n türk dünyası`nın coğrafyası m

advertisement
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
İçindekiler Tablosu
1. Kısım .................................................................................................................. 3
Balkan Bölgesinin Problemleri ve 1828-29 Rus Savaş Planının Kökenleri .................................. 3
Türklerin Savaş Hazırlıkları.......................................................................................................... 6
1828 Yılı Harekatları.................................................................................................................... 9
1829 Yılının Harekatları ............................................................................................................ 11
Edirne’nin Düşüşünden Sonraki Olaylar ................................................................................... 13
2. Kısım ................................................................................................................ 15
1829 Edirne Antlaşması ve Uluslararası Sonuçları ................................................................... 15
Edirne’deki Görüşmeler ............................................................................................................ 16
Rusya’nın, Osmanlı İmparatorluğu’nun Geleceği Konusundaki Görüşleri ............................... 19
Edirne Barışına İngiltere’nin Tepkisi ......................................................................................... 20
Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupalı Güçler 1830-31 ................................................................ 22
Sonuç ................................................................................................................... 24
Dipnotlar ............................................................................................................. 24
Dr. Alexander BİTİS
Londra Üniversitesi Slav ve Doğu Avrupa Araştırmaları Merkezi / İngiltere
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 1
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
1828-1829 Türk-Rus Savaşı‟nın başlangıcı, Osmanlılar tarafından sürgün edildikten sonra
Rus ordusunda görev yapan Yunanlı General Alexander Ypsilantis‟in liderliğindeki bir grup
gönüllünün (Türk-Rus sınırını oluşturan) Prut nehrini geçerek Osmanlı toprağı olan
Moldavya‟ya girdiği 6 Mart 1821 tarihine kadar uzanır. Philike Hetairia‟nın önderi de olan
Ypsilantis, bu savunması oldukça zayıf olan kuzey eyaletinde isyan bayrağını
dalgalandırarak Balkanlar çapında bir halk ayaklanmasını ateşleyebileceğini ümit
etmekteydi. Böylece Osmanlı yönetiminin Balkanlar‟dan tamamen çıkarılması ve Balkan
Hıristiyanlarının özgürlüğüne kavuşması sağlanacaktı. Ypsilantis, Çar I. Alexander‟ın
rızası, hatta bilgii olmaksızın hareket etmiş olsa da, Rusya‟nın isyancıların yanında yer
alarak askeri yardımda bulunacağını ummaktaydı.1
Ypsilantis, Moro‟da halk ayaklanması çıkarmada başarılı olsa da, bu ayaklanmanın
Balkanlar‟a yayılmasını sağlayamadı. Bunun da ötesinde Rusya‟nın askeri desteğini elde
etmede başarılı olamadı. 1815 Restorasyon dönemi sonrasının hemen hemen bütün
monarkları gibi devrileceğinden endişe duyan I. Alexander da bu isyanı, meşru otoritelere
karşı gerçekleştirilen bir meydan okuma hareketi olarak gördüğü için kınadı. Ancak Çar,
Osmanlı sultanının isyanı bastırma metotlarından giderek daha çok kaygı duyar hale geldi.
Ruslar, Türklerin asiler ve masumlar arasında bir fark gözetmediği yolunda şikayetlerde
bulundular ve Yunan Patriği V. Gregory‟nin idam edilmesi gibi canice hareketler karşısında
dehşete düştüler. Türk tarafında ise II. Mahmut, tamamen iç mesele olarak gördüğü bir
konuda bütün yabancı müdahalelere şiddetle karşı çıkmaktaydı. Bunun yanında
Ypsilantis‟in girişiminde Rusya‟nın rolü olduğuna inanan Osmanlı yönetimi, Rusya‟yla
aralarındaki anlaşmaları ihlal etmeye başladı; örneğin Rus gemilerinin Boğazlardan
geçişini engelleme yoluna gitti. Buna tepki olarak Bab-ı Ali nezdindeki Rus Büyükelçisi G.
A. Stroganov, Temmuz 1821 tarihinde protestoda bulunarak İstanbul‟dan ayrıldı.
Yeni bir Türk-Rus savaşının çıkması kaçınılmaz görünüyordu. Ancak Rus çarı önceden
Avrupalı müttefiklerinin rızasını almadan hemen bir savaşa girişme niyetinde değildi.
Rusya‟nın müttefikleri, özellikle de Avusturya ve İngiltere bir savaşın çıkmasını ve
Rusya‟nın daha da yayılmasını engellemede kararlıydılar, bu yüzden Alexander‟ı
kendilerinin arabuluculuğunu kabul etme ve krize diplomatik çözüm arama konusunda ikna
ettiler. Çar, müttefikleriyle uyuşmak durumunda kaldı ve sonuçta dört yıl boyunca Rus
diplomasisi sona erecekmiş gibi gözükmeyen görüşmelerden dolayı bir anlamda felç oldu.
Nihayet 1825 yılının sonunda Alexander tek taraflı olarak savaş ilan etmeyi kararlaştırdı.
Kasım ayında ölmesinden dolayı Alexander bu şansını kullanma imkanı bulamasa da,
onun ardından gelen I. Nikola sonuç getirici bir girişimde bulunmada oldukça kararlıydı.
Yine de Yunanistan konusunda ortak hareket gerçekleştirilmesini öngören Nisan 1826‟daki
Rus-İngiliz protokolü, savaşı bir kez daha önledi. Gerçekte İngiltere, Osmanlı
İmparatorluğumun zayıflatılmasını hiçbir şekilde istemiyordu; bu protokolü imzalamaktaki
tek amacı da Çarı bir ittifak içine hapsederek Rusya‟nın savaş ilanını süresiz olarak
erteletmekti. Belli bir süre için İngiltere‟nin planı işe yaradı. Ancak Nikola ilerleme
sağlanması hususunda kararlıydı ve Temmuz 1827‟de Fransa da pakta dahil oldu. Aynı yıl
içinde Osmanlı sultanının Yunanlıların tümünü Mısır‟a sürmeyi planladığı yolunda
söylentiler ortaya çıkınca, müttefikler ortak bir filoyu Osmanlı‟nın Mısır‟daki kuvvetlerinin
bölgeye çıkarma yapmasını önlemek üzere Mora‟ya gönderdi. Ekim ayı içerisinde de
Navarin‟de Türk-Mısır filosuyla müttefiklerin filosu arasında bir çatışma yaşandı, sonuçta
Osmanlı filosu yok edildi.
Bunun üzerine Osmanlı Sultanı (Osmanlı yönetimi ile Rusya arasındaki Yunanistan‟la ilgisi
olmayan bütün önemli konuları ele almış olan2) 1826 tarihli Akkerman Türk-Rus
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 2
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
sözleşmesini hükümsüz kılan bir açıklamada bulundu ve halkının cihat için hazırlanması
yolunda talimatlar yayımladı. Rus çarı da diğer hususlar yanında Boğazların Rus
gemilerine kapatılışını ve Akkerman sözleşmesinin ortadan kaldırılışına atıfta bulunarak 26
Ekim 1828‟de Osmanlı Devleti‟ne karşı savaş ilan etti. Rusya‟nın açıktan ortaya koyduğu
savaş amaçları şunları içermekteydi: Yunanistan, Sırbistan ve Tuna prensliklerine siyasi
haklar tanınması, (Türkler tarafından isyancı Kafkasya halklarına yardımda bulunmak
üzere kullanılan) Anapa ve Poti‟nin ele geçirilmesi, Tuna üzerindeki bazı Türk kalelerinin
yıkılması ve savaş tazminatı elde edilmesi. Sonunda 8 Mayıs‟ta Rus İkinci Ordusu Prut
nehrini geçti ve Moldavya‟yı işgal etti.3
1. Kısım
Balkan Bölgesinin Problemleri ve 1828-29 Rus Savaş Planının Kökenleri 4
Rusya‟nın 1828 yılındaki savaş planı, Rus ordusunun Balkanlar‟da gerçekleştirmeye
çalıştığı muhtemelen en cesur ve kapsamlı plan niteliğindeydi. Esasında yapılması
düşünülen, Rus askeri tarihinde ilk defa Balkan sıradağlarını aşmak ve İstanbul‟a doğru
yürüyüşe geçmekti. Plan ortaya çıkışını iki kişiye borçluydu: General P. D. Kiselev (İkinci
Ordu Kurmay Heyetinin Başkanı) ile General I. I. Diebiç (Rus Genel Kurmay Başkanı). Her
iki general (1806-1812‟deki) son Türk-Rus savaşı sırasında Rusya‟nın uyuşuk olarak
nitelendirilebilecek askeri performansından korkuya kapılmışlar ve Rusya‟nın hantal
kuşatma sistemi yerine daha kesin ve sonuca götürücü harekete geçme sistemini getirmek
gerektiğini düşünmüşlerdi.
Ancak 18. yüzyılın son yıllarında Rusya‟yla giriştikleri savaşlarda sürekli olarak savunmaya
dönük karşı saldırı stratejisini benimsemiş olan Türklere Balkan bölgesinin büyük oranda
yardımcı olmuş olması gerçeği dikkate alındığında bunun kolay bir iş olmayacağı
ortadaydı. Tuna nehri ve Balkan sıradağları muhtemel bir saldırgan açısından iki zorlu
engeli oluşturmaktaydı. Tuna nehri her zaman taşmaya eğilimliydi ve ancak belli
yerlerinden, belli zamanlarda geçilmesi mümkündü. Balkan dağlarının da çok sayıda
askerin geçişine izin vermez nitelikte olduğu birçok askeri otorite tarafından
belirtilmekteydi. Türkler bu doğal engelleri stratejik olarak konuşlandırılmış istihkamlarla
daha da güçlendirmişti. Türk tarafının sağ kanadı, İbrail gibi büyük kalelerin yanında Tuzla,
İsakçı, Maçin, Hırsova gibi daha küçük kalelerle koruma altına alınmıştı. Bu kaleler
herhangi bir işgal ordusuna karşı büyük bir engel oluşturamasalar da, Türk tarafının sağ
kanadının ana yolu durumunda olan Babadağ- Varna yolu boyunca ilerlemek, Deliorman
ve Dobruca bölgesinin düşmanca duygular besleyen insanları tarafından
engellenebilmekteydi. Dobruca bölgesi, çeşitli Asyalı fanatiklerle birlikte önemli miktarda
yerli Türk halkını içerirken, Deliorman‟da 18. yüzyılda Rusya‟dan kaçmış olan ve zaman
zaman Osmanlı sultanının ordusunda düzensiz askeri birlikler olarak görev yapan Zaporog
ve Nekrasovtsy Kazakları yaşamaktaydı. Bu halklar tarafından gerçekleştirilen çete savaşı,
daha önceki savaşlarda Rusya‟nın iletişim ve ikmal yolları üzerinde büyük tahribata yol
açmıştı.5 Oldukça büyük olan Varna kalesi ve limanı ele geçirilmediği sürece, Rus
donanmasının Osmanlı sahillerine karşı oluşturduğu tehdit ciddi oranda azalacaktı.
Türk bölgesinde hakim konumda bulunan belli başlı üç tane kale bulunmaktaydı: Şumnu,
Silistre ve Rusçuk. Şumnu, birçok kişi tarafından Balkanlar‟ın anahtarı niteliğinde kabul
edilen muazzam bir yapı oluşturmaktaydı. Neredeyse hiç geçit vermez dağlık bir bölgede
konuşlanmış olan ve 40 bin kişiye kadar askeri birlikleri barındırabilecek olan Şumnu,
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 3
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
temel Türk askerî kuvvetlerinin geleneksel dinlenme yeri olarak da hizmet vermekteydi.
Ruslar tarafından da hiç ele geçirilmemişti. O kadar önemli görülmekteydi ki, 1828-1829
savaş planlarının gerçekleştirilmesiyle ilgili tartışmalar büyük oranda bu kalenin ele
geçirilmesi için girişimde bulunulup bulunulmaması üzerinde yoğunlaşmıştı. Silistre ve
Rusçuk da Tuna‟nın sağ kenarı üzerinde konuşlanmışlardı ve işgal güçlerinin Tuna‟yı
geçmesini engelleme görevini yerine getirmekteydiler. Silistre 20 bin, Rusçuk 10 bin askeri
barındırmaktaydı ve geçmişte uzun süren kuşatmalara karşı koymayı başarmışlardı.
Türk tarafının sol kanadı için anahtar derecesinde önem taşıyan şehir ise Sofya‟ydı. Bir
kere ele geçirildiğinde Rus ordusu Sofya-Edirne yolu boyunca İstanbul‟a doğru yürüyüşe
geçebilirdi. Böyle bir askerî hattın karşılaşması muhtemel iki temel problem vardı. Birincisi,
Rusya, Vidin ve Rusçuk arasında akıntıya karşı Tuna‟yı geçmek zorunda kalacaktı. Böyle
bir operasyon, akıntı yönünde geçmekten çok daha tehlikeliydi. Üstelik burada nehir daha
geniş, Türk filosu daha güçlüydü ve Vidin ile Rusçuk‟ta daha büyük Türk garnizonlarının
bulunması Türklerin Rusların geçişini engellemelerini daha mümkün kılıyordu. Bu işgal
yoluyla ilgili ikinci zorluk ise Rus ordusunun muhtemel Rus operasyon üslerinden (Tuna
prensliklerinden) uzak kalmasının ordunun ikmal bağlantıları için büyük zorluklar
doğurmasıydı.
Türk tarafının kanatlarının her birinde mevcut özel zorluklar yanında tüm bölgeyle ilgili
daha genel zorluklar da bulunmaktaydı. Yolların azlığı, çorak ya da dikilmemiş alanların
genişliği, temiz suyun yetersizliği ile ateşli ve salgın hastalıklara neden olan iklim koşulları
dikkate alınmak zorundaydı. Bu zorlu şartlar, işgal gücünü, atacağı her adımda
yıpratmakta ve Clausewitz‟in "savaş sürüncemesi” adını verdiği olaya bir örnek
oluşturmaktaydı. Bölgenin büyük kısmı Türklerin düzensiz savaşına yardımcı olan
ormanlarla kaplıydı ve Rusların savaşı geliştirme ve temel Türk kuvvetlerini savaş alanında
yok etme isteklerine engel teşkil etmekteydi.
Bütün bu faktörlerin (arazi, ikmal problemleri ve güçlü Türk savunma yapılanmalarının)
ötesinde Türklerin son zamanlarda kendi kalelerinin içinde savunma pozisyonunda
kalmaktan oldukça hoşnut oldukları gözlenmekteydi. Bu, yeni bir savaşın oldukça maliyetli
Rus kuşatmalarına dönüşmesi ve (1806-1812‟de olduğu gibi) uzun askerî tıkanıklık
devirlerinin ortaya çıkması olasılığının oldukça yüksek olması anlamına gelmekteydi.
1819-1820 yıllarında Kiselev, Rusya‟nın stratejik bilmecesinin çözümü için ilk önerilerini
sundu.6 Buna göre ilk olarak, Türklere karşı çabuk ve kesin zafer elde etmenin tek yolu
Balkanlar‟ı geçmek ve Osmanlı başkentini tehdit etmekti. Plan, böylece Osmanlı toprağı
üzerinde geniş bölgeler işgal etmeksizin, ordunun güneye doğru hızlı bir şekilde ilerlemesi
ve olmazsa olmaz şartı olarak bölgedeki tüm Türk kalelerinin ele geçirilmesi üzerinde
durmaktaydı. İkincisi, Rusya temelde sahil boyunca ilerleyen bir operasyon hattı
benimseyecekti. Bu, ordunun Karadeniz filosunca ikmalinin sağlanmasına müsaade
edecek ve bu şekilde daha önceki savaşlarda söz konusu olan ikmal problemine bir çözüm
getirecekti (Kiselev kendisine model olarak Wellington Dükü‟nün 1808-14 Yarımada
Savaşı‟nda benimsediği modeli almıştı). Yaklaşık 120 bin askerden oluşan Rus ordusu,
askerî operasyonlarını Türklerin merkez ve sağ kanatlarına yöneltecekti. Operasyonların
birinci aşamasında Rus ordusu Silistre, Şumnu ve İbrail kalelerini kuşatarak ya da abluka
altına alarak Prenslikleri ve Doğu Bulgaristan‟ı ele geçirecekti. İkinci aşamada ise liman
kasabası Varna işgal edilecek ve Rus donanması için bir üs olarak kullanılacak, ardından
da Kiselev tarafından zor olduğu yalanlanan Balkanlar‟dan geçiş işi gerçekleştirilecekti.
Bundan sonra da ordunun yapacağı şey, Edirne‟ye ve gerekirse İstanbul‟a doğru yürüyüşe
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 4
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
geçmekti.
