Full Text

advertisement
Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 308-318
Hacı ÖNEN1
TABERÎ TEFSİRİNDE KELÂM KONULARI
Özet
Taberî (ö.310/922), Kelâm konuları ile ilgili tartışmaların doruk noktasına
ulaştığı bir çağda yaşadığı için kendi tefsirinde bazı ihtilaflı Kelâm konularını
incelemiştir. Ehl-i sünnet bir âlim olan Taberî, tefsirinde Kelâm konularını ele
alırken Ehl-i Sünnetin görüşlerini tercih etmiştir. Nitekim o, “ru’yetullah”ın
müminler için mümkün olduğunu ifade ederken bu tavrını ortaya koymaktadır.
Yine büyük günah sahibinin imandan çıkmadığını savunurken Ehl-i Sünnetin kabul
ettiği görüşe bağlı kalmaktadır. Taberî, tefsirinde Ehl-i Sünnetin görüşlerini
savunurken, zaman zaman bazı fırkaların düşüncelerini de eleştirmektedir. Yine o,
itikadî konularda selef düşüncesini savunmaktadır. Taberî, vech, yedullah gibi
Allah’ın haberî sıfatları konusunda yorum yapmaktan kaçınarak, selef akidesine
bağlı olduğunu göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Kelâm, Tefsir, Ehl-i sünnet, Fırka, Selef
THE MATTERS OF KALAM IN THE TABARI’S TAFSEER
Abstract
Taberî, examined the matters of kalam partly in his tafseer, because he lived
in period discused the matters of kalam dencely. When he examined the matters of
kalam, he prefer opinions of ahl al sunnah, because he is scholer of ahl al sunnah.
While he states the posssibility to the see of God (ruyatallah) for believer, he
presents his method. Besides, he alleged that commiting a big sin, he did not
remove someone from religion. so he prefer opinions of ahl al sunneh. He criticizes
the opinions of some different sects in his tafseer. Tabarî, defends the thought of
salaf in belief matters. Also Tabarî, didn’t interpret the attributes of God such as
face (vach) and hand (yad), bucause he is a faithful to faith of salaf.
Key Words: Kalam, Tafseer, Ahl al Sunneh, Sect, salaf
1
Yrd. Doç. Dr., Dicle Üniversitesi, Kur'an Okuma ve Kıraat, [email protected]
Taberî Tefsirinde Kelâm Konuları
GİRİŞ
Taberî, Kelâm ile ilgili konuların çokça tartışıldığı bir çağda yaşamış, bundan dolayı da
zaman zaman tefsirinde kelamî meseleleri incelemiş ve ele aldığı konular hakkında kendi
tercihini ifade etmiştir. Müfessir Taberî, bazen Kelâm ile ilgili konuları tefsirinde tartışmış,
gerekli gördüğü takdirde Cehmiyye, Kaderiyye gibi bazı fırkaların görüşlerini eleştirmiştir.
Her ne kadar Taberî, Camiu'l-Beyan adlı tefsirinde, zaman zaman Kelâm konularını ele
alsa da, söz konusu tefsir okunurken onun Kelâm konularına fazla yer vermediğini görmek
mümkündür. Bu durumun Taberî’nin akide konusunda selef düşüncesine bağlı olmasından
kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Taberî, kelâmî konularda selef düşüncesine bağlı olduğu için, Allah’ın haberî sıfatlarını
yorumlamaz, olduğu gibi kabul eder. Bilindiği gibi selef düşüncesinde Allah’ın haberî sıfatları
yorumlanmaz. Zaten Taberî'nin bu konudaki tavrı, kendisinin bu konularda selef akidesine sahip
olduğunu göstermektedir. Taberî, bu konudaki âyetleri sadece dil bilgisinin imkanlarını
kullanarak tefsir eder.2
Taberî, kelâmî konuları ele alırken, ehl-i sünnetin görüşlerini savunup, ehl-i sünnetin
görüşüne muhalif bir takım fırkaları eleştirmektedir. Söz gelimi “İman sadece söz ile tasdiktir.”
görüşünü savunan Cehmiyye fırkasını eleştirir. O, iman konusunda kalp ile tasdikin esas
olduğunu ifade eder.3
A. Taberî’nin Yaşadığı Çağda Kelâm
1. Tarihi Arka Plan
İslam düşünce tarihinde, hicrî birinci asırdan itibaren ihtilaflar ve farklı düşünce ekolleri
ortaya çıkmaya başlamıştır. Hz. Peygamberin yaşadığı dönemde henüz ihtilaflar ortaya
çıkmamıştı. “Hz. Peygamber'in vefatını takip eden siyasî ve ictimaî hadiseler Kelâm ilminin
doğuşuna geniş çapta tesir etmiştir.”4
İslam toplumunda ortaya çıkan ihtilaflar, farklı ekol ve fırkaların ortaya çıkmasına
sebep olmuştur. Camilerde farklı konularda yapılan tartışmalar sonucunda Kelâm ekolleri ortaya
çıkmaya başlamıştır.5 Hz. Osman’ın (ö.34/656) hilafetinin altıncı senesinden sonra dinî ve
siyasî olaylar birbirini takip etmiş, bu olaylar sonucunda farklı gruplar ortaya çıkmıştır.6
Özellikle Emevîler dönemi, akaid ve Kelâmla ilgili konuların enine boyuna tartışılmaya
başlandığı devirdir.7 Bu dönemde akılcı ve nakilci düşüncelerin temellerinin atılmaya başlandığı
ve farklı fikirlere sahip fırkaların su yüzüne çıktığı tarihi bir kesittir.8 Bu dönemde Şîa, Cebriyye
ve Mürcie gibi fırkalar ortaya çıktığı gibi, Hasan-ı Basrî (ö. 110 / 732) gibi âlimler sayesinde
Ehl-i Sünnet anlayışı da sistemleşmeye başlamıştır.9
Taberî, Camiu’l-Beyan ‘an Te’vili Ayi’l-Kur’an, Daru İhyai’t-Turasi’l-Arabî, Beyrut, b.t.y., VI, s. 356.
