KUR’AN NEDİR? • Kur’an, kâhin sözü değildir. Şüphesiz o (Kur’an) hakikaten çok şerefli bir elçinin (Allah’tan getirdiği) sözüdür. O bir kâhin sözü de değildir. Siz, pek az düşünüyorsunuz! (O) alemlerin Rabbinden indirilmiştir. (Hâkka/ 40-42-43) KUR'AN'IN ANLAMIYLA BULUŞUYORUZ KUR’AN VE BİZ (İLGİLİ AYETLER) Rahman ve Rahim Allah’ın Adıyla De ki: “Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?” (cevap olarak) de ki: “(Benim hak peygamberliğime) benimle sizin aranızda, Allah şahittir. Bu Kur’an bana, gerek sizi, gerek ulaştığı herkesi uyarmam için vahyedildi. Siz, Allah ile beraber başka tanrılar olduğuna şahitlik mi ediyorsunuz?” (Cevaben) de ki: “Ben şahitlik etmiyorum.” “O, ancak bir tek ilahtır. Muhakkak ki ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden de uzağım.” de. (En’âm /19) Eğer Kur’an, (dedikleri gibi bir kitap) olsaydı da, (okuyunca) onunla dağlar yürütülse veya onunla yer yarılıp parçalansa ve onunla ölüler konuşturulsaydı (iman etmeyen yine iman etmezdi). Ama (Kur’an bunlar için inmemiştir), bütün işler Allah’a aittir. İman edenler (kafirler hakkında) daha bilmediler mi ki eğer Allah (kulları iradelerine bırakmayıp da) dileseydi, bütün insanları doğru yola iletirdi? (Allah’ın emirlerinden yüz çevirip) küfre sapanlara gelince, Allah’ın vaadi (kıyamet) gelinceye kadar; yaptıkları işler yüzünden ya kendilerine şiddetli bir felaket gelecek veya (o felaket) yurtlarının/evlerinin yakınına inip duracaktır. Şüphesiz ki Allah vaadinden dönmez. (Ra’d /31) De ki: “Hak (olan bu Kur’an) Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen de küfre sapsın (kafir olsun).” Şüphesiz biz (kafir olan bu) zalimlere, duvarları kendilerini (çepeçevre) kuşatan bir ateş hazırladık. Şayet onlar (susuzluktan feryat ederek) yardım isterlerse, (kendilerine) erimiş maden gibi yüzlerini kavuran bir su ile yardım edilir. O ne kötü bir içecektir ve (o ateş) ne fena dayan(ılıp oturul)acak yerdir!( Kehf /29) Kur’an) mübarek bir kitaptır ki onu sana, âyetlerini iyiden iyiye düşünsünler ve aklı olanlar öğüt (ve ibret) alsınlar diye indirdik. (Sad/29) (Ey Resûlüm!) Şüphesiz biz, bu Kitab’ı sana hak/gerçek olarak indirdik. O halde Allah’a, O’nun dinine ihlasl(a gönülden bağl)ı olarak kulluk et. (Zümer /2) KUR’AN’A ÇEKEN YOLLAR Andolsun Biz Kur’ân’ı düşünüp öğüt alınması için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mudur? (Kamer Suresi Ayet: 17,22,32,40) O halde düşünüp öğüt almak için neler yapmalıyız? Ailece bir arada, “her gün bir âyet”: Çocuklardan ve ailemizin her ferdinden, biz de dâhil, her gün akşam sofrasında veya sofradan sonra bir araya geldiğimizde, hangi ihtiyaca hitap ettiğini de söyleyeceği bir âyet meâlini okumasını isteyebiliriz. Âyet metnini de okursa daha güzel olacağını hatırlatır, fakat zorlamayız. Bu, yapabilecekler için, “her sofrada bir âyet” şeklinde de uygulanabilir. Hanımlar arası günlerde: Kur’ân sevdalısı hanımların, hanımlar arasındaki günlere katılarak, genel ihtiyaca hitap eden bir iki âyet meâli söyleyip üzerinde birkaç cümlecik konuşması. Başkalarını da her gelişlerinde bir tek