tc gazġ ünġversġtesġ sosyal bġlġmler enstġtüsü tarġh anabġlġm

advertisement
T.C.
GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
TARĠH ANABĠLĠM DALI
YAKINÇAĞ TARĠHĠ BĠLĠM DALI
SULTAN II. ABDÜLHAMĠD DEVRĠ OSMANLI
ORDUSUNDA ALMAN ETKĠSĠ
YÜKSEK LĠSANS TEZĠ
Hazırlayan
Halit ARSLAN
Tez DanıĢmanı
Yrd. Doç. Dr. Muhammet ġAHĠN
Ankara-2012
Yüksek Lisans Tezi Ġçin Jüri Üyeleri Onay Sayfası
ONAY
Halit ARSLAN tarafından hazırlanan Sultan II. Abdülhamit Devri
Osmanlı Ordusunda Alman Etkisi başlıklı bu çalışma, 06.01.2012 tarihinde
yapılan savunma sınavı sonucunda oy birliği ile başarılı bulunarak jürimiz
tarafından Tarih/Yakınçağ dalında Yüksek Lisans tezi olarak kabul edilmiştir.
………….
Yrd. Doç. Dr. Muhammet Şahin
………….
Prof. Dr. Mustafa Turan
………….
Doç. Dr. Mustafa Ekincikli
Önsöz
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı Osmanlı Devleti’nin yenilgisi ile sona
ermişti.
Rus ordusunun Yeşilköy’e kadar ilerlemiş olması tedirginliğe yol
açmıştı. Rusların Yeşilköy’e kadar ilerlemiş olması birçok komutanın ordunun
durumu hakkında karamsarlığa düşmesine sebep olmuştu. Ordunun yeni bir
savaşa daha dayanıp dayanamayacağı en büyük soru işaretiydi.
II. Abdülhamid, devletin daha fazla toprak kaybetmemesini öncelikli
görevi olarak görmüş ve ordunun bir an önce güçlendirilmesi için çalışmalara
başlamıştır. II. Abdülhamid orduda yürütülecek olan ıslahat çalışmalarında
yabancı uzmanların görüşlerine başvurulması gerektiğini düşünmekteydi.
Islahat
çalışmalarının
başarılı
olabilmesi
için
yabancı
uzmanlardan
yararlanılmasının gerekli olduğu görüşündeydi.
Ordunun ıslahında yabancı uzmanların görüşlerinin alınması daha
önceki dönemlerde de karşılaşılan bir durumdu. Askeri ıslahatlarda yabancı
uzmanlardan ilk olarak I. Mahmut döneminde yararlanılmıştır. Kont de
Bonneval ve Baron de Tott ile başlatabileceğimiz yabancı subaylardan
yararlanma süreci Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar devam ettiği
görülmektedir. Bu süreç içinde İngiliz, Fransız, Alman subaylar Osmanlı
Devleti’nde görev almışlardır. Albay von Goetze ise Osmanlı Devleti’nde
görev alan ilk Prusyalı subaydır. II. Mahmut döneminde ise, Moltke ve
heyetinin 1835-1839 yılları arasında Osmanlı Devleti’ne hizmette bulunduğu
görülmektedir.
Daha sonraki dönemlerde Fransız subaylarının da bu tür
görevlerde yer almışlardır. II. Abdülhamid döneminde ise çoğunlukla Alman
subaylardan istifade edilmiştir.
Çalışmamızda II. Abdülhamid dönemi Osmanlı ordusunda görev alan
Alman subayları ve bu subayların yaptıkları çalışmaları ele aldık. II.
Abdülhamid dönemini seçmemizin en önemli sebeplerinden birisi I. Dünya
savaşında da devam eden Osmanlı-Alman askeri yardımlaşmasının
ii
temellerinin atıldığı bir dönem olması açısından arz ettiği önemdir. Diğer bir
neden ise; Islahat çalışmalarının kesintiye uğramadan uzun bir sürece
yayılmış olmasıdır. Daha önceki yabancı subaylar bu kadar uzun bir süreçte
görev almamışlardı ve yetkileri de bu dönemde görev alan subaylara göre
oldukça sınırlıydı.
Çalışmamızın giriş bölümünde II. Abdülhamid döneminden önce gelen
yabancı subayla hakkında genel bir bilgi vermeyi uygun gördük. I. bölümde
ise
öncelikle
Türk-Alman
ilişkilerini inceledik.
Türk-Alman
ilişkilerinin
incelenmesi, ıslahat çalışmaları için niçin Alman subaylarının seçildiği
sorusuna da cevap verecek mahiyettedir. Bu nedenle ayrıntılı olarak
incelenmesi konunun bütünlüğü açısından önemlidir. Türk-Alman ilişkilerinin
incelenmesi
sonrasında
ise;
ordudaki
ıslahat
ihtiyacını
inceleyerek
Almanya’dan subay talep edilmesini nedenleri ile ele aldık. II. bölümde ise
çalışmamızı yaptığımız dönemde Osmanlı Devleti’nde hizmette bulunan
subaylar hakkında bilgi verilmektedir. Son bölümümüzde ise gelen subayların
hazırladıkları raporlar, çalışmaları, Almanya’dan silah teçhizatı alımı ve
Almanya’ya subay gönderilmesi gibi Alman subayların doğrudan etkide
bulunduğu konuları inceledik. Sonuç bölümünde Alman subayların yapmış
oldukları çalışmalar hakkında genel bir değerlendirme yapılmaktadır.
Tezin hazırlanması sürecinde, başta sayın hocam Yrd. Doç. Dr.
Muhammet Şahin olmak üzere, maddi-manevi desteklerini gördüğüm
herkese teşekkürlerimi sunuyorum.
Halit ARSLAN
Ankara 2012
iii
ĠÇĠNDEKĠLER
ÖNSÖZ ……………………………………………………………………………..i
ĠÇĠNDEKĠLER ……………………………………………………………………..iii
Tablo Listesi……………………………………………………………..………..v
KISALTMALAR ………………………………………………………………….vi
GĠRĠġ …………………………………………………………………………..…..1
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Ordusunda Islahat Ġhtiyacı
I. Türk-Alman İlişkileri ..................................................................................... 7
II. II. Abdülhamit Döneminde Osmanlı Ordusunda Islahat ihtiyacı ............... 18
III. Almanya’dan Subay Talebi ..................................................................... 24
A. Islahat İçin Alman Subayların Tercih Edilmesindeki Sebepler .............. 24
B. Almanya’dan Subay Talebi ................................................................... 30
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı Ordusunda Görev Alan Alman
Subaylar
I. Kaehler Heyeti ....................................................................................... 38
A. Kaehler.............................................................................................. 38
B. Kamphövener.................................................................................... 42
iv
C. Ristow ............................................................................................... 48
D. Hobe ................................................................................................. 49
II. von der Goltz ........................................................................................ 50
III. II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı Ordusunda Görev Alan Diğer
Alman Subaylar ........................................................................................ 66
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Alman Subayların Faaliyetleri
I. Alman Subayların Raporları ve Çalışmaları ........................................... 71
II. Almanya’dan Askeri Teçhizat Alımı ...................................................... 90
III. Almanya’ya Eğitim İçin Subay Gönderilmesi ....................................... 99
Sonuç ………………………………………………………………………….. 111
Kaynakça ……………………………………………………………………… 116
Ekler ……………………………………………………………………………. 124
Özet..……………………………………………………………………………. 137
Abstract..……………………………………………………………………….. 138
v
Tablo Listesi
Tablo 1- Piyade Taburunda Bulunan Asker Sayısı ...................................... 72
Tablo 2- Bir Piyade Taburunun Yedek Kuvvetleri ........................................ 73
Tablo 3- Erkan-ı Harbiye İkinci Sınıf Ders Programı (Ortak Dersler)............ 81
Tablo 4- Erkan-ı Harbiye İkinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Askeri) ........... 81
Tablo 5- Erkan-ı Harbiye İkinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Fenni)............ 82
Tablo 6- Erkan-ı Harbiye Üçüncü Sınıf Ders Programı (Ortak Dersler) ........ 83
Tablo 7- Erkan-ı Harbiye Üçüncü Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Askeri)....... 83
Tablo 8- Erkan-ı Harbiye Üçüncü Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Fenni)........ 84
Tablo 9- Erkan-ı Harbiye Birinci Sınıf Ders Programı (Ortak Dersler) .......... 85
Tablo 10- Harbiye Birinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Askeri).................... 85
Tablo 11- Harbiye Birinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Fenni)..................... 86
Tablo 12- 1889-1897 yılları arası Osmanlı-Alman silah ticareti Miktarı ........ 98
Tablo 13- Almanya'da Eğitim Gören Türk Subaylar ................................... 105
Tablo 14- Almanya'da Eğitim İçin Gönderilen Subaylar ............................. 108
vi
KISALTMALAR
age
: Adı Geçen Eser
agm
: Adı Geçen Makale
agt
: Adı Geçen Tez
BOA
: Başbakanlık Osmanlı Arşivi
Bkz.
: Bakınız
C.
: Cilt
Çev.
: Çeviren
Ed.
: Editör
s.
: Sayfa
AÜ.
: Ankara Üniversitesi
SBF
: Siyasal Bilimler Fakültesi
TTK
: Türk Tarih Kurumu
ty.
: Tarih yok
vd.
: ve diğerleri
Yay.
: Yayınları
Yay. Hazl.
: Yayına Hazırlayan / Hazırlayanlar
GiriĢ
Osmanlı Devleti’nde ıslahat denildiğinde akla ilk önce ordu gelmiştir.
Islahat çalışmalarında orduda yapılacak ıslahatlara ayrı bir önem verilmiştir.
Bunun en önemli sebebi savaş alanında alınan yenilgilerdir. Osmanlı
Ordusunun
özellikle
ikinci
Viyana
kuşatmasının
başarısızlık
ile
sonuçlanmasından sonraki dönemde birbiri ardına Avrupa orduları karşısında
yenilgiler alması sonucu ordunun ıslahı en önemli günden maddesi olmuş ve
bu konuda Padişah ve aydınlar özellikle XVIII. yüzyıldan itibaren yabancıların
fikirlerine müracaat etmişlerdir. Bu tarihten önce Osmanlı aydınları devletin
kurtuluşunun Kanun-u Kadim’de bulmaktaydılar. XVIII. yüzyıldan itibaren ise
özellikle askeri anlamda Avrupa’nın üstünlüğünün kabul edilmesi ile
Avrupa’da ki askerlik sanatı ile ilgili yeni bilgilerin, gelişmelerin ve teknolojik
ilerlemelerin takibine başlamıştır.1
Yabancı uzmanlardan bahsederken ilk olarak bahsetmemiz gereken
kişiler Kont de Bonneval ve Baron de Tott’dur. Kont de Bonneval Fransız
asıllı bir subaydır. O I. Mahmud döneminde Müslüman olmuş ve Osmanlı
Devleti’nin hizmetine girmişti. Daha sonraları Humbaracı Ahmet Paşa diye
anılan Kont de Bonneval 1729 yılında hizmete girmiş ve topçu ocağının ıslahı
ile ilgilenmiştir.2 Bosna’dan getirttiği üç yüz humbaracı ile bir humbaracı ocağı
kurduğu bilinmektedir. Bu ocağın idaresi ve talimi kendisine aitti.3 Bonneval’in
Osmanlı Devleti’ne diğer bir katkısı ise; verdiği raporlarda artık cesaret ve
kahramanlığın yetmediği, modern askerlikte eğitim ve disiplinin çok önemli
olduğunu Osmanlı Devlet adamlarına hatırlatmasıdır.4
Baron de Tott’a geçmeden önce ismini mutlaka zikretmemiz gereken
bir diğer önemli şahıs ise İbrahim Müteferrika’dır. İbrahim Müteferrika ilk Türk
1
Sina Akşin, Türkiye Tarihi, III. Cilt, Cem yayınevi, 2002, s.275.
Necdet Hayta, Uğur Ünal, Osmanlı Devleti’nde Yenileşme Hareketleri (XVII. Yüzyıl
Başlarından Yıkılışa Kadar), 4. Baskı, Ankara, Gazi Kitabevi, 2010,s.40.
3
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Cilt IV, 1. Bölüm 2. Baskı, TTK Basımevi, 1978, s.322323.
4
Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yay. Haz.; Ahmet Kuyaş, YKY, İstanbul, 2008, s.64-65.
2
2
matbaasının kurucusu olarak bilinir.5 İbrahim Müteferrika’dan bahsedildiği
zaman genel olarak hep kurduğu matbaa ön plana çıkmıştır. Niyazi Berkes’in
de belirttiği gibi bu durum O’nun “Osmanlı militer düzeninin çağdaş Avrupa
yöntemlerine
uyacak
biçimde
ıslah
edilmesi”
sorunundaki
önemini
unutturmuştur.6 İbrahim Müteferrika’nın bizim çalışmamız açısından önemi
ise kurmuş olduğu matbaa değil kaleme almış olduğu eserdir. İbrahim
Müteferrika’nın kaleme almış olduğu bu eserin adı usûlü’l-Hikem fî Nizâmi’lÜmem (Milletlerin Düzeni Hakkında Bilgelik kaideleri) olup eser SiyasetNâme tarzında yazılmıştır. Eserin o dönem bu türde yazılan diğer eserlerden
farkı ise, verilen tavsiyelerin diğer eserlerdeki tavsiyelerden farklı olmasıdır.
Diğer eserlerde genel olarak eskiye özlem çerçevesinde değerlendirmeler
yapılırken Müteferrika değişen Dünya şartlarının farkında olarak, özellikle
Avrupa ve Rusya’da meydana gelen değişikliklerin takip edilmesini ve bu
durumlara uygun hareket edilmesi gerekliliğini dile getirmiştir. 7
İbrahim
Müteferrika eserinde Avrupa’daki yeni askerlik kuruluşları, silah değişiklikleri,
taktik ve stratejik yeniliklerden bahsetmiştir. Osmanlı ordu sistemini inceleyen
İbrahim Müteferrika, bu ordunun artık çağdaş Avrupa ordularının gerisinde
kaldığını söylemektedir. Özellikle gösterişli ve korkutucu toplara sahip
olduğunu ancak bu topların hareketli ordular karşısında etkisiz kalacağını
belirtmektedir. Sonuç olarak askeri başarısızlıkları Avrupa’daki gelişmelerin
takip
edilmemesine
bağlamakta
ve
çözümü
Avrupa’daki
yeniliklerin
uygulanmasında bulmaktadır.8
1770 yılına gelindiğinde Bonneval’in yerini Baron de Tott dolduracaktır.
Baron de Tott Macar asıllı bir Fransızdır. Baron de Tott 600 topçu neferi ile
Avrupa usulünde bir birlik meydana getirmiş ve adına da “Sür’at topçuları”
denilmiştir. Baron de Tott’un diğer bir çalışması ise tophaneyi ıslah etmesi ve
5
Orlin Sabev, İbrahim Müteferrika ya da İlk Osmanlı Matbaa Serüveni, Yeditepe Yayınevi,
İstanbul, 2006, s.135-136.
6
Berkes, a.g.e., s.50.
7
Adil Şen, İbrahim Müteferrika ve Usûlü’l-Hikem fî Nizâmi’l-Ümem, T.D.V. Yayınları, Ankara,
1995, s.69-70. (Kitabın transkripsiyon’u eserin sonunda mevcuttur)
8
Berkes, a.g.e., s.53-55.
3
yeni toplar döktürmesidir. Baron de Tott ayrıca Mühendishane-i Bahri-i
Hümayunda öğretmenlik yapmıştır.9
Ayrıca bu iki subay mekteplerle ilgili raporlar vermişler, ders
programları hazırlamışlar ve ders vermişlerdir. Bu iki subay verdikleri ıslahat
önerilerinde doğal olarak yetiştikleri ülkenin eğitim programının etkisinde
kalmışlardı.10
Bu dönemde Osmanlı Devleti’nde görev alan diğer bir subay ise
Campell’dır. Campell, Baron de Tott ile aynı dönemde hizmette bulunmuş ve
Baron de Tott’un yardımcılığını yapmıştır. Campell Müslüman olmuş ve
Baron de Tott’un ülkesine dönmesinden sonra on iki, on üç yıla yakın daha
hizmette kalmıştır.11 İngiliz Mustafa olarak da bilinen Britanya deniz subayı
Campell ile donanmanın ıslahı için çalışıldığı ve bu şahsın donanmanın ıslahı
konusunda bazı katkıları olduğu bilinmektedir. Bunların dışında ordunun
teknik sahadaki ihtiyaçları için Fransa’dan subaylar getirilmiştir. 1784 yılında
gelen bu subaylar coğrafyacı Eynard, topçu subayı Latitte ve Chabay,
İstihkam yüzbaşısı Monier, İnşaat mühendisi de Rua ve Saint-Remy’dir.12
III. Selim dönemine geldiğimizde ise Prusyalı subay von Goetze
Osmanlı
Devleti’ne
gelmiş
ve
III.
Selim
isteğiyle
topçu
birliklerini
denetlemiştir.13 Goetze, askeri ıslahat için Osmanlı Devleti’nde görev alan ilk
Prusyalı subaydır. Kendisinden önce Osmanlı ordusunda görev almış olan
subaylardan farklıdır. Baron de Tott ve Kont de Bonneval gibi subaylar kendi
istekleriyle Osmanlı Devleti’ne gelmişler ve Osmanlı hizmetine girmişlerdi.
Ancak von Goetze Osmanlı Devleti’nin isteği üzerine Prusya tarafından
görevlendirilmiş ve sadece kısa süreli olarak görev alıp ülkesindeki görevine
9
Alâettin Avcı, Türkiye’de Askeri Yüksek Okullar Tarihçesi, Ankara, Gnkur. Basımevi, 1963, s.12; Geoffrey Lewis, Turkey, Third edt., London, 1965, s.34.
10
Abdülkadir Özcan, “II. Abdülhamid Dönemi”, İmparatorluğun Yüzük Taşı II. Abdülhamid,
Yay. Haz. Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009, s.3.
11
Alan Palmer, Osmanlı İmparatorluğu: Son Üç Yüz Yıl, Çev: Belkıs Çorakçı Dişbudak, Sabah
Yayınları, İstanbul, 1995, s.81.
12
Mevlüt Bozdemir, Türk Ordusunun Tarihsel Kaynakları, A.Ü SBF Yayını, Ankara, 1982, s.67. ;
Avcı, a.g.e., s.5.
13
Lothar Rathmann; Alman Emperyalizminin Türkiye’ye Girişi: Berlin-Bağdat, Çev. Ragıp
Zarakolu, İstanbul, 2001, s.26.
4
geri dönmüştür. III. Selim Nizam-ı Cedid ordusunu kurarken ayrıca Fransız
subaylardan da yararlanmıştır.14 Bu dönemde Osmanlı Devleti’ne hizmet
eden Fransız subayların en önemlileri 1796 yılında gelen General Aubert
Dubayet ve General Sebastiani’dir. Bu subayların gelişi ile birlikte Osmanlı
Ordusunda Fransız tarzı eğitim hakim olmaya başlamıştır.15
Bu döneme kadar gelen subayların daha çok Fransız oldukları (von
Goetze hariç tutulursa) ve ordunun ıslahında Fransa’dan yardım alınmak
istendiği görülmektedir. Ancak Navarin Olayı’ndan sonra Fransa’nın Yunan
meselesindeki tutumu üzerine bu durum değişmiştir.16 Bu olay ile birlikte
Fransa ile Osmanlı Devleti aradaki ilişkiler gerginleşmiştir. Buna rağmen II.
Mahmut orduyu modernleştirmek için ilk olarak Fransa’dan subay talebinde
bulunmuş ancak bu talep Fransızlar tarafından kabul edilmemiştir.17
Fransa’nın bu tutumu üzerine II. Mahmut yabancı askeri uzmanlar için
Prusya’ya başvuracaktır.
II. Mahmut tahta çıktıktan sonra orduda ıslahat yapmak için
çalışmalara başlamıştı. O’da kendinden önceki padişahlar gibi yabancı
uzmanlardan tavsiyeler almak istemiştir. O’nun zamanında ilk Prusyalı askeri
heyet Osmanlı Devleti’ne gelmiştir. Bu heyet 1835’te göreve başlamıştır.
Heyette Moltke ve hepsi yüzbaşı rütbesinde olan von Yinkle, Fischer ve
Mühbaeh vardı.18
Moltke ve arkadaşları 1839’a kadar Osmanlı Devleti’nde görevde
kalmışlardı. Yani yaklaşık olarak dört yıla yakın bir hizmetleri olmuştur.
14
Feroz Ahmad, Bir Kimlik Peşinde Türkiye, Çev. Sedat Cem Karadeli, İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları, İstanbul, 2007, s. 32.
15
Ahmet Turan Alkan, II. Meşrutiyet Devrinde Ordu ve Siyaset, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2001,
s.22.
16
Enver Ziya KARAL, Osmanlı Tarihi, VIII. Cilt, Ankara, 2007, s.365.
17
Yavuz Özgüldür, “Yüzbaşı Helmut Von Moltke’den Müşir Liman Von Sanders’e Osmanlı
Ordusunda Alman Askeri Heyetleri”, A.Ü. OTAM Dergisi, sayı 4, s.298.
18
Rifat Önsoy, “Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Alman Subayları ve Alman Silah Sanayiinin Çıkarı
(1871-1914)”, IX. Türk Tarih Kongresi (Kongreye Sunulan Bildiriler), Cilt II, TTK Basımevi,
Ankara, 1988, s. 1207-1208.; Mehmet Okur, “Türkiye’nin Avrupa Devletlerine Yönelik Dış
Politikasına ve İlişkilerine Genel Bir Bakış: I. Dünya Savaşı Öncesi ve Savaş Sürecinde”, Türk Dış
Politikası: Osmanlı Dönemi , Edt; Mustafa Bıyıklı, Bilimevi Basın Yayın, İstanbul, 2008, s.402.;
Bülent Özdemir, “The German Factor in The Ottoman Empire in Late 19th Century”, Balıkesir
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Mayıs 2001, Sayı 5, s.64.