Taberî, Camiu’l-Beyan, I, s.135,136.
4 Şerafeettin Gölcük, Kelâm Tarihi, Kitap Dünyası Yay., Konya, 2000, s. 20.
5 W. Montgomery Watt, Kelâm Tarihi (Özet), Çev. Adnan Bülent Baloğlu, D.E.Ü. İ.F.D., X, 1988, s.120.
6 Şerafettin Gölcük, Kelâm Tarihi, s.21.
7 Şerafettin Gölcük, İslam Akaidi, Kitap Dünyası Yay. Konya,1997, s. 14
8 Ramazan Altıntaş, İslam Düşüncesinde İşlevsel Akıl, Pınar Yay., İstanbul, 2003, s.17.
9 Ramazan Altıntaş, İşlevsel Akıl, s.18.
2
3
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 308-318
309
Hacı Önen
Hicrî II. yüzyılda itikadî, ictimaî ve siyasî alanda meydana gelen olaylar ve Hasan
Basrî'nin meclisini terk ederek ayrı bir ilim halkası kuran Vasıl b. Ata (ö.131/753) önderliğinde
Mutezile düşüncesi ortaya çıkmıştır.10 Vasıl b. Ata, büyük günah işleyen kişinin durumu
konusunda Hasan Basrî ile anlaşmazlığa düşmüştür. Vasıl b. Ata'ya göre, büyük günah işleyen
kişi küfür ile iman arasında bir mertebededir.11 Bu tartışmadan dolayı o, Hasan Basrî'den
ayrılarak mutezilî fikirleri savunmaya başlamıştır.12
Hicrî III. yüzyılların başı ile IV. Yüzyılın başlarında akaid ve Kelâm ilmi alanında iki
büyük imam ortaya çıkmıştır: İmam Eşa'rî (ö.324/944) ve imam Maturidî (ö. 333/955).13 Eşa'rî
ve Maturidî ile birlikte ehl-i sünnetin de Kelâm ekolleri kurulup sistemleşmiştir.
2. Kelâmın Konusu ve Tanımı
İslam düşünce tarihinde mezhep ve düşünce ekollerinin birbirinden net bir şekilde
ayrıldığı konular genelde akide alanı olmuştur. Sözgelimi ru'yetullah, büyük günah, kader,
müteşabihat gibi konular insanları birbirinden ayırdığı gibi onların meselelere nasıl baktıklarını
da ortaya koyan meselelerdir. Sözgelimi Cebriyye, kader konusunda insan hürriyetini inkar
etmiş, insanın fiillerini zorunlu olarak işlediğini iddia etmiştir. Mutezile (Kaderiyye) ise, insanın
kendi fiillerinin yaratıcı olduğunu iddia etmiştir. Allah’ın insanın fiillerinin yaratıcısı olmadığını
iddia eden Mutezile, kaderi inkar yoluna gitmiştir.14
“Mütekaddimîn döneminde Kelâm ilmi, İslâm inançlarının anlaşılması ve korunması
için bir vesile olarak görülmüş, ulûhiyet, nübüvvet ve âhiret gibi Kelâmî bahisler reddiye
tarzında ve savunmacı bir yaklaşımla ele alınmıştır. Bu savunmalarda dönemin siyasi, sosyal ve
kültürel etkileri görülür. Bu çerçevede; klasik kelâmda ulûhiyet bahsinin yoğun bir şekilde
tartışılan konusu Allah’ın zatı, sıfatları ve fiilleri meselesi olmuştur.”15
“Felsefe ile ilişki sonucu Kelâm ilminin konusu daha da genişlemiş önceki kelâmcıların
söz etmedikleri birçok konu ele alınmıştır. Gazzâlî (ö. 505/ 1111) ile birlikte Kelâmın konusu
“mevcûd” olması itibariyle bütün varlıklar” olmuştur. Gazzâlî’den itibaren, mantığın yoğun bir
şekilde kabulüyle Kelâmın konusu oldukça genişlemiş, mevcûdâtla birlikte yokluk (adem) da
ele alınan konulara dahil edilmiştir. Buna göre Kelâmın konusunu “malûm” teşkil etmiştir.”16
Kelâm ilmi, akide konularında yapılan tartışmalar sonucunda ortaya çıkmıştır. Halku’lKur’an konusunda, “Allah’ın Kelâmı kadim midir, değil midir?” şeklindeki tartışmalar mutezile
ve ehl-i sünnetin ayrıştığı noktaları ortaya koymuştur. Bu tartışmaların Kelâm ilmine adını
vermiş olduğunu söylemek mümkündür.17 “Yöntemsel olarak da felsefecilerin, ilimler için ölçüt
durumunda olan ve söz söyleme gücü veren mantık ilmine mukabil, dinî ilimler için aynı işlevi
10Ramazan
Altıntaş, İşlevsel Akıl, s.19.
Saim Klavuz, İslam Akaidi ve Kelam'a Giriş, Ensar Yay., İstanbul, 2010, s. 478
12Şerafeettin Gölcük, Kelâm Tarihi, s. 60.
