer mantık eserlerinden özetlemeler yoluyla yaptığı için hem otantiteyi
korumuş hem de filozofu kendi düşünceleriyle şerh etme yolunu seçmiştir. Şerâitu’l-Yakîn
ve Kitâbu’l-Burhân adlı eserde geçen terimleri açıklarken filozofun diğer mantık eserlerine
çapraz atıflar konu günümüz modern epistemoloji terimleriyle ‘güncellenecektir.
14
21 Haziran 2008 Cumartesi
GELENEK VE
MODERNLEŞEN
TOPLUMSAL
DÜŞÜNCESİ ATÖLYESİ
Yöneten: Enes Kabakçı
Adem Başpınar:
Baykan Sezer Düşüncesinin Yerli Sosyolojinin İmkanı ve Zaafları Açısından Değerlendirilmesi
Ali Kaya:
Nurettin Topçu’da Toplum Düşüncesi
Murat Şentürk:
Said Halim Paşa’nın Sosyolojisi
Yunus Kılıç:
Osmanlı’da Geleneksel Tarih Yazıcılığından Modern Tarih
Yazımına Geçiş Çabası: Tarih-i Osmanî Encümeni
Halil İbrahim Erol:
Maduniyet Çalışmaları Tarihi Anlamlandırmak İçin Bir Alternatif Sunuyor mu?
15
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
BAYKAN SEZER DÜŞÜNCESİNİN YERLİ
SOSYOLOJİNİN İMKANI VE ZAAFLARI
AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Adem Başpınar
İstanbul Üniversitesi, Sosyoloji, Master
ÖZET GELECEK
A
T
Ö
L
Y
E
16
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
NURETTİN TOPÇU’DA TOPLUM DÜŞÜNCESİ
Ali Kaya
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyoloji, Doktora
Bu sunumda, Nurettin Topçu’nun en temel eseri olan İsyan
Ahlakı’ndan yola çıkarak sosyolojik anlayışı ele alınacaktır. İsyan
Ahlakı’nda Topçu’nun sosyal teorinin en netameli tartışmalarından
biri olan toplum-birey dikotomisine özgün açılımlar getirdiği iddia
edilecektir. Topçu ie ilgili yapılan çalışmalarda İsyan Ahlaki eseri bir
ahlak felsefesi olarak değerlendirilmekte, sosyal teoriye yönelik satır
aralarındaki imaları ve göndermeleri ihmal edilmektedir. Topçu İsyan
ahlakı çalışmasında toplumun birey üzerindeki beliryeciliğini abartan
“sosyolojist” Durkeheim’i eleştirmektedir. Bu yönüyle Nurettin
Topçu, Türk Sosyolojisinin hakim ekolü olan Durrkheimciliğin dışında değerlendirilmesi gereken bir sosyologtur. Zira sonraki çalışmalarında Topçu, benzer eleştirilerini Durkheim ekolünün Türkiye’deki en
önemli temsilcisi Ziya Gökalp’a yöneltmektedir. Dolayısıyla Topçu
aşırı bireycilik ve sosyolojism arasında bir noktada durarak toplumbirey ilişkisini Türk sosyoloji geleneğinde en sıhhatli ele alan düşünürlerden biri, belki de ilkidir.
A
T
Ö
L
Y
E
17
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
SAİD HALİM PAŞA’NIN SOSYOLOJİSİ
Murat Şentürk
İstanbul Üniversitesi, Sosyoloji, Master
ÖZET GELECEK
A
T
Ö
L
Y
E
18
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
OSMANLI’DA GELENEKSEL TARİH
YAZICILIĞINDAN MODERN TARİH
YAZIMINA GEÇİŞ ÇABASI: TARİH-İ
OSMANÎ ENCÜMENİ
Yunus Kılıç
İstanbul Üniversitesi, Tarih, Master
Osmanlı’da çağdaş tarih yazıcılığı teşebbüsü ilk defa olarak 1909
senesinde çıkarılan bir iradeyle kurulan Tarih-i Osmanî Encümeni ile
başlamıştır. Bu encümen Osmanlı “aydınlanmasının” doruk noktasını
teşkil eden II. Meşrutiyet döneminin bir ürünü olarak göze çarpmaktadır. Daha ziyade Batı tarih yazıcılığı normlarına göre tafsilatlı ve
bütüncül bir Osmanlı tarihi yazmak hedefinde olan encümen bunu
başaramamakla birlikte ilk defa arşiv belgelerine dayalı önemli çalışmalar yapmış ve bu anlamda günümüze kadar gelen bir etki yapmış
bir nevi “gelenek” meydana getirmiştir. Son Osmanlı vakanüvisinin
(Abdurrahman Şeref Bey) encümenin ilk başkanlığını yapmış olması
gibi ilginç noktaları barındıran bu tecrübe daha sonra Türk Tarih
Kurumu adıyla yaşamına devam etmiş ve günümüze kadar gelen
Belleten dergisini çıkarmıştır. Kuruluş Osmanlı Dönemine tekabül
eden yıllarında ise Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası adıyla bir
süreli yayın neşretmiştir. Dönemin önemli tarihçilerini de bünyesinde
yetiştiren Tarih-i Osmanî Encümeni gerek kendi içindeki çelişkiler
ve sıkıntılar gerekse de iktidarla ilişkisi ve sonrasında bıraktığı etkiler
itibariyle esaslı bir incelemeye değer bir konudur. Bununla birlikte
Osmanlı geleneksel tarih yazıcılığı ile bir karşılaştırma imkânının varlığı meseleyi daha farklı bir boyuta taşıyacaktır.
A
T
Ö
L
Y
E
19
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
MADUNİYET ÇALIŞMALARI TARİHİ
ANLAMLANDIRMAK İÇİN BİR
ALTERNATİF SUNUYOR MU?