5
Moltke ve heyeti Türk milis kuvvetlerinin kurulması, topoğrafik haritaların
hazırlanması ile meşgul oldular. Bu subaylar ayrıca Rumeli ve Anadolu’da
geziler yaptılar. 1836 yılında heyet başkanı Moltke’nin emrinde çalışmak
üzere dört Prusyalı istihkam subayı daha göreve başladı. 1837’de ise üç
subay daha bu heyete dahil oldu. Bu subaylar Prusya ordusundaki görevlerini
aynen korumaktaydılar ve buradaki görevleri bittiğinde Prusya ordusundaki
görevlerine geri dönebileceklerdi. Nizip savaşında Osmanlı Devleti yenilince
Prusya Kralı bu subayları geri çağırmıştır.19
Bu dönem ve ileride gelen
yabancı uzmanlara verilen genel görev ordunun modern bir eğitime ve çağın
gereklerine sahip olmasını sağlamaktı.20 Moltke’nin ordunun ihtiyat gücünü
teşkil etmesi için tavsiye ettiği Redif Alayları O’nun Osmanlı Ordusuna yaptığı
en önemli tesirlerinden birisidir.21 Ancak şu bir gerçektir ki bu heyet dağınık
durumdaki
Osmanlı
Ordusunun
ıslahatı
konusunda
pek
yardımcı
olamamıştır.22
Navarin Olayı sonrası bozulan Osmanlı-Fransız ilişkileri Kırım Savaşı
ile düzelince Osmanlı subaylarının eğitiminde tekrar Fransızlar görev
almışlardır.23 Askeri ıslahat ve Osmanlı subaylarının eğitimi konusunda
Fransız subaylarından faydalanılması, II. Abdülhamid döneminde bu
görevlerin Alman subaylara verilmesine kadar devam ettiği söylenebilir. Öyle
ki II. Abdülhamid döneminde Alman subayların göreve başlamasına kadar
askeri eğitimde Fransız etkisi görülmektedir. 1869 Maârif Umumiyye
Nizamnamesi Fransız milli eğitiminden esinlenerek hazırlanmıştı. 24 Bu
döneme kadar Harbokulunda 1870 Fransız-Alman savaşından önceki
Fransız askeri okullarının kullandıkları program uygulanmaktaydı.25 Hatta
19
Jehuda L. Wallach, Bir Askeri Yardımın Anatomisi, çev. Fahri Çeliker, Gnkur. Basımevi,
Ankara, 1985, s.18-19.
20
Nuran Koyuncu, Salih Kış, “Alman Askeri Ceza Kanunnamesinin Osmanlı Askeri Ceza
Kanunnamesine Tatbiki”, Tarihin Peşinde, Sayı 5, 2011, s.178.
21
Veli Yılmaz, I. Dünya Harbi’nde Türk-Alman İttifakı ve Askeri Yardımlar, Cem Ofset,
İstanbul, 1993, s.33.
22
İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, İstanbul, 2002, s.104-105.
23
Cenk Reyhan, “Türk-Alman İlişkilerinin Tarihsel Arka Plânı (1878-1914)”, Belleten, 2005, Cilt:
LXIX, S.254, s.17.
24
Abdülkadir Özcan, a.g.m., s.4.
25
Avcı, a.g.e., s.32.
6
Goltz Paşa hazırladığı bir raporda bu durumdan bahsetmektedir. Goltz
okuldaki esistemin eski Fransız düzeni olduğunu belirtmiş ve bu usulün
Avrupalı Devletler tarafından çoktan terk edildiğini ve bu nedenle her yerde
kabul edilmiş olan Alman usulüne göre düzenleme yapılması gerektiğini
belirtmiştir.26 Bu rapordan da anlaşılacağı üzere II. Abdülhamid döneminde
Alman subayların askeri eğitimin ve ordunun ıslahında görev almalarına
kadar Osmanlı askeri eğitiminde ve ordusunda yoğun bir şekilde Fransız
etkisi vardı.
II. Abdülhamid döneminde ordunun ıslahı için önce Kaehler heyeti ve
ardından askeri eğitimin ıslahatı için Goltz Paşa görevlendirildiğinde, askeri
konularda uygulanan Fransız usulü yerini Alman usullerine bırakacaktır. II.
Abdülhamid döneminde Askeri ıslahatlar için Alman subaylar seçilecek ve bu
subayların çalışmaları ile ıslahat hareketlerine devam edilecektir.
26
BOA, Y.PRK.ASK. 33-38.
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
II. ABDÜLHAMĠD DÖNEMĠ OSMANLI ORDUSUNDA ISLAHAT ĠHTĠYACI
I. TÜRK-ALMAN ĠLĠġKĠLERĠ
Osmanlı Devleti ile Prusya Arasındaki ilk ilişkiler XVIII. yüzyılın
başlarına kadar tarihlendirilebilir. I. Friedrich 1701’de kral olduğunda, kutlama
amaçlı Asım Said Efendi nezaretinde, 15 kişiden oluşan bir heyet Berlin’e
gönderilmiştir. Bu heyetin gönderilişi, iki devlet arasındaki ilk diplomatik ilişki
olarak kabul edilmektedir.27
XVIII. yüzyılın sonlarına doğru ise Büyük Friedrich’in Osmanlı Devleti
ile ittifak kurmaya çalıştığı görülür.28 Büyük Friedrich, 1761 yılında Osmanlı
Devleti İle ittifak yapmak üzer Rexin’i elçi olarak İstanbula göndermiştir. 29 Bu
ittifak arayışının temel sebebi ise, Avusturya ve Rusya’nın yayılmasından
Prusya’nın rahatsız olması ve bu durum karşısında Osmanlı Devleti ile ittifak
yapmayı uygun görmüş olmasıdır.30 Osmanlı Devleti de Avusturya ve Rusya
karşısında kendisi ile hiçbir kara sınırı olmayan ve toprakları ile ilgili ihtirası
bulunmayan Prusya ile ittifak yapmayı uygun görmüş ve bir antlaşma
imzalanmıştır.31
Osmanlı Devleti ile Prusya arasındaki ilişkiler XVIII. yüzyılın sonlarına
geldiğimizde ise hâlâ oldukça sınırlı idi. Ancak bu dönemden itibaren
diplomatik ilişkiler gelişmeye başlamıştır. Bu iki devlet arasındaki ilişkilerin
gelişmesini kolaylaştırabilecek bazı özellikler vardır. Bu özellikler arasında;
27
Yılmaz, a.g.e., s.17.
Ortaylı, a.g.e., s.55.
29
Karal, a.g.e., s.163. Ayrıntılı bilgi için bknz: H. Bayram Soy, Almanya’nın Osmanlı Devleti
Üzerinde İngiltere İle Nüfuz Mücadelesi (1890-1914), Phonix Yayınevi, Ankara, 2004, s.26. 46
numaralı dipnot.
30
Okur, a.g.m., s.402.
31
Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü, A.Ü. SBF Yayınları, Ankara, 1987, s.92.
28
8
Prusya devleti ile Osmanlı Devletinin ortak bir sınıra sahip olmaması ve
Protestan bir devlet oluşu iki devlet arasında olumlu ilişkiler kurulabilmesi
açısından elverişli bir ortam sağlamaktaydı.32 Aynı zamanda Osmanlı Devleti
ile Prusya’nın ortak bir sınıra sahip olmaması ve Prusya’nın Avrupa
siyasetine etki edecek güçte olmaması ise iki devlet arasındaki ilişkilerin
gelişmesinin
yavaş
ilerlemesinin
sebepleri
arasında
gösterilebilir.
Almanya’nın, Prusya liderliğinde siyasi birliğini kurması ile birlikte hızlı bir
süreçte gelişmesi ve güçlenmesi sonrası Avrupa’da etkin bir rol oynamaya
başlaması (özellikle çalışmamıza konu olan dönemde) ile Osmanlı Devleti ile
olan ilişkilerinin sıklaşması ve birçok konuda işbirliği yapılması ise buna bir
kanıt olarak gösterilebilir.
III. Selim Dönemine geldiğimizde ise Prusya ile bir ittifak kurulması için
tekrar girişimlerde bulunulduğunu görüyoruz. III. Selim tahta çıktığında,
Osmanlı Devleti 1878’de Rusya ve hemen bir yıl sonra ise Avusturya ile
savaş halinde idi. Rusya’ya karşı açılan savaşta Avusturya’nın da Rusya
yanında savaşa girmesi ve istenilen başarıların elde edilemiyor olması
sonucu III. Selim ilk defa olarak Hıristiyan bir devlet ile askeri ittifak
girişiminde bulunmuştur. İlk olarak İsveç ile bir ittifak anlaşması yapılmaya
çalışılmış ancak bu anlaşmadan istenilen sonuç elde edilemeyince Prusya ile
bir ittifak girişiminde bulunulmuştur.33 Prusya’nın da bu konuda istekli
davranması üzerine bir ittifak antlaşma imzalanmış ve Prusya Osmanlı
Devleti yanında savaşa girme taahhüdü vermiştir. 34 Ayrıca yine III. Selim
döneminde(daha önce de belirttiğimiz gibi), III. Selim’in isteği üzerine
Prusyalı Albay von Goetze, Türk kara birliklerini denetlemesi de önemli bir
konudur.35
32
Karal, a.g.e., s.163.
Necmettin Alkan, “Osmanlı Devleti’nin Batı Politikası: Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e (18391908)”, Türk Dış Politikası: Osmanlı Dönemi , Edt; Mustafa Bıyıklı, Bilimevi Basın Yayın,
İstanbul, 2008, s.146.
34
Karal, a.g.e., s.164.
35
Wallach, a.g.e., s.7.
33
9
XIX. yüzyıl başlarında Prusya’dan yine askeri uzmanlar istendiği
bilinmektedir. Bu dönemde Prusya’dan gönderilen Helmuth von Moltke 1835
yılından itibaren Osmanlı Devleti’nde görev yapmaya başlamıştır. Moltke
yalnızca bir asker gözüyle değil aynı zamanda siyasetçi ve iktisatçı gibi
Osmanlı Devleti’ni incelemiştir.36 Moltke Osmanlı Devleti’nden ayrıldıktan
sonra Genelkurmay Başkanlığına geldiğinde iki devlet arasındaki ilişkilerde
önemli bir rol oynayacaktır.
Moltke görevde bulunduğu yıllar boyunca edindiği izlenimleri bir kitap
haline getirerek yayınlamış ve bu sayede Almanların Osmanlı İmparatorluğu
ile daha yakından ilgilenmelerini sağlamıştır.37
İki devlet arasındaki ilişkiler XVIII. yüzyıl başlarına dayansa da yoğun
bir
ilişkiden
söz edemeyeceğimizi
daha
önce
belirtmiştik.
İlişkilerin
yoğunlaşmasının iki önemli olayın sonucunda olduğu söylenebilir. Bu
olaylardan ilki, Almanya’nın Prusya liderliğinde milli birliğini kurması,
ekonomik olarak güçlenmesi ve giderek Avrupa’daki güçler dengesini kendi
lehine değiştirmesidir.38 Burada unutulmaması gereken bir konu ise
Bismarck’ın görevden ayrılmasından sonra Almanya’nın daha etkin bir dış
politika izlemeye başlamış olması ve bu olaydan sonra ise Osmanlı Devleti
ile olan ilişkilerin en yoğun dönemine girecek olmasıdır.39
Bismarck uzun bir süre Alman dış politikasına yön vermiştir. Bismarck
Alman milli birliğinin kurulmasını bir görev olarak ele almış ve milli birlik
kurulmasından sonra ise dış politikasını daha uzlaşmacı bir duruma
getirmiştir. O’na göre, Almanya milli birliğini kurduğuna göre artık yeni bir
36
Ortaylı, a.g.e., s.55.; Sander, a.g.e., s.92.
Enver Ziya KARAL, a.g.e., s.166. Yine Karal’ın belirttiği üzere bu dönemde Almanya’da Osmanlı
Devleti’nin Almanya’nın yardımları ile Avrupalılaşmasının sağlanabileceği ve bu sayede
Almanya’nın doğuda üstün bir rol oynayabileceği üzerine düşünceler oluşmaya başlamıştır. Bu
düşünceler Almanların Osmanlı ile ilgilenmeye başladıkları ve Şark hakkında yeni fikirler
geliştirmeye başladıklarının bir kanıtı olarak görülebilir.
38
Stephen J. Lee, Avrupa Tarihinden Kesitler 1789-1980, çev. Savaş Aktur, Ankara, 2004, s.153.
39
Mahmud Muhtar, Maziye Bir Nazar, Yay. Haz. Erol Kılınç, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1999, s.90.
37
10
toprak parçası üzerinde Almanya’nın bir iddiası olamazdı. 40 Bismarck yeni bir
savaş
durumunda
Almanya’nın
elde
etmiş
olduğu
kazançları
kaybedeceğinden korkuyordu. Özellikle Fransa’dan çekinmekteydi. 41 Bu
düşüncenin asıl sebebi ise Bismarck’ın yeni bir savaş çıkması durumunda bu
savaşın çok cepheli bir duruma gelme ihtimalinden çekinmesidir. Bu sebepler
ile Bismarck kendinsinin kolonici olmadığını Reichstag’da açıkça ifade
ediyordu.42
Bismarck’ın Fransa’dan çekinmesinin sebebi ise Alsaca-Lorraine
bölgesi üzerindeki çekişmedir. Almanya Sedan savaşı ile Fransa’yı yenilgiye
uğrattıktan sonra bu bölgeyi ilhak etmişti.43 Alsaca-Lorraine bölgesi iki devlet
arasında sürekli problem oluşturacaktı. Bismarck, Fransa’nın olası bir
savaşta bu bölgeyi ele geçirmek için Almanya’ya savaş açacağından emindi
ve bu nedenle Fransa’ya karşı dost bir siyaset izleyerek onları olası bir
savaştan uzak tutmak istiyordu.44 Yine Bismarck Almanya’nın aktif bir
sömürge politikası takip etmesinin Avrupa’nın diğer sömürgeci güçlü
devletlerini tehdit edeceğini ve bunun sonucunda bu devletlerin Almanya’ya
karşı birleşebileceğini biliyordu.45 Bismarck bir yandan Fransa’dan çekinirken
diğer yandan Rusya’dan daha çok korktuğu için Fransa ile uzlaşma
40
Lee, a.g.e., s.153-154.
Mehmet Okur, “Osmanlı Devleti’nin Almanya İle İttifakını ve Birinci Dünya Savaşına Girişini
Gerektiren Sebepler” ATAD, 2010, sayı:16, s.90.; Hakan Akyar, “Bismark ve II. Wilhelm’in
Osmanlı Üzerine Düşünceleri”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Muğla Üniversitesi, 2003,
s.48.
42
Niles Stefan Illıch, “German İmperialism in Ottoman”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Texas
A&M University, 2007, s.127.
43
Sander, a.g.e., s.197-198.
44
Bismarck’ın diğer bir korkusu ise iki taraflı savaştı. O nedenle eğer bir savaş olacak ise mutlaka
sınırlarından ya doğu ya da batı’yı güvence altına almak istemiştir. O’na göre eğer iki taraflı bir
savaşa girilirse Almanya savaşta çok zorlanacak ve sınırlarını koruyamaya bilirdi. Alman Siyasi
birliğini sağlama çalışmaları sırasında Rusya-Avusturya ve Prusya arasındaki uzlaşma zarar görmüştü.
Diğer tarafta Fransa ile yapılan Sedan savaşı ve sonucunda Alsaca-Lorraine bölgesinin Almanlara
geçmesi de Fransa ile olan ilişkilere zarar vermişti. Bismarck işte bu noktadan itibaren realpolitik’in
yerine uzlaşmacı bir politika ( Avrupa’da ortaya çıkan anlaşmazlıkların savaş ile değil barış ve
müzakereler ile çözülmesi gerekliliğini savunan) izlemeye başlamıştır. Reyhan, a.g.m., s.4-5.
45
KARAL, a.g.e., s.167.
41
11
çabasında olduğunu belirtmekte de fayda vardır.46 Bismarck görevde kaldığı
süre içinde bu sebeplerden dolayı uzlaşmacı bir politika izlemiş ve O’nun
döneminde Almanya ( görünüşte) dış politikada daha pasif bir görüntü
çizmiştir.
Bismarck’ın bütün bu düşüncelerine ve hatta “şark meselesi”
hakkındaki "Bütün Balkan mes'elesi, Pomeranyalı bir tek neferin kemiklerine
değmez!” sözlerine rağmen Osmanlı Devleti ile ilişkileri tamamen soğuk
olmamıştır. Ancak bu sözle belirttiği gibi doğrudan şark problemi içinde yer
almasa dahi, kendi güvenliğini göz önünde bulundurarak diğer devletlerin
Osmanlı üzerindeki emellerine de hiçbir engelleme de bulunmadığı
bilinmektedir. Özellikle Bismarck’ın politikasını daha iyi anlamak için
Nachtcriften gazetesindeki bir yazıyı burada alıntılamak faydalı olacaktır;
“Asgarî fedakârlıkla a'zamî fayda elde etmek ve ileride kendisine
hasım olabilecekleri boşuna kuvvetlendirmekten çekinmek, demir mizaçlı
Şansölye'nin hareket düsturu olduğundan, onu prensiplere ve geleneklere
saplanmış kalmış saymak da hata olur. Nitekim onun görüşlerini yayan
Hamburger Nachtscriften gazetesi 17 Aralık 1892 tarihli nüshasında demiştir
ki: "Prens, Alman siyasetinin Ruslar'ın İstanbul hakkındaki planlarının
Almanya siyasetince desteklenmesine hiçbir vakitte razı değildi; lâkin
Rusya'yı
kendi planlarını
tatbikten
men' etmek de
Almanya'ya
ait
olamayacağı itikadındaydı." Hatıratında bu Şansölye, Rusya'nın İstanbul'a el
koyması, İngiltere ile aralarında ihtilaf sebep ve âmillerini pekiştireceği ve
İngiltere'nin Berlin'e yakınlaşmasını gerektireceği cihetle, ihtiyaç halinde
Almanya'nın tarafsız kalmasının muvafık olacağını beyan ettiğinden, Rus
46
İleride Fransa’ya Tunus’u topraklarına katması konusunda cesaretlendirmesi de bu sebepledir.
William Woodruff, Modern Dünya Tarihi, Çev. Hale Vardar, Arda Vardar, Pozitif Yayınları, 2006,
s.44.
12
ihtiraslarını okşamakla Alman menfaatlerine hizmet edebilecek devletler arası
ihtilâfların öne çıkarılmasını da temenniden geri kalmadığı görülür.”47
Buradan da anlaşılacağı üzere Bismarck’ın politikasını belirleyen
özellik: Almanya’yı olası bir savaştan uzak tutmak için elinden geleni yapmak
ve bunun içinde buna uygun bir siyaset belirlemekti. Bu nedenle “Şark
Meselesi” ile ilgisi olmadığını belirtse de kendi çıkarları söz konusu
olduğunda çıkarlarına uygun bir politika uygulamıştır.48 Özellikle ise Rusya ve
İngiltere’nin izlediği politikaları (aslında desteklemese bile) yeri geldiğinde
mecburen onaylamak zorunda kalmıştır. Bu iki devlet veya Fransa’nın
politikalarına köstek olmayarak bir anlamda onlara serbestlik tanımış böylece
kendisine karşı birleşmelerini önlemeye çalışmış ya da en azından
dikkatlerini başka bölgelere kaydırmaları için elinden geleni yapmıştır.49
Osmanlı Devleti’nin Almanya Devleti ile ilişkilerinin gelişmesini
sağlayan bazı önemli olayları buraya kadar anlatmıştık. Şimdi ise Osmanlı
Devleti’nin Almanya ile diplomatik ilişkilerini yoğunlaştırmasının sebeplerine
bakmak konunun daha iyi anlaşılması açısından doğru olacaktır. Böylece
Osmanlı-Alman yakınlaşmasının sebeplerini açıklarken tek taraflı bir
yaklaşım izlememiş, iki devletin de bu yakınlaşmadan beklentilerini daha iyi
ortaya koymuş olacağız.
47
Muhtar, a.g.e., s.54.
Bu duruma bir örnek daha vermek gerekir ise; Fransa’nın Tunus’u işgalinde İngiltere kadar
Almanya da Fransa’yı bu konuda cesaretlendirmiştir. Almanya Fransa’ya, Tunus’un onların hakkı
olduğu konusunda telkinleri vardır ve Bismarck’ın İngiltere’ye olayın bir oldu bitti olduğu konusunda
görüş bildirmiştir. Almanya’nın şüphesiz böyle bir girişimde bulunmasının sebebi Fransa’ya iyi
görünerek Alsaca-Lorraine meselesini unutturmaktır. Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi,
Ankara, 1999, s.357.
49
Bu politika her ne kadar büyüyen Alman sanayisine dar gelmiş de olsa oldukça başarılı idi.
Bismarck Uyguladığı karmaşık politika ve karmaşık ikili antlaşmalar örüntüsü ile Almanya’yı hem
doğudan hem de batıdan gelecek saldırılara karşı korumaya çalışmış ve büyük ölçüde başarılı
olmuştur. Bu başarı I. Dünya savaşı sırasında daha iyi anlaşılacaktır. Bismarck’ın korktuğu bloklaşma
sonucu Almanya iki cepheli bir savaşa mecbur kalmıştır.
48
13
Osmanlı-Alman ilişkilerinin gelişmesinde, Osmanlı tarafında rol
oynayan en önemli olay II. Abdülhamid’in tahta çıkmasıdır. II. Abdülhamid
tahta geçtikten sonra Osmanlı-Rus savaşı meydana gelmiş ve bu savaştan
ağır bir yenilgi ile çıkılmıştı. II. Abdülhamid de tahta geçtiğinde Osmanlı
Devleti’nin
uzun
zamandır
uygulamakta
olduğu
devletlerarasındaki
anlaşmazlıklardan yararlanarak devleti kurtarma politikasını uygulamak
istiyordu. Büyük devletleri birbirlerinin karşısına çıkararak bu politikayı
uygulamak II. Abdülhamid’e göre, devletin bekası için en önemli görevdi. 50
Ancak 93 harbi sonrası imzalanan 1878 Berlin Antlaşmasında, daha
önce Paris Antlaşmasında51 yer alan Osmanlı topraklarının bütünlüğüne
saygı maddesinin yer almamıştır.52 Bu maddenin yer almaması ile artık
Rusya, Fransa ve özellikle ise İngiltere’nin uzun zamandır sürdürdüğü
Osmanlı
toprak
bütünlüğü
politikasından
vazgeçtiklerinin
sinyallerini
vermekteydiler. Özellikle İngiltere’nin politikasını değiştirmesi ile Osmanlı
Devleti yeni bir müttefik arayışına girmek zorunda kalmıştır.