âyet meâliyle gelmeleri için teşvik etmesi. Elbette âyet metni de okunursa daha güzel olur. (www.kuranimiz.net) HADİS-İ ŞERİFLERLE HAFTANIN DUASI "KELÂM KELÂMULLAH, MÜBELLİĞ RESÛLULLAH." (SÖZ ALLAH'IN SÖZÜ, TEBLİĞ EDEN ALLAH'IN ELÇİSİDİR) Sehl bin Muâz el-Cühenî, babasından (r.a.) rivayete göre Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kim Kur'ân okuyup da onunla amel ederse, kıyamet gününde babasının başına ışığı dünya evlerindeki güneşin ziyasından daha parlak bir taç giydirilir. Varın, Kur'ân'la bizzat amel edenin ışığı nasıl olacak, bir düşünün?" (Ebû Dâvud) Ömer İbni Hattâb radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: “Allah şu Kur’an’la bazı kavimleri yükseltir; bazılarını da alçaltır.” (Müslim, İbn-i Mâce) İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sadece şu iki kimseye gıpta edilir: Biri Allah’ın kendisine Kur’an verdiği ve gece gündüz onunla meşgul olan kimse, diğeri Allah’ın kendisine mal verdiği ve bu malı gece gündüz O’nun yolunda harcayan kimse.” (Buhârî, Müslim,Tirmizî,İbni Mâce) Nevvâs İbni Sem’ân radıyallahu anh şöyle dedi: Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i: “Kıyamet gününde Kur’an ve dünyadaki hayatlarını ona göre tanzim eden Kur’an ehli kimseler mahşer yerine getirilirler. Bu sırada Kur’an’ın önünde Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri vardır. Her ikisi de kendilerini okuyanları müdafaa için birbiriyle yarışırlar” buyururken işittim. (Müslim, Tirmizî) GÜLLERİN EFENDİSİ GÜNLERİN EFENDİSİ HAKKINDA ŞÖYLE BUYURDULAR: İSLAM’DA BİRLEŞMEK (Allah) Nuh’a dinden buyurduğu şeyleri, size (de aynen) şeriat (din ve umûmî kanun) yaptı. Gerek sana vahyettiğimiz, gerek İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya vasiyet ettiğimiz şey: Dîni dosdoğru tutmanız ve onda ayrılığa düşmemenizdir. Fakat müşrikleri davet ettiğin şey (yani tevhid), onlara ağır geldi. Allah (niyet ve amellerine göre) dilediğini bu (tevhid dîni)ne seçer ve (kendisine itaatle) yöneleni de buna eriştirir. (Şura; 13) Kur’an, İslam gerçeğini açıklar. İmanın bölünmez bütünlüğünü, İslam’ın da tek makbul din olduğunu bildirir. İslam’ın sahibi Allah’tır (cc). O, hoşnut olduğu dini, insanlara Kur’an’la sunmuş; Peygamber (sas) de bu dini onlara duyurmuş, her bakımdan örnek olma özelliğine sahip bir uygulama ortaya koymuştur. İşte bunun için İslam, Kur’an’dan ibarettir ve bu tartışılmaz bir gerçektir. …Bugün küfre sapanlar/inkarcılar dininiz(i ortadan kaldırıp sizi kendilerine çevirmek)ten ümidi kestiler, artık onlardan korkmayın, benden korkun! Bugün dininizi (hükümleriyle) kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım, sizin için din olarak (hayat tarzı olan) İslam’ı beğenip seçtim… (Maide; 3) mealindeki ayet indiği gün, din adına inanılıp uygulanacak ne varsa eksiksiz olarak ortaya konulmuş; Allah’ın (cc) sözü, hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlanmış, O’nun temel ilkelerinin değişmezliği açık bir dille ifade edilmiştir. Şu halde, Müslüman olmanın ilk esası, Kur’an’a inanmak ve onun prensiplerini bir bütün olarak kabul etmektir. Şuurlu