tc gazi üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü kamu yönetimi anabilim

advertisement
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI
KENTLEŞME VE ÇEVRE SORUNLARI BİLİM DALI
SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE’NİN
ENERJİ POLİTİKALARI VE NÜKLEER GEREKLİLİK
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Mehmet Emre ÇİÇEK
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Eyüp Günay İSBİR
Ankara - 2012
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI
KENTLEŞME VE ÇEVRE SORUNLARI BİLİM DALI
SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE’NİN
ENERJİ POLİTİKALARI VE NÜKLEER GEREKLİLİK
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Mehmet Emre ÇİÇEK
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Eyüp Günay İSBİR
Ankara - 2012
ÖNSÖZ
Günümüzde kullandığımız pek çok enerji kaynağından çok daha temiz
olmasına rağmen, nükleer teknolojinin kullanılmaması için özellikle medya ve
sivil toplum örgütleri aracılığıyla pek çok girişimde bulunulması oldukça
düşündürücüdür.
Aynı şekilde Türkiye gibi kaynak zengini olmayan ve yurt dışından
büyük miktarlarda enerji kaynağı ithal etmek zorunda olan bir ülke için
oldukça cazip bir seçenek olan nükleer enerjinin, yıllar boyunca Türkiye’nin
enerji kaynakları arasında yerini alamaması oldukça manidardır.
Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de sürdürülebilir kalkınma açısından en
verimli enerji kaynağının hangisi olduğunu tespit etmek ve bu çerçevede
Türkiye’nin enerji politikalarının nasıl şekillenmesi gerektiğini araştırmaktır.
Özellikle son yıllarda nükleer enerji karşıtı yürütülen faaliyetlerin yersiz
olduğunu ispat etmek ve bu karşı çıkmaların arka planında başka nedenlerin
olabileceğini vurgulama amacı taşımaktadır.
Tez çalışmam esnasında yardımlarını esirgemeyen başta değerli
danışman Hocam Sayın Prof. Dr. Eyüp Günay İSBİR’e, ablam Nihal ÇİÇEK,
arkadaşım Hasan Ege SÖYÜT ve Banu ÖNDER’e katkılarından dolayı
teşekkürü bir borç bilirim.
ii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ............................................................................................................ i
İÇİNDEKİLER ................................................................................................. ii
TABLOLAR .................................................................................................. vii
GRAFİKLER ................................................................................................ viii
GİRİŞ .............................................................................................................. 1
BİRİNCİ BÖLÜM
KAVRAMSAL ÇERÇEVE
1.1. ENERJİ VE ÇEVRE TANIMI .................................................................... 4
1.1.1. Enerji Tanımı .................................................................................... 4
1.1.2. Çevre Tanımı .................................................................................... 5
1.1.3. Çevre Hakkı Tanımı .......................................................................... 9
1.2. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA VE SÜRDÜRÜLEBİLİR ENERJİ
TANIMLARI ........................................................................................... 13
1.2.1.Sürdürülebilir Kalkınma .................................................................... 13
1.2.2.Sürdürülebilir Enerji ......................................................................... 21
1.2.3. Enerji ve Çevre İlişkisi ..................................................................... 25
1.2.4. Sürdürülebilir Kalkınma ve Çevre İlişkisi ......................................... 28
1.2.5. Sürdürülebilir Kalkınma ve Enerji İlişkisi ......................................... 30
İKİNCİ BÖLÜM
DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE ENERJİ KAYNAKLARI
VE ÇEVRESEL ETKİLERİ
2.1.DÜNYADA VE TÜKİYE’DE ENERJİ TÜKETİMİ .................................... 33
2.1.1.Dünyada Elektrik Enerjisi ................................................................. 33
2.1.2. Türkiye’de Elektrik Enerjisi .............................................................. 36
2.1.3. Dünyada Birincil Enerji .................................................................... 42
2.1.4. Türkiye’de Birincil Enerji.................................................................. 43
2.1.5. Enerji Kaynaklarının Çevresel Etkileri ............................................. 45
iii
2.2. YENİLENEMEZ ENERJİ KAYNAKLARI ............................................... 51
2.2.1. Petrol .............................................................................................. 52
2.2.1.1. Dünyada Petrol ........................................................................ 52
2.2.1.2.Türkiye’de Petrol ....................................................................... 57
2.2.1.3. Petrolün Çevresel Etkileri ........................................................ 62
2.2.2. Doğalgaz......................................................................................... 65
2.2.2.1. Dünyada Doğalgaz .................................................................. 66
2.2.2.2. Türkiye’de Doğalgaz ................................................................ 69
2.2.2.3. Doğalgazın Çevresel Etkileri .................................................... 72
2.2.3. Kömür ............................................................................................. 73
2.2.3.1. Dünyada Kömür ....................................................................... 74
2.2.3.2. Türkiye’de Kömür .................................................................... 77
2.2.3.3. Kömürün Çevresel Etkileri ....................................................... 78
2.2.4. Nükleer Enerji ................................................................................. 81
2.2.4.1. Dünyada Nükleer Enerji ........................................................... 82
2.2.4.2. Türkiye’de Nükleer Enerji......................................................... 87
2.2.4.3. Nükleer Enerjinin Çevresel Etkileri .......................................... 89
2.3. YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI ............................................. 91
2.3.1. Hidrolik Enerji.................................................................................. 91
2.3.1.1. Dünyada Hidrolik Enerji ........................................................... 92
2.3.1.2. Türkiye’de Hidrolik Enerji ......................................................... 93
2.3.1.3. Hidrolik Enerjinin Çevresel Etkileri ........................................... 95
2.3.2. Rüzgar Enerjisi ............................................................................... 97
2.3.2.1. Dünyada Rüzgar Enerjisi ......................................................... 97
2.3.2.2. Türkiye’de Rüzgar Enerjisi ....................................................... 99
2.3.2.3. Rüzgar Enerjisinin Çevresel Etkileri ....................................... 101
2.3.3. Jeotermal Enerji ............................................................................ 102
2.3.3.1. Dünyada Jeotermal Enerji ..................................................... 103
2.3.3.2. Türkiye’de Jeotermal Enerji ................................................... 106
2.3.3.3. Jeotermal Enerjinin Çevresel Etkileri ..................................... 109
2.3.4. Güneş Enerjisi .............................................................................. 112
2.3.4.1. Dünyada Güneş Enerjisi ........................................................ 113
iv
2.3.4.2. Türkiye’de Güneş Enerjisi ...................................................... 115
2.3.4.3. Güneş Enerjisinin Çevresel Etkileri ........................................ 117
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÇERÇEVESİNDE, TÜRKİYE’NİN ENERJİ
POLİTİKALARI VE ENERJİ KAYNAKLARININ KARŞILAŞTIRILMASI
3.1. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE’NİN
ENERJİ POLİTİKALARI ...................................................................... 119
3.1.1. 1923-1963 Dönemi Enerji Politikaları ............................................ 123
3.1.2. Planlı Dönem Enerji Politikaları..................................................... 125
3.1.2.1. I. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1963-1967) ............................... 126
3.1.2.2. II. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1968-1972) ............................. 127
3.1.2.3. III. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1973-1977) ............................. 128
3.1.2.4. IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983) ............................. 132
3.1.2.5. V. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1985-1989) .............................. 135
3.1.2.6. VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994) ............................. 137
3.1.2.7. VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000) ............................ 140
3.1.2.8. VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005) ........................... 144
3.1.2.9. IX. Kalkınma Planı (2007-2013)............................................. 148
3.1.3. Hükümet Programlarında Sürdürülebilir Enerji Politikaları ............ 151
3.1.4. Türkiye’nin Enerji Politikaları İçinde Nükleer Enerjinin Önemi....... 152
3.2. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÇERÇEVESİNDE ENERJİ
KAYNAKLARININ KARŞILAŞTIRILMASI .......................................... 166
3.2.1. Yenilenebilir ve Fosil Enerji Kaynaklarının Karşılaştırılması ......... 167
3.2.2. Nükleer ve Fosil Enerji Kaynaklarının Karşılaştırılması ................ 168
3.2.3. Nükleer ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Karşılaştırılması ..... 174
SONUÇ ....................................................................................................... 180
KAYNAKÇA ............................................................................................... 186
ÖZET .......................................................................................................... 201
ABSTRACT ................................................................................................ 202
v
KISALTMALAR
AB
: Avrupa Birliği
ABD
: Amerika Birleşik Devletleri
As
: Arsenik
BDT
: Bağımsız Devletler Topluluğu
BM
: Birleşmiş Milletler
Bq
: Becquerel
BTC
: Bakü-Tiflis-Ceyhan
C
: Karbon
CaCO3
: Kalsiyum Karbonat
CH4
: Metan
CO
: Karbon Monoksit
CO2
: Karbon Dioksit
ÇED
: Çevresel Etki Değerlendirmesi
DSİ
: Devlet Su İşleri
EPDK
: Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
FV
: Fotovoltaik
GSYH
: Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
GWe
: Gigavat - Elektrik
GWs
: Gigavat – Saat
IEA
: Uluslararası Enerji Ajansı
IUNC
: Uluslararası Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği
İDÇS
: İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
H
: Hidrojen
H2
: Hidrojen
H2S
: Hidrojen Sülfür
HES
: Hidro Elektrik Santrali
Hg
: Civa
HFC
: Hidroflorokarbon
kws
: Kilovat-Saat
LNG
: Sıvılaştırılmış Doğalgaz
vi
LPG
: Sıvılaştırılmış Petrol Gazı
2
: Metrekare
mSv
: MiliSievert
MTA
: Maden Tetkik Arama
mtep
: Milyon Ton Eşdeğer Petrol
MW
: Megavat
MWe
: Megavat Elektrik
MWy
: Megavatyıl
N
: Azot
N2O
: Nitrozoksit
NGS
: Nükleer Güç Santralleri
NH3
: Amonyak
NMVOC
: Metan Olmayan Uçucu Organik Bileşikler
NOx
: Azot Oksitler
O
: Oksijen
OECD
: Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Organizasyonu
PFC
: Perflorokarbon
S
: Kükürt
SF6
: Kükürthekzaflorit
SiO2
: Silisyumdioksit
SO2
: Kükürt Dioksit
SOx
: Kükürt Oksitler
TAEK
: Türkiye Atom Enerjisi Kurumu
TEP
: Ton Eşdeğer Petrol
T.C.
: Türkiye Cumhuriyeti
TV
: Televizyon
TWs
: Teravat-Saat
TWy
: Teravatyıl
UÇEP
: Ulusal Çevre Strateji Eylem Planı
UNCTAD
: Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı
USD
: Amerikan Doları
VOC
: Uçucu Organik Bileşenler
m
vii
TABLOLAR
Tablo 1: Dünya Ülkeleri Nükleer Reaktörleri, Toplam Net Elektrik
Kapasiteleri ve Elektrik Üretiminde Nükleer Oranı ....................... 83
Tablo 2: 09.05.2012 tarihi itibariyle Dünya Ülkelerinde İnşa Halindeki
Nükleer Reaktör Sayıları ve Kapasiteleri ........................................ 84
Tablo 3: Türkiye’de bulunan HES potansiyeli ve kapasite kullanım
oranları ........................................................................................... 94
Tablo 4: Dünya Ülkerlerinde 2011 Yılında Kurulmuş ve Kurulu Toplam
Fotovoltaik Güç Sistemleri (MW) .................................................. 114
Tablo 5: Türkiye’nin Yıllık Toplam Güneş Enerjisi Potansiyelinin
Bölgelere Göre Dağılımı ............................................................... 115
Tablo 6: Katı Yakıtlar ve Nükleer İçin Birim Yakıt Miktarı Başına Elde
Edilen Elektrik Enerjisi Değerleri .................................................. 161
Tablo 7: Türkiye’ye Çevre Ülkelerdeki Nükleer Reaktörler ve Türkiye
Sınırına Uzaklıkları ....................................................................... 162
Tablo 8: 1.000MW Güç İçin Çeşitli Enerji Kaynaklarının Arazi
Gereksinimleri () ........................................................................... 167
Tablo 9: 2030 Yılında ve Yüzyıllar Sonra Alternatif Bazı Enerji
Kaynaklarının Üretim Tahminleri .................................................. 168
Tablo 10: Çeşitli Enerji Kaynaklarından kg Başına Elde Edilecek
Ortalama Enerji Miktarları ............................................................ 173
Tablo 11: Çeşitli Enerji Üretim Zincirlerinden Elektrik Üretiminin CO2
Emisyonu Miktarları...................................................................... 176
Tablo 12: Çeşitli Enerji Kaynaklarından Elektrik Üretiminin Arazi
Gereksinimleri .............................................................................. 177
viii
GRAFİKLER
Grafik 1: Dünya Yakıtlara Göre Net Elektrik Üretimi (2008-2035)
(Trilyon Kilowatsaat)..................................................................... 34
Grafik 2: 2009 Yılı Bazı Ülkelerin Kişi Başına Elektrik Tüketimleri ............... 35
Grafik 3: 2009 Yılı En Çok Elektrik Üreten Ülkeler (Twh) ............................. 35
Grafik 4: 2011 Yılı Türkiye Elektrik Üretiminin Kaynaklara Göre
Dağılımı ........................................................................................ 37
Grafik 5: Türkiye’de Yıllar İtibariyle Kişi Başına Düşen Elektrik Tüketimi ..... 40
Grafik 6: Dünyada Birincil Enerji Tüketimi (%) ............................................. 43
Grafik 7: Türkiye’de Birincil Enerji Tüketimi (%) ........................................... 44
Grafik 8: Dünya’da İlk 5 Ülke İçin 2009 Yılı Enerji Tüketimlerinden
Kaynaklanan CO2 Emisyon Miktarları (milyon ton CO2) .............. 48
Grafik 9: Yıllar İtibariyle Türkiye’nin Enerji Tüketiminden Kaynaklanan
CO2 Emisyon Miktarları ................................................................ 50
Grafik 10: Türkiye’de Yakıtların Yanması Sonucu Oluşan CO2
Emisyonlarının Dağılımı (%) ........................................................ 51
Grafik 11: 2010 Yılı Dünya İspatlanmış Petrol Rezervleri ............................ 53
Grafik 12: 2010 Yılında Dünyada En Çok Petrol Üreten İlk 10 Ülke ve
Petrol Üretim Miktarları (milyon ton) ............................................. 54
Grafik 13: 2010 Yılında Dünyada En Çok Petrol Tüketen İlk 10 Ülke .......... 55
Grafik 14: 2010 Yılında Dünyada En Çok Petrol Üreten İlk 7 Ülkenin
Üretim-Tüketim Miktarları ............................................................. 56
Grafik 15: 2000-2012 Yılları Arasında Dünya Ham Petrol Fiyatları .............. 57
Grafik 16: Türkiye’nin Yıllar İtibariyle Üretim ve Tüketim Verileri.................. 61
Grafik 17: Dünyada En Çok Doğalgaz Üreten İlk Yedi Ülkenin ÜretimTüketim Verileri ............................................................................ 67
Grafik 18: 2000-2012 Yılları Arasında Doğalgaz Fiyatları ............................ 68
Grafik 19: Türkiye Yıllar İtibariyle Doğalgaz Üretim ve Tüketim
Miktarları ...................................................................................... 70
Grafik 20: Türkiye’nin 2011 Yılında Diğer Ülkelerden İthal Ettiği
Doğalgazın Ülkelere Göre Oranı(%) ............................................ 71
ix
Grafik 21: 2010 Yılında Türkiye’de Doğalgaz Tüketiminin Sektörlere
Göre Dağılımı (%) ........................................................................ 72
Grafik 22: 2010 Yılı Dünya’da En çok Kömür Üreten İlk 7 Ülkenin
Üretim ve Tüketim Miktarları ........................................................ 75
Grafik 23: Yıllar İtibariyle Dünya Kömür Fiyatları (12.500 Btu) ..................... 76
Grafik 24: 2001-2010 Yılları Arasında Türkiye Kömür Üretim ve
Tüketim Miktarları......................................................................... 77
Grafik 25: Yıllar İtibariyle Dünyada Nükleer Reaktör Sayısı ve
Kapasiteleri .................................................................................. 86
Grafik 26: Dünyada En Çok Hidrolik Kaynaklı Enerji Tüketen Ülkeler .......... 93
Grafik 27: Türkiye Yıllar İtibariyle Hidrolik Enerji Tüketimi ............................ 95
Grafik 28: Dünyada Yıllar İtibariyle Rüzgar Enerjisinden Elektrik
Üretilmesi ..................................................................................... 99
Grafik 29: Türkiye’de İşletmede Olan Rüzgar Güç Santrallerinin Kurulu
Güç Bakımından Bölgelere Göre Dağılımı ................................. 100
Grafik 30: Türkiye Rüzgar Enerji Santrallerinin Kurulu Güç Bakımından
Yıllara Göre Kümülatif Dağılımı (MW) ........................................ 101
Grafik 31: Dünya Geneli Jeotermal Enerji Kaynaklı Elektrik Üretimi .......... 104
Grafik 32: Türkiye’nin Yıllar İtibariyle Jeotermal Enerji Kaynaklı Elektrik
Üretimi........................................................................................ 108
Grafik 33: Türkiye’de Güneş Kollektörlerinin Ürettiği Isıl Enerjinin Yıllara
Göre Birincil Enerji Tüketimine Katkısı ....................................... 116
GİRİŞ
Dünyada
giderek
artan
çevre
kirlilikleri,
insanlığın
en
ciddi
sorunlarından biri olarak her geçen gün daha fazla kendini hissettirmektedir.
Özellikle ülkelerin sanayi devrimi sonrasındaki kalkınma çabaları yeryüzü
ekosisteminde tamiri kolay olmayan tahriplere yol açmış ve halen de açmaya
devam etmektedir.
Günümüz koşullarında çevreye zarar vermeden insanlığın var
olabilmesi mümkün görünmemektedir. İnsanlar ve ülkeler benzer şekilde
yaşamlarını devam ettirebilmek için tüketmek, tüketimlerini karşılayabilmek
için ise üretmek zorundadırlar. İnsanlar bu üretim ve tüketim süreci içerisinde
enerjiye gereksinim duyarlar. Özellikle nüfusun arttığı, teknolojik gelişmelerin
yaşandığı ve enerji gereksiniminin daha da artış gösterdiği 21. yüzyılda
insanlar çevreyi en üst düzeyde kirletmekte ve bu kirlilik alınmaya çalışılan
pek çok önleme rağmen artarak devam etmektedir.
Sera
gazlarının
neden
olduğu
küresel
ısınmanın
en
büyük
sebeplerinden biri olan enerji tüketimi her geçen sürede insanlığı daha fazla
tehdit etmektedir. Genellikle doğada kullanıma hazır halde bulunan ya da
bazı işlemlerle kullanıma hazır hale getirilebilen fosil yakıtların tüketimi, enerji
kaynakları içerisinde küresel ısınmanın en büyük sebebidir. Fosil yakıtların,
tüm insanlığın topluca yok olmasına sebep olabilecek kadar tehlikeli olan
toprak, su ve hava kirliliklerine sebep olduğu bir gerçektir.
Özellikle 20.yüzyıldaki kalkınma yarışı ve dünya savaşlarının etkisiyle
en üst seviyede gerçekleşen çevre kirlilikleri, 20.yüzyılın ikinci yarısından
itibaren geniş çapta bir çevresel hassasiyetin oluşmasını tetiklemiştir.
İnsanlar ne kadar çok kazanırsa kazansın, çevreyi yok ettiklerinde
kendilerinin de yok olacaklarını anlamış ve bu konuda bir şeyler yapmaları
gerektiğinin farkına varmışlardır. Böylece, sürdürülebilir kalkınma fikri
insanlar ve ülkeler arasında yaygınlık kazanmaya başlamıştır.
2
Günümüzde sürekli gelişen bir ülke olması sebebiyle Türkiye’nin enerji
talebi de gelişmesine paralel olarak artmakta ve bu talebi karşılamak büyük
bir sorun teşkil etmektedir. Türkiye’nin sınırlı enerji kaynaklarıyla artan enerji
talebini yerel imkanlarıyla karşılamakta güçlük çektiği gibi giderek artan enerji
talebini bir şekilde karşılamak zorunda olduğu da bir gerçektir. Bu nedenle
Türkiye’nin
tükettiği
enerjinin
büyük
çoğunluğunu
enerji
kaynakları
bakımından zengin üretici ülkelerden ithal etme ya da kendisine alternatif
yollar bularak enerji talebini yerli, ithal edilen fosil yakıtlara göre çok daha
temiz ve daha ucuz kaynaklardan temin etme seçenekleri bulunmaktadır.
Türkiye bu seçeneklerden birini seçerek gelecek enerji politikasını bu
çerçevede belirlemelidir.
Enerji tüketiminden kaynaklanan küresel ısınmanın bir an önce makul
seviyelere çekilebilmesi için dünya genelinde enerji politikalarının yeniden
şekillendirilmesi
gerekmekte,
ayrıca
Türkiye’nin
de
üzerine
düşen
sorumlulukları cesur adımlarla yerine getirmesi gerekmektedir. Bu çalışma;
özellikle sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleşebilmesi için hangi enerji
kaynaklarının kullanımının daha uygun olacağı ve Türkiye’nin sürdürülebilir
bir enerji politikası yürütebilmesi için nasıl bir enerji politikası uygulaması
gerektiğine ışık tutacak olması açısından önem taşımaktadır.
Bu
çalışmanın
temel
amacı;
sürdürülebilirlik
açısından
enerji
kaynaklarını karşılaştırmak ve bu karşılaştırma sonucunda en verimli enerji
kaynağının hangisi olduğunu tespit etmek ve sürdürülebilir kalkınma
çerçevesinde Türkiye’nin enerji politikasının nasıl şekillenmesi gerektiğini
belirtmek olacaktır.
Çalışmanın varsayımı; çevreye zararı olmayan, çevreyle tamamen
dost hiçbir enerji kaynağının olmadığı ve nükleer enerjinin çevre açısından
sanılandan çok daha temiz bir enerji kaynağı olduğu, bunun yanında en
temiz sayılabilecek enerji kaynaklarının bile az miktarlarda da olsa çevreye
zarar verebildiği olacaktır.
3
Çalışma kapsamında; enerji kayakları incelenirken özellikle yenilebilir
enerji kaynakları içerisinde tüm yenilenebilir enerji kaynakları üzerinde
durulmayacak, kullanımı daha yaygın ve diğerlerine nazaran daha temiz
enerji kaynakları değerlendirmeye alınacaktır. Bunun yanında, Türkiye’nin
enerji politikalarının sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde açıklanması
sırasında sadece Cumhuriyet sonrası enerji politikaları açıklanacak olup,
gelecek dönemler için de Türkiye’nin enerji politikasının nasıl şekillenmesi
gerektiği üzerinde durulacaktır.
Çalışmada; genel olarak yerli ve yabancı literatürden faydalanılacak
olup, veriler kaynak taraması yoluyla elde edilerek betimsel bir yaklaşımla
ifade edilecek, ayrıca grafik ve tablolar kullanılarak anlatım desteklenecektir.
Sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde Türkiye’nin enerji politikalarının
dünü, bugünü ve geleceğinin değerlendirileceği ve Türkiye için en uygun
enerji kaynağının belirlenmeye çalışılacağı bu çalışmada konu üç bölümde
ele alınacaktır. Birinci bölümünde; enerji, çevre, çevre hakkı, sürdürülebilir
enerji ve sürdürülebilir kalkınma kavramları açıklanmaya çalışılarak bunların
birbirleriyle ilişkileri üzerinde durulacaktır.
İkinci bölümde; enerji kaynaklarının dünyada ve Türkiye’deki üretim ve
tüketim miktarları enerji kaynakları bazında belirtilerek genel hatlarıyla bu
enerji kaynaklarının çevresel etkileri üzerinde durulacak ve çok sayıda grafik
yardımıyla dünya ve Türkiye’ye ait veriler gösterilecektir.
Üçüncü bölümde ise; Türkiye’nin enerji politikalarının sürdürülebilirlik
açısından analizi yapılacak olup, sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde enerji
kaynaklarının birbirleriyle karşılaştırılması yapılarak çevre ve kalkınma
ekseninde en verimli enerji kaynağının hangisi olduğu sorusuna yanıt
alınmaya çalışılacaktır.
BİRİNCİ BÖLÜM
KAVRAMSAL ÇERÇEVE
1.1. ENERJİ VE ÇEVRE TANIMI
1.1.1. Enerji Tanımı
Enerjiden yararlanmak çağdaş bir insan hakkı olup, enerjinin tüm
tüketicilere yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve sürdürülebilir bir şekilde
sunulması temel bir enerji politikası olmalıdır ( 1). Çünkü; enerji insanların
günlük yaşamlarını sürdürmeleri için gereklidir. Tarih boyu toplumların evrimi,
geliştirdikleri ve kullandıkları enerji kaynaklarına bağlı kalmıştır. Gelecekteki
gelişme de aynı biçimde enerji kaynaklarının yeterliliğine dayanacaktır.
Enerjinin, zaman içinde artan miktarlarda bulunmayacağının, hatta uzun
vadede tükeneceğinin bilinmesi, enerjinin geleceği ile ilgili ciddi kaygılara
neden olmaktadır (2).
Enerji tüketimi, ekonomik büyüme ve çevre arasında stratejik bir ilişki
bulunmaktadır. Enerji tüketimini; iktisadi büyüme, iktisadi yaşam, nüfus artışı,
insani değer ve davranışlar, enerji piyasasındaki gelişmeler, enerji rezervleri,
çevre bilinci ve enerji üretiminde kullanılacak teknolojiler belirleyecektir (3).
Atmosferin ısınmasına yol açan sera gazı emisyonlarının % 85’i enerji
sektöründen
kaynaklanmaktadır.
1990-2003
döneminde
dünya
CO2
emisyonları 21,21 milyar tondan 24,98 milyar tona yükselmiştir. CO 2
emisyonlarındaki 3,77 milyar tonluk artışın 1,68 milyar tonu gelişmiş ülkelere,
1
Makine Mühendisleri Odası, “Türkiye’nin Enerji Görünümü Nisan 2012”, Makine Mühendisleri
Oda Raporu MMO/588, 2.Baskı, s.207
(Erişim)http://www.mmo.org.tr/resimler/dosya_ekler/dd924b618b4d692_ek.pdf , 31.05.2012.
2
Ruşen Keleş, Can Hamamcı, Çevrebilim, 4.Baskı,Ankara, İmge Kitabevi,2002, s.86.
3
Yılmaz Güler, Dünya Stratejik Enerji Kaynakları, Enerji Stratejileri ve Türkiye, İstanbul, 2003
s.63.
5
yani OECD ülkelerine ait olup (4), enerji sektörü dünyayı ve insanlığı her
geçen gün daha fazla tehdit etmektedir.
1.1.2. Çevre Tanımı
Çevre kavramı sözlüklerde uzun zamandan beri var olmasına karşın,
günlük dilde kullanılmasının yaygınlık kazanması 20. yy’ın ikinci yarısına
rastlamaktadır. Bu yaygın kullanıma karşın, çevrenin ne anlama geldiği
konusunda bugün bile görüş birliği yoktur (5). Çevre, “canlıları, özellikle de
insanı etkileyen ve ondan etkilenen dış şartların tamamı (6)” ya da “toplumun
veya kişilerin hayatlarını etkileyen şartların bütünü (7)” veya “yeryüzündeki
bütün canlı ve cansız şeyleri kapsayan bütün, doğa” anlamlarına
gelebilmektedir (8). Keleş’e göre ise; Çevre, “insan faaliyetleri ve canlı
varlıklar üzerinde hemen ya da süre içinde dolaylı ya da dolaysız bir etkide
bulunabilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve toplumsal etkenlerin belirli bir
zamandaki toplamıdır. Böyle bir açıdan bakılırsa çevrenin kapsamadığı hiçbir
alan ve süreç kalmamaktadır (9).”
Hızla değişen dünyanın gündeminde 1970’li yılların başından itibaren
giderek artan ve insanlığın en büyük ortak sorunu ve ortak endişesi haline
gelmiş olan çevre ve çevrenin bozulması yer almaktadır. Ülkemizde de
genellikle nüfus artışı ile birlikte görülen sağlıksız kentleşme, sanayileşme ve
hızlı ekonomik gelişme süreci, istenmeyen, ancak giderek boyutları büyüyen
hava, su ve toprak kirlenmeleri ile gürültü, erozyon gibi diğer çevre sorunları
meydana getirerek doğal dengelerin bozulmasına yol açmaktadır (10).
4
Türkiye Çevre Vakfı, Türkiye’nin Yenilenebilir Enerji Kaynakları, Türkiye Çevre Vakfı Yayını
no:175, 2006, s.24.
5
Ruşen Keleş, Birol Ertan, Çevre Hukukuna Giriş, Ankara, İmge Yayınevi, Ocak 2002, s.14.
6
Kemal Görmez, Çevre Sorunları ve Türkiye, 3.Baskı, Gazi Kitabevi, 2003, s.15.
7
Eyüp Günay İsbir, Şehirleşme ve Meseleleri, Birinci Baskı, Ankara, Ocak Yayınları, 1986, s.125
8
(Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/cevre, 11.04.2011.
9
Ruşen Keleş, Can Hamamcı, Çevre Politikası, 5.Baskı, Ankara, İmge Kitabevi Yayınları, 2005, s.32
10
Türkiye Çevre Atlası, Ankara, 2004, s.9
(Erişim)http://www.cedgm.gov.tr/CED/Files/cevreatlas%C4%B1/atlas_metni.pdf, 11.04.2011.
6
Çevrenin etkilenmesi, özellikle nüfusun hızla arttığı ve sanayileşmenin
başladığı son yüzyıllarda artmıştır (11). Artan çevre kirlilikleri, ülkeleri bazı
politikalar üreterek çözüm yolları geliştirmeye sevk etmiştir. Örneğin;
Türkiye’nin çevre politikasının amacını ve temel ilkelerini belirleyen esaslara
Ağustos 1983 tarihinde yürürlüğe giren 2872 sayılı Çevre Yasası’nda yer
verilmiştir. 23 yıl uygulandıktan sonra, 2006 yılında 5491 sayılı yasa ile geniş
çapta değişikliğe uğrayan Çevre Yasası’nın amacı, “Bütün canlıların ortak
varlığı olan çevrenin sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma” ilkeleri
doğrultusunda korunmasını sağlamaktır” şeklinde tanımlanmaktadır. Çevre
korunması ise, yasaya göre, “ Çevresel değerlerin ve ekolojik dengenin
tahribini, bozulmasını ve yok olmasını önlemeye, mevcut bozulmaları
gidermeye, çevreyi iyileştirmeye ve geliştirmeye, çevre kirliliğini önlemeye
yönelik çalışmaların bütünü” dür. “Çevre kirliliği” ise, “çevrede meydana gelen
ve canlıların sağlığını, çevresel değerleri ve ekolojik dengeyi bozabilecek her
türlü olumsuz etki” olarak tanımlanmıştır (12).
Çevre kirliliğinin bir takım standartlar konularak ortadan kaldırılması
mümkündür. Ancak çevre kirliliğine neden olan firmaların standartları
tutturabilmesi için bir takım yeni teknolojilere ihtiyaçları vardır. Bu yeni arıtma
(temizleme) teknolojileri ise oldukça pahalıdır ve firmaların maliyetlerini
arttırmaktadır. Optimizasyon çözümlemesi yapan firma üretimini kısıp,
mallarının fiyatlarını arttırmak zorunda kalacaktır. Ancak hiçbir yatırım
geleceğin kurtarılmasından daha önemli değildir. Önce kirletip, sonra bu
kirlenmeyi ortadan kaldırmaya
çalışmak,
kirlenmeyi kaynağında
yok
etmekten daha pahalı olacaktır. Bu nedenle Türkiye’de ve dünyada arıtma ve
değerlendirmenin (standartların) uygulanması zorunlu olmalıdır. Böylece
çevre kirliliği kaynağında yok edilebilir (13).
11
Eyüp Günay İsbir, Kentleşme Metropolitan Alan ve Yönetimi, Ankara, Ankara İktisadi ve Ticari
İlimler Akademisi Yayın No:185, 1982, s.37.
12
Ruşen Keleş, Kentleşme Politikası, 10.Baskı, Ankara, İmge Kitabevi, 2008, s.746-747.
13
İhsan Keleş, Hatice Metin, Hatice Sancak, Çevre Kalkınma ve Etik, Ankara, Alter Yayınları,
2005, s.265.
7
Çevrenin korunması, günümüzde bütün toplumların önde gelen
sorunlarından birisi olmuştur. Yakın zamana kadar bu denli yaşamsal bir
konuda, uluslararası veya ulusal yasalarda tek bir hukuksal düzenleme
bulunmuyordu. İkinci Dünya Savaşı, insanlara olduğu kadar çevreye de
büyük zararlar vermişti. Yakılan yıkılan kentlerden, atom bombalarından,
kimyasal ve biyolojik silahlardan söz edilirken, bunların, yaklaşan daha büyük
bir felaketin ayak sesleri olduğu duyumsanamamıştır. Savaşın ardından
gelen ekonomik gelişme, endüstriyel büyüme ve yeniden silahlanma
arayışları, çevre sorunlarının savaş döneminde olduğu gibi savaş sonrasında
da göz ardı edilmesine neden olmuştur (14).
İnsanlığın çevre sorunları ile tanışması, insanlık tarihi kadar eskidir.
Ancak doğaya ve çevresine hükmetme derecesine paralel olarak sorunlar da
körüklenmiştir. Dünyanın başlangıç nüfusu çok düşüktür ve artışı da çok
yavaştır. Nüfusun hızla büyümeye başlaması 18. yüzyılın ikinci yarısından
sonradır. Dünya nüfusunun bir milyara ulaşması 1830 yıllarında mümkün
olabilmiştir. Buna ikinci bir milyarın eklenmesi ise yaklaşık 130 yıl sürmüştür.
Daha sonraki tarihlerde milyarların eklenme süresi giderek kısalmış ve dünya
nüfusu 4 milyardan 5 milyara 13 yıl içinde ulaşmıştır. Kısa bir zaman
diliminde hızla artan nüfusun yarattığı sorunlar ve baskılarla nüfus konusu
dünya gündeminde önemli bir yer tutmaya başlamıştır. İnsanın yaşamak için
doğayı kullanması, dünya nüfusunun büyük bir hızla artışının yarattığı çeşitli
sorunlar arasında çevre sorunlarını da önemli bir konuma sokmuştur.
Beslenme, barınma ve giyinme gereksinimi, insanın çevre ile ilişkiye
girmesini zorunlu hale getirmekte ve bu ilişkinin de temelinde teknoloji
bulunmaktadır. On yedinci yüzyılın ortalarına doğru filizlenen ve giderek
büyük bir ivme kazanan teknolojik gelişme insanın doğaya hükmetme
çabasında ve endüstriyel gelişmenin arkasındaki en büyük itici güç olmuştur.
Ancak bu endüstriyel gelişmenin maliyeti de çok yüksek olmuş ve bugün 6
milyar dolayında olan dünya nüfusu içinde yaşadığımız doğa için giderek bir
14
Güney Dinç, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Göre Çevre ve İnsan, Ankara, Türkiye
Barolar Birliği Yayını No:143, 2008, s.2-3.
8
tehdit haline dönüşürken hızla artan çevresel baskılar da yerkürenin bazı
bölgelerinde yaşamı tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Önceleri sınırsız ve
bedava kabul edilen doğa, çağdaş toplumlarda üretim faaliyetleri ile sınırlı bir
sermayeye dönüşmüştür (15).
Gelişmekte olan ülkelerin yoksulluğu, insanları yaşadıkları çevreyi
göremeyecek ölçüde duyarsızlaştırmaktadır. Açlıkla savaş ve çevre kaygıları
arasındaki seçmelerde, çoğunlukla, açlıkla savaş öncelik almaktadır. Her ne
kadar, 1970’lerden 1990’lara değin geçen süre içinde dünya kamuoyu, her ne
pahasına olursa olsun gelişme anlayışından sürekli ve dengeli gelişme
yaklaşımına doğru bir ilerleme göstermişse de, dünya nüfusunun yarısı
bugün bile yoksulluk kuşağının altında yaşamaktadır (16).
Nüfusun çevreye ve çevrenin nüfusa olan baskılarının ışığında ağırlık
kazanan görüş ise, doğal çevrenin sonlu birtakım kaynaklardan oluşuyor
olması nedeni ile uygarlığın doğaya hükmederken doğayı tahrip etmeden
onunla daha üretken bir ilişki içine girmesi ve devamlılığın sağlanması
şeklindedir. Bir diğer deyişle, kalkınma ve sanayileşme hedeflerinin ve
yöntemlerinin yerkürenin fiziksel olanaklarıyla bağdaşması ve aşırı kaynak
israfının önlenerek gerek bugünün dünyasında tüm insanların hakça bir
kalkınma temposuna kavuşması, gerekse gelecek kuşakların dünyasında da
kalkınmaya imkan tanıyacak kaynakların var olmasını güvence altına alacak
(garanti edecek) bir sürdürülebilir kalkınma ilkesinin benimsenmesidir (17).
Bir diğer deyişle, nüfus olgusuna sadece nüfusun sayısal yaklaşımı
yeterli olmamaktadır. Esas üzerinde durulması gereken, var olan doğal
kaynakların korunması, insanın gereksinimlerine yanıt verebilmek için
dönüştürülebilir kılınması ve en önemlisi de bu kaynaklara eşit ve adil
biçimde ulaşmanın sağlanması olmalıdır. Bu bağlamda ele alındığında, nüfus
15
Devlet Planlama Teşkilatı, Ulusal Çevre Eylem Planı: Nüfus ve Çevre, Temmuz 1997, s.38.
(Erişim) http://ekutup.dpt.gov.tr/cevre/eylempla/torosa/nufus.html, 11.07.2011.
16
Ruşen Keleş, İnsan Çevre ve Toplum, 2. Baskı, İmge Kitabevi, 1997, s.15
17
Devlet Planlama Teşkilatı, a.g.e., s.38.
9
taşıma kapasitesi ve sürdürülebilir kalkınma kavramları, çevre ve nüfus
sorunlarına disiplinler arası bakış açısını zorunlu kılmakta ve üzerinde
durulması gereken
çevre,
nüfus ve
kaynaklar arasındaki dengenin
sağlanması olmaktadır. Ekonomik sistemin devamının sağlanabilmesi için
ekolojik sistemin korunması gerekmektedir (18).
1.1.3. Çevre Hakkı Tanımı
Aslında, kendisi de doğanın bir parçası olan insanın, yaşamını
sürdürmek için, doğayı, doğal kaynakları kullanması kaçınılmaz bir olgudur.
Her canlı varlık gibi insan da bu dünyada yaşarken onu belli ölçüde
yıpratacak, eskitecek ve zarara uğratacaktır. Fakat, belli bir denge içinde
kalındıkça, özellikle tüketilen ya da yok edilen doğal kaynakların yenilenmesi
süreci işledikçe, bu zarar verici eylemler dolayısıyla önüne geçilmez ya da
baş edilmez bir sorunla karşılaşılmayacaktır. Tam tersine, dünyadaki
kaynakların “normal” biçimde kullanımı, sağlıklı ve düzenli bir çevrenin
oluşmasına ve varlığını sürdürmesine yarayacaktır (19).
Bilimsel ve teknolojik ilerlemelerle paralel olarak ortaya çıkan çevre
kirliliği, nükleer silahlara bağlı olarak gittikçe artan savaş tehlikesi, ülkeler
arasındaki gelişmişlik farklılıkları, üçüncü kuşak adı verilen dayanışma
haklarının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Dayanışma Hakları, diğer sosyal
haklardan farklı özelliktedir ve gerçekleşebilmesi için kişilerin, kurumların ve
devletlerin ortak çabası gereklidir. Bu haklardan biri olan Çevre Hakkı’na ilk
hukuki boyut, 1972 Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı sonucu yayımlanan
Stockholm bildirisi ile kazandırılmıştır. Stockholm Bildirisi’ndeki insan
merkezli yaklaşım, 1982 tarihli Dünya Doğa Şartı bildirgesinde çevre merkezli
bir biçim almıştır. Stockholm Bildirisi’nde çevrenin insan için gerekli olduğu
anlayışı bu metin ile insanın doğanın bir parçası olduğu şeklinde
değiştirilmiştir. 1992 Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı ile her
18
19
Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet Planlama Teşkilatı, a.g.e., s.38.
Keleş,a.g.e., s.309.
10
ne kadar yeni ilkeler getirilmemiş olsa da, konferans, ulusal ve uluslararası
alanda çevre bilincinin oluştuğunu net biçimde ortaya koyması anlamında
önemlidir (20).
Çevreyi, daha doğrusu sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamayı bir
insan hakkı olarak algılayan uluslararası pek çok belge bulunmaktadır.
Burada hepsini ele almaya olanak yoktur. Bunlardan biri, Birleşmiş Milletler
Avrupa Ekonomik Komisyonu çalışmaları çerçevesinde, 1990 yılında Oslo’da
yapılan Uzmanlar Kurulu Toplantısı’nda benimsenen, Avrupa Ekonomik
Komisyonu Çevre Hakları ve Yükümlülükleri Şartı adını taşıyan belgedeki
çevre hakkı tanımıdır. Bu belgenin ilk maddesinde de aynen şu tümce yer
almıştır. “Herkesin genel sağlık ve gönenci için yeterli bir çevreye hakkı
vardır.” Bu Şart, çevre hakkının da aralarında yer aldığı insan haklarının
bütüncüllüğü ilkesinden yola çıkarak, bu hakkın, bireye başka hangi hakları
da verdiğini birçok maddede açıkça belirtmiştir. Bunlardan bir kaçına aşağıda
kısaca yer verilecektir (21).
-
Çevre konularında görüşlerini serbestçe belirtmek, dernek kurmak,
barışçı toplantılar düzenlemek, bilgi vermek ve yayın yapmak, ülke
içinde ve dışında doğrudan ve serbestçe ilişkiler kurmak,
-
Çevreyle ilgili bilgi kaynaklarına erişebilmek,
-
Olası risklerle ilgili olarak bilgi edinebilmek,
-
İstediği bilgi makul bir süre içinde ya da hiç verilmediği takdirde,
yönetsel ve yargısal başvuru hakkını kullanabilmek,
-
Çevre konularında yeterli eğitim ve öğretim alabilmek,
-
Çevre koşullarına ilişkin olarak yetkili yönetimlerce hazırlanacak
yazanaklardan sürekli bilgiler alabilmek,
-
Çevreyi etkilemesi söz konusu kararların alınması sürecine
katılmak,
20
Arzu Özyol, “Sürdürülebilir Kalkınma”, s.7.
(Erişim) http://www.hydra.com.tr/uploads/kutup9.pdf , 29.11.2010.
21
Keleş, Hamamcı, Çevre Politikası, s.282-284.
11
-
Bu katılım süreçlerinde, önerilen yatırımlar hakkındaki görüşlerini
yetkili yönetimlere iletebilmek,
-
Önerilerinin ve itirazlarının ne ölçüde dikkate alınmış olduğunu
gerekçeleriyle birlikte öğrenebilmek,
-
Çevreye etki yapabilecek etkinlikler konusunda yönetsel ve yargısal
başvuru kanallarını kullanabilmek,
-
Sağlığını ve çevresini olumsuz yönde etkilediğini ya da tüze
kurallarını bozduğunu sandığı etkinliklerin azaltılması ya da
durdurulması için devletin yönetsel ya da yargısal müdahalesini
istemek,
-
Çevreye verilmiş olan bir zararı önlemek ya da onarmak amacıyla
aldığı önlemler nedeniyle yüklendiği masrafın karşılanması için yargı
yollarına başvurabilmek,
-
Çevrenin zarardan hemen önceki durumuna yeniden getirilebilmesi
için yönetsel ya da yargısal yollara başvurabilmek,
-
Sağlığına, yaşamına ya da çevresine verilen zarar nedeniyle tam ve
acil ödence isteyebilmek,
-
Dünyanın başka yerlerinde çevre üzerinde ciddi bir etki yapan
etkinlikler nedeniyle de, tıpkı orada yaşamakta olan insanların sahip
oldukları yönetsel ya da yargısal başvuru yollarını kullanabilmek.
Türkiye’de çevre kavramını esas alan düzenlemeye ilk kez 1982 T.C.
Anayasası’nın 56’ncı maddesinde “Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması”
başlığı altında yer verilmiştir. Bu maddenin yalnızca ilk iki fıkrası çevreye
ilişkindir. Literatürde ve güncel kullanımda çevre hakkı maddesi diye anılan
bu hüküm şöyledir (22);
-
Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
-
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini
önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir.
22
Nükhet Yılmaz Turgut, Çevre Politikası ve Hukuku, Ankara, İmaj Yayınevi, 2009, s.78.
12
Türkiye’de çevre sorunlarına ilgi duyulmasının oldukça yeni olması
nedeniyle; çözümleri için gerekli politikaların ve yasal önlemlerin geliştirilmesi
de çok eskilere gitmez. 1980’lerin başlarına değin, konuya sağlık politikasının
bir parçası gözüyle bakılıyordu. Nitekim, çevreye ilişkin düzenlemelerin tüzel
kaynağı, 1980’lerden önce, 1961 Anayasası’nın 49. maddesindeki “sağlık
hakkı” idi. Bu madde ise; “Devlet, herkesin, beden ve ruh sağlığı içinde
yaşamasını sağlamakla ödevlidir”, şeklindeydi. Bu anlayışın, 1982 Anayasası
ile değiştiği söylenebilir. 1982 Anayasası’nda, çevre ile doğrudan doğruya ve
dolaylı olarak ilgili birkaç madde yer almıştır. Çevreyi doğrudan doğruya
ilgilendiren 56. maddede şöyle denilmektedir: “Herkes sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşamak hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını
korumak ve çevre kirlenmesini önlemek, devletin ve vatandaşların ödevidir.”
Öte yandan, Anayasa’da, çevreyi dolaylı olarak ilgilendiren maddeler de
vardır (23).
Çevre hakkı, yalnız yaşayan insanların değil, gelecek nesillerin de
hakkını kapsamaktadır. Dolayısıyla, bu hakkın ihlali, yalnız günümüze ait
değil, geleceğe ait bir hakkın da ihlalidir ( 24). Aynı zamanda çevre hakkı,
yalnızca “insan” hakkı değildir. Bu hak, insan dışında başta hayvan türü
olmak üzere bütün canlı varlıklara da aittir. İnsanlar açısından çevre hakkının
“Şimdiki ve gelecek kuşaklar” şeklinde belirlenmesi, çevre hakkının
yararlanıcılarının iki boyutlu olduğunu göstermektedir. Hakkın öznesi,
öncelikle “günümüz insanlarıdır”. Yürürlükteki hukuk metinleri ve özellikle
anayasalar bunu ifade etmek için çeşitli deyimler kullanır: “yurttaşlar”,
“bireyler”, “herkes”, “halk”, “bütün haklar”, “topluluk” vb. Çevre hakkı
öznesinin ikinci boyutunu ise; “gelecek kuşaklar”, gündeme getirmektedir (25).
Her ülkenin “kendi kapısının önünü süpürmesi” gibi yerel ve dar
yaklaşımlarla çevre sorunlarına çözüm getirilmesi olanaksızdır. Sınır
tanımayan çevre olgusu, bütün insanlığın ortak yaşam alanıdır. Çevre
23
Keleş, Hamamcı, a.g.e., s.348.
Özyol, a.g.m., s.7.
25
İbrahim Ö.Kaboğlu, Çevre Hakkı, 3.Baskı, İmge Kitabevi, s.55-56.
24
13
sorunlarına küresel düzeyde yaklaşılması da yeterli değildir. Yeryüzünü
çoktan geri bırakan insanoğlu, baş döndürücü bir hızla, geri dönüşü olmayan
çöplerini uzaya serpmektedir. Evrensel içeriği ağırlık taşıyan konularla ilgili
hukuksal düzenlemelerin de, evrensel ölçülerde ele alınması gerekiyor. Oysa
çevrenin uluslararası hukukun konuları arasına girmesi çok yeni bir
oluşumdur. Öylesine yenidir ki, insan haklarını gruplar biçiminde sıralandıran
hukukçulara göre, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, ancak “üçüncü kuşak”
haklar arasında anılmaktadır. Bu tür ayrımlar sözü edilen hakların önem
sırasına göre değil, çağımız insanının yaşamsal konular karşısındaki
ilgisizliğine göre belirlenmektedir (26).
Çevre hakkının bir insan hakkı olarak dünyada ve Türkiye’de gelişme
göstermesi bir gerçek olmakla birlikte; bu haktan, insanların yeterince
yararlanabilecekleri koşulların sağlanmış olduğunu söylemek mümkün
değildir. Hakkın çiğnenmesini ya da sağlanmasındaki ihmalleri ciddi
yaptırımlara bağlamaksızın, herkesin bu haktan yararlanması için yönetsel ve
yargısal kurumların temel anlayış ve yaklaşımlarında ve insanların ödev ve
sorumluluk algılamalarında gerekli değişiklikler olmaksızın bu hakkın kağıt
üzerinde kalmaktan öteye geçemeyeceği açıktır (27).
1.2. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA VE SÜRDÜRÜLEBİLİR ENERJİ
TANIMLARI
1.2.1.Sürdürülebilir Kalkınma
Sürekli ve dengeli kalkınma ya da sürdürülebilir kalkınma kavramı
1970’li yıllardan bu yana ekonomi, toplum ve çevre arasında kurulmak
istenen dengenin yeni bir anlatımı olarak ortaya çıkmıştır. Bu terimin ilk kez
Uluslararası Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUNC) tarafından
hazırlanan
26
27
‘Dünya
Koruma
Stratejisi’
adlı
yazanakta
Dinç, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Göre Çevre ve İnsan, s.3-4.
Keleş, Hamamcı, a.g.e., s.285.
kullanıldığı
14
görülmektedir.
Kavramın
tüm
dünyada
yaygın
olarak
kullanılmaya
başlanması BM Çevre ve Kalkınma Komisyonunca hazırlanan ve 1987
yılında yayımlanan ‘Ortak Geleceğimiz’ adlı yazanakla gerçekleşmiştir.
Sürdürülebilir kalkınma, bugünün gereksinmelerini, gelecek kuşaklarında
kendi
gereksinmelerini
karşılama
olanaklarını
ellerinden
almadan
karşılamaktır. Tanım iki kavrama dayanmaktadır. Birincisi, gereksinme
kavramı ve özellikle dünyanın yoksullarının temel gereksinmelerini karşılama.
İkincisi, çevrenin bugünkü ve gelecekteki gereksinmeleri karşılayabilme
yeteneğine teknolojinin ve toplumsal örgütlenmenin getirdiği sınırlamalardır
(28).
Brundtland Raporundan sonra, 1992 yılında yapılan Rio Zirvesi’nin
ana konusunu da yine sürdürülebilir kalkınma oluşturmuştur. Rio Zirvesi
sonunda kabul edilen, küresel, ulusal, bölgesel ve yerel düzeydeki
uygulamalara yön veren Rio Bildirgesi, Gündem 21, İklim Değişikliği
Sözleşmesi, Biyolojik Çeşitliliğin Korunması Sözleşmesi ve Orman Varlığının
Korunması İlkeleri’ne de sürdürülebilir kalkınma anlayışının yansıdığı
görülmektedir. 1994 yılında Kahire’de yapılan Birleşmiş Milletler Nüfus ve
Gelişme Konferansı’nda da, 1995’de Pekin’de gerçekleştirilen Birleşmiş
Milletler IV. Kadın Konferansı’nda da gelişme ve büyüme konularına yer
verilmiştir. Ayrıca, 1996 yılında İstanbul’da yapılan Birleşmiş Milletler İnsan
Yerleşimleri Konferansı Habitat II, Costa Rika’ nın San Jose kentinde yapılan
Rio+5 Zirvesi ve 2002 yılında yapılan, Rio+10 Konferansı olarak da
adlandırılan Johannesburg Zirvesi de, sürdürülebilir kalkınma politikalarının
dönüm noktalarındandır (29).
Dünya üzerindeki ekonomik ve sosyal gelişmelerin sürmesi, ancak, bu
gelişmelere en önemli girdileri sağlayan çevrenin, korunması ve geliştirilmesi
28
Keleş, Hamamcı, a.g.e., s.169-170.
Ayşegül Mengi, Nesrin Algan, Küreselleşme ve Yerelleşme Çağında Bölgesel Sürdürülebilir
Gelişme AB ve Türkiye Örneği, 1.Baskı, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2003, s.2-4.
29
15
temeli üzerinde oluşturulan yeni anlayış, dünya literatürüne “sürdürülebilir
gelişme (kalkınma)” adı altında girmiştir (30).
Sürdürülebilir kalkınma düşüncesinin kavramsallaşması uzun bir
dönemde gerçekleşmiştir. Kavram, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere,
birçok uluslararası kuruluşun yapmış olduğu yoğun çalışmalar sonucunda
biçimlenmiştir. Özellikle 1970’li yıllardan itibaren, gerek küresel ve gerekse
ulusal ve yerel düzeylerde birçok bilimsel araştırma yapılmış ve konferanslar
düzenlenmiştir.
Yapılan
her
yeni
çalışma
sürdürülebilir
kalkınma
düşüncesinin kavramsallaşmasına katkıda bulunmuştur (31).
Sürdürülebilir
(sürekli
ve
dengeli)
kalkınma,
herkesin
temel
gereksinmelerini karşılamayı ve herkesin daha iyi bir yaşam beklentisini
giderme fırsatını sağlamalıdır. Bu nedenle sürdürülebilir kalkınma bir değişim
sürecidir. Bu süreçte kaynakların kullanımı, yatırımların yönlendirilmesi,
teknolojik gelişmenin yönünün seçilmesi, kurumsal değişiklikler uyum içinde
ve
insanlığın
bugünkü
ve
gelecekteki
gereksinimlerini,
beklentilerini
karşılama gizilgücünü varsıllaştırıcı olmalıdır (32).
Sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı; çevre korumasıyla ekonomik
kalkınma kavramlarının uzun dönemli ve birlikte düşünülmesi esasına
dayanır ve bu çerçevede kavram ekonomik faaliyetlerin birçok yönünü ele
alır. Sürdürülebilir kalkınmayla ekonomi ve çevre arasında bir entegrasyon
gözetilirken, bu modelle sağlanacak gelişmede toplumun topyekun gelişmesi
ve kalkınması hedeflenmektedir (33).
İkinci
Dünya
Savaşı
sonrasında
hızlanan
kalkınma
çabaları,
silahlanma yarışı, tahrip gücü yüksek silahların kullanıldığı savaşlar, nükleer
30
Pınar Kılıçoğlu, Türkiye’nin Çevre Politikalarında Sürdürülebilir Gelişme, Ankara, Turhan
Kitabevi, 2005, s.151.
31
Recep Bozloğan, “Sürdürülebilir Gelişme Sürecinin Tarihsel Arka Planı”, İstanbul Üniversitesi
Elektronik Dergi Sistemi, s.1017
(Erişim)http://www.iudergi.com/tr/index.php/sosyalsiyaset/article/viewFile/277/261, 01.05.2012.
32
Keleş, Hamamcı, a.g.e., s.170.
33
Uğur Yıldırım, Şerif Öner, “Sürdürülebilir Kalkınma Yaklaşımının Türkiye’ye Yansımaları:
GAP’ta Sürdürülebilir Kalkınma ve Yerel Gündem 21”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt 12,
Sayı 4, Ekim 2003, s.10.
16
denemeler, yeryüzünü tehdit eder hale gelmiş, biyosferdeki dengeleri
bozmuştur. Tüm bu olumsuz gelişmelere, hızla artan dünya nüfusu ve
yükselen yaşam standardı beklentisinin eklenmesiyle kirlilik artmış ve doğal
kaynakların hızla tükenmesi, biyolojik çeşitliliğin azalması gibi sonuçlar ortaya
çıkmaya başlamıştır. Çevre sorunlarının boyutlarının gelişmesi ve yaşamı
tehdit edici düzeye ulaşması ile sorunları önleyici çözümler aranmaya
başlanmıştır (34).
Sürdürülebilir kalkınma kavramı her ne kadar kalkınmaya öncelik
tanısa da, çevrenin korunmasını esas almakta ya da kalkınmanın sınırını ya
da zorlamasını çevreye zarar verme ile belirlemektedir (35). Son yıllarda,
dünyadaki gelişmeler ışığında, sürdürülebilir kalkınmaya önem verilmesi,
çevresel etkilerin sınırlar ötesi taşınabilen bir niteliğe sahip olması nedeniyle,
küreselleşen dünyada enerji ve çevre alanında uluslararası platformlarda
ortak bir iradenin oluşması, çevresel hususların tek başına ele alınmasından
ziyade entegre bir şekilde bir bütün olarak ele alınması ve tüm sektör
politikalarına çevre boyutunun dahil edilmesi ile çevre çok daha önemli bir
boyut kazanmıştır (36).
Ortak Geleceğimiz raporundaki tanım “Bugünün gereksinimlerini
karşılama olanaklarını tehlikeye atmaksızın karşılayan kalkınma” şeklindedir.
Soyut nitelikli olan bu tanımın gerçekte ne anlama geldiği, tanımdaki bazı
ifadelerden ve Raporun tümüne hakim olan görüşlerden hareketle, açıklığa
kavuşturulabilir. Belirtilecek ilk nokta, adında çevre kavramı bulunmamakla
birlikte, sürdürülebilir kalkınmanın ana temasının çevrenin korunması ile
kalkınma
kavramlarının
birbirleriyle
çatışmadıkları
aksine
birbirlerini
tamamladıkları ve birbirlerine gereksinim duydukları olduğudur. Kısacası
sürdürülebilir kalkınma bir denge arayışını, bir uzlaşmayı yansıtmaktadır. Bu
bağlamda bazı radikal çevrecilerin savundukları sıfır büyüme savı ile bazı az
gelişmiş ülkelerin öncelik tanımakta ısrar ettikleri kalkınmacı (geleneksel)
34
Arzu Özyol, a.g.m., s.2.
Ömer Aykul, Ekolojik Hukuk, Seçkin Yayıncılık, 2010, s.52.
36
Enerjide Sürdürülebilirliğin Sağlanması: Enerji ve Çevre Komisyonu Raporu, World Energy
Council-Turkish National Committee DEKTMK, Ankara, 2004, s.5.
35
17
yaklaşım iki aşırı uç olarak sürdürülebilir kalkınmanın kapsamı dışında
bırakılmaktadır. Öne sürülen sav, ekolojik ilkeleri yadsıyan sınırsız büyüme,
kar ve aşırı tüketime dayalı yerleşik kalkınma anlayışının çevrenin korunması
yönünde değiştirilmesi halinde kalkınmadan korkmaya gerek kalmayacağı;
çünkü çevreyi korumak, en azından, ortaya çıkmış kirlilik ve bozulmaları
önlemek için de kalkınmaya gereksinim olduğudur (37).
