Doç. Dr, Emrullah Yüksel Şurası bir gerçektir ki insan

advertisement
HAZRETİ MUHAMMED'İN GETİRDlGİ AHLAKIN
C~Ş~ÜGÜ
.
Doç. Dr, Emrullah Yüksel
A -
Ahlak Problemi
Şurası bir gerçektir ki insan, yalnız düşünüp bilmekle yetinen bir varlık değildir. O bildiklerini, düşündüklerini yaşayışına
uydurmak, bilgi ve düşünceleriyle davramşlan arasında biruyum sağlamak zorundadır. Mesela yalanın, hırsızlığın, dolandıncııığın, ruşvetin ve iltimasın fena bir şey olduğumı bilmek
yeterli değildir. Onun için insanın yalanı söyİememesi, hırsızlığı
ve dolandıIl.cılığı yapmamas], rUşveti ve Htiması kabul etmemesi
gerekir. «Bilmek» .ile "yapmak,. ayn şeylerdir. (l)
Ahlak: Ar8rpça huy, tabiat, yaratılış ve seciye demek olan
«hulk" kelimesinin çoğuludur. (2) Garp dillerinde ya Latince
clnoralis" kökünden Mora1e, yahut Yunanca «Ethik» sözünden
Ethique, Ethices, Ethioa denilir. Ethik kelimesini Moralis diye Latinceye ilk tercüme eden Cicerondur. (3)
NeYi yapmak zorundayız ve hareketlerimizin değeri nedir?
sorusunu kendine konu edinen ahlak ilmi, (4) iyilik yp,pmak ve
(ı)
(2)
Hasan Ali Yücel, Felsefe Dersieıi Metafizik, Ahlak; Estetik, İstanbul,
ıQ56, s. 73.
el-Firuza.badi, Mecduddin, KAmus, terch. Ahmed Asım Ef., İstanbul.
1305 h.,
(3)
(4)
m, s,
83.
•
A. Lalande, Vocabulaire de la. Philosophie, Paris, ıQ68. s. 305, 653.
Hasan Ali Yücel, Felsefe Dersleri, s. 73; Takiyettin Mengüşoğlu, Felsefeye Giriş, İstanbul, ı96Q, s. 2!S2 vd.
77
fenalıktan kaçınmak için uyulması gereken kurallan bildiren bir
ilim olarak
dur. (8)
tanımlanır
ki (5) felsefenin
eskiden be'ri bir kolu-
.
Ahlakın çeşİtli tanımları yapılmıştır. Eğer
ahlak felsefesi tarihine bakacak olursak, her felsefe sisteminin kendi ana düşün­
cesine uygun bir ahIlik kabul ettiğini ve ona göre ahlakın tanı­
mını yaptığını görürüz. Sokrat, kendi bilgi nazariyesine uygun
olarak ahlaki nefs teorisini ileri sürerek... Kendini bil!,. demek
suretiyle ahlakı hikmetin (sagesse) aynı sayıyordu. (7) Eflatun
ahlakı hayır fikri (İdee du Bien) ne dayandırır. (8). Aristo'da
aksiyon ahlakı He karşılaşıyoruz. Aristo fazileti ikiye ayırır: (g)
Nazari faziletler, ameli faziletler.. Nazari faziletler zekanın faziletleri olup bilginin ve ilmin çeşitli şekilleridir. Ameli faziletler
ahlaki mahiyette faziiet1er olup içtimai ve ferdi hayatta en faydalı ve tesirli vasıflar olarak vardırlar. Cesaret, hürriyet, nefse
hakimiyet, adalet, insanlara sevgi' V.s.
.
lak
Deseartesı ahlakı
sosyalolması
iki temele dayandırır: Hikmet ve aşk Ahyönünden hikıneteı ilahi olduğu için de aşka
ulaşmaktadır. (10)
Kant iseahlak1 ..vazife ilmi» (11) olarak Levy-Brühl» adetler
diye tamınlar. İngiliz felsefesi ahlak ı tecrübeye- dayandmr ve ölçü olarak da fayda ile hazzı kabul eder (13).