Bu noktada kısa ve kesin savaş fikrinin Osmanlı İmparatorluğu‟nu yok etmek için
tasarlanmadığını belirtmek büyük önem taşımaktadır. Kiselev‟in kendisi, düşünme
cesaretinde bulunduğu böyle bir "hipotezin hiçbir zaman hükümetinin amacı olmayacağını”
vurgulamıştır.7
Kiselev çok iyi bilmekteydi ki, yüzyılın başından beri aralıklı olarak ve 1815 yılından beri de
kesin olarak Rusya‟nın Türkiye‟yle ilgili genel stratejisi „zayıf komşu‟ politikası tarafından
belirlenmekteydi. Kısaca belirtmek gerekirse, Rusya, çıkarlarının bu imparatorluğu yok
ederek değil, fakat zayıf durumda bırakarak ve böylece onun itaatini garanti altına alarak
daha iyi korunabileceğine inanmaktaydı.8 İstanbul‟a doğru yürüyüş (ve hatta şehrin ele
geçirilişi) stratejisi Avrupa kısmında Osmanlı İmparatorluğu‟nu yıkmak için değil, fakat çok
basit olarak Osmanlı sultanından daha avantajlı bir barış anlaşması koparabilmek için
tasarlanmıştı. Kiselev yıllar sonra şöyle yazacaktı:
...savaşın amacı, Osmanlı yönetimine kendisine sunulan barış koşullarının zorla kabul
ettirilmesiydi. Bunun için eyaletlerde ayrı olarak gerçekleştirilen bir savaş yeterli değildir;
bunun yerine devletin başşehri tehdit edilmelidir. Bu amaca ulaşmak için de. daha önceki
savaşların uzun yıllar sürüncemede bırakan sistemi bir tarafa bırakılmalı ve savaş alanı
hızlı bir şekilde Rumeli‟ye taşınarak İstanbul işgal edilmeli,ya da onun sınırları içinde
avantajlı bir barış anlaşması elde edilmelidir.9
Kiselev‟in fikirleri genel olarak Diebiç ve Rus askeri çevreleri tarafından kabul gördü ve bu
fikirlerin uygulamaya geçirilmesi konusu ilk defa 1821-1822 yıllarında ele alınmaya
başlandı. Stroganov‟un Temmuz 1821‟de İstanbul‟dan ayrılmasından sonra Diebiç,
Kiselev‟in planları çerçevesinde kendi fikirlerini oluşturdu ve sadece 6 ay içerisinde
İstanbul‟un ele geçirilmesini teklif etti. Ancak bu planın uygulanması için 1821 yılı
içerisinde yeterli zaman kalmamıştı, Rusya sadece Prenslikleri işgal edecek ve
Balkanlar‟dan geçilmesi planı 1822 yılına ertelenecekti.10 Plan, Rus ordusunun çok kötü
durumda olmasından11 ve Çar‟ın krizi görüşme yoluyla çözüme kavuşturma seçeneklerini
araştırmasından dolayı terk edilmek zorunda kalınsa da, 1827 yılının sonlarında Navarin
Savaşı‟nın arkasından yeniden canlandırıldı. Yine de başlangıçta I. Nikola hâlâ
Balkanlar‟ın geçilmesine karşıydı. Çar böyle bir hareketin Avusturya ile İngiltere‟nin
şüphelerini, hatta düşmanlığını çekeceğinden korkmakta ve sadece Prensliklerin işgal
edilmesini içeren daha ılımlı bir yaklaşım benimsemekteydi. Ancak Prensliklerin işgalinin
Osmanlı sultanını Rusya‟nın isteklerini kabul etmeye zorlayamayacağını savunan Kiselev
ve başka yetkililerin baskısı altında kalınca I. Nikola yumuşadı ve Balkanlar‟ın geçilmesi
fikrini benimsedi. Bunun bir uzantısı olarak da Diebiç‟in 27 Aralık 1827 tarihli planına olur
verdi. Plan, çatışmaların Mart ayının sonunda başlamasını öngörmekteydi. Rus ordusu
bağımsız kolordulara ayrılacak ve şu görevleri yerine getirmek için kullanılacaktı: (i)
Prensliklerin işgali, (ii) Silistre, İbrail ve Varna‟nın ele geçirilmesi ve (iii) (Haziran ayı
içerisinde) Balkanlar‟ın geçilmesi. Bundan sonra ağustosun sonuna kadar Edirne ele
geçirilecek ve Ekim ayı içerisindeki bir tarihte İstanbul‟a ulaşılacaktı.12 Başlangıçta geri
döndürülemez görünen bu plan yine de Wellington Dükü‟nün İngiltere Başbakanı
olmasından sonra Mart 1828‟de yeni ilavelerle değiştirilmek zorunda kalınacaktı. Dük, Türk
yanlısı fikirleriyle bilindiği için, I. Nikola Rusya‟nın savaş alanında kesin bir ilerleme
sağlamasının İngilizlerin Türkiye‟ye destek vermesine neden olmasından korktu. Bu
yüzden ilk aşamada Rus ordusunun Trajan Duvarı‟na kadar olan bölgede sadece
Prenslikleri ve Dobruca‟yı işgal etmesi kararlaştırıldı.13
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 5
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
Böylece Mayıs içerisinde çatışmalar başladığında Rus askeri planlarında iki çok zayıf
halka bulunmaktaydı; birincisi, Çarın sadece Prensliklerin işgalinin Osmanlı sultanını dize
getireceği yönündeki görüşü, Rus ordusunun Balkanlar‟ın geçilmesini içeren daha geniş
çaplı planı uygulamaktaki kararlılığını azaltmaktaydı. Avusturya ve İngiltere‟nin birden fazla
askerî operasyona göz yummayacağı korkusu dikkate alındığında ve (Kiselev tarafından
önerildiği şekliyle) Rus savaş planının iki askeri operasyonla değil, sadece bir operasyonla
Balkanlar‟ın geçilmesini öngördüğü göz önüne alındığında, bu durum büyük bir problem
oluşturmaktaydı.14 İkincisi, savaş planı kritik önem taşıyan Şumnu‟nun ele geçirilip
geçirilmemesi gerektiği konusunda herhangi bir şey söylemiyordu. Rusya‟nın bu sorunu
ele almayışının 1828 operasyonu sırasında ciddi yansımaları olacaktı.
Türklerin Savaş Hazırlıkları
Ruslar gibi Osmanlı yönetimi de 1820‟li yıllar boyunca savaş için hazırlanmaktaydı. Bu
dönemin (Osmanlı tarihi açısından da büyük önemi olan) en önemli olayı, 1826 yılı
yazında yeniçerilerin katliama tabi tutulması ve ortadan kaldırılmasıydı. Bu askeri kuvvet,
neredeyse beş yüzyıldır Osmanlı sultanına hizmet etmekteydi, ancak 18. yüzyılın
ortasından beri yarı düzenli / feodal savaş yöntemiyle Rusya‟nın disiplinli, düzenli
ordularına karşı koymada gittikçe başarısız olmaktaydı. 1769-74, 1787-92 ve 1806-12
Türk-Rus savaşlarında uğranılan yenilgiler Sultanın bu kuvvete karşı duyduğu güveni
tedrici olarak yok etmişti. Gerçekten yeniçeriler (1789-1807 döneminde sultanlık yapan) III.
Selim‟in döneminde ancak Sultanı tahttan indirerek ve öldürerek, ortadan kaldırılmaktan
son anda kurtulmuşlardı.15
Yeniçerilerin ve geleneksel düzensiz Osmanlı ordusunun zayıflıkları ile ilgili ilginç
açıklamalar, Rus ordusunda iaşe subayı olarak görev yapmış olan ve Rusya‟nın Osmanlı
ordusu konusundaki en önde gelen uzmanlarından olan Albay I. P. Liprandi‟nin yaptığı
araştırmada bulunabilir. 16 Liprandi, Türklerin askerî teknoloji (özellikle topçuluk) ve savaş
alanında örgütlenme konularındaki herkes tarafından bilinen eksikleri bir yana; aynı
derecede önemli temel bir kusurun Türklerin mantıki bakış açılarında bulunduğunu iddia
etmiştir. Ona göre, dini dünya görüşüne de dayanan Türk kuvvetlerinin psikolojisi, temelde
irrasyonel, batıl ve kaderci nitelikteydi. Bu, genellikle halk arasından toplanan, eğitilmemiş
düzensiz birliklerden oluşan kalabalık gruplar için çok daha doğruydu.
Türk bakış açısının önde gelen bir özelliği, var olduğu varsayılan kehanete atfedilen
önemin de ortaya koyduğu gibi kaderciliğiydi. Liprandi bunu şu şekilde ele almıştı:
En az önemli olan bir olay ya da durum - rüyalar, kuşların uçuşu..., köpeklerin ya da
kurtların uluması, baykuşların ötüşü, birinin yolunun üstünden bir tavşan ya da tilki
geçmesi., Güneş ve Ay tutulmaları, bulut oluşumlarının şekilleri ve sayısız başka benzer
örnekler olumlu bir etki doğurabilirler, fakat çoğu kere tersi doğru olmaktadır. Çok sayıdaki
birlikten sadece biri tarafından bunlardan biri fark edildiğinde, her rütbedeki görevliye olay
aktarılmakta ve. ondan sonra en küçük bir tehlike ya da engelle karşılaşıldığında bu
kaderci kehanet anlayışı genel bir paniğe neden olmaktadır.17
Bu tür inançlar II. Mahmut‟un reform döneminde de devam etmekteydi. Üst düzey bir Türk
subayının Liprandi‟ye söylediğine bakılırsa, Türk ordusu Haziran 1829‟daki kritik savaş için
Kulevça‟ya ulaştığında peşinen yenilmeğe mahkum olduğu ön yargısıyla oraya gelmişti.
Bu olayla ilgili kehanetler şu şekildeydi: Birincisi, Sadrazam bacaklarında haç şeklinde
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 6
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
beyaz lekeler bulunan siyah bir ata binmişti ve ikinci olarak da savaş alanına doğru
giderken ordu başka bir komutanın birliğinden kaçmış iki at arabası atıyla karşılaşmıştı.18
Liprandi, Osmanlı kuvvetlerinin gücünü azaltan başka birçok irrasyonel özel durumlara,
zarar verici gelenekler ve uygulamalara da şahit olmuştu. Örneğin, savaş alanındaki
karşılaşma sırasında herhangi bir nedenle mehter takımı susmuşsa, bozgun ihtimali
oldukça yüksek demekti.19 Düşmanın henüz görünmediği durumlarda bile düşmanın
yürüyüşünün, davulların, müziğin ve mermilerin sesi tek başına kitlesel bir panik yaratabilir
ve bozguna neden olabilirdi.20 Savaş sırasında askerlerin cesaretini etkileyen en önemli
faktör ise düşmanla ilk karşılaşmada ortaya çıkan sonuçtu:
Düşmanla ilk karşılaşma sırasında uğranılan yenilgi bütün halklar üzerinde etkili olabilir,
fakat Müslümanlar üzerindeki etkisi açıklanamaz nitelikte kesindir. Türkler ilk karşılaşmada
ilk saldırıyı gerçekleştirmeleri durumunda zaferi garantileyeceklerine tamamen
inanmışlardır.21
Yenilginin ise tam tersine ordunun geri döndürülemez şekilde başarısızlığa mahkum
olması anlamına geldiği fikri yerleşmişti. Yenilmelerine neden olan faktörlerden bir başkası,
Türk kuvvetlerinin düşmanın hareketleriyle ilgili istihbarat toplanmasına neredeyse hiç
önem vermemeleridir. Bunun nedeni de Türk casuslarının, yakındaki düşman askerlerinin
varlığından ya da onların saldırı hazırlıklarından, komutanlarını haberdar etmede başarısız
olmaları durumunda cezalandırılmamaları geleneğinin yerleşmiş olmasıydı. Böyle bir
başarısızlık sadece yetenek eksikliği olarak değerlendirilmekteydi, fakat yanlış bilgi verme
hemen idamla cezalandırılabilirdi. Sonuç olarak Türk casuslar herhangi bir bilgi sağlamada
oldukça dikkatli davranmaktaydılar.22 Bu şekilde Türk kuvvetlerini manevrayla alt etmek
oldukça kolay oluyordu. Nitekim aşağıdada açıklanacağı gibi General P. K. Geismar 1828
Ploeşti Savaşı‟nda Türk çadırlarına gece saldırarak bunu açık bir şekilde göstermişti.
Geleneksel Osmanlı ordusunun -Yeniçerilerin- en olumsuz yönü ise ilerici askerî
reformlara karşı -özellikle Avrupalıların uygulamalarından kaynaklanıyorsa- aşılmaz bir
engel oluşturmalarıydı. Ancak II. Mahmut, III. Selim‟in başarısız olduğu konuda başarılı
olmaya kararlıydı. 1826 yılının yazında bu kuvvetleri tamamen ortadan kaldırmak için en
cesur önlemleri almaktan çekinmedi. Mayıs ayında Bab-ı Ali‟deki İngiliz Büyükelçisi
Stratford Canning, Osmanlı sultanının yeni bir düzenli ordu - Nizamı Cedid- kurmaya karar
verdiği yolunda söylentiler olduğunu bildirdi, fakat yeniçerilerin buna karşı çıkmasının,
„ciddi karışıklıklara, hatta Sultanın kendisinin tahttan indirilmesine‟ neden olabileceği
yönünde uyarılarda bulundu.23 Onun bir isyan çıkabileceği yolundaki tahmini doğru çıktı.
Canning, 16 Haziran tarihli raporunda önceki 48 saat içinde meydana gelen olayların,
„Türk İmparatorluğu için çok ciddi olacak sonuçlar ortaya çıkarmasının muhtemel
olduğunu‟ yazdı. Sultan yeni bir askerî kuvvetin kurulduğunu bildiren bir açıklama
yayınlamıştı, yeniçeriler ayın 15‟inde „açık bir isyana‟ girişmişlerdi. „Birkaç bin‟ yeniçeri
sancaklarıyla şehrin merkezinde toplanmışlardı. Sultan ise buna meydanın yakınında yer
alan Sultan Ahmet Camii‟ne, Sancak-ı Şerif‟i çekerek ve ordu ile halkı Osmanlı tahtını
korumaya çağırarak karşılık verdi. Öğleden sonra saat 3‟te Sultanın topçuları kışlalarına
çekilmiş olan isyancılara ateş açtılar. Bunun arkasından da Sultanın askerî kuvvetleri
kışlalara daldılar. İşte burada bir katliam gerçekleştirilecekti. Kışlalar ateşe verildi ve
isyancılarla birlikte şüphelilerin öldürülmesine başlandı.24 Ayın 17‟sinde yeniçeri kurumu
tamamen ortadan kaldırıldı. Stratford bunu, „olaylarla dolu imparatorluğun tarihinde,
gerçekleşmiş en olağanüstü olaylardan biri‟ olarak değerlendirdi.25 Yine de ayırım
gözetilmeksizin gerçekleştirilen katliama devam edildi. Ayın 28‟ine kadar 8.000‟den fazla
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 7
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
Yeniçeri ve onların destekçisi öldürülmüş, 18.500 tanesi de Anadolu‟ya sürgüne
gönderilmişti.26
Sultan, hemen yeni bir kuvvet oluşturma işine girişti. Amacı „eski Alman sistemi
taktikleriyle‟ eğitim görecek ve temelde Mısırlı subaylar tarafından yönetilecek (9.600
topçudan oluşan) topçu birlikleri ile, 12.000‟er kişilik 8 piyade tümeni (toplam 96.000 kişi)
oluşturmaktı.27 Sultan‟ın yeni kuvvetler için taşıdığı ihtiras sınır tanımamaktaydı28 ve
Avrupalıların askerî uygulamalarının benimsenmesinin (ve genel olarak yeni reformlarının)
İmparatorluğunun görkemini geri getireceğini ümit etmekteydi. Liprandi‟nin tahmini şu
yöndeydi:
(Düzenli bir) Türk ordusunun kurulması birçok başarılar vadetmektedir. Askerlerin ateşli
silahları kullanmadaki hüneri, doğuştan getirdikleri bireysel cesaretleri, dinî fanatizmleri.,
yarı cani ahlaki değerleri ve özgürlük aşkları bir kere örgütlenme ve düzenlemeyle bir
araya getirildiğinde kısa zamanda onları bütün Avrupa çapındaki en iyi ordulardan biri
haline getirebilir.29
İşte II. Mahmut‟un Akkerman Sözleşmesi‟ni imzalamasının asıl nedeni, bu yeni askerî
kuvvetini oluşturmak için zaman kazanmaktı.30 Ancak bilmekteydi ki, Rusya ile savaştan
uzun süre kaçılması mümkün değildi ve onun Navarin Savaşı‟ndan sonra Avrupalı güçlerin
Yunan sorununa müdahale etmelerine karşı çıkması, Çar‟la arasında yeni bir savaşın
çıkmasını kaçınılmaz kılacak nitelikteydi. Rus ordusunun Prut‟u geçtiği haberi ulaşınca
Divan 20 Mayıs‟ta toplandı. Şair olan ve Kutsal Şehirlerin koruyucusu durumunda bulunan
İzzet Molla‟nın başını çektiği savaş karşıtı grup yenilgiye uğradı ve onun yerine, Yunan
ayaklanmasına ön ayak olduğuna inanılan Rusların, daha sonra Akdeniz‟de Türkiye‟nin en
güçlü rakibi haline gelecek olan Yunanistan‟ın bağımsızlığını engellemenin hayati önemde
olduğu fikri ağırlık kazandı.31
Sultan‟ın savaş planı, aşağıdaki farklı dönemleri içereceğini aşağı yukarı doğru olarak
tahmin ettiği Rus savaş planına karşı koyacak şekilde tasarlanmıştı: (i) Tuna‟nın geçilmesi
ve Varna‟ya doğru yüklenilmesi, (ii) Balkanlar‟ın geçilmesi ve Edirne‟ye doğru yüklenilmesi,
(iii) İstanbul‟a saldırılması. Osmanlı güçlerinin savunma pozisyonunda kalması
emredilecek ve birinci aşama sırasında büyük silahlı çatışmalardan kaçınılacaktı. Ruslar
güneye doğru Balkanlar‟a yüklendiğinde de Türkler onların sağ ve arka kanatları cihetinde
karşı saldırı teşebbüsünde bulunacaklar ve onların Tuna‟yla bağlantısını kesmeye
çalışacaklardı. Ruslar gibi Bab-ı Ali de (ikincil önemde görülen) Kafkasya‟daki savaşa daha
az önem atfetmekteydi ve bu yüzden Doğu Seraskeri‟ne daha geniş takdir yetkisi
verilmişti.32
Osmanlı‟nın karşı saldırı stratejisi oldukça gerçekçi olsa da, savaş için ayırabileceği
kaynaklar tatmin edici olmaktan çok uzaktı. Savaş için halkın duyduğu heyecan oldukça
düşük düzeydeydi ve hem düzenli, hem de düzensiz birlikler için asker toplanması çok
yavaş ilerliyordu. Sultan, tüm erkek nüfusun zorla toplanmasını emretmiş olsa da, sadece
yaklaşık 177.000 asker toplanabilmişti (bunun içine yaklaşık 40.000 düzenli asker de
dahildi).33 Bundan başka Bab-ı Ali, Yunanistan‟da devam eden isyanla meşgul olmaktaydı
ve mali yapısı da çok tehlikeli bir durum arz ediyordu. Yaklaşmakta olan çatışmada
bilinmeyen faktör ise Avusturya ile İngiltere‟nin durumuydu. İki devlet Rusya‟nın savaş
ilanının meşru olduğunu tanımışlarsa da, Osmanlı yönetimi onların Rusya‟nın planlarından
şüphelenmeye devam ettiklerini çok iyi biliyor ve onların da sonuçta Çar‟a karşı savaşa
katılacaklarını ümit ediyordu.34 Böylece sonuç itibariyle Sultan, imparatorluğunu kurtarmak
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 8
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
için dış desteğe güvenmek durumuna gelmişti.