Sürdürülebilir sözcüğünün kalkınmaya ilişkin olduğu açık olup
amaçlanan
kalkınmanın
gelecekte
de
devam
ettirilmesidir.
Ancak
kalkınmanın sürdürülebilirliğinin ön koşulu başta doğal kaynaklar olmak üzere
çevrenin korunmasıdır. Kalkınmada kullanılan kaynakların tüketilebilir/sınırlı
oluşu bunların akılcı kullanılmasını zorunlu kılmıştır. İşte bu noktada çevre
faktörü sürdürülebilir kalkınma kavramını yaratan görünmez temel etken
olarak işin içine girmekte, sürdürülebilirliğin anlamını belirginleştirmektedir
(38). Sürdürülebilir kalkınma kavramının anlamında yer alan diğer belirleyici
sözcükler ise yaşam kalitesi ve adalet olup, bunlar tanımda yer verilen
kuşaklar ve gereksinimler sözcüklerinin anlamıyla bütünleşmektedir. Doğal
kaynakların kötüye kullanılmasının fakirlik, kırsal nüfusun azalması ve işsizlik
gibi sosyo-ekonomik sonuçları kalkınma-çevre ilişkisindeki ortak temel öğenin
yaşam kalitesi olduğunu göstermektedir. Yaşam kalitesi ise yalnızca bugünkü
kuşaklar için değil gelecek kuşaklar için de geçerlidir ki bu noktada
“beslenme,
barınma
giyinme
ve
iş
sahibi
olma”
şeklindeki
temel
gereksinimlerin yaşam kalitesinin asgari öğeleri olarak bütün kuşaklar için
karşılanması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır (39).
Türkiye’de sürdürülebilir kalkınma Çevre Kanunu’nda ancak 2006
değişikliği ile yer alabilmiştir. İkinci maddedeki sürdürülebilir kalkınma tanımı
Johannesburg’ da belirginleşen üç eksenli yaklaşım ile Ortak Geleceğimiz’
deki tanımın unsurlarından olan bugünkü ve gelecek kuşaklar boyutunu
birleştirmiştir. Burada sürdürülebilir kalkınma bugünkü ve gelecek kuşakların,
37
Turgut, a.g.e., s.95.
Turgut, a.g.e., s.95.
39
Turgut, a.g.e., s.95-96.
38
18
sağlıklı bir çevrede yaşamasını güvence altına alan çevresel, ekonomik ve
sosyal hedefler arasında denge kurulması esasına dayalı kalkınma ve
gelişme ifadesiyle belirtilmiştir. Ayrıca 1. maddede bu kavramdan ilke olarak
söz edilmiş ve çevrenin korunmasının sürdürülebilir kalkınma doğrultusunda
sağlanmasının amaç olduğu açıklanmıştır. Bu açıklama olumlu gibi gözükse
de aynı ifadede sürdürülebilir kalkınmadan ayrı olarak sürdürülebilir çevre
kavramına yer verilmesi ve bunun da tanımının ayrıca yapılmasının doğru
olduğu söylenemez. Çünkü sürdürülebilir kalkınmanın kaçınılmaz bir
gerekliliği olan
sürdürülebilir çevre
ondan
ayrı bir kavrammış gibi
gösterilmekle sürdürülebilir kalkınmanın önemi ve özü hafifletilmiş/geri plana
atılmış olmaktadır. Ayrıca, kalkınma kavramının geniş bir anlam ve kapsam
taşımasından hareketle, tanımda kalkınma sözcüğünden ayrı olarak gelişme
kelimesine neden yer verildiği de aynı şekilde sorgulanabilir. 2006 değişikliği
ile eski kanunda bulunan ve sürdürülebilir kalkınmaya ters düşen açıklamalar
da kanundan çıkarılarak bunların yerine “Sürdürülebilir Kalkınma İlkesi”
getirilmiştir (40).
Sürdürülebilir kalkınma anlayışının gerçekleşip gerçekleşmediğini ya
da ne ölçüde gerçekleştiğini belirlemek için kimi ekonomik, sosyal ve ekolojik
göstergeler kullanılmaktadır(41).
-
Sosyal Güvenlik ve Refah: Hane halkı geliri, gelir paylaşımı, açlık
sınırının altındaki kişi sayısı, sosyal güvencenin türü ve finansmanı.
-
Sağlık: Ortalama yaşam süresi, bedensel sağlık, uyuşturucu madde
tüketimi, sağlık masrafları, sağlık hizmetleri için kişi başına yapılan
harcamalar.
-
Öznel Yaşam Koşulları: Genel olarak yaşamdan memnuniyet, yaşlara
göre yaşamdan memnuniyet, yerleşim alanlarına (kent, kır) göre
yaşamdan memnuniyet.
-
Konut ve Barınma: Kişi başına düşen oturma alanı, konutun
büyüklüğünden, niteliğinden memnuniyet, kira giderlerinin gelir içindeki
40
41
Turgut, a.g.e., s.104-105.
Mengi, Algan, a.g.e.,, s.11-13.
19
payı, konut yatırımları, konutların yenilenmesi için yapılan yatırımlar,
kişi başına düşen oda sayısı.
-
Kültür ve Boş Zaman Etkinlikleri: Kültür etkinlikleri için yapılan
harcamalarının toplam kamu harcamaları içindeki payı, yeterli boş
zamana sahip kişilerin oranı, düzenli olarak tatile gidenlerin oranı,
kültürel etkinlikleri takip edenlerin oranı.
-
Sosyal Dayanışma ve Katılım: Birlik, klüp ya da öteki örgütlerde aktif
üyelik, oy hakkına sahip yurttaşların toplam nüfus içindeki payı, fahri
çalışma oranı, karar organlarındaki kadınların oranı, yerel ve bölgesel
süreçlere katılım olanakları.
-
Gelişme İşbirliği: Kişi başına düşen kamusal gelişme yardımı UNCTAD’
nin az gelişmiş ülkeler için gelişme yardımları.
-
Eğitim ve Bilim: Okur-yazarlık oranı, kişi başına düşen kamusal eğitim
harcamaları, genel olarak ve cinsiyete göre okula devam süresi.
-
Bilgi: İletişim araçlarını kullanma oranı, internet kullanımı, gazete ve
dergilerin çeşitliliği.
-
Fiziksel Güvenlik: Bedensel yaralama olayları, trafik kazaları, doğal
afetler, yetişkinlere ve çocuklara karşı fiziksel ve psikolojik şiddet.
-
Uluslararası Ticaret ve Uluslararası Rekabet: Kişi başına düşen dış
borç oranı, kişi başına düşen yatırımlar, anamal stoğu, bütçe açığı ve
rüşvetin yaygınlığı.
-
İç Piyasa: Genel fiyat düzeyi, çevre ile ilgili vergiler, piyasaya müdahale
oranı, çevreye zarar verecek teşvikler, çevre koruma teşvikleri.
-
İstihdam: İşsizlik oranı, yeni iş alanlarının yaratılması, cinsler arasında
ücret eşitliği.
-
Araştırma,
Geliştirme
ve
Teknoloji:
Patent
başvuruları,
bilim
insanlarının oranı, kişi başına araştırma ve gelişme için yapılan özel ve
kamusal harcamalar.
-
Üretim: Kişi başına düşen GSYH.
-
Tüketim: Kişi başına tüketim giderleri.
-
Hareketlilik: Mal ve yolcu taşıma kapasiteleri ve oranları, kitle iletişim
araçlarının taşımacılıktaki payı, demiryolu ağı, karayollarının uzunluğu.
20
-
Zararlı Maddeler, Katı Atıklar: Gürültü kirliliği, radyoaktif atıklar, katı
atıkların geri dönüştürülme oranı.
-
Toprak: Toprağın ağır metal artıklarıyla kirletilmesi, tarım yapılabilir
alanlar, erozyon.
-
Su: Su tüketimi, nitrat ve fosfat kirlenmesi, atık suların temizlenmesi
için yapılan harcamalar.
-
Hava: Ozon yoğunluğu, karbondioksit ve kükürtdioksit oranları.
-
İklim: Sera gazı emisyonları, iklim değişiklikleri.
-
Alan Kullanımı: Kentsel ve kırsal alanların oranı.
-
Biyoçeşitlilik: Türlerin çeşitliliği, ulusal çevre koruma alanları, habitat
çeşitliliği.
-
Enerji: Kişi başına kullanılan enerji, yenilenebilir enerji kaynakları ve
enerji tüketimindeki payı.
-
Ormanlar: Toplam orman alanları ve korunması, koruma için ayrılan
yardımlar.
Sürdürülebilir kalkınma, yalnızca gelişmekte olan ülkeler için önerilen
bir model değil, zengini ve yoksulu ile tüm dünya devletlerinin uygulaması
gereken bir anlayıştır. Gelişmekte olan ülkeler için sürdürülebilir kalkınma,
ekonomik ve sosyal gelişmelerini gerçekleştirirken çevreyi ve doğal
kaynaklarını da korumayı ifade ederken; sanayileşmiş ülkeler için bugünkü
gelişmişlik ve refah düzeylerini muhafaza edebilmek, yaşam kalitelerini
yükseltebilmek için çevre değerlerine sahip çıkmak, çevreyi korumak
anlamına gelmektedir. Yine de, sürdürülebilir kalkınmanın hedeflerine,
boyutlarına
ve
göstergelerine
bakıldığında,
sürdürülebilir
kalkınma
politikalarının uygulanma gereği açısından gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş
ülkeler ayırımı önemini yitirmektedir. Ekonomik gelişmenin sağlanması,
sosyal dayanışma ve çevre koruma amaçlarının gerçekleştirilmesi gibi
hedefler, toplumdaki tüm bireylerden ve gruplardan, yeryüzündeki tüm
ülkelere kadar, küresel, bölgesel, yerel ve toplum düzeyinde tüm aktörleri
ilgilendirmektedir. Bu konuda, asıl ayırım, bu politikaların yaşama geçirilmesi,
21
bunun için gerekli tüzel düzenlemelerin yapılması, kurumsal yapının
oluşturulması, kaynak sağlanmasında ortaya çıkmaktadır (42).
1.2.2.Sürdürülebilir Enerji
Enerjinin kalkınmada en önemli ve vazgeçilmez bir faktör olması göz
ardı edilemeyecek bir gerçektir. Ancak, diğer taraftan, sürdürülebilir
kalkınmada diğer önemli bir unsur da gelecek nesillere yaşanabilir bir çevre
bırakabilmektir. Bu nedenle, enerjiye yönelik faaliyetlerin çevreye olan
olumsuz etkilerini en aza indirmek/gidermek ve ekolojik dengeyi bozmamak
için gerekli önlemlerin alınması zorunlu hale gelmiştir (43).
Sürdürülebilir kalkınmanın temel şartı olan enerji ile ilgili kavramları
birçok yönden ele almak mümkündür. Günümüzde enerji kaynaklarının
dünya üzerindeki dağılımı, kaynağı bol olan ülkelerle kaynak kıtlığı olan
ülkelerin enerji konusunda farklı yaklaşmalarına neden olmaktadır. İthal enerji
kaynaklarına bağımlılığı yüksek olan ülkeler açısından enerji kaynaklarının
sürekli, güvenilir, temiz ve çeşitli kaynaklardan/ülkelerden olabildiğince uygun
fiyatlarla sağlanması ve yüksek verimlilikle tüketilmesi sorunu büyük önem
taşırken; genelde enerji ihracatçısı olan ülkeler açısından, kendi enerji
kaynaklarına uluslararası piyasalarda çeşitli ülkelerden kesintisiz ve yeterli
talebin var olması ve yeterince yüksek fiyatlardan satılabilmesi anlamında
enerji talep güvenliği kavramı daha fazla ön plana çıkmaktadır. Sonuç olarak,
ülkelerin güçlü bir ekonomik yapıya sahip olabilmesi için enerji güvenliği
stratejik öneme sahiptir (44).
42
Mengi, Algan, a.g.e., s.4-5.
Enerjide Sürdürülebilirliğin Sağlanması, Enerji ve Çevre Komisyonu Raporu, World Energy
Council-Turkish National Committee DEKTMK, Ankara, 2004, s.7.
44
Vedat Arslan, “Enerji Kaynaklarında Güvenilirlik ve Kömürün Yeri”, TMMOB İzmir Kent
Sempozyumu, s.215
(Erişim)http://www.imoizmir.org.tr/UserFiles/File/Izmir-Kent
Sempozyumu/bildiriler/bildiriler/200819.pdf , 01.06.2012.
43
22
Bir kaç on yıl öncesine kadar enerji sisteminin sürdürülebilirliği,
yalnızca kullanım oranına göre enerjinin elde edilebilirliği esas alınarak
tanımlanmakta idi. Günümüzde, sürdürülebilir gelişmenin bilimsel ve etik
çerçevesi kapsamında çevre güvenliği de enerji güvenliği kadar önemli hale
gelmiştir. Küresel ısınma ve ona bağlı iklim değişiklikleri giderek enerji
politikalarının sürdürülebilirliğinin kilit noktası haline gelmiştir. Bu nedenle,
düşük karbon ekonomisinin oluşturulması, günümüzde enerji politikalarına
ilişkin tartışmaların odak noktasını teşkil etmektedir (45).
Bu çerçevede, son yıllarda, çevre ve enerji politikalarında önemli
değişiklikler olmuş ve kirliliği temizlemek yerine, sorunu kaynağında çözmek
üzere, teknolojiler geliştirilmiştir. Özellikle fosil yakıtlı enerji üretimi ve
kullanımında gelişmiş ve verimli teknolojilerin uygulanması, üretilen birim
enerji başına daha az yakıt kullanılmasını dolayısıyla, alıcı ortamlara verilen
atık miktarlarının azalmasını sağlar. Ekonomik açıdan bakıldığında ise, yakıt
maliyetini düşüreceği için enerji maliyetinde de azalma sağlar. Ancak, bu
teknolojilerin bir kısmı henüz geliştirilme ve pilot aşamasında olup, maliyetleri
yüksektir.
Bu
açıdan
bakıldığında,
teknoloji
seçiminde,
teknolojinin
ticarileşmiş ve maliyet-etkin olmasına dikkat edilmeli ve yakıt tipine uygunluk
göz önünde tutulmalıdır (46).
Enerji üretiminde, çevrenin korunmasına yönelik diğer bir husus da,
enerjinin üretiminden kullanımına kadar her aşamada enerji verimliliğinin ve
tasarrufun sağlanmasıdır. Birçok ülkede gelişmişlik göstergesi olarak
kullanılan enerji miktarının yüksekliğinden ziyade, enerji yoğunluğunun
düşüklüğü dikkate alınmaktadır. Türkiye’de ise enerji yoğunluğu, gelişmiş
ülkelere göre oldukça yüksektir. (47). Bu da Türkiye için oldukça büyük bir
olumsuzluktur.
45
Hasan Saygın , “Sürdürülebilir Enerji Politikalarında Nükleer Enerjinin Yeri ve Türkiye”, s.1
(Erişim)http://eppamtr.weebly.com/uploads/5/6/2/5/5625734/surdurulebilir_enerji_politikalarnda_nuk
leer_enerjinin_yeri_ve_turkiye.pdf , 01.06.2012.
46
Enerjide Sürdürülebilirliğin Sağlanması, Enerji ve Çevre Komisyonu Raporu, World Energy
Council-Turkish National Committee DEKTMK, Ankara, 2004, s.7.
47
a.g.e., s.7.
23
Enerji, çevre ve sürdürülebilir kalkınma arasında yakın bir ilişki vardır.
Sürdürülebilir kalkınma isteyen bir toplum çevreye zararlı emisyonlar
vermeyen yararlı enerji kaynaklarından faydalanmalıdır. Ancak, bütün enerji
kaynakları çevresel etkiler oluşturduklarından, enerji verimliliğini arttırarak
onların çevreye vermiş oldukları zararlı etkiler azaltılabilir. Dolayısıyla, enerji
verimliliği ve çevresel etkiler arasında güçlü bir ilişki vardır. Aynı miktarda
enerji üretmek için daha az kaynak kullanımı, kirlilik ve enerji verimliliği ile
ilişkilendirilir (48).
Sürdürülebilir
kalkınma
açısından,
enerji
tasarrufunun
ulusal
politikalarda temel faktör olarak yer alması kaçınılmaz bir olgudur. Özellikle
1970’lerdeki petrol krizi sonrası gelişmiş ülkelerde, 1973-1983 yılları arasında
yılda % 1,7 ortalama düzeyinde enerji tasarrufu sağlanabileceği görülmüştür.
Enerji tasarrufu bilincinin yaygınlaştırılması, bedava teknik bilgi ve denetim
hizmetinin verilmesi, araç-gereçlerin üzerinde enerji etiketleri vb. teknikler
konusunda eğitim verilmesi bu alandaki faaliyetler olmaktadır. Enerji
tasarrufu sağlamada bir diğer önemli araç, enerji fiyatlandırması olmalıdır.
Enerji fiyatının, enerjinin üretim veya ithal maliyeti ile birlikte sağlığa, mala ve
çevreye olan zararlarını da kapsayacak şekilde, gerçek enerji maliyetini
tüketiciye yansıtmalıdır. Ancak bu suretle hem çevre kirliliğini önlemede hem
de tasarruf sağlamada doğru çözümler sağlanmış olacaktır. Enerji tasarruf
tedbirlerinin uygulanabileceği bazı önemli sektör ve alanlar aşağıda verilmiştir
(49).
48
-
Ulaştırma Sektörü,
-
Sanayi Sektörü,
-
Tarım Sektörü,
-
Binalar, Konutlar
-
Elektrik İletim Hatları,
Tülay Selici, Zafer Utlu, Nadir İlten, “Enerji Kullanımının Çevresel Etkileri Ve Sürdürülebilir
Gelişme Açısından Değerlendirilmesi”, s.2
(Erişim) http://www.emo.org.tr/ekler/f096d0e005a8c79_ek.pdf. , 28.02.2011.
49
Türkiye Çevre Atlası, Ankara, 2004, s.185
(Erişim)http://www.cedgm.gov.tr/CED/Files/cevreatlas%C4%B1/atlas_metni.pdf, 31.12.2011.
24
-
Kaçak Kullanımın Engellenmesi vs
Türkiye’de enerji politikalarının sürdürülebilirliğine yönelik en öne çıkan
önlem enerji verimliliğidir (50). Enerji verimliliği, binalarda yaşam standardı ve
hizmet kalitesinin, endüstriyel işletmelerde ise üretim kalitesi ve miktarının
düşüşüne yol açmadan, birim hizmet veya ürün miktarı başına enerji
tüketiminin azaltılmasıdır. Isıtma, aydınlatma ve ulaşım ihtiyaçlarının
karşılanırken,
elektrikli
ev
eşyalarının
kullanılırken,
kısacası
günlük
yaşantının her safhasında enerjiyi verimli kullanmak suretiyle, ihtiyaçların
kısıtlanmadan aile bütçesine, ülke ekonomisine ve çevrenin korunmasına
katkı sağlanması mümkündür (51).
Enerji arz güvenliğinin sağlanması ve küresel iklim değişikliği ile
mücadele zorunluluğu, ülkeleri bütüncül bir konu ve bütüncül bir piyasa ile
karşı karşıya bırakmaktadır. Uluslararası Enerji Ajansı projeksiyonları
gelecek 25 yıl içerisinde dünya enerji tüketiminin %60’ın üzerinde artacağını
öngörmektedir. Türkiye’de ise enerji tüketiminin, 2020 yılına kadar, dünya
ortalamasının üzerinde artacağı tahmin edilmektedir. İçinde bulunduğumuz
dönemde, neredeyse her türlü sanayinin, her çeşit üretim kolunun en önemli
girdisi olan enerjinin arz güvenliğinin sağlanması ve ekonomik istikrarın
sürdürülebilmesi için dünyanın ekonomik bölgeleri birbirlerine bağımlıdırlar.
Sektörlerin rekabet gücünü artırabilmesi için, kaliteli enerjinin, uygun fiyattan
temin edilebilmesi ve verimli kullanılabilmesi gerekmektedir (52 ).
50
İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı 2011-2023, Ankara-2011 s.17
(Erişim)http://www.tarimreformu.gov.tr/iklim/dosya/idep.pdf , 31.12.2011.
51
Enerji Verimliliği
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/index.php?dil=tr&sf=webpages&b=enerjiverimliligi&bn=217&hn=
&id=587, 31.12.2011.
52
Selahattin Hakman, “Türkiye’nin Enerji Arz Politikaları Raporu”, Türkiye-AB Karma İstişare
Komitesi 26. Toplantısı, İstanbul, 27 Nisan 2009, s.11
(Erişim)http://www.tobb.org.tr/AvrupaBirligiDairesi/Dokumanlar/Faaliyetler/kik/(8)%20Turkey%20
Energy%20Supply%20Policies%20Report%20Mr%20%20Hakman_TR.pdf , 31.05.2012.
25
1.2.3. Enerji ve Çevre İlişkisi
Genellikle enerji, üretiminden tüketimine kadar geçen tüm süreç içinde
çevreye zarar vermektedir. Ancak enerji kaynağı, temiz enerji sıfatını
kazanmış olsa bile, çevreye kısıtlı miktarlarda da olsa zarar verecektir. En
yaygın olarak bilinen kirlenme türü, fosil yakıtların kullanılmasından
kaynaklanmaktadır. Petrol, doğalgaz, kömür gibi yaygın olarak kullanılan fosil
yakıt türleri, daha kaynaktan çıkarılırken temiz çevre özelliği kaybolmakta,
sürekli bir risk oluşturmaktadır (53). Ayrıca, enerji üretimi ve tüketimi salınan
sera gazlarının yaklaşık %80'ini oluşturmaktadır. Yani çevreyi tehdit eden en
önemli unsurlardan biri enerji olmaktadır. Bu nedenden dolayı dünya ülkeleri
ve Türkiye enerji ve çevre konusunda eylem planları ve politikalar
geliştirmekte ve uygulamaya koymaktadır (54).
İnsanların ihtiyaçlarının karşılanmasında ve gelişmenin sağlıklı olarak
sürdürülmesinde gerekli olan enerji özellikle sanayi, konut ve ulaştırma gibi
sektörlerde kullanılmaktadır. Ancak enerji; yaşantımızdaki vazgeçilmez
yararlarının yanı sıra üretim, çevrim, taşınım ve tüketim esnasında büyük
oranda çevre kirlenmesine de yol açmaktadır. Nüfus artışına, sanayinin
gelişmesine paralel olarak kurulan büyük ölçekli enerji üretim ve çevrim
sistemleri ekolojik dengeyi büyük ölçüde etkiledikleri gibi sınırlar ötesi etkileri
de beraberinde oluşturmaktadır. Bu nedenle çevre sorunları ulusal olduğu
gibi uluslararası nitelikler de taşımaktadır. Yine bu nedenle çevre sorunlarını
gidermek için, gerekli tedbirlerin alınmasında, uluslararası işbirliğinin rolü
önem kazanmaktadır (55).
Özellikle fosil yakıtların ortaya çıkaracağı kirliliğin başında kentsel ve
sınai hava kirliliği gelmektedir. Fosil yakıtların ısınma, ulaşım, evsel hizmetleri
karşılama gibi amaçlara ya da sanayi gereksinimi olan enerjiyi sağlamak
53
Keleş, Hamamcı a.g.e., s.87-88.
Yıldız Münevver Koç, Muhammet Garip, “Türkiye ve Avrupa’da Sürdürülebilir Enerji ve Çevre
İlişkisi”, VII. Ulusal Temiz Enerji Sempozyumu, İstanbul, 17-19 Aralık 2008, s.151
(Erişim)http://www.uteg.org/makaleler/turkiyede_avrupada_surdurulebilir_enerji_cevre.pdf,
04.03.2011.
55
Türkiye Çevre Atlası, a.g.e., s.181.
54
26
üzere kullanılması sırasındaki yanma sonucunda kükürt dioksit, azot oksitler,
karbon monoksit ve karbon dioksit gibi zararlı gazların açığa çıkması hava
kirliliğine neden olmaktadır. Bu kirliliğin atmosferdeki etkileri ise bir yandan
kürsel ısınmaya ve iklim değişikliğine, diğer yandan asit yağmurlarına yol
açmaktadır (56).
Ülkelerin, sanayileşme, sosyal ve ekonomik kalkınma, yaşam
standartlarının yükseltilmesi gibi temel hedeflerine ulaşmasında en önemli
unsurlardan biri enerji olup, güvenli bir enerji arzının sağlanması öncelikli bir
husustur. Ancak, enerjiye yönelik faaliyetler birçok çevre sorununu da
beraberinde
getirmektedir.
Enerji
alanında;
araştırılmasından,
çıkarılmasından başlayarak üretimine, taşınmasına, tüketimine kadar her
aşamada sürdürülen faaliyetler, çevreyi olumsuz yönde etkilemekte ve yerel,
bölgesel ve küresel sorunlara yol açmaktadır. Çevresel etkilerin sınırlar ötesi
taşınabilen bir niteliğe sahip olması da, globalleşen dünyada enerji ve çevre
alanında
uluslararası
yükümlülüklerin
ve
platformlarda
sorumlulukların
ortak
bir
iradenin
paylaşılmasını
da
oluşmasını,
zorunlu
hale
getirmektedir. Enerji alanında, sürdürülen faaliyetler hiçbir çevresel önem
alınmadığı takdirde, özellikle, hava, toprak, su vb. alıcı ortamlara verilen
kirleticiler nedeniyle, çevreyi olumsuz yönde etkilemekte, ekolojik dengenin
bozulması ile doğal zenginlikler zarar görmekte veya yok olmaktadır. Tahrip
edici faaliyetlerin hızlı olmasına karşılık, bu bozulmaları geri döndürücü ve
yapıcı proseslerinin çok yavaş olduğu göz önünde tutulmalıdır ( 57).
İnsan kaynaklı sera gazı salınımında enerji sektörünün tüm diğer
sektörlerden çok daha yüksek bir payının olması, iklim değişikliği
çerçevesinde alınacak ve uygulanacak önlemlerin de ağırlıklı olarak bu
sektörde gerçekleşeceği anlamına gelmektedir. Diğer bir ifadeyle, dünyada
iklim değişikliği ile enerji politikaları birbirine entegre edilmiş, özellikle sera
56
Keleş, Hamamcı, a.g.e., s.88.
Enerjide Sürdürülebilirliğin Sağlanması: Enerji ve Çevre Komisyonu Raporu, World Energy
Council-Turkish National Committee DEKTMK, Ankara, 2004, s.5-6.
57
27
gazı azaltımı yönünde taahhütte bulunan ülkeler tüm enerji politikalarını bu
çerçevede şekillendirmek durumunda kalmışlardır (58).
Enerjinin kalkınmada en önemli ve vazgeçilmez bir faktör olması göz
ardı edilemeyecek bir gerçektir. Ancak, diğer taraftan, sürdürülebilir
kalkınmada diğer önemli bir unsur da gelecek nesillere yaşanabilir bir çevre
bırakabilmektir. Bu nedenle, enerjiye yönelik faaliyetlerin çevreye olan
olumsuz etkilerini en aza indirmek/gidermek ve ekolojik dengeyi bozmamak
için gerekli önlemlerin alınması zorunluluk teşkil etmektedir (59).
Yeryüzünü çevreleyen atmosfer tabakası, dünyanın canlı yaşamına ev
sahipliği yapmasını sağlayan temel yapıtaşlarından birisidir. Doğal sera etkisi
olarak adlandırılan süreç; atmosferde bulunan su buharı, karbondioksit ve
diğer gazların, güneşten gelen ışınımların yeryüzüne ulaşmasına izin
vermesi, ancak yer yüzeyinden geri salınan uzun dalgalı yer ışınımını emerek
ya
da
tutarak
Dünya’nın
ısı
dengesinin
düzenlenmesi
olarak
tanımlanmaktadır. Bugün tüm dünyada tartışma konusu olan iklim değişikliği
olgusu ise, atmosferdeki sera gazlarının konsantrasyonlarının, insan kaynaklı
etkinliklerle aşırı derecede artışının sonucunda, küresel iklim sisteminde ve
bunun sonucunda ekosistemlerde gerçekleşen değişiklikleri ifade etmektedir.
Bu çerçevede, enerji, ulaştırma, sanayi, tarım, ormancılık ve atık yönetimi
sektörlerinde, başta fosil yakıtların kullanılması sonucu ortaya çıkan sera
gazları, öncelikle atmosfer yoğunluklarını değiştirmekte, buna bağlı ısınma
sonucunda küresel iklim sistemlerinde öngörülmeyen değişimler yaşanmakta,
varlığı iklimsel verilere bağlı ekosistemlerin etkilenmesi sonucunda doğal
kaynaklar ve insan toplumları zarar görmekte ve bu sonuçlar dolaylı olarak
sosyo-ekonomik yapılara yansımaktadır (60).
58
Enerji-Çevre-İklim Değişikliği
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/index.php?dil=tr&sf=webpages&b=enerji_cevre_iklim&bn=218&hn
=&id=4303, 29.12.2011
59
Enerjide Sürdürülebilirliğin Sağlanması: Enerji ve Çevre Komisyonu Raporu, World Energy
Council-Turkish National Committee DEKTMK, Ankara, 2004,s.7.
60
a.g.e., s.27-28.
28
1.2.4. Sürdürülebilir Kalkınma ve Çevre İlişkisi
Sürdürülebilir kalkınma ile beraber çevrenin korunmasını temel alan
çevre politikalarının ana hedefinde, doğal kaynak yönetimi, insan sağlığı ve
doğal dengenin korunması yer almaktadır. Ancak mevcut enerji tesislerinin
bile çevre ile uyumlu olması gereken alt yapılarında bazı eksiklikler
mevcuttur. Yaşamın devamı için hem korunmuş bir çevre, hem de talebi
karşılayabilecek yeterli enerji arzı ön koşuldur (61).
Endüstri ve teknoloji alanında meydana gelen hızlı gelişmeler, bir
yandan insanın doğa üzerindeki egemenliğini artırıp yaşam düzeyinin
yükselmesini sağlarken; diğer yandan artan nüfus ve hızlı kentleşme ile
birlikte doğal dengelerin giderek bozulması sonucunda tüm canlıları tehdit
edecek boyutlara varan hava, su ve toprak kirlenmesine neden olmaktadır.
Daha önceleri sadece dar kapsamlı kirlenme sorunları ve bunların ortadan
kaldırılmasına yönelik kısa vadeli çözümler olarak algılanan çevre, bugün
kendini doğal, ekonomik, sosyal ve kültürel değerlerin bütünü olarak
göstermeye başlamıştır. Bu gelişmeyi belirleyen en önemli faktör de sosyal
ve ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesinde kullanılan kaynakların hızlı ve
geri dönülmez bir şekilde tahrip edilmesidir. Bu gerçeğin anlaşılması,
beraberinde geleneksel kalkınma modellerinin terk edilmesi ve yeni model
arayışlarını da gündeme getirmiştir. Böylece geleneksel sınırsız kalkınma ve
sınırsız
tüketim
modelleri
yerini
sürdürülebilir
ve
dengeli
kalkınma
modellerine bırakmaya başlamıştır. Bütün bunların sonucunda ortaya çıkan
gerçek “kirliliğin kaynağında önlenmesidir”. Kirliliğin oluşmasından sonra
bertaraf etmek için yapılacak harcamaların ve yatırımların maliyeti son
derece yüksektir. Kirliliği kaynağında önlemek ve yatırım esnasında çevresel
önlemler almak hem daha ucuza mal olmakta, hem de üretilen malların
sosyal kitleler üzerinde çevreye duyarlı olumlu etkisi oluşturulmaktadır.
Örneğin, Avrupa ülkelerinde son yıllarda alınan tedbirlerle çevreci mamullere
61
Türkiye Çevre Vakfı, Türkiye’nin Yenilenebilir Enerji Kaynakları,Türkiye Çevre Vakfı Yayını
no:175, 2006, s.24.
29
çok önem verilmekte ve hatta çevreye duyarlı olmayan ürünlerin ithal
edilmemesi ve ülkeye sokulmaması yolunda tedbirler alınmaktadır (62).
Çevre
ile
sosyoekonomik
gelişme
arasındaki
ilişkileri
iyi
kurgulanmamış bir kalkınma stratejisinin uygulanması, şu anki ihtiyaçları
karşılayabilir ancak insanların gelecekteki temel ihtiyaçlarının karşılanmasını
tehlikeye sokabilir. Çünkü büyümenin hangi sınırdan sonra çevresel
felaketlere yol açacağı kesin değildir ve çevresel bozulma çoğu zaman geri
döndürülemez niteliktedir. Bu nedenle, ekonomik ve sosyal yapı ile çevre
etkileşiminin bütüncül bir şekilde değerlendirilerek bugünkü ve gelecekteki
nesillerin
kalkınmanın
getirdiği
fırsatlardan
hakkaniyetli
bir
şekilde
yararlanmasının sağlanması, sürdürülebilir kalkınmanın temel felsefesini
oluşturmaktadır. Geçmiş deneyimler bu yaklaşımın önemini daha iyi
vurgulamaktadır (63).
Çevre, kalkınma ve yatırımlar için feda edilebilir bir kavram olmaktan
çıkartılarak,
sürdürülebilir
tüketim,
sürdürülebilir
üretim
hükümetlerin
uygulamaları ile değiştirilemeyecek bir devlet politikası haline getirilmelidir.
Çevre kirliliğinin kaynağı ne olursa olsun, kirliliğin önlenmesinin denetiminde
ilke, kirlenmenin meydana gelmesinden önce önlem alınmasıdır. Bunun
mümkün olduğu durumlarda atığın azaltılması, kirletici maddenin kaynağını
terk etmeden önce tutulması ve değerlendirilmesidir. Aksi taktirde taşıyıcı ve
alıcı ortamlara ulaşan kirleticilerin denetimi çok zor ve oldukça pahalı
olacaktır. Bu önlemlerin alınması belirli bir yatırımı gerektirmektedir. Bu
amaçla ayrılan ödeneklerin, özellikle gelişmekte olan ülkelerde ekonomik
kalkınmayı geciktirmekte olduğu sanılsa da uzun vadede ekonominin
bozulmasına neden olacak olumsuzlukların ortadan kaldırılma çabaları olarak
değerlendirilmesi gerekmektedir (64).
62
Türkiye Çevre Atlası Ankara, a.g.e., s.418.
Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma
(Erişim)http://www.surdurulebilirkalkinma.gov.tr/Rio+20.portal, 01.07.2012.
64
Keleş, Metin, Sancak, a.g.e., s.265.
63
30
1.2.5. Sürdürülebilir Kalkınma ve Enerji İlişkisi
Son yıllarda, dünyada, enerjiye yönelik faaliyetlerin geri dönülemez
çevresel zararlara yol açmadan, ekolojik dengeyi bozmadan yürütülmesi ve
gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakılması önemli bir ilke olarak
benimsenmektedir. Bu çerçevede, enerjiye ilişkin faaliyetlerde çevresel
hususların dikkate alınması, politika, plan ve programlara çevre faktörünün
entegrasyonu ile enerji, ekonomi ve çevre arasında bir denge kurularak,
gerçek anlamda sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılması gittikçe daha
fazla önem kazanmaktadır. Bu üç unsurdan birinde olumsuz yönde bir
değişiklik diğer unsurları da etkilemekte söz konusu dengenin sağlanmasında
zorluklarla karşılaşılmasına neden olmaktadır. Ayrıca, sosyal ve ekonomik
konulardaki bazı belirsizlikler ve çevresel unsurların/zararların çok net olarak
belirlenmemesi,
planlanan
çevresel
hususların
entegrasyonunu
güçleştirmektedir. Diğer taraftan, birçok ülkenin ekonomik ve sosyal
yapılarına ve ekonomik kalkınmışlıklarına bağlı olarak, çevresel zarar
maliyetlerinin enerji fiyatlarına tam olarak yansıtılması da oldukça zordur (65).
Malların ve hizmetlerin üretim ve tüketim sürecinin biçimlendirilmesi,
sürdürülebilir kalkınma anlayışının belki de en önemli konusudur. Üretim
nedeniyle ortaya çıkan çevre risklerinin ve zararlarının en aza indirilmesi,
enerji ve hammadde kullanımının optimal hale getirilmesi önem taşımaktadır.
Malların ve hizmetlerin tüketimi, mümkün olduğu kadar çevreye zarar
vermemeli ve sosyal açıdan hakça olmalıdır. Üretim etkinliklerinin içinde ve
dışında bilgi her zaman hazır olmalı, mümkün olduğu kadar sürdürülebilir
üretim ve tüketim sağlanmalıdır (66).
Enerji, sürdürülebilir kalkınmanın ekonomik, sosyal ve çevresel
boyutlarının tümü ile yakından ilgili bir unsurdur. Enerji arz güvenliğinin
sağlanması
65
sürdürülebilir
gelişme
için
en
önemli
koşullardan
birini
Enerjide Sürdürülebilirliğin Sağlanması, Enerji ve Çevre Komisyonu Raporu, World Energy
Council-Turkish National Committee DEKTMK, Ankara, 2004, s.8.
66
Mengi, Algan, a.g.e., s.9.
31
oluşturmaktadır ve giderek uluslararası politika sahnesindeki baş aktörlerin
hayati ilgi alanlarından birisi haline gelmiştir ( 67). Sürdürülebilir kalkınma
içerisinde herhangi bir enerji alternatifinin gerekliliğini değerlendirirken
aşağıdaki öngörüler dikkate alınmalıdır (68).
-
Demografik: Yüzyılın ortasında ikiye katlanacak olan nüfus (yoğun
olarak gelişmekte olan ülkelerde),
Enerji: 2050 yılı itibariyle birincil enerji ihtiyacının ikiye, elektrik
enerjisi ihtiyacının üçe katlanması
Çevre: Biyosferin endüstriyel kirlenmesi ve fosil enerjiden
kaynaklanan sera gazı etkisi
Jeopolitik: Azalmakta olan zengin petrol ve gaz kaynaklarının
yarattığı uluslararası uyuşmazlıklar, yakıt üretimi ve taşımacılığı
yapan ekonomilerin gerilemesi,
Sürdürülebilir bir kalkınma için sürdürülebilir bir enerji politikasının
uygulanması zorunlu olmakla beraber enerji güvenliği, çevresel güvenlik ve
sürdürülebilir kalkınma kavramları birbirlerinden ayrı da düşünülmemelidir. Bu
kavramlara ve sorunlara bütünleşik olarak yaklaşmayan bir enerji politikası
da sürdürülebilir olmaktan uzak kalacaktır. Bundan dolayı; enerji elde
edilmesinin güvenliğini ve sürekliliğini sağlayacak politika ve stratejilerin
oluşturulması gerekmektedir. Bunlar (69),
-
Enerji elde edilecek kaynakların ulaşılabilirliğinin kolay olması ve
sürekliliğinin sağlanması,
Yenilenemeyen kaynaklardan çok yenilenebilir kaynaklara
yönelinmesi,
Tek tür kaynağa bağımlı kalınmaması ve kaynakların
çeşitlendirilmesi,
Dışa bağımlı kaynaklar yerine yerli kaynaklara ağırlık verilmesi,
Yalnız kaynaklara değil, yapılacak enerji yatırımlarında dışa bağımlı
-
olunmaması,
Kaynak çeşitleri açısından gerçekçi bir dağılımın yapılması,
-
67
Saygın, a.g.m., s.1.
Türkiye Atom Enerji Kurumu, Sürdürülebilir Kalkınma ve Nükleer Enerji Raporu, TAEK,
Ekim 2002, s.19-20.
69
Örgen Uğurlu, Çevresel Güvenlik ve Türkiye’de Enerji Politikaları, 1.Baskı, Örgün Yayınevi,
Mart 2009, s.5-7.
68
32
-
-
-
-
-
Herhangi bir nedenden doğabilecek üretim ve iletim aksamasına
karşı ivedi önlemlerin alınması ve yönetim stratejilerinin
belirlenmesi,
Gelecekle ilgili arz talep hesaplarının gerçek ve güvenilir verilerle
saptanması,
Enerji üretiminde ve iletiminde verimliliğin temel alınması,
Enerji tüketiminde tasarruf modellerinin ve teknolojilerinin
uygulamaya konulması,
Enerji üretiminde çevresel kaynaklar kullanılırken bu kaynakların
kendilerini yenileme hızlarının da değerlendirmelere katılması,
Gerek kaynak çeşidinin, gerek enerji üretim modelinin çevreye zarar
vermeyecek biçimde seçilmesi,
Enerjinin üretilmesi sırasında, sonrasında, depolanmasında ve
iletiminde çevresel etkilerin dikkate alınması,
Üretim, iletim ve tüketimde oluşabilecek kazalara karşı risk
değerlendirmelerinin yapılması ve risk azaltılışına yönelik
yöntemlerin uygulanması ve geliştirilmesi,
Enerji elde edilmesini artırırken, belli bir bölgede yaşayan canlıların
yaşamsal niteliklerini ve kalitelerini değiştirmemeye, bu bağlamda
çevresel güvenliği tehdit etmemeye önem verilmesi,
Ülkenin jeostratejik ve jeopolitik konumunun enerji politikaları
oluştururken göz önünde tutulması,
Enerji kaynakları ile iletim hatları üzerinde ve yakınında, yerel ve
bölgesel çatışmaların sıklığı ya da olasılığı göz önünde tutularak
kaynak çeşitlendirilmesine gidilmesi,
Sürdürülebilirlik kavramının gerekleri doğrultusunda politikalar
oluşturulması,
Oluşturulacak enerji politikalarının ulusal ve dış politika ile uyumlu
ve istikrarlı olması,
Küresel çevre sorunlarının ve politikalarının önemsenmesi gibi etken
değerlendirmelere katılmalıdır.
İKİNCİ BÖLÜM
DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE ENERJİ KAYNAKLARI
VE ÇEVRESEL ETKİLERİ
2.1.DÜNYADA VE TÜKİYE’DE ENERJİ TÜKETİMİ
2.1.1.Dünyada Elektrik Enerjisi
Dünyada elektrik üretiminde 2009 yılında kömür %40,6’lık oranla ilk
sırayı alırken, doğalgaz %21,4 ile ikinci sırayı almış, üçüncü sırada ise %16,2
ile hidro yer almıştır. Nükleer santrallerden sağlanan elektrik ise dünya
genelinde %13,4 oranındadır (70).
Elektrik
enerjisi
dünya
enerji
tüketiminin
yaklaşık
üçte
birini
oluşturmaktadır. Geri kalan tüketim taşımacılık, ısıtma ve endüstriyel süreç
ısısı üretimi gibi alanlarda olmaktadır. Gelecekte çevresel kaygılar ve
kaynakların tükenmesi gibi sebeplerle fosil yakıt kullanımının azalması
durumunda bu yakıtların yerini dolduracak en iyi alternatiflerden biri olarak
nükleer enerji öne çıkmaktadır (71).
70
IEA, Key World Energy Statics 2011 IEA, s.24
(Erişim)http://www.iea.org/textbase/nppdf/free/2011/key_world_energy_stats.pdf , 11.04.2012.
71
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Enerjinin Alternatif Kullanım Alanları”,TAEK Halkı
Bilinçlendirme Broşürleri 2008
(Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/261/ , 31.05.2012.
34
14,0
Sıvı Yakıtlar
Nükleer
Doğal Gaz
Yenilenebilir
Kömür
12,0
Trilyon KWh
10,0
8,0
6,0
4,0
2,0
0,0
2008
2015
2020
2025
2030
2035
Grafik 1: Dünya Yakıtlara Göre Net Elektrik Üretimi (2008-2035) (Trilyon
Kilowatsaat)
Kaynak: (Erişim) http://www.eia.gov/forecasts/ieo/electricity.cfm,21.02.2012.
Türkiye’de olduğu gibi dünya genelinde de elektrik üretiminde fosil
yakıtların üstünlüğü şekil yardımıyla anlaşılabilmektedir. Dünya elektrik
üretiminde gelecek yıllara ilişkin projeksiyona bakılınca da; fosil yakıtların
elektrik üretiminde vazgeçilemez konumunun devam edeceği fakat sıvı
yakıtların kullanımının azalırken, kömür kullanımının artacağı, bunun yanında
yenilenebilir enerji ve nükleer enerji kullanımında da artış kaydedileceği
anlaşılabilmektedir.
Doğalgazın günümüzde oldukça pahalı ve oynak bir fiyata sahip
olması sebebiyle büyük doğalgaz çevrim santrallerinin kurulması oldukça
büyük risk teşkil etmekte (72), bu sebeple Türkiye’de olduğu gibi dünya
ülkelerinde de doğalgaz kaynaklı elektrik üretiminin alternatifleri aranmakta
fakat artan enerji ihtiyacı karşısında doğalgazdan faydalanılmaya devam
72
Patrick Moore, “Going Nuclear A Green Makes the Case”, Washingtonpost Gazetesi, 16.04.2006.
(Erişim)http://www.washingtonpost.com/wpdyn/content/article/2006/04/14/AR2006041401209.html,
06.08.2011.
35
edilmektedir. Grafikten de anlaşılabileceği gibi doğalgaz kaynaklı elektrik
üretiminin dünya genelinde giderek artacağı görülmektedir.
15.467
16.000
12.904
14.000
7.819
10.000
7.488
6.779
8.000
6.136
6.000
2.826
4.000
2.298
2.000
0
Kanada
A.B.D.
Japonya
Fransa
Almanya
Rusya
Dünya
Türkiye
Grafik 2: 2009 Yılı Bazı Ülkelerin Kişi Başına Elektrik Tüketimleri
Kaynak:(Erişim)http://www.google.com.tr/publicdata, 26.04.2012.
4.500
4.165
3.696
4.000
3.500
3.000
Twh
Kwh
12.000
2.500
2.000
1.500
1.041
990
1.000
899
603
586
537
Hindistan Kanada Almanya
Fransa
500
0
A.B.D.
Çin
Japonya
Rusya
Grafik 3: 2009 Yılı En Çok Elektrik Üreten Ülkeler (Twh)
Kaynak: IEA:Key World Energy Statics 2011,s.26-27
(Erişim)http://www.iea.org/textbase/nppdf/free/2011/key_world_energy_stats.pdf, 11.04.2012.
36
Dünyada 2009 yılında kişi başına elektrik üretiminde Kanada liderken,
aynı yıl en çok elektrik enerjisini de ABD’nin ürettiği grafik yardımıyla
anlaşılabilmektedir.
Toplam Elektrik üretimi 2009 yılında 20.055 TWs (%100) olup; ABD
4.165 TWs (%20,8), Çin 3.696 TWs (%18,4), Japonya 1.041 TWs (%15,2),
Rusya 990 TWs (%4,9), Hindistan 899 TWs (%4,5), Kanada 603 TWs (%3),
Almanya
586
TWs
(%2,9),
Fransa
537TWs
(%2,7)
enerji
üretimi
gerçekleştirmiştir (73).
2.1.2. Türkiye’de Elektrik Enerjisi
75 milyona ulaşan nüfusuyla Türkiye’nin birincil enerji üretimi ve
tüketimi artmaya devam etmektedir. Türkiye 2010 yılına göre % 9 artış
göstererek 2011 yılında toplam 229,3 Tws elektrik tüketmiştir. 2011 yılı
ağustos ayı itibariyle kurulu elektrik kapasitesi 52.116 MW olan Türkiye’nin
kaynak dağılımı ise; % 36,6 hidroelektrik ve diğer yenilenebilir kaynaklar, %
63,5 fosil (petrol, kömür, doğalgaz) kaynaklar olarak şekillenmiştir.
Türkiye’nin 2010 yılında ise toplam elektrik üretimi 209,3 Tws olarak
gerçekleşirken, kaynak dağılımı ise; % 46 doğalgaz, % 25 kömür, % 24
hidroelektrik, % 3 diğer fosil yakıtlar, % 1 rüzgar ve % 1 diğer yenilenebilir
kaynaklardan oluşmuştur. Türkiye’deki fotovoltaik güç ünitelerinin ise 2011
yılı sonu itibariyle 6,5-7 MW düzeyine ulaştığı tahmin edilmektedir (74).
Türkiye’de enerji üretiminin yaklaşık %25’i yenilenebilir kaynak olarak
nitelendirilen hidrolik kaynaklardan, %75’i ise fosil yakıtları olarak adlandırılan
termik (doğalgaz, linyit, kömür, fueloil gibi) kaynaklardan üretilmektedir. Son
73
IEA, a.g.e., s.25.
IEA, IEA PVPS Annual Report 2011, s.102
(Erişim)http://www.iea-pvps.org/, 15.05.2012
74
37
yıllarda
rüzgar
ve
jeotermal
şeklinde
alternatif
kaynaklara
önem
75
verilmekte, nükleer enerji kullanımı için de çalışmalar yapılmaktadır ( ).
%2,1
%2,5
%27,9
%44,7
%22,8
Doğalgaz
Hidro
Kömür
Rüzgar
Diğer
Grafik 4: 2011 Yılı Türkiye Elektrik Üretiminin Kaynaklara Göre Dağılımı
Kaynak: Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, EPDK 2011 Faaliyet Raporu, s.61
(Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yillik_faaliyet_raporlari/Sgb_Rapor_
Yayin_Yillik_Faaliyet_Raporlari_2011_hmDN6N9jGXDR.pdf, 01.07.2012
Yukarıdaki grafikten de anlaşılabileceği gibi; Türkiye 2011 yılında
elektriğinin, % 72,6’sını sadece doğalgaz ve kömür vasıtasıyla, % 24,9’unu
ise yenilenebilir enerji kaynakları olan hidrolik ve rüzgar enerjileri vasıtasıyla
üretebilmiştir. Türkiye’nin elektrik üretiminde büyük oranda fosil yakıtlara
bağımlı olduğu ve fosil yakıtların da büyük çoğunluğunu yurt dışından temin
ettiği hesaba katılırsa, Türkiye’nin tükettiği elektrik bedelinin büyük
çoğunluğunu yurt dışındaki kaynak zengini ülkelere transfer ettiği gerçeği
kolayca anlaşılabilir.
75
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, DSİ Hidro 2010 Faaliyet Raporu Ankara 2011, s.34
(Erişim)http://www.dsi.gov.tr/docs/stratejik-plan/2010_faaliyet_raporu.pdf , 24.05.2012.
38
1990 yılında 58 TWs olan Türkiye elektrik üretimi (76) 2002 yılında 129
tw saat olmuş (77) 2005 yılında 161 tw saate çıkmış (78), 2009 yılında 194 tw
saat (79) 2010 yılı sonu itibariyle 211 tw saat olarak gerçekleşmiş olup ( 80)
2015 yılında 293 tw saat(81) ve 2023 yılında ise 450 tw saat olarak
gerçekleşmesi beklenmektedir (82).
Ekonomik durgunluklar dikkate alınmazsa, Türkiye’de elektrik tüketimi
her yıl yaklaşık %8 oranında artmaktadır. Bu talebi karşılamak için Türkiye
yeni enerji projeleri için her yıl 4 milyar ABD Doları ayırmak zorundadır.
Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de enerji hayati bir konu olduğundan,
kendine yeterli, sürekli, güvenilir ve ekonomik bir elektrik enerjisine sahip
olunması yönünde başta dışa bağımlı olmayan ve yerli enerji kaynakları
tercih edilmelidir (83).
2011 yılı itibariyle ise Türkiye’nin elektrik üretimi 228,4 milyar kws,
olarak gerçekleşmiştir. Bunun yaklaşık 171 milyar kws’lik kısmı (%74,8)
termik kaynaklardan elde edilirken geriye kalan yaklaşık 58 milyar kws
(%25,2) ise hidrolik, jeotermal ve rüzgar gibi yenilenebilir kaynaklardan elde
edilmiştir (84). Yine 2011 yılında; elektrik enerjisi üretiminin %44,7'si
doğalgazdan; %22,8'i hidrolik kaynaklardan; %16,9'u linyitten; %10'u ithal
kömürden; %1,5'i fuel-oil'den; %2,1'i rüzgardan ve %1,97'si ise diğer
kaynaklardan üretilmiştir. 2004-2011 yılları arasında doğalgaz ve kömüre
dayalı elektrik enerjisi üretiminin payı artarken, yenilenebilir ve petrol türevi
76
IEA, Energy Policies of IEA Countries, Turkey 2009 Review, s.109
(Erişim)http://www.iea.org/textbase/nppdf/free/2009/turkey2009.pdf , 28.05.2012.
77
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Bakanlığı Enerji Politikalarımız, Ankara, Kasım
2011, s.4
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Turkiye_Enerji_Politikalarimiz.pdf, 01.06.2012.
78
IX.Kalkınma Planı, s.25
(Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan9.pdf , 08.03.2012.
79
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, EUAŞ Elektrik Üretim Sektör Raporu 2009, s.6
(Erişim) http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_EUAS_2009.pdf , 01.06.2012.
80
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, TEİAŞ Türkiye Elektrik İletimi Sektör Raporu 2010,s.2
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TEIAS_2009.pdf , 01.06.2012.
81
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,a.g.e.,s.3.
82
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Bakanlığı Enerji Politikalarımız, s.4.
83
(Erişim)http://www.dsi.gov.tr/hizmet-alanlari/enerji, 24.05.2012.
84
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, EPDK Enerji Yatırımcısı El Kitabı 2012,s.16
(Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yatirimciel_kitabi/Sgb_Rapor_Yayin_
Yatirimciel_Kitabi_Tr_2012_y6Xj7FNVt7F6.pdf ,01.07.2012
39
kaynaklara dayalı elektrik enerjisi üretiminin payı azalmıştır. 2011 yılında
elektrik enerjisi üretiminin %56,5'lik kısmı ithal kaynaklardan sağlanmıştır.
2010 yılındaki yerli kaynak kullanımındaki artış, hidroelektrik üretimindeki
artıştan
ve
doğalgaza
dayalı
elektrik
üretimindeki
azalmadan
kaynaklanmaktadır. 2010 yılında elektrik enerjisi üretiminde ithal kaynakların
oranı
%55,3
olarak
karşılaştırıldığında,
bir
kaydedilmiş
miktar
olup,
artış
bu
oranda,
gözlenmiştir.
2011
İthal
yılı
ile
kaynakların
kullanımındaki bu artışta ithal kömürün payının artması etkili olmuştur (85).
Önceki yıllarla karşılaştırmalı olarak bakıldığında, 2004-2010 yılları
arasında doğalgaz ve kömüre dayalı elektrik enerjisi üretiminin payı artarken,
yenilenebilir (özellikle hidro) ve petrol türevi kaynaklara dayalı elektrik enerjisi
üretiminin payı azalmıştır. Yerli linyit kaynaklarının ve yenilenebilir enerji
kaynaklarının payının tekrar artması ve üretim portföyünde nükleer enerjinin
de yer alması yönünde hedefler ortaya konulmuş ve çalışmalar başlatılmış
durumdadır (86).
85
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, EPDK 2011 Faaliyet Raporu, s.61
(Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yillik_faaliyet_raporlari/Sgb_Rapor_
Yayin_Yillik_Faaliyet_Raporlari_2011_hmDN6N9jGXDR.pdf, 01.07.2012
86
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, EPDK Enerji Yatırımcısı El Kitabı 2012, s.16
(Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yatirimciel_kitabi/Sgb_Rapor_Yayin_
Yatirimciel_Kitabi_Tr_2012_y6Xj7FNVt7F6.pdf ,01.07.2012.
40
2298
2500
Kws
2000
1643
1500
926
1000
494
500
219
90
0
1960
1970
1980
1990
2000
2009
Grafik 5: Türkiye’de Yıllar İtibariyle Kişi Başına Düşen Elektrik Tüketimi
Kaynak: (Erişim)www.google.com.tr/publicdata, 26.04.2012
Yukarıdaki grafikten de anlaşılabileceği gibi; Türkiye’de 2009 yılı kişi
başına yıllık elektrik tüketimi yaklaşık 2.300 kws olup, bu miktar kalkınmış ve
kalkınmakta olan ülkeler ortalamasının çok altında kalmaktadır.
Türkiye, kişi başı enerji tüketiminde halen gelişmiş ülkelerin gerisinde
yer almaktadır. Gelişmiş ekonomilerin en belirgin özelliklerinden biri olan kişi
başına enerji tüketim seviyelerinin yüksekliği göz önüne alındığında istikrarlı
ve hızlı bir şekilde büyüyen ekonomisi ile Türkiye’nin de kişi başına enerji
tüketiminde kısa ve orta vadede gelişmiş ülkelerin seviyesine gelmesi
yaşanan sürecin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. İleri düzeyde bir
kişi başına enerji tüketimine ulaşmak ise; büyük miktarlarda alt yapı yatırımı
gereksinimi ve bu yatırımların gerçekleştirilmesini sağlayacak finansal
kaynakların sağlanmasını gerektirmektedir (87).
Türkiye’de enerji tüketiminin en önemli sorunlarından birini de,
enerjinin OECD ortalamasına göre son derece verimsiz, bir diğer ifadeyle
87
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu,a.g.e., s.42
41
daha yoğun olarak (olumsuz anlamda) kullanılması oluşturmaktadır.
Türkiye’nin 0,38 olarak verilen enerji yoğunluğu, OECD’nin gelişmiş
ülkeleriyle karşılaştırıldığında, hayli yüksektir (yaklaşık 2,5 katı). Türkiye’de
enerjinin büyük oranda dışa bağımlı olmasının yanında, enerjinin verimsiz
kullanılması da ülke ekonomisi için büyük bir problem teşkil etmektedir.
Ayrıca, Türkiye elektrik sektörünün, kurulu gücünü yeterince üretime
çevirememe (%16 eksik) sorununun yanı sıra, eksik ürettiği elektriğin
yaklaşık % 20’sini “kayıp ve kaçak” adı altında tüketiciye ulaştıramaması da
bir diğer problemdir (88).
Türkiye, Çin'den sonra enerji talebi en çok artış gösteren ülke
konumundadır. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı yaklaşık 53 bin MW olan
elektrik kurulu gücünü 2023 yılına kadar 100 bin MW'a çıkarmayı
hedeflemektedir. Bu süreci sağlıklı yaşayabilmesi için Türkiye'nin yılda
ortalama 8-10 milyar dolarlık yatırım yapması gerekmekte, bunun da ağırlıklı
olarak özel sektör tarafından gerçekleştirilmesi beklenmektedir. 2002 yılında
enerjide özel sektörün payı yüzde 34 iken 2011 yılında yüzde 52'ye
yükselmiştir. Bakanlığın 2015 yılı beklentisi ise; özel sektör payının yüzde
75'e yükselmesidir. İnşa halinde olan termik, hidro ve diğer yenilebilir enerji
santrallerinin sayıları 717'ye ulaşmış ve bunların inşasının tamamlanmasıyla
Türkiye’nin bugünkü toplam kurulu elektrik gücünün yüzde 63'üne eşdeğer
üretim sağlanabilecektir (89). Bu da elektrik talebini bir süre daha karşılamaya
yetebilecek
olmasına
rağmen
daha
uzun
vadeli
enerji
taleplerini
karşılayabilmek için daha büyük santrallerin kurulması zorunluluk teşkil
etmektedir.
