tc gazi üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü kamu hukuku anabilim

advertisement
 T.C
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU HUKUKU ANABİLİM DALI
GENEL KAMU HUKUKU BİLİM DALI
İRAN ANAYASASINDA TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Ashkan FATTAHİ
Tez Danışmanı
Yrd. Doç. Dr. Yaşar SALİHPAŞAOĞLU
Ankara, 2013
1 2 3 T.C
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU HUKUKU ANABİLİM DALI
GENEL KAMU HUKUKU BİLİM DALI
İRAN ANAYASASINDA TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Ashkan FATTAHİ
Tez Danışmanı
Yrd. Doç. Dr. Yaşar SALİHPAŞAOĞLU
Ankara, 2013
i ÖZET
Fattahi Ashkan, Iran anayasasında temel hak ve özgürlükler, yüksek lisans
tezi, Ankara 2013.
Temel hak ve özgürlükler, hukuk devleti olmanın şartlarındandır. Hukuk
devletinde bireylerin temel hak ve özgürlükleri beraber ve eşit koşullarda korunur ve
gelişir. Toplum açısından bir devletin ne kadar adil ve tarafsız davrandığı o
hükümetin
toplumun
farklı
kesimlerinin
temel
hak
ve
özgürlüklerine
nasıl
davrandığıyla belirlenir. Bu açıklamalardan yol çıkarak tezimizde bireylerin temel hak
ve özgürlüklerini temin edecek sistem ele alınmıştır. Bu nedenle çalışma alanımız
anayasa ve diğer çeşitli yasalarla ilgilidir.
Tezin birinci bölümünde İran’da insan hakları ve temel hak ve özgürlüklerin
sürecini kısaca anlattıktan sonra, İran’da temel hak ve özgürlüklerin tarihçesini
inceleyeceğiz. Buradan hareketle ülkenin çeşitli dönemlerinde temel hak ve
özgürlükleri bazı örneklerle ele alacağız. Bu çerçevede ilk önce eski imparatorluklar
dönemi, daha sonra ise yeni çağda (meşrutiyet devrim’inde) ülkenin durumuna
bakacağız. Bunlardan sonra İran İslam Devrim’inden önceki ve sonraki durumu
detaylarıyla anlatacağız.
İkinci bölümde İran İslam Cumhuriyeti anayasası (özellikle Milletin Hakları
başlığı altındaki maddeler) ve diğer ilgili yasalarda temel hak ve özgürlükler konusu
ilgili maddeler inceleyerek, İslam hükümetinin bu yöndeki faaliyetleri gösterilmiştir ve
yapılan tespitler sonuç bölümünde açıklanmıştır.
Anahtar sözcükler
1. temel hak
2. temel özgürlükler
3. temel hak ve özgürlüklerin sistemi
4. anayasa maddelerini gerçekleştiren alt yasalar ve tüzükler
5. temel hak ve özgürlüklerin teminatı
ii ABSTRACT
Fattahi Ashkan, Fundamental Rights and Freedoms in Iran’s Constitution,
Postgraduate Thesis, Ankara, 2013
Fundamental rights and freedoms are one of the requisiteness for being a
constitutional state. In a constitutional state, individual’s rights and freedoms are
preserved and developed together and equally. How fair and objective a government
according to society is assessed by how the government respects the rights and
freedoms of society’s different classes. Based on this explanation, in this paper the
system that will provide individual’s fundamental rights and freedoms is discussed.
For this reason, the field of study in the thesis is about constitution and other various
regulations.
In section one, after talking about the process of human rights and
fundamental rights and freedoms in Iran shortly, we will study the history of
fundamental rights and freedoms in Iran. Starting from this, we will discuss
fundamental rights and freedoms in some periods of the country with some examples.
Within this scope, first of all we will view old imperial period and the status of the
country at new era afterwards. After all of these, we will discuss the situation before
and after Iranian Islamic Revolution in detail.
In second section, by studying the items relevant to fundamental rights and
freedoms in the Constitution Islamic Republic of Iran (especially entries under
People’s Rights) and other related regulations, activities of Islamic government are
presented and findings are pointed in conclusion section.
Keywords
1. fundamental right
2. fundamental freedoms
3. the system of fundamental rights and freedoms
4. lower legislations and rules fulfilling constitution provisions
5. assurance of fundamental rights and freedoms
iii ÖNSÖZ
Anayasada temel hak ve özgürlükler, toplumda yaşayan tüm halkın ana
haklarını
belirtmek
için
oluşturulmuş
bir
hukuki
kuralları
bütünüdür.
İran
Anayasa’sında Temel Hak ve Özgürlükler, Batılı devletlerinin baskılarından dolayı
dünya kamuoyunca nerdeyse yok sayılıyor. Halbuki bu önemli kavram anayasanın
çeşitli maddelerinde yer almaktadır. Ancak temel hak ve özgürlükler konusunun beli
bir çerçeve altına bulunması söz konusu olamaz. Dolayısıyla İran Anayasa’sına
baktığımızda temel hak ve özgürlükler diye bir bölüm geçmiyor. Bu konu yukarıda
geçen ve Batılı devletler tarafından yürütülen yanlış kampanyayı daha da
güçlendiriyor. Ama anayasanın üçüncü bölümünde (fasıl) Milletin Hakları başlığın
altında bu hakların bir çoğu geçmiştir. Öte yandan İran Anayasa’sında geçen temel
hak ve özgürlükler kavramı diğer devletlerden farklı olabilir. Zira Şii Şeriatı’na dayalı
olan İran Anayasa’sında, temel hakların belli kaynaklardan alınması için rejimi,
sınırları, sınıflandırılması vs. diğer ülkelerle çok farklı olabilir. Nitekim İran
Anayasa’sında Temel Hak ve Özgürlükler kavramını incelemek bu kara kutunun
açıklaması için faydalı olacaktır. Yanı sıra tezde, İran Anayasa’sında Temel Hak ve
Özgürlüklere dair farklı bölümlerde yer alan maddelerin kökenlerini tanıtmakla, bu
kavramların geçeceğine ışık tutmuş olacağız.
Tezin hazırlamasında en önemli problem kaynaklarının eksikliğiydi. Zira
Türkiye’de, İran Anayasa’sında Temel Hak ve Özgürlükler konusunda çok az sayıda
kitap mevcuttur. Tezde genellikle Farsça ve Arapça kaynaklar başta olmak üzere,
Gazi Kütüphanesi Merkez Kütüphane, Ankara Hukuk Fakültesi Kütüphanesi ve Mili
Kütüphanede bulunan Türkçe kaynakların yanı sıra Tahran Üniversitesi Hukuk
Fakültesi kitapları da kullanılmıştır. Bu arada bu tezin farklı bölümlerinin hazırlama
sürecinde katkısı bulunan Murat Sezen’e teşekkürlerimi ilerletirim.
Aşkan FATTAHİ
iv İÇİNDEKİLER
ÖZET ..................................................................................................................... İ
ABSTRACT ........................................................................................................ İİ
ÖNSÖZ ...............................................................................................................İİİ
İÇİNDEKİLER .................................................................................................. İV
KISALTMALAR ................................................................................................ X
BİRİNCİ BÖLÜM
TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER
1. 1. GİRİŞ ............................................................................................................................. 1
2.1. İRAN’DA TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN TARİHİ ........................................ 1
2.1.1. Eski İmparatorluklar Dönemi ................................................................................. 2
2.1.1.1. Büyük Kiros .................................................................................................... 2
2.1.1.2. Daryus ............................................................................................................. 2
2.1.1.3. Hüsrev Anuşiravan .......................................................................................... 3
3.1. Yeni Çağda Temel Hak ve Özgürlükler ......................................................................... 3
3.1.1. İran İslam Devrimi’nden Önceki Durum ................................................................ 3
3.1.1.2. İlk Defa Temel Hak ve Özgürlükler................................................................ 6
3.2.1.1.1. İç ve Dış Siyaset ...................................................................................... 8
3.2.1.1.2. Son Şahın Hükümetinde Temel Hak ve Özgürlüklerin Durumu ............ 9
3.2.1.1.2.1. 15 Haziran 1963 Ayaklanması ...................................................... 10
3.2.1.1.2.2. Sinema Rex Faciası ....................................................................... 10
3.2.1.1.2.3. Jale Meydanı’nın Katliamı ........................................................... 11
3.1.2. İran İslam Devrim’inden Sonraki Durum ............................................................. 11
3.1.2.1. Devrim .......................................................................................................... 11
3.1.2.2. İran İslam Devrimi’nin Koşulları ve Nedenleri ........................................... 12
3.1.2.2.1. Mevcut Durumdan Derin Memnuniyetsizlik ........................................ 13
3.1.2.2.2. Yeni Alternatif İdeolojilerin Ortaya Çıkışı ve Yayılması ..................... 14
3.1.2.2.3. Devrimci Ruhun Yaygınlaştırılması ...................................................... 15
3.1.2.2.4.Liderlik ve Seferber Eden Kurumlar ...................................................... 15
v İKİNCİ BÖLÜM
MİLLETİN HAKLARI
2.1. GENEL OLARAK ....................................................................................................... 17
2.2. İRAN İSLAM CUMHURİYETİ ANAYASASI’NDA MİLLETİN HAKLARI ......... 17
2.2.1. İran İslam Cumhuriyeti’nin Egemenlik Anlayışı.................................................. 18
2.2.2. İİC’ de Yasama Sürecinde Uygulanması Gereken Genel İlkeler ......................... 20
2.2.3. Eşitlik Kavramı ..................................................................................................... 22
2.2.4. Kadın ve Erkek Eşitliği ......................................................................................... 24
2.2.4.1. Kadın ve Erkek Eşitsizliği ............................................................................ 27
2.2.4.1.1. Kadınların Şahadeti (Ant İçmeleri) ....................................................... 27
2.2.4.1.1.1. Cezai Davalarda ............................................................................. 27
2.2.4.1.1.2. Hukuki Davalarda (Medeni Davalarda)......................................... 28
2.2.4.1.1.3. Aile Hukuku Davalarında .............................................................. 28
2.2.4.1.1.4. Kadınlara Mahsus Davalarda......................................................... 29
2.2.4.1.2. Hâkimlik ................................................................................................ 29
2.2.5. İİC Anayasasında Kadın Hakları .......................................................................... 30
2.2.5.1. Kadınların Maddi Hakları ............................................................................. 32
2.2.5.2. Genel Olarak Kadınların Çalışma Hakkı ...................................................... 33
2.2.5.3. Kadınların Manevi Hakları ........................................................................... 34
2.2.5.3.1. Anayasada Kadınların Eğitim ve Öğretim Hakları ............................... 35
2.2.5.4. İİC’de Kadınların (Annelerin) Çalışma Hakkı .............................................. 37
2.2.5.4.1. İİC’ nin Kadın İşlerine Bakış Açısı (Yapamayacakları İşler) ............... 38
2.2.5.4.1.1. Kadınların Lider (İmam-i Ümmet veya Veli-i Fakih) Olması....... 38
2.2.5.4.1.2. Kadınların Cumhurbaşkanı Olmaları............................................. 39
2.2.5.4.1.3. Kadınların Bakan (Vezir) Olma Hakları........................................ 39
2.2.5.4.1.4. Kadınların Asker Olmaları (Orduya Katılma Hakları) .................. 39
2.2.5.4.2. İran Yasalarında Kadınların Çalışma Hakları ....................................... 40
2.2.5.4.2.1. İran Yasalarında Kadınların Yapabilecekleri İşler ............................ 40
2.2.5.5. Annelerin Gebelik Dönemindeki Hakları ..................................................... 41
2.2.5.5.1. Gebelik Döneminde İşten Ayrılma ve İşe Geri Dönme ........................ 42
2.2.5.5.2. Gebelik Döneminde İzin Saatleri ve Koşulları...................................... 42
2.2.5.6. İşçi Kadınların Çocuklarının Korunmaları.................................................... 43
vi 2.2.5.7. Bakıcısı Olmayan Çocukların Durumu .................................................... 43
2.2.5.8. Aile Özel Mahkemelerinin Kurulması ..................................................... 45
2.2.5.8.1. Özel Medeni Mahkemelerinin Misyonu ........................................... 47
2.2.5.9. İİC’ de Yetim Çocukların Hukuki Statüleri ............................................. 47
2.2.5.9.1. İran İslam Cumhuriyeti’nde Şer’i Velilerin Görevleri .................... 48
2.2.5.9.2.İslam Hükümetinde Şer’i Veli Olmanın Koşulları ............................ 48
2.2.5.9.3. İslam Hükümetinde Hangi Çocuklara Şer’i Veli Tayin Edilir? ....... 49
2.2.5.9.4. Üvey Anne ve Babanın Vefatı Halinde Çocuğun Durumu .............. 49
2.2.6. Anayasada İnsanların Haysiyeti, Canı, Hakları, Meskeni ve Mesleklerinin
Taarruzdan Masun Olması .............................................................................................. 50
2.2.6.1. Anayasada İnsanların Haysiyetinin Dokunulmazlığı .................................... 50
2.2.6.1.1. Töhmet................................................................................................... 51
2.2.6.1.2. Bühtan .................................................................................................. 51
2.2.6.1.3. Sırları İfşa Etmek................................................................................... 52
2.2.6.1.3.1. Genel Sırlar .................................................................................... 52
2.2.6.1.3.2. Özel Sırlar ..................................................................................... 52
2.2.6.2. Anayasada İnsanların Canlarının Dokunulmazlığı ....................................... 53
2.2.6.3. Anayasada İnsan Haklarının Korunması ...................................................... 56
2.2.6.4. Anayasada İnsanların Meskenlerinin Korunması ........................................ 56
2.2.7. Anayasada Din ve İnanç Özgürlüğü ..................................................................... 58
2.2.8. Anayasada Basın Özgürlüğü ................................................................................. 61
2.2.8.1. Genel Kurallar ............................................................................................... 62
2.2.8.2. İran Yasalarında Basın ve Yayınların Amacı................................................ 62
2.2.8.3. İran’da Basınlar ve Yayınların Sınırları ....................................................... 63
2.2.8.4. İran Anayasasında Basın ve Kamunun Hukuku............................................ 65
2.2.8.5. İran’da Sansür Yapma Yasağı....................................................................... 66
2.2.8.6. İran’da Yayımlanan Haberlerin Sınırları ...................................................... 66
2.2.8.7. Basınlar ve Yayınların İşledikleri Suçlar ...................................................... 67
2.2.8.7.1. Basınlar Aracılığıyla Suç İşleyen Kişiler (Genel Suçlar) ...................... 67
2.2.8.7.2. Basınlar Aracılığıyla Suç İşleyen Kişiler (Özel Suçlar) ........................ 68
2.2.8.8. İİC’de Basınlar ve Basın Mensuplarının Muhakemesi ............................ 69
2.2.9. Anayasada İletişim Özgürlüğü.............................................................................. 70
2.2.9.1. Anayasada Telefonların Tespit Edilmesi ...................................................... 71
2.2.10. İİC Anayasasında Siyasi Özgürlükler ................................................................. 72
vii 2.2.10.1. İran’da Siyasi Faaliyetlerin Sınırları ........................................................... 76
2.2.11. Anayasada Toplantı ve Yürüyüş Yapma Özgürlüğü .......................................... 78
2.2.11.1. Toplantı ve Yürüyüş Yapma Sürecinde Riayet Etmesi Gereken Koşullar . 79
2.2.11.1.1. Silah Taşımamak ................................................................................. 80
2.2.11.1.2. İslam’ın Temel İlkelerini İhlal Etmemek ............................................ 80
2.2.12. Anayasada Çalışma (İş) Özgürlüğü .................................................................... 82
2.2.12.1. İslam Hükümetinin İş Konusuna Bakış Açısı ............................................. 83
2.2.12.2. İslam Hükümetinde Yasak Meslekler ......................................................... 84
2.2.12.3. İran Yasalarında İş ve Kamu Yararının İlişkisi........................................... 85
2.2.12.3.1. Kamu Yararına Zarar Veren İşler ........................................................ 87
2.2.12.3.1.1. İhtikâr........................................................................................... 87
2.2.12.3.1.2. Faiz Almak .................................................................................. 88
2.2.12.3.1.3. Kadınların Dışarıda Çalışması ..................................................... 89
2.2.13. İİC Anayasasında Sosyal Güvenlik Hakkı ......................................................... 90
2.2.13.1. İran Anayasası’nda Emeklilik Hakkı ......................................................... 91
2.2.13.1.1. İş Koşullarından Dolayı Ortaya Çıkan Farklıklar ............................... 92
2.2.13.2. İran İslam Cumhuriyetinde İşsizlerin Durumu ........................................... 93
2.2.13.2.1. İşsizlik Sigortasından Yararlanacak Olan Şahıslar ............................. 94
2.2.13.2.2. İşsizlere İş Buldukları Zaman Verilen Hizmetler................................ 95
2.2.13.2.3. İran’da İşsiz Kişilerin Aile Durumları................................................. 95
2.2.13.2.4. İİC’ de İşsizlere Sağlanan Sağlık Hizmetleri ...................................... 96
2.2.13.2.5. İran’da İşsizlik Sürecinde İş Öğrenme İmkanı ................................... 96
2.2.13.3. İran Yasalarında Yaşlıların Himaye Altına Alınmaları ............................. 97
2.2.13.4. İran’da Çalışmaz Duruma Gelen Kişilerin Hukuki Durumları ................... 97
2.2.13.4.1. İran Yasalarında Sağlık Sigortasından Yararlanacak Olanlar ............ 98
2.2.13.4.2. İslam Hükümetinin İşsiz Kişilere Aile Yardımlar ............................... 99
2.2.13.5. İran Yasalarında Kimsesizlik ve Yolda Kalmışlık .................................... 100
2.2.13.6. İİC Yaslarında Beklenmedik Olaylardan Hasar Görenlerin
Durumu ... 100
2.2.14. İİC Anayasasında Eğitim Hakkı ...................................................................... 101
2.2.14.1. Anayasada Eğitim Sisteminin Misyonu ................................................... 104
2.2.14.2. Eğitim Sisteminde Eşitlik İlkesi ................................................................ 104
2.2.14.3. İran Yasalarında Çocuklar ve Gençlerin Eğitim Hakkı ............................ 105
2.2.14.3.1. İİC Yasalarında Çocuklar ve Gençlerin Parasız Eğitim Hakkı ......... 106
viii 2.2.14.3.2. İİC Yasalarında Çocukları Eğitimden Mahrum Eden Ebeveynlerin
Sorumluluğu ........................................................................................................ 106
2.2.15. İİC Anayasasında Tutuklu Vatandaşların Hakları ............................................ 107
2.2.15.1. İran Yasalarında Tutuklama Kararı........................................................... 108
2.2.15.2. İran Yasalarında Kanuni Tutuklamanın Süreci ......................................... 110
2.2.15.3. İslam Hükümetinde Hangi Suçlara Tutuklama Cezası Verilir? ................ 110
2.2.15.4. İran Yasalarında Yasadışı Tutuklananların Hakları .................................. 111
2.2.15.5. İslam Hükümetinde Yasadışı Tutuklamanın Cezası ................................. 111
2.2.15. Anayasada İkametgâh Seçme Özgürlüğü ......................................................... 112
2.2.15.1. İkametgâh Seçme Özgürlüğünü Engelleyen Olan Sürgün Cezası ........... 113
2.2.15.2. İslam Ceza Yasası’nda Sürgün Cezası ..................................................... 114
2.2.15.2.1. Had Cezası Olarak Sürgün Etmek ..................................................... 115
2.2.15.2.2. Önleyici Ceza Olarak Sürgün Etmek ................................................ 115
2.2.15.2.3. Ta’zir ve Önleyici Cezaların Tamamlayıcısı Olarak Sürgün Etmek . 116
2.2.15.2.4. Alışkanlık Haline Gelen Suçlular İçin Sürgün Cezası ...................... 116
2.2.15.2.5. Sürgün Yerinden Çıkmanın Cezası ................................................... 118
2.2.15.2.6. Sürgün Edilen Vatandaşın Hakları .................................................... 118
2.2.15.2.7. İİC’ de Sürgün Edilen Kadınlar ve Çocukların Durumu ................... 119
2.2.15.2.8. İslam Hükümetinde Sürgün Cezasının Sona Ermesi ......................... 120
2.2.16. Anayasada Hak Arama Özgürlüğü (Hukuki Haklar) ........................................ 120
2.2.16.1. Anayasa Hükmünün Diğer Yasalara Yansıması ....................................... 123
2.2.16.1.1. Şikâyet Hakkı (Dilekçe Hakkı) ......................................................... 123
2.2.17. İİC Anayasasında Avukattan Yararlanma Hakkı ............................................. 125
2.2.17.1. İran Yasalarında Avukat Bulundurmanın Hukuki Çerçevesi ................... 126
2.2.17.2. İran Mahkemelerinde Avukatın Bulunmasının Gerektiği ......................... 126
2.2.17.3. İran Yasalarında Avukatın Sayısı.............................................................. 127
2.2.17.4. Avukatın Hangi Mahkemelerde Bulundurması Zorunludur? ................... 127
2.2.17.5. Avukatın Hangi Mahkemelerde Bulundurması Seçmelidir? .................... 128
2.2.17.5.1. Gizli Meselelerin Dosyaları............................................................... 128
2.2.17.5.2. Fesada Yol Açan Dosyalar ................................................................ 129
2.2.17.5.3. Ülkenin Emniyetiyle İlgili Dosyalar ................................................ 129
2.2.17.6. İran Yasalarında Maddi Durumu İyi Olmayanların Vaziyeti ................... 129
2.2.18. İİC Anayasasında Mahkeme Hükümlerinin İcrası............................................ 130
2.2.19. İslam Anayasasında Beraat İlkesi ..................................................................... 131
ix 2.2.19.1. Beraat İlkesinin Eserleri ............................................................................ 134
2.2.20. İİC Anayasasında İşkencenin Yasağı ............................................................... 136
2.2.20.1. İran Yasalarında İşkencenin Tanıtımı ....................................................... 137
2.2.20.2. İran Yasalarında İşkence Yapan Kişilerin Cezaları .................................. 138
2.2.21. İİC Anayasasında Tutuklanan Kişilerin Hakları ............................................... 139
2.2.22. Anayasada Hakların Kötüye Kullanılması Yasağı ........................................... 141
2.2.22.1. İİC’ de Hakların Kötüye Kullanılması Yasağı .......................................... 141
2.2.22.1.1. Hakların Kötüye Kullanılması Yasağının Hadis Kaynağı ................ 142
2.2.22.1.2. Hakların Kötüye Kullanılması Yasağının Kuran-ı Kerim Kaynağı . 142
2.2.22.2. İran Yasalarında Hakların kötüye Kullanılmaması İlkesinin Yansıması .. 143
2.2.23. Anayasada Vatandaşlık Hakkı .......................................................................... 144
2.2.23.1. İran Uyruğuna Sahip Kişilerin Tanıtımı ................................................... 145
2.2.23.2. İİC Vatandaşlığından Çıkanların Hukuki Durumları ................................ 146
2.2.23.2.1. Vatandaşlıktan Çıkanlara Uygulanan Yaptırımlar ............................ 146
2.2.24. Yabancı Uyrukluların Vatandaşlık Kazanma Hakları ...................................... 147
2.2.24.1. İran Vatandaşı Olan Yabancıların Yararlanamayacakları Haklar ............. 148
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME ................................................................. 150
KAYNAKÇA ................................................................................................... 152
x KISALTMALAR
a.g.e
: Adı Geçen Eser
ABD
: Amerika Birleşik Devletleri
bkz
: Bakınız
Çev
: Çevirmen
Ed
: Editör
Hz.
: hazret
iic
: İran İslam cumhuriyeti
s.
:sayfa
Savak
: İran’ın Ulusal Haberleşme ve Güvenlik Örgütü
t.y.
: Tarih Yok
trc
: tercüman
vb.
: ve Benzeri
vd.
: ve Diğerleri
vs.
: ve Saire
y.y.
: Yayım Yeri Yok
y.y.
: Yayımcı Yok
s.a.v.
: Sallallahu Aleyhi ve Sellem
1 BİRİNCİ BÖLÜM
TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER
1. 1. GİRİŞ
İran toplumunun devrime giden süreçte temel hak ve özgürlükleri açısından
çok acılar çekti. İmam Humeyni’nin dönüşünden sonra 11 Şubat 1979’da 2500
senelik monarşi tarihi sona erdi ve İran İslam Devrimi İmam Humeyni önderliğinde
zafere ulaştı. İran’da 30-31 Mart’ta yapılan büyük bir referandumla İran İslam
Cumhuriyeti kuruldu ve 3 Ağustos’ta da İran’ı resmen İslam Cumhuriyeti yapacak
olan yeni anayasayı kabul edecek 73 üyeli konsey seçimi yapıldı1. Devrimden hemen
sonra İranlıların en önemli taleplerinden birisi olan insan haklarının anayasal bir
düzenlenmeye girmesi gündeme gelmiştir. Bu çerçevede yeni rejimin ilk görevi insan
haklarını koruyan, maddi ve manevi hayata sahip çıkan, azınlıklara saygı duyan,
insanları eşit olarak göz önüne alan ve özellikle İslam kurallarına dayanan bir yeni
anayasa yazmanın çabaları başlatıldı. İran’ın anayasasına tanık olmak ve nasıl
uygulandığını anlamak için ilk önce bu anayasanın kaynaklarını ve nasıl
düzenlendiğini öğrenmekte fayda var.
2.1. İRAN’DA TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN TARİHİ
Dünyada insan hakları ve temel hak ve özgürlüklerin sürecini kısaca
anlattıktan sonra, İran’da temel hak ve özgürlüklerin tarihçesine bakacağız. İran’ın
genel durumunu baktığımızda ülkenin çeşitli dönemlerinde temel hak ve özgürlükler
farklı şekilde gözükmektedir. Bunun için bu dönemlerdeki gelişmelerin incelemesi
gerekiyor. Bu çerçevede ilk önce eski imparatorluklar dönemi, daha sonra ise yeni
çağda (meşrutiyet devrim’inde) ülkenin durumuna bakacağız. Yanı sıra bu başlık
altında İran İslam Devrim’inden önceki ve sonraki durumu detaylarıyla anlatacağız.
1
Oral Sander, Siyasi Tarih (1918-1994), II.cilt, 19. baskı, Ankara, İmge Kitapevi Yayınları, 2010, s. 557.
2 2.1.1. Eski İmparatorluklar Dönemi
İran’ın
eski
imparatorluklarına
bakıldığında
insan
haklarını
nasıl
savunduklarına sık sık rastlanmaktadır. Bu alanda düşünce özgürlüğü, ifade
özgürlüğü vb. temel hak ve özgürlükler gözükmektedir. Büyük Kiros, Dariyus, ve
Hüsrev Anuşiravan bu tip hakimlerin en bariz örneği olabilirler.
2.1.1.1. Büyük Kiros
Kiros Babil’i fethettikten sonra en az 40000 Yahudi’yi kurtararak onlara
Kudüs’te yeni ibadethane kurmalarına izin verdi ve Asur Padişahı eliyle yıkılan
ibadethanelerin yeniden yapılanması emrini verdi2. Büyük Kiros verdiği emirname’de
“halk kendi Allah’ına ibadet etmekte serbesttir. ateistler, yani dini inancı olmayanlara
baskı kurmayınız ve hiç kimseye zulüm etmeyiniz” ifadelerine yer vermişti. Yanı sıra
savaş nedeniyle evlerini kaybeden insanların evlerinin tekrar yaptırılmasına ve daha
ziyade tanrıça ve putların tekrar tapınaklara iade edilmesine emir etti 3 . Büyük
Kiros’un tüm yenilen milletler ve kavimlere Mihriban davranması, din hürriyeti, ifade
özgürlüğü ve iş bulma fırsatlarının eşitliği ve özgürlüğü en önemli hususlarından
sayılmaktadır. Bilim adamlarına göre Büyük Kiros’un silindiri ilk insan hakları
bildirgesi olarak tanınmaktadır4.
2.1.1.2. Daryus
Pers İmparatorluğundan diğer padişahlarından olan Daryus devletin kalıcı
olması için tek çareni milletin sabit ve adilane haklardan yararlanmasıyla mümkün
olacağına inanıyormuş. Daryus kendini dünyanın En Büyük Hakimi adlandırarak en
büyük görevini toplumdaki tüm insanlara (güçlü ve güçsüzlere) adaletli davranılması
kanaatindeydi. Bu doğrultuda Daryus kendi hakimlerinden büyük bir şura oluşturarak
2
Ali Paşa Salih, Sargozashte Tarikhe Hugug: Mabahesi Az Tarikhe Hugug; Durnemayi Az Ruzgarane
Pishin Ta Emruz [Hukuk Tarihi Mevzuatı: Geçmişten Günümüze Kadar], Tahran, Tahran Üniversitesi
Yayınları, 1970, s. 119.
3
Abul Kelam Azad, Kuroshe Bozorg [Büyük Kiros], trc. Muhammed İbrahim Bastani Parizi, 8. baskı, Tahran,
y.y., 2001, s. 18. 4
Ayrıntılar İçin bkz: Abdul Mejid Arfai, Farmane Kuroshe Bozorg [Büyük Kirosun Fermanı], İran Edebiyat
Kurumu, Tahran, Ofset Şirketinin Yayınları, 1978, s. 17-18.
3 hukuki davaların çözülmesi yönünde büyük adımlar attı. Daryus taş üzerinde olan
son gravüründe “ey benden sonra bu ülkenin padişahı olan! tüm gücünle yalandan
uzak dur. Eğer ne yapsam benim ülkem daha dürüst kalır meselesinden
endişeleniyorsan, yalancıdan hesap sor. Yalancı ve zulüm edenlerle arkadaşlık etme
ve onlardan kılıçla cevap iste” sözlerine yer vermiştir5.
2.1.1.3. Hüsrev Anuşiravan
Hüsrev Anuşiravan’ın ise İran’ın eski eserlerinde adaletle davranması çok
takdir
edilmiştir.
İran’ın
şairlerinden
olan
Firdevsi
ülkenin
edebiyatının
şaheserlerinden sayılan Şehname’sinde Hüsrev Anuşiravan’a milletin hukukunu
savunduğu için övgüler yağdırmış. Hüsrev Anuşiravan sadece İran değil, o
zamanlarda kendini tüm medeniyetlerde fikir, mezhep ve dolayısıyla tüm temel hak
ve özgürlüklere saygı duymakla sorumlu bilirdi6.
3.1. Yeni Çağda Temel Hak ve Özgürlükler
Tezin bu bölümünde, İran’da temel hak ve özgürlükleri iki başlık altında ele
alacağız. 1-İran İslam Devrimi’nden önceki durum 2-İran İslam Devrimi’nden sonraki
durum. Bu iki bölümde İran’da temel hak ve özgürlüklerin tarihsel süreci ve
değişimlerine tanık olacağız.
3.1.1. İran İslam Devrimi’nden Önceki Durum
Muzaffereddin Şah İran’ın Meşrutiyet yasasını imzalarken, ülkenin ulusal
parlamentosunun kurulmasına ve daha sonra ülkenin ilk anayasa düzenlemelerine
zemin hazırladı. Ama bu olayı incelemek için önce Safevi dönemine bakacağız.
Safevi’ler döneminde İslam Dünyası çok zayıfladı. Dönemdeki İslam
dünyasının zayıflamaların bazı nedenleri bunlardan ibarettir: 1-Osmanlı döneminde
5
Ayrıntılar İçin bkz: Piter Yuliyus Yong, Padshahe Parsi: Daryushe Yekom [Pers İmparatoru: Birinci
Daryus], trc. Davud Munşi Zadeh, Tahran, Sales Yayınevi, 2007. 6
Süleyman Cafer zade, Mogademei Bar Huguge Bashar [İnsan Haklarına Giriş], ed. Esmail Tagi Zade, Kum,
Zair-i Astaneye Mukaddeseye Kum Yayınevi, 2007, s. 28.
4 Uzun mesafeli ticaretin Avrupa (özellikle Portekiz, Fransa, Hollanda, İngiltere,
İspanya) devletlerinin eline geçmesi İslam dünyasının başarısızlığının temel nedeni
sayılmalıdır 2-İslam dünyası 16.yüzyılın sonlarıyla birlikte gerilemesi üzerinde etkili
olan ikinci faktör, Avrasya kıta kütlesinde Rusya’nın güçlü bir devlet olarak ortaya
çıkması ve bunun sonuçlarıdır 3-sonuçta en önemli sebep Sünni-Şii çatışması ve
bunun uzun vadeli sonuçları da İslam dünyasının zayıflamasına yol açan unsurlar
arasındadır. Şöyle ki 1500’de Hazar Denizi’nin güneyinde bağnaz bir Şii topluluğu,
İsmail Safavi’nin önderliğinde önemli bir güç haline geldi. İsmail Safevi, savaşkan ve
güçlü bir orduyla Tebriz’i ele geçirerek kendini “İran Şahı” ilan etti. 1506’da tüm İran
platosu, 1510’da ise Bağdat ile bugünkü Irak’ın büyük bir bölümünü denetimi altına
aldı. Bu başarıların gizi, İsmail Safavi’nin çevresinde toplanan askerlerin, kuşaklar
boyu yeraltında Şii propagandası ile koşullandırılmaları sonucu elde ettikleri dinsel
bağnazlıktır. İşte bu nokta sonra İslam dünyası içinde Şiiler hesaba katılması gereken
bir güç haline geldiler7. Safaviler döneminde ilk kez İranlı kimliği Şii formatında tekrar
canlandırılıp bir bağımsız Şii hükümdarlık olarak ortaya çıkmıştır. Birkaç sene sonra
Devlet-i Safevi hükümdarları teker teker tahttan düşerek İran asıllı kavim ve kabileler
savaşından sonra bir takım bölgesel hükümdarlıklar ortaya çıkmıştır. 18. yüzyılın son
senelerinde Kaçar ailesi diğer kavim ve kabileleri yenerek yeni bir dönem başlatmıştır.
Mutlak monarşi ve tek eksenlik bir hükümdarlık Kaçar devletinin en bariz
özelliklerindendi8. Kaçar’lar döneminde ilk kez bir anayasal devrim niteliğini taşıyan,
Meşrutiyet Devrimi ortaya çıktı.
Meşrutiyet Devrimi ilk adımlarında sadece Adalet Hane (Adalet İsteme) çabası
olarak algılanıyordu. Ama bu devrimin güçlenmesiyle birlikte, parlamentonun
kurulması (yeni anayasa çalışmaları) ve Şah’ın iktidarının kısıtlanması da gündeme
geldi9. Bu ayaklanma kapsamında Şii müçtehitler toplumdaki örfleri şeriatın belirttiği
yönlerle yasal şekilde çıkartmak için yerel meclisin kurulmasını gündeme getirdiler.
Kaçar şahlarından olan Muzaffereddin Şah 1905 yılında Meclis-İ Şurayı-İ Milli adlı
olan İran’ın ilk meclisinin kurulmasına ferman verdi. Böylece İran’da yasama organı
modern anlamıyla ilk kez ortaya çıktı. Ama Şii müçtehitleri bu örgütün İslam vasfını
7
Oral Sander, Siyasi Tarih (İlkçağlardan 1918’e), I.cilt, 21. baskı, Ankara, İmge Kitapevi Yayınları, 2011, s.
120-125.
8
Yervand Abrahamiyan, İran Beyne Do Engelab [İki Devrim Arasında İran], trc. Kazım Firuzmend, Mohsen
Şaneçi, Hasan şemsavari, Tahran, Ney Yayınevi, 1999, s. 60-61.
9
Musa Nejefi, Musa Fakıh Hakkani, Tarikhe Tahavolate Siyasiye İran [İran’ın Siyasi Gelişmelerinin Tarihi],
Tahran, İran Çağdaş Tarihinin Araştırma Enstitüsü Yayınevi, 2003, s. 275. 5 taşımadığı için geleceğinden şüpheliydiler. Şii müçtehitlerin bu itirazlarından dolayı
Muzaffereddin Şah 2. fermanında İslam şura Meclisi’nin kurulmasına izin verdi10. Bu
hedefe ulaşmak İran halkını oldukça mutlu ediyordu. Zira İran’ın dindar toplumu
senelerce ezildikten sonra temel hak ve özgürlüklerini İslam’ın belirttiği çerçevede
ulaştıklarını görüyordular. peygamberlerin asıl amaçlarından olan özgürlük ve eşitlik
Meşrutiyet Devrim’inde asıl ilkelerindendi. İslam tarihinde bakıldığında Peygamber
halkın özgür ve eşit olduğunu hiçbir zaman unutmamıştır. Şii Mezhebi’nin liderleri de
İran Müslümanlarını kölelikten kurtararak, onlara kaybettikleri hakları tekrar geri
vermek istiyordu11.
Ekim 1906 da İran’ın ilk ulusal meclisi açıldı. Bu mecliste her şeyden önce
İran’ın ilk Anayasa hazırlamaları göze batıyor. Halkın tarafından seçilen millet vekiller
bu yasayı hazırlatıp, Muzaffereddin Şah’ın hayatının son günlerinde imzasından
geçirdiler. Ama bu anayasa da temel hak ve özgürlüklere fazla değinilmemiştir. Zira
bu dönemlerde İran genellikle yabancı devletler ve özellikle SSCB’nin etkisi
altındaydı. Bunların yanı sıra Kaçar Padişahları yalnız yurtdışı gezilerine giderek
nerdeyse İran’ı yabancılara pazarlıyordu. Nitekim Millet Vekilleri bu olaylara son
vermek için ilk anayasa hazırlamalarında genellikle yabancıların etkisinden sıyrılmak
çabasındaydılar. Bu nedenle İran’ın ilk anayasasında bütçenin hazırlaması ve onu
nerelerde yatırılması, ülkenin sınırlarını çizmek ve değişmek, yabancı devletlerle
antlaşmaların nasıl imzalanacağı, ulusal şirketlerin kurulması, borç almanın kuralları
vb. kurallara yer verdiler12.
Bu dönemler ne kadar iyi başlasa bile devamı pek iyi sonuçlanmadı.
Muzaffereddin Şah vefat ettikten sonra oğlu Muhammed Ali Şah tahta geçti. şah
geldiğinden beri Meşrutiyet Devrimi ve Parlamento Sistemi’ne karşı çıktı. Muhammed
Ali Şah Millet Vekilleri’ni taç giyme törenine davet etmedi. Ama yeni şahın anayasal
sistemle düşmanlığının en bariz göstergesi milletvekilleri tarafından hazırlanan ve
dönemin şahının onayından geçmesi gereken yeni anayasayı imzalamamasıydı.
10
Muhammed Rahim Heydari, Muhammed Jevad Herati, Engelabe Jumhuriye Eslamiye İran [İran İslam
Cumhuriyeti Devrimi], ed. Yüce Lider Üniversiteler Temsilcisi ve İslam Maarifi Üniversitesinin Araştırma
Asistanlığı, Kum, Maarif Yaymasının Yayınevi, 2011, s. 82.
11
Abdul Hadi Hairi, Tashayo ve Mashrutiyat Dar İran ve Nagshe İraniyane Mogime Erag [İran’da Şiilik
ve Meşrutiyetçilik ve Irak’ta Olan İranlıların Etkisi], 3. baskı, Tahran, Emir Kebir Yayınevi, 2002, s. 127.
12
Ayrıntılar İçin bkz: Mehdi Melek Zadeh, Tarikhe Engelabe Mashrutiyate İran [İran’ın Meşrutiyet
İnkılabının Tarihi], Tahran, İlmi Yayınevi, 1993. 6 Ulusal Meclis nerdeyse kapandı13. Bu direnişlerin ardından millet ve millet vekillerinin
baskısı arttı. Muhammed Ali Şah ilk önce Rus’ları gücünü arkasında gördüğü için bu
baskılara karşı tepkisiz kaldı. Ama İran halkı ve özellikle Tebriz’den gelen itirazların
ardından Kaçar Şah’ı bir bildirge yayımlayarak14. Meşrutiyet Devrim’i ve Milli Meclis’in
kurulmasına yardım edeceğini söyledi.
3.1.1.2. İlk Defa Temel Hak ve Özgürlükler
İran halkı, yeni Şahın tavırlarından dolayı artık isyana geldi. Muhammed Ali
Şah eski baş vezirini kaldırarak Emin-ul Sultanı yerine getirdi. Devrimciler bu karara
dayanamayıp yeni atanan baş veziri terör ettiler15. Bu arada milletvekilleri Meşrutiyet
Anayasa’sının eksikliklerini gidermek için Şaha bir tamamlayıcı yasa takdim ettiler.
Adı geçen yasada ilk defa temel hak ve özgürlükler, güçlerin ayrılık ilkesi ve
Meşrutiyet Devrimi’nin usulleri yer almaktaydı16. Muhammed Ali Şah Halkın taleplerini
yerine getirmektense devrimcilere tutuklama kararı çıkarttı. Muhammed Ali Şah en
son hareketinde, Liahov’un adlı Rus asılı komutanın yardımıyla bir nadir olayda
İran’ın Ulusal Meclisini top ateşine tuttu!
17
. Maalesef bu cinayetten dolayı
milletvekillerinin bir çoğu hayatını kaybetti. Bu olaydan sonra İran’ın her tarafından
gelen protestocuların başına Tebriz asılı olan Serdar-i Milli (ulusal kumandan)
tanınan Settar Han ve arkadaşı Bager Han geçtiler. Bu iki liderin önderliğinde olan
İran halkının savaşı, Muhammed Ali Şah’ın SSCB elçiliğine sığınması ve nihayet
ülkeden kaçmasıyla son buldu18.
Sonuçta devrimciler kazandılar. Bu dönemde henüz Ruslar İran’ın genelinde
bulunup müdahalelerine devam ediyordular. Devrimciler meclisin o acı gününden 1
sene sonra tekrar Milletin Evi Tanınan İran’ın Ulusal meclisini açtılar. Bu dönemde
toprak beyleri ve yabancı ülkeler İran’ın genelinde etkiliydiler. Artık anayasada bir
takım yeni değişiklikler gerekiyordu. Devrimciler bu değişiklikleri Muhammed Ali
13
http://www.iichs.org/index.asp?id=72&doc_cat=1, Erişim Tarihi 06. 02. 2013.
http://www.khabaronline.ir/detail/162914/, Erişim Tarihi 07. 02. 2013.
15
http://www.iichs.org/index.asp?img_cat=33&img_type=0, Erişim Tarihi 07. 02. 2013.
16
http://rc.majlis.ir/fa/law/show/133414, Erişim Tarihi 09. 02. 2013.
17
http://www.ir-psri.com/Show.php?Page=ViewArticle&ArticleID=60, Erişim Tarihi 09. 02. 2013.
Diğer Ayrıntılar İçin bkz: Mirza Mustafa Han Mensur ul- Saltanat, Huguge Asasi Veya Usule Mashrutiyat
[Anayasa Hukuku veya Meşrutiyet Usulü], Tahran, y.y., 1950. 18
http://tebyan-tabriz.ir/farsi/?pageid=993&type=articles&id=39523&t_b=Brown, Erişim Tarihi 11. 02. 2013.
14
7 Şah’ın yerine tahta geçen oğlu, Ahmet Şah döneminde yaptılar. Ahmet şah anayasal
devrimin önünde direnemedi. Ne yazık ki yeni hazırlanan anayasa imzalanmadan
siyasi kavgalar başladı. Henüz 17 yaşında İran’ın padişahı olan Ahmet Şah
başkaldırıların önünde son derece güçsüz ve tedbirsiz gözüküyordu. Bu dönemlerde
silahlı kuvvetlerin komutanlarından olan Rıza Han Kaçar Hanedanlığın son verilmesi
için gizli faaliyetlerini başladı. Ülkedeki hanedanlıklardan Pehlevilerin başında
bulunan Rıza Pehlevi, Kossak (kazak) tugayı komutanı idi. Rıza Şah Pehlevi
1920’lerin sonlarında önce Sovyetler Birliği’nin desteği ile Tahran’ı ele geçirme
çabası içerisinde girmiştir. Bu gerçekleşmeyince darbe yapmıştır. Britanya Rusların
İran’dan çıkması için darbeyi desteklemiştir. Britanya desteği ile Rusların desteğini
alan Mirza Küçük Han Gilan’da bir Sovyet Cumhuriyeti ilan etmiştir. Bu karışıklığı
fırsat bilen Rıza Pehlevi, Tabatabayi ile birlikte kurulan hükümeti ortadan kaldırmış19.
1921 darbesinden sonra siyasetçilerinden olan Ziyaeddin Tabatabay, kazak
Tugayı’na çok güveniyordu. Kendisini başbakan, Tugay Rıza’yı savaş bakanı yaptı.
Ancak Rıza 1923 yılında Tabatabay’ı devirerek önce başbakan oldu20. Daha sonra
Rıza Han İngiltere’nin desteği ve 1921 darbesi ardından Kaçarlar hükümdarlığının
son verilmesine için meclisi ikna edebildi. Meclis 1926’da toplandı ve kraliyeti Kaçar
şahı Ahmet Şah’tan alıp Rıza Han’a verilmesine karar verdi. Böylece Rıza Han
1925’de resmen taç giyip Pehlevi Hanedanını kurdu21.
Eski anayasa Rıza Han dönemine kadar yürürlükteydi. 1926’da ulusal meclis,
kaçar silsilesinin gitmesini onayladıktan sonra, siyasi partilerin faaliyetleri nerdeyse
durduruldu. Bağımsız, milliyetçi ve özgürlük isteyen gazetelerin hepsi kapatıldı. Bu
süreç Rıza Han’ın 1942’te gitmesine kadar devam etti 22 . Rıza Şah krallığına
başladığından itibaren İran’ın geleceğinin temelini oluşturan reformlara başladı. Bu
asrın ulemasından ise İmam Humeyni’nin hocası olan Ayetullah Şeyh Abdülkerim
19
Burhan Aykaç v.d., Çağdaş Siyasal Sistemler, ed. Burhan Aykaç, Şenol Durgun, 1. baskı, Ankara, Binyıl
Yayınevi, 2012, s. 526-527.
20
Sander, a.g.e., s. 87.
21
http://www.atremehr.com/vdcg.q9xrak9nupr4a.html, Erişim Tarihi 12. 02. 2013.
22
Yunus Morvarid, Az Mashrute Ta Cumhuriyat: Negahi Be Advare Majlese Ganun Gozari [Meşrutiyetten
Cumhuriyete Kadar: Meşrutiyet’te Meclisin Farklı Dönemlerine Bir Bakış], II.cilt, y.y., Ohadi Yayınevi,
1999, s. 36.
8 Hairi Şii önderliğini Necef’ten İran’ın Kum kentine getirdi 23 . Böylece Şii rehberliği
İran’da ilk adımlarını atmaya başlattı.
3.2.1.1.1. İç ve Dış Siyaset
Rıza Han iç siyasette genellikle batı ülkeleri ve özellikle Atatürk’ün işlerinden
etkilenirdi. Türkiye’de Nisan 1920’de Mustafa Kemal Paşa nasıl yeni bir rejimin
temellerini attıysa, İran’da da Şubat 1921’de savunma bakanı olan Rıza Han aynı
nitelikte yeni bir rejime geçiş sürecini başlattı. Yeni rejimlerin ortak bir amacı vardı:
Batılı kurum ve normlarıyla modern ve tam bağımsız bir ulus-devlet yaratmak. Hem
resmi ideolojilerin(din yerine milliyetçilik), hem de iç (geleneksel ekonomik sınıflar) ve
dış (İngiltere) düşmanların benzerliği nedeniyle yeni rejimlerin birbirine bakışı
olumluydu 24 . İran ile ilişkileri geliştirme konusunda ilk resmi açıklama, Ankara
hükümetinin Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşek) Bey tarafından 21 Haziran
1921’de yapılan konuşmada dile getirildi. Dışişleri Bakanı yaptığı konuşmada, “İran
ulusuyla…birbirimize karşı uyguladığımız siyaseti saptamak ve dostluk ilişkilerimizi
güçlendirmek üzereyiz” demiştir25. İkili ilişkilerde 1932’de başlayan hızlı düzenleme,
Haziran 1943’te Rıza Pehlevi’nin Türkiye ziyaretiyle doruğa çıktı. Türkiye’de karadeniz yoluyla seyahat ederek kalan (ve bir bakıma Tebriz-Erzurum-Trabzon ticaret
yolunu da denetleyen) Şah, Atatürk’ün ‘‘toplum mühendisliği’’ çabalarından çok
etkilendi 26 . Ama Rıza Han’ın İran’daki iktisadi faaliyetleri başarısız oldu. Örneğin
ülkede demir yollarını ihdas etme bu projelerden sayılabilir. Rıza Han bu projede
Hazar Denizi’ni Hürrem Şehir limanına bağlamaya çalışıyordu. Bu proje İran’ın
hükümetine toplam 260 milyon dolara mal oluyordu ve bir büyük yatırım olmasına
rağmen ekonomik faaliyetlere herhangi bir fayda sağlayamadı. Dolayısıyla ekonomi
açısından yapılması gerekmeyen bir proje sayılıyordu 27 . Bu başarısız faaliyetler
sonucunda İran halkının Rıza Han’ı tahtan indirme çabaları başladı. Bu arada Rıza
23
Hamit Basiret Meneş, Olama ve Rejme Reza shah: Nazari Bar Amalkarde Siyasi, Farhangi Ruhaniyun
Dar Salhaye 1305 Ta 1320 [Ülema ve Rıza Şah’ın Rejimi: (1905-1915) Yıllarında Ulemanın KültürelSiyasi Faaliyetlerine Bir Bakış], Tahran, Nigah-i Muasir Yayınevi, 2003, s. 235-236.
24
Atay Akdevelioğlu v.d., Türk Dış Politikası, ed. Baskın Oran, I.cilt, 15. baskı, İstanbul, İletişim Yayınları,
2009, s. 357.
25
Ortak Yazarlar,Türk Dış Politikası 1919-2012, ed. Haydar Çakmak, 2. baskı, Ankara, Barış Platin Kitapevi,
2012, s. 131.
26
Akdevelioğlu v.d., a.g.e., s. 358-359.
27
John Foran, Mogavemate Shekanande :Tarikhe Tahavolate Ejtemaiye İran [Kırılabilir Direniş: İran
Toplumu Gelişmesinin Tarihi], trc. Ahmet Tedeyyun, 2. baskı, Tahran, Resa Kültürel Hizmetlerin Enstitüsü
Yayınevi, 2000, s. 351-353.
9 Han İngiliz-Rus etkisinden sıyrılmak için Almanya’ya yakınlaştı. Ama İngiliz-Rus
devletleri bu tutumdan iyice rahatsız olmuşlardı. Böyle bir karışıklık ortamında
Almanların etkisini azaltmak ve Fars Körfezi’nden Kafkaslar’a uzanan bir ikmal hattı
oluşturmak isteyen Sovyetler Birliği ve İngiltere, şahın kendi politikalarına karşı 28 çok
kızmışlardı. Bu iki devlet Rıza Han’ın işten atması için saniyeleri sayıyordular.
Ağustos 1941’de, SSCB’ye gönderilecek Müttefik askeri malzeme yardımının
topraklarından geçirilmesine izin vermeyen İran’ın kuzeyini SSCB ve güneyini de
İngiltere (ve daha sonra da ABD) işgal etti. Rıza Şah Güney Afrika’ya sürgü
gönderildi ve yerine oğlu Muhammed Rıza Şah geçirildi. Ocak 1942’de de yeni İran
yönetimiyle işgalci devletlerarasında bir ittifak anlaşması imzalandı. Buna göre, savaş
bitiminden itibaren altı ay içinde söz konusu yabancı askerler İran’ı boşaltacaklardı.
Savaş sonunda 1942 Anlaşmasına ABD ve İngiltere uyarken, SSCB uymadı. Nisan
1946’da İran’ın kuzey petrol yataklarının işletim imtiyazını SSCB’ye veren bir
anlaşmayı İran’la imzaladıktan sonra SSCB birlikleri İran’ı boşalttılar. Ama Ekim
1947’de İngiltere’nin ve ülkedeki milliyetçilerin baskısıyla Meclis SSCB’ye verilen
imtiyazı reddetti 29 . Şimdi İslam devriminden önceki son padişah olan Muhammed
Rıza Şah’ın dönemindeki temel hak ve özgürlüklerin durumunu en önemli olayları
örnek vererek kısaca anlatacağız.
3.2.1.1.2. Son Şahın Hükümetinde Temel Hak ve Özgürlüklerin Durumu
Muhammed Rıza ülkeni yönetmekte kanlı bastırmaları en uygun biçim olarak
seçmişti. Anlatacağımız olaylar kısa olsa rağmen İran’da temel hak ve özgürlüklerinin
durumunu iyice gösteriyor.
28
29
Aykaç v.d., a.g.e., s. 527.
Akdevelioğlu v.d., a.g.e., s. 649.
10 3.2.1.1.2.1. 15 Haziran 1963 Ayaklanması
22 Mart tarihinde Kum kentinin Feyziye Medresesi’nde, Altıncı İmam Cafer
Sadık’ın ölümünü yad etmek amacıyla toplanmış kalabalık, İmam Humeyni ve
İslamiyet aleyhine slogan atan devlet güdümü insanlar tarafından tahrik edildiler.
İmam Humeyni Feyziye Medresesi, görevlilerin hücumuna maruz kaldı. Ayetullahlar
sokaklara çıkmaya zorlandı, yollarda sürüklendi; öğrenciler makineli tüfeklerle tarandı
ve çok sayıda öğrenci öldü. İmam Humeyni meydana gelen bu olaylar ile Emevi
sultanı Yezid’in Üçüncu İmam Hüseyin’e karşı zulmetmesi arasında bir paralellik
kurarak, rejimin ulemaya karşı tavır takınmasının esas sebebini dine karşı tavır
takınmasından başka bir şey olmadığını ifade etmiştir. Kısa bir süre sonra serbest
bırakılan İmam Humeyni, 5 Nisan 1963’de Aşure günü kutlamaları sebebiyle
Kum’daki Feyziye Medresesi’nde bir konuşma yaparak İran halkını ABD ve Batı’ya
karşı çıkmaya çağırdı. Bunun üzerine İmam Humeyni 4 Haziran 1963 tarihinde tekrar
tutuklandı. Tutuklanma haberi üzerine Kum, Meşhet, Şiraz, Isfahan ve Tahran’da
ayaklanmalar ortaya çıkmıştı. Bu ayaklanmalar altı gün boyunca devam etti. Bu
ayaklanmaları bastırabilmek için ordu müdahale etti. Bu müdahale ile birlikte on beş
bin kişi öldürüldü ! 30
3.2.1.1.2.2. Sinema Rex Faciası
İran tarihinin en acı olaylarından birisinde Abadan şehrinin Rex adlı sineması
gerçekleşti. Bu vahim olay da Pehlevi Rejimi Sinema Rex’in yayın saatlerinin
birisinde kapıları kapatıp, sinemanın içini alevlendirdi. Bu büyük cinayet ve acı olayda
maalesef 400 kadın ve erkek hayatını yitirdi. Pehlevi rejimi ilk önce muhalefet ve
devrimci grupları sanıklı durumuna düşürmek istiyordu. Ama sonraki araştırmalar
Pehlevi rejiminin foyasını yüzeye çıkardı. İran kamuoyu bu cinayetin Pehlevi rejimi
tarafından düzenlendiğini anladıktan sonra eylemlerin şiddetini daha da arttırdı. Bu
insanların temel hak ve özgürlüklerini ayakları altına çeken facianın failleri, devrimden
30
Aykaç v.d., a.g.e., s. 543.
11 sonra tutuklanıp ve bu cinayetin Pehlevi Rejimi tarafından planlandığına itiraf ettiler.
Bu büyük cinayetin failleri İslam’ın mahkemelerinde yargılanıp cezalandırıldılar31.
3.2.1.1.2.3. Jale Meydanı’nın Katliamı
1979’da Bayram Namazı’ndan çıkan halk, hükümete karşı çok büyük ve
kalabalık bir yürüyüş düzenledi. Pehlevi hükümeti bu büyük yürüyüşü durdurmak için
yine eline silah aldı. 27 Eylül 1979’da Kara Cuma adıyla tanınan faciada Tahran’ın
Jale adlı meydanı Pehlevi rejiminin acımasızca saldırısı sonucunda maalesef bir
katliama sahne oldu32. Öyle ki bu katliamdan çekilen 50 dakikalık filmin, Avrupa ve
Amerika sinemalarında yayınlanması dünyayı şok etti33.
3.1.2. İran İslam Devrim’inden Sonraki Durum
İslam Devrimi, İran halkının temel hak ve özgürlükleri için bir dönüm noktası
oldu. İslam devrim İran’ı her açıdan etkiledi ve büyük değişimlere sahne oldu. Bu
olayların nasıl ortaya çıkması anlamak için İslam Devrimi’ni kısaca tanıtacağız.
3.1.2.1. Devrim
Sözlük anlamıyla devrim belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli bir değişikliktir 34.
17. yüzyılda ilk kez bu kelime batılı ülkelerde 1660’lı yıllarda bir takım siyasi
dönüşümlerinden sonra ortaya çıkmıştır. Diğer bir siyasi ifadeyle batılı ülkelerin tarım
üretme döneminden sanayileşme dönemine geçmek ve böylece sanayileşme ve sivil
toplumların kurulması, bu toplumların son gelişmelerine damgasını vurmuştur 2.
Genel bir bakışta devrim, hükümet ve sosyal yapıların değişmesine yol
açmasından dolayı siyasi devrimler ve sosyal(toplumsal) devrimler olmak üzere ikiye
ayrılmaktadır. Siyasi devrimler yalnız hükümetlerin değişmesine yol açarak sosyal
yapıya dokunmamaktadır. Siyasi devrimler, toplumsal yapıları değil, devlet yapılarını
31
http://www.pajoohe.com/fa/index.php?Page=definition&UID=45098, Erişim Tarihi 06. 02. 2013.
http://www.irdc.ir/fa/content/10754/default.aspx, Erişim Tarihi 06. 02. 2013.
33
Heydari, Herati, a.g.e., s. 134.
34
TDK, Türkçe Büyük Sözlük, 10. baskı, Ankara, TDK Yayınları, 2005, s. 516.
32
12 dönüştürebilirler. Ayrıca sınıf çatışması aracılığıyla başlama zorunlulukları da yoktur.
Sosyal (toplumsal) devrimler ise halkın işbirliği ve ayaklanmasıyla toplumun siyasi,
iktisadi ve sosyal yapısında hızlı ve derin bir değişimler ortaya çıkarır35. Toplumsal
devrimlere özgü olan, temel değişimlerin toplumsal yapıda ve siyasal yapıda karşılıklı
olarak pekiştirici bir biçimde birlikte meydana gelmesidir. Ayrıca bu değişimler sınıf
mücadelelerin anahtar rol oynadığı şiddetli toplumsal ve siyasal mücadeleler
aracılığıyla meydana gelir36. Siyasi devrimlerden İran’ın Meşrutiyet Devrimi, sosyal
devrimlerden ise İran İslam Cumhuriyeti Devrimi’ni örnek gösterebiliriz.
Bilim adamları devrimleri kimi zaman devrimcilerin niyeti üzerinden kimi
zamanda devrimin sonuçlarına bakarak ele alırlar. Bu konuda farklı tanımlar ortaya
çıkmıştır. Bir açıklamaya göre ‘devrim; toplumun değerleri, Baskın Mitleri*, siyasi
kurumları, sosyal yapı, liderlik, hükümetin faaliyetleri ve siyasetlerinin içyapısında
hızlı, köklü ve şiddetli dönüşümlere yol açmaktadır37. Bu tanıtıma bir yandan şiddet
kelimesini vurgularken devrimi derin reformlardan, diğer yandan ise derin sözcüğünü
getirerek devrimi önemsiz olaylar ve etkinliklerden ayırıyor38. Bu tanıtıma çok sayıda
eleştiriler bulunmaktadır39.
3.1.2.2. İran İslam Devrimi’nin Koşulları ve Nedenleri
Devrimlerin
zorlanmaya
başlangıcında
başlar.
Sonraki
var
aşamada
olan
siyasi
siyasi
hükümdarlığın
hükümdarlık
halkın
meşruiyeti
desteğini
kaybetmesinden dolayı yetersizliğe uğrar ve artık kendine güven kazanan toplum
siyasi iktidardan uzaklaşıp onunla karşı karşıya gelir40. Devrimlerin çoğu İran Şahı’nın
yaptığı gibi, yöneticilerin uyguladıkları baskıdan ve aşırılıklarından rejimi kurmak için
35
Heydari, Herati, a.g.e., s. 24.
Theda Skochpol, Devletler ve Toplumsal Devrimler: (Fransa, Rusya, Çin’in Karşılaştırılmalı Bir
Çözülmesi), trc. S. Erdem Türk Özü, 1. baskı, Ankara, İmge Kitapevi Yayınları, 2004, s. 25-26.
*halkın derinden inandığı ve savunduğu düşünceler anlamında kullanılmaktadır.
37
Samuel Phillips Hantington, Samane Siyasi Dar Javameye Dast Khoshe Degarguni [Gelişen Toplumlarda
Siyasi Düzen], trc. Mohsen Selasi, Tahran, İlim Yayınevi, 1990, s. 264.
38
Abbas Keşavarz, Negahi Kolli Be Teorihaye Engelab: Engelabe Eslamiye İran ve Rishehaye An [Devrim
Teorilerine Genel Bir Bakış: İran İslam Devrimi ve Kökenleri], II.cilt, 2. baskı, Kum, Yüce Liderin
Akademik İşler ve İslam Maarifi Derslerinin Şubesindeki Temsilcisinin Yayınevi, 1998, s. 21.
39
Ayrıntılar İçin bkz: Heydari, Herati, a.g.e., s. 23.
40
Menuçehr Muhammedi, Engelabe Eslami: Zamineha ve Payamadha [İslam Devrimi: Arka Planı ve
Etkileri], Kum, Maarif Yaymasının Yayınevi, 2002, s. 21.
36
13 genellikle hukukun dışına taşan uygulamalarda bulunur
41
. Devrimlerde halkın
hoşnutsuzluğu etkilidir. Ancak halkın hoşnutsuzluğu, tek başına bir devrim yapamaz.
Bu hoşnutsuzluğun Devrim’in hemen önce artıp artmadığından tam olarak
bilemiyoruz ama büyük bir olasılıkla söyleyebiliriz. Artmış olsun olmasın, halkın
sıkıntıları ve yakınmaları ancak daha güçlü gruplarınkiyle, kısa bir süre için bile olsa,
birleştiğinde, krallığın ateş, kan ve barut içinde yerle bir edilmesine katkıda
bulunacaktır42. Şimdi devrime yol açan faktörleri kısaca yazıp değerlendireceğiz.