13 Şerafettin Gölcük, İslam Akaidi, s.16
14 Ömer Aydın, Kur’an Işığında Kader ve Özgürlük, Beyan Yay. İstanbul, 1988, s.30-41
15 Süleymen Akkuş, İbn Haldun’un Kelâm Yaklaşımı ve Yönelttiği Eleştiriler, Usûl, İslam Araştırmaları,
VIII, 2007, s.122
16 Süleyman Akkuş, İbn Haldun’un Kelâm Yaklaşımı ve Yönelttiği Eleştiriler, s. 123.
17 Kamil Güneş, İslamî Düşüncenin Şekillenişinde Akıl ve Nas, İnsan Yay., İstanbul, 2003, s.220, Ayrıca bkz.
Şerafettin Gölcük, Kelâm Tarihi, Kitap Dünyası Yay., Konya, 2000, s.14.
11
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 2, Sayı: 2,Mart 2015, s. 308-318
310
Taberî Tefsirinde Kelâm Konuları
görecek bir ilim olmak üzere Kelâm denilmiş olması mümkündür, zira işlev bakımından Kelâm
ile mantık birbirinin müradifidir.”18
Konu olarak dini, akaidi uzaktan yakından ilgilendiren bütün meseleleri içine alan
Kelâm ilmi19 gayesine ve konusuna göre farklı şekillerde tarif edilmiştir. Seyyid Şerif
Curcanî’ye (Ö. 816 / 1413) göre: “Kelâm, kesin deliller kullanmak ve vaki' olacak şüpheleri
gidermek sûretiyle dinî akideleri ispata kudret kazandıran bir ilimdir.”20 Kelâm konusu
gözetilerek yapılan tanıma göre, "Allah’nın zât ve sıfatlarından başlangıç ve son itibariyle
yaratıkların hallerinden islamî bir yöntemle söz eden ilimdir, ya da başka bir tanımla akîde
konusunda, delillerden elde edilen şer’i kaideleri bilmeye dayalı ilimdir.”21
3. Taberî’nin Kelâm Anlayışı
Taberî, Kelâm ilmiyle ilgili tartışmaların yoğun olduğu hicrî III. yüzyılda yaşamış bir
âlimdir. Taberî’nin kendi tefsirinde Kelâm konularına fazla yer vermediğini gözlemek
mümkündür. Ancak O, zaman zaman Kelâm tartışmalarına girip, Cehmiyye, Kaderiyye gibi
bazı fırkaların görüşlerini eleştirmektedir.
Taberî, akidevî konularda, ehl-i sünnet çizgisinde olduğu için22 zaman zaman
Cehmiyye23 ve Kaderiyye gibi bazı fırkaların görüşlerini eleştirir. Taberînin en çok üzerinde
durduğu ve eleştirdiği grup, Kaderiyye grubudur. O, bazen onları cahil olarak vasıflandırır.24 O
aynı ifadeyi Sufiyye hakkında da kullanmaktadır. O, "Ey iman edenler, mallarınızı aranızda
haksız bahanelerle yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yaptığınız alışveriş bunun dışındadır."25
âyetini tefsir ederken, ticaret ve sanat yoluyla geçimini sağlamak için çaba göstermeyi
kötüleyen Mutasavvife'yi cahil olarak nitelendirir.26
Taberî Sünnî bir âlim olmasına rağmen, zaman zaman Şiilikle itham edilmiştir. Zehebî
bu durumu şöyle dile getirmektedir: “İbn Cerir kemal sahibi bir adamdır. Kendisinde biraz
Şiilik var olduğu söylenmişse de bu iftiradır. Bazı kişiler onun abdestte iki ayağa meshi caiz
gördüğünü söylemiştir. Biz bunu, onun kitabında görmedik.”28
27
Taberî itikadî konularda selef düşüncesine bağlıdır. Hicrî dördüncü yüzyılın başına
kadarki dönemde ehl-i sünnetin tamamı selef mezhebi olarak adlandırılıyordu.29 Bilindiği gibi
Taberî de bu yüzyılın başında vefat etmiştir. Bu döneme kadar selef mezhebi, sahabe, tabiin ve
etbeu’t-tabiinden nakledilen görüşlere dayanıyordu. Genel olarak Taberî’nin de selef kavramı
ile başta sahabe ve tabiin olmak üzere kendisinden önceki ‘ulemayı kast ettiğini söyleyebiliriz.
Kamil Güneş, Akıl ve Nas, s.220.
Şerafettin Gölcük, Kelâm Tarihi, s.14.
20 Seyyid Şerif el-Curcanî, Şerhu'l-Mevakıf, I, Daru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrut, 1994, S.40.
21 Kamil Yılmaz, Akıl ve Nas, s.17.
22 İgnaz Goldziher, Mezahibu't-Tefsiri'l-İslamî, çev. Abdulhâlim en-Neccar, Mektebetu Hanci, Kahire, 1995
s.116.