Türkiye’nin 2010 yılı sonu itibariyle elektrik ihtiyacı yaklaşık yıllık 212
milyar kWs iken, bunun 2023’te 500 milyar kWs’e çıkması öngörülmektedir.
Ancak, tüm hidrolik, rüzgar, güneş, jeotermal, biyokütle potansiyelinin
88
Türkiye VI.Enerji Sempozyumu, Küresel Enerji Politikaları ve Türkiye Gerçeği Bildiriler Kitabı,
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası, 1.Basım, Ankara, Emo Yayınları, 2007, s.65-66.
89
Osman Arolat, “Enerji de 100 Bin Megawattlık 2023 Hedefi”, Dünya Gazetesi
(Erişim)http://www.dunya.com/enerji-de-100-bin-megawattlık-2023-hedefi-osmanarolat_17_0_yazar.html , 23.02.2012
42
tamamını kullanılsa dahi, bu talebin (500 milyar kWs) yaklaşık yarısı
karşılanabilecektir (90). Türkiye’nin elektrik enerjisi ihtiyacını uzun dönemde
karşılayabilmesi ve enerji arz güvenliği sağlayabilmesi için nükleer enerjiden
faydalanması bir seçenek değil aksine zorunluluk haline gelmiştir.
2.1.3. Dünyada Birincil Enerji
2010 yılı içerisinde dünyada toplam 12.002 milyon ton eşdeğeri petrol
(TEP) enerji tüketilmiştir. Tüketilen enerji kaynakları arasında ilk üç sırayı
fosil yakıtlar (Petrol, Doğalgaz, Kömür) almıştır. İlk sırayı 4.028 milyon tonla
(%33,6) petrol alırken, ikinci sırayı 3.556 milyon TEP (%29,62) ile kömür,
üçüncü sırayı ise 2.858 milyon TEP (%23,81) ile doğalgaz almıştır. Dünya
birincil enerji tüketiminde hidroelektrik 776 milyon TEP (%6,46) ile dördüncü
sırayı alırken, nükleer enerji 626 milyon TEP (%5,21) ile beşinci sırayı, diğer
yenilenebilir enerji kaynakları ise 159 milyon TEP (%1,32) ile son sırayı
almıştır (91). 2011 yılında ise; 12.274,6 milyon TEP birincil enerji tüketimi
gerçekleştirilerek bir önceki yıla göre bir miktar artış kaydedilmiştir (92).
Fosil yakıtlar 10.442 milyon TEP ile 2010 yılı Dünya birincil enerji
tüketiminin %87,03’ünü oluşturmaktadır (93). Fosil yakıtların Dünya birincil
enerji tüketimi içindeki bu ağırlıklı payı gelecekte yaşanabilecek büyük ölçekli
savaşların, tekrar fosil enerji kaynaklarının kontrolünün ele geçirilmesi
amacıyla, başlayabileceğini kanıtlar niteliktedir.
90
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer
Santrallere İlişkin Bilgiler,s.30
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Nukleer_Santraller_ve_Ulkemizde_Kurulacak_Nu
kleer_Santrale_Iliskin_Bilgiler.pdf, 14.04.2012.
91
BP, BP Statical Review of World Energy 2011,Primary Energy, s.40-41
(Erişim)www.bp.com/staticalreview, 20.02.2012.
92
BP, a.g.e.,s.40.
93
BP, a.g.e.,s.41.
43
%5,21
%1,32
%6,46
%33,6
Petrol
Doğal Gaz
%29,62
Kömür
Nükleer
%23,81
Hidroelektrik
Yenilenebilir
Grafik 6: Dünyada Birincil Enerji Tüketimi (%)
Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011, BP statics 2011 June
(Erişim)www.bp.com/staticalreview
2.1.4. Türkiye’de Birincil Enerji
Türkiye’de 2009 yılında 101 milyon ton eşdeğeri petrol (TEP) enerji
tüketilmiş ve bunun %91,39 oranındaki kısmını fosil yakıtlar oluşturmuştur.
2010 yılında ise; toplam 110,9 milyon TEP enerji tüketilerek bir önceki yıla
göre %9,8 oranında birincil enerji tüketiminde artış yaşanmıştır. Dünya’da
olduğu gibi Türkiye’de de Tüketilmiş olan enerji kaynakları arasında ilk üç
sırada fosil enerji kaynakları yer almıştır. Fosil enerji kaynakları içinde
doğalgaz 35,1 milyon TEP (%31,65) ile ilk sırayı, kömür 34,4 milyon TEP
(%31,01) ile ikinci sırayı ve petrol 28,7 milyon ton (%25,87) ile üçüncü sırayı
almıştır. Yenilenebilir enerji kaynakları içerisinde; hidroelektrik 11,7 milyon
TEP (%10,55) ile ilk sırayı alırken, diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının
hepsi Türkiye birincil enerji tüketimi içinde yaklaşık 1 milyon TEP (%0,9) ile
son sırayı almıştır. Dünya birincil enerji tüketiminde %5,21 oranında yer alan
44
nükleer enerji ise Türkiye enerji kaynakları içerisinde henüz yer almamaktadır
(94). Türkiye 2011 yılında ise; 118,8 milyon TEP birincil enerji tüketimi
gerçekleştirerek Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırmıştır (95).
%0,90
%0
%10,55
%25,87
Petrol
Doğal Gaz
%31,01
Kömür
Nükleer
%31,65
Hidroelektrik
Yenilenebilir
Grafik 7: Türkiye’de Birincil Enerji Tüketimi (%)
Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011, BP statics 2011 June
(Erişim)www.bp.com/staticalreview
Dünya birincil enerji tüketiminde olduğu gibi Türkiye’de de fosil enerji
kaynakları, tüketimde hayati derecede önem arz etmektedir. Türkiye’de 2010
yılında fosil yakıtlar 98,2 milyon TEP ile toplam birincil enerji tüketiminin
%88,53’üne tekabül etmektedir. Bu oran aynı yıl fosil kaynakların Dünya
birincil enerji tüketimi oranı ile paralellik göstermektedir (96).
94
BP, a.g.e., s.40-41.
BP Statical Review of World Energy 2012 s.40
(Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publication
s/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_ful
l_report_2012.pdf
96
BP Statical Review of World Energy 2011, s. 41
(Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publication
s/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_ful
l_report_2011.pdf, 20.02.2012
95
45
Türkiye sürekli gelişen bir ülke olması sebebiyle enerji talebi de
gelişmesine paralel olarak artmakta ve bu talebi karşılamak büyük bir sorun
teşkil etmektedir. Türkiye’nin sınırlı enerji kaynaklarıyla artan enerji talebini
yerel imkanlarıyla karşılamakta güçlük çektiği bir gerçektir. Bu nedenle
Türkiye’nin
tükettiği
enerjinin
büyük
çoğunluğunu
enerji
kaynakları
bakımından zengin üretici ülkelerden ithal etme zorunluluğu bulunmaktadır.
Bu da büyük maddi değerlerin üretici ülkelere transferi anlamına gelmektedir.
Türkiye, fosil yakıtları ithal ederek çok büyük miktarlarda maddi kayba
uğramasına rağmen bu kayıplar Türkiye’nin fosil yakıtlardan dolayı uğradığı
zararlardan sadece biridir. Bunun yanında Türkiye coğrafi konumu sebebiyle;
Orta Doğu, Balkan ve Kafkas coğrafyalarına açılan bir köprü konumunda yer
alması ve Dünya fosil enerji kaynaklarının (özellikle petrol ve doğalgaz)
büyük oranda bu coğrafyalarda yer alması sebebiyle pek çok gelişmiş ülkenin
hedefinde yer almıştır.
2.1.5. Enerji Kaynaklarının Çevresel Etkileri
Dünya genelinde kirleticilerin sebep oldukları zehirli atıkların çevreye
yayılmasıyla
oluşan
kirlenmelerin
çevreyi
ve
insanlığı
tehdit
ettiği
düşünülmektedir. Özellikle enerji kaynaklarının kullanılmasıyla ortaya çıkan
sera gazı, küresel ısınmaya sebep olarak çevreye ve insanlığa çok ciddi
zararlar vermektedir.
Küresel ısınma,
dünya
genelindeki sıcaklığın
giderek
artması
anlamına gelmektedir. Ortaya çıkan bu sıcaklık artışı da birçok ekolojik
dengeyi etkileyecek boyutlara ulaşmaktadır. Global düzeydeki sıcaklık
artışının en büyük etkisi ise iklim sistemi üzerinde meydana gelmektedir.
Küresel ısınmaya bağlı olarak ortaya çıkan iklim değişikliği de, atmosfer
içinde doğal olarak bulunan ve sera gazları olarak adlandırılan bazı gazların
konsantrasyonlarının değişmesi, buna bağlı olarak da yerkürenin aşırı olarak
46
ısınmaya başlaması ve birtakım ekolojik dengesizliklerin ortaya çıkmasını
ifade etmektedir (97)
Küresel ısınmaya sebep olan doğrudan sera gazları Ulusal sera gazı
emisyon envanteri raporuna göre; karbondioksit (CO2), metan (CH4), nitroz
oksit (N2O), hidroflorokarbon (HFC), perflorokarbon (PFC), kükürt hekzaflorit
(SF6) ve öncül sera gazları azot oksit (NOx), karbon monoksit (CO), metan
olmayan
uçucu
organik
bileşikler
(NMVOC),
kükürt
dioksit
(SO2)
emisyonlarını kapsamaktadır (98). Dünyadaki sera gazı etkisinin yaklaşık
%60’ı karbondioksit gazından kaynaklanmaktadır (99). Türkiye’de sera
gazlarının temel kaynağı fosil yakıtlardır (100).
17. yüzyılda insanların aldığı her nefeste, bir milyonda 280 molekül
karbon dioksit ciğerlerine dolmaktaydı. Bugün ise insanların her nefes
alışında, her milyonda 380 molekül CO2 ciğerlerine dolmaktadır. Bu miktar
her sene 2 molekül civarında artmaktadır. Kimse ne atmosferdeki bu CO2
yoğunluğunun artışının kesin sonucunu ne de bunun arkasında yatan
nedenleri ve insanoğlunun ileriki yıllarda başına gelecekleri bilmektedir. Bilim
adamları karbondioksitin atmosferi ısıttığını bilmektedirler. Bu durum sırasıyla
deniz seviyesinin yükselmesine ve okyanuslar tarafından absorbe edilen
CO2’nin suyu asidik hale getirmesine neden olmaktadır. Ancak bilim
adamları; dünyadaki iklimin nasıl değişebileceğinden, deniz seviyesinin ne
hızda
yükselebileceğinden,
daha
asidik
bir
okyanusun
ne
demek
olduğundan, yeryüzündeki ve denizlerdeki hangi ekolojik sistemlerin iklim
değişikliği karşısında daha savunmasız olabileceğinden ve bu gelişmelerin
insan sağlığına ve mutluluğuna ne gibi etkileri olacağından tam olarak emin
97
Ethem Karakaya, Mustafa Özçağ,” Sürdürülebilir Kalkınma ve İklim Değişikliği: Uygulanabilecek
İktisadi Araçların Analizi”, s.2
(Erişim)http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/manas.pdf,02.06.2012.
98
Türkiye İstatistik Kurumu, TÜİK Ulusal Seragazı Emisyon Envanteri Raporu 1990-2009,s.1
(Erişim)http://www.tuik.gov.tr/Kitap.do?metod=KitapDetay&KT_ID=3&KITAP_ID=243,12.01.2012
99
Türkiye İstatistik Kurumu,a.g.e., s.11.
100
Türkiye İstatistik Kurumu,a.g.e., s.10.
47
değiller. Şu an maruz kalınan durum, iklim değişikliğinin sonuçlarının ne
kadar ağır olabileceğini öğrenmeden, bize hızla bu değişikliği yaşatıyor (101).
Eriyen buzullar, artan kasırgalar, gitgide ısınan yaz mevsimleri, küresel
ısınmanın
uğursuz
habercileri,
şirketleri
ve
hükümetleri
fosil
yakıt
kullanımından kaynaklanan eşi benzeri görülmemiş tarihi bir değişim üzerine
çalışmalar yapmaya yöneltmektedir. Gittikçe artan oranlarda, özellikle son iki
yüzyıl boyunca insanoğlu atmosferi hızla kirletmiştir. Bugün dünyanın petrol,
kömür ve doğalgaz endüstrileri senede yaklaşık yedi milyar ton karbon
üretmektedir (102).
Önümüzdeki iki 50 yılı karşılaştıracak olursak; gelecek ilk 50 yılda
emisyon oranı, geçmiş 30 yılın hızında artmaya devam edecek ve senelik 14
milyar ton karbona ulaşacaktır sonra, karbon yoğunluğundan kaçınmak çok
daha zor olacaktır. Örneğin senede 10.000 mil yol kat eden bir arabayı ele
alırsak, senelik bir tona yakın karbon açığa çıkmaktadır. 2056 da uzmanlar iki
milyar arabanın yollarda olacağını öngörmektedir. Buna göre; her araba
ortalama 10.000 mil yol kat ederse, o yıl içinde arabaların egzozlarından 2
milyar ton karbon salımı olacaktır (103).
101
Robert H.Socolow, “Can We Bury Global Warming”, Scientific American, ,s.48
(Erişim)http://cmi.princeton.edu/resources/pdfs/bury_globalwarming.pdf, 08.09.2011.
102
Robert H.Socolow, Stephen W. Pacala, “A Plan to Keep Carbon in Check”, Scientific American,
s.50
(Erişim)http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=a-plan-to-keep-carbon-in ,08.09.2011.
103
Socolow, Pacala,a.g.m.,s.52
48
35000
30.313
30000
Milyon Ton CO2
25000
20000
15000
7.707
10000
5.425
1.591
5000
1.557
541
0
Dünya
Çin
A.B.D.
Hindistan
Rusya
Kanada
Grafik 8: Dünya’da İlk 5 Ülke İçin 2009 Yılı Enerji Tüketimlerinden
Kaynaklanan CO2 Emisyon Miktarları (milyon ton CO2)
Kaynak:http://www.eia.gov/cfapps/ipdbproject/iedindex3.cfm?tid=90&pid=44&aid=8&cid=regions,
&syid=2009&eyid=2009&unit=MMTCD, 26.02.2012.
Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve sera gazı emisyonlarına ilişkin
göstergelerine bakıldığında, gerek ekonomik kalkınmışlık düzeyi, gerekse
sera gazı emisyonları açısından gelişmiş ülkelerle benzer durumda olmadığı
görülmektedir. Türkiye’nin kişi başı elektrik tüketimi ve kişi başı sera gazı
emisyonları, OECD ülkelerinin yaklaşık üçte biri oranındadır. Diğer taraftan,
Türkiye’de ekonominin enerji yoğunluğu, OECD ülkelerindekinden yaklaşık
üçte bir oranında daha fazladır (104).
Türkiye’de GSYH, 1990 ile 2008 yılları arasında %170,82 oranında
artarken, toplam sera gazı emisyonlarının sadece %95,96 oranında artması,
ekonominin gelişiminin giderek daha az sera gazı emisyonu yaratacak
faaliyetlere dayandırılması bakımından olumlu bir eğilime işaret etmektedir.
Öte yandan, ekonominin enerji yoğunluğundaki düşüş 1990-2008 yılları
104
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İklim Değişikliği Ulusal Eylem
Planı 2011-2023 (IDEPTR), Ankara 2011, s.5
(Erişim)http://www.tarimreformu.gov.tr/iklim/dosya/idep.pdf ,03.02.2012.
49
arasında
%29,41
olurken,
aynı
yıllar
arasında
ekonominin
karbon
yoğunluğunun sadece %27,87 oranında düşmesi, enerji arzındaki karbon
yoğunluğunun ise %15,06 oranında artması, enerji arzından kaynaklanan
sera gazı emisyonlarının azaltılması konusunda hala yapılması gerekenler
olduğuna işaret etmektedir (105).
İnsanların ihtiyaçlarının karşılanmasında ve gelişmenin sağlıklı olarak
sürdürülmesinde gerekli olan enerji özellikle sanayi, konut ve ulaştırma gibi
sektörlerde kullanılmaktadır. Ancak enerji; yaşantımızdaki vazgeçilmez
yararlarının yanı sıra üretim, çevrim, taşınım ve tüketim esnasında büyük
oranda çevre kirlenmesine de yol açmaktadır. Nüfus artışına, sanayinin
gelişmesine paralel olarak kurulan büyük ölçekli enerji üretim ve çevrim
sistemleri ekolojik dengeyi büyük ölçüde etkiledikleri gibi sınırlar ötesi etkileri
de beraberinde oluşturmaktadır. Bu nedenle çevre sorunları ulusal olduğu
gibi uluslararası nitelikler de taşımaktadır. Yine bu nedenle çevre sorunlarını
gidermek için, gerekli tedbirlerin alınmasında, uluslararası işbirliğinin rolü
önem kazanmaktadır (106).
105
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü,a.g.e., s.5-7.
T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı,Türkiye Çevre Atlası, Ankara 2004,s.399
(Erişim)http://www2.cedgm.gov.tr/dosya/cevreatlasi/atlasin_metni.pdf ,11.03.2012.
106
50
300
250
Milyon Ton CO2
200
150
100
50
0
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
Grafik 9: Yıllar İtibariyle Türkiye’nin Enerji Tüketiminden Kaynaklanan CO 2
Emisyon Miktarları
Kaynak:(Erişim)http://www.eia.gov/cfapps/ipdbproject/iedindex3.cfm?tid=90&pid=44&aid=8&cid=
TU,&syid=1990&eyid=2009&unit=MMTCD,26.02.2012.
Türkiye’de yanma kaynaklı CO2 emisyonlarında 1990 yılına göre en
yüksek artış %201,4 ile enerji sanayiinde gözlenmiştir. Ulaştırma sektöründe
%80 ve imalat sanayiinde %46,8 artış gözlenmiştir. 1990 yılına göre enerji
kaynaklı toplam CO2 emisyonu artışı ise %114’tür. Yanma kaynaklı CO2
emisyonlarında 1990 yılında sanayi sektörü en yüksek paya sahipken 2009
yılında elektrik üretiminin payı en yüksektir (107).
107
Türkiye İstatistik Kurumu,a.g.e., s.12.
51
%38
40
35
30
1990
2009
%30
%27
25
%25
%20
%23
%20
%17
20
15
10
5
0
Elektrik Üretimi
Endüstri
Ulaştırma
Diğer
Grafik 10: Türkiye’de Yakıtların Yanması Sonucu Oluşan CO2
Emisyonlarının Dağılımı (%)
Kaynak: TÜİK Ulusal Seragazı Emisyon Envanteri Raporu, 1990-2009, s.12
(Erişim)http://www.tuik.gov.tr/Kitap.do?metod=KitapDetay&KT_ID=3&KITAP_ID=243,12.01.2012
Çevreye çeşitli yollarla zarar veren enerji kaynakları yenilenebilir ve
yenilenemez enerji kaynakları olarak iki grup içinde kaynak bazında ayrıntılı
olarak incelenecektir.
2.2. YENİLENEMEZ ENERJİ KAYNAKLARI
Aslında doğada yenilenemeyen enerji türü yoktur fakat bazı enerji
kaynaklarının meydana gelişlerinin bir sebebi olarak yenilenmeleri çok uzun
süreler almaktadır. Bu nedenledir ki bunlar, yenilenemez enerji kaynakları
olarak
adlandırılmıştır.
Doğalgaz,
petrol,
kömür
yenilenemez enerji kaynakları olarak adlandırılır (
108
ve
nükleer
108
).
(Erişim)http://www.bilgiustam.com/yenilenemez-enerji-kaynaklari-nelerdir/,04.06.2011
enerji
52
2.2.1. Petrol
Petrol tortul kayalardaki yer altı rezervuarlarında doğal olarak oluşan,
hidrojen ve karbon içeren kimyasal bileşiklerden ve sıvı hidrokarbonlardan
oluşan karmaşık bir karışımdır. Latince kaya anlamına gelen ‘petra’ ve yağ
anlamına gelen ‘oleum’ sözcüklerinden oluşan petrol (petroleum) genellikle
petrol (oil) kelimesiyle değişmeli olarak kullanılmaktadır. Açıkça tanımlamak
gerekirse, hem birincil (ham) hem de ikincil (rafine edilmiş) ürünleri
içermektedir (109).
Petrol ürünlerinin hemen hemen hepsi petrol rafinerilerinde damıtılmış
petrolden oluşmaktadır. Rafineriler ham petrolün kalitesine ve ihtiyaca göre
petrol ürünleri üretirler. Petrol rafinerilerinde ham petrolden elde edilen;
benzin, mazot, sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG), fuel-oil, gaz yağı, asfalt,
kayganlaştırıcı maddeler, parafin, katran ve petrokimyasal ürünler petrol
ürünleri olarak adlandırılır (110).
2.2.1.1. Dünyada Petrol
Dünyadaki mevcut enerji kaynaklarına, ispatlanmış rezervleri ve yıllık
üretim miktarları açısından bakıldığında, rezerv ömrünün; petrol için 44 yıl
olacağı tahmin edilmektedir. Tüm dünyada en temel enerji kaynağı
durumunda olan petrol, 2008 yılı itibariyle Global enerji ihtiyacının %34,6'sını
karşılamıştır (111). 2010 yılında dünyada yaklaşık 1.383 milyar varil petrol
rezervi bulunduğu tahmin edilmektedir. Mevcut petrol rezervinin 753 milyar
varili (%54,4) Orta Doğu Ülkelerinde, 239 milyar varili (%17,3) Güney ve Orta
Amerika ülkelerinde, 140 milyar varili (%10,1) Avrupa ve Avrasya ülkelerinde,
132 milyar varili (%9,5) Afrika ülkelerinde, 74 milyar varili (%5,4) Kuzey
109
IEA, Enerji İstatistikleri El Kitabı 2010, s.73
(Erişim) http://www.iea.org/stats/docs/statistics_manual_turkish.pdf, 20.02.2012.
110
(Erişim) http://tr.wikipedia.org/wiki/Petrol_urunleri, 25.02.02012.
111
(Erişim)http:// www.enerji.gov.tr/petrol, 15.01.2012.
53
Amerika ülkelerinde ve 45 milyar varili (%3,3) Asya-Pasifik ülkelerinde
bulunmaktadır (112).
800
753 (%54.4)
700
Milyar Varil
600
500
400
300
200
239 (%17.3)
140 (%10.1)
132 (%9.5)
74 (%5.4)
45 (%3.3)
100
0
Grafik 11: 2010 Yılı Dünya İspatlanmış Petrol Rezervleri
Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011 Oil, s.8
(Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publication
s/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_ful
l_report_2011.pdf, 20.02.2012
2010 yılında Dünya’da toplam 3.913,7 milyon ton ham petrol çıkarılmış
olup, ilk sırayı 505,1 milyon tonla Rusya almıştır. 467,8 milyon tonla Suudi
Arabistan ikinci sırayı almış ve 339,1 milyon tonla Amerika Birleşik Devletleri
onu takip etmiştir. Türkiye’nin petrol üretimi bu yıl içinde yaklaşık olarak 2,5
milyon tondur. 2010 yılında Dünya’da tüketilen toplam petrol miktarında 850
milyon tonla ABD ilk sırayı almıştır. 428,6 milyon tonla Çin ikinci sırada yer
alırken, 201,6 milyon tonla Japonya üçüncü sırayı almıştır ( 113).
112
BP Statical Review of World Energy 2011Oil, s. 6-10
(Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publication
s/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_ful
l_report_2011.pdf, 20.02.2012
113
BP Statical Review of World Energy 2011Oil, a.g.e., s.10-11.
54
600
505,1
Milyon Ton
500
400
467,8
339,1
300
203,2
200
203
162,8
146,3
130,8
126,6
122,5
100
0
Grafik 12: 2010 Yılında Dünyada En Çok Petrol Üreten İlk 10 Ülke ve Petrol
Üretim Miktarları (milyon ton)
Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011 Oil, a.g.e., s.10 .
Özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin petrol tüketimleri çok
büyük miktarlarda gerçekleşmiş ve dünyadaki kalkınma yarışı ve enerji talebi
petrol tüketimini oldukça büyük miktarlara yükseltmiştir.
55
900
850
800
700
Milyon Ton
600
500
428,6
400
300
200
201,6
155,5
147,6
125,5
116,9
115,1
105,6
102,3
100
0
Grafik 13: 2010 Yılında Dünyada En Çok Petrol Tüketen İlk 10 Ülke
Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011,Oil, a.g.e., s.11.
A.B.D. dünyada en fazla petrol üreten üçüncü ülke olmasına rağmen,
ürettiği petrol, ihtiyacını karşılamaya yetmemiş ve üretiminin 2,5 katından
fazlasını tüketerek dünya petrol tüketiminde ilk sırayı almıştır.
Dünya genelinde yaşanan gelişmeler ile birlikte enerji talebinin
karşılanmasında petrolün önemi önümüzdeki yıllarda da devam edecektir.
Dünya genelinde enerji talebinin 2010-2025 yılları arasında yıllık ortalama
yüzde 1,6 artacağı öngörülmektedir. Buna bağlı olarak enerji tüketiminin
karşılanmasında alternatif ve yenilenebilir enerji kaynakları kullanımının
artışına rağmen fosil yakıtlar olan petrol ve doğalgazın kullanımı da artarak
devam edecektir. Artan talebin karşılanması için petrol üretiminin 2010
yılında günlük 81,3 milyon varilden 2025 yılında 93,1 milyon varile çıkacağı
öngörülmektedir. Bu öngörülere bağlı olarak petrolün stratejik ve jeopolitik
önemi ve uluslararası ilişkilerdeki belirleyici rolü de devam edecektir. Petrol
üreticisi ülkeler önümüzdeki dönemde petrol üretimlerini politik güçleri için
56
kullanmaya devam edecektir. Ancak her ülkenin konumu artan veya azalan
petrol üretimleri ile birlikte farklılaşacaktır (114).
900
Üretim
Tüketim
800
700
Milyon Ton
600
500
400
300
200
100
0
Grafik 14: 2010 Yılında Dünyada En Çok Petrol Üreten İlk 7 Ülkenin ÜretimTüketim Miktarları
Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011, Oil, a.g.e., s.11.
Dünyada gelişmiş ülkelerle birlikte gelişmekte olan ülkelerin de artan
petrol talebi, dünya petrol tüketimini ve fiyatını giderek tırmandırmaktadır.
114
Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Üretici Ülkelerin Petro-Politiği 2010-2025, s.2
(Erişim)http://www.turksae.com/sql_file/366.pdf, 02.06.2012.
57
140
120
100
80
60
40
20
Oca-2012
Oca-2011
Tem-2011
Tem-2010
Oca-2010
Tem-2009
Oca-2009
Tem-2008
Oca-2008
Tem-2007
Oca-2007
Oca-2006
Tem-2006
Tem-2005
Oca-2005
Tem-2004
Oca-2004
Tem-2003
Oca-2003
Tem-2002
Oca-2002
Tem-2001
Oca-2001
Tem-2000
Oca-2000
0
Grafik 15: 2000-2012 Yılları Arasında Dünya Ham Petrol Fiyatları
Kaynak:(Erişim)http://www.eia.gov/dnav/pet/hist/LeafHandler.ashx?n=pet&s=rbrte&f=m,
26.02.2012
Grafikten de anlaşılabildiği gibi; 2000-2012 yılları arasında petrol
fiyatları inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. Özellikle bazı dönemlerde sert yükseliş
ve düşüşler yaşanmış olduğu için tüketici ve üretici ülkeler bir takım sıkıntılar
yaşamıştır. Petrol fiyatlarındaki bu öngörülemez oynaklıklar petrolün yerine
alternatif enerji kaynaklarına yönelmeyi hızlandırmıştır.
2.2.1.2.Türkiye’de Petrol
Türkiye’de petrol aramacılığının yapılmaya başlandığı yıldan 2009 yılı
sonuna kadar 1.424 arama kuyusu ve 1.808 üretim, enjeksiyon ve geliştirme
kuyusu açılmış ve irili ufaklı 23 doğalgaz sahası ile 102 petrol sahası
keşfedilmiştir. 2009 yılı sonu itibariyle Türkiye petrol rezervleri 44,3 milyon
ton, 2008 yılı üretimi 2,2 milyon ton, 2008 yılı tüketimi 27,8 milyon tondur.
2009 yılı üretim miktarı ise 2,4 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de
58
petrol arama faaliyetlerinin başladığı tarihten 2009 yılı sonuna kadar ham
petrol üretimi ise 132,5 milyon ton olarak gerçekleşmiştir (115).
2010 yılında Türkiye yaklaşık 2,5 milyon tonluk ham petrol üretimi (116),
28,7 milyon tonluk da ham petrol tüketimi gerçekleştirmiştir (117). Türkiye
yaklaşık 26,2 milyon tonluk petrol ithalatı gerçekleştirerek petrol açığını
karşılamak zorunda kalmıştır. Türkiye, petrol ihtiyacının yaklaşık % 90’ını
diğer ülkelerden ithalat yoluyla karşılamaya çalışmıştır.
Türkiye’de 2010 ve 2011 yılında işlenen ham petrol miktarı sırasıyla
19,2 ve 21 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Toplam rafinaj kapasitesinin
28,1 milyon ton olduğu göz önüne alındığında kapasite kullanım oranlarının
2010 ve 2011 yıllarında sırasıyla % 68,4 ve % 74,7 olarak gerçekleştiği
ortaya çıkmaktadır. 2011 yılı için bakıldığında, rafineri lisansı sahipleri
tarafından işlenen ham petrolün yaklaşık 18,1 milyon tonluk kısmı ithal
edilirken, 2,4 milyon tonluk kısmının ise yerli üretimden karşılandığı
görülmektedir. Kaynak ülke olarak bakıldığında İran, Rusya, Suudi Arabistan,
Kazakistan ve Irak’ın toplam ithalat içindeki payının yaklaşık % 97’yi aştığı
görülmektedir (118).
2008 yılında Türkiye dokuz ülkeden ham petrol ithal ederek iç talebini
karşılamaya çalışmıştır. Bu ülkelerden İran % 35 ile ilk sırayı almıştır. İran’ı %
32 ile Rusya, % 16 ile Suudi Arabistan ve % 9 ile Irak takip etmiştir. Türkiye
ham petrol ihtiyacının % 60’ını OPEC ülkelerinden karşılamıştır. Aynı
zamanda
Türkiye
diğer
petrol
yan
ürünlerinin
de
net
ithalatçısı
konumundadır. Türkiye 20’den fazla ülkeden petrol yan ürünü ithal etmekte
115
(Erişim) http://www.enerji.gov.tr/petrol, 15.01.2012.
(Erişim) http://www.pigm.gov.tr/istatistikler.php, 20.12.2011.
117
BP Statical Review of World Energy 2011Oil,a.g.e., s.11.
118
Piyasası Düzenleme Kurulu, EPDK Enerji Yatırımcısı El Kitabı 2012, s.44
(Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yatirimciel_kitabi/Sgb_Rapor_Yayin_
Yatirimciel_Kitabi_Tr_2012_y6Xj7FNVt7F6.pdf,01.07.2012.
116
59
ve 10’dan fazla ülkeye ise ihraç etmektedir. Türkiye 13,6 milyon ton mazot
ithal edip, 7,6 milyon ton benzin ve fuel-oil ihraç etmiştir (119).
Türk rafinerilerinin üretim kompozisyonu incelendiğinde, benzin ve
motorin türlerinin üretiminin arttığını, buna karşılık fuel-oil türleri ve diğer
ürünlerin üretimlerinin azaldığını görmekteyiz. 2011 yılında rafineriler
tarafından üretilen toplam 20,9 milyon ton ürünün 4,3 milyon tonu benzin
türleri, 7 milyon tonu motorin türleri, yaklaşık 2,5 milyon tonu fuel-oil türleri ve
7,2 milyon tonu da jet yakıtı, LPG ve baz yağlar gibi diğer ürünler olarak
gerçekleşmiştir (120).
Dünya petrol rezervlerinin yarısından fazlası Orta Doğu coğrafyasında
yer almasına rağmen, günümüze kadar yapılan petrol arama faaliyetleri,
Türkiye’nin bu konuda pek şanslı olmadığını göstermiştir. Fakat Türkiye’nin
Orta Doğu’yla birlikte Balkan ve Kafkas coğrafyalarında da yer alması ve bu
coğrafyalarda son yıllarda oldukça etkin politikalar izlemesi, bazı avantajlar
elde etmeye başlamasına sebep olmuştur. Türkiye, Bakü-Tiflis-Ceyhan
(BTC) ve Kerkük-Ceyhan ham petrol boru hatları sayesinde önemli bir enerji
merkezi haline gelmeye başlamıştır. Orta Doğu ve Kafkas coğrafyasındaki
petrolün Ceyhan Limanı vasıtasıyla pek çok ülkeye dağıtımı sağlanabilmiş ve
giderek daha büyük miktarlarda petrol Türkiye üzerinden Dünya ülkelerine
ulaştırılmıştır. Türkiye artık yalnız petrol tüketicisi ülke konumunda olmayıp
aynı zamanda petrol ihracatçısı ülke konumuna da yükselmiştir. Enerji
hatlarının genişletilmesi ve bu hatlara başka petrol üreticisi ülkelerin
katılması, kendi ihtiyacının bile oldukça altında petrol üretmesine rağmen,
Türkiye’nin bölgesinde bir enerji merkezi konumuna yükselmesine oldukça
büyük katkı sağlayacaktır.
1999 yılında Türkiye’de yıllık 2.9 milyon ton petrol çıkarılabilirken bu
oran 2009 yılının başında 2.4 milyon tona gerilemiştir. Türkiye’nin 2009 yılı
itibariyle toplam petrol rezervlerinin 44.4 milyon ton olduğu tahmin edilmekte
119
IEA, Energy Policies of IEA Countries Turkey 2009 Review, s.51
(Erişim)http://www.iea.org/textbase/nppdf/free/2009/turkey2009.pdf ,04.12. 2011.
120
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, a.g.e., s.45.
60
olup, petrol rezervlerinin büyük çoğunluğun Güney Doğu Anadolu ve Trakya
Bölgelerinde olduğu fakat; son yıllardaki çalışmalarla Karadeniz’de de büyük
bir rezervin bulunduğu düşünülmektedir (121).
2008 yılında ulaşım sektörü, (karayolu, havacılık, denizcilik ve
demiryolu ulaşımı) Dünya’da petrol tüketimi içindeki %55’lik payıyla ilk sırada
yer alırken(122), aynı şekilde Türkiye’de de petrol tüketimi içindeki % 49’luk
payıyla ilk sırada yer almakta ve her geçen yılda payını arttırmaktadır. Ulaşım
sektörü içindeki petrol tüketimi 2000-2008 yılları arasında % 32 artış
göstermiştir. 2007 yılı verilerine göre ise; Türkiye’de petrolün, ulaşım
sektöründe kullanım oranı %51, sanayi sektöründe % 23, hizmet sektöründe
% 11 ve hane halkında ise % 6 olarak, ayrıca elektrik üretiminde % 5 ve son
olarak temel sektörler olan tarım, ormancılık ve balıkçılık alanlarında ise % 4
olarak gerçekleşmiştir (123).
2008 yılı içinde Türkiye’de ulaşım sektörü içinde kullanılan petrol
ürünleri dağılımında, Dizel yakıt kullanım oranı tüm araçlar genelinde % 59
ile ilk sırayı alırken benzin % 15,7 ve LPG % 14,4 kullanım oranıyla ulaşım
sektöründe tüketilmişlerdir. Özellikle 2008-2009 yılları arasındaki ekonomik
durgunlukla birlikte Türkiye’de ulaşım sektöründe kullanılan dizel yakıtı % 2,7
ve benzin yakıtı % 3,9 gerilerken, LPG kullanım oranlarında artış yaşanmıştır
(124).
121
IEA: Energy Policies of IEA Countries Turkey 2009 Review, a.g.e., s.51.
Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü, World Oil Outlook 2011, s.52
(Erişim)http://www.opec.org/opec_web/static_files_project/media/downloads/publications/WOO_201
0.pdf ,04.12.2011.
123
IEA: Energy Policies of IEA Countries Turkey 2009 Review, a.g.e., s.52-53.
124
IEA:Energy Policies of IEA Countries Turkey 2009 Review, a.g.e., s.52.
122
61
35
Üretim
Tüketim
30
Milyon Ton
25
20
15
10
5
0
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
Grafik 16: Türkiye’nin Yıllar İtibariyle Üretim ve Tüketim Verileri
Üretim Kaynak: (Erişim)http //www.pigm.gov.tr/istatistikler.php,istatistikler, 20.12.2011.
TüketimKaynak: BP Statical Review of World Energy 2011, Oil, a.g.e., s.10.
Türkiye’nin kalkınmasında, enerji kaynakları arasında günümüzde
büyük öneme sahip olan petrolün gelecekte de önemini arttırarak sürdüreceği
beklenmektedir. Günümüzde ulaştırma, sanayi, enerji, konut ve tarım gibi pek
çok sektörde kullanılan petrol Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de
vazgeçilmez bir konumdadır. Türkiye’nin gereksinim duyduğu petrolün büyük
bölümü petrol üreticisi ülkelerden, kalan kısmı ise yurt içinden, temin
edilmektedir. Dünya’daki gelişmelere paralel olarak petrol fiyatlarındaki
istikrarsızlık ve dalgalanmalar petrol ihracatçısı tüm ülkeler gibi Türkiye
ekonomisini de oldukça zor durumda bırakmıştır. Türkiye’nin gittikçe artan
petrol talebinin ithalat yoluyla karşılanmaya devam edilmesi halinde dış
ticaret açığındaki büyümenin artarak devam etmesi kaçınılmaz hale
gelecektir.
62
2.2.1.3. Petrolün Çevresel Etkileri
Günümüzde vazgeçilemez bir enerji kayağı olan petrol doğrudan ya da
dolaylı olarak çevre kirliliklerine sebep olabilmektedir. Petrolün yer altından
çıkarılması esnasında gerçekleşmesi muhtemel kazalar sonucunda ya da
pek çok alanda kullanılan petrolden elde edilen ürünlerin üretilmesi ve/veya
tüketilmesi sırasında çok büyük çevre felaketleri meydana gelebilmektedir.
Ham petrolün yer altından çıkarılması sırasında Dünya ve ABD
tarihinin en büyük çevre felaketlerinden biri olarak görülen Meksika
Körfezi’ndeki
petrol
sızıntısı
olayı,
Deepwater
Horizon
adlı
petrol
platformunda 2010 yılı Nisan ayında meydana gelen patlamayla başlamış ve
sızan petrol ABD’nin yüzlerce kilometre uzaklıktaki kıyılarını dahi etkilemiştir.
Petrol kuyusu yaklaşık beş milyon varil petrolün sızmasının ve üç ay süren
çalışmaların ardından kapatılabilmiştir (125). Gerçekleşen sızıntıdan dolayı
Meksika Körfezi’ne en yakın konumda bulunan ABD’nin Florida, Alabama,
Louisiana ve Texas eyaletleri kıyıları felaketten maksimum düzeyde
etkilenmiştir. Sızıntı çok büyük miktarlarda okyanus canlısının ölmesine
sebep olurken, bölgenin balıkçılık endüstrisine büyük zararlar vermiş ve
yenilenebilir enerji kaynaklarını da yok etmiştir (126).
Petrol rafinerileri ve petrokimya tesisleri de çok farklı nitelikteki katı,
sıvı ve gaz halindeki kimyasal atık ve artıklarıyla çevreyi kirleten en önemli
endüstri kollarındandır.
Özellikle petrokimya sanayindeki gelişmeler kara,
hava ve denizlerde kirlilik miktar ve çeşidini artırmıştır. Bunun sonucu olarak
da yer yer doğal kaynaklardan faydalanma olanağı azalmış veya yok
olmuştur. Petrokimyasal ürünlerden kaynaklanan hava kirliliği çevre sağlığını
tehdit etmekte, bazı tesislerden çıkan gazların insan sağlığı üzerinde önemli
etkileri olmakta ve bitkilerin rengi bile değişmektedir. Petrokimya sanayinin
üretim sürecinde bazı ünitelerden çıkan gazlar; kızarıklıklar oluşturmakta ve
125
(Erişim)http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/12/111215_oil_auctions.shtml , 07.03.2012.
The National Center for Biotechnology Information, ,”Community Impact of Deepwater Horizon
Oil Spill”, s.838(Erişim)http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3114820/pdf/ehp-119838.pdf, 08.03.2012.
126
63
bayıltıcı etki göstermekte, gözlerde çok şiddetli kaşıntı, göz bozuklukları,
deride kızarıklık, bulantı, kusma, iştah azalması, halsizlik ve baygınlık
oluşturmaktadır. Bunların yanında insan beyni ve karaciğeri üzerinde
kanserojen etki yapmakta, ayrıca ortaya çıkan bazı zararlı atıkların deriye
teması esnasında aşınma nedeniyle yaralar ve orta derecede kimyasal
yanıklar oluşmaktadır (127).
Petrol sanayinden kaynaklanan; azot oksitler (NOx), karbon monoksit
(CO) ve metan dışındaki uçucu organik bileşiklerin (NMVOC) emisyonları
hesaplanmaktadır (128). Hava kirliliklerine büyük katkı sağlayan bu gazlardan;
azot
oksitlere
yüksek
dozlarda
maruz
kalınması,
doğrudan
doku
zehirlenmesine yol açtığı gibi, dolaşım sistemi çöküşüne birçok iltihabi
hastalık ve kanser türüne de sebep olabilmektedir (129). Renksiz ve kokusuz
bir gaz olan karbon monoksit ise zehirli bir gazdır. Kent atmosferindeki CO’in
yaklaşık %85-95’i taşıtlardan kaynaklanır. Özellikle kalp hastaları için ciddi
sağlık riskleri oluşturan CO aynı zamanda yüksek dozda maruz kalındığında
sağlıklı insanlarda bile çeşitli sağlık sorunlarına sebebiyet verebilmektedir.
Petrol tüketiminden kaynaklanan ve çok sayıda kimyasal maddeden oluşan
Uçucu Organik Bileşikler’in 300’den fazla türü vardır. Atmosfere; motorlu
taşıtlar, egzoz emisyonları, kimyasal üretim yapan endüstri ve güç
santrallerinden yayılırlar. Atmosferdeki VOC konsantrasyonları güneş ışığı
varlığında çeşitli fotokimyasal reaksiyonlara öncülük ederler. İnsan sağlığına
kısa ve uzun dönemli olmak üzere farklı şekilde olumsuz etki ederler.
Özellikle; karaciğer, böbrek ve merkezi sinir sistemine zarar verirlerken
kansere de yol açabilirler (130).
Ham petrolün çıkarım sahasından rafineri tesisine taşınması sırasında
da, petrol boru hatlarının çevreye verdiği zararlar göz ardı edilemez. İletim
127
Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü, T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı
Türkiye Çevre Atlası Ankara 2004, s.265
(Erişim)http://www2.cedgm.gov.tr/dosya/cevreatlasi/atlasin_metni.pdf , 11.03.2012.
128
Türkiye İstatistik Kurumu, TUİK Ulusal Sera Gazı Emisyon Envanteri Raporu 1990-2009, s. 57
(Erişim)www.tuik.gov.tr/IcerikGetir.do?istab_id=243,11.03.2012.
129
(Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/Azot_oksit, 11.03.2012.
130
Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, MEB Yayınları ,Sayı 135, Mayıs 2011, s.22-24.
64
hatları, kent dışında ağaç kesimine, tarım topraklarının kaybına neden
olabileceği gibi, hat boyunca teknik bakım amacıyla yapılan yollar da doğanın
tahribine neden olabilmektedir (131). Ayrıca petrolün taşınması sırasında
meydana gelebilecek kazalar büyük can ve mal kaybının yanında büyük
çevre felaketlerine de sebep olabilir. Görüldüğü gibi petrolün yalnızca
çıkarım, işlenme ve tüketim aşamalarında değil iletim ve dağıtım süreçlerinde
de büyük çevre kirlilikleri meydana gelebilmektedir.
Türkiye’de petrolün ilk akla gelen kullanım alanı ve ana emisyon
kaynaklarından biri olan ulaştırma sektörü 2009 yılında toplam CO2 eşdeğer
emisyonuna yaklaşık %17 katkıda bulunmuştur (132). Türkiye’de ulaştırma
sektöründen kaynaklanan emisyon miktarı nüfusun ve trafiğe çıkan araç
sayısının artmasıyla orantılı olarak artış göstermektedir. Türkiye’de ulaştırma
sektöründe 2009 yılı emisyonu, 1990 yılı emisyonundan %64,97 daha fazla
olup ortalamada yıllık %4,03’lük bir artış gözlenmektedir (133). Hesaplamalara
göre, karayolu ulaştırması en önemli emisyon kaynağı olup, toplam ulaştırma
emisyonunun %84,6’lık kısmı karayollarından kaynaklanmaktadır. Emisyonda
yurt içi havacılığın payı %11 iken, yurt içi denizcilik faaliyetlerinin payı %3,5,
demiryolu faaliyetlerinin payı ise % 0,9’dur (134). Türkiye’de 2009 yılında kara
ulaşımı sektöründe 13,5 milyon ton dizel (%74), 2,3 milyon ton LPG (%13) ve
her geçen yıl tüketim oranı azalan benzin 2,3 milyon ton olarak (%13)
tüketilmiş (135) olup aynı yıl kara ulaşımından kaynaklanan emisyonların
%65’i dizel , %18’i LPG ve %17’si benzin yakıtı tüketen araçlardan
kaynaklanmıştır (136).
Dünya’da yalnızca petrol tüketiminden kaynaklanan CO2 emisyonu
1990 yılında 8.818,2 milyon ton iken bu miktar 2009 yılında %20,6 artış
131
Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü,a.g.e., s.399.
Türkiye İstatistik Kurumu,a.g.e., s.12.
133
Türkiye İstatistik Kurumu,a.g.e., s.19.
134
Türkiye İstatistik Kurumu,a.g.e., s.21.
135
Petrol Sanayi Derneği, PETDER Ocak-Haziran 2011 Dönemi Sektör Raporu, s.10
(Erişim)http://www.petder.org.tr/admin/my_documents/my_files/447_PETDERSektorRaporu2011Q2
son.pdf , 13.03.2012.
136
Türkiye İstatistik Kurumu,a.g.e., s.32.
132
65
göstererek 10.630,8 milyon tona yükselmiştir. Yine 1990 yılında Türkiye’de
petrol tüketiminden kaynaklanan CO2 emisyonu ise; 1990 yılında 62,5 milyon
ton iken 2009 yılında bu miktar %22,4 artışla 76,5 milyon tona yükselmiştir.
Petrolden kaynaklanan CO2 emsiyon miktarlarında, 1990 yılından 2009 yılına
Kuzey Amerika ve Avrupa’da çok düşük farklılıklar yaşansa da aynı yıllar
arasında Güney Amerika’da %58,5, Afrika’da %72, Asya’da %93 ve Orta
Doğu da %119,7 oranında artışlar yaşanmıştır (137). Gelişmekte olan ülkelerin
petrol tüketimlerinin artmasıyla Dünya CO2 emisyon miktarları da büyük
oranlar da artış göstermiştir.
2.2.2. Doğalgaz
Doğalgaz renksiz, kokusuz, havadan hafif ve başlıca metan, etan
ihtiva eden yanıcı bir gazdır. Temizdir ve atık gazlar çevreyi kirletmez. Tam
yanması, mavi renkli bir alevle olur. Doğalgaz rezervleri petrol yataklarına
yakın veya onlarla birlikte bulunur, doğalgaz çok düşük sıcaklıklarda
(atmosferik
basınç
altında
-160
derecede)
sıvılaşabilir.
Dolayısıyla,
yaşanabilir ortamların tamamında gaz halindedir. Yani doğalgaz, gaz halinde
olarak borularla taşınabileceği gibi sıvı halde (LNG) olarak da özel tankerlerle
taşınabilir (138).
Doğalgazı oluşturan hidrokarbon bileşikleri, yeraltındaki petrolün de
bileşenleridir. Doğalgaz geçmişte petrol üretimi esnasında ortaya çıkan
yararsız bir atık olarak görülmüş ve petrol üretim tesislerinde yakılarak
uzaklaştırılmıştır. Günümüzde ise oldukça değerli ve stratejik bir enerji
kaynağı olarak sıklıkla evlerde ve endüstride kullanılmaktadır (139).
137
IEA, CO2 Emissions From Fuel Combustion Highligts 2011Edition, s.52-54
(Erişim)http://www.iea.org/co2highlights/co2highlights.pdf, 10.03.2012.
138
(Erişim)http://www.igdas.com.tr/docs/pdf/dogalgaznedir.pdf ,26.02.2012.
139
(Erişim) http://tr.wikipedia.org/wiki/Dogal_gaz, 26.02.2012.
66
Doğalgazın son on yılda inanılmaz bir hızla Dünya’da ve Türkiye’de,
diğer yakıtlara alternatif olarak benimsenmesini sağlayan özellikleri şunlardır
(140);
• Yandığı zaman artık bırakmaz, zehirsiz, külsüz ve dumansızdır.
• Çevreye (hemen hemen hiç) zarar vermez, havayı kirletmez.
• Diğer yakıtlardan (görece) daha ucuzdur.
• Tüketimi sayaçlardan okunur ve kontrol edilebilir.
• Depolama ve taşıma maliyeti yoktur.
• Depolama alanları başka kullanıma ayrılabilir.
• Zahmetsiz, konforlu bir yaşam sağlar.
• Temiz bir yakıttır, işletme ve bakım maliyetleri düşüktür.
• Doğalgaz havadan hafiftir, serbest halde iken yükselir ve birikmez.
2.2.2.1. Dünyada Doğalgaz
Doğalgaz rezervlerinin 76 trilyon metreküpü (%41) Orta Doğu
ülkelerinde, 59 trilyon metreküpü (%33) Rusya ve BDT ülkelerinde, 31 trilyon
metreküpü (%17) Afrika/Asya Pasifik ülkelerinde bulunmaktadır. 2009 yılı
sonu itibariyle Türkiye’nin kalan üretilebilir doğalgaz rezervi 6,2 milyar m³’tür.
Elektrik enerjisi üretiminde Türkiye’nin doğalgaza dayalı kurulu gücü 14.576
MW olup bu değer toplam kurulu gücünün %32,7’sini karşılamaktadır (141).
140
141
(Erişim)http://www.igdas.com.tr/docs/pdf/dogalgaznedir.pdf, 26.02.2012.
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/dogalgaz,08.12.2011.
67
800
Üretim
Tüketim
700
600
Milyar m3
500
400
300
200
100
0
A.B.D.
Rusya
Kanada
İran
Katar
Norveç
Çin
Grafik 17: Dünyada En Çok Doğalgaz Üreten İlk Yedi Ülkenin ÜretimTüketim Verileri
Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011, Oil, a.g.e., s.22-25.
Dünya’da 2010 yılı içinde toplamda 3.193,3 milyar m3 doğalgaz
çıkarılmış olup, 611 milyar m3 ile ABD üretimde ilk sırayı almıştır. 588,9
milyar m3 ile Rusya ikinci sırayı ve 159,8 milyar m3 ile Kanada üçüncü sırayı
almıştır. Bunları 138,5 milyar m3’lük üretimle İran takip etmiştir. Aynı şekilde
2010 yılında toplam 3.169 m3 doğalgaz tüketilmiş olup, tüketiminde ABD
683,4 milyar m3 ile ilk sırayı alırken, 414,1 milyar m3 ile Rusya ikinci sırada ve
136,9 milyar m3 ile İran üçüncü sırada yer almıştır. Türkiye ise; 2010 yılında
39 milyar m3’lük tüketim yapmasına rağmen (142) yalnız 723 milyon m3’lük
üretim gerçekleştirebilmiştir (143).
Doğalgazın enerji tüketimindeki payında yaşanan artış otomatik olarak
yeni boru hatları güzergahlarına olan ihtiyacı arttırmaktadır. Çünkü doğalgaz,
petrolün aksine, büyük çoğunlukla boru hatlarıyla taşınmaktadır. Likit
142
BP, BP Statical Review of World Energy, Natural Gas 2011, s.20-25.
(Erişim)http://www.bp.com/staticalreview , 20.02.2012.
143
(Erişim)http://www.pigm.gov.tr/istatistikler.php,istatistikler, 20.12.2011.
68
doğalgazın ticareti de yapılmakla birlikte, 2005 yılı verilerine göre, tüm dünya
doğalgaz ticaretinin % 70’lik kısmı, boru hatları ile yapılmaktadır. AB
örneğinde ise boru hatlarıyla yapılan doğalgaz ithalatının oranı % 90’ın
üzerindedir. Hal böyle olunca, enerji kaynaklarından, Avrupa’ya uzanan boru
hattı güzergahı alternatifleri de daha önemli hale gelmektedir. Bu alternatifler
içinde Türkiye’de önemli bir güzergah olarak yer bulmaktadır (144).
25
Konut
Sanayi
15
10
$/28,3 m3
20
5
Tem-2011
Oca-2011
Tem-2010
Oca-2010
Tem-2009
Oca-2009
Tem-2008
Oca-2008
Tem-2007
Oca-2007
Tem-2006
Oca-2006
Tem-2005
Oca-2005
Tem-2004
Oca-2004
Tem-2003
Oca-2003
Tem-2002
Oca-2002
Tem-2001
Oca-2001
Tem-2000
Oca-2000
0
Grafik 18: 2000-2012 Yılları Arasında Doğalgaz Fiyatları
Kaynak:(Erişim)http://www.eia.gov/dnav/ng/ng_pri_sum_dcu_nus_m.htm, 26.02.2012
Genelde doğalgaz fiyat formülleri petrol ürünlerine bağlıdır. Doğalgaz
fiyatları bazen farklı kriterlere de bağlı olabilmektedir, bu durumda petrol
fiyatlarına bağımlılık yüzdesi daha düşük olmaktadır. Doğalgaz fiyatları, fiyat
formüllerinde yer alan farklı yüzdelerde petrol ürünlerinin fiyat artışıyla orantılı
olarak artmaktadır. Genellikle doğalgaz fiyatları petrol ürünlerinin fiyat
artışlarından
144
doğrudan
etkilenmektedir
(145).
Yukarıdaki
grafikten
Sedat Laçiner, Gülay Kılıç,“AB-Türkiye İlişkileri ve Avrupa’nın Enerji Güvenliği”, Yeni
Dönemde Türk Dış Politikası-Uluslararası IV. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri,
Ankara, Uşak Yayınları, 2010, s.14.
145
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, BOTAŞ 2010 Yılı Sektör Raporu, s.15
69
anlaşılabildiği gibi, doğalgazın da fiyatı petrol gibi yıllar itibariyle oynaklıklar
göstermiştir. Sabit olmayan fiyatlar çoğu kez üretici ve tüketici ülkeleri
sıkıntıya
sokmuş
ve
tüketici
ülkelerin
alternatif
enerji
kaynaklarına
yönelmelerini hızlandırmıştır.
2.2.2.2. Türkiye’de Doğalgaz
Türkiye üzerinden geçirilen ve geçirilmesi planlanan doğalgaz nakil
hatları ile Hazar ve Orta Doğu bölgesi doğalgaz kaynaklarının AB
piyasalarına ulaştırılmasını hedefleyen özellikle Güney Avrupa Gaz Ringi
(Türkiye-Yunanistan-İtalya Boru Hattı) ve Nabucco (Türkiye-BulgaristanRomanya-Macaristan-Avusturya
Boru
Hattı)
Projeleri(146)
ile
Türkiye,
Avrupa’ya doğalgaz iletiminde kilit öneme sahip bir merkez konumuna
yükselmektedir. Avrupa’nın artan enerji ihtiyacını kesintisiz ve sürekli olarak
karşılayabilmek
için
alternatif
enerji
nakil
yolları
arama
çalışmaları
kapsamında Türkiye’ye büyük önem verdiği görülmektedir. Bu da Türkiye’nin
stratejik önemini daha da arttırmaktadır.
Son on yılda Türkiye ham petrol arzı %17 oranında düşerken,
doğalgaz arzı %96 oranında artmıştır. 2010 yılında ham petrol talebinin
%10,5’i yerli üretimle karşılanmış, doğalgazda ise bu oran %2,2 olarak
gerçekleşmiştir (147).
(Erişim) http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_BOTAS_2010.pdf, Bilkent
Ankara, 09.10.2011.
146
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/dogalgaz,09.10.2011.
147
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, TPAO Ham Petrol ve Doğalgaz Sektör Raporu Ağustos
2011, s.17
(Erişim) http://www.tpao.gov.tr/tpfiles/userfiles/files/sektorraporu_2010.pdf, 01.02. 2012.
70
40000
Üretim
Tüketim
35000
Milyon M3
30000
25000
20000
15000
10000
5000
0
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
Grafik 19: Türkiye Yıllar İtibariyle Doğalgaz Üretim ve Tüketim Miktarları
Üretim Kaynak: (Erişim)http //www.pigm.gov.tr/istatistikler.php,istatistikler, 20.12.2011.
TüketimKaynak: BP Statical Review of World Energy 2011, Oil, a.g.e., s.22-25.
Türkiye’nin hızla artan enerji ihtiyacına paralel olarak doğalgaz talebi
de sürekli artmaktadır. Doğalgaz arzının 2000 yılından 2009 yılına kadar
%127 oranında artması, Türkiye’yi Avrupa’nın en hızlı büyüyen gaz marketi
yapmıştır. 2009 yılında doğalgaz ihtiyacının %98’inden fazlasını ithal ederek
karşılamak zorunda olan Türkiye; doğalgaz ithalatının %52’sini Rusya’dan,
%16’sını İran’dan, %15’ini Azerbaycan’dan, %14’ünü Cezayir’den ve %3’ünü
de Nijerya’dan temin etmektedir. Türkiye’nin başlıca elektrik üretiminde
kullandığı doğalgaz talebi, özellikle kış aylarında konutların ısınma ihtiyacının
da ortaya çıkmasıyla birlikte zirveye çıkmaktadır. Kış aylarında doğalgazın
günlük talebi yaz aylarına göre %30-%50 arasında artış göstermektedir (148).
148
IEA: Energy Policies of IEA Countries Turkey 2009 Review, a.g.e., s.67.