Halil İbrahim Erol
Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü
A
T
Ö
L
Y
E
Son yıllarda postkolonyal teori ve çalışmalarının etkisiyle bir grup Hintli Marksist akademisyen “Subaltern studies” adlı bir program benimseyerek özellikle Hindistan ve Güney Asya bağlamında çalışmalar yapmaya başladı. Hintli şair Rabindranath Tagore’dan
esinlenen bu akademisyenler Ranajit Guha önderliğinde “Subaltern Studies” (Madun
Çalışmaları) adlı birçok ciltten oluşan bir yayın hazırladılar. Ranajit Guha’nın yanı sıra
bu akademisyenlerin en önemlileri Gayatri Chakravorty Spivak, Dipesh Chakrabarty,
Gyan Prakash, Partha Chatterjee. Bu akademisyenler çoğunlukla Edward Said’den etkilenmiştir. Çalışmalarında odaklandıkları daha çok toplum içinde ast konumda bulunan
köylüler, işçiler, kadınlar vb. ve bunların da sosyal ve politik değişimlerdeki rollerini ön
plana çıkarmayı amaçlayan bir tarih yazımı olmuştur. Bunu özellikle daha gözle görülebilir
olan toplu gösteriler ve ayaklanmalar üzerinden yapmaya çalışmaktadırlar.
Mamafih bu akademisyenlerin böyle bir çalışmayı yaparken en başından beri yaşadıkları ve hiçbir zaman da aşamayacak gibi gözüktükleri sorunlar ve ikilikler mevcuttur.
Bunların en önemlilerini zikretmek gerekirse bu akademisyenlerin hemen hepsi aslen
Hintli yahut Asyalı olsalar da “Batılı” ve tamamen “modern” bir eğitimden geçmiş
olmalarıdır. Zaten hâlihazırda hemen hepsi Amerika ve İngiltere’deki üniversitelerde
görev yapmaktadır. Bunun neticesinde de kendilerinin de birçok yerde kabul ettiği
gibi çalıştıkları ve “en azından” Tarih’te seslerini duyurmaya çalıştıkları ast grupların
incelemesini yaparken bu insanlara özgü veya onları bir zamanlar sömürgeleştirmiş
“Batı”nın kullandığı dili ve onun verdiği eğitim formatını, bakış açısını kullanmaları
olmuştur. Bütün çabalarına rağmen henüz bu başa çıkılması zor ironik durumun üstesinden gelememiş ve aşamamışlardır.
Adı geçen Hintli akademisyenlerin açtığı yol “gelişmiş” toplumların içindeki ast gruplar ile
dünyanın başka bölgelerindeki daha önce kolonileştirilmiş toplumlardaki madun insanların
bu paralelde çeşitli akademisyenler tarafından çalışılmaya başlamasına sebep olmuş ve özellikle postkolonyal teorinin yöndeşliğinde epey bilinir ve çalışılır bir alan haline gelmiştir.
Tarih yazımında bu ve buna benzer çalışmalar her geçen gün daha da kendini hissettirmeye
başlamıştır. Bunlar arasında feminist eleştiri de önemli bir yere sahip görünmektedir.
Ancak bu çalışmaları yaparken karşılaşılan bahsi geçen sorunlar ve daha başka sorunlar
madun çalışmalarına büyük bir kısıtlama getirmektedir. Son yıllarda madun çalışmalarının Tarih yazımı bağlamında bir çığır mı açtığı, Tarih yazımına yeni bir yön mü getirdiği
yoksa bu yönde atılmış somut bir adım olarak cesaret verici bir gelişme mi olduğu
cevabını arayacağımız sorulardan olacaktır. Asıl temel sorumuz ve can alıcı olan nokta
ise bu ve benzer çalışmaların Tarih yazımı bağlamında şimdiye kadar yapılmış ancak
birçok yönden eksik kalmış çalışmalar için bir alternatif sunup sunmadığı olacaktır.
20
21 Haziran 2008 Cumartesi
ÇERÇEVE KONFERANS
Prof. Dr. Alpaslan Açıkgenç
Tarihte Bilgi Gelenekleri ve İslam Bilgi Geleneği
21
22
II. GENÇ
AKADEMİSYENLER
BULUŞMASI PROGRAMI
20-22 Haziran 2008 / Kartepe
23
20 Haziran 2008 Cuma
15:00
17:00
18:00-19:00
19:00-19:30
19:30-21:00 Hareket
Varış
Akşam Yemeği
Açılış Konuşmaları
Açılış Konferansı: Prof. Dr. Recep Şentürk
Fıkıh ve Sosyal Bilimler Geleneğimiz
21 Haziran 2008 Cumartesi
09:00-10:00 10:30-12:00 12:00-13:30
13:30-16:00
13:30-16:00
17:00-18:30
19:00-20:00
20:00-22:00
Konferans: Prof. Dr. Numan Kurtulmuş
Entelektüel Bağımlılığı Aşmak: Sebahattin Zaim Örnekliği
1. Panel: Gelenek ve Modern Arasında
Yöneten: Cengiz Tomar
Enes Kabakçı, Pozitivizmin Türkiye’ye Girişi ve Siyaset Üzerine Etkisi
Murat Çemrek, Post-Modernizmin Dayanılmaz Cazibesi: Müslümanların Post-Modern Bilgi Teorisine Yaklaşımları ve Otantik Bir Bilgi Teorisi İnşasının İmkanları
İbrahim Halil Üçer, Kültür Ve Medeniyetlerde Bireyselleşme İlkesi Olarak Gelenek Ve Hafıza
Öğlen Yemeği
İslam İlimleri Geleneği Atölyesi - I
Yöneten: Murtaza Bedir
Taha Boyalık, Anlam Kavramına Kategorik Bir Yaklaşım: İslam Düşüncesinde Tefsir-Tevil Ayrımı
Mehmet Çiçek, Modern Zamanda Bilimsel Bilgi ve Bir Bilim Adamı Olarak Müfessir
Hamdi Çilingir, Modern Bir Zihniyetin Gelenek Okuması: Hadis Istılahları ve Hadis Tarihine Yeniden Bir Bakışın Analizi
Khalil Abdur-Rashid, Fıkhın Yeniden Keşfi
Mehmet Özturan, Farabi’de Bilgi ve Kesinlik
Tarih ve Modernleşen Toplumsal Düşünce Atölyesi
Yöneten: Enes Kabakçı
Adem Başpınar, Baykan Sezer Düşüncesinin Yerli Sosyolojinin İmkanı ve Zaafları Açısından Değerlendirilmesi
Ali Kaya, Nurettin Topçu’da Toplum Düşüncesi
Murat Şentürk, Said Halim Paşa’nın Sosyolojisi
Yunus Kılıç, Osmanlı’da Geleneksel Tarih Yazıcılığından Modern Tarih Yazımına Geçiş Çabası: Tarih-i Osmanî Encümeni
Halil İbrahim Erol, Maduniyet Çalışmaları Tarihi
Anlamlandırmak İçin Bir Alternatif Sunuyor mu?