1828 Yılı Harekatları 35
Rusya‟nın saldırısı Mayıs ayında Prensliklerin hızlı bir şekilde işgal edilmesiyle ve
Brailov‟un kuşatılmasıyla başladı. Delta ve Dobruca‟nın Zaporog ve Nekrasovtsy
Kazaklarının, korkulduğundan çok daha az düşman oldukları ortaya çıktı. Çok azı Sultanın
kuvvetlerine katılmıştı ve Ruslar Zaporogların büyük kısmını Rusya‟ya tekrar yerleştirmeyi
başarmıştı.36 Onların sandallarının yardımıyla (ve çok zayıf Türk direnişi sayesinde)
Haziran ayının başında Satunovo‟da Tuna geçildi ve Tuna‟nın ağzına yakın yerdeki daha
küçük Osmanlı kalelerinin kuşatılması yoluna gidildi. Yaklaşık aynı zamanda da Brailov
teslim oldu. 18 Haziran‟a gelindiğinde en ilerideki Rus birlikleri Trayan duvarına ulaşmış ve
Rus savaş planı da böylece tamamlanmıştı. Ancak Nikola‟nın ümit ettiği gibi Sultan henüz
barış için harekete geçmemişti; bu yüzden yeni bir harekat planına ihtiyaç
duyulmaktaydı.37
10 Temmuz‟a gelindiğinde ise asıl Rus saldırı kuvvetleri Pazarcık‟ta toplanmıştı.
Kuşatmalar sırasında uğranılan kayıplar ile Prenslikleri işgal etme ve Rusya‟nın
muhaberatını koruma gerekliliği, 115.563 askeri personel sayısını (94.638 savaşçı
sayısını) 45.000 kişilik saldırı gücü seviyesine düşürmüştü.38 Ardından 30.000 asker 19
Temmuz‟da askerî bir konseyin toplandığı Yenipazar‟a doğru yüklendi. Şumnu, Silistre ve
Varna ele geçirilmeden önce Balkanlar‟ı geçmeye çalışmanın çok tehlikeli olacağına karar
verildi. Bu yüzden 30.000 askerin Serasker‟in temel kuvvetlerinin (40.000 askerin)
toplandığı Şumnu‟ya gönderilmesi kararlaştırılırken, geri kalan birlikler Silistre‟nin
kuşatılması için görevlendirildi. Rus güçleri 20 Temmuz‟da Şumnu yakınlarına ulaştı ve
savaşın başlatılması kararlaştırıldı. Rus güçlerinin savaş alanındaki üstünlüğü hemen
ortaya çıktı, fakat Ruslar ezici bir yenilgiye uğratma şanslarını kullanma yoluna gitmediler.
Bu sayede Türkler sadece çok az kayıpla Şumnu kalesinin güvenli duvarları arkasına
çekilebildiler.39
Bir kuşatma ya da saldırının imkansız olacağını düşünen Ruslar, ikmal ve bağlantılarını
kesmek ve böylece Türkleri savaş alanına çekmek için kalenin etrafında abluka kurmaya
karar verdiler. Bu karar 1828 yılının en ciddi stratejik hatası olarak ortaya çıktı ve temelde
Rus harekatının başarısızlığına neden oldu. Bundan en fazla sorumlu olan iki kişi A. H.
Jomini ile Diebiç‟ti. Jomini İsviçre doğumlu ünlü Fransız askeri teorisyeniydi ve fikirleri Rus
ordusu içinde büyük etkinliğe sahipti. Onun Napolyon‟un savaşlarının yorumuna dayanan
temel askerî ilkesi şuydu: Saldıran durumundaki bir ordu her zaman (eğer mümkünse tek
bir çatışmada) savaş alanındaki temel düşman kuvvetlerini yok etmeye çalışmalı ve
kalelerin, kasabaların ya da coğrafi noktaların ele geçirilmesi gibi ikincil askerî hedeflerle
dikkatini dağıtmamalıdır.40
Ancak 1828 yılındaki problem, Rusların büyük çatışmalardaki üstünlüğünü çok iyi bilen
Türklerin akıllı bir şekilde kesin bir savaşa girmekten kaçınmalarıydı. Bu durumda Rusya,
Şumnu kalesine saldırmalı mıydı, yoksa Türklerin Şumnu‟dan Rus tarafının kanatlarına ve
arka kısmına saldırmasına izin verecek şekilde Balkanları geçmeli miydi? Jomini ikinci
seçeneği çok daha tehlikeli buldu ve bu yüzden 1828 yılı boyunca Şumnu‟nun abluka
altına alınması ve Türklerin dışarı çıkmaya zorlanması önerisinde bulundu.41 Diebiç ile
Nikola‟nın en yakın askerî danışmanlarından biri de onu tam olarak desteklemekteydi.42
Ancak abluka seçeneğinden emin olmayan ve tek bir harekatla savaşı sona erdirmek
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 9
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
isteyen Çar, zaman içinde Balkanlar‟ın geçilmesi fikrine daha fazla yaklaşmıştı. Çar,
Şumnu ve Varna‟nın sadece gözetim altında tutulmasını ve güneye doğru ilerlenmesini
önerdi.43
Fakat sonunda Nikola ablukanın devam ettirilmesi konusunda ikna edildi. Ancak bu
hareket çok kötü bir başarısızlığa dönüştü ve çok sayıda Rus askeri ablukada kullanıldığı
için Silistre‟nin kuşatılması başarısızlıkla sona erdi. Eylül ayının başlarında Rus takviye
kuvvetlerinin bölgeye ulaşmasıyla Varna‟nın ele geçirilmesine karar verildi, Varna ise 11
Ekim tarihinde oldukça tartışmalı şartlar altında düştü. Sultanın suçlamasına bakılırsa Türk
komutan Yusuf Paşa teslim olması için Ruslardan rüşvet almıştı.44 Bu spesifik konuda
deliller tam açık değilse de, Rusların kural olarak rüşvete başvurmaya karşı olmadıkları
burada belirtilmelidir. Örneğin 1828 harekatının sonunda Vidin kalesinin komutanı İbrahim
Paşa Sultan‟la anlaşmazlığa düşmüştü. General Geismar‟a, İbrahim‟i Vidin‟i teslim etmesi
için „böyle bir davranışta bulunması halinde kendisine Rus yönetimi adına ödül verme
vaadinde bulunarak‟ ikna etmesi talimatı verildi. Eğer İbrahim kabul etseydi (İbrahim kendi
garnizonunu teslim olma konusunda ikna edemeyecekti), Geismar „hangi şart altında
olursa olsun ona Rusya‟da güvenli bir sığınak sağlayacak ve Yusuf Paşa için yapıldığı gibi
kendisine makul bir maaş bağlanacaktı.’45
Rus harekatı birçok iç tartışmalarla karşı karşıya kalırken, Türkler kararlı bir şekilde
planlarına bağlı kaldılar. Kuvvetlerin esas kısmı kalelerinde kaldı, sadece zayıf Rus
pozisyonlarına karşı asker gönderildi. Rusların güneye doğru ilerlemesini önlemek için
kanatlara saldırma planı Eflak‟ta denendi. Eylül ayında (çoğu düzensiz süvari olan) 25.000
kişilik bir askerî kuvvet Vidin‟de Tuna‟yı geçti ve Kalafat‟ı işgal etti. Fakat General
Geismar‟ın cesaretli gece saldırısıyla bu birliğin küçük Rus işgal gücünü ortadan kaldırma
ve ardından Bükreş‟e saldırma amacı gerçekleşme fırsatı bulamadı. Geismar sadece
4.200 kişi ile 26 Eylül‟de Poleştiti‟de Türkleri tam bir bozguna uğrattı. Ne yazık ki, Osmanlı
kuvvetlerinin Ruslarla büyük çatışmalara girişmekten kaçınma düşüncesine bu olayda
dikkat edilmedi; bunun ceremesini Türk komutanlığı 1829‟da feci şekilde ödeyecekti.
Kafkasya‟da, Türk savaş planı, savaşı Rus topraklarına taşıma ve Çarın Müslüman tebası
arasında isyan çıkmasını sağlamayı amaçlamaktaydı.46 Ruslar ise bunun tam zıddına Kars
ile Ahalcık sancaklarına saldırılar yoluyla sınırları koruma gibi daha ılımlı bir strateji
benimsemişlerdi. Harekat, Rusların (12.000 kişilik) saldırı kuvvetlerinin Gümrü‟yü
terkederek yaklaşık 10.000 kişilik Türk garnizonunun bulunduğu Kars‟a doğru yürüyüşe
geçmesiyle 26 Haziran‟da başladı. Türk kuvveti Erzurum‟daki 30.000 kişilik temel askerî
kuvvetlerinden gelecek birliklerle desteklenecekti. Bu yüzden Kars‟a ulaşan Paskeviç bir
saldırı emri verme konusunda hiç vakit kaybetmedi. Türklerin ağır kayıplar vermesiyle Kars
5 Temmuz günü düştü. Kars‟ın paşası Mehmet Emin yakalandı ve üzerinde bulunan Türk
savaş planıyla ilgili belgeler ele geçirildi. Türkler üç harekat hattında (Acaristan-Gürcistan,
Ahıska-İmiretti ve Beyazıt-Erivan hatları) savaşı Rusya‟nın Kafkas topraklarına taşıma
amacı gütmekteydiler. Ancak Türk komutanlığı Kars ve ardından da -Kafkasya‟daki ana
Türk askerî üssü olan- Erzurum‟a karşı bir Rus saldırısından korktuğu için Rus askerlerinin
Gümrü‟de toplanmış olması Türklerin savaş planını değiştirmişti. Bu yüzden Osmanlının
Asya güçlerinin Seraskeri Köse Mehmet, Erzurum‟dan aldığı 15.000 askerle Haziran
sonunda Kars‟ın yardımına koştu. Kars Rusların eline düştüğünde Köse, şehre sadece bir
günlük uzaklıktaydı.
Bundan sonra Köse 30.000 askerden oluşan Erzurum garnizonuna döndü. Artık bu
şehirdeki Türk kuvvetleri kendilerine saldırılamayacak kadar çok kuvvetliydi. Paskeviç bu
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 10
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
yüzden 10.000 adamıyla kuzeye doğru yürüyüşe geçmeye, burada Rus sınırının
güvenliğini sağlamak için Ahalkelek ile ardından Ahalcık‟a ele geçirmeye karar verdi.
Ahalkelek‟e 4 Ağustos‟ta vardı, burada birkaç top atışı gerçekleştirmesi Türk tarafına ağır
kayıplar verdirmesi ve onları teslime zorlaması için yeterli oldu. Bundan sonra Ruslar yol
üzerindeki Khertvis‟i ele geçirerek Ahalcık‟a doğru yürüyüşe geçtiler. Osmanlı
İmparatorluğu‟nun hukuk ve düzenden uzak ileri karakolu olan Ahalcık, tüm Kafkasya‟nın
suç ve esir ticareti merkeziydi. Hatta Sultan, Yeniçerilerin ilga edilmesi ilanını burada
duyurmaya ve düzenli orduya asker alınması işini burada başlatmaya cesaret edememişti.
Tam Rus kuvveti doğudan kasabaya yaklaşırken Köse, 30.000 askeriyle Erzurum‟dan
buraya gelmek üzereydi. Paskeviç 21 Ağustos‟ta savaşa girişti ve oldukça ünlü ve
kapsamlı bir zafer kazandı. Ahalcık kuşatıldı ve 28 Ağustos‟ta ele geçirildi. Bundan sonra
Azgur ile Ardahan‟ı ele geçirmek üzere müfrezeler gönderildi.47
Eylül ayı içinde Paskeviç, daha önceden planlandığnın aksine Batum‟a doğru yürüyüşe
geçmemeye karar verdi ve 1828 yılındaki askeri operasyonlarını sona erdirdi. Kars ve
Ahalcık sancaklarının tam olarak düşmesiyle harekat Rusya açısından zaferle sonuçlandı.
Bundan başka Rusya‟nın -Rusya Kafkasyası‟nda kalmış son Osmanlı yerleşim bölgeleri
olan- Anapa ile Poti limanlarını Temmuz ayında ele geçirmesi Türklerin Gürcü, Çerkez ve
diğer kabileleri isyan ettirmesi olanağını ortadan kaldırdı.
1829 Yılının Harekatları
1828-1829 kışı boyunca Sultan‟ın Çar‟ın isteklerini sürekli geri çevirmesiyle Ruslar yeni bir
harekata girişme fırsatı elde etmiş oldular. Bir süre bocaladıktan sonra Rus ordusunun
1829 yılında kesin olarak Balkanlar‟ı geçme teşebbüsünde bulunmasına karar verildi.48
Tahran‟daki Rus büyükelçiliğinin ayaklanan bir grup başıbozuk tarafından saldırıya
uğradığı ve Büyükelçi A. S. Griboedov‟un öldürüldüğü haberleri geldikten sonra, Türklerin
beklenmedik bir şekilde 4 Mart 1829‟da saldırıya geçmesi sonucu Kafkasya‟daki
çatışmalar da yeniden başladı.49 İran‟ın kendi yanında savaşa girmek üzere olduğuna
inanan Sultan, Borzomi‟den Rus toprağına bir koridor açılabilmesi için Ahalcık‟ın ne
pahasına olursa olsun ele geçirilmesini emretti. Fakat General V. I. Bebutov ve iki
taburunun 12 gün boyunca gerçekleştirdiği savunmayla 20.000 kişilik Türk kuvveti
yenilgiye uğratıldı. Yaklaşık aynı zamanda 8.000 kişilik Osmanlı kuvveti, Gürcistan
sınırından geçiş yaptı. Kral naibi Türk yanlısı olan Prenses Sophia daha yeni Türkiye‟ye
kaçmıştı. Prenses, Gürcistan aristokrasisiyle gerçekleştirdiği muhaberatla onları bu
saldırıya destek vermeye teşvik etti. Ancak General Hesse‟nin 2.500 askerle 17 Mart‟ta
Türk kampına önleyici bir saldırıda bulunmasıyla bu tehdit ortadan kaldırıldı.