71
%2,8 2,4
%9,5
%8,7
%57,9
%18,7
Rusya
İran
Azerbaycan
Cezayir
Nijerya
Spot
Grafik 20: Türkiye’nin 2011 Yılında Diğer Ülkelerden İthal Ettiği Doğalgazın
Ülkelere Göre Oranı(%)
Kaynak:(Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yatirimciel_kitabi/Sgb_Rapo
r_Yayin_Yatirimciel_Kitabi_Tr_2012_y6Xj7FNVt7F6.pdf , 20.12.2011.
Türkiye yıllardır sadece kullanmak zorunda olduğu elektriğin bir
kısmını elde edebilmek için, çok büyük bir kısmını ithal ettiği doğalgazı
çevrim santrallerinde girdi olarak kullanmış ve elektrik ihtiyacını karşılamıştır.
Türkiye her yıl bu süreci yenilemekte ve milyarlarca lirasını başta Rusya
olmak üzere diğer üretici ülkelere transfer etmektedir.
72
%18,6
%21,4
%59,8
Elektrik Üretimi
Konut
Sanayi
Grafik 21: 2010 Yılında Türkiye’de Doğalgaz Tüketiminin Sektörlere Göre
Dağılımı (%)
Kaynak: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Botaş 2010 Yılı Sektör Raporu, s.6
(Erişim) http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_BOTAS_2010.pdf , 09.10.2011.
2010 yılında Türkiye’de doğalgazın %18,6’sı sanayide, %21,4’ü
konutlarda ve %59,8’i ise elektrik sektöründe tüketilmiştir (149).
2.2.2.3. Doğalgazın Çevresel Etkileri
Dünya’da yalnızca doğalgaz tüketiminden kaynaklanan CO2 emisyonu
1990 yılında 3.803,5 milyon ton iken bu miktar 2009 yılında %51,5 artış
göstererek 5.762,3 milyon tona yükselmiştir. Yine 1990 yılında Türkiye’de
doğalgaz tüketiminden kaynaklanan CO2 emisyonu ise; 1990 yılında 6,5
milyon ton iken 2009 yılında bu miktar % 931,7 oranında rekor artışla 67,4
milyon tona yükselmiştir. Diğer fosil yakıtlara nazaran daha temiz ve
zahmetsiz olan doğalgazdan kaynaklanan CO2 emisyon miktarları 1990
yılından 2009 yılına, Kuzey Amerika’da % 24,6, Avrupa’da % 69,9, Güney
149
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, a.g.e., s.6.
73
Amerika’da % 114,6, Afrika’da % 187,4 Orta Doğu’da % 294,6 ve Asya’da %
357,1 oranında artmıştır (150).
Doğalgaz, ekonomimizde ve enerji sektöründe ağırlıklı pay alması,
dolayısıyla kentlerimizde gittikçe artan hava kirliliğine çözüm getirmesi
amacıyla alternatif temiz enerji kaynağı olarak seçilmiştir. Hava kirliliğinin
yoğun olarak yaşandığı kentlerimizde, doğalgaz temiz bir enerji kaynağı
olarak görülmesine rağmen, gerek iletim gerekse dağıtım hatlarının çevreye
verdikleri olumsuzluklar göz ardı edilemez seviyelerdedir. İletim hatları, kent
dışında ağaç kesimine, tarım topraklarının kaybına neden olduğu gibi, hat
boyunca teknik bakım amacıyla yapılan yollar da, doğanın tahribine neden
olabilmektedir. Kent içindeki dağıtım hatlarının ise, aynı şekilde önemli
çevresel zararlara neden olduğu görülmektedir. Ayrıca boru hatları boyunca
olabilecek sızıntılar, hatların bakım-onarım ve temizlenmesi sırasında
kullanılan kimyasal maddelerin oluşturduğu atıklar da önemli çevre sorunları
oluşturmaktadır (151).
Doğalgaz; kömür ve petrolle karşılaştırıldığında yarı yarıya daha az
CO2 üretse de, yanmamış doğalgaz direk havaya karıştığında petrol ve
kömüre göre 25 kat daha fazla CO2 emisyonu meydana gelmektedir. Böylece
sadece küçük bir sızıntı bile doğalgazın bazı çevresel avantajlarının
görmezden gelinmesine neden olabilmektedir (152).
2.2.3. Kömür
Kömür; homojen olmayan, kompakt, çoğunlukla lignoselülozik bitki
parçalarından meydana gelen, tabakalaşma gösteren, içerisinde çoğunlukla
karbon (C), az miktarda hidrojen (H), oksijen (O), kükürt (S) ve azot (N)
elementlerinin bulunduğu, inorganik maddeleri de içeren, bataklıklarda
150
IEA: CO2 Emissions From Fuel Combustion Highligts 2011Edition,a.g.e., s.55-57.
Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü,a.g.e., s.397.
152
James Lovelock,“Nuclear Power is the Only Green Solution”,
(Erişim)http://www.ecolo.org/media/articles/articles.in.english/love-indep-24-05-04.html,21.02. 2011.
151
74
oluşan, kahverengi ve siyah renk tonlarında, yanabilen, katı fosil organik
kütledir (153). Isı ve basınç arttıkça önceleri “Turba” olarak adlandırılan ama
kömür sayılmayan bu organik kütle, önce “Linyit”, daha sonra “Alt bitümlü
Kömür”, sonra “Taşkömürü”, “Antrasit” ve en sonunda şartlar uygun olursa
“Grafit”e
dönüşür.
Bu
ilerleyen
olgunlaşma
sürecine
“Kömürleşme”
denmektedir (154).
2.2.3.1. Dünyada Kömür
Kömür, bir enerji kaynağı olarak çok çeşitli avantajlara sahiptir. Dünya
fosil kaynaklı enerji kaynaklarının tükenme ömürlerine bakıldığında petrolün
40-50 yıl, doğalgazın 60-80 yıl, kömürün ise 200 yıl rezerv ömrü kaldığı
tahmin edilmektedir. Rezervlerinin çokluğu yanında, kömürün geniş bir
coğrafyaya
yayılmış
50’den
fazla
ülkede
üretiliyor
olması,
kömür
kaynaklarının, petrol ve doğalgaza nazaran, politik ve yönetim açısından
daha istikrarlı bölgelerde yer alması ve üretiliyor olması kömüre hammadde
olarak ayrı bir önem katmaktadır. Ayrıca dünyanın önemli bir kesiminde
kömür madenciliğinde gelişmiş teknolojilerin uygulanması sonucunda düşük
üretim maliyetlerinin oluşması, artan bir şekilde serbestlesen elektrik
piyasasında kömürün ucuz bir yakıt olarak önemini korumasını sağlamaktadır
(155).
Enerji üretiminde çok önemli bir paya sahip olan kömürün 2010 yılında
Dünya üzerinde 860.938 milyon ton rezervi olduğu tahmin edilmektedir.
A.B.D.’nin 237.295 milyon tonla (%27,6) en büyük rezerve, Rusya’nın
157.010 milyon tonla (%18,2) ikinci büyük rezerve ve Çin’in ise 114.500
milyon tonla (%13,3) üçüncü en büyük rezerve sahip olduğu tahmin
153
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Linyit Sektör Raporu 2010, s.1
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TKI_2010.pdf , 01.04. 2012.
154
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Kömür Sektör Raporu 2009, s.3
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TKI.pdf , Sektör Raporu, 01.04.
2012.
155
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Taşkömürü Sektör Raporu Mart 2011, s.23
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TTK_2010.pdf, 01.04.2012.
75
edilmektedir. Aynı yıl Türkiye’de ise 2.343 milyon tonluk (%0,3) rezervin
bulunduğu düşünülmektedir (156).
1.800
1.800
1.714
Üretim
Tüketim
1.600
1.400
Milyon TEP
1.200
1.000
800
600
400
200
552 525
235
216
43
278
188
39
149 94
143 89
0
Grafik 22: 2010 Yılı Dünya’da En çok Kömür Üreten İlk 7 Ülkenin Üretim ve
Tüketim Miktarları
Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011, Oil, a.g.e., s.32.
2010 yılında dünyada toplam 3.731,4 milyon TEP kömür üretilmiş
olup; Çin 1.800,4 milyon ton eşdeğeri petrol ile (TEP) (%48,3) ilk sırada yer
alırken, A.B.D. 552,2 milyon TEP (%14,8) ile ikinci sırayı ve Avustralya 235,4
milyon TEP (%6,3) ile üçüncü sırayı almıştır. Aynı yıl Türkiye’de ise; 17,4
milyon ton eşdeğerinde (%0,5) kömür üretilmiştir (157). 2010 yılında Dünya’da
toplam 3.555,8 milyon TEP kömür tüketilmiş olup; Çin 1.713,5 milyon TEP
(%48,2) ile ilk sırada, A.B.D. 525,6 milyon TEP (%14,8) ile ikinci sırada ve
Hindistan 277,6 milyon TEP (%7,8) ile üçüncü sırada yer almıştır. Aynı yıl
156
BP: Statical Review of World Energy 2011, s. 30
(Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publication
s/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_ful
l_report_2011.pdf, 15.10.2011
157
BP: Statical Review of World Energy 2011, s.32.
76
Türkiye’de ise; 34,4 milyon ton eşdeğerinde (%1) kömür tüketilmiştir ( 158).
Mevcut veriler ışığında Türkiye’nin tükettiği kömürün yaklaşık olarak yarısını
üretebildiği anlaşılmış ve Türkiye’nin Kömür üretiminde de kendi kendine
yetemediği ve dışa bağımlı olduğu açıkça görülmüştür.
160
147,67
Nortwest Europe Marker Fiyatı $/Ton
140
120
92,5
100
72,08
80
60
43,48
40
20
28,79
0
Grafik 23: Yıllar İtibariyle Dünya Kömür Fiyatları (12.500 Btu)
Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011, Oil , a.g.e., s.30.
Yukarıdaki grafikten anlaşılabildiği gibi; kömür fiyatlarında 1990-2000
yılları arasında düşük miktarlarda değişiklikler yaşanmış olsa da 2000-2010
yılları arasında tıpkı diğer fosil yakıtlar gibi kömürün de fiyatının büyük
oynaklıklar sergilediği anlaşılmaktadır.
158
BP: Statical Review of World Energy 2011, s.33.
77
2.2.3.2. Türkiye’de Kömür
Türkiye’de, 2009 yılı itibariyle kömür üretimi 66,7 milyon ton linyit ve
2,9 milyon ton taşkömürü olmak üzere toplam 69,6 milyon ton olmuştur ( 159).
Türkiye
2008
yılında,
tükettiği
tüm
linyiti
kendi
üretirken,
tükettiği
taşkömürünün yaklaşık %90’ını ise; Rusya, A.B.D, Avustralya gibi üretici
ülkelerden ithal etmek durumunda kalmıştır. Türkiye’de üretilen, linyitin büyük
çoğunluğu elektrik üretiminde kullanılırken, taşkömürünün ise büyük
çoğunluğu sanayi sektöründe kullanılmaktadır. Türkiye’de üretilen taşkömürü
ve linyit birlikte değerlendirildiğinde ise; 2007 yılında üretilen kömürün %46’sı
elektrik üretiminde,%44’ü sanayi sektöründe ve %9’u ise ısınma amaçlı
kullanılmıştır (160).
Üretim
Tüketim
35
30
25
20
15
10
5
0
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
Milyon TEP
Grafik 24: 2001-2010 Yılları Arasında Türkiye Kömür Üretim ve Tüketim
Miktarları
Kaynak: BP Statical Review of World Energy 2011, Oil ,a.g.e., s. 32-33 .
159
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Linyit Sektör Raporu Mart 2011, s.16
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TKI_2010.pdf, 01.04.2012.
160
IEA, Turkey 2009 Review, s.85-86
(Erişim)http://www.iea.org/textbase/nppdf/free/2009/turkey2009.pdf, 10.03.2012.
78
Türkiye, fosil yakıtlar içerisinde en büyük oranda yurt içinden elde ettiği
kömürde dahi aslında yurt dışına oldukça bağımlı konumdadır. Yukarıdaki
grafikten de anlaşılabileceği gibi, Türkiye’de çıkarılan toplam kömür miktarı iç
talebi karşılamakta yetersiz kalmakta dolayısıyla gerekli olan miktarın
karşılanabilmesi için Türkiye’de üretilen yaklaşık kömür miktarı kadar da
ithalat yapılması zorunluluk teşkil etmektedir. Bu da petrol ve doğalgazdan
daha az oranda da olsa her yıl büyük miktarlarda yurt dışından kömürün ithal
edilmesi ve Türkiye’den o miktar karşılığında döviz çıkması anlamına
gelmektedir.
Bunun yanında Türkiye’de üretilen kömürün büyük bölümünün aslında
hükümetler tarafından sübvanse edildiği ve ithal edilen kömürden daha
pahalıya mal olduğu da bir gerçektir. Türkiye Kömür İşletmeleri tarafından
işletilen linyit sektörü, devletten hiçbir mali yardım almamasına rağmen, 1995
yılından beri kendi maliyetini karşılayabilmekte ve kar etmekte olmasına
rağmen; aynı durum taşkömürü sektörü için geçerli değildir. Türkiye
Taşkömürü Kurumu 2008 yılında ton başına yaklaşık 250 Amerikan Doları
(USD) hükümetten mali yardım almak zorunda kalmış ve alınan yardımlar
büyük oranda işçilik maliyetlerini karşılamakta kullanılmıştır (161).
2.2.3.3. Kömürün Çevresel Etkileri
Dünya’da yalnızca kömür tüketiminden kaynaklanan CO2 emisyonu
1990 yılında 8.303,9 milyon ton iken bu miktar 2009 yılında %50,4 artış
göstererek 12.493,1 milyon tona yükselmiştir. Yine 1990 yılında Türkiye’de
kömür tüketiminden kaynaklanan CO2 emisyonu ise; 1990 yılında 57,9
milyon ton iken 2009 yılında bu miktar %94 artışla 112,3 milyon tona
yükselmiştir. Kömürden kaynaklanan CO2 emisyon miktarları 1990 yılından
2009 yılına, gelişmiş ülkelerin ağırlıkta olduğu; Kuzey Amerika’da hemen
hemen aynı düzeyde kalmış, Avrupa’da ise %40,6 azalmış olmasına rağmen;
161
IEA, a.g.e., s.89-90.
79
gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerin ağırlıkta olduğu; Afrika’da %36,9,
Güney Amerika’da %42,7, Orta Doğu’da %155,7 ve Asya’da %161,1
oranında artmıştır (162). Gelişmekte olan ülkelerin enerji ihtiyaçlarının artması
onları fosil yakıtlar içinde daha ucuz bir enerji kaynağı olan kömürü daha çok
tüketmeye yönlendirmiştir. Böylece Dünya’da kömüre bağlı CO2 emisyon
miktarları da büyük oranlarda artış göstermiştir.
Kömürle çalışan termik santraller, linyit kömürünün çıkarılmasından
yakılan kömürün oluşturduğu külün depolanmasına kadar geçen, birbirine
bağlı birçok işlemle çevrelerinde büyük kirliliklere sebebiyet vermekte ve bu
kirlilikten insan, hayvan ve bitkiler de maksimum düzeyde etkilenmektedir.
Termik santrallerin oluşturduğu hava kirliliği ormanların yanında çok geniş
ölçekte
tarım
alanlarını
da
çeşitli
şekillerde
etkilemektedir.
Santral
bacalarından çıkan zehirli gaz ve partikül maddelerin etkisi sonucu büyük
alanlarda bir çok tarla bitkisi, meyve ve zeytin ağacında meyve verimi önemli
ölçülerde düşebilmektedir. Termik santrallerin en önemli çevresel etkilerinden
biri de soğutma suyu kullanımı ile ilgilidir. Santralın soğutulması için
kullanılan suyun tekrar doğaya verilmesiyle, termik santrallerin soğutma
sularını deşarj ettikleri su ortamındaki normal sıcaklık derecesi zamanla
yükselerek, termik santral kurulmadan önceki doğal halinden farklı yeni bir
sıcaklık dengesi oluşur. Sıcaklık sulardaki canlılar ve canlı metabolizması
üzerinde hızlandırıcı, katalizleyici, kısıtlayıcı, dondurucu ve öldürücü olmak
üzere çeşitli birtakım etkilerde bulunur. Sıcaklık aynı zamanda sudaki
çözünmüş oksijen konsantrasyonunun azalmasına da neden olabilmektedir
(163).
Termik santralin insan üzerindeki etkileri, öncelikle termik santral ve
kömür işleme sahalarında çalışanlar üzerinde görülmektedir. Termik
santralden uzaklaştıkça insanlar üzerindeki etki giderek azalmaktadır. Yıllık
162
IEA: CO2 Emissions From Fuel Combustion Highligts 2011Edition, s.49-51
(Erişim)http://www.iea.org/co2highlights/co2highlights.pdf, 10.03.2012.
163
Bülent İlhan Goncaloğlu, Ferruh Ertürk, Alpaslan Ekdal “Termik Santrallerle Nükleer Santrallerin
Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Açısından Karşılaştırılması” Ekoloji Çevre Dergisi, Sayı 34 l
Ocak-Şubat-Mart 2000, s.27.
80
ortalama kükürt dioksit (SO2) konsantrasyonunun belli değerleri aşması
halinde, solunum yolu hastalıklarında artış ve ölüm olayları görülebilir. Ayrıca
kömürle çalışan termik santraller, çevrelerindeki topraklarda büyük kirliliklere
sebebiyet verebilmektedirler. Örneğin baca gazındaki kükürt dioksitin (SO 2)
asit yağmuru şeklinde toprağa geçmesi, toprağın kimyasal yapısını zamanla
değiştirmekte, ormanları kurutmakta ve bu alanlardaki topraklarda su
erozyonunu hızlandırmaktadır. Ayrıca baca küllerinin kül yağmuru olarak
toprağa yağması toprağın fiziksel yapısını zamanla değiştirmekte, bunun
yanında radyoaktif maddeler içeren kömür kullanan termik santrallerde ise,
baca külleri ile radyoaktif maddeler birlikte toprağa karışarak toprağın
kimyasal yapısını değiştirebilmektedir (164).
Çevre kirliliğine neden olan enerji kaynaklarının ilk sıralarında yer alan
kömürün, termik santraller vasıtasıyla Türkiye’de ağırlıklı bir elektrik enerjisi
üretim kaynağı olarak seçilmesinin başlıca nedeni, fuel-oil veya doğalgaz gibi
ülkemizde pahalı ya da kıt olan yakıtlara göre daha ucuz olmasıdır. Ancak,
bir enerji kaynağının maliyeti hesaplanırken çevreye verebileceği zararların
ve bu zararların en aza indirilebilmesi için gerekli önlemlerin maliyetleri de
dikkate alınmalıdır. Çünkü linyit kullanan termik santrallerin bacalarından
atmosfere atılan başta Kükürt Oksitler (SOx), Azot Oksitler (NOx), Karbon
Monoksit (CO) ve Karbondioksit (CO2) gazları, hidrokarbon bileşikleri, ağır
metaller, partiküller, kömür içinde az miktarda bulunabilen radon ve uranyum
gibi radyoaktif maddeler,
tozlar ve ayrıca üretmiş oldukları çok büyük
miktarlara ulaşan küllerle, çevreyi yoğun olarak kirlettikleri bilinmektedir. Bu
nedenle özellikle düşük kaliteli linyit kullanan termik santrallerin çevreye
büyük zararlar verebileceği göz ardı edilmemelidir. Türkiye’ de kurulu termik
santrallerin çoğunluğunda, yakıt olarak linyit kullanılmaktadır (165). Bu durum
çevre açısından büyük riskleri beraberinde getirmektedir. Çevre kirliliğinin
oluşmadan önlenmesi ve mevcut çevre kirliliğiyle mücadele sırasında
164
Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü, T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı
Türkiye Çevre Atlası Ankara 2004, s.216-217
(Erişim)http://www2.cedgm.gov.tr/dosya/cevreatlasi/atlasin_metni.pdf, 11.03.2012.
165
Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü,a.g.e., s.196-206.
81
harcanan geniş zaman ve kaynaklar aslında kömür yakıtının da diğer fosil
yakıtlara nazaran daha ucuz olmadığını kanıtlar niteliktedir. Belki de kömür
yakıtlı termik santraller ne kadar düşük maliyetli görünse de çevreye olan
zararlı etkilerini minimize etmek için kullanılan teknoloji ve kaynak da
maliyete
eklenince
hiç
de
düşük
maliyetli
olmadıkları
rahatlıkla
anlaşılabilecektir.
2.2.4. Nükleer Enerji
Nükleer Enerji; atomların parçalanmaları (fisyon) veya birleşmeleri
(füzyon) esnasında ortaya çıkan enerjiye denir. Nükleer santral (reaktör) ise;
nükleer reaksiyon yardımı ile ortaya çıkan ısıdan elektrik üreten tesislere
verilen isimdir. Ana enerji kaynaklarından elektrik elde etmek için, elektrik
üreticisini yani jeneratörü bir güç veya kuvvet yardımı ile çevirerek elektrik
üretilebilir. Barajlarda jeneratörü yukarıdan aşağıya akan su çevirmektedir.
Termik santral olarak anılan kömür, petrol ve doğalgaz santrallerinde ise
yakılan kömür, petrol veya gazın oluşturduğu ısı vasıtası ile kazanlarda
kaynatılan suyun verdiği buhar ile jeneratörler çevrilip elektrik elde
edilmektedir. Nükleer veya çekirdek santralleri de aynen bir termik santral
gibidir. Kazanlardaki su kömür veya gaz yerine çekirdekleri yanan uranyum
ile ısıtılarak buhar elde edilip jeneratör çevrilmektedir. Kısacası kazanda
kömür yerine uranyum yakılmaktadır (166).
Nükleer enerji denizaltılarda, uçak gemilerinde ve buzkıranlarda
1950’lerden beri başarıyla kullanılmaktadır. Gelecekte nükleer enerji ile
çalışan deniz taşıtlarının sadece askeri değil sivil amaçlarla da kullanımı
gerçekleşebilir. Bunun yanında bir nükleer santralde üretilen enerjinin bir
kısmı ile elektrik üretip bir kısmını ısı formunda kullanmak da mümkündür.
Örneğin; İsveç’teki Agesta Nükleer Santrali 1963-1974 yılları arasında
Stockholm’ün banliyölerinden biri olan Farsta’nın ısıtılmasında kullanılırken
166
(Erişim)http://www.nukte.org/node/99,01.04.2011.
82
aynı zamanda elektrik de üretmiştir. Rusya’nın Çukotka Yarımadası’ndaki
Bilibino Nükleer Santrali de hem bölgedeki madenlerin elektriğini üretmekte
hem de yakındaki kasabanın ısınma ve sıcak su ihtiyacını karşılamaktadır.
Bunun haricinde bir nükleer santralden sağlanan ısı enerjisi kullanılarak deniz
suyunun tuzdan arındırılmasına yönelik uygulamalar ve tasarımlar da
mevcuttur. Nükleer santrallerin diğer enerji üretim yöntemlerine göre çok
küçük bir alana inşa edilebilmeleri, yakıt kaynağından bağımsız olarak gerekli
güvenlik önlemlerini almak kaydıyla istenilen hemen her yere kurulabilmeleri
gibi özellikleri bu tür uygulamalar için cazip hale gelmelerini sağlamaktadır
(167).
2.2.4.1. Dünyada Nükleer Enerji
Günümüzde nükleer santrallerin tüketim oranları dikkate alındığında,
ekonomik olarak erişilebilir uranyum kaynaklarının mevcut nükleer reaktörleri
200 yıldan daha fazla çalışır durumda tutabileceği tahmin edilmektedir ( 168).
Nükleer enerji ile ilgili uzun süredir var olan kaygılara rağmen, her
geçen gün daha fazla insan, büyük miktarlarda elektrik üretmenin en çevreci
yolunun
nükleer
reaktörler
vasıtasıyla
gerçekleşeceğini
fark
etmiş
durumdalar. Gelişmiş pek çok ülkenin yanında içlerinde; Brezilya, Çin,
Finlandiya, Hindistan, Japonya, Mısır, Pakistan, G.Kore, Vietnam gibi
ülkelerin bulunduğu bazı ülkeler yeni nükleer reaktörler inşa etmekte ya da
inşa etmeyi planlamaktadırlar (169).
167
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Enerjinin Alternatif Kullanım Alanları”,
TAEK Halkı Bilinçlendirme Broşürleri 2008
(Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/261/, 31.05.2012.
168
Steve Fetter, “How Long Will the World’s Uranium Supplies Last?”
(Erişim)http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=how-long-will-global-uranium-depositslast, 14.05.2012.
169
William H.Hannum, Gerald E.Marsh, George S.Stanford,” Smarter Use of Nuclear Waste”,
(Erişim)http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=smarter-use-of-nuclear-waste, 13.10.2011.
83
Tablo 1: Dünya Ülkeleri Nükleer Reaktörleri, Toplam Net Elektrik Kapasiteleri
ve Elektrik Üretiminde Nükleer Oranı
ÜLKE
REAKTÖR
SAYISI
TOPLAM NET
ELEKTRİK
KAPASİTESİ (MW)
A.B.D.
FRANSA
JAPONYA
RUSYA
G.KORE
HİNDİSTAN
KANADA
İNGİLTERE
ÇİN
UKRAYNA
İSVEÇ
ALMANYA
İSPANYA
BELÇİKA
TAYVAN
ÇEK CUM.
İSVİÇRE
FİNLANDİYA
MACARİSTAN
SLOVAKYA
PAKİSTAN
BULGARİSTAN
BREZİLYA
G.AFRİKA
ROMANYA
MEKSİKA
ARJANTİNA
İRAN
SLOVENYA
HOLLANDA
ERMENİSTAN
TOPLAM
104
58
50
33
23
20
18
17
16
15
10
9
8
7
6
6
5
4
4
4
3
2
2
2
2
2
2
1
1
1
1
436
101.465
63.130
44.215
23.643
20.671
4.391
12.604
9.736
11.816
13.107
9.331
12.068
7.567
5.927
5.018
3.766
3.263
2.736
1.889
1.816
725
1.906
1.884
1.830
1.300
1.300
935
915
688
482
375
370.499
ELEKTRİK
ÜRETİMİNDE
NÜKLEER
ORANI (%)
19,2
77,7
18,1
17,6
34,6
3,7
15,3
17,8
1,8
47,2
39,6
17,8
19,5
54
19
33
40,8
31,6
43,2
54
3,8
32,6
3,2
5,2
19
3,6
5
41,7
3,6
33,2
-
Kaynak:(Erişim)http://pris.iaea.org/Public/WorldStatistics/OperationalReactorsByCountry.aspx,
10.05.2012.
84
Nükleer teknoloji, global elektrik ihtiyacının %17’sinin temin edildiği
kanıtlanmış bir teknolojidir. Nükleer enerji, tüketime sunulan birim enerji
başına karbon yoğunluğunun önemli ölçüde azaltılmasına katkıda bulunmuş
ve yine büyük miktarlarda partikül madde, kükürt dioksit, azot oksit, ve uçucu
organik bileşenler gibi zararlı emisyonların atmosfere verilmesine engel
olmuştur. Madencilikten, atık depolama ve işletimden çıkarılma aşamalarına
kadar bütün bir enerji zinciri düşünüldüğünde nükleer enerji çok az miktarda
çevresel kirlenmeye yol açmaktadır. Yıllık yakıt ihtiyacının az ve toplam
işletme maliyeti içinde yakıt maliyetinin payının düşük olması ve zengin
uranyum kaynaklarının dünyanın pek çok bölgesine yayılmış olarak
bulunması, nükleer enerji temininde güvenilirliği sağlarken, potansiyel olarak
ani artışlar gösterebilen petrol ve gaz fiyatlarına karşı da bir güvence
olmaktadır (170).
Tablo 2: 09.05.2012 tarihi itibariyle Dünya Ülkelerinde İnşa Halindeki Nükleer
Reaktör Sayıları ve Kapasiteleri
ÜLKE
ÇİN
RUSYA
HİNDİSTAN
G. KORE
JAPONYA
TAYVAN
PAKİSTAN
UKRAYNA
SLOVAKYA
ARJANTİN
BREZİLYA
A.B.D.
FİNLANDİYA
FRANSA
TOPLAM
İNŞA-HALİNDEKİ
REAKTÖR SAYISI
26
11
7
3
2
2
2
2
2
1
1
1
1
1
62
TOPLAM NET ELEKTRİK
KAPASİTESİ (MW)
26.620
9.270
4.824
3.640
2.650
2.600
630
1.900
782
692
1.245
1.165
1.600
1.600
59.218
Kaynak:(Erişim)http://pris.iaea.org/Public/WorldStatistics/OperationalReactorsByCountry.aspx,
10.05.2012
170
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Sürdürülebilir Kalkınma ve Nükleer Enerji Raporu-Ekim
2002,TAEK Yayınları, s.18
85
Dünyadaki nükleer enerji kullanımının son yıllarda azalma göstermesi,
kişi başına düşen enerji üretimini yüksek, yıllık elektrik enerjisi talep artışları
ise az olan endüstrileşmiş ülkelerin enerji üretimindeki nükleer payın nispeten
azalması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bunda etken olan nedenlerden ikisi;
doygunluğa ulaşan endüstrileşmenin yanında, artan doğalgaz kullanımı ve
mevcut nükleer santrallerin ömürlerinin uzatılmasının günümüzde teknolojik
olarak uygulanabilir olmasıdır. Buna karşın, gelişmekte olan bazı ülkeler
nükleer enerjinin kullanılmasında daha kararlı politikalar takip etmektedir.
2015 yılında yüksek tahmine bağlı olarak nükleer kapasitenin 500 GW
düzeyine kadar çıkabileceği ve kapasite artışının Asya-Pasifik ülkelerinde
yoğunlaşacağı
tahmin
edilmektedir.
Gelişmiş
ülkelerde
ise,
enerji
doygunluğu, nüfus artış hızının az olması ve enerji yoğun sanayiden
vazgeçilmesi sonucunda, nükleer enerjiye olan talep gelişmekte olan
ülkelerden daha az olacaktır(171). Halen dünyada, çoğunluğu gelişmekte olan
Asya-Pasifik ülkeleri oluşturmak üzere, toplam elektrik gücü 59.218 MW olan
62 adet nükleer güç reaktörü inşa halindedir(172). Bu da bazı iddiaların aksine
nükleer teknolojinin dünya genelinde yaygın bir şekilde kullanımının devam
ettiğinin ve gelecekte de devam edeceğinin göstergesidir.
171
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, a.g.e., s.12.
(Erişim)http://pris.iaea.org/Public/WorldStatistics/UnderConstructionReactorsByCountry.aspx,
10.05.2012.
172
86
500
Kapasite(GW)
450
419
435
436
440
438
Reaktör Sayısı
400
365
350
326
352
362
372
345
1995
2000
2004
2010
300
243
250
200
167
136
150
81
100
50
253
72
45
5
16
1965
1970
0
1975
1980
1985
1990
Grafik 25: Yıllar İtibariyle Dünyada Nükleer Reaktör Sayısı ve Kapasiteleri
Kaynak: TAEK Temmuz 2010 , Nükleer Enerjinin Tarihsel Gelişimi 1965-2010, s.1
(Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/619/, 27.05.2012
İlk nükleer çağın sonunda 32 ülke nükleer reaktörlerden elektrik
üreterek 10.000 reaktör-yılından fazla işletme deneyimi kazanmışlar ve net
40,000 TWs elektrik üretmişlerdir. Mayıs 2010 itibariyle, 372 GWe kurulu
üretim kapasiteli ve dünyadaki birincil enerjinin %6’sını ve elektriğin de
%14’ünü sağlayan 438 adet çalışan ticari reaktör vardır (173).
2000’li
yıllardan
itibaren
ise
nükleer
güç
sayısında
değişim
olmamasına rağmen kurulu güçte artış gerçekleşti. Bunun ana nedeni, yeni
kurulan ya da revize edilen nükleer reaktörlerin kapasitelerinin artırılmış
olmasıdır (174).
173
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Günümüzde Nükleer Enerji, s.1
(Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/619/, 27.05.2012.
174
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer
Santrallere İlişkin Bilgiler, s.17
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Nukleer_Santraller_ve_Ulkemizde_Kurulacak_Nu
kleer_Santrale_Iliskin_Bilgiler.pdf,14.04.2012.
87
Elektrik enerjisi piyasalarındaki yeniden yapılanma sebebiyle artan
rekabete ek olarak güvenlik, radyoaktif atık yönetimi ve bazı ülkelerde
nükleer
teknolojinin
silahlanma
amacıyla
kullanılması
konularında
kamuoyunda beliren endişe nükleerin dünya enerji temini içerisinde artmakta
olan katkısına olumsuz etkide bulunmuştur. Sonuç olarak nükleer enerji
kullanımı Avrupa ve Amerika gibi gelişmiş ve enerji sektöründe doygunluğa
erişmiş ülkelerde nispeten durağan bir döneme girmiştir. Ancak özellikle bazı
Asya ülkelerinde ve ekonomik reformlardan geçmekte olan diğer ülkelerde
nükleer enerji hala önemli bir seçenek olmayı sürdürmektedir. Kayda değer
yerli enerji kaynakları veya taşımacılık altyapısı olmayan, tüketim merkezleri
ile kaynaklarının bulunduğu bölgeler arasında uzun mesafeler bulunan ve
enerji talep beklentileri yüksek olan ülkelerde nükleer enerjiye olan yaklaşım
diğer ülkelere nazaran çok daha ılımlıdır. Nükleer enerji seçeneği
düşünüldüğünde, çevresel açıdan avantajlarının yanı sıra, ekonomisi ve
teminde güvenilirlik özelliği de dikkate alınan birincil değerlendirme
parametreleridir (175).
2.2.4.2. Türkiye’de Nükleer Enerji
Türkiye’nin nükleer tarihi, ABD’nin 1954 yılında ortaya koyduğu “Barış
İçin Atom” projesi çerçevesinde 5 Mayıs 1955 tarihinde, bu ülkeyle ilk
anlaşma imzalayan devlet olmasıyla başladı (176). Bunun yanında Türkiye’nin
nükleer enerji ile ilgili temel adımlarından biri olan, Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu da (TAEK) 6821 sayılı kanunun 27.08.1958’de yürürlüğe girmesi ile
kurulmuştur (177).
Türkiye’de nükleer santral kurma girişimi ilk kez 1960 yılında olmuştur.
1977 yılında ikici kez yapılan nükleer santral kurma girişimi başarılı
175
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, a.g.e, s.19.
Hayrettin Kılıç, Nükleer Destan, İstanbul Bil Yayınları, 2007, s.349.
177
Nejat Aybers, Türkiye’de Nükleer Enerjinin Bugünkü Durumu ve Geleceği, İstanbul,1970, s.
19
176
88
olamamıştır. Daha sonra 1983, 1996 ve 2007 yıllarında yapılan nükleer
santral kurma girişimleri de çeşitli nedenlerle sonuçlanamamıştır (178).
Nükleer enerji alanında, Akkuyu bölgesinde 4 adet 1.200 MW gücünde
bir nükleer güç santrali kurulması konusunda 2010 yılında Rusya
Federasyonu ile uluslararası bir anlaşma imzalanmış ve santralin yapımı
konusunda çalışmalara başlanmıştır. Buna ek olarak, orta vadede iki nükleer
güç santralinin daha ülkemiz topraklarında kurulması planlanmakta olup Çin
Halk Cumhuriyeti ile İşbirliği Anlaşması 2012 yılı Nisan ayı içerisinde
Pekin’de imzalanmıştır. Çin’in yanı sıra, Kore ve Japonya ile de Türkiye
nükleer güç santrali kurulması hususunda eş zamanlı görüşmelere devam
edilmektedir (179).
Şu anda dünyada 31 ülke nükleer güç santraline sahiptir. Dünya
Nükleer Birliği verilerine göre Türkiye’nin de içinde bulunduğu 45’ten fazla
ülke daha, nükleer enerji seçeneğini gündemlerine almıştır. Bu ülkelerin
neredeyse tamamı az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler olduğundan
elektrik talepleri hızla artmaktadır ve gelecekte oluşacak yüksek elektrik
talebini nükleer santralden karşılamayı düşünmektedirler (180).
Türkiye’deki mevcut siyasi otorite ülkenin arz güvenliği ve kaynak
çeşitliliğinin
sağlanması açısından
nükleer enerjiye
ihtiyaç
olduğuna
hükmetmiş ve bu konuda kararlılık sergilemektedir. Her ne kadar nükleer
enerjiye karşı olan birtakım görüşler belli açılardan haklı görünüyor olsalar
da, nükleer enerji, yıllık bazda büyük bir artış gösteren elektrik enerjisi
ihtiyacının ‘temel yük’ olarak nitelenen kısmının karşılanmasında ihmal
edilmesi hata olacak olan bir enerji türü olarak görülmektedir. Türkiye, elektrik
üretim portföyünde bir taraftan yenilenebilir kaynaklardan elde edilen elektrik
miktar ve oranını artırmanın yollarını ararken, diğer taraftan bu portföyde
178
World Energy Council, Turkish National Committee ,Nükleer Santraller,Ankara, DEKTMK,
2010, s.85.
179
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, EPDK Enerji Yatırımcısı El Kitabı 2012, s.16
(Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yatirimciel_kitabi/Sgb_Rapor_Yayin_
Yatirimciel_Kitabi_Tr_2012_y6Xj7FNVt7F6.pdf , 01.07.2012.
180
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,a.g.e., s.20.
89
nükleer enerjinin/elektriğin de bir pay sahibi olmasını hedeflemektedir. Hem
yenilenebilir ve hem de nükleer enerjiye yer açmak isteyen bu tutum iklim
değişikliği politikaları çerçevesinde bir iç tutarlılığa sahiptir, çünkü hem
yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması ve hem de nükleer enerjiden
elektrik üretimi için yararlanmak sera gazı salınımlarının azaltılması yönünde
başvurulabilecek tedbirler arasındadır. Ayrıca Enerji Strateji Belgesinde 2020
yılı itibariyle Türkiye’nin elektrik enerjisi üretimi toplamı içinde nükleer enerji
payının en az %5’ler düzeyinde olması hedeflenmektedir. Türkiye’nin nükleer
enerjiye sahip olması yalnızca çeşitlilik sağlaması açısından değil, tıp ve
ziraat gibi birçok alanda kullanılmakta olan nükleer teknolojide gelişme
kaydedilmesine katkı sağlanılması açısından da önemlidir (181).
2.2.4.3. Nükleer Enerjinin Çevresel Etkileri
Ne kadar şaşırtıcı olsa da aslında Nükleer enerji kullanımının çevreye,
özellikle de hava kirliliğini önlemeye, büyük katkısı vardır. Dünya ikliminin,
karbondioksit ve diğer zararlı gazların emisyonu sebebiyle bozulma
potansiyelinin tartışmaları sürerken, fosil yakıtların yakılmasının hava
kirliliğine ve dolayısıyla ciddi sağlık sorunlarının oluşumuna sebep olduğu
üzerinde şüphe yoktur. Fakat Nükleer santraller, fosil yakıt tüketen enerji
santralleri gibi karbondioksit, sülfür ve nitrojen oksitler üretmezler. Sadece
A.B.D.’de nükleer enerji santralleri yılda 175 milyon tondan fazla karbonun
çevreye salınmasını engellemektedir (182). Her ne kadar nükleer enerji pek
çok enerji kaynağına nazaran oldukça temiz olsa da her enerji kaynağının
olduğu gibi nükleer enerjinin de çevreye olumsuz etkileri mevcuttur.
Enerji üretimi esnasında oluşan atıkların bertarafı safhasında, nükleer
santrallerin yaptığı iki olumsuz etki, tekrar proses edilme ve radyoaktif
atıkların uzaklaştırılması aşamalarında meydana gelir. Tekrar proses edilme
181
Yusuf Yazar, “Enerji İlişkileri Bağlamında Türkiye ve Orta Asya Ülkeleri”, s.67
(Erişim) http://yayinlar.yesevi.edu.tr/static/kitaplar/enerji_raporu.pdf, 14.04.2012
182
James A.Lake, Ralp G.Bennett, John F.Kotek, “Next Generation Nuclear Power”
(Erişim)http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=next-generation-nuclear , 11.12 2011.
90
aşamasında radyoaktif emisyonlar hava kirliliği üzerinde olumsuz etkiye
sahiptir. Radyoaktif atıkların uzaklaştırılması sırasında meydana gelebilecek
bir kaza istenmeyen etkilerin oluşmasına neden olabilecektir. Nükleer
tesislerden çıkan kullanılmış yakıtların geri kazanılması sonucu ortaya çıkan
yüksek düzeyli radyoaktif atıkların çevreye zarar verilmeden uzaklaştırılması,
nükleer endüstrinin temel sorunlarındandır (183).
Normal
işletmeden
kaynaklanan
radyolojik
riskler
radyoaktif
maddelerin periyodik olarak hava ve suya verilmesinden kaynaklanmaktadır.
Bu deşarjlar, tüm OECD ülkelerinde ilgili düzenleyici kurumların onayları ile
sıkı bir biçimde denetlenmekte olmasına rağmen, bu tip deşarjlar insan gıda
zincirini (örneğin kabuklu deniz ürünleri yoluyla) etkileyebilir ve böylece bir
risk oluşturabilir. Nükleer santrallere yakın ikamet eden veya bol miktarda
deniz ürünü tüketenlerin düşük seviyeli deşarjlardan olumsuz etkilenme
olasılıkları kestirilebilmektedir. Buna yönelik yapılan öngörüler, teorik olarak
risk altında olan kişiler bakımından bu riskin yılda milyonda birden çok daha
düşük olduğunu göstermektedir (184).
Gelecekte kullanılması planlanan reaktör tasarımlarında ciddi kazalar
çok daha kapsamlı olarak dikkate alınmış olup yapılan hesaplamalar ciddi bir
kaza olma olasılığının yılda milyonda birden çok daha düşük bir mertebede
olduğunu göstermesine rağmen, ciddi bir nükleer kazanın bireysel ölümlere
(kazadan onlarca yıl sonra olabilecek), toprakların yerleşim veya tarımsal
kullanıma açılamaması ve büyük miktarda elektrik üretim kapasitesinin kaybı
gibi ciddi toplumsal sonuçlara yol açabileceği unutulmamalıdır ( 185).
183
Aslı Hüseyinoğlu, Sürdürülebilir Kalkınma İçin Nükleer Enerjinin Önemi, İstanbul ,Tasam
Yayınları, 2006, s.148.
184
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,a.g.e., s.77.
185
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı,a.g.e., s.77.
91
2.3. YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI
Yenilenebilir enerjinin yerkürenin derinliklerinde üretilen ısıdan, direkt
veya dolaylı olarak güneşten türetilen birçok değişik şekli vardır. Bunlar
güneş, rüzgar, biyokütle, jeotermal, hidrolik ve okyanus kaynakları, katı
biyokütle, biyogaz ve sıvı biyoyakıtlardan üretilen enerjiyi içermektedir ( 186).
Fakat günümüzde büyük miktarlarda kullanılan ve daha temiz olan yenilebilir
enerji kaynakları olan; hidrolik, rüzgar, jeotermal ve güneş enerji kaynaklarına
değinilecektir.
Yenilenebilir enerjinin toplam birincil enerji arzı içerisinde 1990’ların
ortalarında % 17 civarında olan payı 2009 yılına gelindiğinde % 9,4’e
düşmüş, 2010 yılı sonu itibari ile de % 9,6 olarak gerçekleşmiştir (187).
2.3.1. Hidrolik Enerji
Hidrolik enerji, akarsuların üzerine insan yapımı olarak kurulan ya da
doğal olarak oluşan barajların türbinlerinden suların akmasıyla üretilen enerji
türüdür (188).
Yüksek verimli olan hidroelektrik santralleri düşük işletme gideri ile atık
yaratmayan çevreci enerji kaynaklarıdır. Hidroelektrik santraller başlıca enerji
üretimi ve içme suyu temininin dışında, taşkın riskini önleme, tarımsal
alanlara sulama sağlaması, balıkçılık ve su ürünleri yetiştirilmesine imkân
yaratması ve ayrıca rekreasyon alanı yaratması kabiliyetlerini de haizdir (189).
Dezavantajlarına karşın; ilk yatırım yapıldıktan sonra, enerji üretiminin
ana kaynağı su olduğundan üretim maliyeti çok ucuz olmaktadır. Yakıtlı
186
IEA: Enerji İstatistikleri El Kitabı, s.123
(Erişim)http://www.iea.org/stats/docs/statistics_manual_turkish.pdf, 21.07.2011.
187
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, a.g.e., s.54.
188
(Erişim)http://www.iea.org/topics/hydropower/,17.06.2012.
189
Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü, DSİ Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Faaliyet Raporu,s.328
(Erişim)http://www.dsi.gov.tr/docs/stratejik-plan/2010_faaliyet_raporu.pdf?sfvrsn=2, 11.05.2012.
92
santralleri gibi hava ve çevre kirliliği yaratmazlar. Ayrıca barajların, elektrik
üretiminin yanı sıra (190);
1. Yerleşim yerlerinin suyunu karşılama,
2. Sel ve taşkınları önleme,
3. Tarım arazilerini sulama
4. Balıkçılık
5. Ağaçlandırmaya katkı, erozyonu önleme
6. Turizmi geliştirme
7. Ulaşım
8. İklimde yumuşama gibi yararları bulunur.
2.3.1.1. Dünyada Hidrolik Enerji
ABD teknik hidroelektrik potansiyelinin %86’sını, Japonya %78’ini,
Norveç
%68’ini,
Kanada
%56’sını, Türkiye
ise
%25’ini
geliştirmiştir.
Uluslararası Enerji Ajansı’nca (IEA) 2020’de dünya enerji tüketimi içerisinde
hidroelektrik ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının payının bugüne göre
%53 oranında artacağı öngörülmüş olup, bu her güçteki hidroelektriğin
değerlendirilmesi
olarak
yorumlanmaktadır.
Avrupa
Komisyonu
Birlik
stratejileri kapsamında Avrupa Birliği (AB) içerisinde 2020 yılına kadar iç brüt
enerji tüketimindeki yenilenebilir enerji payını %20’ye çıkartmak üzere gerekli
yasal düzenlemeleri yürürlüğe koymuştur (191).
Dünya’da 2011 yılında toplam 791,5 milyon TEP hidrolik enerjisi
tüketilmiş olup, tüketiminde Çin 157 milyon TEP (% 19,8) ile ilk sırayı alırken,
97,2 milyon TEP (% 12,3) ile Brezilya ikinci sırada ve 85,2 milyon TEP (%
10,8) ile Kanada üçüncü sırada yer almıştır. Türkiye ise; 2011 yılında 11,8
190
191
(Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/Hidroelektrik_santrali,17.06.2012.
(Erişim)http://www.dsi.gov.tr/hizmet-alanlari/enerji,24.05.2012.
93
milyon TEP’ lik tüketimiyle dünya hidrolik enerji tüketiminin % 1,5’ini
gerçekleştirebilmiştir (192).
160
157
140
120
97
85
74
Milyon TEP
100
80
60
37
30
40
20
0
Çin
Brezilya
Kanada
A.B.D.
Rusya
Hindistan
Grafik 26: Dünyada En Çok Hidrolik Kaynaklı Enerji Tüketen Ülkeler
Kaynak: BP:World Energy Full Report, s. 36
(Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publicatio
ns/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_f
ull_report_2012.pdf, 01.07.2012.
2.3.1.2. Türkiye’de Hidrolik Enerji
Türkiye’nin teknik hidroelektrik potansiyeli 216 milyar kws olup,
işletmede olan 267 adet hidroelektrik santralin kurulu gücü 15.660 MW ve
ortalama yıllık üretimi ise 54 milyar kws olup, toplam teknik potansiyelin
%25’ine karşılık gelmektedir. Ekonomik durgunluklar dikkate alınmazsa,
Türkiye’de elektrik tüketimi her yıl yaklaşık %8 oranında artmaktadır. Bu
192
BP, Hidrolik Enerji, s.36
(Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publication
s/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_ful
l_report_2012.pdf, 01.07.2012.
94
talebi karşılamak için Türkiye’de yeni enerji projeleri için her yıl 4 milyar ABD
Doları ayırmak zorundadır. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de enerji
hayati bir konu olduğundan, kendine yeterli, sürekli, güvenilir ve ekonomik bir
elektrik enerjisine sahip olunması yönünde başta dışa bağımlı olmayan ve
yerli bir enerji kaynağı olan hidroelektrik enerjisi olmak üzere bütün
alternatifler göz önüne alınmalıdır (193).
Hidroelektrik enerji alanında, Türkiye’nin bütün potansiyelinin kullanılır
hale getirilebilmesi için 2023 yılına kadar her yıl 3.000 MW’lık ilave
hidroelektrik yatırım yapılması ve yılda yaklaşık dört milyar dolarlık finansman
temin edilmesi gerekmektedir. Hidroelektrik potansiyelin geliştirilmesi için
hazırlanan tüm projelerin toplam yatırım maliyeti ise yaklaşık 40 milyar dolar
düzeyindedir (194).
Tablo 3: Türkiye’de bulunan HES potansiyeli ve kapasite kullanım oranları
Potansiyel
HES Adedi
Toplam
Kurulu
Kapasite
(MW)
İşletmede
267
15.660
54.000
36
İnşaat Halinde
210
8.000
28.000
18
İnşaatına
Henüz
Başlanmayan
1.050
20.000
70.000
46
Toplam
1527
43.660
152.000
100
Ortalama
Yıllık Üretim
(GWh/Yıl)
Oran (%)
Kaynak: Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü , DSİ Hidro 2010 Faaliyet Raporu, s. 35
(Erişim)http://www.dsi.gov.tr/docs/stratejik-plan/2010_faaliyet_raporu.pdf?sfvrsn=2, 01.07.2012.
Türkiye sahip olduğu hidrolik enerji kapasitesinin büyük bölümünü
günümüzde
193
kullanamamaktadır.
Türkiye’nin
kullanılabilir
hidrolik
(Erişim) (http://www.dsi.gov.tr/hizmet-alanlari/enerji,24.05.2012.
Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü, DSİ Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Faaliyet Raporu,
s.328
(Erişim)http://www.dsi.gov.tr/docs/stratejik-plan/2010_faaliyet_raporu.pdf?sfvrsn=2,11.05.2012.
194
95
potansiyelinin büyük bölümü ya inşa halinde ya da inşasına henüz
başlanmamış, atıl vaziyettedir.
14
12
10,4
Milyon TEP
10
11,8
2010
2011
10
9
8
6
11,7
7,6
8
2002
2003
8,1
7,5
8,1
2008
2009
5,4
4
2
0
2001
2004
2005
2006
2007
Grafik 27: Türkiye Yıllar İtibariyle Hidrolik Enerji Tüketimi
Kaynak: BP: Hidrolik Enerji, s.36
(Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_english/reports_and_publication
s/statistical_energy_review_2011/STAGING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_ful
l_report_2012.pdf, 01.07.2012.
Türkiye’de hidrolik enerji tüketiminde, özellikle son yıllarda yapılan
yatırımların da etkisiyle, 2010 ve 2011 yıllarında büyük artışlar yaşanmıştır.
Hidrolik enerjiye yapılan yatırımların artmasıyla, hidrolik kaynaklardan elde
edilen enerjinin de yıllar itibariyle artacağı düşünülmektedir.
2.3.1.3. Hidrolik Enerjinin Çevresel Etkileri
Hidroelektrik santraller iklimsel, hidrolojik, ekolojik, sosyo-ekonomik ve
kültürel etkilere sahiptir. Üretime geçen bir hidroelektrik santralin su toplama
96
kısmı (baraj), çevresel etki yaratmaktadır. Baraj gölünün yüzey alanı itibariyle
nehre göre daha geniş olması ve buharlaşmanın artmasından dolayı iklimsel
etkiler oluşmaktadır. Bu şekilde havadaki nem oranı artmakta ve hava
hareketleri değişmekte sıcaklık, yağış, rüzgar olayları farklılaşmaktadır. Bu
durumda yöredeki doğa, bitki örtüsü, tarım bitkileri, sucul karasal hayvan
varlığı ani bir değişim içine girmekte uyum sağlayabilen türler yaşamlarını
devam ettirmektedirler. Hidrolojik etkiler akarsuyun akış rejimi ve fizikokimyasal parametrelerin değişmesi ile ortaya çıkmaktadır. Nehirlerin
engellenerek, baraj gölü haline getirilmeleri baraj gölündeki suyun bir
miktarının buharlaşması ile su içindeki tuz miktarı ve diğer minerallerin
artmasına neden olmaktadır. Akarsudan göle geçişte su hızı difüzyon ve
oksijen alma kapasitesinin düşmesine bağlı olarak doğal temizleme
kapasitesi düşmekte göl, ötrofikasyon sürecine girmektedir. Göl su
kalitesinde meydana gelen değişimler sucul canlı yaşamını değiştirmektedir
(195).
Barajın fiziksel yapısının su ve kara ortamında göç yollarının
kesilmesi, yaşama alanlarının su altında kalması ve bazı önemli türlerin yok
olması sonucunda ekolojik etkiler ortaya çıkmaktadır. Yüksekten düşen sular
nedeniyle hava azotunun aşırı doygunluk düzeyinde çözülmesi, balıklar için
öldürücü olmaktadır. Diğer taraftan, sosyo-ekonomik ve kültürel etkiler
barajın inşaat aşamasından itibaren olumlu olumsuz şekilde hissedilmektedir.
Yapım aşamasında su altında kalan arazinin niteliği ve büyüklüğüne bağlı
olarak yapılan kamulaştırma neticesinde iç-dış göç olayları yaşanmakta ve
arazinin kıymeti değişmektedir. Ancak yapım aşamasında iş gücü akımı
sebebiyle yöresel ekonomi canlanmakta alt yapı hizmetleri ile sosyal
hizmetler ( okul, sağlık tesisi vb.) özellikle entegre projelerde olumlu etki
yapmaktadır. Baraj gölü ayrıca, rekreasyon ve su ürünleri üretimi için bir
195
Sedat Kadıoğlu, Zarife Tellioğlu, “Enerji Kaynaklarının Kullanımı ve Çevreye Etkileri”, I.Enerji
Sempozyumu 12-14 Kasım 1996 Ankara, s.58
(Erişim)http://www.emo.org.tr/ekler/63ea51eeb9eb4b9_ek.pdf, 13.12.2011.
97
kaynaktır. Ancak, yöredeki tabiat ve tarih varlıklarının korunmaması
neticesinde kültürel değerlerin kaybı söz konusu olmaktadır (196).
Bir barajın yapımı ve öncesinde; uzun süreli yağış, su, jeolojik
çalışmalar yapılması, su altında kalan arazi için ödenen istimlâk bedelleri,
baraj yapım maliyetinin yüksek olması ilk yatırım maliyetinin çok fazla
çıkmasına neden olur ki bu bir dezavantajdır. Ayrıca vahşi hayata ve doğal
kaynaklara zararları, bölgesel kültürler ve tarihi yerlerin yok edilmesi, su
kalitesine etki sorunu dezavantajlardan bazılarıdır. Küçük bir kasabaya
yetecek kadar enerji üreten bir tesis için bile pek çok ağaç kesip yol açmak
zorunda kalınması doğaya geri dönüşü olmayan zararlar vermektedir (197).
2.3.2. Rüzgar Enerjisi
Rüzgar, güneş ışınlarının dünyanın oldukça değişken olan yüzeyini
farklı ısıtması sonucunda meydana gelen sıcaklık, yoğunluk ve basınç
farklarından meydana gelir. Diğer bir ifadeyle rüzgar; birbirine komşu bulunan
iki bölge arasındaki basınç merkezine doğru hareket eden hava akımıdır.
Rüzgarlar
dünyanın
kendi
ekseni
etrafında
dönmesinden,
yüzey
sürtünmelerinden, yerel ısı dağılımından, arazinin topoğrafik yapısından ve
rüzgar yönündeki farklı atmosferik olaylardan etkilenir (198).
2.3.2.1. Dünyada Rüzgar Enerjisi
Rüzgâr gücü, dünyada kullanımı en çok artan yenilenebilir enerji
kaynaklarından biri haline gelmiştir. Günümüzde dünyadaki kullanım oranının
çok düşük olmasına karşılık, 2020 yılında dünya elektrik talebinin %12'sinin
rüzgâr enerjisinden karşılanması için çalışmalar yapılmaktadır. Günümüzde
rüzgâr enerjisinden üretilen toplam güç 159.213 MW civarındadır. Dünya'da
196
Kadıoğlu, Tellioğlu, a.g.m., s.58
(Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/Hidroelektrik_santrali,17.06.2012.
198
Türkiye Çevre Vakfı, a.g.e., s.67.
197
98
rüzgârdan enerji üretiminin % 36,3'ü Almanya'da gerçekleştirilmektedir.
Almanya toplamda 14.612 MW güç üretmektedir ve Almanya'nın elektrik
enerjisi ihtiyacının % 5,6'sını karşılamaktadır. Rüzgâr gücünden en çok
yararlanan diğer ülkeler sırasıyla İspanya, ABD, Danimarka, Hindistan,
Hollanda, İtalya, Japonya, Birleşik Krallık ve Çin'dir. Diğer tüm ülkeler
toplamda 3.756 MW'lık güç üretimi ile % 9,3 paya sahiptirler (199).
Rüzgar enerji sistemlerinin üretimi, tesisi, işletme ve bakım alanları
dahil olmak üzere rüzgar enerjisi sektöründeki istihdam hızla artmaktadır.
Örneğin Danimarka’da doğrudan ve dolaylı olarak rüzgar türbin üretiminde
istihdam edilen personel sayısı 1991 yılında 1.900 iken, 2002 yılında
21.000’e ulaşmıştır. 2002 yılında Avrupa genelinde ise rüzgar türbin üretimi
ile ilgili doğrudan ve dolaylı istihdam sayıları 72.275 olarak hesaplanmıştır
(200).
Rüzgar
enerjisinin
potansiyel
gücünün
kıtalara
göre
dağılımı
incelendiğinde en büyük payın Kuzey Amerika kıtasına ait olduğu ve yılda
14.000 TWs teknik olarak elektrik üretimine uygun rüzgar gücü bulunduğu
anlaşılmaktadır. Daha sonra Afrika, Doğu Avrupa ve Rusya yılda 10.600 TWs
üretim kapasitesiyle ikinci sırayı paylaşmaktadırlar. Batı Avrupa’nın dünya
rüzgar gücünden payına düşen, yaklaşık olarak toplam kapasitenin % 9’una
eşittir (201).
199
(Erişim) http://tr.wikipedia.org/wiki/ruzgar,12.08.2011.
Türkiye Çevre Vakfı, a.g.e., s.75.