Bu sebepler ile girilen arayış sonucunda Osmanlı Devleti’nin ittifak
kuracağı devlet Almanya olacak ve Osmanlı-Alman ilişkilerinin en güçlü
olduğu dönem başlayacaktır.
Büyük devletlerin politikalarında değişikliğe gitmelerine rağmen II.
Abdülhamid yine de Fransa ile bir anlaşma imzala girişiminde bulunmuştur.
1879 yılından Fransa ile bir yardımlaşma anlaşması imzalanmasına
çalışılmış ancak Fransa Almanlardan intikam alma amacıyla Rusya ile
ilişkilerini iyi tutmaya ve onlara yatkın bir politika izlemeye devam etmeleri bu
50
Jean-Paul Garnier, Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu, Çev. Zeki Çelikkol, Remzi Kitabevi,
İstanbul, 2007, s.108.
51
Antlaşmanın maddeleri için bknz: Armaoğlu, a.g.e., s.250-253.
52
Oral Sander, a.g.e., s.160. ; Feroz Ahmad, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu” , Osmanlı
İmparatorluğu’nun Sonu ve Büyük Güçler, Ed: Marian Kent, Çev. Ahmet Fethi,Tarih V. Yurt y,
İstanbul, 1999, s.6.; Osman Nuri, İkinci Abdülhamid ve Saltanatı: Hayatı, Özellikleri ve Siyaseti,
I. Cilt, 47 Numara Yayıncılık, İstanbul, 2008, s.114.; Soy, a.g.e., s.18.
14
girişimin sonuçsuz kalmasına sebep olmuştur.53 Abdülhamid Fransa’nın
amacının bu dönemdeki İngilizlerin amaçlarından bir farkı olmadığını,
sömürgeler elde etmek istediklerini açıkça belirtiyordu.54 O’na göre bir
anlamda bu iki devlet zaten birlikte hareket ediyorlardı.55
Osmanlı dış politikasında Napolyon Bonapart’ın Mısır seferine kadar
önemli bir aktör olan Fransa böylece II. Abdülhamid döneminde de eski
rolüne dönmeyeceğini göstermiş oluyordu. Napolyon Bonapart’ın seferinden
sonra Osmanlı Devleti’nin dış politikasında en önemli yeri İngiltere
doldurmuştu. İngiltere’nin bu dönemde Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü
politikasını gütmesinin bu durumda etkili olduğu söylenebilir. Ancak Berlin
antlaşması ile İngiltere’de bu pozisyonunu artık değiştirmekteydi.
Belirttiğimiz üzere Berlin Antlaşması ile İngiltere ve diğer büyük güçler
Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü politikasından vazgeçmişlerdi. İşte bu
noktada İngiltere’nin 1878’de Kıbrıs’ın yönetimini geçici olarak devralması ve
1882 yılında ise Mısır’ı işgali bu politikadan vazgeçtiğinin açık bir
göstergesiydi.56 Başbakan Gladstone her ne kadar bunun düzenin tekrar
sağlanacağı zamana kadar yapılan geçici bir durum olduğunu söylese de
İngiliz subaylar bölgenin yönetiminde söz sahibi olmaya başladılar. 57.
İngiltere’nin böyle bir politika değişikliğine gitmesi sonucu Osmanlı Devleti de
mecburen yeni bir müttefik arayışına girmek zorundaydı.58 Abdülhamid
İngiltere’nin eskiden dost olmasına rağmen bu dostluğun bile kendi çıkarına
hizmet için olduğunu ve İngiltere’nin Mısır ve Kıbrıs konusundaki tutumuyla
53
Muhtar, a.g.e. , s.32.; Nuri, a.g.e., s.114.
Sultan II. Abdülhamid Han, Devlet ve Memleket Görüşlerim, Yay. Hazl. A. Alaaddin Çetin,
Ramazan Yıldız, Çığır Yayınları, İstanbul, 1976, s.32.
55
Mehmet Niyazi Özdemir, “II. Abdülhamid”, İmparatorluğun Yüzük Taşı II. Abdülhamid, Yay.
Haz. Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009, s.271.
56
Orhan Koloğlu, Abdülhamit Gerçeği, Gür Yay., İstanbul, 1987, s.301.; Oral Sander, Siyasi Tarih:
İlkçağlardan 1918’e, İmge Kitapevi, Ankara, 2000, s.282.
57
Carl Cavanagh Hodge, Encylopedia of the Age of Imperialism, 1800-1914, Volumes 1&2,
London, 2008, s.112
58
Reyhan, a.g.m., s.11-12.
54
15
bu maksadını açıkça ortaya koyduğu düşüncesindeydi. 59 Abdülhamid bu
tarihten sonra İngiltere’nin Devleti için en tehlikeli devlet olduğunu
düşünmeye başlamıştır.60
Milli birliğini kurduktan sonra Avrupa siyasetinde güçlenmeye başlayan
Almanya, tam bu noktada II. Abdülhamid’in bu politikası için biçilmiş bir
kaftan gibiydi. Abdülhamid özellikle Fransa galibiyeti sonrası Almanya’nın
büyük bir güç olarak Avrupa’daki güç dengesini değiştirmesi ile birlikte, dış
ilişkilerde yeni bir seçenek kazanmış ve bunu deneme şansı bulmuştu.
Almanya ile ittifak kurarak Rus tehdidine karşı, İngiliz ve Fransız desteği
olmadan Alman kartını kullanarak karşı koyma düşüncesindeydi.61
II. Abdülhamid’in Almanlar hakkındaki düşüncelerini kendi hatıratından
aktarırsak;
“Zaten Almanlar, Fransızlara nazaran daha sevimlidirler ve tabiatları
itibariyle Osmanlılara daha yakındırlar. Onlar da Osmanlılar gibi yavaş ve geç
harekete
geçen,
fakat
sadık
ve
namuslu
insanlardır;
çalışkan
ve
sebatkârdırlar. Fransızlar da çalışkandırlar ama onlarda Almanların inatçılığı
yoktur. Düzensiz politika yapmakla çok vakit kaybederler. Almanların
sebatlarına mukabil Fransızlarda şevk vardır; fakat o da saman alevi gibidir.
Almanlar her tuttukları işte derinine malûmat edinirler ki bu da Fransızlarda
yoktur. Velhasıl Fransızlar bize, eskisine nazaran daha az sevimli
gelmektedirler. Bunda bizden Tunus'u almalarının dahli olduğu gibi, idarî
şekillerinin cumhuriyet olması da rol oynamaktadır. Çünkü bizce, hükümdarın
hâkim olmadığı yerde intizam devam edemez.”62
59
Sultan II. Abdülhamid Han, a.g.e., s.31.
Orhan Koloğlu, “II. Abdülhamid”, İmparatorluğun Yüzük Taşı II. Abdülhamid, Yay. Haz.
Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009, s.375.
61
Ahmad, a.g.m , s.13.
62
II. Abdülhamit, Siyasi Hatıratım, Dergâh yy, İstanbul, 2010, s.104.
60
16
Abdülhamid’in Almanya hakkında bu düşüncelere sahipti. Ayrıca
Almanya’nın diğer Büyük Güçler gibi doğrudan Osmanlı Devleti’nin
topraklarına yönelik bir emelleri olmadığından bahsetmektedir.63
Mahmut Muhtar ise eserinde Abdülhamid’in Almanya’ya yönelmesinin
nedenlerini şu şekilde açıklamaktadır;
“Türk-Alman yakınlaşmasının başlangıçları 1878'de Ayastefanos'ta
Ruslar'ın Türkler'i imzaya mecbur kıldıkları andlaşma şartlarını fesh eden
Berlin Kongresi'nden sonrasındadır. Berlin Kongresi'ne genç Almanya
İmparatorluğu'nun Şansölyesi Prens Bismarck başkanlık etmiş ve Kongre'nin
Türkiye'ce güzel neticeleri görülmüş olmasından dolayı, Avrupa'nın genel
politikasını henüz tümüyle kavrayamayan Sultan II. Abdülhamîd ile onun
mu'temed
veziri
bulunduğunu
Saîd
Paşa,
zannetmişlerdir.
Prens
Bismarck'ı
Hattâ
Bismarck'ın
Türkiye'ye
hayırhah
Kongre'de
Türkiye
menfaatlerini korumak yolunda çok himmet ve gayret gösterdiğini bu
Hakan'ın dâima sitayişle dile getirdiği bilinmektedir. Bundan başka pek
mutedil ve pek muhafazakâr tarzda bir meşrûtiyetle kayıtlı olan Alman
hükümet usûlü 1876'da ilâna mecbur olduğu Kaanûn-ı Esasiyi bir sene sonra
fiilen kaldıran Sultan Abdülhamîd'in mutlakıyete! temayüllerine mülayim
bulunuyordu.”64
1880’lere gelindiğinde ise Bismarck yavaş yavaş eski politikasını
yumuşatmaya
başlamıştır. Özellikle
daha
önce
de
belirttiğimiz “Bir
Pommeranya askerinin kemiğine değmez” diyerek kesin bir görüş belirttiği
“Şark Meselesi” üzerindeki görüşleri yavaş yavaş değişiyor, Yakın Doğu ile
özellikle Osmanlı coğrafyası ile daha ilgili bir hâle geliyordu. Osmanlı
Devleti’ne yardım ile (özellikle Osmanlı Ordusunun güçlendirilmesi koşuluna
bağlı
olarak)
ileride
güçlendirilmiş
bir
Osmanlı’yı
Rusya’ya
karşı
kullanabilecekleri düşüncesi oluşmaya başlamıştı.65 Bu nedenle Bismarck
63
Sultan II. Abdülhamid Han, a.g.e., s.49.
Muhtar, a.g.e., s.59.
65
Wallach, a.g.e., s.24.
64
17
her ne kadar daha önce bahsetmiş olduğumuz tedirginlikleri nedeniyle
ihtiyatlı bir dış siyaset izlemişte olsa bu dönemden itibaren şark politikasını
değiştirme, bir anlamda eski sert duruşunu değiştirerek, yumuşatma yoluna
gitmeye başlamıştır.
Almanya’nın tam anlamıyla aktif bir politika izlemeye başlaması ise
Bicmarck’ın II. Wilhelm ile anlaşmazlığa düşmesi sonucu istifa etmesi ve
böylece II. Wilhelm’in yayılmacı politikasının Almanya’da uygulanmaya
başlamasıyla gerçekleşmiştir. Almanya’nın etkin bir dış siyaset izlemeye
başlaması sonucu yöneleceği yer ise öncelikle Osmanlı toprakları olacaktır.
II. Abdülhamid ile II. Wilhelm’in aralarında bir dostluk kurmaları sonucu
Osmanlı-Alman ilişkileri zirve noktasına ulaşacak ve birçok alanda işbirliği
yapılacaktır. Wilhelm bu amaç doğrultusunda iki kez İstanbul’u ziyaret
etmiştir. 1898 yılındaki ikinci ziyaretinde Kudüs, Şam ve Beyrut’u ziyaret
etmiş ve meşhur 300 milyon Müslüman’ın dostu olduğunu belirttiği
konuşmasını yapmıştır.66 Bu ziyaretler ile Abdülhamid’e bir anlamda
dostluğunu kanıtlamaya çalışıyordu ve aralarındaki dostluğu pekiştiriyordu.67
Tabi bu ziyaretler Almanya’nın yeni politikası olan Drang Nach Osten (Şarka
doğru genişleme) ile yakından ilgiliydi. Almanlar Osmanlı Devleti’ne ait olan
geniş ama kullanılmayan toprakları işleme hayalleri bile kuruyorlardı.
Kurulacak demiryolu ağları ile bu bölgelere ulaşım kolaylaşacak, Almanya’nın
göndereceği
gübreler
ile
toprakların
verimi
artacaktı.68
Almanya’nın
emperyalizmi diğer Avrupa ülkelerinden farklıydı. İngiliz ve Fransızlar
koloniler kurarken Almanya diplomasi sayesinde bu bölgelere ekonomik
olarak yayılma çabası içine girmiştir.69 Alman yazarları Osmanlı Devleti ve
66
Murat Özyüksel, “İkinci Meşrutiyet ve Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman-İngiliz Mücadelesi”,
İ.Ü. SFB Dergisi, No:38, 2008, s.245.
67
Mustafa Öztürk, Türk Dış Politikası ( Osmanlı Dönemi) , Edt; Mustafa Bıyıklı, Bilimevi Basın
Yayın, İstanbul, 2008, s.366.
68
Joan Haslip, Bilinmeyen Yönleriyle Abdülhamid, Yay. Haz., Sevda Dursun, Kariyer Yayıncılık,
İstanbul, 2009, s.182.
69
Seçil Deren, “German Ideas and Ecpections on Expansion in the Near East (1890-1915)”,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, ODTÜ, 2004, 32.
18
toprakları hakkında kitaplar yazarak bir anlamda bu barışçıl yayılmacı
politikanın ideolojik boyutunu hazırlamaktaydılar. Bu dönemde Alois Spengler
ve Carl Kager gibi Alman yazarlar Anadolu ve Osmanlı hakkında kitaplar
yazmışlar ve bu bölgenin sömürüsünü savunmuşlardır.70
Osmanlı Devleti’nin bir müttefik arayışında olması, Almanya’nın ise
yukarıda belirttiğimiz amaçları bu iki devleti bir araya getirmiştir. II.
Abdülhamid döneminde başlayan bu yoğun ilişkiler O’nun saltanatı sonrası
da devam etmiş ve bu iki devlet I. Dünya savaşında da müttefik olmuşlardır.
II. SULTAN II. ABDÜLHAMĠT DÖNEMĠNDE OSMANLI ORDUSUNDA
MODERNĠZASYON ĠHTĠYACI
Osmanlı Devleti XV. ve XVI. yüzyıllarda dönemin en modern
ordularından birisine sahipti. Modern, iyi teçhiz edilmiş bu ordu ile büyük
başarılar elde edilmiş ancak XVII. ve XVIII. yüzyıla gelindiğinde durum
tersine dönmeye başlamıştır. Bu dönemde Avrupa’daki devletler hem
ekonomik hem de askeri açıdan gelişme dönemine girmişlerdi. Özellikle
askeri açıdan Avrupa devletleri gelişirken Osmanlı’da durum tam tersidir. 71
Daha önce askeri başarılar ile geniş bir coğrafyaya yayılan devlet, artık
savaşlarda yenilgiler alıp toprak kaybetmeye başlamıştı.
Savaşlarda yenilgiler alınması ve bu yenilgiler ile toprak kayıplarının
başlaması üzerine Osmanlı Devleti ordunun eski gücüne kavuşması adına
ıslahat çalışmalarına başlamıştır. Bu ıslahat çalışmalarının en önemlileri
arasında III. Selim’in Avrupa örneğine uygun bir ordu kurma girişimi örnek
verilebilir.72 III. Selim’in bu girişimi modern teçhizatla donatılmış, Avrupai
kıyafetlere sahip ve ayrıca iyi eğitimli ilk modern ordu kurma teşebbüsüydü. 73
70
Okur, “Türkiye’nin Avrupa Devletlerine Yönelik Dış Politikasına ve İlişkilerine Genel Bir Bakış: I.
Dünya Savaşı Öncesi ve Savaş Sürecinde”, s.403.
71
Yavuz Özgüldür, a.g.m., s.297.
72
Ayrıntılı bilgi için bknz: Rifat Uçarol, Siyasi Tarih, Filiz Kitapevi, İstanbul, 1985, s.76-79.
73
Eric-Jan Zürcher, "The Ottoman Conscription System In Theory And Practice, 1844-1918",
International Review of Social History, 43 (3) (1998), s. 437.
19
Avrupa tarzında modern bir ordunun kurulması amaçlanıyordu. III. Selim
Nizam-ı Cedit adıyla modern bir ordu kurmayı başarmıştı.74 III. Selim yeni
orduyu tepki almamak için Bostancı ocağına bağlı olarak kurmuştur.75 İlk
başta 12.000 kişilik bir birlik oluşturulmuş ve ordunun ıslahı için Fransa başta
olmak üzere Avrupa’dan gelen uzmanların tavsiyeleri dinlenmiştir. 76 İlk
başlarda ordunun daha önce almış olduğu yenilgiler nedeniyle yeni kurulan
orduya karşı bir tepki oluşmamış ancak daha sonraları yeniliklerden rahatsız
olan yeniçerilerin ayaklanması sonucu bu girişim engellenmiş oldu.77
III. Selim tahtan indirilip kurduğu ordu dağıtıldıktan sonra yine II.
Mahmut döneminde ordunun ıslahatına devam edildiği görülmektedir. II.
Mahmut döneminde de yeni ve modern bir ordu kurma çalışmaları vardır. Bu
çalışmalar doğrultusunda ilk olarak Sekban-ı Cedid Ocağı’nın kurulduğunu
görürüz.78 Yeni ocak 1808’de kurulmuştur. Sekban-ı Cedid Ocağı kurulur
kurulmaz birçok kişi başvuruda bulunmuş (hatta parası daha iyi olduğu için
eski yeniçeriler dahi başvuruda bulunmuştur) ve kısa bir süre içinde 10.000
kişilik bir mevcuda ulaşılmıştır.79 Ancak Sekban-ı Cedid’in kuruluşundan bir
ay sonra yeniçeriler isyan etmiştir. Bu isyan sonucunda yeniçeriler
istediklerini almışlar ve ocak kapatılmıştır.80
Yeniçeri ocağı ordunun modernleşmesi önündeki en önemli engel
haline gelmişti. Bir zamanlar Osmanlı Devleti’nin gücünün bir sembolü haline
gelen ocak artık savaş alanında başarılı olamıyor ve bunun yanında güçlü bir
ordu önündeki en büyük engel olarak öne çıkıyordu. II. Mahmut Sekban-ı
Cedid denemesinden sonra orduda köklü bir ıslahat çalışması için yeniçeri
ocağının kaldırılmasının gerekli olduğuna kanaat getirmişti.
74
Jehuda L. Wallach, a.g.e., s.7-8.
Hayta, Ünal, a.g.e.,,s.73.
76
Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, C. II, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2004,
s.129. Ayrıntılı bilgi için bknz: Staford J. Sahaw, Eski ve Yeni Arasında Sultan III. Selim
Yönetiminde Osmanlı İmparatorluğu, çev. Hür Güldü, Kapı Yayınları, İstanbul, 2008.
77
Alkan, a.g.e., s.19.
78
Stanford J. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, çev. Mehmet Harmancı, E
Yayınları, İstanbul, 1982, s.27-28.
79
Akşin, a.g.e., s.96.
80
Ayrıntılı bilgi için bknz; Akşin, a.g.e., s.96-98.
75
20
Yunan ayaklanmasında Yeniçerilerin başarısız olup Mısır’lı askerlerin
başarılı olması ise bir anlamda Yeniçeri Ocağının sonunu getirmiştir. Mısır
ordusunun başarısı ile artık esaslı bir ocak kurularak orduya bir düzen
getirilmesi kararlaştırıldı ve Eşkinci sınıfı kuruldu. Ancak Yeniçeriler yeniden
ayaklandılar81. Bu sefer gerek II. Mahmut’un bu ayaklanma karşısında daha
dirayetli bir şekilde durması, gerek İstanbul halkının da yeniçerilere karşı
silahlanması sonucu Yeniçeriler bu sefer başarılı olamadılar ve sonuç olarak
1826 yılındı ocak lağvedildi.82 Böylece yeni bir ordu kurulması önündeki en
büyük engel de ortadan kalkmış oluyordu.
Yeniçeri ocağının kaldırılması ile birlikte çağdaş bir ordu kurulmasının
lüzumu ortaya çıkmış ve ayrıca böyle bir ordu kurulması önündeki en önemli
engel de ortadan kalkmıştı. Yeniçeri Ocağının lağvedilmesi sonrası Asakir-i
Mansure-i Muhammediye ismiyle yeni bir ordu kuruldu. İlk kuruluşunda
mevcudu 12.000 olarak tespit edilen ordu, “tertip” denilen sekiz alaya
ayrılacaktı. Yüz askerden meydana gelen topluluğa “saf” denilecek ve Saf’ın
kumandanı yüzbaşı olacaktı.83 Yeni orduya sürekli talimler yaptırılmış ve
modern silahlar ile donatılmaya çalışılmıştır. Ayrıca eğitim için Prusya’dan
piyade, süvari ve topçu subaylar getirilerek subay ihtiyacı karşılanmaya
çalışılmıştır. Bu dönemin en önemli icraatlarından bir diğeri de Askeri Tıp
Okulu (1831) ve Harb Okulu (1834) gibi okulların açılmasıdır.84
Orduda ıslahat çalışmaları Abdülmecid ve Abdülaziz dönemlerinde de
devam etmiştir. Bu dönemde orduda birçok yenilik meydana gelmiştir. 1843
yılında yapılan yenilikler oldukça önemlidir. 1843 yılında yapılan yeniliklere
göre askerlik süresi beş yıllık nizamiye ve yedi yıllık redif hizmeti olmak üzere
on iki yıl ile sınırlandırıldı. Ancak bu uygulama 1844 yılında uygulamaya
kondu. Bu dönemde kara ordusu önce beş ordu şeklinde belirlendi. 1848
81
Hasan Tahsin Fendoğlu, Modernleşme Bağlamında Osmanlı-Amerika İlişkileri, Beyan
Yayınları, İstanbul, 2002, s.49. ; Donald Quataert, Osmanlı İmparatorluğu 1700-1922, Çev: Ayşe
Berktay, İletişim Yay., İstanbul, 2004, s.107.
82
Akşin, a.g.e., s.107-108.
83
Ruveyda Nida Yıldırım, “II. Mahmut Dönemi Islahat Hareketleri”, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi, Elazığ, 2006, s.42.
84
Musa Çadırcı, “Anadolu’da Redif Askeri Teşkilatının Kuruluşu”, DTCF Tarih Araştırmaları
Dergisi, VII-XII/ 14-23 (1975), s.65. ; Ahmad, a.g.e., s. 35.