23 Taberî, Camiu’l-Beyan, I, s.136.
24 Taberî, Camiu’l-Beyan, II, s.594.
25 Nisa, 4/ 29.
26 Taberî, Camiu’l-Beyan, V, s.40.
27 Muhammed ez-Zuhaylî, el-İmamu’t-Taberî, Daru’l-Kalem, Dimeşk 1999, s.60.
28 Muhammed b. Ahmed ez-Zehebî, Siretu A’lemin-Nubela, Beyrut 1984, IX, s.490.
29 Süleymen Uludağ, İslam Düşüncesinin Yapısı, Dergah Yay., İstanbul 2009, s.30.
18
19
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 308-318
311
Hacı Önen
Selef, itikadî konularda akıl ve re’ye başvurmazdı. Kur’an ve sünnetin beyan ettiğini
aynen kabul edip Allahın sıfatları ve kader konusunda münakaşaya girmezdi. Yine onlar
müteşabih âyetleri te’vil etmekten kaçınırlardı.30
Selef akidesine bağlı olan Taberî'nin inanç konusundaki yaklaşımına Abdulaziz b.
Muhâmmed et-Taberî şöyle değinir: “Taberî, bütün görüşlerinde sünnete bağlı ehl-i ilmin
yolunu ve selef cemaatinin görüşünü takip ederdi. O, bu konuda kendisine yöneltilen
kınamalardan rahatsız olmazdı. Taberî, kader, halku'l-Kur'an, kıyamet gününde ru'yetullah, ehli kebairin cehennemde ebedi kalması, Rasûlullahın şefaatı gibi konularda ehl-i sünnete
muhalefet eden mutezileye muhalefet etmiştir.”31
B. Taberî’nin Ele Aldığı Bazı Kelâm Konuları
Taberî, Kelâmla ilgili tartışmalı konuları tefsirinde ele alırken çoğunlukla ele aldığı
konularda tercihlerde bulunmaktadır. Ancak O, bazen Kelâm konularıyla ilgili görüşleri
nakletmekle yetinir.
Kelâmcılardan ehl-i cidal olarak bahseden Taberî, kendi tercihini ortaya koymaması,
onun Kelâmcıların bu konudaki görüşlerine katılmadığını gösterir. Taberî, haberî sıfatlardan
“Yedullah” ile ilgili görüşleri nakleder, ancak bu konudaki görüşlerden hiçbirini tercih etmez.
1. İman
İman, sözlükte güven içinde olmak, korkunun zeval bulması anlamındaki emn
kelimesinden türemiştir. Rağıb İsfahanî’ye göre, İman, tasdik yoluyla kişinin hakka boyun
eğmesidir ki, bu da kalp ile tahkik, dil ile ikrar ve amel ile olur.32
İman, Kelâm ilminde ayrıntılı bir şekilde ele alınan bir konudur. Bununla birlikte
âlimler tarafından imanın farklı tarifleri yapılmıştır. Eşa'rî'ye göre de iman, kalp ile tasdiktir. 33
Bazı eşa'rîlere göre, dil ile ikrar imanın bir cüzü ve bir rüknüdür.34 İmam Eşa'rî İbane adlı
eserinde şöyle demektedir: "İman, kavl ve ameldir. Azalır ve çoğalır."35 Maturidî'ye göre iman,
kalp ile tasdiktir.36 Eşarî ve Maturidî'ye göre, mü'minlere uygulanan hükümlerin icrası için
imanın dil ile söylenmesi gerekir.37
Ebu Hanife (ö.150/767), Pezdevî (ö.482/1089), ve Serahsî (ö.490/1097) gibi âlimler
başta olmak üzere Hanefî fıkıhçılara göre iman, inanılması gereken hususları kalbin tasdik
etmesi ve bunları dilin ikrarıdır.38
Taberî, iman kavramını iman-küfür karşıtlığıyla açıklamaktadır. Küfr inkâr
anlamındadır, İman ise tasdik ve ikrardır.39 Taberî, iman ve küfür kavramlarının tanımını
Şerafettin Gölcük, Kelâm Tarihi, s.84.
Yakut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Udebâ, Daru’l-İhyai’t-Turasi’l-Arabi, b.t.y, Beyrut, XVIII. , S.82.
32 Ragıb el-İsfahanî, El-Müfredat, Daru’l-Ma’rife, Beyrut, 2005, S.35,36.
33 Abdusselam b. İbrahim el-Lukkanî, İthafu'l-Murid Şerhu Cevheri't-Tevhid, Daru'l-Kutubi'l-İlmiyye,
Beyrut, 2001, s.87-94.
34 el-Lukkanî, İthaf, s.94.
35 Ali b. İsmail el-Eşa'rî, el-İbane a'n Usuli'd-Diyane, Daru'l-Beyan, Beyrut, 2001, s.49.
36 Ebu Mansur el-Maturidî, Kitabu't-Tevhid Tecümesi, ter. Bekir Topaloğlu, İsam Yay., Ankara, 2005, s. 492.
37 Abdusselam b. İbrahim el-Lukkanî, İthaf, s.92.
38 Saim Kılavuz, Anahatlarıyla İslam Akâidi ve Kelâmına Giriş, Ensar Yay. İstanbul, 2010, S.41.
39 Taberî, Camiu’l-Beyan,VI, s.133.
30
31
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 2, Sayı: 2,Mart 2015, s. 308-318
312
Taberî Tefsirinde Kelâm Konuları
yapmaktadır: İman, Allah'ı, Peygamberleri ve Allah'ın onlara gönderdiği dini tasdik etmektir.