201
İsmet Akova ,Yenilenebilir Enerji Kaynakları, 1.Baskı, Nobel Yayınları, 2008, s.98.
200
99
350000
327.850
300000
Milyon Kwh
250000
200000
150000
99.687
100000
28.353
50000
73
3.498
7.442
1990
1995
0
1985
2000
2005
2010
Grafik 28: Dünyada Yıllar İtibariyle Rüzgar Enerjisinden Elektrik Üretilmesi
Kaynak:(Erişim)http://www.eia.gov/cfapps/ipdbproject/iedindex3.cfm?tid=6&pid=37&aid=12&cid=
regions&syid=2006&eyid=2010&unit=BKWH, International Energy Statics-Wind, 11.05.2012
Yukarıdaki şekilden de anlaşılabildiği gibi; 1980’li ve 1990’lı yıllara
nazaran 2010 yılında, rüzgar enerjisinden elektrik üretiminde rekor düzeyde
artış gerçekleşmiştir. Dünya genelinde rüzgar gücünden elde edilen enerji
her geçen yıl artmakta ve bu enerji kaynağından her geçen yıl daha fazla
ülke daha büyük miktarlarda faydalanmaktadır.
2.3.2.2. Türkiye’de Rüzgar Enerjisi
Türkiye’nin 2000’li yılların başlarında rüzgar enerjisi alanında kurulu
gücü 18 MW düzeyinde iken, 2007-2008 yılları itibariyle yaklaşık 500 MW
düzeyine yaklaşmıştır. 2020 yılı hedefi ise yaklaşık 20.000 MW olarak tahmin
edilmektedir (202).
Özellikle yenilenebilir enerji kaynağı olarak rüzgârın öneminin dünya
çapında artması beklenmektedir. Nihayet Türkiye’de de bu alanda önemli bir
202
Türkiye’nin Enerji Diplomasisi Paneli 2008,İstanbul Kültür Ünv.Yayınları, 2009, s.20.
100
gelişme yaşanmıştır. Bu alanda ivme verici bir etki yapmış olan gelişme,
2007 yılında Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi
Amaçlı Kullanımına İlişkin çıkarılmış kanundur. Ciddi bir rüzgâr enerjisi
potansiyeline
sahip
olan
Türkiye,
son
zamanlarda
gerçekleştirilmiş
çalışmalara göre 48 bin MW gibi bir kurulu gücü besleyebilecek potansiyele
sahiptir. Ancak ulusal elektrik sistemine dair tüm parametreler bir arada
düşünüldüğünde
bu
miktarın
tümünün
sistemin
bir
parçası
haline
getirilebilmesi uzun vadede bile mümkün görünmemektedir. Şu anda
mümkün görünen ve strateji belgesinde oldukça iddialı bir hedef olarak
açıklanmış olan ise, 2020’lere vardığımızda 20 bin MW düzeyinde rüzgâr
enerjisi toplam kurulu gücüne sahip olmaktır (203).
40 MW; (2%)
306,5 MW ;
(17%)
773,7 MW; (43%)
685,65 MW; (38%)
Ege
Marmara
Akdeniz
Karadeniz
Grafik 29: Türkiye’de İşletmede Olan Rüzgar Güç Santrallerinin Kurulu Güç
Bakımından Bölgelere Göre Dağılımı
Kaynak: Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği ,Türkiye Rüzgar Enerjisi İstatistik Raporu Şubat 2012, s.12
(Erişim)http://tureb.com.tr/attachments/article/168/Turkiye%20Ruzgar%20Enerjisi%20Istatistik%20
Raporu%202012Turkish%20Wınd%20Energy%20Statistics%20Report%202012.pdf, 02.05.2012
203
Yusuf Yazar, “Türkiye’nin Enerjideki Durumu ve Geleceği”, s.19-20
(Erişim)http://www.setav.org/ups/dosya/58085.pdf, 02.06.2012.
101
Yukarıdaki grafikten de anlaşılabileceği gibi; Türkiye’de rüzgar enerjisi
kurulu gücü bakımından Ege Bölgesinin üstünlüğü dikkat çekmektedir. Ege
Bölgesini, Marmara, Akdeniz ve Karadeniz Bölgeleri takip etmektedir.
2000
1.805,85
1800
1600
1.329,60
1400
MW
1200
1000
791,6
800
600
363,7
400
200
146,3
18,9
20,1
20,1
20,1
51
2002
2003
2004
2005
2006
0
2007
2008
2009
2010
2011
Grafik 30: Türkiye Rüzgar Enerji Santrallerinin Kurulu Güç Bakımından
Yıllara Göre Kümülatif Dağılımı (MW)
Kaynak: Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği ,a.g.e., s.4
Yukarıdaki grafikten de anlaşılabildiği gibi; Türkiye’de rüzgar enerji
santrallerinin kurulu güç bakımından özellikle 2006 yılından sonra her geçen
yıl büyük oranlarda arttığı görülmektedir.
2.3.2.3. Rüzgar Enerjisinin Çevresel Etkileri
Her ne kadar rüzgar gücünden enerji üretimi sırasında atmosfere
salınan, toprağa bırakılan veya suyu kirleten herhangi bir atık bulunmasa da,
bu durum çevre sorunları açısından temiz olarak kabul edilen bu gücün
tamamen sorunsuz olduğu anlamına gelmez. Kişiden kişiye değişmekle
birlikte, görsel ve estetik kaygıların yanı sıra gürültü, yayılan elektromanyetik
102
dalgalar ve sebep olduğu kuş ölümleri rüzgar enerjisinin çevre kalitesi
üzerinde oluşturduğu sorunlar arasında belirtilebilir (204).
Rüzgar
enerji
dönüşüm
sistemlerinin
dönen
kanatları,
radyo,
televizyon, uydu servisleri, radarlar gibi elektromanyetik iletişim cihazlarının
kullanımında bazı aksaklık ve kesintilere yol açabilir. Bunun yanında rüzgar
türbinlerinin kule ve kanatlarına çarpma sonucu kuşların ölmesi veya türbinler
çevresindeki kuş dinlenme veya beslenme yerlerinin bozulması da, özellikle
doğal yaşam alanlarına yakın yerlerde sorun olabilmektedir (205).
2006 yılında yapılan bir çalışma, rüzgar gücünden her bir GWs olarak
üretilen enerjinin 14 ile 33 ton arasında CO2 emisyonu olduğunu ve rüzgar
enerjisi aracılığıyla oluşan CO2 emisyonlarının çoğunun, rüzgâr türbini inşaatı
esnasındaki betonlamadan kaynaklandığını göstermiştir (206).
2.3.3. Jeotermal Enerji
Jeotermal kaynak, yerkabuğunun çeşitli derinliklerinde birikmiş ısının
meydana getirdiği, sıcaklıkları sürekli olarak bölgesel atmosferik ortalama
sıcaklığın üzerinde olan ve çevresindeki normal yeraltı ve yerüstü sularına
göre daha fazla erimiş mineral, çeşitli tuzlar ve gazlar içerebilen sıcak su ve
buhar olarak tanımlanabilir. Jeotermal enerji ise, bunlardan dolaylı veya
doğrudan her türlü faydalanmayı kapsamaktadır. Ayrıca, herhangi bir akışkan
içermemesine rağmen, bazı teknik yöntemlerle ısısından yararlanılan, yerin
derinliklerindeki “Sıcak Kuru Kayalar” da jeotermal enerji kaynağı olarak
nitelendirilmektedirler (207).
Yenilenebilir, sürdürülebilir, tükenmez bir enerji kaynağı olması;
Türkiye gibi jeotermal enerji açısından şanslı ülkeler için bir özkaynak teşkil
etmesi; temiz ve çevre dostu olması; yanma teknolojisi kullanılmadığı için
204
Akova,a.g.e., s.79.
Akova ,a.g.e., s.76.
206
(Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/ruzgar_cevresel_etkileri,12.05.2012.
207
Türkiye Çevre Vakfı, a.g.e., s.97.
205
103
sıfıra yakın emisyona sebebiyet vermesi; konutlarda, tarımda, endüstride,
sera ısıtmasında ve benzeri alanlarda çok amaçlı ısıtma uygulamaları için
ideal şartlar sunması; rüzgar, yağmur, güneş gibi meteoroloji şartlarından
bağımsız olması; kullanıma hazır niteliği; fosil enerji veya diğer enerji
kaynaklarına göre çok daha ucuz olması; arama kuyularının doğrudan üretim
tesislerine ve bazen de re-enjeksiyon alanlarına dönüştürülebilmesi; yangın,
patlama, zehirleme gibi risk faktörleri taşımadığından güvenilir olması; %
95'in
üzerinde
verimlilik
sağlaması;
diğer
enerji
türleri
üretiminin
(hidroelektrik, güneş, rüzgar, fosil enerji) aksine tesis alanı ihtiyacının asgari
düzeylerde kalması; yerel niteliği nedeniyle ithalinin ve ihracının uluslararası
konjonktür, krizler, savaşlar gibi faktörlerden etkilenmemesi; konutlara fueloil, mazot, kömür, odun taşınması gibi problematikler içermediği için yerleşim
alanlarında
kullanımının
rahatlığı;
gibi
nedenlerle
büyük
avantajlar
sağlamaktadır (208).
2.3.3.1. Dünyada Jeotermal Enerji
Fosil
yakıtlı
sistemlerin
yerine
geçebilecek
alternatif
enerji
sistemlerinin, mevcut konvansiyonel sistemlerle en kolay entegrasyonu
sağlaması gerekmektedir. Aksi halde çok büyük ekonomik maliyetler ortaya
çıkacak ve yeni enerji kaynaklarının fizibil olması pek mümkün olmayacaktır.
Jeotermal
enerji,
yenilenebilir
enerji
tipleri
içerisinde
fosil
yakıtlı
konvansiyonel enerji sistemleri ile en kolay uyumu sağlayacak alternatiflerin
başında gelmektedir. Çünkü konvansiyonel sistemlere ait tüm ekipmanları
kolaylıkla kullanabilmektedir. Bu nedenle hem çevresel açıdan temiz, hem de
teknolojik açıdan ekonomik olmaktadır (209).
208
(Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/Jeotermal_enerji,01.06.2012.
Ahmet Dağdaş , “Termik Santrallerde Jeotermal Enerjiden Yararlanmanın Yakıt Tasarrufuna ve
Santral Performansına Etkileri”, Mühendislik Bilimleri Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, 2006, s.272.
209
104
70.000
63.884
60.000
54.494
49.688
50.000
Milyon Kwh
36.997
40.000
34.905
30.000
22.298
20.000
13.236
10.000
0
1980
1985
1990
1995
2000
2005
2010
Grafik 31: Dünya Geneli Jeotermal Enerji Kaynaklı Elektrik Üretimi
Kaynak:(Erişim)http://www.eia.gov/cfapps/ipdbproject/iedindex3.cfm?tid=6&pid=35&aid=12&cid=
regions&syid=1980&eyid=2010&unit=BKWH, Dünya geneli jeotermal kaynaklı elektrik üretimi
(milyar kwh), 11.05.2012
Yukarıdaki grafikten de anlaşılabildiği gibi; dünya genelinde Jeotermal
enerji kaynaklı elektrik üretimi 1980 yılından 2010 yılına kadar artış
göstererek devam etmiştir. Dünya genelinde jeotermal enerji kaynaklarına
yapılan yatırımlar sayesinde gelecek yıllarda elektrik üretiminin daha da
artacağı tahmin edilmektedir.
Jeotermal enerji, jeotermal kaynaklardan doğrudan veya dolaylı her
türlü faydalanmayı kapsamaktadır. Düşük (20-70°C) sıcaklıklı sahalar başta
ısıtmacılık
olmak
üzere,
endüstride,
kimyasal
madde
üretiminde
kullanılmaktadır. Orta sıcaklıklı (70-150°C) ve yüksek sıcaklıklı (150°C' den
yüksek) sahalar ise elektrik üretiminin yanı sıra re-enjeksiyon koşullarına
bağlı olarak entegre şekilde ısıtma uygulamalarında da kullanılabilmektedir.
Dünyada jeotermal enerji kurulu gücü 9.700 MW, yıllık üretim 80 milyar kws
olup, jeotermal enerjiden elektrik üretiminde ilk 5 ülke; ABD, Filipinler,
Meksika, Endonezya ve İtalya şeklindedir. Elektrik dışı kullanım ise 33.000
105
MW'tır. Dünya'da jeotermal ısı ve kaplıca uygulamalarındaki ilk 5 ülke ise
Çin, Japonya, ABD, İzlanda ve Türkiye'dir ( 210).
Dünyada 1995 yılından 2000 yılına kadar jeotermal elektrik üretiminde
%17, elektrik dışı jeotermal uygulamalarda ise %87 artış olmuştur.
Filipinler’de toplam elektrik üretiminin %27’si, İzlanda’da toplam ısı enerjisi
ihtiyacının %86’sı jeotermalden karşılanmaktadır. Batı ABD’de jeotermal
kurulu güç yaklaşık 2.850 MW olmuştur (Utah Eyaletinin elektrik toplam
ihtiyacının %2’si, Kaliforniya Eyaletinin %7’si ve Nevada Eyaletinin ise %10’u
jeotermalden karşılanmaktadır.). 1995 ile 2005 yılları arasında dünyada,
jeotermal ısıtmada %61, sera ısıtmasında %24, balneolojik uygulamalarda
%350 ve elektrik enerjisi üretiminde %43’luk bir artış sağlanmıştır. Dünyada
jeotermal ısı halen %33 alan ısıtmada, %15 kaplıcalarda, %13 balık
çiftliklerinde, %12 ısı pompalarında, %12 seracılıkta, %10 endüstride, %1
buz eritme ve havalandırmada, %1 kurutmada ve %3 diğer alanlarda
kullanılmaktadır. 2005 yılında dünyada 27.824 MW karşılığında jeotermal
akışkan elektrik üretimi dışında doğrudan kullanılmıştır. Ayrıca, 2005 yılında
8.912 MW’e olan dünya jeotermal elektrik kurulu gücü 2007 yılında 9.732
MW’e ulaşmıştır. Dünyada jeotermal enerjiden elektrik üretiminde ABD,
Filipinler, İtalya, Meksika ve Endonezya ilk beşte; jeotermal ısı ve kaplıca
uygulamalarında ise Cin, Japonya, ABD, İzlanda ve Türkiye ilk beşte yer
almaktadır. Günümüzde dünyada jeotermal kullanım kapasitesi jeotermalin
kullanım alanlarına bağlı olarak hızlı bir artış göstermektedir. Sondaj
borularından verilen basınçlı suyun sıcak kayaçlardaki potansiyelle ısınması
prensibine dayanan sıcak kuru kaya (hot dry rock) sistemi, dünyada şu an
için ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İsveç ve Japonya gibi ülkelerde elektrik
üretimi için kullanılmaktadır (211).
210
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/index.php?dil=tr&sf=webpages&b=jeotermal&bn=234&hn=&nm
=384&id=40697 , 01.03.2012.
211
Özen Kılıç, Mahmut Kılıç, “Jeotermal Enerjinin Ülkemiz Açısından Önemi ve Çevresel Etkilerinin
İncelenmesi”, Ankara ,TMMOB Jeotermal Kongresi Bildiriler Kitabı, 2009, s.95.
106
2.3.3.2. Türkiye’de Jeotermal Enerji
Jeotermal enerji açısından zengin ülkeler arasında yer alan ülkemizde
1962 yılından bu yana MTA Genel Müdürlüğü’nce sürdürülen sistematik ve
programlı araştırmalar sıcak su kaynaklarının envanter çalışmaları ile
başlamıştır. Daha sonra uygun sahalarda gerçekleştirilen ayrıntılı etütlerle
sıcaklığı 35 C üzerinde jeotermal akışkan içeren 170 adet sahanın varlığı
o
ortaya konmuştur (212).
Türkiye'de jeotermal enerji tespitine ve bu enerjinin kullanımına dönük
çalışmalar özellikle İzmir ve Ege Bölgesi'nin bazı diğer noktalarında
ilerlemiştir. İzmir'in Balçova ve Narlıdere ilçelerinde halen yaklaşık 15 bin
konut jeotermal enerji ile ısıtılmaktadır. Seferihisar, Dikili, Bergama, Çeşme,
Aliağa, Urla, Güzelbahçe, Bayındır, Menderes, Kemalpaşa ve Kozaklı
ilçelerinde de varlığı bilinen jeotermal kaynaklarının kullanılması halinde,
sadece İzmir Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde 220 bin konutu
ısıtabilecek kapasiteye ulaşılabileceği hesaplanmaktadır.
Dış ülkelere
bağımlılığı arttıran doğalgaz kullanımını asgariye indirerek, jeotermal
enerjinin ön plana çıkarılmasına yönelik çabalar pek çok ilgili çevre tarafından
ısrarla
sürdürülmektedir.
Bu
bağlamda,
yıllardır
Jeotermal
Yasası
çıkarılmasına uğraşılmış ve bu yasa yönetmeliği ile birlikte 13.06.2008
tarihinde yürürlüğe girmiştir. Diğer ülkelere oranla daha şanslı bir konumda
olan Türkiye'nin jeotermal potansiyeli gelişen jeofizik yöntemlerle ortaya
çıkarılmış olacaktır (213).
Dünyada coğrafi olarak sadece yaklaşık %5’lik bir alanda jeotermal
kaynaklar vardır. Jeotermalciler bu kuşağı “Ateş Halkası” olarak adlandırırlar.
Türkiye bu ateş halkası üzerinde yer almaktadır. Bu nedenle Türkiye,
dünyada jeotermal enerjiyi kullanabilecek şanslı ülkelerdendir. Türkiye
jeotermal potansiyeli bakımından, Avrupa’da ilk, Dünya’da ise yedinci ülke
212
Ali Koçak, “Türkiye’de Jeotermal Enerji Aramaları ve Potansiyeli”, s.223
(Erişim)http://www.emo.org.tr/ekler/e7b33fdea3adc80_ek.pdf , 29.11.2011.
213
(Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/Jeotermal_enerji,101.06. 2012.
107
konumundadır. Türkiye’de jeotermal enerjiden ağırlıklı olarak; ısıtmacılıkta
(konut, sera, termal tesis ısıtması), elektrik üretimi, endüstriyel uygulamalar,
termal turizm ve balneolojik uygulamalarda yararlanılmaktadır (214).
Türkiye’nin toplam jeotermal elektrik potansiyeli 2000 MWe’ dir. 2013
yılı jeotermal elektrik üretim hedefi 550 MWe kurulu güç ve 4 milyar kws
elektrik üretimidir. Türkiye toplam jeotermal potansiyelinin kullanımı ile toplam
elektrik enerjisi ihtiyacının %5’ini ısı enerjisi ihtiyacının ise %30’unu
karşılayabilme
olanağına
sahiptir.
Bu
değerlerin
ağırlıklı
ortalaması
alındığında Türkiye enerji ihtiyacının (elektrik+ısı) yaklaşık %14’u jeotermal
kaynaklardan karşılanabilir (215).
Türkiye, Alp-Himalaya kuşağı üzerinde yer aldığından oldukça yüksek
jeotermal potansiyele sahip olan bir ülkedir. Türkiye’nin jeotermal potansiyeli
31.500 MW' dır. Türkiye’de potansiyel oluşturan alanlar Batı Anadolu'da
(%77,9) yoğunlaşmıştır. Bu güne kadar potansiyelin %13'ü (4.000 MW)
Türkiye’deki Enerji Bakanlığı kuruluşu olan MTA tarafından kullanıma hazır
hale getirilmiştir. Türkiye'deki jeotermal alanların %55'i ısıtma uygulamalarına
uygundur. Türkiye’de, jeotermal enerji kullanılarak 1.200 dönüm sera ısıtması
yapılmakta ve 15 yerleşim biriminde 100.000 konut jeotermal enerji ile
ısıtılmaktadır (216).
214
Kılıç, Kılıç ,a.g.e., s.93-94.
Kılıç, Kılıç ,a.g.e., s.100-102.
216
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/index.php?dil=tr&sf=webpages&b=jeotermal&bn=234&hn=&nm
=384&id=4069 , 01.03.2012.
215
108
700
600
600
Milyon Kwh
500
400
300
200
100
76
82
72
1990
1995
2000
89
4
0
1985
2005
2010
Grafik 32: Türkiye’nin Yıllar İtibariyle Jeotermal Enerji Kaynaklı Elektrik
Üretimi
Kaynak:(Erişim)http://www.eia.gov/cfapps/ipdbproject/iedindex3.cfm?tid=6&pid=35&aid=12&cid=
regions&syid=1980&eyid=2010&unit=BKWH, International Energy Statics-Geothermal/Turkey
(milyon kwh), 11.05.2012
Yukarıdaki grafikten de anlaşılabileceği gibi; Türkiye’de jeotermal
enerji kaynaklı elektrik üretimi 1990’lardan 2005 ‘e kadar nispeten durağan
bir seyir izlese de, 2005 yılından 2010 yılına büyük artışlar gerçekleşmiştir.
Özellikle 2010 yılında jeotermal kaynaklı elektrik üretimi 600 milyon kws
düzeyine yükselmiştir.
Türkiye jeolojik konumu ve buna bağlı tektonik yapısı nedeniyle
jeotermal enerji açısından büyük potansiyele sahiptir. 1962 yılında MTA
tarafından bir sıcak su envanter çalışması olarak başlatılan Türkiye’nin
jeotermal enerji araştırması ile bugün toplam 600’den fazla termal kaynak
(sıcak ve mineralli su kaynağı) bilgisine ulaşılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda
Türkiye’nin teorik jeotermal ısı potansiyeli 31.500 MW olarak kabul
edilmektedir. Bu potansiyel ile Türkiye Dünya’da 7. Avrupa’da ise 1. sırada
yer almaktadır. Bu potansiyelin yaklaşık %12,5’i (3.928 MW) görünür hale
109
getirilmiş ve bu görünür kapasitenin de %33’unden doğrudan veya dolaylı
olarak yararlanılmaktadır. Jeotermal alanların %39’’u konut ısıtması, %6’sı
elektrik üretimi ve %55’i ise diğer kullanımlar için uygundur. Türkiye’nin
bugün jeotermal enerjiyi doğrudan kullanım kapasitesi 1.195 MW’dır. Bu
kapasite ile Dünya’da 5. sıradadır (217).
Jeotermal enerji, özellikle saklı maliyeti yüksek olan konvansiyonel
enerji türleri ile karşılaştırıldığında en düşük maliyet seçeneğini sunar.
Jeotermal potansiyelin büyüklüğü, başarılı örnek uygulamaların varlığı, yerli,
yenilenebilir, cevre ile uyumlu, sera gazı üretmeyen ve ucuz enerji oluşunun
avantajları, sektörü ülke içi ve dışında temsil edebilecek çok sayıda kurum,
kuruluş ve sivil toplum örgütlerinin oluşu, aynı akışkanın eşzamanlı olarak
çok amaçlı (entegre) kullanım özelliği ve uygulama kolaylığı, güvenli
kullanım, yerel ve bölgesel bazda yoğun olarak tüm yıl boyunca istihdam
yaratması, kaynağın mevsimlere göre artan/azalan talep alanına göre
kullanılabilir olması, termal turizm maksatlı kullanım ile insan sağlığına, sera
ısıtması ile hormonsuz, topraksız organik ürünler üretilebilmesine imkan
sağlaması, merkezi konut ısıtması ile yaşam standardının yükseltilmesi ve
konforu sağlaması, yerli kaynak olması sebebiyle kullanımının ülke idaresinin
kontrolünde
olması
karşılanmasında
gibi
kaynak
güçlü
yönleri
çeşitliliğinin
yanında
artırılması
enerji
ihtiyacının
bakımından
zaman
geçirilmeden ülke ekonomisine kazandırılması gerekmektedir (218).
2.3.3.3. Jeotermal Enerjinin Çevresel Etkileri
Jeotermal kaynakların kullanılarak elektrik enerjisi üretiminden dolayı
oluşan çevresel etkileri kabaca şöyle sınıflandırabiliriz (219);
217
Kılıç, Kılıç ,a.g.e., s.96.
Kılıç, Kılıç ,a.g.e., s.98.
219
Mebrure Badruk, “Jeotermal Enerji Uygulamalarında Çevre Sorunları”, s.259
(Erişim)http://geocen.iyte.edu.tr/teskon/2001/teskon2001_13.pdf, 02.07.2012.
218
110
-
Sondaj süresinde ekosistemin bozulması
-
Kuyu sondajları boyunca jeotermal sıvı ile su ve toprağın kirlenme riski
-
Tesisin işletilmesi süresince CO2 ve H2S emisyonları
-
Jeotermal sıvının ekstraksiyonu nedeniyle arazinin çökme riski
Jeotermal alanın araştırılması, geliştirilmesi ve uygulanması, kaynağın
çevresindeki fiziksel çevreye önemli etkiler gerçekleştirir. Başlangıçta
jeokimyasal ve jeofiziksel ölçümler için yol açmak amacıyla yapılan
çalışmalar nedeniyle yapılan araştırma kademesi boyunca; etki az olacaktır.
Eğer karar araştırma sondajlarını yapmaya yönelik olursa bu aşamada
ulaşım yolları ve sondaj patikaları gerekir. Sondaj çalışmalarından dolayı
gürültü emisyonu olur. Gelişmeler arttığında, daha sonraki sondajlar, boru
hatları ve santral için daha çok alana ihtiyaç duyulur ki fiziksel etkiler artar.
Ayrıca bu oluşumlar sırasında, gürültü kirliliği daha da artar. Yerel su yolları
(kanallar) da etkilenir ve manzaranın görüntüsü büyük yeryüzü çalışmaları ile
bozulabilir. Araştırma aşamasıyla, fiziksel çevrede çok sayıda yıkıcı etkiler
görülebilir. Doğal jeotermal aktivite artar ya da azalır, yerel iklim etkilenebilir,
büyük hacimli ılık su yerel su kanallarının termal kirliliğine katkıda bulunabilir
ve bazı alanlar çökmeye maruz kalabilir (220).
Jeotermal akışkanların kimyasal özellikleri farklı jeotermal rezervuarlar
arasında oldukça değişime uğramakla birlikte, aynı rezervuarlar içinde bile
daha az ölçekte olsa da değişebilir. Rezervuarların beslenmesi ve değişken
üretim faktörleriyle de bu özellikler zamanla da değişebilir. Atık sulardaki
esas kirleticiler arsenik, bor, civa, kurşun, kadmiyum ve diğer ağır metallerdir.
Böyle bir suyun dışa atımı canlı varlıklar açısından tehlikelidir. Ayrıca Arsenik
(As) ve civa (Hg) sedimanlarda ve organizmalarda birikirler. Diğer taraftan,
suyla birlikte yeryüzüne çıkan ve çökelen kalsit (CaCO3) ile silisyumdioksit
(SiO2) yanında yüzeyde katı olarak çökelen diğer mineraller de zehirli etkileri
olmasa da kirlilik yaratırlar. Jeotermal akışkanlarda radyoaktif elementler
220
Badruk, a.g.m., s.266.
111
düşük konsantrasyonlarda bulunurlar. Bunlar uranyum ve toryum izotopları
ile radyum ve radondur (221).
Jeotermal enerji uygulamalarında oluşan çevresel etkiler; hava, su,
toprak, termal, gürültü kirliliği basamaklarına ayrılabilir. Buhar içinde taşınan
yoğuşmayan ve atmosfere verilen gazlar önemli problemlerdir. Jeotermal
proseslerde en önemli emisyon noktaları, yoğuşmayan gazların salındığı
bacalar,
soğutma
kulelerinde
yoğuşmayan
gazların
evaporasyonu,
silenserler, buhar borularından buhar ürünün drenajı, soğutma kulelerinden
fazla yoğuşmuşun emisyonudur. Önemli yoğuşmayan gazlar CO 2, H2S ve
daha düşük oranlarda NH3, CH4 ve H2’dir (222).
Jeotermal kirleticiler suyu kaynak olarak kullanarak sıvı ekosistem ve
karasal ortamı etkileyerek nehir yada akarsuların içine karışarak su kimyasını
değiştirir. Aynı kirleticiler doğal jeotermal sularda bulunmasına rağmen,
bunların toprakta çökelme ve dolayısıyla konsantrasyonlarını arttırma
eğilimleri vardır. Bu yüzden çevresel etkiler daha çok bölgeseldir (223).
Jeotermal kuyu platformu için 1.000-2.500 m2 alana gereksinim vardır.
Ayrıca kuyulardan santrale giden buhar taşıyan borular oldukça büyük bir
alan kaplarlar. Bundan ötürü, bir jeotermal santral tüm tesisleriyle benzer
kapasiteli fosil yakıtlı santrallerden çok daha fazla yer işgal eder. Bu sorun bir
tek platformdan birçok eğik ve yönlü kuyu delinerek en alt düzeye
indirilebilmektedir. Soğutma suyu tüketiminin çevreye etkisi önemlidir. Yeraltı
su akışı üzerindeki potansiyel etkinin yanında büyük hacimlerdeki suyun
buharlaşması da yerel iklimi etkiler. Ayrıca yer altından çekilen su sismik ve
göçük tehlikelerine neden olabilir (224).
Jeotermal enerji diğer enerji türlerine göre temiz enerji kaynağı olarak
bilinmektedir. Çünkü jeotermal santrallerde daha az karbondioksit (kömür ve
221
Umran Serpen, Türkiye’de Jeotermal Enerjinin Çevreyle Uyumlu Kullanımı, Cilt 2, Ankara,
DEKTMK, 2000, s.288-289.
222
Badruk, a.g.m., s. 26.
223
Badruk, a.g.m., s. 263.
224
Serpen,a.g.e., s. 291.
112
petrol santralleri 1000-2000 kez daha fazla üretir) ve çok az miktarda da
sülfüroksit gazı atmosfere salınır. Jeotermal enerjiye dayalı modern jeotermal
santrallerde CO2, NOx, SOx atımı çok düşüktür. Merkezi ısıtma sistemlerinde
ise sıfırdır. Buhar santrallerinde ise sadece buhar emisyonu atmosfere
salınmaktadır. Binary cycle santralleri kapalı sistem olduğundan her hangi bir
gaz
atmosfere
salınmamaktadır.
Modern
jeotermal
santrallerinde,
yoğunlaşmayan gazları buharın içinden alıp, kullanılmış jeotermal akışkan ile
birlikte yeraltına geri veren re-enjeksiyon uygulaması kirletici unsurların
atmosfere ulaşmasını önlemektedir. Bu özellikler jeotermal enerjinin
kullanımının cevre kirliliğinin önlenmesine katkı sağlaması bakımından
önemlidir. İnsanlar tarafından üretilen veya başka bir forma dönüştürülen
enerjinin çevresel etkilerinin olması kaçınılmazdır. Dolayısıyla elektrik üretimi
veya diğer nedenlerle kullanılan derin jeotermal suların da çevreye geniş bir
oranda etkisi vardır. Bu etkiler, yüzeyde oluşan çökmelerden (tasman)
jeotermal
akışkanın
oluşturduğu
doğal
güzelliklerdeki
(Pamukkale
travertenleri) tahribatlara kadar değişebilmektedir. Bunların yanında jeotermal
sıvının içerdiği bor, cıva, arsenik, kurşun, amonyak, antimuan, lityum,
karbondioksit, hidrojen sülfür ve tuz çevreyi olumsuz şekilde kirletmektedir.
Fakat santralde kullanılan akışkanın tekrar rezervuara enjekte edilmesiyle
çevreye verilen zararlar minimuma indirilebilmektedir (225).
2.3.4. Güneş Enerjisi
Güneş 1,39 milyon km çapında ve yeryüzünden yaklaşık 150 milyon
km uzaklıkta sıcak gazlardan meydana gelmiş bir kütledir. Güneş enerjisi,
güneşin çekirdeğinde yer alan ve hidrojen gazını helyuma dönüştüren füzyon
reaksiyonu sonucunda ortaya çıkan çok güçlü bir enerji kaynağıdır. Bu
reaksiyonda açığa çıkan enerji, radyasyon yolu ile uzaya yayılmaktadır. Bu
enerjinin dünyaya gelen küçük bir bölümü, insanlığın bütün enerji ihtiyacını
fazlası ile karşılayabilecek miktardadır. Güneş enerjisi çeşitli dalga boylarında
bir enerji türü olup, her türlü termal uygulamalar için sabit sıcaklıkta siyah bir
225
Kılıç, Kılıç, a.g.e., s.102.
113
cisim olarak kabul edilebilir. Güneş enerjisi, bilinen en eski birincil enerji
kaynağı olup, konvansiyonel enerji kaynaklarının tamamı, doğrudan veya
dolaylı olarak güneş enerjisinden kaynaklanmaktadır (226).
Dünyada milyonlarca yılda oluşan petrol, doğalgaz ve kömür gibi fosil
yakıtları son iki yüzyıldır kullanılmakta ve hızla tüketilmektedir. Enerji sorunun
çözümü için öncelikle tüketilen enerji miktarının denetimi hedeflenmiş, bunun
yanında alternatif enerji kaynaklarına yönelim başlamıştır. Güneş enerjisi
hemen hemen hiç çevre kirliliği yaratmayan, taşınması gerekmeyen, dışa
bağımlılığı olmayan ve hepsinden önemlisi tükenmez bir enerji kaynağıdır.
Güneş enerjisi hidrojenin helyuma dönüşmesi ile ortaya çıkar. Her yıl dünya
yüzeyine gelen güneş enerjisi fosil ve uranyum yakıt kaynaklarının on katına
ve yıllık enerji tüketiminin 15.000 katından fazlasına eşittir. Güneşin dünyaya
gönderdiği enerji toplam enerjisinin çok küçük bir bölümü olmasına karşın
150 milyon nükleer santralin ürettiği enerji kadardır. Güneş enerjisinin başlıca
avantajları; doğal ısıtma ve soğutma sistemleri kullanarak binaların gereksiz
enerji tüketimlerini önlemesi, çevreye verilen zararları en aza indirmesi,
ekonomik olması ve dışa bağımlı olmayan bir enerji kaynağı olması olarak
sıralanabilir (227).
2.3.4.1. Dünyada Güneş Enerjisi
Güneş termik santrallerin kuruluş yeri olarak genellikle m 2’ye 2-2,5 kws
güneş enerjisinin düştüğü yeryüzünün kurak ve yarı kurak bölgelerinin ön
plana çıktığı belirtilmelidir. Bu tür santrallerin verimli ve ekonomik olarak
faaliyet gösterebilecekleri yerler arasında ABD’nin güneybatısı, Meksika,
Güney Amerika’da Arjantin, Şili ve Brezilya’nın bazı bölgeleri, Orta Doğu,
Avrupa’nın doğusunda Türkiye’den başlayıp, Orta Asya üzerinden Çin’e
kadar uzanan geniş bir kuşak, Afrika’nın kuzeyi ve güneyinde yer alan
ülkelerin önemli bir kısmı ve Avustralya en uygun bölgeler olarak ortaya
çıkmaktadır. Ancak bu konuda yapılan diğer bazı çalışmalarda güneş termik
santrallerinin kurulabileceği bölgeler arasında Rusya’nın büyük bir kısmının
ABD ve Çin’in belirtilen bölge dışındaki daha geniş bir sahasında ve Orta
226
Türkiye Çevre Vakfı, a.g.e., s.35.
Hülya Erdener, Serkan Erkan , Sürdürülebilir Enerji ve Hidrojen, 2.Baskı ,ODTÜ Yayıncılık,
2010, s.80-81.
227
114
Afrika’nın da yer aldığı belirtilmelidir. Sonuç olarak CO2 salınımını azaltmak
için önemli katkı sağlayabilecek sanayileşmiş ülkelerin ABD ve Avustralya
hariç, genellikle bu kuşak dışında kaldığı görülmektedir (228).
Tablo 4: Dünya Ülkerlerinde 2011 Yılında Kurulmuş ve Kurulu Toplam
Fotovoltaik Güç Sistemleri (MW)
2011 Yılı İçinde
Kurulmuş Fotovoltaik
Güç Sistemi (MW)
Toplam Kapasite (MW)
Avustralya
837
1.408
Avusturya
92
187
Belçika
958
1.997
Kanada
220
500
2.200
3.000
10
17
Fransa
1.634
2.831
Almanya
7.500
24.820
İsrail
120
190
İtalya
9.301
12.803
Japonya
1.296
4.914
157
812
Malezya
1
14
Meksika
7
37
Hollanda
42
130
Norveç
1
9
Portekiz
13
144
İspanya
345
4.260
İsveç
4
16
İsviçre
100
211
Tayland
50
100
Türkiye
1
7
İngiltere
899
976
A.B.D.
1.867
3.966
Toplam
27.654
63.349
Ülkeler
Çin
Danimarka
Kore
Kaynak: (Erişim)http://www.iea-pvps.org, 06.07.2012
228
Akova , a.g.e., s. 44.
115
Yukarıdaki tablodan da anlaşılabileceği gibi; dünya genelinde güneş
enerjisinden faydalanan ülke sayısı hızla artmakta ve 2011 yılı itibariyle
dünya geneli kurulu toplam fotovoltaik güç sistemleri kapasitesi 63.000 MW
düzeyini aşmaktadır.
2.3.4.2. Türkiye’de Güneş Enerjisi
Türkiye’de birim metrekarede ortalama olarak 1.500 kw saatlik güneş
enerjisi üretilebilir. Türkiye’nin güneşlenme haritası incelendiğinde çoğunlukla
yağışlı olan Karadeniz bölgesinde bile metrekareye 1.100 kw saat enerji
düştüğü görülmektedir. Türkiye’nin yıllık güneşlenme süresi ortalama olarak
2.640 saattir. Maksimum güneşlenme 362 saat ile temmuz ayında, minimum
güneşlenme süresi ise 98 saat ile aralık ayında görülmüştür. Güneşlenme
süresi yönünden en zengin bölge Güneydoğu Anadolu bölgesidir. Bu bölgeyi
Akdeniz, Ege, Doğu Anadolu, İç Anadolu, Marmara ve Karadeniz Bölgesi
izlemektedir (229).
Tablo 5: Türkiye’nin Yıllık Toplam Güneş Enerjisi Potansiyelinin
Bölgelere Göre Dağılımı
BÖLGE
TOPLAM GÜNEŞ
ENERJİSİ (Kwh/m2-yıl)
GÜNEŞLENME SÜRESİ
(Saat/yıl)
G.DOĞU ANADOLU
1.460
2.993
AKDENİZ
1.390
2.956
DOĞU ANADOLU
1.365
2.664
İÇ ANADOLU
1.314
2.628
EGE
1.304
2.738
MARMARA
1.168
2.409
KARADENİZ
1.120
1.971
Kaynak:(Erişimhttp://www.eie.gov.tr/turkce/yek/gunes/tgunes.html, 01.06.2012.
229
Erdener, Erkan, a.g.e., s.86.
116
Ülkemizde kurulu olan güneş kolektörü miktarı yaklaşık 12 milyon m²
ve teknik güneş enerjisi potansiyeli 76 TEP olup, yıllık üretim hacmi 750.000
m²'dir ve bu üretimin bir miktarı da ihraç edilmektedir. Bu kullanım miktarı,
kişi başına 0,15 m² güneş kolektörü kullanıldığı anlamına gelmektedir. Güneş
enerjisinden ısı enerjisi yıllık üretimi 420.000 TEP civarındadır. Bu haliyle
ülkemiz dünyada kayda değer bir güneş kolektörü üreticisi ve kullanıcısı
durumundadır. Ülkemizde çoğu kamu kuruluşlarında olmak üzere küçük
güçlerin karşılanması ve araştırma amaçlı kullanılan güneş pili kurulu gücü 1
MW' a ulaşmıştır (230).
450
420
400
375
350
290
Bin TEP
300
250
262
236
210
200
150
100
50
0
1998
1999
2000
2001
2004
2007
Grafik 33: Türkiye’de Güneş Kollektörlerinin Ürettiği Isıl Enerjinin Yıllara
Göre Birincil Enerji Tüketimine Katkısı
Kaynak: (Erişim) http://www.eie.gov.tr/turkce/yek/gunes/tgunes.html, 01.06.2012.
Yukarıdaki
grafikten
de
anlaşılabildiği
gibi;
Türkiye’de
güneş
kolektörlerinin ürettiği ısı enerjisinin birincil enerji tüketimine katkısı yıllar
itibariyle artış göstermiş ve 2007 yılında 420.000 TEP değerine yükselmiştir.
230
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/günes,12.04.2012.
117
2.3.4.3. Güneş Enerjisinin Çevresel Etkileri
Güneşin
temiz
bir
kaynak
olması,
olumsuz
çevre
etkilerinin
bulunmaması demek değildir. Teknoloji, insanların çevrelerini değiştirmek için
uyguladıkları tekniklerin tümü olduğundan, bu enerji teknolojilerinin de
çevrede
bazı
değişiklikler
oluşturması,
bu
değişikliklerin
içinde
olumsuzlukların da bulunması kaçınılmazdır. Güneş termik santrallerine ait
odaklı
kollektör
tarlaları
veya
heliostat
tarlalarında
aşırı
radyasyon
yoğunlaşması ve ışık kirliliği bu sistemlerin önemli çevre sorunlarındandır
(231). Ayrıca güneş fotovoltaik (FV) sistemlerinden elektrik üretiminin kw saat
başına CO2 emisyonu miktarı 100-200 gram olarak gerçekleşmektedir (232).
Fotovoltaik (FV) sistemler doğal güzelliklerin yanına inşa edildiklerinde
görüntü kirliliğine sebep olabilmektedirler. İçerisinde küçük miktarlarda toksik
maddeler barındıran fotovoltaik panellerinde bulunan kimyasalların çevreye
yayılması sonucunda küçük de olsa yaygın riski vardır. FV panellerin enerji
üretmesi sırasında herhangi bir gürültü kirliliği oluşmazken, FV panellerin
üretimi sırasında gürültü kirliliği meydana gelebilmektedir (233).
New-York kadar büyük bir şehri beslemeye yetecek kadar elektrik
enerjisi üretimi fotovoltaik pillerle elde edilme yoluna gidilseydi, bu şehrin
bütün alanlarının pek de güzel görünümü olmayan güneş panelleri ile
kaplanılması gerekecekti. Ayrıca geceleri ve havanın bulutlu olduğu anlarda
enerji mevcut olmayacaktı. Güneş pillerinin imalatı çevre kirleticidir ve her
yirmi yılda bir değiştirilmesi gereken panellerin metal destekleri için binlerce
ton çelik ve sentetik malzeme kullanılmasını gerektirir ( 234).
231
Akova, a.g.e., s.73.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Sürdürülebilir Kalkınma ve Nükleer Enerji Raporu-Ekim
2002,TAEK Yayınları, s.27.
233
Theocharis Tsoutsos, Energy Policy “Environmental impacts from the solar energy technologies”,
s. 292-293
(Erişim)http://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0301421503002416 ,15.05.2012.
234
Bruno Comby , Nükleer Enerji İçin Çevreciler, çev. Bengül Günalp, Pelikan Tıp Teknik
Yayınları , 2006, s.73-74.
232
118
Güneş santrallerinin yaygınlaşmasıyla bunların aslında sanıldığı kadar
çevre dostu enerji üretim santralleri olmadıkları anlaşılacaktır. Çünkü güneş
santralleri ancak güneş var iken elektrik üreten santrallerdir. Hava kapalı
olduğunda ya da geceleri güneş santralleri elektrik üretemezler. Bundan
dolayı bu tip santraller, ürettikleri elektrik enerjisinin bu gibi durumlarda da
kullanılabilmesi için, üretilen elektriğin depolanmasını zorunlu kılmaktadır.
Bugün elektriğin depolanması ancak aküler aracılığıyla mümkündür. Oysa
akü demek kurşun ve sülfürik asit demektir ki bunların üretimi de çevreyi en
çok kirleten teknolojilere dayanmaktadır. Ayrıca fotovoltaik panellerin üretimi
de antimuvan gibi çevreyi kirleten zararlı toksik bir metale ihtiyaç
duyduğundan bu da güneş santrallerinin zannedilenin aksine pek de çevre
dostu olmayan teknolojilere dayanmakta olduğunu göstermektedir (235).
235
A.Yüksel Özemre, Ahmet Bayülken, Şarman Gençay , 50 Soruda Türkiye’nin Nükleer Enerji
Sorunu, İstanbul, Kaknüs Yayınları,2000, s. 26-27.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA ÇERÇEVESİNDE, TÜRKİYE’NİN ENERJİ
POLİTİKALARI VE ENERJİ KAYNAKLARININ KARŞILAŞTIRILMASI
3.1.
SÜRDÜRÜLEBİLİR
KALKINMA
ÇERÇEVESİNDE
TÜRKİYE’NİN
ENERJİ POLİTİKALARI
Bilindiği üzere ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmelerine paralel
olarak enerjiye olan talepleri hızla artmaktadır. Kabaca son yarım yüzyılda
dünya nüfusu yaklaşık 2 kat artarken enerji talebi yaklaşık 6 kat artmıştır.
Bunun anlamı; kişi başına düşen enerji tüketiminin son yarım yüzyılda
yaklaşık 3 kat artmasıdır. Artan bu talep enerji kaynaklarının daha çok önem
kazanmasına sebep olmuştur. Ekonomik büyüme ve nüfus artışı, enerji
talebinin artmasındaki en güçlü iki itici güçtür. Türkiye’nin son yirmi yıldaki
nüfusu 1,3 katına, ekonomik büyümesi 4 katına ve enerji tüketimi 1,7 katına
ulaşmıştır. Önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin yüksek büyüme oranı hedefleri
ile genç ve artan nüfusu dikkate alındığında enerji tüketiminin hızlı bir şekilde
artması öngörülmektedir (236).
Artan enerji gereksinimiyle birlikte, enerji planlamalarında, enerji
ithalatına bağımlılığı azaltan, uluslararası piyasalardaki fiyat değişikliklerine
ve enerji kaynaklarının teminindeki olası kısıtlamalara karşı ülke çıkarlarını
koruyabilecek güvenli ve çeşitlilik prensibini göz önüne alan, bir enerji tedarik
portföyünün oluşturulması öncelik taşımaktadır ( 237). Bu açılardan Türkiye’nin
hedefi,
236
enerjinin
büyümeyi
gerçekleştirecek
ve
sosyal
gelişmeyi
Levent Aydın, “Türkiye’nin Enerji Açığı sorunu ve Çözüm Önerileri”, SDE Analiz 2011, s.6-7
(Erişim)http://www.sde.org.tr, 02.04.2012.
237
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Teknolojinin Ülkemize Kazandıracakları”, TAEK Halkı
Bilgilendirme Broşürleri 2008
(Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/275/, 02.05.2012.
120
destekleyecek şekilde, zamanında, yeterli, güvenilir, sürdürülebilir ve
rekabete açık fiyatlardan sağlanması olmalıdır (238).
Türkiye’de yıllar itibariyle enerji tüketimi içinde yerli kaynaklar
bakımından potansiyeli iyi durumda olan linyit ve hidrolikte azalma olurken
ithalata dayalı kaynaklardan petrol, doğalgaz ve kömürde artış olmuştur.
1990-2009 döneminde doğalgaz ve petrolün enerji tüketimindeki payı
%50’den %60’a yükseldiği görülmüştür. Buna ithal kömürün payı olan %14
dahil edilince %74 gibi oldukça yüksek bir yüzdeye ulaşılmıştır. Bu sonuç,
Türkiye’de sürekli gündeme gelen enerji politikalarında yerli kaynaklara
ağırlık verilmesi seçeneğinin ne kadar başarısız bir şekilde uygulandığını
göstermektedir. Enerjinin üretim ve tüketiminde dengenin ithal kaynaklar
lehinde gelişmesi, dış ticareti de olumsuz yönde etkilemektedir. Enerji üretim
ve tüketim miktarlarına bakıldığında Türkiye’nin enerjide net ithalatçı bir ülke
olduğu açıkça görülmektedir. Enerji kullanımında yurt içi tüketimin ithalat ile
karıştırılmasında dışa bağımlılık oranı 1990 yılında %53 iken bu oran 2009
yılında %73’e yükselmiştir. Enerji ithalatının Türkiye ekonomisi üzerine
etkisini daha net görebilmek için toplam ithalat içinde enerji ithalatı payına
bakmak gerekir (239). 2008 yılı sonunda 42 milyar dolar olan cari denge
açığının neredeyse tamamının enerji açığından kaynaklandığı görülmektedir
(240). Genel olarak 1997-2010 döneminde ise, net enerji ve parasal olmayan
altın ticareti hariç cari işlemler dengesi GSYH’nın ortalama yüzde 1,1’i kadar
fazla vermiştir (241).Bu açıdan bakıldığında enerjinin yerli, verimli ve güvenilir
kaynaklardan temin edilerek dışa bağımlılığı ortadan kaldıracak sağlıklı bir
enerji politikasının oluşturulması zorunluluk teşkil etmektedir.
238
Nusret Alemdaroğlu, Enerji Sektörünün Geleceği, Alternatif Enerji Kaynakları ve
Türkiye’nin Önündeki Fırsatlar, İstanbul, İTO Yayınları,2007,s.41.
239
Aydın,a.g.m., s.8.
240
Saruhan Özel,”Cari Açıkta Ne İstediğimize Dikkat!”, Zaman Gazetesi
(Erişim)http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1306313&title=cari-acikta-ne-istedigimizedikkat,(20.06.2012)
241
Zafer Yükseler,Türkiye’nin Karşılaştırmalı Cari İşlemler Dengesi ve Rekabet Gücü
Performansı (1997-2010 Dönemi), s.5
(Erişim)http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/kitaplar/yukseler_cari.pdf , 21.11.2011.
121
Üretici
ülkelerdeki
politik
ve
ekonomik
istikrarsızlık,
bölgesel
çatışmalar, hızla büyüyen ekonomilerin artan enerji talebi ve bunun
ekonomiler üzerinde yaratacağı istikrarsızlık, enerji projeleri için gerekli
finansman ihtiyacının teminindeki güçlükler, ticaret yolları üzerindeki kritik
noktalardaki yoğunlaşmanın sebep olacağı arz kesintileri, çevre konusunda
artan hassasiyete bağlı olarak ortaya çıkan ve önemli büyüklüklere ulaşan
çevresel yükümlülükler, petrol fiyatlarındaki kalıcı olabilecek artışların ve
dalgalanmaların ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri gibi küresel gelişmeler
ışığında Türkiye’nin ana enerji politika ve stratejilerini (242);
-
Kaynak ve ülke çeşitlendirmesi,
-
Yerli kaynakların kullanımı ve geliştirilmesine öncelik verilmesi,
-
Farklı teknolojilerin kullanımı, geliştirilmesi ve yerli üretimin
artırılması,
Ülkemizin enerji ticaret merkezi olma potansiyelinden en iyi şekilde
-
yararlanılması,
-
Stratejik petrol ve doğalgaz depolama kapasitesinin artırılması,
-
Talep yönetiminin etkinleştirilmesi ve verimliliğin artırılması,
-
Yakıt esnekliğinin artırılması (üretimde alternatif enerji kaynağı
kullanımına olanak sağlanması),
Orta Doğu ve Hazar Bölgesi petrol ve doğalgazının piyasalara
-
ulaştırılması sürecine her aşamada katılım sağlanması,
Enerji sektörünün, işleyen bir piyasa olarak şeffaflığı ve rekabeti
-
esas alacak şekilde yapılandırılması,
-
Bölgesel işbirliği projelerine katılım ve entegrasyon,
-
Her aşamada çevresel etkileri göz önünde bulundurmak,
şeklinde özetlemek mümkündür.
2012 yılı sonrası döneme ilişkin olarak ülkelerden emisyonları azaltma
yönünde
242
beklentiler
artmaktadır.
Bu
çerçevede,
enerji
verimliliği
BOTAŞ 2011 Yılı Sektör Raporu, s.19-20
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_BOTAS_2011.pdf, 18.05.2012.
122
potansiyelinin
değerlendirilmesi,
yenilenebilir
kaynakların
daha
fazla
kullanımı, temiz kömür teknolojilerinin yaygınlaştırılması ve nükleer enerjinin
kullanılması enerji ve çevre sorunları bağlamında Türkiye’nin başlıca enerji
politikaları arasında yer almaktadır. Nükleer enerjinin enerji arz kaynaklarına
dahil
edilmesiyle,
artan
elektrik
talebi
karşılanırken
ithal
yakıtlara
bağımlılıktan doğabilecek risklerin azaltılmasına yönelik başlıca araçlardan
biri olacaktır. Bu nedenle 2023 yılına kadar nükleer enerjinin elektrik enerjisi
üretimi içerisindeki payının yüzde 20 seviyesine ulaştırılması yönündeki
çalışmalar ivme kazanmıştır. Türkiye’nin dünya üzerinde ispatlanmış petrol
ve doğalgaz rezervlerinin dörtte üçüne sahip ve enerji kaynakları açısından
son derece zengin olan bölge ülkeleri ile enerji tüketiminin oldukça fazla
olduğu batılı ülkeler arasında yer alması, coğrafi önemini bir kat daha
arttırmaktadır. Uzun vadede enerji üretiminde kaynak çeşitliliğinin arttırılması
ve enerji sektörünün yeniden yapılandırılması ile dışa bağımlılıktan
kaynaklanan ithalat faturasının düşürülmesi amaçlanmaktadır ( 243).
Türkiye coğrafi olarak doğalgaz ve petrol rezervlerinin en fazla olduğu
bölgelere yakınlığı nedeniyle iki taraftaki ülkeler arasında doğal bir enerji
köprüsü oluşturmaktadır. Dolayısıyla Türkiye; Hazar Denizi, Rus ve Orta
Doğu petrol ve gaz rezervlerini diğer bölgelere taşıyarak doğu-batı arasında
enerji koridoru olma amacı taşımaktadır. Türkiye’nin artan nüfusu ve büyüyen
ekonomisi göz önüne alındığında enerji sektörünün her alanında artan bir
talep gözlemlenmektedir. Bu noktada ise fosil yakıtlar açısından kısıtlı
kaynaklara sahip ve enerji ihtiyacının büyük bir kısmını ithal etme yoluyla
karşılayan Türkiye için enerji güvenliği daha da önemlisi enerji arz güvenliği
ön plana çıkmaktadır (244).
Türkiye ekonomik ve beşeri yönden gelişimini devam ettirebilir ayrıca
sahip olduğu jeopolitik konumun da etkisiyle istikrarlı bir enerji politikası ve
dış politika izlemeyi sürdürebilirse, Türkiye’nin AB üyeliği için çaba
243
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2012 Yılı Bütçe Sunumu, s.3
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/2012_Genel_Kurul_Konusmasi.pdf, 05.05.2012.
244
Işıl Şirin Selçuk, Küresel Isınma, Türkiye’nin Enerji Güvenliği ve Geleceğe Yönelik Enerji
Politikaları, Ankara, Ankara Barosu Yayınları 2010,s. 56 .
123
harcamasına gerek kalmayacak, aksine AB’nin özellikle enerji arz yollarını
çeşitlendirmek ve daha güvenilir hale getirebilmek amacıyla Türkiye’yi üye
olarak yanına alabilmek için büyük çaba harcayacağı düşünülmektedir.
Ayrıca istikrarlı, gelişmiş ve enerji merkezi konumuna gelmiş bir Türkiye’nin
kendi arzuları doğrultusunda sahip olduğu coğrafya, kültür ve inançlarının da
aracılığıyla yeni birliklere öncülük edebileceği de düşük bir ihtimal değildir.
3.1.1. 1923-1963 Dönemi Enerji Politikaları
Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu ekonomik ve sosyal problemlerin
anlaşılması ve bunlara çözüm aranması amacı ile İzmir’de 1923 yılında İzmir
İktisat Kongresi olarak bilinen toplantı düzenlenmiştir. Kongrede çeşitli
konulara yer verilmesine rağmen enerji konusu bir politika oluşturacak
şekilde ele alınmamıştır. Yine de bu dönemde uygulanan politikanın ana
hatlarını bu kongre belirlemiştir. Kongrede belirlenen sistem liberal ekonomi
olmuştur. Taşkömürü alanında Fransız sermayeli Ereğli Şirketi’nin yanı sıra,
ulusal özel sektör kuruluşu İş Bankası da işletmeciliğe girmiştir. Ayrıca, İktisat
Vekaleti’ne bağlı Havza İktisat Müdürlüğü taşkömürü ocaklarının işletilmesini
kontrol altına almıştır. Linyitte özel sektör işletmeciliği sürmüştür. 1926 yılında
çıkarılan özel bir yasa ile ulusal sınırlar içerisindeki tüm petrol arama ve
işletme yetkileri hükümete bırakılmıştır. Bu dönemde herhangi bir petrol
bulgusuyla karşılaşılmadığı gibi yabancı şirketlerin de arama yapma talepleri
de olmamıştır. Petrol ürünleri pazarlamasında ise yabancı sermayeli şirketler
varlıklarını sürdürmüşlerdir. Elektrik konusunda ise; yabancı ayrıcalıklı
ortaklıklar politikası değiştirilmemiştir. Alman kuruluşunca 1925 yılında
Ankara elektriğe kavuşturulmuştur. Bu dönemde elektrik sektörü Alman,
Belçika, İtalyan ve Macar yabancı ortaklarının elinde kalmıştır ( 245).
Taşkömürü
alanındaki
ocaklar,
1936
yılında
yabancı
Ereğli
Şirketi’nden Devletçe alınarak Etibank’a bırakılmıştır. 1940 yılında tümüyle
245
2000’li Yıllarda Türkiye’nin Enerji Politikası, Müsiad Araştırma Raporu No:14, 1996, s.8-9.
124
devletleştirilmiştir. 1930’larda başlayan sanayi atılımı II.Dünya Savaşı etkisi
ile yavaşlamıştır. Bu durum ulaşım sektöründe kendini göstermiş, petrol
darboğazı nedeni ile ulaşım araçları çalıştırılamamıştır. 1940 yılında MTA
tarafından Siirt-Raman’da petrol yatağı bulunması en önemli olaydır. 1948
yılında Raman petrolleri ekonomik olarak işletilebilir hale getirilmiştir. 1945
yılında Garzan alanında başlayan çalışmalarla, 1951 yılında bu yörede de
üretime başlanmıştır. 1950 yılında yerli ham petrol üretimi 18.000 ton olarak
gerçekleşmiştir (246).
1949
yılında
Amerikan
Marshall
yardımıyla
kömür
havzaları
geliştirilmeye çalışılmıştır. 1950 yılına gelindiğinde 2,8 milyon ton taşkömürü
ve 1,2 ton linyit üretimi yapılıyordu. II.Dünya Savaşı ile aksayan kalkınma
çabaları 1950’li yılların başlarında gerçekleşen çok partili demokratik rejimle
birlikte
canlanmıştır.