ve iradeli biçimde Allah’a teslim olup hak dinin gereklerine uyan kimse de Müslüman’dır. Tevhid inancına dayanan İslam, insan fıtratına ve hayat gerçeğine en uygun dindir. Kur’an, bütün peygamberlerin tevhid dinini getirdiklerini, tek ve bölünmez bir cemaat oluşturduklarını, aynı zamanda bu birliğin başlangıçta bütün insanlığın birliği olduğunu, ancak insanların zamanla ilahi emirlerin bir kısmını unuttuklarını, bunları kusurlu biçimde takdim ettiklerini yahut hırs ve menfaatleri peşinde koştukları için ayrılığa düşüp bölündüklerini kesin bir üslupla belirtir. Şu halde insanlar arasında görülen ayrılıklar, dinin kendisinden değil, onların batıl inançlara saplanıp aşırılıklara düşmüş olmalarından kaynaklanmaktadır. Oysa vahiy kaynaklı hak din, her dönemde tektir ve her insanın kendi iradesiyle bu dine uyması gerekir. Çünkü bütün insanlar, yaratılış itibariyle İslam gerçeğini ve onun temel ilkelerini kavrayabilecek yapıdadırlar. İnsanı bu temel kavrayıştan uzaklaştıran bütün olumsuzluklar, onun kendine yabancılaşmasından ve hak dinden uzaklaşmasından kaynaklanır. Tevhid ilkesini ve onun doğru anlaşılmasını engelleyen tüm çemberleri kıran Kur’an, Peygamber’i (sas) vesile kılarak, geçmiş vahyin izleyicilerine şu çağrıda bulunur: De ki: “Ey Ehl-i Kitab (olan yahudi ve hıristiyanlar)! Bizimle sizin aranızda eşitlik sağlayan (ortak) bir kelimeye gelin: Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, Allah’ın dışında bazımız bazısını rab edin(ip müşrik ol)masın.” Eğer onlar, yine yüz çevirirlerse (onlara): “Şahit olun ki biz, gerçek Müslümanlarız.” deyin. (Ali İmran; 64). Bu ayet, insanlık tarihinin en geniş kapsamlı birlik teklifini sunmaktadır. Bu teklif, dinlerin birleştirilmesini değil; iman, adalet, ahlak ve doğruluk gibi yüksek değerlere dayanan bir dünya düzeninin kurulabilmesini sağlayacak ortak bir zemin (platform) oluşturma çağrısını içermektedir. Diğer bir ifade ile barışı öne alan bir dünyayı öngörmekte, birlikte yaşamanın mümkün olan formülünü sunmaktadır. Çünkü ne Kur’an ne de başka bir kitap, insan ve toplumla olumlu bir alaka kurmadan onlara etkili olabilir. Geniş kapsamlı birlik çağrısını dile getiren bu ayette yer alan Ehl-i kitap kavramı, dilde: “Okuma yazma bilenler, kitap sahibi olanlar, peygamberler aracılığı ile gönderilmiş kitaplardan birine inananlar” gibi anlamlar taşır. Genelde, vahye muhatap olan toplumları, peygamberli dinlerin Kur’an’dan önceki temsilcilerini ifade eden Ehl-i kitap kavramının, özel çerçevede Kur’an ve Sünnetin ortak kullanımlarıyla Yahudi ve Hıristiyanları belirttiği anlaşılır. Kur’an, aslında Ehl-i kitap kavramı ile bir insan ve toplum tipi çizer. Bunların vahiy karşısındaki tutumlarını belirtir. İstisnalar dışında Ehl-i kitabın, genelde vahye ters bir tavır içine girip dini yozlaştırmada hiçbir sakınca görmediklerini, Allah’a (cc) şirk koşmaya ve peygamberleri öldürmeye kadar varan günahlar işlediklerini, ilahi sözleri değiştirip gerçeği gizlediklerini ve dinde aşırı gittiklerini bildirir. İşte vahiy geleneğindeki birliği bozan temel sebep, onların bu olumsuz