Küfür ise, bunu inkar etmektir. Kim Allah'a imanı redderse ve Allah'ın emrettiklerini ve
nehyettikleri konusunda Allah'a itaati ve tevhidi red ederse amelleri boşuna gider. İşte bu, Arap
Kelâmında inkardır. İman ise, tasdik ve ikrardır. Kim Allah'ı ve tevhidi tasdik etmeyi inkar eder
ve onu ikrar etmeyi red ederse o kafirdir.40
Taberî, imanın söz ile tasdikten ibaret olduğunu savunan görüşü eleştirir. Allah, şu
âyette "İnsanlardan, inanmadıkları halde, 'Allah'a ve ahiret gününe inandık.' diyenler vardır."41
inanmadıkları halde dilleriyle inandıklarını söyleyenlerden, iman ismini nefyetmektedir. Bu âyet
haber vermektedir ki onlar dilleriyle Allah'a ve ahiret gününe inandıklarını söylüyorlar. Âyet
onların bu söylediğini tekzib etmektedir. Bu âyet, "İman, sadece söz ile tasdiktir." iddiasını ileri
süren Cehmiyye fırkasının görüşünün batıl olduğuna delalet eden en açık delildir.42
Taberî, "Allah her kimi doğruya erdirmek isterse onun göğsünü İslam'a açar. Kimi de
saptırmak isterse, onun da göğsünü göğe çıkarıyormuşçasına daraltır, sıkar. Allah
inanmayanlara azap (ve sıkıntıyı) işte böyle verir."43 âyetini tefsir ederken iman ve küfre sevk
eden sebeplerden söz eder.
Bu âyetten anlaşılacağı gibi, iman ve taa'ta ulaştıran sebep, küfre ve günaha ulaştıran
sebepten farklıdır. Bu iki sebep de Allah katındadır. Allah İslam'la hidâyet etmek istediği kişinin
göğsünü açar. Allah İslam’dan sapmasını istediği kişinin göğsünü sanki göğsü çıkıyormuş gibi
daraltır. Bilindiği gibi göğsün imana açılması, onun iman için daralmasına muhaliftir. Göğüs
darlığıyla imana ulaşmak mümkün olsaydı, göğsün daralması ve genişlemesi arasında fark
kalmazdı. Böyle olsaydı o zaman göğsün imana daralması, kişinin göğsünü imana açardı.
Göğsün imana açılması da onu, imana daraltırdı. Çünkü imana bu her iki durumda da ulaşılırdı.
Eğer bu böyle kabul edilirse, Allah'ın Ebu Cehil'in göğsünü imana açması, Rasûlullah’ın
göğsünü ise de imana daraltması gerekirdi ki böyle bir söz en büyük küfürdür. Bunun yanlış
olması apaçık bir delildir ki, mü'minleri Allah'a ve Rasûllere inanmaya ve itaat edenleri Allah'a
itaat ettiren sebep, kafirleri Allah'a isyana ve küfre götüren sebepten farklıdır, her iki sebep de
Allah'ın indinde ve onun elindedir.44
2. Allah’ın Haberî Sıfatları
Yed, vech, istiva gibi Kur’an’da geçen haberî sıfatlar mezhepler ve kişiler açısından
farklı değerlendirilmiştir. Selef düşüncesinde bu sıfatlar te’vil edilmez, olduğu gibi kabul
edilir.45 Taberî de bu sıfatları yorumlamadan olduğu gibi kabul etmiştir.
Taberî haberî sıfatlarla ilgili Kelâmcıların da görüşlerini nakleder ve Kelâmcılardan ehli cedel diye bahseder. Taberî, "Allah'ın eli açıktır." ifadesinin te'vili konusunda ehl-i cedelin
ihtilaf ettiğini ifade ettikten sonra bu konudaki görüşleri nakleder.
Ehl-i cidalin bir kısmına göre, âyette kast edilen nimettir. "Allah'ın eli insanların
üzerinedir." ifadesi onun nimeti insanların üzerinedir, demektir. Diğer bir görüşe göre, âyette
Taberî, Camiu’l-Beyan, VIII, s.114.
Bakara, 2/8.
42 Taberî, Camiu’l-Beyan, I, s.135,136.
43 Enam, 6/125.
44 Taberî, Camiu’l-Beyan, VIII, s.38.
45 Kamil Güneş, İslamî Düşüncenin Şekillenişinde Akıl ve Nas, İnsan yay., İstanbul, 2003, s.216.
40
41
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 308-318
313
Hacı Önen
kuvvet kast edilmektedir. Ehl-i cidalin bir kısmına göreyse, yedullah Allah'ın sıfatlarından bir
sıfattır. Ancak Allah'ın insanlar gibi organları yoktur. Allah insanlara ait bir organın ismini
kullanarak insanı diğer mahlukattan ayırmıştır.46
Taberî bu konudaki görüşleri sadece nakletmekle yetinmiştir. Taberî'nin bu konuda
tercih veya yorum yapmaması, onun bu görüşlere katılmadığını gösterir.
Taberî, "(Ey Muhâmmed) onlar (iman etmek için) ancak kendilerine meleklerin
gelmesini ve Rabbinin gelmesini veya Rabbinin bazı âyetlerinin gelmesini mi gözlüyorlar?
Rabbinin âyetlerinden bazısı geldiği gün, daha önce iman etmemiş olan bir kimseye (o gün)
imanı fayda vermez."47 âyetinde geçen Allah'ın gelmesi ifadesini normal bir gelme olarak
yorumlamıştır.48
Taberî Allah'ın haberî sıfatlarını ele alırken, haberî sıfatları Arap dil yapısı ve bilgisi
açısından yorumlamıştır. Taberî, "Bir de Yahudiler, 'Allah'ın eli bağlıdır.' dediler. Hayır, onun
iki eli de açıktır, dilediği gibi verir."49 âyetini tefsir ederken yedullah konusunu açıklar.