Enerji
sektöründe
büyük
projeler
hazırlanarak
uygulamaya geçilmiştir. Bu projeler yerli kaynaklara dayalı hidrolik ve termik
santraller tesis edip bunları enterkonnekte şebekeye bağlayarak güvenilir bir
iletim sistemi geliştirmeyi öngörmüştür. Bu dönemde enerji politikasında bir
değişiklik olmuş ve imtiyazlı elektrik işletmeciliği öngörülmüştür. Bu dönemde
kurulan ÇESAŞ ile KEPEZ elektrik şirketleri bugüne kadar varlıklarını devam
ettirmiş Kuzey Batı Anadolu ile Ege Elektrik Şirketi başarılı olamamıştır.
Ekonomi politikası, karma ekonomik yapı içerisinde özel sektöre ağırlık
vermek ve yabancı sermayeyi ülkeye çekebilmek ilkesine dayandırılmıştır.
Enerji politikası da bu ilke ile biçimlenmiştir. Özel sektörün gelişmesinin
istenmesine karşın, kamu işletmeciliğinin de geliştirildiği çelişkili bir dönem
olmuştur (247).
1950’li yıllarda Türkiye’nin elektriklendirilmesinde termik santrallerin
yanı sıra hidrolik santrallere de yönelinmiştir. Büyük barajların yapımı
amaçlandığından 1953 yılında DSİ kurulmuştur. Elektrik işletmeciliğinde
yabancı sermayeyi içermeyen yerli özel sektör ortaklarının oluşturulmasına
gidilmiş, 1952-1956 arası dört adet özel sermayeli ulusal anonim şirket
246
247
a.g.e., s.9-10.
a.g.e., s.10-11.
125
oluşturularak, kendilerine bölgesel ayrıcalıklar tanınmıştır. 1950 yılında 389,9
MW olan termik kurulu güç 1960 yılında 860,5 MW’a ulaşırken 1950 yılında
17,9 MW hidrolik kurlu güç 1960 yılında 411,9 MW’a çıkartılmıştır. 1960
yılında toplam elektrik üretimi 2,815 GWh olup bu toplamda hidrolik
üretiminin payı % 55’dir. 1950 yılında nüfusun % 23’ü elektrikten
faydalanabilirken bu oran 1960 yılında % 31,6’ya yükselmiştir (248).
Cumhuriyet’in ilk yıllarından planlı döneme kadar geçen süre zarfında
o dönemdeki dünya ve Türkiye enerji politikalarında çevrenin önemsenmediği
açık bir şekilde görülebilir. Dönem içinde ülkeler arasındaki sanayileşme
yarışı enerji kaynaklarının ele geçirilebilmesi için silahlanma yarışına
dönüşmüş ve çevre faktörü tamamen göz ardı edilerek yaşanan sanayileşme
hamleleri ve II. Dünya Savaşı’yla büyük oranda tahrip edilmiştir. Türkiye’de
de o dönemde çevre algısı önemsenmemiş ve kalkınma hamlelerinin
tamamen gerisinde kalarak göz ardı edilmiştir.
Türkiye’de çevre duyarlılığının gelişimi ve kalkınma kavramıyla bir
arada ele alınmasının tarihçesi, gelişmiş ülkelere göre oldukça kısadır.
Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye, sanayileşme, kentleşme ve
yoğun enerji kullanımı gibi çevre sorunlarına yol açan süreçlere daha geç
girmiştir. Bu sebeple çevre konusu 1970’lere kadar sorun olarak gündeme
gelmemiştir (249).
3.1.2. Planlı Dönem Enerji Politikaları
1961 Anayasası’nın kalkınmayı plana bağlamış olması nedeni ile
beşer yıllık planlar hazırlanmıştır. Planların ana hedefi ulusal tasarrufu
arttırmak, yatırımları toplum yararına gerektiği öncelikle yöneltmek ve iktisadi,
sosyal ve kültürel kalkınmayı demokratik yollarla gerçekleştirmektir (250).
248
a.g.e., s.11.
Keleş, Metin, Sancak,a.g.e., s.233.
250
2000’li Yıllarda Türkiye’nin Enerji Politikası, Müsiad Araştırma Raporu No:14, 1996, s.11
249
126
3.1.2.1. I. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1963-1967)
I.Kalkınma Plânı döneminde Türkiye’nin enerji politikası da ele alınmış
fakat yalnız klâsik enerji kaynaklarının geliştirilebilmesi için planlamalar
yapılmıştır. Daha çok enerjinin yerli ve daha ucuz yollarla temin edilerek
kalkınmanın gerçekleşmesi gerektiği vurgulanmasına rağmen çevre bahis
konusu olmamıştır.
I.Kalkınma Planı’nda enerji politikasında ana ilke, Türkiye’nin enerji
kaynaklarının en uygun amaçla kullanılarak enerji üretim maliyetinin en aza
indirilmesi olmuştur (251). Aynı dönemde dünyanın çift kutuplu bir yapıda
olduğu ve ülkelerin birbirlerine karşı kalkınma yarışı içerisinde oldukları göz
önüne alındığında çevre faktörüne diğer dünya ülkeleri gibi Türkiye’nin de o
dönemde pek önem vermediği anlaşılabilmektedir.
Türkiye'de enerji tüketimi 1950’den 1960’a kadar yılda ortalama yüzde
4,3 artış göstermiş. Artan enerji talebinin karşılanmasında birincil ticari enerji
kaynaklarından mümkün olduğu kadar çok yararlanma hedef olarak alınmış
ve dönemin ekonomi politikasının da etkisiyle daha çok yerli kaynaklara
yönelinmiştir. Petrolden başka bütün enerji ihtiyaçları tamamen yurt içinden
sağlanmış ve petrol talebinin yaklaşık yüzde 20’si yurt içinden temin
edilebilmiştir (252).
Nüfusun, kaynaklar ve iktisadi çalışmalarla orantılı olarak dağıtılarak
daha dengeli bir gelir dağılımı sağlanmak üzere yatırımların yapılmasında ve
coğrafi dağılımında bölgeler arası dengeli bir kalkınmanın sağlanması
planlanmış (253); bu kalkınmayı gerçekleştirebilmek için ise, gerekli enerjinin
fiyat ve maliyetinin, Türkiye’de bulunma durumuna göre ayarlanması
amaçlanmıştır. Tüm bunların yanında enerji tüketenlerin yüksek verimli
251
I.Beş Yıllık Kalkınma Planı, s.372
(Erişim) http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan1.pdf, 08.03.2012.
252
I.Beş Yıllık Kalkınma Planı, a.g.e., s.373-374.
253
I.Beş Yıllık Kalkınma Planı, a.g.e., s.471.
127
araçlar kullanması ve enerji tasarrufunun teşvik edilmesinin gerekliliği
vurgulanmıştır (254).
Birinci Beş Yıllık Plan dönemi başında taşkömürü eş değeri olarak 22
milyon ton olan toplam enerji tüketimi dönem sonunda 30 milyon tona
çıkmıştır. Ticari yakıtların tüketim miktarında meydana gelen hızlı artışlar
dolayısıyla, ticari olmayan yakıtların kullanımında miktar olarak önemli bir
değişiklik olmamasına rağmen toplam enerji İçindeki payında azalma
olmuştur (255). Bunun yanında Birinci Beş Yıllık Plan dönemi başlarında,
mevcut fazla kapasite ve yağış durumunun olumlu etkisi dolayısıyla büyük
üretim kapasiteleri eklenilmeden elektrik enerjisi talebi artışı belirli bir sınır
içinde karşılanabilmiştir (256).
3.1.2.2. II. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1968-1972)
Süratle gelişen imalât sanayi sektörünün bol ve ucuz enerjiye olan
ihtiyacı ilgili dönemde kendini hissettirmiş. Ayrıca şehirleşme enerji talebi
artışlarını daha da hızlandırmıştır. Hızla yükselen talebi karşılamak için petrol
ürünlerinin İkinci Beş Yıllık Plan döneminde de daha fazla kullanılması
gerekeceği tahmin edilmiştir (257). İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde
tıpkı ilk kalkınma planında olduğu gibi kalkınmanın yerli ve ucuz enerji
gücüyle karşılanmasına öncelik verilmesi amaçlanmış fakat kalkınırken
çevrenin kirlenmesini engelleyecek bir planlamadan bahsedilmemiştir.
I.Kalkınma Planı’nda olduğu gibi çevre kalkınma için feda edilebilir bir faktör
olmaktan öteye geçememiştir.
Bu dönemde; Türkiye’nin enerji ihtiyacının darboğazlar yaşanmayacak
şekilde
254
karşılanması
esas
alınmış
(258),
I.Beş Yıllık Kalkınma Planı, a.g.e., s.376.
II.Beş Yıllık Kalkınma Planı ,s.553
(Erişim) http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan2.pdf , 08.03.2012.
256
II.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.558.
257
II.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.553.
258
II.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.553.
255
elektrik
enerjisi
talebinin
128
karşılanmasında darboğaz yaşanmaması için üretim, iletim ve dağıtım
imkanlarının mevcut talep seviyesinin üzerinde olacak şekilde geliştirilmesi,
elektrik şebekesinin hızla büyütülmesi ve enerji ihtiyacının karşılanmasında
önceliğin su kaynaklarının geliştirilmesine verilmesi planlanmıştır (259).
Plan’da, nükleer enerji kaynaklarından faydalanma imkânlarının
araştırılarak nükleer enerji santrallerinin kurulması plan kapsamına dahil
edilmiştir (260). Dönem içinde kalkınma ve çevre ilişkisine birlikte önem
verilmemesine rağmen sürdürülebilirlik için beklide en faydalı olacak
adımlardan biri olan nükleer enerjiye geçiş planlanmış fakat dönem içinde
gerçekleştirilememiştir.
3.1.2.3. III. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1973-1977)
Genellikle insan yerleşmeleri, sanayi ve tarım faaliyetleri sonucu doğal
çevrenin kirlenmesi; toprak, su, hava kirliliği ve ekolojik dengenin bozularak
canlı yaşamın tehlikeye düşmesi olarak kendini gösteren çevre sorunlarının
sanayileşme ve kalkınmadan soyutlanmaksızın çözümü III. Kalkınma
Planı’nda ana politika olarak benimsenmiştir. 1973 - 1977 döneminde çevre
sorunları konusunda kamuoyu bilinçlenmesi bir nebze de olsa oluşmuş ve
sorunlar tanımlanmıştır. (261).
III. Kalkınma Planı döneminde kalkınmanın ekonomik ve sosyal
açılardan gerçekleştirilmesi amaçlanmış ve döneminin kalkınma amaçları
sıralanırken sadece gelirin ve yaşama düzeyinin yükseltilmesi amaçları ile
yetinilmemiş, sanayileşme, dış kaynaklara bağlılığın azaltılması, istihdam
olanaklarının
sürekli
ve
kararlı
olarak
artırılması,
iyileştirilmesi de amaçlar arasında yer almıştır (262).
259
II.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.558.
II.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.559.
261
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı, s.83
(Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan4.pdf , 08.03.2012.
262
III.Beş Yıllık Kalkınma Planı, s.154
260
gelir
dağılımının
129
1973 Petrol Ambargosu ve bunu takip eden fiyat artışları, tüm dünya
ülkelerine enerjinin gerek sosyal yaşamda, gerekse sanayi ve diğer hizmet
sektörlerinde ağırlığını hissettirmiş ve enerji girdisini ekonomik büyüme ve
kalkınmanın en önemli faktörü haline getirmiştir (263). Dönem Planı’nda
kalkınma ve çevre ilişkisi üzerinde durulmuş, çevrenin korunması ve
geliştirilmesi konusunda toplumun aydınlatılabilmesi için eğitimin önemi
vurgulanmış ve toplumun bu konuda bilinçlendirileceği vurgulanmıştır. Çevre
sorunlarının kalkınmaya ayrılmış fonları olumsuz yönde etkilemeksizin
çözülmesi ve bunun yanında çevre sorunları ile ilgili olarak uluslararası
düzeyde
sürdürülecek
çalışma
ve
yasal
düzenlemelerde
Türkiye’yi
sanayileşme ve kalkınma hedefinden saptıracak hiçbir yükümlülüğün kabul
edilmeyeceği vurgulanmıştır (264). Türkiye’de çevre bilinci yavaş yavaş
oluşmaya başlamış fakat kalkınma bu dönemde öncelikli hedef olmuştur.
Gelişmiş ülkelerin ekonomik ve teknolojik seviyelerinin yakalanabilmesi için
çevre feda edilebilir bir faktörden öteye geçememiştir.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde geniş ölçüde kullanılan ve perspektif
dönemde
Türkiye’de
kullanımına
başlanacak
diğer
birincil
enerji
kaynaklarının doğalgaz, nükleer ve jeotermal enerji olduğu vurgulanmış ( 265),
böylece hem kaynak çeşitlendirilmesine gidilmesi hem de gelecek için
yapılan tahminlere göre ortaya çıkacak enerji açığının Türkiye’nin millî
politikasına uygun
amaçlanmıştır (
görünen enerji türü veya türleri ile kapatılması
266
).
Dönemin elektrik enerjisi ana planı aşağıdaki ilkeler göz önüne
alınarak hazırlanmıştır (267).
- Öncelikle öz kaynaklardan yararlanılacaktır.
- Hidrolik aleyhine bozulan termik/hidrolik denge düzeltilecektir.
(Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan3.pdf ,08.03.2012.
263
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, 1985 Enerji Politikaları II, Veriler-1984, s.105
264
III.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.867.
265
III.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s. 565.
266
III.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.570.
267
III.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.570.
130
- Enerjinin devamlılığı, güvenirliliği ve ucuzluğu sağlanacaktır.
III. Kalkınma Planı döneminde de ithal ikameci bir enerji politikası
izlendiği açıkça görülmektedir. Olabildiğince yerli enerji kaynakları tüketilip,
enerji
ithalatının
mümkün
olduğunca
azaltılması
böylece
ekonomik
kaynakların yurt dışına çıkışının önlenmesi amaçlanmıştır. Her ne kadar
termik santrallerin azaltılıp bunun yerine hidrolik santrallerin arttırılması çevre
açısından oldukça makul bir tercih olsa da, bu tercihin ağırlıkla ekonomik
kaygılarla yapılmış olması Türkiye’de o dönemde çevre bilincinin tam olarak
gelişmediğinin göstergesidir.
Planlı dönem süresince enerji sektöründeki gelişme, kalkınmanın
gereksinim duyduğu ölçü ve kalitede enerjiyi zamanında sağlamada yetersiz
kalmıştır. Planlarda öngörülen fiziki hedeflere ulaşılamamış, başta elektrik
enerjisi olmak üzere enerji sektörü giderek ülke ekonomisinde darboğaz
yaratan bir sektör durumuna gelmiştir. Planlı dönemde kişi başına birincil
enerji tüketimi 1962 yılında petrol eşdeğeri olarak 432 kg iken, Üçüncü Plan
dönemi sonunda yaklaşık 798 kg' a ulaşmıştır. Ancak bütün çabalara karşın
yurt içi üretim olanakları yeterince geliştirilemediğinden, enerji talebi istenilen
düzeyde karşılanamamış ve sürekli olarak baskı altında tutulmuştur (268).
Türkiye'de elektrik enerjisi üretimi III. Plan döneminde yılda ortalama
yüzde 12,7 oranında büyüyerek 1977 yılında 20,5 bin gWs'e ulaşmıştır. Kişi
başına elektrik enerjisi tüketimi 1972'de 303 kws'den 1977 yılında 510 kWs'e
çıkmıştır. Kişi başına birincil enerji tüketimi petrol eşdeğeri olarak 1972
yılında 611 kg'dan 1977'de 798 kg'a yükselmiştir (269).
Dünyada fert başına ortalama elektrik enerjisi tüketimi, 1951, 1962 ve
1969 yıllarında sırasıyla 440, 845 ve 1265 kWs/kişidir. Bu değerler aynı
yıllarda Türkiye için sırasıyla 41, 118 ve 219 kWs/kişi olarak gerçekleşmiş
olup, yıllık artış hızı ortalamadan yüksek olmasına rağmen tüketim değerleri
268
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı, s.394
(Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan4.pdf , 08.03.2012.
269
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.20.
131
ortalamanın altında kalmıştır. Enerjiye doygun hale gelmiş gelişmiş ülkelerin
üretimi yılda ortalama yüzde 4-6 oranında artarken, gelişmekte olan ülkeler
için bu artış yüzde 10-14 dolayındadır (270). Türkiye 20.yüzyılın ikinci
yarısından itibaren enerji tüketimini büyük oranlarda arttırmış, artan enerji
talebini karşılamada çeşitli politikalar izlemiş, fakat izlediği enerji politikaları
bu dönemde de tam olarak başarılı olmamıştır.
III. Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde enerji arama yatırımlarına
ayrılan kamu kaynaklarında önemli artışlar sağlanmışsa da, riskli niteliği olan
bu konularda ödenekler hiçbir zaman yurt içi hammadde potansiyelinin
öneminin ortaya çıkarılması için yeterli olmamıştır. Kalkınmanın gerektirdiği
nakit ihtiyacı bu tür harcamaların kamu eliyle yapılmasını gerektirmiş, bu da
sınırlı kalmıştır. Bu durumda özellikle petrolde yabancı sermaye teşvik
edilmiş, Petrol Kanunu’nda bu yönde pek çok değişiklik yapılmış, en son
1983 yılındaki değişikliklerle petrol, gaz ve jeotermal enerji aramalarında
yabancı sermaye müracaatları sıklaşmıştır (271).
III. Kalkınma Planı döneminde ekonominin gereksinim duyduğu enerji
zamanında ve yeterli ölçüde karşılanamamıştır. Başta elektrik olmak üzere
enerji sektörü önemli bir darboğaz olarak ortaya çıkmıştır. Birincil enerji
kaynaklarından su ve kömür kaynakları yeterince geliştirilememiş, planlanan
yatırımlarda önemli gecikmeler olmuştur. Petrol alanında yurt içi üretim, yeni
sahalar açılmaması ve bilinen sahalarda üretim yapan kuyuların verimlerinin
azalması gibi nedenlerle düşmüştür. Öte yandan gittikçe artan yurt içi talep
yanında petrol fiyatlarındaki artışlar ödemeler dengesini önemli ölçüde baskı
altına almıştır (272).
Türkiye Elektrik Kurumu’nun nükleer teknolojiye girişinin sağlanması
amaçlanmış ve nükleer enerji uzun dönem elektrik enerjisi üretiminde yurt içi
kömür,
petrol
ve
hidrolik
kaynakların
ihtiyaçları
ekonomik
şekilde
karşılayamadığı dönemlerde işletmeye alınacak şekilde planlanmış olmasına
270
III.Beş Yıllık Kalkınma Planı ,a.g.e., s.571.
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı,1985 Enerji Politikaları II, Veriler-1984, s.106.
272
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.20.
271
132
rağmen (273), sürdürülebilir bir kalkınma ve enerji politikasını çeşitlendirmede
vazgeçilmez bir seçenek olan nükleer teknolojiden bu dönemde de
faydalanılamamıştır.
III. Beş Yıllık Kalkınma Planı, ilk kez çevre sorunlarını ayrı bir bölüm
olarak ele almakta ve bu sorunlarla ilgili tespitler yapmaktadır. Bu planla 1972
yılında yapılan ilk küresel çevre konferansı Türk çevre politikalarına
yansıtılmıştır. Plan’da özellikle Stockholm Konferansı’ndaki az gelişmiş
ülkelerin temel tezleriyle uyum içinde “Çevre Sorunlarını ileri sürerek
kalkınma
çabalarının
yavaşlatılmasını
istemenin
mümkün
olmadığı”
hususunun altı çizilmiştir. Bu dönemde çevre politikalarını yönlendiren genel
kabul, Türkiye’deki çevre sorunlarına gelir azlığı ve kaynakların yeterince
kullanılmamasının neden olduğudur. Ayrıca çevre politikasının sanayileşme
ve kalkınmayı engellememesi gereğine vurgu yapılmıştır. Gelişmiş ülkelerde
yoğun olarak yaşanmaya başlanan çevre kirliliği, Türkiye için henüz sorun
teşkil etmediğinden çevreyi korumak amacıyla yüksek maliyetli ve kalkınmayı
engelleyici politikalar gereksiz görülmüştür (274).
3.1.2.4. IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983)
IV. Kalkınma Planı döneminde de enerji talebinin karşılanmasında öz
kaynaklardan yararlanılması esas alınmış, yurt dışından enerji alımından çok
kaynağa yönelme ilkesi benimsenmiş ve bilinen enerji kaynaklarının ülke
kalkınmasını destekleyecek biçimde rezervleriyle orantılı olarak ekonomik
işletme koşullarına ulaşması planlanmış olup, kullanılan yatırım mallarının
yurt içinde üretimi, enerjide öz yeterliliğin bir parçası olarak değerlendirilerek
bu alanda sınai üretimin geliştirilmesine öncelik verilmesi amaçlanmıştır.
Bunların yanında üretim ve dağıtımda teknolojik gelişmelerin yakından
izlenmesi ülke koşullarına uyarlanması sağlanıp 21. yüzyılın enerji kaynağını
273
274
III.Beş Yıllık Kalkınma Planı ,a.g.e., s.578.
Keleş, Metin, Sancak, a.g.e., s..234-235.
133
oluşturacak klasik olmayan teknolojilere ve öncelikle nükleer teknolojiye geçiş
çabalarının yoğunlaştırılması hedeflenmiştir (275).
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983), çevre konusunda temel
yaklaşım olarak çevre kirliliğini önleyici politikaların esas alınmasını ve
sanayileşme, tarımda modernleşme ve şehirleşme sürecinde çevrenin
dikkate alınmasını kabul etmiştir. Bu dönemde çevreyle ilgili hem kurumsal
hem mevzuat açısından gelişmeler olmuştur. 1978’de Başbakanlık Çevre
Müsteşarlığı kurulmuş ve 1983 yılında ise 2872 sayılı Çevre Kanunu
yürürlüğe girmiştir (276).
IV. Plan döneminde özellikle Üçüncü Plan döneminde büyük boyutlara
ulaşan petrol talebinin, ülke kalkınmasında darboğaz yaratmayacak şekilde,
öncelikle tasarruf ve ikame olanaklarının değerlendirilmesi zorunluluğu
bulunmaktaydı. Petrol araştırmalarının hızlandırılması yanında alternatif
kaynakların ve güneş enerjisinin kullanımı için araştırma ve geliştirilme
çalışmaları ayrıca büyük önem kazanmaktaydı. Ülkede var olan enerji
açığının kapatılmasında en büyük katkının linyitten gelmesi öngörülmekteydi.
Bu nedenle, Dördüncü Plan döneminde linyit üretiminde büyük bir atılım
yapılması hedef alınmıştır (277)
Dönem planında, çevre sorunlarının toplumsal değişim süreci ile
birlikte
çözüme
kavuşturulması
temel
ilke
olarak
benimsenmiştir.
Sanayileşme, tarımda modernleşme, kentleşme sürecinde çevre unsurunun
dikkate alınması ve sorunun yaratılmadan önlenme aşamasında çözüme
kavuşturulmasına ağırlık verilmesi hedeflenmiştir. Böylece, doğanın ve doğal
kaynakların kullanımında ve korunmasında rasyonellik sağlanması, uzun
dönemde geriye dönülemez çevre sorunlarından kaçınılması planlanmıştır
(278).
275
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.241.
Keleş, Metin, Sancak, a.g.e., s.236.
277
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.401.
278
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.297.
276
134
Plan döneminde enerji politikalarıyla ilgili temel ilkeler (279),
 Enerji
talebinin,
yurt
içi
kaynaklardan
karşılanmasının
enerji
politikasının esas ilkesi olması,
 Sanayileşmenin ve yükselen yaşama düzeyinin gerektirdiği enerjinin
zamanında, kararlı ve güvenilir bir şekilde sağlanması için yatırım
programlarına alınan enerji tesislerinin başta finansman olmak üzere
tüm sorunlarının öncelik ve ivedilikle çözüme kavuşturulması,
 Ulusal enerji kaynaklarının bilinen rezervleri dışında yeni rezervlerin
bulunmasına belirli programlar içinde hız verilmesi,
 Enerji üretimi, iletimi ve dağıtımında kullanılan tüm yatırım mallarının
yurt içinde üretilmesi ve bu alanda imalat sanayinin kurulması,
 Enerji tüketiminin her aşamasında tasarruflu ve rasyonel kullanım
ilkesine uyularak gerekli önlemlerin alınması şeklinde ifade edilmiştir.
Enerji üretim ve dağıtımında teknolojik gelişmeler yakından izlenerek
ülke koşullarına uyarlanması ve nükleer teknolojiye geçiş çabalarının
yoğunlaştırılması amaçlanırken (280), nükleer enerjideki gelişme potansiyeli
göz önünde tutularak ülke radyoaktif mineral kaynaklarının, en kısa sürede
saptanması için istikşaf, arama ve teknoloji çalışmalarına hız verilip, tüm
fosfat yataklarının uranyum açısından değerlendirilmesine çalışılması ( 281)
ve ilk nükleer santralin yapım çalışmalarının da bu dönemde ayrılan
yatırımlar ile sürdürülmesi planlanmıştır (282).
Nükleer enerji tesislerine, gerekli hammaddenin ulusal kaynaklardan
sağlanabilmesi için olanaklı nükleer enerji rezervinin kesin potansiyelinin
nitelikleriyle birlikte saptanması ve nükleer teknolojinin geliştirilmesinde ilgili
kuruluşların eşgüdüm içinde çalışmalarını sürdürülebilmeleri planlanırken,
(283) nükleer enerji santrallerinin yapımı ve nükleer enerji girdisinin yurt içi
279
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s. 406-407.
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.407.
281
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.392.
282
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.403.
283
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.407.
280
135
doğal kaynaklardan sağlanmasının hızlandırılması amaçlanmasına (284)
rağmen, bu dönemde de nükleer teknolojiye geçiş denemeleri başarısızlıkla
sonuçlanmıştır.
3.1.2.5. V. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1985-1989)
V. Kalkınma Planı döneminde, çevre konusunda temel hedef; sadece
mevcut kirliliğin ortadan kaldırılması ve muhtemel bir kirliliğin engellenmesi
olmayıp, aynı zamanda kaynakların gelecek nesillerin de yararlanabilmesi
için en iyi şekilde korunması, muhafazası ve geliştirilmesi olmuş, bu itibarla
Türkiye’de tabi kaynakların kullanımında ekolojik dengeye dikkat edilerek, bu
kaynakların gelecek nesillerin de kullanabileceği şekilde muhafaza edilmesi
ve geliştirilmesine önem verilmesi amaçlanmıştır ( 285). V. Kalkınma Planı
döneminde
sürdürülebilir
anlaşılmaktadır.
Planlama
bir
kalkınma
aşamasında
stratejisinin
kalkınmaya
hedeflendiği
öncelik
verilirken,
kaynakların tüketiminde çevrenin korunmasına ve kirliliğin önlenmesine de
dikkat edilmiş ve kaynakların gelecek nesillerin de kullanabileceği şekilde
muhafaza edilmesi üzerinde durulmuştur.
Enerji
sektörünün
ekonomik
gelişmeyi
destekleyici
bir
yapıya
kavuşturulması, V. Beş Yıllık Kalkınma Planının en önemli hedeflerinden biri
olarak görülmüştür. Plan döneminde gerek genel enerji, gerekse elektrik
enerjisi tüketiminin hızla artması beklentisi oluşmuştur. Bu amaçla birincil
enerji ve elektrik taleplerinin yeterli ve güvenilir bir şekilde karşılanabilmesi
amacıyla, enerji amaçlı yatırımlara ağırlık verilmeye devam edilmesi, enerji
hammaddelerinin
arama
ve
üretiminde
kamu
dışı
kaynaklardan
yararlanılmaya çalışılması ve bu konuda özel sektör ve yabancı sermaye
girişimlerinin desteklenmesi hedeflenmiştir. Ayrıca üretimin artırılmasında
284
285
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.662.
V.Beş Yıllık Kalkınma Planı. s.171. (Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan5.pdf , 08.03.2012.
136
güvenilir ve ucuz kaynakların öncelik taşıması, yerli kaynakların üretim ve
kullanımına ağırlık verilmesi önceki planlardaki gibi amaçlanmıştır (286).
V. Plan döneminde birincil enerji tüketiminin yılda ortalama yüzde 7,2
oranında artması beklenirken, birincil enerji kaynakları tüketimi içerisinde V.
Plan dönemi başında, yüzde 44,6 ile en büyük paya sahip olan petrolün,
dönem sonunda da bu payını yüzde 44,1 ile muhafaza etmesi ve ticarî
olmayan kaynakların payının ise dönem başındaki yüzde 22,2 değerinden
dönem sonunda yüzde 15'e düşmesi beklenmiştir. Taşkömürü ve linyit
tüketimindeki payın ise yüzde 24'den dönem sonunda yüzde 29'a
yükseleceği tahmin edilmiştir. Türkiye’de enerji kaynakları rezervi içinde
önemli bir paya sahip olan linyitin, enerji açığının kapatılmasında öncelikle
değerlendirilmesi
ve
büyük
bir
bölümünün
santrallerde
kullanılması
planlanmıştır. Orta ve uzun dönemde hidrolik enerji potansiyelinden ise en
yüksek düzeyde yararlanılması amaçlanmıştır (287).
Enerji sektörü yatırımlarında en büyük payın üretim tesislerine
ayrılması, ayrıca iletim ve dağıtım tesislerinin üretilen enerjiyi teknolojinin
gereği olan kayıp sınırları içinde tüketim noktalarına eriştirecek bir seviyeye
getirilmesinin
sağlanması
planlanmış,
bunun
yanında
Beşinci
Plan
döneminde Türkiye’nin en büyük hidroelektrik tesisi olan Atatürk Barajı
yapımının sürdürülmesi, Karakaya ve Altınkaya Hidroelektrik ve AfşinElbistan
Termik
Santrallerinin
bütün
üniteleriyle
işletmeye
alınması
hedeflenmiştir (288).
Enerji sektöründe ana politika, amaçlanan ekonomik büyüme ve
toplumsal gelişmeleri destekleyecek ve yönlendirecek şekilde ülke enerji
ihtiyacının zamanında, yeterli ve güvenilir olarak karşılanması olmuştur.
Bunun için mevcut birincil enerji kaynaklarının geliştirilmesi, yeni kaynakların
aranmasına ve en kısa zamanda kullanıma sunulmasına önem verilmesi,
üretimden tüketime kadar her aşamada rasyonalizasyon ve tasarruf ilkelerine
286
V.Beş Yıllık Kalkınma Planı, a.g.e s.103
V. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.103.
288
V. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.104.
287
137
uyulması, kaynakların ve çevrenin korunması ve tamamlanmış yatırımların
tam kapasitede çalıştırılması ana ilkeler olarak hedeflenmiş (289) ve V. Plan
döneminde önemli ölçüde güç ve üretim kapasiteleri oluşturulabilmiş (290)
fakat çevreye gereken önem verilememiştir.
1988 yılına gelindiğinde 906 kg petrol eşdeğeri olan kişi başına birincil
enerji tüketimi ve 893 kws olan kişi başına brüt elektrik tüketimi değerleri,
Türkiye’nin enerji gereksiniminin gittikçe arttığını göstermesi bakımından
oldukça önem arz etmektedir (291).
3.1.2.6. VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994)
VI. Kalkınma Planının bütün ekonomik politikalarında çevre boyutunun
dikkate alınması esas ilke olarak benimsenmiş ve çevre denetim-izleme
sistemi adında bir yapının gerekli etkinlik kazandırılarak tek merkezden
koordine
edilmesi
planlanmıştır.
Çevre
standartları
tespit
edilirken
uygulanabilir mevcut teknolojiler ve ülke şartlarının birlikte düşünülmesi ve
standartların sürekli araştırmalarla dinamik bir şekilde belirlenmesi ve çevre
bilincinin yaygınlaştırılması bütün planlama aşamalarında çevre boyutunun
göz önünde tutulması amaçlanmıştır (292).
Dönem planında, insan sağlığı ve doğal dengeyi koruyarak, sürekli bir
ekonomik kalkınmaya imkan verecek şekilde doğal kaynakların yönetiminin
sağlanması ve gelecek nesillere, insana yakışır bir doğal, fiziki ve sosyal
çevre bırakılması temel ilke olmuş, muhtemel çevre bozulmaları önceden
tahmin edilerek gerekli tedbirlerin kirlilik meydana gelmeden alınması
planlanmıştır (293).
289
V. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.104.
V. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.258.
291
V. Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.258.
292
VI.Beş Yıllık Kalkınma Planı, s.312
(Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan6.pdf , 08.03.2012.
293
VI.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.312.
290
138
Dönem planında enerji sektöründe temel amaç, ekonomik ve sosyal
kalkınmanın sağlıklı bir biçimde desteklenebilmesi için, bütün kullanıcı
kesimlere,
yerinde,
zamanında,
güvenilir,
ucuz
ve
kaliteli
enerjinin
sağlanması olmuş ve Sektörde ekonomik olmak kaydıyla yerli veya ithal
bütün enerji kaynaklarının değerlendirilmesi; yurt içi ve yurt dışı, kamu ve
özel bütün yatırım ve finansman kesimlerinden ve imkanlarından istifade
edilmesi; netice olarak birincil ve ikincil enerji taleplerinin, güvenilir bir arz
yapısı içinde ülke ve kullanıcı için en ekonomik tarzda karşılanması esas
teşkil etmiştir. Plan döneminde, yerli kaynakların geliştirilmesine verilen önem
ve önceliğe rağmen bu kaynakların sınırlı rezervlerde ve düşük kalitede
olması nedeniyle, yüksek kaliteli ithal kaynaklara olan talep zorunlu olarak
devam etmiş, orta ve uzun dönemde toplam tüketim içinde ithal kaynakların
ağırlığının devam edeceği vurgulanmıştır (294).
VI. Kalkınma Planı’nın çevre konusuna olan daha geniş perspektifli
yaklaşımında ve yenilenemez olan doğal kaynaklara geniş yer verilmesinde,
Bruntdland Raporu etkili olmuştur. VI. Plan dönemi, dünyada olduğu gibi
Türkiye’de de çevre ve kalkınma kavramlarının en yoğun olarak sorgulandığı
dönemle aynıdır ve bunun Plan’a da yansıdığı gözlenmektedir (295).
VI. Kalkınma Planı’nda yeterli miktar ve kalitede ucuz enerjinin,
yerinde zamanında, güvenilir ve sürekli olarak, ülke ve kullanıcı için en
ekonomik şekilde tüketiciye sunulması amacıyla sektör yatırım ve faaliyetleri
planlanmış ve enerji talepleri öncelikle yurt içi kaynaklar değerlendirilerek
karşılanmaya çalışılmıştır. Bu kaynakların fiyat, miktar ve kalite olarak
ihtiyaçlara cevap verememesi durumunda, dış kaynak kullanımına gidilmesi
ve başta hidrolik kaynak olmak üzere, ekonomik olmak kaydıyla yenilenebilir
enerji kaynaklarından enerji arzına daha büyük oranlarda katkı sağlanması
planlanmıştır (296).
294
VI.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.257.
Keleş, Metin, Sancak,a.g.e., s.249.
296
VI.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.351.
295
139
Güvenilir bir arz yapısı oluşturularak; enerji alanındaki AB politika ve
hedefleri de dikkate alınarak, enerji arzında kaynak çeşitlendirilmesine
gidilmesi, ham petrole olan bağımlılığın azaltılması ve enerjinin verimli
kullanılması amacıyla gerekli tedbirler alınmaya çalışılmış, ayrıca elektrik
santralleri kapasite kullanım oranlarının artırılması için gerekli tedbirlerin
alınması, bu çerçevede yabancı ülkelerle elektrik bağlantısının oluşturulması
ve elektrik alışverişinin arttırılması hedeflenmiştir (297).
Elektrik üretimi ve dağıtımında kamu ve özel kesim firmalarının bir
arada faaliyet gösterebileceği yeni bir yapılanmaya gidilmesi ve sektörün özel
kesime açılması çalışmaları sürdürülerek, bu çerçevede yatırımlarda özel
kesim payını artırıcı girişimler ve yaklaşımların desteklenmesine çalışılmıştır.
Enerji tasarrufuna yönelik projelerin teşvik edilmesi ve bütün sektör
faaliyetlerinde enerji ve çevre dengesinin korunmasına özel önem verilmesi
hedeflenmiş, nükleer enerjinin uzun dönemde sektördeki önemi de dikkate
alınarak, nükleer enerji teknolojisine geçiş için Plan döneminde çalışmalar
başlatılması planlanmıştır (298).
VI. Plan’da benimsenen sürdürülebilir kalkınma yaklaşımına rağmen,
bir yandan tüm ekonomik ve sosyal kararlarda çevre boyutunun dikkate
alınmasında, öte yandan işlevsel ve dinamik bir çevre yönetimini oluşturacak
örgütsel
ve
hukuksal
düzenlemelerin
gerçekleştirilmesinde
yetersiz
kalınmıştır. Çevre yönetiminden sorumlu kuruluşlar arasında eşgüdüm, iş
birliği ve iş bölümü sağlanamamış, çevre finansman sistemi, çevresel veri ve
bilgi altyapısı oluşturulamamış, hukuksal düzenlemelerde etken bir çevre
yönetimine imkan verecek düzeye gelinememiştir (299).
Çevre yönetiminde etkinliği sağlamak amacıyla bakanlık haline
getirilen çevre örgütü, çevreden sorumlu diğer kuruluşlarla koordinasyon ve
297
VI.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.351.
VI.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.351.
299
VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı, s.189
(Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan7.pdf , 08.03.2012.
298
140
işbirliğini sağlayacak bir yapıya ulaşamamıştır (300). Teşkilatlanmada çevre ile
ilgili eski düzenlemeler aynen korunmuş, yeni kurumsal yapı eski yapının
üzerine oturtulmuş olduğundan çevreyle ilgili bakanlık ve kuruluşlar arasında
yetki, görev ve sorumluluk çatışmalarına neden olunmuştur. Aynı konuda
birden fazla sayıda kuruluşun yetkili olması, koordinasyon ve işbirliğinde
etkinlik sağlanamaması yüzünden çevre koruma konusundaki hizmetlerde
başarı sağlanamamaktadır (301).
3.1.2.7. VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996-2000)
1996 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen VII. Beş
Yıllık Kalkınma Planı’nda, çevre konusu bir bölüm oluşturmanın ötesinde,
Türkiye’yi 21. yüzyıla taşıyacak 20 Temel Yapısal Değişim Projesi’nden birisi
olarak yer almıştır. Plan’da “Çevrenin korunması ve Geliştirilmesi”, “Altyapı
Hizmetlerinde Yapısal Değişim Projesi” ve “Sanayileşme Yaklaşımı” ile aynı
düzeyde bir temel politika unsuru olarak ele alınmaktadır. III. Beş Yıllık
Kalkınma Planı’nda çevre konusuna verilen ağırlıkla karşılaştırıldığında,
aradan geçen 20 yılı aşkın süre zarfında Türkiye’de çevre kavramına verilen
önem hızlı evrim ve gelişme geçirmiştir (302).
Etkin bir çevre yönetimi için Ulusal Çevre Stratejisi hazırlanması,
Çevre Bakanlığı ile diğer ilgili bakanlıklar ve yerel yönetimlerin yetki ve
sorumlulukları yeniden düzenlenmesi, mevzuattaki karmaşıklık ve boşlukların
giderilmesi
planlanmıştır.
uyumlaştırılması
ilkesi
Ayrıca
çevre
doğrultusunda
ve
çevrenin
kalkınma
politikalarının
korunması
ve
çevre
sorunlarının çözümlenmesiyle doğrudan ve dolaylı ilgisi olan kurum ve
kuruluşlar arasında işbölümü ve işbirliğini sağlamaya yönelik mekanizmaların
geliştirilmesi, etkili ve eşgüdüm içinde çalışan bir çevre denetim sisteminin
300
VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.89.
VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.190.
302
Keleş, Metin, Sancak,a.g.e., s.252.
301
141
kurulması, bu bağlamda yerel yönetimler bünyesinde çevre birimleri
oluşturulması hedeflenmiştir (303).
Ülkenin bilim-teknoloji-sanayi stratejisi ve politikalarıyla eğitim-öğretim,
araştırma geliştirme strateji ve politikaları arasında tam bir birlik sağlanması,
bu strateji ve politikaların ilgili taraflarca kararlılıkla hayata geçirilmesi
üzerinde durulmuştur. Bu süreçte, teknoloji üretiminde önemli konular olan
enformatik, telekomünikasyon, biyoteknoloji, havacılık, nükleer enerji gibi ileri
teknoloji alanlarında ve bu tür teknolojilerle ilgili üretim ve yatırım
sahalarındaki faaliyetler istenen seviyeye ulaşamamıştır (304).
Dönem planında, sektörde azalan doğal kaynaklar, artış göstermesi
beklenen maliyetler ve büyüyen talep göz önüne alınarak, uzun dönemde
güvenilir ve düşük maliyetli bir enerji arz sisteminin kurulması gerekliliği
vurgulanmış; bu doğrultuda yurt içi enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve
tüketimdeki payının zaman içinde artması, ithal kaynakların temini için gerekli
projelerin başlatılması, ürün bazında ve kaynak ülke bazında çeşitlendirmeye
gidilmesi planlanmıştır (305).
Enerji kaynaklarının üretimine dönük madencilik yatırımlarına ağırlık
verilerek yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaştırılması ve
nükleer teknolojinin kısa sürede ülkeye transferi ve adaptasyonu üzerinde
önemle durulması hedeflenmiştir. Yurt içi enerji kaynaklarının miktar ve kalite
olarak yetersiz ve yüksek maliyetli olması, ithal enerji kaynakları için gerekli
döviz ihtiyacı, aşırı enerji kullanımının çevre sorunu yaratması gibi
nedenlerden dolayı, sanayide ve toplumsal yaşamın her kesiminde enerji
yoğunluk değerlerinin aşağıya çekilmesi, verimliliğin artırılması ve tasarruf
programlarının hayata geçirilmesi planlanmıştır (306).
303
VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.192.
VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.71.
305
VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.138.
306
VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.138.
304
142
VII. Planda sayılan ilke ve politikalar şunlardır (307);
-
Küresel
kirliliğin
önlenmesine
katılım
faaliyetlerinde
ortak
sorumluluk-farklı pay ilkesi gözetilecektir.
-
Etkin bir çevre yönetimi için Ulusal Çevre Stratejisi hazırlanarak, ilgili
kamu kurumlarının yetki ve sorumlulukları yeniden düzenlenecektir.
-
Çevresel etki değerlendirme sistemi etkinleştirilecek ve çevre
envanterleri, istatistikleri, standartları için gerekli veri ve bilgi erişim
sistemleri geliştirilecektir.
-
Taraf olunan çevre ile ilgili kapsamda taahhütler değerlendirilecek ve
kalkınma politikaları ile uyumlandırılması konusunda çalışmalar
yapılacaktır.
-
Çevre finansman sistemi sürdürülebilirlik amacına uygun olarak
düzenlenecektir.
-
Milli
gelir
hesaplarında
çevrenin
korunması
ve
geliştirilmesi
konusunda çalışmalar yapılacaktır.
-
Çevre bilincinin oluşturulması ve geliştirilmesi konusunda örgün ve
yaygın eğitimde düzenlemeler yapılacak ve gönüllü kuruluşlar
desteklenecektir.
Enerji sektöründe temel amaç, artan nüfusun ve gelişen ekonominin
enerji ihtiyaçlarının sürekli ve kesintisiz bir şekilde ve mümkün olan en düşük
maliyetlerle karşılanabilmesi olmuş, ayrıca dönem içinde birincil enerji
üretiminin, talep artışının altında bir seyir göstermesi nedeniyle ithal
kaynakların tüketim içindeki payı artmaya devam etmiştir (308).
Enerji kaynaklarının üretimine dönük madencilik yatırımlarına ağırlık
verilerek, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygınlaştırılması ve
nükleer teknolojinin kısa sürede ülkeye transferi ve adaptasyonu üzerinde
önemle durulması amaçlanmıştır. Yurt içi enerji kaynaklarının miktar ve kalite
olarak yetersiz ve yüksek maliyetli olması, ithal enerji kaynakları için gerekli
307
308
Keleş, Metin, Sancak,a.g.e., s.255
VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.138.
143
döviz ihtiyacı, aşırı enerji kullanımının çevre sorunu yaratması gibi
nedenlerden dolayı, sanayide ve toplumsal yaşamın her kesiminde enerji
yoğunluk değerlerinin aşağıya çekilmesi, verimliliğin arttırılması ve tasarruf
programlarının hayata geçirilmesi de dönem planındaki hedefler arasındadır
(309).
Çevre sorunlarını çözmek amacıyla mevzuatta ve kurumsal yapının
oluşturulmasında ilerlemeler kaydedilmiş, Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem
Planı (UÇEP) hazırlanmıştır. Temiz bir çevreye yönelik toplumsal duyarlılık
artmaya devam etmiştir (310).
Elektrik sektöründe, VII. Plan döneminin ilk dört yılında kurulu santral
gücüne 5.165 MW, üretim kapasitesine 34,3 milyar kws ilave yapılmıştır.
Yatırımı süren ve 2000 yılı içinde işletmeye girecek santrallar ile Plan dönemi
sonunda kurulu santral gücü 27.391 MW’a, üretim kapasitesi 146,4 milyar
kws’e, toplam elektrik tüketimi 126,8 milyar kws’e ulaşması planlanmıştır
(311).
Dönem içinde sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı doğrultusunda, insan
sağlığı ve doğal dengeyi koruyarak ekonomik kalkınmaya imkan verecek,
doğal kaynakların yönetimini sağlayacak, gelecek kuşaklara daha sağlıklı bir
doğal, fiziki ve sosyal çevre bırakacak yönde arzulanan nitelikte bir gelişme
kaydedilememiştir. Bunun yanında, çevre politikalarının ekonomik ve sosyal
politikalarla entegrasyonu sağlanamamış, bu konuda ekonomik araçlardan
yeterince faydalanılamamıştır (312).
309
VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.138.
VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı,a.g.e., s.232.
311
VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı ,s.15
(Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan8.pdf , 08.03.2012.
312
VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı a.g.e., s232-235.
310
144
3.1.2.8. VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005)
VIII. Kalkınma Planı döneminde, ekonomik büyüme ve nüfus artışı
paralelinde birincil enerji ve elektrik enerjisi tüketiminde önemli artışlar
kaydedilmiştir. Plan döneminde, birincil enerji tüketimi yıllık ortalama yüzde
2,8 oranında artışla 2005 yılı sonu itibarıyla 92,5 milyon ton petrol eşdeğerine
(mtep), elektrik enerjisi tüketimi ise yıllık ortalama yüzde 4,6 oranında bir
artışla 160,8 milyar kws’e ulaşmıştır. Ekonominin istikrar kazandığı ve 2001
krizinin etkilerinin hafiflediği 2003 sonrası dönemde ise bu artışlar daha
belirgindir. Bu dönemde birincil enerji tüketimi yıllık ortalama yüzde 5,7,
elektrik tüketimi ise yüzde 6,7 oranında büyümüştür (313).
VIII. Kalkınma Planı’nda; amaçlar, ilkeler ve politikalar başlığı altında
şu saptamalar yapılmıştır (314).
-
İnsan sağlığını, ekolojik dengeyi, kültürel, tarihi ve estetik değerleri
korumak suretiyle ekonomik ve sosyal gelişmenin sağlanması,
-
Ulusal Çevre Strateji Eylem Planı (UÇEP) güncelleştirilerek yasal bir
çerçeveye kavuşturulması,
-
Sürdürülebilir kalkınma göstergelerinin geliştirilmesi,
-
Uygulanan politikalar ve stratejilerin ülke gerçekleri de dikkate
alınarak AB normları ve uluslararası standartlara paralel olması,
-
Çevre ve kalkınma ile ilgili veri ve bilgi erişim sistemlerinin
oluşturulması,
-
Biyolojik çeşitlilik stratejisi ve Eylem Planı’nın yürürlüğe konulması,
-
Ulusal Çölleşme Eylem Planının hazırlanması,
-
ÇED
sürecinin
daha
etkin
kılınması
yönünde
düzenlemeler
yapılması planlanmıştır.
VIII. Plan döneminde, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve 4646
sayılı Doğalgaz Piyasası Kanunu ile bu sektörler rekabete açılmış ve
313
IX. Kalkınma Planı, s.25
(Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan9.pdf , 08.03.2012.
314
Keleş, Metin, Sancak,a.g.e., s.257
145
piyasanın düzenlenmesi amacıyla Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
(EPDK) teşkil edilmiştir. Serbestleştirme çalışmalarının ana unsurları;
kamunun elektrik ve doğalgaz sektöründe, iletim haricinde, yatırımcı rolünden
tedricen
arınması
ve
mülkiyetindeki
tesisleri
özelleştirmesi,
gerekli
yatırımların rekabetçi bir piyasa ortamında özel sektör tarafından yapılması
ile kamunun düzenleyici konumunu güçlendirmesi ve arz güvenliğini temin
etmesidir. Serbestleştirme çalışmaları kapsamında, bir taraftan elektrik
sektöründe faaliyet gösteren kamu kuruluşları yeniden yapılandırılırken diğer
taraftan şehir içi doğalgaz dağıtımı özel sektör eliyle yaygınlaştırılmıştır.
Ayrıca, 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu ile petrol ürünlerinde ve
Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına dair 5307 sayılı Kanun ile LPG’ de piyasa
faaliyetlerinin şeffaf, eşitlikçi ve istikrarlı biçimde sürdürülmesi için EPDK
tarafından gerekli düzenleme, yönlendirme, gözetim ve denetim faaliyetlerinin
yürütülmesi sağlanmıştır (315).
Yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimi içindeki payını
yükseltmek amacıyla 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik
Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun bu dönemde yasalaşmıştır.
Hazırlıkları tamamlanan Enerji Verimliliği Kanunu çıkarılamamıştır. 4628
sayılı Kanunun uygulanmasında görülen yetersizlikleri gidermek ve serbest
piyasaya dönüşüm çalışmalarını koordine edip, hızlandırmak amacıyla 2004
yılında Elektrik Enerjisi Sektörü Reformu ve Özelleştirme Stratejisi Belgesi
hazırlanarak uygulamaya konulmuştur. Bu belge çerçevesinde önerilen bir
“geçiş süreci” içinde elektrik dağıtım ve üretim tesislerinin özelleştirilmesi ve
arz güvenliği konusunda alınacak tedbirler başta gelmek üzere yapılması
gerekli çalışmalar bir programa bağlanmış, sorumlu ve ilgili kuruluşlar
belirlenmiştir (316).
Öncelikle, Azerbaycan olmak üzere, Hazar havzasında üretilen
petrolün boru hattı ile Gürcistan üzerinden Ceyhan’daki bir terminal
315
316
IX.Kalkınma Planı,a.g.e., s.25.
IX.Kalkınma Planı,a.g.e., s.25.
146
vasıtasıyla tankerlerle Dünya pazarlarına ulaştırılması için geliştirilen 50
milyon ton/yıl kapasiteli Bakü-Tiflis-Ceyhan Ana İhraç Boru Hattı projesi 2006
yılında tamamlanmıştır. Ayrıca Rusya Federasyonu ile yapılan anlaşma
çerçevesinde yılda 16 milyar metreküp doğalgaz taşıyacak olan 501 km
uzunluğundaki Samsun-Ankara Doğalgaz İletim Hattı tamamlanarak 2003
yılından itibaren bu hattan gaz alımına başlanmıştır ( 317).
Enerji, ekonomik ve sosyal kalkınma için temel girdilerden birisi
durumundadır.
Artan
nüfus,
şehirleşme,
sanayileşme,
teknolojinin
yaygınlaşması ve refah artışına paralel olarak enerji tüketimi kaçınılmaz bir
şekilde büyümektedir. Buna karşılık enerji tüketiminin mümkün olan en alt
düzeyde tutulması, enerjinin en tasarruflu ve verimli bir şekilde kullanılması
bu dönemde amaçlanmıştır (318).
Bu nedenlerle, sürdürülebilir bir kalkınma yaklaşımı içinde, ekonomik
ve sosyal gelişimi destekleyecek, çevreyi en az düzeyde tahrip edecek,
asgari miktar ve maliyette enerji tüketimi ve dolayısıyla arzı hedef alınmak
durumunda kalınmıştır. Dönem başında, kişi başına enerji tüketimi bir
gelişmişlik göstergesi olarak görülmekten vazgeçilmiştir. Amaç, kişi başına
enerji tüketimini artırmak değil, bir birim enerji tüketimi ile en fazla üretimi ve
refahı yaratmak olarak görülmüştür. Enerji sektörünün bu yaklaşım içinde
yapılandırılmasında ve geliştirilmesinde, enerji politikalarının bu doğrultuda
oluşturulmasında, enerji alt sektörlerinde serbest piyasa düzenine geçilirken
bu genel politikalar ışığında düzenlemeler getirilmesinde yarar görülmüş,
sürdürülebilir bir kalkınma yaklaşımı içinde, ekonomik ve sosyal gelişimi
destekleyecek, çevreye en az düzeyde zarar verecek, asgari miktar ve
maliyette enerji tüketimi ve dolayısıyla arzı hedef alınmıştır ( 319).
VIII. Kalkınma Planı Döneminde Elektrik sektörünün optimal bir sistem
anlayışıyla geliştirilmesi hedeflenerek, yeni projelerin, tip (hidrolik, gaz,
kömür, nükleer ve rüzgar gibi), kapasite ve yer itibarıyla, detaylı çalışmalarla
317
IX.Kalkınma Planı,a.g.e., s.25.
VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı a.g.e., s.173.
319
VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı a.g.e., s.173-174.
318
147
belirlenmesi planlanmıştır (320). Nükleer enerjinin uzun dönem gelişim planları
üzerinde
önemle
hammaddelerinin
durulması
aranmasına
(321)
ve
yönelik
Türkiye’deki
çalışmalara
nükleer
devam
enerji
edilmesi
amaçlanmıştır (322).
Doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı teşvik edilerek; çevresel
risklerin en aza indirilmesi, biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir
kullanımı amacıyla hazırlıkları tamamlanan Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi
ve Eylem Planı’nın yürürlüğe konması hedeflenmiştir. Ayrıca; ulaştırma,
enerji, sanayi ve konutlardan kaynaklanan sera gazı emisyonlarını kontrol
etmek ve azaltmak amacıyla enerji verimliliğinin artırılması ve tasarruf
sağlanması yönünde düzenlemelerin yapılması hedeflenmiştir (323).
Dönem içinde, dengeli ve sürdürülebilir kalkınma hedefi ile uyumlu bir
nüfus yapısına ulaşmak amacıyla nüfusun eğitim, sağlık ve insan gücü
yönünden niteliklerinin iyileştirilmesi, yaşam kalitesinin yükseltilmesi ve bu
alanlarda bölgeler ve yerleşim yerleri arasındaki farklılıkların giderilmesi
temel ilke olarak benimsenmiştir (324).
Uzun dönemde çevre sorunlarının çözümü için uygulanan politikalar
ve stratejilerin ülke gerçekleri de dikkate alınarak AB normları ve uluslararası
standartlara paralel gerçekleşmesinin sağlanması ve doğal kaynakların
sürdürülebilir kullanımı teşvik edilerek; çevresel risklerin en aza indirilmesi
amaçlanmıştır. Ayrıca biyolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir
kullanımı amacıyla hazırlıkları tamamlanan Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi
ve Eylem Planı yürürlüğe konulması, korunan alanlar için yönetim planları ve
uygulamasına yönelik eylem planları hazırlanması planlanmıştır ( 325).
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin (İDÇS)
TBMM tarafından onaylanmasıyla Türkiye, 24 Mayıs 2004 tarihi itibarıyla
320
VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı a.g.e., s.185.
VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı a.g.e., s.187.
322
VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı a.g.e., s.143.
323
VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı a.g.e., s.234.
324
VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı a.g.e., s.92.
325
VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı a.g.e., s.234.
321
148
İDÇS’ ye taraf olmuş (326), fakat hızlı nüfus artışı ve sanayileşme süreci doğal
kaynakların sürdürülebilir kullanımı üzerinde önemli bir baskı unsuru
oluşturmaya devam etmiştir. Çevrenin korunması ve üretim sürecinin
olumsuz etkilenmemesi açısından doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı
konusunda kurum ve kuruluşlar arasındaki görev ve yetki dağılımındaki
belirsizlikler dönem içinde yeterince giderilememiştir. AB’ye uyum sürecinde,
atık yönetimi, doğa koruma, gürültü ve çevresel etki değerlendirme
konularında ilerleme sağlanmasına rağmen, çevre alanında çok sayıda
düzenleme yapılması ihtiyacı devam etmiştir. Ancak, uyumun gerektirdiği
yüksek maliyetli yatırımların fazlalığı bu alanda özel sektörün katılımı da dahil
yeni finansman yöntemleri arayışını gündeme getirmiştir (327).
3.1.2.9. IX. Kalkınma Planı (2007-2013)
Ekonomik kalkınmanın ve sosyal gelişmenin ihtiyaç duyduğu enerjinin
sürekli, güvenli ve asgari maliyetle temini temel amaç olarak belirlenerek,
enerji talebi karşılanırken çevresel zararların en alt düzeyde tutulması,
enerjinin üretimden nihai tüketime kadar her safhada en verimli ve tasarruflu
şekilde kullanılması planlanmıştır (328).
Ekonominin rekabet gücünün artırılması ve toplumun refah seviyesinin
yükseltilmesi amacıyla elektrik sektörünün serbestleştirilmesi çerçevesinde,
en düşük maliyetle enerji üretecek bir sistemin oluşturulması ve elektrik
arzında sağlıklı bir çeşitlendirme yaratmak için elektrik üretim kaynakları
arasına nükleer enerjinin dahil edilmesi hedeflenmiştir. Ayrıca nükleer santral
yapımına başlanmadan önce serbest piyasayla maksimum uyum gözetilerek,
atıkların saklanması, tasfiyesi ve kamuoyunun bilgilendirilmesi hususlarına
yönelik detaylı plan ve programların yapılması planlanmıştır (329).
326
IX.Kalkınma Planı,a.g.e., s.29.
IX.Kalkınma Planı,a.g.e., s.28.
328
IX.Kalkınma Planı,a.g.e., s.69.
329
IX.Kalkınma Planı,a.g.e., s.69.
327
149
Uluslararası yükümlülüklerin karşılanmasının, sürdürülebilir kalkınma
ve ortak fakat farklı sorumluluk ilkeleri çerçevesinde yerine getirilmesi
amaçlanmış (330), sanayi ve çevre politikalarının uyumu gözetilerek
büyümenin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve sanayide, insan sağlığına ve
çevre kurallarına uygun üretim yapılarak, sosyal sorumluluk standartlarının
gözetilmesine önem verilmesi hedeflenmiştir (331).