21
yılında ise ordu sayısı altıya çıkarıldı. Bu ordulardan iki tanesi İstanbul’da,
üçüncüsü Makedonya-Bosna Bölgesinde, dördüncüsü Doğu Anadolu’da,
beşincisi Suriye’de ve altıncısı ise Arabistan’da bulunuyordu.85 Özellikle
Abdülaziz döneminde orduda büyük reformlar yapıldı. Abdülaziz döneminde
askeri ıslahatlara ilk olarak yeni askeri kıyafetlerin benimsenmesi ve modern
silahların orduya kazandırılması ile başlandı.86 Daha sonra ise son şeklini
1869’da alan bir kanunla Osmanlı ordusunun kuvvetleri Nizamiye, Redif ve
Müstahfiz olarak üçe bölündü. Bunun dışında askeri eğitimde düzeltilmeye
çalışıldı ve Hüseyin Avni Paşa yeni talim usulleri kabul ettirdi, manevralar ve
savaş oyunları düzendi.87 1870 yılında yayınlanan kur’a kanunnamesi ile
birlikte askerliğe alınma şartları yeniden belirlendi. Yeni kanuna göre askerlik
çağında olanlar belirlenen günde toplanıp kur’a çekerlerdi. Eğer isimlerine
kur’a isabet ederse görevlerini yerine getirirlerdi. İsabet etmeyenler ise 6
senelik kur’a döneminde tekrar kur’a çekerler eğer bu dönem içinde isabet
etmemesi durumunda ise Redif sınıfına nakledilirlerdi.88 II. Abdülhamit
dönemine gelindiğinde ise artık Osmanlı askeri teşkilatı ve ordusu daha
modern bir görünüşe sahipti.89
Daha önce olduğu gibi II. Abdülhamid döneminde askeri ıslahat
çalışmalarına girilmesinin nedeni de savaş meydanlarında alınan yenilgilerdi.
II. Abdülhamid tahta geçtikten hemen sonra Rusya ile savaşa girmek
durumunda kalmıştı. 93 Harbi ağır bir yenilgiyle sonuçlandı. Bu savaşın
kaybedilmesi ile birlikte önemli miktarda toprak elden çıktı.90 Ayrıca savaş
sonrası barış görüşmelerinde İngiltere’nin desteğini alabilmek için Kıbrıs’ın
85
Musa Çadırcı, “II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı Ordusu”, Dördüncü Askeri Tarih Semineri
Bildiriler, Gnkurmay Basımevi, Ankara, 1989, s.37.
86
Uğur Ünal, “Sultan Abdülaziz Devri Osmanlı Kara Ordusu (1861-1876)”, Yayınlanmamış
Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, 2006, s.222.
87
Abdülaziz dönemi askeri ıslahatları hakkında ayrıntılı bilgi için bknz: Enver Ziya Karal, Osmanlı
Tarihi Islahat Fermanı Devri, C. VII., TTK Basımevi, Ankara, 1977, s. 180-192.
88
Ünal, a.g.t., s.35.
89
Karal, Osmanlı Tarihi, VIII. Cilt, s.352. Bu dönemde askeri teşkilat; Bab-ı Seraskeri, Dar-ı Şûrayı Askeri, Erkânı Harbiye (Genelkurmay), Tophane-i Âmire Nezareti bölümlerinden oluşmaktadır.
90
Metin Hülagü, Pan-İslamizm: Osmanlı’nın Son Umudu, Yitik Hazine Yayınları, İzmir, 2006,
s.16
22
yönetiminin geçici olarak İngiltere’ye bırakılması gerekmişti.91 1877-1878
Osmanlı-Rus Harbi'nde uğranılan ağır yenilgi (bazı muharebelerde başarı
kazanılmış olsa bile) sonrası orduda ıslahat yapılması ve ordunun
güçlendirilmesinin önemi iyice ortaya çıkmış ve orduda ıslahat yapılması
yeniden dile getirilmeye başlandı. Bu savaş Osmanlı için büyük bir yıkım
olmuş ve bir anlamda Devletin sonunu haber veren öncü gibiydi. 92 Bu
dönemde en önemli sorun yeni bir savaşta Osmanlı Devleti’nin sınırlarını
koruyup koruyamayacağı idi. Nitekim Goltz Paşa göreve geldikten sonra
yaşadığı bir olayı şu şekilde aktarmaktadır:
“Sonra da Rusya Harbinin (1877-1878) felaketle sonuçlanması,
gönülleri pek derin surette zedelemişti. Düşmanın İstanbul kapılarına
dayanması, gözü görenlerin tamamını, Osmanlı hakimiyetinin çöküşünü
düşünmeye sevketmişti. İşte bu ihtar devletin kurtuluşu için ne lazımsa
yapılsın arzularını doğurdu. Aynı fikir, genç, ihtiyar görüştüğüm tüm
subayların: "Bizim bir kere daha mukavemet edebileceğimizi zanneder
misiniz?" diye bana yönelttikleri bir korku sualinde de görünüyordu”.93
93 harbindeki yenilginin ortaya çıkardığı bunalımı ve subaylar
üzerindeki etkisini ortaya koyması bakımından Goltz Paşa’ya yöneltilen bu
soru son derece mühimdir. Subaylar yeni bir savaşta herhangi bir galibiyet
düşüncesine sahip olmamalarının yanında, ülke sınırlarının korunup
korunamayacağı konusunda dahi şüpheliydiler.
İşte bu şartlar içinde orduda bir ıslahat yapılmasının kaçınılmazlığı
görünüyordu. Moreau da 93 Harbindeki bozgun sonrasında Osmanlı
devletinde, özellikle yüksek görevlerde bulunan kişilerde “İmparatorluğu
91
Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, c.I, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2002, s.145.
Yılmaz Öztuna, II. Abdülhamid Zamanı ve Şahsiyeti, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul, 2008, s.49.
93
Colmar von der Goltz, İmparatorluk Dönemi Türk-Alman İlişkileri: Goltz Paşa’nın Hatıratı,
Yay. Haz, Faruk Yılmaz, Berikan Yayınları, Ankara, 2004. s.28.
92
23
kaybetme saplantısı” başladığı görüşündedir ve orduda yapılmaya çalışılan
ıslahat çalışmalarını da bu saplantıya bağlamaktadır.94
Ortaylı’nın da belirttiği üzere 93 harbi sonrası yüz seneye yakın bir
süredir devlet adamlarının düşüncelerine yön veren askeri ıslahat sorunu
yeniden güncellik kazandırdı. Bu dönemde ordunun mevcudunun büyük
bölümü eğitimsizdi, silahlar yetersizdi ve yeterli sayıda eğitimli subay
bulunmuyordu.95 Bu olumsuzluklara ayrıca eklenmesi gereken diğer bir sorun
ise, sayıları oldukça artmış olan bürokrasideki memurların yanında sürekli
büyüyen askeri kurumlarda maaşların düzenli ödenememesini eklemek
gerekir.96
Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere Osmanlı Ordusu oldukça kötü bir
vaziyetteydi. III. Selim döneminden bu yana ordu üzerinde yapılan ıslahatlara
rağmen, ordu hâlâ rakipleri karşısında güçsüzdü. Özellikle Rusya, İngiltere ve
Fransa’nın artık açıktan açığa Osmanlı topraklarını paylaşma yarışına girdiği
bu dönemde devletin geleceğini ancak güçlü bir ordu sağlayabileceği
aşikârdı.
O da kendisinden önceki ıslahatçılar gibi ordunun ıslahını ivedilikle ele
alması gerektiğinin farkındaydı. Ordunun ıslahının ise yabancı uzmanların
yardımı ve önerileriyle yapılabileceğini düşünmekteydi. İşte bu nedenle
ordunun ıslahında yabancı uzmanları göreve getirerek bu çalışmaları
yürütmeye çalışacaktır. Abdülhamid orduda kaybolan disiplinin yeniden
kazandırılması ve ordunun yeni tekniklere adapte olması gerektiğini bunun
ise ancak Batı’nın teknolojisinin alınması ile mümkün olacağına inanıyordu.97
III. ALMANYA’DAN SUBAY TALEBĠ
94
Odile Moreau, Reformlar Çağında Osmanlı İmparatorluğu Askeri “Yeni Düzen”in İnsanları
ve Fikirleri 1826-1914, İstanbul, 2010, s.19-20.
95
Ortaylı, a.g.e., s.103.
96
Ahmad, a.g.m., s.26.
97
Kemal Turan, Türk-Alman Eğitim İlişkilerinin Tarihi Gelişimi, İstanbul, Mayıs 2000, s.142.
24
A. Modernizasyon Ġçin Alman Subayların Tercih Edilmesindeki Sebepler
Ordunun ıslah edilmesi gerekliliğinin anlaşılması üzerine çalışmalara
başlandı. Abdülhamid ordunun modern bir yapıya kavuşması ve güçlenmesi
için yapılacak olan ıslahat çalışmalarının yabancı uzmanlar aracılığıyla,
batının tekniğinin kullanılmasıyla yapılabileceğini düşüncesine sahipti. Bunun
üzerine daha önceki dönemlerde olduğu gibi yabancı uzmanlar getirilerek
ordunun ıslah edilmesi gündeme geldi. Bu sebepler ile ilk olarak Berlin
antlaşmasından hemen sonra Fransa’dan askeri heyet talebinde bulunuldu.
Ancak Fransa bu teklife olumlu yanıt vermedi.98
Almanya’nın Fransa’ya olan askeri üstünlüğü göz önüne alındığında,
askeri uzmanlar için Fransa’ya başvurulması ilk başta yanlış bir tercih olarak
görülebilir. Ancak Abdülhamid’in Fransa’dan askeri uzman istemesinde
askeri ıslahat dışında bir amacı daha vardı. O dönemde Fransız-Rus
dostluğu soğuk bir dönemden geçmekteydi. Durumu iyi gözlemleyen
Abdülhamid, bu durumdan yararlanmak amacıyla Fransa’dan askeri uzman
talebinde bulundu. Böylece askeri uzmanlar aracılığı ile bir dostluk kurmak
istiyordu. Fransa ile kurulacak dostluk ile ileride Rusya karşısında bir müttefik
elde etmeyi planlıyordu.
Bu amaç ile Mahmud Muhtar’ın da eserinde anlattığına göre Dreysee
Paşa aracılığı ile Fransa’dan subay talebinde bulunulmuştur. Ancak Fransa
bu teklifi reddetmiştir.99 Böylece beklide iki devlet arasında bir dostluk ve
ittifak ortamı kurma şansı böylece kaybolmuş ve belki de Fransa kendi
elleriyle bir Osmanlı-Alman yakınlaşmasına sebebiyet verdi.
Fransa’nın bu teklifi reddetmesi sonucu geriye İngiltere, Rusya ve
Almanya kalıyordu. Almanya dışındaki diğer devletler ve niye bu devletlerin
seçilmediği hakkında bilgi vermek konunun anlaşılması açısından yardımcı
olacaktır. Bu devletlerden kısaca bahsedersek; İngiltere’nin son dönemde
98
99
Karal, a.g.e., s.366.
Muhtar, a.g.e., s.60-61.
25
izlediği politikalar Abdülhamid’i hayal kırıklığına uğratmıştı. Özellikle Midhad
Paşa’nın İngiltere tarafından desteklenmesi, Meşrutiyetin ilanı sırasında
İngilizlerin tutumu Abdülhamid’i bu devlete karşı tedirginliğe itmişti. 100 Rusya
ile zaten bu konuda bir işbirliği yapılması düşünülemezdi. Henüz 93 Harbi’nin
etkileri atlatılamamıştı. Abdülhamid’e göre bu savaş sonrası Rusya’nın kötü
niyetleri hakkında bir şüphe kalmamıştı.101 Avusturya-Macaristan ise bu
konuda hiç düşünülmemiştir. Bunun nedeni ise, kendisini Osmanlı Devleti’nin
tabii mirasçıları arasından gören bir devletin ( özellikle Macaristan kanadı)
böyle bir konuda yardımı oldukça düşük bir ihtimaldi.102 Geriye ise Almanya
kalmaktaydı.
Almanya’dan
askeri
uzman
istenmesi
ise
dönemin
şartları
incelendiğinde gayet makuldü. Bu cümleyi biraz açmak gerekir ise öncelikle
Alman ordusunun durumundan bahsetmek gereklidir. Çünkü eğer ordunun
ıslahı yabancı uzmanlar vasıtasıyla gerçekleştirilecekse, bu uzmanların da
güçlü bir ordunun mensubu olmaları gerekliliği gayet tabidir.
Prusya liderliğinde gerçekleşen Alman milli birliği, Alman ordusunun
gücünü açıklamamız için oldukça önemlidir. Sadowa zaferi ile Avusturya’yı
yenmiş olan Almanya artık askeri gücünü göstermeye başlamıştı. Ancak I.
Wilhelm ve komutanlar zafer sonrası Viyana’ya girilmesini istemesine rağmen
Bismarck’ın denge siyaseti buna izin vermemişti.103 1870-1871 FransızPrusya Savaşı ise Prusya’nın askeri rüştünü ispat ettiğinin açık bir
göstergesiydi.104 Bu savaş sonrası Alman Milli birliğinin kurulması ile birlikte
artık Almanya daha da güçlenmeye başladı. Bu Almanya’nın teknolojik ve
ekonomik olarak gelişmesinin ordusuna yansıması idi. Böylelikle Devletin
ekonomik gücünü de arkasına alan ordu Avrupa’nın sayılı ordularından biri
100
Ayrıca önceki bölümlerde bahsettiğimiz üzere İngiltere Kıbrıs ve Mısır’ı işgal etmiş, Ermenilerin
bir anlamda hamiliğini üstlenmiş gözükmesi de Abdülhamid’in İngiltere ile işbirliği yapmak
istememesinin nedenleri arasında gösterilebilir.
101
Nuri, a.g.e., s.112-113.
102
Kemal Beydilli, “II. Abdülhamit Devrinde Gelen İlk Alman Askeri Heyeti Hakkında”, Tarih
Dergisi, Sayı XXXII, Mart 1979, s.483-484.
103
Akyar, a.g.t., s.5.
104
Paul Kennedy, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri, T. İŞ Bankası Kültür Yayınları,
İstanbul,2009, s.233. ; Rathmann, a.g.e., s.27.
26
olma başarısını göstermiştir. Alman ordusu bu dönemde bazı yeniliklere
gittiğini belirtmekte fayda vardır. Özellikle İngiltere gibi ücretli ordu veya
Osmanlı ve Rus örneğinde olduğu gibi kur’a usulüne dayanan ordu geleneği
terk edilmiş ve mecburi askerlik sistemi getirilmiştir.105 XIX. yüzyılın sonuna
gelindiğinde ise artık Alman ordusu dünyadaki en güçlü ordu olarak kabul
edilmekteydi.106
Almanya bu yenilikler sayesinde her ne kadar asker sayısı bakımından
olmasa da etkinlik bakımından Avrupa’da en çok çekinilen güçlerden birisine
sahip olmuştur. Fransa’nın biraz önce belirtmiş olduğumuz Osmanlı
Devleti’ne ait teklifi reddetmesi bir açıdan Osmanlı için faydalı olmuştur
diyebiliriz. Nitekim Almanlar askeri teknoloji ve bilgi açısından Fransızlardan
çok daha öndeydiler.
Askeri uzman için Almanya’ya başvurulmasının sebeplerinden bir
diğeri ise II. Abdülhamid’in Almanlara karşı beslediği sempatiydi. Abdülhamid
amcası Abdülaziz ile çıktığı Avrupa seyahatinde gezdiği ülkeler hakkında bilgi
sahibi
olmuştu.
İngilizlerin
donanmasını
görmüş
ve
bir
anlamda
büyüklüğünden çekinmişti. Almaların ise Türklere benzediği, bizler gibi
disiplinli
oldukları
görüşünü
edinmişti.107
Almanların
bu
disiplinleri
Abdülhamid’in hoşuna gitmiş ve Alman subayları tercih etmesinin önemli
sebepleri arasında yer alır.108
Abdülhamid’in askeri uzman tercihini Almanlardan yana kullanmasının
siyasi sebepleri de vardı. Devletler muvazenesinden yararlanarak devleti
ayakta tutma109 veya en azından ileride oluşabilecek bir savaşta devletin
kendisini koruyabilecek duruma gelmesini sağlayacak önlemleri alacak kadar
zaman elde etmek istiyordu. Devletler Muvazenesinden yararlanırken ise
105
Ortaylı, a.g.e., s.103-104.
Ulrich Trumpener, “Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu” , Osmanlı
İmparatorluğu’nun Sonu ve Büyük Güçler,Ed: Marian Kent, Çev. Ahmet Fethi,Tarih V. Yurt y,
İstanbul, 1999, s.129.
107
II. Abdülhamit, a.g.e., s.104.
108
Orhan Koloğlu, Abdülhamit Gerçeği, s.65.
109
Okur, “Osmanlı Devleti’nin Almanya İle İttifakını ve Birinci Dünya Savaşına Girişini Gerektiren
Sebepler”, s.91.
106
27
devletteki eski İngiliz-Fransız etkisini kırmak istiyordu.110
Böylece yıkılışı
yavaşlatmayı en azından Devlete toparlanması için zaman kazandırmak
istediği söylenebilir.111
İngiliz ve Rusların Osmanlı Devletine karşı olan politikaları sonucu
Abdülhamid’in Almanya’ya yaklaşmasını Tahsin Paşa hatıratında şu şekilde
aktarmaktadır:
“ Sultan Hamid bilhassa iki devletten son derece tehaşi ederdi: Rusya
ve İngiltere. Türkiye’nin başından gaile eksik olmaması, Türk ordusunun
techizât ve teslihât itibarıyla dâima zayıf kalması, nihayet devletlerin
müdahalesini icap edecek bir mesele hudûsunda Rus donanmasının
Boğaziçi’ne gelip İstanbul meselesinin halledilmesi Rus siyâsetinin ana
hatlarından olduğu malûm idi. İngiltere ise Mısır ve Hindistan dolayısıyla
Türkiye’nin zayıf, her an meşgul, dâima gailelerle muhat olmasını isterdi.
Sultan Hamid bunlardan İngiltere’yi daha tehlikeli görürdü, hattâ bir aralık
İngilizler’le anlaşmak için Hâriciye Nâzırı Tevfik Paşa’yı İngiltere sefiri Sir
O’connor’a
göndermişti.
Tevfik
Paşa
sefir
ile
birkaç
defa
sûret-i
mahremânede görüştü ve sefir bu iş için muhaberede bulundu ise de bir
netice hâsıl olmadı.
Sultan Hamid bu vaziyet karşısında Almanya ile anlaşmaktan başka
çare kalmadığına hükmetti. Almanya’nın muâveneti ile askerliğimizin
ilerletilebileceğini düşündü. Alman siyâsetinin İstanbul’da hâkim bir vaziyet
alması ve Alman teşebbüsât-ı iktisadiyesinin rekabetsizce revaç bulunması
bundan mütevellidir. Hakikaten büyük ve dirâyetli bir diplomat olan sefir
baron Marshall’ın da bu hususta küllî yardımı olmuştur.”112
Abdülhamid
yabancı
devletlerin
Osmanlı
Devleti
hakkındaki
politikalarını hakkında bu düşüncelere sahipti. Abdülhamid’in bu düşünceleri
okunduğunda
110
yabancı
devletlerin
politikaları
hakkında
çok
isabetli
Beydilli, a.g.m., s.481. ; Lothar Rathmann, a.g.e., s.27.
Mim Kemal Öke,”II. Abdülhamid”, İmparatorluğun Yüzük Taşı II. Abdülhamid, Yay. Haz.
Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009, s.289-290.
112
Tahsin Paşa, Abdülhamit (Yıldız Hatıraları), Bayrak Matbaası, İstanbul, 1999, s.69-70.
111
28
değerlendirmeler yaptığı anlaşılmaktadır. Bunun sonucu olarak ise doğal
olarak bu devletler ile güvenli bir ittifak kurulamayacağını düşünüyordu.
Devletler muvazenesinden yararlanmak için ise en azından Avrupa’da
güçlü bir devlet ile sıkı dostluk ilişkileri kurulmalıydı. Değişen konjonktüre
bağlı olarak Osmanlı Devleti için en uygun devlet ise Almanya olarak
gözükmekteydi.
Osmanlı
ile
müşterek
sınıra
sahip
olmaması,
sanayileşmesini geç tamamlamış bir ülke olarak sömürge yarışında geç
kalması dolayısıyla, Müslüman ülkelerde sömürgelere sahip olmaması ise
bunun sebepleri arasındadır. Alman askeri uzmanların seçilmesinin nedenleri
arasında bu subayların Osmanlı Devleti’nde hizmete girmeleri ile birlikte iki
devlet arasında bir dostluk köprüsü kurmakta fayda sağlayacakları düşüncesi
de olmalıdır.113 Böylece hem ordunun ıslahı dönemin en iyi ordusunda
yetişmiş subaylar tarafından yapılacak hem de Osmanlı Devleti yeni bir
müttefik kazanma konusunda önemli bir adım atmış olacaktı.
Yine Berlin Bismarck’ın Berlin Kongresinde takınmış olduğu tutumun
yanlış yorumlanmış olması114 sonucu, Osmanlı Devleti nezdinde Almanya’nın
yıldızının parlamasındaki diğer önemli bir etkendir.
Almanlar açısından askeri uzman gönderilmesini değerlendirdiğimizde
ise durumun pek farklı olmadığı anlaşılacaktır(bir ittifaktan beklenen, karşılıklı
çıkarlar bağlamında değerlendirirsek). Almanlar milli birliğini kurmalarından
sonra hızla sanayileşmişler fakat diğer devletlere göre sanayileşme yarışında
113
Nitekim II. Abdülhamid ordusunun eğitimi için Kayzer’den yardım istediğinde iki devlet
arasındaki ilişiler daha da güçlenmiştir. Ahmad, a.g.m., s.13.