Yahudiler, "Allah'ın eli bağlıdır." İfadesiyle, Allah'ın hayrının ve rızık vermesinin az olduğunu,
bunun bağlı olduğunu ifade etmek istiyorlardı. Burada verme manası kullanıldı, çünkü verme işi
el ile olur. İnsanlar, birinin cömert veya cimri olduğunu ifade etmek için el kelimesini
kullanırlar. Bu durumda mevsufun sıfatı, ele izafe edilmiş olur. Bir Arap şiirinde şöyle bir ifade
kullanılmıştır: Senin elin cömertlik elidir. Burada mevsufa ait bir sıfat (cömertlik), ele izafe
edilmiştir. Bu, Arap Kelâmında bulunan bir kullanımdır. Allah Araplara bildikleri, kullandıkları
dil ile hitap etmiştir. Âyette "O'nun iki eli de açıktır." buyurulmuştur. Yani Allah'ın kulların
rızkını verme konusunda eli açıktır.50
3. Ru’yetullah
Ru'yetullah meselesi, çokça tartışılmış Kelâm konularından biridir. Taftazanî,
(Ö.791/1413) ru'yetullah'ın göz ile tam bir keşif anlamında olduğunu söyler. Bu, bir şeyi göz
duyusuyla görme gibi, idrak etme manasındadır.51
Taberî ru'yetullah konusunda farklı görüşleri nakledip kendi tercihini ifade etmektedir.
Taberî bu konuyu "Gözler onu idrak edemez ama O, gözleri idrak eder. O, en gizli şeyleri
bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır."52 âyetini tefsir ederken ele alır.
İbn Abbas (ö. 32/652) gibi bazı müfessirlere göre, Allah gözle görülemez. Bu görüşte
olanlara göre, "Gözler onu idrak edemez." âyeti, gözler onu göremez anlamında değildir. Bu
âyet "Gözler onu ihata edemez." anlamındadır. Allah'ı ihata etmek caiz değildir. Suddî gibi bazı
müfessirlere göre ise bu âyet "Gözler Allah'ı göremez." anlamındadır. Âyetteki idrak görme
anlamında olup dünya ve ahirette Allah görülemez. Taberî Allah'ın görünmesini kabul eden
görüşü de nakletmektedir: "Dünyada mahlukatın gözü onu idrak edemez, oysa ahirette onu idrak
eder. Bu görüşte olanlara göre, âyette idrak görme anlamındadır." Taberî ru'yetullah'ı kabul
eden görüşü de üçe ayırmaktadır. Birinci görüşe göre, âyetteki idrak görme anlamındadır. Bu
Taberî, Camiu’l-Beyan, VI, s.358.
Enam, 7/158.
48 Taberî, Camiu’l-Beyan, VIII, s.114.
49 Maide, 5/64.
50 Taberî, Camiu’l-Beyan, VI, s. 356.
51 Saduddin et-Taftazanî, Şerhu'l-Akaidi'n-Nesefiyye, Daru'l-Beyruti, b.y.y., 2007 S.102.
52 Enam, 7/103.
46
47
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 2, Sayı: 2,Mart 2015, s. 308-318
314
Taberî Tefsirinde Kelâm Konuları
âyet, "O gün bir takım yüzler aydınlanır."53 âyetiyle tezat oluşturmaz. O halde en'am sûresindeki
âyet husus ifade etmektedir. Buna göre âyetin manası "Gözler bu dünyada Allah'ı göremez."
şeklinde olur. İkinci görüşe göre âyet husus ifade etmektedir. Buna göre âyetin manası şöyle
olur: "Dünya ve ahirette zâlimler Allah'ı göremez." Oysa Allah'ın velileri ve mü'minler Allah'ı
görebilir. Üçüncü görüşe göreyse, âyet umum ifade etmektedir. Dünya ve ahirette kimse Allah'ı
göremez. Ancak Allah veliler için beş duyu organı dışında altıncı bir duyu organı yaratır, onlar
bununla Allah'ı görür. Taberî şu hadisi delil göstererek Allah'ın görülebileceğini kabul eder:
"Siz dolunay gecesinde ayı gördüğünüz gibi, bulutsuz bir günde güneşi gördüğünüz gibi,
kıyamet gününde Rabbinizi göreceksiniz."54
Taberî, ehl-i küfürden, yalanlayanlardan bahseden "Hayır, şüphesiz onlar, kıyamet günü
Rablerini görmekten mahrum bırakılacaklardır."55 âyetiyle ilgili iki görüş nakleder.
a.Onlar Allah'ın kereminden mahrum bırakılacaklardır.
b.Onlar Allah'ı görmekten mahrum bırakılacaklardır.
Taberî'ye göre bu âyet umum ifade ettiği için her iki anlama da gelebilir.56
4. Kebire
Kebire, şirk, adam öldürme gibi büyük günahlar için kullanılan bir tabirdir. Kebire
sahibinin durumuyla ilgili farklı bazı düşünceler ortaya atılmıştır. Ehl-i sünnete göre, kebire
mü’mini imandan çıkarmaz. Hariciler, kebire ehlinin küfre girdiğini iddia ederken, mutezile ise,
onların ne mü’min ne de kafir olduğunu söyler.57
Taberî de kebire konusunu ele alır. Ona göre kebire sahibi iman dairesinden çıkmadığı
için ebedi cehennemde de kalmaz. Taberî, kebire konusunu “Evet, kim bir kötülük işler ve
hataları kendisini kuşatırsa, işte onlar cehennemliktirler. Orada ebedi olarak kalacaklardır.” 58
âyetini tefsir ederken açıklar.