IX. Kalkınma Planı’nın Çevrenin Korunması ile ilgili bölümünün
hazırlanmasında, uluslararası çevre hukuku ve politikasına özgü önemli
kavramlardan yararlanılmış olduğu dikkat çekmektedir. Gelecek kuşakların
çevre ve doğal kaynaklar üzerindeki hakları, bir başka deyişle, kuşaklar arası
çevresel adalet, sürdürülebilir gelişme, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluk,
(ülkelerin, çevrenin kirletilmesinin önlenmesi ve bozulma ya da kirlenme
oluşmuş ise eski durumuna getirilmesine ilişkin sorumluluk paylarının
belirlenmesinde, kirlenmeye katkı oranlarının dikkate alınmasını öngören Rio
Doruğu ilkesi) kirleten ve kullanan öder ilkesi, biyogüvenlik ve genetiği
değiştirilmiş organizmalarla ilgili risklerin azaltılması bunlardan bir bölümüdür.
Doğa ve kültür varlıklarıyla çevrenin gelecek kuşakları da dikkate alan
anlayışla korunması esasen Plan’ın temel ilkeleri arasındadır (332).
Sonuç olarak; kalkınma planlarında çevre politikaları, önceleri sadece
ortaya çıkan kirliliği giderici amaçlara dayanırken, daha sonra önleyici
politikalar ve nihayet sürdürülebilir kalkınma anlayışına uygun bir şekilde,
çevre ve ekonominin entegrasyonuna öncelik veren politikalar şeklinde bir
gelişme gerçekleşmiştir (333).
Hazırlanmış olan dokuz kalkınma planından hareketle genel olarak
Türkiye’nin temel enerji politikaları (334);
330
IX.Kalkınma Planı,a.g.e., s.73.
IX.Kalkınma Planı,a.g.e., s.79.
332
Ruşen Keleş, Kentleşme Politikası, 10.Baskı, İmge Kitabevi, 2008, s.712-713.
333
VII.Kalkınma Planı,a.g.e., s.189.
334
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer
Santrallere İlişkin Bilgiler, s.28
331
150
-
Dışa bağımlılığın en alt düzeye indirilmesi,
-
Kaynak çeşitliliğine, yerli ve yenilenebilir kaynaklara önem verilmesi,
-
Çevre üzerindeki etkilerin en aza indirilmesi,
-
Enerjinin verimli üretilmesi ve kullanılması,
-
Serbest piyasa uygulamaları içinde kamu ve özel kesim imkanlarının
harekete geçirilmesi,
-
Ülke enerji ihtiyaçlarını güvenli, sürekli ve en düşük maliyet ve en az
çevresel etkilerle karşılayacak tedbirleri alan politikaların hayata
geçirilmesi,
şeklinde özetlenebilir.
Sonuç olarak; Türkiye’de zaman içinde çevre konusunun önem
derecesi ve öncelik sırası olumlu yönde değişmiş; çevre kavramı resmi
belgelerde, politika belgelerinde, yasal belge ve metinlerde giderek artan bir
hızla yerini almaya başlamıştır. Ancak kalkınma planlarında daha çok
ekonomik gelişme üzerinde yoğunlaşılmış, sürdürülebilir gelişme anlayışı tam
olarak benimsenememiş; bu anlayışa uygun olarak ekonomik ve sosyal
gelişme hamlelerinin tümünde göz önünde bulundurulması ve sektörler
üstünde tutulması beklenen çevre konusunda tespit yapılmaktan ve yapılan
bu tespitlerin sürekli tekrarlanılmasından öteye gidilememiştir. Her plan
döneminde tekrarlanan çevre ve çevresel değerlerin korunmasına ve
geliştirilmesine yönelik politikaların çoğunun uygulamalara aktarılamayarak
söylemler olarak kalması, bunların dış politika gereği kağıtlar üzerinde
yapılan düzenlemeler olduğu sonucunu doğurmuştur (335).
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Nukleer_Santraller_ve_Ulkemizde_Kurulacak_Nu
kleer_Santrale_Iliskin_Bilgiler.pdf, 14.04.2012.
335
Pınar Kılıçoğlu, Türkiye’nin Çevre Politikalarında Sürdürülebilir Gelişme, Ankara, Turhan
Kitabevi ,2005, s.162-163.
151
3.1.3. Hükümet Programlarında Sürdürülebilir Enerji Politikaları
Mümkün olan en iyi düzeyde temiz bir çevre ve sağlıklı bir kalkınma
için sürdürülebilir kalkınma kavramına ve nükleer enerji gerekliliğine bazı
hükümet programlarında değinilmiştir.
Doğrudan olmamakla birlikte nükleer konusuna programında yer
veren
ilk
hükümet
X.
İnönü
Hükümeti’dir
(25.12.1963-20.02.1965).
Programında atom enerjisi çalışmalarına, bir sonraki yıl radyo kimya, sağlık
fiziği, nükleer elektronik ve radyoizotop üretim laboratuarları kurmak suretiyle
hız verileceği belirtilmekte, Atom Enerjisi Komisyonu ile hastane ve
üniversiteler arasında verimli işbirliği kurularak atomdan yararlanma ve
nükleer
patlamaların
doğurduğu
radyoaktif
serpintilerden
korunma
hususunda gerekli eğitim ve çalışmaların destekleneceği ifade edilmektedir.
Açık bir şekilde “nükleer enerji” ifadesini kullanan hükümet ise I. Demirel
Hükümeti’dir.
27.10.1965-03.11.1969
tarihlerini
kapsayan
I.Demirel
Hükümeti, programında nükleer enerjiden faydalanma çalışmalarına titizlikle
devam edileceğini belirtmiştir (336).
2000’li yıllara gelindiğinde, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı
döneminde görev alan 58.Hükümet Programı’nda, sürdürülebilir gelişmenin
çevreye duyarlılık unsurunu içerdiği ve çevre konusunun hükümetin duyarlı
olduğu konuların başında geldiği belirtilmiş ve enerji, madencilik, ulaştırma ve
turizm
sektörlerine
ait
gerekliliğine değinilmiştir (
59.Hükümet
politikalarında
çevreye
zarar
verilmemesinin
337
).
Programı’nda
ise;
çevre
politikası
olarak
doğal
kaynakların ekonomik faaliyetleri doğrudan etkilediği, buna yönelik olarak,
ekonomik birimlere sosyal sorumluluk yaklaşımının benimsetilmesinin
gerektiği bir politika oluşturulmuş, fakat programda çevre kavramına, enerji
sektörü politikaları dışında ekonomik ve sosyal sektör politikası altında yer
336
Hamit Palabıyık, Hikmet Yavaş, Murat Aydın, Nükleer Enerji ve Sosyal Kabul, Ankara,Usak
Yayınları ,2010, s.76.
337
Kılıçoğlu, a.g.e., s.157.
152
verilmemiştir. Ayrıca sürdürülebilir kalkınma kavramına da bu programda
değinilmemiştir (338).
60.Hükümet Programı’nda Türkiye’nin sanayi politikasının temel
hedefi, rekabet gücünü verimlilik ve teknolojik yenilik ekseninde artırmak,
özel sektör öncülüğünde dışa dönük bir yapı içinde sürdürülebilir kalkınmayı
sağlamak olduğu vurgulanmış, enerji kaynakları arasına nükleer enerjinin de
eklenmesi için gerekli hukuki çalışmalar hızla sonuçlandırılarak, özel
sektörün bu alandaki yatırımlarının desteklenmesi amaçlanmıştır (339).
61.Hükümet Programı’nda çevrenin korunması ve sürdürülebilir
kullanımı için çok sayıda proje üretilip dev yatırımlara imza atıldığı, bunun
yanında çevre konularında uluslararası gelişmeleri yakından takip ederek,
koruma ve kullanma dengesini gözeten ve sürdürülebilir kaynak kullanımının
önemini bilen bir anlayışa sahip olunduğu vurgulanmıştır. Ayrıca cari açığı
daha düşük seviyelere indirmek ve enerjide dışa bağımlılığı azaltmak
amacıyla yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji arzı içindeki payının
artırılmasına ve nükleer santrallerin kullanılmasına yönelik başlatılan
çalışmalara kararlılıkla devam edileceği belirtilmiş olup nükleer santral
kurulmasına ilişkin çalışmaların hızlandırılacağı vurgulanmıştır ( 340).
3.1.4. Türkiye’nin Enerji Politikaları İçinde Nükleer Enerjinin Önemi
Dünya birincil enerji kaynaklarının uluslararası akışında oluşabilecek,
70’lerdeki petrol krizine veya son dönemde yaşanan doğalgaz sıkıntılarına
benzer herhangi bir kısıtlama, bu kaynaklara ihtiyaç duyan ülkelerdeki üretimi
ve hayatı doğrudan etkileyecektir. Bu nedenle, enerji üretimi ve temininde
devamlılığın sağlanması çok önemlidir. Bu ise ancak, enerji kaynaklarının,
çeşitlilik içerisinde ve yeterli miktarlarda sağlanmasıyla mümkündür. Kaynak
338
Kılıçoğlu, a.g.e., s.157.
60.Hükümet Programı
(Erişim) http://www.arge42.com/dosyalar/60_hukumet_programi.egitim.doc, 11.06.2012.
340
61.Hükümet Programı
(Erişim)http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pgGovProgramme.aspx, 01.06.2012.
339
153
çeşitliliği, kaynaklardan herhangi biriyle ilgili bir sorunun oluşması halinde
enerji sektöründe yaşanması kaçınılmaz olan sıkıntıları önlemektedir.
Nükleer santrallerden üretilecek enerji, ülkenin enerji üretim portföyüne
çeşitlilik getirecek olan bir seçenektir (341).
Nükleer teknoloji konusunu yalnız atom bombası ve nükleer enerji
olarak algılamak ve bu açıdan bakmak bilimsel olmadığı gibi Türkiye
örneğinde olduğu gibi kıt kaynaklarını rasyonel olarak ve çok çalışarak
değerlendirme durumunda olan ülkeler için gerçekçi de olmaz. Nükleer
teknoloji bugün elektrik enerjisi üretiminde kullanıldığı gibi, tıpta teşhis ve
tedavi (kanser tedavi cihazları), sanayide kalite kontrol ve ölçüm, besin ve
tıbbi ürünlerin dezenfekte edilmesinde, havacılıkta uzay araştırmalarında ve
başka onlarca alanda ve her gün eklenen yeni buluşlarla çığ gibi büyüyen bir
konudur (342).
Sosyoekonomik
verimliliği
artırırken
aynı
zamanda
çevreyi
kirletmeyen, tamamıyla risksiz, güvenli ve güvenilir olabilen hiçbir enerji
kaynağı veya enerji dönüşüm teknolojisi mevcut değildir. Nükleerin kendine
özgü avantaj ve dezavantajları tartışılabilir. Fosil yakıtların önemli ölçüde
kirliliğe neden olan yerel, bölgesel ve global etkileri vardır. Hidroelektrik
santrallerin atmosfere dost olmasına karşın canlılara, toplum ve kültürel
hayata negatif etkileri gözlenmektedir. Diğer yenilenebilir enerji kaynakları ise
daha yerel olmakla beraber değişik şekillerde doğaya zarar verebilmektedir.
Unutulmamalıdır ki, enerji üretimi sürecinde çevre ile etkileşme kaçınılmazdır.
Önemli olan, enerji üretim seçeneklerini değerlendirirken bu etkileşmenin
optimizasyonunu
341
sağlayabilmektir. Bir enerji kaynağının
sürdürülebilir
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Nükleer Teknolojinin Ülkemize Kazandıracakları, TAEK
Halkı Bilgilendirme Broşürleri 2008
(Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/275, 02.05.2012.
342
Ali Külebi, Türkiye’nin Enerji Sorunları ve Nükleer Gereklilik, 1.Basım, Bilgi Yayınevi,
Haziran 2007, s.131.
154
kalkınma içerisinde yer alabilmesi için aşağıda verilen altı uyumluluk kriterini
sağlaması esastır (343).
-
Çevresel Uyumluluk
-
Kuşaklararası Uyumluluk
-
Talepte Uyumluluk
-
Sosyopolitik Uyumluluk
-
Jeopolitik Uyumluluk
-
Ekonomik Uyumluluk
Bu kriterlere göre bir değerlendirme yapılırken unutulmaması gereken
tüm kriterleri tamamıyla sağlayabilen bir alternatifin mevcut olmadığıdır,
ancak esas olan bu kriterler arasında makul bir dengeyi sağlayabilmektir.
Kapsamlı ve (son kullanıcı açısından verimlilik değerlendirmelerini de içine
alan) ayrıntılı bir analiz yapılmaksızın hiçbir enerji kaynağı hakkında olumlu
veya olumsuz bir karar verilemez. Nükleer teknoloji açısından bu öngörüler
değerlendirildiğinde, gelişme süreci içerisinde hızla artacak enerji talebinin
karşılanması, biriken sera gazları sebebiyle global ısınma probleminin
çözülmesi,
nükleer
enerji
rekabet
gücünün
arttırılması
yoluyla
ve
silahsızlanma, güvenlik ve radyoaktif atık problemini de çözmeye muktedir
potansiyeli ile nükleer teknolojinin günümüzün ve geleceğin teknolojisi olma
özelliğini
sürdürülebilir
kalkınma
içerisinde
koruyacağı
sonucuna
varılmaktadır (344).
Enerjinin
üretim,
tüketim
ve
dağıtımının
sürdürülebilirliğinin
sağlanması amacıyla enerji arz, talep ve naklinin yeterli miktar ve kalitede
makul maliyet ve fiyatlarla çevre dostu bir şeklide kesintisiz olarak
sağlanması (345) enerji güvenliği olarak tanımlanabilir. Sürdürülebilir bir enerji
politikası için de enerji güvenliği oldukça önemlidir.
343
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Sürdürülebilir Kalkınma ve Nükleer Enerji Raporu, Ekim
2002, s.19.
344
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, a.g.e., s. 19-20.
345
Enerji Güvenliği:Dünya ve Türkiye Paneli I.Oturum, İstanbul Kültür Ünv.Yayını, 2010, s.47.
155
İkinci kalkınma planında yer alan; “nükleer enerji kaynaklarından
faydalanma
imkanları
araştırılacak
ve
nükleer
enerji
santrallerinin
kurulmasına çalışılacaktır” (346), cümlesiyle birlikte, nükleer enerji seçeneğinin
Türkiye’nin enerji politika hedefleri içinde yer aldığı açıkça belirtilmiştir. Ayrıca
ikinci kalkınma planından dokuzuncu kalkınma planına kadar nükleer enerji
hedefine ulaşabilmek amacıyla yıllarca çeşitli planlar yapılmış olmasına
rağmen bu konuda bazı yapay ya da doğal engellerin bulunması sebebiyle
henüz başarı sağlanamamış olsa da bu konuda son yıllarda oldukça kararlı
adımlar atılmaktadır.
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, güvenilir kaynaklardan enerjiyi
sağlama arayışı enerji dünyasının en önemli gündemi haline gelmiştir.
Özellikle 1970’li yılların başında ortaya çıkan petrol dar boğazı, bu arayışları
hızlandırmış ve güvenilir enerji kaynağı olarak nükleer enerjinin ön plana
çıkmasını sağlamıştır. Bunun sonucu olarak 1980’li yılların ikinci yarısına
kadar yüksek kapasiteli birçok nükleer reaktör kurulmuş ve işletmeye
alınmıştır. 1980’li yılların sonuna doğru ise nükleer enerjiye olan talep artışı
azalma eğilimine geçmiş ve 1990’lı yıllar boyunca durağan hale gelmiştir.
Bunun nedeninin, Three Mile Island (1979, ABD) ve Çernobil (1986,
Sovyetler Birliği) nükleer kazalarının olduğu söylense de, asıl etken dünya
ekonomisindeki yavaşlama ve doğalgazın enerji pazarına girmesidir. İçinde
bulunduğumuz 21. yüzyılda, sürdürülebilir kalkınma anlayışı içinde iklim
değişikliklerini göz önüne alan enerji üretim planları önem kazanmıştır. Bu
çerçevede, nükleer enerjinin yanında yenilenebilir enerji kaynakları gündeme
gelmiş ve bu kaynaklardan verimli enerji üretimi çalışmalarına başlanmıştır.
Ancak, dış koşullara bağımlı olmaları (iklim koşullarına bağlı olarak her
zaman yeterince güneş, rüzgar ve su kaynaklarının bulunmaması) nedeniyle
günümüzde halen yenilenebilir enerji kaynaklarından yeteri kadar verimli
enerji üretimi sağlanamamaktadır. Bu noktada nükleer enerji, 7 gün 24 saat
enerji üreten sürekli bir kaynak olarak önemini korumaktadır (347).
346
347
II.Beş Yıllık Kalkınma Planı, a.g.e., s.559.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, a.g.e., s.5.
156
Ülkeler, enerji politikalarını belirlerken, enerji arz/talep dengesi, enerji
kaynakları, dışa bağımlılık, coğrafi durum, nüfus artış hızı, finansman durumu
gibi faktörlerin yanında enerji kaynaklarında yedeklilik, çeşitlilik gibi
değişkenleri de dikkate almaktadır. Bu nedenle her ülkenin kendine özgü bir
enerji politikası bulunmaktadır. Konu bu çerçevede değerlendirildiğinde,
nükleer enerjiyi kullanan bazı ülkelerin bu enerji türünden vazgeçtiklerini
söylemek yanıltıcıdır. Bir enerji türünden yararlanma oranındaki değişiklikler
dinamik enerji politikaları çerçevesinde doğal karşılanmalıdır ve bu durum her
enerji üretim teknolojisi için geçerlidir (348).
Nükleer enerjinin dünyadaki kullanımı gelişmiş ülkelerde azalırken,
gelişmekte olan ülkelerde bu enerji seçeneğine yöneliş artmaktadır. Özellikle
Asya ülkelerinde (Çin, Hindistan, G.Kore, Tayvan) yeni nükleer santral
projeleri planlanmaktadır. Burada altı çizilmesi gereken husus, bazı
gelişmekte olan ülkelerin yıllık elektrik enerjisi talebi %5-%10 arasında
(Türkiye’de yaklaşık %10) seyrederken gelişmiş ülkelerin talep artışının %1%3 düzeyinde kaldığıdır. Bu bağlamda, Türkiye gibi endüstrileşmekte olan
ülkelerin enerjiye gereksinimi yüksektir ve enerji üretim seçeneklerinin
hepsini değerlendirmesi şarttır. Enerji üretim seçenekleri arasında, enerji
yoğun bir seçenek olan nükleer enerji, hem dışa bağımlılığı azaltma hem de
güvenilir baz-yük elektrik enerjisi üretim teknolojisi olması bakımından en
önde gelen seçeneklerdendir. Ayrıca nükleer enerjide 10 senelik yakıtı
depolama ve dışa bağımlılığı ortadan kaldırma imkanları da mevcuttur (349).
Türkiye’nin 2010 yılı sonu itibariyle elektrik ihtiyacı yaklaşık yıllık 212
milyar kws iken, bunun 2023’te 500 milyar kws’e çıkması öngörülmektedir.
Ancak, tüm hidrolik, rüzgar, güneş, jeotermal, biyokütle potansiyelinin
tamamını kullanılsa dahi, bu talebin (500 milyar kws) yaklaşık yarısı
karşılanabilecektir (350). Türkiye’nin elektrik enerjisi ihtiyacını uzun dönemde
348
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, a.g.e., s.9.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, a.g.e., s. 13.
350
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, a.g.e., s.30.
349
157
karşılayabilmesi ve enerji arz güvenliği sağlayabilmesi için nükleer enerjiden
faydalanılması bir seçenek değil aksine zorunluluk haline gelmiştir.
Enerji sektörünün iklim değişikliğine etkisi sürdürülebilir kalkınmayı
sağlamak için yapılan planları etkileyen önemli bir faktördür. Sera gazları ve
bunların atmosferdeki konsantrasyonları gün geçtikçe artmaktadır. Sera
gazları, (özellikle CO2) daha çok fosil yakıtların kullanılmasından ortaya
çıkmaktadır. Mevcut CO2 emisyonunun yarısından fazlasına neden olan
OECD ülkelerinin enerji talebine, üye olmayan ülkelerdeki enerji talebindeki
artışın da eklenmesiyle gelecek yıllarda CO2 emisyonu çok yüksek seviyelere
çıkacaktır. Nükleer teknolojiden elektrik üretimi sonucunda ortaya çıkan CO 2
fosil kaynaklı elektrik üretiminin yüzde biri kadardır. Ayrıca partikül, SO2 ve
NOx gibi yerel ve bölgesel kirlenmeye yol açan çevresel kirleticileri de hiç
yaymamaktadır. Dünyada elektrik üretiminin yaklaşık %17’sinin sağlandığı
nükleer teknoloji yoluyla, her yıl 2.300 milyon ton CO 2 gazının atmosfere
verilmesi engellenmektedir. Başka bir deyişle bugün işletimde olan nükleer
reaktörlerin fosil yakıtla enerji üreten tesislerle yer değiştirdiği düşünülürse
atmosfere verilen karbon emisyonları %8-9 oranında artmış olacaktı (351).
Nükleer enerji, küresel ısınmaya yol açıp iklim değişikliğine neden olan
CO2 salımının azaltılmasına katkıda bulunmaktadır. Fosil yakıtların kullanımı
sonucu ortaya çıkan karbondioksit ve diğer sera gazları, dünyamızı tehdit
eden en önemli çevre sorunlarından birini oluşturan küresel ısınmayı
tetiklemektedir. Bu nedenledir ki dünyada, sera gazlarının salımlarının
kısıtlanması yönünde ciddi uluslararası çabalar sürdürülmektedir. Gelecekte
Türkiye’nin de, Avrupa Birliği ile bütünleşme süreci kapsamında böyle bir
kısıtlamaya gitmesi gerekebilir. Türkiye’de nükleer enerjinin kullanılması ile
fosil yakıtlı santrallerin neden olduğu sera gazı salımının belli bir sınırda
tutulabilmesi kolaylaşacaktır (352).
351
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, a.g.e., s.21.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Nükleer Teknolojinin Ülkemize Kazandıracakları, TAEK Halkı
Bilgilendirme Broşürleri 2008
(Erişim) http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/275/ , 02.05.2012.
352
158
Nükleer santrallerin çevreye ve insana zarar verebilecek şekilde kaza
yapma riski, günümüzde kullandığımız diğer teknolojik ürün ve süreçlere göre
yok denecek kadar azdır. Nükleer santrallerin güvenlik değerlendirmeleri,
bağımsız lisanslama kuruluşları tarafından, son derece tutucu varsayımlara
göre yapılmaktadır. Ayrıca bu santraller, işletmede oldukları sürece, sürekli
denetim altındadırlar. Nükleer santraller, olası en büyük kazanın meydana
gelmesi halinde bile çevreye zarar vermeyecek şekilde tasarımlanırlar. Bu
kapsamda başta gelen güvenlik önlemlerinden biri; reaktörün en ağır kaza
koşullarına dahi radyoaktif maddenin çevreye yayılmasını önleyebilen
koruyucu bir güvenlik kabuğunun içinde konumlandırılmış olmasıdır (353).
Nükleer enerji santrallerinin oluşturmuş olduğu radyoaktif atık sorunu
nasıl çözümlenecektir? Her şeyden önce radyoaktif atıkların hacminin diğer
endüstrilerin atıkları ile karşılaştırıldığında çok küçük olduğu vurgulanmalıdır.
Bu, iyi koşullar altında geçici veya uzun süreli depolamanın mümkün olduğu
anlamına gelir. Örneğin; yarım asırdır Fransa’da işletilmekte olan 58 nükleer
enerji santralinde oluşan yüksek seviyede radyoaktif camlaştırılmış atıkların
toplam hacmi yaklaşık 3.000 metre küptür (bir kenarı 15 metreden daha
küçük bir küpün hacmi veya olimpik ölçekli bir yüzme havuzu kadardır); bu
kadar küçük bir hacmin depolanması problemi, üretilen muazzam miktardaki
elektrik enerjisi (ülkenin elektrik enerjisinin %80’i nükleer kaynaklıdır) ile
karşılaştırıldığında çok önemsiz bir sorun olarak görünmektedir (354).
Nükleer enerji üretiminde ortaya çıkan atıklar güvenli bir şekilde
depolanabilmektedir.
Radyoaktif
atıklar,
uranyum
madenciliği,
yakıt
zenginleştirme ve üretimi, nükleer yakıtın reaktörde kullanılması, kullanılmış
yakıtın yeniden işlenmesi gibi nükleer yakıt çevrimi adımlarında ortaya
çıkmaktadır. Kullanılmış yakıt dışındaki atıklar, düşük ve orta seviyeli
atıklardır. Kullanılmış yakıtların veya yakıt izleme sürecinde geriye kalan
353
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Nükleer Enerji ve Çevre, TAEK Halkı Bilgilendirme Broşürleri
2008
(Erişim) http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/264/, 31.05.2012.
354
Comby, Çev:Doç.Dr.Bengül Günalp , Nükleer Enerji İçin Çevreciler, Pelikan Tıp Teknik
Yayınları ,2006, s.89.
159
yüksek radyoaktiviteli malzemenin, atık olarak uzun süreler boyunca denetim
altında tutulması, insana ve çevreye zarar vermeyecek şekilde depolanması
gerekmektedir. Bugün atıkların insana ve çevreye
zarar vermeden
depolanabilmesi için gerekli teknoloji mevcuttur. Günümüzde, kullanılmış
yakıtlar veya yakıt çevriminde ortaya çıkan radyoaktif atıklar, uçak
çarpmalarına karşı dayanıklı beton kulelere konularak yer üstünde veya
sızdırmaz özel çelik kapılar içine konulduktan sonra geçici yer üstü ve yer altı
depolarında güvenli bir şekilde muhafaza edilmektedir (355).
Bazı nükleer santral kazalarında olduğu gibi, 11 Mart 2011 tarihinde
deprem ve tsunaminin sebep olduğu Japonya’daki Fukushima-Daiichi
Nükleer Santrali kazası (356) ilk başlarda canlılığı etkileyecek ve nükleer
enerjinin yaygınlaşma eğilimini frenleyecekmiş izlenimi veriyormuş gibi
görünse de, her nükleer kaza/felaket sonrasındakine benzer şekilde kısa bir
dönem için bir duraksama yaşatmış ve orta vadede enerji güvenliğini
sağlama/artırma gereksiniminin baskısının da rol oynamasıyla nükleer
enerjinin kendisine belli bir alan açarak yoluna devam ettiği görülmüştür (357).
Kaldı ki, Japon Meclis Araştırma Komisyonu'nun açıkladığı raporda, kazanın
insan hatasından kaynaklanan bir felaket olduğu ve felaketin önlenebilir
olduğu belirtilmiş, ayrıca nükleer felaketin sonuçlarının, daha etkin önlemler
alınmış olsaydı hafifletilebileceği vurgulanmıştır ( 358). Bunun yanında
Fukushima Nükleer Kazası sonrasında halen dünyada, çoğunluğu AsyaPasifik bölgesinde olmak üzere, toplam elektrik gücü 59.218 MW olan 62
adet nükleer güç reaktörü inşasına devam edilmektedir (359).
355
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Nükleer Enerji ve Çevre, TAEK Halkı Bilgilendirme Broşürleri
2008
(Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/264/ , 31.05.2012.
356
IAEA, Nuclear Technology Review 2011, s.1
(Erişim)http://www.iaea.org/Publications/Reports/ntr2011.pdf , 01.07.2012.
357
Yusuf Yazar, Enerji İlişkileri Bağlamında Türkiye ve Orta Asya Ülkeleri Raporu, Ankara
2011 s.68
(Erişim)http://yayinlar.yesevi.edu.tr/static/kitaplar/enerji_raporu.pdf, ,01.07.2012.
358
NTVMSNBC,“Fukushima’daki Facia İnsan Hatası “
(Erişim)http://www.ntvmsnbc.com/id/25364282/ , 05.07.2012.
359
(Erişim)http://pris.iaea.org/Public/WorldStatistics/UnderConstructionReactorsByCountry.aspx,
10.05.2012.
160
Nükleer santrallerde hedeflenen en üst düzeyde güveliğin gereği olarak
360
(
);
-
Kazaların oluşumunun önlenmesi
-
Alınan önlemlere rağmen bir kazanın meydana gelmesi durumunda
sonuçlarının hafifletilmesi
-
Olasılığı en düşük kazalar da dahil olmak üzere, tesisin tasarımında
dikkate alınan tüm kazalar için, radyolojik sonuçların olası
boyutlarının belirlenen sınırların altında tutulması ve
-
Ağır radyolojik sonuçlar doğurabilecek ciddi kazaların meydana
gelme olasılığının kabul edilebilir düzeyde düşük olmasını
sağlayacak mümkün ve makul olan bütün önlemler alınır. Güvenlik sistemleri
herhangi bir insan müdahalesine ihtiyaç duymadan otomatik olarak devreye
girerler. Güvenlik sistemleri, öngörülen kaza senaryolarını önlemek ve
sonuçlarını hafifletmek için tasarımlanmıştır. Nihai amaç, nükleer santrallerde
etkin ve sürdürülebilir koruma önlemleri alarak birey, toplum ve çevreyi olası
radyolojik zararlardan korumaktır.
Enerji politikalarının oluşturulmasının en önemli amaçlarından birisi
enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasıdır. Nükleer enerji, enerji yoğun bir
seçenektir; bu nedenle nükleer santrallerin yakıt gereksinimi, fosil yakıtlı
santrallerinkinden çok daha azdır. Örneğin; düşük oranda zenginleştirilmiş 30
ton uranyum, ya da 160 ton doğal uranyum, 1.000 MW gücündeki bir nükleer
santralin bir yıllık enerji üretimi için yeterlidir ki bu, yalnızca birkaç kamyonun
taşıyabileceği kadar küçük bir yüktür. Oysa aynı güçteki bir kömür santrali,
yılda 2,6 milyon ton kadar kaliteli kömür yakmak zorundadır ve bu, her bir on
üçer ton kapasiteli yüzer vagondan oluşan 2.000 tren katarı yük demektir. Bir
nükleer santralin gereksinim duyacağı yakıtın depolanabilir özellikte olması
önemli bir avantajdır ve bu durum enerji temininde istikrar sağlamada önemli
bir faktördür. Ayrıca, dünyada nükleer yakıt teknolojisine sahip değişik
360
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Nükleer Santrallerde Güvenlik Felsefesi ve Güvenlik
Sistemleri, TAEK Halkı Bilgilendirme Broşürleri 2008
(Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/268/, 31.05.2012.
161
ülkelerin bulunması yakıt tedarikinde sıkıntı yaşanmaması bakımından
önemlidir (361).
Belirli bir miktar enerjiyi üretmek için gerekli olan yakıt miktarı – enerji
yoğunluğu büyük ölçüde çevresel salınım ve atıkları etkilediği için, çevresel
etkileri de belirleyicidir. Nükleer yakıtın göreceli olarak fevkalade yüksek olan
enerji yoğunluğu avantajlı bir fiziksel özelliktir. Katı yakıtlar ve nükleer için
birim yakıt miktarı başına elde edilen elektrik enerjisi değerleri aşağıda
verilmektedir (362).
Tablo 6: Katı Yakıtlar ve Nükleer İçin Birim Yakıt Miktarı Başına Elde Edilen
Elektrik Enerjisi Değerleri
1 kg odun
1 kW saat
1kg kömür
3 kW saat
1 kg petrol
4 kW saat
1 kg uranyum
50.000 kW saat
1 kg plütonyum
6.000.000 kW saat
Ayrıca nükleer enerji üretimi daha az miktarda yakıt gerektirir. Nükleer
enerji, enerji yoğun bir seçenektir. Bir karşılaştırma yapabilmek için için 1.000
MW gücündeki bir tesis için gereken yıllık yakıt miktarları aşağıda
verilmektedir (363).
-
2.600.000 ton kömür (her biri 13er ton kapasiteli 100er vagondan
oluşan 2.000 tren katarı)
-
2.000.000 ton petrol (her biri 200.000 ton kapasiteli 10 adet deniz
tankeri)
361
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Teknolojinin Ülkemize Kazandıracakları”, TAEK Halkı
Bilgilendirme Broşürleri 2008
(Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/275/,02.05.2012.
362
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Sürdürülebilir Kalkınma ve Nükleer Enerji Raporu, Ekim
2002, s.3.
363
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Enerji ve Çevre”, TAEK Halkı Bilgilendirme
Broşürleri 2008
(Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/264/, 31.05.2012.
162
-
30 ton uranyum
Türkiye, nükleer enerji aleyhine yapılan propagandaların etkisinde
kalarak nükleer teknolojiden bazı riskler dolayısıyla uzun süreler boyunca
faydalanmaktan vazgeçmiş olsa dahi, çevre ülkelerde bulunan nükleer
santrallerin Türkiye’ye herhangi bir ekonomik katkısı olmamasına rağmen
oluşabilecek bir kaza durumunda kendilerinin yanında Türkiye’ye de negatif
etkisi kaçınılmaz olacaktır. Bu bakımdan herhangi bir olumlu katkı
sağlanamadan
riske
maruz
kalınması
mantıklı
bir
tercih
olarak
görünmemektedir.
Tablo 7: Türkiye’ye Çevre Ülkelerdeki Nükleer Reaktörler ve Türkiye Sınırına
Uzaklıkları
Nükleer Reaktör
Ülke
Türkiye Sınırına En Yakın
Uzaklık (km)
Kozloduy
Bulgaristan
310
Belene
Bulgaristan
230
Cernavode
Romanya
270
Zaporozhye
Ukrayna
880 (İstanbul’a)
South Ukrain
Ukrayna
780 (İstanbul’a)
Metzamor
Ermenistan
16
Kaynak: Türkiye Enerji Politikalarımız, Ankara, Kasım 2011, s. 26.
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Turkiye_Enerji_Politikalarimiz.pdf
Nükleer enerjinin, Türkiye’nin enerji politikasına sürdürülebilir kalkınma
açısından çok büyük katkı sağlayacağı yadsınamaz bir gerçektir. Türkiye
çevreyi mümkün olduğunca kirletmeden kalkınmaya devam etmek istiyorsa
artan enerji talebini karşılamak için enerji arz güvenliği ve çeşitliliğini
sağlamalı ve nükleer enerji seçeneğini de enerji kaynakları arasına süratle
katmalıdır. Çünkü (364);
364
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer
Santrallere İlişkin Bilgiler, s.10-13.
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Nukleer_Santraller_ve_Ulkemizde_Kurulacak_Nu
kleer_Santrale_Iliskin_Bilgiler.pdf, 14.04.2012.
163
-
Nükleer santraller, yenilenebilir enerji kaynaklı santraller gibi dış
koşullara (iklim koşullarına), kömür santralleri gibi yakıtın kalitesine,
petrol ve doğalgaz santralleri gibi rezerv miktarına bağlı olmadığı için
elektrik üretiminde süreklilik arz eder.
-
Nükleer enerji üretim zinciri, tümüyle ele alındığında sera gazı salımı
konusunda en temiz seçenektir. Fosil yakıtların yanmasıyla açığa
çıkan karbonmonoksit, karbondioksit, sülfür dioksit ve azot dioksit gibi
sera gazı oluşumuna sebep olan zararlı gazlar, nükleer santraller
çalışırken atmosfere salınmaz.
-
Bu
nedenle
nükleer
enerjinin
iklim
değişikliğine
sebep
olan
atmosferdeki sera gazı konsantrasyonunun azaltılmasında büyük rolü
vardır.
Günümüzde
nükleer
santraller,
elektrik
sektöründen
kaynaklanan sera gazı salımında yıllık olarak yaklaşık %17 azalmaya
sebep olmaktadır.
-
Kullanılmış nükleer yakıtlar yeniden işlenerek (reprocessing) enerji
üretimi için kullanılabilirler. Radyoaktif fisyon ürünlerinin %3’ü ve ağır
elementler, kullanılmış yakıttan ayrıştırılıp camlaştırılarak canlı
yaşamından
izole
edilmiş
şekilde
güvenli
ve
sürekli
depolanabilmektedir. Plütonyum ve uranyumu ihtiva eden geriye
kalan %97’sinden ise yeni yakıt elementleri üretilebilmektedir. Bunun
sonucunda, kullanılmış nükleer yakıtların büyük çoğunluğunun tekrar
işlenebilmesi ile nükleer santraller için gerekli yakıt ihtiyacı uzun yıllar
boyunca karşılanabilecek ve kullanılmış yakıtlardan kaynaklanan atık
miktarı azaltılmış olacaktır.
-
Nükleer enerjiden elde edilecek enerji, ülke enerji üretim portföyüne
çeşitlilik getirir.
-
Güvenlik ve kalite kültürünün ülkede yerleşmesine ve gelişmesine
katkı sağlar.
-
Santral işletme ömrü diğer santral türlerine göre daha uzundur.
164
-
Nükleer güç santralleri uzun yıllar boyunca ihtiyaç duyulacak nükleer
yakıtları kolayca ve ekonomik depolamaya imkan verdiğinden enerji
arz güvenliğinin sağlanmasına önemli katkı sağlar.
-
En önemlisi, NGS, baz yük santralleridir ve sürekli enerji üretme
kabiliyetine sahiptir. Diğer baz yük santralleri ise jeotermal ve fosil
(Petrol, Taş Kömürü, Linyit ve Doğalgaz) yakıtlı santralleridir.
Jeotermalin toplam kapasitesinin küçük olmasından, fosil yakıtlı
santrallerin ise çevreye olan olumsuz etkilerinden dolayı nükleer
santraller, baz yük santrali olarak avantajlıdır. Ayrıca, linyit dışındaki
fosil kaynaklar ithal kaynaklardır ve dışa bağımlılığı artırmaktadır.
-
Sadece Fransa’da tek başına, nükleer endüstri doğrudan yaklaşık
100.000 kişiye iş sağlamaktadır ki bu, taşeronlar ve dolaylı işlerde
çalışanlar da hesaba katılacak olursa, bunun iki katı kadar insana iş
olanağı yaratmaktadır. Bu durum, kendi başına nükleer enerjinin
varlığı için bir gerekçeleme değildir. Ancak bu nükleer enerjinin
kredisine kaydedilecek pozitif faktörlerden biri olup, aynı zamanda
enerji sağlaması ve nükleer enerji çevreye daha saygılı ve çevre
dostu olması nedeni ile sosyal olarak da yararlıdır (365).
-
Nükleer enerji santrallerinde ünite gücü büyüdükçe, birim tesis bedeli,
dolayısıyla üretim maliyeti klasik sistemlere göre çok daha hızlı
düşmektedir. Bu durum nükleer reaktörlerin ekonomik üstünlüğe
sahip olmalarına yardımcı olmuştur (366).
-
Nükleer enerjinin, maliyet bakımından rekabetçi olduğu kabul
edildiğinde ticaret dengesine potansiyel iki olumlu etkisinin olduğu
görülebilir. Bunlardan birincisi, nispeten küçük miktarlardaki düşük
maliyetli uranyum ithalinin, büyük miktarlarda ve yüksek maliyetli
kömür, petrol veya doğalgaz ithalatından daha cazip olmasıdır. Diğeri
ise, nükleer endüstrinin geliştirilmesi için gerekli yüksek teknoloji
365
366
Külebi, a.g.e., s.127-128.
Aybers, a.g.e., s.11.
165
altyapısının oluşturulması veya genişletilmesi ile teknoloji ihracatına
katkıda bulunabilmesidir. Yakıt fiyatları, fosil yakıtlara dayalı elektrik
üretim maliyetinin başlıca bileşenini oluşturmaktadır. Dolayısıyla, fosil
yakıt fiyatlarındaki dalgalanmalar, özellikle rekabetçi piyasalarda,
elektrik fiyatındaki değişimlere önemli oranlarda yansımaktadır. Buna
karşın, nükleer elektrik üretiminde, düşük yakıt maliyeti elektrik üretim
maliyeti ve fiyatları üzerinde potansiyel bir istikrar etkisi yaratmaktadır
(367).
Nükleer teknolojiye sahip olan ülkeler kalkınma süreçlerinde ve diğer
ülkelerle olan ekonomik rekabetlerinde oldukça büyük avantajlara sahip
olabilmektedirler. Bu sebeple bazı devletleri, stratejik açıdan tehdit
edebilecek, ekonomik çıkarlarına dur diyebilecek Türkiye gibi sanayileşme
sıçraması yapan ülkelerde nükleer teknolojinin olması ve gelişmesi bazı
devletler tarafından istenmemekte ve engellenmektedir(368).
Engellemede ise en kuvvetli ve klasik silah, psikolojik harp sanatıdır.
Kısaca nükleer enerji konusunda bu işin şifresi “bir ülkede yaptırmak istediğin
veya istemediğin konuları o ülkenin halkına yaptırma sanatı!” Bugün bu
alandaki mücadelede savaşların yerini toplumsal olaylar, orduların yerini bazı
sivil toplum kuruluşları, bazı medya ve yazarları, silahların yerini de
televizyon, gazete ve dergiler almıştır. Savaş alanı ise tüm ülke alanı olup her
eve yayın yolu ile girebilmektedir (369). Tıpkı dünya çapında faaliyette bulunan
çevreci bir kuruluşun belirttiği örnekteki gibi; “Nükleer enerji, eski, pahalı ve
geri kalmış bir teknolojidir. Temiz değildir, ucuz değildir ve güvenli değildir.
Basitçe nükleer enerji, petrol açığının doğuracağı tehditleri engelleyecek ya
da ileride gelecek herhangi bir tehdidi engelleyebilecek değildir. Aslında Orta
Doğu için tehdit nükleer teknolojinin ta kendisidir ( 370).”
367
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Günümüzde Nükleer Enerji”, s.72-73
(Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/619/ , 27.05.2012.
368
Külebi, a.g.e., s.135.
369
Külebi, a.g.e., s.136.
370
(Erişim)http://www.greenpeace.org/turkey/tr/campaigns/nukleersiz-gelecek/nuekleergue/,21.03.2011.
166
Ülke içinde ya da uluslararası alanda faaliyet gösteren ve çok büyük
mali kaynaklarla donatılmış olan pek çok sivil toplum örgütünün nükleer enerji
karşıtlığı, Türkiye’nin bu teknolojiye sahip olmasına engel olmamalıdır.
Nükleer enerjinin çevre ve kalkınma açısından Türkiye’ye katkısı göz ardı
edilemeyecek boyutlarda olacak olup bu teknolojiye en kısa sürede geçilerek
hem daha temiz bir çevreye sahip olunmalı hem de enerji ihtiyacı daha ucuza
ve yerli kaynaklarla elde edilerek kalkınmanın hızlandırılması sağlanmalıdır.
Enerjiyi ucuz, kaliteli ve sürdürülebilir olarak elde eden ülkeler, küresel
ticaret ve kalkınma yarışında ön sıralarda yer almaktadır. Bu nedenle,
ortalama yıllık enerji talep artışı % 7-8 civarında olan ve dünyada elektrik
talep artışında ikinci sırada yer alan 75 milyon nüfuslu Türkiye’nin (1,4
milyarlık Çin’den sonra) mutlak surette nükleer enerjiyi, enerji arz portföyüne
katması gerekmektedir (371).
3.2.
SÜRDÜRÜLEBİLİR
KALKINMA
ÇERÇEVESİNDE
ENERJİ
KAYNAKLARININ KARŞILAŞTIRILMASI
Enerji kaynaklarının korunmasını teşvik ederek, dünya kaynaklarının
daha iyi yönetimi gerçekleştirilebilir. Gerçek soru: nükleer mi, yenilenebilir mi
ya da fosil yakıt kaynaklı elektrik enerjisi mi kullanmalıyız değildir. Enerji
kaynaklarının hiçbiri mükemmel değildir. Çevre kirliliğine yol açmamanın tek
yolu hiç enerji tüketmemektir. Daha az enerji kullanımı daha az kirlenmeye
neden olur. Eğer çevre kirliliği tamamen durdurulmak isteniyorsa insanlar ilk
çağlarda olduğu gibi ilkel yaşamlarına geri dönmek zorundadır. Daha kaliteli
yaşam standartlarına sahip olabilmek için insanların doğal düzene daha çok
müdahalesi söz konusu olduğundan çevre kirliliği kaçınılmaz olacaktır (372).
Soru, kalkınırken çevrenin optimum düzeyde nasıl temiz tutulabileceğidir.
371
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı , Nükleer Santraller ve Ülkemizde Kurulacak Nükleer
Santrallere İlişkin Bilgiler, s.5
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Nukleer_Santraller_ve_Ulkemizde_Kurulacak_Nu
kleer_Santrale_Iliskin_Bilgiler.pdf, 14.04.2012.
372
Comby , a.g.e, s.122.
167
Bunun cevabı ise; doğru bir enerji politikasıdır. Bu bakımdan mümkün olan
en sürdürülebilir enerji kaynağının sürdürülebilir kalkınma ekseninde hangisi
olduğu önem taşımaktadır.
3.2.1. Yenilenebilir ve Fosil Enerji Kaynaklarının Karşılaştırılması
Her ne kadar, fosil enerji kaynaklarının yakılması oldukça büyük çevre
kirliliklerine sebep olsa da, aslında yenilenebilir enerji kaynakları da tamamen
temiz enerji kaynakları değildir. Ayrıca fosil enerji kaynaklarının bazı
yönlerden yenilenebilir enerji kaynaklarına üstünlükleri de mevcuttur.
Yenilenebilir enerji üretim kaynaklarının çevreye maliyeti, arazi
gereksinimi, hacim büyüklüğü ve enerji kaynağının kesikli mevcudiyeti (güneş
ve rüzgar enerjisi) de göz önüne alınarak değerlendirilmelidir (373).
Tablo 8: 1.000 MW Güç İçin Çeşitli Enerji Kaynaklarının Arazi Gereksinimleri
(374)
Hidroelektrik
500-1.000 km2
Fotovoltaik
25-50 km2 (küçük bir şehir)
Rüzgar
50-150 km2
Biyokütle
4.000-6.000 km2 (bir eyalet)
Nükleer
1-4 km2
Fosil (Kömür, Doğalgaz, Petrol)
1-4 km2
İnsanlığın enerji üretimi açısından ihtiyacını ortaya koyan klasik ve
literatüre geçmiş bir örnek olarak dünyada 1990’ların başındaki toplam enerji
üretiminin 15 TWy (teravatyıl = 1 milyon megavatyıl) olduğunu, buna karşılık
2020 yılı için bunun 50 TWy ya da 50 milyon MWy olması öngörülmektedir.
En iyimser tahminlerle yapılan aşağıdaki, literatüre geçmiş olan cetvel ise
373
374
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu,a.g.e., s.24.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, a.g.e., s.24.
168
2030 yılında ve yüzyıllar sonra alternatif bazı enerji kaynaklarının üretim
tahminlerini vermektedir (375).
Tablo 9: 2030 Yılında ve Yüzyıllar Sonra Alternatif Bazı Enerji Kaynaklarının
Üretim Tahminleri
Alternatif Enerji
Kaynakları
2030 Yılındaki Enerji
Üretimi (TWy)
Yüzyıllar Sonra Erişebileceği
Enerji (TWy)
Güneş
3
100
Biomas
3
10
Rüzgar
1
3
Hidroelektrik
1,5
2,9
Dalga ve Gelgit
0,1
1
Jeotermal
0,2
0,4
Organik Çöpler
0,1
0,1
Toplam
8,9 TWy
117,4 TWy
Pek
çok
açıdan
fosil
enerji
kaynaklarının
yenilenebilir
enerji
kaynaklarına göre avantajları olsa bile sürdürülebilir kalkınma açısından
yenilenebilir enerji kaynaklarının fosil yakıtlara üstünlüğü tartışılmaz bir
gerçektir. Fakat, yukarıdaki tablodan anlaşılabileceği gibi; alternatif enerji
kaynaklarının tümü kullanılsa dahi insanlığın enerji talebi uzun vadede dahi
tam olarak karşılanamamakta, fosil enerji kaynaklarına olan talep devam
etmektedir. Bu bakımdan salt temiz enerji kaynakları vasıtasıyla insanlığın
ihtiyaç duyduğu enerjinin temin edilemeyeceği ve fosil yakıtlara bağımlılığın
devam edeceği açık bir şekilde görülmektedir.
3.2.2. Nükleer ve Fosil Enerji Kaynaklarının Karşılaştırılması
Dünya
çapında
nükleer
enerjinin
bulunmaktadır. Bunlar nükleer enerjinin (376);
375
Özemre, Bayülken, Gençay, a.g.e., s. 28-29.
gelişmesinde
bazı
etkenler
169
-
Artan enerji gereksinimine katkıda bulunması,
-
Enerji arz güvenliğine katkıda bulunması,
-
Çevreye karşı duyarlı olması,
-
Fosil yakıt fiyatlarının oynak yapısından daha istikrarlı bir fiyat
yapısına sahip olması,
-
Uygun fiyata elektrik üretebilmesi,
-
Dünya genelinde deneyim ve tecrübesinin artması,
-
Gelişen teknolojisi,
olarak sıralanabilir.
Nükleer enerji, fosil kaynaklı enerji üretiminde olduğu gibi sera gazı
salımına neden olmamaktadır. Bu nedenle nükleer enerji, küresel ısınma ve
iklim değişikliğine yol açan karbondioksit emisyonunu azaltmak açısından
önemli bir seçenektir. Yakıtın çıkarılmasını, taşınmasını, işlenmesini ve
reaktörde kullanılmasını kapsayan elektrik üretim zincirinde ortaya çıkan
karbondioksit miktarı kws başına nükleerde sadece 3-5 g iken, fosil yakıtlı bir
zincir için yaklaşık olarak 100-350 g’dır. 2006 yılı Ağustos ayı itibariyle
işletmede olan 442 nükleer santral tarafından üretilen enerji kömürden elde
edilseydi çevreye yılda fazladan 2.300 milyon ton karbondioksit, 42 milyon
ton kükürt dioksit ve 9 milyon ton azot oksit gazı salınırdı. Nükleer enerji,
karbondioksit salımının azaltılmasının yanı sıra kükürt dioksit ve azot oksit
salımlarının azaltılmasında da etkin bir rol oynamaktadır. Diğer elektrik
üretimi seçeneklerinde büyük miktarlarda ortaya çıkan kükürt dioksit ve azot
oksitli gazlar asit yağmurları halinde yeryüzüne inip, bitki örtüsünün ve
canlıların zarar görmesine neden olmaktadır. Nükleer enerji üretimi sırasında
bu
tür
gazlar
ortaya
çıkmadığından,
asit
yağmurlarına
da
olmamaktadır (377).
376
IAEA, International Status and Prospects of Nuclear Power 2010 Edition, s.21
(Erişim)http://www.iaea.org/Publications/Booklets/NuclearPower/np10.pdf ,20.04.2012.
377
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Enerji ve Çevre”, TAEK Halkı Bilgilendirme
Broşürleri 2008
(Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/264/ , 31.05.2012.
sebep
170
Petrol ve doğalgaz, kömüre göre daha az çevre kirletici olmasına
rağmen, nükleer enerji bunlarla karşılaştırıldığında son derece az kirletici ve
çok daha temizdir. Bir kömür yakan enerji santrali, nükleer enerji biriminden
kütlece milyon kat daha fazla yakıt tüketip ve yine kütlece birkaç milyon kat
kadar daha fazla atık üretir. Atıklar iki farklı türdendir: bir tarafta çok yüksek
riskli ve kimyasal-atmosfere salınan yaklaşık beş milyon ton kül ve gaz; diğer
tarafta ise radyoaktif (ve hemen hemen hiç) çevreye salınmayan, güvenlikli
depolanan ve/veya yeniden işlenen 14 metre küp kullanılmış yakıt bulunur.
Aynı miktarda enerji üretmek için doğalgaz, mazot ve kömür yakan enerji
santralleri tarafından üretilen milyonlarca ton zehirli kimyasal atık ve
milyarlarca metreküp zehirli gazla karşılaştırıldığında, nükleer güç santrali
tarafından çevreye salınan bu çok az miktardaki radyoaktivite, nükleer güç
santralinin kömür, doğalgaz ve petrolden daha çok çevre dostu olduğunu
açık şekilde göstermektedir (378).
Nükleer atıklardan, fosil ve/veya kimyasal atıklara nazaran çok daha
fazla söz edildiği göz önünde bulundurulmalıdır. Fosil ve kimyasal atıklar çok
daha büyük kütle ve hacimlere sahip olup, çevre için çok daha zehirlidir. Bu
atık türleri arasında bir önemli fark daha bulunmaktadır: nükleer sanayinin
atıkları ve kalıntıları (özellikle kullanılmış yakıt) kapalı depolarda tutulur,
çevreye salınmaz. Aynı şeyi motorlu araçların egzoz gazları ve gazla, petrolle
veya kömürle çalışan enerji santrallerinin baca gazları için söylemek mümkün
değildir. Bu egzoz ve baca gazlarının atmosferden nasıl temizlenebileceğini
ve güvenli bir şekilde depolanabileceğini görmek güçtür. Bazıları bu
emisyonlara izin verilmemesi konusunda konuşmaya cesaret etmektedir,
ancak konu her yıl atmosfere salınan 25 milyar ton karbondioksit bile olsa
gerçekçi değildir. Çünkü bir gazı uzun süre kapatılmış olarak (nükleer
atıkların aksine) tutmak hemen hemen imkansızdır. Her şeyden önce,
çevreye yayılmış bir şeyin tekrar toplanması nerede ise imkansız olup, ayrıca
işlenmesi ve depolanması gereken miktar çok fazla olup bir yılda milyarlarca
tondur. Nükleer endüstride olduğu gibi; kimyasal, petrol ve kömür
378
Comby,a.g.e., s.70.
171
endüstrilerinde
atıkların
çevreye
salınmasını
yasaklamak
ve
bunları
depolamaları şartını getirmek, bu sanayilerin kömür ve petrol kullanmalarını
yasaklamak anlamını taşır (379). (toplanması söz konusu olan hacimlerin
büyüklüğü nedeniyle – maliyetinin yüksekliği ve yapılabilirliği bir yana – hala
gerçekleştirilemeyecek bir düş olarak kalmaktadır.)
Bir yıl içinde 6,6 milyar kW saat elektrik enerjisi üretecek 1.000 MW
gücündeki enerji santrali için aşağıdakiler arasından bir seçim yapabiliriz
(380):
Kömür yakan bir enerji santrali:
-
2,3 milyon ton kömür yakar (1.000 km uzunluğunda bir tren dolusu),
-
Atmosfere 2,3 milyar metre küp (sera etkisini şiddetlendiren) CO 2
salar,
-
41.000 ton SO2 salar (asit yağmurları sorumlusu),
-
9,6 milyon metre küp solunum yollarını tahriş eden azot oksitleri
salar,
-
1.200 ton toz,
-
377.000 ton uçucu kül ve
-
250.000 ton katı kül oluşturur.
Kömür, ayrıca, bir miktar safsızlık olarak uranyum içerir ve doğal
olarak radyoaktiftir; Yaklaşık 700.000.000 Bq aktivite kömür madeninden
atmosfere ve dünyanın yüzeyine aktarılır.
Petrolle çalışan bir enerji santrali:
-
1,52 milyon ton petrol yakar (üç adet muazzam 500.000 tonluk
süper gemi tanker dolusu)
379
380
-
2,4 milyar metre küp CO2 salarak sera etkisini şiddetlendirir,
-
91.000 ton SO2 yayar,
-
6.400 ton NOx yayar,
Comby,a.g.e., s.97.
Comby,a.g.e., s.68.
172
-
1.650 ton toz açığa çıkarırken hemen hemen hiç kül salmaz.
Bir nükleer enerji santrali ise:
-
27 ton %3 oranında zenginleştirilmiş uranyum gerektirir (bir veya iki
kamyon dolusu),
-
Kesinlikle hiç CO2 emisyonu yoktur, (enerji üretimi aşamasında),
-
SO2 ve NOx salınımları olmayıp, toz ve kül üretmez,
-
Sadece 14 metre küp yüksek derecede radyoaktif harcanmış yakıt
oluşturur (kapatılmış ve çevreye tahliye edilmeyen)
-
Çevreye yılda yaklaşık 300 Curi, çoğunluğu trityum ve C-14
izotoplarından oluşan radyoaktivite salınır.
A.B.D’ de etkin olarak faaliyette bulunan 100’den fazla nükleer santral
yıllık 700 milyon ton CO2’ nin atmosfere salınmasına engel olmaktadır. Bu
miktar
100
milyon
otomobilden
kaynaklanabilecek
CO2
emisyonuna
eşdeğerdir. Eğer dünya elektrik üretiminde kömür santralleri nükleer, nükleer
santrallerde kömür santralleri olsaydı, hava çok daha temiz olur ve
emisyonlar büyük ölçüde azalırdı (381).
Nükleer reaktör tarafından bir yılda tüketilen girdi sadece birkaç ton
uranyumdur, buna karşın, petrolle çalışan bir enerji santralinin yıllık tüketimi
milyonlarca tona ulaşır. Bu durum, herhangi bir ekonomik, askeri veya başka
tür ablukaya karşı ülkenin yıllarca kendisini güvenceye alacak kadar uranyum
yakıtı stoku yapma imkanı sağlar; bir fosil yakıtı kullanan santral için üç ay
için bile stok yapmak durumunda muazzam hacimler söz konusu olur. Bu
nedenle elektrik enerjisi sağlamanın sürekliliği, nükleer enerji ile garanti
edilebilir ve petrol (ve doğalgaz) üreten ülkelerle, petrol (ve doğalgaz) tüketen
ülkeler arasında olan “enerji şantajı” nükleer enerji ile imkansızdır. Uranyum
madeni filizi, dünya üzerinde birkaç ayrıcalıklı alanda yoğunlaşmış olan petrol
yataklarından çok daha düzgün olarak dağılmıştır. Bu yüzden ham maddenin
fiyat kararlılığı uzun zaman aralıkları için çok daha iyi şekilde garanti
381
Patrick Moore, a.g.m.
173
edilmekte ve her ülke uranyum yataklarına sahip olma açısından kendilerini
aşağı yukarı eşit şartlar altında bulmaktadır (382).