3.1.2.2.1. Mevcut Durumdan Derin Memnuniyetsizlik
Her bir zaman mevcut durumdan derin memnuniyetsizlik dünya genelinde
ortaya çıkan devrimlerde önemli rolü vardır. Memnuniyetsizliğin oluşmasında farklı
faktörler katkıda bulunabilir; ama her memnuniyetsizlik devrime yol açmaz . Devrime
yol açan memnuniyetsizlik toplumun büyük bir kısmının sosyal, kültürel, siyasi ve
ekonomik durumundan şikayetçi olması, diğer taraftan ise ülkenin durumunun
iyileşmesinden umut kesen halkın hareketiyle ortaya çıkar43. Öncelikle, devrimlerin
gerektirdiği siyasal liderlik, devlet egemenliğine yönelik taleplerde bulunma ve bu
talepleri yerini getirme mücadelesindeki aktörler olarak görülmelidir. Ancak
devrimlerdeki siyasal liderliği çözümlemenin alışmış bir yolu değildir. Tıpkı bir biçimde
bu liderlikler, ekonomik ya da statü çıkarlarını gerçekleştirmek için mücadele eden,
sınıfların ya da toplumsal grupların temsilcileri ya da ideal toplum düzenine ilişkin
belirli bir ideolojik görüşü uygulamaya girişen veya ikisini birden yapan aktörler olarak
görülür. Bununla birlikte, bir devrimci kriz, kurumsal yıkımları ve verili bir toplumda
neyin olanaklı olduğunun ölçütlerini hızlı bir biçimde değiştiren sınıf mücadelelerini
gerektirse de, birçok koşul (özellikle sosyo- ekonomik koşullar) her zaman eski
rejimlerden taşınır. Bunlar (ve ayrıca, devrimci dönüşümlerin bütününün içinde
meydana geldiği verili ‘‘dünya tarihsel’’ ve uluslar arası bağlamlar) devrimcilerin yeni
41
Sander, Siyasi Tarih (1918-1994), II.cilt, s. 559.
42
Barington Moore, Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri, trc. Alaeddin Şenel, Şirin Tekeli,
1. baskı, Ankara, Varsa Yayınevi, 1992, s. 59.
43
Heydari, Herati, a.g.e., s. 28.
14 rejimi pekiştirmeye çalışırken içinde iş görmek zorunda oldukları özgül olanakları ve
olanaksızları yaratır44.
3.1.2.2.2. Yeni Alternatif İdeolojilerin Ortaya Çıkışı ve Yayılması
Her devrim de yeni ideolojilerin ortaya çıkması, devrimin daha hızlı sonuca
varmasında önemli payı vardır. Bu bağlamda bir devrim ideologu olan şöyle yazmıştır:
‘‘bir yeni fikir ve ideoloji olmadan hiçbir devrim ortaya çıkamaz’’45. Diğer bir ifadeyle
yeni ideolojiler halkın ne istediğini ve istediği şeylerin nedenini ortaya koyar. Böylece
devrimci toplum geleceğini belirlemek yönünde ne istediğini ve bu doğrultuda nelerin
değişmesinin talep ettiğini ifade ederek, ülkenin geleceğinin belirlenmesi yolunda
katkıda bulunabilecektir. Devrimci öncülerin ideolojik yönelimlerini vurgulayan
devrimci süreçlerle ve sonuçlarla ilişkin çözümlemeler, tipik bir biçimde belirli bir
düşünceye dayanır. Bu görüşe göre: Eski rejimin içsel çelişkileri ve karşıtlıkları,
devrimci dönüşümlerin olanak olduğu bir toplumsal krize neden olabilirse de, devrimci
değişikliklerin (ve özellikle değişikliklerin hangi belirli türünün egemen olacağının)
gerçekten başarılı bir sonuca ulaşması kararlı, örgütlü devrimci öncülerin girişimine
bağlıdır. Eğer bu doğruysa, devrimci sonuçlara ilişkin açıklamaların, öncelikle
devrimci liderliklerin ideolojik görüşlerine gönderme yapması gerekir. Yoksa sonunda
ne olacağı belli olmayan toplumsal krizlerde diğerlerinden çok belirli olasılıkların
gerçekleşmesi başka türlü nasıl açıklanabilir? Bu uslamlama çizgisi oldukça akla
uygunluk taşır46. Unutmamalıdır ki ideolojilerin artışıyla birlikte, o ideolojilerin sahibi
olan partiler, devrimden sonra siyasi güçlerini arttırma amacıyla sarf ettikleri çabalar,
yeni devrim veya yeni kavgalara yol açabilir 47 . Böylece genç devrimin istikrar
ihtimalinin oranı çok düşük olabilir. Halbuki ideolojilerin birliği devrimcilerin yegane
amaçları başta olmak üzere hiçbir partinin çıkarlarına düşünmeden, bu yolda kan
döküp canını vererek sadece vatanın özgürlüğüne çalışıp, devrimin gücüne güç
katarak o inkılabın köklü ve devamlı olmasını sağlar.
44
Skochpol, a.g.e., s. 311-324.
Clarence Crane Brinton, Kalbod Shekafiye Chahar Engelab [4 Devrimin Otopsisi], trc. Mohsen Selasi, 4.
baskı, Tahran, No Yayınevi, 1988, s. 45-59.
46
Skochpol, a.g.e., s. 319.
47
Ortak Yzarlar, Engelabe Eslamiye İran [İran İslam Devrimi], Kum, İslam Maarifi Yaymasının Ofisi, 1996, s.
25.
45
15 3.1.2.2.3. Devrimci Ruhun Yaygınlaştırılması
Devrimci ruh bir psikolojik terim olarak kullanılmaktadır. Bu kelime bir
devrimcinin, siyasi hükümdarlığın zulmüne karşı agresif ve saldırgan ruhunun
göstergesi olabilir. Tarihi bir süreç içinde olan devrimci toplum geriye baktığında
hakkının gasp edildiğini görür. Bu haklarının gaspına maruz kalan devrimci ilk
zamanlarda hakkının ihlaline dayanır. Ama gittikçe hakkını savunmaya başlar. Ne
yazık ki siyasi iktidar bu yasal ve ahlaki talebi yerine getirmektense toplumun
karşısında direnip hatta yasadışı işlerini, kimi zaman sahte meclisin yasalarıyla kimi
zamanda askeri müdahalelerle devam ettirmeye çalışır. Hakkı ihlal olan devrimci
gittikçe sinirleri bozulmaya başlar ve hakkını yasal yollardan alamadıkça bu sinirleri
ruhunu doğal ve sakin bir ruhtan saldırgan ve devrimci bir ruha dönüştürerek, siyasi
iktidarı gerek sokaktaki eylemler ve protestolarla gerekse silahlı çatışmalarla yıkıp
yeni ve hakkı savunan niteliği taşıyan bir hükümeti ortaya çıkarma girişimlerinde
bulunur. Bu ruhun ortaya çıkmasında çeşitli faktörler vardır. Tarihi ve kültürel
özellikler, devrimci ideolojinin türü ve yıkılmaya hedef olan hükümetin genel özellikleri
ve eski önlemleri48 bu faktörlerin örneği olarak gösterilebilir.
3.1.2.2.4.Liderlik ve Seferber Eden Kurumlar
Yukarıda geçen koşullar bir güçlü lider veya seferber eden kurum olmadan
devrime yol açamaz. Lider veya seferber eden kurum kendi devrimcilerini farklı
ideolojileri sahip olmalarına rağmen bir manevi ordu çatısı altında birleştirerek onların
zihniyetini ve bu zihniyetten kaynaklanan gücü hükümeti ve yozlaşmış siyasi güce
yönelik ayaklanmaları yönlendirir ve sonuçta devrimin zafere ulaşmasını sağlar. Diğer
bir ifadeyle bir akıllı lider veya seferber eden kurum bir toplumda hoşnutsuzlukları
etkinleştirmekte, alternatif ideolojilerin ortaya koyulmasında ve devrimci ruhun
rehberliğinde başarılı olursa o hükümetin devrilmesine sebep olacaktır. Öte yandan
yeni ortaya çıkan siyasal liderlik, devrimleri pekiştirmek için yeni devlet örgütlerinin
kurulmasında ve devrim karşıtı girişimlerle, dışarıdan askeri saldırılar biçiminde
meydan okumalarla karşılaşır. Siyasal düzeni pekiştirme girişimlerine karşı meydan
okumaların hakkından gelme olanaklıdır; çünkü devrimci liderlik kendinden önce
48
Ortak Yzarlar, a.g.e., s. 25.
16 ulusal siyasetten dışlanan alt sınıf gruplarını (kentli işçileri ya da köylüleri) siyasete
sokup harekete geçirebilir
49
. İslam Devrimi’nin tarihine bakıldığında toplumun
seferber eden din adamları bu açıdan olağan üstü bir performans sergilediler. Bu güç
genellikle İslam’ın canlandırıcı ideolojisinden kaynaklanıyordu. Bu ideoloji, batı
kültürü ve simgelerinin tümünü sosyal hayattan silmek ve yeni bir insanın
beslenmesinin sözünü vererek tüm halkı ayağa kaldırdı. Böylece devrimci toplumun
her zaman desteğini, savaşını ve fedakarlığını arkasında bulacağından emin oldu50.
Göz ardı edilmemelidir ki, bazı durumlarda devrimin tüm aşaması tek liderin
denetiminde ve yönlendirmesi sonucunda şekillenebilir. Örneğin, İmam Humeyni İran
İslam Devrimi’nin ilk kıvılcımlarından beri bu inkılabın liderliğine üstlenmiştir. Ama
bazı devrimlerde, devrimin farklı aşamaları farklı liderler tarafından yönlendirerek
devrim zafere ulaştırılır. Örneğin Fransız Devrimi bu tür devrimlerin en bariz ve aşikar
örneği olarak gösterilebilir. Bu devrimde Robespierre*, Danton** ve Mirabu
önderliğinde Fransa bağımsız ve özgür bir ülke oldu51.
49
Skochpol, a.g.e., s. 306.
Hüseyin Beşiriye, Engelab ve Basije Siyasi [Devrim ve Siyasi Seferberlik], Tahran, Pegah Yayınevi, 1994, s.
80.
*Maximilien Bartelemi François Marie Isodore de Robespierre, İrlanda Asıllı Hukukçuydu.
**Georges jaques danton, kralın idamına dair sunulan kanuna evet oyu kullanan nadir kişilerdenmiş.
51
Heydari, Herati, a.g.e., s. 30.
50
17 İKİNCİ BÖLÜM
MİLLETİN HAKLARI
2.1. GENEL OLARAK
Bu bölümde anayasanın 3. Faslında gelen hakları inceleyeceğiz. Temel hak
ve özgürlüklerin asıl kaynağı olan Bu bölüm Milletin Hakları başlığı altında İran
vatandaşı olan tüm insanlar hakkında geçerlidir. Unutmamalıdır ki anayasanın 3.
bölümü 1990 değiştirilmesinden etkilenmemiştir. Bu fasılda gelen haklar dil ve etnik
kökeni göze almadan, erkek ve kadın eşitliği, anadilinde eğitim hakkı, seçimlere
katılma özgürlüğü, eğitim hakkı vb. hakları kapsamaktadır. Şimdi bu hakları teker
teker ele alacağız. Ama ilk önce İslam hükümetinin egemenlik anlayışını ve yasama
sürecinde uygulanması gereken ilkeleri anlatıcağız. Aşağıda gelen haklar bu ortak
faaliyetlerin sonuçlarıdır.
2.2. İRAN İSLAM CUMHURİYETİ ANAYASASI’NDA MİLLETİN HAKLARI
İran İslam Cumhuriyeti anayasasında temel hak ve özgülüklerin asıl kaynağı
anayasanın Milletin Hakları (hukuk-i millet= ‫ )ﺣﻘﻮق ﻣﻠﺖ‬adıyla tanına 2. bölümde yer
almaktadır. Bu bölümde farklı haklardan bahis ederek vatandaşların her açıdan temel
hak ve özgürlüklerini korumaya çalışılmıştır. Bu bölümde yer alan haklar anayasada
sıralaması gibi getirilerek onları açıklama yönünde çeşitli yasalar, tüzükler vs. yardım
alarak, anayasanın diğer yasalara nasıl yansıdığını görüceğiz.
Aslında Milletin Hakları veya İnsan Hakları Meşrutiyet Devrimiyle ortaya çıktı.
Meşrutiyet Devrimi dış ve iç bakımdan çok önemlidir. Dış açıdan İran’ın, siyasi
gelişmelere sahne olan ve vatandaşların toplumun yönetmesinde önemli role sahip
olan ülkelerle sanayi, ticari, siyasi ve kültürel ilişkilerinin artması, geleneklerden
geçme tecrübelerini ülkeye getirdi ve İran halkını özgürlük, beraberlik ve demokrasi
gibi kavramlarla tanık etti. Diğer taraftan batının siyasi ve içtimai düşünceleriyle tanık
olan aydınlar tabakası kültürel faaliyetleri ve özellikle gazeteler aracılığıyla, İran’ın
emniyet, asayiş ve uluslar arası prestijden yararlanmasını, yalnız istibdadın gitmesi
18 ve batı da yaygın olan meşrutiyet rejiminin gelmesiyle mümkün olacağına
inanıyordular. İç açıdan ise çoğunlukta olan şahın din adamları ve siyasetten uzak
duran müçtehitlerden yollarını ayıran aydın din adamları, İslam’ın özgürlükler
hakkında düşündüklerini anlamışlardır. Bu din adamları milletin istibdada faik gelmesi
için ellerinden gelen işi yapıyordular52.
2.2.1. İran İslam Cumhuriyeti’nin Egemenlik Anlayışı
İran İslam Cumhuriyeti Anayasasında diğer önemli kavram egemenlik
kavramıdır. Her devletin egemenlik anlayışına bakmak, bir devletin vatandaşların
temel hak ve özgürlüklerine nasıl baktığı ve bu hakları nasıl sınırlandırması,
sınıflandırılması vs. görülebilir. Nitekim İslam hükümetinin egemenlik anlayışını
anlamak gerekiyor. İlk önce İslam açısından devletin ne olduğu ve bu kavrama nasıl
bakıldığını anlamak, ülkede hangi hakların nasıl korunacağı açısından önemlidir.
Egemenlik kavramının sinyalleri ilk defa Meşrutiyet Devrimi’nde orta çıktı.
Meşrutiyet Devrimi halk tarafından Kaçar hanedanına ilk kez meydan okuma ve
hükümranlığının üzerine bazı kısıtlamalar getirme bakımından önemli bir girişimdir.
Ayrıca ulemanın, İran’daki yabancı yönetimi ve nüfuzuna karşı en etkin muhalefet
gurubu olarak ortaya çıkmasına da yol açmıştı. Böylece 19.asrın sonlarında ve
20.asrın başlarında monarşinin ekonomik ve politik konular ile sömürge siyasetine
yaklaşım tarzına karşı ulemanın meydan okuduğunu ve halka önderlik yaptığını
görmekteyiz53. Bu dönemlerden ortaya çıkan ve daha sonra Müslüman düşünceler
tarafından geliştiren egemenlik kavramı git gide detayları da kapsadı. İslam
hükümetine göre devlet muayyen insanlar tarafından belli bir ülkede siyasi toplum
düzenleyerek, bir süper gücün onlara egemenlik kurması anlamındadır. Bu tariften Şii
hukukçular açısından devletin 3 unsurdan oluştuğu kuşkusuzdur; 1-cemiyet
(muayyen insanlar) zira belli bir cemiyet olmaksızın devletin var olması imkansızdır.
Kaldı ki adı geçen cemiyetin müşterek amacı ve istekleri olmadan devletin var olması
yine de mümkün olmayacaktır. Nasıl ki geçmiş yüz yıllarda insani gruplar (örneğin
kavim, kabile vs.) birbirleriyle aynı yerde yaşamalarına rağmen devlet kuramadılar 2 52
Seyyid Muhammed Haşemi, Huguge Asasiye Jumhuriye Eslamiye iran [İran İslam Cumhuriyeti Anayasa
Hukuku], I.cilt, 5. baskı, Tahran, Mizan Yayınevi, 2004, s. 1-45. 53
Aykaç v.d., a.g.e., s. 536.
19 ülke; zira cemiyet ne kadar da olursa olsun belli bir toprakları yerleşmeden, devlet
kurmaları nerdeyse imkansız 3-süper güç; adı geçen insan kendilerinin ait olan az
güçlerini devlete devir ederek yukarıda gelen iki unsur yani cemiyet ve ülkeyi kontrol
eden bir güç ortaya çıkarıyorlar54.
İslam öğretilerinin doğrultusunda İran İslam Cumhuriyeti Anayasasında
egemenlik anlayışı kapsamlı bir şekilde ele alınmıştır. İran Anayasasında egemenlik
anlayışını iki açıdan incelemek gerekiyor: 1-siyasi açıdan 2-dini açıdan.
Bu iki konu Anayasanın 56. maddesinde “dünya ve insan üzerinde mutlak
egemenlik hakkı Allah’ındır ve O, insanı toplumsal yazgısına egemen kılmıştır. Hiç
kimse insandan bu ilahi hakkı alamaz veya belli bir zümrenin çıkarlarına hizmete alet
edemez ve millet, Allah vergisi olan bu hakkı, ilerdeki maddelerde belirtilen yollardan
kullanır” ifadeleri şeklinde yer almıştır. İran Anayasası egemenlik hakkının Allah’a
mahsus olduğunu savunuyor. Madde “Hiç kimse insandan bu ilahi hakkı alamaz veya
belli bir ve zümrenin çıkarlarına hizmete alet edemez” demekle milletin egemenliği ve
ondan doğan demokrasinin eşit şekilde uygulanacağını belirtmiştir. Anayasada “…Hiç
kimse insandan bu ilahi hakkı alamaz veya belli bir zümrenin çıkarlarına hizmete alet
edemez…” cümlelerini getirerek milli egemenliğin istikrarlı olacağını belirtmiştir.
Siyasi açıdan Anayasanın 3. maddesinin 8.bendinde “…8-halkın tümünün
kendi siyasi, iktisadi, içtimai ve kültürel…yazgısının belirlenmesin” de katkıda
bulunacaklarının belirtmesiyle, hükümetin her açıdan Müslüman halkın elinde
olduğunu belirtmiştir. Bu doğrultuda halkın Uzmanlar Kurumu(Meclis-i Hubregan),
cumhur başkanı, İslam Şura Meclisi ve şuralarının seçimlerine katılımları, halkın
siyaset yazgısına hakim olduğu göstermektedir. bu hassas organların seçimlerine
katılmak Anayasanın 6. maddesinde “İran İslam Cumhuriyeti’nde ülkenin işleri
halkoyuna dayanarak seçimler veya hal oyuyla idare edilir. Örneğin cumhur başkanın
seçimleri, İslam Şura Meclisi’nin seçimleri vs.” cümleleriyle beyan edilmiştir55.
54
55
Medeni, a.g.e., s. 63.
http://www.majlesekhobregan.ir/fa/publications/mags/is_gv/magazines/021/04.htm, Erişim Tarihi 07. 10. 2012.
20 Diğer önemli nokta bu hakkın vazgeçilmez ve devredilmezliğidir. Zira
günümüzde bazı devletler kendilerini Allah’ın Gölgesi bilerek egemenlik konusunda
sınırsız yetkiye ve güce sahip oldukları kanaatindedirler. Böylece istedikleri zaman
temel hak ve özgürlükleri kısıtlıyorlar. Ama İran İslam Cumhuriyeti Anayasası insanın
üzerindeki egemenliği Allah’a mahsus bilerek İslam Hükümetini her bir zaman
Allah’ın belirttiği yasalar çizgisinde yürüyeceğini belirtmiştir. Bu esas konular
anayasanın 56. maddesinde “dünya ve insan üzerinde mutlak egemenlik hakkı
Allah’ındır ve O, insanı toplumsal yazgısına egemen kılmıştır. Hiç kimse insandan bu
ilahi hakkı alamaz veya belli bir zümrenin çıkarlarına hizmete alet edemez ve millet,
Allah vergisi olan bu hakkı, ilerdeki maddelerde belirtilen yollardan kullanır” sözleriyle
beyan edilmiştir.
Yukarıda gelen maddeler egemenliği siyasi açıdan incelemiştir. Şimdi konuya
dini açıdan bakıcağız. Dini egemenlik taraftarlarının düşünceleri biraz farklıdır. Bu
düşüncellere göre İnsanlar her tabaka veya gruptan olsalar yalnız kendilerinin
menfaatini düşünerek diğer insanların hayır ve maslahatlarını düşünmezler. Devlette
aynı konumdadır. Zira belli bir siyasi grubun çıkarlarını düşünerek, onlarını çıkarlarını
koruyan yasaları geçiriyorlar. Halbuki bu yasaların uygulaması adaleti temin
etmeyecektir. Dini düşüncelere sahip olanlara göre yasama Allah’a mahsus olup,
yasaları belir bir grubun maslahatlarını değil, toplumun maslahatını korur 56 . Dini
düşünceller de, Anayasadaki hükmü kendi görüşlerinin girmesinden sonra kabul
etmek zorunda kaldılar.
2.2.2. İİC’ de Yasama Sürecinde Uygulanması Gereken Genel İlkeler
Anayasası’nın 2. maddesinde İran İslam Cumhuriyeti’ni tanıtmaya çalışılmıştır.
bu tanıtımlar Genel İlkeler başlığı altında yapılmıştır. Genel ilkeler de İslam
hükümetinin dayanakları ve yasaları koyduğu zaman hangi ilkelere uyması gerektiğini
belirtmiştir. Bu maddeleri görmek önümüzdeki yasaların nasıl düzenlendiklerinde
faydalı olabilir. Bu madde başka açılardan da önemlidir. Zira bu tanıtma esnasında
yasamanın çeşitli kaynakların ve müçtehitlerin görevleri de belirtmiştir. Bu madde
böyle düzenlenmiştir:
56
Buşehri, a.g.e., s. 156.
21 İslam Cumhuriyeti;
“1-Tek ilaha (lailaheillallah) ve egemenlik ile yasama yetkisinin O’na mahsus
bulunduğu ve O’nun emrine uyma gereğine 2-İlahi vahye ve O’nun kanunların
açıklamasındaki temel etkinliğine…4-Hilkat (yaratılış) ve yasamada (İlahi Kanunların
Konulmasında) ilahi adalete…6-insanın yüce saygınlık ve değerine, onun Allah
Karşısında sorumluluğu ile birlikteki hürriyetine ve iman esasına dayanan bir
nizamdır…” ifadeleri yer almıştır. Görüldüğü gibi İran’ın Anayasasında yasama
yetkisinin Allaha mahsus olduğunu vurgulamıştır. Bellidir ki Allahın sözleri ve
emirlerinin hepsi Kuran-ı Kerim veya Allah tarafından gelen peygamberler ve onların
yerinde oturan İmamlar tarafından beyan edilmiştir. İran İslam Cumhuriyeti Anayasası
bu hükümlerin uygulanması öngörülmüştür. Ama İslam kuralları yalnız cezai veya
medeni
yasalar
değil
İran
İslam
Cumhuriyeti’nde
yasalarının
hepsinde
uygulamaktadır. Bu konu Anayasanın 4. maddesinde “medeni, cezai, mali, iktisadi,
idari, kültürel, askeri, siyasi ve diğer bütün kanun ve kararlar, İslam ölçülere
dayanmalıdır. Bu madde kayıtsız şartsız olarak anayasanın bütün maddelerinin ve
diğer kanun ve kararların üstündedir ve bu hususun tespiti ve belirlenmesi için
Denetim Şurası’nın (Şura-i Nigehban) mensubu olan fakihlerin uhdesindedir” şeklinde
yer almıştır.
Ama yasaların zor ve anlaşılmaz olduğu taktirde bu yasaların açıklaması da
öngörülmüştür. Bu konu Anayasanın 2. maddesinin 2. bendinde Allahın Vahyini
açıklayan ve yol gösteren unsur olarak tanıtmıştır. Öte yandan Allah’ın genel
hükümleri detaylarıyla İslam Şura Meclisi tarafından yasa şeklinde hazırlıyor. Burada
şunu belirtmek gerekiyor ki İran İslam Cumhuriyeti anayasası ve meclisten geçen
diğer normal yasaların denetimine hangi şahıs ve ya şura üstlenecektir? Bu sorunun
cevabı genel olarak anayasanın 6. Bölümünün gereğince Denetim Şurası’nın
Uhdesinedir. Önümüzdeki bölümlerde bu şurayı detaylarıyla tanıtacağız.
Anayasanın 2. maddesinde belirlendiği gibi İran İslam Cumhuriyeti’nin
Anayasası insanı yüce saygınlık ve değere layık görmesiyle birlikte onu Allah
karşısında sorumlu tutmuştur. Yanı sıra maddenin 4. bendinde belirttiği üzerine Allah
tarafından gelen yasaların hepsini adilane buluyor. Dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti
22 Anayasası insanın temel hak ve özgürlükleri saygı duymasına rağmen onu herhangi
bir suçu işlediği taktirde Allahın adilane cezalarına çarptırılacağını benimsemektedir.
Temel hak ve özgürlükler alanındaki diğer önemli konu bu hakların
değişmesidir. İnsanların temel hak ve özgürlüklerinin her zaman dönemin koşullarına
göre değişmektedir. İslam hükümeti bu kafileden geri kalmamak ve vatandaşların
temel haklarını günceleştirmek için gereken önlemleri almıştır. Anayasanın 2.
maddesinin 6. bendi iki yoldan temel hak ve özgürlüklerin güncelleşmesini
öngörmüştür: 1-gerekli şartlara haiz fakihlerin kitap ve masumların sünneti esasına
dayanarak sürekli içtihatlar 2-insanlığın ileri düzeydeki ilim, fen ve deneylerinden
yararlanma yoluyla. Gerekli şartlara haiz fakihler yalnız müçtehitlere denilmektedir.
Bu müçtehitler Kuran-ı Kerim den insanların temel hak ve özgürlükleriyle ilgili ayetleri
bularak yeni fetvalar veriyor. Masumlardan kalan hadisler fakihlerin diğer kaynağıdır.
Bu yolda peygamber efendimiz ve 12 imamdan kalan hadisler fakihlere bu yöndeki
fetvalarında çok yardımcı oluyor. Önümüzdeki satırlarda Şii mezhebinin hadis
kaynakları ve bu kaynaklardan alınan bazı hadisleri göreceğiz. Yanı sıra Şii fakihleri
temel hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde yalnız hadis kitaplarına yetinmeyip, ileri
düzeydeki
ilim,
fen
ve
deneylerden
den
Beyannamesi’nden de yararlanmaktadırlar.
örneğin
İnsan
Hakları
Evrensel
Bu konuları açıladıktan sonra Milletin
Hakları bölümünde zikir edilen hakları incelemeye başlayacağız.
2.2.3. Eşitlik Kavramı
Temel hak ve özgürlüklerin esası eşitliktedir. Eşitlik tüm insanların eşit hak ve
görevlerden yararlanma anlamındadır. Vatandaşların arasında her açıdan eşitlik
olmadıkça adalet, kardeşlik ve özgürlük hakim olamayacaktır. Toplumdaki eşitsizlikler
her ne şekilde olursa olsun, zulüm ve tecavüze yol açmanın yansıra, insan hakları
adı altında yürürlükte olan tüm hakları icrasını nerdeyse imkansız eder. Bu sebeple
demokrasinin kurulması için eşitliğin özgürlüğe öncülüğü vardır57.
57
Ali Kerimi, Hugug ve Azadihaye Asasi Ensanha [İnsanların Temel Hak ve Özgürlükleri], Tahran, Ruz
Yayınevi, 1967, s. 31-32.
23 Haklardan yararlanmadan önce herkesin bu haklardan payının miktarının
belirlenmesi gerekiyor. İnsan hakları hem vatandaşların çıkarları ve beklentileri hem
de toplumun maslahatı ve kazançlarını mantıksal bir düzenleme vasıtasıyla
getirmekle, bir yandan emniyetten yararlanarak Allah veren yeteneklerini ortaya
çıkmasına sağlıyor diğer taraftan ise vatandaşların emniyet, asayiş, kamu düzeni ve
toplumsal barışını zedelemiyorlar. Demokratik devletlerde bu düzenleme yasama
yoluyla yapılmaktadır. Yasama organı hakimiyet ve milli iraden yansıtıcısı olarak
gayri şahsi ve kapsamlı yasaları, tüm vatandaşların eşit olma koşuluyla geçirmesi,
vatandaşların çıkarları ve toplumun menfaati arasında denge kuruyor 58 . Böylece
haklardan yararlanmanı özgürce kurallara bağlıyor. Diğer ifadeyle özgürlüğün en
büyük etkisi, tüm insanların eşit olmasıdır. Ama bu eşitlik tüm insanların aynı derece
de oldukları veya özgürlüğe dayanarak beraber sayıldıkları anlamında gelmez. İslam
hükümetinde bu kelimenin anlamı devletin tüm anayasada düzenlenmiş olduğu
organları ve istihdam eden memurlarının vatandaşlara her alanda eşit şekilde
davranmaları anlamındadır59. İnsanların yasalar önünde eşit olmaları İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi’nin 7. maddesinde “kanun önünde herkes eşittir ve farksız
olarak
kanunun
eşit
korumasından
istifade
hakkını
haizdir.
herkesin
işbu
beyannameye aykırı her türlü ayırt edici muameleye karşı ve böyle bir ayırt edici
muamele için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır” ifade
edilmiştir.
Eşitlik kavramı tüm anayasalarda olduğu gibi İran İslam cumhuriyeti
anayasasında
da
her
maddenin
temelinde
bulunmaktadır.
Anayasanın
19.
maddesinde “milletin bütün fertleri hangi kavim ve kabileden olursa olsunlar, eşit
haklardan yararlanırlar ve renk, dil ve benzeri etkenler ayrıcalık sebebi olamaz”
sözleri yer almaktadır. İslam hükümeti yukarıda gelen maddenin yanı sıra
Anayasanın 20. maddesinde kadın ve erkek eşitliğinin getirmekle bu önemli kavramı
daha fazla açıklamıştır. Bu maddede “milletin her ferdi kadın veya erkek olsun
kanunun korunması açısından eşit durumdadırlar” demekle tekrar İslam hükümetinde
herkesin eşit olduğunu göstermiştir. İslam hükümeti ülkenin en önemli makamını
diğer vatandaşlarla eşit konumda biliyor. Bu önemli konu Anayasanın 137.
maddesinde “…lider yasalar önünde diğer vatandaşlarla eşit konumdadır” cümlesiyle
58
59
Haşemi, a.g.e., s. 189.
Medeni, a.g.e., s. 194. 24 beyan edilmiştir. Görüldüğü gibi İslam hükümeti vatandaşlar ve özellikle dini liderin
makamlarını düşünmeksizin, onların hepsini eşit bilmekle, demokrasiye doğru büyük
bir adım atmanın yanı sıra, Pehlevi döneminde bazı yapay ırkçılıklardan çeken çilenin
önün kapatmıştır. Öte yandan dini liderin en üstün makam olması için adı geçen
maddenin hükmü kıyas yapmakla, diğer resmi ve aşağı makamlarda olan kişiler
örneğin cumhur başkanı, bakanlar vb. makamların hepsini kapsamaktadır60. Burada
tekrar şunu söylemekte fayda var ki; eşitlik ilkesi yasaların herkes hakkında aynı
şekilde
uygulanması
anlamında
gelmez.
Zira
yasanın
amacı
vatandaşları
sınıflandırmak ve her tabakaya özel yasayı hakim etmektir. Böylece insanların
sınıflandırılması hem kanunun hedef aldığı insanlar belirtir. Hem de her sınıf (tabaka)
için hazırlanan yasa o sınıfta bulunan insanlar hakkında eşitçe uygulanır. Örneğin
vergi yasasına göre zenginler fakirlere göre daha fazla vergi ödemek zorundadırlar.
Zira zenginlerin gelirleri çok fazladır. Görüldüğü gibi burada aynı yasanı iki gruba
farklı şekilde uygulanması eşitsizlik anlamında gelmiyor.
Ama Hıristiyan veya
Zerdüşt olan vatandaşlar Müslümanlardan fazla vergi ödedikleri halde, o zaman bu iş
bir nevi ceza ve mezhep tazminatı olarak nitelendirilebilir 61 . Böylece Anayasa
gelecekte İran’ın farklı bölgelerinde yaşayan renkler ve dillerin diğer İranlılarla hiçbir
farkları olmadan aynı haklardan eşit şekilde yararlanmalarından emin etmiştir.
Önümüzdeki satırlarda bu eşitliğin nasıl sağlanacağını görmüş olcağız.
2.2.4. Kadın ve Erkek Eşitliği
Kadın ve erkeğin eşit olup olmaması çok tartışılmıştır. Her din veya kültür bu
açıda bakış açılarını belirtmişlerdir. Farklı ülkeler bu alandaki bakış açılarını İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi’nde birleştirmeye çalışmışlardır. Beyannameye göre
kadın ve erkek eşit durumdadırlar. Beyannamenin 1. maddesinde “Bütün insanlar hür,
haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar” ifadeleri getirilmiştir. Görüldüğü gibi
madde bütün insanlar demekle kadın ve erkeklerin hepsini doğduklarından beri eşit
bilmektedir.
Yanı
sıra
beyannamenin
2.
maddesine
bakıldığında
“Herkes…cinsiyet…veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin bu Beyannamede
ilan olunan tekmil haklardan ve bütün hürriyetlerden istifade edebilir” demekle
60
61
Haşemi, a.g.e., s. 224.
Buşehri, a.g.e., s. 24. 25 kadınlar ve erkekleri gelecekte zikir edilen haklardan eşit olarak yararlanmalarını
öngörmüştür.
İslam hükümeti İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini imzalayan ülkelerden
biri olarak yukarıda gelen hükümleri İslam yasaları ve Şii mezhebinin kurallarına ters
düşmedikçe yürürlüğe sokmuştur. İslam hükümeti kadın ve erkeği yaratma açısından
aynı bilmektedir. Nitekim kadın ve erkeğin bu açıdan haklarının eşit olmasını
öngörmüştür. Bu önemli kavram Anayasanın 3. maddesinin 9. ve 14. bendinde “İran
İslam Cumhuriyeti devleti…aşağıdaki hususlar için bütün imkanlarını kullanmakla
görevlidir:
1-…
9- Yersiz ayırım ve ayrıcalıkların kaldırılması ve herkes için maddi ve manevi
her alanda adilane imkanların sağlanması.
14- Kadın erkek her ferdin her yönden haklarının sağlanması ve
herkese
adilane yargı güvenliğinin kurulması ve herkesin kanun karşısında eşitliği” ifadeleriyle
kadın ve erkeğin eşit olmalarını göstermektedir.
İslam hükümeti yukarıda gelen maddenin yanı sıra anayasanın 20.
maddesinde kadın ve erkek eşitliğinin daha fazla açıklanmıştır. Bu maddede “milletin
her ferdi kadın veya erkek olsun kanunun korunması açısından eşit durumdadırlar ve
bütün insani, siyasi, iktisadi, içtimai ve kültürel haklardan İslami ölçülere uyularak
yararlanırlar” ifadeleri yer almıştır. Görüldüğü gibi İslam hükümeti kadın ve erkekleri
her alanda eşit bilmektedir. Bu eşitlikler özellikle insani, siyasi ve iktisadi açıdan çok
önemlidir. Zira kadınların siyasi hakları örneğin oy verme hakkı ve özellikle ekonomik
bağımsızlığı ve eşitliğinin ne kadar önemli olduğu bellidir.
Bu konuları gelecek
maddelerde daha iyi açıklanması için burada bazı örnekleri getirerek bu ilkelerin
uygulandıklarını göstereceğiz. Örneğin iktisadi alanda İran İslam Cumhuriyeti eski
rejimler gibi ülkeyi yabancılara pazarlamıyor. İslam Hükümeti İran halkına güvenerek
yerel ürünleri kendi fabrikalarında üreterek bir yandan halkın işsizlik azaltarak onlara
gelir kaynaklarını hazırlıyor. Özellikle kadınların yaşam boyu kolay çalışıp, emekli
26 oldukları bakımından çok ilerleme gözüküyor. Diğer taraftan ise ülkenin yabancıları
önünde iktisadi bağımsızlığına yetişmesi için katkıda bulunuyor. Siyasi hakların
örneğinini İran’ın genelinde olan seçimlerde görüyoruz. Pehlevi döneminde
vatandaşlar
ve özellikle kadınların siyasi özgürlüğünden yalnız onların toplumda
başörtüsüz hazır bulunmaları kast ediliyordu 62 . Bu mesele Rıza Han dönemindeki
siyasetlerde görülüyor. Önümüzdeki sayfalarda Pehlevi döneminde kadınların
hakkında uygulanan siyasetleri açıklayacağız. Ama İran İslam Cumhuriyeti
Anayasası bu hakkı gerçekten tüm kadınlara vermiştir. Bunun en bariz göstergesini
İran
kadınlarının
geniş
şekilde
katıldıkları
cumhurbaşkanlığı
seçiminde,
milletvekillerinin seçilmesinde vb. siyasi vakıalarda görüyoruz.
İçtimai ve kültürel açıdan baktığımızda İran’ın halkı demokratik devletlerde var
olan özgürlükler örneğin sosyal kurumlara katılma hakkı, gazete ayılmamak hakkı,
sinema ve tiyatro alanında farklı çalışma hakkı vb. haklarda yararlanmaktadırlar. Bu
durumu Pehlevi rejiminin kültürel alanlardaki davranışları ve faaliyetleri örneğin
müstehcen divanların yayımlanması, ahlak dışı gazeteler ve dergilerin basılması,
porno içeren filmlerin düzeltilmesi, Sinema Rex gibi facialar ve özellikle aktörelerin
İslam dışı hareketleriyle kıyaslandığında çok ilerleme gözüküyor. Bu hakların en bariz
örneği İran halkı ve özellikle kadınların üniversite ve diğer bilimsel faaliyetlerde
bulunmalarıdır. Yanı sıra eski rejimlerde bu faaliyetlerin hepsi Batılı devletlerin
ilkelerine uygundu. Ama İslam hükümeti bu karanlık dönemlerden geçerek İran
halkına çeşitli eğitim ve öğretim fırsatları sağlamıştır. Göz ardı edilmemelidir ki Şii
fıkhında kadın ve erkeğin eşitliği diğer eşitlikler gibi değildir. Kadın ve erkeğin
hukukundan sohbet ettiğimiz zaman onları yaratışları ve tabiatları çok önemlidir.
Kadın ve erkek insan olmak ve insanların müşterek hukukundan yararlanmakta hiçbir
farkları olmasa dahi, hilkatlerindeki farklılıklardan dolayı, farklı hukuklardan
yararlanacaklardır. Şu an itibariyle İslam hukukunda, kadın ve erkek hukukunun birliği
[eşitliği] değil, bezerliği kabul edilmektedir63.
62
Ayrıntılar için bkz:http://www.irpsri.com/Show.php?Page=ViewArticle&ArticleID=439&SP=Farsi, Erişim
Tarihi 10. 02. 2013.
63
Ayetullah Morteza Motahari, Nezame Huguge Zan Dar Eslam [İslam Nizamında Kadın Hakları], Kum,
Sadra Yayınevi, 2010, s. 121-122.
27 2.2.4.1. Kadın ve Erkek Eşitsizliği
İslam hükümetinde kadın ve erkeğin arasında eşitliğin nasıl sağlanacağını
bildikten sonra şunu da bilmek gerekiyor ki, İslam hükümetinde kadın ve erkek
arasında
bazı
eşitsizliklerde
vardır.
Aşağı
satırlarda
kadın
ve
erkeklerin
yapabilecekleri işleri inceleyeceğimiz için burada yalnız İslam hükümetinin şuan ki
düzeninde kadın ve erkekler arasında bulunan hukuki farklılıkları inceleyeceğiz.
2.2.4.1.1. Kadınların Şahadeti (Ant İçmeleri)
Şii şeriatında kadınların ant içmeleri erkeklerden faklıdır. Önce bunu bilmek
gerekiyor ki Medeni Yasa’nın 1313. maddesinde “şahadet veren kişide buluğ, akıl,
adalet, iman ve taharet-i müvellit (nesebi sahih olmak) şartları aranacaktır” demekle
şahadet veren kişinin, kadın veya erkek olması hakkında bir şey dememiştir. Burada
kadınların şahadetini farklı açılardan ele alacağız. Ama yine de kadınların en az 15
yaşları olmadan şahadetlerinin kabul edilmesi zor oluyor. Bunların yanı sıra
kadınların sözleri toplumdaki hukukların uygulanmasının bir çoğunda geçerli değildir.
Diğer ifadeyle bazı durumlarda kadınların sözleri ve şahadetleri hukuki eserden
yoksundur. Örneğin nişanlılık ve izdivaçtan önce babasından izin alma zorunluluğu,
çalışmak için kocasının rızasını alma zorunluluğu, kocasından irs almakta verilen
şahadetindeki bazı zorunluluklar, boşanma döneminde bazı koşulları riayet etmesinin
gerektiği, eğitim amacıyla yurt dışında gitmek için babası veya kocasından izin alma
gerektiği64 bu hukuki esersizliğin örneği olabilir. Şimdi İran’ın hukuki düzeninin farklı
boyutlarına göre kadınların sözlerinin eserini inceleyeceğiz.
2.2.4.1.1.1. Cezai Davalarda
Zina suçu hariç, Kısas ve ya Had cezasını gerektiren suçlarda yalnız
erkeklerin şahadeti kabul edilmektedir. Örneğin erkekler ve kadınların eşcinsellik
suçlarını ispatlamak için 4 erkek, hırsızlık ve şarap içmek için 2 erkeğin şahadeti
64
Mehr Engiz Kar, Kodam Hag? Kodam Taklif? [Hangi Hak? Hangi Teklif?], Tahran, İran Camiası
Basımevi, 1992, s. 13-50, 128-188.
28 gerekiyor 65 . Bu suçlarda erkeklerin yeterli sayıda olmadıkları zaman, kadınlarla
birlikte ant içmeleri bile yasaklanmıştır. Hatta bazı fakihler zina suçunun ispatında bile
kadın şahadetinin kabul edilmemesi görüşündedirler66.
2.2.4.1.1.2. Hukuki Davalarda (Medeni Davalarda)
Mali durumlar örneğin borçlar konusunda Kuran- Kerim’in hükmünce 2 erkeğin
şahadeti kabul edilir. 2 erkeğin olmadığı durumunda 1 erkek ve 2 kadın ant içerler.
Kuran-Kerim kadınların çok olmalarının nedenini şöyle açıklamıştır “Ey iman edenler!
Belli bir süre için birbirinize borçlandığız zaman yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle
yazsın…şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği, eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki
Kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatma
içindir”.67
2.2.4.1.1.3. Aile Hukuku Davalarında
Bu çerçevede boşanma davalarında, Kuran-ı Kerim’in “Boşanan kadınlar
iddetlerinin sonuna varınca onları güzelce tutun, yahut onlardan güzelce ayrılın.
İçinizden iki adil kimseyi şahit tutun. Şahitliği Allah için dosdoğru yapın. İşte bununla
Allah’a ve ahret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir...”68 ayeti, ve vasiyetle
ilgili davalar da ise, Kuran-Kerim’in “ey iman edenler! Birinizin ölümü yaklaştığı
zaman vasiyet sırasında aranızda şahitlik (edecek olanlar) sizden adaletli iki kişidir.
Yahut, seferde olup başınıza ölüm musibeti gelirse, sizin dışınızdan başka iki kişi
şahitlik eder”69 ayetinin gereğince yalnız 2 erkek şahit, kabul edilmektedir.
65
Seyyid Hasan İmami, Huguge Madani [Medeni Hukuku], VI.cilt, 5. baskı, Tahran, İslamiyet Yayınevi, 1992,
s. 204.
66
Ruhullah Mustafavi Musavi Humeyni, Tahrir-ul Vasile [Hüküm Verme Vesilesi], II.cilt, Tahran, Dar-ul İlim
Yayınevi, 1994, s. 411-495.
67
el- Bakara 2/282.
68
el- Tâlak 2/2. 69
el- Mâide 5/106.
29 2.2.4.1.1.4. Kadınlara Mahsus Davalarda
Kadınların vücudundaki özel hastalıklar söz konusu olduğu zaman, 4 kadının
şahadeti yeterlidir. Örneğin bekaret, cinsel organındaki özel hastalıklar vs 70.
2.2.4.1.2. Hakimlik
Kadın ve erkek arasındaki diğer fark hakimlik koltuğunda oturdukları zamanı
ortaya çıkıyor. İslam alimlerinin bir çoğu kadının hakimlik koltuğuna oturmasına
karşıdırlar 71 . Bu konuda Şii mütekellimleri kadınların hakim olmamaları için, İslam
alimlerinin Icma* da bulunmalarını iddia etmişler 72 . Kadınların hakim olmamaları
hakkında yalnız bir kişi değil, diğer büyük Şii müçtehitlerde fikir birliği içindedirler 73.
Bu arada bazı Sünni kardeşler de Şii’lerle nerdeyse aynı görüştedirler. Bu fakihler
kadınların hakimlik koltuğunda oturmalarını kınamışlardır 74 . Bazı Sünni fakihleri
örneğin Abu Hanife ve Muhammed bin Cerir Teberi gibi fakihler kadınların hakim
olmalarını kabul ediyorlar. Bu fakihler arasında da bazı görüş farklılıklar
bulunmaktadır. Mesela Ebu Hanife’ye göre kadınlar şahadet hakkına sahip oldukları
davalarda, hakim olarak da hüküm verebilirler. Ama Had veya Kısas cezası
gerektiren suçlarda hakim olamazlar. Halbuki Teberi’nin düşüncesinde nasıl ki
kadınlar müftü ve müçtehit olabiliyorlar, her konuda mutlaka hakimlik koltuğuna da
oturabilirler75. İran’ın şimdiki yasaları ve özellikle bu alandaki en önemli yasalardan
70
Mustafavi Musavi Humeyni, Tahrir-ul Vasile [Hüküm Verme Vesilesi], s. 226.
Abul kasım Cafer bin Muhammed hasan Muhakkik Hilli, Şerayi’ul İslam [İslam Şeriatları], trc. Abul Kasım
Bin Ahmet Yezd’i, IV.cilt, 4. baskı, Tahran, Tahran Üniversitesi Yayınları, 1982, s. 14.
*İcma: yeni çağın gereksinimlerine göre ortaya çıkan problemlerin halletmesi için, kitap, sünet ve diğer
kaynakların delillerinden birine dayanarak verilen fetvalar ve bu fetvalardan varılan bir ortak noktaya İcma
denilmektedir.
72
Zayn al-Din al-Amili al-Juba’i, Mesalik’ul Afham Fi Şarh’i Şerayi’ul İslam [İslam Şeriatının
Açıklamasında Düşüncelerini Yolları], II.cilt, Tahran, Ofset Yayınevi, y.t., s. 351.
73
Şeyh Muhammed Hassan Necefi, Cevahir’ul Kelam Fi Şerhi Şerayi’ul İslam [İslam Şeriatı Hakkında En
Değerli Sözler], XL.cilt, Tahran, Dar’ul Mekteb’ul İslamiyet Yayınevi, y.t., s. 14.
74
Abul Hasan Ali bin Muhammed bin Habib Maverdi, Ahkâm-ul Sultaniye[Seltenet Ahkâmı veya En Yüce
Ahkâmlar], I.cilt, 2. baskı, y.y., Merkez’ul Neşr’ul Mekteb’ul Alam’u İslamiyet, 1928, s. 626-628. 75
Muhammed Hüseyin Saket, Dadresi Dar Huguge Eslam [İslam‘da Hakimlik Makamı], y.y., Astane-ı
Kudus e Rezevi Yayınları, 1987, s. 167.
71
30 olan Hakimlerin Staj Dönemi ve İstihdam Yasası bakıldığında, kadınların hakim
olmalarına pek sıcak bakılmıyor76.
2.2.5. İİC Anayasasında Kadın Hakları
Aile insanın dünyaya geldiğinden sonra ilk evi sayılıyor. Aileni korumak
toplumun geleceğinde çok etkisi olmasından dolayı, bu birimi muhafaza etmek
gerekiyor. Ama bu muhafazanın hangi kurum veya şahıs tarafından ve nasıl
yapılacağı yönde bazı farklılıklar gözüküyordu. Sonunda dünya ülkeleri bu yöndeki
düşüncelerini belli bir formatta kamuoyuyla paylaştılar. Bu konu İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi’nin 16. maddesinin 3. bendinde “aile, cemiyetin tabii ve temel
unsurudur, cemiyet ve devlet tarafından korunmak hakkına haizdir” demekle ailenin
devlet tarafından destekleneceğini belirtmiştir.
Her ailenin içinde yaşayan insanlar beli görevleri yerine getirmek zorundadırlar.
Bu görevleri yerine getirmenin yanında ailenin üyelerine çeşitli haklar da vermiştir.
İslam hükümeti annelere ailenin içinde büyük paya sahip olmaları nedeniyle özel
hizmetler sunuyor. Zira hem çocukları dünyaya getirmek ve onlara bakmak hem de
evin işlerini yapmak zorundadırlar. Yanı sıra babanın ölmesi halinde anneler
mecburen babanın da yerini doldurmak zorunda kalıyorlar. Ne yazık ki bu ağır
görevlere rağmen annelerin hakkı bazı ülkelerde riayet edilmemektedir. Tarihe
bakıldığında da eskiden beri dünyanın dört bir yanında kadınlar haksızlıklara maruz
kalmışlardır. Bu haksızlıklar doğum, evlenmek, boşanmak, miras, vb. durumlarda
göze çarpmaktadır. Bu haksızlıklar dünya çapında devam ettikçe artık önünü kaptan
yasaların ortaya çıkması hissedilmiştir. Dolayısıyla devletler aileleri korumakla,
anneleri bu önemli birimin yıkılmasından doğan hasarların karşısında koruyabilmek
arayışına girdiler. Bu doğrultuda ilk önce aileni korumak gerekiyordu. Yanı sıra
kadınların vücut özellikleri sebebiyle onlara her alanda destek vermek ve
yaşamlarının farklı aşamalarında yardımcı olmak devletin görevlerindendir. Zira
sağlam bir aile sahip olan toplumlar çok sayıda problemlerden kurtulmuş oluyorlar.
Nitekim
dünya
ülkeleri
bu
alandaki
iradelerini
İnsan
Hakları
Evrensel
76
Ayrıntılar İçin bkz: http://juge.ir/index.php?option=com_content&view=article&id=898:1391-08-21-15-0135&catid=125&Itemid=196, Erişim Tarihi 09. 02. 2013. 31 Beyannamesi’nin 25. maddesinin 2. bendinde “ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım
görmek hakkını haizdir” ifadeleri ortaya koydular.
İslami toplumsal ilkelerin belirlenmesi sırasında şimdiye kadar her yönden baş
gösteren dış sömürünün hizmetinde bulunmuş olan insani güçler asli hüviyetlerine ve
insan haklarına kavuşmaktadırlar ve bu kavuşma sırasında şimdiye kadar tağuti
nizamda daha çok zulüm görmüş olan kadınların daha geniş oranda haklarına
kavuşacakları doğaldır. Devrimden hemen sonra İran İslam Cumhuriyeti, kadınlara
yardımcı olmak için anayasasında yer alan kuralları, yasalar şeklinde yürürlüğe soktu.
İslam hükümetinin anayasası aileye ve özellikle kadınlara büyük destek vererek, İran
kadınlarına çeşitli yardımlar öngörmüştür.
İran İslam Cumhuriyeti Anayasasında kadınlara son derece saygı duyulmuştur.
Kadının yüce makamına saygı duymak doğrultusunda anayasanın 20. maddesi kadın
ve erkeği kanunun korunması açısından eşit bilmesi yanı sıra farklı maddelerde
kadınların her alanda haklarını savunmaya çalışmıştır. Anayasadaki bu saygının
yansımalarını, İslam Şura Meclisi tarafından yürürlüğe giren yasalarda görülmektedir.
İslam hükümeti önümüzdeki satırlarda inceleyeceğimiz yasalar vasıtasıyla, kadınların
yaşamlarının farklı aşamaları örneğin evlenmek, boşanmak, gebelik, doğum vb.
problemleri öngörerek, özel ve uygun yasalar aracılığıyla bir yandan kadının şeref ve
İzzet-i Nefsini korumasına diğer yandan ise hayatın zor anlarında kolayca
yaşamasına imkan sağlamıştır. İran’ın aileleri ve özellikle kadınlar hakkında özet
olarak şunu söyleyebiliriz ki; İslam hükümetine göre Aile toplumun temel birimi ve
insanın olgunlaşması ve yücelmesinin asli ocağıdır. Aile biriminin bu şekilde ele
alınması karşısında kadın nesne olmaktan çıkıp İslami öğretiye bağlı insanlar
yetiştirmek için yüce ve değerli annelik ödevini tekrar üstlenmekle hayatın faal
alanlarında öncü ve bizzat erkeklerin mücadele arkadaşları olur ve sonuçta daha
önemli bir sorumluluk yüklenir. İslami açıdan da daha üstün bir değer ve saygınlıktan
yararlanır77.
77
İran Anayasasının Mukaddemesi ve Maddelerinin Hepsi (mutlaka) Prof . Dr Hassan TUNÇ'un Kitabından
Yararlanarak Yazılmıştır. Hassan Tunç, Türkiye'ye Komşu Devletlerin Anayasaları, Ankara, Aslı Yayın
Dağıtım, 2008. Yalnız Daha Net Şekilde Açıklamak İçin İran Anayasasındaki Farsşa Basılmış Sayfa Da Direkt
32 İran İslam Cumhuriyeti Anayasası ailelere ve özellikle kadınlar ve çocuklara
yardımcı olmaya çalışılmıştır. İslam hükümeti bu yardımları kadınlar ve çocukların
hayatlarının çeşitli aşamalarını sunmaktadır. Şimdi bu maddeyi getirdikten sonra
onun farklı bentlerinde yer alan kavramları İran İslam Cumhuriyeti’nin şimdiki
yasalarında nasıl yansıdığını göreceğiz. Bu konular Anayasanın 21. maddesinde
“Devleti İslami ölçülere uyulmak üzere, her alanda kadın haklarını sağlamakla ve
aşağıdaki hususları gerçekleştirmekle ödevlidirler: 1-Kadının kişiliğinin olgunlaşması
ve maddi ve manevi haklarının canlandırılması için elverişli ortamın hazırlanması 2Özellikle gebelik ve çocuk bakımı açısından annelerin korunması ve bakıcısı
olamayan çocukların korunması 3-Ailenin özü ve sürekliliğin korunması için yetkili
mahkeme kurulması 4-Dullar ile yaşlı ve kimsesiz kadınlar için özel içtimai güvenliğin
sağlanması 5-Şer’i velisi bulunmayan çocukların kanuni temsilciliğinin, diledikleri
takdirde bu işe ehli olan annelerin verilmesi” ifadelerine yer verilmiştir. Görüldüğü gibi
İran İslam Cumhuriyeti hükümeti kadınların temel hak ve özgürlüklerinin riayet
edilmesi için tüm hazırlıkları yapmıştır. Bu maddenin birinci fıkrasında maddi ve
manevi ortamın hazırlanmasından bahis etmiştir. Bu maddenin İran’ın yasalarında
nasıl yansıdığını görmek için bu yasalardan birkaç maddeni örnek vereceğiz.
2.2.5.1. Kadınların Maddi Hakları
Maddi haklardan bahis ettiğimizde genellikle kadının maddi istikalı akla
gelmektedir. İslam hükümeti bu hakkı temin etmek için önemli adımlar atmıştır. Bu
kavram medeni yasanın 1118. maddesinde “kadın kendi emvalinde doğrundan her
tür harcama yapabilecektir”78 ifadesine yer verilmiştir. Görüldüğü gibi İranlı kadınlar
kazandığı paralarda eşi veya herhangi bir kişi karışmadan tüm yasal ve kanuni işleri
İslam ölçülerine uymak şartıyla yapabilirler. Yanı sıra kadına medeni yasansın 1106.
maddesinin gereğince “daimi nikahta, kadının nafakası eşinin uhdesinedir” ve 1109
maddenin gereğince “kadının eşi öldükten sonra 4 ay 10 güne kadar nafakasının
verilmesine devam edilecektir…” diyerek kadını her bir zaman maddi alanlarda
Gösterilmiştir. Mensur Cihangir, Ganune Asasiye İran [İran İslam Cumhuriyeti Anayasası], Tahran, Didar
Yayınevi, 2002, s. 17.
78
Mensur Cihangir, Ganune Madani [Medeni Yasası], 15. baskı, Tahran, Didar Yayınevi, 2003, s. 191.
33 desteklemeye çalışmıştır. Böylece kadının temel hak ve özgürlüklerden olan maddi
bağımsızlığı korunmuş olur.
2.2.5.2. Genel Olarak Kadınların Çalışma Hakkı
İİC’de kadınlar, nafaka almanın yanı sıra iş arama hakkına haizler. Kadınların
iş konuları erkeklerden biraz farklıdır. Genellikle Şii fakihleri kadınların ev dışında
çalışmaları ve cihatlarını (savaşmalarını) kınamışlardır. Şii mezhebinin başkanı
tanınan İmam Sadık ünlü ir hadiste şöyle buyurmuştur “kadının en iyi cihadı,
kocasına sahip çıkmaktır [kocasını beslemek ve ona bakmaktır]” 79 . Bilakis bazı
fakihler,kadınların İslam yolunda cihada giderek, fakat yaralanan askerlerin tedavi
etmelerinde yardımcı olmalarını caiz biliyorlar 80 . Bunlara rağmen İran’ın şuan ki
yasalarında kadınlar iş arama hakkına sahipler. Ama İslam hükümeti bu alanda bazı
sınırlar koymuştur. Bu kavramlar Medeni Yasanın 1117. maddesinde “koca kendi
hanımını, ailenin maslahatı ve kendi veya hanımının haysiyetine aykırı olan işler ve
mesleklerden men edebilir” ifadeleri yer almıştır. Görüldüğü gibi İslam hükümeti bu
hükümle kadınların çalışma yolunda bazı koşulların yerine getirilmesini talep etmiştir.
Dolayısıyla kadınlar, iş [meslek] özgürlüğüyle ailenin maslahatı arasında bir denge
kurmak zorundadırlar. Ama burada en önemli etkeni, ailenin maslahatı olarak kabul
etmiş olsak, kadın da ayni gerekçeyle eşini ailenin maslahatıyla ters düşen işlerden
menedebilir. Bu konu Ailenin Korunma Yasası’nın 18. maddesinde “erkek
mahkemenin, onayından sonra kadınını aile ve kendi veya kadının maslahatı veya
haysiyetlerine aykırı olan işlerden men edebilir. Kadın da ayni talepte bulunabilir.
Mahkeme bu talebi ailenin maişetini sıkıntıya sokmadığı taktirde kabul ederek kocanı,
o işten men edebilir” 81 şeklinde yer almıştır. Bu madde de ki hükümü, İslam
hükümetinin sonradan çıkan yasalarla fesih edilmemesini kabul ettiğimiz halde82, bu
konuda kadın ve erkek eşitliği sağlanmıştır. Belki de İslam hükümeti bu yasayı
getirmekle genel olarak kadınların evde çalışmalarını teşvik etmiştir.
79
Muhammed bin Hasan al-Hur ul-Ameli, Tefsil’ul Vesail’ul Şii Fi Teshil’ul Mesail’ul Şeriat (Vesail’u Şii)
[Şeri Meseleleri Anlamak Yolunda Şii’lerin Kullandıkları Araçların Geniş Şekilde Açıklaması], XIV.cilt, 7.
baskı, Tahran, İslamiyet Yayınları, y.t., s. 115.
80
Muhammed Hüseyin Tabatabayi, el- Mizan [Vezne], trc. Muhammed Bager Musavi Hamedani, II.cilt, 3.baskı,
Dar-ul İlim Yayınevi, 1984, s. 383.
81
http://tafatton.ir/plugins/content/content.php?content.225, Erişim Tarihi 13. 10. 2012.
82
Naser Katouziyan, Huguge Khanevade: Ezdevaj ve Talag [Aile Hukuku: Nikâh ve Boşanma], I.cilt,
Tahran, Yayma Şirketinin Yayınevi, 1993, s. 239. 34 Gerçi kadınların çalışma konusunda gereken yerlere varmaları için yapacakları
çok iş var ama, Yine de kadınların durumları İslam devriminden sonra iyileşmiştir.
Özellikle eğitim, sağlık ve tarım üretimleri gibi sektörlerde İranlı kadınlar çok
ilerlemişlerdir. İran’ın şimdiki durumunda, kadınlar para kazanmaktan ilave anne ve
kadınlık görevlerini de yerine getirme imkanı verecek işler arıyorlar. Ama bazı
nedenlerden dolayı onlara böyle işler ve özellikle yüksek derecede olan meslekler
verilmemektedir. Nitekim kadınların iş bulmaları biraz da olsa zor oluyor. Genel
olarak kadınların işsizlik oranlarının artma nedenini şöyle özetlemek olabilir: 1işverenler ve hatta devlet kadınların asayiş ve refah maliyetlerinin yüksek olduğu için
onlara iş vermekten çekiniyorlar. Yanı sıra kadınlar savaş, kaos ve iktisadın kötü
durumlarında daha erken işten ayrılıyorlar 2-kadınlar yalnız yüksek bilgi ve çok
deneyimleri oldukları zaman işe alınıyorlar halbuki, erkeklerde bu şartlar pek
aranmıyor 3-kadınların yapabilecekleri işlerin sayısı erkeklere göre daha kısıtlı ve
azdır. Zira kadınlar toplumun kültür, örfü ve ailedeki vazifelerini yerine getirmek için
her işi kabul edemezler83. Bu sebeplerden dolayı İran kadınlarının işsizlik oranı biraz
yüksektir. Bu Konuyu önümüzdeki maddelerde, iş ve kamu yararıyla ilgili bölümünde
incelerek, İslam yasalarında çalışma hakkını da ele alacağız.
2.2.5.3. Kadınların Manevi Hakları
Anayasa kadınların yalnız maddi durumları değil, Manevi bakımdan da
haklarını savunmaya çalışmıştır. İslam hükümeti anayasası vatandaşların ve özellikle
kadınların manevi bakımdan nasıl destekleneceklerine dair çeşitli yöntemler
göstermiştir. Bu maddelerde vatandaşların takvası ve erdeminin yücelmesi, parasız
eğitim ve öğrenimleri, bilim ve kültürlerini güçlendirme ve yapay ayrıcalıkları
kaldırmak vb. işler vasıtasıyla kadınların manevi hayatlarını daha fazla geliştirmeye
çalışmıştır. yukarıda gelen konular anayasanın 3. maddesinde “İran İslam
Cumhuriyeti devleti…aşağıdaki hususlar için bütün imkanlarını kullanmakla görevlidir:
1- Ahlaki erdemlerin iman ve takvaya dayanarak olgunlaşması için elverişli
ortamın hazırlanması, fesat ve suçluluğun bütün görünümleri ile savaşım.
83
Seyid Sadr-al Din Beladi Musavi, Darsade Mosharekate Egtesadi ve Ejtemai Zanan Dar Jumhuriye
Eslamiye İran [İran İslam Cumhuriyeti’nde Kadınların İçtimai ve İktisadi Orani], Tahran, Cumhur
Başkanının Kadınlar Ofisinin Yayınevi, 1998, s. 156-159.