İranlıların savaş hazırlığı yaptığına dair haberler birçok kaynaktan gelmeye devam
ederken (sonunda hepsi yalan çıktı) Paskeviç yaz başına kadar savunma durumunda
kaldı. Nihayet yeni Serasker Sivaslı Hakkı‟nın 40.000 askeriyle Erzurum‟dan yola çıktığı
haberini alınca Paskeviç Haziran ayında gücü artırılmış 18.000 kişilik kuvvetiyle saldırıda
bulunmak için hazırlıklara başladı. Kuvvetlerini 30.000 ve 20.000 kişilik iki gruba ayırmış
olan Hakkı‟yla karşı karşıya gelmek için de Kars‟tan yola çıktı. 25 Haziran ile 2 Temmuz
tarihleri arasındaki bir dizi muharebe ve manevradan sonra Paskeviç Türk ordusunu çok
feci bir yenilgiye uğrattı. Ardından 9 Temmuz‟da Erzurum çatışmaya girmeksizin teslim
oldu. Paskeviç bundan sonra sınır hattı boyunca çeşitli küçük çaptaki Osmanlı saldırılarını
püskürtmek umuduyla bir ay süresince saldırılarını durdurdu.50 Bu saldırıların çoğu Rus
kuvvetlerinin sol kanadındaki Kürtlerden gelmekteydi. Savaşın başında Nikola, Paskeviç‟e
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 11
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
Kürtleri Rus tarafına kazandırmak için büyük miktarda para vermişti. Başlangıçta bazı
anlaşmalar yapıldıysa da Kürtler, pasif kalmaları halinde Sultan‟ın misillemede
bulunacağından korkarak saldırılarına yeniden başladılar.51
Yeni bir Seraskerin Trabzon Sancağı‟nda Laz askerleri topladığı haberleri gelince
Paskeviç Ağustos başında saldırılarına yeniden başladı. Bu girişimi engellemek için
kuzeye doğru yürüyüşe geçti ve ayın 8‟inde Hart‟ta 12.000 kişilik bir askerî kuvveti
yenilgiye uğrattı. Paskeviç önce Trabzon‟a doğru yürüyüşe geçmeyi düşündü, fakat
görünüşte asker azlığından, gerçekte ise yönü Balkan bölgesinde belirlenecek olan
savaşın gidişatıyla hiçbir alakası olmadığından dolayı bu girişimden vazgeçti.52 Zaten
temel hedeflerine ulaşmıştı. Seraskerin asıl kuvvetlerini yenmiş ve Erzurum‟u ele
geçirmişti. 11 Ekim‟e kadar çatışmalar yer yer devam etti. Edirne‟de barış anlaşmasının
imzalanmasından sonra tam 25 gün boyunca devam eden Bayburt‟taki çatışmaların 9
Ekim gününde yaşananı en kanlı olanıydı. Burada gereksiz yere insan kaybına neden
olmanın temel sorumluluğu, Sivaslı Hakkı‟nın yerine Kazasker olan ve anlaşmanın
imzalandığı yolundaki haberler geldikten sonra bile ateşkes anlaşması imzalamayı
reddeden Osman Paşa‟ya aitti.53
Balkanlar‟daki (şimdi Diebiç tarafından komuta edilen) Rus askerleri yaklaşık 125.000 kişi
civarındaydı. 1828 yılında Varna‟nın ele geçirilmesi deniz yoluyla ikmal gerçekleştirilmesini
büyük oranda kolaylaştırmıştı. Rusların savaş planı çok açıktı: Silistre‟nin kuşatılması,
Şumnu‟nun gözetim altında tutulması ve Balkanlar‟ın aşılması. Türk stratejisi ise Rusların
kanatlarına karşı saldırıda bulunmaktan ibaretti.
12 Mayıs‟ta Diebiç, kuvvetlerine merkeze doğru yürüme emri verdi ve bir hafta içinde
Silistre kuşatmasına başlandı. Bu arada Sadrazam Reşit Paşa, (20.000 düzenli piyadeyi
içeren) 30.000 askeriyle Şumnu‟dan ayrılarak, Varna ile Silistre yolunu kapatan Rusların
merkez güçlerinin yeni kanadına saldırmaya karar vermişti. 17 Mayıs‟ta Türk ordusu Eski
Arnavutlar mevkiinde Rusların 16. Piyade Tümeniyle karşı karşıya geldi. Ruslar sayıca çok
az olsalar da mevzilerini çok iyi tuttular ve Türklere ağır kayıplar verdirttiler. Türk
komutanının savaşma isteği, Rusların işine yaramıştı. Ruslar 1828 yılı boyunca sonuca
götürücü bir çatışmada karşı karşıya gelmek için çaba göstermişler, Nikola 1829 yılında da
bu yöndeki çabanın devam ettirilmesi yönünde kesin talimatlar vermişti. Sadrazamın yeni
bir saldırıda bulunacağından şüphelenen Diebiç, Haziran başında Silistre‟yi kuşatan
40.000 kişilik kuvvetinin yarısını alarak Şumnu yakınlarındaki Rus birliklerine katıldı.
Diebiç‟in tahmini doğruydu. Sadrazam, Varna‟daki Rus kuvvetlerinin bağlantısını kesmek
üzere yeni bir kanat saldırısı başlatma ve ardından Silistre‟deki kuvvetlerini rahatlatmak
için kuzeye doğru yürüme niyeti taşımaktaydı. 11 Haziran‟da iki tarafın kuvvetleri
Kulevça‟da karşı karşıya geldiler. Rusların bir yıldan fazla zamandan beri aradıkları bu
kesin nitelikli savaşta Reşid‟in 40.000 kişilik ordusu tam bir yenilgiye uğradı.54
Sadrazamın sonuca götürücü bir savaş yapma kararı 1829 yılının hayati önemdeki
stratejik hatasıydı. Zaten çok ihtiyatlı davranan Diebiç, eğer temel Türk kuvvetleri zarar
görmemiş bir şekilde Şumnu‟da kalmış olsalardı, Balkanlar‟ı geçmeyi kesin olarak
reddedecekti.55 Doğal olarak Kulevça yenilgisi ve (30 Haziran‟da) Silistre‟nin düştüğü
haberleri, Osmanlı ordusunun ve genel olarak Türk halkının moralini iyice yıktı. Ordudan
kaçmalar giderek yaygınlık kazandı ve birçok Türk tarafından hor görülen Avrupa kaynaklı
reformların olumlu sonuçlar doğurmaması ihtilal kabusunu gündeme getirdi. İngiliz
Büyükelçisi Sir Robert Gordon‟un da bildirdiği gibi:
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 12
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
Silistre‟nin düşüşü ve her yerden gelen yenilgi haberleri halkın moralinde büyük bir yıkıma
neden olmuş durumda. Avam, savaşa karşı homurdanmaya başladı ve yeni sistemin
düşmanları hali hazırda değişiklik ümitleri taşımaktalar.56
21-23 Temmuz günleri arasında 40.000 Rus askeri, Balkanlar‟ı geçti ve 20 Ağustos‟ta
25.000 askerin çatışmadan teslim ettiği Edirne‟yi işgal etti. Diebiç, Çar Nikola‟ya Osmanlı
ordusunun ve örgütlü direnişin tamamen kırıldığını bildirdi.57
Edirne’nin Düşüşünden Sonraki Olaylar
"Rus ordusu Edirne‟ye ulaşır ulaşmaz hemen Sultan‟ı tahtından indirmek ve Yeniçerilerin
yeniden kuruluşunu gerçekleştirmek üzere doğrudan ve örgütlü bir komplo ortaya çıktı”
diye rapor etti Gordon.58 Bunun da ötesinde:
Yeniçeriler baş kaldırıyorlar, güçlerinin artırılması ve Sultanın düşürülmesi için Ruslara
bakıyorlar. "Kendi zamanlarında düşmanın Balkanlar‟ı asla geçemeyeceğini ve İslam‟ın
şimdi olduğu kadar asla küçük düşürülmeyeceğini” söylüyorlar; bu savaşın bütün sınıflar
üzerine getirdiği sefalet ve zulüm nedeniyle bu tür konuşmalar hevesle dinleniyor.59
Aslında Edirne‟deki Türk askerlerinin birçoğu Rusların gelmesi üzerine hemen ordudan
kaçan eski yeniçerilerdi. Bu yeniçeriler İstanbul‟a döndüler ve başşehirde oturan diğer
yeniçerilerle birlikte bir komplo kurdular. Ruslara kendilerini yeniçeri olarak tanıtan Türk
savaş esirlerinin „Rus komutanlardan para ve birliklerinin yeniden kurulacağı yönünde söz
aldıkları‟ söylentileri ortalıkta dolaşmaktaydı. Komplocular bunun üzerine „cahilleri
kandırmak için‟ (Yeniçeri birliklerinin merhum kurucusu) Hacı Bektaş Veli‟nin 27 Ağustos‟u
yeniçerilere dua etme günü olarak tayin ettiği ve onun takipçilerinin o günde eski yeniçeri
kışlalarında toplanması ve „isyan bayrağını çekmesi‟ gerektiğini söyleyen iki müneccim
buldular. Ancak müneccimler yetkililer tarafından yakalandı, işkenceye tabi tutuldu ve
„Sultanı tahtından indirme, ardından yeni düzenli ordunun komutanlarıyla birlikte Sultanın
bütün bakanlarını ve saray görevlilerini öldürme ve sonunda da başşehri ateşe verme‟
şeklindeki bir komplo ortaya çıkarıldı.60 27/28 Ağustos gecesi komplonun elebaşıları
tutuklandı.61
Bab-ı Ali, Rusya‟nın da komploda yer aldığına inansa da, Gordon haklı olarak bu iddiayı
yalanlamaktaydı.62 Çünkü Osmanlı İmparatorluğu‟nun varlığını devam ettirmesinin
getireceği faydaların dezavantajlarından çok daha fazla olduğuna inanan ve „zayıf komşu‟
politikası güden Rusya, Osmanlı Devleti‟ni ayakta tutmayı tercih etmekteydi.63 Osmanlı‟nın
yıkılması uluslararası ilişkileri daha da karmaşıklaştıracak ve muhtemelen genel bir Avrupa
savaşına neden olacaktı. Bu yüzden Bab-ı Ali daha fazla direnişin gereksiz olduğuna karar
verip barış görüşmelerine başlama düşüncesini iletince Diebiç bunu memnuniyetle
karşıladı. Ancak Diebiç, Sultanın anlaşma imzalamayı reddetmesi durumunda ne gibi
askerî önlemlerin alınması gerektiğini de düşünmek zorundaydı. Bu yönde alınabilecek en
çarpıcı tedbir de İstanbul‟un ele geçirilmesi olacaktı. Gerçekte anlaşma imzalanıncaya
kadar Rus kuvvetlerine güneye doğru ilerleme emri verildi, 7 Eylül tarihine gelindiğinde
bazı birlikler Osmanlı başkentinden sadece 40 mil uzaklıktaydı.64 Rus tarafının problemi
ise hastalıkların Diebiç‟in saldırı kuvvetini 25.000 askere indirmiş olmasıydı.65 Buna karşı
Sultan
600.000
Müslümanın
yaşadığı
başşehir
yakınında
30.000
asker
66
bulundurmaktaydı. Diğer tarafta Nikola, asker sayılarına bakmaksızın Rus askerlerinin
İstanbul‟da görülmesinin ortaya çıkaracağı moral faktörünün başşehrin teslim olması için
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 13
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
muhtemelen yeterli olacağını düşünmekteydi. Diebiç ise İstanbul‟un ele geçirilmesini
imkansız olarak değerlendirmekte ve sadece Çanakkale Boğazı‟nın işgal edilmesi ile Rus
ordusunun Sırplar ve Bulgarlar tarafından destekleneceği üçüncü bir harekat için
hazırlıklar yapılmasını savunmaktaydı.67 Kim haklıydı? (Çoğu Rus tarihçi tarafından da
desteklenen) Çar‟ın resmî yorumu İstanbul‟un ele geçirilmesinin mümkün olduğu fikrini
desteklemektedir;68 böylece Sultan sonuçta İmparatorluğunu koruma konusunda sonsuza
kadar Çar‟a borçlu duruma düşecekti. Bu konuda uzman olan başka iki önemli kişi ise
Diebiç‟in tarafını tutmuştur.69 Elbette burada çok önemli olan soru, Türk kuvvetlerinin ve
halkının savaşmaya hazır olup olmadıklarıdır. Kanıtlar bu noktada olumsuz yöne işaret
etmektedir. Türk yanlısı İngiliz diplomatlarından biri olan Gordon bile şu görüşü ortaya
koymuştur:
Türkler o kadar yıkılmışlardı ki, eğer Ruslar 10.000 askerle başşehrin üzerindeki tepelerin
üstünde görünselerdi Edirne‟nin teslim olması olayındaki gibi ertesi gün şehre
girebilirlerdi.70
İstanbul‟un düşmesini önlemek için Gordon İngiliz filosunun bir kısmına Çanakkale
Boğazı‟nı geçme ve İstanbul‟a demir atma emri vermeyi de düşündü, ancak daha sonra
böyle bir önlemin „işe yaraması bir yana daha kötü olacağını‟ da kabul etti. 71 Ancak
başkentin geleceğiyle ilgili korkular,
Çar‟ın Diebiç‟i mümkün olduğunca çabuk bir şekilde görüşmeye dayalı çözüme ulaşma
konusunda sıkıştırmasıyla kısa zamanda ortadan kalkacaktı. Sultan‟ın Rus isteklerini kabul
etmekten başka seçeneği yoktu. 14 Eylül‟de Türk-Rus barış anlaşması imzalandı. Böylece
savaş sona ermiş oldu.
Sonuç olarak 1828-29 Türk-Rus Savaşı, Rus ordusunun kesin zaferiyle sona erdi. Savaşın
sonuna kadar Rusya; Prenslikleri, Doğu Bulgaristan‟ı ve neredeyse İstanbul‟a kadar Doğu
Rumeli‟yi işgal etmiş ve Edirne, İbrail, Silistre, Varna ve bazı daha küçük kaleleri ele
geçirmişti. Kafkasya‟da ise Rusya Ahalcık ile Kars sancaklarını işgal etmiş ve Karadeniz
sahilinde Anapa ile Poti limanlarını ele geçirmişti. Rusya‟nın zaferi, oldukça büyük bir
savaş bütçesi [yaklaşık 300 milyon ruble (£12 milyon) harcanmıştı] ,72 donanmasının
Karadeniz ve Akdeniz‟deki hakimiyeti, düzenli birliklerinin hala büyük oranda düzensiz
nitelikte olan Osmanlı ordusu karşısındaki üstünlüğü ve son olarak doğru tespit edilen
Balkanlar‟ı geçme stratejisi sayesinde mümkün olmuştu.
Osmanlı Devleti‟nin yenilgisi ise gittikçe kötüleşen iç durum ve Avrupa kaynaklı
reformlarının kökleşmesi için yeterli zamanın geçmemesiyle açıklanabilir. Yunan isyanı
Osmanlı‟nın elindeki birçok kaynağı kilitlediği gibi, Sultan sadece Hıristiyanların (Sırplar,
Bulgarlar, Moldavyalılar, Eflakliler ve Ermenilerin) yardımından değil, fakat aynı zamanda
Müslüman halkının belli kısmının (Boşnaklar ile 1829 yılında Arnavutların) yardımından da
mahrum kalmıştı. Tehlikeli mali durum ise Bab-ı Ali‟nin daha yüksek vergi oranları
belirlemek zorunda kalması anlamını taşıyordu. 1829 yılına gelindiğinde İzmir çevresinde
ve başka yerlerde isyanlar çıkmaya başlamıştı bile.73
Ordunun durumuna gelince, Türkiye savaş alanına Rusya‟dan daha fazla asker sürse de,
bu askerlerin çoğu hala düzensiz birliklerdi. Nizam-ı Cedid askerleri 1828 yılında oldukça
iyi savaştılar, fakat 1829 yılına uğranılan kayıplar onların da azmini kırdı. Gordon şöyle
yazmıştı:
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 14
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
Harekatın başında düzenli ordu birliklerini diğerlerinden ayıran gerçek anlamdaki
kahraman ruh daha sonra azaldı ve bu birliklerin en iyileri yok edildi. İstanbul‟daki ve onun
çevresindeki alaylar 16 yaşının altındaki oğlanlardan oluşmaktaydı ki, onlar arasında da
ordudan kaçmak olağandı.74
Başka bir problem de askerlerin düzenli ordu sistemine henüz tam anlamıyla uyum
sağlayamamış olmasıydı:
Rus subayları, Türklerin bir ya da iki olayda büyük cesaret ve sebat gösterseler de
sonunda enerjilerinin azalmasını son zamanlarda onların üniformalarında ve disiplinlerinde
meydana gelen değişmelere bağlar görünüyorlardı. Başarısız saldırılar yaptıktan sonra
Rus süvarisinin oluşturulması ve yeniden ilerlemesi sağlandı ki, bu 11 Haziran‟da Pravadi
(Kulevça) yakınındaki savaşta çok daha açık bir şekilde ortaya çıktı.75
Genel olarak Avrupa‟dan kaynaklanan reformlara karşı ortaya çıkan güven eksikliği, geniş
halk kitleleri arasında çok daha belirgindi. Problem, reformların geleneksel Türk ruhunu
kısmen ortadan kaldırması, fakat yeni bir ruhu yaratmada henüz başarılı olamamasıydı. Bu
durum Edirne‟nin düşüşünden hemen önce yazan Gordon tarafından çok iyi algılanmıştı:
...bu ulusu bu derece dayanıklı kılan ve onu birçok kere başarılı bir şekilde savunan gerçek
Müslüman ruhu ve fanatizmi, ihtiyaç duyulduğu anda ortada bulunmazken, yeni sistemin
avantajları henüz çok seyrek olarak görülmekteydi. Kaygı verici bir ilgisizlik bütün sınıfları
kaplamış durumda ve bu, işgalcilerin projeleri açısından oldukça olumlu bir durum
oluşturuyor.76
Osmanlıların stratejisine gelince, savunmada kalma politikasının 1828 yılında olumlu
sonuçlar getirdiği açıktır. 1829 yılında Kulevça‟da savaşa girme kararı ise büyük bir
hataydı, çünkü kanatlara saldırı tehdidini ortadan kaldırdı ve Rusların Balkanlar‟ı
geçmelerine izin verdi. Böyle bir geçişi engellemek için büyük bir savaşa girişmenin belli
bir aşamada kaçınılmaz olacağı fikri doğru değildir. Diebiç ilk önce temel Türk kuvvetlerini
yok etmeden Balkanlar‟ı geçecek kadar cesaretli değildi. İkincisi de geçişi engellemenin en
iyi yolu, Balkan geçişlerini tahkim ve işgal etmekti. Bunlardan hiçbiri yapılmadı ve Türk
komutanlığı savaş sırasında her şeyden memnun göründü. Diebiç Balkanlar‟ı geçme
girişimine başlamak üzereyken, Bab-ı Ali „hiçbir şekilde kaygı alameti‟ göstermiyordu. Reis
Efendi hala „savaşın Rusların tam bir hezimetiyle sona ereceği fikrini‟ koruyordu.77
Yukarıdaki problemler ve hatalar bir kenara bırakılsa bile her şart altında Osmanlı
İmparatorluğu‟nun, doğrudan bir mücadelede Ruslara süresiz bir şekilde direnme
konusunda çok az şansa sahip olduğu açıktı. Ortaya çıkabilecek herhangi bir Osmanlı
zaferi nihayetinde Avrupalı güçlerin siyasi, mali ve askeri desteğine dayanmak
durumundaydı. Gerçek anlamda bu gerçekleşmediği için de sonuçta ortaya çıkan yenilgi
daha başlangıçta kesinleşmişti. 1829 yılında imparatorluk ayakta kaldı, çünkü Çar öyle
istedi. II. Mahmut‟un padişahlığının geri kalan kısmında ve daha sonrasında Osmanlı
İmparatorluğu‟nun kaderi ve ayakta kalması, Sultanın davranışlarına olduğu kadar dış
güçlerin politikasına da bağlı olacaktı.