114
Beydilli, a.g.m., s.481. Mahmud Muhtar’ın eserinde bu konudan şöyle bahsedilmektedir: “Berlin
Kongresi'ne genç Almanya İmparatorluğu'nun Şansölyesi Prens Bismarck başkanlık etmiş ve
Kongre'nin Türkiye'ce güzel neticeleri görülmüş olmasından dolayı, Avrupa'nın genel politikasını
henüz tümüyle kavrayamayan Sultan II. Abdülhamîd ile onun mu'temed veziri Saîd Paşa, Prens
Bismarck'ı Türkiye'ye hayırhah bulunduğunu zannetmişlerdir. Hattâ Bismarck'ın Kongre'de Türkiye
menfaatlerini korumak yolunda çok himmet ve gayret gösterdiğini bu Hakan'ın dâima sitayişle dile
getirdiği bilinmektedir.” Muhtar, a.g.e., s.59. Yine Mahmud Muhtar’ın Almanların Osmanlı
hakkındaki politikarı üzerine yaptığı değerlendirme burada aktarmaya değerdir: Bu hallerden meyus
olan Padişah bir sevk-i tabiî ile, gözlerini Almanya'ya çevirdi ve İstanbul ile Berlin arasında siyasî
cereyanlar başladı. O zamanlar Almanya ikbal devrine ulaşmıştı ve bu devlete yakınlık Türkiye için
belki fayda sağlayacaktı. Ancak her sahada olağanüstü bir gelişmeye mazhar olan Almanya cihanın
hased ve infialine hedef olunca, Türkiye'nin de tehlikeye düşeceği İstanbul'ca tahmin edilemiyordu.
Muhtar, a.g.e., s.32-33.
29
geç kalmalarının acısını hammadde kaynaklarına ulaşmada yaşamışlardı.
Büyük devletlerin önemli bölgeleri sömürgeleştirmiş olmaları Almanların
ellerini kollarını bağlıyordu. Bismarck’ın uyguladığı barışçı politika115 her ne
kadar Almanya’yı bir savaş tehlikesinden koruyor da olsa aynı zamanda bu
politika ile Alman İmparatorluğunun ihtiyaç duyduğu hammadde ve pazar
ihtiyacının karşılanmasının olanaksız olduğu aşikârdı.
Baskılara dayanamayan Bismarck böylece bu sıkı politikasını
gevşetmiş ve barışçı yayılmacı bir politika izlenmeye başlamıştır. Bunun
sonucu olarak Osmanlı Devleti’ne ilgi göstermeye başlamıştır. Almanya’nın
Drang nach Osten (Şarka doğru genişleme)116 politikası ise Osmanlı
Devleti’ne yaptığı yardımların en önemli nedenlerinden birisini oluşturacaktır.
Almanya diğer Avrupa devletlerinden farklı bir yayılma politikası güdecektir.
O’nlar gibi doğrudan yayılmacı ve saldırgan bir tutum yerine Almanya barışçı
yayılmacı diye adlandırdıkları bir politika yürütülmüştür. Bu politika ekonomik,
siyasi ve askeri gibi bütün konuları kapsamaktaydı. Bunun bir sonucu olarak
Almanya bu askeri yardım talebine oldukça sıcak bakmıştır.
Sonuç olarak bakıldığında bu işbirliğinin iki tarafında çıkarlarına ayrı
ayrı hizmet ettiği görülmektedir. Kısaca açıklamak gerekir ise, Osmanlı
Devleti hem güçlü bir müttefik kazanıyor hem de ordusunun ıslahatı için
dönemin en önemli askeri gücünden yardım almış oluyor, Almanya ise
sanayisi için hammadde ve pazar buluyordu.
B. Almanya’dan Subay Talebi
Orduda yapılacak olan ıslahatların yabancı uzmanların önerileri
doğrultusunda yapılmasına karar verildikten sonra ilk olarak Fransa’ya teklifte
bulunulmuştur. II. Abdülhamid ilk olarak Fransa’nın İstanbul sefiri nezdinde
girişimde bulunmuşsa da bu girişim Fransa’nın Rusya ile dostluğunu bozmak
115
116
Armaoğlu, a.g.e., s.336.; Lee, a.g.e., s.153-154.
Haslip, a.g.e., s.174.
30
istememesi nedeniyle sonuçsuz kalmıştır. Bu girişimin ardından Fransa’dan
askeri uzman getirmek amaçlı bir girişimde daha bulunulmuştur. Bu sefer
Dreysee Paşa aracılığı ile bir teklifte bulunuldu.117 Ancak bu girişim de
sonuçsuz kalınca geriye Almanlara başvurmaktan başka çare kalmamıştı.
Ancak burada
en
dikkati
çeken
olay ise
askeri
uzmanların
Almanya’dan getirilmesi konusundaki ilk fikri ortaya atan kişidir. Daha önce
Fransa’dan askeri uzman istenmesi konusunda yardımı istenen Dreysee
Paşa, Fransa’nın teklifi reddetmesi üzerine bizzat Almanya’dan uzman talep
edilmesi konusunda fikir beyan etmiştir. Mahmud Muhtar’ın da belirttiği üzere
Türk-Alman yakınlaşmasının mimarı bir Fransız subayı olmuştur.118
II. Abdülhamid bunun üzerine Dreysee Paşa’yı Alman elçisi Hartzfeld’e
göndermiş ve ordunun ıslahı için yardımcı olabilecek Alman subayların
yollanması teklifini iletmiştir.119 Hemen sonrasında Hatzfeld’in huzura
kabulünde Abdülhamid teklifini yinelemiş ve daha önceden von Moltke’nin
görevde bulunduğunu hatırlatmıştır. Abdülhamid Moltke’den büyük övgüler ile
bahsetmiştir. Ancak Alman Hükümetinin bu konuda takınacağı tavırdan emin
olamayan Hatzfeld, kesin bir cevap vermekten kaçınarak Padişaha “planların
gerçekleştirilmesi için ayrıntılı görüşmelerde bu konuyu desteklemeyi”
önermiştir.120
Böylece resmi olarak Almanya’dan Askeri uzman getirme konusunda
girişimler başlamış oluyordu. Subay talebi, talebin kabulü süreci ve
gönderilecek subayların seçilmesi gibi konulara girmeden önce Almanların bu
teklifi kabul etme nedenlerini kısaca açıklamak gereklidir.
117
Muhtar, a.g.e., s.60-61.
Muhtar, a.g.e., s.61.
119
Beydilli, a.g.m., s.485. ; Özgüldür, a.g.m., s.300-301.; Reyhan, a.g.m., s.19.
120
Wallach, a.g.e., s.24-25.
118
31
Dönemin Alman büyükelçisi Haztfeld Yakın Doğuda Alman etkisinin
arttırılmasında bu durumun faydalı olacağı düşüncesindeydi. Bu amaçla
Osmanlı Hükümeti ile Almanya arasında faaliyetlerini yoğunlaştırdı ve
Bismarck ile Wilhelm’in ikna edilmesinde önemli bir rol oynadı.121 Bismarck
Osmanlı Devleti hakkındaki düşüncelerini artık değiştirmeye başlamıştı. Şark
Meselesi hakkındaki görüşleri eskisi kadar katı değildi. Önceden Şark
Meselesine doğrudan karışmamak için elinden geleni yapan Bismarck, artık
Osmanlı Devleti ile kurulacak bir dostluğun fayda sağlayacağını düşünmeye
başlamış ve bu nedenle iki devlet arasındaki ilişkilerin gelişmesini sağlayacak
fırsatları değerlendirmek için elinden geleni yapmıştır.
Almanların, Osmanlı Devleti’nin ordusunu ıslah etmesine yardım
konusunda istekli olmalarının bir nedeni daha vardı. Almanlar eski gücünü
kazanmış bir Osmanlı’nın Rusya’ya karşı iyi bir müttefik olabileceği ve
gerektiğinde
Osmanlı
ordularının
Rusya’ya
karşı
kullanılabileceği
düşüncesindeydiler.122 Güçlü bir Osmanlı Devleti olası bir savaşta Almanya
için iyi bir müttefik olabilirdi. Almanlar bu fikre uzun müddet sahip
çıkmışlardır.
Almanların diğer bir kazancı ise Alman silah sanayisi ile ilgilidir. Büyük
Alman silah üreticileri, özellikle Krupp bu teklifin kabul edilmesi için yoğun bir
çaba sarf etmiştir.123 Silah fabrikatörleri Alman subaylar vasıtası ile Osmanlı
Devleti’nin silah ticaretinde söz sahibi olma çabasındaydılar. Şüphesiz
ordunun ıslahatının Alman subaylar vasıtası ile yapılıyor olması Alman
fabrikalarına önemli bir avantaj sağlayabilirdi.124
Ayrıca geniş bir coğrafyaya sahip olan Osmanlı Devleti gelişen Alman
sanayisi için hem iyi bir hammadde kaynağı hem de iyi bir pazar olabilirdi.
121
Turan, a.g.e., s.143.
Muhtar, a.g.e., s.55.; Turan, a.g.e., s.144-145. ; Rathmann, a.g.e., s.27.
123
Rathmann, a.g.e., s.27.
124
Bu konuda sonraki bölümlerde ayrıntılı bilgi verilecektir.
122
32
Saydığımız bu faydalar ve düşünceler üzerine Bismarck askeri heyet
gönderilmesine sıcak bakmaktaydı. Nitekim askeri heyet talebinin resmen
Almanya’ya iletilmesinden sonra Bismarck, II. Wilhelm’e bu teklifin kabul
edilmesi konusunda tavsiyede bulunmuş ve Alman subaylar vasıtası ile
Osmanlı Devleti üzerinde Alman nüfuzunun artacağını belirtmiştir. 125
Bismarck, bir yandan subayların gönderilmesi konusunda oldukça
istekliyken diğer yandan ise ihtiyatlı davranmaya devam etmiş ve diğer
devletlerin bu konudaki görüşlerine başvurmuştur. Bismarck, büyük ihtimalle
böyle
bir
yardımın
diğer
devletlerin
tepkisini
çekebileceğinden
şüpheleniyordu. Bu nedenle öncelikli olarak Viyana’nın bu konudaki
görüşüne başvurmuştur. Viyana hükümeti ise bu konu için; Osmanlı Devleti’ni
kendisi için artık bir tehlike olarak görmediğini belirterek Almanya’nın subay
göndermesinde bir mahzur olmadığını belirtiyordu.126 Bismarck’ın bir ittifaklar
çemberinde kalarak savaşa girmek zorunda kalma korkusunun bu konuda da
canlandığı görülmektedir.
Nihayet 7 Haziran 1880 tarihinde Hatzfeld aracılığı ile istenilen
subayların belirtildiği bir telgraf ile subay isteği somutlaştırılmıştır. Telgrafta
üç yıl görev yapmak üzere bir kurmay, bir piyade, bir süvari ve bir topçu
subayı gönderilmesi talebinde bulunuluyordu.127 Talep edilen uzmanların
belirtilmesinden sonra Alman makamları tarafından bu subayların hangi
şartlar altında göreve gidecekleri, maaşları ve makamlarının kesin bir dille
belirtilmesi ve buna mukabil bir kontrat yapılması istendi. Bunlar arasında en
çok tartışılan ise, Osmanlı Devleti’ne gönderilecek olan subayların Alman
genelkurmayına mı bağlı olacakları yoksa Almanya’daki görevlerinden istifa
edip tamamen Osmanlı hizmetine mi girecekleri konusu olmuştur. O
dönemde Genelkurmay başkanlığı görevinde olan Helmuth von Moltke
125
Beydilli, a.g.m., s.485.
Beydilli, a.g.m., s.485. ; Wallach, a.g.e., s.25.; Ramazan Çalık, “Colmar Freiherr Von Der Goltz
(Paşa) ve Bazı Görüşleri”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı 36, C. XII, Kasım 1996, s.5.
127
Wallach, a.g.e., s.25.
126
33
gönderilecek subayların Alman ordusu ile ilişiğinin kesilmemesi görüşünü
savunuyordu. İlişiklerinin kesilmemesi durumunda en iyi subayların 128
Osmanlı Devleti’ne gönderilebileceğini belirtiyor ve ayrıca bu durumda
gönüllü olan subayların “Alman subayı” olarak İstanbul’da bulunacakları için,
Almanya büyükelçiliğine bağlı olarak faaliyetlerini sürdürmelerini istiyordu.129
İki devlet arasında gönderilecek subaylar hakkında görüşmelerin
sürdüğü bir sırada Karadağ ve Yunanistan hududu meselesinin alevlenmesi
görüşmeleri olumsuz yönde etkilemiştir.130 İngilizler tam olarak bu dönemde
Alman
subayların
Osmanlı
hizmetine
girmesi
konusundaki
olumsuz
görüşlerini açıkladılar. Almanlar ise bu görüşmelerin Karadağ sorunundan
önce başladığını ayrıca Alman subay ve memurlarının Türk hizmetine girecek
olmaları dolayısıyla Almanya ile bir ilgilerinin kalmayacağını belirtiyor ve
Almanların neredeyse yarım asırdır Osmanlı hizmetine girdiklerini söyleyerek
İngilizleri bu konuda ikna etmeye çalışıyorlardı.131 Her ne kadar Alman
yetkililer subayların Almanya ile bir iletişimi kalmayacağını iddia etseler de,
ileride subayların faaliyetlerini anlatırken bunun tamamen doğru olmadığı ve
İngilizlerin bir anlamda haklı oldukları ortaya çıkacaktır.
Görüşmelerin duraksamasına neden olan diğer bir olay ise Berlin
konferansında Osmanlı Devleti’nin Yunanistan’a toprak verilmesi kararının
yerine getirilmemiş olmasıydı. Bu nedenle yeniden bir savaş tehlikesinin
belirmesi görüşmeleri yavaşlatmış ancak bu problemin kısa sürede çözülmesi
sonucunda görüşmelere tekrar devam edilmiştir.
128
Alman subaylar bu görevi kabul ettiklerinde Almanya’daki görevlerini kaybetmek istemiyorlardı.
Osmanlı Devleti’nde görevleri bittiğinde veya ayrıldıklarında Almanya’daki işlerini kaybetmiş
olmaları onları bu göreve talip olma konusunda isteksizliğe düşürüyordu. Subayların çok doğal bu
tedirginliklerini iyi sezen kişi Moltke olmuştur. Kendisi daha Osmanlı Devleti’nde hizmette bulunmuş
olması da bu konuda O’na oldukça yardımcı olduğu açıktır.
129
Ortaylı, a.g.e., s.107-108.
130
Beydilli, a.g.m., s.488.
131
Wallach, a.g.e., s.27.
34
Subayların görev için İstanbul’a gönderilmesinden önce yapılacak
sözleşmenin maddeleri belirlendi. Bu sözleşmede subayların maaşları, görev
süreleri de dahil olmak üzere çalışmaları sırasında ortaya çıkabilecek her
türlü durum ince ayrıntılarla sözleşmede yer aldı. Sözleşme on maddeden
oluşmaktaydı:
1. Madde: İlk maddede subayların alacakları maaşlar ve yapacakları
geziler ile ilgili alacakları harcırah miktarını belirlemektedir. Bu
maddeye göre heyet başkanı, erzak yardımları dışında 30.000
frank alacak yardımcılarına ise 23.000’er frank ödenecekti.
2. Madde: Bu madde subayların görev sürelerini belirliyordu. Buna
göre seçilen subaylar üç yıl süreyle görev yapacaklardı.
3. Madde: Osmanlı Devletinde görev alan subaylar ile karşılıklı olarak
anlaşma sağlanması durumunda
sözleşmenin üç yıl daha
uzatılabileceği kararlaştırılmıştı.
4. Madde: Görevlendirilen subayların görev süresi içinde başlarına
gelebilecek herhangi bir kaza veya ölüm durumunda, subayın
rütbesi derecesinde kendisine bir emekli maaşı bağlanmasını
sağlıyordu.132 (Bu maaş Tekaüd-i Askeriyye Nizâmnâmesi’ne göre
belirlenecekti ve bu nizâmnâmeye göre bu miktar aylık maaşın bir
buçuk katı olarak belirlenmişti.)133
5. Madde: Subayların İstanbul’a seyahatleri sırasındam yapacakları
masraf için bir aylık maaşın iki katı, görev bitimlerinden sonra
132
BOA, Y.PRK.ASK, 27/1, 22 Şaban Sene 1302, (M. 6 Haziran 1885), Sayfa 4., Y.PRK.HR-621.S.1
133
Zeynep Güler, “Osmanlı Ordusunun Modernleşmesinde Von Der Goltz Paşa’nın Rolü”,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi, 2007, s.91..
35
ülkelerine dönmeleri için ise bir maaşın dört katı harcırah olarak
verilmesini öngörüyordu.
6. Madde: Talep edilmiş olan Jandarma ile Bahriye Subayı ve
Almanca dil eğitimi verecek olan subayın, ayrıca Harbiye’nin İkinci
Nazır-ı Umumisi olacak subayın da diğer subaylar ile aynı haklara
sahip olacaktı.
7. Madde: Gönderilecek olan sivil memurların maaşlarına dair
hükümleri içermektedir.
8. Madde: Gönderilen subay veya sivil memurların Osmanlı aleyhinde
herhangi bir harekette bulunmaları durumunda sözleşmelerinin
fesh edileceğini karara bağlıyordu.
9. Madde: Subay veya Memurların herhangi bir olaya (Cinayet)
karışmaları
durumunda
kendi
ülkelerinin
kanunlarına
göre
yargılanacaklardı.
10. Madde:
Subaylar
Osmanlı
hizmetinde
bulundukları
sürede
Osmanlı üniforması giyeceklerdi.134
Subaylar
Osmanlı
hizmetine
girdiklerinde
Almanya’daki
memuriyetlerinden üç yıl süreyle izinli sayılacaklardı.135 Böylece görevleri
sona erdiğinde veya ayrıldıklarında eski memuriyetlerine dönebilmeleri
sağlanmıştı. Bu durumun en önemli sebebi ise daha önce Osmanlı
Ordusunda görev almış olan Moltke’nin bu konudaki fikirleriydi. Kont de
Bonneval ve Baron de Tott gibi Osmanlı ordusunda görev yapan ilk yabancı
uzmanlar ülkelerindeki memuriyetleri bırakarak Osmanlı hizmetine giren
134
135
Ortaylı, a.g.e., s.87.; Wallach, a.g.e., s.26.; Beydilli, a.g.m., s.486-487.
Wallach, a.g.e., s.31.
36
maceraperestlerdi.
136
Ancak Moltke ve mahiyetindeki subaylar kendi
ülkelerindeki görev ve haklarını koruyarak Osmanlı hizmetine girmişlerdi.
Moltke daha önce böyle bir görevde bulunmuş tecrübeli birisi olarak bu
durumun Alman subaylarının bu görevi kabul etmelerini kolaylaştıracağını
söylemiştir. Moltke’nin tavsiyeleri üzerine subaylar bu şartlar altında Osmanlı
hizmetine girmişlerdir.
Nihayet 1882 yılında (subay talep edilmesinden hemen hemen iki yıl
sonra) gönderilecek subaylar seçilmiş ve anlaşma sağlanmıştı. Bu uzun
süreçten sonra gönderilen subaylar ise şunlardır:137
1. Albay Otto August Johannes Kaehler. 6 nolu Şilezya 2. Hassa
Alayı Kumandanı. Vazifesi : Erkân-ı Harbiye Reis-i Sanisi.
2. Yüzbaşı Kamphövener. 79 nolu 3. Hannover Piyade Alayından.
Vazifesi : Piyade Dairesine memur.
3. Süvari Yüzbaşısı von Hobe. 4 nolu 1. Şilezya Dragon
Alayından. Vazifesi : Süvari Dairesine memur.
4. Yüzbaşı Ristow. 2. Pomeranya Sahra Topçu Alayından.
Vazifesi: Topçu Dairesine Memur.
Kontratın hazırlanması ve gönderilecek subayların belirlenmesi ile
1882 yılında artık askeri yardım önündeki bütün engeller kalkmış ve 11 Nisan
1882 yılında Kaehler başkanlığındaki heyet göreve başlamak üzere
İstanbul’a gelmiştir.138
136
Ortaylı, a.g.e., s.88.
Önsoy, a.g.m., s.1210.; Beydilli, a.g.m., s.492.; Turan, a.g.e., s.145.
138
Alkan, a.g.m., s.166-167.; Özyüksel, a.g.m.,, s.244.
137
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
II. ABDÜLHAMĠD DÖNEMĠNDE OSMANLI ORDUSUNDA GÖREV ALAN
ALMAN SUBAYLAR
I. KAEHLER HEYETĠ
A. Kaehler
Almanya’nın daha önceki bölümde de belirtmiş olduğumuz menfaatleri
göz önünde bulunarak Osmanlı Devleti’nin askeri uzmanlar konusundaki
talebini kabul etmesi sonrasında 11 Nisan 1882 tarihinde ilk heyet İstanbul’a
gelmiştir.139 Bu heyette bulunan subaylar Albay Kaehler, piyade Yüzbaşı
Kamphoveneri, topçu yüzbaşı Von Hobe ve Drogen Alayından yüzbaşı
Ristow’dan oluşmaktaydı.140 Resmiyette olmasa da görünürde Kaehler bu
heyetin başkanıydı. Osmanlı Hükümeti ile görüşmeler ve Alman merciler ile
ilişkiler daha çok Kaehler üzerinden yürümüş olması bunun bir göstergesidir.
Kaehler Albay rütbesi ile İstanbul’a gelmiş ve göreve başlar başlamaz
mirliva rütbesine yükselmiştir. Bunun üzerine Alman imparatoru Kaehler’i
Alman ordusunda tümgeneralliğe yükseltmiştir. Son olarak ise Osmanlı feriki
yapılarak padişah yaverliğine atanmıştır. Kaehler 1885 yılında yani göreve
gelişinden tam üç yıl sonra vefat ettiğinde Osmanlı müşiri olmuştu.141
Görüldüğü gibi Alman subayların rütbeleri çok hızlı yükseltilmiştir. Bu
rütbelerin kesinlikle bir hizmet veya başarı üzerine verilmediği rahatlıkla
anlaşılmaktadır. Alman subayların rütbelerinin bu denli hızlı ve haksız bir
şekilde yükseltilmesi Türk subaylar arasında haklı olarak bir rahatsızlık
yaratmıştır. Alman subaylarının hangi hizmetleri nedeniyle bu rütbelere layık
görüldükleri Türk subaylar tarafından sorgulanmış ve bu durum Türk
139
Karal, a.g.e., s.174.
Beydilli, a.g.m., s.492.; Önsoy, a.g.m., s.1210.; Trumpener, a.g.m., s.134.