Biraz yukarıda da işaret ettiğimiz gibi her felsefe sisteminin
kendi ana görüşüne göre bir ahlak anlayışı vardır.
ilmİ» (12)
(5)
(6)
(7)
(8]
(9)
(10)
(ıl)
(12)
(13)
78
Hüseyin Kazım Kadri, Türk' Lügati, İstanbul, 1929. II. 5. 648 (hall::
maddesil.
Krş. Takiyettin Mengü$oğlu, Felsefeye Giriş, s. 263 ;Hilmi Ziya Ülke n,
Ahıp.k, İstanbul, ı946, s. ı.
Ord. Prof. Abdülhak Kemal Yörük, Hukuk Felsefesi Dersleri, 3. Tab'ı,
İst. 1961, s. 149.
.
Prof. Dr. Z. F. Fındıkoğlu, İçtimaiyat, 3. Basılış, Ist' i 1947, s. 398.
Ord. Prof. A. Kemal YÖIÜk, Hukuk Felsefesi Dersleri, s. 150.
H. Ziya Ülken, AhlAk, s. 30; Krş. Dr. Olivier Lneombe, Deseartes, çeviren, Mehmed Karasan, Ankara, ı943. s. ı2 vd.
_
H. Ziya Ülken, Ahlak, s. 58 vd., Doç. Dr. Nurettin Topçu, Felsefe, İst.,
•
i
ı952, s. 5B; Mustafa Namık, Ahlak, ıst., ı928, S. 61 vd.; Mehmed Emin
Kant ve FelsefeSi İst. 1339h., s. 198 vd.
Nurettin Topçu. Felsefe, s. 58; M. Baha Ankan, Ahlak Öğretimi Davası, İ5t. 1947, S. 13 vd.
Aynı
eser. s.
ı8.
B -
İnsanlar üzednde felsefi nazariyeler ile Dinin Tesirleri
Felsefi düşüncelerin milletlerin hay;atı üzerinde geniş tesirler
inkar olunmamakla birlikte, felsefi göruşlerin kalplere
işlernek ve ahlak kaidelerini ruhların derinliklerinde yaşatmak
yönünden din ve inanç derecesinde hakim olmaları da bir ger~
çektir. Felsefi nazariyelerin insanlar üzerinde dine göre başarı­
sız kalmaları, elbette ki felsefi na,zariyelerin birbirine ı;ı,ykırı düş­
meleri ve insan ruhunun bü'tün yönlerine hitap edememelerinden ileri gelmektedir. İnsanların çoğu felsefi nazanyelerj kavrayamaz, böylece onları hayatlarındÇl. bir düstur olarak tatbik etme imkanı sağlayamazlar. Şu halde akla dayalı ahıa.k kuralları,
onları idnlk edebilen- smırlı sayıdaki insanlarca d~vranışlarına
örnek olabilecektir. (14)
yaptığı
İşte bu bakımdan dinler pratik ahlakın en canlı örnekleridir.
Dinler Allah'a karşı kulluk vazifelerini ortaya koyarak, fertlerin
iyi insan olmal9,xmı sağlamak için her sınİf insan topluluğunun
anlayacağı prensipleri getirmişlerdir. Bu yüzdendir ki birer ahlak dahisi ve yayıcısı olan Peyş;amberlerin ins~n!ann yaşayışı
üzerindeki tesirleri diğerlerinden dahı;ı. engindir.
İnsanlık tarihinde Alla:h tarafından insanlara gönderilen
peygamberler zincirinın her halkası insan ahlakını tamamlamaya çalışmışlardır. Hz. İsa İnCil'de "" .ben yıkmağa değiL, fakat tamam etmeğe geldim.» (15) derken, bütün insanlara gönderilen.
son Peygamber Hz. Muhammed'in de "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.» demesi bunu göstermektedir.
c-
Kur'an
Ahlakı
Bizimburada esas üzerinde duracağımız nokta Hz. Muhammed'in getirdiği ı:ıhlakın cihanşümullüğü olduğu için düşünçele­
rimizi şimdi bu konuya toplamağa çalışacağız,
Hz. Muhammed'in eşi Hz. Ayşe'ye "Hazreti Peyğamberin ahlakıııı bize anlat" denildiği zaman "Onun 'ahlakı Kur'an'dan ibarettir» cevabını vermişti. (16)
(14)
<ıS)
(l6l
Babanzade Ahmed Najm, İslam AhIlikının Esasları, İst. 1963, s. 20,
Kitabı Mukaddes Eski ve Yeni Abit, İstanbul, 1958. Ma.tta 5 -17.