2. Kısım
1829 Edirne Antlaşması ve Uluslararası Sonuçları
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 15
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
Türk-Rus diplomatik ilişkilerinin tarihindeki en önemli anlaşmalardan bir tanesi 14 Eylül
1829‟da Edirne‟de imzalandı. Anlaşma, Rusya‟nın doğuda gücünün en yüksek noktasına
ulaşmasının bir göstergesidir ve Osmanlı İmparatorluğu‟nu da ikinci sınıf güç durumuna
sokmuştur. Ordusunun neredeyse tamamen mağlubiyetiyle karşı karşıya kalan ve Avrupalı
güçler tarafından teslim olmaya teşvik edilen Sultan, sonunda barış için görüşmeler
yapılmasını kabul etti. Sonuçta ortaya çıkan Edirne Antlaşması‟nın kökenlerinin ve
sonuçlarının incelenmesi, şu nedenlerden dolayı büyük önem taşımaktadır: Birincisi,
Osmanlı İmparatorluğu‟nun nihai kaderi konusunda Rusya‟nın gerçek niyetini ortaya
koymaktadır; ikincisi, Osmanlı‟nın yenilgisi, Sultanı Avrupa kaynaklı askeri ve idari
reformların hızını artırmaya zorlamıştır. Son olarak da Osmanlı İmparatorluğu‟nun çökmek
ya da Rus himayesinde bir devlete dönüşmek üzere olmasından korkan Avrupalı devletler,
anlaşmadan dolayı „Doğu Sorunu‟ ile imparatorluğu kurtarıp kurtarmayacakları ya da
kurtarmaları gerekip gerekmediği konularındaki politikalarını yeniden değerlendirmek
durumunda kaldılar.
Edirne’deki Görüşmeler
Rus ordusunun Genel Komutanı Diebiç‟in Edirne‟deki temel amacı, Osmanlı
İmparatorluğu‟nun varlığını korumakla birlikte Rusya için avantajlı bir anlaşma elde
etmekti. Rusya‟nın Osmanlı İmparatorluğu‟nu yok etmek ve İstanbul‟u ele geçirmek
istediğine yaygın bir şekilde inanılsa da gerçek bundan çok uzaktı. Aslında Rusya‟nın
gerçek amaçları „zayıf komşu‟ politikası tarafından belirlenmekteydi. Bu politika, 1792-98
Bab-ı Ali‟de Rus Büyükelçisi; 1802-12, 1819-25 tarihlerinde İçişleri Bakanı olan ve
Rusya‟nın Osmanlı Devleti üzerindeki yayılmacı emellerinden vazgeçmesi gerektiğini
savunan V. P. Koçubey tarafından 1802 yılında formüle edilmişti. Koçubey‟in gerekçesi
şuydu:
Rusya mevcut geniş alanıyla artık büyüme ihtiyacı içinde bulunmamaktadır, Türkler kadar
itaatkar bir komşu mevcut değildir ve bu doğal düşmanımızın korunması gerçekten
gelecekte politikamızın temeli olmalıdır.78
Bu fikir 1815 sonrasına kadar tam olarak kabul görmüş olmasa da, I. Nikola‟nın çarlığı
dönemi boyunca (1825-55‟te) Rus politikasının yön verici ilkesi haline geldi. Osmanlı
yönetiminin tamamen yok edilmesi bir yana, büyük çaplı toprak ilhakından bile vazgeçildi;
bunun yerine Osmanlı İmparatorluğu ebedi zayıflık içinde bulunan bir devlet olarak
korunacaktı. Diplomatik baskılardan ve askeri güç kullanma tehdidinden başka buna
ulaşmanın başlıca yollarından bir tanesi, yeni ortaya çıkan Balkan uluslarına özerklik
verilmesiydi. Bu özerk devletler, hem Bab-ı Ali için bir yük olacak, hem de onların hakları
ve ayrıcalıkları Türk-Rus anlaşmalarıyla sağlanırken bu, Rusya‟nın Balkanlar‟la ilgili
meselelere sürekli olarak müdahale etmesini meşrulaştıracaktı.
Rus ordusunun Balkanlar‟ı geçmesinin ardından Rus Dışişleri Bakanı K. Nesselrode,
Diebiç‟e Rusya‟nın asgari ve azami isteklerinin neler olduğunu bildirdi.79 Rus ticaret
gemilerinin Boğazlardan serbestçe geçişinin garanti edilmesi ve bir ticaret ve savaş
tazminatının ödenmesi yanında, Sultanın Akkerman Sözleşmesi‟ni, 6 Temmuz 1827 tarihli
Londra Anlaşması‟nı ve Yunanistan‟a özerklik veren 22 Mart 1829 tarihli Londra
Protokolü‟nü kabul etmesi barışın olmazsa olmaz şartlarından biri olarak görülmekteydi.
Bunun dışında Diebiç, prensliklerin siyasi yapılarıyla ilgili isteklerin yerine getirilmesini
sağlayacak ve 1812 Bükreş Anlaşması‟yla Sırbistan‟a verilen, fakat hiçbir zaman bu
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 16
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
prensliğe aktarılmayan arazinin bu devlete gerçekten verilmesini temin edecekti.
Maksimum düzeydeki talepler neredeyse sadece Asya sınırındaki toprak ilhakleriyle
ilgiliydi. Bu talepler, Kafkasya‟daki zaferler sebebiyle ve Rus Kafkas Birliklerinin Komutanı
I. F. Paskeviç‟in açık istekleri dolayısıyla savaş sırasında sürekli artırılmıştı. Sultanın açık
bir şekilde tazminatı ödeyemeyecek durumda olması, tazminat miktarına karşılık olmak
üzere bazı toprakları kabul etme konusunda Nesselrode üzerinde bir baskı
oluşturmaktaydı. İlhak projeleri, (Atskhur, Akhalkalaki, Ardahan ve Ahalcık kasabalarıyla
birlikte) Akhaltsikhe Sancağı‟nın, Anapa ve Poti‟nin Rusya‟ya bırakılmasından, bunlara
ilave olarak Batum, Acaristan (Türk Gürcistanı), Kars Sancağı ve hatta Beyazıt
Sancağı‟nın ilhak edilmesi şeklindeki azami talebe kadar uzanıyordu.80 Görünüşte koruma
kordonunun oluşturulması için öngörülen Tuna deltası hariç olmak üzere Balkanlar‟da
herhangi bir ilhak olmayacaktı.
Diebiç‟in diplomatik danışmanları A. F. Orlov ile F. P. Pahlen‟in gelmesiyle Türk
görüşmecilerle ilk resmi konferans 2 Eylül günü gerçekleştirildi. Türklerin muhalif oldukları
temel konular, savaş tazminatı ve Kafkasya‟daki toprak talepleriyle ilgiliydi. Diebiç toprak
talepleri konusunda uzlaşmaya istekliydi, çünkü Türkler bu eyaletleri Avrupa‟daki
eyaletlerinden çok daha fazla kendilerinin „gerçek mirası‟ olarak görmekteydi ve buralarda
toprak elde etmenin çok zor olacağı belliydi. Bundan daha önemlisi Diebiç doğuda yayılma
konusunda Paskeviç‟le anlaşmazlığa düşmüştü. Roma ve İngiltere örneklerini öne süren
Diebiç, „Asya‟da toprak ilhak etmenin kaçınılmaz olarak bir eyaletten diğerine geçişe
neden olacağına‟, böylece sınırlarını daha da uzatarak Rusya‟yı bölgeyi savunmak için
daha fazla asker ayırmak zorunda bırakacağına inanmaktaydı.81 Savaş tazminatı
konusuna gelince, Diebiç, ödemenin, Rusya‟nın bir garanti metodu olarak Tuna
Prensliklerini ve Silistre‟yi işgal edeceği bir dönem içinde, örneğin birkaç yıl içinde taksitler
şeklinde yapılmasını tercih etmekteydi. Hatta o, tazminatta azaltma yapılması karşılığında
hemen Tuna Prensliklerinin ilhak edilmesi yönündeki Türk teklifini dikkate almayı da
düşündü82 fakat böyle yapma yolunda kendisine açık bir yetki verilmediği için bu fikri bir
kenara bırakmak durumunda kaldı. 3 Eylül‟deki ikinci konferanstan sonra Türk
görüşmeciler Sultan‟la danışmalarda bulunmak üzere Edirne‟den ayrıldılar. Diebiç, 13
Eylül‟ü bir karşı cevabı kabul edebileceği son tarih olarak belirledi; bu arada kendisi
birliklerini başkente ve Çanakkale Boğazı‟na doğru daha da ilerletmek niyetindeydi.83
„Çatışmaların durdurulmasından başka hiçbir şeyin imparatorluğunu tamamen yıkılmaktan
kurtaramayacağı‟ gerçeğini çok iyi gören84 Sultan‟ın, Rus isteklerini kabul etmekten başka
bir seçeneği yoktu. Daha kısa süren görüşmelerin ardından sonunda Edirne Antlaşması 14
Eylül 1829‟da imzalandı.85 Antlaşmayla Bab-ı Ali, özerk bir Yunanistan‟la ilgili olan,
müttefiklerle imzalanan anlaşmaları kabul etmeye (X. madde), 1812‟de Sırbistan‟a verilen
toprağın bu prensliğe bırakılmasına (VI. madde) ve Prensliklere geniş haklar tanıyan ayrı
bir anlaşmanın imzalanmasına razı oldu. Bundan başka Rus tüccarlarına Osmanlı
toprakları üzerinde tam bir ticaret serbestliği tanındı ve daha önemlisi Boğazlar Rusya ile
ticaret yapan tüm ulusların gemilerine açıldı (VII. Madde). Bu, 1774‟te başlayan
Karadeniz‟in uluslararasılaşma sürecini biraz daha hızlandırdı. Bu tarihten önce Sultan
Karadeniz‟i yabancıların giremediği -„hareme kapatılmış bir bakire‟- kendinin kişisel bir
mülkü olarak görmekteydi. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması‟na kadar Rusya kendi ticaret
gemilerinin bu sularda dolaşması ve Boğazlardan geçmesi hakkını elde etmişti. Bu hak
tedrici olarak diğer güçlere de tanındı. Şimdi 1829‟da bütün ulusların hakkı haline
gelmişti.86 VII. madde bazıları için arzu edilmeyecek bir şekilde savaş gemilerinin geçmesi
konusunda herhangi bir şey söylemiyordu. Bu, Rusya‟nın gizli bir maddeyle ya da sözlü bir
anlaşmayla İstanbul ve Çanakkale Boğazlarından geçme hakkını elde ettiği yönünde
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 17
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
şüphelere neden oldu. Bu şekilde bir yorum ise haklı olarak yalanlanmıştır.87 1828 yılının
olayları yaşanırken, Rusya kendi savaş gemilerinin İstanbul Boğazı‟ndan88 (Çanakkale
Boğazı‟ndan değil, ki bunun İngiltere‟ye yönelik bazı sonuçları bulunmaktaydı) geçmesi
hakkını elde etmeyi amaçlamışsa da, bir sonraki yıl -muhtemelen İngiltere‟nin gelecekte
misillemede bulunmasından korkulduğu için- bu amacından vazgeçmişti. Bu konunun
Edirne‟de ele alındığına dair hiçbir doküman bulunamamıştır. Gerçekte iki olasılık
bulunmaktadır. Ya bu yönde talepte bulunulmuş ve reddedilmiştir ya da daha muhtemel
olarak konu hiçbir şekilde ortaya atılmamıştır.
Kafkasya sınırı konusuna gelince, Diebiç, Rusya‟nın 1806-12 savaşında ilhak ettiği
eyaletler üzerindeki egemenliğini Türklerin tanımasını sağladı ve bundan başka da Poti,
Anapa, Ahalcık, Ahalkelek ve Atskhur‟u elde etmeyi başardı (IV. madde). Bu, Borzomi
koridorunun girişlerini güvenlik altına aldığı gibi, Bab-ı Ali‟nin Müslüman Kafkasya halkları
üzerindeki etkisinin azalmasına da katkıda bulundu.89 Bu maddenin en tartışmalı boyutu,
Karadeniz‟in Kuban ile St. Nikola limanları arasındaki (çabuk alevlenen Çerkez halklarının
yaşadığı) doğu sahilinin, „demeureront à perpétuité sous la domination de l‟Empire de
Russie‟ olduğunu belirten pasajla ilgiliydi. Rusya bu maddeyi yorumlarken, maddenin
sadece Karadeniz sahilini kendisine vermediğini, fakat aynı zamanda Çerkez toprakları
üzerinde kendisine egemenlik tanıdığını iddia etmiştir. Uluslararası hukuk açısından
bakıldığında Rusya‟nın konumu problemli gözükmekteydi, çünkü bölgenin Sultan‟ın
egemenliği altında olup olmadığı açık değildi, bu yüzden de bölgenin anlaşma yoluyla
Rusya‟ya devredilmesinin de hukuki olup olmadığı belli değildi. Rusya‟nın görüşü şuydu: 9
Ocak 1792 tarihli Yaş Antlaşması‟nın VI. maddesine göre,90 Bab-ı Ali, Kuban‟ın doğu
yakasındaki (Çerkezler de dahil olmak üzere Türk tarafındaki) halklarının Rus topraklarına
karşı saldırılarda bulunmalarını önleme konusunda kendi kendisini sorumluluk altına
sokmuştu. Osmanlı yönetimi, aynı zamanda bu tür saldırıların neden olacağı her türlü
zararı tazmin etmeyi de kabul etmişti. Üzerine aldığı bu taahhütlerle Bab-ı Ali, Çerkezler
üzerinde egemenlik hakkı iddia ettiği yönünde sinyal vermişti.91 Paskeviç bunu çok iyi
bilmekteydi, bu yüzden de daha önce „halkı yasal otoritelerine (yani Sultana) karşı
kışkırtacağı‟ gerekçesiyle Rusya‟nın 1827‟de Çerkezistan‟a müdahale etmesine karşı
çıkmıştı.92
Ruslar bu şekilde kendi argümanlarında oldukça tutarlı görünmekteydiler. Edirne
Anltaşması‟nın IV. maddesine göre bu toprakları ilhak etmelerini haklı göstermek için Eylül
1829‟da Çerkezlerin her zaman Osmanlı İmparatorluğu‟nun bir parçası olduklarını iddia
etmekte gecikmediler. Ancak Çerkezlerin, eğer Sultan üzerlerindeki egemenliğinden
vazgeçmezse o zaman kendilerinin bağımsız olduklarını ve kendi geleceklerini
belirleyebileceklerini iddia etmelerine karşı Rusların açıkça ileri sürebilecekleri karşı bir
iddia yoktu.93 Bunun da ötesinde Rusya 1829‟da bu halkları boyunduruğu altına almadığı
için (bundan sonra on yıllar boyunca da alamayacaktı), buralarda de facto otoritesini
kuramadığı gerekçesine dayanarak Rusya‟nın egemenliğini tanımayan Avrupalı güçler
açısından da kullanılabilecek bir argüman ortaya çıkmış oluyordu. Örneğin, İngiltere yıllar
boyunca Rus egemenliğini tanımayı reddetti ve 1830‟lu yıllarda İngiliz temsilcileri Türk
hükümetine Çerkezlere silah sağlama konusunda yardımcı oldu.94
Balkanlar‟da Rusya tarafından ilhak edilen tek toprak parçası Tuna deltasıydı. Sözde
karantina amacıyla kullanılmak üzere Ruslara veriliyordu, bu yüzden tahkim edilemezdi
(III. madde). Ancak küçük bir kazanç olmaktan çok öte olan deltanın mülkiyetinin elde
edilmesi, Rusya‟ya Tuna ve Tuna‟daki ticaret trafiği üzerinde daha fazla kontrol kurma
imkanı tanımaktaydı. Bu, aynı zamanda Avusturya‟nın kendisinin çok değerli ticaret yolunu
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 18
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
korumak için uzun süredir taşıdığı deltayı ele geçirme amacını da yenilgiye uğratma
anlamına gelmekteydi.95 Ticaret tazminatı 1.5 milyon, savaş tazminatı da 10 milyon
Hollanda dükası olarak belirlendi. Tazminat ödeninceye kadar Prenslikler ve Silistre işgal
altında tutulacaktı. Bu işgal, Rusya‟ya, Prensliklerin yönetim sistemini kendi istekleri
doğrultusunda reforme etme konusunda tam bir serbestiyet tanıdı.96
Rusya’nın, Osmanlı İmparatorluğu’nun Geleceği Konusundaki Görüşleri
Edirne Antlaşması zaten imzalanmış olsa da, haberi henüz St Petersburg‟a ulaşmamıştı,
bu yüzden I. Nikola 16 Eylül‟de olağanüstü bir komite oluşturmuştu.97 Komitenin görevi,
Sultan‟ın barış yapmayı reddetmesi ve Diebiç‟in İstanbul‟u ele geçirmeye zorlanması
durumunda başvurulabilecek olan seçeneklerin değerlendirilmesiydi. Rusya daha fazla
toprak elde etmekten vazgeçtiği için komite tek taraflı parçalama ve ilhakleri değerlendirme
dışı tuttu. Aslında parçalama Rusya‟dan çok diğer devletler açısından daha avantajlı
olacaktı. Rusya‟ya dini ve etnik bağlarla bağlanmış bir Balkan federasyonunun
oluşturulması tek seçenek olarak görünmekteydi.98 Ancak öne çıkan konu, Balkan
Hıristiyanlarının gelecekteki siyasi örgütlenmesi değil, Türk Boğazlarının sahipliği
konusuydu.