141
Ortaylı, a.g.e., s.108.
140
38
subayların Alman subaylardan rahatsız olmalarını ve onlara soğuk
davranmalarına neden olmuştur.
Kaehler, Alman makamları tarafından çok başarılı ve ordunun
ıslahında faydalı olacak bir subay olarak tanıtılıyordu. Ayrıca O’nun
kendisiyle
birlikte
gönderilmiş
olan
diğer
subayların
görevlerini
belirleyebilecek ve Türk makamlarına da danışmanlık yapabilecek biri
gözüyle bakılıyordu. Tam adıyla Otto August Johannes Kaehler göreve
geldiğinde 52 yaşında, evli ve üç çocuk babasıydı. Bu görevi kabul etmesinin
en büyük sebebi ise maddi durumu idi.142 Kaehler’de Osmanlı Devleti’nde
görev alan diğer Alman subaylar gibi öncelikli olarak görevin maddi
getirisinden dolayı bu görevi kabul etmişti. 52 yaşına gelmiş bir subayı
ülkesinden çok uzakta olan ve alışık olmadığı bir kültürün olduğu ülkede
görev yapmasının maddi açıdan tatmin olmadığı takdirde zor olacağı
aşikârdır. Osmanlı Devleti’nde görev alarak hem rütbesini yükseltmek
(böylece Almanya’daki görevine döndüğünde Osmanlı Devleti’nde almış
olduğu son rütbesi geçerli olacaktı) hem de Osmanlı Devleti’nden alacağı
yüklü miktardaki maaşı ile ailesinin geleceğini güvence altına almak istiyordu.
Kaehler ve heyette yer alan diğer subaylar ıslahat komisyonunda
görevlendirilecekti. Bu subaylar orduyu inceleyecek, ordudaki çalışmaları
değerlendirip gerekli konularda tavsiyelerde bulunacaklardı.143 Hazırladıkları
raporlar öncelikle Islahat-ı Askeri Komisyonu’na gidecek ve burada
değerlendirilerek uygulanacaktı. Islahat-ı Askeri Komisyonu’nun haftada üç
kez toplanması öngörülmüştü. Komisyonun üyelerini Padişah belirleyecekti.
Komisyonda Osmanlı generalleri yer almaktaydı ve ilk başkanı ise Gazi
Ahmet Muhtar Paşa idi. Bu Komisyonda kabul gören öneriler Padişah’a
bildiriliyor daha sonra ya Padişah’ın isteği üzerine düzenlemeler yapılması
için Komisyona geri havale ediliyor ya da uygun görülmesi durumunda
onaylanarak işleme konuyordu.144
142
Wallach, a.g.e., s.32.
Turan, a.g.e., s.144.; Reyhan, a.g.m., s.20.
144
Odile Moreau, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Askeri Misyonları, Osmanlı, C.II, s.338.
143
39
Kaehler ve heyetteki subaylar 11 Nisan tarihinde İstanbul’a gelmiş
olmalarına rağmen resmi olarak kabul edilmeleri uzun bir süreçte olmuştur.
Subayların göreve başlamaları ancak Padişah’ın onları huzura kabulünden
sonra olacaktı. Ancak bu kabul sürekli geciktirilmiştir. Heyetin huzura kabulü
ancak 1 Haziran tarihinde yapılabilmiştir.145 Bu da subayların İstanbul’a
gelmelerinden neredeyse iki ay sonra göreve başlayabildikleri sonucunu
ortaya çıkarıyor. Abdülhamid subayları kabul ettiğinde, subayların Osmanlı
hizmetine girmelerinden duyduğu memnuniyeti dile getirerek, subayları
ordunun ıslahı için Harbiye Nezaretinde kurulmuş olan Islahat Komisyonu
üyeliğine atayacağını söyledi.146 Bunun üzerine Kaehler 21 Haziranda resmi
olarak Harbiye Nezaretindeki görevine başladı. Böylelikle Kaehler ve heyette
yer
alan
diğer
subayların
resmen
göreve
başlamaları,
İstanbul’a
gelmelerinden nerdeyse iki buçuk ay sonraya kalmıştır.
Kaehler göreve başladıktan sonra Osmanlı ordusunda incelemelerde
bulunmuştur. Kaehler incelemeleri sonucunda ordudaki durumun çok karışık
olduğunu belirtiyor. Askerlerin kılık kıyafetlerinin yetersiz ve kötü durumda
olduğunu belirtip ayrıca bu askerlerin maaşlarının düzensiz ödediği bilgisini
vermekteydi. Orduda altı çeşit üniforma olduğunu görmüştü.147 İncelemelerini
tamamladıktan sonra Kaehler yaklaşık 400 sayfaya yakın bir rapor
sunmuştur. Bu raporda ordudaki her şey kötü olarak gösterilmiş ve bu
nedenle çok ayrıntılı bir ıslahat planı hazırlamıştı.148 Kaehler bu planı 18131860 dönemi Prusya ordusunun teşkilatını örnek alarak hazırlamıştır.
Kaehler’in hazırladığı plana göre ordu, on iki kolordu ve altı süvari
tümeninden kurulacaktı. Her kolorduda ise nizamiye ve redif tümenleri karışık
bulunacaktı.149
Hazırlamış
olduğu
bu
rapor
Islahat
Komisyonunda
görüşülecek ancak burada kabul edildikten sonra Padişahın onayına
sunulacaktı. Ancak Kaehler bu komisyonda ki görüşmelerin gereksiz yere
uzadığını
145
söylemektedir.
Karal, a.g.e., s.174.
Moreau, a.g.m., s338.
147
Wallach, a.g.e., s.35.
148
Ortaylı, a.g.e., s.109.
149
Wallach, a.g.e., s.39.
146
Kaehler
sunduğu
bu
ıslahat
önerilerinin
40
uygulanmadığı daha doğrusu hasıraltı edildiği yönünde Alman makamlarına
rapor vermiştir.150 II. Abdülhamid’in ordunun kendine karşı bir harekete
girişebileceği tedirginliği ile orduda ki köklü bir reformdan çekindiği de
söylenebilir.151 Bilhassa Kaehler önerilerinin uygulanmamasına oldukça
kızıyor ve azmini kaybediyordu.152 Kaehler bu önerilerini kabul ettirebilmek
için 1885 yılına kadar uğraşmış ancak başarılı olamamıştır. Bu önerilerin
kabul edilmemesinin bir nedeni ise yapılacak olan düzenlemede Harbiye
Nezareti’nin görev ve yetkilerinin kısıtlanarak Erkan-ı Harb kurumunun
güçlendiriliyor olmasıdır. Dönemin Harbiye Nazırı olan Gazi Osman Paşa
doğal olarak bu düzenlemeden memnum olmamış ve bazı nedenler ileri
sürerek (düzenlemenin Türk askerinin karakterine uymadığı, yapılacak olan
düzenlemelerin maddi olarak çok büyük yük getireceği vs.) komisyonda bu
düzenlemenin engellenmesini sağlamıştır.153
Kaehler kısa görev sürecinde bahsettiğimiz ıslahat ile ilgili raporu
dışında öğretmenlik görevi yürütmüştür. Islahat önerilerinin kabul edilmemesi
üzerine de daha kapsamlı bir çalışma yapmadığı anlaşılmaktadır. Böylelikle
anlaşılıyor ki orduda ıslahat konusunda Kaehler’in faydası olmamıştır ya da
verdiği önerilerin kabul edilmemesi nedeniyle olamamıştır. Her ne kadar
Goltz
Paşa
Kaehler’in
hazırladığı
raporu
şark
medeniyetleri
için
uygulanamayacak kadar ayrıntılı da görse daha önce de belirttiğimiz üzere
Kaehler Islahat Komisyonunun bilerek öneri konusundaki müzakereleri
uzattığını bildirmiştir.
Kaehler’in Osmanlı Devleti’ndeki görevi kısa sürmüştür. Kaehler’in bu
kısa görev süresinde en başarılı olduğu konulardan birisi şüphesiz Alman
silah sanayisini Osmanlı Devleti’nde etkin duruma getirmek olmuştur. Kaehler
Osmanlı
ordusunun
teçhizat
açısından
yenilenmesinde
Alman
silah
sanayisinin egemenliği sağlamak için çalışmış ve Alman silah fabrikalarına ilk
150
Özgüldür, a.g.m., s.302.
Erol Uğur, “Von der Goltz Paşa’nın 1883-1895 Yılları Arasında Türkiye’deki Hizmetleri”, 20.
Yüzyıl Başına Kadar Türk Askeri Eğitiminin Tarihi Gelişimi, İstanbul, 1957, s.237.
152
Özgüldür, a.g.m., s.302.
153
Moreau, a.g.m., s.337.
151
41
yüklü siparişin verilmesi için çabalamıştır.154 Kaehler anlatılan görevlerinin
dışında Harp Tarihi öğretmeni olarak ders vermiştir.155 Kaehler göreve
başlamasından 3 yıl sonra vefat etmiştir. 1885’te Kaehler’in vefat etmesiyle
heyet başkanlığına von der Goltz getirilmiştir. 156
Goltz Paşa 1883 yılında, yani ilk heyetten bir yıl sonra İstanbul’a
gelmiştir. Goltz askeri eğitimin yeniden düzenlenmesiyle ilgili çalışmalara
başkanlık yapması için göreve gelmiştir. Goltz Paşa’nın göreve gelmesi ile
birlikte Kaehler heyetindeki subayların bir nevi kontrolü Goltz Paşa’ya
geçmiştir. Onların hangi görevlerde bulunacakları, Osmanlı Devleti’nde hangi
görevleri yürüteceklerini Goltz Paşa belirlemiştir.157
B. Kamphövener
1882’de gelen ilk heyet içerisinde yer alan Kamphövener piyade
yüzbaşısıydı. Kamphövener Paşa, 79 nolu 3. Hannover Piyade Alayından
seçilerek görevlendirilmişti.158 II. Abdülhamid Kamphövener’i hususi müşaviri
tayin ederek O’na Yıldız’da bir daire tahsis etmişti. Kamphövener’e Yaveri
Ekremlik verilmiştir. Görevi ise askeri ıslâhat hakkında tasarılar takdim
etmekti.159 Kamphövener yıllarca Osmanlı piyade birlikleri genel müfettişliği
görevini yürütmüş ve tümgeneralliğe kadar yükselmiştir.160
Kamphövener Paşa’nın en önemli çalışmalarından birisi hazırladığı
Piyade Tatbikat talimnamesidir. Kamphövener’e göre ordu için eğitim
dönemleri hazırlanmalı, yeni yapılan tüfeklerin bakım ve kullanması
konusunda
154
eğitilmeliydi.161
Bir
diğer
Ortaylı, a.g.e., s.108.; Özgüldür, a.g.m., s.302.
Wallach, a.g.e., s.32.
156
Rathmann, a.g.e., s.28.
157
BOA, Y.PRK.MYD, 13/81, s.1-4.
158
Trumpener, a.g.m., s.134.
159
Karal, a.g.e., s.366-367.
160
Yılmaz, a.g.e., s.39.
161
Wallach, a.g.e., s.64.
155
çalışması
ise
Prusya
piyade
42
talimnamesinin bir benzerini Osmanlı Ordusu için hazırlamasıydı. 162 Bu
talimnamede bölük teşkili ile onbaşı ve çavuşların miktarı hakkında teferruatlı
bilgi vermiştir.163
Kamphövener
Paşa’nın
yaptığı
bu
çalışmanın
sebebi
önceki
talimnamede onbaşı ve çavuşların miktarı hakkında gerekli bilginin yer
almaması nedeniyle karışıklığa yol açabileceği düşüncesidir. Serasker
Kamphövener Paşa başkanlığında oluşturulan komisyonda hazırlanan yeni
talimnamenin hazırlanma sebebi ve yeni düzenleme hakkında ayrıntılı bilgi
vermiştir. Bu talimnameye göre mangalar 4:6 diziden oluşacaktı. Hazır ve
yedek kuvvetlerde bulunacak çavuş, onbaşı ve er miktarı ayrıntılı olarak
belirtilmiş ve herhangi bir karışıklığın oluşmaması için oldukça ayrıntılı olarak
belirtilmiştir.164 Kamphövener’in en ince ayrıntısına kadar dikkatli bir şekilde
bu düzenlemeyi yaptığı görülmektedir.165
Kamphövener Paşa’nın ayrıca piyadenin nişan talimleri yapması için
çalışmalarda bulunduğu bilinmektedir. Kamphövener Paşa piyadelerin nişan
talimleri
yapması
Kamphövener
Paşa
için
hazırladığı
askerlerin
risaleyi
tüfekleriyle
Serasker’e
nişan
talimi
sunmuştur.
yapmasını
istemekteydi. Daha önceleri askerler tüfekleriyle talimler yapmamakta, hatta
tüfeklerinde fişek taşımaları dahi yasaktı.166 Bu risale gerekli komisyonlarda
değerlendirilmiştir. Bunun üzerine risalede belirtildiği gibi askerlerin nişan
alma yeteneklerinin geliştirilmesi ve bu talimler ile kendilerini geliştirmeleri
açısından bu uygulamanın komisyonlarca uygun bulunduğu söylenmiş ve
Padişahın onayına sunulmuştur.167
Goltz Paşa göreve başladıktan sonra Kamphövener Paşa’ya yeni
görevler vermiştir. Goltz Paşa Kamphövener’e verdiği görevlerden birisi
Mekteb-i Harbiye’de ders vermeydi. Ayrıca Kamphövener bu dersleri verirken
162
BOA, Y.MTV., 82/114.
BOA, Y.MTV., 178/2. Ayrıntılı bilgi bir sonraki bölümde verilecektir.
164
BOA, Y.MTV., 178/2, s.1-3.
165
Bu düzenleme bir sonraki bölümün ilk konusunda ayrıntılı bir şekilde incelenecektir.
166
Karal, a.g.e., s.372.
167
BOA, Y.PRK.KOM, 4-61, s.1-2.
163
43
Almanya’da eğitim görmüş olan Türk subaylarından iki tanesi yanına stajyer
olarak verilecekti. Böylece Türk subayları bu süre zarfında staj yaparak
Mekteb-i Harbiye’de ders verebilecek düzeye geleceklerdi.168
Kamphövener Paşa 1885 yılında Mekteb-i Fünun-ı Harbiye ile ilgili
bazı bilgiler vermektedir. Hazırladığı raporda özellikle mevcut olan eksikler
hakkında bilgiler vermiştir. Öncelikli olarak kendisinden istenilen ıslahat
çalışmaları sonucu icra ettirdiği talimlerden iyi sonuçlar elde edildiğini
söyleyip, talimlerin faydalı olması için ise iki önemli nokta olduğunu
belirtmektedir:
İlk olarak, henüz harbiye sınıfına geçmiş olan birinci sene talebesine,
bir sene sonra zabit çıkacak olan üçüncü sene talebeleri aracılığıyla terbiye-i
şahsiye-i münferide talimlerinin icra ettirilmesi gereklidir. Böylece hem birinci
sınıf talebeleri bu talimleri öğrenmiş olacaklar hem de bir sene sonra zabit
olacak olan üçüncü sınıflar (bu zabitler memur oldukları zaman acemi
talimlerini
yöneteceklerdir)
talimleri
nasıl
icra
edeceklerini
öğrenmiş
olacaklardır.
İkinci olarak ise, ikinci sene talebelerinin mükemmelen bölük
talimlerinin yaptırılması gerektiği belirtilmektedir. Burada hem talimhanelerde
hem de arazi üzerinde yapılması gereken talimlerin yapılması gerektiği bu
talimlerin piyadenin muharebe talim ve terbiyesi için çok gerekli olduğunu
belirtilmektedir.
Kamphövener Paşa Mekteb-i Harbiye’nin durumunun kötü olduğunu
söylemektedir. Özellikle mektepte icra olunan talimlerin çocuk oyunlarından
farkı olmadığını, ayrıca ileride ordularda muallimlik edebilecek zabitan
yetiştirilmediğinden yakınmaktadır. Alman ordusunda zabit olacakların hakiki
nişan talimleri yaptıkları ve talimat-ı amileyeyi mükemmel öğrendiklerini
söyledikten sonra ordu-yu hümayunlarında bu usul olmadığı ve Alman
ordularındaki ciddiyetle bu talimatların ancak Mekteb-i Fünun-ı Harbiyei-i
168
BOA, Y.PRK.MYD 13/81, s.1.
44
Şahanelerinde icra edilebileceğini belirtmektedir. Bu talimlerin bir an önce
uygulanması gerektiğini de ayrıca eklemektedir.
Mektepte mevcut olan eksikleri bulmak ve bunları düzeltmek için
mektep amirlerinden yardım istediğini ancak kendisine az bir yardım
sağlandığı gibi birde buradaki eksikleri rapor etmemesi için her türlü
teşebbüste bulunduklarını söylemekte. Bu okuldaki öğrencilerin ileride
piyadelere zabitlik edecek olanların tüfekler ile gerekli malumata ve bu araç
gereçler ile nasıl talimler yapılacağını bilmeleri gerektiğini bunun içinde
gerekli olan teçhizatın bu okulda bulunmasının mecbur olduğunu raporunda
ifade etmektedir. Şu anda yapılmakta olan talimlerin tüfeksiz yapıldığını
raporunda belirtir. Bunun süvariyi beygirsiz, topçuyu ise topsuz talim
ettirmekten hiçbir farkı olmadığını bu nedenle de en azından bu durum
düzeltilmeyecekse kendisinin bu hizmetten alınmasını rica etmektedir.
Bunun dışında öğrencilerin elbise ve ayakkabıları da yetersiz olduğu
raporda yer almaktadır. Kamphövener Paşa öğrencilerin eski, yaka ve
gömlekleri dar sıkı setreler giymekte olduklarını ve bu durumda idman ve
yürüyüş talimlerinin, öğrencilerin sıhhatlerini ihlal etmeden yapılamadığını
belirtmektedir.
Raporda ayrıca şikayet edilen durumlardan birisi olan silah miktarı
hakkında ayrıntılı bilgi mevcuttur. Buna göre 599 birinci sene öğrencisi (
üçüncü sınıf), 427 ikinci sene öğrencisi (ikinci sınıf) ve 371 üçüncü sınıf
öğrencisi (birinci sınıf) bulunmaktadır. Toplam öğrenci sayısı 1397’dir. Bu
öğrencilere karşılık toplam 416 martini tüfeği ve 330 süngü ayrıca 1 adet (9 )
milimetre çapında mavzer tüfeği, 20 adet (1306) modlu küçük çaplı mavzer
tüfeği ve 20 adet (1309) modlu küçük çaplı mavzer tüfeği vardır. Buradan
anlaşılacağı üzere 1397 talebe için 416 martini tüfeği olduğu ve 981 tüfek
eksiktir. Bunun haricinde mevcut tüfeklerden 71’inin süngüsü eksiktir. Ayrıca
1397 öğrenci için sadece 300 palaska olduğu ve bunların da eski olduğu da
rapora eklenmiştir.
45
Raporda son olarak silahlı talimler hakkında bilgi verilmiştir. Orduda
martini tüfekleri bulunduğu sürece bunların birinci sene öğrencilerine
verilmesinin ve diğer sınıflara da gerektiği kadar mavzer tüfeklerinden
verilmesinin uygun olacağını söyler. Yalnız bu tüfekleri sadece talim
saatlerinde vermek gerektiği ve talim biter bitmez silahhaneye teslim ettirmek
ve silahların daima kilit altında tutulması gerektiği ifade edilir. Bu silahların
bakımının yapılması için bir tüfekçi ustasının maiyetine gerekli amele
verilerek
silahların
temiz
tutulması
gerektiği
de
eklenmiştir.
Ayrıca
öğrencilerin bazen silahhaneye gönderilerek bu silahlar hakkında bilgi
edinmesi tavsiye edilmiştir.169
Kamphövener Paşa’nın görevi süresince en çok dert yandığı konu ise
hazırlamış olduğu ıslahat çalışmalarının yeterli ilgiyi görmemesi ve
uygulanmıyor olmasıydı. Aralık 1892’de yani göreve geldikten on yıl sonra
Abdülhamid’e yeni bir rapor sunarak, gerçek bir hizmet için bu yaptığının son
girişimi olduğu belirtmiştir.170 Ancak çalışmalarının uygulanmamasına rağmen
uzun yıllar görevine devam etmekte bir sakınca görmemiştir. Şüphesiz
ıslahat çalışmalarının uygulanmamasına rağmen Kamphövener ve diğer
subayların görevlerine devam etmesinin nedeni maaşları ve rütbelerinin hızlı
bir şekilde yükseliyor olması idi.
Tahsin Paşa yazdığı eserde Kamphövener paşa’dan bahsetmiş ve
O’nu süs paşası olarak nitelendirmiştir. Kamphövener Paşa’nın faydalı hiçbir
iş yapmadığı ve beceriksiz olduğu konusunda tenkitte bulunmuştur.171
Kamphövener Paşa yaptığı çalışmaların kabul edilmediğini gerekçe
göstererek 1893 yılında Osmanlı Devleti’nde sürdürdüğü görevinden
ayrılarak
Almanya’daki
görevine
dönmek
istediğini
bildirmiştir.
İstifa
gerekçesini de ayrıntılı olarak dile getirdiği gözükmektedir. Kamphövener bu
tarihe kadar büyük gayretler ile sürdürdüğü görevinde yapmak istediklerinden
umudu kesmekten başka çaresi kalmadığı için Padişah ile olan muhabbetine
169
BOA, Y.MTV., 119/91, s.1-2.
Wallach, a.g.e., s.63.
171
Tahsin Paşa, a.g.e., s.27.
