T.B.M.M. B : 92 2 . 7 . 1992 O :4 Öncelikle şunu belirtmemiz gerekir ki, TÜBİTAK'ın kuruluş gerekçeleri çok haklı gerek­ çelerdir. 1963 yılında kurulan bu Kurum, Türkiye'nin özlemini çektiği bilimsel ve teknik araş­ tırmaları ülke çapında, ülkenin kalkınmasındaki önceliklere göre geliştirmek, özendirmek, dü­ zenlemek ve koordine etmek amacıyla kurulmuştu. Kurum, o yıllarda, öğrencileri teşvik ede­ rek, temel bilimlere yönlendirerek çok ciddî bir başlangıç yapmıştı. Sonra, Marmara Araştır­ ma Enstitüsüyle, uygulamalı araştırma ve geliştirme faaliyetlerini canlandırmak düşüncesiyle yola çıktı. Yirmidokuz yıl sonra geriye dönüp baktığımızda, "TÜBİTAK, amacına ulaştı mı ulaşamadı mı?" diye sorduğumuzda, zannetmiyorum ki çok kimse, "TÜBİTAK, amacına ulaşabildi" diyebilsin. Bunu demek isterdik. Zaten, böyle bir değişikliğin getirilmesinin temel nedenlerinden bir tanesi de, zannediyorum, TÜBİTAK'ın amacına ulaşamadığını kabul edip, Kurumu, acaba nasıl, "Amaç" maddesindeki hedefleri-gerçekleştirmek için tekrar reorganize ederiz düşüncesidir. TÜBİTAK'ı içinden bilen, bir zamanlar da TÜBİTAK'ın bağlı olduğu bir Bakan olarak şunu belirtmek istiyorum : Türkiye'de, devlet güdümünde bilim yapılabileceğini düşünüyor­ duk; hâlâ düşünüyoruz. Ben hâlâ, devlet güdümünde bilimin bir ölçüde yapılabileceğine, te­ mel ve uygulamalı bilimlerde araştırma ve geliştirme yapılabileceğine olan inancımı yitirmek istemiyorum; fakat, bu kanun tasarısında getirilen hususları gördükten sonra ümidim pek'art­ mış değil. Şöyle ki. Bütün araştırmacıların sendikalı olduğu; araştırmacının, çalışsın çalışma­ sın, aynı ücreti aldığı bir ortamda, siz, bilimsel araştırmayı ne oranda teşvik edebilirsiniz?.'. Bugün, Marmara Bilimsel Araştırma Kurumunun, Ankara'daki araştırma kurumlarının temel sıkıntısı budur. Çok vasıflı bir bilim adamıyla, orta vasıflı bir bilim adamı, çok üreten bir bi­ lim adamıyla, hiç üretmeyen bir bilim adamı aynı ücreti alır; toplusözleşmede aynı oranda zam alır ve üretenle üretmeyenin, çalışanla çalışmayanın arasında pek fazla bir fark yoktur; belki, çalışana bazı öncelikler veriliyor. Mesela, lojman var mı; onu da bilmiyorum. Lojmanda bazı öncelikler veriliyor sanıyorum; şu anda öyle bir öncelik var mı, yoksa kurumdaki kıdeme göre mi lojman tahsis ediliyor; onu da tam olarak bilmiyorum. Yasa tasarısında, bilim kurulunun oluşturulmasıyla, Danışma kurullarının teşkiliyle, ku­ rumun daha büyük hayatiyet kazanacağı, daha etkili olacağı ümit ediliyor. Ben o kadar ümitli değilim. Bilim kurulunu kimlerden seçersek seçelim, esas, içerideki işleyişi, içerideki çalışma düzenini değiştiremediğimiz sürece, kuruma tahsis ettiğimiz kaynakların en etkin, en verimli şekilde kullanılacağına dair ümidim kuvvetli değil. Danışma Kuruluna hemen hemen her yerden birer üye konmuş ve Bilim Kurulu da Danış­ ma Kuruluna yeni üyelikler ekleyebiliyor, yani yeni üyelikler ihdas edebiliyor, tasarı, "Yeni bir kuruluştan da buraya üye alınabilir" diyebiliyor. Bir defa, bü kadar çok kişiden oluşan Danışma Kurulunda kuruma hayatiyet kazandıra­ cak kararların nasıl alınacağını ben merak ediyorum. Hele bakanlıkların buraya gönderecekle­ ri temsilcilerden -ki, nasıl temsilciler gönderdiklerini geçmişte de gördük; bunu bir angarya olarak gördüklerini de geçmişte gözlemledik- oluşan bir danışma kurulunun ne gibi sonuçlar vereceğini, itiraf edeyim şu anda tahmin edemiyorum. Bundan pek ümitli değilim. Yasa tasarısında, belki olumlu görülebilecek, kurumun hayatiyetini, etkinliğini artırabile­ cek tek şey, dışarıdan anlaşmalı araştırmacıların ve danışmanların alınması işidir. Tasarıda, "ve yabancılardan da danışmanlar alınabilir" deniyor. Bu, kurumdaki bazı kişilerin projelere katkılarını artırabilir, hatta ve hatta sanayide çalışan bazı teknik personelin, kurumda çalış— 545 —