Rusya‟nın en başta ve tek ihtiyaç duyduğu şey güvenlikti; yani hiçbir devletin savaş
gemisinin Boğazlardan geçmesine izin verilmemesiydi. Aslında bu, 1809 Türk-İngiliz
Antlaşması‟nın da teyit ettiği gibi, mevcut olan rejimdi. Bu antlaşma, „savaş gemilerinin
bütün zamanlarda İstanbul kanalına girmesinin yasak olduğunu‟ ve „bu eski düzenlemeye
gelecekte her devletin barış zamanında uyacağını‟ belirtmekteydi.99 Yürürlükte kaldığı
müddetçe bu anlaşmanın, Rusya‟nın en temel güvenlik çıkarına -Boğazları (özellikle
İstanbul Boğazı‟nı) Rusya‟nın en güçlü rakibi olan İngiltere‟ye kapatlı tutmaya- hizmet
edeceğine inanılmaktaydı.100 Eğer Rusya tek taraflı olarak kendi savaş gemilerinin
Boğazlardan geçmesi hakkını elde edebilseydi, İngiltere‟ye karşı büyük bir stratejik
üstünlük elde etmiş olacaktı. Ancak komite böyle bir durumda Rusya‟nın Avrupa‟yla
savaşma olasılığıyla karşı karşıya kalacağından emindi, bundan dolayı anlaşma yoluyla
Boğazlar üzerinde tek başına kontrol elde etme fikri reddedildi.101 Alternatif bir fikir olarak
Boğazların yeni oluşturulan bir Balkan federasyonunun kontrolü altına alınması seçeneği
de komite tarafından ele alındı, fakat bu fikir de reddedildi. Böyle bir devlet, diğer büyük
güçlerin etkisine karşı koyacak derecede güçlü olmayacaktı ve Osmanlı
İmparatorluğu‟ndan arta kalan Asya unsurlarıyla sürekli savaş içinde olacağından, bu
devletin Boğazları sonsuza kadar elde tutmasının bir garantisi de olmayacaktı. İstanbul‟u
gerçek anlamda bağımsız bir serbest şehre dönüştürmek de Avrupalı güçlerin
entrikalarının sürekli merkezi haline geleceği için tatmin edici bir çözüm olmayacaktı.102
Rusya açısından nihai çözüm, diğer büyük güçlerin rızasını alarak Boğazları ilhak etmek
ya da üzerlerinde himaye rejimi kurmaktı. Büyük güçlerin razı olmaları muhtemel
görünmediği ve Rusya‟nın ödeyeceği fiyat çok pahalı olacağı için bu fikir de reddedildi.
Çünkü Avusturya, Fransa ve İngiltere karşılık olarak Osmanlı İmparatorluğu‟nun
Avrupa‟daki bütün topraklarını talep edeceklerdi.103 Uygulanabilecek alternatif bir çözüm
bulamayan komite, statükoyu teyit etti. Boğazlar „Rusya‟nın hakimiyeti altına girmeyecekse
Müslümanların kontrolü altında kalmalıydı.’104 Bab-ı Ali‟nin bütün direngenliğine rağmen
Osmanlı Devleti‟nin, Rusya‟nın üzerinde büyük oranda kontrol kurabileceği ve 1809
rejimini yürürlükte tutabileceği „zayıf bir devlet‟ olduğu gerçeği değişmemekteydi.105 Son
hüküm, bu nedenlerden dolayı şu şekilde ortaya çıktı:
„Osmanlı
İmparatorluğu‟nu
Avrupa‟da ayakta tutmanın avantajları, ortaya çıkardığı uygunsuzluklardan daha
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 19
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
fazladır.’106 Bu görüşe hizmet edecek şekilde, Diebiç‟e, başşehri bırakarak Anadolu‟ya
kaçmış bile olsa Sultan‟la görüşebilmek için çaba sarf etmeyi sürdürmesi emredildi. Eğer
bu da bir barış anlaşması ortaya çıkarmada başarısız olursa o zaman Osmanlı
İmparatorluğu‟nun kaderini belirlemek üzere St Petersburg‟da bir Avrupa kongresi
toplanacaktı.107 Rusya tek taraflı olarak bu sorun konusunda karar vermeye
çalışmayacaktı, çünkü böyle bir hareket neredeyse kesin olarak „Avrupa‟da genel bir
savaşa‟ neden olacaktı.108 Ancak görüşme masasında Rusya‟nın konumunu güçlendirmek
için komite, oldukça cesur bir şekilde, Diebiç‟in, devletler krize nihai bir çözüm buluncaya
kadar İstanbul‟u ve Çanakkale ile İstanbul Boğazlarını işgal etmesi gerektiğine karar
verdi.109
Bu bilgilerden şu sonucun ortaya çıkmış olması gerekir: Eylül Komitesi tarafından alınan
karar, bazı tarihçilerin inandığı gibi temelde „yeni bir politika‟ oluşturmamaktadır.110 I.
Alexander döneminde „zayıf komşu‟ fikrinin oluşturulmasından neredeyse 30 yıl sonra
Koçubey, fikrinin yeni Çar tarafından tasdik edilmesine şahit oluyordu böylece.111 Bundan
dolayı Edirne Barış Antlaşması‟nın haberi St. Petersburg‟a ulaştığında gösterilen tepki
oldukça coşkuluydu.112 -Öngördüğü stratejik ilhaklar ve Rusya‟nın ticari ve siyasi haklarının
genişletilmesi yoluyla- anlaşma bir tarafta Osmanlı İmparatorluğu‟nun varlığını korurken,
diğer taraftan da bu devletin zayıtlatılmasına hizmet etti, böylece de komitenin kararını
mükemmel bir şekilde yerine getirmiş oldu.
Edirne Barışına İngiltere’nin Tepkisi
Edirne barışının imzalandığı haberi, Avrupa diplomatik kançılaryalarında tam tersi bir etki
doğurdu. Avusturya Şansölyesi Metternich‟in başlangıçta gösterdiği tepki birçok kişi
tarafından da paylaşılmaktaydı; o tepki de şuydu: Antlaşmanın koşulları „sadece bir ulusa
empoze edilebilecek en sert koşullar olmakla kalmıyor, fakat aynı zamanda Türk
İmparatorluğu‟nun bağımsızlığına ve sonuçları itibariyle de doğrudan varlığına ölümcül bir
darbe oluşturuyordu.’113 Bu görüş kesin olarak Wellington Dükü (İngiliz Başbakanı) ile
anlaşmaya karşı şu spesifik itirazları ileri süren Lord Aberdeen (İngiliz Dışişleri Bakanı)
tarafından da paylaşılmaktaydı.114 Birincisi, Rusya‟nın Kafkasya‟daki ilhakları, „küçük‟ olsa
da ona „Anadolu‟nun kaderini keyifle kontrol etme‟ imkanı tanıyacak ölçüde „hakim
konumdaki‟ yerlerdi. Sonuç olarak:
Rusya, hem Türk hem de İran topraklarına giriş anahtarlarını elinde tutmaktadır ve
fetihlerini ister Doğuya ister Batıya, ister Tahran‟a ister İstanbul‟a doğru yaymak niyeti
taşısın, onun ilerlemesini hiçbir ciddi engel durduramaz.
İkincisi, Tuna deltasının ilhakı, „bu nehirdeki ticaret ve denizciliğin kontrolünü tamamen
Rusya‟nın eline‟ bırakacaktı. Üçüncüsü, Osmanlı İmparatorluğu içinde ticaret yapan Rus
tüccarlara verilen ayrıcalıklar ve tazminatlar, „bizim, egemenin otoritesi konusunda
oluşturduğumuz her tür fikirle uyuşmazlık içinde‟ olacak kadar aşırı derecede fazlaydı.
Bundan başka, VII. maddenin Türkleri, Boğazlardan geçen yabancı gemileri alıkoyma,
hatta ziyaret etme hakkından mahrum bıraktığı gerçeği, temelde kendi suları üzerinde
egemenliklerini kaybetmeyle eş anlama geldiği için, „Osmanlı yönetiminin bağımsızlığının
tam olarak ortadan kaldırılması‟ olarak değerlendirilmekteydi. Türkler şimdi silah ya da
asker taşıyan bir gemiyi durdurma gücüne sahip olmayacaklardı ve maddenin küçük bir
ihlali bile Çar‟a „savaş için haklı bir neden‟ verebilecekti. Son olarak, Prensliklerin ve
Sırbistan‟ın haklarının genişletilmesiyle birlikte özerk bir Yunan devletinin yaratılmış
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 20
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
olması, Osmanlı Devleti‟nin „en düşmanca ruhla canlılık kazanmış‟ bir devlet tarafından
çevrelenmesi anlamına gelmekteydi. Rusya‟nın ortaya çıkan Balkan uluslarına tam
bağımsızlık yerine özerklik vermekle elde ettiği avantaj, şu görüşleri ileri süren Metternich
tarafından çok iyi anlaşılmıştı:
Eğer İmparator Nikola, Türkiye‟ye mevcut zorluklarından kurtulma şansı vermeye niyetli
olsaydı, yeni (Balkan) devletlerinin bağımsızlığı yönünde tercihini kullanırdı. Eğer bunun
zıddına Türkiye‟yi zayıf tutmak onun politikası idiyse, onu bu devletlerin yöneticisi olma
yükünün altına sokmaktan daha iyi bir metot bulamazdı. Ki bu, onu hem Yunanlılarla hem
de Ruslarla sürekli anlaşmazlıklara düşürecek ve bu durumdan hiçbir avantaj elde
etmemesine neden olacaktı.115
Bab-ı Ali de Edirne Anlaşması‟na daha az muhalefet ediyor değildi; aksine bazı maddelerin
değiştirilmesini, gelecekte ayakta kalabilmesi için mutlaka gerekli görüyordu. Bu bağlamda
„en hayati‟ revizyon, 10 milyon düka altını olarak belirlenen savaş tazminatının
azaltılmasıydı. Bundan başka Osmanlı yönetimi, Tuna‟nın güneyindeki Rus askerlerinin
bölgeyi hemen boşaltmasını istedi, diğer taraftan da Rusya‟nın Kafkasya‟da elde ettiği bazı
yerleri geri vereceğini ümit etmekteydi. Bu konuları görüşmek üzere Halil Paşa‟nın
diplomatik bir misyonla St Petersburg‟a gönderilmesi önerildi.116
Sultan açısından daha kaygılandırıcı olan ise imparatorluğunun en iyi ihtimalle Rus
himayesinde olan bir devlet olduğu, en kötü ihtimalle de yıkılmaya mahkum olduğu
inancının, onu İngiltere‟nin desteğinden mahrum bırakma ihtimaliydi ki İngiltere Avrupa‟nın
en güçlü devletiydi ve bundan dolayı Türkiye‟yi Rus yayılmasına karşı bir engel olarak
desteklemeye en fazla ilgi gösteren ülkelerden biriydi. Lord Heytesbury (St Petersburg‟daki
İngiliz büyükelçisi) doğru bir şekilde Rusya‟nın şimdi kendisini Türkiye‟nin koruyucusu
olarak gördüğünü tahmin etti ve „yakında Rus imparatorunu Osmanlı İmparatorluğu‟nun
dostu, müttefiki ve koruyucusu konumunda görmeye hazır olmalıyız‟ ifadelerini kullandı.
Onun başvurduğu mantık şuydu:
Rus hükümeti, savaş sırasında bütün olanlardan, dünyanın mevcut şartlarında Türkiye‟nin
ele geçirilmesinin mümkün olmadığı sonucunu çıkardı. Bu girişimin arkasından tüm
Avrupa‟yla yapılan bir savaş gelecekti ki, Rusya‟nın böyle bir savaşı sürdürmesi imkansız
olacaktı. Bundan sonra en avantajlı olacak düzenlemenin, tamamen ona bağımlı olacak
kadar zayıf ve güçsüz bir devletle yapılacak düzenleme olduğu açıktı. Bu bağımlılık,
Edirne Antlaşması‟yla etkili bir şekilde sağlandı. Bundan sonra Türk sultanı, muhtemelen
Çar‟ın emirlerine bir Hindistan prensinin İngiliz yönetimininkilere itaatkar olduğu kadar
itaatkar olacak ve İstanbul‟daki Rus temsilcisi, parçalanmadan önce Varşova‟daki Rus
temsilcisi kadar güçlü olacaktır.117
Heytesbury‟nin İngiltere‟nin Türkiye‟den vazgeçerek bunun yerine Yunanistan‟ı
desteklemesi gerektiği fikri kısa zamanda Aberdeen tarafından da benimsendi.
Aberdeen‟in argümanı şu şekildeydi:
Halkının büyük kısmının ilgisizliği, soğukluğu ya da dönekliğinde ortaya çıkan ulusal
karakterindeki topyekûn değişiklikle birlikte, Türk İmparatorluğu‟nun içinde bulunduğu
anarşi ve düzensizlik durumuna baktığımızda; çok zamandır beklenen saatin gelip
çattığına hükmedebiliriz; bütün yabancı ya da düşman itici güçlerden bağımsız olarak, bu
barbar gücün sakar gövdesi, muhtemelen kendi bünyesinde bulunan çürüme
nedenlerinden dolayı hızlı bir şekilde göçüp parçalara ayrılacak. Avrupa‟daki Osmanlı
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 21
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
gücünün muhtemelen yok oluşunun, ya başarılı bir devrim veya Rusya tarafından ezici bir
işgale uğrama veyahut da karşılıklı anlayış ve sonuçta rakip devletler arasında
paylaşılması yollarından biriyle gerçekleşeceği öngörülebilir.
Osmanlı‟nın kurtarılamayacağına inanan Aberdeen‟e göre, Osmanlı İmparatorluğu‟nun
yıkılmasına müsaade edilmeli ve yerine Yunanistan geçirilmeliydi ki bu durumda „bu
devletin çıkarlarını desteklemek için başka bütün devletlerin hak iddialarına karşı biz
(İngiltere) doğal olarak yardıma çağrılabilirdik.’118 Gerçekten uygulamada da İngiltere
Yunanistan‟ın tam bağımsızlığına destek verecek ve onu Balkanlar‟daki İngiliz etkisinin
merkezi haline getirecekti.
Ancak Aberdeen‟in görüşlerine karşı çıkışlar da yok değildi. Türk yanlısı İngiliz diplomatları
ile Türkiye‟yi desteklemek için ortak bir İngiliz-Avusturya girişiminin hayalini kuran
Metternich bu görüşlere şiddetli şekilde karşı çıkmaktaydı. Uzun yıllardır Sultan‟ın müttefiki
durumunda olan Metternich, önceki açıklamalarından çark ederek şimdi Türk
İmparatorluğu‟nun „telafi edilemez şekilde kaybedildiği‟ fikrini kabul etmeye yanaşmıyordu.