davranışlarıdır. Bundan dolayı Kur’an, onları tevhide çağırmış, Ehl-i kitabı düşman hedef olarak değil, tevhid gerçeğinin egemenliğini sağlamada işbirliğine çağrılması gerekenler olarak değerlendirilmelerini istemiştir. Ayet, öncelikli olarak vahye dayalı Hak Dinin temel ilkelerinden uzaklaşıp inanç ve değer sistemi olarak farklı yollara sapmış bulunan yahudi ve hıristiyanlara yönelik olmakla birlikte, onun mesajı sadece anılan kitlelerle sınırlı değildir. Kur’an öğretisinin tek temsilcisi olduklarını iddia edip onun sunduğu İslam dinini, hayatın dışında tutan her kişi ve topluma da şamildir. Teklifin Temel Unsurları; Allah’tan başkasına ibadet etmemek: Tevhide dayalı işlerin başında, insanın Allah’a ibadet etmesi gelir. “Allah’ın emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmak ve O’nun hoşnutluğunu kazanmak gayesiyle yapılan her iyi iş” diye tanımlayabileceğimiz ibadet, hem iman insanının ahlaki ve özgür bir tercihi, hem de ömür boyu yapması gereken vazifesidir. Her türlü sapıklığın başlangıcı, Allah’tan başkasına kulluk etmektir. Bunun için Kur’an, insanın Allah’tan başkasıyla ibadet ilişkisine girmesini yasaklar. Allah’a hiçbir şeyi ortak tutmamak: Tevhid inancının tartışılmaz gereği, soyut ve somut tüm nesneleri, kurum ve kavramları putlaştırmamak, ya da onları hiçbir anlamda Allah’a denk bir konuma getirmemektir. Şirk bütün çeşit ve boyutlarıyla terk edilmedikçe Allah’a ibadet edilmiş olmaz. Kur’an mesajını, içerdiği tüm manalarıyla pratiğe dökerken, onun düzenleme getirdiği alanlarda hiçbir beşeri ve şeytani güce yetki tanımamak gerekmektedir. İslami pratiğin tam ve doğru olarak hayata katılması, ancak tevhidin ikamesiyle mümkün olur. Allah’tan başkasını Rabb edinmemek: Kur’an’a göre Allah, sadece yaratıcı değil, aynı zamanda bütün varlıklarla ilgisini sürdüren tek Rabb’dır. İnsanların hayatında görülen ve özde İslam gerçeğine uymayan bütün yanlış inançlar ve eylemler, Allah’ı Kur’an kıstasına göre “Rabb” kabul etmemekten doğmuştur. Kur’an, İslam dışı değerleri ve yaşayış biçimini mubah sayanları önder edinmenin, onları rabb tanımak anlamına geldiğini bildiriyor. Görüldüğü gibi, etkili kişilerin veya güçlerin, İslam’a ters düşen sözlerini ve fikirlerini benimsemek, onları rabb kabul etmek anlamına gelmektedir. Uluhiyetin en başta gelen Rububiyet sıfatını, Allah’tan başkasına verme yanlışlığı, geçmişte olduğu gibi günümüzde de tekrarlanarak devam etmektedir. Dünya saltanatlarını çağdaşlık maskesi altında sürdürmek isteyen iblis yandaşları, hayatı büyük ölçüde felce uğratmakta, ortaya koydukları zalim tavırlarla da kendilerini fiilen rabb ilan etmektedirler. Dünyanın pek çok yerinde insanların, çıkarcı ve sömürücü sistemlere yenik düşmeleri, onlara nelerin ve kimlerin rabblık ettiğini göstermeye yetmez mi? Kur’an bu mesajı ile insana geçmişi okumayı ve geleceği keşfetme yolunu öğretiyor. İlahi kelamı, geleneğin dar kalıplarından kurtarmayı; farklılıkları zıtlığa dönüştürmeden, gerçekten öne çıkarılması gereken ortak paydaları bulmayı; insan hayatını, İslam’ın müspet gerçeklerine dayandırmayı öğütlüyor, Akla ve