35 2- Genel bilgi düzeyinin, basından ve toplu haberleşme araçlarından ve diğer
araçlardan sağlıklı biçimde yararlanarak her alanda yükseltilmesi.
3-Her düzeyde herkese parasız öğrenim…eğitim ve beden eğitimi ile yüksek
öğrenim imkanlarının yaygınlaştırılması.
4- Bilim, fen (teknik), kültür ve İslami bilgilerin bütün alanlarda inceleme ve
araştırma ve yeni sonuçlara varma yeteneklerini, araştırma ve araştırıcıları teşvik
merkezleri kurarak güçlendirme.
9- Yersiz ayırım ve ayrıcalıkların kaldırılması ve herkes için maddi ve manevi
her alanda adilane imkanların sağlanması.
14- Kadın erkek her ferdin her yönden haklarının sağlanması ve
herkese
adilane yargı güvenliğinin kurulması ve herkesin kanun karşısında eşitliği” ifadeleriyle
yer alarak bu manevi haklara nasıl destek verileceğini göstermektedir.
Görüldüğü gibi İslam hükümeti ilk önce yersiz ayrım ve ayrıcalıkların kaldırarak
vatandaşların maddi ve manevi her alanda adilane imkanlardan yararlanacakları ve
kanun karşısında eşit olacaklarının sağlanmasını öngörmüştür. Böylece erkek ve
kadınların
hepsi
İslam
hükümeti
tarafından
verilen
haklardan
eşit
suretle
yararlanacaklardır.
2.2.5.3.1. Anayasada Kadınların Eğitim ve Öğretim Hakları
Maddenin diğer bendinde İslam hükümeti eğitim ve öğrenim imkanlarını
kadınların hakkı bilmiştir. Kadınların eğitim hakkından yararlanmaları farklı
hükümetlerde çeşitli siyasetler vasıtasıyla uygulanmıştır. Pehlevi’ler ve özellikle Rıza
Han döneminden beri kadınların eğitim hakkı büyük olaylara sahne olmuş. İran da
kadınların eğitim hakkı genlikle başörtüsü konularıyla birbirine kilitlenmiştir. Pehleviler
döneminde dini liderler kadınların eğim almalarını İslami ilkelere uymak koşuluyla
kabul ediyordular. Ama Rıza Han kadınların eğitim almalarını bahane ederek, onların
başörtülerini kaldırma niyetindeydi. Rıza Han kadınların başörtüsünü kaldırmakta çok
36 ısrarlıydı. Bu ısrarlar Rıza Han’ın Türkiye ziyaretinden sonra arttı. Bu konuda Rıza
Han “Yaklaşık iki senedir bu konuda akla karayı seçtim. Özellikle Türkiye kadınlarının
başörtüsünü bir kenara bırakıp, erkeklerle omuz omuza ülkelerinin işlerini nasıl
yaptıklarını gördüğümden beri, tüm kapalı kadınlardan nefret ediyorum! Aslında
başörtüsü ilerleme ve gelişmenin düşmanıdır. Başörtüsü bir yara gibidir ki; ara sıra
neşter’le bu yaranın başını koparana kadar vuracaksın”! 84 ifadelerini kullanmıştır.
Bu doğrultuda Rıza Han İran’ın dindar gençlerinin başörtüsünü kaldırmasını
İslam Kurallarına aykırı gördükleri için kaldırmayacaklarından emindi. Nitekim ağırlığı
ilk okul ve orta okul öğrencilerine vererek onları çocukluktan beri başörtüsünden
koparmak istiyordu. Bu doğrultuda gereken emirleri ve fermanları vererek sürekli bu
okulları denetiyordu. Diğer aşamalarda devlet tüm memurları ve idari personelinin
başörtülerini kaldırma emir verdi. Rıza Han gittikçe başörtüsünü tüm üniversiteler de
bile yasakladı. Böylece İran’ın kız öğrencilerinin büyük bir kısmı mecburen dersi
bırakıp evde kalmak zorunda kaldılar. Böylece yine de insan haklarını ihlal etmiş olan
Rıza Han diktatörlüğünün sinyallerini vermiş oldu. Ama Rıza Han gelecekte herhangi
bir eylemle başörtüsünün geri gelmesine izin vermemek için kalıcı uygulamalar
planladı. Bu doğrultuda bayanların çeşitli ordular çatında başörtüsüz hizmet
vermelerine imkan verdi
85
. Rıza Han Meşrutiyet Anayasası’nın din adamları
tarafından şeriat’a uygun biçimde yazılmasını bilmesine rağmen İran kadınlarının
başörtüsü haklarını zorla kaldırdı ve bu insan hakları dışı cinayetini, İran’ın mezhep
başkenti
tanınan
Kum
şehrinde
büyük
törenlerle
kutladı!
86
Rıza
Han’ın
diktatörlüğünün sona ermesiyle birlikte başörtüsünün yasaklılığı kaldırıldı.
İslam devriminden sonra kadınları eğitim hakları İslami ilkelere uymak
koşuluyla genişletildi. Bu alanda devlet kadınların parasız eğitim almaları için gereken
işleri yaptı. Böylece maddi durumları iyi olmayan kadınların eğitimsiz kalmalarının
önünü kapatarak, gelecek nesillerin daha iyi büyümelerine zemin hazırlamıştır. Yanı
sıra İran İslam Cumhuriyeti bilgi düzeyinin, basından ve toplu haberleşme
araçlarından ve diğer araçlardan sağlıklı biçimde her kimseye verilmesini öngörerek
84
Mehdi Salah, Kashfe Hejab, Zamineha, Payamadha ve Vakoneshha [Keşif-i Hicap (Baş Örtüsünün
Kaldırılması): Alanlar, Eserler, Tepkiler], Tahran, Siyasal Çalışmalar ve Araştırmalar Enstitüsü’nün Yayınevi,
2005, s. 118.
85
Heydari, Herati, a.g.e., s. 51-57. 86
http://www.tanineyas.ir/?q=node/15847, Erişim Tarihi 10. 02. 2013. 37 kadınların güncel haberler, onları ilgilendiren vakıalar, özel olayları vb. problemlerini
bu araçlar vasıtasıyla gidermelerine yardımcı olmuştur. İslam hükümeti kadınları
motive etmek için onlara eğitim ve toplu haberleşme araçları vermenin yanı sıra,
bilim, fen (teknik), kültür ve İslami bilgilerin bütün alanlarda inceleme ve araştırma ve
yeni sonuçlara varma yeteneklerini güçlendirmek için araştırma ve araştırıcıları teşvik
merkezleri kurmayı öngörerek, kadınların İslam kurallarına uyma koşuluyla
toplumdaki sosyal faaliyetlerde bulunmalarının, İslam hükümeti açısından ne kadar
önemli olduğunu göstermiştir.
Bu alanda İslam hükümetinin neler yaptığını görmek için eski rejimle bu rejim
arasında ki farkları görmek, faydalı olabilir. Aslında gelişmiş toplumların önemli
simgelerinden birisi, eğitim ve öğretimin miktarı (oranı)dır. Eğitimin artması halkın
siyasi katılımları, iktisat, iş, sağlık vb. durumlarının iyileşmesine sebep olabilir. İran
İslam Devrimi 1979’da patlak verdi. Bu tarihten itibaren önceki ve sonraki oranları
inceleyerek İslam hükümetinin yarattığı farkı göreceğiz. 1957’de İran cemiyetinin
toplam %15’i okuma yazma yetkisine sahipmişler. Bu miktar şehirlerde %35, köylerde
ise %6 oranındaydı. Bu senelerde köylü kadınlarının eğitim düzeyi maalesef %1
oranını gösteriyordu. Bu miktar 1998’de %74 yükselmiştir. Köylerde ise bu miktar 50
kat yükselerek, kadınların eğitim oranı 1957 senelerinde %1’den nerdeyse %62’ye
yükseldi87.
2.2.5.4. İİC’de Kadınların (Annelerin) Çalışma Hakkı
Anayasanın 21. maddesin 2. fıkrasında annelerin gebelik dönemleri, çocuk
bakımı açısından korunmaları ve bakıcısı olmayan çocukların korunacağı söz konusu
olmuştur. İslam hükümeti kadınların gebelik döneminde korunma altına alınmaları için
çeşitli yasaları geçirmiştir. Bu doğrultuda en önemli yasalardan biri İş Yasası’nda
Kadınların İş koşulları başlığı altında gelen maddelerdir. Unutmamalıdır ki kadınlar
her işi yapma (her mesleğe yükselme) hakkına sahip değiller. Ama İslam
hükümetinde kadın ve erkeğin eşit olacakları sözlerle, kadınların bazı mesleklere
yükselemeyecekleri bağdaşmamaktadır. Nitekim bu konuları açıklamak gerekiyor.
87
Beladi Musavi, a.g.e., s. 15-16.
38 2.2.5.4.1. İİC’ nin Kadın İşlerine Bakış Açısı (Yapamayacakları İşler)
Kadınlar iş koşulları genel olarak Şii şeriatından kaynaklanıyor. Örneğin Şii
kurallarında kadınlar hakim olamazlar. Bunun uğrunda İslam hükümetinin siyasi
düzeninde
kadın,
lider
de
seçilemez.
Burada
kadınların
hangi
meslekleri
yükselemeyeceğini kısaca anlatacağız.
2.2.5.4.1.1. Kadınların Lider (İmam-i Ümmet veya Veli-i Fakih) Olması
Gerçi Şii mezhebinde kadınların lider olmamalarına dair bir hüküm
bulunmamaktadır. Lakin fakihlerin İcma’sına göre hakimlerin hepsi erkek olmalıdır.
Hakimlik, hükümetin dayanaklarından birisi olarak, bu yoldan kıyas yaparak liderin de
erkek olmasını çıkarıyorlar88 [dolayısıyla hakimlik liderlikten aşağı durumdadır]. Eğer
aşağı(ehemmiyetsiz) meslekler için erkeğin olması gerekiyorsa, liderliğin yukarı bir
meslek olduğu için, bu mansaba sahip olacak kişinin kesinlikle erkek olması
gerekiyor 89 . bu konu eski fakihlerin eserlerinde de gözüküyor. İmam Muhammed
Gazali’nin görüşünde kadın Fazilet ve İstiklal’e sahip olduğu zaman bile yine de
toplumun
imamı(lideri)
olamaz.
Kadınların
hükümet
işine
karışmalarına
izi
vermemenin diğer delili Hz. Muhammed’in (s.a.v) hadisidir. Hadise göre “kadınların
başkan oldukları toplumun akıbeti hayır [iyi] olmaz” 90. İslam anayasasının 5 ve 109.
maddelerinde bile liderin kadın veya erkek olmasına dair bir hüküm bulunmamaktadır.
Diğer ifadeyle liderin erkek olması kanundan ziyade fıkhı kökenleri vardır. Fıkıh
kitaplarında hakimlik ve liderlik makamları mutlaka erkeklere mahsustur91.
88
Hüseyin Ali Muntazeri, Derasat Fi Velayet ul-Fakih ve Fıkıh’ul Dolat’ul İslamiye [Velayet-i Fakih
Dersleri ve İslam Devletinin Fıkhı], Kum, y.y., 1981, s. 335.
89
Ayrıntılar İçin bkz: Ayetullah Muhammed Tagi Misbah Yezdi, Hukumate Eslami ve Valiye Fagih [İslam
Hükümeti ve Veli-i Fakih], Tahran, İslam Tebligatı Ofisinin Yayınevi, 1989.
90
Abul Kasım Payende, Nehcul Fesahe: Kalamat ve Revayate Hazrate Peyambar [Nehc’ul Fisahe: Hazreti
Resul’ün Cümleleri ve Hadisleri], 16. baskı, Tahran, Cavidan Yayınevi, 1983, s. 2294.
91
Ayrıntılar İçin bkz: Abdullah Cevadi Amoli, Piramone Vahy va Rahbari [Vahy ve Liderlik Mevzuatı],
Kum, el-Zehra Yayınları,1990. 39 2.2.5.4.1.2. Kadınların Cumhurbaşkanı Olmaları
Kadınların cumhur başkanı omları hakkında da iki görüş vardır. Bazı fakihler,
kadınların cumhurbaşkanı olmalarına mümkün biliyorlar. Zira kadın diyanet, takva ve
siyasi görüş açısından ülkenin cumhurbaşkanı olmasına yetirinceye kadar, ilerleme
gücüne sahiptir. Bu durumda ülkenin liderlik koltuğunda oturacağı söz konusu
olmadığı için, kadın aday liderin onayını aldıktan sonra cumhur başkanı olabilir 92 .
Ama diğer grup Anayasanın 115. maddesinde cumhur başkanının “…mezhebi ve
siyasi ricalardan*…” olma gerektiğini hatırlatarak, cumhur başkanlığının vekalet değil,
velayetin bir kolu ve İslam fıkhının zaruri yatından bilerek, bu mansabı, mutlaka
(kesinlikle) kadınlara verilmemesi görüşündedirler93.
2.2.5.4.1.3. Kadınların Bakan (Vezir) Olma Hakları
Bazı fakihler, kadınların bakan (vezir) olmalarının da yasak olduğu
görüşündedirler. Bu tip fakihler Vezir-i Tenfiz ve Vezir-i Tefviz arasında hiçbir fark
koymadan, kadınlara her iki çeşit vezareti, yasaklamışlardır. Ama bazı fakihler
kadınların Vezir-i Tenfiz olarak atanmalarını caiz biliyorlar94.
2.2.5.4.1.4. Kadınların Asker Olmaları (Orduya Katılma Hakları)
İslam devrimden sonra, İmam Humeyni kadınların içtimai ve siyasi değerlerini
beyan ederek, İslam’ın ilk senelerinde kadınların her zaman erkelerin yanında
savaşmalarının altını çizmiştir 95 . İmam Humeyni bu sözleriyle kadınların orduya
katılmalarını caiz biliyor 96 . İmam Humeyni’nin sözlerinin uğrunda İslam ordusu
yasalarında kadınların orduya katılmalarını mümkün olmuştur. Ama bu yasalar bazı
92
Surate Mashruhe Mozakerate Tadvin va Baznegariye Ganune Asasi Jumhuriye Eslamiye İran [İran
İslam Cumhuriyeti Anayasası’nın Son İnceleme ve Gözden Geçirme Müzakerelerinin Metinleri], III.cilt,
Tahran, İslam Şura Meclisi’nin Kültürel ve İletişim Bürosu, 1991, s. 1770.
*Rical (‫ )اﻟﺮﺟﺎل‬Sözcüğü Arapça da Erkek Anlamındadır. Nisa(‫ )اﻟﻨﺴﺎء‬İse Kadın veya Kız Anlamındadır.
93
Ayrıntılar İçin bkz: Hüseyin Mehr Pour, Negahi Be Hugug va Magam Zan Dar Ejtema Az Didgahe Goran
[Kuran Açısından Kadının Makamı (Değeri) ve Toplumdaki Hukukuna Bir Bakış], Tahran, Etelaat
Yayınevi, 2001, s. 212-238.
94
Ayrıntılar İçin bkz: Fazlul Allah bin Ruzbehan Hunci İsfahani, Suluk-ul Muluk [Milletlerin Yöntemleri],
Tahran, Harezmi Yayınları, 1983, s. 84.
95
Mustafavi Musavi Humeyni, Sahifey-i Nur [Nur Kağıdı], IV.cilt, ss.59, ve Mustafavi Musavi Humeyni,
Sahifey-i Nur[Nur Kağıdı], V.cilt, s. 153.
96
Mustafavi Musavi Humeyni, III.cilt, a.g.e., s. 103.
40 sınırlarla tabidir. İslam Cumhuriyeti Ordusu Yasası’nın 29. maddesi kadınların orduda
istihdam olmalarını serbest bilerek, yasanın 32. maddesinde “ordu yalnız sağlık ve
tedavi etme görevlerinin yapılması için istihdam edebilir...” 97 ifadelerini kullanarak
onların başka işe alınmalarını zikir etmemiştir. Yanı sıra İslam Devrimi Muhafızlarının
İstihdam Yasası’nın 20. maddesinde “devrim muhafızları yalnız kadınlara ait olan
işlerde [fakat kadınların yapabilecekleri işler de] kadınları istihdam edecektir…” 98
ifadelerini kullanarak, İran’ın askerlik sisteminde kadınların normal mesleklerden
yükselmelerine izin verilmeyeceğini belirtmiştir. Şimdi yasalara bakarak İran İslam
Cumhuriyetinde Anayasanın 2. fıkrasında geçen aslın nasıl uygulanacağı ve İslam
hükümetinde kadınların hangi işleri yapabileceklerini açıklayacağız.
2.2.5.4.2. İran Yasalarında Kadınların Çalışma Hakları
İlk önce bilmesi gereken şudur ki, İslam hükümeti, kadınlara iş hakkı tanımakla
birlikte onların erkeklerle ücretlerinin eşit olmalarını savunmuştur. Bu konu İş
Yasası’nın 38. maddesinde “...kadın ve erkek işçinin maaşı beraber olacaktır...” 99
demekle iş mekanlarında kadınların güçsüz ve zayıf olduklarını bahane ederek
maaşlarını asgari ücretin altına indirmelerini yasaklamıştır. İslam hükümeti her zaman
kadınlar ve erkeklerin vücut özelliklerine göz önünde bulundurarak onların iş koşulları,
maaşları, çocuklara bakmaları, mirasları, şer’i velisi bulunmayan çocukların üvey
anne ve babaları olmalarını vb. durumlara göre özel yasalar ve belli kurallar
koymuştur. Bu mukaddeme den sonra kadınların İslam hükümetinde ki durumlarını
şimdi ki yasaları göre dikkatle inceleyeceğiz.
2.2.5.4.2.1. İran Yasalarında Kadınların Yapabilecekleri İşler
İslam hükümeti kadınların her tür işi yapmalarına izin vermez. Bu konu İş
Yasası’nın 75. maddesinde “kadın işçilerinin tehlikeli, zor, zarar verici ve beli bir limit
üzerinde mekanik bir cihaz kullanılmadan, eleriyle iş yapmaları yasaktır…” ifadeleri
yer almıştır. Bu maddenin felsefesi kadınları çalışmaktan mahrum etmek değil,
97
http://www.ghavanin.ir/detail.asp?id=7411, Erişim Tarihi, 12. 09. 2012.
http://rc.majlis.ir/fa/law/show/91961, Erişim Tarihi, 12. 09. 2012.
99
http://taraznameh.ir/index.php?module=subjects&pageid=150&mainOp=view_template&subOp=only_subject,
Erişim Tarihi 13. 10. 2012. 98
41 onların himaye ederek, işlerinin daha verimli hale gelmesidir. Zira kadınlar ve
erkeklerin arasında akıl gücü açısından fark olmamasına rağmen, kadınlara vücut
özelliklerinden dolayı zor ve zarar verici işlerin yapılması onlara uygun değildir. Yanı
sıra bir çok kadının maddi durumlardan dolayı sıkıntıda olmaları, işverenlerin
suiistimallerine yol açabilir. Dolayısıyla İş Yasası’nın 75. maddesinin hükümleri
kadınların haklarının çiğnenmesi önünde bir mani oluşturmuştur100.
İslam hükümeti kadınların vücutlarını daha zayıf olmalarını düşünerek onların
elleriyle ağır işleri yapmalarının önünü de kesmiştir. Yanı sıra kadınların bazı zor
koşullar örneğin sanayi, demir çevik, ağır yükleri taşımak vb. durumlarda
çalışmalarını zor ve zarar verici bilerek, yasaklamıştır. Bu yasaklamalar Kadın ve
Genç İşçiler İçin El ve Mekanik Cihazların Kullanımı Olmadan Taşınmalarıyla ilişkin
Tüzüğü’nün 3. maddesinde “çalışan kadınlar için mekanik cihazı (aleti) kullanmadan,
elle taşımaları için izin verilen miktarın maksimum ağırlığı yaklaşık 20kg dır” 101
ifadeleri yer almıştır. Bu yasanın 4. maddesinde bu miktar çalışan genç (15-17 yaşları
arasında olan) kızlar için “…yaklaşık 10 kg…” 102 tayin edilerek kadınların vücut
sağlıklarının garanti altına alınmalarına çalışılmıştır.
2.2.5.5. Annelerin Gebelik Dönemindeki Hakları
Anayasada Bu maddenin 2. fıkrasının diğer bölümünde gebelik döneminde
gereken önlemlerin alınması öngörülmüştür. Bu konu İş Yasası’nın ilgili maddelerinde
detaylarıyla yer almıştır.
İlk önce bunu belirtmek gerekiyor ki gebe kadınlar normal işten muaf
tutuluyorlar. İş Yasası’nın 77. maddesinde “sosyal güvenlik kurumunun resmi doktoru
gebe kadının yaptığı işi tehlikeli veya zor teşhis ederse, işveren ilgili işçiye gebelik
döneminin sonuna kadar maaşından kesmeden aynı işin hafif şeklini vermek
mecburiyetindedir” demekle kadınların maddi durumlarını desteklemekle birlikte,
100
http://www.lifekowsar.com/life/index.php/nashriat/new-book/849-women-and-legal-work.html, Erişim Tarihi,
12. 09. 2012.
101
http://www.imo.org.ir/portal/File/ShowFile.aspx?ID=b745a424-7005-41ac-869f-c77eb0846b2a, Erişim Tarihi
13. 10. 2012.
102
http://www.imo.org.ir/portal/Home/ShowPage.aspx?Object=News&CategoryID, Erişim Tarihi, 23. 09. 2012. 42 onların vücudunun daha zayıf ve hassas olduklarını bilerek, iş koşullarını
kolaylaştırmaya çalışmıştır.
Gebe kadınlar iş yaptıkları zaman eşyaları kaldırmak veya taşımaktan da muaf
tutulurlar. Kadın ve Genç İşçiler İçin El ve Mekanik Cihazların Kullanımı Olmadan
Taşınmalarıyla ilişkin Tüzüğü’nün 7. maddesinde “bu tüzüğün 3 ve 4 maddelerinde
yük nakliye ve taşıması, gebelik döneminde ve 10 hafta doğumdan sonra yasaktır”
kullanarak gebe ve yeni doğum yapan kadınların sağlıklarının korunmasına
çalışılmıştır.
2.2.5.5.1. Gebelik Döneminde İşten Ayrılma ve İşe Geri Dönme
Gebelik döneminde kadınların işlerinin korunması son derece önemlidir. Zira
gebe kadın işinden uzaklaştığı taktirde işten atılma ihtimali vardır. Yanı sıra ailenin
cemiyeti çoğaldıkça maddi ihtiyaçları da çoğalmaya başlar. Böylece işin kaybetmesi
anne ye büyük sorunlar yaşatabilir. Bu tehlikelerin önünü kapatmak için İslam
hükümeti Anne Sütüyle Beslenmenin Yaygınlaştırılması ve Emzirme Döneminde
Annelere Destek Yasası’nın 3. maddesinin 2. fıkrasında “doğum izni sonrasi ve
emzirme sırasında annelerin işi, güvence altına alınacaktır [iş yapma fırsatları
korunacaktır]”103 şeklinde beyan edilmiştir.
2.2.5.5.2. Gebelik Döneminde İzin Saatleri ve Koşulları
Kadınların gebelik döneminde izin saatleri de farklı olacaktır. Bu konu İş
Yasası’nın 76. maddesinde “kadın işçiler gebelik ve doğumdan sonraki günlerde
toplam 90 gün izinleri olacaktır. Bu miktarın en az 45 günü doğumdan sonra
kullanılacaktır. İşçi kadına ikiz doğdu taktirde 14 gün fazla izin verilecektir” beyan
edilmekle kadınların gebelik dönemine himaye altında olduklarını gösteriyor. Bu
maddenin 1. fıkrasına göre “gebelik döneminin izini bittikten sonra, işçi kadınlar eski
işlerine geri dönecekler ve izin de oldukları günler sosyal güvenlik kurumunun teyidi
103
http://juge.ir/index.php?option=com_content&view=article&id=556:1391-03-28-05-01-18&catid=120:139102-18-09-14-50&Itemid=187, Erişim Tarihi, 18. 09. 2012.
43 ettiği taktirde iş sabıkaları olarak hesaplanacaktır” beyan edilerek kadınların her bir
zaman işlerinin güvence altında almasını göstermiştir.
2.2.5.6. İşçi Kadınların Çocuklarının Korunmaları
Anayasanın belirttiği gibi İslam hükümetinde kadınların çocuk bakımı
açısından korunma altına alınmaları gerekmektedir. İran İslam Cumhuriyeti
yasalarında bu konu için gereken tedbirler alınmıştır. Bu konu Anne Sütüyle
Beslenmenin Yaygınlaştırılması ve Emzirme Döneminde Annelere Destek Yasası’nın
3. maddesinin 1. Fıkrasında “kendi sütüyle çocuğunu besleyen anneler, çocuğun 20
aylığına kadar [1 yaş 8 aya kadar] günde bir saat izin (maaşlarından kesilmeden)
hakkına sahiptirler” şeklinde beyan edilmiştir.
Bu yasanın devamında İş Yasası’nın 78. maddesinde “kadın işçisi olan
şirketlerin işverenleri kendi işçilerinin çocuklarına 2 yaşları bitene dek her 3 saatte
yarım saat anne sütüyle beslenmeleri için vakit vermeleri gerekmektedir. Bu
çalışmadıkları
saatler
onların
çalıştıkları
saatlerin
içinde
hesaplanarak
[ücretlendirilecektir]. Yanı sıra işveren, işçilerin çocuklarının sayısı ve yaşlarına göre
özel koruma merkezi hazırlamakla yükümlüdür” diyerek İran İslam Cumhuriyeti
anayasasında kadınlar ve çocuklarının temel hak ve özgürlüklerini savunmak yolunda
öngörülerin tedbirlerin nasıl yürürlüğe geçmesinin göstergesidir104. İslam hükümeti bu
dönemlerde hasta olan veya vefat eden kadınların çocuklarına bakmayı da ihmal
etmemiştir. Sosyal Güvenlik Yasası’nın 69. maddesi “sigortalı kadın veya sigortalı
erkeğin karısı, doğumdan sonra vefat edip veya emzirmeden zar görürse, çocuğun
ihtiyacı olan sütü 18 aylığına kadar temin edilecektir”105 şeklinde beyan edilmiştir.
2.2.5.7. Bakıcısı Olmayan Çocukların Durumu
Anayasanın 21. maddesinin 2. fıkrasının diğer bölümünde bakıcısı olmayan
çocuklardan bahis etmiş. İlk önce çocuğa bakmanın Medeni Yasası’nın 1158.
104
Ayrıntılar İçin bkz: Şirin Ebadi, Huguge Kudak: Negahi Be Masaele Hugugiye Kudakan Dar İran
[Çocuklar Hukuku: İran’da Çocukların Hukuki Durumlarını Bir Bakış], I.cilt, 3. baskı, Tahran,
Roşangaran Yayınları, 1993.
105
http://www.dadkhahi.net/law/Ghavanin/Ghavanin_Kar/gh_tamin_ejtemaee.htm, Erişim Tarihi 06. 02. 2013.
44 maddesi “evlilik döneminde doğan çocuk babasına mutalıktır” demekle çocuğa
bakma görevini babanın uhdesine koymuştur. Ama bu konuda kız ve erkek çocuğun
arasında biraz fark vardır. Bu konular Medeni Yasası’nın 1169. maddesinde
“birbirinden ayrı yaşayan ebeveynlerin çocuklarına bakma görevinde evleviyet 7
yaşına kadar anne ve 7 yaştan sonra babayladır” şeklinde beyan edilmiştir.
Lakin bazı çocukların bakıcısı bulunmuyor. İslam hükümeti yetimlerin hakkında
çok dikkatli davranıyor. Aslında hadis kitaplarına da bakıldığında dinin büyüklerinden
yetimler hakkında bir çok hadis bulunmaktadır. Örneğin peygamber efendimiz “her
kimse bir yetim çocuğa bakıp ve onun nafakası ve ihtiyaçlarını karşılarsa, cennetle
benimle yan yana oturacağız”106 ifadelerini kullanmıştır. Bu ve buna benzer bir çok
hadisin var olmasından dolayı İslam hükümeti her bir zaman kendini yetim çocukların
korunma altına almakla sorumlu biler ve bu problemleri ortadan kaldırmak için ilgili
yasaları yürürlüğe sokar. Yanı sıra şer’i velisi bulunmayan çocukların suç işledikleri
ve bu yoldan kendileri ve yaşadıkları topluma ne kadar hasar verdikler, bu problemin
ortadan kaldırılmasının en önemli nedenidir107.
Bu doğrultuda Bakıcısı Olmayan Kadınlar ve Çocuklar Yasası yürürlüğe
girmiştir. Bu yasada hem yetim çocuklar hem de dul kadınların hangi yardımlardan
faydalanacakları belirtilmiştir. Diğer bir ifadeyle burada hem 2 ve hem 4. fıkralardaki
zikir edilen kişilerin hakları yazılmaktadır. Bu yasanın 4. maddesinde “bu yasadaki
hizmetler bunlardan ibarettir: 1-Maddi imkanlar, örneğin ilgili kişini yeterlilik sınırlarına
kadar donatmak; süreli veya süresiz, nakit ve gayri nakit yardımlar. 2-Kültürel ve
içtimai (sosyal) destekler; örneğin eğitim hizmetleri, iş bulma imkanları, kendilerinin
doğrudan işyeri kurmaları için iş öğretme imkanları, yaşam sorularını gidermek ve
onların evlenmelerini kolaylaştıran hizmetlerin verilmesi 3-Dul ve yaşlı kadınlar ve
yetim çocukları gündüz saatleri veya 24 saatte devlet tarafından hazırlanan
merkezlerde korunmaları veya bunları tanınan kişiler ve güvenilir insanların
106
Abdullah Jafer Bin Humeyri, Yakın Senetler [Gurb-ul Esnat], Kum, Al ul- Beyt Yayınevi, 1998, s. 45.
Ayrıntılar İçin bkz: Cavid Selahi, Bezehkariye Atfal ve Nojavanan [Suçlu Çocuklar ve Gençler], Mızan
Yayınevi, 2010. 107
45 gözetimine bırakmak” 108 demekle dul kadınlar ve yetim çocuklara nasıl yardım
alacaklarını belirtmiştir.
2.2.5.8. Aile Özel Mahkemelerinin Kurulması
Anayasanın 21. maddesinin 3. fıkrasında ailenin özü ve sürekliliği için özel
mahkemelerin kurulması öngörülmüştür. Aslında aile İslam hükümetinde büyük
saygıya sahiptir. Aile, toplumun temel birimi ve insanın olgunlaşması ve yücelmesinin
asli ocağıdır ve aile kurulmasında insanın gelişme ve olgunlaşma hareketi için gerekli
ortamın temel hazırlayıcısı olan inanç ve amaç uyuşması temel ilke olup bu gayeye
ulaşılması için imkanların sağlanması İslam devletinin ödevlerindendir109. Bunun için
ailenin korunması en önemli işlerden sayılır. İran İslam Cumhuriyeti’nde bu görevi
yapmak özel mahkemelerin uhdesindedir. Bu doğrultuda Özel Medeni Mahkemeleri
kuruldu. Bu mahkemenin yetkileri ilgili yasada geçmiştir. Bu yasada genellikle kadın
ve erkeğin boşanma süreci ve bu süreçte riayet edilmesi gereken yasalar
düzenlenmiştir110. Böylece bu yasalar ve dava sürecinde yapılması gereken işler bu
araştırmada pek önemli olamaz. Yalnız boşanma davalarında kadın haklarının nasıl
savunulacağı bilmek için ilgili yasaya bakmak gerekiyor. İslam hükümeti yasalarında
boşanmanın nasıl yapılacağını anlamak için Boşanma Kurallarının Düzenleme
Yasası’na bakmak gerekiyor. Bu tek maddeli111 yasaya göre “Bu yasanın onaylama
tarihinden
itibaren
Mahkemeleri’ne
birbirinden
müracaat
ayrılma
ederek,
niyetinde
dava
açmak
olan
çiftler,
zorundadırlar.
Özel
Medeni
Aralarındaki
uyuşmazlık mahkeme ve iki tarafın seçecekleri hakimler [barıştırmaya çalışanlar]
tarafından çözülmediği taktirde (Kuran-ı Kerim’in buyurduğu gibi) mahkeme
Barışmanın İmkansız Olduğu Belge’ni vererek,onları Resmi Boşanma Defterleri’ne
yönlendirecektir. Resmi Boşanma Defterleri, Barışmanın İmkansız Olduğu Belge’ni
görmeden boşanma sığasını [hutbesini] okuyamazlar. Yasadan tehalüf eden defterin
108
Mensur Cihangir, Huguge (Ganune) Khanevade [Aile Yasası], 11. baskı, Tahran, Doran Yayınevi, 2004, s.
49.
109
Cihangir, Ganune Asasiye İran [İran İslam Cumhuriyeti Anayasası], s. 17.
110
Ayrıntılar İçin bkz: http://rc.majlis.ir/fa/law/show/9828, Erişim Tarihi, 11. 09. 2012
111
Madde Vahide (tek madde= ‫)ﻣﺎدﻩ واﺣﺪﻩ‬: Yalnız Bir Maddeden Oluşan Yasalara Arapça Kurallarında Madde
Vahide Denilir. Ayrıntılar için bkz: http://hvm.ir/detailnews.asp?id=5533, Erişim Tarihi, 20. 09. 2012. Madde
Vahide’lerin Diğer Örnekleri İçin bkz: İsrail Mallarına Ambargo Kurma Madde Vahide si:
http://rc.majlis.ir/fa/law/show/92085, Erişim Tarihi, 11. 09. 2012
46 başkanı işten atılacaktır...”112 demekle boşanma davasının süreci ve bu hukuki işin ne
kadar hassas ve önemli olduğunu göstermiştir.
Boşanma konusunda en önemli yasa, Özel Medeni Mahkemeleri’ne Yardımcı
Olan Mahkemelerin Yasası’dır. Diğer bir ifadeyle ailelerle ilgili tüm davalar, Özel
Medeni Mahkemeleri’ne gitmeden önce bu mahkemelerde inceleniyor. Böylece ya
sorun çözülüyor yada dava daha detaylı şekilde Özel Medeni Mahkemesine giderek
yargı
süresinin
kısalması
sağlanıyor.Bu
mahkemelerin
adı
Özel
Medeni
Mahkemeleri’ne Yardımcı Olan Mahkemeler (kurumlar)dır. Burada bu mahkemelerle
ilgili yasaları getirerek onları tanıtmakla birlikte ailelere nasıl hizmet ettiklerini
görüceğiz.
Özel Medeni Mahkemeleri’ne Yardımcı Olan Mahkemeler Yasası’nın 1.
maddesinde “aileni mukaddes tutmak, İslam hukuku ve ahlakı çerçevesinde
sürekliliğinin sağlamak, anneler ve çocukları maddi ve manevi mahrumiyetlerden
uzak tutmak…anayasanın 21. maddesinin gereğince kadınların her açıdan haklarını
İslam ilkelerine uyularak korumak…ve Özel Medeni Mahkemeleri’nin görevlerinin
yerine getirilmesi için yardımcı olan bu mahkemeler, aşağıda belirlenen görevlerin
yerine getirilmesi için çalışacaklardır: 1-Ailenin sürekliliğini korumak ve dağılmasını
önlemek niyetiyle çiftlerin (karı kocaların) barışmaları yönünde çaba sarf etmek 2-Aile
davalarını hukuk alanında uzman olanlar tarafından incelenmesi 3-Çocukların
gelecekleri için en iyi seçeneği teşhis etmek (anayasada adı geçen anneler ve
çocukların koruması için) 4-Ailelerle ilgili miras vb. yasaların yerine getirmeleri için
gereken yardımları etmek”113 cümlelerini demekle ailelerin devamı ve sürekliliği için
nasıl yardım edeceğini açıklamıştır. İslam hükümeti bu mahkemelerin misyonunu
böyle belirtmiştir114.
112
http://maslahat.ir/DocLib2/Approved%20Policies/Difficulties/1371/dif-%2028-8-1371-no31.aspx, Erişim
Tarihi, 11. 09. 2012. 113
Cihangir, Huguge (Ganune) Khanevade [Aile Yasası] , s. 154.
114
Ayrıntılar İçin bkz: Hüseyin Mehr Pour, Mabahesi Az Huguge Zan Az Manzare Huguge Dakheli
Mabaniye Feghi va Mavazine Beyn Almelali [Kadın Hakları Mevzuatı İç Hukuku, Fıkıh ve Uluslararası
Yasalar Açısından], Tahran, Etelaat Yayınevi, 2001, s. 141-203.
47 2.2.5.8.1. Özel Medeni Mahkemelerinin Misyonu
Bu mahkemelerin işleyişi ve amaçlarını gördükten sonra pratikte aile birimini
korumak için hangi işleri yapacaklarını belirticeğiz. Yasanın diğer bölümünde bu
mahkemelerin görevlerinin belirlenmiştir. Yasanın 4. maddesinde “…bu mahkemenin
görevleri ve yetki alanları...1-Mahkemeye gelen aile davalarıyla ilgili tüm dosyalara
bakmak 2-Şikayetlerin incelemesi ve Özel Medeni Mahkemesinin yetki alanlarına
dahil olduğu kadar İslam ilkelerine uyularak bu davaların çözülmesine çalışmak
örneğin davacılar veya yakınlarından davet etmekle birlikte onları mahkemeye
başvurmadan önce kendi aralarında bir hakim seçerek problemi çözmeye
çalışmak…fıkra: gerekirse tüm koşullara haiz olan hukukçu kadınlardan, yoksun
davacı kadınları savunmak için davet edilecektir…4-Verilen kararın davacılar
tarafından yerine getirilmesi için her iki tarafa gereken bilgileri vermek…”115 ifadelerini
kullanarak bu mahkemelerin görev alanların belirtmiştir. Görüldüğü gibi İslam
hükümeti bu yasalarla ailelerin sürekliliğine destek veriliyor116.
2.2.5.9. İİC’ de Yetim Çocukların Hukuki Statüleri
İnsanların birbirlerini sevme ahlakları tarihin farklı aşamaları ve dünyanın her
bir yanında var olan bir şeydir. Bu arada üvey anne ve baba olmak Rum, Yunan,
Mısır ve İran’da dini ve ahlaki olan bir görev olarak yapılıyordu 117 . İran İslam
Cumhuriyeti Anayasasının 21. maddesinin son fıkrası şer’i velisi bulunmayan
çocukların ehil olan anne ve babalara verilmesinden bahis etmiştir. İran İslam
Cumhuriyeti’nde Kuran-ı Kerim’in “Anneler, (nikahlı olsun veya boşanmış olsun,
doğan) çocuklarını tam iki sene emzirirler. (Bu hüküm) süt emzirmeyi tamamlamak
isteyen kimseler içindir. (Annelerin) yiyecekleri ve giyecekleri marufla (örf ve adete
uygun olarak) kendisi için doğurulmuş olanın (babanın) üzerinedir…” 118 ayetinin
gereğince anne ve baba , çocuklara bakmakla ödevlidirler. Ne yazık ki bazı
durumlarda çocuklar bu nimetten mahrum oluyorlar. Bu mahrumluk ve ondan doğan
115
Cihangir, Huguge (Ganune) Khanevade [Aile Yasası], s. 156-157.
Ayrıntılar İçin bkz: Zehra Govahi, Barresiye Huguge Zanan Dar Masaleye Talag Bar Asase Ahkame Fegh
va Ganune Asasi [Boşanma Meselesinde Kadınların Hukukun Fıkıh ve Anayasaya Göre İncelemek],
İslam Tebligatının Yayma Ofisinin Basımevi, y.y., 1995, s. 31-142. 117
Muhsin Sedr Zade Afşar, “Tahgigati Darbare Hemayat Az Kudakane Bisarparast”, “Bakıcısı Olmayan
Çocukları Koruma Hakkında Araştırmalar”, Adalet Bakanlığı Dergisi, Sayı 11-12, 1977, s. 158.
118
el- Bakara 2/233.
116
48 kötülükleri bertaraf etmek için gereken işleri yapmıştır. Bu konu kapsamlı bir şekilde
Velisi Bulunmayan Çocukların Korunma Yasası’nda yürürlüğe girdi. Bu yasanın 1.
maddesinde “her İranlı çift birbirleri ile anlaşmadan sonra, mahkemenin kararı ve bu
yasada geçen koşulların riayet etme kaydıyla velisi bulunmayan çocuğun kanuni
temsilciliğine üstlenebilirler”119 diyerek kimlerin şer’i veli olmalarına dair ilgili bilgileri
vermiştir. Önümüzdeki satırlarda İslam hükümetinde üvey anne ve babaların
çocuklara karşı hangi görevlere üstlendiklerini inceleyeceğiz.
2.2.5.9.1. İran İslam Cumhuriyeti’nde Şer’i Velilerin Görevleri
İslam hükümeti şer’i velileri bulunmayan çocukların beli bir amaçlarla üvey
anne ve babalara vermektedir. Yanı sıra Şii fıkhınca bu çocukların anne ve babaları
vefat ettikten sonra hukuki durumları merak konusu oldukça İslam hükümeti bu
sorunları da gidermek zorunda kaldı. Bu sorular Velisi Bulunmayan Çocukların
Korunma Yasası’nın 2. maddesinde “bu veliler [üvey anne ve baba] çocukların maddi
ve manevi ihtiyaçlarının karşılaması içindir ve bu çocuklar üvey anne ve babalarından
miras alamayacaklar” demekle bu himayelerin üvey anne ve babanın yaşam boyunca
sürdürüleceğinin altını çizmiştir. Görüldüğü gibi üvey anne ve baba çocuğun anne ve
babası sayıldıklarına rağmen bu çocuklara miras bırakamazlar.
2.2.5.9.2.İslam Hükümetinde Şer’i Veli Olmanın Koşulları
İslami toplumda her çift şer’i velisi bulunmayan çocukların anne ve babası
olamaz. Diğer bir ifadeyle yasada belirlenmiş olan koşullara haiz olmayan çiftler bu
yasada geçen haktan faydalanamazlar. Zira çocukluk dönemi çok hassas olduğu için
her çift bir çocuğun yetiştirme kapasitesine sahip olmayabilir. Bu koşullar Velisi
Bulunmayan Çocukların Korunma Yasası’nın 3. maddesinde “şer’i veli olmanın
dilekçesi kadın ve erkek tarafından eşit suretle hazırlanacaktır ve mahkeme
aşağıdaki koşulların bulunması taktirde geçici olarak çocuğun şer’i velisi olmalarına
izin verecektir: 1-İlgili çiftin 5 yıl evlenmelerinden geçip ve bu müddette çocuk sahibi
olmamaları 2-Çiftlerin birisinin yaşı en az 30 olması 3-Çiftlerin kasıtlı suçları
işlediklerinden dolayı ağır ceza mahkumiyetlerinin bulunmaması 4-Çiftlerin psikolojik
119
http://www.sabteahval.ir/default-174.aspx?tabindex=0, Erişim Tarihi, 23.09.2012.
49 durumlarının iyi olması 5-Çiftlerin ahlakı durumlarının iyi olması 6-Çiftlerin ikisi veya
birisinin maddi durumlarının iyi olması 7-Çiftlerin hiçbirisi bulaşıcı hastalıklar
nedeniyle hasta olmamaları 8-Hiçbirisinin alkol ve uyuşturuculara bağımlı olmamaları”
demekle belirlenmiştir. Görüldüğü gibi İslam hükümeti çocukların iyi yetiştirilmeleri
için şer’i velilerin her açıdan normal ve sağlıklı olmalarını dikkatle inceliyor120.
2.2.5.9.3. İslam Hükümetinde Hangi Çocuklara Şer’i Veli Tayin Edilir?
İslam hükümeti sadece anne ve babadan gereken koşulların karşılamasına
talep etmiyor. Yasaya göre her çocuk üvey anne ve babaya verilmemektedir.
Dolayısıyla şer’i velisi bulunmayan çocukların bazı özellikleri olduğu zaman üvey
anne ve babaya verileceklerdir. Yasanın 6. maddesi “1-Çocuğun yaşı 12 den az
olmayacaktır 2-İlgili çocuğun babası, dedesi veya annesi tanınmayıp veya vefat edip
veya çocuk vakıf kurumlarına bırakıldığından itibaren 3 yıl içerisinde babası, annesi
veya dedesi onu almaya gelmemişseler” demekle hangi çocuğa şer’i veli tayin
edileceğinin koşullarını belirtmiştir. İran İslam Cumhuriyeti bu çocukların geleceğini
düşünerek müracaat eden anne ve babanı deneme sürecinden bile geçiriyor. Bu
konu yasanın 4 maddesinde “şer’i velilik kararı verilmeden önce mahkeme…ilgili
çocuğu geçici olarak 6 ay boyunca müracaat eden anne ve babaya verecektir…bu
dönemde ilgili kurumlar veya mahkemenin görüşüne göre geçici süreye son vererek,
çocuk geri alınabilir. Yanı sıra bu geçici süre içinde ilgili çift taleplerinden vazgeçerek
çocuğu geri verebilirler” ifadeleri yer almıştır. Bu yasanın 3. maddesinin 1. fıkrasında
“başvuran annenin geçici sürecinde veya çocuğun şer’i velisi olduktan sonra hamile
olması, çocuğun geri verilmesine sebep olamaz” sözleri yer vererek, yetim çocukların
durumunu hukuki istikrarsızlıktan uzaklaştırmıştır.
2.2.5.9.4. Üvey Anne ve Babanın Vefatı Halinde Çocuğun Durumu
İran yasalarında en önemli madde üvey anne ve babanın vefatı halinde
çocuğun geleceğinin karanlığa girmemesidir. İran İslam Cumhuriyeti’nde şer’i velisi
bulunmayan çocuklar anne ve babalarını kaybettikten sonra tekrar aynı sorunları
yaşamamaları için gereken önlemleri almıştır. Bu konu Velisi Bulunmayan Çocukların
120
Ayrıntılar İçin bkz: Govahi, a.g.e., s. 147-176. 50 Korunma Yasası’nın 5. maddesinde “mahkeme sadece üvey anne ve babanın
öldükleri zaman, çocuğun ergenlik dönemine kadar güvenceli bir şekilde eğitim,
bakım ve okutma harçlarının temin edileceğine dair kaynak göstermeleri kaydıyla,
şer’i velilik hakkı verecektir” 121 demekle çocukların geleceğin ne kadar önem
taşıdığını göstermekle birlikte, onların hukukunu koruma yönünde büyük bir adım
atmıştır.
2.2.6. Anayasada İnsanların Haysiyeti, Canı, Hakları, Meskeni ve
Mesleklerinin Taarruzdan Masun Olması
İran İslam Cumhuriyeti Anayasasında temel hak ve özgürlüklere ilişkin diğer
madde 22. maddedir. Maddede “kişilerin haysiyeti, canı, hakları, meskeni ve
meslekleri, kanunun cevaz verdiği durumlar dışında taarruzdan masundur” sözlerine
yer verilmiştir. Burada İran İslam Cumhuriyeti’nde ki yasalardan yararlanarak bu
hakları nasıl korunacağı ve bu temel hakları taarruza uğradıkları zaman hak sahibi
olan kişinin hangi mahkemelere nasıl başvuracağı, zararların nasıl giderileceği vs.
inceleyeceğiz. Ama önce İnsan Hakları İslami Beyannamesi’nin bu konudaki
hükmüne bakmak gerekiyor. beyannamenin Bu kısmında “her insan, özel hayatında
(mesken, aile, malları ve iletişimleri) istiklal [bağımsızlık] hakkına haizdir ve
insanlardan casusluluk etmek, onlara nezaret etmek veya haysiyetlerini zedelemek
caiz değil. Bu amaçlara ulaşmak için her türlü zorbalığa maruz kalan insanlar
korunma altına alınacaklar”122 demekle İslam hükümetleri açısından insanların özel
hayatlarının korunma altına girme gerektiğini gösteriyor. Şimdi bu konuları İran İslam
Cumhuriyeti yasalarına bakarak ele alacağız.
2.2.6.1. Anayasada İnsanların Haysiyetinin Dokunulmazlığı
İran İslam Cumhuriyeti’nde Kuran-ı Kerim’in “And olsun ki, biz insanoğullarını
şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onları
rızıklandırdık, yaratıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık” doğrultusunda insanların
şerefi ve haysiyetine son derece önem vermiştir. İnsanın toplumdaki itibar ve
121
122
Cihangir, Huguge (Ganune) Khanevade [Aile Yasası], s. 200-203. http://www.hawzah.net/fa/magazine/magart/4518/5509/53710, Erişim Tarihi 06. 02. 2013.
51 haysiyeti manevi sermayelerinden sayılıyor. Maalesef Toplumdaki rekabetlerde,
ahlak durumları zayıf olan insanlar iftira vb. yollardan vatandaşların haysiyetlerini
zedeliyorlar123. İslam hükümetinde İnsanların haysiyetini zedeleyen suçular 3 kısımda
incelenebilir. 1-töhmet 2-bühtan 3-sırları ifşa etmek124.
2.2.6.1.1. Töhmet
Töhmet bir insanı yapmadığı işten ötürü suçlamak anlamındadır. Bu konu
İslam Ceza Yasası’nın 698. maddesinde “her kim diğerlerine zarar vermek veya
toplumun düzenini bozmak için mektuplar, el yazıları, yayımlanmış bildiri, şikayetler,
röportajlar…aracılığıyla açıkça veya kapalı bir şekilde, bir kimsenin suç işlediğini
iddia…ederse, herhangi bir maddi veya manevi zarar verip vermemesine
bakılmaksızın, suça kurban giden kişinin haysiyetini iade ettikten sonra, 2 ay ila 2
sene hapis veya 74 tane kırbaç cezasına mahkum edilecektir…”125 demekle bu suçun
cezasını tayin etmiştir. Burada önemli olan şey suçun herhangi bir zarar verip veya
vermemesinin zikir edilmesidir. Böylece İslam hükümeti bu suçun herhangi bir
sonucu olmadan cezalandırmasının gerektiğini belirtmiştir126.
2.2.6.1.2. Bühtan
Bühtan bir insanın suç işlediği veya günah işi yapıp, ancak onu diğer birinin
eliyle yapıldığını iddia etmesidir. İslam Ceza Yasası diğer maddesinde birinin yalanan
suç işlediği iddiasına bile ağır ceza tayin etmiştir. İslam Ceza Yasasının 699.
maddesinde “herkes, bir insanın haberi olmadan onu sanıklı duruma getirmek için
suç işlenen aletleri veya insanın yanında bulunduğu zaman tutuklanmasına sebep
olan aletleri evinde, cebinde veya eşyalarının içinde bulundurup veya saklarsa…6 ay
ila 3 sene hapis veya 74 tane kırbaç cezasına mahkum edilecektir” ifadelerini
kullanmıştır. Yanı sıra Ceza Takip Yasası’nın 298. maddesinde “tutuklanan kışı
123
Haşemi, a.g.e., s. 279.
Ayrıntılar İçin bkz: Murteza Mohseni, Kolliyate Hugug Jazaye Umumi [Genel Ceza Hukuku Külliyatı],
Tahran, Genc-İ Daneş Yayınevi, 2003. 125
Mensur Cihangir, Ganune Mojazate Eslami [İslam Ceza Yasası], 17. baskı, Tahran, Didar Yayınevi, 2001, s.
191-192.
126
Abul Kasım Gurci, “Hugug Jazaye Umumiye Eslam”, “İslam’ın Genel Ceza Hukuku”, Karşılaştırma
Hukuk Ofisi’nin Dergisi, Sayı 6, t.y., s. 85-148.
124
52 beraat aldığı taktirde verilen kararı kendi imkanlarıyla [parasıyla] yüksek tirajlı
gazetelerde yayımlayabilir”
127
demekle yargı süreci bittikten sonra insanların
haysiyetini iade edilmesini öngörmüştür128.
2.2.6.1.3. Sırları İfşa Etmek
İslam hükümetinde insanların haysiyetine dokunan diğer suç vatandaşların
sırlarını ifşa etmektir. Peygamber efendimiz bir rivayette “herkes kötü bir işi ifşa
ederse, sanki kendi onu yapmıştır” demekle İslam’da sırların ifşa edilmesinin ne
kadar kötü olduğunu göstermiştir129. İslam Ceza Yasası sırların ifşasını 2 madde de
belirtmiştir 1-genel sırlar 2-özel sırlar.
2.2.6.1.3.1. Genel Sırlar
Genel sırlar konusunda İslam Ceza Yasası’nın 669. maddesi “herkes diğer
vatandaşın kendi veya akrabalarından birinin sırının ifşa…edilmesine tehdit
ederse…74 tane kırbaç veya 2 ay ila 2 sene hapis cezasına mahkum edilecektir”
ifadelerini kullanmıştır. Burada İslam hükümeti özel iş veya durumu gözetmeksizin
sırın her çeşidinin ifşa edilmesini yasaklamıştır. Ama bazı durumlarda İslam hükümeti
bir takım özel sırları hedef almıştır130.
2.2.6.1.3.2. Özel Sırlar
İslam hükümeti bazı sırların ifşa edilmesini ilgili işin veya vatandaşın
maslahatına aykırı görüyor. Bu konular İslam Ceza Yasası’nın 648. maddesinde
“hekimler, cerrahlar, ebeler, eczacılar ve işlerinden dolayı halkın sırlarından haberdar
olan herkes, kanunun cevaz verdiği durumlar dışında halkın sırlarını ifşa ettikleri
taktirde, 3 ay 1 gün ila 1 sene hapis veya 1/500/000 ila 6/000/000 Riyal (75TL ila 300
127
Mensur Cihangir, Ayin Dadresiye Keyfari [Ceza Takip Yasası], 16. baskı, Tahran, Didar Yayınevi, 2001, s.
108.
128
Ayrıntılar İçin bkz: Abdul Gadir Udeh, Hugug Jazaye Eslam [İslam Ceza Hukuku], trc. Naser Kurban Niya,
Tahran, Mizan Yayınevi, 1995. 129
Şeyh Abu Cafer Muhammed bin Yakup bin İshak Razi, Kâfi Usulü [Usul-i Kâfi], trc. Şeyh Muhammed
Bager Kuh Kemerei, IV.cilt, Tahran., Osve Yayınevi, s. 59.
130
Ayrıntılar için bkz: Rıza Nur Beha, Zaminehaye Hugug Jazaye Umumi [Genel Ceza Hukuku Kökenleri],
Tahran, Genc-i Daneş Yayınevi, 2000. 53 TL) para cezası mahkum edilecektir” ifadelerini kullanmıştır 131 . İslam hükümeti bu
yasalar aracılığıyla tüm vatandaşların şeref, kerameti ve haysiyetini korumaya
çalışmıştır.
2.2.6.2. Anayasada İnsanların Canlarının Dokunulmazlığı
İnsan canı her halükarda korunmalıdır. Bu ilke beli ülke veya toplumda değil
dünyanın her yanında muhterem sayılıyor. Nasıl ki İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi’nin 3. maddesinde “Yaşamak...her ferdin hakkıdır” demekle bu
evrensel niyeti ortaya koymuştur. Bilindiği gibi insanın canı İslam şeriatında saygıya
sahiptir. Bu konu İnsan Hakları İslam Beyannamesi’nin 2. maddesinde “yaşamak
Allah tarafından verilen bir nimet ve her insanın bir hakkı olarak korunma altındadır.
Tüm insanlar ve toplumlar ve devletler bu hakkın korunmasıyla görevlidirler ve ona
tecavüz edenin önünde direnecekler...” ifadelerini kullanarak insanların canlarının ne
kadar önemli olduğunu göstermiştir.
İslam hükümeti bu yasanın uğrunda hem devlet ve hem vatandaşları,
insanların canlarının korunması için görevlendirmiştir. İran İslam Cumhuriyeti
anayasası Kuran-ı Kerim’in “...kim, bir insanı, bir can karşılığı olmaksızın öldürürse, o
sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa,
sanki bütün insanları yaşatmıştır...”132 ayetinin gereğince insanın canına çok önem
veriyor. Devletin bu alandaki görevi İİC’nin anayasasında belirlenmiştir. Anayasanın
22. maddesinde “kişilerin…canı…kanunun cevaz verdiği durumlar dışında taarruzdan
masumdur” demekle devletin özel yasalar aracılığıyla insanların canını güvence
altına almakla ödevlendirmiştir. Bu doğrultuda İran İslam Cumhuriyeti insanın canını
korumak için şer’i yasları getirmeye başladı.
Devrim’den hemen sonra İslam Hukuku’nun asıl maddelerinden olan kısas
cezası gündeme geldi. Şii müçtehitlerinin çoktan beri talep ettikleri kısas kuralları bazı
batılı partiler tarafından olumsuz tepkilerle karşılandı. Devrimden sonra mecliste
‘‘kısas’’ tasarısının geçirilmesi konusundaki konuşmalar esnasında, İran’ın Milli
131
Ayrıntılar İçin bkz: Mahmut Abbasi, Efshaye Asrare Bimaran [Hastaların Sırlarını İfşa Etmek], Tahran,
Hukuki Yayınları, 2002. s. 60-115.
132
el- Mâide 5/32. 54 Cephesi bu tasarıya karşı çıkarak, İran’ın Müslüman toplumunu bu tasarıya karşı
sokaklar düzenlenen eylemlere katılmalarını talep etti. Milli Cephe’nin bu daveti İmam
Humeyni tarafından sert yanıt aldı. Sonuçta İmam Humeyni bu eylemlerin
koordinatörleri ve liderlerini mürtet (kafir) ilan ederek bu partinin siyasi hayatına son
noktayı koydu 133 . Bu gelişmelerden sonra kısas tasarısının geçirilmesi normal
süreçten geçmeye başladı. İran’ın ilk ceza yasası 1990’da hazırlandı. İran İslam
Cumhuriyeti Kuran-ı Kerim’in bu hükmüne saygı duymayan ve insanın yaşamını
yitiren kişiye hapis, diyet veya idam cezası tayin etti. Bu konular İslam Ceza
Yasası’nda detaylarıyla mevcuttur.134. İslam Ceza Yasası’nın 3 ve 4. bölümü insanın
canı ve onun öldürmesinin cezalarını yazmıştır. Burada ilgili maddeleri inceleyerek bu
cezalar ve koşullarını tanıtacağız.
İnsanların canlarına tecavüz edilmenin cezası Kuran-ı Kerim’in “ey akıl
sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (bu hükme uyarak)
korunursunuz”135 ayetinin gereğince kısas olarak tayin edilmiştir. Ayete göre bir insanı
kısas ettiğimiz zaman hayatın devam etmesine sebep olması , İslam hukukunda
kısas cezasının ne kadar önemli olduğunun gösterir. Bu ayetin hükmü daha sonra Şii
fıkhına da yansıdı. Şii fıkhında insanın öldürmesi 3 farklı şekilden oluşturulmuştur.
Buna göre adam öldürme suçu kasten, yarı kasten ve hata üzerinden yapılan
şekillerine bölünmektedir. Kasten yapılan katlin cezası İslam Ceza Yasası’nın 298.
maddesinin gereğince kısas (idam) tayin edilmiştir136. Ama ölenin ailesi isterse kısas
yerine diyet alabilir. Diyet’in çeşitleri İslam Ceza yasasının 297. maddesinde
“Müslüman erkeğin katlinin diyeti aşağıda belirlenen 6 seçenekten birisidir. Bunların
birisi katil tarafından seçilerek ödenecektir. Bu seçeneklerin karışmış surette
ödenmesine izin verilmeyecektir. 1- 100 tane deve…2- 200 tane inek…3- 1000 tane
koyun 4- 200 adet Yemen Hillesi (özel elbise)…5- 10000 Dirhem” şeklinde
öngörülmüştür. Ama yarı kasten ve hata üzerinden yapılan cinayete yalnız diyet
133
Eyvazi, a.g.e., s. 245.
Ayrıntılar İçin bkz: Ayetullah Muhammed Bager Meclisi, Hudud Gesas ve Diyat [Had, Kısas ve Diyet’ler],
trc. Seyyid Muhammed Cevad Zehni Tehrani, Payam-e Hak Yayınevi, 1998.
135
el- Bakara 2/179.
136
Cihangir, Ganune Mojazate Eslami [İslam Ceza Yasası], s. 95. 134
55 cezası verilecektir. Yanı sıra İslam Hükümeti bazı özel durumlarda ödenecek diyetin
miktarına, zam yapılmanın gerektiğini öngörmüştür137.
Canların dokunulmazlığının hakkında İslam Ceza Yasası’nda yer alan özel bir
maddeyi de incelemekte fayda var. İslam hukukunda bir cana kıyan insanın cezası
kısas olarak tayin edilmiştir. Ama bu cezanı uygulamak bazı koşullarla gerçekleşebilir.
Bu konu İslam Ceza Yasası’nın 257. maddesinde “kasten öldürmenin cezası kısastır.
Ancak Veli-i Dem (kanın sahibi)
ve katilin anlaşmasıyla bu ceza diyet, diyet
miktarından az veya tayin edilen miktardan fazlasına bile geçebilir” şeklinde beyan
edilmiştir. Yasanın 261. maddesinde “kısas ve affetmek hakkına sahip olan Veli-i
Dem, ölen kişinin vereseleridirler…” demekle kan sahiplerini tanıtmıştır. Yanı sıra
yasanın 264. maddesinde “Veli-i Dem’in sayısı çok olduğu zaman kısas için hepsinin
izin vermesi gerekiyor…” demekle konuyu daha da açıklamıştır. Yukarıda görüldüğü
gibi İslam hükümeti bir insanın canını kurtarmayı çok önemli biliyor. Bu doğrultuda
herkes katili kısas edemez. Aksi taktirde cezalandırılır. Bu konu İslam Ceza
Yasası’nın 219. maddesinde “kısasa mahkum olan kişi ancak Veli-i Dem’in izniyle
kısas olabilir. Böylece bir kimse izin almadan katili kısas ederse, kısası hak etmiş bir
cinayet yapmıştır[kendi kısas edilecek]” demekle beyan edilmiştir. Böylece İslam
hükümeti yapabileceği kadar insanların ölmesinin yolunu kapatmaya çalışıyor.
En son şunu söylemek gerekiyor ki; İslam hükümeti bazı özel aylar veya
mekanlarda adam öldürme suçunun cezasını ağırlatmıştır. Bu konu İslam Ceza
Yasası’nın 299. maddesinin gereğince “adam öldürme suçu…Recep, Zilkade,
Zilhicce ve Muharrem aylarında veya Mekke-i Mükkereme de işlendiği taktirde, katilin
ödemek için seçtiği herhangi bir diyet türünün miktarına üçte bir oranında zam
yapılacaktır” ifadelerine yer verilmiştir. Unutulmamalıdır ki Şii fıkhında kadın ve
erkeğin diyeti bir değildir. İslam Ceza Yasası’nın 300. maddesinde “Müslüman
kadının kasten ve yarı kasten katlının diyeti, Müslüman erkeğin diyetinin yarısıdır”
137
Ayrıntılar İçin bkz: Ayetullah Seyyid Muhammed Hüseyin Mereşi, “Bahs ve Bayane Nokati Chand
Darmorede Gatle Amd, Shebhe Amd va Khataiye Mahz”, “Kasten, Yarı Kasten ve Hata Üzerinden Yapılan
Adam Öldürme Suçu Hakkında Tartışmalar ve Birkaç Noktanı Açıklamak”, Hak Dergisi, Sayı 6, 1987, s. 104122.