Çeşitli enerji kaynaklarından kg başına elde edilecek ortalama enerji
miktarları ise şu şekildedir (383):
Tablo 10: Çeşitli Enerji Kaynaklarından kg Başına Elde Edilecek Ortalama
Enerji Miktarları
1 kg Odun
1 kw saat
1 kg Kömür
3 kw saat
1 kg Petrol
4 kw saat
1 kg Uranyum
50.000 kw saat
1 kg Plütonyum
6.000.000 kw saat
Nükleer enerji santralinden çevreye boşaltılan kimyasal maddeler çok
az ve salınan radyoaktivite de santralin içinde bile, doğal radyoaktivite ile
karşılaştırıldığında çok küçüktür. Bir nükleer enerji santralinin tel örgü ile
çevrilmiş arazisi ve havası, granitik kayaların doğal radyoaktivitesinin yüksek
olduğu Fransa-Britanny’ dekinden çok az radyoaktiftir. Nükleer enerji
santralinin çevreye ana etkileri, doğal manzarayı değiştirmesi ve soğutma
suyundan kaynaklanan birkaç dereceden daha fazla olmayan denizde, gölde
veya nehirde balık ve yosun gelişmesini geliştiren hafifçe ısınmadır. Nitekim
kömür, petrol, doğalgaz, ve nükleer dahil tüm enerji üreten sistemlerin
ürettikleri elektrik enerjisine dönüştürülemeyen fazla ısı ile atmosferi veya
nehir suyunu ısıttıkları dikkate alınmalıdır (384).
Özellikle 2003-2008 yılları arasında neredeyse iki kat artış gösteren
doğalgaz ve kömür fiyatları, nükleer enerjiden kaynaklanan beklentilerin
382
Comby,a.g.e., s.125.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Enerji ve Çevre”, TAEK Halkı Bilgilendirme
Broşürleri 2008
(Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/264/ ,31.05.2012.
384
Comby,a.g.e., s.74.
383
174
artmasına sebep olmuştur. Aslında tıpkı doğalgaz ve kömür fiyatlarında
olduğu gibi uranyum fiyatları da özellikle 2007 yılında büyük artış gösterse
de, nükleer santraller az miktarda uranyumla çok yüksek miktarlarda enerji
üretebildikleri için, bu artış nükleer enerji santrallerine sahip ülkelerde pek de
etkili olmamıştır. Kömür ve doğalgaz fiyatlarındaki oynaklıklar ise; çoğunlukla
kömür ve doğalgaz yakıtlı termik santrallerden enerji üreten ülkeleri çok
sıkıntıya sokmuş ve nükleer enerji popülaritesinin artmasına sebep olmuştur
(385).
Nükleer enerji fosil yakıtlara göre oldukça temiz olmanın yanında aynı
zamanda fiyat olarak da pahalı değildir. 2004 yılında ABD’de nükleer
enerjiden elektrik üretiminin ortalama maliyeti kw saat başına iki cent’den
daha ucuzdu. Bu fiyat, kömür ve hidroelektrik santrallerinden üretilen elektrik
enerjisinin fiyatlarıyla karşılaştırılabilir düzeydedir. Gelişen teknoloji nükleer
enerjiden
üretilen
elektriğin
maliyetinin
düşüşünü
de
beraberinde
getirmektedir (386).
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, 2050 yılında dünya nükleer
kapasitesinin bugüne oranla dört kat artabileceğini tahmin etmiştir ( 387). Eğer
bu tahmin gerçekleşirse fosil yakıt tüketimi oranı azalırken, nükleer enerji
tüketim oranı artar ve atmosfere daha az zararlı gaz salınır. Bu da insanlığın
daha temiz bir çevrede yaşamasına olanak sağlar.
3.2.3. Nükleer ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Karşılaştırılması
Nükleer enerji üretimi merkezidir ve elektrik enerjisinin dağıtımı ulusal
ve hatta uluslararasıdır ancak, güneş ve rüzgar enerjisi tipik olarak merkezi
olmayan, düzensiz ve üretildiği yerde tüketilen türdendir. Nükleer enerji
santralleri ve bu alternatif enerjiler birbirlerinin rakibi olmayıp, birbirlerinin
385
IAEA, a.g.e., s.25.
Moore, a.g.m.
387
IAEA, Annual Report 2010, s.1
(Erişim)http://www.iaea.org/Publications/Reports/, 12.05.2012.
386
175
mükemmel tamamlayıcılarıdır. Nükleer enerji, ulusal olarak tüketilen elektrik
enerjisinin en büyük kısmını sağlamak için çevresel ve ekonomik açılardan
en iyi çözümdür. Güneş veya diğer temiz enerji üretim sistemleri ise yerel
birimlerde geliştirilerek, her bir bölgenin doğasına (güneş ışıması, rüzgarlar,
hidroelektrik santral yerleri vb.) bağlı olarak teşvik edilmelidir (388). Büyük
enerji ihtiyaçları için mümkün olduğunca yenilenebilir enerji kaynaklarından
faydalanılmalı kalan kısım nükleer enerjiden sağlanmalı eğer bu da yetersiz
kalırsa o takdirde fosil enerji kaynaklarına yönelinmelidir. Çünkü günümüz
koşullarında tamamen yenilenebilir enerji kullanılarak insanlığın ihtiyaç
duyduğu elektrik enerjisi temin edilememektedir. Bu nedenle yenilenebilir
enerjiden temin edilemeyen dünya enerji gereksiniminin büyük bir bölümü
fosil yakıtlar yerine nükleer enerji vasıtasıyla karşılanmalı ve bu yolla
çevrenin daha fazla kirlenmesinin önüne geçilmelidir.
Dört adet 1.300 MW birimi bulunan bir nükleer enerji santrali bir
kilometrekarelik (yaklaşık yeşil alanı ve park sahası bulunan bir spor tesisinin
alanı kadar) yüzey alanını kaplamakta ve Tokyo veya New-York kadar büyük
bir şehri beslemeye yetecek kadar elektrik enerjisi üretmektedir. Aynı
miktarda elektrik enerjisini fotovoltaik pillerle elde etme yoluna gidilseydi, bu
şehirlerin bütün alanlarının pek de güzel görünümü olmayan güneş panelleri
ile kaplanılması gerekecekti. Ayrıca geceleri ve havanın bulutlu olduğu
anlarda enerji mevcut olmayacaktı. Güneş pillerinin imalatı çevre kirletici olup
her yirmi yılda bir değiştirilmesi gereken panellerin metal destekleri için
binlerce ton çelik ve sentetik malzeme kullanılması gerekir. Aynı miktar
elektrik enerjisinin üretilmesi de on binlerce rüzgar türbininin kullanılmasını
gerektirir ki bu da çevredeki bütün dağları, tepeleri ve kırsal kesimi
çirkinleştirecektir. Sadece bir nükleer reaktörün ürettiği kadar elektrik
enerjisini üretmek için, Paris’teki katedralin (Notre Dame) iki katı kadar
yükseklikteki
en
modern
dev
çelik
yel
değirmenlerinin,
İtalya’daki
Cenova’dan, İspanya’daki Barselona’ya kadar Akdeniz sahili boyunca,
Fransız Riviyerası dahil, her 300 metrede bir (Avrupa yasalarının gerektirdiği
388
Comby, a.g.e., s.120.
176
gibi, kuşlara geçit yolu bırakmak için) dizilmesi gerekir. Ve tabi rüzgarsız
günlerde elektrik olmayacaktır (389).
Çeşitli enerji üretim zincirlerinden elektrik üretiminin kw saat başına
gram olarak CO2 emisyonu miktarları (390);
Tablo 11: Çeşitli Enerji Üretim Zincirlerinden Elektrik Üretiminin CO2
Emisyonu Miktarları
Kömür
900-1.200
Petrol
700-900
Doğalgaz
350-900
Nükleer
10-30
Rüzgar
10-75
Güneş FV
100-200
Yukarıdaki tablodan da anlaşılabildiği gibi, karbondioksit salınımında
nükleer enerjinin oldukça temiz bir enerji kaynağı olduğu anlaşılabilmektedir.
2006 yılında yapılan bir çalışma, rüzgar gücünden her bir GWh olarak
üretilen enerjinin 14 ile 33 ton arasında CO2 emisyonu ürettiğini göstermiştir.
Buna karşılık nükleer güç için bu değer 10 tondur. Rüzgar enerjisi aracılığıyla
oluşan CO2 emisyonlarının çoğunun, rüzgâr türbini inşaatı esnasındaki
betonlamadan kaynaklandığı belirlenmiştir (391).
Rüzgar gücü, bu amaç için özel tasarlanmış ve optimize edilmiş yel
değirmenlerini kullanarak rüzgar enerjisinin geri kazanılmasıdır. Pervanenin
dönüş enerjisi, kuyu suyunun pompalanmasında veya elektrik enerjisi
üretmek üzere dinamonun döndürülmesinde kullanılabilir. Rüzgar gücünün
maliyeti, güneş enerjisi maliyetinin üçte biri kadardır ama bunun daha
kapsamlı geliştirilmesine olan kısıtlamalar benzer niteliktedir. Hava durumuna
389
Comby, a.g.e., s.73.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Sürdürülebilir Kalkınma ve Nükleer Enerji Raporu,Ekim
2002,s.27.
391
(Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/ruzgar_cevresel_etkileri, 12.05.2012.
390
177
bağlı olarak rüzgar enerjisi yersel olarak seyreltik ve zamansal olarak da
düzensizdir. Kurulu kw saat maliyeti kurulu nükleer enerji kw saat maliyetinin
iki katı kadardır. Bir yel değirmeni aşağı yukarı kurulu kapasitenin %25’inde
çalışır. Ayrıca, büyük ölçek durumunda, gerekli olan altyapılar çok büyük yer
tutacak, bunun çevre üzerindeki etkisi ve inşa edilmesinin maliyeti çok
yüksek olacaktır. Binlerce megavat güç üreten rüzgar türbini enerji
santrallerini kurmak (diyelim ki, nükleer enerji santralleri ile karşılaştırılabilir
seviyede), rüzgarın kaprislerine bağlı olarak önceden kestirilemeyecek
miktarda elektrik enerjisi üretmek üzere ve bu arada pahalı ileri teknoloji
elektronik ve inşaat malzemesi ile imal edilen itici, pahalı ve gürültülü
makineler ile yeryüzünün (veya denizlerin) bütün bölgelerinin rüzgar
türbinleriyle kaplanması anlamına gelmektedir (392).
Hidrolik, güneş ve rüzgar enerjisi gibi geniş alanlara gereksinim duyan
enerji kaynakları; ya büyük orman alanlarının yok edilmesi, ya da verimli
toprakların kaybolması ve burada yaşayan halkın yer değiştirmesi gibi bazı
çevresel ve sosyal sorunlara yol açabilmektedir (393). Örneğin; 1.000 MW güç
düzeyi için çeşitli enerji kaynaklarından elektrik üretiminin arazi gereksinimleri
aşağıda verilmektedir (394).
Tablo
12:
Çeşitli
Enerji
Kaynaklarından
Elektrik
Üretiminin
Gereksinimleri
392
Fotovoltaik
25-50 km2
Rüzgar
50-150 km2
Biyokütle
4.000-6.000 km2
Nükleer
1-4 km2
Fosil
1-4 km2
Comby,a.g.e., s.119.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Enerji ve Çevre”, TAEK Halkı Bilgilendirme
Broşürleri 2008, s.264
(Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/264/, 31.05.2012.
394
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, a.g.e., , s.265.
393
Arazi
178
Nükleer enerjinin temiz bir enerji kaynağı olmasının yanı sıra nükleer
santrallerin kurulumu için oldukça küçük bir alanın yeterli olması nükleer
enerjinin yaygınlaşmasını kolaylaştırıcı bir faktördür.
Yakıt çevrim maliyeti: yakıtın madenden çıkarılması, işlenerek yakıt
haline getirilmesi ve kullanıldıktan sonra yeniden işlenmesi ya da kullanılmış
yakıtların nihai depolanması aşamalarındaki tüm maliyetleri kapsar. Nükleer
santrallerde yakıt maliyet, hafif sulu reaktörler için yaklaşık olarak 0,5
cent/kWsaat, ağır sulu reaktörler için ise yaklaşık olarak 0,3 cent/kWsaat’tir.
Nükleer yakıt çevrim maliyeti, toplam elektrik enerjisi üretim maliyetinin %1520’si kadardır. Nükleer güç santrallerinde yakıtın toplam maliyet içindeki payı
düşük olduğundan nükleer yakıt piyasasındaki değişimler toplam üretim
maliyetini az etkilemektedir. Bu özellik doğal uranyumlu yakıtla çalışan
nükleer güç santrallerinde daha da belirgindir (395).
Enerji kaynaklarının iklim ve çevre koşullarına bağlı olması, enerji
sürekliliğini olumsuz etkilemektedir. Örneğin, hidroelektrik santrallerdeki
elektrik üretimi mevsimlik su seviyelerine bağlı iken, güneş santralleri geceleri
ya da havanın kapalı olduğu zamanlarda, rüzgar türbinleri ise rüzgarın az
estiği veya fırtınaya dönüştüğü durumlarda elektrik üretememektedir; halbuki
nükleer
santraller,
iklim
ve
çevre
koşullarından
etkilenmeksizin
işletilebilmektedir (396).
Nükleer enerjinin sebep olduğu radyasyona gelince; toprağın
yapısına, rakıma ve hatta havaya bağlı olarak bir yerdeki doğal radyasyon
seviyesi, bir başka yerdekinin onlarca, yüzlerce hatta binlerce katı kadar
olabilir. Geçici olarak, bir yerde radyasyon seviyesinin iki katına ve hatta on
katına çıkması tamamen kabul edilebilir bir durumdur. Radyoaktivite zamanla
bozunmaya uğrar ve ayrıca atmosferde veya denizde seyrelme sonucu
395
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Enerji Ekonomisi”, TAEK Halkı Bilgilendirme
Broşürleri 2008, s.263
(Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/263/,02.05.2012.
396
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Teknolojinin Ülkemize Kazandıracakları”, TAEK Halkı
Bilgilendirme Broşürleri 2008, s.275
(Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/275/,02.05.2012.
179
dağılarak ortadan kalkar. Herhangi bir nükleer güç santralinin çevresinde yol
açtığı radyoaktivite ve iyonizan radyasyon seviyesindeki artış, doğal ortam
radyasyonunun ancak binde biri kadardır ve sadece iklim şartlarının doğal
ortam radyasyonunda yol açtığı değişimler bu seviyenin çok daha
üzerindedir. Bugün çalışmakta olan bir nükleer enerji santralinin içerdiği
toplam radyoaktivite, gezegenimizdeki toplam radyoaktivitenin %1’nin
milyonda birinin, milyonda biri (10-14) kadardır (397).
Tüm artılarına rağmen yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen
enerjinin de çevreye olumsuz etkileri olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Dünya
elektrik gereksiniminin hepsinin yenilenebilir enerji kaynaklarından elde
edilmesi günümüz koşullarında imkansızdır. Bu bakımdan sürdürülebilir bir
kalkınma için büyük miktarlarda enerjinin dünya genelinde nükleer santraller
vasıtasıyla karşılanması zorunluluk teşkil etmektedir.
397
Comby, a.g.e., s.78-80.
SONUÇ
Enerji tüketimi ve üretimi 21. yüzyılda gelişmişliğin en önemli
göstergelerinden birisidir. Gelişmiş ülkelere bakıldığında enerji tüketim ve
üretim faaliyetlerinin üst seviyede olduğu açıkça görülmektedir. Çünkü enerji
olmadan teknoloji hiçbir işe yaramaz ve ilkel dönemlere geri dönüş başlar.
Enerji, çağdaş yaşamın ihtiyaçlarını karşılamada hayati derecede öneme
sahip olsa da aynı zamanda dünyadaki canlı yaşamının ve çevrenin
önündeki en büyük tehditlerden birisidir. Özellikle enerji kaynaklarının sebep
olduğu
küresel
ısınma
tehdidi
dünyayı
yavaş
yavaş
yok
olmaya
sürüklemektedir.
Enerji kaynakları küresel ısınma dışında dünyayı ve insanlığı başka
sebeplerle de tehdit etmektedir. Sınırlı olan fosil yakıtların Dünya üzerinde
oldukça dengesiz olarak bazı bölgelerde çok daha yoğun olarak bulunması
pek çok çatışma ve anlaşmazlığı beraberinde getirmiş ve getirmeye de
devam etmektedir. Fosil yakıtların dünya birincil enerji tüketimi içindeki
ağırlıklı payı, gelecekte yaşanabilecek büyük ölçekli savaşların, tekrar fosil
enerji kaynaklarının kontrolünün ele geçirilmesi amacıyla başlayabileceğini
kanıtlar niteliktedir. Fosil enerji kaynaklarının bu vazgeçilemez konumu,
devletlerin savaşmalarına, işgal edilmelerine, sömürülmelerine hatta yok
olmalarına neden olurken, medeniyetlerin de tarihten silinmelerine sebep
olmuştur. Fosil yakıtların 21.yüzyılda da tıpkı 20.yüzyıldaki gibi büyük
savaşlara sebep olacağı bilinen bir gelecektir. Hatta 21.yüzyılın başında
ABD’nin dünya devletlerine karşı ileri sürdüğü bazı bahanelerle Irak ve
Afganistan’ı işgalinin dahi çok verimli ve büyük enerji kaynaklarının
kontrolünün ele geçirilmesi amacıyla geçerleştirilmiş olması mümkündür.
Özellikle coğrafi konumu sebebiyle Türkiye; Orta Doğu, Balkan ve
Kafkas coğrafyalarına açılan bir köprü konumunda bulunması ve dünya fosil
enerji kaynaklarının (özellikle petrol ve doğalgazın) büyük oranda bu
coğrafyalarda yer alması sebebiyle pek çok gelişmiş ülkenin hedefinde
bulunmakta ve yapılmış savaşlarda sıklıkla kendini savaşan taraf ya da
181
savaşmayan stratejik müttefik olarak bulmaktadır. Bu sebeplerle Dünya’da
enerji kaynaklarının kontrolünün ele geçirilmesi amacıyla yapılan pek çok
savaşın doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye’yi de büyük ölçüde etkilediği
söylenebilir. Fosil yakıtların dünyada ve Türkiye’de gittikçe artan oranlarda
tüketilmeye devam edilmesi, tıpkı geçmişteki gibi gelecekte de pek çok enerji
savaşının yaşanmasına sebep olacağı anlamına gelmektedir.
Bunların dışında özellikle fosil enerji kaynaklarının ekonomik yönden
de tüketici ülkelere büyük zararları mevcuttur. Türkiye bilindiği gibi fosil enerji
kaynakları açısından zengin sayılamayacak bir konumdadır. Türkiye her yıl
çok büyük miktarlarda petrol, doğalgaz ve kömür ithal ederek enerji talebini
karşılamaya çalışmakta ve milyarlarca lirasını kaynak zengini ülkelere
aktarmaktadır. Örneğin; Türkiye, Rusya’dan her yıl milyonlarca metreküp
doğalgaz satın almakta, bu doğalgazı termik santrallerinde yakmakta ve
tükettiği elektrik enerjisinin büyük bölümünü bu ithal doğalgaz vasıtasıyla
temin etmektedir. Bunun sonucunda milyarlarca lira Türkiye’den çıkıp, Rusya
ekonomisine akmaktadır. Rusya ise; milyarlarca metreküp doğalgaz rezervi
olmasına rağmen nükleer santral inşa etmeye devam etmekte ve elektrik
ihtiyacını doğalgaz yakıtlı termik santraller yanında nükleer santraller
vasıtasıyla da karşılamaya çalışmaktadır. Çünkü ihtiyacı olan elektrik
enerjisini nükleer santrallerden ucuza temin edebilirken, doğalgazını ise
yüksek fiyatlardan diğer ülkelere satabilmektedir.
Ülkelerin günümüz kalkınma yarışında sadece kalkınma odaklı enerji
politikaları
yürütmeleri
geçerliliğini
yitirmiştir.
Sürdürülebilir
kalkınma
çerçevesinde, hem günümüz insanlarının hem de gelecek kuşakların yaşam
haklarına saygı gösterilerek ülkelerin kalkınma hamlelerinde daha duyarlı
olmaları ve üretim süreçlerinde mümkün olduğu kadar temiz enerji
kaynaklarına yönelmeleri bir zorunluluk teşkil etmektedir. Enerji kaynaklarının
dünya
ve
Türkiye
değerlendirildiğinde,
sürdürülebilir
açısından
enerji
kalkınma
vazgeçilmezliği
kaynaklarının
çerçevesinde
en
ve
zararları
birbirleriyle
uygun
enerji
birlikte
karşılaştırılarak
kaynaklarının
182
belirlenmesi ve en uygun enerji kaynakları kullanılarak sürekli ve dengeli bir
kalkınma yakalanması hedeflenmelidir.
Sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde Türkiye’nin oluşturmak ya da
uygulanabilirliğini sağlamak zorunda olduğu enerji politikaları bulunmaktadır.
Bunlar;
-
Öncelikle oluşturulacak olan enerji politikası her türlü dış ve siyasi
baskıdan uzak, mümkün olduğunca bağımsız bir enerji politikası
olmalı,
-
Sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde,
çevre, enerji ve kalkınma
arasında sağlıklı bir ilişki kurulmalı,
-
Enerji üretim, tüketim ve nakil sürecinin her aşamasında çevresel
etkiler göz önünde bulundurulmalı,
-
Enerjinin üretim ve tüketiminde verimlilik ve tasarruf arttırıcı
tedbirler alınmalı,
-
Enerji üretiminde kaynak çeşitliliğine büyük önem verilmeli,
-
Enerji temininde arz güvenliği tam olarak sağlanmalı,
-
Yenilenebilir enerji kaynaklarına öncelik verilerek ve ülke genelinde
yaygınlaştırılabilmesi için yatırımlar teşvik edilmeli,
-
Nükleer enerji, ülke enerji kaynakları arasına dahil edilmeli,
-
Yerli, ucuz ve temiz enerji kaynaklarına öncelik verilmeli,
-
Ülkenin, coğrafi konumu sayesinde, enerji ticaret merkezi haline
getirilebilmesi için gereken çaba sarf edilmeli,
-
İhtiyaç duyulan fosil yakıtların yerli ve uygun maliyetlerle temini için
özellikle petrol ve doğalgaz arama çalışmaları arttırılmalı,
Şeklinde özetlenebilir.
Sürdürülebilir bir kalkınma için en uygun enerji kaynağı elbette
yenilenebilir enerji kaynakları olmasına rağmen, bu enerji kaynaklarıyla tüm
dünyanın enerji ihtiyacının karşılanması uzun vadede bile imkansız olarak
görünmektedir. Bu sebeple sera gazı salınımına hemen hemen hiç katkı
yapmayan ve yeni teknolojilerle oldukça güvenli bir şekilde inşa edilebilen
183
nükleer santraller sürdürülebilir bir kalkınma için en ideal enerji üretim
merkezleri haline getirilebilirler. Nükleer enerjiye sahip olan ülkeler; ucuz,
temiz ve yerli bir enerji kaynağına sahip olurken aynı zamanda enerji kaynak
çeşitliliğini de arttırmış ve enerji arz güvenliğini de garantiye almış olmaktadır.
Çünkü
nükleer
enerjiyle
ülke
içinde
ihtiyaç
duyulan
enerji
üretimi
gerçekleştirilirken iç talep rahatlıkla karşılanabilir. Fakat enerji kaynağı ithalat
yoluyla elde edilebiliyorsa, enerjinin ithal edildiği ülkeyle olan ilişkilerin
değişmesine paralel olarak enerji arz güvenliği de çok kolay değişebilir.
Gelişmiş ülkeler artan enerji taleplerini karşılayabilmek amacıyla
mümkün olan tüm enerji kaynaklarından faydalanmaya çalışmaktadır.
Özellikle nükleer enerji karşıtı faaliyetler her geçen gün aratarak devam
etmesine rağmen dünyada nükleer enerjiye olan talep devam etmektedir.
Günümüzde özellikle gelişmiş ülkelerde üretilen elektrik enerjisinin hatıra
sayılır bölümü nükleer santraller vasıtasıyla elde edilmekte olmasına rağmen
Türkiye’de nükleer santral inşaatları bazı sebeplerden ötürü uzun yıllar
ertelenmiştir. Türkiye’de günümüzde halen nükleer santral bulunmasa da,
sınır komşuları olan Bulgaristan ve Ermenistan dahi bu teknolojiye
Türkiye’den önce sahip olabilmişler, hatta bu komşu ülkeler elektrik ihtiyacı
doğrultusunda Türkiye’ye elektrik ihraç etmişlerdir.
Türkiye uzun yıllar boyunca bağımsız bir enerji politikası izleyememiş,
bölgesinde etkin bir rol üstlenememiş ve fırsatları iyi değerlendirememiştir.
Uzun yıllar bazı kaynak zengini ya da egemen ülkeler Türkiye’nin enerji
politikalarına yön vermişlerdir. Bu da Türkiye’nin ihtiyacı olan enerji
kaynakları,
kalkınma
hızı
ve
teknolojiye
ulaşamaması
sonucunu
doğurmuştur.
Türkiye uzun yıllar boyunca,
Avrupa Birliği’ne üye olabilmek için
muazzam çaba sarf etmiş fakat günümüze kadar net bir sonuç elde
edememiştir. AB’nin Türkiye’yi üyeliğe kabul etmesi konusunda pek çok
pürüz öne çıkarılmış ve üyeliğe kabul süreci sürekli ertelenmiştir. Türkiye’nin
uygulayabileceği bağımsız ve sürdürülebilir enerji politikaları ile kısa vadede
184
dünya ülkeleri içinde konumunu güçlendirerek, Orta Doğu, Balkanlar ve
Kafkasların tek lider ülkesi olması uzak bir ihtimal değildir. Türkiye coğrafi
konumunun
etkisiyle
enerji
nakli
konusunda
tam
bir
köprü
işlevi
görebilecektir. Orta Doğu ve Kafkas coğrafyasındaki petrol ve doğalgazın
kolayca Avrupa’ya taşınması Türkiye aracılığıyla mümkün olabilecektir.
Üretici ve tüketici ülkeler arasındaki bu aracılık faaliyeti Türkiye’yi kısa sürede
bir enerji merkezi haline getirebilir. Bu da Avrupa’nın Türkiye’ye bağımlılığını
arttırırken, Türkiye’yi de Avrupa’da söz sahibi konuma getirebilecektir.
Bağımsız bir enerji politikası yürüten Türkiye’ye, AB’nin üyelik konusunda
engel olması pek muhtemel görünmemekte aksine AB’nin Türkiye’yi
bünyesine dahil edebilmek için üstün çaba göstermesi gerekeceği akıldan
çıkarılmamalıdır.
Nükleer santraller dünya genelinde en çok gelişmiş ülkeler tarafından
kullanılıyor olsa da bu santralleri ülkelerine kazandırmak için girişimlerde
bulunan bazı ülkelere çeşitli yollarla engeller çıkarılmaktadır. Çünkü nükleer
enerjiye sahip olan ülkeler hem sürdürülebilir bir kalkınma gerçekleştirirken
hem de maliyet avantajına sahip olabilmektedir. Bu durum gelişmiş ve/veya
kaynak zengini pek çok ülkeyi rahatsız etmektedir. Çünkü kaynak zengini
ülkeler; nükleer santrallere sahip olan ülkelere daha az miktarlarda enerji
kaynağı ihraç edebileceklerinden gelirleri azalacak, benzer şekilde gelişmiş
ülkeler de; öncesinde kendileriyle pahalı enerji girdisi sebebiyle dış ticarette
rekabet
edemeyen
ülkeleri,
nükleer
enerjiye
sahip
olduktan
sonra
karşılarında birer rakip olarak bulacaklardır. Bunların yanında nükleer
santrallere sahip olan ülkeler, nükleer teknolojinin kullanılabildiği tıp ve ziraat
gibi pek çok alanda da gelişme kaydedebileceklerdir.
Dünyada nükleer santraller yaygınlaştıkça, bu konuda bazı ülke,
dernek ve/veya organizasyonlar önlem alma zorunluluğu hissetmişlerdir.
Günümüzde nükleer santrallere karşı önlemler; genellikle medya, sivil toplum
kuruluşları ve bazı sözde çevreci örgütler aracılığıyla alınmaktadır.
Ülkelerinde nükleer santral kurulması planlanan ülke vatandaşlarına özellikle
kitle
iletişim
araçlarıyla
nükleer
enerji
karşıtlığı
aşılanarak
ülke
185
vatandaşlarının
nükleer
enerjiye
karşı
tavır
almaları
sağlanmaya
çalışılmaktadır. Oluşturulan bu ön yargı, nükleer enerjinin o ülkede
kurulmasını
siyasi
kaygılarla
geciktirebilmekte
ya
da
tamamen
engelleyebilmektedir. Bazı gelişmiş ülkelerin günümüz şartlarında silahla
kazanamayacakları mücadeleleri özellikle abartılı ve/veya asılsız bilgiler
yayarak
kazanmaları,
kendilerine
zahmetsiz
ve
ucuz
zaferler
getirebilmektedir.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de Türkiye gereksinim duyduğu
enerjinin büyük bölümünü kaynak zengini ülkelerden ithal edip diğer dünya
ülkeleriyle kalkınma yarışına girmektedir. Oldukça adaletsiz ve kazananı
baştan belli olan bu yarışta eşitliğin sağlanabilmesi için Türkiye ucuz, yerli ve
temiz bir enerji kaynağı olan nükleer enerjiye sahip olmalı, bunun yanında
enerji çeşitliliğini arttırmalı ve enerji arz güvenliğini en kısa sürede
sağlamalıdır. Eğer bunları başarabilirse kalkınma yarışında çok daha
avantajlı bir konuma gelebilecek ve sürdürülebilir bir enerji politikasına sahip
olabilecektir.
Sonuç olarak; Türkiye diğer ülkelere bağımlılık yaratacak enerji
politikalarını mümkün olduğu kadar azaltmak için etkin çözümler aramalı ve
gelecek dönemlerde de sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde yeni enerji
politikalarını hayata geçirmeye devam etmeli, özellikle yenilenebilir ve
nükleer enerji kaynaklarına ağırlık vererek enerji arz çeşitlilik ve güvenliğini
arttırmalıdır. Enerji kaynakları içerisinde fosil yakıtların çevreye ve insana
oldukça büyük zararları olmasına rağmen, insanlığın fosil yakıtlardan uzak
gelecekte dahi tam olarak vazgeçmesi mümkün görünmemektedir. Bu
bakımdan fosil yakıtların kullanım oranlarının nükleer ve yenilenebilir enerji
kaynaklarına oranla mümkün olabildiği kadar yüksek düzeyde azaltılması
çevre ve dünya canlıları açısından oldukça büyük bir adım olacaktır.
186
KAYNAKÇA
AKOVA, İsmet; Yenilenebilir Enerji Kaynakları, 1.Baskı, Nobel Yayınları,
2008.
ALEMDAROĞLU, Nusret; Enerji Sektörünün Geleceği, Alternatif Enerji
Kaynakları ve Türkiye’nin Önündeki Fırsatlar, İstanbul, İTO
Yayınları,2007.
ARSLAN, Vedat; “Enerji Kaynaklarında Güvenilirlik ve Kömürün Yeri”,
TMMOB
İzmir
Kent
Sempozyumu,
(Erişim)http://www.imoizmir.org.tr/UserFiles/File/Izmir-Kent
Sempozyumu/bildiriler/bildiriler/200819.pdf , 01.06.2012.
AROLAT, Osman; “Enerji de 100 Bin Megawattlık 2023 Hedefi”, Dünya
(Erişim)http://www.dunya.com/enerji-de-100-bin-
Gazetesi
megawattlık-2023-hedefi-osman-arolat_17_0_yazar.html , 23.02.2012
AYBERS, Nejat; Türkiye’de Nükleer Enerjinin Bugünkü Durumu ve
Geleceği, İstanbul,1970.
AYDIN, Levent; “Türkiye’nin Enerji Açığı sorunu ve Çözüm Önerileri”, SDE
Analiz 2011, (Erişim)http://www.sde.org.tr, 02.04.2012.
AYKUL, Ömer; Ekolojik Hukuk, Seçkin Yayıncılık, 2010.
BADRUK, Mebrure; “Jeotermal Enerji Uygulamalarında Çevre Sorunları”,
(Erişim)http://geocen.iyte.edu.tr/teskon/2001/teskon2001_13.pdf,
02.07.2012.
Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, MEB Yayınları, Sayı 135,
Mayıs 2011,
BOTAŞ
2011
Yılı
Sektör
Raporu
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_BOT
AS_2011.pdf, 18.05.2012.
187
BOZLOĞAN, Recep; “Sürdürülebilir Gelişme Sürecinin Tarihsel Arka Planı”,
İstanbul Üniversitesi Elektronik Dergi Sistemi,
BP
Statical
Review
of
World
Energy
2011,
(Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_e
nglish/reports_and_publications/statistical_energy_review_2011/STA
GING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_full_report
_2011.pdf , 20.02.2012.
BP
Statical
Review
of
World
Energy
2012
(Erişim)http://www.bp.com/assets/bp_internet/globalbp/globalbp_uk_e
nglish/reports_and_publications/statistical_energy_review_2011/STA
GING/local_assets/pdf/statistical_review_of_world_energy_full_report
_2012.pdf
Nükleer Enerji İçin Çevreciler, çev. Bengül Günalp,
COMBY, Bruno;
Pelikan Tıp Teknik Yayınları, 2006.
Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü, T.C. Çevre ve
Orman
Bakanlığı
Türkiye
Çevre
Atlası
Ankara
2004
(Erişim)http://www2.cedgm.gov.tr/dosya/cevreatlasi/atlasin_metni.pdf,
11.03.2012.
Çevre
ve
Sürdürülebilir
Kalkınma
(Erişim)http://www.surdurulebilirkalkinma.gov.tr/Rio+20.portal,
01.07.2012.
DAĞDAŞ, Ahmet; “Termik Santrallerde Jeotermal Enerjiden Yararlanmanın
Yakıt Tasarrufuna ve Santral Performansına Etkileri”, Mühendislik
Bilimleri Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, 2006,
Devlet Planlama Teşkilatı, Ulusal Çevre Eylem Planı: Nüfus ve Çevre,
Temmuz
1997.
(Erişim)
http://ekutup.dpt.gov.tr/cevre/eylempla/torosa/nufus.html, 11.07.2011.
188
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, DSİ Genel Müdürlüğü 2010 Yılı Faaliyet
Raporu.
(Erişim)http://www.dsi.gov.tr/docs/stratejikplan/2010_faaliyet_raporu.p
df?sfvrsn=2, 11.05.2012.
DİNÇ, Güney; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Göre Çevre ve İnsan,
Ankara, Türkiye Barolar Birliği Yayını No:143, 2008.
Enerji Güvenliği: Dünya ve Türkiye Paneli I.Oturum, İstanbul Kültür
Ünv.Yayını, 2010.
Enerji
ve
Tabii
Kaynaklar
Bakanlığı,
Enerji-Çevre-İklimDeğişikliği
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/index.php?dil=tr&sf=webpages&b=ene
rji_cevre_iklim&bn=218&hn=&id=4303, 29.12.2011
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı,1985 Enerji Politikaları II, Veriler-1984.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, EPDK Enerji Yatırımcısı El Kitabı 2012.
(Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yatirimci
el_kitabi/Sgb_Rapor_Yayin_Yatirimciel_Kitabi_Tr_2012_y6Xj7FNVt7F
6.pdf , 01.07.2012.
Enerjide Sürdürülebilirliğin Sağlanması, Enerji ve Çevre Komisyonu
Raporu, World Energy Council-Turkish National Committee DEKTMK,
Ankara, 2004,
Enerjide Sürdürülebilirliğin Sağlanması, Enerji ve Çevre Komisyonu
Raporu, World Energy Council-Turkish National Committee DEKTMK,
Ankara, 2004.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, BOTAŞ 2010 Yılı Sektör Raporu.
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_BOT
AS_2010.pdf, Bilkent Ankara, 09.10.2011
189
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Bakanlığı Enerji Politikalarımız,
Ankara,
Kasım
2011.
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Turkiye_Enerji_Politik
alarimiz.pdf, 01.06.2012.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, EUAŞ Elektrik Üretim Sektör Raporu
(Erişim)
2009.
http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_EUAS_2009.
pdf , 01.06.2012.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Kömür Sektör Raporu 2009
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TKI.p
df, Sektör Raporu, 01.04. 2012.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Linyit Sektör Raporu 2010.
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TKI_
2010.pdf, 01.04. 2012.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Linyit Sektör Raporu Mart 2011.
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TKI_
2010.pdf, 01.04.2012.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Nükleer Santraller ve Ülkemizde
Kurulacak
Nükleer
Santrallere
İlişkin
Bilgiler
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Nukleer_Santraller_v
e_Ulkemizde_Kurulacak_Nukleer_Santrale_Iliskin_Bilgiler.pdf,14.04.2
012.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Taşkömürü Sektör Raporu Mart 2011
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TTK
_2010.pdf, 01.04.2012.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, TEİAŞ Türkiye Elektrik İletimi Sektör
Raporu 2010,
190
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/yayinlar_raporlar/Sektor_Raporu_TEIAS_200
9.pdf , 01.06.2012.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, EPDK Enerji Yatırımcısı El Kitabı 2012.
(Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yatirimci
el_kitabi/Sgb_Rapor_Yayin_Yatirimciel_Kitabi_Tr_2012_y6Xj7FNVt7F
6.pdf ,01.07.2012
Enerji
Piyasası
Düzenleme
Kurulu,
EPDK
2011
Faaliyet
Raporu(Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/
yillik_faaliyet_raporlari/Sgb_Rapor_Yayin_Yillik_Faaliyet_Raporlari_20
11_hmDN6N9jGXDR.pdf, 01.07.2012.
EnerjiVerimliliği
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/index.php?dil=tr&sf=webpages&b=ene
rjiverimliligi&bn=217&hn=&id=587, 31.12.2011.
ERDENER, Hülya, ERKAN, Serkan; Sürdürülebilir Enerji ve Hidrojen,
2.Baskı ,ODTÜ Yayıncılık, 2010.
FETTER,
Steve;
“How
Long
Will
the
World’s
Uranium
Supplies
Last?”(Erişim)http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=howlong-will-global-uranium-deposits-last, 14.05.2012.
GONCALOĞLU, Bülent İ., ERTÜRK, Ferruh, EKDAL Alpaslan; “Termik
Santrallerle Nükleer Santrallerin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED)
Açısından Karşılaştırılması” Ekoloji Çevre Dergisi, Sayı 34 OcakŞubat-Mart 2000,
GÖRMEZ, Kemal; Çevre Sorunları ve Türkiye, 3.Baskı, Gazi Kitabevi,
2003.
GÜLER, Yılmaz; Dünya Stratejik Enerji Kaynakları, Enerji Stratejileri ve
Türkiye, İstanbul, 2003.
191
HANNUM, William H., MARSH, Gerald E., STANFORD, George S.;“Smarter
Use
of
Nuclear
Waste”,(Erişim)http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=smart
er-use-of-nuclear-waste, 13.10.2011.
HAKMAN, Selahattin; “Türkiye’nin Enerji Arz Politikaları Raporu”, TürkiyeAB Karma İstişare Komitesi 26. Toplantısı, İstanbul, 27 Nisan 2009,
(Erişim)http://www.tobb.org.tr/AvrupaBirligiDairesi/Dokumanlar/Faaliye
tler/kik/(8)%20Turkey%20Energy%20Supply%20Policies%20Report%
20Mr%20%20Hakman_TR.pdf , 31.05.2012.
HÜSEYİNOĞLU, Aslı; Sürdürülebilir Kalkınma İçin Nükleer Enerjinin
Önemi, İstanbul ,Tasam Yayınları, 2006.
IAEA,
Annual
Report
2010
(Erişim)http://www.iaea.org/Publications/Reports/, 12.05.2012
IAEA, International Status and Prospects of Nuclear Power 2010 Edition
(Erişim)http://www.iaea.org/Publications/Booklets/NuclearPower/np10.
pdf ,20.04.2012.
IEA, CO2 Emissions From Fuel Combustion Highligts 2011Edition.
(Erişim)http://www.iea.org/co2highlights/co2highlights.pdf, 10.03.2012.
IEA,
Enerji
İstatistikleri
El
Kitabı
2010.
(Erişim)
http://www.iea.org/stats/docs/statistics_manual_turkish.pdf,
20.02.2012.
IEA,
Energy
Policies
of
IEA
Countries
Turkey
2009
Review
(Erişim)http://www.iea.org/textbase/nppdf/free/2009/turkey2009.pdf
,04.12. 2011.
IEA,
Key
World
Energy
Statics
2011.
(Erişim)http://www.iea.org/textbase/nppdf/free/2011/key_world_energy
_stats.pdf , 11.04.2012.
192
IEA
PVPS
Annual
Report
2011
(Erişim)http://www.iea-pvps.org/,
15.05.2012
İklim
Değişikliği
Ulusal
Eylem
Planı
2011-2023,
Ankara-2011.
(Erişim)http://www.tarimreformu.gov.tr/iklim/dosya/idep.pdf,
31.12.2011.
İSBİR, Eyüp, Günay; Kentleşme Metropolitan Alan ve Yönetimi, Ankara,
Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Yayın No:185, 1982.
İSBİR, Eyüp, Günay; Şehirleşme ve Meseleleri, Birinci Baskı, Ankara, Ocak
Yayınları, 1986.
KABOĞLU, İbrahim Ö.; Çevre Hakkı, 3.Baskı, İmge Kitabevi.
KADIOĞLU, Sedat, TELLİOĞLU, Zarife; “Enerji Kaynaklarının Kullanımı ve
Çevreye Etkileri”, I.Enerji Sempozyumu, 12-14 Kasım 1996 Ankara,
KARAKAYA, Ethem, ÖZÇAĞ, Mustafa; “Sürdürülebilir Kalkınma ve İklim
Değişikliği:
Uygulanabilecek
İktisadi
Araçların
Analizi”,
(Erişim)http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/manas.pdf,
02.06.2012.
KELEŞ, Ruşen; İnsan Çevre ve Toplum, 2. Baskı, İmge Kitabevi, 1997.
KELEŞ, Ruşen; Kentleşme Politikası, 10.Baskı, İmge Kitabevi, 2008.
KELEŞ, Ruşen, HAMAMCI, Can; Çevrebilim, 4.Baskı, Ankara, İmge
Kitabevi, 2002.
KELEŞ, Ruşen, HAMAMCI, Can; Çevre Politikası, 5.Baskı, Ankara, İmge
Kitabevi Yayınları, 2005.
KELEŞ, Ruşen, ERTAN, Birol; Çevre Hukukuna Giriş, Ankara, İmge
Yayınevi, Ocak 2002.
193
KELEŞ, Ruşen;
Kentleşme Politikası, 10.Baskı, Ankara, İmge Kitabevi,
2008.
KELEŞ, İhsan, METİN, Hatice, SANCAK, Hatice; Çevre Kalkınma ve Etik,
Ankara, Alter Yayınları, 2005.
KILIÇ, Hayrettin; Nükleer Destan, İstanbul Bil Yayınları, 2007.
KILIÇ, Özen, KILIÇ, Mahmut; “Jeotermal Enerjinin Ülkemiz Açısından Önemi
ve Çevresel Etkilerinin İncelenmesi”, Ankara,TMMOB Jeotermal
Kongresi Bildiriler Kitabı, 2009,
KILIÇOĞLU, Pınar; Türkiye’nin Çevre Politikalarında Sürdürülebilir
Gelişme, Ankara, Turhan Kitabevi, 2005.
KOÇ, Yıldız, M., GARİP, Muhammet; “Türkiye ve Avrupa’da Sürdürülebilir
Enerji ve Çevre İlişkisi”, VII. Ulusal Temiz Enerji Sempozyumu,
İstanbul,
17-19
Aralık
2008,
(Erişim)http://www.uteg.org/makaleler/turkiyede_avrupada_surdurulebi
lir_enerji_cevre.pdf, 04.03.2011.
KOÇAK , Ali; “Türkiye’de Jeotermal Enerji Aramaları ve Potansiyeli”,
(Erişim)http://www.emo.org.tr/ekler/e7b33fdea3adc80_ek.pdf,
29.11.2011.
KUMBUR, Halil, ÖZER, Zafer; “Türkiye’de Geleneksel ve Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarının Potansiyeli ve Çevresel Etkilerinin Karşılaştırılması”,
Elektrik Mühendisleri Odası Dergisi, 442.Sayı, Mayıs 2011,
(Erişim)http://www.emo.org.tr/ekler/3f445b0ff5a783e_ek.pdf , 17.06.2012.
KÜLEBİ, Ali; Türkiye’nin Enerji Sorunları ve Nükleer Gereklilik, 1.Basım,
Bilgi Yayınevi, Haziran 2007.
LAÇİNER, Sedat, KILIÇ, Gülay; “AB-Türkiye İlişkileri ve Avrupa’nın Enerji
Güvenliği”, Yeni Dönemde Türk Dış Politikası-Uluslararası IV. Türk
194
Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri, Ankara, Uşak Yayınları,
2010,
LAKE, James, A., BENNET, Ralp, G., KOTEK, John F.; “Next Generation
Nuclear
Power”
(Erişim)http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=nextgeneration-nuclear , 11.12 2011.
LOVELOCK, James; “Nuclear Power is the Only Green Solution”,
(Erişim)http://www.ecolo.org/media/articles/articles.in.english/loveindep-24-05-04.html,21.02. 2011.
Makine Mühendisleri Odası, “Türkiye’nin Enerji Görünümü Nisan 2012”,
Makine
Mühendisleri
Oda
Raporu
MMO/588,
2.Baskı,
(Erişim)http://www.mmo.org.tr/resimler/dosya_ekler/dd924b618b4d69
2_ek.pdf , 31.05.2012.
MENGİ, Ayşegül, ALGAN, Nesrin; Küreselleşme ve Yerelleşme Çağında
Bölgesel Sürdürülebilir Gelişme AB ve Türkiye Örneği, 1.Baskı,
Ankara, Siyasal Kitabevi, 2003.
MOORE,
Patrick;
“Going
Nuclear
Washingtonpost
A
Green
Makes
Gazetesi,
the
Case”,
16.04.2006.
Erişim)http://www.washingtonpost.com/wpdyn/content/article/2006/04/
14/AR2006041401209.html,
06.08.2011.
The National Center for Biotechnology Information, ,”Community Impact of
Deepwater
Horizon
Oil
Spill”,
(Erişim)http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3114820/pdf/ehp
-119-838.pdf, 08.03.2012.
NTVMSNBC,“Fukushima’daki
Facia
İnsan
Hatası
(Erişim)http://www.ntvmsnbc.com/id/25364282/ , 05.07.2012
“
195
ÖZEL, Saruhan; ”Cari Açıkta Ne İstediğimize Dikkat!”, Zaman Gazetesi
(Erişim)http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1306313&title=cariacikta-ne-istedigimize-dikkat, 20.06.2012.
ÖZEMRE A.Yüksel, BAYÜLKEN, Ahmet, GENÇAY, Şarman; 50 Soruda
Türkiye’nin Nükleer Enerji Sorunu, İstanbul, Kaknüs Yayınları,2000.
ÖZYOL,
Arzu;
“Sürdürülebilir
Kalkınma”,
(Erişim)
http://www.hydra.com.tr/uploads/kutup9.pdf, 29.11.2010.
PALABIYIK, Hamit, YAVAŞ, Hikmet, AYDIN, Murat; Nükleer Enerji ve
Sosyal Kabul, Ankara, Usak Yayınları ,2010.
Petrol
İhraç
Eden
Ülkeler
Örgütü,
World
Oil
Outlook
2011.
(Erişim)http://www.opec.org/opec_web/static_files_project/media/down
loads/publications/WOO_2010.pdf ,04.12.2011
Petrol Sanayi Derneği, PETDER Ocak-Haziran 2011 Dönemi Sektör
Raporu
(Erişim)http://www.petder.org.tr/admin/my_documents/my_files/447_P
ETDERSektorRaporu2011Q2son.pdf , 13.03.2012.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, EPDK Enerji Yatırımcısı El Kitabı 2012
(Erişim)http://www.epdk.gov.tr/documents/strateji/rapor_yayin/yatirimci
el_kitabi/Sgb_Rapor_Yayin_Yatirimciel_Kitabi_Tr_2012_y6Xj7FNVt7F
6.pdf,01.07.2012.
SAYGIN, Hasan; “Sürdürülebilir Enerji Politikalarında Nükleer Enerjinin Yeri
veTürkiye”,
(Erişim)http://eppamtr.weebly.com/uploads/5/6/2/5/5625734/surdurule
bilir_enerji_politikalarnda_nukleer_enerjinin_yeri_ve_turkiye.pdf
01.06.2012.
,
196
SELÇUK, Işıl, Ş.; Küresel Isınma, Türkiye’nin Enerji Güvenliği ve
Geleceğe Yönelik Enerji Politikaları, Ankara, Ankara Barosu
Yayınları 2010.
SELİCİ, Tülay, UTLU, Zafer, İLTEN, Nadir; “Enerji Kullanımının Çevresel
Etkileri Ve Sürdürülebilir Gelişme Açısından Değerlendirilmesi”,
(Erişim)
http://www.emo.org.tr/ekler/f096d0e005a8c79_ek.pdf.
,
28.02.2011.
SERPEN, Umran; Türkiye’de Jeotermal Enerjinin Çevreyle Uyumlu
Kullanımı, Cilt 2, Ankara, DEKTMK, 2000.
Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Üretici Ülkelerin Petro-Politiği 2010-2025
(Erişim)http://www.turksae.com/sql_file/366.pdf, 02.06.2012.
SOCOLOW, Robert, H.; “Can We Bury Global Warming”, Scientific
American,
(Erişim)http://cmi.princeton.edu/resources/pdfs/bury_globalwarming.pd
f, 08.09.2011.
SOCOLOW, Robert, STEPHEN, H., PACALA, W; “A Plan to Keep Carbon in
Check”, Scientific American,
(Erişim)http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=a-plan-tokeep-carbon-in ,08.09.2011.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İklim
Değişikliği Ulusal Eylem Planı 2011-2023 (IDEPTR), Ankara 2011.
(Erişim)http://www.tarimreformu.gov.tr/iklim/dosya/idep.pdf
,03.02.2012.
Türkiye VI.Enerji Sempozyumu, Küresel Enerji Politikaları ve Türkiye
Gerçeği Bildiriler Kitabı, TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası,
1.Basım, Ankara, Emo Yayınları, 2007.
197
Türkiye İstatistik Kurumu, TUİK Ulusal Sera Gazı Emisyon Envanteri
Raporu
1990-2009.
(Erişim)www.tuik.gov.tr/IcerikGetir.do?istab_id=243,11.03.2012.
TURGUT, Nükhet, Y.; Çevre Politikası ve Hukuku, Ankara, İmaj Yayınevi,
2009.
Türkiye
Atom
Enerjisi
Kurumu,
“Günümüzde
Nükleer
Enerji”,
(Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/619/,
27.05.2012.
Türkiye Atom Enerji Kurumu, Sürdürülebilir Kalkınma ve Nükleer Enerji
Raporu, TAEK, Ekim 2002.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, “Nükleer Enerjinin Alternatif Kullanım
Alanları”,TAEK
Halkı
Bilinçlendirme
Broşürleri
2008
(Erişim)http://www.taek.gov.tr/belgeler-formlar/func-directinfo/261/,
31.05.2012.
Türkiye
Çevre
Atlası,
Ankara,
2004.
(Erişim)http://www.cedgm.gov.tr/CED/Files/cevreatlas%C4%B1/atlas_
metni.pdf, 31.12.2011.
Türkiye Çevre Vakfı, Türkiye’nin Yenilenebilir Enerji Kaynakları, Türkiye
Çevre Vakfı Yayını no:175, 2006.Türkiye’nin Enerji Diplomasisi
Paneli 2008, İstanbul Kültür Ünv.Yayınları, 2009.
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, TPAO Ham Petrol ve Doğalgaz Sektör
Raporu
Ağustos
2011,
Eylül
2011.
(Erişim)
http://www.tpao.gov.tr/tpfiles/userfiles/files/sektorraporu_2010.pdf,
01.02. 2012.
UĞURLU, Örgen; Çevresel Güvenlik ve Türkiye’de Enerji Politikaları,
1.Baskı, Örgün Yayınevi, Mart 2009.
198
YAZAR, Yusuf; “Enerji İlişkileri Bağlamında Türkiye ve Orta Asya Ülkeleri”,
(Erişim)http://yayinlar.yesevi.edu.tr/static/kitaplar/enerji_raporu.pdf,
14.04.2012
YAZAR,
Yusuf;
“Türkiye’nin
Enerjideki
Durumu
ve
Geleceği”,
(Erişim)http://www.setav.org/ups/dosya/58085.pdf, 02.06.2012.
YILDIRIM, Uğur, ÖNER, Şerif;
“Sürdürülebilir Kalkınma Yaklaşımının
Türkiye’ye Yansımaları: GAP’ta Sürdürülebilir Kalkınma ve Yerel
Gündem 21”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 4, Ekim
2003,
YILDIZ, Dursun; “Hidroelektrik Enerji Politikaları ve HES Projeleri”, Elektrik
Mühendisleri
Odası
Dergisi,442.Sayı,
Mayıs
2011
(Erişim)http://www.emo.org.tr/ekler/9150556e7dfbfb6_ek.pdf?dergi=64
9,17.06.2012.
YÜKSELER, Zafer; Türkiye’nin Karşılaştırmalı Cari İşlemler Dengesi ve
Rekabet
Gücü
Performansı
(1997-2010
Dönemi).
(Erişim)http://www.tcmb.gov.tr/yeni/evds/yayin/kitaplar/yukseler_cari.p
df ,21.11.2011.
2000’li Yıllarda Türkiye’nin Enerji Politikası, Müsiad Araştırma Raporu
No:14, 1996.
I.Beş Yıllık Kalkınma Planı
(Erişim) http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan1.pdf, 08.03.2012.
II.Beş Yıllık Kalkınma Planı
(Erişim) http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan2.pdf , 08.03.2012.
III.Beş Yıllık Kalkınma Planı
(Erişim) http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan2.pdf , 08.03.2012.
199
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı
(Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan4.pdf , 08.03.2012.
V.Beş Yıllık Kalkınma Planı
(Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan5.pdf , 08.03.2012.
VI.Beş Yıllık Kalkınma Planı
(Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan6.pdf , 08.03.2012
VII.Beş Yıllık Kalkınma Planı
(Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan7.pdf , 08.03.2012.
VIII.Beş Yıllık Kalkınma Planı
(Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan7.pdf , 08.03.2012.
IX. Kalkınma Planı
(Erişim)http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan9.pdf , 08.03.2012.
60.Hükümet Programı
(Erişim)http://www.arge42.com/dosyalar/60_hukumet_programi.egitim.doc,11
.06.22.
61.Hükümet Programı
(Erişim)http://www.basbakanlik.gov.tr/Forms/pgGovProgramme.aspx,
01.06.2012.
200
İnternet Kaynakları
(Erişim)http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/12/111215_oil_auctions.s
html ,07.03.2012.
(Erişim)http://www.bilgiustam.com/yenilenemez-enerji-kaynaklarinelerdir,04.06.2011.
(Erişim)http://www.dsi.gov.tr/hizmet-alanlari/enerji,24.05.2012.
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/dogalgaz,08.12.2011.
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/günes,12.04.2012.
(Erişim)http:// www.enerji.gov.tr/petrol, 15.01.2012.
(Erişim)http://www.enerji.gov.tr/index.php?dil=tr&sf=webpages&b=jeotermal&
bn=234&hn=&nm=384&id=40697 , 01.03.2012.
Erişim)http://www.greenpeace.org/turkey/tr/campaigns/nukleersizgelecek/nuekleer-gue/,21.03.2011.
(Erişim)http://www.igdas.com.tr/docs/pdf/dogalgaznedir.pdf ,26.02.2012.
(Erişim)http://www.iea.org/topics/hydropower/,17.06.2012.
(Erişim)http://www.nukte.org/node/99,01.04.2011.
(Erişim) http://www.pigm.gov.tr/istatistikler.php, 20.12.2011.
(Erişim)http://pris.iaea.org/Public/WorldStatistics/UnderConstructionReactors
ByCountry.aspx, 10.05.2012.
(Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/Azot_oksit, 11.03.2012.
(Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/cevre, 11.04.2011.
(Erişim) http://tr.wikipedia.org/wiki/Dogal_gaz, 26.02.2012.
(Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/Hidroelektrik_santrali,17.06.2012.
(Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/Jeotermal_enerji,01.06.2012.
(Erişim) http://tr.wikipedia.org/wiki/Petrol_urunleri, 25.02.02012.
(Erişim)http://tr.wikipedia.org/wiki/ruzgar_cevresel_etkileri,12.05.2012.
201
ÖZET
ÇİÇEK,
Mehmet
Emre,
Sürdürülebilir
Kalkınma
Çerçevesinde
Türkiye’nin Enerji Politikaları ve Nükleer Gereklilik, Yüksek Lisans Tezi,
Ankara, 2012.
Bu
çalışmanın
amacı;
enerji
kaynaklarının
karşılaştırılarak
sürdürülebilirlik açısından en verimli enerji kaynağının hangisi olduğunu tespit
etmek
ve
sürdürülebilir
kalkınma
çerçevesinde
Türkiye’nin
enerji
politikalarının nasıl şekillenmesi gerektiğini belirtmektir.
Bu kapsamda öncelikle sürdürülebilir kalkınma literatüründe yer alan
temel
kavramlara
yer
verilmiş;
daha
sonra
sürdürülebilir
kalkınma
çerçevesinde en verimli enerji kaynaklarından biri olan nükleer enerjinin,
Türkiye’nin enerji politikalarında olması gereken yeri üzerinde durulmuştur.
Çalışmada; genel olarak yerli ve yabancı literatür kullanılıp, veriler
kaynak taraması yoluyla elde edilerek betimsel bir yaklaşımla ifade edilmiş,
ayrıca grafik ve tablolar kullanılarak anlatım desteklenmiştir.
Anahtar Sözcükler:
1) Çevre
2) Enerji
3) Nükleer Enerji
4) Sürdürülebilir Kalkınma
5) Yenilenebilir Enerji
202
ABSTRACT
ÇİÇEK, Mehmet Emre, Turkey’s Energy Policies Within the Context of
Sustainable Development and Nuclear Requirement, Thesis of Master’s
Degree, Ankara, 2012.
The purpose of this study is to determine the most abundant energy
source in terms of sustainability by comparing energy sources and define
how should Turkey’s energy politics be shaped within the context of
sustainable development.
Within this scope, the study firstly has given place to basic concepts in
sustainable development literature; afterwards, it has emphasized on the
place of nuclear energy which is one of the most abundant energy resources
within the context of sustainability, in Turkey’s energy politics.
The domestic and foreign literature have been broadly used in the
study and the data which has been collected by literature review is expressed
in a descriptive approach. Also, the expression has been supported by
graphics and tables.
Key Words:
1) Environment
2) Energy
3) Nuclear Energy
4) Sustainable Development
5) Renewable Energy
Download