Bab~nzade Ahmed Naim, İslam Ahlakının Esasları, s. 22,
79
Öyleyse gözümüzü Kur"aıı'a çevirerek meseleye bakmak zo'
rundayız.
Kur'an-ı Kerim nazari bir kitap mı veya felsefi eserlerden
istenen andan da istenebilir mi? (ı7)
,
Hepimiz biliyoruz ki felsefe nazari
düşüncenin mahsUıüdür.
(ı8) Şu halde felsefenin aleti akıld.lr. (ıg)
Feİsefe a~la dayalı
metodunu kullanma-l{ suretiyle genelolarak eşyayı veya eşya'nın
belli bir düzenini açıklamaya elverişli bir sistemini kurmaya çalışır. Bu ise insanın zihni tarafı olan tek yönüne hitap etmeıüe­
dir. Halbuki Kur'an kendine mahsus olan metodunu kullanır.
Onun metodu ruhu saran ve ona anında doyurucu bir bilgi veren ilahi vahyin ışığı sayesinqe olur. Böylece Kur'an bütÜn ruha
hitap ederek insana tam bir gıda sağlar ki orada akıl ve kalbin
eşit payları vardır. (20) Görüyoruz ki Kur'an insanı insan olarak
ele alıp, onun her yönünü göz önünde bulunduruyor, -akH yönünü, kalbi yönünü ve hissi yönünü hep birden değerlendirerekonları tatmin edici bir şekilde pren.siplerle donatmaktadır. Bunu
yaparken en tahsilsiz :ltişiden en bilginine kadar her kişiye Cİ­
hanşumül bir şekifde hitap etmektedir.
Muhammed Abduh diyor ki: "SahLh. olan din, akıl ile vicdanı
bir araya, getiren ve hakiki vazifelerini ifa hususunda el birliği
yapmalarına imkan veren dindir. Kamil olan din hem ilimdir,
hem zevktir; hem akıldır hem ka.lptir; hem bürhandır, hem izandır. Din yalnız akla veya yalnız vicdana hitap edecek olursa iki
destekten biri yıkılmış olur ve onun yalnız' bir ayak üzerinde
durması bekienmez.» (21)
Şurası bir gerçektir ki « .. .İnsan ruhu sadece nazari gerçekler ile beslenmez. Bilmek ve inanmak ihtiyacından başka insan,
şahsi davr~nışlanndaolduğu gibi diğerleri ile veya Allah ile olan
ilişknerinde de her an faalİyetini yönetmeğe mahsus uygulamalı
bir kuralı, kar~ı konamaz bir şekilde istemektedir; Son vahiy,
cı 7)
Dr. M. A. Draz, La Morale du Koran, Paris, 1951, s. XXI.
Aynı yer.
cı 9) Hilmi Ziya ülken, Varlık ve Oluş, Ankara, 1966, S. 59.
(20) Dr. M. A. Draz. La Morale du Koran, s. XXII.
(2ı) . ömer Rıza Doğrul, İslam - Türk Aıısiklopedisi, istanbul, ı944, II. s. 297.
(Abduh maddesil.' .İsıamiyet ve Nasra.niyet~ adlı Abduh'un eserinden naklenJ.
(ı8)
80
.Krş.
insanın
QU ihtiyacına en geniş ve en açık bir şekilde cevap verBu valıiy, insan faaliyetinin her dalı için takip edilecek
belirli bir yol çizmiştir.
miştir.