Çerçeve Konferans Prof. Dr. Alpaslan Açıkgenç
Tarihte Bilgi Gelenekleri ve İslam Bilgi Geleneği
Akşam Yemeği
Sosyal Aktivite
22 Haziran 2008 Pazar
24
09:00-10:30 11:00-13:00
11:00-13:00
13:00-14:00
15:00-17:00
17:30-18:00
19:00 2. Panel: Değişen Varlık ve Bilim Anlayışı
Yöneten: Tuncay Zorlu
Fatih Tetik, Bilim Tarifinin Tanzimattaki Dönüşümü: Ulum-ı Tıptan Fünun-ı Tababete
Yücel Aşıkoğlu, Osmanlı Ulemasının Âlem Tasavvuru ve Modern Evren Anlayışıyla Karşılaşmalar
M. Zahid Tiryaki, Düşünce ve Hayat: Nitelikli Bir Düşünme Faaliyetinin Temel Unsurlarına Dair Bazı İlk Tespitler
İslam İlimleri Geleneği Atölyesi - II
Yöneten: Recep Şentürk
M. Fatih Kılıç, Cumhuriyete Geçiş Döneminde Türkiye’de İslâm Felsefesi Algısı
Mehmet Fatih Arslan, Üç Tarz-ı Telakki: İslam Felsefesinin Çağdaş Algılanma Biçimleri
Ayşe Betül Dönmez, Bilim ve Ahlak
Hacı Bayram Başer, İslam Bilimi Tartışmaları ve Tasavvuf’un Yeri: Klasik Dönem ve Yeni Dönem İslam Bilimi Tartışmalarına Sufilerin Bakışı
Cennet Ceren Öztürk, İslâmî Geleneğimizde İlimler Tasnifi
Muhammed Özmen, Ebû Ubeyd Kâsim b. Sellâm’in Çeşitli Iktisadi Görüşleri
Sosyal ve Beşeri Bilimler Geleneğimiz Atölyesi
Yöneten: ???
Yusuf Alpaydın, Türkiye’de İslam İktisadı Arayışları:
Sabahattin Zaim’in Çalışmaları
Eyüp Taşöz, Geleneğin Bellek Olarak Okunması
Mustafa Kömürcüoğlu, İslam Şehri Tartışmaları: Batı Dışında Bir Şehir Var mı?
Berat Açıl, Geleneği Eleştirerek Devam Ettirmek: Hüsn-ü Aşk’ta Anlatıcı Olarak Gelenek
Ali Aslan, Modernitenin Ötesinde Bir “Uluslararası İlişkiler Teorisi” Var mı?
Öğlen Yemeği
Çerçeve Konferans, Prof. Dr. Tahsin Görgün
Çağdaş Dünyayı Yorumlamada İslam İlim Geleneğinin Bize Sağladığı İmkânlar
Kapanış ve Değerlendirme
Hareket
25
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
P
A
N
E
L
26
22 Haziran 2008 Pazar
PANEL
DEĞİŞEN VARLIK VE
BİLİM ANLAYIŞI
Yöneten: Tuncay Zorlu
Fatih Tetik:
Bilim Tarifinin Tanzimattaki Dönüşümü: Ulum-ı Tıptan Fünun-ı
Tababete
Yücel Aşıkoğlu:
Osmanlı Ulemasının Âlem Tasavvuru ve Modern Evren Anlayışıyla Karşılaşmalar
M. Zahid Tiryaki:
Düşünce ve Hayat: Nitelikli Bir Düşünme Faaliyetinin Temel
Unsurlarına Dair Bazı İlk Tespitler
27
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
BİLİM TARİFİNİN TANZİMATTAKİ
DÖNÜŞÜMÜ: ULUM-I TIPTAN FÜNUN-I
TABABETE
Fatih Tetik
Marmara Üniversitesi, Tarih, Master
P
A
N
E
L
Osmanlı devletinin XVIII. yüzyılın başından itibaren hali hazırdaki
sistemin yeni gelişmelere cevap vermemesi dolayısıyla yeni dünya
düzeni ile ilişkiye girilmek durumunda kalınmış, ülke dışına gönderilen sefirler ve yurtdışından getirilen bilirkişiler aracılığı ile mevcut
padarigmada yeni düzenlemelere gidilmiştir. Yeni düzende ortaya
çıkan teknik ve bilimsel gelişmelerin ülke dahiline alınması Osmanlı
devlet yöneticileri tarafından ilk çare olarak düşünülmüş, askeri alanda başlayan dönüşüm kısa zamanda diğer alanlarda da aksülamel
yapmıştır. Osmanlı idarecilerince bilim ve maarif, “ilerleme”nin o
karşı konulmaz gücüne ulaşmada iki önemli efsunlu kelime olarak
mütalaa edildiğinden Osmanlı devletinin değişen sistemi bu iki güç
üzerine inşa edilmeye çalışılmıştır.