bilgiye kilit vuran, insan ve İslam gerçeğine ters düşen, doğrulara tamamen kapalı olan şirk ilkeleriyle dünyayı insanlığın hayrına geliştirmenin ve istikbali görmenin imkansız olduğunu bildiriyor. Şayet dinin özüne uyulursa, İslam’ın hayata geçmesinin önü de açılmış olur. İnsanların İslam gerçeğinde birleşmelerini, kendi çıkarları açısından tehlikeli görenler, İslam’ı yeni nesillere uygarlık ve özgürlük kemiren bir olgu olarak takdim ediyorlar. Kişisel doğruların öncelik kazandığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu durumda dışımızdaki insanlara ulaşmak, onları anlamak ve aramızdaki ortak paydaları bulmak zorundayız. Bunu da ancak İslam sağlayabilir. Bu söz, temelsiz bir iddia değil, aksine asırları aşan gözlemlere dayanan bir gerçektir. İnsanların, Kur’an’a ve onları İslam’da birleştirecek yapılanmalara ihtiyacı var. İslam gerçeğinde birleşmek, binlerce ayrılığı giderir ve insanlığı, çıkar, cehalet ve sömürüye yenik düşmekten kurtarır. İslam’ın dışında çıkış yolu aramak ise, her zaman kayıpla sonuçlanır. “Kim artık (son hak din) İslam’dan başka (İlahi veya beşeri) bir din arar (onları önemser)se asla ondan kabul edilmeyecek ve o, ahirette de hüsrana (büyük zarara) uğrayanlardan olacaktır.” (Ali İmran; 84) HADİSLER IŞIĞINDA KUR’AN ve BİZ Müslim’de rivayet edilen bir hadiste; Ebu Umame’den (ra), Rasulullah’ın (sas) şöyle dediği rivayet olunmuştur: “Kur’an’ı öğreniniz. Şüphesiz o, kıyamet günü ehli için çok iyi bir şefaatçi olacaktır.” En-Nevvas b. Sem’an (ra) anlatıyor: Hz. Peygamber’i (sas) şöyle derken duydum. “Kıyamet günü Kur’an-ı Kerim ve bu dünyada onunla amel edenler getirilirler. Önlerinde de kendilerini arkadaş edinenleri savunan Bakara ve Ali İmran sureleri bulunur” (Müslim). Buhari’de rivayet edilen bir hadiste; Osman İbn Affan’dan (ra), Rasulullah’ın (sas) şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: “Aranızda en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir.” Hz. Aişe (r.anha) anlatıyor: Hz Peygamber (sas): “Kur’an’ı okumak kendisine zor geldiği halde onu takılarak okuyana iki sevap vardır” buyurmuştur (Buhari, Müslim). Ebu Musa el-Eş’ari (ra) anlatıyor: Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurdu: “Kur’an okuyan ve okuduğuyla amel eden mü’minin örneği, tadı güzel kokusu güzel turunç meyvesi gibidir. Kur’an okumayan, ancak onunla amel eden mü’minin örneği de tadı güzel ancak kokusu olmayan ham hurma gibidir. Kur’an’ı okuyan münafığın durumu ise kokusu güzel tadı buruk reyhan otu gibidir. Kur’an’ı okumayan münafığın durumu ise kokusu olmayan, tadı da buruk olan acı yaban keleği gibidir”(Buhari, Müslim). Müttefikun aleyh olan bir hadiste, İbn Ömer’den (ra) Allah Rasulü’nün şöyle dediği rivayet olunmuştur: “Haset (gıpta veya imrenme) sadece iki yerde olur. Biri Allah’ın kendisine Kur’an öğrenmeyi nasip ettiği kimsedir ki, onu gece gündüz okur, kendisini işiten komşusu: “Keşke komşuma verilen Kur’an nimeti bana da verilseydi de, gereği ile amel ettiği gibi ben de etseydim!” der. Diğeri de, Allah’ın kendisine mal verdiği kimsedir ki, onu hak yolda sarf eder. Bunu