Gerçek bir mü 'min olmak için vahyedilen hakikatler içinde
sarsılmaz bir imana sahip olmak yetmez, mü'min h~yırlanna ve
bizzat kendisine yardımda bulunarak !:>u imanın hizmetine de
.koyuımalıdır. Kur'an-ı Kerim'de «Müminier, ancak o kimselerdir
ki, Allah ile Peygamberine iman ettiler, sonra şüpheye düşmedi­
ler, AHah yolunda mallaIiyle, canlarıyle s~vaştılar. İşte gerçekler, onlardır. (22) buyurulmuştur. Olgun mü'minin ve iYi vatan,daşın vazifesini yerine getirmesi gerekir: Allah'a. ibadet ve hayır
işl.emek.» (23)
D -
Ablak Prensibi Olarak
Hayır Fikıi
İnsandan meydana gelen dOğruluğa,adaIate, vazifeye düş­
kunlüge «hayır: iyİ» hareketleri adını veriyoruz; eğrilik, vazifeyi
kötüye kullanma. zulum gibi olumsuz hareketlere de «şer: kötü"
adını veriyoruz ki bunlar birer değer hükümleridir. (24)
Kur'an'a göre ..hayır»ın anlamı üstün hakikatlere inanmak,
ve başkalannı düşünür faaliyetleri icra etmektir. (25)
«Doğruluk ve iyilik, doğuya ve batıya yüzlerinizi döndürmeniz
değildir. Fakat doğruluk ve iyilik insanın All.ah'a, ahiret gününe,
Meleldere, Kitaba, ve Peygamberlerine inanması, Allah sevgisi
ile malı akrabalar'a, öksüzlera, yoksuUM'a, memleketinden uzakta kalmışlara, fakir ve muhtaçlara, köle ve esirlerin hürriyete
kavuşturulmalannavermesi, namazı hakkıylaeda etmesi, zekatı
ödemesidir. Bunlar söz verdikleri zaman sözlerini yerine getirenler; sıkıntı, hastalık ve şiddet zamanında sabredenlerdir. !şte
(hak ve hayır) üzere doğru olanıar ve fenalığ"ın her türlüsünden
korunanlar bunlardır.» (26)
şahsi
İsıamda dinin
naatine göre
(22)
(23}
(24)
(25)
(26)
işler
semeresi, insanın kendi zannına ve kendi kaile değil bizzat hayır olan, hakkın ölçüsünde
Kur'an XLIX/ıs.
M: A.. Dtaz, lnitiation au Koran, Paris, ı95ı,
Hasan Ali Yücel, Feısefe Dersleri, s. 73.
M. A. Draz, lnitiation au Komu, S. 66.
'Kur'dn, IVı77.
S.
66.
aı
hayır ve faydalı'olan işlerdir. Dindarlık h$lyrı, hak katında hayır olduğu için E.eçip yapmaktir. Hayrı gerçekten hayır olduğu
için yapmanın anlamı, onu· Allah adına yapmak demektir. Çünkü şu iş gerçekten hayırdır demek; sana,bana, filana göre değil,
aslında ve Allah katında hayır anlamındadır. Allah :katında hayır olan her işin yapılma,sında mutlaka bir mükMat vardır. Mükafatın en büyüğü Allah'ın rızasıdır. Çünkü O, her hayrın ve her
mükafatın kaynağıdır. Hakkı tanımayanlann ve O'na kulluk etmeyenlerin hayrı gerçekten tanımaları ve hayrı sırf hayır olduğu için yapmaları ihtimali yoktur. Çünkü bunlar kendilerine ait
peşin bir menfaat ararlar. Böyle bir durum ise hayrı hayır olduğu için yapmak değildir. Halbuki mutlak hayır her şeye ve herkese nispetle h..ayırdır. (27)
Kur'an-ı Kerim'in çoğu kez tebliğinde üzerinde durduğu bu
duygu, aşağı yukarı doğru ve yanlış, iyi ve kötü, cihanşumü1dür;
bu Kur'an-ı Kerim'in ameIi doktrinini tarif ederken baş vurduğu kendine mahsus bir şeydir. Gerçekten onun ahlaki tebliiini
özetlemek ve birleştirmek için kullandığı formül işte: Rivayete
göre, Hz. Peygamber, (öz ve mecaz olarak) şöyle buyurmuştur.