56 sözlerine yer verilmiştir. Böylece İslam hükümetinde halkın canının nasıl güvence
altına almıştır138.
2.2.6.3. Anayasada İnsan Haklarının Korunması
Bu maddedeki diğer sözcük, haklar kelimesidir. Aslında incelediğimiz tüm
yukarı satırlar bir nevi İran İslam Cumhuriyeti’nde yaşayan insanların haklarından
bahis etmiştir. Dolayısıyla bu kelime ülkenin genelinde yaşayan tüm insanların,
Anayasada
belirtilen
haklardan
yararlanacaklarının,
yasadışı müdahalelerden
korunacağı için yazılmıştır.
2.2.6.4. Anayasada İnsanların Meskenlerinin Korunması
Anayasanın 22. maddesindeki diğer konu, meskenlerin korunmasıdır. İran
İslam Cumhuriyeti yasalarında insanların yaşadığı yer son derece önemlidir. İslam
hükümeti memurları Kuran-ı Kerim’in “ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere
gittiğinizi fark ettirip (izin alın) ev halkına selam vermedikçe girmeyin” 139 ayetinin
gereğince sahibinin rızası olmadan evine giremez. Ancak yetkili makamlar, sanıklı
kişinin tutuklaması veya suça da kullanılan aletler ve eşyaların bulması için ev
sahibinin rızası olmadan bile evlerine girme yetkileri vardır. Başka hiç kimse herhangi
bir delile vatandaşların meskenlerine giremez. Devlet memurları da istedikleri zaman
vatandaşların evlerinde araştırma yapamazlar. Yetkili makamlar yalnız suçla ilişkisi
olan delileri bulma ihtimali yüksek olduğu hallinde vatandaşların evlerine girme izini
verme yetkileri vardır140.
Bu konu o kadar önemlidir ki İslam ceza yasasına bakıldığında çeşitli
maddelerde ağır hükümler vasıtasıyla bu temel hakkı çiğneyenler cezalandırıyorlar.
Yanı sıra yargı makamları insanların meskenlerine girdikleri zaman, araştırdıkları
zaman vs. belli kurallara tabi olmak zorundadırlar. Şimdi vatandaşların meskenlerine
girmekle ilgili yasaları inceleyeceğiz.
138
Ayrıntılar İçin bkz: Avaz Ahmet İdris, al-Diyet Beyn ul Ukubet ve Taviz [Cezalandırma ve Değişme
Arasında Diyet], trc. Ali Rıza Feyz, Tahran, Kültür ve İslam Yoluna Yönlendirme Bakanlığı Yayınevi, 1994.
139
Nûr 24/27.
140
Medeni, a.g.e., s. 145.
57 Bu alandaki temel kural Ceza Takip Yasası’nın 100. maddesinin gereğince
“evlerin araştırması gündüz saatlerinde yapılacaktır. yalnız acil bir durum olduğu
zaman araştırmaların gece saatlerinde yapılmasına izin verilecektir” şeklinde gelerek,
evlerin araştırmasına belli bir zaman sınırı koymuştur. Böylece İran İslam
Cumhuriyeti vatandaşların her bir zaman huzur içinde olmalarını sağlamıştır.
Bu yasanın 98. maddesinde “araştırmalar sadece evlerin sahibi ve evin sahibi
olmadığı taktirde ilgili evin en büyük şahsının yanında yapılacaktır” 141 demekle
vatandaşların her bir zaman evlerinin incelenmesinde gözetim hakkı tanımıştır. Ceza
Takip Yasası’nın 96. maddesinde “meskenlerin araştırılması…sadece delillerin yeterli
olduğu zaman, ilgili evde suçlunu, suç işlenen aletin veya suç unsurlarının bulunması
ihtimalinin kati olduğu zaman yapılacaktır” cümlelerinin gelmesi İslam hükümeti her
bir zaman insanların malikiyetine saygı duyma ilkesinin göstermekle birlikte, yargı
makamların keyfi davranmalarının önünü kapatmıştır.
Yukarıda belirtilen yasaları riayet etmeyen kişilere İslam Ceza Yasası’nda ağır
cezalar tayin edilmiştir. Kuran-ı Kerim’in “orada hiçbir kimse bulamadınızsa, size izin
verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size “geri dönün!” denilirse hemen dönün
çünkü bu, sizin için nezih bir davranıştır” 142 ayetinin gereğince İslam hükümeti
yasalarında diğer insanların evine zor veya tehditle girmek şeklinde 2 farklı madde
yer almıştır. İlk önce bu yasada vatandaşların evine zorla girenlerin hukuki
durumlarını inceleyeceğiz.
İslam Ceza Yasası’nın 691. maddesinde “her kim diğerinin evine zorla
girerse…veya ilk önce zorla girmemişse ama ev sahibinin ikazından sonra zorla kalıp
evi terk etmezse… 1 ila 6 ay arası hapis cezasına mahkum edilecektir. Suçu işleyen
kişilerin sayısı 2 veya 2’den fazla olup ve birisinin silah taşıdığı taktirde 1 ila 3 sene
hapis cezası verilecektir” demekle İran vatandaşlarının evine zorla girenlerin hukuki
durumlarını belirtmiştir.
141
142
Cihangir, Ayin Dadresiye Keyfari [Ceza Takip Yasası ], s. 37-38.
Nûr 24/28. 58 Yukarıda dediğimiz gibi İslam hükümeti tehdit için farklı maddeler hazırlamıştır.
Aşağıda gelen madde de tehdit için daha ağır cezalar öngörülmüştür. İslam Ceza
Yasası’nın 694. maddesinde “her kim diğerlerin evine tehditle girerse 6 ay ila 3 sene
hapis cezası alacaktır. Suçu işleyen kişilerin sayısı 2 veya 2’den fazla olup ve
birisinin silah taşıdığı taktirde 1 ila 6 sene hapis cezası verilecektir”143 demekle İslam
hükümetinin bu alandaki bakış açılarını ortaya koymuştur. Görüldüğü gibi Tehditle
vatandaşların evine girme daha ağır cezalarla karşılaşıyor. Zira suçlu iki suç yanı,
hem tehdit ve hem vatandaşların rızası olmadan evlerine girme suçunu işlemiş oluyor.
Böylece İslam hükümeti, vatandaşların meskenlerinin taarruzdan masun olmalarına
özen göstermiştir.
2.2.7. Anayasada Din ve İnanç Özgürlüğü
Yukarıda da gördüğümüz gibi İran’da din ve inanç özgürlüğünün tarihi bir
kökeni var. Ama İslam anayasasının Şer’i kökenlerden alındığı için, bu açıdan da
değerlendirmek gerekiyor. Eskilerden beri insanların din ve inanç özgürlüğüne
inanmadıkları mezhebi savaşları yol açarak, çok sayıda insanın ölmesine neden
olmuştur. Bu olaylar bazen Müslüman ve diğer mezhepler örneğin Hıristiyanlarla
Haçlı Savaşlar adı altında yapıldı. Bazen de bir ülkenin içinde ortaya çıktı. Örneğin
eskilerde İran’ın genelinde Sünni ve Şii’lerin arasında ortaya çıkan savaşlar, bu
olayların en bariz örneğidir. Bu acı olayların önünü kapatmak için dünya ülkeleri
yoğun işbirliğiyle içine girdiler. Bu ortak çalışmaların sonucu İnsan Haklarının
Evrensel Beyannamesi’nin 18. maddesinde “her şahsın, fikir, vicdan ve din
hürriyetine hakkı vardır; bu hak, din veya kanaat değiştirmek hürriyeti, dinini veya
kanaatini tek başına veya topluca, açık olarak veya özel surette, öğretim, tatbikat,
ibadet ve ayinlerle izhar etmek hürriyetini içerir” şeklinde ortaya çıkarak, insanların
dünya çapında nasıl inanç özgürlüğüne sahip olacaklarını belirtti.
İnanç özgürlüğü insanın zatında olan güç ve yeteneklerdendir. Bu güç
kesinlikle özgür olmalıdır. Aslında insanın ilerlemesi ve gelişmesi inanç özgürlüğüne
bağlıdır 144 . İran İslam Cumhuriyeti anayasası dünya çapında riayet edilen inanç
143
Cihangir, Ganune Mojazate Eslami [İslam Ceza Yasası], s. 190-191. Ayetullah Morteza Motahari, Piramone Engelabe Eslami [İslam Devrimi’nin Etrafında], 12. baskı, Kum,
Sadra Yayınevi, 1991, s. 768.
144
59 özgürlüğüne saygı duymaktadır. Ama İslam hükümetinde inanç özgürlüğü, bazı
kurallara tabidir.
Söylemeye gerek yok ki İslam hükümetinde bu kuralların kaynağı, Kuran-ı
Kerim’in kaç ayetidir. Bu ayetleri sırayla incelemek gerekiyor. Kuran-ı Kerim’e göre
“dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O halde, kim
tağûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sap sağlam bir kulpa yapışmıştır”
145
. Aslında çok sayıda din ve inançların bulunması kaçınılmazdır. Bu yolda herkes
zorla olsa bile diğerlerini kendi inançlarına çekmeye çalışıyor. Ama İslam hükümeti
Allaha doğru davetinde hikmet yani ilim, bilgi, mantık, istidlal, yumuşak öğütler ve
Kuran-ı Kerim’in “Kıyamet günü, onların kendi günahlarının tamamını yüklendikten
başka,
ilimleri
olmaksızın
dalalette
kalmasına
sebep
oldukları
kimselerin
günahlarından (da) yüklenmeleri için. Yüklendikleri şey ne kadar kötü, öyle değil
mi?” 146 ayetinin gereğince insanların ahrette kendi işlerinden sorumlu olacaklarını
inanarak, dine doğru davette her türlü ihanet ve aşağılamaktan uzak durmakla birlikte
ikili konuşmaların yolunu en iyi şeklinde açıyor. Böylece davet edilen kişilerde, hakkı
[yani İslam dinini] kabul etmeleri için zemin hazırlanıyor147.
Bu sözlerden sonra İslam hükümetinin din konusundaki bakış açısını ortaya
koymak gerekiyor. Bu bakışa göre, gerçi dinde zorbalık yoktur ama bu, Allahın
gönderdiği dinlerin çeşitli olması ve böylece küllerine onların arasından birini seçme
imkanı verdiği anlamında gelmez. Her zaman Allah tarafından yeni din getiren
peygamberler gelmiştir ve toplumdaki yaşayan insanların hepsi ona tabi olmak
zorundaydılar. Sonuçta sıra peygamber efendimize gelmiştir. Bu zamanda her kim
Allah tarafına gitmek isterse, onun gönderdiği dinin emirlerine tabi olmak zorundadır.
Şüphesiz her kim Allah’ın son emirlerine uymak zorundadır ve Allah’ın son emri de
son resulü tarafından getirilmiştir148. Yani İran’da en iyi mezhep İslam mezhebidir.
Diğer ifadeyle doğru yolu seçmek isteyenler bu mezhebi seçmek zorundadırlar. Ama
bu sözler yine de zorbalık anlamında değildir.
145
el- Bakara 2/256.
Nahl 16/25. Bu ayet böyle de tercüme edilmiştir: Böylece Kıyamet Gününde Kendi Günahlarını Tam Olarak,
Bilgisizce Saptadı Kimselerin Günahlarının Da Bir Kısmını Yüklenirler. Dikkat Et, Yüklendikleri Ne Kötüdür.
147
Ayetullah Naser Mekarem Şirazi, Tefsiri Numune [Örnek Yorumlar], y.y., Dar-ul Kutub ul- İslamiyet
Yayınevi, 1974, s. 455-456.
148
Morteza Motahari, Majmueye Asar [Eserlerin Birleştirilmişi], I.cilt, Kum, Sadra Yayınevi, 1986, s. 277.
146
60 İran İslam Cumhuriyeti Anayasasının inanç özgürlüğü alanında en önemli
konulardan biri zorbalığın yasaklanmasıdır. Bu konular İslam anayasasında
gözüküyor. İlk önce zorbalığın yasak olmasını kaynaklarını inceleyeceğiz. Bu hükmün
kaynağı Kuran-ı Kerim’in “eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi
elbette topyekûn iman ederlerdi. Böyle iken sen mi mümin olsunlar diye, insanları
zorlayacaksın?” ayetidir. Burada Allah peygamberine sen halkı zorla dine davet etme,
zira isteseydim ben direkt bu işi yapabilirdim demiştir. Dolayısıyla Allahüteala
insanların özgürlüklerine inanıyorum demek istemiş. Ayetin sonuna bakıldığında
Allah sen mi mümin olsunlar diye, insanları zorlayacaksın demekle peygamberine ne
sen bu işi yapabilirsin ve ne ben zorla iman getirmelerini istiyorum demek istemiştir149.
Bu hükmün son kaynağı Kuran-ı Kerim’in “de ki; hak Rabbinizindir. Artık dileyen iman
etsin, dileyen inkar etsin”150 ayetidir. Bu ayete Allahüteala yine de isteyen Müslüman
olsun ve istemeyen de istediği inanca tabi olabilir emrini vermiştir151.
Bu ayetler daha sonra İmam Humeyni’nin fetvasında yansıdı. İmam Humeyni
bu konuda “bizim getireceğimiz hükümette Marksistler bile kendi fikirlerini söylemekte
özgür olacaklardır…çünkü bizim ideoloji ve imanımız onlarla karşı karşıya gelme
gücüne sahiptir. İslam felsefesinin İlk çağlardan beri bazı insanların Allah’ı inkar
edecekleri söylenmiştir. Biz hiçbir zaman onların özgürlüklerini kısıtlamadık ve onlara
zarar vermedik. Her kimse inancını yayımlamakta özgürdür” 152 demekle İslam
hükümetinin ne kadar inanç özgürlüğüne inandığını gösteriyor. Bu fetva ve ayetlerin
yansıması Anayasanın 23. maddesinde “inançların araştırılması yasaktır ve hiç kimse
sırf bir inanca sahip olmak yüzünden saldırı ve kınamaya hedef olamaz” şeklinde
gelmesi İslam hükümetinin inanç özgürlüğünün ne kadar önemli olduğunu
göstermenin yanı sıra, İran İslam Cumhuriyeti’nde her düşüncenin serbest olmasını
gösteriyor.
Ne yazık ki şimdiki yasalara bakıldığında bazen yasadışı kurallara
rastlamaktayız. İslam devriminden sonra inançların araştırması, ülkenin genelinde
yapılan kamu personelinin seçme ve denetlemesinde gözüküyordu. Adı geçen
149
Tabatabayi, IV.cilt, s. 244-246.
Kehf Suresi 18/29.
151
Tabatabayi, XIX.cilt, s. 215.
152
Mustafavi Musavi Humeyni, III.cilt, s. 371.
150
61 denetlemelerde Seçme Heyetleri, devlet memuru olmak isteyenlerin özel hayatlarına
giriyordular. Bu düzensizlik İmam Humeyni’nin 1983 yılında verilen fermanıyla
kaldırıldı153. Bu denetlemelerin kalkmasıyla birlikte anayasa çerçevesinde, mantıksal
bir seçme heyetleri (kuralları) getirildi154. Ama yeni yasalarda heyetlerin görevlerinden
biri “adayların ahlak, itikat ve siyasi açıdan denetleme ve salahiyetlerinin İncelenmesi”
olarak zikir edilmiştir 155 . Görüldüğü gibi İmam Humeyni’nin fermanına rağmen bu
maddelerin getirilmesi inanç özgürlüğüne kısıtlayabilir.
2.2.8. Anayasada Basın Özgürlüğü
İran Anayasasında temel hak ve özgürlüklerle ilgili diğer madde basın ve
yayınların özgürlüğüdür. İran’da basınlarla ilgili ilk yasa 1948 de meclisten geçti. İlk
önce basınlara yayın izinin verilmesi ve onların denetilmelerine devlet memurları
üstleniyordular. Basın ve yayınlarda çalışmak isteyen kişiler devletin istedikleri
alanlarda çalışmak zorundaydılar. Aksi halde devletten yayın izni alamazdılar. Yanı
sıra devlet memurları kitaplar ve gazeteleri yayımlanmadan önce okuyarak sansür
hakları varıydı156. Bu konu fakat İran değil dünya çapında da yaygın bir olaydı. Dünya
ülkelerinin bu alandaki bakış açıları İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 19.
maddesinde “Her ferdin fikir ve fikirlerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Bu hak
fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, memleket sınırları mevzubahis olmaksızın
malumat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek veya yaymak hakkını içerir”
demekle ortaya koyulmuştur. Şimdi İran İslam Cumhuriyeti’nde basınlar ve yayınların
hakları ve görevlerini inceleyeceğiz.
153
Seyyid Muhammed Haşemi, Huguge Bashar va Azadihaye Siyasi [İnsan Hakları ve Siyasi Özgürlükler],
Tahran, Mizan Yayınevi, 2007, s. 341.
154
Ayrıntılar İçin bkz: Ganune Gozineshe Moaleman va Karkonane Amuzesh va Parvaresh [Eğitim ve
Öğretim Görevlileri ve Öğretmenlerin Seçme Yasası], http://rc.majlis.ir/fa/law/show/92541, Erişim Tarihi 12.
05. 2013.
155
Ganune Tasarriye Ganune Gozineshe Moaleman va Karkonane Amuzesh va Parvaresh Be Karkonane
Sayere Vezaratkhaneha, Sazmanha, Moasesat ve Sherkathaye Dolati va Nahadhaye Engelabe Eslami
[Eğitim ve Öğretim Görevlileri ve Öğretmenlerin Seçme Yasasının Diğer Bakanlıklar, Örgütler, Ofisler ve
Devlet Şirketleri İşçilerinin Hakkında Uygulanma Yasası], http://www.ghavanin.ir/detail.asp?id=8620,
Erişim Tarihi 12. 05. 2013.
156
Medeni, a.g.e., s. 191. 62 2.2.8.1. Genel Kurallar
İslam hükümeti devrimden sonra basın ve yayınlara, İslam devriminin güçlü
kolu olarak çok inanıyor. Ama bu güvence bazı koşullarlı riayet etmek şartıyla
yayınlar ve basınlara hakkında devam edecektir. Bu güvence İran İslam Cumhuriyeti
Anayasasının 3. maddesinin 2. bendinde “genel bilgi düzeyinin, basından ve toplu
haberleşme araçlarından ve diğer araçlardan sağlıklı biçimde yararlanılarak her
alanda yükseltilmesi” şeklinde ibraz edilmiştir.
Bu genel kuralların belirlenmesinden sonra, İslam hükümeti basın ve
yayınlarla ilgili yasaların getirilmesine çalışmıştır. Bu önemli kavramlar anayasanın 24.
maddesinde “basın ve yayın İslam’ın temel ilkelerini veya kamunun hukukunu ihlal
etmedikçe, konuları açıklamakta serbestiler. Bunun ayrıntılarını kanun belirler”
şeklinde gelerek İran İslam Cumhuriyeti’nde basın mensupları ve yayınların hangi
kurarlarla uyduklarını genel bir şekilde belirtmiştir. Şimdi anayasa da belirttiği gibi
yasalarda geçen ayrıntıları ele alacağız.
Bilindiği gibi İslam hükümeti her bir zaman yasaları İslam’ın kurallarına uygun
bir şekilde meclisten geçirir. Dolayısıyla meclisten geçen yasalara bakıldığında,
İslam’ın temel ilkeleri ve kamu hukukunu ihlal eden durumlar ayrıntılarıyla belirtilmiştir.
Basın ve yayınlar ülkenin genelinde dağıldıkları için toplumun düşüncelerini büyük
oranda
etkileme
potansiyeline
sahipler.
Bu
sebeple
yazdıkları
sözler
ve
yayımladıkları makalelerde İslam kurallarına uymak zorundadırlar. Zira bu etkileyici
sözler olağan üstü hassas olabilir. Bu doğrultuda Anayasanın belirttiği gibi ayrıntılar,
Basın ve Yayınlar Yasasında hazırlandı. Şimdi İran’da yürürlükte olan Basın ve
Yayınlar Yasasını inceleyerek, anayasada geçen İslam’ın temel ilkeleri ve kamunun
hukuku gibi bilinmeyen kelimelerin anlamını daha da iyi tanıyacağız.
2.2.8.2. İran Yasalarında Basın ve Yayınların Amacı
Bu yasada her şey den önce İslam hükümetinde basın ve yayınların
görevlerini belirlenmiştir. Basın ve Yayınlar Yasası’nın 2. maddesinde “İran İslam
Cumhuriyeti’nde basın ve yayınların misyonları aşağıdaki hususlardan ibarettir 1-
63 toplumun fikirlerini aydınlatmak ve genel bilgi düzeyini yükseltmek…2-İran İslam
Cumhuriyeti anayasasındaki hedeflerin yürütülmesi için gereken işleri yapmak 3yanlış ve bölücü ayrıcalıkları kaldırmak yönünde çaba sarf etmek… 4-emperyalizm
kültürünün belirtileriyle (örneğin çarçur etmek, savurganlık, fuhuş yapmanı teşvik
etmek vs.) mücadele etmek ve İslam’ın aslı kültürünü desteklemek ve ahlaki
erdemleri
geliştirmek
5-ne
doğu
ve
ne
batı
siyasetinin
sürdürülmesi
ve
güçlendirilmesi[yönünde çaba sarf etmek]
1. fıkra: tüm basınlar ve yayınlar yukarıda gelen şartların en az birisinin yerine
getirilmesi için gereken işleri yapmak zorundadır” 157 demekle İslam’ın basın ve
yayınlar için uygulanan temel ilkelerini hepsini belirtmiştir. Yukarıda gelen madde
basın ve yayınların görevlerini belirtmiştir. Ama İslam hükümetinde basın ve yayınlar
bir dizi haklardan da yararlanacaklardır. Bu maddenin haklar yasanın 3. maddesinde
“çeşitli görüşleri [bakış açıları], yapıcı eleştirileri, önerileri, devlet ve vatandaşların
açıklamalarını İslam kuralları ve toplumun çıkarlarını riayet etmek kaydıyla
kamuoyuyla paylaşmak, basınlar ve yayınların hakkıdır” demekle İslam hükümetinde
basınlar ve yayınlar haklarını belirtmiştir. Dolayısıyla İslam hükümetine göre yukarıda
gelen koşulları riayet eden yayınlar ve basınlar İslam’ın temel ilkelerine uymuş
sayılacaklardır.
2.2.8.3. İran’da Basınlar ve Yayınların Sınırları
Adı geçen hakların yerine gelmesi, bazı sınırlar örneğin diğer insanların hukuk
ve haysiyetine saygı duymak, milli emniyeti veya toplumun düzenini bozmamak,
sağlık ve genel ahlaka zarar vermemek kaydıyla mümkün olabilir. Bu sınırların
getirilmesi toplumun maslahatı ve bireyin çıkarları arasında denge kurmanı içindir.
Ama bu dengeni kurmak biraz zor elde edilebilir. Zira toplumun düzeni, toplumun
emniyeti ve Ahlak-i Hasana (iyi ahlak) kelimeleri müphem ve geniş anlamlıdırlar. Bu
157
http://www.magiran.com/article.asp?AID=34, Erişim Tarihi, 24. 09. 2012.
64 fırsattan suiistimal ederek kelimeleri geniş yorumlayan hükümetin resmi kurumları,
ifade özgürlüğünü kısıtlayabilirler158.
Bu alandaki diğer sınır gazete ve basınları yayımlayan insanlar hakkındadır.
İran İslam Cumhuriyetinde ifade özgürlüğünün olmasına rağmen herkes gazete
yayımlamak hakkına sahip olamaz. Bu konu Basın ve Yayınlar Yasası’nın 9.
maddesinin 8. bendinde “İslam Devrimi’ne karşı çıkan gruplar ve yasak olan grupların
üyeleri ve taraftarları, İslam Devrimi Mahkemeleri’nden devrim karşıtı işler ve iç veya
dış emniyetinin aleyhine suç işlediklerinden dolayı mahkumiyetleri bulunan grupların
üyeleri ve taraftarları ve İran İslam Cumhuriyeti aleyhine faaliyet veya tebligatta
bulunan kişiler, hiçbir şekilde basın mensuplarının faaliyetlerine karışamazlar ve
gazeteler ve dergilerin yayımlamasında hiçbir bir mansap kabul edemezler” şeklinde
beyan edilmiştir.
Bunların yanı sıra İslam hükümeti gazetelerin mali desteklenmesi açısından
çok hassastır. Bu konular Basın ve Yayınlar Yasası’nın Düzeltme Yasası’nda
açıklanmıştır. Yasanın 8. maddesinde “…gazeteler ve basınların doğrudan veya
dolayalı olarak yabancı kaynaklardan yardım almaları yasaktır” ifadeleri kullanmıştır.
Ama maddi desteklerin alınmaması sınırsız değildir. Bu konu Basın ve Yayınlar
Yasası’nın Düzeltme Yasası’nın 8. maddesinin 3. fıkrasında “devletleri tarafından
memur olmayan yabancı birey ve tüzel kişilerin; maddi (para) destekleri, Dış İşleri
Bakanlığı ve Kültür ve İslam Yoluna Yönlendirme Bakanlığı gözetiminde mümkün
olabilir” şeklinde beyan edilmiştir.
Göz ardı edilmemelidir ki, bu konuda İslam hükümeti bir takım nedenlere, bazı
yabancı gruplara ayrıcalık tanımıştır. Bu konu Basın ve Yayın Yasası Düzeltme
Yasası’nın 8. maddesinin 1. fıkrasında “yabancı ülkelerin İslami direniş örgütlerinin
[İslam çerçevesinde özgürlük amacıyla çalışan örgütler ve grupların] tarafından
yayımlanan gazeteler, kendi sermayeleri ve personeliyle; yabancıların hakkında
uygulanan yasalara uymak ve Dış İşleri Bakanlığı ve Kültür ve İslam Yoluna
Yönlendirme Bakanlığı onaylarından sonra gazetelerin yaymasına devam edebilirler”
158
Ahmet Metin Defteri, Huguge Bashar ve Hemayate Beyn Almelali Az An [İnsan Hakları ve Uluslar Arası
Korunmaları], Tahran, Behmen Yayınevi, 1970, s. 141-142.
65 demekle belirtmiştir. Bu maddede ki hüküm anayasada geçen kuralın devamında
gelmiştir. Anayasanın 154. maddesinde “İran İslam Cumhuriyeti…başka milletlerin
içişlerine karışmaktan tamamen sakınmakla birlikte, mustaza’afların müstekbirlere
karşı hak arama savaşımını yeryüzünün her noktasında destekler” demekle bu
yardımların yasal olmasını belirtmiştir.
2.2.8.4. İran Anayasasında Basın ve Kamunun Hukuku
Bu bölümde anayasada belirtilen kamu ve aynı zamanda yayın ve basınların
hukukunu ele alacağız. İslam hükümetinde kamu hukuku, insan ve devlet ilişkilerini
düzelten hukuk kurallarına denilir. Dolayısıyla kamu hukuku insanların şahsiyeti ve
temel haklarıyla ilgilidir159. İslam hükümeti anayasasının hazırlama sürecinde geçen
tartışmalardan, yasak davranışlar ve kamu hukukunu ihlal edecek bazı işler şöyle
belirtmiştir: genel iffete aykırı olmak, iftira ve insanların şeref ve haysiyetine taarruz
etmek, fesadı yaygınlaştırmak, vatandaşların doğru yoldan sapmalarına neden
olacak bilgileri yayımlatmak, askeri sırları ifşa etmek, genel emniyete aykırı olan
sözleri yayımlatmak, vatandaşları hükümetin aleyhine tahrik etmek veya İslam
hükümeti aleyhine komplo ve girişimde bulunmak ve yalanları yaymak vs.160
İslam hükümeti bu dağınık sözleri yasal şekle çıkarmak için gereken işleri
yapmıştır. Basın ve Yayın Yasasında, basın ve yayınların hukuku başlığı altında bu
hakları açıklayarak inceleyeceğiz. Yasanın 3. maddesi “yayınlar doğru fikirler, yapıcı
eleştirileri, öneriler, vatandaşlar ve yetkililerin açıklamalarını İslam normlarına ve
toplumun yararlarına uygun şekilde paylaşacaklardır 1. fıkra: yapıcı eleştiri sadece
mantık ve argüman çerçevesinde, ihanet ve aşağılamaktan uzak olmak koşuluyla
kabul edilir” demekle biraz olsa bile, kamun hukukuna aykırı işleri göstermiştir.
Görüldüğü gibi İslam hükümeti vatandaşların tüm önerileri, eleştirileri vs. mantık
çerçevesinde ve diğerlerini aşağılamamak ve ihanet etmemek koşuluyla kabul ediyor.
Katouziyan, Mabaniye Huguge Umumi [Kamu Hukuku Mevzuatı], s. 207. Surate Mashruhe Mozakerate Tadvin va Baznegariye Ganune Asasi Jumhuriye Eslamiye İran [İran
İslam Cumhuriyeti Anayasası’nın Son İnceleme ve Gözden Geçirme Müzakerelerinin Metinleri], I.cilt,
a.g.e., s. 192-399 ve Surate Mashruhe Mozakerate Tadvin va Baznegariye Ganune Asasi Jumhuriye
Eslamiye İran [İran İslam Cumhuriyeti Anayasası’nın Son İnceleme ve Gözden Geçirme Müzakerelerinin
Metinleri], II.cilt, a.g.e., s. 527. 159
160
66 Demek ki İslam hükümeti ihanet etme suçunu yüz yüze değil, hatta yayınlar
aracılığıyla olsa bile kamu hukukuna aykırı biliyor.
2.2.8.5. İran’da Sansür Yapma Yasağı
Basın ve Yayınlar Yasası’nın 4. maddesinde yayın ve basınların özgürlüğü
“hiçbir devlet memuru veya sivil kişi bir makale ve ya haberi yayımlamak için basın ve
yayınlar üzerinde baskı kuramaz veya sansür ve denetime teşebbüs edemez”
sözlerini kullanarak temin edilmiştir. İslam hükümetinde hiç kimse devletin imkanları
veya kendi gücü (genellikle siyasi gücü) kullanarak basın ve yayınların istemedikleri
haberler ve makaleler yazılmasına veya başkalarının aleyhine suç unsuru içeren
herhangi bir haber, makale, röportaj vs. yayımlamasına mecbur edemez veya sansür
yapamaz. Böylece İran İslam Cumhuriyeti basın ve yayınların işlerinde özgür
çalışmalarını sağlamıştır.
2.2.8.6. İran’da Yayımlanan Haberlerin Sınırları
İran İslam Cumhuriyetinde basınlar istedikleri sözleri yayımlayamazlar. Diğer
bir ifadeyle söyledikleri sözlere bir dizi sınırlar koyulmuştur. Bu sınırlamalar Basın ve
Yayın Yasası’nın 6. maddesinde “yayınlar ve basınlar bu bölümde belirlenecek olan
hususlar, İslam hükümleri ve ilkeleri ve kamu ve özel hakları ihlal etmedikçe
konuların açıklamasında özgürler: 1-ateizm içeren, İslam’ın ilkelerine aykırı ve İslam
Cumhuriyeti’nin
temeline
zarar
veren
kavramların
yayımlaması
2-fuhuş’un
yaygınlaştırılması ve genel ahlaka aykırı resimler ve yazıların yayımlanması 3-çarçur
etmek ve savurganlığı duyurmak ve tanıtmak 4-toplum kesimlerinin arasındaki
analaşmazlıkları, özellikle ırk ve etnik farklıklar odaklanarak artırmaya çalışmak 5kadın ve erkeklerin yazıları ve fotoğraflarını araç gibi kullanmak, kadın cinsiyetine
hakaret ve ihanet etmek, gayrimeşru lüks eşyalar ve formaliteleri duyurmak 6-İran
İslam Cumhuriyeti’nin güvenliği, haysiyeti ve çıkarlarının aleyhine yurt içinde veya
yurt dışında bireyler ve gruplar aracılığıyla eylemlerin kurulmasının teşvik edilmesi 7gizli belgeler, emirler, konular, İslam Cumhuriyeti silahlı kuvvetlerinin sırları, askeri
tahkimatı ve haritaları, İslam Şura Meclisi’ndeki gizli görüşmelerin raporlarını, kapalı
mahkemeler ve mahkemelerin inceledikleri konuları izinsiz yayımlamak 8-İslam dini
67 ve onun kutsal simgeleri, dini lider ve tartışılmaz taklit makamlarına hakaret etmek 9yetkililere, kurumlara, kuruluşlara, ülkedeki yaşayan her kimseye, dini kutsallığı olan
gerçek ve tüzel kişilere bir fotoğraf veya karikatür aracılığıyla olsa dahi hakaret etmek
10-intihal yapmak ve basın, muhalefet partiler, sapkın ve İslam’a karşıtı grupları (yurt
içi veya yurt dışında yayımlanan kaynaklarından) tanıtacak bir şekilde atıf
yapmak…11-dedikodular, yalan sözler veya başkalarının sözellerinin içeriğini
değişerek ilan etmek 12-anayasa ilkelerinin aleyhine yazılar yayımlamak” şeklinde
yer almıştır. Görüldüğü gibi İslam hükümeti bu mevzuatı sırayla getirerek onları
kamunun hukuku olarak tanıtmış ve böylece yayınlar ve basınların kırmızı çizgilerini
belirtmiştir. Diğer ifadeyle bu kuralları çiğneyen kişiler suç işlemiş oluyorlar. Şimdi
basın ve yayınlar aracılığıyla işlenebilecek suçları tanıtacağız.
2.2.8.7. Basınlar ve Yayınların İşledikleri Suçlar
Ülkenin şimdiki yasalarına bakıldığında basınlar ve yayınların işledikleri
suçlara göre iki çeşit suç ve ceza görülmektedir: 1-Basınlar Aracılığıyla Suç İşleyen
Kişiler (genel suçlar) 2-Basınlar Aracılığıyla Suç İşleyen Kişiler (özel suçlar). Şimdi bu
suçlardan İslam Ceza yasasına bakarak, inceleyeceğiz.
2.2.8.7.1. Basınlar Aracılığıyla Suç İşleyen Kişiler (Genel Suçlar)
Bu suçlar ülkenin çıkarları ve toplumun düzeniyle ilgili suçlarıdır. Basınlar ve
Yayınlar Yasası’nın 5. maddesinde “halkın bilgi düzeyini artırmak ve toplumun
çıkarlarını korumak için, dış ve iç haberleri yayımlamak basın ve yayın organlarının
hakkıdır” demekle onları yukarıda belirtilen şartları riayet etmek koşuluyla herhangi
bir haberin yayımlamasında özgür etmiştir. Bu maddelerin devamında 5. maddenin 1.
fıkrasında “4. [ülkenin genel kuralları] ve 5. maddede geçen kuralları ihlal eden kişi ilk
defa da 6 ay ila 2 sene devletin hizmetlerinden yararlanamayacak. Bu suçu ikinci kez
işlediği halde ömür boyu devletin hizmetlerinden faydalanamayacak” demekle basın
ve yayın aracılığıyla işlenen suçların ne kadar önemli ve etkili olduğunu göstermiştir.
Dolayısıyla toplu araçların yayımladığı haberler ve makalelerin İran toplumuna ne
kadar zarar verebileceğini göstermiştir.
68 Diğer örnek Basın ve Yayınlar Yasası’nın 6. maddesinin 6. bendinde
gözükmektedir. Yasaya göre “İran İslam Cumhuriyeti’nin güvenliği, haysiyeti ve
çıkarlarının aleyhine yurt içinde veya yurt dışında bireyler ve gruplar aracılığıyla
eylemlerin kurulmasının teşvik edilmesi” yasaklanmıştır. Ama bu genel kurallar fakat
yasaklanmakla kalmayıp, diğer yasala yansımakla onlara ağır cezalar tayin edilmiştir.
Bu suçlar İslam Ceza Yasası’nın 501. maddesinde “herkes haritalar, senetler, iç veya
dış siyasetleriyle ilgili kararları, yetkili olmayan kişilere verirse…1 ila 10 sene hapis
cezasına çarptırılacaktır” demekle bu genel yasaları pratikte yürürlüğe sokmuştur.
2.2.8.7.2. Basınlar Aracılığıyla Suç İşleyen Kişiler (Özel Suçlar)
Bu suçlar genellikle bireylerin hakkıyla ilgili suçlarıdır. Ama bazı diğer suçları
da bu alana girebilir. Burada yalnız birkaç suçu inceleyeceğiz.
Yukarıda da görüldüğü gibi Basın ve Yayınlar Yasası’nın 6. maddesinin 1.
bendi “ateizm içeren, İslam’ın ilkelerine aykırı ve İslam Cumhuriyeti’nin temeline zarar
veren kavramlar yayımlaması” ve 6. maddenin 8. bendin gereğince “İslam dini ve
onun kutsal simgeleri, dini lider ve tartışılmaz taklit makamlarına hakaret…” etmeği
suç bilerek, yasaklamıştır. Görüldüğü gibi bu suçlar genel olarak şahıslar ve bireylerle
ilgilidir. Şimdi bu suçların hangi cezalara yol açacağını inceleyeceğiz. Bu cezalar
İslam Ceza Yasası’nın 513. maddesinde “herkes İslam’ın kutsal simgelerine,
peygamberlere, 12 İmam’a veya Hazreti Fatima bin Muhammed’e [Hz. Muhammed’in
kızına] ihanet ederse, delilerin şeriat açısından yeterli olduğu taktirde idam cezası,
aksi halde 1 ila 5 sene hapis cezasına mahkum edilecektir” ifadeleriyle beyan
edilmiştir. Yanı sıra Basın ve Yayınlar Yasası’nın 26. maddesinde bunları yayımlayan
dergi veya gazetenin kapatılmasını da öngörülmüştür.
Yukarıdaki konular İslam mezhebinin büyükleri hakkındadır. Ama Basın ve
Yayınlar Yasası’nın 6. maddesinin 8. bendi belirttiği gibi “İslam dini ve onun kutsal
simgeleri, dini lider ve tartışılmaz taklit makamlarına hakaret…” etmek de suçtur. Bu
doğrultuda İmam Humeyni ve onun yerinde oturan Dini lider’e (İmam Hamaney’e)
ihanet etmek suçuna, İslam Ceza Yasası’nın 514. maddesinde “…6 ay ila 2 sene
hapis cezası…” tayin edilmiştir. Ama bu madde de tartışılmaz taklit makamlarına
69 ihanet eden kişilerin cezası belirlenmemiştir. Yalnız İslam Ceza Yasası’nın 515.
maddesinde “herkes lider ve diğer tartışılmaz taklit makamlarının canına suikast
ederse, muharip olmadığı durumda 3 ila 10 sene hapis cezasına çarptırılacaktır”
ifadeleri yer almıştır. Görüldüğü gibi bu önemli suçun cezası, İslam Ceza Yasası’nda
bulunmamaktadır. Bu problem, Basın ve Yayınlar Yasası’nın vasıtasıyla bertaraf
edilebilir. Bu konu yasanın 35. maddesinde “bu yasada geçen kuralları çiğnemek
suçtur. [işlenen suçun cezası] bu yasada ve ya İslam Ceza Yasası’nda bulunmadığı
zaman, suçlu kişi aşağıda belirtilen cezalara mahkum edilecektir:
1-1/000/000 ila 20/000/000 Riyal (75 ila 150 TL) para cezası
2- gazeteleri en fazla 6 aya kadar diğer basınlar ve yayınlar ise en fazla 1
seneye kadar kapatma kararı
Fıkra: mahkeme gazetelerin işledikleri suçlarda, verilen hapis ve kırbaç
cezalarını, aşağıda belirtilen cezalarla değişebilir a-2/000/000 ila 5/000/000 Riyal
(150 ila 375 TL) para cezası b-gazeteleri en fazla 6 aya kadar diğer basınlar ve
yayınlar ise en fazla 1 seneye kadar kapatma kararı c-[suçlunun] en fazla 5 seneye
kadar basın ve yayınlarla ilgili mansaplarda görev almasının yasaklanması” demekle
bu alanda hiçbir şüphe bırakmamıştır.
Diğer örnekte Basın ve Yayınlar Yasası’nın 6. maddesinin 2. bendinde
bulunmaktadır. Bu maddeye göre “fuhuş’un yaygınlaştırılması ve genel ahlaka aykırı
resimler ve yazıların yayımlanması” yasaklanmıştır. Özel hayata ve bireylerin hakkına
zarar veren bu şeni suça, İslam Ceza Yasası’nın 640. maddesinde “3 ay ila 1 sene
hapis cezası, 1/500/000 ila 6/000/000 Riyal (75TL ila 300 TL) para cezası ve 74
kırbaç cezası tayin…” etmek İslam hükümetinde insanların özel hayatlarını koruma
yolunda ciddi iradesini ortaya koymuştur.
2.2.8.8. İİC’de Basınlar ve Basın Mensuplarının Muhakemesi
İran İslam Cumhuriyeti’nde bazı suçlarda yargılamak genel mahkemeler değil,
direkt yüksek mahkemelerden (temiz mahkemeleri) başlamaktadır. Bu tip suçlar için,
70 siyasi suçlar ve basın ve yayınların suçlarını örnek gösterebiliriz. Bu iki suçta juri
üyeleri karar verecektir 161 . Göz ardı etmemelidir ki İslam Ceza Yasası’nın 697.
maddesinde “her kim el yazıları, basınlar ve yayınlar…aracılığıyla direkt veya dolaylı
olarak diğerlerinin suç işlediklerini iddia ettikten sonra, ispatlayamazsa 1 ay ila 1 yıl
hapis cezası veya 74 tane kırbaç veya her iki cezaya mahkum edilecektir”
162
demekle bu suçunu ne kadar ağır olduğunu göstermiştir163.
En son bunu söylemek gerekiyor ki Yayınlar ve basınların işledikleri suçların
hiçbir özelliği yoktur. Yalnız yayınlar ve basınları tarafından işlendikleri, bu suçun
özelliği sayılabilir. Öte yandan yayınlar ve basınlar bir psikolojik ve manevi araç
olarak halkın veya siyasi makamların manevi şahsiyetlerini zedeleye bilmek
potansiyeli sahip omları veya mili çıkarları tehlikeye düşürebileceklerinden dolayı,
yasama organı tarafından dikkatle incelenmektedir164.
2.2.9. Anayasada İletişim Özgürlüğü
İran İslam Cumhuriyeti anayasasındaki diğer madde iletişim araçlarının
denetlenmesiyle ilgilidir. Bu önemli kavramlar Anayasanın 25. maddesinde
“mektupların denetlemesi ve ulaştırılması, telefon konuşmalarının tespit edilmesi ve
açıklanması, gizli dinleme ve her türlü tecessüs kanun hükmü dışında yasaktır”
şeklinde yer almıştır.
İnsan Haklarının Evrensel Beyannamesine 12. maddesine baktığımızda “Hiç
kimse özel hayatı, ailesi, meskeni veya yazışması hususlarında keyfi karışmalara,
şeref ve şöhretine karşı tecavüzlere maruz bırakılamaz. Herkesin bu karışma ve
tecavüzlere karşı kanun ile korunmaya hakkı vardır” sözler görülmektedir. Görüldüğü
gibi İnsan Haklarının Evrensel Beyannamesini de bir takım özel hayat mevzuatı ve
161
http://www.dadkhahi.net/law/hoghoogh/h_asasi_madani/Gh_Heiat_Monsefeh.htm, Erişim Tarihi 12. 02. 2013.
Cihangir, Ganune Mojazate Eslami [İslam Ceza Yasası], s. 191-192.
163
Ayrıntılar için bkz: Ganune Hemayate Huguge Moalefan, Mosanefan ve Honarmandan [Müellifler,
Musannifler ve Sanatçıların Hukuklarının Himaye Etme Yasası], http://honari.farhang.gov.ir/fa/rules/rule8,
Erişim Tarihi 12. 05. 2013.
164
Muhammed İbrahim Ansari, Nezarat Bar Matbuat Dar Huguge İran [İran’ın Hukukunda Yayınların
Denetlemesi], Tahran, Suruş Yayınevi, 1996, s. 175.
162
71 özellikle yazılaşmalardan bahis etmiştir. Ama bunlara ne zaman denetlenmelerine
izin verilmesi konusuna değinmemiş.
İran İslam Cumhuriyeti’nin Yasalarına bakıldığında bu konular detaylarıyla
açıklanmıştır. İlk önce telefon hariç mektuplar ve diğer işitsel veya görsel araçların ne
zaman denetlemelerinin yasal olduğuna inceleyeceğiz. Ceza Takip Yasası’nın 103.
maddesinde “tutuklanan kışının yazıları, evrakları ve diğer eşyalarının sadece
suçuyla ilgili olduğu taktirde el konulacaktır. Tutuklanan eşyalar gerektiği zaman
şahitlere gösterilebilir. Hakim bu yazılar ve eşyaların içeriğinin ifşa etmemek için son
derece dikkatli olacaktır…” demekle bu iletişim araçlarının ne zaman denetileceklerini
açıklamanın yanı sıra, tutuklamalarda bireylerin özel bilgilerinin ifşa olmaması için
gereken tedbirleri almıştır.
Bu yasanın 104. maddesinde “bir suçun bulunması için mektuplar ve diğer
işitsel ve görsel araçların denetilmesi gerekiyorsa, hakim onların ilgili kurumlara
tarafından tutuklanıp gönderilmelerini talep edecektir. Bu eşyalar sanıklının yanında
açılacaktır…ve eşyaların tutuklu olması gerekmiyorsa, sahibine geri verilecektir”
ifadeleri kullanılmıştır. Görüldüğü gibi bu yazılar ve eşyalar sanıklı kişinin suçuyla
ilgisi olmadığı taktirde hakim tarafından tutuklanamaz. Tutuklanan eşyaların
sahiplerinin yanında açılması onların zarar görmemesi ve ifşa edilmemesi
bakımından çok isabetli bir yasadır. Yanı sıra bu eşyaların yargı sürecinde faydalı
olmadıkları taktirde hakim onları geri vermek zorunda kalacaktır. Böylece yargı
makamların keyfi davranmaları ve vatandaşlara ait olan malları belirsiz bir zamana
kadar göz altına alma yetenekleri engellenmiştir.
2.2.9.1. Anayasada Telefonların Tespit Edilmesi
Anayasanın 25. maddesinin diğer kısmı telefonların tespit edilmesiyle ilgilidir.
İnsanların telefonlarının tespit edilmesi onların özel hayatı ve saklamak istedikleri aile
meseleleri ve ikili ilişkilerinin, dinlenmesine yol açabilir. Yanı sıra bu konuşmalarda
başka insanların konuşanlarla dostluk, akrabalık vb. ilişkileri olmamalarından dolayı,
sırların ifşa edilme tehlikesi vardır. Her şeyden önemli şudur ki, konuşmalar ev veya
işyerinden yapılıyor. Vatandaşların iş yerleri ve ikametgahları saygıya sahiptir.
72 Teflonun tespit etme yolundan insanların suçunu keşif edilse dahi, suçlu kişi ve diğer
vatandaşlardan zayi olan hakları geri verilemez. Nitekim telefonların tespit edilmesi
hükümetin, vatandaşların haklarına tecavüz etmesi anlamındadır 165 . Ama İslam
hükümeti bu problemi yasal yollarla çözme çalışmıştır.
Bu çözüm Ceza Takip Yasası’nın 104. maddesinin 1. fıkrasında “telefon
konuşmalarının tespit edilmesi hakimin teşhis ettiği durumlarda ülkenin güvenliği
veya bireylerin hukuklarını temin etmek için gerekli olduğu durumların dışında
yasaktır” şeklinde yer vermiştir. Burada üç önemli kriter yani ülkenin güvenliği,
bireylerin hukuku ve hakimin teşhisi çok geniş yorumlanabilir. Zira mahkemelerde
açılan her davada zaten bireylerin hukuku söz konusudur. Öte yandan hakim her
davada, ülkenin güvenliğiyle ve açılan dava arasında bir bağ kurabilir. Böylece
bireylerin telefonlarının dinlenmesi çok yaygınlaşır 166 . Ama İslam hükümetinde
hakimlerin zor aşamalardan (örneğin adil olmak, belli fıkıh bilgileri olmak vs.) sonra
seçilmeleri onların bu boşluklardan suiistimal etmelerinin önünü keser. Diğer bir
ifadeyle İran İslam Cumhuriyetinde hakimlerin sadık ve dürüst olmaları bu noksanları
bertaraf edebilir.
2.2.10. İİC Anayasasında Siyasi Özgürlükler
İran anayasasında temel hak ve özgürlüklerle ilişkin diğer madde siyasi
faaliyetlere ilgilidir. Siyasi faaliyetlerin gelişme sürecini bilmek için İran’da yaşanan
siyasi olayları bilmek gerekiyor.
İran’da Meşrutiyet döneminin başlamasıyla milletin haklarını savunma yolunda
çeşitli faaliyetler başladı. Bu siyasi faaliyetler genellikle partiler aracılığıyla yapılıyordu.
Ama partiler faaliyetlerinin başlamasından birkaç müddet sonra, iyi niyetle başlayan
faaliyetler kavgaya dönüştü. Bir tarafta aydınlar tabakası, üniversite öğrencileri ve
batı ilimleriyle tank olan insanlar bazı sünnetler ve tarihi olayları toplumun saadete
gitme yolunda en büyük mani biliyorlardı. Karşı tarafta ise muhafazakar tabakası ve
sünnetlere inanan halk; tarihi olaylar ve sünnete saygı duymanın gerektiğini
165
166
Heşemi, a.g.e., s. 32.
Ayrıntılar İçin bkz: http://www.khabaronline.ir/detail/96176/, Erişim Tarihi 12. 02. 2013.
73 vurgulayarak, radikal davranışlardan uzak duruyordular. Bu arada muhafazakarlar,
aydınlar tabakasını dinsiz batılılar, devrimciler ve anarşistler, aydınlar tabakası ise
muhafazakarları cahil, zalim, gerici ve bozguncu olarak tanıtıyordular!
167
Bu arada
toprak beyleri, kendi makamlarını korumak için, Heyet-i Hakime ye (devlet) girme
çabaları başlamıştı168. Eskilerden beri siyasi partiler ve kuruluşların az olması siyasi
faaliyetlerin önünü kapatmıştır. Öte yandan bu az ve güçsüz partilere bile çeşitli
kısıtlamalar getiriliyordu. Özellikle partilerin kapatılması Pehlevi döneminde çok
yaygın bir siyasetiydi.
Eski hükümetin bu alandaki siyasetine bakmak, devrimden sonraki olayları
anlamak açısından faydalı olacaktır. İran’ın son padişahı olan Muhammed Rıza
milliyetçi, dindar ve solcu partileri bastırdı. Amerika’nın maddi destekleriyle orduyu ve
istihbaratı kurdu. Yanı sıra petrol fiyatının artışıyla birlikte kendini sosyal kurumların
baskısından kurtarmayı başardı. Yüzeysel olarak bazı kurumlar ve demokratik öğeler
örneğin seçimler, meclis ve adalet gücünün olmasına rağmen, güçlü bir ana
muhalefet partisinin olmaması, bu önemli kuramların Muhammed Rıza tarafından
askıya alınmaklarına yol açtı
169
. Hal bu ki bu sosyal kurumlar ve öğeler mutlak
monarşini kontrol etmeseler dahi, kısıtlayabilirlerdi170. Muhammed Rıza bu dönemde
siyasi yapıyı yenilemektense silahlı kuvvetlere, saraydaki yandaşlara ve geniş
bürokrasiye ağırlık verip böylece hükümeti sosyal kurumlardan uzaklaştırdı171.
İslam Devrimi’nden önceki son padişah olan Muhammed Rıza, Pehlevi
hanedanının kaybetmiş gücünü tekrar geri getirmek için devlet yanlısı partileri
kurmaya başladı. Ama bu partiler silahlı olmalarından dolayı, baskıcı bir mahiyet
buldular. Yanı sıra Pehlevi döneminde hiçbir muhalif parti faaliyet iznine sahip değildi.
Pehlevi hükümeti yeni siyasi güçlerin özgür faaliyetlerine zemin hazırlamıyordu.
Muhammed Rıza Şah, hükümet ve toplumun tabakaları arasında yeni bir bağ
167
Muhammed Tagi Bahar, Tarikhe Mokhtasare Ahzabe Siyasi Dar İran [İran’ın Siyasi Partilerinin
Tarihi], II.cilt, Tahran, Emir Kebir Yayınevi, 1985, s. 9-10.
168
Fahrettin Azimi, Bohrane Demokrasi Dar İran (1320-1332) [İran’da Demokrasi Krizi 1942-1954], trc.
Abdul Rıza Huşang Mehdevi- Bijan Nozari, Tahran, Alborz Yayınevi, 1994, s.38.
169
Aykaç v.d., a.g.e., s. 529.
170
Muhammed Rıza Razagi, Olguyi Baraye Toseye Egtesadiye İran [İran’ın Ekonomik Gelişmesine Bir
Olgu], Tahran, Tosee Yayınevi, 1991, s. 145.
171
Mark J Gasiorowski, Siyasate Kharejiye Amrika va Shah: Banaye Dolati Dast Neshande Dar İran [Şah
ve Amerika’nın Dış Politikası: Bir Kukla Devletin Yapımı], çev. Fereydun Fatemi, Tahran, Merkez Yayınevi,
1993, s. 326.
74 kurmadı ve 19 Ağustos darbesi aracılığıyla mutlak monarşisini daha da güçlendirdi 172.
En son Muhammed Rıza’nın kurduğu siyasi sistem başarısız oldu. Muhammed
Rıza’nın ailesi ise ülkenin siyasi durumuna yardım etmektense, çeşitli suçlar örneğin
uyuşturucu alışverişi, kaçak vb. suçlar işliyorlardı. Yanı sıra yabancı ülkelerden alan
yardımları millete yatırmaktansa kendi çıkarları doğrultusunda harcıyorlardı173.
İran İslam Devrimi’nden sonra siyasi faaliyetlerin daha özgür şekilde yapılması
mümkün oldu. İslam hükümeti demokratik bir hukuk devleti olarak her zaman
vatandaşların siyasi alanlarda özgürüce faaliyetlerine zemin hazırlamıştır. Devrim
dönemindeki partilere bakıldığında hükümetin bu alandaki siyaseti görülüyor. Sayısız
siyasi görüşlere sahip olan partilerin bazıları, İslami görüşe sahip olan partiler 174
Nasyonalist Liberal Görüşün Etkisi Altında Kalan Partiler175 gerilla yöntemine inanan
partiler176 İran Halkının Fedai Gerillalar Örgütü ve ondan ayrılan partilerden177 ibarettir.
Ama maalesef bu partilerin çoğu İslam’ın ilkelerine inanmıyordular. Böylece halkın
desteğini kaybetmiş durumdaydılar. Burada İran’daki siyasi görüşlere sahip olan
önemli partilerin bazı faaliyetlerini örnek vererek, İslam hükümetindeki partilerin siyasi
faaliyetleriyle tanık olacağız.
İnkılabın ilk çağlarında bazı partiler İslam hükümetinin yarattığı özgür alandan
suiistimal ederek, batılı fikirler ve siyasi yöntemlerden fayda çıkmadıkça İslam
düşüncelerini doğru yoldan çıkarıp batılı ilkelere yakınlaştırıyordular. Tudeh Partisi
(kitleler partisi) bu tefekkürün başında gelen isimlerindendi. Tudeh Partisi İslam
maskesi arkasında İslam Devrimi’ni, komünist devrime yakınlaştırmaya çalışıyordular.
Tudeh Partisi bu doğrultuda İslam şeriatının özel kelimelerini komünist kelimelerin
172
Ahmet Gül Muhammedi, “Zaminehaye Basije Mardom Dar Engelabe Eslamiye İran”, “İran İslam
Devrimi’nde Kamuoyunun Seferberliğine Zemin Hazırlamanın Süreci”, Rahbord Dergisi, Sayı 9, 1997, s. 89106.
173
Ayrıntılar İçin bkz: Celal Ander Zamani Zadeh, Muhtar Hedidi, Pahlaviha [Pehleviler], II.cilt, Tahran,
Kültürel ve Araştırma Ofisinin Yayma ve Dağıtım Yayınevi, 1999, s. 265-497.
174
Hamit İnayet, Andisheye Siyasi Dar Eslame Moaser [Çağdaş İslam’da Siyasi Düşünceler], 2. baskı,
Tahran, Kharezmi Yayınevi, 1987, s. 197.
175
Muhammed Jevad Eyvazi, Jame Shenasiye Siyasi Opozisyon Dar İran [İran’da Muhalefetin Siyasi
Sosyolojisi], Tahran, Gumes Yayınevi, 2008, s. 113-115.
176
Muhammed Sadık Alevi, Barresiye Mashye Cheriki Dar İran [İran’da Gerilla Yönteminin İncelemesi],
Tahran, İslam Devrimi Senetleri Merkezinin Yayınevi, 2001, s. 79.
177
Celal El-din Medeni, Tarikhe Siyasiye Moasere İran [İran’ın Çağdaş Siyasi Tarihi], IV.cilt, Kum, Kum
Din Adamları Dershanesine Bağlı Olan İslami Yayımları Bürosunun Yayınevi, 1983, s. 145. 75 yerine kullanmaya başladı. Örneğin Sosyalizm yerine tek tanrılık ve Proletarya
sözcüğünün yerine fakirler kelimesini kullanıyordular !178
Bu arada bazı partiler Tudeh Partisi’nin yöntemini savaşkan yöntemlerle
karıştırıyordular. İran Halkının Savaşçıları Örgütü bu tip partilerin önünde gelen
isimlerindenmiş. Bu parti öncelikle ideolojik savaşla Pehlevi rejimini yıkmaya çalıştılar.
Ama Pehlevi rejimi hızlı şekilde bu çabaları örtbas etti. Bu parti 1974-1976 yılları
arasında derin değişmelere sahne oldu. Parti üyeleri genellikle Marksist görüşe
kaydılar. Hapishanelerde olan üyeler hariç, bu tefekküre karşı çıkan üyelerin tamamı
öldürüldü. Böylece hapishanelerde kalan üyeler serbest bırakıldıktan sonra İslam
Devriminin patlama noktasında tekrar bu örgütü faaliyete geçirdiler 179 . Savaşçılar
İslam’ı savunsalar bile aslında İslam ve din adamlarını kendi amaçları doğrultusunda
kullanmaya çalışıyordular. Bunun en bariz örneği Risale adıyla tanınan din
adamlarının, din koşulları hakkında yazdıkları kitapları reddederek bu Risaleleri
Feodalizm Dönemi’nin koşulları çerçevesinde yazılmış olduğuna inanmalarıydı. Yanı
sıra itikat ve inanç konularında kendilerine özgü olan yorumları ortaya koydular180.
Halbuki
vatandaşlar
Şer’i
konularda
yalnız
din
adamlarının
söylediklerini
inanıyordular. Bu partinin üyeleri halk tarafından dışlandıkça, Savaşçılar kendilerini
devrimcilere yakınlaştırmak için farklı yöntemleri denemeye başladılar. Bu doğrultuda
İmam Humeyni’nin fotoğraflarını toplum içinde kendi partilerinin amblemiyle geniş
çapta dağıtmaya başladılar! 181 . unutmamalıdır ki yeni düşüncelerle tanık olan partiler
de çok değişik oluyordular. Örneğin ne kadar Stalin’in görüşleri siyaset dünyasında
gerilese de İran’da fanatik taraftarlarını korumaktaydı. Bu siyasetçiler Marksizm’in
olağan üstü karmaşık ve zor felsefe ve siyasetini o kadar basitleştiriyordular ki; artık
ortaya koydukları yorum Marksist düşence halinden çıkıp diğer düşüncelere
benziyordu. Öyle ki İran’da Geleneksel Görüşlü Marksistler, Yeni Solcu Marksistler,
Gerilla Marksistler, Anarşist Marksistler ve Troteskisti Marksist’lere bölünmekteydiler!
178
Lütf Ali Latifi Pakede, Ahzab ve Tashkilate Siyasi Dar İran [İran’da Siyasi Kuruluşlar ve Partiler], 4.
baskı, Tahran, Veliy-i Fakih’in Besij deki Siyasi-Düşüncel Elçiliğinin Yayınevi, 2001, s. 66.
179
Resul Caferiyan, Magalate Tarikhi [Tarihi Makaleler], V.cilt, Kum, el-Hadi Yayınevi, 2000, s. 349.
180
Resul Caferiyan, Ahzab va Tashkilat Siyasi va Mazhabi: Az Padeshahiye Mohammad Reza Ta Piroziye
Engelabe Eslami (1320-1357) [İran’ın Siyasi-Mezhebi Kuruluşları ve Partileri: Muhammed Rıza’nın
Padişahlığından İslam Devrimi’nin Zaferine Kadar] (1942-1979), 3. baskı, Tahran, Yeni Çağın Bilim ve
Tefekkürünün Kültürel Bürosunun Yayınevi, 2002, s. 244.
181
Hamit Parsaniya, Hadise Peymane: Pajuheshi Darbareye Engelab Eeslami [Hedis-İ Peymane: İslam
Devrimi Hakkında Bir Araştırma], Kum, Maarif Yaymasının Yayınevi, 2002, s. 385.
76 Nihayet bu siyasi görüşün tüm çeşitleri İran ülkesinin kültürü ve geleneğine uymadığı
için dindar toplumu tarafından reddedildi182.
Bu olaylara rağmen İslam hükümeti vatandaşların siyasi özgürlüklerine olumlu
bakıyor. Aslında İslam hükümeti ülkenin genelinde yaşayan vatandaşların siyasi
eylemlerde katkıda bulunmalarına zemin hazırlamakla ödevlidir. Bu ödev İran İslam
Cumhuriyeti Anayasasının 3. maddesinin 7. bendinde “kanun çerçevesinde siyasi ve
toplumsal faaliyetlerinin sağlanması” ve aynı maddenin 8. bendinde “halkın tümünün
kendi siyasi…yazgısının belirlenmesine katılması” demekle çok net bir şekilde ortaya
koyulmuştur. Bu yolda İslam hükümeti vatandaşların hepsine partiler aracılığıyla
siyasi faaliyetler imkanı sağlamıştır 183 . Yukarıda getirilen maddelerin açıklaması
anayasanın diğer maddelerinde kapsamlı bir şekilde yapılmıştır.
2.2.10.1. İran’da Siyasi Faaliyetlerin Sınırları
İran İslam Cumhuriyeti’ndeki kuruluşları tanıdıktan bu kuruluşların sınırlarına
tanımak gerekiyor. Anayasanın 26. maddesinde gördüğümüz gibi bu kuruluşlar
“bağımsızlık, hürriyet, milli birlik, İslami ölçüler ve ilkeleri ile İslam Cumhuriyeti esasını
ihlal etmedikçe” serbesttirler. Bağımsızlık, hürriyet ve milli birliğin anlamı beli olduğu
için başka açıklamalara gerek kalmıyor. Ama İslami ölçüler ve ilkeleri ile İslam
cumhuriyetinin esası ne zaman ihlal edileceği sorusu cevapsız kalıyor.