Taberî, söz konusu ayette geçen seyyie kelimesinin, şirk anlamına geldiğini ifade eder.
Bu âyetin zahiri umumiyet ifade etse de, Allah bu âyette seyyiatın bir kısmını kast etmiştir.
Ateşte ebedi kalacak olanlar küfür ehli olanlardır. Mü’minlerin cehennemde edebi
kalmayacaklarını haber veren hadisler mevcuttur.59 Ayrıca bir sonraki âyette, “İman edip salih
ameller işleyenler ise, işte onlar cennetliktirler. Orada ebedi olarak kalacaklardır.” 60
buyurulmaktadır. Bu âyetten de anlaşılacağı gibi de ebedi biçimde cehennemde kalacak olanlar
kötülük işleyen, seyyie ehlidir. İman ehl-i ise ebedi cennette olacaklardır.61
Taberî, bu âyette küçük günahların kast edilmediğini ve dolayısıyla ayetin âmmdeğil,
has olduğunu ifade eder. Kesin bir haberin delaletiyle Allah bir kişiyi vakıf kılmadıkça hiç
kimsenin bir başkası için hüküm ve öneri ortaya koymasının geçersizliği de sabit olmuştur. Yine
Kiyame, 75/22.
Taberî, Camiu’l-Beyan, VII, s.348-352.
55 Mutaffifin, 83/15.
56 Taberî, Camiu’l-Beyan, XXX, 124.
57 Sa’duddin et-Taftazanî, Şerhu’l-A’kaidi’n-Nesefî, Daru’l-Beyrutî, Buyrut, 2007, S.138.
58 Bakara, 2/81.
59 Taberî, Camiu’l-Beyan, I, s.443.
60 Bakara, 2/182.
61 Taberî, Camiu’l-Beyan, I, s.444.
53
54
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 308-318
315
Hacı Önen
ümmetin tümünün şehadetiyle Allah’ın burada kast ettiği mananın şirk ve küfür ehlini
kapsamaktadır.
Kebire ehli olanlara gelince kesin haberler bize göre kastedilenin bunlar olmadığını
ortaya koyuyor. Bunu inkar eden kimseye, bu ayetle ve benzerleriyle haklarında sabit olan
vaidin umumu kapsadığına ve onların cehennemde ebedi kalacaklarına dair şahitlikte
bulunmaları gerekir. Zira Kur'ân’ın te’vili, Allah tarafından kendisine tevdi edilen zatın
açıklaması olmadan anlaşılmaz. Bir ayetin zâhiri bir sınıf için âmm oldugu halde bâtını yine o
sınıf hakkında hâss olabilir.62
SONUÇ
İslam düşünce tarihinde, hicrî birinci asırdan itibaren İslam coğrafyasında ihtilaflar
ortaya çıkmaya başlamış, buna bağlı farklı düşünce ekolleri ortaya çıkmıştır. Hz. Peygamberin
vefatını takip eden siyasî ve ictimaî hadiseler Kelâm ilminin doğuşuna geniş çapta tesir etmiştir.
İslam toplumunda ortaya çıkan ihtilaflar ve cami'ilerde farklı konularda yapılan
tartışmalar sonucunda Kelâm ekolleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Özellikle Hz. Osman’ın
hilafetinin altıncı senesinden sonra dinî ve siyasî olaylar birbirini takip etmiş, bu olaylar
sonucunda farklı gruplar ortaya çıkmıştır
İslam düşünce tarihinde mezhep ve düşünce ekollerinin birbirinden net bir şekilde
ayrıldığı konular genelde akide alanı olmuştur. Sözgelimi ru'yetullah, büyük günah, müteşabihat
gibi konular insanları birbirinden ayırdığı gibi onların meselelere nasıl baktıklarını da ortaya
koyan meseleler olmuştur.
Taberî, tefsirinde zaman zaman Kelâm konularını ele alsa da, onun tefsirinde Kelâm
konularına fazla yer vermediğini görmek mümkündür. Bu durum Taberî’nin akide konusunda
selef düşüncesine bağlı olmasından kaynaklanabilir.
Kelâm konularının çokça tartışıldığı bir çağda yaşayan Taberî, zaman zaman tefsirinde
bu konuları incelemiş ve kendi tercihlerini ortaya koymuştur. Müfessir, bazen Kelâm
tartışmalarına girip, Cehmiyye, Kaderiyye gibi bazı fırkaların görüşlerini eleştirmiştir.
Taberî, Kelâmla ilgili ihtilaflı konuları tefsirinde ele alırken çoğunlukla ele aldığı
konularda tercihlerde bulunmaktadır. Ancak O, bazen Kelâm konularıyla ilgili görüşleri
nakletmekle yetinip tercihini ifade etmemektedir. Kelâmcılardan ehl-i cidal olarak bahseden
Taberî, kendi tercihini ortaya koymaması, onun Kelâmcıların bu konudaki görüşlerine
katılmadığını gösterir. Sözgelimi o, haberî sıfatlardan “Yedullah” ile ilgili görüşleri nakleder,
ancak bu konudaki görüşlerden hiçbirini tercih etmez.
Taberî’nin ehl-i sünnet bir âlim olduğu görüşlerinden anlaşılmaktadır. O tefsirinde ehl-i
sünnetin görüşlerini savunurken, Cehmiyye, Kaderiyyegibi ehl-i sünnete muhalif bir kısım
fırkaların görüşlerini eleştirmiştir.