Hem askeri ve teknik alanda gerçekleşecek terakki ile “düvel-i muazzama” denilen devletler arasında hak edilen yeri alabilmek, hem
de medeni olmamanın yabancı işgaline davet eden etkisinden kendisini kurtarabilmek amacıyla bilim ve teknik alanındaki değişimlerin
ithali son tahlilde kadim dönem dünya tasavvuru ile çatışmış, ikili
yapı kurumundan zihinlere kadar kendisini hissettirmiştir. Bu çalışma
Osmanlı tarihinde büyük bir kırılma olarak görülebilecek olan Tanzimat dönemi yeniden yapılanmasının genelde ilim, özelde ise tıp
bağlamındaki izdüşümünü esas alıp, bugünde devam eden şizofrenik
duruşun “kök padarigma”sı gibi görülebilecek olan dönemin hadiselerine dikkat çekmeyi amaç edinmektedir.
28
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
OSMANLI ULEMASININ ÂLEM
TASAVVURU VE MODERN EVREN
ANLAYIŞIYLA KARŞILAŞMALAR
Yücel Aşıkoğlu
Marmara Üniversitesi, Dinler Tarihi Bölümü,
Master
Bu konuşmada seçilmiş metinler üzerinden Osmanlı toplumunda
âlem tasavvuru incelenecek ve modern evren anlayışlarının âlimler ve
arifler tarafından nasıl karşılandığı ele alınacaktır. Sonuç bölümünde
klasik âlem tasavvurunun sunabileceği imkânlar tartışılacaktır: Klasik
tasavvur ile modern bilimler arasında çatışma zorunlu mudur, yoksa
aralarında bir tamamlayıcılık ilişkisi kurulabilir mi?
Evren, her nasıl olursa olsun, bilinçli bir yaratılış ile meydana geldiği kabul edildiğinde zorunlu olarak, sırf işleyişi anlaşılmaya çalışılan
bilimsel ve mekanik bir araştırma nesnesi olmaktan çıkacak ve yorumlanması ve ilişki kurulması gereken bir sanat eserine dönüşecektir. Dolayısıyla modern bilimin elde ettiği sonuçlar eksik bir evren
görüntüsü çizer. Ancak işleyiş tarzı, konusu ve yöntemleri açısından
sınırlarını kabul etmiş bir bilim anlayışı farklı bilgi türleriyle uyumlu
bir ilişki geliştirebilir. Bu tür bir bilim evrensel ilkeler öne sürme
iddiasını sürdürebilir ve farklı kültürlerden gelen insanlar tarafından
paylaşılıp aktarılabilir. Konuşmamızın temel çerçevesi bu şekilde
belirlenmiştir.
P
A
N
E
L
29
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
DÜŞÜNCE VE HAYAT:
NİTELİKLİ BİR DÜŞÜNME FAALİYETİNİN
TEMEL UNSURLARINA DAİR BAZI İLK
TESPİTLER
M. Zahid Tiryaki
Marmara Üniversitesi, İslam Felsefesi, Doktora
P
A
N
E
L
Tarihsel malzemenin bizzat bir malzeme olması itibariyle tedavülde
olması, en azından düşünce ile uğraşan, uğraştığını söyleyen ve düşünmeye çalışan insanlarca bilinmesi, bir toplumun içinde bulunduğu
felsefi ve fikri zaafın bertaraf edilmesi için yeterli olmamaktadır. O
halde burada bazı sorular akla gelmektedir:
Acaba nitelikli bir şekilde düşünebilmek için metinlerde müşahhas
bir biçimde karşımızda duran düşünce malzemelerinin ve muhtevasının ötesinde bazı şartlar mı gerekmektedir? Eğer cevabımız olumlu ise biz bu metin dışı şart ve unsurları nereden ve nasıl tedarik
edeceğiz? Gerçekten ifade edildiği gibi bu şartlar tamamen metin
dışı unsurlar mıdır? Metinler karşısında tamamen bağımsızlığımızı ilan
etmek söz konusu düşünme zaafını aşma noktasında bize bir imkân
ve ufuk verebilir mi? Yoksa nereden başlayacağımız noktasında tarihi
miras ve metinler bize bir kapı aralar mı? Bir düşünce geleneği ve
metinler silsilesi ile irtibatımızı anlamlı bir zemine oturtabilecek bir
kelime ve kavramlar öbeğimiz, ifade şeklimiz var mı? Bu şeklin tespiti
noktasında bir düşünce geleneğinin ve düşünce geleneği içerisinde
varlık kazanmış temel bazı isimlerin ve bunların eserlerinin bize bir
katkısı olabilir mi? Metinler bize sınırsız teslimiyeti mi yoksa başka
bir şeyi mi işaret ediyor?
Bu ve benzeri sorular ekseninde gelişme kaydeden yazı, İslam ve
batı düşüncesinden bazı temsilci metinlerin, söz konusu sorulara cevap verebilme imkânlarının ve bu imkân cihetinin mahiyetini, şartlarını
tespit etmeye yönelik bir okuma ve tahlili öngörüyor...