Bu sorunun cevabı Partiler, Siyasal ve Sınıfsal Dernekler İle İslami Kuruluşlar
veya Tanınmış Dini Azınlıklar Yasası’nda detaylarıyla yazılmıştır. Bu yasanın 16.
maddesinin gereğince ;
“Bu yasaya tabi olan gruplar; basınları, toplantıları ve diğer faaliyetlerinde
aşağıdaki işlerden uzak durmalılar:
1-ulusal bağımsızlığı ihlal eden fiillerin yapılması
182
Heydari, Herati, a.g.e., s. 120-121.
Ayrıntılar İçin bkz: Hüccet Murteci, Jenahhaye Siyasi Dar İran Emrooz [Bugünkü İran’da Siyasi
Partiler], 3. baskı, Tahran, Nagsh ve Negar Yayınevi, 2000.
183
77 2-Yabancı ülkelerin elçilikleri, ajanları, devlet kurumları ve siyasi partileri ile
herhangi bir seviye ve şekilde irtibat kurmak, bilgi alışverişi yapmak veya hıyanet
ederek bağımsızlık, milli birlik ve İran İslam Cumhuriyeti’nin çıkarlarını zarar vermek
3-Herhangi bir yabancı kaynaklardan mali ve lojistik yardımların alınması
4-Başkalarının meşru özgürlüklerini ihlal etmek
5-Suçlama, iftira ve söylentileri yaygınlaştırmak
6-Ulusal birliği ihlal etmek ve bazı işler örneğin ülkenin bölmesi için plan
yapmak
7-İran toplumunda çeşitli kültürel, dini ve ırksal alanlardan yararlanarak milletin
farklı tabakaları arasında bir olay yaratıp onu büyütmek için çalışmak
8-İslam Cumhuriyeti’nin İslami ölçüler ve ilkelerini ihlal etmek
9-İslam karşıtı propagandalar ve zarar veren kitaplar ve süreli yayınların
dağılımı
10-Yasadışı silah ve mühimmatın gizlemesi, depolanması ve taşınması”
demekle anayasada belirlenen İslami ölçüler ve ilkeleri ve İran İslam Cumhuriyeti
esasını ihlal eden durumları belirtmiştir.
Siyasi faaliyetlerde riayet etmesi gereken İslami ölçüler ve ilkeler kavramını
başka açıdan da değerlendirebiliriz. Bu kelimenin getirilmesinin sebebi İslami ölçüler
ve ilkelerin, egemenlik kavramını kapsadığı içindir. Zira İslam hükümetinin kaç
boyutlu varlığının bir kısmı da egemenlikten oluşmaktadır. Şöyle ki, İran İslam
Cumhuriyeti hükümetinin zirvesinde olan lider, anayasanın 110. maddesinin 1.
bendine göre “maslahat şurasına danışıldıktan sonra İran İslam Cumhuriyeti’nin
genel politikasını saptamakta” son derece dikkat eder. İran’da genel politikalar
78 egemenlik konusunu da kapsamaktadır. Yanı sıra dini lider 110. maddenin 2.
bendine göre “rejimin tayin edilen politikasının doğru icra edilmesine nezaret etmekle”
görevlidir. Bu arada lider İslami ölçüler içinde olan egemenlik konusunu da son
derece titizlikle inceler. Böylece İslami ölçüler ve ilkeler hem egemenlik ve hem diğer
siyasi ve toplumsal konularla birlikte İran İslam Cumhuriyeti’nin lideri tarafından
denetlenmektedir184.
Bu arada İslam hükümeti anayasasının en önemli kavramlardan birisi tanınmış
dini azınlıklara siyasi faaliyetlerin verilmesidir. İran İslam Cumhuriyeti Anayasasının
19. maddesinin gereğince “milletin bütün fertleri hangi kavim ve kabilelerden olursa
olsunlar, eşit haklardan yararlanırlar…”. Öte yandan anayasanın 3. maddesinin 8.
bendinin gereğince “halkın tümünün kendi siyasi…yazgısının belirlenmesine”
katılmalarına zemin hazırlamak İran İslam Cumhuriyeti’nin görevlerinden sayılmıştır.
Görüldüğü gibi İslam hükümeti yukarıdaki maddelerde öngörülen hakları İran
cemiyetinin bir kısmını oluşturan dini azınlıklar için bile yürürlüğe sokmuştur.
Dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti milletin tümünü ülkenin geleceğinde etkili kılarak
ikinci sınıf vatandaş teorisini sonsuza değin ortadan kaldırmıştır. Dini azınlıkların
haklarını tezin son bölümünde detaylarıyla anlatacağız.
2.2.11. Anayasada Toplantı ve Yürüyüş Yapma Özgürlüğü
İran İslam Cumhuriyeti anayasasında temel hak ve özgürlüklerle ilgili olan
diğer madde toplantı ve yürüyüş yapma özgürlüğüdür. Medeni ve siyasi haklardan
olan toplantı ve yürüyüş yapma hakkı uluslararası senetler ve antlaşmalarda
görülmektedir. Örneğin İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 20. maddesinin 1.
bendinde “Her şahıs saldırısız toplanma ve dernek kurma ve derneğe katılma
serbestisine maliktir” ifadeleriyle yer almıştır. Pehlevi döneminde devrimcilerin yasal
yürüyüşlerini
yasaklayan
devletin
işleri,
artık
İslam
cumhuriyetinde
tekrarlanmamalıydı. Nitekim toplantı ve yürüyüş yapma özgürlüğü anayasa başta
olmak üzere diğer yasalar ve tüzükler vasıtasıyla ortaya çıktı.
184
Ayrıntılar İçin bkz: Mohsen Kediver, Hükümeti Vela-i (Veli-İ Fakih’in Hükümeti), Tahran, Ney Yayınevi,
1999.
79 Toplantı yapma fakat bir kaç vatandaşın farklı amaçlarla muayyen zamanda
belli bir noktada toplanmaları anlamında değildir. Belki kar amacı güden veya
toplumun menfaati için çalışan şirketler, ofisler, idareler de toplantı yapma hakkına
sahipler. Bu toplantılara katılmak ve onların düzenlenmesi için katkıda bulunmak da
temel hak ve özgürlüklerden sayılmaktadır
185
. Bu önemli kavram anayasanın 27.
maddesinde “İslam’ın temel ilkelerinin ihlal etmeme şartı ile ve silah taşınmaksızın
yapılan her türlü toplantılar ve gösteri yürüyüşleri serbesttir” ifadeleriyle yer verilmiştir.
İslam hükümetinde her zaman siyasi partiler ve vatandaşlar, sınıfsal çıkarlar veya
sosyal konuları tartışmak için bir araya gele bilerler. Öte yandan bu eylemlerin
vasıtasıyla yasadışı işlerin yapımlarını önlemek
için anayasada ilgili kurallar
öngörülmüştür. Bu kurallar anayasanın 9. maddesinde “…hiç fert, zümre veya
makam hürriyetten yararlanma adı altında siyasi…bağımsızlığa en küçük ihlalde
bulunamaz…” şeklinde beyan edilmiştir.
2.2.11.1. Toplantı ve Yürüyüş Yapma Sürecinde Riayet Etmesi Gereken
Koşullar
Bu faaliyetlerin yapılmasında kişiler özgür olmakla birlikte, özel yasalar
vasıtasıyla sınırlandırılmışlar. Bu sınırlandırmalar Partiler, Siyasal ve Sınıfsal
Dernekler İle İslami Kuruluşlar veya Tanınmış Dini Azınlıklar Yasası’nın Tüzüğü’nde
yazılmıştır. Bu yasanın 30. maddesinde “meydanlar ve parklarda toplantılar ve
konuşmaların…düzenlenmesi için 1 hafta önce İç işleri Bakanlığı’na yazılı dilekçe
verilecektir” demekle bu süreç içinde, ilgili grupların amaçları ve anayasada belirtilen
şartların riayet edileceğine dair gereken tedbirlerin alınmasını kontrol edecektir186.
Anayasada belirttiği gibi Toplantılar ve gösteri yürüyüşlerinde riayet edilmesi
gereken en önemli şartlardan birisi İslam’ın temel ilkelerinin ihlal etmeme şartı ve
silah taşımamanın yasak olduğudur. Bu konu Partiler, Siyasal ve Sınıfsal Dernekler
İle İslami Kuruluşlar veya Tanınmış Dini Azınlıklar Yasası’nın Tüzüğü’nün 31.
maddesinde “toplantıları ve gösteri yürüyüşlerinin düzenleyen gruplar, eylemlerin
yapılma sürecinde silah taşımamak, İslam’ın temel ilkeleri ve emniyetin ihlal
185
186
Buşehri, a.g.e., s. 19.
http://tafatton.ir/plugins/content/content.php?content.456, Erişim Tarihi, 16. 02.2013. 80 edilmeyeceğine için İçişleri Bakanlığı’na taahhüt verilecektir” demekle anayasadaki
hükmü yürürlüğe sokmuştur. Şimdi bu ilkeleri açıklayacağız.
2.2.11.1.1. Silah Taşımamak
İslam hükümetinde düzenlenen Toplantılarda, vatandaşlar güvenlik güçleriyle
savaşmadan taleplerini yetkililerine ilerletirler. Hükümet bir yandan bu talepleri kabul
ederek onları meşru gördüğü takdirde yerine getirecek. Diğer yandan ise bu yürüyüş
ve toplantıların emniyet ve güvenle yapılmalarını temin etmek zorundadır. Bu
nedenle bu yürüyüşlerde silah taşımanın hiçbir gereği yoktur. Bu sebeplerden dolayı
Partiler, Siyasal ve Sınıfsal Dernekler İle İslami Kuruluşlar veya Tanınmış Dini
Azınlıklar Yasası’nın 16. maddesinin 10. bendinde gruplar ve vatandaşları
toplantılarında
“Yasadışı
silah
ve
mühimmatın
gizlemesi,
depolanması
ve
Taşınması”ndan men etmiştir.
2.2.11.1.2. İslam’ın Temel İlkelerini İhlal Etmemek
Önemli konulardan diğeri İslam’ın temel ilkelerinin ihlal etmeme koşuludur.
Toplantıdaki insanlar ve gösteri yürüyüşleri yapan vatandaşlar bir konu veya düşünce
için birbirileriyle birlikte beli bir zaman süreci içinde yürüyüş yapmaya karar verirler.
Bu yürüyüş ve toplantılarda kesinlikle bir takım sloganlar atılacaktır. Ama bu
sloganlar bazı indüksiyonlar, söylentiler veya yalanlardan dolayı kamuoyu olumsuz
etkileyebilir. Nitekim İran İslam Cumhuriyeti anayasasının 27. maddesi, anayasasının
1. maddesinin belirttiği gibi “…Kuran’ın hak ve adil yönetimine öteden beri olan
inancına” dayandığından dolayı ve 2. maddenin 1. bendinde “tek ilaha ve egemenlik
ve yasama yetkisinin ona mahsus bulunduğuna ve onun emrine uyma” gerektiğine
göre yukarıda gelen asılların ihlaline kesinlikle izin veremez. Dolayısıyla yukarıda
belirtilen hususlar, İslam’ın temel ilkelerini oluşturduğu için İran İslam Cumhuriyeti
onları korumakta son derece titiz davranır.
Burada önemli olan konu, İslam’ın temel ilkelerinin ihlal etmeme şartının
teşhisini yargı ve devlet makamlarından oluşan bir kurumun uhdesine bırakılmasıdır.
Bu konu Partiler, Siyasal ve Sınıfsal Dernekler İle İslami Kuruluşlar veya Tanınmış
81 Dini Azınlıklar Yasası’nın 10. maddesinde “başvurulara izin vermek ve grupların
faaliyetlerini denetlemek amacıyla iç işleri bakanlığında aşağıda belirlenen
şahıslardan oluşan bir komisyon kurulacaktır: 1-Ülke başsavcısının temsilcisi,
2-
Yüksek yargı konseyi temsilcisi, 3- İç işleri bakanlığı temsilcisi 4- Meclisin tarafından
seçilen iki milletvekili…” şeklinde belirtilmiştir.
Siyasi partiler ve gruplar yukarıda belirlenen komisyona başvurdukları zaman
İslam’ın temel ilkelerini korumak amacıyla bir dizi belgeleri sunmak zorundadırlar.
Aşağıda belirlenecek olan belgeler her açıdan İslam hükümetinin çıkarlarına zarar
verecek durumu önleyecektir. Partiler, Siyasal ve Sınıfsal Dernekler İle İslami
Kuruluşlar veya Tanınmış Dini Azınlıklar Yasası Tüzüğünün 32. maddesinin
gereğince “müracaat eden gruplar, toplantılar ve gösteri yürüyüşlerinden önce
aşağıdaki belgeleri dikkatle hazırlayıp teslim edecekler: 1- Gösteri yürüyüşü ve
toplantının konusu ve amacı, 2- Toplantının tarihi, başlama ve bitirme saati, 3Toplantı ve gösteri yürüyüşünün rotası, başlangıcı ve bitme yeri, 4- Konuşmanın yeri
ve [toplantı ve gösteri yürüyüşünün sonunda verilen] kararnamenin okuma yeri, 5Toplantı ve gösteri yürüyüşünde hazır olan tüm idari makamlar ve polislerin gruptan
aldıkları izinlerle ve tam profilleri, 6- Konuşmacılar ve konuşacakları konuların içeriği,
7- Toplantıda ve gösteri yürüyüşünde verilecek sloganlar, 8-Verilecek kararın
fotokopisinin teslim edilmesi” demekle bu önemli belgeleri belirtilmiştir.
En son bu meseleyi tekrar söylemekte fayda var ki; yukarıdaki makamlar ve
şahıslar düzenledikleri eylemlerde bazı koşulları göz önüne almalıdırlar. Bu koşulların
en önemlisi Partiler, Siyasal ve Sınıfsal Dernekler İle İslami Kuruluşlar veya Tanınmış
Dini Azınlıklar Yasası’nın 16. maddesinin 8. bendinde
“İslam ve İran İslam
Cumhuriyeti ilkelerini ihlal etmek” ve aynı maddenin 9. bendinde “İslam karşıtı
propagandalar
ve
zarar
veren
kitaplar
ve
süreli
yayınların
Dağılımı”nın
önlenmesinden ibarettir. Yanı sıra anayasada “İslam’ın temel ilkelerini ihlal etmemek
ve silaha taşımamak” şartları da görülmemektedir. İslam hükümeti bu şartları
getirmekle diğer vatandaşların haklarını korumaya çalışmıştır. Öte yandan eski
yasalarda silah taşımamak şartının olmaması bu işin devlet tarafından serbest olması
anlamında yorumlanıyordu. Halbuki Böyle bir düşünce kesinlikle yanlıştır. Zira
toplantılar ve gösteri yürüyüşlerinde genellikle polis müdahale eder. Bu müdahaleler
82 sürecinde en ufak tahrik yürüyüş yapan kişiler ve onları kontrol eden güvenlik
güçlerinin silah kullanmasıyla son bulabilir. Cemiyetin çok olmasından dolayı silah
kullanmak büyük facialara yol açabilir. İslam hükümeti bu isyanların önünü kesmek
için jandarma güçleri ve İstihbarat Bakanlığının memurlarıyla yürüyüşler ve
toplantıların emniyet ve güvenliklerini temin edecektir187. Nitekim İslam hükümeti bu
yasanı getirmekle eski yasaların noksanını bertaraf etmiştir
2.2.12. Anayasada Çalışma (İş) Özgürlüğü
İran İslam Cumhuriyeti anayasasında temel hak ve özgürlüklerle ilgili diğer
madde iş konusuyla ilgilidir. İş konusunu bakıldığında bazı ayrıcalıklar işverenlerin
zulümleri, zorunlu çalıştırmalar, zalimane iş koşulları vb. insanların aklına geliyor. Bu
zulümleri önlemek için İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 23. maddesinde “1Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve
işsizlikten korunmaya hakkı vardır. 2. Herkesin hiçbir fark gözetilmeksin, eşit iş
karşılığında eşit ücrete hakkı vardır. 3. Çalışan her kimsenin kendisine ve ailesine
insanlık haysiyetine uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma
vasıtalarıyla da tamamlanan adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır” ifadeleri yer
almıştır. Bunun yanı sıra beyannamenin 25. maddesinde “her şahsın…çalışma
müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere
hakkı vardır” sözlerine de yer verilmiştir.
İran İslam Cumhuriyeti bu beyannamenin imzalayan ülkelerden biri olarak bu
hükümleri pratikte de yürürlüğe sokmuştur. Bu konular İslam hükümeti anayasasına
yansımıştır. Anayasanın 28. maddesinde “herkes eğilimine göre olan ve İslam’a,
kamu yararına ve başkalarının haklarına aykırı olmayan bir meslek seçebilir. Devlet,
toplumun çeşitli mesleklere olan ihtiyaçlarını göz önünde tutarak, her fert için çalışma
imkanı ve meslek edinmek için eşit şartlar sağlar” demekle İslam hükümetinin iş
alanındaki genel siyasetlerini belirtmiştir.
187
Ayrıntılar İçin bkz: Ayin Nameye Chegunegiye Tamine Amniyate Ejtemaat ve Rahpeymayihaye Ganuni
[Yasal Yürüyüş ve Toplantıların Emniyetini Temin Etmenin Tüzüğü], http://www.irbar.com/lawsdatabank/279/280/2542, Erişim Tarihi 07. 02. 2013.
83 İran’da çalışmak için eskilerden beri bir dizi düzenlemeler varmış. İran’ın
tarihine bakıldığında hicri takvimin 6. yüzyılından itibaren şehirdeki esnaf, tüccar ve
hatta hocalar ve öğrenciler bile işlerine düzen vermek için [bazı yasalar çerçevesinde]
esnaf birliği kurdular 188 . İran’ın şimdi ki durumuna bakıldığında iş hukukunun
gelişmesiyle birlikte devletin müdahaleleri de artmıştır. Öyle ki bazı hukukçular iş
hukukunu, idari hukukunun bir şubesi olarak adlandırıyorlar189.
İslam açısından insanların çalışması topluma fayda sağlayan bir iştir. Kuran-ı
Kerim “insan için ancak çalıştığı vardır” 190 demekle Müslümanların her zaman
çalışmaları gerektiğini vurgulamıştır. İran İslam Cumhuriyeti anayasası şer’i
kaynaklardan yararlanarak, farklı maddelerde iş konusunda değinmiştir. Bu
çerçevede Anayasanın 2. maddesinin 6. bendinin c kısmında “İran İslam
Cumhuriyeti…her türlü zulmün ve zulme boyun eğmenin bertaraf edilmesi yolu ile
dürüstlük,
adalet,
Cumhuriyeti’nin
siyasi,
iktisadi…bağımsızlığı..sağlar”
dayanaklarının
birisin
tanıtmıştır.
Yanı
demekle
sıra
İran
İslam
anayasanın
3.
maddesinin 9. bendinde “yersiz ayrım ve ayrıcalıkların kaldırılması ve herkes için
maddi…imkanların sağlanması” ve bu maddenin 12. bendinde “eşitliğin sağlanması,
yoksulluğun giderilmesi, beslenme, barınma, çalışma, sağlık ve toplumsal güvenlik
alanlarındaki her türlü yoksulluğu ortadan kaldırılması için İslami ilkelere uygun
sağlıklı ve adilane bir iktisadın temellerinin atılması” cümlelerini getirmekle İslam
hükümetinin iş konusundaki genel siyasetlerini belirtmiştir.
2.2.12.1. İslam Hükümetinin İş Konusuna Bakış Açısı
Her şeyden önce İslam hükümetinin iş konusuna bakış açısını incelemek
gerekiyor. İktisadi ilkelerin güçlendirilmesinde asıl olan insanın olgunlaşma ve
gelişme süreci boyunca ihtiyaçlarının giderilmesidir; yoksa diğer iktisadi nizamlarda
olduğu gibi servetin temerküzü çoğalması ve kazanç hırsı değildir. Çünkü maddeci
mekteplerde iktisat bizzat hedeftir ve bu sebeple olgunlaşma aşamaları sırasında
iktisat yıkılma ve bozulma ve yok olma etkeni olmaktadır. Oysa İslam’da iktisat,
188
“Tarikh ve Sharayete Ganune Kar Dar İran: Az Ebteda Ta Emrooz”, “İran’da İş Koşulları ve Tarihi: İlk
Çağlardan Günümüze Kadar”, İş ve Sosyal Güvenlik Dergisi, Sayı 2, 1972, s. 85.
189
Katouziyan, Mabaniye Huguge Umumi [Kamu Hukuku Mevzuatı], s. 81.
190
Necm 53/39.
84 sadece bir araçtır ve araçtan amaca ulaşma yolunda da daha yararlı olmaktan
başkaca bir şey beklenemez. Bu açıdan İslam’ın iktisadi programı, çeşitli ölçülerdeki
insan üreticiliğinin ortaya çıkması için gerekli ortamın hazırlanmasıdır. Bu sebeple
eşit ve orantılı imkanların sağlanması, herkese iş bulunması ve tekamül hareketinin
sürdürülebilmesi
için
zorunlu
ihtiyaçların
giderilmesi
İslam
devletinin
yükümlülüğüdür191. Böylece mecliste geçen yasalar anayasada belirlenen şarta yani
İslam’a aykırı olmamaları takdirde denetim şurası tarafından onaylanacaklardır. Şimdi
ilgili yasları inceleyerek, İslam hükümetinin bu alandaki bakış açısıyla tanık olacağız.
2.2.12.2. İslam Hükümetinde Yasak Meslekler
İslam hukukunda, İslam’ın temel ilkelerine aykırı olan işler ve meslekler
Mekasib-i Muharreme adıyla tanınmaktadır. Bu isim bazı özel işler ve meslekler için
kullanılır. Dolayısıyla bu işiler ve meslekleri yapan insanlar suç işlemiş oluyorlar.
Örneğin şarap alışverişi, şarap içilmesine özel yerlerin açılması, kumar oynamak
veya kumar oynama merkezlerini idare etmek, altından yapılan eşyaların alışverişi,
başka insanlara şiir formatında küfür etmek [bu işi bir meslek olarak seçmek],
şehvete düşüren müzikleri çalmak, zalim insanı imam olarak itaat etmek vs. yasaktır.
Görüldüğü gibi İslam hükümetinde iş yapmanın nedeni şahsi menfaat değil topluma
fayda sağlamakta görmektedir192. Böylece İslam’ın temel ilkelerine ters düşen işleri
yapan kişiler, İslam Ceza Yasası’nın çeşitli maddelerinde öngörülen cezalara
mahkum edileceklerdir.
Bu kurallar İslam hükümetinin yasalarında görülmektedir. İran İslam
Cumhuriyeti’nin medeni yasasında bu haram işlere teşebbüs eden ve sonradan zarar
eden insanlara herhangi bir tazminat isteme imkanI bile sağlanmamıştır. Bu konu
medeni yasasının 654. maddesinde “kumar ve iddiaya girmek yasaktır ve bunlardan
dolayı açılan davalara bakılmayacaktır. Bu hüküm gayrimeşru taahhütler ve
antlaşmalardan dolayı açılan tüm davalar hakkında geçerlidir” ifadeleriyle yer almıştır.
191
192
Cihangir, Ganune Asasiye İran [İran İslam Cumhuriyeti Anayasası], s. 16-17.
http://nooremonji.com/maaref/porseshha/727-eghtesadsalem.html, Erişim tarihi, 30. 09. 2012.
85 Hatta bu suçlara İslam Ceza Yasası’nda ağır cezalar bile tayin edilmiştir.
Örneğin İslam Ceza Yasası’nın 703. maddesinin gereğince “şarap alışverişi… yapan
kişiye 3 ay ila 1 sene hapis ve 74 tane kırbaç artı para cezası…uygulanacaktır”. Bu
yasanın 704. maddesinde “herkimse şarap içmeye özel yerler hazırlayıp veya halkı
oraya davet ederse 3 ay ila 2 sene hapis cezası ve 74 tane kırbaç artı para cezasına
mahkum edilecektir…” ifadeleri kullanmıştır.
Haram mesleklerin cezalandırması
yolunda diğer örnek kumardır. İslam Ceza Yasası’nın ilgili maddelerinde kumarla ilgili
cezalar belirtilmiştir. Bu yasanın 705. maddesinde “her vesileyle kumar oynamak
yasaktır. Kumar oynayan kişililer 1 ila 6 ay hapis veya 74 tane kırbaç cezası mahkum
edileceklerdir…” ifadeleri yer almıştır. Bu yasada kumar yerlerini idare eden kişilere
bile ceza tayin edilmiştir. Bu konu İslam Ceza Yasası’nın 708. maddesinde “her
kimse kumarhane açıp veya halkı kumar oynamak için oraya davet ederse 6 ay ila 2
sene hapis cezası veya para cezasına mahkum edilecektir…” şeklinde beyan
edilmiştir.
Burada en son dilenme suçunu inceleyeceğiz. Dilenmenin bazı sosyal ve
iktisadi durumlara bağlı olduğu inkar edilemez. Ama İslam kuralları bu işi şeriatın
temel ilkelerine zararlı buluyor. Zira kolay yoldan para kazanmak Müslüman
toplumunda yaşayan insanları helal ve şerefli çalışmaktan uzaklaştırıp doğru yoldan
çıkarabilir. Yanı sıra İslam hükümetinde şimdiki toplumunda çok sayıda engelli
vatandaş kendi çalışmalarıyla, kendileri ve aileleri için gelir kaynağı sağlıyorlar. Bu
sebeplerden dolayı İslam Ceza Yasasının 712. maddesinin gereğince “herkim
dilenirse…1 ila 3 ay hapis cezasına mahkum edilecektir…” ifadeleri yer almıştır.
Görüldüğü gibi İslam hükümetinde vatandaşlar her işi yapma hakkına sahip değiller.
2.2.12.3. İran Yasalarında İş ve Kamu Yararının İlişkisi
İran yasalarında insanların işleri ve kamu yararına etkisini incelemek gerekiyor.
İslam toplumunda iş hukukunun yasaları, kamu düzenine bağlıdır. Zira işçi ve
işverenin antlaşmaları iş hukukunun belirttiği yasaların dışına çıkamaz. Örneğin iş
saatleri, iş koşulları, tatil günleri, izin günleri vs. İş Yasası’nda belirlenen yasalara tabi
olmak zorundadır 193 . Bu yasaları ihlal eden kişi kamu yararına zarar vermekle
193
Abulfazl Renjber, Huguge Kar [İş Hukuku], Tahran, Majd Yayınevi, 2003, s. 23-24.
86 suçlanır. Dolayısıyla anayasada belirtilen kamu yararı kelimesi, kamu düzeninin bir
kısmı olarak adlandırılmaktadır.
Kamunu yaralarlarını korumak İslam hükümetinin görevlerindedir. Kamu
yararlarını siyasi, sosyal, iktisadi vb. açılardan inceleyebiliriz. Anayasanın bu
maddesinde toplumun iktisadi durumu söz konusu olduğu için İran’da kamuoyunun
bu açıdan nasıl destek alacağını inceleyeceğiz.
Bilindiği gibi fakir toplumlarda çeşitli suçlar ortaya çıkabilir. Bu suçlardan
doğan hasar insanı, ailesini, çevresinde yaşayan vatandaşları ve nihayet İslam
toplumunu ne kadar kötü etkileyebileceği aşikardır. İslam hükümeti yoksulluktan
kaynaklanan çok sayıda zararların önünü kesmek ve kamu yararını korumak için
halkın farklı ihtiyaçlarını meşru yolardan karşılamak zorundadır. Bu doğrultuda İran’ın
hükümeti
anayasada
belirtilen
yollardan
vatandaşlara
herhangi
bir
hüsran
yaşatmadan, kamu yararına destek olmak için iktisadi kaynakların hazırlamasıyla
görevlendirmiştir. Bu konu İran İslam Cumhuriyeti anayasasının 43. maddesinde
“toplumun iktisadi bağımsızlığının sağlanması ve yoksulluk ile yoksulluğun kökten
sökülmesi ve insanın ihtiyaçlarının, hürriyeti de korunarak olgunlaşma süreci
giderilmesi için, İran İslam Cumhuriyeti’nin ekonomisi aşağıdaki ilkelere dayanır: 1Temel ihtiyaçların sağlanması: Herkes için mesken, yiyecek, giyecek, sağlık, ilaç,
eğitim ve öğrenim ve aile kurmak için gerekli İmkanlar 2- Tam anlamıyla bir istihdama
ulaşma amacı ile herkese çalışma şartları ve imkanları sağlamak. Hakeza çalışma
gücü olmasına rağmen araç ve gereci bulunmayan herkese bu aracı elde etme
imkanı sunmak, yardımlaşmak ve faizsiz kredi imkanları yaratmak gibi ya da diğer
meşru yolları hazırlamak. Ancak bunu yaparken servetin belli bir fert ya da zümrenin
faydasına sunulmasının ya da devleti büyük bir patron durumuna getirilmesinin
engellenmesi gerekmektedir. Bu girişim ülkenin genel planına hakim olan
zorunluluklara uyularak her gelişim aşamasında gerçekleştirilmelidir, 3-Çalışma şekli,
muhtevası ve saatleri her ferdin mesleki çabasına ek olarak kendisini manevi, siyasi
ve içtimai yönden eğitme ve ülke önderliğine eylemli katılma ve beceri ve yeteneği
çoğaltma fırsatı ve gücünü verecek şekilde olmak üzere ülkenin iktisadi programının
düzenlenmesi…” şeklinde yer almıştır. Görüldüğü gibi İslam hükümeti bu maddedeki
yöntemler aracılığıyla kamu yararını korumaya çalışıyor.
87 Bu maddedeki diğer konu başkaların haklarına zarar vermeme ilkesidir. İslam
hükümetinde çalışmanın serbestliğiyle birlikte, diğer insanların haklarını ihlal
etmemek, temel ilkelerden sayılır. Bu konuyu anayasa ve diğer yasalarda
yararlanarak açıklayacağız. Anayasanın 43. maddesinin 4. bendinde “…yoksulluk ve
yoksulluğun kökten sökülmesi ve insanın ihtiyaçlarının…giderilmesi için…İran İslam
Cumhuriyeti [inde] meslek seçme hürriyetine riayet edilmesi ve fertlerin belirli bir işe
zorlanması ve başkasının çalışmasında haksız çıkar sağlamanın önlenmesi”
gerekmektedir. Burada İslam toplumunda yaşayan insanlara meslek seçme hakkı
vermiştir. Yani her kes istediği işe başlayabilir. Yanı sıra hiç kimse önceden seçilmiş
bir işin yapmasına zorlanamaz. Dolayısıyla İran İslam Cumhuriyetinde her vatandaş
herhangi bir güç ve zorlama olmadan istediği işe başlayabilir. Ama İslam hükümeti bir
yandan insanlara iş yapma imkanlarını vermiştir. Diğer yandan ise bu hakkı bazı
kurallara tabi tutmuştur. Görüldüğü gibi bu maddede başkalarının çalışmasında
haksız çıkar sağlamak, diğerlerinin haklarına aykırı olarak tanınmıştır. Zira bir insanın
çalışmadan, herhangi bir şekilde kazanç etmesi İslam toplumunda işsizlik, hırsızlık vb.
suçlara artmasına yol açabilir.
Yukarıda gelen kavramlar genellikle soyut şekilde beyan edilmişler. Ama İslam
hükümetinde bazı işler (somut şekilde) kamu yararlarını ihlal ediyor. Şimdi bu işleri
inceleyerek, bir mesleğinin kamu yararıyla nasıl çakıştığını göreceğiz.
2.2.12.3.1. Kamu Yararına Zarar Veren İşler
Anayasanın aynı maddesinin 5. bendinde “başkasına zarar verme, tekelcilik,
ihtikar, faiz ve diğer batılı haram muamelelerin yasaklanması” Cümlesine getirerek
başkaların haklarına aykırı olan bazı işleri getirerek onları haram muamele olarak
tanıtmıştır. Burada bu kavramları açıklayarak, İslam hükümetinde bu mesleklerin
başkalarının haklarına nasıl aykırı olduğunu göreceğiz.
2.2.12.3.1.1. İhtikar
İhtikar ve tekelcilik nerdeyse eş anlamda kullanılır. İhtikar suçu diğerlerinin
haklarına kesinlikle zarar verir. Bundan dolayı iş formatında işlenen bu suça İslam
88 hükümeti tarafından ceza tayin edilmiştir. Bu kavram Tazirat-i Hükümeti (devlet
tarafından verilen cezalar) Yasası’nın 4. maddesinde “yetkili makamların teşhisine
göre malların toplu ve dökme olarak depolanması ve devlet tarafından bunların satışa
çıkma gereksiniminin ilanından sonra, bu malları pahalı satmak veya topluma zarar
vermek amacıyla temin etmelerini reddetmek”194 suçuna ihtikar denilir. Görüldüğü gibi
gerçi bu suç bir tacirin işi olarak algılanabilir ama dikkatle bakıldığında diğer
insanların yaşamları ve çıkarlarını tehlikeye saldığından dolayı yasak meslekler
arasında yer almıştır. Bu maddenin diğer bentlerinde İhtikar eden kişiyi ilgili malın
satmasına ve satış parasının bir kısmını ceza olarak devlete ödenilmesine mahkum
etmiştir.
2.2.12.3.1.2. Faiz Almak
Bu konudan sonra faiz konusunu inceleyeceğiz. Faiz, Müslümanları yalnız
kısa bir süre çalıştıktan sonra elde ettikleri parayı banka veya başkalarına vererek,
çalışmadan büyük kazançlar sahip olmalarına yol açar. İran İslam Cumhuriyeti’nde
faiz almak kesinlikle yasaktır. Böylece İslam Hükümeti hem işlemekten kaçmanın
hem de diğer insanların çalıştıklarından boş yere faydalanmanın önünü kesmeye
çalışıyor.
Kuran-ı Kerim, anayasanın asıl kaynaklarından olması için faizin bu kutsal
kitaptan hükmüne bakmak gerekiyor. Faiz Kuran-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde
yasaklanmıştır. Ayetlerin birinde “…oysa Allah, alışverişi helal, faizi haram
kılmıştır…” 195 , diğer ayette ise “Allah, faiz malını mahveder, sadakaları ise arttırır
(bereketlendirir). Allah, hiçbir günahkar nankörü sevmez” 196 ifadeleri yer almıştır.
Allah-ü Teala Kuran-ı Kerim’in diğer ayetinde “ey iman edenler! Kat kat arttırılmış
olarak faiz yemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz”197 sözlerine
yer vererek, Müslümanların faizden uzak durmalarını istemiştir. Bu suç o kadar
büyüktür ki Allah-ü Teala Kuran-ı Kerim’in diğer ayetinde Müslümanları bu işi terk
etmedikleri halde “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve eğer
194
http://rc.majlis.ir/fa/law/show/99597, Erişim Tarihi, 01. 10. 2012.
el- Bakara2/275.
196
el- Bakara2/276.
197
Âli İmrân 3/130. 195
89 gerçekten iman etmiş kimselerseniz, faizden geriye kalanı bırakın. eğer böyle
yapmazsanız, Allah ve resulüyle savaşa girdiğinizi bilin”198 uyarısında bulunmuştur.
Hatta bazı dini eserlerde yalnız bir dirhem faiz yemenin müslümanın 70 kere
mahremleriyle zina etmesinden daha kötü bilmiştir199. Bu ayetlerin uğrunda İran İslam
Cumhuriyeti Anayasası faiz almanıN kamu yararına ve başkalarının haklarına aykırı
görmektedir. Anayasanın bu hükmünün yansımıştır. Kuran-ı Kerim, hadisler ve
anayasanın hükümlerinden dolayı İslam Ceza Yasası’nda bu iş suç olarak kabul
etmiştir. Bu suç İslam Ceza Yasası’nın 595. maddesinde “…faizi veren, faizi alan ve
bu ikisinin arasında arabuluculuk yapan kişi, aldıkları faizi geri vermekten sonra 6 ay
ila 3 sene hapis cezası ve 74 tane kırbaç ve aldıkları faiz kadar devlete para cezası
vermeye mahkum edileceklerdir” şeklinde yer almıştır200.
2.2.12.3.1.3. Kadınların Dışarıda Çalışması
Başkalarının hakkına aykırı olmamak kelimesinin diğer örneğini medeni
yasasında bulunmaktadır. Bu yasanın 1117. maddesinde “koca kendi hanımını,
ailenin maslahatı ve kendi veya hanımının haysiyetine aykırı olan işler ve
mesleklerden men edebilir” ifadeleri yer almıştır. Görüldüğü gibi bu maddede kadının
çalışması ailenin maslahatı, kocası veya kendinin haysiyetine zarar verdiği de evin
kocası mahkemeye giderek kadının işten ayrılmasını talep edebilir. Diğer bir ifadeyle
kadının çalışması kocası, kendi veya çocuklarının hakkını ihlal etmiş olur. Örneğin
kadının çalışması, Kocası için şeriatta tayın edilen görevlerin yerine getirilmesi, ev
işine
bakması,
çocukları
yetiştirmesi
vs.
engelleyebilir.
Mahkeme
kocanın
şikayetinden hemen sonra bu durumları tespit ettiği zaman, kadının iş yerinden
ayrılma kararını verecektir. Başkalarının hakkına aykırı olmayan bir meslek seçme
ilkesi, anayasanın diğer maddelerinde bile gözükmektedir. Anayasanın 46.
maddesinde “herkes meşru kazanç ve çalışmasının ürününe maliktir ve hiç kimse
kendi kazanç ve çalışmasına ilişkin mülkiyet hakkını ileri sürerek bir başkasının
kazanma ve çalışma imkanını gideremez” sözlerine yer vermiştir. Görüldüğü gibi bu
maddede İslam hükümeti başkaların haklarına zarar vermeden, vatandaşlara çalışma
198
el- Bakara 2/278-279.
Zayn al-Din al-Amili al-Juba’i, Şerh-i Luma [Parlak Açıklama], 3. baskı, Tahran, Semt Yayınevi, 2000, s.
198.
200
Ayrıntılar İçin bkz: Seyyid Muhammed Asghari, Barresiye Hugugi va Feghiye Reshve va Ehtekar [Hukuk
ve Fıkıh Açısından Rüşvet ve İhtikâr Meseleleri], Tahran, Etelaat Yayınevi, 1999. 199
90 imkanı sağlıyor201. Yukarıda gelen kuralların hepsi vatandaşların çıkarları veya kamu
yararıyla çalışma hakkının arasında bir denge kurmaya çalışmıştır.
2.2.13. İİC Anayasasında Sosyal Güvenlik Hakkı
Sosyal
güvenlik
hakkı
insanların
hepsinin
birbirinin
önünde
mesul
olmalarından kaynaklanarak, içtimai adaletin dayanaklarının sayılıyor. Böyle
toplumlarda insanların birbirini himaye etmekle sorumludurlar ve güçlüler fakirlere
yardım etmekle ödevlidirler202. Bu içtimai ödev İslam’da Müslümanlara öngörülmüştür.
Öyle ki Hz. Muhammed (s.a) “müminlerin birbirlerine dostluk ve mihribanlıkları,
vücudun organlarının irtibatı gibidir. Bir organ hasta olduğu zaman diğer organlarda
rahtsız olurlar”203 ifadelerini kullanarak Müslüman toplumlarda insanları birbirine ılımlı
ve hassas davranmalarını emretmiştir.
İran İslam Cumhuriyeti anayasasında temel hak ve özgürlüklerle ilişkin olan
diğer madde emeklilik, işsizlik ve benzeri durumlardır. Bu konular anayasanın 29.
maddesinde “emeklilik, işsizlik, yaşlılık, çalışamaz durumuna gelmek, kimsesizlik,
yolda kalmışlık ve beklenmedik olaylarda sağlık hizmetlerine, ilaca ve tıbbi bakıma
ihtiyaç dolayısıyla sigorta veya buna benzer bir şekilde sosyal güvenlikten
yararlanmak herkese ait bir haktır. Devlet kanunlara uygun olarak kamu gelirlerinden
ve halkın katkısı ile sağlanacak gelirlerden yukarıdaki hizmet ve mali destekleri
ülkedeki her bir ferde ayrı ayrı sağlamakla yükümlüdür” demekle yer almıştır.
İran İslam Cumhuriyeti anayasasının bu maddesi İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi’nin 22. maddesi “Her şahsın, cemiyetin bir üyesi olmak itibariyle,
sosyal güvenliğe hakkı vardır…” ve 25. maddesinin 1. bendinde “Her şahsın, gerek
kendisi gerekse ailesi için, yiyecek, giyim, mesken, tıbbi bakım, gerekli sosyal
hizmetler dahil olmak üzere sağlığı ve refahını temin edecek uygun bir hayat
seviyesine ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, ihtiyarlık veya geçim imkanlarından
iradesi dışında mahrum bırakacak diğer hallerde güvenliğe hakkı vardır” ifade edilen
201
Ayrıntılar İçin bkz: İzetullah İraki, Tahvolate Hugug Beyn Almellaiye Kar [Uluslar Arası İş Hukukunun
Gelişmesi] , Tahran, Tahran Üniversitesi Yayınları, 1989.
202
Haşemi, Huguge Bashar va Azadihaye Siyasi [İnsan Hakları ve Siyasi Özgürlükler], s. 488.
203
Ahmed Bin Hanbel, Müsnet, V.cilt, Kahire, Muassisat’ul Risalet Yayınevi, 1996, s. 270. 91 sözlerle nerdeyse aynı konuları kapsamaktadır. Aşağıda inceleyeceğimiz konularda
bu maddenin içeriğinin nasıl yansıdığını görüceğiz.
İran’ın Sosyal ve Güvenlik Yasası’na bakıldığında bu kavramların hepsi
gözükmemektedir. Bu yasada yalnız emeklilik, işsizlik, yaşlılık, çalışmaz duruma
gelmek, beklenmedik olaylarda sağlık hizmetlerine, ilaca ve tıbbi bakıma ihtiyaç
dolayısıyla sigorta ve buna benzer bir şekilde sosyal güvenlikten yararlanmak hakkı
tanınmıştır. Dolayısıyla yolda kalmışlık kavramı Şii’lerin kitapları hariç, hiçbir yasa
gözükmemektedir. Burada bu hakları inceleyerek ülkenin şimdiki durumunu ele
alacağız.
2.2.13.1. İran Anayasası’nda Emeklilik Hakkı
Emeklilik İran’daki farklı gruplar arasında çeşitli yasaların ortaya çıkmasına yol
açmıştır. Örneğin kadınların emeklilik yasası, gazilerin emeklilik yasası, silahlı
kuvvetlerin emeklilik yasası, erken emekli olmak yasası vs. Bu yasaların olmasına
rağmen genel kurallar Sosyal Güvenlik Yasası’nın emeklilik bölümünde yazılmıştır.
Bu yasansın 76. maddesinde “yasaya tabii olan kişiler aşağıdaki hususlara sahip
oldukları zaman emeklilik maaşından yararlanabileceklerdir: 1- En az 10 sene
emeklilik tarihinden önce prim ödemesinin bitmesi, 2- Erkeğin yaşı tam 60, kadının
yaşı ise tam 50 olması gerekmektedir” 204 demekle İran’da emeklilik şartlarını
belirtmiştir. Yukarıda belirlenen emeklilik maaşı bazen erken de alınabilir. Bu konu
maddenin 1. fıkrasında “her kim 30 sene çalıştıktan sonra priminin hepsini öderse,
erkeğin yaşı tam 50 ve kadının yaşı tam 45 olduğu zaman emeklilik maaşından
yararlanmak için müracaat edebilir” ifadeleriyle yer almıştır. Görüldüğü gibi İran’ın bu
yasasında bazı özel koşulların yerine geldiği de emeklilik yaşı daha da erken olabilir.
Bu fıkrada yaş sınırı daha da düşmüştür. Böylece yalnız priminin ödenmesi takdirde
erken emeklilik imkanı verilmiştir.
204
http://news.tamin.ir/Images/News/Editor/file/taminravabet%20omomi/ghavanin/ghanon%20tamin%2054.pdf,
Erişim tarihi 26.09.2012., s. 19-20.
92 2.2.13.1.1. İş Koşullarından Dolayı Ortaya Çıkan Farklıklar
Bu maddelerin devamında işçilerin yaşadıkları yer veya iş koşullarına göre
bazı koşullar değişebilir. Sosyal Güvenlik Yasası’nın 76. maddesinin 2. fıkrasında
“her kim kötü hava koşulları veya zor ve zararlı işler (sağlığa zarar veren işler) de
ardışık 20 sene, aralıklı 25 sene çalışıp, bu senelere ait primini ödemişse, erkeğin
yaşı tam 50 ve kadının yaşı tam 45 oluğu zaman emeklilik için başvurabilir…”
ifadeleri yer almıştır. Görüldüğü gibi İslam hükümeti vatandaşların işyerlerinin
durumunu göz önünde tutarak, onların sağlıklı çalışmaları için gereken tedbirleri
almıştır. İslam hükümetinin bu yasalarına rağmen bazen yaş sınırı olmadan yalnız
primlerin ödenmesi halinde ilgili kişini emekli olmasına izin verilir. Bu konu Sosyal
Güvenlik Yasası’nın 76. maddesinin 3. bendinde “sigortalı olan kişiler 35 sene prim
ödedikleri halde herhangi bir yaş sınırı olmadan emeklilik için müracaat edebilirler”
şeklinde yer almıştır. Böylece vatandaşların daha kolay emekli olmakları mümkün
olmuştur.
Emeklilik yasasının en önemli konularından birisi kadınların emeklilik
koşullarıdır. Gerçi bu konu yukarı satırlarda incelendi ama, tekrar bunu söylemek
gerekiyor ki İran İslam Cumhuriyeti yasalarına göre, kadınlara 50 yaşında emekli
olurlar. Ancak bazı özel durumlarda bu yaş sınırı daha aşağıya düşerek işçi kadın
daha erken emekli olabilir. Bu konu Sosyal Güvenlik Yasası’nın 76. maddesinin 4.
fıkrasında “İşçi kadınlar 20 sene çalışmadan sonra yaşları 42 olursa, 20 sene prim
ödemeleri koşuluyla emekli olabilirler” şeklinde yer almıştır. Böylece kadınların özel
durumları olduklarından dolayı onların iş koşulları daha da kolaylaşmıştır.
Emeklilik konusunun sonunda incelemesi gereken yalnız bir madde kalıyor.
Bazen emekli olan vatandaşlar bu yasaya tabi olmamak için, İslam hükümetini emekli
olmalarından haberdar etmezler. Bu konu bir yandan yaşlı bir kişinin aynı
performansı sergileyemeyeceği ama aynı maaşı alacağı için önemlidir. Yanı sıra
emekli olan kişi yaşından dolayı hasta olup bu hastalığın devletten alan sağlık
sigortasıyla tedavi etmesi, İslam hükümetine zarar verebilir. Bu sebeplerden dolayı
Sosyal Güvenlik Yasası’nın 78. maddesinde “sigortalı vatandaş emeklilik yaşına
93 gelmesinden 5 sene sonra hala işe devam ederse, işveren kişi Sosyal Güvenlik
Kurumu’ndan onun emekli olmasını talep edebilir” ifadeleri yer almıştır.
2.2.13.2. İran İslam Cumhuriyetinde İşsizlerin Durumu
Anayasanın 29. Maddesindeki diğer konu işsizlik konusudur. İşsizlik konusu
her zaman İran’ın hukukçuları tarafından büyük ilgi çekiyormuş. İşsizlik ekonomik
gelişmeleri etkileyen unsur olarak suç ve onun artmasında büyük payı vardır. Ama bu
unsurun hangi suçları, ne kadar çoğaltacağı yönündeki tartışmalar hala devam
etmektedir. ABD ve Avrupa’da yapılan bazı araştırmaların sonucu işsizliğin artması
hırsızlık, iktisadi suçlar örneğin iflas etmek ve bilhassa uyuşturucu kullanımının
artması, intihar etmek ve psikolojik hastalıkların çoğalması yol açmıştır. Araştırmalara
göre işsizlik maddi ve psikolojik (manevi) sonuçlara yol açarak, uzun vadede işsiz
kişilerin topluma karşı nefrete etmelerine sebep oluyor. Bundan ziyade işsizlik
vatandaşlarda toplumdan kırılma (uzaklaşma), düşmanlık ve en son intikam alma
duygularının büyümesine sebep olabilir. Bu duygular uzun zamanda ülkenin kültürü,
ahlakı ve içtimai dengelerini büyük tehlikelere düşürebilir. Bu krizlere kurban giden
vatandaşlar,
düştükleri
zor
maddi-psikolojik
durumdan
kurtulmak
amacıyla
uyuşturucu tarafına gidereler. İşsiz vatandaşlar bu işin parasını karşılamak için, suç
işleyen gruplara girerler. Böylece insanların topluma girme ve kamusallaşmasına
yardımcı olan iş unsuru, onun toplum karşıtı ve kuralları çiğneyen bir yaratık
olmasına sebep olur205.
İran İslam Cumhuriyeti, devrimden hemen sonra ağır ambargolara maruz kaldı.
Bu haksız ambargolardan dolayı enflasyon arttı ve böylece işsizler her gün daha da
çoğaldı. İslam hükümeti halkın zor duruma düşeceğini anlayarak derhal İşsizlik
Yasası’nı meclisten geçirtti. Bu yasa işveren ve işçilerin arasındaki ilişkileri
düzenleyerek, işçiler ve işsizleri himaye altına alınmıştır206. İşsiz kişilerin bulunması
mali, insani ve doğal kaynakların heder olmasına yol açabilir. Nitekim İslam Hükümeti
bu problemi çözmeye çalışmıştır.
205
Ali Hüseyin Necefi Abrand Abadi, “Bezehkari va Avamele Egtesadi: Mabahesi Darbareye Bezehkari va
Bohranhaye Egtesadi”, “Suçluluk ve İktisadi Koşullar: Suçluluk ve İktisadi Krizler Hakkında Tartışmak”,
Hukuki Araştırmalar Dergisi, Sayı 9, 1990, s. 225-226.
206
Seyyid Ahmet Ahmeti, Huguge Kar [İş Hukuku], Tahran, Hugugdan Yayınevi, t.y., s. 29-35.
94 Her şeyden önce işsiz kişinin kim olduğunu belirlemek gerekiyor. İşsizlerin
Sigorta Yasası’nın 2 maddesinde “bu yasaya göre işsiz kişi, herhangi bir arzu ve
iradesi olmadan işinden atılan ve iş yapmaya hazır olan sigortalı kişidir”207 demekle
İslam hükümetinde işsiz kişinin ne anlama geldiğini ifade etmiştir. Böylece işsizlik
diğer içtimai tehlikeler örneğin hastalık, çalışmaz duruma gelmek, emeklilik vb.
durumlardan farklı olabilir. Zira toplumun iktisadi koşulları, işsizliğin en önemli
nedenidir
208
. Yukarıda da gördüğümüz gibi anayasa beklenmedik olaylarda
vatandaşların sosyal güvenlik hakkından yararlanmalarını öngörmüştür. Zira ister
istemez, bu olaylarda işsizlik oranı artacaktır. Bu konu İşsizlerin Sigorta Yasası’nın 2.
maddesinin 2. fıkrasında “doğal felaketler örneğin sel, deprem, savaş, yangın vb.
durumlarda işsiz kalan sigortalı vatandaşlar…işsizlik sigortasından yararlanabilirler”
şeklinde beyan edilmiştir. Bu yasanın 5. maddesinde “işsizlik sigortasının primi, ilgili
vatandaşın gelirinin %3 olarak hepsi işverenin tarafından ödenecektir” ifadelerini
getirerek uygulanan sigortanın prim miktarını da belirtmiştir.
2.2.13.2.1. İşsizlik Sigortasından Yararlanacak Olan Şahıslar
İşsizlerin Sigorta Yasası, bu sigortadan yararlanma için bazı kısıtlamalar
koymuştur. Dolayısıyla vatandaşlar bir dizi koşulları riayet ettikleri takdirde bu
yasadaki sigortadan yararlanabilecekleridir. Şimdi bu konuyla ilgili maddeyi
inceleyerek İslam hükümetinin işsizlik sigortasından yararlanmak için koyduğu
şartlarla tanık olacağız.
Bu konu İşsizlerin Sigorta Yasası’nın 6. maddesinde “sigortalı işsiz kişiler
aşağıdaki koşulları yerine getirdikleri takdirde işsizlik sigortasından yararlanmaya hak
kazanacaklardır: A-sigortalı kişi işsiz olmadan önce en az 6 ay primini ödemiş olması
gerekiyor. 2. maddenin 2. bendindeki kişiler bu koşuldan muaf tutulacaklardır Bsigortalı kişi en fazla 30 gün işten atıldığı tarihten itibaren Çalışma ve Sosyal İşler
Birimi’ni haberdar edecektir ve kendinin profesyonel olduğu iş veya onun benzeri bir
branşta iş yapmaya hazır olduğunu bildirecektir… C-işsiz olan sigortalı kişi Çalışma
ve Sosyal İşler Bakanlığı tarafından onaylanan, örneğin Çalışma ve Sosyal işler
207
http://www.dadkhahi.net/law/Ghavanin/Ghavanin_Kar/gh_bime_bikari.htm, Erişim Tarihi, 01. 10. 2012.
Mehdi Taleb, Tamin Ejtemai [Sosyal Güvenlik], 2. baskı, Meşhet, Rezevi Kültürel Bürosunun Basımevi,
1990, s. 112. 208
95 Birimi, Okuryazarlık Hareketi veya diğer ilgili birimler tarafından düzenlenen öğretme
ve okuryazarlık sınıfları katılarak, 2 ay da bir kere aldıkları sertifikaları Sosyal
Güvenlik şubelerine teslim etmeleri gerekmektedir” demekle işsizlik sigortasından
yararlanma koşullarını belirtmiştir.
2.2.13.2.2. İşsizlere İş Buldukları Zaman Verilen Hizmetler
İslam hükümeti işsiz vatandaşların zor durumlarını göz önüne alarak onları
işsizlik sigortası aldıkları dönemde iş buldukları takdirde bile yalnız bırakmıyor. Bu
konu İşsizlerin Sigorta Yasası’nın 6. maddesinin 1. fıkrasında “işsizlik sigortasından
yararlanan işçiler bu dönemde kendileri bir iş bulup veya bir işe atandıktan sonra,
yeni işlerinin maaşı işsizlik sigortasından az olursa, bu iki gelir kaynağının
aralarındaki farkı işsizlik sigortası hesabından [iş bulan işçiye] verilecektir” şeklinde
yazılmıştır. Böylece İslam hükümeti yeni iş bulan vatandaştan yardımını kesmemekle
birlikte, onun daha güvenli çalışmasını sağlıyor. İran İslam Cumhuriyeti, işsizlik
sigortasından yararlanan kişilerin desteklemelerinin devamında bu yasanın 6.
maddesinin 2. fıkrasında “işsizlik sigortasının alınma süreci [işçinin] emeklilik,
çalışmaz duruma gelmek ve vefat [durumlarında verilmesi gereken sigortanın]
priminin ödenmiş günler olarak hesaplanacaktır” demekle onları büyük bir hizmet
sağlıyor. Diğer ifadeyle işsiz vatandaş, işsizlik döneminde devletten para almasına
rağmen, İslam hükümeti bu dönemi onların devlete prim ödeme günleri olarak
hesaplıyor.
2.2.13.2.3. İran’da İşsiz Kişilerin Aile Durumları
Bu konulardan sonra, bu haktan kimlerin ve nasıl yararlanacaklarını
inceleyeceğiz. İşçiler bazen bekar ve bazen de evli olabilirler. Tabiki evli işçinin
ailesinin giderleri daha fazla olacaktır. İslam hükümeti bu konuyu göz önünde tutarak
İşsizlerin Sigorta Yasası’nın 7. maddesinin 2. fıkrasında “bu yasa aşağıda belirlenen
kişileri himaye altına alacaktır: 1- Sigortalı kişinin karı veya kocası, 2- Kız çocukları
evlenmedikleri ve iş bulmadıkları sürece, 3- Erkek çocukları 18 yaşın altında oldukları
zaman, yalnız talebe oldukları zaman veya Sosyal Güvenlik Kurumu’nun güvenilir
doktoruna göre mutlak özürlü teşhis edildikleri halde 4- Sigortalı kişinin anne ve
96 babası 60 yaşın üzerinde olmaları veya Sosyal Güvenlik Kurumu’nun güvenilir
doktoruna göre mutlak özürlü teşhis edildikleri halde ve her halükarda [her iki
halde]anne ve babanın maaşı evlatlarının tarafından ödenmesi koşuluyla 5- Sigortalı
kişinin bacıları ve kardeşleri bu fıkranın 2 ve 3. bentlerinde zikir edilen koşullara sahip
oldukları zaman” demekle, işsizlik sigortasından yararlanan kişileri belirtmiştir.
2.2.13.2.4. İİC’ de İşsizlere Sağlanan Sağlık Hizmetleri
İslam hükümeti bu dönemde gelir kaynağı olmayan işçiler ve ailelerini sağlık
giderlerini bile düşünmüştür. Bu çerçevede İşsizlerin Sigorta Yasası’nın 7.
maddesinin 5. fıkrasında “sigortalı olan işsiz kişi ve onun ailesi, işsizlik sigortası
aldıkları süresince sağlık hizmetlerinden de…yararlanacaklardır” demekle onların
sağlık durumlarını da düşünmüştür. Yanı sıra İran İslam Cumhuriyeti İşsizlerin
Sigorta Yasası’nın 7. maddesinin 6. fıkrasında “işsizlik sigortası diğer Sosyal
Güvenlik Kurumu’nca verilen sigortalar gibi herhangi bir vergiden muaf tutulacaktır”
demekle işsiz vatandaşları bu zor dönemlerde vergi almamakla desteklemeye
çalışıyor.
2.2.13.2.5. İran’da İşsizlik Sürecinde İş Öğrenme İmkanı
İşsizlik döneminde verilen hizmetler bazı kötü alışkanlıklara yol açabilir. Bu
konular İslam dininin büyüklerinin sözlerinde görülmektedir. Örneğin Peygamber
Efendi bir hadiste “ümmetime her şeyden fazla, çok yemek, çok uyumak, işsizlik ve
dinsizlikten korkuyorum” ifadelerini kullanmıştır. böylece İslam hükümetine işsizlik
döneminde insanlara galip olan kötü alışkanlıkların önünü kesmek bir görevdir209. Bu
doğrultuda İslam hükümeti sürekli işsizlik sigortası vererek vatandaşı işlememeye
alıştırmak istemiyor. Nitekim sigorta aldıkları sürece onları farklı yöntemlerle iş
bulmak veya iş yeri kurmaya teşvik ediyor. Bunun için İran İslam Cumhuriyeti
İşsizlerin Sigorta Yasası’nın 9. maddenin 3. fıkrasında “Çalışma ve Sosyal İşler
Bakanlığı’nın Teknik ve Meslek Eğitim Organizasyonu, işsizlik sigortası kapsamında
sigortanın verilmesiyle birlikte, iş piyasası için gereken beceriler, yeniden eğitim
209
Seyyid Fezl ul-Allah Musavi, Masaele Huguge Kar: Manaye Kar Bar Asase Ayat Ve Revayat [İş Hukuku
Mevzuatı: Ayetler ve Rivayetlere Göre İşlemenin Anlamı], Tahran, İslam Kültürünün Yayma Ofisinin
Yayınevi, t.y., s. 69-70.
97 verme
ve
işsizlerin
becerilerini
güncellemelerini…Teknik
ve
Meslek
Eğitim
Merkez’lerinde yapmakla ödevlidir…” demekle işsizlerin bu dönemden sonra daha
kolay ve uygun bir iş bulacakları yolunda büyük adımlar atmıştır. Öte yandan İslam
hükümeti işsizlere iş yeri açmalarında yardımcı olmakla yükümlüdür. Bu konu 9.
maddenin 2. fıkrasında “bu yasaya tabi olan işsizlere, Çalışma ve Sosyal İşler
Bakanlığı tanıtımıyla sanayi, tarım ve hizmet sektöründe olan diğer bakanlıklardan, iş
lisansı ve iş birimleri kurma amacıyla verilen ruhsatların almasında öncelik
verilecektir” demekle işsizleri iş bulma veya iş yeri açmaları için motive ediyor.
2.2.13.3. İran Yasalarında Yaşlıların Himaye Altına Alınmaları
Anayasada himaye altında olan diğer kişilerden biri yaşlılardır. Zira
vücutlarındaki yeteneği kaybettiklerinden dolayı herhangi bir iş yapma imkanından
yoksunlar. Dolayısıyla yaşlı kişiler genellikle işsiz sayılıyorlar. Nitekim yukarıda gelen
tüm işsizlik sigortası hizmetlerden yararlanabilirler. Ama İşsizlerin Sigorta Yasası’nın
belirttiği gibi yaşlıların bu imkanlardan yararlanmaları için diğer bir koşulun yerine
getirilmesi gerekiyor. Bu konu İşsizlerin Sigorta Yasası’nın 7. maddesinin 1.
fıkrasında “bu kanun kapsamında 55 yaşı veya üzerinde olan yaşlı kişiler
çalışmadıkları sürece emeklilik yaşına kadar işsizlik sigortasından yararlanabilirler”
ifadelerini kullanmıştır. Görüldüğü gibi İslam hükümeti yaşlı kişileri sigortalamaktan
fazla onları emeklilik yaşına kadar destekliyor. Emeklilik yaşına gelen yaşlılar, yaşlılık
sigortaları
kesildikten
hemen
sonra
emeklilik
sigortasından
faydalanmaya
başlayacaklar. Böylece İran İslam Cumhuriyeti vatandaşları yaşamlarının her
aşamasında çeşitli sigortalarla desteklemiş oluyor.
2.2.13.4. İran’da Çalışmaz Duruma Gelen Kişilerin Hukuki Durumları
Anayasanın 29. maddesinde geçen diğer konu çalışmaz duruma gelmektir. Bu
durum Sosyal Güvenlik Yasası’nın bazı maddelerinde açıklanmıştır. İlk önce şunu
belirtmek gerekiyor ki, çalışmaz duruma gelmenin şiddetini bu yasansın 91. maddesi
“sigortalı kişi ve ailesinin ruh ve vücutlarının çalışmaz duruma gelme miktarını
[oranını]
belirtmek
için,
doktorlardan
oluşan
alt
ve
temiz
komisyonlar
98 üstleneceklerdir…” ifadeleriyle belirtmiştir. İİC yasalarında bu tip insanlara sağlık
sigorta hizmetleri sunulmaktadır.
2.2.13.4.1. İran Yasalarında Sağlık Sigortasından Yararlanacak Olanlar
İran İslam Cumhuriyeti yasalarında her işçiye vücudunun hasar gördüğü kadar
sağlık hizmetleri öngörülmüştür. Sigorta hizmetlerinin sağlanması için her işçinin
hangi organının ne kadar hasar gördüğü son derece önemlidir. Zira bu hasar ilgili
işçinin emekli olması veya işe devam etmesine sebep olabilir. Bu önemli mevzuat ve
daha fazlası Sosyal Güvenlik Yasası’nın 70. maddesinde “doktorun teşhisine göre
sigortalı kişiler tedavi olmayan hastalığa yakalanırsalar, rehabilitasyonun yapılması
ve onun sonucunun çıkmasından sonra 91. madde de yer alan tıbbi komisyonlara
göre yeteneklerinin kısmen yada tamamen kaybettikleri halde, onların hakkında
aşağıda belirlenen kurallar uygulanacaktır:
1-sigortalı vatandaşların vücut yeteneklerinin azalma derecesi %66 ve üzerini
bulduğu zaman mutlak özürlü sayılacaklardır.