Ona göre, kuvvetli bir şekilde desteklenmesi halinde Osmanlı Devleti, „bundan sonraki
uzun yıllar boyunca Rusya‟nın emellerine ve tecavüzlerine karşı herhangi bir yeni Yunan
devletinden beklenebilecek olandan çok daha güçlü direniş ortaya koyabilirdi.’119
Metternich bu görüşlerinde, Aberdeen‟i Osmanlı İmparatorluğu‟nun uzun vadedeki
potansiyeli konusunda ikna etmeye çalışan Sir Robert Gordon (Bab-ı Ali‟deki İngiliz
büyükelçisi) tarafından desteklenmekteydi. Gordon, 1828-29 savaşını kaybetmiş olmasının
Sultan‟ı Avrupa kaynaklı reformlarını sürdürmeye zorlayacağına ve onu Avrupalı güçlerin
tavsiyelerini dinlemeye daha meyilli hale getireceğine inanmaktaydı. İngiliz büyükelçisi,
Türkiye‟nin toprak kayıplarının „geniş imparatorluğunun terazisine vurulduğunda bir hiç
mesabesinde olduğunu‟, savaş tazminatının azaltılacağını ve „bu ülkede güçlü bir devletin
oluşturulması için yeterli kaynak bulunduğunu‟ öne sürdü. Rusya‟ya karşı çıkmada hiçbir
devlet Osmanlı İmparatorluğu‟nun yerine geçemezdi, onun yıkılmasına müsaade etmek
Avrupa‟da genel bir savaşa ve „Rusya‟nın itibarının yükselmesine‟ neden olacaktı. Kısaca
Gordon, „Osmanlı gücünün korunmasının İngiliz politikasının önde gelen amaçlarından biri
olduğunu ve hala bu politikanın devam ettirilmesi için aynı motivasyonların mevcut
olduğunu‟ ileri sürdü.120 Gordon‟un fikirleri çok az etkili olsa da, 1830 yılında Wellington
hükümetinin devrilmesi, İngiltere‟nin Türkiye‟ye destek verme sorununun çözümlenmeden
askıda bırakılması anlamına geliyordu, konunun halledilmesi yeni İngiliz Dışişleri Bakanı
Lord Palmerston‟a kalmıştı böylece.
Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupalı Güçler 1830-31
1829 yılından sonra Osmanlı sultanının hemen karşısına çıkan acil problem, bazı isyancı
paşaların taşıdıkları emeller ile imparatorluğun içeride dağılması tehlikesiydi. Sultan‟ın iç
düzen sağlama çabalarına karşı Avrupalı güçlerin takip ettikleri politikalar; pasiflik, ilgisizlik
ve belli derece alaycılığın bir karışımı olarak ortaya çıkmaktaydı. Bunun arkasındaki temel
neden ise Edirne Antlaşması‟ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu‟nun varlığını devam
ettirebileceğine çok az kişinin inanmasıydı. Osmanlı‟yı korumayı hedef edinmiş I. Nikola
bile benzer kaygılara sahipti:
... Türk devletini çok uzun süre bir arada tutmanın mümkün olmadığı kanaati vardı.
Askerlerinin bu ülkede kaldığı birkaç aylık süre zarfında devletin parçalara ayrılmaması için
elinden geleni yapacaktı, kendi askerlerini çekmesinin ardından paşaların imparatorluğu
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 22
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
parçalamasından çok korkmaktaydı.121
Sonuç olarak her devlet kendi çıkarlarına ve elde edeceği avantajlara bakmaktaydı. Earl
Grey‟in başbakanlığındaki yeni İngiliz hükümeti, bu aşamada Türkiye‟yle ilgili sorunlara
alaka göstermiyordu ve Osmanlı İmparatorluğu‟nun çökmesinin kendi hayati çıkarlarına
zarar vereceğini düşünmüyordu. Avusturyalılar, Türk yanlısı olmaya devam ediyorlardı,
fakat onların politikaları da olabileceği kadar pasifti. Fransızlara gelince, onlar doğudaki
geleneksel ikili oyunlarını oynamaya devam ediyorlardı. Aynı anda hem Osmanlı
yönetimini hem de onun iç ve dış düşmanlarını destekliyorlardı. Yunan isyanı sırasında
Fransa, bir yandan „Yunanlıları gizli casuslarının entrikalarıyla ve gelecekte destek verme
vaatleriyle azimli olmaya‟ teşvik ederken, aynı zamanda (Yunanlılara karşı kullanılacağı
kesin olan) Mısır ordusunun oluşturulmasına ve eğitilmesine yardım etmekteydi.122 1829
Rus harekatının başarılı olmasından sonra (ki Fransız askerleri bu sırada Mora‟yı işgal
etmişti), Fransa, Osmanlı yönetimin yıkılmak üzere olduğu sonucuna ulaştı ve „Polignac
Projesi‟ adı verilen planı hazırladı. Bu projenin Çar‟a sunulması düşünülmüştü ve proje
Osmanlı‟nın Avrupa topraklarının büyük güçler arasında paylaşılmasını öngörmekteydi.
1830 Fransız Devrimi ile 1830-1831 Polonya ayaklanmasından sonra ise Fransa‟nın
Rusya‟yla ilişkileri o kadar kötüleşti ki, savaş bir olasılık olarak ortaya çıktı. 1831 yılı
ilkbaharında Guilleminot (Bab-ı Ali‟deki Fransız Büyükelçisi), „Türk hükümetini Rusya‟yla
uzlaştırmadan‟ Fransız filosunun Karadeniz‟e geçişini sağlamayı öngören bir planı
Gordon‟a açıkladı. Fransızlar, Saros Körfezi‟ne bir bölük asker indirecekler ve Çanakkale
Boğazı‟nın kalelerini ele geçireceklerdi. Bab-ı Ali‟ye bu durum bildirilecek, Osmanlı
yönetimi ise „çok az direniş‟ gösterebilecekti. Fransız filosu ardından Çanakkale Boğazı‟nı
geçecek, İstanbul‟u tehdit edecek ve „İstanbul Boğazı‟ndan güvenli geçiş hakkı elde
edecekti‟.123 Rusya‟nın şansı, o anda İstanbul üzerindeki etkisinin bütün zamanlarda
olduğundan çok daha fazla olmasıydı. Sultan olası bir Rus- Fransız savaşında tarafsız
kalacağını ilan etti ve Boğazların savunmasını güçlendirmek için önlemler aldı.124
Fransa‟nın Rusya‟ya karşı savaş ilanında bulunması önerisinin ortaya konan
nedenlerinden biri, „Türk İmparatorluğu‟na karşı son gerçekleştirdiği haksız saldırı ve
tecavüzden dolayı Rusya‟dan öç almaktı.’125 Ancak Fransa aynı zamanda Osmanlı
Devleti‟nin bütünlüğü konusunda duyduğu kaygıyı ifade ederek, (sömürge yönetimi
kurduğu) Cezayir‟e doğru sefere çıktı ve müttefiki Mısır Paşası Mehmet Ali‟yi desteklemeyi
sürdürdü.126
Türkiye‟nin yeni koruyucusu Rusya ne düşünüyordu acaba? Teoride Osmanlı
İmparatorluğu‟nu koruma taahhüdüne bağlı kalsa da Çar, Sultan‟a yardım etmek için ciddi
bir adım atma konusunda değişik nedenlerden dolayı oldukça isteksizdi. Birincisi, Çar,
Rusya yardım etse bile Türk İmparatorluğu‟nun kurtarılabileceği hususunda şüphelere
sahipti; ikincisi, Rus kuvvetleri Polonya‟daki isyanı bastırmakla meşguldü. Son olarak da
Avrupalıların Rusya‟nın Türkiye üzerindeki planlarından şüphe duymalarından dolayı Çar,
çok gerekli olmadığı sürece Doğu‟ya müdahale etmekten kaçınmak istiyordu. Rusya‟nın
Osmanlı İmparatorluğu‟nu koruma konusundaki bu mesafeli yaklaşımı Sultan‟ın 1830
Arnavutluk harekatı sırasında daha iyi ortaya çıktı.
Reformcu eğilimiyle öne çıkan II. Mahmut, uzun süreden beri paşaların „feodal‟ güçlerini
sınırlandırmaya çalışmaktaydı ve Güney Arnavutluk‟taki Yanya Sancağı‟nı bu yüzden
ortadan kaldırmıştı. Yunan isyanının çıkması bu sürece geçici olarak ara vermişti, şimdi
barış sağlanmış olduğu için Arnavutluk‟taki harekat devam edebilirdi.127 Ancak Güney
Arnavutluk‟un mahalli diktatörleri geleneksel güçlerini korumaya kararlıydılar. Onların
aceleyle topladıkları askerî kuvvetleri Haziran 1830‟da sadrazamın ordusunu yenilgiye
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 23
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
uğrattı. Bunun hemen ardından da Şumnu‟nun kumandanı Halim Paşa, Rusları Türk
ordusunun feci durumu hakkında bilgilendirdi ve onlara giriştikleri harekatta Rus
ordusunun kendilerine yardım edip edemeyeceğini sordu.128 Diebiç, herhangi bir şekilde
müdahalede bulunulmasına karşıydı,129 fakat konu, hakkında son kararın verilmesi için I.
Nikola‟ya iletildi:
Çar, hiçbir şekilde Türkiye‟nin içişlerine ya da onun tebasıyla arasındaki tartışmalara aktif
bir şekilde karışmaya istekli değildi; bundan dolayı ordumuzun Sadrazamın
operasyonlarını desteklemeye yönelik herhangi bir hareketi kesin olarak yasaklandı.130
Osmanlı yönetimi ile Kuzey Arnavutluk sancağı İşkodra‟nın lideri Mustafa Paşa arasında
1831 yılında savaş çıktığında, Rusya‟nın gösterdiği tepki yine aynıydı. Bir iç isyan hiçbir
şekilde Rusya‟yı ilgilendiren bir konu olamazdı, bu yüzden müdahalede bulunmama
politikası benimsendi. Sultan‟ın şansına, sonuçta dış yardıma ihtiyaç kalmadı ve onun
düzenli birlikleri Mustafa Paşa karşısında kesin bir zafer kazandı. Böylece 1831 yılı
sonunda son Arnavutluk Sancağı da ortadan kaldırılmış oldu.131
Sonuç
1828-29 Türk-Rus Savaşı Osmanlı İmparatorluğu‟nu yıkılmanın eşiğine kadar getirdi.
İmparatorluk, ancak Sultan‟ın Edirne‟de görüşmelere başlama kararı ve Rusya‟nın onun
varlığını koruma isteği sayesinde varlığını devam ettirebildi. Ancak 1829 yılından sonra
İmparatorluğun iç durumu ve Edirne Antlaşması‟nın şartları, büyük güçlerin Osmanlı
İmparatorluğu‟nun yok olmaya mahkum olduğu görüşüne sahip olmalarına neden oldu. Bu
yüzden büyük güçler ya Sultan‟ı destekleme konusundaki ilgilerini kaybettiler, ya da onun
yaklaşmakta olan ölümünden avantajlar elde etmenin yollarını aramaya başladılar. Hatta
Rusya bile Sultan‟ın kendi iç otoritesini kurma girişimlerine uzakta durarak seyirci
konumunda kaldı.
Gerçekte sadece Mehmet Ali Paşa‟nın emelleri ile 1831 - 1833‟teki Türk-Mısır çatışması,
Rusya‟nın önceden takip ettiği Osmanlı İmparatorluğu‟nun iç işlerine karışmama
politikasını tersine döndürmesine neden oldu. Mehmet Ali‟nin olası bir zaferinin zayıf
Osmanlı İmparatorluğu‟nun yerine yeni ve dinamik bir Arap İmparatorluğu‟nun geçmesine
neden olacağını hisseden Rusya, harekete geçmeye ve Sultan‟a yardım etmeye karar
verdi.132 Rusya‟nın krize müdahale etmesi ve Bab-ı Ali‟nin varlığını devam ettirmeyi
başarması, Avrupalı güçlerin ilgisini yeniden uyandırdı ve bir kere daha „Doğu Sorunu‟
uluslararası diplomasinin gündemine girdi.
Dr. Alexander BİTİS
Londra Üniversitesi Slav ve Doğu Avrupa Araştırmaları Merkezi / İngiltere
Alıntı Kaynağı: Türkler, Cilt: 12 Sayfa: 703-720
Dipnotlar :
1. Hetairia ve Ypsilantis isyanlarının kökenleri konusunda bk. G. L. Arsh, Tainoe obshchestvo “Filiki Eteriia”
(Moskova 1965); Eteristskoe dvizhenie v Rossii (Moskova 1970); „Pravitel‟stvo Aleksandra i vystuplenie Ipsilanti‟,
Istoriia SSSR, 1973, No. 2, s. 231-35.
2. (7 Ekim 1826 tarihli) Sözleşme Tuna Prensliklerine ve Sırbistan‟a bazı ayrıcalıkları yeniden tanıdı. Daha önemlisi
Bab-ı Ali, Rusya‟nın 1812 yılı sonrasında Kafkasya sınırını yorumlayış şeklini ve bu devletin (bundan dolayı
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 24
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
tartışmalı olan) Mingreli, Abhazya, Gürcistan ve İmiretti‟ye sahip olmasını tanıdı. M. S. Anderson, The Eastern
Question, 1774-1923 (Londra 1966; 1991 yeniden basım), s. 59-60, 65.
3. Yunan Bağımsızlık Savaşı sırasındaki uluslararası diplomasi ve 1828-29 savaşının kökenleri konusunda bk.
Anderson, Eastern Question, s. 53-87; H. W. V. Temperley, The Foreign Policy of Canning, 1822-27 (Cambridge,
1925); S. M. Solov‟ev, Imperator Aleksandr I. Politika - diplomatiia (St Petersburg 1877); F. F. Martens, Sobranie
Traktatov i Konventsii, zakliuchennykh Rossieiu s inostrannymi derzhavami (St Petersburg 1874-1909), XI (1895);
I. S. Dostian, Rossiia i balkanskii vopros (Moskova 1972); Vneshniaia politika Rossii XIX i nachala XIX veka:
Dokumenty rossiiskogo ministerstva inostrannykh del (ed. A. L. Narochnitskii et al. ) (Moskova,1960-), Seri II, cilt
IV-VIII (1980-94).
4. Bu konuda bk. A. Bitis, „The Russian Army and the Eastern Question, 1821-34‟, Ph. D. (Londra 2000), s. 65, 111119, 130-37.
5. Bu nedenden dolayı Rus Yüksek Komutanlığı, gelecekte bir Türk-Rus savaşı çıkması durumunda bu Kazakları
yeniden Rusya‟ya yerleştirmeye karar verdi. Rossiiskii Gosudarstvennyi Voenno-istoricheskii Arkhiv (Rus AskeriTarihi Devlet Arşivi) (Moskova) [RGVIA] , fond VUA, fond VUA, d. 885, f. 1, Diebitsch to Kiselev, 15 Temmuz
1826 Old Style [OS= Eski Tarz] (Batı Avrupa‟nın miladi takvimin 12 gün gerisinde); ff. 2-3v, Kiselev‟den Diebiç‟e,
17 Ağustos 1826 OS.
6. A.g.e., fond VUA, d. 652, ch. II, ff. 4-5v, Kiselev‟den Diebiç‟e, 5 Ağustos 1819 OS; d. 672, ff. 7a-7b, Diebiç‟den
Kiselev‟e, 23 Ekim 1819 OS; ff. 13-18v, Kiselev‟den Diebiç‟e, 23 Temmuz 1820 OS.
7. A.g.e., ff. 13-18v, Kiselev‟den Diebiç‟e, 23 Temmuz 1820 OS.
8. Bitis, „Russian Army‟, s. 22-25.
9. RGVIA, fond VUA, d. 4651, ff. 6-10v, Kiselev‟in raporu, c. Eylül 1827.
10. A.g.e., fond VUA, d. 17967, f. 1, 7 Temmuz 1821 OS; d. 18186, ff. 1-6, e Diebiç‟in Notu, 20 Haziran 1821 OS.
11. A.g.e., fond VUA, d. 18186, Diebiç‟in Notu, 20 Haziran 1821 OS (Kiselev‟in yorumları); d. 18191, ff. 1-2,
Kiselev‟in Notu, Mayıs 1821.
12. Bitis, „Russian Army‟, s. 132-37.
13. A.g.e., s. 135-36.
14. A.g.e., s. 136.
15. Bk. S. J. Show, Between Old and New: The Ottoman Empire under Sultan Selim III, 1789-1807 (Cambridge,
Mass., 1971).
16. Liprandi 1820‟li yıllar boyunca Osmanlı ordusuyla ilgili bir araştırma üzerinde çalıştı. Araştırma 1834 yılında
bitirildi ve şu başlıkla yayınlandı „Osmanlı İmparatorluğu‟nu Yorumlayan Bir Kişinin Tecrübesi.‟ [Opyt
slovoistolkovatelia Ottomanskoi imperii.] . Rossiiskii Gosudarstvennyi Istoricheskii Arkhiv‟de (Rus Devlet Tarih
Arşivi, St Petersburg) bulunmaktadır. (RGIA), fond 673, op. 1, d. 138-219.
17. RGIA, fond 673, op. 1, d. 407, f. 74v, „Opyt.‟.
18. A.g.e.,
19. A.g.e., f. 25v.
20. A.g.e., f. 41.
21. A.g.e., ff. 37v-38.
22. A.g.e., f. 41v.
23. Public Record Office (Londra) [PRO] , FO 78 / 142, f. 239, S. Canning‟ten G. Canning‟e, 29 Mayıs 1826.
24. PRO, FO 78 / 143, ff. 56-65v, S. Canning‟den G. Canning‟e, 16 Haziran 1826.
25. A.g.e., f. 67, S. Canning‟den G. Canning‟e, 17 Haziran 1826.
26. A.g.e., ff. 171v-72v, S. Canning‟den G. Canning‟e, 28 Haziran 1826. Bu konuda daha fazla bilgi için bk. AssadEffendi, Précis historique de la destruction du corps des Janissaires (Paris, 1883).