30
21 Haziran 2008 Cumartesi
İSLAM İLİMLERİ
GELENEĞİ ATÖLYESİ - II
Yöneten: Recep Şentürk
M. Fatih Kılıç:
Cumhuriyete Geçiş Döneminde Türkiye’de İslâm Felsefesi
Algısı
Hacı Bayram Başer:
İslam Bilimi Tartışmaları ve Tasavvuf’un Yeri: Klasik Dönem ve
Yeni Dönem İslam Bilimi tartışmalarına Sufilerin Bakışı
Mehmet Fatih Arslan:
Üç Tarz-ı Telakki: İslam Felsefesinin Çağdaş Algılanma Biçimleri
Ayşe Betül Dönmez:
Bilim ve Ahlak
Cennet Ceren Öztürk:
İslâmî Geleneğimizde İlimler Tasnifi
Muhammed Özmen:
Ebû Ubeyd Kâsim b. Sellâm’in Çeşitli Iktisadi Görüşleri
31
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
CUMHURİYETE GEÇİŞ DÖNEMİNDE
TÜRKİYE’DE İSLÂM FELSEFESİ ALGISI
M. Fatih Kılıç
İstanbul Üniversitesi, İslam Felsefesi, Master
A
T
Ö
L
Y
E
32
Osmanlı medrese eğitiminde, bahusus mantık ve diğer felsefi disiplinler, yüzyıllarca devam ede gelen bir felsefe geleneği çerçevesinde
okutulmaktaydı. Tesmiyeye ilişkin farklı yaklaşımlar parantez içine
alındığında söz konusu gelenek İslâm felsefesi olarak adlandırılabilir.
Osmanlının eğitim reformları neticesinde ortaya çıkan ve bir açıdan bakıldığında dönemin üniversitesi olarak değerlendirilebilecek
Dârü’l-Fünûn’da İslâm felsefesine ilişkin disiplinlerin okutulduğu bilinmektedir. 1933 üniversite devrimiyle birlikte Türkiye’de felsefenin
yeniden inşâ edilmesi çabaları neticesinde felsefeye yönelik algı da
değişmiş ve İslâm felsefesi disiplini hakkında farklı yaklaşımlar ortaya
çıkmıştır. Üniversite devrimini gerçekleştiren irâde için felsefeye ilişkin algı, daha çok dönemin popüler ideolojisi olan positivism üzerinden gerçekleşmiştir. Söz konusu yaklaşım biçimi, kurumsal anlamda
daha etkin ve belirleyici olduğundan Türkiye üniversitelerindeki ders
programlarında İslâm felsefesi önceki önemini yitirmiştir. Sunumda,
devrimin öncesi ile sonrasında İslâm felsefesinin farklı çevrelerde nasıl
algılandığını ele alacağız.
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
İSLAM BİLİMİ TARTIŞMALARI VE
TASAVVUF’UN YERİ: KLASİK DÖNEM
VE YENİ DÖNEM İSLAM BİLİMİ
TARTIŞMALARINA SUFİLERİN BAKIŞI
Hacı Bayram Başer
İstanbul Üniversitesi. Tasavvuf Tarihi, Master
Bu konuşmanın ilk bölümünde, er-Risâle, el-Lüma’, Keşfu’l-mahcûb
gibi seçilmiş tasavvuf klasikleri üzerinden İslam ilimler atlasının tamamlanmaya başladığı Hicrî 4. asırda temel eserleriyle bu atlasın
içinde yeni yeni yer almaya çalışan Tasavvuf’un “ilim” anlayışını ve
bu çerçevede Fıkıh, Kelam ve Hadis ehlinin sufilere karşı oluşturduğu tezler ele alınacaktır. Söz konusu klasiklerin ilim tasnifleri ve diğer
İslam ilimlerine bakışları tartışılacaktır. Ayrıca bu dönem için âlim-ârif
farklılaşmasının sonraki dönemlere göre belirgin olup olmadığı da
sorgulanacaktır.
A
T
Ö
L
Y
E
Konuşmanın ikinci bölümünde İbn Arabî ve Sadreddin Konevî ile
gelişen yeni dönem tasavvuf anlayışı içerisinde “ilim” düşüncesinin
yapısı ve bu düşüncenin klasik dönem ile bağlantısı üzerinde durulacaktır. Sonuç bölümünde ise Tasavvuf’un bir “İslam ilmi” olarak
değeri ortaya konacaktır.
33
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
ÜÇ TARZ-I TELAKKİ: İSLAM
FELSEFESİNİN ÇAĞDAŞ ALGILANMA
BİÇİMLERİ
Mehmet Fatih Arslan
İstanbul Üniversitesi, Felsefe ve Din Bilimleri,
Master
A
T
Ö
L
Y
E
Batılı kültür paradigmasının Türkiye’de resmi olarak benimsenmesiyle
birlikte geleneksel olana bakış radikal şekilde değişmiş ve geleneksel olan hızla kültürel/entelektüel etkinlik alanının dışına itilmiştir.
Özellikle Daru’l Fünûn’da yapılan üniversite reformunda bu yadsıma
somut bir biçimde gözlenebilir. İslam felsefesi de bu değişimden
payını almış ve resmî eğitim-öğretim faaliyetinin dışına itilmiştir. Aynı
şekilde İslam felsefesinin öğretimi ile meşgul olan akademisyenler ya
görevlerinden el çektirilmiş ya da pasif bir takım makamlara atanmıştır.
Tüm bu süreç sonunda, İslam felsefesine yönelik cumhuriyetin kuruluş döneminde üç ayrı bakış açısı oluşmuştur: İslam felsefesinin
geleneksel tarz-ı telakkisi üzere kabulünü temel alan İslamcı yaklaşım,
İslam felsefesini Türk felsefe etkinliğinin bir parçası olarak gören Türkçü yaklaşım ve İslam felsefesinin varlığını yadsıyan Batıcı yaklaşım.
Günümüzde ikinci bakış açısı etkinliğini kısmen yitirmiş görünmektedir. Ancak birinci ve üçüncü bakış açısının değişerek ve renklenerek
günümüze kadar geldiği söylenebilir.
Biz bu çalışmamızda söz konusu üç yaklaşımın günümüze değin izlerini sürerek hal-i hazırdaki durumlarını inceleyeceğiz. Temel hedefimiz
söz konusu yaklaşımların bilimsel ve/ya siyasi dayanakları ve bunlar
arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktır. Böylelikle mezkur bakış açıları
yordamıyla İslam felsefesinin günümüzdeki değerine ve “Yeni bir
İslam felsefesi” fikrinin imkânına dair bir zihinsel bir açıklığa kavuşulması umulmaktadır.