170
46
güvenerek görevinden ayrılmak istediğini dile getirerek ayrılma sebeplerini ve
niye görevinde başarılı olamayacağını dile getirmiştir. On bir maddeden
oluşan teklifinin ehemmiyetine rağmen bugüne kadar bu teklifin kabulü ile
ilgili bir irade çıkmadığını belirtmektedir. Yeni piyade talimnamesinin
araştırıldıktan sonra teklifin diğer maddeleri için serasker ile müzakere
edilmesi hakkında emir geldiğini belirtmekte ancak serasker ile yaptığı
müzakerelerden hiçbir netice alamadığını söylemektedir. Kamphövener Paşa
ıslahatların bir an önce uygulanmasının öneminin anlaşılması amacıyla istifa
ettiğini yani bu uğurda kendisini bile feda edebilecek noktada olduğunu
belirtmektedir.172
Ayrıca
Kamphövener
Paşa,
kendilerinden
önce
de
Osmanlı
Devleti’nde Prusyalı subayların görev aldıklarını173 ancak bu subayların
önerilerinin dinlenmemesi nedeniyle Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya karşı
yapılan savaşın kaybedildiğini söylemektedir. Bu subayların vicdanları rahat
olmasına rağmen görevden ayrıldıklarını şimdi aynı şekilde kendi vicdanı
rahat olmasına rağmen görevden ayrılmak istediğini belirtmektedir. Yabancı
devletlerin ordularını talim ve terbiyece en mükemmel dereceye çıkarmaya
çalıştıklarını belirtip, zaten bu ülkelerin silah bakımından eşit olduklarını ve bu
yüzden ancak talim ve terbiye ile birbirlerine üstünlük sağlayabileceklerini
söylemektedir. Kamphövener Paşa diğer devletlerin talim ve terbiye
bakımından ordularını geliştirmek için yoğun bir şekilde çalışma yapmalarına
rağmen, Osmanlı Devleti’nin bir çalışma yapmadığını belirtmektedir.
Bahsettiği
ülkelerin
her
sene
yaptıkları
manevralardan
ne
kadar
ilerlediklerinin belli olduğunu belirtip, özellikle Rusya’nın bir filo kurmakta
olduğunu ve Bulgarların ise topçu bataryalarının adedini arttırdıklarını
172
Tabi burada belirtmek gerekir ki Kamphövener Paşa her ne kadar önerileri kabul edilmediği için
istifa ettiğini, çalışma imkanı olmadığını ve aldığı parayı hak etmediği gibi söylemlerde bulunmuş
olsa bile görevi bırakmamış ve uzun yıllar bu şekilde çalışmaya devam etmiştir. Burada istifa
etmesinin tek nedeninin görev aşkı olmadığı buradan anlaşılacaktır. Eğer sadece kendi söylediklerine
bakılır ise Kamphövener’in görevine gerçekten sadık ve tek amacının hizmet etmek olduğu fikri
ortaya çıkmaktadır. Ancak bu söylediği olumsuzluklar devam etmesine rağmen uzun süre görevinde
kalmakta bir sakınca görmediğini belirtmek, yanlış bir fikre sahip olmama açısından oldukça
önemlidir.
173
Moltke ve mahiyetindeki subaylardan bahsetmekte.
47
söyleyip böylece asıl amaçlarını belli ettiklerini, Osmanlı Devleti’nin bunun
karşısında hiç zaman kaybetmeden önemli adımları atması gerektiğinin altını
çizmektedir.174
Kamphövener Paşa her ne kadar isteklerinin kabul edilmediği
gerekçesiyle yine istifasını sunmuşta olsa görevine devam etmiştir.
Kamphövener 1909 yılına kadar görevde kalmıştır.
C. Ristow
Kaehler heyetindeki diğer bir subay ise Ristow idi. Ristow 2.
Pomeranya Sahra Topçu Alayına mensuptu.175 Göreve Yüzbaşı olarak
başlayan Ristow korgeneralliğe kadar yükselmiştir. Osmanlı Devleti’nde
görevde bulunduğu sırada Türk topçu kuvvetlerinin komutanlığını da
yapmıştır.176 Ristow’un görevi Topçu kuvvetlerinin denetlenmesi ve eğitimi ile
sınırlıydı. Ristow 1891 yılında vefat etmiştir.
Ristow’un çalışmaları hakkında ayrıntılı bilgi yoktur ancak bilinen bir
gerçek şudur ki Alman silah sanayi için oldukça önemli bir pozisyonda görev
yapmaktaydı. Bu cümlenin daha iyi anlaşılması için Ristow’un vefatı sonrası
Goltz Paşa’nın Alman mercilerinden yeni bir subay talebinde bulunduğu
yazısına bakmak gereklidir. 1891’de Ristow’un ölmesi üzerine Padişah,
uygun bir topçu subayının gönderilmesini rica etmişti. Bu noktada Goltz,
Ristow’un yerine hemen birilerinin gönderilmesi için çalışmalara hemen
başlamıştı. Bunun nedeni ise Ristow’dan boşalan göreve Fransızlar da talipti.
Goltz seçilecek olan subayın Osmanlı Devleti’ne ihracat yapan Krupp,
Gruson ve diğer büyük Alman firmalarıyla şahsen tanışmasının gerekli
olduğunu bu yazısında belirtmekteydi.177 Goltz’un bu yazısından anlaşılacağı
üzere Goltz Paşa Ristow’un yerine gelecek subayda askerlik yeterliliğinden
174
BOA, Y.PRK.ASK, 94/8, s.1-2.
Beydilli, a.g.m., s.492.
176
Yılmaz, a.g.e., s.39.
177
Wallach, a.g.e., s.62.
175
48
çok silah ticareti ile ilgili yeterliliğine önem veriyordu.
Goltz’un acele
etmesinin sebebi ise Ristow’un yerine bir Fransız subayı gelmesi durumunda
Alman silah sanayinin çıkarlarının korunamayacak olmasıydı.
D. Hobe
Süvari Yüzbaşısı olan von Hobe Paşa, 4 nolu 1. Silezya Dragon
Alayına Mensuptu ve görevi süvari dairesinde memurluktu.178 Hobe seçkin bir
süvari subayı olarak tanınmıştı ancak görevi süresince süvari öğretmeni
olarak
başarılı bir
performans
sergilememiştir.
İlk
başarısız
ıslahat
girişiminden sonra şevki kırılmış ve diğer arkadaşları gibi sadece işin
getirilerini düşünmüştür. Wallach’ın aktardığına göre; “İstanbul’daki Avusturya
Askeri Ataşesi’nin raporuna göre Türk süvarisi O’na reform ya da herhangi bir
kıpırdanış için teşekkür borçlu değildi.”179
Goltz Paşa göreve geldikten sonra Kamphövener’de olduğu gibi Hobe
Paşa’nın da görevini belirlemiştir. Süvari muallimi olan Ferik Hobe Paşa’nın
refakatine Almanya’da eğitim alan subaylardan tayin edilmesi ve böylece
onları tek başlarına ders verebilecek düzeye getirmesi istenilmiştir.180
Hobe 1894 yılına gelindiğinde çoktan paşalığa yükselmişti ve bu hızlı
rütbe yükselişleri artık kendi aralarında bile çatışma yaşamaktaydılar. Hobe
Paşa
ile
büyükelçilik dragomanı Baron von
Testa arasında
çıkan
anlaşmazlıktan Testa galibiyetle çıkmış ve Hobe Paşa İstanbul’dan ayrılmak
zorunda kalmıştır.181
178
Beydilli, a.g.m., s.492. : Yılmaz, a.g.e., s.39.
Wallach, a.g.e., s.69.
180
BOA, Y.PRK.MYD, 13/81, s.1.
181
Ortaylı, a.g.e., s.111-112.
179
49
II. VON DER GOLTZ
Kaehler heyeti 1882 yılında geldikten sonra bu heyet içinde askeri
eğitimin ıslahatı için gerekli olan öğretim elemanın eksik olduğu fark edildi.
Eğitimin ıslahı için yeniden subay talep edilmesi ihtiyacı ortaya çıktı.
Almanya’dan eğitim ıslahı içinde subay talep edilmesi üzerine, bu iş için
Goltz’a
teklif
götürüldü.182
Goltz
bu
teklifi
uzunca
bir
müddet
değerlendirdikten sonra kabul etmiştir. Goltz’un bu teklifi kabul etmesinde iki
temel
sebep
yatar.
İlk
sebep
yabancı
kültürleri
ve
coğrafyaları
gözlemleyebilecek olması diğeri ise çok sevdiği iki mesleği, yani askerlik ve
yazarlığı aynı anda yürütme şansının olmasıydı. Gündüzleri askerlik
mesleğini devam ettirecek akşamları ise çok sevdiği yazarlığını devam
ettirebilecekti.183 Diğer subaylarda olduğu gibi Goltz içinde maddi sebepler de
ağır basmaktaydı. Geniş bir aileye sahipti ve onlara bakabilmek için Osmanlı
hizmetinde kazanacağı paraya ihtiyacı vardı. Daha doğrusu Osmanlı
Devleti’nde hizmette kalacağı sürede kazanacağı para ile ailesinin yaşam
standartlarını yükseltebilecekti.
Almanlar yetkililerin Goltz’u seçmesinin nedenleri ise bu işe uygun
olmasından faklıdır. Bu sebeplerden birisi O’nun 1877 yılında “Leon
Gambetta ve Ordusu” adından bir kitap yayınlaması ve Alman düşmanı
sayılan Gambetta’yı184 bu kitabında övmesiydi. Bu nedenle genelkurmaydaki
görevinden
uzaklaştırılmıştı
ve
sürgüne
gönderilmesi
düşünülüyordu.
Osmanlı’nın subay talebinde bulunmasıyla Goltz’un gönderilmesi (daha
doğrusu sürülmesi) uygun görüldü.185
Bunun üzerine İstanbul’daki görev için seçilen Goltz’un kararını
vermesi için İstanbul’a gitmesine izin verildi ve Goltz 18 Haziranda 1883’de
182
Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, Cilt III, Eser Matbaası, İstanbuli 1977, s.890.
Tayyar Etikcan, “Edebiyatçı ve Eğitimci Yönleriyle Colmar Freiherr Von Der Goltz Paşa”,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara, 1992, s.12.
184
Leon Gambetta Fransız komutan ve siyasetçidir. Fransız-Prusya savaşında komutan olarak
bulunmuş ve daha sonra 1881-1882 yılları arasında Başbakanlık görevinde bulunmuştur.
185
Wallach, a.g.e., s.43.
183
50
İstanbul’a geldi.186 Goltz Paşa’da diğer subaylar ile aynı haklara sahipti.
İstanbul’a geldikten sonra görevi kabul etmesi ile birlikte, 1885 yılına kadar
Alman ordusundan izinli sayılmış ve geri dönmesi halinde aktif hizmete
dönebileceğine dair garanti verilmiştir. Goltz Paşa İstanbul’a yarbay
rütbesiyle gelmişti. Goltz Askeri Okullar müfettişi olarak görevlendirilmiş ve
O’ndan askeri eğitimdeki ıslahat çalışmalarını yürütmesi beklenmekteydi.
187
Goltz Paşa’yı ıslahat çalışmalarını en yoğun sürdüren Alman subayı
olarak nitelendirebiliriz. Diğer subayların önerilerinin kabul edilmemesi
sonucu ümitsizliğe kapılarak çalışma şevklerini yitirmesine karşın Goltz Paşa
önerilerini kabul ettirmek için elinden geleni yapmıştır. Bu özelliği nedeni ile
Almanya’dan gelen subaylar arasında en çok O’na özel bir yer ayırmamız
doğru olur. Goltz Paşa’nın diğer subaylara nazaran ıslahat için daha çok
çalışmasının sebebi askerlik mesleğine duyduğu sevgi olmalıdır. Goltz,
askerlik mesleğini çok sevmesine rağmen biraz önce de belirtmiş olduğumuz
nedenlerden dolayı Alman genelkurmayı tarafından sevilmiyordu. Bu nedenle
önemli
çalışmalar
yapabileceği
görev
ve
mevkilerden
uzaklaştırılıp
etkisizleştirilmişti. Goltz özellikle bu duruma çok üzülüyor ama elinden bir şey
gelmiyordu. Osmanlı Devleti’nin subay talebinde bulunması üzerine hem
Alman Genelkurmayı’na hem de Goltz’a bu durumdan kurtulmak için eşsiz bir
fırsat geçti. Goltz Osmanlı Devleti’ne gelerek aradığı çalışma ortamını
bulabilecek hem de Alman Genelkurmay’ı çalışmalarına engel olmak
istedikleri Goltz’dan kolayca kurtulabileceklerdi. Ayrıca ekonomik sıkıntılar
yaşayan Goltz bu görevi kabul etmekle bu sıkıntılarından kurtulmuş oluyordu.
Goltz Paşa Osmanlı hizmetinde bulunduğu sürede birçok çalışma
yapmıştır. Esas olarak Askeri eğitim ıslahatı için göreve gelen Goltz bunun
yanında gerekli gördüğü birçok çalışmada bulunmuştur. Bu çalışmalara örnek
vermemiz gerekirse, askeri eğitim için ders kitapları hazırlamış, haritalar
çizmiş ve askeri okuldaki ders programlarıyla yakından ilgilenmiştir. Hatta
Osmanlı Ordusunda Alman askeri teknik ve taktiklerinin benimsenmesinde
186
187
Deren, a.g.t., s.195.
Turan, a.g.e., s.146.; Wallach, a.g.e., s.43.
51
Goltz’un mühim bir yeri vardır. Goltz’un bu konuda etkili olması 1883 yılında
Askeri okullar genel nazırlığına getirilmesi ile mümkün olmuştur. Ayrıca Goltz
Paşa’nın çalışmaları neticesinde ders Programı Fransız, Alman ve Belçika
programlarına göre yeniden düzenlenmiş ve Erkân-ı Harbiye Mektebine
kabul edilecek öğrenci sayısı on beşten kırka çıkarılmıştır.188
Goltz Paşa askeri okullar müfettişliği görevine üç yıllığına atanınca
öncelikli olarak burada incelemelerde bulunmuştur. Yaptığı incelemeler
sonucunda bir rapor hazırlayarak Padişaha sunmuştur. Raporunda askeri
okullar müfettişliğine atandığında kendisinden burada yapılması gereken
çalışmalar üzerine yoğunlaşmasının rica edildiğini söylemektedir. Bu
incelemeleri sonunda gördüğü eksikleri ayrıntılı bir rapor ile belirtmiştir. Bu
raporda ayrıca bazı tavsiyelerde bulunmuştur. Goltz raporunda öncelikli
olarak askeri okullarda düzen eksikliğinden ve eğitimin yetersizliğinden
bahsetmektedir. Goltz mekteb-i harbiye’de düzenin korunması için uygulanan
düzenin eski Fransız düzeni olduğunu belirtip, buradaki öğrencilere haftada
bir nöbet tutma sırası geldiğini, bu öğrencilerin bir polis gibi vazife
gördüklerinden bahsetmektedir. Ancak nöbetin sadece bir kişi tarafından
tutulmasının mümkün olmadığını, istenmeyen veya ceza durumu gerektiren
birçok kusurun gözden kaçabileceği ihtimalinin olduğunu söylemektedir. Bu
eski Fransız usulünün çoktan terk edilmiş olmasına rağmen burada hala
yürürlükte
olduğunu,
Alman
usulünün
her
yerde
kabul
olduğunu
belirtmektedir. Goltz Alman usulünü ise şu şekilde özetlemektedir; Alman
usulü okulun birkaç bölüme taksim edilmesinden oluşmaktadır. Bölümlere
ayrıldıktan sonra ise her bölümü subayların idaresine vermek ve bölümlerde
oluşan her türlü vukuattan ise bölümün zabitleri sorumlu tutulacaktır. Goltz
Paşa Mekteb-i Harbiye de bu sistemin uygulanmasının şart olduğunu
belirtmektedir. Goltz ayrıca bu taksimi ayrıntılı olarak planlamıştır.
Piyade öğrencileri bir kısım teşkil edecek ve bu kısım da kendi
arasında dört şubeye bölünecekti. Her şubede tahmini olarak seksen öğrenci
188
Moreau, Reformlar Çağında Osmanlı İmparatorluğu Askeri “Yeni Düzen”in İnsanları ve
Fikirleri 1826-1914, s.48.
52
bulunacaktı. Her piyade şubesi bir kolağası veya bir yüzbaşının idaresinde
bulunacaktı. Süvari kısmı süvari mualliminin ve Erkan-ı Harbiye kısmı da
Erkan-ı Harbiye subaylarından birinin idaresinde olacaktı. Piyadenin her
şubesinin müdürlerinin, süvari mualliminin ve Erkan-ı Harbiye kısmı
müdürünün yanına yardımcı olması amacıyla mevcut zabitlerden birer
mülazım-ı evvel ile birer veya ikişer mülazım-ı sâni verilecekti. Bu görevlilere
rütbeleri nispetinde öğrenciler üzerinde ceza verme gücünün verilmesinin
gerekli olduğu belirtilmiştir. Ayrıca her şubenin en kıdemli, zekilerinden bir
başçavuş ve dört çavuş ile her on kişiye birer onbaşı seçilmesi gerekli olduğu
belirtilmiştir. Erkan-ı Harbiye mektebi müdürünün maiyetine yardımcı olması
amacıyla Erkan-ı Harbiye kolağalarından veya yüzbaşılarından iki zabit
verilmesi önerilmektedir. Ayrıca diğer bölümlerin başkanlarına olduğu gibi
Erkan-ı Harbiye mektebi müdürünün de öğrenciler üzerinde cüzi bir ceza
verme yetkisi olması gerektiği belirtilmektedir. Bunun dışında piyade zabitanı
şubelerine piyade bölük talimine kadar olan talimleri icra ettirmekle, Piyade
kısmının müdürü olan ve şu an piyade muallimi olan zabit ise tabur ve alay
talimlerini idare etmekle yükümlü olacaktır. Bu kişiye de yardımcı olarak bir
kolağası verilmesi uygun görülmüştür.189
Goltz Paşa’nın asli görevi askeri eğitimin ıslahatı olduğunu belirtmiştik.
Göreve başladıktan sonra Goltz Paşa ilk icraatlarından bir diğeri, bir tatbikat
düzenleyerek
subayların
bu
konudaki
kabiliyet
ve
bilgilerini
değerlendirmesidir. Bu tatbikattan edindiği bilgiler ile yaptığı değerlendirme
sonucunda subayların yeterli düzeyde olmadıklarını görmüştür. Subayların
istenilen düzeyde olmamalarının nedeni olarak ise aldıkları eğitimin yeterli
olmamasına
bağlamıştır.
Goltz
Paşa
böylece
çalışmalarını
Erkan-ı
Harbiye’ye yöneltmiş ve bir ıslahat programı hazırlayarak Ahmet Muhtar
Paşa’ya sunmuştur. Bu ıslahat programına göre Erkan-ı Harbiye Fenni kısım
ve
189
Askeri
kısım
olarak
BOA, Y.PRK.ASK, 33/38
ikiye
ayrıldı.
Öğrenciler
istedikleri
bölüme
53
ayrılabiliyorlardı ve ders programı da iki bölümün ihtiyaçlarına göre ayrı ayrı
belirlenmişti.190
Harp
Okulu
ve
Harp
Akademisi’ndeki
programlarda
yapılan
değişiklikler sonucu yeni dersler için öğretim elemanı ve bu dersler için ders
kitaplarına
ihtiyaç
duyulmuştur.
Goltz
Paşa
bu
ihtiyaç
üzerine
Genelkurmaydan kabiliyetli subaylardan bir kısmını öğretmen olarak
yetişmelerini sağlayarak bu subayların yardımıyla gereken ders kitaplarını da
hazırlamak istiyordu. Bu amaçla Goltz Paşa 4000 sayfaya yakın kitap
hazırlamıştır. 4000 sayfayı aşan bu kitaplar Talimname olarak bütün ordu
birliklerinin subay ve erlerin modern bir eğitim almalarında etkili olması
açısından önemlidir. Hazırlanan kitaplarda Alman Talimnamesi esas alınmış
olup özellikle Türk kültür ve gelenekleri de göz önüne alınmıştır. Hazırlanan
bu kitaplar:191
1. Savaşta ve Barışta Kurmay Görevleri
2. Harita Üzerinde Kurmay Görevleri
3. Sahra Üzerinde Kurmay Görevleri
4. Taktik El Kitabı
5. Sahra Hizmeti
6. Ders Verme Teknikleri
Goltz’un diğer bir çalışması (kendisine bırakılmış olan dar bir çalışma
alanı dahilinde) hazırladığı seferberlik nizamnamesidir. Hazır ve yedek
kuvvetler için talim ve terbiye esasları da belirlemiş ancak Abdülhamid bu
usullerin yürütülmesi için gerekli iradeyi vermemiştir.192 Goltz’un hazırladığı
yeni düzenlemeye göre bir orduda 16 piyade ve 1 topçu taburunun
bulunduğu 2 tümen, 6 alaydan oluşan 1 topçu tümeni, 5 süvari tümeni,birer
190
Avcı, a.g.e., s.32.
Turan, a.g.e., s.152.
192
Karal, a.g.e., s.367.
191
54
adet istihkam ve ulaştırma taburu ayrıca 1 adet telgraf bölüğü bulunacaktı.
Ordularda 1-6 redif ve ihtiyatlar düzenli olarak oluşturulacaktı. Her mıntıka 16
taburluk 4 redif tümeninden oluşacaktı.193
Goltz Paşa ayrıca yaptığı incelemeler sonucunda kurmay subayların
pratik eğitim almadıklarını görmüştür. Kurmay subayların sadece teorik
bilgilerin verildiği eğitimle yetiştirildiğini görmüş ve bunun son derece yanlış
olduğunu
bildiğinden
ötürü
bu
durumu
düzeltmek
için
girişimlerde
bulunmuştur. Kurmay subayların pratik eğitim almıyor olması yani bir
anlamda teorik olarak öğrendikleri manevra vs. bilgileri pratik eğitim
(uygulama) ile pekiştirmemeleri aldıkları eğitimin bir anlamda etkisiz
kalmasına sebep oluyordu. Savaş alanında sadece teorik bilgiler yeterli
olmayacak ve subayların doğru kararlar almasına ve manevralar yapmasına
engel olabilirdi. Bu nedenle Goltz Paşa pratik çalışmalar yapılması için
tekliflerde bulunmuştur. Ancak ilk başta bu uygulamaya izin veren
Abdülhamid sonrasında özellikle kendisine gelen jurnallerin de etkisi ile bu
izni iptal etmiş ve manevraların uygulanmasını durdurmuştur.194 Bu durumun
bir benzeri ise Goltz Paşa’nın öğretmenlik yaptığı sınıflardan birisinde ortaya
çıkmıştır. Goltz Paşa ders verdiği sınıflara ayrıca taktik dersleri vermekteydi.