2-iş kazalarından dolayı sigortalı vatandaşların vücut yeteneklerinin azalma
derece %33 ila %66 bulduğu zaman cüzi özürlü sayılacaklardır.
3-iş kazalarından dolayı sigortalı vatandaşların vücut yeteneklerinin azalma
derece %10 ila %33 bulduğu zaman yalnız sakatlanan organın hasarını alacaktır”
demekle yerini almıştır. Görüldüğü gibi bu maddede yeteneğin azalma derecesini göz
önünde tutarak hasar gören işçinin geleceği güvence altına alınmıştır.
Çalışmaz duruma gelmenin en önemli konularından birisi primlerin ödemesidir.
Zira bazı tehlikeli işlerde hasar gören işçi primlerin hepsini ödemeden mutlak veya
cüzi olarak özürlü olabilir. İslam hükümeti bu olayları dikkate alarak yinede işçilerin
haklarını korumaya çalışmıştır. Bu konu sosyal Güvenlik Yasası’nın 71. maddesinde
“sigortalı kişi iş kazaları veya hastalıklardan dolayı mutlak özürlü tanındığı halde, prim
ödeme zamanı göze alınmadan emeklilik maaşını alma hakkına sahip olacaktır”
99 demekle İran İslam Cumhuriyeti’nde priminin hepsini ödemeden özürlü olan kişilerin
hukuki statülerini belirtmiştir.
2.2.13.4.2. İslam Hükümetinin İşsiz Kişilere Aile Yardımlar
Burada tartışılması gereken diğer konu özürlü işçinin ailesidir. Evin maaşını
temin eden kişinin özürlü olduğundan sonra (çalışmaz duruma gekmesinden sonra)
ailenin zor duruma düşeceğini öngören İslam hükümeti, bu önemli problemi çözmeye
çalışmıştır.
Bu çerçevede İslam hükümeti sigortalı kişinin kendi, çocukları ve hatta anne
ve babasını himaye altına almıştır. Bu konular Sosyal Güvenlik Yasası’nda
detaylarıyla yer almıştır. Bu yasanın 58. maddesinde “54. maddede yer alan
yardımlardan yaralanacak olan sigortalı kişinin ailesi bunlardan ibarettir: 1- Sigortalı
kişinin hanımı, 2- Kocanın yaşı 60 üzerinde olması ve yaşam harçlarının sigortalı
kadın tarafından ödendiği veya 91. maddede belirlenmiş olan komisyonlarca [kocanın]
mutlak özürlü teşhis edilmesi halde, 3- Aşağıda belirlenen koşulların sadece birine
sahip olan sigortalı kişinin çocukları: a- 18 yaştan küçük olmaları, kız çocuklarında ise
20 yaşa kadar bekar olmaları veya resmi öğretim kumlarından öğrenci olmalarına
dair sertifika getirmeleri, b- Sosyal güvenlik kurumundan getirdikleri sertifikaya göre
hasta veya özürlü olmalarından dolayı çalışmaz duruma gelmeleri 4- Sigortalı kişi
babası ve annesinin yaşamını idare etmesi ve babasının yaşı 60 ve annesinin yaşı
55 üzerinde olmaları veya bunların 91. maddede belirlenen komisyonlarca çalışmaz
duruma gelmeleri ve sosyal güvenlik kurumundan yardım almamaları koşuluyla”
şeklinde beyan edilerek, İran İslam Cumhuriyeti’nin bu alandaki siyasetini belirtmiştir.
İslam hükümeti bu önemli konuları getirerek ülkenin geleceğinde milyonlarca
emekli ve işsizin hukuki durumlarını belirterek onların rahat yaşamalarını garanti
altına almıştır.
100 2.2.13.5. İran Yasalarında Kimsesizlik ve Yolda Kalmışlık
İran İslam Cumhuriyeti anayasasında, Şii fıkhından alınan kimsesizlik ve yolda
kalmışlık kavramlarını da eklemiştir. Her ülkede çok sayıda insanlar farklı nedenlerle
kimsesiz olup veya yolda kala bilerler. İslam Hükümeti hiç vatandaşın zor durumda
bırakmama görevinin uğrunda bu sorunu gidermek zorunda kalmıştır. Nitekim İran
İslam Cumhuriyeti anayasası bu maddeyi getirerek sigortalı olmayan vatandaşların
da İslam hükümetinin sağladığı hizmetlerden yararlanacaklarını belirtmiştir. Eş
anlamda kullanmakta olan bu kelimeler Şii fıkhından kaynaklanmıştır. Ne yazık ki
İran’ın şimdiki yasalarına bakıldığında yolda kalmışlık ve kimsesizlik hakkında hiçbir
yasa gözükmemektedir.
2.2.13.6. İİC Yaslarında Beklenmedik Olaylardan Hasar Görenlerin Durumu
İran İslam Cumhuriyeti anayasanın 29. maddesindeki diğer konu beklenmedik
olaylarda sağlık hizmetlerine, ilaca ve tıbbi bakıma ihtiyaç dolayısıyla sigorta veya
buna benzer bir şekilde sosyal güvenlikten yararlanmak hakkıdır. İlk önce bu yasaya
tabi olan kişilerin hangi haklardan yaralanacaklarının bilmesi gerekiyor. Sosyal
Güvenlik Yasası’nın 54. maddesinde “sigortalı vatandaşlar ve onların aileleri bu
yasaya tabi olduklarından itibaren beklenmedik olaylarda sakat olmaları veya hasta
oldukları zaman tıbbi hizmetlerden faydalana bilerler. Sosyal Güvenlik Kurumunun
hizmetleri, ayakta tedavi olma veya hastanede yatma, gereken ilaçların temin etme
ve tıbbi testlerin yapılanmasını kapsamaktadır” demekle vatandaşların ne zaman ve
hangi haklardan yararlanacaklarını belirtmiştir.
Bu yasada İran’ın büyük coğrafyasını göz önünde tutarak, uzak yerlerde
yaşayan insanların sağlık hizmetlerinden yararlanmaları için gereken tedbirler
alınmıştır. Sosyal Güvenlik Yasası’nın 55. maddesinde “bu yasada belirlenen sağlık
hizmetleri iki çeşittir: 1- Doğrudan tedavi olmanın önceliği vardır 2- Dolaylı tedaviler
[uzaktan tedavi olmak]. Bu yasanın devamında köylüler ve uzak noktalarda yaşayan
vatandaşlar da düşünülmüştür. Bu yasanın 57. maddesinde “hastanın tedavisi için
köyden şehre veya başka bir şehre aktarılması gerekirse, bu aktarılma yasalar
101 çerçevesinde
yapılacaktır…”
demekle
uzak
noktalarda
yaşayan
insanların
problemlerini çözmeye çalışmıştır.
2.2.14. İİC Anayasasında Eğitim Hakkı
Anayasa diğer konu eğitim ve öğrenimin hakkıdır. Eskiden beri eğitimin nasıl
verildiği tartışılmaktadır. Bazı dönemlerde bu hakkı yalnız padişahların aileleri
kullanıyordular. Bu ayrıcalıklar özellikle Kaçar’lar döneminde gözüküyor. Bu
dönemlerde eğitim ve öğretim oranı çok düşük düzeydeydi. 19. Yüzyılın sonuna dek
İran’da hiçbir dershane açılmamış ve bu yılların sonunda da yalnız 20 ana okul ve
ortaokul açılmıştır. Bu yıllarda İran’ın genelinde Okuma yazma bilenlerin oranı ise 5%
altındaydı 210 . İdari yetkililer ise herhangi bir eğitim görmeden aldıkları göreve
başlıyorlarmış. Örneğin bir ünlü tarihçi seyahatnamesinde şöyle yazmıştır;‘‘Allah’ım
ya! Neler görüyorum! İsfahan gibi şehrin Gümrüğünün Başkanı, okuma yazma
bilmiyorum diyor !’’211 .
Bu dönemlerde milletin temel hak ve özgürlüklerini daha kolay ihlal etmek için
eğitim ve öğrenim imkanlarını son derece kısıtlayarak, İran halkını kendi haklarından
habersiz tutmanın en kötü yolunu seçtiler. Bu doğrultuda Kaçar Şahlarının biri,
oğluna “bu millete hükümet etmek istiyorsan onları aç ve bilgisiz tut !”212 ifadeleri bu
siyasetin göstergesidir. Neyse ki git gide bu hak toplumun alt düzeydeki sınıflarında
da yaygınlaşmıştır.
İnsanların farklı yerlerde farklı eğitim düzeylerine sahip olabilirler. Bu nedenle
bir ülkede yaşayan insanların arasında bazı ayrıcalıklar yaşanabilir. Bu sorunları
gidermek için vatandaşların hepsine eğitim sisteminden herhangi bir ayrıcalık
yapılmaksızın yararlanmalarına, ulusal devletler üstlenmek zorunda kalmışlar. Yanı
sıra dünyada ki tüm devletler vatandaşlara kaliteli ve belli bir düzeye kadar parasız
210
Sadık Ziba kelam, Mogademeyi Bar Engelabe Eslami [İslam Devrimi’ne Giriş], Tahran, Rozane Yayınevi,
1994, s. 107-108.
211
Muhammed Ali Seyyah, Khaterate Haj Sayyah veya Doreye Khof va Vahshat [Hacı Seyyah Hatıraları
veya Korku ve Dehşet Dönemi], ed. Hamit Seyyah, Seyfullah Gulkar, 1. baskı, Tahran, İbn-i Sina Yayınevi,
1968, s. 175.
212
http://www.www.azadegi.com/link/2012/09/19/252040, Erişim Tarihi, 16. 02. 2013. 102 eğitim vermekle ödevlidirler. Bu eğitimin hangi dereceye kadar parasız olması farklı
ülkelerde çeşitli mertebelere kadar düzenlenmiştir.
Dünyada ki ülkelerin birçoğu bu alandaki niyetlerini İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi’nde ortaya koymuşlardır. Bu konu beyannamenin 26. maddesinde: “1Her şahsın öğrenim hakkı vardır. Öğrenim hiç olmazsa ilk ve temel safhalarında
parasızdır. İlköğretim mecburidir. Teknik ve mesleki öğretimden herkes istifade
edebilmelidir. Yüksek öğretim, liyakatlerine göre herkese tam eşitlikle açık olmalıdır.
2- Öğretim insan şahsiyetinin tam gelişmesini ve insan haklarıyla ana hürriyetlerine
saygının kuvvetlenmesini hedef almalıdır. Öğretim bütün milletler, ırk ve din grupları
arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu teşvik etmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışın
idamesi yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir. 3- Ana baba, çocuklarına verilecek
eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler” şeklinde beyan edilmiştir.
Görüldüğü gibi bu beyannamede eğitimin ilk ve temel safhalarına kadar parasız
olmasına vurgulamıştır. Yanı sıra bu eğitimin her hangi bir ayrıcalık olmadan
yapılmasını öngörmüştür. Şimdi bu yasaların gördükten sonra İran İslam Cumhuriyeti
anayasasına inceleyeceğiz.
İran İslam Cumhuriyeti anayasası insanların eğitim ve öğretimlerini farklı
açılardan değerlendirmiştir. Bu konu anayasanın 30. maddesinde “devlet, eğitim ve
öğretim imkanlarını parasız olarak ve orta öğrenim döneminin sonuna kadar bütün
millet için sağlamakla ve yüksek öğrenim imkanlarını ülkenin kendine yeterliliği
sınırına kadar geliştirmekle ödevlidir” ifadeleriyle yer almıştır. Görüldüğü gibi
anayasada eğitim ve öğretimin parasız olduğunu belirtmiştir. Böylece Pehlevi
dönemindeki sadece zenginlerin okuma geleneği bozmuş oldu. Yanı sıra bu
kelimenin eklenmesi, eski rejimin siyasetleri sonucunun biri olarak fakirlik nedeniyle,
İran’ın yoksun çocuklarının dersi bırakma ihtimalini büyük oranda azalttı.
Anayasanın belirttiği gibi İslam hükümetinde eğitimi konusuna, devlet üstlenir.
Önümüzdeki satırlarda bu konuyu inceleyeceğiz. Burada devletin hangi düzeye kadar
eğitim vermesi önemlidir. İran İslam Cumhuriyeti’nde eğitimin yaygınlaştırılması
devletin görevlerindendir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde eğitimin ilk ve
temel safhalarına kadar yeterli bilmiştir. İran İslam Cumhuriyeti anayasasına
103 bakıldığında devlet tarafından verilmesi gereken parasız eğitim düzeyini en az
ortaokulla kadar belirlenmiştir. Bunların yanı sıra İran İslam Cumhuriyeti devleti
yüksek öğrenim imkanlarını ülkenin kendine yeterliliği sınırına kadar geliştirmekle
ödevli yapmıştır. Anayasanın bu maddesine bakıldığında parasız eğitim yüksek
öğrenim
de uygulanmamaktadır. Öte yandan devlet memleketin geleceğini
düşünerek yüksek öğrenim [üniversite öğrenciliği] imkanlarını ülkenin kendine
yeterliği sınırına kadar geliştirmekle görevlendirmiştir. Böylece İran’ın hassas ve
hayati dallarında gençlerin maddi durumlardan dolayı dersi bırakma ve memleketin
zor duruma düşme olanağını azaltmıştır. Yukarıda gelen satırlar İslam hükümetinin
eğitim sistemine ne kadar önem verdiğini ortaya koymuş oluyor.
Şimdi devletin eğitim konusuna nasıl yardım ettiğini ele alacağız. Kuran-ı
Kerim’e bakıldığında ayetlerin birçoğunda ilim ve onun saygısından bahis edilmiştir.
Bu saygı o kadar yüceliyor ki; Allah-ü Teala “Andolsun kaleme ve satır satır
yazdıklarına213” demekle kalem ve ondan doğan ilime ant içiyor. Yanı sıra Allah-ü
Teala “…rabbim! İlmimi arttır”
214
demekle her zaman bu yolda Allah’tan yardım
istemeyi emir etmiştir. Bu çerçevede İran İslam Cumhuriyeti Anayasası bu alanda ki
sorumlu organı, devlet olarak tayin etmiştir. Bu konu anayasanın 3. maddesinin 3.
fıkrasında “İran İslam Cumhuriyeti devleti…aşağıdaki hususlar için bütün imkanlarını
kullanmakla görevlidir…3-her düzeyde herkese parasız öğrenim, eğitim ve beden
eğitimi ile yüksek öğrenim imkanlarının yaygınlaştırılması…” cümleleriyle getirilmiştir.
Bu madde de bu alandaki sorumlu merci devlet olarak tayin edilmiştir. Madde de
herkese sözcüsü bu hakkın İran halkının tümüne eşit suretle verilmesine işaret
etmiştir. Anayasanın 20. maddesine bakıldığında “milletin her ferdi kadın ve erkek
olsun kanunun korunması açısından eşit durumdadırlar ve bütün insani, siyasi,
iktisadi, içtimai ve kültürel haklardan…yararlanırlar” cümleleri eğitim hakkını da
kapsamaktadır.
20. maddeye göre kadınlar da erkekler kadar, eğitim ve öğrenim hakkından
yararlanacaklardır. Dolayısıyla İran halkı herhangi bir ayrıcalık olmaksızın eğitim
hakkından yararlanacaklardır. Bunun yanı sıra Anayasanın 3. maddenin 9. bendinde
“yersiz ayırım ve ayrıcalıkların kaldırılması ve herkes için maddi ve manevi her
213
214
Kalem 68/1.
Tâhâ 20/114.
104 alanda adilane imkanların sağlanması” İslam hükümetinde eğitim fırsatlarının tüm
vatandaşlar (hatta dini azınlıklara) eşit şekilde sağlamasını öngörmüştür.
2.2.14.1. Anayasada Eğitim Sisteminin Misyonu
İran İslam Cumhuriyeti anayasasın eğitim fırsatlarını yaygınlaştırmak için yol
haritasına belirtmiştir. Anayasanın 3. maddesinin 4. fıkrasında “Bilim, fen (teknik) ,
kültür ve İslami bilgilerin bütün alanlarda inceleme, araştırma ve yeni sonuçlara
varma yeteneklerini, araştırma ve araştırıcıları teşvik merkezleri kurarak güçlendirme”
İran hükümetinin görevlerindendir. Diğer ifadeyle araştırma merkezlerinin açılması
vatandaşların kültürel konularda katkıda bulunmalarına yol açar. Bu doğrultuda
öğrenciler ve bilim adamlarını motive etmek için gereken yasalar yürürlüğe girmiştir215.
Anayasanın bu maddesini nasıl uygulanacağını,
Kültür ve İslam Yoluna
Yönlendirme Bakanlığı’nın Görevleri ve Hedefleri Yasası’nın 2. maddesinin 12.
bendinde “İran İslam Cumhuriyeti’nin kültür alanında resmi siyasetlerinin yürütücüsü
olarak Kültür ve İslam Yoluna Yönlendirme Bakanlığı…bütün alanlarda inceleme,
araştırma ve yeni sonuçlara varma yeteneklerini İran ve İslam kültürü ve sanatlarına
uygun şekilde [desteklemek amacıyla]; yazarlar, şairler ve sanatçıları teşvik ve
himaye etmek, İslam dünyasının ulema, din adamları ve kültürel şahsiyetlerini
tanıtmak, onları büyük tutmak [kutlamak] ve eserlerini yaymak ve bütün alanlarda
kültürel ve sanatsal yetenekleri himaye etmekle, yükümlüdür” ifadelerini kullanarak
belirtmiştir216.
2.2.14.2. Eğitim Sisteminde Eşitlik İlkesi
İran İslam Cumhuriyeti yasalarına bakıldığında mutlaka adalet ve eşitlik ilkeleri
gözüküyor. Şimdi İran’ın mevcut yasalarını inceleyerek bu alanda eşitliğin nasıl
sağlanacağını göreceğiz.
215
Ayrıntılar için bkz: Hamit Ayeti, Huguge Afarineshhaye Fekri [Düşünceler Hukuku], Tahran, Hugugdan
Yayınevi, 1997.
216
Ayrıntılar için bkz: http://press.farhang.gov.ir/rules-laws-fa.html, Erişim Tarihi 03. 10. 2012.
105 İran İslam Cumhuriyeti’nin 3. Gelişme Programı Yasası’nın 143 maddesine
göre “devlet…eğitim ve öğretim alanları, eğitim tesisleri ve ulaştırma araçlarının
hazırlamalarını öyle planlayacaktır ki; kırsal ve kentsel alanlar arasında ayrıcalıklar
kalkıp ve öğrenciler ilk okuldan orta okul ve liseye kadar kolayca devam edebilme
imkanları bulunabilsinler”
217
demekle İran İslam Cumhuriyetini herkesin eğitim
sisteminden eşit bir şekilde yararlanması için kolaylık sağlamakla yükümlü etmiştir.
İran’da yaşayan tüm öğrencilerin parasız eğitim almaları anayasanın diğer
önemli ilkelerindendir. Öğrencilerin parasız eğitim almaları İslam hükümetinin yeni
yasalarında da gözüküyor. Bu yasalar genellikle eğitim fırsatlarının eşitliği ve eğitim
yoksunluluğun giderilmesi hakkındadır. Bu mevzuat 5 Senelik Gelişme 5. Programı
Yasası’nın 19 maddesinde “Milli Eğitim Bakanlığı eğitim olanaklarını adilane
sağlamak amacıyla cinsiyetin dağılımı ve bölgelerin ihtiyaçları özellikle yoksun
bölgelerin öncülükleri başta olmak üzere uzaktan eğitim ve medya aracılığıyla
öğretim ve yemek, gidiş ve geliş (seyahat) ve yatılı okulların masraflarını karşılamak
için gereken işleri yapmakla ödevlidir”218 demekle milletin tüm fertlerine parasız eğitim
ve öğretim imkanlarının eşit şekilde sağlanmasının yanı sıra bazı özel ve hayati
ihtiyaçlar örneğin yemek, iletişim araçları vs. gidermek için gereken önlemler
alınmıştır. Burada önemli olan mesele yatılı okulların parasız olmasıdır. Zira yoksun
ve fakir çocukların sabah saatlerinde çalışma ihtimalini göz önünde bulunduran İslam
hükümeti, onlara gece saatlerinde eğitim imkanı sağlamakla bir yandan vatandaşların
eğitim ve öğretimlerine ne kadar önem verdiği diğer yandan ise yoksun tabakanın
İslam hükümetinde ne kadar saygılı ve değerli olduğunu göstermiştir.
2.2.14.3. İran Yasalarında Çocuklar ve Gençlerin Eğitim Hakkı
İslam hükümeti çocuklar ve gençlerin parasız eğitim haklarına son derece
dikkat etmiştir. Bu alanda İslam hükümeti İran’ın fakir halkını düşünerek her şeyden
önce tüm çocuklar ve gençlerin eğitimden yararlanma imkanını sağlamıştır. Bu
217
http://parliran.ir/uploads/ghanoon%203_6359.pdf, Erişim Tarihi 03.10.2012., s. 50-51.
Kurallar ve Düzenlemelerin Gözden Geçirme ve Kodlama Ofisi, Ganune Barnameye 5 Saleye 5 Tosee, [5.
Gelişme Programının 5. Yasası], tahran, Kurallar ve Düzenlemelerin Gözden Geçirme ve Kodlama Ofisinin
Yayın Ofisi, Tahran, 2004, s. 5.
218
106 alanda ilk önce yasalarda parasız eğitim hakkı, daha sonra da İran’ın çocuklar ve
gençlerin eğitimiyle ilgili yasaları inceleyeceğiz.
2.2.14.3.1. İİC Yasalarında Çocuklar ve Gençlerin Parasız Eğitim Hakkı
Önce bunu bilmek gerekiyor ki anayasanın belirttiği gibi İslam hükümeti
toplumun belli bir seviyeye kadar eğitmesiyle görevlendirmiştir. Bu konu İran’ın
Çocukları ve Gençlerinin Eğitim Araçları ve Tesisleri Yasası’nın 5. Maddesine de
“profesyonel eğitim ortaöğrenim döneminin sonuna kadar parasızdır” 219 demekle
anayasanın belirttiği seviyeyi aynen getirmiştir.
2.2.14.3.2. İİC Yasalarında Çocukları Eğitimden Mahrum Eden Ebeveynlerin
Sorumluluğu
İran İslam Cumhuriyeti’nin yasaları çocukların eğitimini devletin uhdesine
koyduktan sonra, anne ve babaları da bu alan da sorumlu tutmuştur. Bu
sorumluluklar İran’ın Çocukları ve Gençlerinin Eğitim Araçları ve Tesisleri Yasası’nın
3. maddesinde “18 yaşından küçük olan çocukların ebeveyn veya yasal vasisi ilk okul
bittikten sonra onları ortaokulda kayıt yaptırmakla ödevlidirler…maddi durumlarının iyi
olmadığı takdirde, devlet…böyle gençlerin okula devam etmeleri için gereken
imkanları sağlayacaktır…” şeklinde getirilmiştir. Böylece ilk önce anne, baba veya
yasal vasi ve bunların parasız oldukları halde İslam devleti ülkenin çocukları ve
gençlerinin eğitim imkanlarını sağlamakla yükümlüdürler. Dolayısıyla İslam hükümeti
her halükarda çocukların ve gençlerin derse devam etmelerini istemektedir.
İslam hükümeti bu konuda o kadar hassastır ki; bu görevi yapmayan
vatandaşları cezalandırıyor. Bu konu İran’ın Çocukları ve Gençlerinin Eğitim Araçları
ve Tesisleri Yasası’nın 4. maddesinde “18 yaşın altında olan ve yaşamının harçları
kanunen uhdesine olan ebeveyn veya yasal vasinin maddi durumu yeterli olmasına
rağmen çocuğun veya gencin…okumasını engellerse…mahkeme tarafından para
cezası ve çocuğun ilgili okula kayıt yaptırmasına mahkum edilecektir. Mahkemenin
kararına uymayan veya uyup yarıda tekrar eski suçu işleyen ebeveyn veya yasal vasi,
219
http://rc.majlis.ir/fa/law/show/97114, Erişim Tarihi, 04. 10. 2012.
107 1 ila 3 sene hapis cezası ve çocuğun yaşam hazinelerini kabul etmek ve okula tekrar
kayıt yaptırmasına mahkum edilecektir” ifadelerine yer vermiştir. Diğer bir ifadeyle
İslam hükümeti bu ağır cezaları getirmekle ülkenin genelinde yaşayan gençlerin
eğitim ve öğretimlerini garanti altına almıştır.
İran İslam Cumhuriyeti’nin diğer yasalarına bakıldığında da eğitim ve öğrenim
konusundaki ilgili kişilerin görevlerini yerine getirmedikleri hallerde onlara ceza tayin
etmiştir. Bu konu Çocuklar ve Gençlerin Korunma Yasası’nın 6. maddesinde
“çocukların herhangi bir şekilde hasar ve tacize uğratılmaları…fiziksel ve ruhsal
salıklarını kasıtlı olarak dikkate alınmaması veya eğitim sürdürmelerini engellemek
yasaktır. Bu suçu işleyen kişilere 3 ay 1 gün ila 6 ay hapis veya 10/000/000 Riyal
(1000 TL) para cezası kesilecektir”220 demekle İslam hükümetinin çocukların eğitim
ve öğrenimleri konusunda güçlü iradesini ortaya koymuştur. Bu satırlardan şu
anlaşılıyor ki, İran İslam Cumhuriyeti çocuklar ve gençlerin eğitimleri için son derece
dikkatlidir.
2.2.15. İİC Anayasasında Tutuklu Vatandaşların Hakları
Anayasa diğer konu vatandaşların tutuklama konusudur. Dünya tarihine
bakıldığında her bir zaman aydınlar, bilim adamları vs. farklı bahanelerle
tutuklanmışlar. Bu tecrübeler yalnız bir zaman veya bir ülkeye ait değildir. Baskıcı
rejimler her zaman keyfi tutuklamalarla temel hak ve özgürlükleri kısıtlamakla birlikte
insanları hür yaşamaktan mahrum ediyorlar. Nitekim dünya devletleri bu yasa dışı
suçun önlemesi için ilk adımları atmaya başladılar. Bunun için en uygun hareket
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi yapıldı. Bu konu beyannamenin 9. maddesinde
“Hiç kimse keyfi olarak tutuklanamaz, alıkonulanamaz …” getirilmekle çok sayıda
devlet tarafından kabul edilmiştir. Dünya çapında çok konuşulan bu konu her bir
zaman İran tarihinin farklı aşamalarında gündeme gelmiştir
İran’ın tarihine baktığımızda devletler bilim adamlarını tutuklayarak farklı
düşünceleri bastırmaya çalışmışlardır. Yasadışı tutuklamaların oranı gitme-kalma
220
http://www.dadkhahi.net/law/Ghavanin/Ghavanin_Jazaee/Ghanoon_hemayat%20az%20kodakan.htm, Erişim
Tarihi 04. 10. 2010.
108 mücadelesi veren devletler ve özellikle devrim döneminde arttır. İran’ın geçmişine
bakıldığında yasadışı tutuklamaların uzun bir tarihi vardır. Meşrutiyet devrimine
bakıldığında çok sayıda bilim adamları, yazarlar vb. devlet tarafından tutuklanarak
uzun hapislere ve bazen de idam cezasına çarptırıldılar. Ne yazık ki bu suç
meşrutiyet devrimiyle sınırlı kalmadı. Yeni dönemlerde aynı suç Pehlevi rejiminin
tarafından tekrar yapıldı. Bu dönemlerde devrim ideologlarından olan Ali Şeriati,
Ayetullah Murteza Mutahari vb. defalarca tutuklanıp veya sürgüne gönderildiler.
İran halkının devrime yakınlaşmalarıyla birlikte yasa dışı tutuklanmaların
artması göze batıyor. Maalesef İran halkı bu acı tecrübeyi Pehlevi döneminde halkın
önünde olan dini liderler ve özellikle İmam Humeyni’nin tutuklanmasıyla yaşamış oldu.
Böylece bu tecrübeleri tekrar yaşamamak için artık güçlü bir irade gerekiyordu.
Devrimden hemen sonra bu konu İran İslam Cumhuriyeti anayasasında yerini aldı.
Bu konu anayasanın 32. maddesinde “hiç kimse kanunun belirlediği hüküm ve usul
dışında yakalanamaz. Tutuklama durumunda itham konusu delilleri de zikredilerek
zaman geçirmeksizin yazılı olarak itham edilene bildirilmeli ve duyurmalıdır. En çok
yirmi dört saat içinde ilk tutanakla, dosyası yetkili makamlara gönderilmeli ve
yargılamanın en kısa bir zamanda başlaması sağlanmalıdır. Bu maddeyi aykırı
davranan kanunun gereğince cezalandırılır” şeklinde yer almıştır. Şimdi bu maddeyle
ilgili yasaları inceleyerek İslam hükümetinin bu maddedeki usulleri nasıl uygulandığını
göreceğiz.
2.2.15.1. İran Yasalarında Tutuklama Kararı
Anayasanın belirlediği gibi İnsanların tutuklanmaları kanunun belirttiği hüküm
ve usullerle uygun şekilde yapılacaktır. Bu hüküm ve usuller genellikle Ceza Takip
Yasası’nda bulunmaktadır. Her şeyden önce bunu belirtmek gerekiyor ki İslam
hükümetinde her suç için tutuklanma kararı verilmez. Yani Ceza Takip Yasası’nda
belirlenen suçların dışında yakalama ve tutuklamak kesinlikle yasaktır. Şimdi ilgili
maddelere bakarak İslam hükümetinde hangi suçlara tutuklama kararının çıkacağını
göreceğiz.
109 Tutuklanma gerektiren suçlar Ceza Takip Yasası’nın 35. maddesinde
“aşağıdaki suçlarda bu…kanun ve onun fıkralarındaki kanıtlar ve delilerce, itham
sanıklının göz altına alınması için yeterliyse, tutuklama kararının verilmesi gereklidir
ve tutukluluk döneminin süresi o suçun en hafif cezasından [asgari cezasından] fazla
olmamak kaydıyla tutuklama mahkemenin kararı verilene kadar devam edecektir: 1Adam öldürmek, adam kaçırmak, asit serpmek(kezzap), Muharip ve Müfsit-i Fil Arz
[yeryüzünde sapkınlığı] yaymak, 2- Ölüm veya hapis cezası gerektiren suçları
yapmak, 3- Eğer sanıklı kişi [aşağıda belirtilen suçlardan dolayı] bir kere kesin
mahkumiyet veya iki kere ve daha fazla kesin olmayan mahkumiyeti bulunursa:
hırsızlık, dolandırıcılık, zimmet, rüşvet, emanette hiyanet etmek sahtecilik ve sahte
belgeleri kullanmak, 4- Sanığın serbest bırakılması fesada yol açarsa, 5- Özel
kanunlarda tayin edilen tüm suçların yapılması durumunda” demekle ilan edilmiştir.
Bu madde gerçi tüm tutukluluk kararı verilecek olan suçları bildirmiş ama bazı
kelimeleri hukukçular tarafından eleştirilmiştir. Bu arada 5. bentte yer alan fesat
kelimesi büyük eleştirilere yol açmıştır. Zira bu kelimenin böyle geniş anlam
kapsadığı, vatandaşın özgürlüğünü hakimin takdir yetkisine bağlaması anlamında
gelir. Bu suçlarda hakim istediği zaman işlenen herhangi bir suçu fesada yol açmak
potansiyeline sahip olması nedeniyle, tutuklama kararının verilmesi için yeterli
bulabilir. Böylece insanların özgürlüğü ve hürriyeti hakimin görüşüne bağlanarak,
vatandaşların bir çoğu bazı siyasi veya şahsi nedenlerle tutuklanma tehlikesi
yaşayabilirler. Diğer bir ifadeyle bu kelime İran’ın ceza yapısında büyük tehlikeler ve
olay çıkartan tutuklamalara sebep olabilir.
Ama İslam hükümeti bu keyfi davranmaların önünü kapatmak için gereken
tedbirleri almıştır. Şöyle ki tutuklama kararı çıkıp uygulanana kadar, çok sayıda Şii
şeriatından anlayan yetkili makamların onayından geçiyor. Bu konu Ceza Takip
Yasası’nın 33. maddesinde “tutukluluk kararı hakim tarafından verildikten sonra yerel
yargı makamı veya onun yardımcısı tarafından onaylanacaktır. Bu karar 10 gün
içinde temiz mahkemesinde tekrar şikayet edilebilir. Temiz mahkemesinin duruşması
bu konuların incelenmesinde sıradan hariç şeklinde [beklenmeden ve acilen]
yapılacaktır. Her halükarda sanıklının durumu en fazla 1 ay içinde belirlenmelidir ve
tutuklamasının devam etmesi gerektiği zaman, hakim yukarıdaki yöntemleri tekrar
110 izlemek zorundadır” şeklinde beyan edilmiştir. Görüldüğü gibi yetkili makamların
denetlemesi insanların temel hak ve özgürlüklerinden olan serbestliğini koruyabilir.
Ama hakkının ihlal edildiğinin görüşünde olan vatandaşlar temiz mahkemesine bile
başvurabilirler.
2.2.15.2. İran Yasalarında Kanuni Tutuklamanın Süreci
Tutuklanmaların kötü niyetle yapılmaması halde İran İslam Cumhuriyeti diğer
mekanizmler de düşünmüştür. Bu ilkeler Ceza Takip Yasası’nın 37. maddesinde
“tutuklanma kararların hepsi makul ve hakka uygun şekilde verilmelidir ve verilen
[tutuklama kararın] metnin içinde yasal dokümanlar, deliller ve sanıklının itiraz
[protesto] hakkı yerleştirilir. Her halükarda hakim 1 ay içinde deliller ve dokümanları
zikir ederek tutukluluk kararını yenileyecek, aksi de sanıklı uygun bir kararla serbest
bırakılacaktır” demekle beyan edilmiştir. Görüldüğü gibi makul ve hakka uygun
kelimelerin gelmesi ilgili makamın her zaman vatandaşların tutuklanmasında
kanunlar ve maslahatı göz önünde bulundurması gerektiğini vurgulamıştır. Burada en
önemli konu sanıklı kişinin itiraz hakkıdır. Maddeye göre sanıklı kişinin tutuklanma
kararında, tutuklanmasının nedenleri ve yasal delillerinin getirilmesini zorunlu kılarak
onun tutuklanmasının, yazılan maddelere uygun olmadığı takdirde en erken
zamanda itiraz edebileceğini mümkün etmiştir. Bu maddenin devamında İslam
hükümeti yine de vatandaşların serbest bırakılması için yeni kurallar getirmiştir.
Görüldüğü gibi hakim sanıklı kişinin 1 ay tutuklanmasından itibaren ilgili dosyanı
tekrar gözden geçirmek zorundadır. Gözden geçirmek sürecinde delilerinin yeterli
olmadığı halde sanıklını serbest bırakmak zorunda kalacaktır. Dolayısıyla 1 ay içinde
sanıklı kişinin tazminat ödemesi veya toplumun hassasiyetinin azalması onun serbest
bırakılmasını artık makul ve hakka uygun şekle çıkarır.
2.2.15.3. İslam Hükümetinde Hangi Suçlara Tutuklama Cezası Verilir?
Burada
vatandaşların
tutuklanması
hakkında
diğer
önemli
konunun
belirlenmesi gerekiyor. Şii fıkhında 2 tür hak bulunuyor: 1-Allahın Hakları 2-İnsanların
Hakları. Bu çerçevede Allahın Hakkı kamuoyunu etkileyen suçlara denilmektedir. Bu
suçlarda hiç kimsenin şikayetine gerek kalmadan savcı yetkisine göre soruşturmanı
111 başlatabilir. İnsanların Hakkında ilgili suçtan zarar gören vatandaşın direkt şikayette
bulunması halinde mahkeme davanı takip edecektir221.
Bu
konunu
anladıktan
sonra
Ceza
Takip
Yasası’nda
ilgili
maddeyi
inceleyeceğiz. Bu yasanın 36. maddesinde “İnsanların Haklarıyla ilgili davalarda,
suçtan zarar gören kişinin şikayet ettiği halde sanıklı tutuklanacaktır” ifadeleri yer
almıştır. Bu madde ye göre İnsanların Haklarıyla ilgili davalarda suça kurban giden
veya mali hasara maruz kalan kişi şikayet etmeden, mahkeme tutukluluk kararı
veremez. Bu madde insanların hürriyetlerini yalnız şikayet edildikleri halde
kısıtlanacağını belirterek İslam hükümetinde insanların hukuki taleplerine ne kadar
saygı duyulduğunu göstermiştir.
2.2.15.4. İran Yasalarında Yasadışı Tutuklananların Hakları
İran İslam Cumhuriyeti yasadışı tutuklanan insanların savunma hakkına da
son derece hassasiyet göstermiştir. İslam hükümeti yasadışı tutuklanan vatandaşlara
derhal savunma hakkı tanımakla birlikte bu hakka karşı çıkan yetkililere ceza tayin
etmiştir. Bu yaptırımlar İslam Ceza Yasası’nın 572. maddesinde “bir kişi yasadışı göz
altına alındığı zaman bu suçtan polis memurları veya adliye zabıtalarına şikayette
bulunursa ve bunlar onun şikayetini göz ardı edip veya şikayeti yetkili makamlara
ilerletmeyi ve gereken tedbirlerin alınmasını ispat edemezseler, kendi makamlarından
ilelebet çıkartılıp ve 3 ila 5 seneye kadar devlet işlerinden dışlanacaklardır” şeklinde
beyan edilerek İran İslam Cumhuriyeti hükümetinin insanların özgürlükleri ve
serbestliğine ne kadar önem verdiğini göstermiştir. Böylece İslam hükümeti
yapabileceği kadar vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinden olan serbestliklerini
korumaya çalışmıştır.
2.2.15.5. İslam Hükümetinde Yasadışı Tutuklamanın Cezası
Yukarıda gelen maddelerin yanı sıra İslam hükümeti vatandaşlara yasaların
belirttiği yolların dışında tutuklama kararı çıkartana, hapse atana veya bu suça başka
221
Muhammed Aşuri, Ayin Dadresiye Keyfari [Ceza Takip Yasası], II. cilt, 8. baskı, Tahran, Semt Yayınevi,
2004, s. 98-100.
112 yollarla yardım edenlere ağır cezalar vermiştir. İslam Ceza Yasası’nın 575.
maddesinde “adli makam ve diğer kamu görevlileri yasaların belirlediği yolların
dışında tutuklama, kovuşturma veya suç duyurusunda bulundukları de yargı
makamından ilelebet çıkartılacak ve 5 seneye kadar devlet işlerinden dışlanacaktır”
getirmekle bu suçun cezası belirtmiştir.
İran’ın şimdiki hukukuna göre İnsanların yasadışı tutuklamalarında sadece
tutuklayan kişi değil, bu işe yardım edenler de büyük suç işlemiş oluyorlar. Zira ev,
hapis hane vb. yerler olmadan insanların hürriyetlerini kısıtlamak mümkün olamaz.
İran İslam Cumhuriyeti bu suça yardım edenlere ağır ceza tayin etmiştir. Bu konu
İslam Ceza Yasası’nın 573. maddesinde “cezaevlerin yetkili makamları ve ajanları
her hangi bir kişiyi, yetkililer ve yetkili merciler tarafından verilmesi gereken belgeleri
almaksızın, tutuklu unvanıyla kabul ettiklere durumda 2 ay ila 2 sene hapis cezasına
mahkum edileceklerdir” ifadeleriyle yer almıştır.
2.2.15. Anayasada İkametgah Seçme Özgürlüğü
Anayasada diğer konu insanların ikametgahlarının korunmasıdır. İnsanın
yaşadığı yeri seçmek her kimin temel hakkı olarak bilinmektedir. Bu doğal hakka hiç
devlet veya şahıs karşı çıkamaz. Bu hakkı insanlardan almak yalnız kanun
çerçevesinde olabilir. Dünya çapında kabul edilen bu İlkeler İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi’nin farklı maddelerinde yer almıştır. Bu konu İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi’nin 9. maddesinde “Hiç kimse keyfi olarak…sürülemez” şeklinde ve
daha sonra 13. maddenin 1. bendinde “herkes herhangi bir devletin sınırları dahilinde
serbestçe…yerleşme hakkına haizdir” şeklinde yer almıştır. yanı sıra 13. maddenin 2.
Bendinde ise “Herkes, kendi memleketi de dahil, herhangi bir memleketi terk etmek
ve memleketine dönmek hakkına haizdir” ifadelerini getirerek devletleri, ikametgah
seçme
konusunda
nasıl
davranacaklarını
belirtmiştir.
Şimdi
İran
İslam
Cumhuriyeti’nin yasalarına bakarak bu konunu ele alacağız.
İlk önce İslam hükümetinde ikametgah kelimesinin anlamına bakacağız. Bu
kelimenin anlamı Medeni Yasa’nın 1002. maddesinde “ikametgah her kimsenin
yaşadığı yer ve onun işlerinin önemli kısmın merkezidir. Kişinin yaşadığı yer ve
113 önemli işlerinin merkezi fark ettiği de onun işlerinin merkezi ikametgahı olarak kabul
edilir. Tüzel kişilerin ikametgahı, onların operasyonlarını düzelten merkez olacaktır”
ifadeleriyle İslam hükümetinde insanlar ve tüzel kişilerin ikametgahlarının hukuki
statüsünü belirtmiştir. Söylemeye gerek yok ki bazı davranışlardan dolayı İkametgah
seçme özgürlüğü engellenebilir. İslam hükümetinde bu hakkı engelleyen en bariz
örnek sürgün cezasıdır. Şimdi İkametgah seçme özgürlüğünü engelleyen bu cezayı
inceleyeceğiz.
2.2.15.1. İkametgah Seçme Özgürlüğünü Engelleyen Olan Sürgün Cezası
Aslında sürgün cezası Şii mezhebinden kaynaklanan bir kavramdır. Bu ceza
Şii şeriatında Nefyi Beled (şehir ve sivil toplumdan uzaklaştırma) şeklinde gelir 222.
Bazı Şii hukukçulara göre sürgün etmek, birisini kasaba veya köyünden, ülkenin
başka noktasına gönderilmesine denilir. Bu iş genellikle belli bir noktada kalmak veya
belli bir noktalarda kalmamak zorunluluğuyla gözükmektedir223.
İran İslam Cumhuriyeti’nin şimdiki hukuk düzeninde adı geçecek olan bazı
suçlara sürgün cezası tayin edilmiştir. Genel olarak şeriatta tayin edilmeyen cezalar,
kanun koyucunun takdir yetkisine bırakılır. Dolayısıyla meclis bazı suçlara kendi
insiyatifleriyle sürgün cezası kesmiştir. Şii şeriatın da beli olmayan cezalara Ta’zir ve
Önleyici Cezalar denilir. İlk önce bu kavramları İslam Ceza Yasası’nda geldiği gibi
inceleyeceğiz. Ta’zir cezası İslam Ceza Yasası’nın 16. maddesinde “ta’ziri te’dib
[disiplin] veya cazdır ki; miktarı ve türü şeriatta tayin edilmeyip hakimin yetkisine
bırakılmıştır. Örneğin hapis, para cezası ve kırbaç…” ifadeleriyle tanıtılmıştır.
Görüldüğü gibi burada cezanın tayin edilmesi hakime bırakılmıştır. Şimdi Ta’zir
cezasını tanıdıktan sonra Önleyici Cezalar’ı tanımak gerekiyor. İslam Ceza
Yasası’nın 17. maddesinde Önleyici Cezalar “te’dib veya cezadır ki; devlet tarafından
hükümetin düzenlemeleri ve kanunlarını ihlal etme halinde, toplumun düzeni ve
çıkarlarını korumak amacıyla düzenlenmiştir. Örneğin…belli yer veya yerlerde kalmak
ya da belli yer veya yerleri terk etmek zorunluluğu” ifadeleriyle açıklanmıştır. Bu iki
çeşit cezanın arasındaki en bariz fark Önleyici Cezaların hükümet tarafından tayin
222
Muhammed Moin, Farhange Moin [Farsça Sözlük], 3. baskı, Tahran, Serayeş Yayınevi, 2002, s. 436.
Abbas İmani, Vaje Nameye Huguge Jaza [Ceza Hukuku Sözlüğü], 14. baskı, Tahran, Ganj-i Daneş
Yayınevi, 2004, s. 243.
223
114 edilmesidir. Yanı sıra İslam hükümetinde önleyici cezalar toplumun düzeni ve
çıkarlarını korumak niyetiyle koyulan yasaların çiğnenmesi halinde uygulanacaktır.
Halbuki Ta’zir cezaları diğer cezaların yetersizliğe uğradığı zaman, onların
tamamlayıcısı olarak uygulanırlar. Ama genel olarak İran’ın hakimleri bu iki kavramı
eş anlamda algılayarak her ikisini de kullanmaya çalışıyorlar. Gerçi bu algılamalar
yasaların açıklamasında bulunmuyor ancak ta’zir ve önleyici cezalar İslam Ceza
Yasası’nın
bazı
maddelerinde
birbirlerinin
yanında
gelerek
eş
anlamda
kullanılmıştırlar224.
Bu konulara girmeden önce İslam hükümetinde sürgün cezasının ne zaman
uygulandığı bilmek gerekiyor. Bu soru İslam Ceza Yasası’nın 20. maddesinde “suç
ve suçlunun özelliklerine göre belli bir süre için sosyal hakların bazıları veya
hepsinden mahrum kalmak, belli noktalarda ikamet etmek veya belli yerleri terk
etmek zorunluluğu…” şeklinde yanıt verilmiştir. Burada suç ve suçlunun özelliklerinin
belli olmadığı yargının tarafsızlığını biraz da olsa tehlikeye düşürebilir. Unutmamalıdır
ki sürgüne göndermek suç işleme alışkanlığı olan insanlar için de uygulanabilir. Bu
konunu önümüzdeki satırlarda ele alacağız.
2.2.15.2. İslam Ceza Yasası’nda Sürgün Cezası
Şii fıkhınca İslam cezaları had, kısas, diyet, ta’zir ve önleyici cezalar olarak
tayin edilmiştir. Sürgüne göndermek bazen Had bazen de ta’zir veya önleyici cezalar
olarak uygulanır. Ama sürgüne göndermek bazen ta’zir ve önleyici cezaların
tamamlayıcısı olarak da uygulanmaktadır. Yukarıdada da görüldüğü gibi ta’zir ve
önleyici cezalar eş anlamda da kullanılmıştır. Şimdi bu mukaddimeyle Şii fıkhında
tayin edilen suçlarda sürgün cezasının yansımalarını dikkatle inceleyeceğiz225.
224
Ayrıntılar İçin bkz: Hüseyin Mehr Pour, “Sargozashte Tazirat: Negahi Be Seyre Ganuniye Tazirat Dar
Jumhuriye Eslamiye İran”, “Ta’zir’atın Özgeçmişi: İran İslam Cumhuriyeti’nde Ta’zir’atın Yasama Sürecine
Bir Bakış” , Avukatlar Birliği’nin Dergisi, Sayı 148-149, 1990, s. 13-67.
225
Ayrıntılar için bkz: http://www.pajoohe.com/fa/index.php?Page=definition&UID=36466, Erişim Tarihi, 16.
02. 2013. 115 2.2.15.2.1. Had Cezası Olarak Sürgün Etmek
İslam’da Had cezalarının önemli olduğu için ilk önce bu tip cezaların sürgüne
gönderilmede nasıl etkili olduklarını inceleyeceğiz. İslam Ceza Yasası’nda Had
cezası gerektiren suçlar için, sürgüne göndermek asıl ceza olarak tayin edilmiştir. Bu
tür cezalar İslam Ceza Yasası’nın çeşitli maddelerinde bulunmaktadır. Örneğin evli
erkek zina yaptığı zaman sürgüne gönderilir. Bu konu İslam Ceza Yasası’nın 87.
maddesinde “evlenen erkek karısıyla ilişkiye girmeden önce zina yaparsa, kırbaç
Had’inden sonra [en az 75 kırbaç] kafası tıraşlanıp ve 1 sene sürgüne gönderilecektir”
ifadeleriyle yer almıştır226. Diğer örnek muharibe suçundadır. Muharibe İslam Ceza
Yasası’nın 183. maddesinde “herkes insanlarda dehşet veya korku yaratmak için
veya özgürlük ve güvenliklerini tehlikeye düşürmek amacıyla silah kullanmaya
teşebbüs ederse Muharip ve Müfsit-i Fil Arz (yeryüzünde sapkınlığı yaymış) olacaktır”.
Bu kavramın anlamını öğrendikten sonra cezasını inceleyeceğiz. Bu suçun cezası
İslam Ceza Yasası’nın 190. maddesinde “Muharip ve Müfsit-i Fil Arz’ın Had cezası
aşağıda belirlenen cezaların birisi olacaktır: 1- Öldürmek 2-İdam, 3- İlk önce sağ eli
ve sonradan sol bacağının kesilmesi, 4- Nefy-i Beled (sürgüne göndermek)”*.
Görüldüğü gibi yukarıda gelen suçlarda sürgüne göndermek asıl ceza olarak tayin
edilmiştir. Nitekim bu suçlarda hakimin tayin ettiği ceza kanuna mutabık olacaktır.
Dolayısıyla hakim verdiği kararlarda vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini ayak
altına koyarak onları sürgüne gönderemez. Ama bazı durumlarda hakimin kolayca
sürgüne gönderme tehlikesi vardır227.
2.2.15.2.2. Önleyici Ceza Olarak Sürgün Etmek
İslam hükümetinde bazen sürgüne göndermek Önleyici ceza olarak tayin
edilmiştir. Burada ilgili maddeyi tekrar getirerek onu daha detaylı olarak ele alacağız.
İslam Ceza Yasası’nın 17. maddesinde Önleyici Cezalar “te’dib veya cezadır ki;
devlet tarafından hükümetin düzenlemeleri ve kanunlarını ihlal etme halinde
226
Ayrıntılar İçin bkz: Mehdi Nane Kar, Efsade Fel Arz Dar Fegh va Huguge Mozue [Hukuk ve Şimdiki
Yasalarda Müfsit-i Fil Arz Konuları], Tahran, Mursel Yayınevi, 1999. *İsalm Düşüncesinde Müçtehitler Tarafından Muharibe Suçu İçin Çeşitli Cezalar Öngörülmüştür. Bu Cezaların
Ayrıntıları İçin bkz: http://www.hawzah.net/fa/article/articleview/85967, Erişim Tarihi 06. 02. 2013.
227
Ayrıntılar İçin bkz: Muhammed Cafer Habib Zade, Moharebe va Efsade Fel Arz [Muharip ve Müfsit-i Fil
Arz Suçunu İncelemek], Tahran, Keyhan Basımevi, 1992.
116 toplumun düzeni ve çıkarlarını korumak amacıyla düzenlenmiştir. Örneğin hapis, para
cezası, işyerinin kapatılması, iş ruhsatının alınması, sosyal haklardan mahrum
edilmesi veya belli yer veya yerlerde kalmak ya da belli yer veya yerleri terk etmek
zorunluluğu” şeklinde tarif edilmiştir. Burada hakim istediği zaman sürgün cezasını
uygulayabilir. Dolayısıyla hakim sürgün cezasını uygulamak için belli bir sınırı
olamadığından dolayı bu alanda keyfi davranabileceği eleştirilere yol açabilir.
2.2.15.2.3. Ta’zir ve Önleyici Cezaların Tamamlayıcısı Olarak Sürgün Etmek
İran İslam Cumhuriyeti yasalarında sürgün etmek bazen Ta’zir ve Önleyici
Cezaların tamamlayıcısı olarak da tayin edilmiştir. Örneğin İslam Ceza Yasası’nın 19.
maddesinde “mahkeme birinin kasıtlı bir suç işlediği zaman onu Ta’zir veya Önleyici
Cezalara mahkum etmesinin yanı sıra bu cezaları tamamlamak amacıyla sanıklı
kişini sosyal haklardan yoksun ve aynı zamanda belli nokta veya noktalarda
kalmaktan men veya belli yerde kalmaya [sürgün] mecbur edebilir” ifadelerini
kullanarak bir yandan Ta’zir ve Önleyici Cezaların pek farklı olmadıklarını göstererek
diğer yandan cezaların yetmediği zaman, sürgün etmeni tamamlayıcı ceza olarak
tayin etmiştir228. Görüldüğü gibi bu madde de yasa koyan kurumca, kasıtlı suç işleyen
kişiye yasada geçen cezalar yetmeyebilir. Nitekim hakim asıl cezaların yanı sıra diğer
cezalar örneğin sürgüne göndermeyi de uygulayabilir. Bu madde de yine de belli
kriterlerin yer almadığı için hakim istediği zaman tayin edilen cezaları yetersiz teşhis
edebilir. Bu konu sanıklı kişinin ikametgah seçme özgürlüğüne zarar verebilir229.
2.2.15.2.4. Alışkanlık Haline Gelen Suçlular İçin Sürgün Cezası
Burada diğer konu topluma tehlike yaratan insanlar problemidir. Yukarıda
dediğimiz gibi İslam hükümeti tehlikeli insanlar için de bazı cezaları öngörmüştür. Bu
tür cezalar bir nevi Önleyici Cezalar olarak adlandırılabilir. İslam hükümetinde devlet,
alışkanlık haline gelen suçlular (tehlike potansiyeline sahip olan suçlular) veya kötü
228
Ayrıntılar İçin bkz: Hadi Marefat, “Mabahesi Darbareye Tazirat”, “ta’zir’at hakkında tartışmak”,
Avukatlar Birliği’nin Dergisi, Sayı 146-147, 1990, s. 33-72.
229
Ayrıntılar İçin bkz: İrec Golduziyan, Bayestehaye Hugug Jazaye Umumi [Genel Ceza Hukuku Mevzuatı],
Tahran, Mizan Yayınevi, 1999.
117 niyetli insanları için hazırlanan merkezler ve enstitüler da sürgün cezası
uygulamaktadır230.
Bu merkezde sürgüne gönderilen kişiler bir dizi yasalara tabi olmak
zorundadırlar. İran İslam Cumhuriyeti yasalarına göre bu merkezlerde sürgün edilen
kişi serbestçe gezmek, dolaşmak, irtibat kurmak vs. men edilmiştir. Bu yasaklamalar
ve önlemler Suçtan Korunma Yasası’nın 5. maddesinde “sürgüne gönderilen kişi özel
elbiseler giyecek ve enstitü tarafından belli yemekler alacaktır. Sürgüne gönderilen
kişi ilgili merkez veya enstitü velilerinin denetiminde olan durumların dışında hiç
kimse ile irtibata geçemez.
Bu kişiler onlara tayin edilen işleri
yapmak
mecburiyetindedirler. Sürgüne gönderilen kişiler genel olarak geceleri hücrelerinde
tek başına kalmak zorundadır ” 231 ifadeleriyle belirlenmiştir. Bu madde de bazı
durumlar Örneğin sürülen kişinin irtibatının kısıtlanması eleştirilebilir. Bilindiği gibi
diğer insanlarla serbestçe iletişime geçmek ve bilgileri paylaşmak İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesinde geçtiği gibi her insanın doğal hakkıdır. Bu hakkın böyle bir
zor durumlarda sınırlanması İslam hükümetinin eleştirilmesine yol açabilir. Yanı sıra
bu hakkın kısıtlanma sınırlarının belli olmaması tehlikenin oranını arttırır. Zira ilgili
merkezler ve enstitülerde bu hakkın hangi koşullarda, ne kadar kısıtlanacağının belli
olmaması, yetkili makamların yasal güçlerinden suiistimal etmelerine müncer olabilir.
Bu maddede eleştirilebilir diğer konu sürülen kişinin tayin edilen işleri yapmak
mecburiyetinde olmasıdır. Bu karanlık kavramlara bayağı eleştiriler getirilebilir.
Örneğin adı geçen İşlerin hafta içi günlerin hangi saatinde yapılacağı, kaç saat
yapılacağı, özellikle işin türünün belli olmaması, işin sürülen kişinin haysiyetine
aşağılayıcı olup olmayacağı vs. eleştirilebilir. Öte yandan anayasanın maddesinde
belirlendiği gibi sürülen kişi bu işi yapmak mecburiyetinde olacaktır. Halbuki bu
kavram anayasanın 22. maddesine de yer alan “insanların haysiyeti…taarruzdan
masundur” cümlesiyle bağdaşmamaktadır. Yanı sürülen kişi istemediği halde bile
verilen işi bitirmek zorunda olacaktır. Maalesef bu konu da anayasanın diğer
maddesiyle tearuzdadır. Zorunlu iş yaptırmak yukarıda da incelediğimiz gibi İran
230
Muhammed Ali Erdebil’i, Hugug Jazaye Umumi [Genel Ceza Hukuku], II.cilt, 5. baskı, Tahran, Mizan
Yayınevi, 2002, s. 135-142.
231
http://www.dastour.ir/brows/?lid=, Erişim Tarihi 06. 10. 2012.
118 İslam Cumhuriyeti anayasasının 28. maddesinde yer alan “herkes eğilimine göre…bir
meslek seçebilir” cümlesiyle ters düşmektedir.
Öte yandan belli yemeklerin hangi çeşitlerden oldukları, kalitelerinin ne derece
de olduğu ve belli elbiselerin zorunlu giydirilmesi, sürgünde olan kişilere uygun bir
biçimde ve her şeyden önemli olan, bu yiyecek, içecek ve elbiselerin temiz olup
olmadığı bu maddedeki problemleri daha da arttırıyor. Zira Adalet Bakanlığı ve Milli
Emniyet Şurasının işbirliğiyle sürgüne gönderilecek kişilerin yerleri İran’ın farklı
bölgelerinde yer alan 48 şehir olarak tayin edilmiştir. Bu 48 şehir İran’ın büyük
coğrafyasında donanım, hava durumu ve başka açılardan en zor koşullar altında yer
alan kentlerdendirler. Şimdi işlerin hangi koşullar altında yapılacak olması,
yemeklerin bu olağan üstü kötü durumlarda vatandaşların sağlıklarını tehlikeye
salması ve elbiselerin sıcak veya soğuk havalarda sürgüne gönderilen kişilerin
sağlığını tehlikeye düşürüp düşürmeyeceği merak konusu olabilir. Bu konular yargı
gücünün yetkili organları tarafından çıkan kararlarla belirlenmiştir232.
2.2.15.2.5. Sürgün Yerinden Çıkmanın Cezası
İran İslam Cumhuriyeti’nin şimdiki yasalarına göre sürgün edilen kişinin tayin
bölgelerden çıkması suç olarak sayılıyor. Bu suç İslam Ceza Yasası’nın 20.
maddesinin “sürgün edilen kişi…verilen kararın icra edilmesinin esnasında yerini terk
edip veya yasak noktalara geri dönerse, mahkeme hükmü icra eden kurumun
önerisiyle, bu cezanı para cezası veya hapse dönüştürebilir”. Böylece İslam hükümeti
sürgüne gönderilen vatandaşların tekrar olay yaratma imkanlarının önünü kesmiştir.
2.2.15.2.6. Sürgün Edilen Vatandaşın Hakları
Bu maddenin son kısmında sürgüne gönderilen kişinin hukukundan bahis
edeceğiz. İslam hükümeti sürgüne gönderilen vatandaşı toplumun bir parçası bilerek,
onu her zaman kendi toplumuna dönmesi için hazır tutmaya çalışıyor. Zira sürgüne
gönderilen kişi çalışmadığı de iş ve ondan alan deneyimleri unutarak bu geçici
süreden sonra iş bulmak ve para kazanmak için tekrar suç işleyebilir. Nitekim İslam
232
http://dadazmoon.ir/?p=51#more-51, Erişim Tarihi 16. 10. 2012. 119 hükümeti bu sorunu gidermeye çalışmıştır. Bu konu İslam hükümeti yasasında
“sürgün edilen kişilerin belli ve uygun bir iş ve meslek bulmaları kanun ve
yönetmeliklere tabi olduğu sürece serbesttir” şeklinde beyan edilmiştir. Böylece
sürgün gönderilen kişi bu müddette yeni işler öğrenerek, serbest bırakıldıktan sonra
artık sürgün gönderilmesine sebep olan işlerden uzak duracaktır.
İncelemesi gereken diğer hak sürgüne edilen kişilerin izin alma hakkıdır.
Yukarıda da görüldüğü gibi sürgün edilen vatandaş belli noktalardan çıkıp veya
onlara girerse cezalandırılacaktır. Ama bazı özel durumlarda suçlunun bu
bölgelerden çıkıp diğer yasak bölgelere gitmesi gerekebilir. Bu problemleri aşmak için
İslam hükümeti sürgüne gönderilen kişilere izin hakkı tanımıştır. Bu konu Ceza Takip
Yasası Tüzüğü’nün 16. maddesinde “hükmü veren mahkeme suçlunun talebi üzerine
ve kanuna uygun olduğu zaman, kendi teşhisi ve kararına göre yeterli müddetçe izin
verebilir” ifadeleriyle beyan edilmiştir. Bu maddede izin verilmesini mahkemelerin
teşhisi ve kararına bağlanmak bu hayati hakkı tehlikeye düşürebilir. Öte yandan izin
müddetinin mahkemeye bırakılması çok yararlı olabilir. Zira İslam mahkemeleri adil
hakimlerden oluştuğu için sürgüne gönderilen vatandaşların durumlarını göz önünde
bulundurarak, hiçbir sınır olmadan onlara uygun müddetçe izin vereceklerdir.
2.2.15.2.7. İİC’ de Sürgün Edilen Kadınlar ve Çocukların Durumu
Burada sürgün cezanın kadın ve küçük çocukla hakkında nasıl uygulandığına
göz atacağız. İslam hükümeti her zaman kadınlara esnek davranıyor. Bu davranışlar
sürgün gibi ağır cezalarda bile gözükmektedir. Bilindiği gibi yeni dünyaya gelen çocuk
her zamandan fazla annesine ihtiyaç duyar. İran İslam Cumhuriyeti bu gerçeği göz
önüne alarak, sürgün cezaya çarptırılan anneleri çocuklarından uzak tutmamak için
gereken tedbirleri almıştır. Bu tedbirler Ceza Takip Yasası’nın 296. maddesinde
“hapis veya sürgün cezasına çarptırılan annenin süt emen çocuğu ondan ayrılmaz,
ancak [çocuk] annenin rızasıyla babası veya diğer yakınlarına verebilir” şeklinde yer
almıştır. Böylece İslam hükümeti çocuğun tek başına büyümesi ve bu yoldan doğan
muhtemel tehlikeleri de aşmış olur.