34
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
BİLİM VE AHLAK
Ayşe Betül Dönmez
Marmara Üniversitesi, İslam Felsefesi, Master
Günümüzde bilim ile ahlak arasında bir uçurum olduğu gözlenmektedir.
Bilim ile ahlak arasındaki ilişki nasıl ele alınmalıdır? Modern dönemde birbirinden bağımsız iki alan haline gelen bilim ile ahlak, İslam medeniyetinde çok
yakın bir ilişki içindeydi. Bu tebliğde İslam düşüncesi tecrübesinden yardım
alarak meseleyi değerlendirmeye çalışacağız.
Klasik dönem İslam düşüncesinde ahlak ilminin temelini oluşturan psikolojide
insanda nebatî, hayvanî ve insanî olmak üzere üç tür neftsen söz edilir. Her
nefsin ihtiyaçları uygun oranda karşılandığı takdirde ondan lezzet alarak insanı mutlu eder. Nebatî ve hayvanî nefs bedenî lezzetleri algılarken, insanî nefs
aklî lezzetleri algılamaktadır. Aklî lezzetler ise bilgi ve hikmet sahibi olmak
ile elde edilir ve diğer tüm lezzetlerden üstündür. İlk İslam filozoflarından
Farabi de mutluluğun özünü bilginin oluşturduğunu ifade etmektedir. Ahlakî
faziletleri nazarî ve amelî diye ikiye ayıran filozoflar, nazarî faziletler ile teorik
ilim dalları vasıtasıyla en yüce varlık olan Allah’ı bilmeyi kastetmişlerdir.
İnsan bu fazileti, fert ve millet için yararlı olanı araştırma çabası sonucunda
da elde edebilir. Bununla birlikte Kuran’da yeryüzünün halifesi olarak nitelenen insanın, akıl melekesine sahip olmakla büyük bir sorumluluk yüklendiği
belirtilmiştir. İnsan, aklını kullanmak suretiyle âlemdeki Allah’ın delillerini
araştırmaya yönelmiş ve böylece tabiat bilimleri gelişmiştir. Dolayısıyla bu
sorumluluk anlayışı bilimsel zihniyeti etkilemiştir. İslam medeniyetinin bilim
adamları tabiata karşı gösterdikleri tavrı ahlaki bir temelden almışlardır. İslam
dünya görüşünde ahlak ilmine göre geliştirilen bilimsel etkinlik yapma anlayışı
yine belli ahlak disiplini çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Günümüzde ise
bilim ile ahlakî sorumluluğun hiçbir ilişkisi olmadığını savunan bilim adamları
vardır. Hâlbuki mevcut çevre sorunlarının ortaya çıkmasında pozitivist ve
materyalist bilim anlayışının etkili olduğu aşikârdır.
A
T
Ö
L
Y
E
Bu sebeple hakkında deney ve araştırma yapılan tabiat ve bir parçası olan
insanın korunması gerektiği anlayışı gündeme getirilmeli, geleneksel bilim
anlayışımızın ahlakî temelleri yeniden ortaya konarak günümüz bilim adamlarının bu sorumluluğu hissetmesi sağlanmalıdır.
35
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
İSLÂMÎ GELENEĞİMİZDE İLİMLER
TASNİFİ
Cennet Ceren Öztürk
Marmara Üniversitesi, Tasavvuf, Master
A
T
Ö
L
Y
E
36
İslam tarihi boyunca her âlim, ilim kavramını kendi bakış açısına
göre tanımlamıştır. Örneğin Tirmizi için ilim özellikle hadis ilmidir.
Farabi’ye göre ise bütün ilimler felsefenin şubeleridir. İlim tanımlarına
bağlı olarak, ilimler tasnifi çalışmaları, âlimlerin ağırlık verdikleri ilim
dallarına ve tarihi şartlara göre değişiklik arzetmiştir. Biz de bu tebliğ
ile ilimler tasnifi çalışmalarının tarihi seyrini inceleyerek hem İslam’daki
ilim kavramının değişimi, hem de çeşitli ilim dallarına yönelmiş olan
İslam âlimlerinin ilimler tasnifi konusundaki farklı görüşleri hakkında
bilgi sahibi olacağız.
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
EBÛ UBEYD KÂSIM B. SELLÂM’IN
ÇEŞİTLİ İKTİSADİ GÖRÜŞLERİ
Muhammed Özmen
Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi
Eserlerinden anlaşıldığı kadarıyla Ebû Ubeyd, âdil bir hukuk toplumu hedefinden sapmamak için beşer hayatına bütüncül yaklaşan
İslâm’ın zihnî-ruhî hâkimiyetine öncelik tanımaktadır. Ebû Ubeyd III.
Yüzyılın başlarındaki maliye ve siyaset teşkilatının temel esaslarının
ıslah edilip, Kur’an ve Sünnet esas alınarak yeniden ihyâ edilmesi gerektiğini söyleyerek geleneksel değerlere sahip çıkmıştır. Ebû
Ubeyd rejimin siyasî-ahlakî düzenine, onun teknik ve idarî verimliliği
için gerekli olan şartlardan daha fazla önem vermektedir. Ebû Ubeyd
vergi politikalarının belirleyici olduğu istikrarlı ve âdil bir toplumsal
siyasî-iktisadî düzeni gerçekleştirmeyi hedeflemiştir.
A
T
Ö
L
Y
E
37
22 Haziran 2008 Pazar
SOSYAL VE BEŞERİ
BİLİMLER GELENEĞİMİZ
ATÖLYESİ
Yöneten: ???