"Vicdanların tasdik ettiği, doğru olduğu gibi, doğru kabul edil. meyen şey de insanlara yasaklanmıştır; Allah temiz olan şeyi
müsaade etmekte, pis olan şeyi de yasaklamaktadır.» (28) İyice
dikkat ettiğimizde İslam dininde her ahlaki emrin dini bir emir
olarak da· konulmuş olduğu ortaya çıkar. İslamdini insanların
ahlakı!".,',. d.üzelmesihi hedef aldığı için Kur'an-ı Kerim'den yalnız ahlaka. ait ayetleri seçerek tasnif etmek alimlere en zor gelen
bir husustur. Çünkü Kur'an'da insanın ahlaki yönünü ilgilendirmeyen a.yetlerin bulunduğunu söylemek çok çetindir. (29)
E -
Yahudi, Hınstiyan ve İs1fun Ahlakı
Dinlerin temelinde, iyi ve kötü bütün davranışlarımızdan
Allah'a hesap verecegimize inanına ve yaşayışımızı ona 'göre
(27)
ElmalılJ Hamdi Yazlr; Hak Dini Km"an Dili, İkinci 'baskı, İst. 1960.
S. 85.
(28)
(29J
(30)
82
M. A. Draz, rnHtation au KOl'an, s. 6B.
Krş. Babanzade Ahmed Naim, İslam Ahlılkının Esasıarı, s. 22.
Kitab- Mukaddes, Çıkış, XXI/ıS.
r,
ayarlami'i kuralları vardır. Binaenaleyh llepsinin kendi zauıan ve
mekanlanna göre getirdikleri ahlaki esaslar bulunmaktadır.
geçen dinlerin bütün ahlaki esaslanın ortaya koy~ırak karşılaştırma. yapmamız, sınırlı konumuzu çok a,şa­
cağı için yalnız her birinden birkaç misal göstermekle kısa bir
- fikir vermekle yetineceği'z.
Bizim burada
adı
Musevilikte; mesela bugün elde mevcut Tevrat'ta şöyle denilmektedir: «Ve babasına yahut anasına vuran mutlaka öldürülecektir. (31) Afsuncu kadını yaşatmayacaksın (32) Bu misallerde
de görüldüğü gibi Yahudilikte insanlar arasındaki ilişkilerden
doğan suçlarda cezalar çok, sert ve katıdır. Musevilerin birbirlerinden faiz almaları Yasaklanmıştır. Fakat Museviledn dışın­
daki kimselerden faiz alınmasına cevaz verilmiştir. Şu halde
Yahudilikte kötü görülen faizin yasak oluşu genel bir kural
değildir. Bu konuda Tevrat'ta «Para faizi olsun, zahire faizi olsun, yahut ödünç verilen her şeyin faizi olsun, faizle kardeşi­
ne ödünç vermeyeceksin. Yabancıya faizle ödünç verebilirsin"
(33) denilmektedir. Yahudiliğin kavmiyetçi ve emperyalist olduğuna da Tevrat'tan şu misalIeri vermemiz yeterli olacaktır
sanırım: «Ve milletlerin sütünü eıneceksin ve kralların memelerini emeceksin» (34).
Hıristiyanlık ahlftkı ile ilgili şu misalleri İncil'de görebilmekteyiz: «Fakat ben size derim: Kötüye karşı koma; ve senin
sağ yanağına kim vurursa, ona ötekini de çevir." Veeğer biri seninle mahkemeye gidip senin gömlegini alm9.k isterse, ona abanı da, bırak. Ve kim seni bir mil gitrneğe zorlarsa, onunla iki
mil git" (35). Bu misallerden de anlaşılacağı üzere Hıristiyanlık­
ta merhamet en büyük faziiettir. İncillerin bize anlattığı İsa
barışçı ve merhametçidir.
Hıristiyanlık « ... Ka.yserin şeylerini
Kaysere, ve Allah'ın şeylerini Allah'a ödeyin» (36) demek su. retiyle dünya işlerinden el etek çekmiş gibi görünmesine rağ-
(31)
(32)
(33)
(34)
(35)
(36)
Kitab-ı
Çıkış,
Kitab-ı
Çıkış, XXII/ıS.
Mukaddes,
Mukaddes,
Kitab-ı Mukaddes,
Kitab-ı Mukaddes,
Kitab-ı Mukaddes.