120 2.2.15.2.8. İslam Hükümetinde Sürgün Cezasının Sona Ermesi
İslam hükümeti yasalarında Sürgün cezasının hukuki durumunu incelemenin
sonucunda,
sürgün
edilen
kişilerin
bu
cezadan
nasıl
kurtula
bileceklerini
inceleyeceğiz. Bu soruya en basit cevap; sürgün süresinin sonunu beklemektir. Ama
İslam hükümeti insanların daha erken özgürlüklerine kavuşmaları için alternatif yollar
da öngörmüştür. Bu önemli konu İslam Ceza Yasası’nın 194. maddesinde “sürgün
dönemi tövbe etme halinde bile en az bir sene olacaktır. Bu durum tövbe etmediği
sürece devam edecektir” şeklinde beyan edilmiştir 233 . Bu madde de 2 konu çok
önemlidir: 1-Sürgün cezasının müddeti en az 1 sene tayin edilmiştir 2- İran İslam
Cumhuriyeti’nde sürgüne gönderilen kişi bir sene cezasını çektikten sonra, tövbe
ederek sürgünden kurtulabilecektir. Bu konu İslam hükümetinde insanların temel hak
ve özgürlüklerinin saygıya sahip olduklarını gösteriyor234.
2.2.16. Anayasada Hak Arama Özgürlüğü (Hukuki Haklar)
İslam anayasasında diğer konu vatandaşların mahkemeye başvurma hakkıdır.
Demokratik toplumlarda vatandaşlar devlet ve diğer organlar veya insanların yasadışı
davranışların önünde yalnız bırakmamalıdırlar. Vatandaşın hakkının çiğnenmesi
zaman adil mahkemelere başvurarak hakkını arması her insanın kayıtsız ve şartsız
hakkıdır. İlgili mahkemeler şikayetçi olan kişinin dil, ırkı, renk, milliyeti, vb. etkenlere
bakmaksızın davanı adilane ve kamuoyuna açık şekilde bakmakla yükümlüdür.
Dünya çapında kabul edilen bu ilkeler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 10.
maddesinde “Herkes haklarının, vecibelerinin, veya kendisine karşı cezai mahiyette
herhangi bir isnadın tespitinde, tam bir eşitlikle, davanın bağımsız ve tarafsız bir
mahkeme tarafından adil bir şekilde ve açık olarak görülmesi hakkına sahiptir”
ifadeleriyle yer almıştır.
Bu ilkeler zaman sürecinde çok sayıda ülkenin yasalarına girmiştir. İran’ın
milleti Pehlevi rejiminden çeken haksızlıklar ve zulümler nedeniyle yerel, bağımsız ve
233
http://www.rasekhoon.net/article/show/649356, Erişim Tarihi 06. 02. 2013. Tövbe İslam Hukukunda, cezaların birçoğunun önünü kesebilir. Tövbe ve İslam Hukukundaki etkileri için bkz:
http://www.daneshju.ir/forum/sitemap/t-158784.html, Erişim Tarihi 06. 02. 2013.
234
121 tarafsız bir mahkemenin olmasını arzu edermişler. Eski devletlerde genellikle
mahkemeler siyasi gücün etkisi altında kurularak davacı hakkına kavuşamıyordu.
Yanı sıra Pehlevi rejimin mahkemelerinde hakimlerin devlet tarafından seçilmeleri,
çeşitli mezhepler arasındaki faklıkların etkili olması, davacıların yüksek makamlara
bağlı olup olmamaları vb. etkenler, verilen kararların tarafsızlığını mutlaka
zedeliyordu. Ama İran İslam Devrimi’nden sonra milletin tümü artık yargılamalarda
eşit sayılmalarını talep ediyordular. Milletin bu hak talebi İran İslam Cumhuriyeti
anayasasının 34. maddesinde “hakkını arama her ferdin tartışılmaz hakkıdır ve
herkes hakkını arama amacı ile yetkili mahkemelere başvurabilir. Milletin her ferdinin
mahkemelere başvurma imkanı bulunmalıdır. Hiç kimsenin kanun gereğince
başvurma
hakkını
haiz
bulunduğu
mahkemeye
başvurması
engellenemez”
ifadeleriyle beyan edilmiştir.
Şimdi bu maddenin farklı kısımlarını İslam hükümetindeki mevcut yasalara
göre değerlendireceğiz. İlk önce İslam hükümetinin yargılama konusuna bakış açısını
bilmek gerekiyor. İslam hareket çizgisi içinde insanların haklarını korumakla ilişkili
olan ve İslam ümmeti içinde yer belirebilecek sapmaların önlenmesi amacını güden
yargı sorunu hayati bir iştir. Bu sebeple İslami adalet dayanan ve adil ve dinin incelikli
ilkelerini bilen hakimlerden oluşan bir yargı düzeninin kurulması öngörülmüştür. Bu
düzenin İslami öğretiye bağlı olmasındaki dikkat ve temel duyarlılık dolayısı ile türlü
sağlıksız bağlantı ve ilişkilerden uzakta olması gerekir 235 . Görüldüğü gibi İslam
hükümeti yargılamaktan yalnız İslami toplumu sağlıklı tutmaya çalışıyor. Dolayısı ile
insanların arasında herhangi bir fark olmadan toplumdaki tüm vatandaşların adalet
içinde yaşamaları İslam hükümetinin ödevidir. İslam öğretileri her zaman hükümetleri
adaletli davranmaya davet etmiştir. Bu konu Kuran-ı Kerim’de “...insanlar arasında
hükmettiğinizde adalet ile hükmedin...” 236 şeklinde beyan edilmiştir. Bu konulardan
sonara İran İslam Cumhuriyeti’nin bu alandaki maddelerini inceleyeceğiz.
İlk önce bunu belirtmek gerekiyor ki İran İslam Cumhuriyeti anayasasının farklı
maddelerine bakıldığında halkın eşit olduğu görülmektedir. Bu eşitlik hukuki haklar
açısından bile riayet edilmiştir. Örneğin anayasanın 3. maddesinin 9. bendinde “İran
İslam Cumhuriyeti devleti…aşağıdaki hususlar için bütün imkanlarını kullanmakla
235
236
Cihangir, Ganune Asasiye İran [İran İslam Cumhuriyeti Anayasası], s. 18.
Nisa 4/58.
122 görevlidir:…3-yersiz ayrım ve ayrıcalıkların kaldırılması ve herkes için maddi ve
manevi her alanda adilane imkanların sağlanması” demekle her alanda beraberliğin
sağlanacağı için emek harcayacağını söylemiştir. Ayrım ve ayrıcalıkların kaldırılma
terimi Pehlevi rejiminin mahkemelerinde vatandaşların hakkında farklı hukuki
statülerin uygulandıkları neticesinde yer almıştır. Bu maddede tüm vatandaşların
mahkemelere başvurma hakkına sahip olacaklarını yönünde çok bariz bir cümleye
rastlamaktayız. Anayasanın 3. maddesinin 14. bendinde “kadın ve erkek her ferdin
her ferdin her yönden haklarının sağlanması, herkese adilane yargı güvenliğinin
kurulması ve herkesin kanun karşısında eşitliğini” de İslam hükümetinin ödevlerinden
saymıştır. Görüldüğü gibi İran halkının hepsi kadın ve erkek olmasını düşünülmeden
ve herhangi bir ayrıcalık olmadan ilgili davada yetkili mahkemeye başvurma hakkı
verilmiştir. Bu davalara her açıdan adilane şekilde bakılacaktır. Yanı sıra adil
mahkemeye başvuran kişiler, yargılamanın süreci ve sonucundan endişelenmeden
adilane yargılama ilkelerine uygun bir kararın çıkmasını bekleyebilirler. Zira
vatandaşların hepsinin makamı, ilişkileri vb. ayrıcalıkları etken olmadan kanun
önünde eşit sayılacaklardır.
Anayasanın belirttiği gibi İslam hükümeti milletin her ferdinin mahkemelere
başvurma imkanını sağlamakla ödevlidir. Yukarıda gelen hedefler doğrultusunda İran
İslam Cumhuriyeti yargı organı kurulmuştur. Bu organın hedeflerine bakıldığında
İslam hükümetinde, adil mahkemelerin nasıl kurulacağı ve hangi hizmetleri vereceğini
göreceğiz.
İran’ın yargı gücünün görevleri İran İslam Cumhuriyeti Anayasasının 156.
maddesinde “Yargı gücü, ferdi ve içtimai hakların destekçisi, adaleti gerçekleştirme
konusunda sorumlu ve aşağıdaki ödevleri üstlenmiş olan bağımsız bir güçtür: 1Yakınmalar, tecavüzler ve şikayetleri inceleyip bu konuda hüküm verme davaların
çözüme bağlanması ve husumetlerin giderilmesi…2- Kamu haklarının tekrar
düzenlenip canlandırılması ve adaletin ve meşru hürriyetlerin yaygınlaştırılması 3Kanunların iyi bir şekilde yürütülmesin nezaret 4- Suçun ortaya çıkarılması, suçlunun
izlenerek cezalandırılması, İslam Ceza kurallarının yürütülmesi 5- Suç işlemesinin
önlenmesi ve suçlunun ıslahı için gerekli tedbirlerin alınması” demekle beyan
edilmiştir.
123 Bu madde de yargı gücünü ferdi ve içtimai hakların destekçisi ve adaleti
gerçekleştirme konusunda sorumlu bilerek, ülkede yaşayan tüm insanların
mahkemelere başvurma imkanlarını sağlamıştı. Yanı sıra İslam hükümetinin yargı
organını
adaletin
gerçekleştiricisi
tanıtarak,
milletin
tüm
fertlerine
adaletli
davranılacaklarında emin etmiştir. Özellikle maddenin 2. bendinde “Kamu haklarının
tekrar düzenlenip canlandırılması ve adaletin ve meşru hürriyetlerin yaygınlaştırılması”
cümlesini getirerek artık milletin tüm fertlerinin mahkemelere başvurmalarına eşit
hakka sahip olduklarına bildirtmiştir. Bu maddenin diğer bentlerine ve özellikle 3.
bendine bakıldığında insanların hepsini kanun önünde eşit bilerek herhangi bir hukuki
işlemlerinin serbestçe yapmalarını sağlamıştır. Zira Yargı Organı Bu madde ve diğer
ilgili maddelerin doğru yapılmaları için mutlaka nezaret edecektir.
2.2.16.1. Anayasa Hükmünün Diğer Yasalara Yansıması
Şimdi
anayasada
ki
bu
maddenin
diğer
yasalara
nasıl
yansıdığını
inceleyeceğiz. Anayasanın 57 maddesinin belirttiği gibi milletin her ferdinin bu
mahkemelere başvurma imkanı bulunmalıdır. Şimdi bu maddede geçen hükümler ve
genlikle İran’da bulunan hukuki hakları inceleyeceğiz.
2.2.16.1.1. Şikayet Hakkı (Dilekçe Hakkı)
Ceza Takip Yasası’nın 68. maddesine göre “şikayet soruşturmanın başlaması
için yeterlidir. Mahkeme bunu yapmaktan [şikayete bakmaktan] imtina edemez
(kaçınamaz)” demekle vatandaşların şikayetlerini hukuki sürecin başlaması için
yeterli bulmuştur. Burada önemli olan şey sözlü şikayetlerin kabul edilmesidir. Zira bir
suça kurban geden kişi veya onun akrabaları bazı özel koşullar altında yazılı şikayet
veremezler. Burada İslam hükümeti zarar gören kişilerin haklarını riayet etmek için
onların sözlü şikayetlerini de kabul ediyor. Dolayısıyla İslam hükümetinde
vatandaşların şikayetinin ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Zira bir basit
şikayetten ötürü bir insanın bazı özgürlükleri bile kısıtlanabilir. Bu tehlikelere rağmen
İslam hükümeti her zaman vatandaşların şikayet etme haklarını korumaya çalışmıştır.
Bu doğrultuda İslam hükümetinin hakimler ve savcıları 24 saat içinde vatandaşların
şikayetlerine bakmak zorundadırlar. Bu konu Ceza Takip Yasası’nın 71. maddesinde
124 “hakimler ve adliye zabıtaları tüm yazılı ve sözlü şikayetleri her zaman kabul etmek
zorundadırlar…” ifadeleriyle beyan edilmiştir.
İslam hükümeti vatandaşların hakkına o kadar önem veriyor ki; suçtan zarar
gören kişinin şikayet etmediği, şikayetini geri çektiği vb. durumlarda onların haklarını
aramaya devam ediyor. Bu konu Ceza Takip Yasası’nın 70. maddesinde “dava açan
kişi, sanıklının belirleyemezse, şikayet için yeterli gerekçeler bulamıyorsa veya dava
açan kişi şikayetini geri çekip ama ilgili suç affedilmez cinayetler kategorisinden
olursa, mahkeme gerekli araştırmaları yapacaktır” demekle bazı önemli suçlarda
yeterli delil veya sanıklının bulunmadığı de bile davanın peşini bırakmıyor. Zira
vatandaşların şikayetinden çekilme halinde diğer insanların hakkı da tehlikeye
düşebilir. Dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti yalnız şikayet eden kişinin hakkının
aranmasıyla kalmayıp, diğer vatandaşlarında bu cinayetlerden [dolaylı olarak] hasar
gördükleri için onların haklarını canlandırmak doğrultusunda savcı aracılığıyla
gereken işlere yapı verir. Bu konular o kadar önemlidir ki bazı durumlarda
şikayetçinin olmaması veya şikayetçinin belli olmadığı halde bile İslam hükümeti
insanların kakını savunmak için soruşturma açar. Bu konu Ceza Takip Yasası’nın 67.
maddesinde “rapor veren veya suçtan haber veren kişinin kimliği belli olmadığı
durumda soruşturma başlatılmayacaktır. Ancak kamu düzenini bozan veya güvenliğe
aykırı olan önemli suçlar veya hakimin kanaatine göre yargılamaları için yeterli kanıt
bulunduğu halde [soruşturma başlaştırılacaktır]” şeklinde beyan edilmiştir. Görüldüğü
gibi sırf bir rapor mahkemenin soruşturma açması için yeterli olamaz. Öte yandan
kamu düzeni ve güvenliğe aykırı olan suçlar geniş bir muhteva içerdiklerinden dolayı
hakimin ufak bir şüphesi olduğu zaman soruşturmanın açılması için yeterli olabilir.
Dolayısıyla İslam hükümeti vatandaşların güvenliklerini temin etmek için şikayetçi
olmadığı durumlarda bile soruşturma açabilir.
İran İslam Cumhuriyeti şikayet etmeni her kimsenin hakkı ilan ederek, bu
hakkını kullanmak isteyen kişinin ilgili mahkemeye yanlış gitmesi halinde Ceza Takip
Yasası’nın 13 ve 14. maddesinin gereğince dava açma hakkı vermiştir. Öte yandan
İslam
hükümetinin
şimdiki
hukuki
düzenine
bakıldığında
her
mahkemede
Yönlendirme Bölümü olduğu için şikayet eden her vatandaş ilk önce oraya giderek
yönlendirilir. Yönlendirme Bölümü’nde her şeyden önce İslam’ın tavsiye ettiği barışçıl
125 yollara davet ederler. Burada davacıları, mahkeme başvurmasının süreci ve onun
uzun prosedüründen uzak tutmak için çaba sarf edilir. Burada davacıların
barışmadıkları de onlara davanın nasıl açıldığını, şikayet için gereken belgeleri,
davanın süreci, temiz isteme hakkı vs. anlatıyorlar. Yanı sıra Yönlendirme
Bölüm’ünde maddi durumları iyi olmayan kişilere yargılama sürecinde bazı özel
yardımlar örneğin mahkemenin dava ya bakması için verilen parası, ilgili belgelerin
verilmesinin maliyeti vb. durumlarda gereken yardımlar sağlanıyor 237 . Önümüzdeki
maddelerde hukuki hakların diğer boyutlarını da inceleyeceğız.
2.2.17. İİC Anayasasında Avukattan Yararlanma Hakkı
Anayasada diğer konu vatandaşların avukat seçebilmeleridir. Dünyanın hukuki
sistemlerine bakıldığında savunmak konusu profesyonel bir konudur. Bu konudan
anlamayan kişiler hakları ve kendilerine tehlikeye düşürebilirler. Bu konular o kadar
önemliydi ki, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 11. maddesinin “bir suç
işlemekten sanık herkes, savunması için kendisine gerekli bütün tertibatın sağlanmış
bulunduğu açık bir yargılama ile kanunen suçlu olduğu tespit edilmedikçe masum
sayılır” şeklinde beyan edilmiştir. Burada gerekli bütün tertibatın sağlanmış avukatın
olmasını da kapsamaktadır. Şimdi İran kanunlarında avukat bulundurmanın hukuki
durumun inceleyeceğiz.
Şii fıkhının önemli kitaplarına bakıldığında “vekilin davalarda bulunması”
başlığı altında vekilin tüm hukuki (medeni) ve cezai davalarda bulundurması caiz
görülmüştür238. İran İslam Cumhuriyeti’nin şimdi ki hukukunda vekilin hazır bulunması
ilgili yasaların farklı maddelerinde yer almıştır. Önümüzdeki sayfalarda bu hakkı
inceleyeceğiz. Ama ilk önce şunu söylemek gerekiyor ki; avukatların tüm
mahkemelerde hazır bulunma ilkesi, İran İslam Cumhuriyeti’nde de uygulanmaktadır.
237
http://nsderakhshan.ir/index.php?option=com_content&view=category&layout=blog&id=55&Itemid=79,
Erişim Tarihi 16. 10. 2012.
238
Mustafavi Musavi Humeyni, Tahrir-ul Vasile [Hüküm Verme Vesilesi], s. 45. 126 2.2.17.1. İran Yasalarında Avukat Bulundurmanın Hukuki Çerçevesi
Konuya başlamak için ilgili maddeni getirmek gerekiyor. Nizamın Maslahatının
Teşhis Komisyonu Yasası’nın 1. maddesine “davanın iki tarafı avukat seçme hakkına
sahipler. Kanunlara uygun düzenlenen mahkemelerin hepsi bu avukatları kabul
etmek zorundadırlar”239 ifadelerine yer vermiştir. Böylece İslam hükümetinde yaşayan
tüm vatandaşlar avukat sahip olmak hakkından yararlanacaklardır. Yanı sıra
maddenin belirttiği gibi hiçbir mahkeme avukatları herhangi bir bahaneyle kabul
etmekten kaçınamaz. Maalesef bu yasanın olmasına rağmen bazı maddelerde
avukatların
mahkemelerde
hazır
olmaları
hakimin
yetkisine
bağlanmıştır.
Önümüzdeki satırlarda bu konuyu detaylarıyla inceleyeceğiz.
2.2.17.2. İran Mahkemelerinde Avukatın Bulunmasının Gerektiği
Bu maddelere önemli olan konu tüm mahkemelerin bu avukatları kabul etmek
zorunda olmalarıdır. Bu kavram vatandaşların hepsinin savunma hakkını garanti
altına alarak, onların hukuki vakıalardan haberdar olmadıkları halde haklarının
çiğnenmesini önlemiş olmuştur. Avukatın mahkemelerde hazır bulunması o kadar
önemlidir ki; İslam hükümeti bu unsurun bulunmadığı de verilen kararı bile muteber
bilmiyor. Bu konu Nizamın Maslahatının Teşhis Komisyonu Yasası’nın 1. maddesinin
2. Fıkrasında “…Ülke Yüksek Divanı’nın teşhisine göre, mahkeme sanıklının avukat
tutuma hakkının selp etmişse, verilen kararın hukuki geçerliliği yoktur…” ifadeleriyle
beyan edilmiştir. Görüldüğü gibi İslam Hükümetinin mahkemelerinde avukatın hazır
bulunması o kadar önemlidir ki; avukatın hazır bulunmadığı mahkemelerin kararlar
iptal edilecektir. Böylece mahkemelerin çeşitli bahanelerle vatandaşların avukat
hakkından yararlanmalarını engellemekle onların temel hak ve özgürlüklerini
çiğneyemezler.
239
http://maslahat.ir/DocLib2/Approved%20Policies/expediency%20council%20in%20noncompatabilities/NC1370/NC-11-07-1370-NO%2015.aspx, Erişim Tarihi 07. 10. 2012. 127 2.2.17.3. İran Yasalarında Avukatın Sayısı
İran İslam Cumhuriyetinde avukatların kaç kişi oldukları ve hangi davalarda
mahkemeye girebilecekleri vs. çeşitli yasaları bulunmaktadır. Ceza Takip Yasası’nın
128. maddesinde “tüm cezai davalarda, davacılar birer avukat veya kaç avukat seçip
onları mahkemeye gönderebilir…” ifadelerine getirerek İran İslam Cumhuriyeti’nde
avukat seçmenin serbestliğini göstermiştir. Yanı sıra İslam hükümeti sanıklı kişiye
kaç avukat seçme hakkı vererek bazı problemler örneğin avukatların hukuki konuların
bazılarında yetersizliğe uğraması, vefat etmesi, vb. problemleri aşmış oluyor.
2.2.17.4. Avukatın Hangi Mahkemelerde Bulundurması Zorunludur?
Şimdi yasalarda vekilin (avukat) hangi mahkemelerde zorunlu ve hangi
mahkemelerde seçmeli hazır olabileceğinin farklı açılardan ele alacağız. İran İslam
cumhuriyeti yasalarına bakıldığında bazı suçlar için avukatın kullanması zorunludur.
Bu konu Ceza Takip Yasası’nın 186. maddesinin 1. fıkrasında “İffete aykırı suçlarda
avukatın seçmesinden vazgeçen durumları hariç, kanuna göre kısas, idam, taşlama
(recim) ve müebbet cezası gerektiren suçlarda sanıklı kişi direkt avukat tayin
etmediği halde, ona avukat tayin edilecektir” ifadeleriyle yer almıştır. Görüldüğü gibi
İslam hükümeti vatandaşların canlarına önem verdiği için, onların hayatına son veren
veya ömür boyu toplumdan uzaklaştıran durumlarda avukatın tayin etmesini zorunlu
kılmıştır. Zira Şii fıkhında bu suçların delilleri, ispat edilmesi, savunma tarzları,
şahitlerin sayısı, nasıl ant içmeleri, temiz istemeleri vs. her kimsenin bileceği bir iş
değildir. Dolayısıyla İran İslam Cumhuriyeti maddi durumları iyi olmayan insanları bu
ağır cezalardan kurtarmak için, avukat tayin etme vesilesiyle onların serbest
bırakılmasına ya da en azından cezalarını hafifleştirmeye çalışıyor. Burada göze
çarpan diğer konu, iffete aykırı suçlarda avukat tayin edilmesinin seçmeli olmasıdır.
Bu konu böyle suçların yüz kızartıcı olmalarından kaynaklanan bir şeydir. Zira İran’ın
dindar toplumu böyle insanları dışladığı için, sanıklı kişi hiç kimsenin (avukatı dahil)
bu konulardan haberdar olmasını istemiyor240.
240
Ayrıntılar İçin bkz: Ebu-l Hasan Muhammedi, Hugug Jazaye Eslam: Had, Tazir, Giyas ve Diyat [İslam
Ceza Hukuku: Had, Ta’zir, Kısas ve Diyetler], Tahran, Tahran Üniversitesi Yayınlar Merkezi, 1996.
128 2.2.17.5. Avukatın Hangi Mahkemelerde Bulundurması Seçmelidir?
Yukarıda da söylediğimiz gibi İran İslam Cumhuriyeti yasalarına bakıldığında
avukatın her mahkemede hazır bulunması engellenmiştir. Bu konu Ceza Takip
Yasası’nın 128. maddesinin 1. fıkrasında “ilgili dosya gizli meselelerden olursa,
mahkemede sanıklı kişiden başkasını bulunması fesada yol açarsa veya ülkenin
emniyetiyle ilgili olduğu durumlarda, araştırma aşamasında avukatın bulunması
mahkemenin kararıyla mümkün olacaktır” şeklinde beyan edilmiştir. Bu madde,
vatandaşların temel haklarından olan avukat bulundurmalarına ne kadar hasar
verdiği aşikardır. Şimdi bu maddedeki kelimeleri biraz açıklayacağız.
2.2.17.5.1. Gizli Meselelerin Dosyaları
İlk önce gizli dosyalar konusunu inceleyeceğiz. İran İslam Cumhuriyeti
anayasasının 165. maddesinde “Yargılamalar açık olarak yapılır ve hazır bulunulması
engellenemez. Meğerki mahkemenin vereceği karar gereğince yargılamanın açık
yapılması genel ahlaka veya kanun düzenine aykırı bulunsun veya özel davalarda
davanın
tarafları
yargılamanın
açık
olmamasını
talep
etsinler”
demekle
yargılamalarda hangi konuların gizli yapılacağını belirtmiştir. Burada yargılamaların
açık olmasının koşulları mahkemenin vereceği kararın genel ahlaka, kanun düzenine
veya özel davalarda dava taraflarının talebi üzerine yapılacağı şeklinde tayin
edilmiştir. Burada özel davaların ne olduğu belirlenmemiştir. Ama özel davaların
örnekleri bazı yasalarda bulunmaktadır. Bu konu Ceza Takip Yasası’nın 188.
maddesinde “Yargılamalar aşağıda ki durumlar hariç açık olarak yapılacaktır: 1- İffet
ve genel ahlaka aykırı olan suçlarda 2- Davacıların talebi üzerine aile sorunları veya
şahsi davalarda 3- Yargılamanın açık olması emniyet veya mezhep inançlarına aykırı
olduğu durumlarında” diyerek yer almıştır. Görüldüğü gibi anayasa ve Ceza Takip
Yasası’nda gizli olan konular belirlenmiştir. Bu suçların belirlendiğinden sonra diğer
davalar kesinlikle açık alanda yapılmalıdır. Ama maalesef Ceza Takip Yasası’nda
fesada yol açan suçlar da yukarıda gelen suçlara eklenmiştir.
129 2.2.17.5.2. Fesada Yol Açan Dosyalar
İncelecek olan diğer konu fesada yol açan suçlardır. Sanıklı kişiden
başkasının mahkemede bulunmasının fesada yol açması çok geniş bir kavramdır.
Zira fesat kelimesinden, hangi suçlar veya işlerin kast edildiği belli değildir. Yanı sıra
her suç bu kavrama dahil edilebilir. Diğer ifadeyle İslam hükümeti bir işi fesada yol
açtığından dolayı suç olarak kabul edip onu yargılamaya başlıyor. Nitekim bir suçun
fesada yol açması veya açmaması söz konusu olamaz. Öte yandan sanıklı kişiden
başkası cümlelerinin gelmesi avukatlardan sonra, şahitleri bile kapsayabilir. Böylece
İslam hukukunda sanıklı kişinin beraat alma yollarından olan şahitlerin ant içmesi
kapanabilir. Dolayısıyla ilgili hakim bu konunu kafasına göre yorumlayarak
vatandaşları bu önemli haktan mahrum edebilir.
2.2.17.5.3. Ülkenin Emniyetiyle İlgili Dosyalar
Ülkenin emniyetiyle ilgili olan konular ise yine de sanıklı kişinin zararına
yorumlana bilir. Zira hakim bazı yetersiz ve önemsiz gerekçelerle dosyayı ülkenin
emniyeti ile bağlayarak, sanıklı kişini avukat bulundurma hakkından mahrum edebilir.
Mesela mahkeme büyük zimmetlerde sanıklı kişini ülkenin ekonomisinde ihlal ettiği
ve böylece memleketi yabancılar karşısında tehlikeye düşürdüğü için Muharip ve
Müfsit-i Fil Arz* (yeryüzünde sapkınlığı yaymak) gerekçesiyle avukat bulundurma
hakkından mahrum edebilir. Görüldüğü gibi bu kadar suçun ve özellikle fesada yo
açan suçlarda avukatın mahkemeye girmesinin engellenmesi, sanıklı kişinin hakkına
büyük hasarlar verebilir. Unutmamalıdır ki muharip olmayı gerektiren suçlar İslam’ın
farklı mezhepleri açısından farklı şekilde yorumlanılmıştır241.
2.2.17.6. İran Yasalarında Maddi Durumu İyi Olmayanların Vaziyeti
Bu konuları anladıktan sonra avukat seçeme gücüne sahip olmayan kişilerin
durumlarına bakacağız. Anayasada belirlenen bu ilkenin yansımaları İran İslam
Cumhuriyeti’nin yasalarında gözükmektedir. Ceza Takip Yasası’nın 186. maddesinde
“sanıklı kişi mahkemeden avukat seçme talebinde bulunabilir. Mahkeme sanığın bir
241
http://www.maarefquran.org/index.php/page,viewArticle/LinkID, Erişim Tarihi 06. 02. 2013.
130 avukat seçme yeteneğine sahip olmadığını tespit ederse o mahkemenin bölgesindeki
avukatlardan ve avukat bulunmadığı de en yakın bölgedeki avukatlardan birisini onun
için görevlendirilecektir…” ifadeleri yer almıştır.
Görüldüğü gibi İslam hükümetinde avukat isteyen vatandaşın seçme yeteneği,
yani maddi durumunun iyi olmadığı tespit edildiği zaman anayasa da belirlendiği gibi
ücretsiz avukat hizmetinden yararlanabilecektir. Bu maddenin İran İslam Cumhuriyeti
yasalarından yer alması bazı eksiklere rağmen vatandaşların haklarının savunma
açısından çok önemlidir.
2.2.18. İİC Anayasasında Mahkeme Hükümlerinin İcrası
Anayasada diğer konu mahkemeler ve mahkumiyetlerin icrasının kanun
çerçevesinde olmasıdır. Eskilerde insanların tutuklanması ve yasadışı mahkemelerde
yargılanması,
onları
gereken
tüm
hukuklarından
mahrum
ediyordu.
Bu
mahkemelerde kanunun hakim olmadığı, avukatların bulunmadığı, yeterli savunma
hakkı verilmediği vs. insanların gereken hukuklarını zayi ediyordu. Bu haksızlıkları
engellemek için dünya ülkeleri iradelerini İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde
ortaya koydular. Bu beyannamenin 10 maddesi “herkes haklarının, vecibelerinin,
veya kendisine karşı cezai mahiyette herhangi bir isnadın tespitinde, tam bir eşitlikle,
davanın bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından adil bir şekilde ve açık olarak
görülmesi hakkına sahiptir” ifadeleri yer almıştır.
İran İslam Cumhuriyeti de aynı amacı gütmüştür. Bu konu anayasanın 36.
maddesinde “ceza mahkumiyeti ve icrası ancak yetkili mahkemeler yolu ile ve kanun
gereğince olabilir” şeklinde yer almıştır. Bu başlık altında İslam hükümetinde yargı
sürecinin inceleyeceğiz. Ceza Takip Yasası’nın 11. maddesi “sanıklı kişi takip
edildikten sonra, davacı ilgili evrakların tümünü yetkili mahkemeye verecektir…”
demekle
İran
İslam
Cumhuriyeti’nde
suçluların
nerede
yargılanacakları
ve
vatandaşların nereye başvuracaklarını belirtmiştir. Bu yasanın 180. maddesinde
sanıklı kişilerin bulunmadıkları de “…duruşmanın tarihi ve suçun ne olduğu
gazetelerin
birinde
yayımlanacaktır…”
yargılanacaklarını açıklamıştır.
diyerek
bulunmayan
insanların
nasıl
131 Şimdi İran İslam Cumhuriyeti mahkemelerinin nasıl hüküm verdiğine
bakacağız. Bu süreç Ceza Takip Yasası’nın 212. maddesinde “mahkeme dosyanı
yeterli gördüğü halde… o celsede kararı verecektir. Meğerki kararı vermek için başka
araştırmalar gerekiyorsa. Burada en fazla 1 haftadan sonra karar verilecektir”
ifadelerini kullanarak kararın nasıl verileceğini açıklamıştır. Böylece vatandaşın
hapishanede olduğu zaman erken tahliye edilmesine zemin hazırlanacaktır. Yanı sıra
mal varlıklarının dondurulduğu zaman da mallarını en kısa zamanda geri alabilirler.
Ceza Takip Yasası’nın 283. maddesinde “hükümlerin icrası mahkemenin izninden
sonra başlanacaktır. Hükmü veren mahkeme, kanunlara uygun biçimde emir
vermedikçe, [hükümlerin icrası] kesinlikle durdurulmayacaktır” demekle İran’da
verilen kararlarının nasıl uygulanacaklarını belirtmiştir. Göz ardı etmemelidir ki Ceza
Takip Yasası’nın 281. maddesinin gereğince karardan temiz istense dahi, temiz
mahkemesinden çıkan karar da, bu mahkeme [ilk mahkeme veya Bedevi Mahkeme]
tarafından uygulayacaktır. Bu konu sanıklı kişilerin haklarının korunmasında büyük
adımdır. Bu konunun sonunda şunu da söylemek gerekiyor ki, mahkemenin verilen
cezasının icrası, hükümde yer alan sınırları aşamaz. Bu konu İslam Ceza Yasası’nın
570. maddesinde “devlet memurları mahkum olan kişini hükümde zikir edilen
miktardan fazla cezalandırırsa, 6 ay ila 3 sene hapis cezasına mahkum edilecektir…”
demekle ortaya koyulmuştur.
2.2.19. İslam Anayasasında Beraat İlkesi
Anayasada
diğer
konu
beraat
ilkesidir.
İnsanoğlu
sivil
toplumlarda
yaşadığından beri kanunlara tabi olmak zorunda kalmıştır. Toplumlarda yaşayan
insanlar farklı nedenlerle uymaları gereken yasaları çiğneyebilirler. Ama bu kuralları
ne zaman ayaklandığı belli bir kriterlerle belirlenir. Bu belirleyici kriterler tarihin farklı
aşamaları ve farklı ülkelerinde çeşitli şekillerde gözüküyordu. İlk önce bu aslı tanımak
gerekiyor. Genel olarak bu ilkeler ikiye ayrılmaktadır: 1-Beraat ilkesi, 2-Suçluluk ilkesi.
Beraat ilkesine göre vatandaşların suçu yetkili mahkemeler tarafından kanun
çerçevesinde ispat edilmedikçe ilgili kişi serbesttir. Bunun tam karşısında suçluluk
ilkesi vardır. Bu ilkeye göre her insanın suçsuzluğu sabit olmadıkça suçludur.
132 Bu ilkelerin tarihi sürecine bakmak onların tanınmasında faydalı olabilir.
Komünist Çin’in 1990 yıları yenilemelerinden önce, ne beraat ve ne suçluluk ilkeleri
kabul edilmiyordu. Bu ülkede sanıklı kişi hakim ve savcının sorularının karşısında
cevap vermeme hakkından yararlanamaz. Yalnız suçuyla ilgili olmayan sorulara
cevap vermeyebilir. Diğer örnek SSCB’nin 1958 senelerinden önceki yasalarıdır. Bu
yasalara göre beraat ilkesi kabul edilmemiştir. Bazı durumlarda sanıklı kişi suçsuz
olduğunu ispatlamak zorundaydı. Sonuçta bu önemli ilke 1977 de SSCB
anayasasının 106 maddesinde ve daha sonra ülke yüksek divanının 1978 verdiği
karar kapsamında kabul edildi242. Bu ülkelerin yanı sıra bazı ülkeler eskiden beri bu
ilkeleri kabul etmişlerdi. Ama beraat gibi önemli ilkeleri bu ülkelerin hukuki sisteminde
bulmak için bazen anayasa, iç asalar, devletlerin kabul ettikleri uluslar arası
antlaşmalar vb. kaynaklara bakmak gerekiyor. Örneğin İngiltere’de bu önemli ilkeyi
normal yasalar değil, yüksek mahkemelerin verdikleri kararlarda bulunabilir 243 . Bu
konular o kadar önemliydi ki İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 11.
maddesinde “1-Bir suç işlemekten sanık herkes, savunması için kendisine gerekli
bütün tertibatın sağlanmış bulunduğu açık bir yargılama ile kanunen suçlu olduğu
tespit edilmedikçe masum sayılır. 2-Hiç kimse işlendikleri sırada milli veya
milletlerarası hukuka göre suç teşkil etmeyen fiillerden veya ihmallerden ötürü
mahkum edilemez…” demekle bu önemli ilkeyi dünyada bir çok devletin onayından
geçirmiştir.
İslam şeriatına bakıldığında beraat ilkesine dayanılarak insanları oldukça
cezalardan
uzak
tutmaya
çalışılmıştır.
Örneğin
bir
hadiste
“Müslümanları
yapabileceğiniz kadar Had cezasından uzak tutun. Onları cezalandırmayın. Onları
cezalanmadan kurtaran bir yol bulduğunuz de serbest bırakınız; zira imam bir insanı
yanlış affederse, onun yanlış yere cezalanmasından daha iyidir” ifadeleriyle bu ilkenin
242
Aşuri, II.cilt, s. 204.
Rene David, Nezamhaye Bozorge Hugugiye Moaser [Çağdaş Büyük Hukuk Sistemleri], çev. Seyyid
Hüseyin Tabatabayi, Muhammed Aşuri, İzetullah İraki, 3. baskı, Tahran, Tahran Üniversitesi Yayınevi, 1978, s.
273-363. 243
133 önemini göstermiştir244. Beraat ilkesi Şii kardeşlerin kitaplarında bu hadis ve benzeri
hadislerde görülmektedir245.
Beraat ilkesi İran İslam Cumhuriyeti yasalarında da geçerlidir. Bu konu
anayasanın 37. maddesinde “Aslolan beraattır (insanın suçu sabit olmadıkça
suçsuzdur) ve hiç kimse suçu yetkili mahkemede sabit olmadıkça kanun nazarından
suçlu tanınmaz” ifadeleriyle yer almıştır. Bu madde yukarıda olan haksızca olayların
önünü kapatıyor. Şöyle ki; insanları tutuklayıp onların kendilerinden savunmalarını
talep edemezler. Şimdi bu aslın çeşitleri ve eselerine inceleyeceğiz. Şii hukukunda 2
tür beraat görülmektedir. 1-Kanuni beraat (yasal beraat). 2-Akli beraat (yasal
olmayan beraat veya fıkhı beraat). Şimdi bu iki beraat türünü açıklayarak onları
tanıtacağız. Yasal beraat anayasada ve daha sonra diğer yasalarda görünen beraat
ilkesine denilir. Bu beraat türünün çerçevesinde yasa getiren organın belirttiği ilkeler
muhakkak olmadıkça vatandaş suçlu sayılamaz. Akıl beraat’ında ise, akıl birini suçlu
ve ardından cezalandırmaya layık görmedikçe ilgili kişinin serbest bırakılmasına karar
verecektir. Diğer ifadeyle bir kişi herhangi bir suç üzerinden sanıklı olup ve bu suça
hiçbir sebep yok ise, akıl ve vicdan ilgili vatandaşın suçsuz olduğu ve serbest
bırakılmasına karar verir.
İslam hukukuna bakıldığında beraat gibi birçok asıl gözükmektedir. Bu asılların
hepsi, çeşitli mevzuatın hükümlerini bilinmedikleri de onların serbest ve bu işlerden
doğan sonuçları helal bilmektedirler. Örneğin istishab aslını bu çerçevede
değerlendiriliyorlar. Bu asıla göre geçmişte sabit olan bir hükmün, sonradan
değiştiğine dair herhangi bir delil veya kanıt bulunmuyorsa, aynı halde kalmasına
hükmedilir. Beraata benzer diğer asıl ibahe aslıdır. Bu asıla göre Müslüman kişi bir
ne zaman bir şeyin helal ve haram olduğundan şüphelenirse, o şeyin haram olduğu
ispat olmadıkça, helal sayılacaktır246. Görüldüğü gibi İslam hukuku beraat, istihbab
244
Ebu İsa Muhammed bin İsa bin Suret Tirmizi, Sünen- i Tirmizi, II.cilt, y.y., Mektebet -ul Maarif-ul Neşir ve
Tozii Yayınevi, 2008, s. 438.
245
Ayrıntılar İçin bkz: Muhammed bin Ali bin al-Hassan bin Musa bin Babuye Kumi, Men La Yahzar ul- Fakih
[Fakihin Olmadığı Yerde], V. cilt, Kum, İslamiyet Yayınları, 2010, s. 53. 246
Abul Hasan Muhammedi, Mabaniye Estenbate Huguge Eslami [İslam Hukukunun Kökenlerini
Tanımak], 17. baskı, Tahran, Tahran Üniversitesi Yayınevi, 2003, s. 189-190.
134 (istishab), ibahe247 vb. kaideler vatandaşların temel hak ve hürriyetlerinin sınırlarını
daraltmamak için koyulmuştur.
Şimdi İran İslam Cumhuriyeti Yasalarında beraat ilkesinin temelleri ve nasıl
uygulandığını inceleyeceğiz. Yukarıda da gördüğümüz gibi 1990 anayasası beraat
hakkını milletin vazgeçilmez haklarından olarak tanıtmıştır. Bu hakkın anayasada
geçmesinden sonra dönemin meclisi aynı maddeyi diğer yasalarda da yansıttı. İslam
Ceza Yasası’nın 2. maddesinde “kanunlarca cezalan tayin edilmedikçe herhangi bir
eylem veya bir işi terk etmek, serbesttir” ifadeleri yer almıştır. Bu yasada beraat ilkesi
görülmektedir. Zira herhangi bir işi yasama organının tarafından yasaklanmadıkça
serbest biliyor. Dolayısıyla beraat aslının çerçevesinde vatandaşlar bir yasal
engellemenin bulunmaması sürece bir eylem yapmak veya bir işi yapmamakta
özgürler. Beraat aslının diğer yansıma örneğini Medeni Yasası’nda bulunmaktadır.
Bu yasanın 1257. maddesinde “herkimse bir hakkı talep ederse onu ispatlamak
zorundadır. Davanın karşı tarafı da kendini savunmak için, delil getirilmesi gereken
bir savunma yoluna başvurduğu de, kendisi onu [ilgili delilleri] bulmak zorundadır”
ifadelerini getirmiştir. Maddeye göre her vatandaşın aleyhine, dava açıldığı zaman
bile suçsuz sayılır. Zira açılan davanı ispatlaması yolunda gereken delilleri getirmek
davacının görevidir. Böylece davanın karşı tarafı kendini kurtarmak için delil getirmesi
gerekmiyor.
2.2.19.1. Beraat İlkesinin Eserleri
Bu konuları açıkladıktan sonra İslam hükümetinde beraat aslını inceleyeceğiz.
Burada yalnız beraat ilkesinin İslam hükümetindeki faydalarına kısaca değineceğiz.1İslam şeriatının kaidesine göre “iddia eden delil getiri, inkar eden ant içer”
çerçevesinde davayı açan kişi onu ispatlamak zorundadır 2-Delilerin getirilmesi yükü
davacının uhdesinde olması sebebiyle, davanın karşı tarafı susmak hakkını
kullanabilir. Ama bu susmak ithamı kabul etmesi anlamında gelemez 3-Bir hukuki
prosedürde davanı açan kişi hakimi ikna edebileceği kadar delil getiremezse ve
mahkeme sanıklının suçlu olup olmadığına dair yeterli delili bulamazsa, hakim
247
Muhammed Hüseyin Fellah Zadeh, Amozeshe Fegh [Fıkıh Öğretimi], 23. baskı, kum, el-hadi yayınevi, 2005,
s. 22. 135 sanıklını suçlu ilan ederse beraat değil, suçluluk ilkesini kabul etmiş olur. Halbuki
böyle durumlarda İslam hükümeti sanıklını suçlu olması değil beraatına hüküm
verir248. 4-Hukuki prosedürlerin uzun sürmesinden dolayı sanıklı kişinin aleyhine dava
açılmasından karara bağlanması haftalar, aylar ve bazen yıllar sürebilir. Acaba bu
uzun müddetler süresinde sanıklı kişi hapishanede mi kalacak? Bu sorunun cevabını
şöyle verilebilir ki, Ceza Takip Yasası’nın farklı maddeleri sanıklının tutuklanmasını
yerine onu serbest yaşaması için çeşitli yollar öngörmüştür. Örneğin kefil vermek,
para tazminatı bırakmak vs. Böylece İslam hükümeti insanların yetkili mahkeme
tarafından suçlu olduklarına dair hüküm çıkmadıkça, onları beraat ilkesi çerçevesinde
serbest bırakıyor 5-İran İslam Cumhuriyeti mahkemelerin yargılamalarında ilk önce
davacı şikayet edip sonradan delilleri sunmak zorunda kalacaktır. Daha sonra sanıklı
kişi bu delillere karşısında kendini savunup veya susabilir. Bu aşamadan sonra
mahkeme iki tarafın delillerini inceleyerek en son tekrar sanıklı kişiden Şii hukukunda
son savunma adı altında tanınan kendini savunmak için söylemesi gereken ifadeleri
isteyecektir. Böylece İslam hükümeti sanıklı kişiye iki kere savunma hakkı veriliyor.
Bu son sözler hakimin kararında ne kadar etkili olabileceği kuşkusuzdur. Zira sanıklı
kişinin son sözleri hakimin bakış açısı ve verdiği kararı doğrudan değişebilir249. 6Beraat ilkesinin en önemli eseri Anayasanın 169. maddesinde “Hiçbir işi yapmak
veya bir fili terk etmek onlardan sonra getirilen yasalar aracılığıyla suç sayılamaz”
ifadeleriyle ortaya çıkmıştır. Bu yasanını getirilmesi vatandaşların temel hak ve
özgürlüklerini, hükümetin taarruzlarından masun tutar. Dolayısıyla vatandaşların
hiçbir
kaygıları
olmadan,
sabit
yasalar
aracılığıyla
içtimai
ilişkilerini
genişletebilmelerine izin veren kuralların bulunması, temel hak ve özgürlükleri
güvence altına alabilir. Bu haklar ve özgürlüklerin sınırlarını korumak ve riayet
etmekten önce, yasak ve serbest olan işlerin belirlenmesi gerekiyor. Böylece
vatandaşların devlete karşı görevleri belirlenecektir. Yanı sıra suç ve cezaların
bilinmesi adaletin sağlanmasını daha kolaylaştırır. Zira adalet, herkesin yasalar
önünde eşit olmasını gerektiriyor. Şöyle ki herkesin hakkında uygulanacak eşit ve
sabit yasalar, kuralların taraflı ve yanlı olduğu demeçleri ortadan kaldırıp, herkes
hakkında aynı şekilde uygulanacağı, adalete varma yolunda yardımcı olacaktır 250 .
248
Ayrıntılar İçin bkz: Guderz İftihar Cehromi, “Ganon Gozariye Jarayem va Mojazatha va Ravande
Taghyir An”, “Suç ve Cezaların Yasalaşması ve Değişim Süreci”, Hukuki Araştırmalar Dergisi, Sayı 25-26,
y.t., s. 79-102.
249
Aşuri, II.cilt, s. 205-215.
250
Erdebil’i, I.cilt, a.g.e., s. 129.
136 Yukarıda gelen satırlar İran İslam cumhuriyetinde beraat ilkesini, vatandaşların temel
hak ve özgürlüklerine korumasında ne kadar hayati olduğunu göstermektedir.
2.2.20. İİC Anayasasında İşkencenin Yasağı
Anayasada diğer konu ikrar elde etme veya bilgi edinmenin yollarıdır.
Eskilerde sanıklı kişileri tutukladıkları zaman onlardan bilgi almak için çeşitli
işkencelere başvururdular. Bu insanlık dışı işkencelerden dolay dünya ülkeleri bu
yoldan elde edilen bilgilerin yasaklaması yolunda önemli adım attılar. Bu konu İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 5. maddesinde “hiç kimse işkenceye, zalimane,
gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tabi tutulamaz” ifadeleriyle yer
almaktadır.
İslam’ın İran’a gelmesinden önce ülkenin genelinde itiraf almak için 33 yoldan
oluşan ve iki büyük kısma bölünen “sıcak yollar” ve “soğuk yollar” uygulanıyordu.
Sıcak yollarda sıcak yağ, ateş ve erimiş demir soğuk yollarda ise bitkisel maddeler,
çeşitli zehirler, su vb. kullanmaktaydı 251 . Yakın zamanlara bakıldığında Pehlevi
rejiminde İmama Humeyni’nin yanlısı olan İslamcı düşünürler ve büyük bilim adamları
şahın istihbarat organı olan SAVAK tarafından tutuklanarak çeşitli işkencelerle itiraf
vermek zorunda kalıyordular.252. İran İslam Cumhuriyeti devrimden hemen sonra bu
acı olayların tekrar yaşanmaması içi gereken tedbirler aldı.
Bu konu anayasanın 38. maddesinde “ikrar elde etme veya bilgi edinmek için
başvurulacak her türlü işkence yasaktır. Kişinin tanıklığa, ikrara veya ant içmeye
zorlanmasına cevaz yoktur ve bu türlü tanıklık, ikrar ve ant içmeler değersizdir. Bu
maddeye aykırı davrananlar kanun gereğince cezalandırılırlar” şeklinde yer almıştır.
Bu madde de yalnız maddi işkencelerden (somut) bahis etmiştir. Burada bir soru
işareti oluşuyor. Acaba İran İslam Cumhuriyeti yasalarında soyut(psikolojik)
işkenceler de yer alabilir mi? Önümüzdeki satırlarda bu soruya cevap verilecektir.
İran İslam Cumhuriyeti’nin farklı yasalarına bakıldığında işkence konusunda çeşitli
251
Muhammed Aşuri, Ayin Dadresiye Keyfari [Ceza Takip Yasası], I.cilt, 8. baskı, Tahran, Semt Yayınevi,
2008, s. 31.
252
Ayrıntılar için bkz: http://www.sokhane-ashena.com/khandani/89/11/kh159.php, Erişim Tarihi 13. 10. 2012.
137 maddeler ve kavramlar gözüküyor. Şimdi ilgili yasaları inceleyerek, İslam hükümetinin
bu konudaki siyasetini açıklayacağız.
2.2.20.1. İran Yasalarında İşkencenin Tanıtımı
İlk önce bir soruya cevap vermek gerekiyor. İran İslam Cumhuriyeti
hükümetine göre işkence hangi işlere denilir? Bu sorunun cevabı İşkencenin
Yasaklanma Yasası’nın 1. maddesinde “bu yasada belirlenen işler işkence oldukları
gerekçesiyle yasaktır: 1-ikrar almak için herhangi bir taciz veya fiziksel istismar 2sanıklı kişini tecritte atmak veya bir kişiden fazlanı bir tecrit odasında tutmak[iki kişini
bir odada tutmak] 3-sanıklı kişinin gözaltına alındığında veya hapishanede olduğu
zaman gözlerini kapatmak 4-sanıklıdan gece saatlerinde ifade almak (sorgulamak) 5hapishanedeki insana uykusuzluk çektirmek 6-mahkum üzerin örfte psikolojik baskı
olarak tanınan işlerin uygulaması 7- ifade almak vb. durumlar esnasında sanıklıya
küfür etmek, kötü kelimeler kullanmak, ihanet etmek ve aşağılayıcı hareketlerin
yapılması 8-psikolojik ilaçların kullanılması ve hasta tutukluların ilaçlarının azaltıp
veya çoğaltması 9-hasta tutukluları temel hizmetlerin [ilk yardim] erişiminden mahrum
etmek 10-göz altına alınan kişileri gürültülü yerlerde tutmak 11-göz altında olan kişini
aç veya susuz tutmak, hijen standartlarını riayet etmemek veya göz altına olan kişini
tıbbi tesislerden mahrum etmek 12-hapishanede olan genç ve normal tutukluları
sınıflandırmadan tehlikeli insanlarla bir yerde tutmak 13-cezaevinde olan kişileri her
gün taze havada dolaşmaktan mahrum etmek 14-tutuklunun yasal olan kitap ve
dergilere erişimini engellemek 15-göz altına alınan kişinin haftalık görüşmeleri veya
ailesiyle temasa geçmenin önlenmesi 16-hapiste olan kişiye psikolojik baskı kurmak
için ailesine baskı altına tutmak 17-sanıklının avukatıyla görüşmesini engellemek 18sanıklını dini ibadetlerinden men etmek”253 ifadeleriyle yer almıştır. Görüldüğü gibi bu
yasada soyut işkenceler 6, 7, 15, 16, 17 ve 18. maddelerde gözüküyor. Böylece İran
İslam somut ve soyut işkencelerin her türü yasaklamıştır.
İslam hükümeti anayasada geçen ilkelerin uygulanması için gereken tedbirleri
almıştır. İşkencenin Yasaklanma Yasası’nın 4. maddesinde “bu yasada belirlenen
yollarla alınan ve daha sonra sanıklının tarafından inkar edilen ikrar ve itiraflar, başka
253
http://www.tebyan.net/newindex.aspx?pid=100158, Erişim Tarihi 11. 10. 2012.
138 bir kanıt ve delil olmadıkça değersiz sayılacaktır” demekle yukarıda belirtilen yollarla
alınan ikrarları gayri meşru saymıştır. Bu maddede “başka bir kanıt ve delil olmadıkça,
değersiz sayılacaktır” bazı eleştirilere yol açabilir. Zira soruşturma açan organ
yasadışı yollarla ikrar aldıktan sonra bulduğu deliller aracılığıyla yasadışı alınan ikrarı
mahkemenin onayından geçirebilir. Ama İslam hükümeti bu problemi de çözmeye
çalışmıştır. Ceza Takip Yasası’nın 129. maddesinde “…sorular kullanışlı ve açık
olmalıdır. İstenen cevabı almak için sorulan sorular ya da sanıklıyı aldatma, zorlama
ve baskı altına tutmak yasaktır…” ifadelerine yer verilmiştir. Görüldüğü gibi kanun
gereğince, hakkında soruşturma açılan kişiden yalnız kullanışlı ve açık şekilde alınan
cevaplar geçerli olacaktır. Bu madde de aldatmayı yasaklayarak yukarıdaki ilkeler
yanı soruların kullanışlı ve açık olmasını tekrar onaylamıştır. Yanı sıra sanığı
zorlamak ve baskı altında tutmayı yasaklayarak, İşkencenin Yasaklanma Yasası’nda
gelen kavramları daha kapsamlı yapmakla birlikte muhtemel eksiklikleri (örneğin
zihinsel veya ruhsal işkenceler) de gidermiştir.
Dünyadaki tüm demokratik ülkelerde kabul edilen ilkelere göre işkence yapan
insanlar suç işlemiş oluyorlar. İslam hükümeti de aynı ilkeleri yasalarında yansıtmıştır.
Bu doğrultuda işkence yollarıyla alınan bilgiler doğru olmamakla birlikte, İran İslam
Cumhuriyeti anayasasının belirttiği gibi “…Bu maddeye aykırı davrananlar kanun
gereğince…” cezalandırılacaklardır. Şimdi İslam Ceza Yasası’nda bu konuyla ilgili
maddeyi inceleyeceğiz.
2.2.20.2. İran Yasalarında İşkence Yapan Kişilerin Cezaları
İslam Ceza Yasası’nın 578. maddesinde “yargı organının görevlileri veya
devlet memurları sanıklı kişiden ikrar almak için ona fiziksel tacizde bulundukları
halde kısas veya diyet vermelerinin yanı sıra, 6 ay ila 3 sene hapis cezasına mahkum
edileceklerdir ve eğer birisi bu cinayete emir vermişse yalnız emir veren kişi
cezalandırılacaktır. Sanıklı kişin taciz sonucunda vefat ederse; suçu işleyen kişi
müebbet ve bu suça emir veren kişi idam çarptırılacaktır” şeklinde yer almıştır.
Görüldüğü gibi yasalarda ikrar almak için cinayet işleyen kişiler iki kısma
bölünmüşlerdir. Bir kısmı direkt ve diğerleri başkasından emir alarak bu suçu işliyorlar.
Burada sanıklı kişinin vefat etmesi halinde bu suçu işleyene idam, bu suçu
139 başkasının emriyle yapması de emir veren kişiye müebbet ve bu cinayeti işleyene
idam cezası verilmiştir. Böylece İslam hükümeti, işkence yapmak için başkasından
emir alma gerekçesiyle kendilerini cezadan kurtarmak isteyen suçluların önünü
kapatmıştır.
İran İslam Cumhuriyeti anayasasında “ikrar elde etme veya bilgi edinmek için
başvurulacak her türlü işkence yasaktır…” demekle maddi işkenceleri kast etmesi
akıllara geliyordu. Ama daha sonra İşkencenin Yasaklanma Yasası’nda yer alan
maddelerin incelemesinden sonra hem maddi ve hem psikolojik işkencelerin
kapsadığını gördük. Yanı sıra anayasada her türlü işkencenin yasaklanmasıyla,
gelecekte her türlü yeni işkencelerin çıkmasının ardından herhangi bir yeni yasanın
çıkmasına ihtiyaç olmaksızın, onların uygulanmasını da önlemiş olmuştur. Görüldüğü
gibi İslam hükümeti işkencenin yasaklamasıyla, vatandaşların temel hak ve
özgürlüklerini savunmak için büyük adımlar atmıştır.
2.2.21. İİC Anayasasında Tutuklanan Kişilerin HaklarIarı
Anayasada diğer konu yakalanan veya tutuklanan insanlarla iyi davranma
hakkıdır. Tutukluluk döneminde vatandaşların haysiyeti tecavüzden korunmalıdır.
Genellikle sanıklı kişiler tutuklandıktan sonra bazı nedenler örneğin polislere bu
alanda gereken talimatın verilmemesi, yeterli donanım ve imkanların bulunmadığı,
sanıklının tutuklanmadan önce direnmesi ve bu sebeple ortalığın gergin olması vb.
etkenler bir takım yasa dışı işlere sebep olabilir. Nitekim dünya ülkeleri bu olayları
önlemek için çeşitli yasalarda gereken tedbirleri almışlardır. İslam hükümeti de bu
doğrultuda gereken yasarlı geçirmiştir. İran İslam Cumhuriyeti anayasasının 39.
maddesinde “kanun hükmü ile yakalanan, tutuklanan, hapsedilen veya sürülen bir
kimsenin şeref ve haysiyetine tecavüz, her ne suretle olursa olsun yasaktır ve
cezalandırmayı gerektirir” ifadelerine yer verilmiştir. İslam hükümeti bu yasayı
getirmekle bu alandaki genel hükümleri belirtmiştir.
Anayasanın 32. maddesini inceldiğimizde İslam hükümetinin tutuklamak,
hapse atmak ve sürgüne göndermekte ne kadar titiz olduğunu gördük. Bunun yanı
sıra bu dönemlerde sanıklının tutuklaması için gereken izinler, belgeler tutuklamanın
140 süreci, yargılamanın sürecinde gereken tedbirler ve önemler ve en son hapis ve
sürgün dönemlerinde uygulanan kurallar ve yasaklamaları da görmüş olduk. Burada
yalnız bu kurallara uymayan kişilerin cezalarını inceleyeceğiz.
İslam hükümeti vatandaşların tutuklama zamanında son derece dikkatle
davranır. Tutuklama esnasında insanların evi ve işyerleri büyük saygıya sahiptir. Zira
bu mekanlarda insanın kendi, ailesi ve çocukları yaşayabilir. Bu doğrultuda İran İslam
Cumhuriyeti polisleri her suçlunu yakalamak amacıyla izinsiz olarak evleri veya
işyerlerine giremezler. Bu önemli kuralı riayet etmeyen kişilerin cezası, İslam Ceza
Yasası’nın 580. maddesinde “herhangi bir adli, idari veya kamu hizmeti memurları,
yasal düzenlemeleri riayet etmeksizin ve ev sahibinin rızası olmadan evine girerseler
1 ay ila 1 sene hapse mahkum edileceklerdir…bu iş gece saatlerinde yapıldığı zaman,
suçlular azami cezaya çarptırılacaklardır” ifadeleri yer almıştır. Bu maddede cezanın
ağır olması bu suçun ne kadar büyük olmasının göstergesidir. Burada gece
kelimesinin gelmesi ve suçun bu saatlerde işlemesine azami cezanın verilmesi, İslam
hükümetinde insanların huzur içinde yaşamalarının ne kadar önemli olduğunu
gösteriyor.
Şimdi anayasada belirtilen konuyu ele alacağız. Anayasada tutuklanan ve
yakalanan insanlara tacizde bulunan kişilere ceza tayin edilmiştir. İslam hükümeti
yasalarında bu suça ağır cezalar kesmiştir. Bu konu İslam Ceza Yasası’nın 578.
maddesinde
“yargı
organının
görevlileri
veya
devlet
memurları
sanıklı
kişi[ye]…fiziksel tacizde bulundukları halde kısas veya diyet vermelerinin yanı sıra, 6
ay ila 3 sene hapis cezasına mahkum edileceklerdir…sanıklı kişi bu tacizin
sonucunda vefat etmesi halde suçu işleyen kişi müebbet ve bu suça emir veren kişi
idam çarptırılacaktır” şeklinde beyan etmiştir. Görüldüğü gibi burada tacizde bulunan
kişiye hapis cezası yanı sıra kısas da tayin edilmiştir. İslam hükümeti hem somut ve
hem soyut tacize ceza tayin ederek vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini
korumaya çalışmıştır. Yukarıda gelen maddeler vatandaşların haklarını koruyabilse
de, bazı eleştirileri beraberine getirmiştir. Bilindiği gibi her insanın yakalanması onun
yargı sürecinin başlaması demektir. Bu kritik dönemde ilk ifadeler, avukatın olması,
sorulara cevap vermemek hakkı (susmak hakkı) vs. tutuklanan kişinin hukukunun
önemli kısmın oluşturmaktadır. Bu hakları çiğnemek sanıklının yargı süreceğinin
141 geleceğini tehlikeye düşürebilir. Yanı sıra bu madde de Sanıklı kişinin [mahkemede
hazır olma zorunluluğunun] olmaması bu tehlikeleri arttır.254. Halbuki bu kelime veya
aşamayı getirerek insanların temel hak ve özgürlüklerini korumakta büyük adım
atabilirlerdi.
2.2.22. Anayasada Hakların Kötüye Kullanılması Yasağı
Anayasada diğer konu hakları kullanmasıyla ilgilidir. Hükümetler hakları sivil
toplumda yaşayan insanların ihtiyaçlarını gidermek için düzenlemiştirler. İnsanlar bu
haklarını kullanarak gereken ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyorlar. Bu hakların
kullanımı serbest olmasına rağmen bir dizi kurallarla sınırlanmıştır. Zira bazı insanlar
bu haklarını kullanarak başkalarına zarar verebilirler. Bu ilke dünya çapında hakların
kötüye kullanmaması adıyla tanınmaktadır. Bu kural İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi 29. maddesinin 3. bendinde “Bu hak ve hürriyetler hiçbir veçhile
Birlemiş Milletlerin amaç ve prensiplerine aykırı olarak kullanılamaz” ifadeleriyle yer
almıştır. Burada beyannamenin farklı maddelerinden yararlanan insanlar ve devletleri
onun kurallarına aykırı hareketlerden men etmiştir.
2.2.22.1. İİC’ de Hakların Kötüye Kullanılması Yasağı
İslam hükümeti ise yukarıda gelen kuralları başka kaynaklar ve yollar
aracılığıyla yürürlüğe sokmuştur. Bu doğrultuda İslam hükümeti bir takım kurallarla bu
suçun önünü kapatmaya çalışmıştır. İran İslam Cumhuriyeti anayasasının 40.
maddesi “kimse hakkını kullanma eylemlerini, başkasına zarara verme veya genel
yararlara tecavüze araç kılamaz” ifadelerini kullanarak bu yöndeki siyasetlerini ortaya
koymuştur. Bu yasa İslam dininden kaynaklanmıştır. İslam’ın çok ünlü olan “İslam’da
zarar verme ve zarar görme yoktur” kaidesi anayasanın bu maddesine yansımıştır.