Yusuf Alpaydın:
Türkiye’de İslam İktisadı Arayışları: Sabahattin Zaim’in Çalışmaları
Eyüp Taşöz:
Geleneğin Bellek Olarak Okunması
Mustafa Kömürcüoğlu:
İslam Şehri Tartışmaları: Batı Dışında Bir Şehir Var mı?
Berat Açıl:
Geleneği Eleştirerek Devam Ettirmek: Hüsn-ü Aşk’ta Anlatıcı
Olarak Gelenek
Ali Aslan:
Modernitenin Ötesinde Bir “Uluslararası İlişkiler Teorisi” Var
mı?
38
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
TÜRKİYE’DE İSLAM İKTİSADI
ARAYIŞLARI: SABAHATTİN ZAİM’İN
ÇALIŞMALARI
Yusuf Alpaydın
İstanbul Üniversitesi, Çalışma Ekonomisi, Doktora
İslam Medeniyetinde iktisadi alanla ilgili düşünceler fıkıh ilmi içerisinde varlığını devam ettirmiştir. Günümüzde de bu gelenek kısmen
sürmektedir. Ancak ekonomik aktivitenin giderek karmaşıklaştığı ve
çeşitlendiği, buna mukabil fıkıh eğitimi ve kurumlarının olmadığı günümüzde İslam toplumlarının iktisadi meseleleri Müslüman iktisatçılar
tarafından da ele alınmaya başlanmıştır. Özellikle Batılı eğitim alan
Müslüman iktisatçıların kapitalist ve sosyalist iktisat doktrinlerine
verdikleri cevapların bir araya gelmesiyle oluşmaya başlayan bu literatür daha bütüncül ve sistematik modellerin geliştirilmesiyle devam
etmektedir. Türkiye’de İslam Ekonomisi alanında teorik ve pratik
çalışmaların öncüsü modern iktisadı da iyi bilen Sabahattin Zaim’dir.
İslam Ekonomisi tartışmalarını yakından takip eden Zaim, İslam’da
borç verme, bankacılık, faiz, üretim, iççi hakları, servet dağılımı vb.
konulardaki düşünceleri ile bu tartışmalarda başlıca aktörlerden biri
olmuştur. 1960’lı yıllardan beri birçok ilmi ve eğitsel faaliyet gösteren Zaim düşüncelerini hayata geçirmek için siyasi ve sivil oluşumlarda da yer almıştır. Zaim’in metinlerinde İslam ortak pazarı, islam
ülkeleri arasında işbirlikleri ve insan yetiştirme gibi politik öneriler
ağırlıklı bir yer tutar. Bunun nedeni, İslam iktisadını hayata geçirecek
nesillerin yetişmesine katkıda bulunmak isteyişidir. Zira, İslam iktisadının önündeki en büyük engelin İslam toplumlarının yöneticileri
olduğunu düşünmektedir. Zaim’in “ülkeleri yöneten 5-10 kişidir,
nitelikli insanlar yetiştirmek gerekir” gibi sözlerine bakılarak o’nun
teorik çalışmaları ikinci plana atılmamalıdır. Zaim’in, bu sözleri söylerken bir yandan da faizsiz bankacılık üzerine teorik çalışmalarını
sürdürdüğü unutulmamalıdır. Bu tebliğde Türkiye’de İslam İktisadı Çalışmaları’nın kısa bir değerlendirmesi yapılacak ve Sabahattin
Zaim’in bu alandaki düşünceleri ele alınacaktır.
A
T
Ö
L
Y
E
39
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
GELENEĞİN BELLEK OLARAK
OKUNMASI
Eyüp Taşöz
Marmara Üniversitesi, Din Sosyolojisi, Master
Belleğin toplumsal olarak zamanın ve mekanın ortak kullanımı ve de
defalarca tekrarıyla sabitleştirilmiş “an”lar olarak geleceğe duygu ile
zihin formunda aktarımını kapsadığını, buna da gelenek hareketlenmesi dendiğini düşünmekteyim.
A
T
Ö
L
Y
E
40
Toplumun belleği demek kültürü yani kendine iletilen geleneği anlamına mı gelmektedir? sorusu temelinde değerlendirmeler olabileceği
öngörüsünü test etmeyi düşünmekteyim. Sözlü kültür, yazılı kültür
ve elektronik kültür serüveninde fikri ve toplumsal değişimlerin temel
kavramları olarak kültür, bellek, söz ve sözün yazısal teknolojiye geçişinin zihni etkilemesi ile sanal cemaat kavramlarını da ifade etmeyi
düşünüyorum.
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
İSLAM ŞEHRİ TARTIŞMALARI: BATI
DIŞINDA BİR ŞEHİR VAR MI?
Mustafa Kömürcüoğlu
Sakarya Üniversitesi, Siyaset Bilimi, Doktora
Şehir üzerine düşünenler şehir tipleri konularını da tartışmışlardır ve bugünkü
tartışmalara göre temelde iki tür şehirden bahsedilebilir. Bunlardan birincisi
kapitalist-batı şehirleridir. Diğerleri ise kapitalistleşmeyi başaramamış şehirlerdir. Birinci tip şehirlerin bir kimliği ve niteliği oldukları halde ikinci tip şehirler
başarısız bir taklit olduklarından özgünlüklerinden bahsedilemez. Fakat bu
dikotomi şehri anlamak için yeterli bir perspektif sunmaz, zira ne bugünün
şehrini ne de tarih boyunca şehri anlamak için yeterlidir. Nitekim yeni bir
şehir tipi olan sanayi şehri toplam 200 yıllık bir geçmişe sahiptir. Bununla
birlikte insanlar 10.000 yıl önce toprağa yerleşmişler ve dahi 5000 yıl
önce bir şehir organizasyonuna sahip olmuşlardır.