Taberî, tefsirinde ru’yetullah konusunu ele alırken ehl-i sünnetin görüşünü kabul
etmektedir. Ona göre Ahirette müminler için ru’yetullah mümkün olacaktır. Yine kebire
konusunda da ehl-i sünnetin görüşünü kabul etmiş, büyük günah işleyen kişinin imandan
çıkmadığını, dolayısıyla ebedi cehennemde kalmayacağını ifade etmektedir.
62
Taberî, Camiu’l-Beyan, I, s.444.
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 2, Sayı: 2,Mart 2015, s. 308-318
316
Taberî Tefsirinde Kelâm Konuları
Taberî, haberî sıfatlar konusunda selef akidesine bağlı kalarak, bu konuda yorum
yapmaktan kaçınmıştır. Sözgelimi Taberî, yedullah konusunda Kelâmcıların yorumlarını
nakletmiş, ancak bu görüşler arasında tercihte bulunmamıştır. Bu konuyu ele alırken susmayı
tercih etmesi, onun selef düşüncesine bağlı olduğunu gösterir.
KAYNAKLAR
AKKUŞ, Süleymen, İbn Haldun’un Kelâm Yaklaşımı ve Yönelttiği Eleştiriler, Usûl, İslam
Araştırmaları,VIII, 2007
ALTINTAŞ, Ramazan, İslam Düşüncesinde İşlevsel Akıl, Pınar Yay., İstanbul, 2003
AYDIN, Ömer, Kur’an Işığında Kader ve Özgürlük, Beyan Yay. İstanbul, 1988
EL-CURCANÎ,
Seyyid Şerif, Şerhu'l-Mevakıf, Daru'l-Kutubi'l-İlmiyye, Beyrut, 1994
CERRAHOĞLU, İsmail, Tefsir Tarihi, Fecr Yay., Ankara 1996
___Tefsir Usulü, t.d.v.y., Ankara 1995
DEMİRCİ, Muhsin, Kur'an ve Yorum, Ensar Yay., İstanbul 2000
___Kur'an Tarihi, Ensar Yay., İstanbul 2005
EL-EŞA'RÎ, Ali b. İsmail, el-İbane a'n Usuli'd-Diyane, Daru'l-Beyan, Beyrut, 2001
GOLDZİHER, İgnaz, Mezahibu't-Tefsiri'l-İslamî, çev. Abdulhâlim en-Neccar, Mektebetu Hanci,
Kahire,1995
GÖLCÜK, Şerafettin, Kelâm Tarihi, Kitap Dünyası Yay., Konya, 2000
_____ İslam Akaidi, Kitap Dünyaysı Yay. Konya,1997
GÜNEŞ, Kamil, İslamî Düşüncenin Şekillenişinde Akıl ve Nas, İnsan Yay., İstanbul, 2003,
EL-HAMEVÎ,
Yakut, Mu’cemu’l-Udebâ, Daru’l-İhyai’t-Turasi’l-Arabi, b.t.y, Beyrut
KILAVUZ, Saim, Anahatlarıyla İslam Akâidi ve Kelâmına Giriş, Ensar Yay. İstanbul, 2010
EL-LUKKANÎ, Abdusselam b. İbrahim, İthafu'l-Murid Şerhu Cevheri't-Tevhid, Daru'l-Kutubi'lİlmiyye, Beyrut, 2001
EL-İSFAHANÎ, Ragıb, El-Müfredat, Daru’l-Ma’rife, Beyrut, 2005
EL-MATURİDÎ, Ebu Mansur, Kitabu't-Tevhid Tecümesi, ter. Bekir Topaloğlu, İsam Yay.,
Ankara
ET-TABERÎ, Camiu’l-Beyan ‘an Te’vili Ayi’l-Kur’an, Daru İhyai’t-Turasi’l-Arabî, Beyrut,
b.t.y.
ET-TAFTAZANÎ, Sa’duddin, Şerhu’l-A’kaidi’n-Nesefî, Daru’l-Beyrutî, Buyrut, 2007
ULUDAĞ, Süleymen, İslam Düşüncesinin Yapısı, Dergah Yay., İstanbul 2009
YILMAZ, Sabri, Kelamda te’vil sorunu, araştırma Yay.,Ankara 2009
EZ-ZEHEBÎ, Muhammed Huseyn, et-Tefsir ve’l-Mufessirun, Daru’l-İhyai’t-Turasi’l-Arabî,
1976, b.y.y.
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 2, Sayı: 2, Mart 2015, s. 308-318
317
Hacı Önen
Muhammed Abdulaziz, Menahilu’l-İrfan fi ‘Ulum’l-Kur’an, Daru’l-İhyai’tTurasi’l-Arabî, Beyrut 1990
EZ-ZERKANÎ,
EZ-ZERKEŞÎ, Muhammed b. Abdullah, El-Burhan fi Ulumi’l-Kur’an, Beyrut 1988
EZ-ZİDÎ, Yasir Huseyn, et-Taberî el-Müfessiru'n-Nakid, el-Munezzemetu'l-İslamiyyeti, Daru'tTakrib, Kahire 1989
EZ-ZUHAYLÎ, Muhammed, el-İmamu’t-Taberî, Daru’l-Kalem, Dimeşk 1999
EZ-ZEHEBÎ, Muhammed b. Ahmed, Siretu A’lemin-Nubela, Beyrut, 1984
WATT, W. Montgomery, Kelâm Tarihi (Özet), Çev. Adnan Bülent Baloğlu, D.E.Ü. İ.F.D., X,
1988
318
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 2, Sayı: 2,Mart 2015, s. 308-318
Download