Bu kaideye göre hiç kimse hakkının kullanmasını başkalarına zarar verme aracı
yapamaz. Şimdi bu önemli kaidenin kaynaklarına bir göz atacağız. Bu kaide iki esasa
dayalıdır 1-Hadis, 2-Kuran-ı Kerim. İlk önce hadis kaynağına bakacağız.
254
Ayrıntılar İçin bkz: Ayetullah Seyyid Muhammed Hüseyin Mereşi, “Sharhe Gavanine Had va Gesas”, “Had
ve Kısas Yasalarının Açıklaması”, İdari Hizmetler ve Hukuki Bilimler Fakültesinin Dergisi, Sayı 71, 1992, s.
4-13.
142 2.2.22.1.1. Hakların Kötüye Kullanılması Yasağının Hadis Kaynağı
Ünlü bir hadise göre Peygamber Efendimizin döneminde Semert ibn-i Jundeb
adında birisi komşusun evindeki ağacına bakmak için izinsiz olarak onun evine
giriyordu. Evin sahibi Peygamber Efendimize şikayet ederek Semere’den önünü
kesmesini talep etti. Peygamber Efendimiz Semere’ye komşunun evine girdiğinde
izin al demişti. Semere hayır cevabı verdi. Peygamber Efendimiz o ağacı bırakırsan
sana cennete 10 ağaç veririm demişti. Semere yine de hayır cevabı vermişti. Bu kere
Peygamber Efendimiz ağacı kökten çıkarıp Semere’nin önüne atıldığına emir ettikten
sonra, ona sen zarar veren insansın demişti. İslam’ın Peygamberi sonradan “İslam’da
zarar verme ve zarar görme yoktur” ifadelerini kullanmıştı255. Bu ünlü hadis hakların
kötüye kullanılmamasının ilk kaynağıdır.
2.2.22.1.2. Hakların Kötüye Kullanılması Yasağının Kuran-ı Kerim Kaynağı
Bu alandaki ikinci kaynak Kuran-ı Kerim’dir. Kuran-ı Kerim’de bu ayetleri
inceleyerek bu önemli kuralla yakından tanık olacağız. Kuran-ı Kerim’in farklı
ayetlerinde insanları başkalarına zarar vermekten men etmiş. 1-Kuran-ı Kerim’de
“kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, ya onları
iyilikte tutun yahut iyilikle bırakın. Haklarına tecavüz edip zarar vermek için onları
tutmayın”256 ifadeleri yer almıştır. Bu ayette kocaları karılarını boşamamakla onların
haklarına zarar vermek isteyenleri bu işten men etmiştir. Bu ayet, erkekleri her zaman
kadınlara karşı iyilikle davranmalarını istemekle birlikte onların haklarına tecavüz
etmekten men etmiştir. 2-Kuran-ı Kerim’in diğer ayetinde “hiçbir anne ve hiçbir baba
çocuğu sebebiyle zarara uğratılmasın. (Baba ölmüşse) mirasçı da aynı şeyle
sorumludur”257 sözlerine yer verilmiştir. Bu ayette yinede insanları diğerlerine zarar
vermekten men etmiştir. Ayete göre, anne ve babanı kavgaları çıktığı zaman çocuğa
hasar vermekten uzak durmalılar. Örneğin anne çocuğa süt vermekten kaçinamaz.
Baba ise anneni çocuğunun görmesinden mahrum edemez vs. 3-Bu önemli kaideye
esas olan diğer ayet Kuran-ı Kerim’in “...(Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan
255
http://www.hawzah.net/fa/ArticleView.html?ArticleID=86689&ParentID=65551, Erişim Tarihi 12. 10. 2012.
Bakara 2/231.
257
Bakara 2/233.
256
143 sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar Allah’tan size vasiyettir…”258
demekle tekrar insanları birbirlerine zarar vermekten men etmiştir. 4- Bu alandaki
başka ayet “alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Yazana da, şahide de bir zarar
verilmesin”259 ifadeleridir. Kuran-ı Kerim’in bu ayeti her halükarda hiçbir insanın zarar
görmemesini vurgulamıştır. Görüldüğü gibi İslam hükümeti bu ayetlerini esas tutarak
hakların kötüye kullanmasını yasaklamıştır. Böylece toplumda yaşayan insanların
haklarına zarar vermenin önünü kapatılmıştır. Şimdi bu konuyu, kanuni açıdan da
inceleyeceğiz.
2.2.22.2. İran Yasalarında Hakların kötüye Kullanılmaması İlkesinin Yansıması
Şimdi yukarıda anılan kaidelerin İran’ın yasalarına nasıl yansıdığına bakacağız.
Bu ilke İran’ın farklı yasalarında gözükmektedir. Örneğin Medeni Yasa’nın 132.
maddesinde “hiç kimse [kendi] evinde, ihtiyaçlarını gidermek veya zararları ortadan
kaldırmak amacıyla yapılması gereken işler hariç, komşusuna zarar getirecek hiç bir
iş yapamaz” ifadelerini kullanmıştır. Görüldüğü gibi bu maddede evin sorunlarının
giderme yolu kapatılmamıştır. Burada yalnız İslam hükümeti, birinin kendi evinde bazı
değişiklik veya tadilat yapma bahanesiyle diğer vatandaşların haklarına zarar
vermesinin önü kapatmıştır.
Bu alandaki diğer örnek evlilik davalarında gözükmektedir. İran İslam
Cumhuriyeti Medeni Yasası’nın 1129. maddesinde “koca karısının nafakasını
vermediği ve mahkemenin nafakanı vermesi gereken hükmünü reddettiği halde, karı
boşanmak için mahkemeye başvurabilir. Mahkeme kocanı boşamaya zorlayacaktır…”
şeklinde gelmiştir. Koca nafakanı vermediği de karının zor duruma düşeceği aşikardır.
Bu maddenin getirilmesiyle koca, nafaka vermek veya karısını boşamak arasında
muhayyer olmuştur. Böylece İslam hükümeti kadının zarar görmesini önünü
kapatmaya çalışmıştır260.
Diğer örnek ceza takip yasasındadır. Yukarıda da gördüğümüz gibi İslam
hükümeti hak aramayı her insanın tartışılmaz hakkı biliyor. Bu doğrultuda herkim ilgili
258
Nisa 4/12.
Bakara 2/282.
260
Ayrıntılar İçin bkz: Kar, a.g.e, s. 71-121.
259
144 mahkemelere de başvurabilir. Ama bu hakkı kötü niyetle kullananlar da bulunabilir.
Bu konu Medeni Takip Yasası’nın 109. maddesinin 1. fıkrasında “mahkeme davanın
amacını sözleşmesinin yerine getirilmemesi, karşı tarafı eziyet etmek veya [şikayetin]
kötü niyetle yapılmasına kanaat getirirse, verdiği hüküm de dava açan kişini…para
cezasına mahkum edecektir”
261
ifadeleriyle vatandaşların bu hakkı kullanarak
diğerlerine zarar vermelerinin önünü kapatmıştır. Unutulmamalıdır ki Yeni anayasada
kamu düzeni sözcüğünü getirerek, vatandaşın hakkını kötüye kullanmasının önünü
kapattı. Bu konu İslam hükümetinde zarar vermeme İlkesinin sabit ve önemli olmasını
göstergesidir.
2.2.23. Anayasada Vatandaşlık Hakkı
İran İslam Cumhuriyeti anayasasının Milletin Hakları adlı bölümünün son 2
maddesi vatandaşlık (tabiiyet) hakkındadır. Vatandaşlık ülkede yaşayan her insanın
doğal hakkıdır. Bir ülke içinde yaşayan tüm insanlar bu haktan yararlanabilirler. Bu
hak devletler tarafından bir dizi kısıtlamalara rastlamıştır. Ama bu kısıtlamalar yasaya
tabi olmalıdır.
Bu önemli ilkeler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 15. maddesinde “1Herkesin bir uyrukluk hakkı vardır 2-Hiç kimse keyfi olarak uyrukluğundan ve
uyrukluğunu değiştirmek hakkından mahrum edilemez” şeklinde beyan edilmiştir. Bu
madde de, uyruğu her insanın hakkı bilerek, insanları bu haktan mahrum
edilememelerini vurgulamıştır. Ama madde de insanların başka uyruğa nasıl
geçecekleri, başka uyruğa geçtikleri halde hangi haklardan yararlanacakları vs.
hakkında bir şey söylenmiştir. İran İslam Cumhuriyeti anayasası bu alanda buna
benzer bir siyaset uygulamıştır. Lakin bu genel siyasetlerin eksiklikleri bir takım özel
yasalarla bertaraf etmiştir.
Anayasada Milletin Hakları bölümünün son 2 maddesi hem İran uyruğu ve
hem yabancı uyruklu insanları kapsamaktadır. Şimdi anayasanın bu maddelerini
getirerek onları inceleyeceğiz. İlk önce İran vatandaşlarıyla ilgili maddeye bakacağız.
261
Mensur Cihangir, Ayin Dadresiye Madani [Medeni Takip Yasası], 8. baskı, Tahran, Doran Yayınevi, 2002,
s. 49. 145 Anayasanın 41. maddesinde “İran ülkesi vatandaşlığı her İranlının tartışılmaz
hakkıdır ve devlet hiçbir İranlının vatandaşlığını kendi isteği olmadıkça veya başka bir
ülkenin vatandaşlığını girmedikçe kaldıramaz”. Bu madde İran vatandaşlığını tüm
ülkede yaşayan insanlara hiçbir ayrıcalık yapmadan vermiştir. İlk önce bunu bilmek
gerekiyor ki İslam hükümetinin yasalarına göre kimler İranlı sayılıyorlar? İran İslam
Cumhuriyeti’nde, uyruğu belirtmek için iki sistem uygulanıyor: 1- Kan sistemi 2Toprak sistemi. Kan sisteminde anne ve babanın uyruğu çocuğa da empoze ediliyor.
Yanı çocuk dünyaya geldiği zaman hangi ülkede dünyaya geldiğine bakılmaksızın,
anne ve babasının uyruğuna sahip oluyor. Ama uyruk konusu etnik kökenle
karıştırmamalıdır. Bu meseleyi bir örnekle açıklayacağız. Örneğin bir Çin asıllı aile
İran uyruğuna girdikten sonra çocuklarını dünyaya getirdikleri de, çocukları etnik
(biyolojik) kökenine bakılmaksızın İranlı sayılacaktır. Diğer ifadeyle çocuk Çin asıllı
olmasına rağmen İran’da doğduğu için, İranlı sayılacaktır. Toprak sisteminde ise her
kimsenin uyruğu onun doğum yerine göre belirlenir. Yani herkes doğduğu yer ve
ülkenin uyruğuna sahip olacaktır. Her kes ister istemez bir yerde doğacaktır.
Doğduğu yer de, bir hükümetin egemenliği altında olacaktır. Dolayısıyla dünyada
ülkelerin hepsi Toprak sistemini kabul ettikleri durumda hiç kimse uyruksuz (Apatride
veya Haymatlos) kalmayacaktır. İran İslam Cumhuriyeti her iki sistemi de kabul
ediyor262.
2.2.23.1. İran Uyruğuna Sahip Kişilerin Tanıtımı
Bu konulardan sonra, şimdiki hukuki düzene göre kimin İranlı sayıldığını
inceleyeceğiz. İslam hükümeti tabiiyetine sahip olmanın yolları Medeni Yasası’nın
976. maddesinde “aşağıdaki kişiler İran vatandaşı sayılırlar 1-Yabancı uyruklu olması
kesin olan kişiler hariç, İran’ın tüm sakinleri İran uyruklu sayılıyorlar…2-Babasının
İran’da veya yurtdışında doğmasına bakılmaksızın tüm İranlı babaya sahip olan
kişiler 3-İran’da doğup ama anne ve babası belli olmayan kişiler 4-Biri İran doğumlu
olan yabancı ebeveynlerin çocukları [yabancı ebeveynlerin birisi İran’da doğmuşa,
çocukları nerede dünyaya gelse İranlı sayılacaktır] 5-İran’da, yabancı uyruklu
babadan olan ancak 18 yaşına geldiğinden sonra İran’da kalmak istediğine dair
262
Muhammed Nasiri, Hugug Beyn Almelale Khususi [Devletler Özel Hukuku], ed. Muteza Kahi, Murtaza
Nasiri, 10. baskı, Tahran, Agah Yayınevi, 2003, s. 30-33.
146 dilekçe veren kişiler…6-İranlı kocası olan her yabancı kadın 7-İran vatandaşlığı alan
yabancı uyruklular. Fıkra: Yabancı diplomatların ve konsolosluk temsilcilerin çocukları
4 ve 5 bendin kapsamında değildiler” şeklinde getirilmiştir. Görüldüğü gibi İslam
hükümeti bazen kan sistemi (örneğin 2 ve 4 bentleri) bazen de toprak sistemi
(örneğin 1 ve 3 bentleri) uygulamaktadır.
2.2.23.2. İİC Vatandaşlığından Çıkanların Hukuki Durumları
Anayasan 41. maddesinin diğer bölümünde İranlıların vatandaşlıklarını
kaldırmak için “…devlet hiçbir İranlının vatandaşlığını kendi isteği olmadıkça veya
başka bir ülkenin vatandaşlığını girmedikçe kaldıramaz” ifadelerini kullanmıştır. Şimdi
mevcut yasalarda vatandaşlığın nasıl terk etmesini göreceğiz. Bu konu Medeni
Yasa’nın 988. maddesinde “İran uyruklular aşağıdaki koşullara haiz olmadan
vatandaşlıktan çıkamazlar: 1- 25 yaşı tamamlamış olması 2-Bakanlar kurulu onların
vatandaşlıktan çıkmalarına izin vermeleri 3-En fazla 1 sene İran vatandaşlığını terk
etmesinden sonra İran’da kendine ait olan veya irs aparabileceği tüm gayri menkul
malları…herhangi bir yolla İranlı birisine satacaklarına dair taahhüt vermeleri 4Askerliklerini bitirmiş olmaları” demekle İslam hükümetinin bu alandaki zor koşullarını
belirtmiştir.
2.2.23.2.1. Vatandaşlıktan Çıkanlara Uygulanan Yaptırımlar
Yukarıda gelen kuralların yanı sıra İran uyruklu herhangi bir kişi bu yasalara
riayet etmediği halde ağır cezalarla karşılaşacaktır. İran vatandaşlığından çıkan
insanlar Medeni Yasa’nın 988. maddesinin 1. fıkrasında “…3 ay içinde İran’ı terk
etmelidirler. Aksi halde İran’dan kovularak, mallarının hepsi de satılacaktır…”
ifadelerini kullanarak bu yöndeki sert tepkilerini arttırmıştır. Bunların yanı sıra İran
vatandaşlığından çıkmak isteyen kişiler, belirlenen yasalara uymadıkları de ağır
cezalara çarptırılacaklardır. Bu konu Medeni Yasa’nın 988. maddesinin 2. fıkrasında
“İran vatandaşı herhangi bir yasal düzenleme olmadan yabancı uyruğa geçtiği de,
yabancı uyruğu iptal edilip, İran uyruklu sayılacaktır. Bunun yanı sıra savcının
gözetiminde ona ait olan gayri menkul mallarının hepsi satılıp, devlet bu satış
mekanının kurmasından gören hasarları aldıktan sonra, geri kalanı kendine iade
147 edilecektir. Bu vatandaşlar bakan, bakan yardımcısı, yasama meclisleri üyeleri,
devlet, il dernekleri ve genellikle devlet işlerinden mahrum edileceklerdir” demekle
vatandaşlık kurallarına uymamanın ne kadar büyük suç olduğunu ortaya koymuştur.
2.2.24. Yabancı Uyrukluların Vatandaşlık Kazanma Hakları
İran İslam Cumhuriyeti anayasasının Milletin Hakları bölümünde yazılan son
madde, yabancı uyruklulara vatandaşlık verme hakkındadır. Anayasanın 19.
maddesinde “Milletin tüm fertleri…eşit haklardan yararlanırlar” demekle İran’da
yaşayan insanların hepsinin her açıdan beraber olacaklarını savunmuştur. İnsanların
en doğal haklarından biri belli bir ülkenin uyruğuna (tabiiyet) sahip olmak hakkıdır.
İran’da çok sayıda yabancının yaşadığından dolayı onların da aynı haklardan
yararlanmaları gerekiyor. İslam hükümeti bu olayı göz önünde bulundurarak
anayasanın
42.
maddesinde
“yabancılar
kanunların
sınırları
içinde
İran
vatandaşlığına girebilirler ve bu gibi kişilerin vatandaşlığının kaldırılması, başka bir
devletin, onların vatandaşlığını kabul etmesi veya bizzat onların talep etmeleriyle
mümkündür” ifadelerine yer vermiştir. Önümüzdeki satırlarda yabancıların nasıl
vatandaşlık alabileceklerini inceleyeceğiz. Ortadoğu bölgesi eskiden beri özel ve
hassas duruma sahip olduğu için büyük güçlerin ilgi odağı olmuştur. Gerçi İran gibi
ülkelere tabiiyet alma başvuruları çok az sayıdadır. Ama bu bölgede patlak veren
savaşlardan dolayı çok sayıda insanlar İran’a sığınmak mecburiyetinde kalmışlardır.
Maalesef bu savaştan kaçan insanların vatandaşlık alma süresinin uzun sürmesi için
yasadışı yolarla İran’a girmeye başlamışlardır. Özellikle geçtiğimiz kaç sene içinde
ABD’nin Afganistan’a saldırmasıyla birlikte milyonlarca Afgan’ın İran’a kaçması bu
insanların hukuki statülerinin nasıl olduğunu gündeme getirmiştir. Bu yeni misafirlerin
evlenmeleriyle birlikte cemiyetleri de artmaya başladı. Bu yeni kuşağın en önemli
ihtiyaçlarından birisi yaşamalarının yasadışı halden çıkarıp, yasal yapılmasıdır. Şimdi
mevcut yaslarda Afganlılar ve diğer insanların durumlarının nasıl olacağına
inceleyeceğiz. Genellikle yabancıların İran’da nasıl yerleşeceklerine dair Medeni
Yasa’nın 979. maddesinde “1- 18 yaşına ulaşmış olması 2- üst üste veya aralıksız
beş sene İran’da yaşaması 3- Askerlikten kaçmaması [askerliğini yapmış olması] 4Hiçbir ülkede önemli kabahatler veya siyasi olmayan suçlara mahkum edilmemesi.
Bu maddenin 2. bendinde yabancı ülkelerde İran devletine görev yapan kişilerin
148 kalma sureci, İran’da kalma müddeti olarak hesaplanacaktır”
demekle İslam
hükümetinin yabancılara tabiiyet vermesinin esas şartlarını belirtmiştir.
İslam hükümetinin Medeni Yasası bu yolların dışında bazı özel durumlarda da
yabancılara İran vatandaşlığı verme imkanı sağlamıştır. Medeni Yasa’nın 980.
maddesinde “İran’ın toplumuna büyük katkıda (bayındırlık) bulunanlar, İran uyruklu
kadın’a sahip olup ondan çocuğu olan kişiler, yüksek akademik unvanına sahip
olanlar veya topluma büyük menfaatler sağlayabilecek uzmanlığa sahip olan
kişilere…vatandaşlık verilecektir” ifadelerine yer vermiştir.
2.2.24.1. İran Vatandaşı Olan Yabancıların Yararlanamayacakları Haklar
İran İslam Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes milletin diğer insanlarına
sağlanan tüm haklardan yararlanacaktır. Ama bazı haklar ve meslekler yalnız İran
asılı vatandaşları verilmektedir.
Bu haklar İran’ın Medeni Yasası’nda belirlenmiştir. Medeni Yasanın 982.
maddesinde “İran uyruğuna sahip olan veya bu uyruğa gelecekte sahip olacak
insanlar [yabancılar], aşağıda gelen haklar hariç İran vatandaşlarına verilen tüm
haklardan yararlanacaklardır: 1-Cumhurbaşkanı ve onun yardımcılarından olmak 2Denetim Şurası üyesi veya Yüksek Yargı Gücü Başkanı olmak 263 3-Bakan, kaim
makam, vali veya il başkanı olmak 4-İslam Şura Meclisi’ne üye olmak 5-Eyalet, ilçe
veya kent şuralarına üye olmak 6-Dışişleri Bakanlığı’nda istihdam olmak veya
herhangi bir siyasi makama atanmak veya siyasi maksadı güden misyona
gönderilmek 7-Hakim olmak 8-Ordu, Devrim Muhafızları veya Jandarma organlarında
en yüksek rütbeli komutanlar içinde yer almak 9-İstihbarat ve ya güvenlik
organlarında önemli makamlara sahip olmak” şeklinde gelmiştir. Görüldüğü gibi İslam
hükümeti yabancıların İran uyruğuna geçmeleri halde onları bazı hassas ve hayatı
makamlar ve özellikle toplumun emniyeti ve güveniyle ilgili makamlardan uzak tutuyor.
İslam anayasasında Milletin Hakları başlığı altında yer alan maddeleri incelemiş
263
Yargı Gücü Başkanı’nın çok önemli ve hassas görevleri olduğu için yabancı asıllı vatandalara verilemez.
Yargı Gücü Başkanı’nın görevlerini görmek için bkz: http://www.irbar.com/laws-databank/42/1411/1445,
Erişim Tarihi 12. 05. 2013.
149 olduk. Böylece gibi İran İslam Cumhuriyeti’nin farklı maddelerinde İran ülkesinde
yaşayan tüm insanların hakkında, eşitlik ve beraberlik ilkelerinin riayet edilmiştir.
150 SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Tezin farklı bölümlerinde İran İslam Cumhuriyetini Anayasası’nda düzenlenen
temel hak ve özgürlüklere ilişkin maddeleri inceledik. Maddeleri incelediğimizde söz
konusu maddelerde vatandaşların hangi haklardan yararlanacağının belirlendiğini
görmekteyiz. Dünyanın demokratik ülkelerinde görülen bu haklar, İslam Hükümeti
Anayasası’nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili yasalar bu maddelerde gözüküyor.
Ama İran’ın İslam hukuku kurallarına uyduğu için bu haklar dünya çapında görülen
haklardan biraz daha farklı görünümlere sahip olabilir. Yukarıda görüldüğü gibi bu
haklar her insanın yaşamını farklı açılardan temin etmek niyetiyle düzenlenmiştir.
Seçimlere katılma hakkı en önemli haklardan birisidir. İslam hükümeti hürriyet
hakkının tüm vatandaşlara eşit surette sağlanacağı ilkesini getirerek düzenleme
öncesi yaygın olan ayrıcalıkların kaldırılması müjdesini vermiştir. Anayasanın diğer
maddelerinde İran’ın genelinde farklı dillerle konuşan kavim ve kabilelere
anadillerinde çalışma izni vererek, insanların haklarını korumaya çalışmıştır. Bunun
yanı sıra din ve inançların araştırılmasını ve ortaya çıkarılmasını yasaklamakla
birlikte vatandaşlarının özel hayatlarına müdahaleyi de yasaklamıştır. Bu temel hak
ve özgürlüklerin verilmesi, İslam hükümetinin; herkese hiçbir dil, etnik köken vb.
durumları nedeniyle ayrıcalığa sebep olmaksızın, temel hak ve hürriyetlerden
yararlanacakları bir zemin hazırlamakla ödevli olduğunu göstermektedir. Tabiki temel
haklar yalnız bunlardan ibaret değil. Bu haklar çoğunlukla Milletin hakları bölümünde
yer almaktadır. Bu bölümde İslam hükümetinde eşitlik ilkesinin geçerli olması ve daha
sonra kadın ve erkek eşitliğinin bulunması demokratik ülkelerde uygulanan kuralların,
İslam hükümetinde aynı şeklide uygulanacağını göstermiştir. Ayrıca Anayasanın
diğer maddelerinde tüm dünyada olduğu gibi insanların haysiyeti, canı, hakları,
meskeni ve mesleklerinin taarruzdan masun olacaklarını söylemekle, vatandaşların
emniyet ve asayiş içinde yaşamalarını güvence altına almıştır. Anayasanın diğer
maddelerinde basın ve yayın özgürlüğünü bazı koşullara tabi tutarak insanların özgür
bir alanda iletişim özgürlüğüne sahip olmalarına imkan sağlamıştır. İslam hükümeti
Anayasasının diğer bölümünde tüm vatandaşlara siyasi faaliyetleri için gereken
kuralları getirerek, vatandaşlara bu önemli hakkı vermiştir. Bu bağlamda toplantı ve
yürüyüş hakkı, sendika kurma hakkı, parti kurma ve partilere üye olmak veya
ayrılmak hakkı vb. haklar da verilmiştir. Bu haklardan sonra toplumda herkese iş
151 yapma imkanı vermiştir. Bu haktan herhangi bir şekilde uzak kalan kişilere de sosyal
güvenlik imkanları öngörmüştür. Böylece maddi durumu iyi olmayan hiçbir vatandaş
zor duruma düşmeyecektir. İslam hükümeti vatandaşların eğitilmesi konusunda son
derece titiz davranmıştır. Böylece bu haktan mahrum kalan kişilere çeşitli yöntemler
ile eğitim ve öğretim imkanları öngörmüştür. Anayasanın diğer maddelerinde dilekçe
hakkı ve bu doğrultuda avukattan yararlanma hakkı getirerek herkese adaletli
davranılması gerektiğini vurgulamıştır. Anayasanın diğer maddelerinde beraat ilkesini
getirerek, tutuklamanın kanuni yolları ve yasadışı davrananların cezası, işkencenin
yasağı ve ikametgah seçme özgürlüğü getirerek insanların özgürce yaşamalarına
zemin hazırlamıştır. En son yabancılara vatandaşlık verme hakkı İslam hükümetinin
bu alandaki genel siyasetlerini belirtmiştir. Unutmamalıdır ki dini azınlıkların
yararlanacakları temel hak ve özgürlükler anayasa ve diğer yasalarda geniş bir yer
almıştır. Yukarıda zikredilen haklar İran İslam Cumhuriyeti’nin temel hak ve
özgürlülerine önem verdiğini göstermektedir. Bu haklar İslam ilkeleri ve Şii
mezhebinden alındığı için dünya çapında uygulanan temel hak ve özgürlüklerden
farklı olabilir. Bu haklar bazen noksan düzenlenmiş veya uygulamanın olmadığı
haklar olabilir. Ancak İslam hükümetinin bu alandaki gayreti bu noksanları bertaraf
edebilir. Bunun yanı sıra bir dizi yeni kurallar örneğin Meşru Özgürlükler ve
Vatandaşlık Haklarına Saygı Duyma Yasası gibi yasalar, İran İslam Cumhuriyeti’nin
temel hak ve özgürlüklerin hayata geçirilmesi yönünde güçlü iradesini ortaya
koymaktadır. Umulur ki ilerideki zamanlarda İslam hükümeti temel hak ve özgürlükler
alanında ilerlemelerle, vatandaşların haklarını daha fazla koruyabilsin.
152 KAYNAKÇA
ABBASİ, Mahmut, Efshaye Asrare Bimaran [Hastaların Sırlarını İfşa Etmek],
Tahran, Hukuki Yayınları, 2002.
ABRAHAMİYAN, Yervand, İran Beyne Do Engelab [İki Devrim Arasında İran], trc.
Kazım Firuzmend, Mohsen Şaneçi, Hasan şemsavari, Tahran, Ney Yayınevi, 1999.
AHMETİ, Seyyid Ahmet, Huguge Kar [İş Hukuku], Tahran, Hugugdan Yayınevi,
t.y., .
AKDEVELİOĞLU V.D., Atay Türk Dış Politikası, ed. Baskın Oran, I.cilt, 15. baskı,
İstanbul, İletişim Yayınları, 2009.
AL-AMİLİ AL-JUBA’İ, Zayn al-Din, Mesalik’ul Afham Fi Şarh’i Şerayi’ul İslam
[İslam şeriatının açıklamasında düşüncelerini yolları], II.cilt, Tahran, Ofset
Yayınevi, y.t., .
AL-AMİLİ AL-JUBA’İ, Zayn al-Din, Şerh-i Luma [Parlak Açıklama], 3. baskı, Tahran,
Semt Yayınevi, 2000.
ALEVİ, Muhammed Sadık, Barresiye Mashye Cheriki Dar İran [İran’da Gerilla
Yönteminin İncelemesi], Tahran, İslam Devrimi Senetleri Merkezinin Yayınevi, 2001.
AL-HUR UL-AMELİ, Muhammed bin Hasan, Tefsil’ul Vesail’ul Şii Fi Teshil’ul
Mesail’ul Şeriat (Vesail’u Şii) [Şeri Meseleleri Anlamak Yolunda Şii’lerin
Kullandıkları Araçların Geniş Şekilde Açıklaması], XIV.cilt, 7. baskı, Tahran,
İslamiyet Yayınları, y.t., .
ANDER ZAMANİ ZADEH, Celal, HEDİDİ, Muhtar, Pahlaviha [Pehleviler], II.cilt,
Tahran, Kültürel ve Araştırma Ofisinin Yayma ve Dağıtım Yayınevi, 1999.
ANSARİ, Muhammed İbrahim, Nezarat Bar Matbuat Dar Huguge İran [İran’ın
Hukukunda Yayınların Denetlemesi], Tahran, Suruş Yayınevi, 1996.
153 ARFAİ, Abdul Mejid, Farmane Kuroshe Bozorg [Büyük Kirosun Fermanı], İran
Edebiyat Kurumu, Tahran, Ofset Şirketinin Yayınları, 1978.
ASGHARİ, Seyyid Muhammed, Barresiye Hugugi va Feghiye Reshve va Ehtekar
[Hukuk ve Fıkıh Açısından Rüşvet ve İhtikâr Meseleleri], Tahran, Etelaat Yayınevi,
1999.
AŞURİ, Muhammed, Ayin Dadresiye Keyfari [Ceza Takip Yasası], I.cilt, 8. baskı,
Tahran, Semt Yayınevi, 2008.
AŞURİ, Muhammed, Ayin Dadresiye Keyfari [Ceza Takip Yasası], II. cilt, 8. baskı,
Tahran, Semt Yayınevi, 2004.
AYETİ, Hamit, Huguge Afarineshhaye Fekri [Düşünceler Hukuku], Tahran,
Hugugdan Yayınevi, 1997.
AYKAÇ V.D., Burhan, Çağdaş Siyasal Sistemler, ed. Burhan Aykaç, Şenol Durgun,
1. baskı, Ankara, Binyıl Yayınevi, 2012.
AZAD, Abul Kelam, Kuroshe Bozorg [Büyük Kiros], trc. Muhammed İbrahim
Bastani Parizi, 8. baskı, Tahran, y.y., 2001.
AZİMİ, Fahrettin, Bohrane Demokrasi Dar İran (1320-1332) [İran’da Demokrasi
Krizi 1942-1954], trc. Abdul Rıza Huşang Mehdevi- Bijan Nozari, Tahran, Alborz
Yayınevi, 1994.
BAHAR, Muhammed Tagi, Tarikhe Mokhtasare Ahzabe Siyasi Dar İran [İran’ın
Siyasi Partilerinin Tarihi], II.cilt, Tahran, Emir Kebir Yayınevi, 1985.
BASİRET MENEŞ, Hamit, Olama ve Rejme Reza shah: Nazari Bar Amalkarde
Siyasi, Farhangi Ruhaniyun Dar Salhaye 1305 Ta 1320 [Ülema ve Rıza Şah’ın
Rejimi: (1905-1915) Yıllarında Ulemanın Kültürel-Siyasi Faaliyetlerine Bir Bakış],
Tahran, Nigah-i Muasir Yayınevi, 2003.
154 BELADİ MUSAVİ, Seyid Sadr-al Din, Darsade Mosharekate Egtesadi ve Ejtemai
Zanan Dar Jumhuriye Eslamiye İran [İran İslam Cumhuriyeti’nde Kadınların
İçtimai ve İktisadi Orani], Tahran, Cumhur Başkanının Kadınlar Ofisinin Yayınevi,
1998.
BİN BABUYE KUMİ, Muhammed bin Ali bin al-Hassan bin Musa, Men La Yahzar ulFakih(Fakihin Olmadığı Yerde), V. cilt, Kum, İslamiyet Yayınları, 2010.
BİN HANBEL, Ahmed, Müsnet, V.cilt, Kahire, Muassisat’ul Risalet Yayınevi, 1996.
BİN HUMEYRİ, Abdullah Jafer, Yakın Senetler [Gurb-ul Esnat], Kum, Al ul- Beyt
Yayınevi, 1998.
CAFER ZADE, Süleyman, Mogademei Bar Huguge Bashar [İnsan Haklarına
Giriş], ed. Esmail Tagi Zade, Kum, Zair-i Astaneye Mukaddeseye Kum Yayınevi,
2007.
CAFERİYAN, Resul, Ahzab va Tashkilat Siyasi va Mazhabi: Az Padeshahiye
Mohammad Reza Ta Piroziye Engelabe Eslami (1320-1357) [İran’ın SiyasiMezhebi Kuruluşları ve Partileri: Muhammed Rıza’nın Padişahlığından İslam
Devrimi’nin Zaferine Kadar] (1942-1979), 3. baskı, Tahran, Yeni Çağın Bilim ve
Tefekkürünün Kültürel Bürosunun Yayınevi, 2002.
CAFERİYAN, Resul, Magalate Tarikhi [Tarihi Makaleler], V.cilt, Kum, el-Hadi
Yayınevi, 2000.
CEVADİ AMOLİ, Abdullah, Piramone Vahy va Rahbari [Vahy ve Liderlik Mevzuatı],
Kum, el-Zehra Yayınları,1990.
CİHANGİR, Mensur, Ayin Dadresiye Keyfari [Ceza Takip Yasası], 16. baskı,
Tahran, Didar Yayınevi, 2001.
CİHANGİR, Mensur, Ayin Dadresiye Madani [Medeni Takip Yasası], 8. baskı,
Tahran, Doran Yayınevi, 2002.
155 CİHANGİR, Mensur, Ganune Asasiye İran [İran İslam Cumhuriyeti Anayasası],
Tahran, Didar Yayınevi, 2002.
CİHANGİR, Mensur, Ganune Madani [Medeni Yasası], 15. baskı, Tahran, Didar
Yayınevi, 2003.
CİHANGİR, Mensur, Ganune Mojazate Eslami [İslam Ceza Yasası], 17. baskı,
Tahran, Didar Yayınevi, 2001.
CİHANGİR, Mensur, Huguge (Ganune) Khanevade [Aile Yasası], 11. baskı,
Tahran, Doran Yayınevi, 2004.
CRANE BRİNTON, Clarence, Kalbod Shekafiye Chahar Engelab [4 Devrimin
Otopsisi], trc. Mohsen Selasi, 4. baskı, Tahran, No Yayınevi, 1988.
DAVİD, Rene, Nezamhaye Bozorge Hugugiye Moaser [Çağdaş Büyük Hukuk
Sistemleri], çev. Seyyid Hüseyin Tabatabayi, Muhammed Aşuri, İzetullah İraki, 3.
baskı, Tahran, Tahran Üniversitesi Yayınevi, 1978.
EBADİ, Şirin, Huguge Kudak: Negahi Be Masaele Hugugiye Kudakan Dar İran
[Çocuklar Hukuku: İran’da Çocukların Hukuki Durumlarını Bir Bakış], I.cilt, 3.
baskı, Tahran, Roşangaran Yayınları, 1993.
ERDEBİL’İ, Muhammed Ali, Hugug Jazaye Umumi [Genel Ceza Hukuku], II.cilt, 5.
baskı, Tahran, Mizan Yayınevi, 2002.
EYVAZİ, Muhammed Jevad, Jame Shenasiye Siyasi Opozisyon Dar İran [İran’da
Muhalefetin Siyasi Sosyolojisi], Tahran, Gumes Yayınevi, 2008.
FELLAH ZADEH, Muhammed Hüseyin, Amozeshe Fegh [Fıkıh Öğretimi], 23. baskı,
kum, el-hadi yayınevi, 2005.
156 FORAN, John, Mogavemate Shekanande :Tarikhe Tahavolate Ejtemaiye İran
[Kırılabilir Direniş: İran Toplumu Gelişmesinin Tarihi], trc. Ahmet Tedeyyun, 2.
baskı, Tahran, Resa Kültürel Hizmetlerin Enstitüsü Yayınevi, 2000.
GASİOROWSKİ, Mark J, Siyasate Kharejiye Amrika va Shah: Banaye Dolati Dast
Neshande Dar İran [Şah ve Amerika’nın Dış Politikası: Bir Kukla Devletin
Yapımı], çev. Fereydun Fatemi, Tahran, Merkez Yayınevi, 1993.
GOLDUZİYAN, İrec, Bayestehaye Hugug Jazaye Umumi [Genel Ceza Hukuku
Mevzuatı], Tahran, Mizan Yayınevi, 1999.
GOVAHİ, Zehra, Barresiye Huguge Zanan Dar Masaleye Talag Bar Asase
Ahkame Fegh va Ganune Asasi [Boşanma Meselesinde Kadınların Hukukun
Fıkıh ve Anayasaya Göre İncelemek], İslam Tebligatının Yayma Ofisinin Basımevi,
y.y., 1995.
GURCİ, Abul Kasım, “Hugug Jazaye Umumiye Eslam”, “İslam’ın Genel Ceza
Hukuku”, Karşılaştırma Hukuk Ofisi’nin Dergisi, Sayı 6, t.y., ss.85-148.
GÜL MUHAMMEDİ, Ahmet, “Zaminehaye Basije Mardom Dar Engelabe Eslamiye
İran”, “İran İslam Devrimi’nde Kamuoyunun Seferberliğine Zemin Hazırlamanın
Süreci”, Rahbord Dergisi, Sayı 9, 1997, ss.89-106.
HABİB ZADE, Muhammed Cafer, Moharebe va Efsade Fel Arz [Muharip ve Müfsiti Fil Arz Suçunu İncelemek], Tahran, Keyhan Basımevi, 1992.
HAİRİ, Abdul Hadi, Tashayo ve Mashrutiyat Dar İran ve Nagshe İraniyane
Mogime Erag [İran’da Şiilik ve Meşrutiyetçilik ve Irak’ta Olan İranlıların Etkisi],
3. baskı, Tahran, Emir Kebir Yayınevi, 2002.
HANTİNGTON, Samuel Phillips, Samane Siyasi Dar Javameye Dast Khoshe
Degarguni [Gelişen Toplumlarda Siyasi Düzen], trc. Mohsen Selasi, Tahran, İlim
Yayınevi, 1990.
157 HAŞEMİ, Seyyid Muhammed, Huguge Asasiye Jumhuriye Eslamiye iran [İran
İslam Cumhuriyeti Anayasa Hukuku], I.cilt, 5. baskı, Tahran, Mizan Yayınevi, 2004.
HAŞEMİ, Seyyid Muhammed, Huguge Bashar va Azadihaye Siyasi [İnsan Hakları
ve Siyasi Özgürlükler], Tahran, Mizan Yayınevi, 2007.
HEYDARİ, Muhammed Rahim, HERATİ, Muhammed Jevad, Engelabe Jumhuriye
Eslamiye İran [İran İslam Cumhuriyeti Devrimi], ed. Yüce Lider Üniversiteler
Temsilcisi ve İslam Maarifi Üniversitesinin Araştırma Asistanlığı, Kum, Maarif
Yaymasının Yayınevi, 2011.
HUNCİ İSFAHANİ, Fazlul Allah bin Ruzbehan, Suluk-ul Muluk [Milletlerin
Yöntemleri], Tahran, Harezmi Yayınları, 1983.
İDRİS, Avaz Ahmet, al-Diyet Beyn ul Ukubet ve Taviz [Cezalandırma ve Değişme
Arasında Diyet], trc. Ali Rıza Feyz, Tahran, Kültür ve İslam Yoluna Yönlendirme
Bakanlığı Yayınevi, 1994.
İFTİHAR CEHROMİ, Guderz, “Ganon Gozariye Jarayem va Mojazatha va
Ravande Taghyir An”, “Suç ve Cezaların Yasalaşması ve Değişim Süreci”, Hukuki
Araştırmalar Dergisi, Sayı 25-26, y.t., s. 79-102.
İMAMİ, Seyyid Hasan, Huguge Madani [Medeni Hukuku], VI.cilt, 5. baskı, Tahran,
İslamiyet Yayınevi, 1992.
İMANİ, Abbas, Vaje Nameye Huguge Jaza [Ceza Hukuku Sözlüğü], 14. baskı,
Tahran, Ganj-i Daneş Yayınevi, 2004.
İNAYET, Hamit, Andisheye Siyasi Dar Eslame Moaser [Çağdaş İslam’da Siyasi
Düşünceler], 2. baskı, Tahran, Kharezmi Yayınevi, 1987.
İRAKİ, İzetullah, Tahvolate Hugug Beyn Almellaiye Kar [Uluslar Arası İş
Hukukunun Gelişmesi], Tahran, Tahran Üniversitesi Yayınları, 1989.
158 KAR, Mehr Engiz, Kodam Hag? Kodam Taklif? [Hangi Hak? Hangi Teklif?],
Tahran, İran Camiası Basımevi, 1992.
KATOUZİYAN, Naser, Huguge Khanevade: Ezdevaj ve Talag [Aile Hukuku:
Nikâh ve Boşanma], I.cilt, Tahran, Yayma Şirketinin Yayınevi, 1993.
KEDİVER, Mohsen, Hükümeti Vela-i (Veli-İ Fakih’in Hükümeti), Tahran, Ney
Yayınevi, 1999.
KERİMİ, Ali, Hugug ve Azadihaye Asasi Ensanha [İnsanların Temel Hak ve
Özgürlükleri], Tahran, Ruz Yayınevi, 1967.
KEŞAVARZ, Abbas, Negahi Kolli Be Teorihaye Engelab: Engelabe Eslamiye İran
ve Rishehaye An [Devrim Teorilerine Genel Bir Bakış: İran İslam Devrimi ve
Kökenleri], II.cilt, 2. baskı, Kum, Yüce Liderin Akademik İşler ve İslam Maarifi
Derslerinin Şubesindeki Temsilcisinin Yayınevi, 1998.
Kurallar ve Düzenlemelerin Gözden Geçirme ve Kodlama Ofisi, Ganune Barnameye
5 Saleye 5 Tosee, [5. Gelişme Programının 5. Yasası], tahran, Kurallar ve
Düzenlemelerin Gözden Geçirme ve Kodlama Ofisinin Yayın Ofisi, Tahran, 2004.
LATİFİ PAKEDE, Lütf Ali, Ahzab ve Tashkilate Siyasi Dar İran [İran’da Siyasi
Kuruluşlar ve Partiler], 4. baskı, Tahran, Veliy-i Fakih’in Besij deki Siyasi-Düşüncel
Elçiliğinin Yayınevi, 2001.
MAREFAT, Hadi, “Mabahesi Darbareye Tazirat”, “ta’zir’at hakkında tartışmak”,
Avukatlar Birliği’nin Dergisi “ta’zir’at hakkında tartışmak”, Sayı 146-147, 1990,
ss.33-72.
MAVERDİ, Abul Hasan Ali bin Muhammed bin Habib, Ahkâm-ul Sultaniye[Seltenet
Ahkâmı veya En Yüce Ahkâmlar], I.cilt, 2. baskı, y.y., Merkez’ul Neşr’ul Mekteb’ul
Alam’u İslamiyet, 1928.
159 MECLİSİ, Ayetullah Muhammed Bager, Hudud Gesas ve Diyat [Had, Kısas ve
Diyet’ler], trc. Seyyid Muhammed Cevad Zehni Tehrani, Payam-e Hak Yayınevi,
1998.
MEDENİ, Celal El-din, Tarikhe Siyasiye Moasere İran [İran’ın Çağdaş Siyasi
Tarihi], IV.cilt, Kum, Kum Din Adamları Dershanesine Bağlı Olan İslami Yayımları
Bürosunun Yayınevi, 1983.
MEHR POUR, Hüseyin, “Sargozashte Tazirat: Negahi Be Seyre Ganuniye Tazirat
Dar Jumhuriye Eslamiye İran”, “Ta’zir’atın Özgeçmişi: İran İslam Cumhuriyeti’nde
Ta’zir’atın Yasama Sürecine Bir Bakış” , Avukatlar Birliği’nin Dergisi, Sayı 148-149,
1990, ss.13-67.
MEHR POUR, Hüseyin, Mabahesi Az Huguge Zan Az Manzare Huguge Dakheli
Mabaniye Feghi va Mavazine Beyn Almelali [Kadın Hakları Mevzuatı İç Hukuku,
Fıkıh ve Uluslararası Yasalar Açısından], Tahran, Etelaat Yayınevi, 2001.
MEHR POUR, Hüseyin, Negahi Be Hugug va Magam Zan Dar Ejtema Az Didgahe
Goran [Kuran Açısından Kadının Makamı (Değeri) ve Toplumdaki Hukukuna Bir
Bakış], Tahran, Etelaat Yayınevi, 2001.
MEKAREM ŞİRAZİ, Ayetullah Naser, Tefsiri Numune [Örnek Yorumlar], y.y., Darul Kutub ul- İslamiyet Yayınevi, 1974.
MELEK ZADEH, Mehdi, Tarikhe Engelabe Mashrutiyate İran [İran’ın Meşrutiyet
İnkılabının Tarihi], Tahran, İlmi Yayınevi, 1993.
MENSUR UL- SALTANAT, Mirza Mustafa Han, Huguge Asasi Veya Usule
Mashrutiyat [Anayasa Hukuku veya Meşrutiyet Usulü], Tahran, y.y., 1950.
MEREŞİ, Ayetullah Seyyid Muhammed Hüseyin, “Bahs ve Bayane Nokati Chand
Darmorede Gatle Amd, Shebhe Amd va Khataiye Mahz”, “Kasten, Yarı Kasten ve
Hata Üzerinden Yapılan Adam Öldürme Suçu Hakkında Tartışmalar ve Birkaç
Noktanı Açıklamak”, Hak Dergisi, Sayı 6, 1987, ss.104-122.
160 MEREŞİ, Ayetullah Seyyid Muhammed Hüseyin, “Sharhe Gavanine Had va Gesas”,
“Had ve Kısas Yasalarının Açıklaması”, İdari Hizmetler ve Hukuki Bilimler
Fakültesinin Dergisi, Sayı 71, 1992, s. 4-13.
METİN DEFTERİ, Ahmet, Huguge Bashar ve Hemayate Beyn Almelali Az An
[İnsan Hakları ve Uluslar Arası Korunmaları], Tahran, Behmen Yayınevi, 1970.
MİSBAH YEZDİ, Ayetullah Muhammed Tagi, Hukumate Eslami ve Valiye Fagih
[İslam Hükümeti ve Veli-i Fakih], Tahran, İslam Tebligatı Ofisinin Yayınevi, 1989.
MOHSENİ, Murteza, Kolliyate Hugug Jazaye Umumi [Genel Ceza Hukuku
Külliyatı], Genel Ceza Hukuku Mevzuatı, Tahran, Genc-İ Daneş Yayınevi, 2003.
MOİN, Muhammed, Farhange Moin [Farsça Sözlük], 3. baskı, Tahran, Serayeş
Yayınevi, 2002.
MOORE, Barington, Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri, trc.
Alaeddin Şenel, Şirin Tekeli, 1. baskı, Ankara, Varsa Yayınevi, 1992.
MORVARİD, Yunus, Az Mashrute Ta Cumhuriyat: Negahi Be Advare Majlese
Ganun Gozari [Meşrutiyetten Cumhuriyete Kadar: Meşrutiyet’te Meclisin Farklı
Dönemlerine Bir Bakış], II.cilt, y.y., Ohadi Yayınevi, 1999.
MOTAHARİ, Ayetullah Morteza, Nezame Huguge Zan Dar Eslam [İslam
Nizamında Kadın Hakları], Kum, Sadra Yayınevi, 2010.
MOTAHARİ, Morteza, Majmueye Asar [Eserlerin Birleştirilmişi], I.cilt, Kum, Sadra
Yayınevi, 1986.
MOTAHARİ, Morteza, Piramone Engelabe Eslami [İslam Devrimi’nin Etrafında],
12. baskı, Kum, Sadra Yayınevi, 1991.
MUHAKKİK HİLLİ, Abul kasım Cafer bin Muhammed hasan, Şerayi’ul İslam [İslam
Şeriatları], trc. Abul Kasım Bin Ahmet Yezd’i, IV.cilt, 4. baskı, Tahran, Tahran
Üniversitesi Yayınları, 1982.
161 MUHAMMEDİ, Abul Hasan, Mabaniye Estenbate Huguge Eslami [İslam
Hukukunun Kökenlerini Tanımak], 17. baskı, Tahran, Tahran Üniversitesi Yayınevi,
2003.
MUHAMMEDİ, Ebu-l Hasan, Hugug Jazaye Eslam: Had, Tazir, Giyas ve Diyat
[İslam Ceza Hukuku: Had, Ta’zir, Kısas ve Diyetler], Tahran, Tahran Üniversitesi
Yayınlar Merkezi, 1996.
MUHAMMEDİ, Menuçehr, Engelabe Eslami: Zamineha ve Payamadha [İslam
Devrimi: Arka Planı ve Etkileri], Kum, Maarif Yaymasının Yayınevi, 2002.
MUNTAZERİ, Hüseyin Ali, Derasat Fi Velayet ul-Fakih ve Fıkıh’ul Dolat’ul
İslamiye [Velayet-i Fakih Dersleri ve İslam Devletinin Fıkhı], Kum, y.y., 1981.
MURTECİ, Hüccet, Jenahhaye Siyasi Dar İran Emrooz [Bugünkü İran’da Siyasi
Partiler], 3. baskı, Tahran, Nagsh ve Negar Yayınevi, 2000.
MUSAVİ, Seyyid Fezl ul-Allah, Masaele Huguge Kar: Manaye Kar Bar Asase Ayat
Ve Revayat [İş Hukuku Mevzuatı: Ayetler ve Rivayetlere Göre İşlemenin Anlamı],
Tahran, İslam Kültürünün Yayma Ofisinin Yayınevi, t.y., .
MUSTAFAVİ MUSAVİ HUMEYNİ, İmam Ruhullah, Sahifey-i Nur [Nur Kağıdı], IV.cilt,
Tahran, İmam Humeyni Eserlerinin Düzenleme ve Yayma Bürosunun Yayınevi, 2003.
Ve Mustafavi Musavi Humeyni, Sahifey-i Nur [Nur Kağıdı], V.cilt.
MUSTAFAVİ MUTAFAVİ SAVİ HUMEYNİ, İmam Ruhullah, Tahrir-ul Vasile [Hüküm
Verme Vesilesi], II.cilt, Tahran, Dar-ul İlim Yayınevi, 1994.
NANE KAR, Mehdi, Efsade Fel Arz Dar Fegh va Huguge Mozue [Hukuk ve
Şimdiki Yasalarda Müfsit-i Fil Arz Konuları], Tahran, Mursel Yayınevi, 1999.
NASİRİ, Muhammed, Hugug Beyn Almelale Khususi [Devletler Özel Hukuku], ed.
Muteza Kahi, Murtaza Nasiri, 10. baskı, Tahran, Agah Yayınevi, 2003.
162 NECEFİ ABRAND ABADİ, Ali Hüseyin, “Bezehkari va Avamele Egtesadi:
Mabahesi Darbareye Bezehkari va Bohranhaye Egtesadi”, “Suçluluk ve İktisadi
Koşullar: Suçluluk ve İktisadi Krizler Hakkında Tartışmak”, Hukuki Araştırmalar
Dergisi, Sayı 9, 1990, s. 225-226.
NECEFİ, Şeyh Muhammed Hassan, Cevahir’ul Kelam Fi Şerhi Şerayi’ul İslam
[İlam Şeriatı Hakkında En Değerli Sözler], XL.cilt, Tahran, Dar’ul Mekteb’ul
İslamiyet Yayınevi, y.t., .
NEJEFİ, Musa, FAKIH HAKKANİ, Musa, Tarikhe Tahavolate Siyasiye İran [İran’ın
Siyasi Gelişmelerinin Tarihi], Tahran, İran Çağdaş Tarihinin Araştırma Enstitüsü
Yayınevi, 2003.
NUR BEHA, Rıza, Zaminehaye Hugug Jazaye Umumi [Genel Ceza Hukuku
Kökenleri], Tahran, Genc-i Daneş Yayınevi, 2000.
Ortak Yazarlar, Engelabe Eslamiye İran [İran İslam Devrimi], Kum, İslam Maarifi
Yaymasının Ofisi, 1996.
Ortak Yazarlar,Türk Dış Politikası 1919-2012, ed. Haydar Çakmak, 2. baskı, Ankara,
Barış Platin Kitapevi, 2012.
PARSANİYA, Hamit, Hedis-İ Peymane: İslam Devrimi Hakkında Bir Araştırma,
Kum, Maarif Yaymasının Yayınevi, 2002.
PAYENDE, Abul Kasım, Nehcul Fesahe: Kalamat ve Revayate Hazrate Peyambar
[Nehc’ul Fisahe: Hazreti Resul’ün Cümleleri ve Hadisleri], 16. baskı, Tahran,
Cavidan Yayınevi, 1983.
RAZAGİ, Muhammed Rıza, Olguyi Baraye Toseye Egtesadiye İran [İran’ın
Ekonomik Gelişmesine Bir Olgu], Tahran, Tosee Yayınevi, 1991.
163 RAZİ, Şeyh Abu Cafer Muhammed bin Yakup bin İshak, Kâfi Usulü [Usul-i Kâfi], trc.
Şeyh Muhammed Bager Kuh Kemerei, IV.cilt, Tahran., Osve Yayınevi.
RENJBER, Abulfazl, Huguge Kar [İş Hukuku], Tahran, Majd Yayınevi, 2003.
SAKET, Muhammed Hüseyin, Nahade Dadresi Dar Huguge Eslam [İslam‘da
Hakimlik Makamı], y.y., Astane-ı Kudus e Rezevi Yayınları, 1987.
SALAH, Mehdi, Keşif-i Hicap [Baş Örtüsünün Kaldırılması]: Alanlar, Eserler,
Tepkiler, Tahran, Siyasal Çalışmalar ve Araştırmalar Enstitüsü’nün Yayınevi, 2005.
SALİH, Ali Paşa, Sargozashte Tarikhe Hugug: Mabahesi Az Tarikhe Hugug;
Durnemayi Az Ruzgarane Pishin Ta Emruz [Hukuk Tarihi Mevzuatı: Geçmişten
Günümüze Kadar], Tahran, Tahran Üniversitesi Yayınları, 1970.
SANDER, Oral, Siyasi Tarih (1918-1994), II.cilt, 19. baskı, Ankara, İmge Kitapevi
Yayınları, 2010.
SANDER, Oral, Siyasi Tarih (İlkçağlardan 1918’e), I.cilt, 21. baskı, Ankara, İmge
Kitapevi Yayınları, 2011.
SEDR ZADE AFŞAR, Muhsin, “Tahgigati Darbare Hemayat Az Kudakane
Bisarparast”, “Bakıcısı Olmayan Çocukları Koruma Hakkında Araştırmalar”, Adalet
Bakanlığı Dergisi, Sayı 11-12, 1977, s.158.
SELAHİ, Cavid, Bezehkariye Atfal ve Nojavanan [Suçlu Çocuklar ve Gençler],
Mizan Yayınevi, 2010.
SEYYAH, Muhammed Ali, Khaterate Haj Sayyah veya Doreye Khof va Vahshat
[Hacı Seyyah Hatıraları veya Korku ve Dehşet Dönemi], ed. Hamit Seyyah,
Seyfullah Gulkar, 1. baskı, Tahran, İbn-i Sina Yayınevi, 1968.
SKOCHPOL, Theda, Devletler ve Toplumsal Devrimler: (Fransa, Rusya, Çin’in
Karşılaştırılmalı Bir Çözülmesi), trc. S. Erdem Türk Özü, 1. baskı, Ankara, İmge
Kitapevi Yayınları, 2004.
164 Surate Mashruhe Mozakerate Tadvin va Baznegariye Ganune Asasi Jumhuriye
Eslamiye İran [İran İslam Cumhuriyeti Anayasası’nın Son İnceleme ve Gözden
Geçirme Müzakerelerinin Metinleri], I, II, III.cilt, Tahran, İslam Şura Meclisi’nin
Kültürel ve İletişim Bürosu, 1991.
TABATABAYİ, Muhammed Hüseyin, el- Mizan el- Mizan [Vezne], trc. Muhammed
Bager Musavi Hamedani, II.cilt, 3.baskı, Dar-ul İlim Yayınevi, 1984.
TALEB, Mehdi, Tamin Ejtemai [Sosyal Güvenlik], 2. baskı, Meşhet, Rezevi Kültürel
Bürosunun Basımevi, 1990.
TDK, Türkçe Büyük Sözlük, 10. baskı, Ankara, TDK Yayınları, 2005.
TİRMİZİ, Ebu İsa Muhammed bin İsa bin Suret, Sünen- i Tirmizi, II.cilt, y.y.,
Mektebet -ul Maarif-ul Neşir ve Tozii Yayınevi, 2008.
Tunç, Hassan, Türkiye'ye Komşu Devletlerin Anayasaları, Ankara, Aslı Yayın
Dağıtım, 2008.
UDEH, Abdul Gadir, Hugug Jazaye Eslam [İslam Ceza Hukuku], İslam Ceza
Hukuku, trc. Naser Kurban Niya, Tahran, Mizan Yayınevi, 1995.
y.y., “Tarikh ve Sharayete Ganune Kar Dar İran: Az Ebteda Ta Emrooz”, “İran’da
İş Koşulları ve Tarihi: İlk Çağlardan Günümüze Kadar”, İş ve Sosyal Güvenlik
Dergisi, İş ve Sosyal Güvenlik Dergisi, Sayı 2, 1972, s.85.
YONG, Piter Yuliyus, Padshahe Parsi: Daryushe Yekom [Pers İmparatoru: Birinci
Daryus], trc. Davud Munşi Zadeh, Tahran, Sales Yayınevi, 2007.
ZİBA KELAM, Sadık, Mogademeyi Bar Engelabe Eslami [İslam Devrimi’ne Giriş],
Tahran, Rozane Yayınevi, 1994.
165 İNTERNET ÜZERİNDEKİ KAYNAKLAR
http://dadazmoon.ir/?p=51#more-51
http://honari.farhang.gov.ir/fa/rules/rule8
http://hvm.ir/detailnews.asp?id=5533
http://juge.ir/index.php?option=com_content&view=article&id=556:1391-03-28-05-0118&catid=120:1391-02-18-09-14-50&Itemid=187
http://juge.ir/index.php?option=com_content&view=article&id=898:1391-08-21-15-0135&catid=125&Itemid=196
http://maslahat.ir/DocLib2/Approved%20Policies/Difficulties/1371/dif-%2028-8-1371no31.aspx
http://maslahat.ir/DocLib2/Approved%20Policies/expediency%20council%20in%20no
ncompatabilities/NC-1370/NC-11-07-1370-NO%2015.aspx
http://news.tamin.ir/Images/News/Editor/file/taminravabet%20omomi/ghavanin/ghano
n%20tamin%2054.pdf
http://nooremonji.com/maaref/porseshha/727-eghtesadsalem.html
http://nsderakhshan.ir/index.php?option=com_content&view=category&layout=blog&i
d=55&Itemid=79
http://parliran.ir/uploads/ghanoon%203_6359.pdf
http://press.farhang.gov.ir/rules-laws-fa.html
http://rc.majlis.ir/fa/law/show/133414
http://rc.majlis.ir/fa/law/show/91961
http://rc.majlis.ir/fa/law/show/92085
http://rc.majlis.ir/fa/law/show/92541
http://rc.majlis.ir/fa/law/show/97114
http://rc.majlis.ir/fa/law/show/9828
http://rc.majlis.ir/fa/law/show/99597
http://tafatton.ir/plugins/content/content.php?content.225
http://tafatton.ir/plugins/content/content.php?content.456
http://taraznameh.ir/index.php?module=subjects&pageid=150&mainOp=view_templa
te&subOp=only_subject
http://tebyan-tabriz.ir/farsi/?pageid=993&type=articles&id=39523&t_b=Brown
166 http://www.atremehr.com/vdcg.q9xrak9nupr4a.html
http://www.dadkhahi.net/law/Ghavanin/Ghavanin_Jazaee/Ghanoon_hemayat%20az
%20kodakan.htm
http://www.dadkhahi.net/law/Ghavanin/Ghavanin_Kar/gh_bime_bikari.htm
http://www.dadkhahi.net/law/Ghavanin/Ghavanin_Kar/gh_tamin_ejtemaee.htm
http://www.dadkhahi.net/law/hoghoogh/h_asasi_madani/Gh_Heiat_Monsefeh.htm
http://www.daneshju.ir/forum/sitemap/t-158784.html
http://www.dastour.ir/brows/?lid=
http://www.ghavanin.ir/detail.asp?id=7411
http://www.ghavanin.ir/detail.asp?id=8620
http://www.hawzah.net/fa/article/articleview/85967
http://www.hawzah.net/fa/ArticleView.html?ArticleID=86689&ParentID=65551
http://www.hawzah.net/fa/magazine/magart/4518/5509/53710
http://www.iichs.org/index.asp?id=72&doc_cat=1
http://www.iichs.org/index.asp?img_cat=33&img_type=0
http://www.imo.org.ir/portal/File/ShowFile.aspx?ID=b745a424-7005-41ac-869fc77eb0846b2a
http://www.imo.org.ir/portal/Home/ShowPage.aspx?Object=News&CategoryID
http://www.irbar.com/laws-databank/279/280/2542
http://www.irbar.com/laws-databank/42/1411/1445
http://www.irdc.ir/fa/content/10754/default.aspx
http://www.irpsri.com/Show.php?Page=ViewArticle&ArticleID=439&SP=Farsi
http://www.ir-psri.com/Show.php?Page=ViewArticle&ArticleID=60
http://www.khabaronline.ir/detail/162914/
http://www.khabaronline.ir/detail/96176/
http://www.lifekowsar.com/life/index.php/nashriat/new-book/849-women-and-legalwork.html
http://www.maarefquran.org/index.php/page,viewArticle/LinkID
http://www.magiran.com/article.asp?AID=34
http://www.majlesekhobregan.ir/fa/publications/mags/is_gv/magazines/021/04.htm
http://www.pajoohe.com/fa/index.php?Page=definition&UID=36466
http://www.pajoohe.com/fa/index.php?Page=definition&UID=45098
http://www.rasekhoon.net/article/show/649356
http://www.sabteahval.ir/default-174.aspx?tabindex=0
167 http://www.sabteahval.ir/default-174.aspx?tabindex=0
http://www.sokhane-ashena.com/khandani/89/11/kh159.php
http://www.tanineyas.ir/?q=node/15847
http://www.tebyan.net/newindex.aspx?pid=100158
http://www.www.azadegi.com/link/2012/09/19/252040
Download