27. PRO, FO 78 / 144, ff. 75v-78, S. Canning‟den G. Canning‟e, 12 Ağustos 1826.
28. Bu bağlamda ilginç bir anekdot Stratford tarafından sağlanmıştır. Bir gün namaz sırasında Sultan Mahmut bir
alimin tam olarak Mekke‟ye dönmediğini fark etti ve „biraz sağa‟ komutuyla onu doğrulttu, a.g.e., f. 254, S.
Canning‟den G. Canning‟e, 8 Eylül 1826.
29. RGIA, fond 673, op. 1, d. 407, ff. 78v-79, „Opyt‟.
30. Anderson, Eastern Question, s. 66.
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 25
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
31. V. I. Sheremet, Turtsiia i Adrianopol‟skii mir 1829 g. (Moskova, 1975), s. 35-40.
32. A.g.e., s. 43-44, 48.
33. A.g.e., s. 194.
34. A.g.e., s. 32.
35. 1828-29 savaşının harekatlarını en iyi anlatan tarih kitapları şunlardır: A. V. Uşakov, Istoriia voennykh deistvii v
aziatskoiTurtsii v 1828 i 1829 godakh (St Petersburg 1836), 2 cilt; N. Epançin, Ocherk pokhoda 1829 g. v
evropeiskoi Turtsii (St Petersburg 1905-06), 3 cilt; H. C. B. Moltke, Der Russisch-Türkischer Feldzug, 1828-1829
(Berlin 1845); İngilizce tercümesi, The Russians in Bulgaria and Rumelia in 1828 and 1829 (Londra, 1854).
36. Bu konuda daha fazla bilgi için bk. Zadunais‟ka sich (ed. O. A. Bachins‟ka et al. ), II (Odessa 1995).
37. Bitis, „Russian Army‟, s. 157.
38. Epançin, Ocherk, I, s. 414, 420-21.
39. Bitis, „Russian Army‟, s. 158-59.
40. Onun şu eserine bk. L‟art de la guerre (Paris 1807).
41. RGVIA, fond VUA, d. 4586, ff. 78-80v, Jomini‟den I. Nikola‟ya, 15 Haziran 1828 OS; ff. 96-100b, Nisan 1828‟in
Raporu; d. 4685, ff. 1-6v, 29 Ağustos‟un Notu 1828 OS.
42. Bitis, „Russian Army‟, 161-62.
43. A.g.e.,
44. Suçlama Türk tarihçiler tarafından desteklenmiş, Rus meslektaşları tarafından ise yalanlanmıştır. Sheremet,
Adrianopol‟skii mir, s. 47-48, 197-98.
45. RGVIA, fond VUA, d. 4722, ff. 1-2v, Diebiç‟den S. Kh. Wittgenstein‟e, 26 Aralık 1828 OS. Vurgu yazar tarafından
yapılmıştır.
46. Sheremet, Adrianopol‟skii mir, s. 48-49.
47. Bitis, „Russian Army‟, s. 163-67.
48. A.g.e., s. 171-73.
49. Bazı Rus kaynaklarına göre, İran saldırısı, Sultan üzerindeki baskıyı azaltmak için bir Rus- İran savaşı çıkarma
amacı güden İngiliz ajanları tarafından tasarlanmıştı. B. S. Balaian, Mezhdunarodnye otnosheniia Irana v 181328 (Erivan 1967), s. 234-67.
50. Bitis, „Russian Army‟, s. 180.
51. Uşakov, Istoriia, II, s. 10; RGVIA, fond VUA, d. 4809, ff. 566-67, Paskeviç‟den Diebiç‟e, 20 Ağustos 1829 OS.
52. Bitis, „Russian Army‟, s. 181.
53. Şeremet, Adrianopol‟skii mir, s. 64-65.
54. Bitis, „Russian Army‟, s. 176.
55. A.g.e., s. 175-79.
56. Public Record Office (Londra) [PRO] , FO 78 / 180, f. 85, Gordon‟dan Lord Aberdeen‟e, 26 Temmuz 1829.
57. Bitis, „Russian Army‟, s. 177; Sheremet, Adrianopol‟skii mir, s. 56.
58. PRO, FO 78 / 180, f. 287, Gordon‟dan Aberdeen‟e, 5 Eylül 1829.
59. A.g.e., 229v-30, Gordon‟dan Aberdeen‟e, 26 Ağustos 1829.
60. A.g.e., ff. 287-90, Gordon‟dan Aberdeen‟e, 5 Eylül 1829.
61. Şeremet, Adrianopol‟skii mir, s. 61.
62. PRO, FO 78 / 180, ff. 238-38v, Gordon‟dan Aberdeen‟e, 26 Ağustos 1829.
63. Anderson, Eastern Question, s. 71.
64. A.g.e., s. 70.
65. Bitis, Russian Army‟, s. 221. Rus ordusu hastalık/salgın nedeniyle askerlerinin büyük çoğunluğunu kaybetti.
1828-30‟da 100,000‟den fazla asker hayatını kaybetti, a.g.e., s. 190.
66. A.g.e., s. 221; Şeremet, Adrianopol‟skii mir, s. 58.
67. Bitis, „Russian Army‟, s. 177-78, 221, 224.
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 26
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
68. A. Verigin, Voennoe obozrenie pokhoda Rossiskikh voisk v evropeiskoi Turtsii v 1829 godu (St Petersburg
1846), s. 76-77; A. V. Fadeev, Rossiia i vostochnyi kriziz 20-kh godov XIX v. (Moskova 1958), s. 316-17; V. N.
Vinogradov (der. ), Mezhdunarodnye otnosheniia na Balkanakh 1815-30 gg. (Moskova 1983), s. 238-40.
69. Epançin, Ocherk, III, s. 172-95; Moltke, Russians, s. 426-38.
70. PRO, FO 78 / 178, f. 230, Gordon‟dan Aberdeen‟e, 26 Ağustos 1829.
71. Bitis, Russian Army‟, s. 224-25.
72. PRO, FO 65 / 185, ff. 67v-68, Heytesbury‟den Aberdeen‟e, 5 Şubat 1830.
73. PRO, FO 78 / 180, ff. 160-67, Gordon‟dan Aberdeen‟e, 4 Ağustos 1829.
74. A.g.e., f. 124, Gordon‟dan Aberdeen‟e, 7 Ağustos 1829.
75. A.g.e., f. 168v, Gordon‟dan Aberdeen‟e, 1 Ekim 1829.
76. A.g.e., f. 122v, Gordon‟dan Aberdeen‟e, 7 Ağustos 1829.
77. A.g.e., f. 67, Gordon‟dan Aberdeen‟e, 17 Temmuz 1829.
78. S. M. Solov‟ev, „Vostochnyi vopros‟, Drevniaia i novaia Rossiia [DNR] , 1876, No. 2, s. 130. Koçubey‟in Bab-ı
Ali‟yle iyi ilişkiler fikri yıllar önce I. Paul‟un 1799 Türk-Rus savunma anlaşmasında yer almıştı.
79. VPR II / VIII, 1994, s. 187-95, 592-93, Nesselrode‟tan A. F. Orlov‟a, 26 Nisan 1829‟dan daha sonra değil OS
(Old Style - Eski Tarz, yani miladi takvimden 12 gün geride yer alan Julian takvimine göre); s. 244,
Nesselrode‟tan Diebiç‟e, 3 Ağustos 1829 OS. Edirne görüşmeleriyle ilgili tam bilgi ve onun revize edilmiş şekli şu
eserde bulunmaktadır: Şeremet, Adrianopol‟skii mir, s. 87-184.
80. A. V. Fadeev, Rossiia i vostochnyi krizis 20-kh godov XIX v., (Moskova, 1958), s. 334-35; Ushakov, Istoriia, II, s.
296-97.
81. „Imperator Nikolai Pavlovich i gr. Dibich-Zabalkanskii: Perepiska 1828-1830‟, (der. N. K. Shil‟der) ‟, Russkaia
starina [RS] , XXXVI, 1882, s. 88-89, Diebiç‟ten I. Nikola‟ya, 24 Ağustos 1829 OS.
82. Prenslikleri bırakma fikri kesin olarak Türk tarafından geldi, Public Record Office (Kew, Londra) [PRO] , FO
65/181, Lord Heytesbury‟den Lord Aberdeen‟e, 14 Ekim, 1829, ff. 148v-49. Diebiç‟e göre, Türkler bu eyaleti
imparatorluklarının bir parçası olarak görmeyi bırakmışlardı, „Adrianopol‟skii mir 1829 g. Iz perepiski grafa
Dibicha‟ (ed. N. K. Shil‟der), DNR, XV, 1879, s. 547-50, Diebiç‟ten I. Nicholas‟a, 24 Ağustos 1829 OS.
83. „Imperator‟, RS, XXXVI, 1882, s. 88-89, Diebiç‟ten I. Nikola‟ya, 24 Ağustos 1829 OS.
84. PRO, FO 181 / 79 (folyo sayısı içermiyor), Sir Robert Gordon‟dan Lord Aberdeen‟e, 26 Ağustos 1829.
85. VPR II / VIII, 1994, s. 261-78.
86. J. W. Headlam Morley, Studies in Diplomatic History (Londra 1933), s. 216-18. Ancak VII. madde yabancı ticaret
gemilerinin sadece Rus limanlarına ve Rus limanlarından mal taşımak amacıyla Boğazları serbestçe
geçebileceğini belirttiği için Karadeniz tam olarak uluslararası hale getirilmemişti.
87. Bkz. Fadeev, Krizis, s. 339.
88. VPR, II / VII, 1992, s. 492-97, Nesselrode‟tan Kh. A. Lieven‟e, 17 Nisan 128 OS; s. 631, Nesselrode‟tan Rus
diplomatik temsilcilerine, 3 Ekim 1828 OS.
89. Eğer St Petersburg‟dan gelen talimatlar Edirne‟ye zamanında ulaşsaydı Rus ilhakleri çok daha fazla olabilirdi. İki
tercihi arasında kalan Çar, Paskeviç‟in yanında yer almıştı, şimdi ise Kars ve Batum‟un ilhakini istemekteydi, A.
S. Şçerbatov, General-Fel‟dmarshal Kniaz‟ Paskevich, ego zhizn‟ i deiatel‟nost‟ (St Petersburg 1888-1904), III, s.
225; Şil‟der, „Adrianopol‟skii mir‟, s. 560-61, I. Nikola‟dan Diebiç‟e, 10 Eylül 1829 OS.
90. Consolidated Treaty Series (der. C. Parry) (New York, 1969-81), LI, s. 284.
91. Rossiskii Gosudarstvennyi voenno-istoricheskii Arkhiv (Moskova) [RGVIA] , fond VUA, d. 6222, ff. 12-15v, A. S.
Ermolov to G. A. Emmanuel, 15 Mart 1827 OS.
92. A.g.e., ff. 51-52v, Paskeviç‟in Raporu (Diebiç‟ten Ermolov‟a, 13 Nisan 1827 OS).
93. Şçerbatov, Paskevich, III, s. 280.
94. Bk. C. K. Webster, The Foreign Policy of Palmerston. England, the Liberal Movement and the Eastern Question
(Londra 1951), II, s. 570-76; M. H. Lamb, „The Making of a Russophobe: David Urquhart - The Formative Years,
1825-35‟, International History Review, III, 1981, s. 330-57; C. K. Webster, „Urquhart, Ponsonby and
Palmerston‟, English Historical Review, LXII, 1947, s. 327-51.
95. S. S. Tatişçev, Vneshnaia politika imperatora Nikolaia I (St Petersburg, 1887), s. 218; Webster, Palmerston, II, s.
579-80.
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 27
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
96. Şil‟der, „Adrianopol‟skii mir‟, s. 557, Diebitsch to Nicholas I, 3 Eylül 1829 OS.
97. Toplantı hakkındaki tam bilgi için bk. Dostian, Rossiia, s. 301-26. Sonuçta ortaya çıkan 16 Eylül 1829 tarihli
Protokol de dahil olmak üzere ilgili dokümanlar şurada yer almaktadır: VPR II/VIII, 1994, s. 278-301.
98. VPR II/VIII, 1994, s. 292-93, D. V. Dashkov‟un Raporu, 4 Eylül 1829 OS.
99. Consolidated Treaty Series, LX, s. 331.
100. VPR II/VIII, 1994, s. 400-401, Nesselrode‟tan Diebiç‟e, 16 Kasım 1829 OS.
101. A.g.e., s. 292, Daşkov‟un Raporu, 4 Eylül 1829 OS.
102. A.g.e., s. 295, M. N. Bulgarin‟in Raporu, 4 Eylül 1829 OS.
103. A.g.e., s. 296.
104. A.g.e., s. 289, Daşkov‟un Raporu, 4 Eylül 1829 OS.
105. A.g.e., s. 283, Nesselrode‟un Memorandumu, 4 Eylül 1829 OS.
106. A.g.e., s. 278, Olağanüstü Komitenin Protokolü, 4 Eylül 1829 OS.
107. A.g.e., s. 279-80.
108. A.g.e., s. 284, Nesselrode‟un Memorandumu, 4 Eylül 1829 OS.
109. A.g.e., s. 284; s. 279, Olağanüstü Komitenin Protokolü.
110. R. J. Kerner, „Russia‟s New Policy in the Near East after the Peace of Adrianople; Including the Text of the
Protocol of 16 Eylül 1829‟, Cambridge Historical Journal, V, 1937, s. 285; H. W. V. Temperley, England and
the Near East: The Crimea (Londra 1964), s. 57; C. W. Crawley, The Question of Greek Independence 18211833 (Cambridge 1930), s. 160.
111. Fadeev, Krizis, s. 328-29.
112. I. Nikola onu „şimdiye kadar elde edilenlerin en şanlı olanlarından biri‟ olarak niteledi. Şil‟der, „Adrianopol‟skii
mir‟, s. 566.
113. PRO, FO 195 / 80 (folyo numarası içermiyor), Lord Cowley‟den Aberdeen‟e, 17 Ekim 1829.
114. A.g.e., Aberdeen‟den Lord Heytesbury‟e, 31 Ekim 1829.
115. A.g.e., Cowley‟den Aberdeen‟e, 24 Kasım 1829.
116. PRO, FO 181 / 79 (folyo numarası içermiyor), Bab-ı Ali‟den Nesselrode‟a (Gordon‟dan Aberdeen‟e, 1 Ekim
1829 içinde yer almaktadır). Halil Paşa‟nın 1830 misyonu 14 Nisan 1830 tarihli St Petersburg Sözleşmesi‟nin
imzalanmasıyla sonuçlandı. (VPR II/VIII, 1994, s. 510-11). Savaş tazminatını 7 milyon düka altınına indirdi ve
Rus askerlerinin bölgeyi boşaltması için bir takvim belirledi. Tazminatın tam olarak ödenmesini garanti etmek
için Prenslikler ve Silistre işgal altında kalacaktı. Prenslikler 1834 yılına kadar Silistre de 1836 yılına kadar işgal
altında kaldı. 1829/1830‟da Rusya tazminatın daha da azaltılmasının karşılığında Türk tarafını Kars, Batum ya
da Azerya paşalıklarından birini vermeye ikna etmeye çalıştı, fakat bunda başarılı olamadı. A. Bitis, „The
Russian Army and the Eastern Question, 1821-34‟, Ph. D. (Londra 2000), s. 231-32, 276-77.
117. British Library (Londra) [BL] , Add. MS. 41558, ff. 241-41v, Heytesbury‟dan Aberdeen‟e, 30 Eylül 1829.
118. PRO, FO 181 / 79, Aberdeen‟den Sir Robert Gordon‟a, 10 Kasım 1829.
119. PRO, FO 195 / 80, Cowley‟den Aberdeen‟e, 27 Ekim 1829.
120. PRO, FO 78 / 181, ff. 349-53v, Gordon‟dan Aberdeen‟e, 15 Aralık 1829.
121. PRO, FO 65 / 181, ff. 150-50v, Heytesbury‟den Aberdeen‟e, 14 Ekim 1829.
122. PRO, FO 181 / 65 (folyo numarası içermiyor), G. Canning‟den H. Wellesley‟e, 27 Eylül 1825.
123. PRO, FO 78 / 199, ff. 22-23, Gordon‟dan Lord Palmerston‟a, 26 Nisan 1831.
124. PRO, FO 78 / 198, ff. 167-70, Gordon‟dan Palmerston‟a, 29 Mart 1831.
125. A.g.e., f. 167.
126. Bk. M. Sabry, L‟Empire égyptien sous Mohamed-Ali et la question d‟Orient (1811-1849) (Paris 1930).
127. V. N. Vinogradov (der. ), Mezdunarodnye otnosheniia na Balkanakh 1815-30 gg. (Moskova 1983), s. 278-79.
128. RGVIA, fond VUA, d. 1029, ff. 39-41v, L. O. Roth‟tan Diebitsch‟e, 5 Temmuz 1830 OS.
129. A.g.e., f. 38, Diebiç‟ten Roth‟a, 16 Temmuz 1830 OS.
130. A.g.e., ff. 52-52v, A. I. Chernyshev‟den Roth‟a, 31 Temmuz 1830 OS.
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 28
1828-1829 TÜRK-RUS SAVAŞI VE EDİRNE
ANTLAŞMASI
131. Vinogradov, Mezhdunarodnye otnosheniia, s. 280-83.
132. Bitis, „Russian Army‟, s. 281-82.
Türkçülerin Kavşıt Yeri
http://www.Altayli.Net
Sayfa No: 29
Download