Bu durum şehri anlamak için farklı bir perspektifin kullanılmasını gerektirir. Bu
da medeniyet perspektifidir. Bilindiği üzere hem batı hem doğu dillerinde
şehir (Medine-civis) ile medeniyet (civilization) kelimeleri arasında yakın
bir ilişki vardır. Fakat bu semantik ilişkinin şüphesiz tarihsel bir boyutu vardır.
Zira yazının çıkışıyla ilişkilendirilen tarihi devirlerin başlangıcı aynı zamanda
medeniyetin ve şehrin çıkışıyla ilgilidir ve bunlar birbirinden ayrılmaz bir
bütün teşkil ederler.
A
T
Ö
L
Y
E
Buradan her medeniyetin bir şehir düzenine sahip olduğu sonucuna varabiliriz. Bununla birlikte medeniyet perspektifli olmayan ya da tek bir medeniyetin perspektifini benimsemiş olan görüşler bu öneriyi kabul etmeyeceklerdir.
Bizim bu bağlamdaki sorumuz bir İslam şehrinin olup olmadığıdır. Örneğin
Weber’e göre İslam şehri diye bir şehir yoktur. Diğer bazı yazarlar da
benzer görüşlere sahiptirler. Bu görüşlerin ortak özelliği İslam şehrini geleneksel tarım toplumu şehirlerinin basit bir varyasyonu olarak tanımlamalarıdır.
Çünkü gerek şehrin yapısı, yani mekan organizasyonu, gerek sosyal, siyasal
ve ekonomik ilişkiler organizasyonu bakımından İslam şehrinin bir özgünlüğü
yoktur. Bununla birlikte medeniyeti merkeze alan bakış açısı aynı kriterler
bakımından İslam şehrinin bir özgünlüğü olduğunu iddia edecektir.
İşte bu çalışma belli başlı şehir tiplemelerini ve tiplemeler yapılırken gözetilen kriterleri ele alacaktır. İkinci aşamada medeniyet perspektifi ele alınacak
ve bu perspektifin sunduğu imkânlara değinilecektir. Son aşamada bu perspektif bağlamında İslam şehrinin özgünlüğü tartışılacaktır.
41
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
GELENEĞİ ELEŞTİREREK DEVAM
ETTİRMEK: HÜSN-Ü AŞK’TA ANLATICI
OLARAK GELENEK
Berat Açıl
Boğaziçi Üniversitesi. Türk Dili ve Edebiyatı,
Doktora
A
T
Ö
L
Y
E
42
Hüsn ü Aşk eksenli olarak Osmanlı mesnevilerinde “anlatıcı olarak
gelenek” konusunda sunacağım bildiri, girişte “counter-discourse”
kavramından yola çıkarak Hüsn ü Aşk adlı mesnevisiyle Şeyh Galib’in
geleneği eleştirme, dönüştürme yoluyla yeniden gözden geçirdiğini
fakat aynı anda (mesnevi yazarak) özelde Mevlevi mesnevi geleneğini, genelde de Osmanlı mesnevi geleneğini devam ettirdiğini, bunun bir ıslah hareketi olarak okunabileceğini öne sürecektir. Bildirinin
asıl önemli kısmındaysa “anlatıbilim” (narratoloji) açısından Hüsn ü
Aşk’a yoğunlaşarak söz konusu mesnevide birçok anlatıcı kategorisi
(aşık, şair, hatif v.b.) olduğunu (ki bunlar yazılmıştır) benim de
bunlara ek olarak anlatıbilimde bir mini-kuram olduğunu düşündüğüm “anlatıcı olarak gelenek” mefhumunu irdeleyeceğim. Geleneğin
anlatıcı olarak nasıl mümkün olduğu, anlatıcı olarak geleneğin ortaya
çıktığı yerler, anlatıcı olarak geleneğin “anlatı ekonomisi”ne getirdiği
kolaylıklar, şairin böyle bir tasarrufta bulunmasının anlatıya ve mesneviye getirileri gibi konular bildirimde irdelenecektir.
II GENÇ AKADEMİSYENLER BULUŞMASI
MODERNİTENİN ÖTESİNDE BİR
“ULUSLARARASI İLİŞKİLER TEORİSİ”
VAR MI?
Ali Aslan
Delaware Üniversitesi, Siyaset Bilimi, Doktora
İslami geleneğin karşılaştığı modern meydan okumalardan birisi de
“uluslararası ilişkiler” düşüncesi alanında yaşanmaktadır. Bu alan, geleneğin yeniden üretilmesi tartışmalarında en az ilgiyi gören alanlarından birisidir. Bu durumun pratik alana yansıması da, İslami geleneğe
yaslanan kesimlerle bunun karsısında Avrupa modernitesinin düşünce
ve kurumsal formlarına dayanan kesimler arasında birçok konuda anlaşmazlık yaşanmasına rağmen “uluslararası ilişkiler” üzerine düşünme
ve eyleme geçme noktasında büyük oranda bir mutabakatın olmasıdır. Bu durumun en önemli sebeplerinden birisi İslami gelenekte
“uluslararası ilişkiler” düşüncesi üzerine çok kapsamlı bir birikimin olmamasıdır. Bu da gelenekte bu alanda yapılmış çalışmaların yeniden
yorumlanması ve günümüze taşınmasından daha çok, geleneğin felsefi ve ahlaki öngörüleri üzerinden sil bastan yeni bir düşünme tarzının
geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu çalışmada bu amaca yönelik
olarak, modernite ile günümüzde hakim olan “uluslararası ilişkiler”
düşüncesi arasındaki ilişki, ve bunun karşısında İslami bir “uluslararası
ilişkiler” düşüncesinin imkanları konuları tartışmaya açılacaktır.
A
T
Ö
L
Y
E
43
22 Haziran 2008 Pazar
ÇERÇEVE KONFERANS
Prof. Dr. Tahsin Görgün
Çağdaş Dünyayı Yorumlamada İslam İlim Geleneğinin Bize
Sağladığı İmkânlar
44
Download