Kitab-ı Mukaddes
XXI/17.
Tesniye.
XXIII/ıg -
20.
İşaya, LX/l6.
Matta, V /39 - 41.
Matta, 'XXII/2L
83
men hıristiyanlık, dünyevı işlere hılIrim: olmaktan geri durmamıştır. Halbuki İncillerin telkin ettiği ahlak, mala, millke ve dünyevi
ziynetİere
kıymet
.
Bir de
vermez.
HıristiYanlık
ahIiikmda kullardan hiç kimsenin günahsız olamıyacağı inancı vardır ki, bunun insanda sorumluluğun temelini teşkil eden irade-i cüziye ile hiçbir şekilde bağ­
daşacak tarafı yoktur.
HıristiY.a;p. ahlalu üzerindeki sözlerimizi. kısaca şö,yle özetleyebiliriz: Hııistiya~ ı;ı.hlakı tabiat üstü bir ahlaka dayanmakta
ve tamamen mistiktir. Ahlaki h:arekette aklın ve toplumun önemi yoktur. .aöylece Q, alimlere ve düşünürlere değil, cahillere,
kalbi yufka ve zayıf olanlara hitap etmektedir» (37).
İslam ahlı:ikına gelince, Kur'an'da da ortaya konulduğu üzere tamamen cihanşumül bir karakteni vardır. Çünkü onun emirleri bütün insanlığa hitap etmektedir. Adalet veya fazilet kaidesi herkes içindir; onu başkasına uygulamak mecburiyetinde
olduğun gibi kendine de uygulamakta mecburiyetindesin; yabancılara olduğu gibi yakınlarına da uygulamalısıni fakirlere olduğu
gibi zenginlere de uygulamak mecburiyetindesin. Bu konuda,
Kur'an-ı Kerim'deki şu ayetler üzerinde ne kadar düşÜDsek onlardaki engin manayı a-nlamakta yine de yetersiz kalmaktayız:
..Siz kitabı okuduğunuz halde insanlara iyliği emredip duruyor
da kendinizi mi unutuyorsunuz? Aklımz başınız~a -değil mi?
(38) «Ey iman edenler! Daima adaleti gözetleyiei olun. Nefsiniz
ana, baba, msım aleyhinde de olsa (hatıra, gönüle bakmayarak)
zengin fakir demeyerek Allah için şahitlik edin. Zengin, fakir
herkesin işi Allah'a aittir. NefsiniziIf arzusuna uyarak adaletten
uza,k!aşmaym.(Şahitlikederken) dilinizi bükecek, yüzünüzü çevirecekolursanız (bilin ki> Allah bütün yaptıklarınızdan haber:dardır,. (39). «Ey iman edenler! Taahhütlertnizi yerine getirin!»;
c •• .sizi mübarek meseitten a.lıkoydukları için bir cemaate karşı
duyduğunuz kin sizi (onlara karşı) haddi aşmağa sürüklem~­
sin ... » (40) Kur'an'ın bu ka.idelerinikendine şiar edinen Hz. Mu(37)
(38)
(391'
(40)
84
Fazla bilgi için bak. Hilmi Ziya .Olken, Ahlak,
Kur'an, P/44.
Kur'an, IV /ı35.
Kur'an, V/I -2.
S.
26 - 30.
hammed'in cilıa-nşumül sölzerinden biri şöyledir: «İmanın efdalı
.kendin için istediğin şeyi başkaları için de istemen, kendin için
arzu etmediğin şeyi başkaları için de arzu etme~endir,. (411.
Görüyoruz ki herkese karşı doğruluk Müslümanlığın temelidir. Zaten Kur'an'da şu ayetle verilen emir de bunu göstennektedir: cOhalde sen ve seninle beraber Allalı'a dönenlerle sana
emrolunduğugibi dosdoğru yolda yürü, (ve siz ey insanlar!> taş­
kınlıktan sakıronı (Hak Teala) bütün işlerinizi görür,. (42).
(4ı)
(42)
İmam
Muhyiddin Nevevi, Kırk Hadis, Naakili: Ahmed Naim, İstan­
bul, 134ı, s. 27, no. 1.
Kur'lin, XI/112.
85
Download