gören diğer biri: “Keşke şu hayırsever kişiye verilen mal gibi bana da verilseydi de, onun yaptığı gibi ben de hayır yapabilseydim!” diye imrenir. el-Bera b. Azib (ra) anlatıyor: Sahabelerden biri atı yanında iple bağlı olduğu halde Kehf Suresi’ni okumaya başlar. Derken bir bulut çıkar ve sahabenin üzerine çökmeye yönelir. Hatta atı bu buluttan ürkmeye başlar. Sahabe sabah olunca Hz. Peygamber’e (sas) gelip durumu anlatır. Hz. Peygamber (sas): “O Kur’an için inmiş huzur bulutudur” buyurur (Buhari, Müslim). İbni Abbas (ra) anlatıyor: Hz. Peygamber (sas): “İçinde Kur’an’dan bir şey bulunmayan kişi harabe ev gibidir” buyurmuştur (Hadis hasen-sahihtir; Tirmizi). Tirmizi’nin hasen ve sahih diye vasıflandırdığı, Ebu Davud’un da rivayet ettiği bir hadiste Abdullah b. Amr b. el-As (ra)’ın nakline göre Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurmuştur. “Kur’an ehline; Kur’an’ı oku ve yüksel, Kur’an’ı tıpkı dünyada okuduğun gibi tane tane tertil üzere oku, zira senin rütben, okuyacağın son ayetin yakınındadır.” denilecektir. Sahih-i Müslim’de, Ukbe b. Amir’den (ra) şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: “Biz, Suffa’da iken Rasulullah (sas) dışarı çıkıp: “Günah işlemeksizin ve akrabalık bağını koparmaksızın Buthan’a yahut Akik’e kadar gidip oradan iri hörgüçlü iki deve getirmeyi hanginiz ister?” diye sordu. ”Ya Rasulullah! Biz bunu isteriz” dedik. “Öyle ise sizden herhangi biri mescide gider de celil ve aziz olan Allah’ın kitabından iki ayet öğrenir yahut okursa bunlar onun için iki deveden daha hayırlıdır. Üç ayet onun için dört deveden daha hayırlıdır. Bu ayetlerin sayıları arttıkça, o kadar deveden daha hayırlıdır.” İbn Mes’ud (ra), Hz. Peygamber’in (sas) şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Bir kavme, Allah’ın kitabını en iyi okuyanları imamlık eder” (Müslim). Cabir b. Abdullah (ra) anlatıyor: Hz. Peygamber (sas), Uhud’da şehid olanlardan iki kişiyi bir araya getirdikten sonra: “Bunlardan hangisi Kur’an’la daha fazla haşır neşirdi?” diye sorar; birine işaret edildiği takdirde, önce onun defin işlemini yapardı (Buhari-Tirmizi, Nesei, İbn Mace). İmran İbn Husayn (ra) anlatıyor: Bana Kur’an okuyan bir kadın uğradı, okudu sonra karşılık istedi ardından da bu isteğini geri alarak şöyle dedi: Hz. Peygamber (sas) buyurdu ki: “Kim Kur’an okursa karşılığını Allah’dan istesin. Bir zaman gelecek insanlar Kur’an okuyacaklar da karşılığını insanlardan isteyecekler” (Hadis hasendir, Tirmizi) İbn-i Mes’ud (ra) anlatıyor: Hz. Peygamber (sas): “Allah’ın kitabından bir harf okuyanın, okuduğu harfe karşılık sevabı vardır. Bir iyilik on katıyla değerlendirilir. Elif, Lam, Mim bir harftir demiyorum. Elif de harftir, lam da harftir, mim de harftir” buyurmaktadır (Hadis hasen-sahihtir, Tirmizi ). Bu bölümün içeriği KUR’AN’IN ANLAMIYLA BULUŞMAK PLATFORMU tarafından hazırlanmıştır. Ayet mealleri Hasan Tahsin Feyizli'nin Hazırladığı Feyzü'l Furkan Açıklamalı Kur'an-ı Kerim Mealinden alınmıştır. Ayet meallerinin tamamına www.kuranimiz.net, ses dosyalarına www.akradyo.net adreslerinden ulaşabilirsiniz.