Yine bir gün bu amaçla Yıldız tepesine saldırı planı hazırlanması ile ilgili bir
ödev vermişti. Goltz Paşa’yı gözetlemek için görevlendirilmiş olan Yarbay
İsmail Bey bu olayı saraya abartılı olarak aktarmış ve bu olay Goltz’a kadar
gitmiştir. Bu durumdan rahatsız olan Goltz Paşa İsmail’in Beyin kovulmasını
istemiş aksi takdirde ise görevinden istifa edeceğini bildirmiştir. Sonuçta
İsmail Bey görevinden alınmıştır.195 Görüldüğü üzere Alman subayların
faaliyetleri saray tarafından yakından takip edilmiştir. Bu ve benzeri
engellemeler Alman subayların görevleri süresince devam etmiştir.
193
Turan, a.g.e., s.157.
Karal, a.g.e., s.367. Ayrıca belirtmek gerekir ki ilk gelişinde planladığı manevraları uygulama
imkanı bulamayan Goltz Paşa ikinci gelişinde yani 1909-1910 arasında bu manevraları uygulama
ortamını bulmuştur. Bknz: Turan, a.g.e., s.150.
195
Moreau, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Askeri Misyonları”, s.338.
194
55
Goltz Paşa, askeri eğitimin kalitesini arttırmak için Mekteb-i Fünun-ı
Harbiye-i Şahane’de bulunan hocalara ders vermek istemiş ve bu konuda izin
istemiştir. Bu okulda özel bir ders açılması ve dersi bizzat kendisinin
işleyeceğini belirtmiştir. Ancak böyle bir olay için daha önce emsal
bulunmaması nedeniyle Goltz Paşa’ya bir cevap verilememiş ve durum
Padişah’a arz edilerek kararın O’na ait olduğu belirtilmiştir.196
Abdülhamid Sultan Abdülâziz’in hal’line katıldıkları için Harbiye
Mektebi öğrencilerinin silahlı olarak okullarından çıkmalarını yasaklamıştı.
Goltz Paşa göreve geldikten sonra ıslâhat çalışmaları içinde son derece
vahim gördüğü bu durumu da değiştirmiştir. Goltz Paşa yaptığı düzenleme ile
talimlere boş silah ile çıkan Harbiye öğrencilerinin dolu silahlar ile ve serbest
talim yapmalarını da sağlamıştır.197 Her ne kadar birkaç talim yaptırma
konusunda başarılı olmuş olsa da süreklilik sağlanamamıştır. Subaylar yine
talim yapamadan mezun olmuşlar ve görevlerine başlamıştır. Örneğin ordu
modern silahlar ile donatılmış ancak bu silahlar depolarda tutulmuş ve
subaylar bu silahlar ile talim yapamamışlardır.198 Goltz Paşa Padişahın emri
ile Ethem Paşa başkanlığında kurulmuş olan ve harp vaktinde demiryolu
üzerinde kalan önemli şehirlerde askeri yükleme ve bindirme işlerini
düzenlemek görevini üstlenen komisyonda da görev almıştır.199
Birçok çalışmasının yanı sıra Goltz Paşa askere alma kanunu ile de
ilgilenmiştir. Yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra askerlik bir meslek
olmaktan çıkmıştır. Yeni kurulan ordu ile birlikte askerlik zorunlu hizmet
haline getirilmiştir. Bu durumda ise Türk ve Müslüman halk zorunlu askerlik
hizmetine tabii olmuştu. Müslüman halk dışında askerlikten muaf olan
Müslüman bölgeler vardı. Bu bölgeler Bosna-Hersek, Arnavutluk, Arap
yarımadası, Trablus-Garp ve ayrıca İstanbul halkı bu hizmetten muaftı. Bu
durumun yani sadece Türk-Müslüman halkın askere alınması sonucu olarak
196
BOA, Y.PRK.ASK, 47/10, s.1.
Hasan Ali Koçer, Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi, Milli Eğitim Basımevi,
İstanbul, 1992, s.140.
198
Çadırcı, a.g.m., s.44.
199
Yılmaz, a.g.e., s.40.
197
56
devletin kurucu kitlesi her savaşın yükünü çekmek zorunda kalıyor ve nüfus
olarak azalıyordu. Ayrıca Müslüman olmayan kitlelerin askere alınmasının
ordunun miktarı ve gücüne yapacağı etki de göz ardı edilmemelidir. Nitekim
bu konuda Abdülmecit ve Abdülaziz devirlerinde girişimlerde bulunulmuş,
Müslüman olmayan halkında askerlik hizmetine tabi tutulması girişiminde
bulunulmuş ancak bu girişim sonuçsuz kalmıştır.200 Ayrıca bu konuda Mithat
Paşa’da girişimde bulunmuştur. Meşrutiyetin ilanı ile birlikte bütün Osmanlı
tebaasının ortak bir gaye etrafında toplanacağını düşünen Mithat Paşa bu
fırsattan yararlanarak Müslüman olmayan tebaayı da askerlik hizmeti ile
yükümlü kılma girişiminde bulunmuş ancak II. Abdülhamid tarafından bu teklif
reddedilmiştir.201 Goltz Paşa yaptığı incelemeler sonucunda bu konu
hakkında fikir sahibi olmuştur. Bu fikirlerini ise kitabında ayrıntılı olarak
belirtmiştir. Kitabında bu durumla ilgili olarak şu sözlere yer vermektedir:
“Daha ziyade dikkatle mütalaa edilebilirse görülür ki, hatta bu gün Bâbı Alî'nin mevcut kuvvet ve kudreti elinde bulundurduğu memleketlerin dahilî
gücü için de çok geniştir, vâsidir. Arabistan ve Trablusgarb istisna edilince,
evvelce beyan olunduğu veçhile civar arazilerde sakin olan nüfusun adedi
21-22 milyona ulaşır. Ama devletin müdafaası için bu halktan yeterince
yararlanılmıyor. Orduya, donanmaya hala yalnız Müslümanlardan asker
alınıyor. Hem de diğer unsurlar askerî sarfiyata yeterince iştirak etmiyor.
İstanbul ve civan askerî hizmetlerden muaf tutulduğu gibi sair mahaller de
bugün isyan halindedir. Harp ve sulh zamanında orduya bilfiil ihtiyat hizmetini
ifa edecek ahalinin miktarı 12 milyonu pek geçmez. Balkan yarımadasıyla
Anadolu'dan başka geniş Arabistan, Hicaz, Asîr, Yemen vilayetlerinin ve
ayrıca Trablus ve Bingazi'nin elde tutulması ve müdafaasına lazım olan
kuvvetin kaynağı işte budur. Geride, bu ana kadar bunlar bu sayıda idi. Bu
yöreler, orduya hiçbir nefer vermediğinden başka, Osmanlı hakimiyetinin
buralarda idamesi için buralara muhafız sıfatıyla bir çok asker gönderilmesi
söz konusu olmaktadır. Kutsal yerler ile birlikte Hicaz'dan, sair Arabistan ve
200
201
Karal, a.g.e., s.354-355.
Karal, a.g.e., s.360.
57
Afrika eyaletlerinden varidat (gelir) yok veya hiç mesabesindedir. Oralarda
istihdam edilen askerler, çabuk vefat etmekte olduğundan daima acemi erler
gönderilmesine mecburiyet hasıl olduğu ve iklim nazarı itibara alınarak
askerlik hizmetinin iki seneye tenzil edilmesi konusunda bu bir gerekçe teşkil
ediyor.”202
“Bir zaman Hıristiyan çocuklarının yeniçeri ordusuna kabulüyle kurulan
askerî teşkilat, kolayca anlaşılacağı üzere mahirane bir tedbirdi ki bu kuvvet
ve tedbir iki asından beri yoktur. Askerlik, yalnızca Müslüman ahali tarafından
ifa edildiği için, bugün İslam ahali günden güne azalmakta Osmanlı
Devleti'nin dayandığı asıl güç peyderpey yok olmaktadır. Bunun izleri
Anadolu'nun bazı bölgelerinde göze çarpmaktadır. Kimi köyler ortadan
kalkmakta veya tenhalaşmakta yahut akın akın gayrimüslim tebaa büyük
çapta artmaktadır.”203
Görüldüğü gibi Goltz Paşa ile farklı açılardan bakıyor olsalar da Midhat
Paşa ile Goltz uygulama konusunda tam olarak aynı fikirdedirler. Goltz Paşa
yukarıda kendi ağzından aktarmış olduğumuz bu düşünceleri ile gayrimüslim
tebaanın da askerlik hizmeti yapmasını gerekli görüyor ve mevcut sistemin
sakıncalı olduğunu söylüyordu. Goltz Paşa’nın Müslüman olmayanları da
askere alma düşüncesi de sonuçsuz kalmıştır. II. Abdülhamid bu düşünceye
şu sözleriyle karşı gelmekteydi:
“Gayrimüslimlerden
askerlik
hizmeti
istemeyi
düşünmek,
hayal
kurmaktır ve bizim için intihardan farkı yoktur. Hâkim millet olan biz Türkler,
tebaamız dahilindeki diğer din ve mezhepte olan insanlarla, müsavi şartlar
altında askerlik yapmayı kabul edersek, muhakkak kötü bir vaziyete düşeriz.
Bu milletlerin reisleri ve bilhassa her vesile ile işimize karışan büyük devletler,
yine başımıza dertler çıkartmakta gecikmezler. Zaten her şeyden evvel
dindaşlarının,
202
203
iman
Gotlz, a.g.e.. s.39.
Gotlz, a.g.e., s.41.
selâmeti
bakımından
endişeye
düşerler.
Çünkü
58
bunlardan
birçoğu,
Müslüman
arkadaşlarından
asıl
dinimizi
tanıyacaklarından, ihtida etmek isteyeceklerdir.
Bir başka mahzurda kışlalarda Hıristiyan askerler için kilise ve papaz
talep etmeleri olacaktır. Hıristiyan askerlerden ayrı alaylar teşkil etmek
düşünülebilirse de bunun siyasî mahzurları olacaktır; çünkü bu ordu içinde
ordu kurmak demektir. Rum, Bulgar ve diğer unsurlardan, ayrı ayrı alaylar
kurmak demektir. Rum, Bulgar ve diğer unsurlardan, ayrı ayrı alaylar
meydana gelecektir. Bir karışıklık anında, bunlardan zarar göreceğimiz
kat'idir. Bu hususta endişe etmekte hakkımız vardır, çünkü imparatorluğumuz
dahilindeki Hıristiyanlar (Bunları İslâmiyeti kabul etmeye mecbur etmemek
veya harice çıkmamaya zorlayıp, aramızda yaşamalarına müsaade etmekle
pek büyük bir zaaf göstermişizdir) her zaman büyük devletlerle bir olup
aleyhimizde çalışmışlardır. Bu gün de yine büyük devletlerle gaye birliği
yapmaktadırlar. Ancak din ve devlet tamamiyle iki ayrı idare olursa, o zaman
Müslümanlarla, Hıristiyanların müşterek askerlik yapmaları düşünülebilir.
Fakat bu kadar saçma bir fikri hiçbir halife kabul etmez. Bu sebeple de askerî
mekteplerimizden birine girmiş bir Hıristiyan talebe, Müslümanlarla beraber
cuma günü tatil yapar; pazar günü de yine Müslüman talebeler gibi ders
görür.”204
II. Abdülhamid’in belirttiği çekinceleri ile bu isteği reddetmesi sonucu
olarak gayrimüslimlerin askere alınması konusu da kapanmış olacaktır.
Gayrimüslimler eskisi gibi askerlik yapma hakkına sahip olacaklar ancak
bedeli askeri denilen para karşılığı olarak askerlik hizmetinden muaf
tutulacaklardı.205 Yıllar sonra İstanbul’a gelen Alman Genelkurmay başkanı
General von Sececkt, Osmanlı Devleti’nin mevcut sınırlarını korumak için
yılda 75.000 asker kaybettiğini söylemekte ve bu durumda her yıl sadece
Türk kanını taşıyan kişilerden bu kadar kayıp verildiğinin altını çizmektedir.206
204
II. Abdülhamit, a.g.e., s.87-88.
Karal, a.g.e., s.362.
206
Ernest Jackh, Yükselen Hilal, Temel Yayınları, İstanbul, 1999, s.101.
205
59
O’da Goltz Paşa ile aynı görüşte olmalı ki bunu özellikle belirtmektedir. Goltz
bu düşüncesini uygulayamamış ancak yeni bir askere alma kanunu
hazırlanmasını sağlamış ve bu kanun onun yönetiminde hazırlanmıştır.
Askere alma işlemleri 1846 yılında hazırlanmış olan Kur’a kanununa göre
düzenlenmiş daha sonra 1870 yılında bazı yeni düzenlemeler ile tadil
edilmişti. 1870 yılındaki düzenlemelerde Kur’a çekim sistemi ve 20-25 yaşları
arasını kapsayan beş yıllık kura dönemi 1846 kanunuyla aynı kalmıştır. En
önemli değişikliklerden birisi ise gönüllü askerliğin nasıl olacağını konusunu
kurallara bağlanmış olmasıdır.207
Goltz Paşa’nın tavsiyeleri ile hazırlanan yeni kanuna göre askerlik
hizmetinin süresi eskisi gibi Kara kuvvetlerinde 20 yıl olarak kalmıştır. Daha
önce
Nizamiye
adı
verilen
düzenli
ordu,
Kuvve-i
Nizamiye
adıyla
değiştirilmiştir. Kuvve-i Nizamiye: 6 yıllık faal ordu (muvazzaf), 8 yıllık yedek
ordu (redif) ve 6 yıllık muhafız kuvveti (müstahfaz)’ı içine almaktaydı. 208 Yeni
sistemde Redifler sınıfının iki celpten oluşması sistemi değiştirilmiş ve tek
celbe indirilmişti ve numaralarla belirleniyorlardı. Kanunda yapılan en önemli
değişiklik ise Kur’a sisteminde yapılan yeniliktir. Eski sistemde askerlik
hizmeti yaşına gelen gençler çekilen kurada çıkmadıklarında bir sene sonra
tekrar
kuraya
katılmak
zorundaydılar.
Yeni
sistemde
getirilen
numaralandırma sistemi ile kurada çıkmayıp muaf tutulanların hangi redif
gurubuna ayrıldıkları ilk kurada belirleniyor böylece bir daha kuraya katılmak
zorunda kalmıyorlardı. Ayrıca bu sistemin diğer bir avantajı ise her yıl kuraya
katılıp boş pusula çekenlerin hiç eğitim almadan ve hizmete katılmadan
müstahfaz kuvvetine ayrılmalarını önlemesiydi. 209 Bu sistem değişikliği ile
sağlanmak istenen fayda askerlik çağına gelmiş kişilerin tamamının
eğitimden geçmesi böylelikle olası bir savaşta çağrılacak olan erlerin böyle
bir duruma hazır bulunmalarını sağlamaktı. Eski sistemde neredeyse hiç
eğitim almayan bir yedek grup oluşabilirken bu yeni sistemle birlikte tüm
207
Ayten Can Tunalı, “Tanzimat Döneminde Osmanlı Kara Ordusunda Yapılanma (1839-1876)”,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, 2003, s.109.
208
Dûstur, I. Tertip, V. Kısım, s.655-695.
209
Moreau, Reformlar Çağında Osmanlı İmparatorluğu Askeri “Yeni Düzen”in İnsanları ve
Fikirleri 1826-1914, s.25. ; Eric-Jan Zürcher, a.g.m., s. 441.
60
yedekler asgari bir eğitimden geçmiş olacaktı. Yeni sisteme göre ülke
dahilinde 194 kur’a merkezi oluşturulması kararlaştırılmış ve bu bölgelerdeki
yerel yöneticiler kur’a işlemlerinin yürütücüleri olarak belirlenmiştir.210
Goltz Paşa’nın ıslahat çalışmaları dışında Almanya adına yaptığı
çalışmalardan da bahsetmek gereklidir. Bu çalışmaların başında Osmanlı
Devleti’ni Alman silah sanayinin önemli bir pazarı haline getirmek
gelmektedir. Goltz Paşa’yı Alman silah sanayine en çok hizmet edenlerden
birisi olarak nitelendirebiliriz. Nitekim henüz 1885 yılında boğazların
tahkimatının güçlendirilmesi için çalışmalar yapılmış ve Goltz Paşa’nın
tavsiyesi üzerine Alman Krupp firmasından 500 kadar top sipariş edilmiştir. 211
Goltz Paşa’nın da çalışmaları ile 1890’lı yıllara gelindiğinde Alman silah
sanayi Osmanlı pazarını eline geçirecektir.212 Goltz Paşa ayrıca Almanya için
istihbarat sağlama görevi de üstlenmiştir. İstihbarat konusunda oldukça
önemli bir yer tutmaktaydı.213 Görevde bulunduğu süre boyunca elde etmiş
olduğu
bilgileri
(istihkamların
durumu,
donatımı
tahkimatların krokileri gibi) Alman mercilerine iletiyordu.
veya
214
boğazlardaki
Ayrıca subaylara
Alman hayranlığı aşılamak ve Padişahı Almanya’nın safında tutmak içinde
çalıştığı söylenebilir.215
Goltz Paşa’nın Osmanlı hizmetine giren diğer subaylardan diğer bir
farkı ise Osmanlı Devleti ile daha çok ilgilenip fikir sahibi olmaya çalışmasıdır.
Bunun bir sonucu olarak ise Osmanlı ile ilgili bir çok konuda fikirler öne
sürmüş, fikir yürütmüş ve kendince doğru gördüğü bazı tavsiyelerde
bulunmuştur. Bu fikir ve tavsiyelerini ise yazdığı eserlerde görebilmekteyiz.
Bu durumu kendi kitabından yapacağımız alıntılar ile aktarmak bahsettiğimiz
durumun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.
210
Zeynep Güler,a.g.t., s.151.
Önsoy, a.g.m., s.1210.; Özgüldür, a.g.m., s.303. ; Ortaylı, a.g.e., s.115.
212
Bu konuda ayrıntılı ve karşılaştırmalı bilgiler daha sonraki bölümde ele alınacaktır.
213
Ortaylı, a.g.e., s.115.
214
Rathmann, a.g.e., s.28.
215
Yılmaz, a.g.e., s.41-42.
211
61
“Şimdi göründüğü gibi geride evvela istiklale nailiyetle gelecekte zuhur
edecek bir büyük buhran esnasında tamamen elden çıkarsa, Türkiye bu
durumda ülkenin küçülmesi ile yeni bir zaafa uğrar. Gümrük ve sair vergilerin
elden gitmesi ile maddi bir noksan hasıl olursa da evvelce mütemadiyen
zuhur eden isyanların bahsettiğim masrafları bu gelirlerden belki daha çoktur.
Esasen -bilhassa savaş açısından- bir şeyin terki gücün artmasına delalet
eder. Savaşta zorunlu olarak geride bulundurulacak 25 tabur geri kalan
toprağın müdafaası için hazır bulunur. Müslüman Giritliler'in büyük kısmının
daha milyonlarca ahaliyi alabilecek olan Türkiye toprağına göç etmeleri de
hesaplanmalıdır. Yemen, Hicaz, Asîr, Trablus ve Bingazi' de emniyetin
sağlanması ve asayiş için yerli halktan milis kuvvetler teşkili etkili olarak
oralarda artık Osmanlı askerinin bulunmasına hacet kalmayacağı varsayımını
da buna ilave edersek bu suretle büyük bir muharebe zuhurunda Balkan
Yarımadası'nda veya Kafkas hududunda bu gün fazladan tam bir ordu
bulunmuş olur. Hem de Arabistan sahillerinde kolera ve veba yatağı olan
bunca telefata sebebiyet veren öldürücü iklimlere asker göndermek zarureti
ortadan kalkar. Devletin iç dinamiklerinin toplanıp birleştirilmesini nazara
almakta devam edersek yararlanacak daha birçok kaynaklar keşfederiz.
Daralan memlekette yani Anadolu ve Rumelinde daha bir çok kıymetli fütuhat
yapılabilir.Yukarı Arnavutluk şimdi kısmen müstakildir. Bazı mahaller vardır ki
buraların yedek (redif) taburları, silah altına alınmak istedikleri zaman gelirler.
Son isyanlardan öğrendiğimiz gibi, yalnız Zeytun Ermeni bölgesinde değil
belki Havran Dürzi Dağlarında da devlet hakimiyetinin kurulması gerekir.
Kürdistan'da bilhassa Dersim taraflarında Hakkari'de, Musul, Bağdat ve
Basra vilayetlerinin muhtelif cihetlerinde durum, böyledir.216
Ayrıca Goltz hatıratında yine hükümet merkezinin değiştirilmesi
üzerine de bazı fikirler öne sürmüştür:
Şimdi sıra bir başka meseleye, yani payitahtı iyi seçme meselesine
geliyor ki bunun çözümü dahi diğerlerinden sonraya kalacak. Bu, fevkalade
216
Gotlz, a.g.e., s.42-43.
62
önemli bir meseledir. İstanbul'un cazibesine kapılmış olanların cümlesini
derde sokan şark deniz kızına benzer. İstanbul'a malikiyet, her devletin
başına bela olagelmiştir. Genç İmparator Jean'ın sarayına Mikhail Paleolog
tarafından İstanbul'un Latinler elinden geri alınıp tekrar payitaht yapıldığı
haberi vasıl olduğu zaman, akıllı bir mabeyinci "Öyle ise artık iş bitti" diye
bağırmıştı. Şehrin konumu, letafeti, mavi berrak sema, ılık kuşatıcı hava,
insanı büsbütün sihriyle sararak çalışma ve faaliyetten vazgeçilir. Küberanın
hayat sürdükleri ettikleri ve göz alıcı köşklerin dağınık bulunup yolların
uzamasıyla pek çok vakit zayi olur. Bunlardan vazgeçilecek olunsa bile dikkat
edilecek birtakım mahzurlar yine mevcuttur. Türk Donanması civar denizleri
kontrol altında tutmayalı beri şehrin ne kadar saldırıya açık olduğu önce de
zikredilmişti. Hükümet orada oldukça daima bu tehlike altında olacaktır. Bir
de boğazların Dünya ulaşımı açısından sürekli kullanılmakta olması
hasebiyle İstanbul'un bütün yabancı devletlerle ilişkide bulunması yüzünden
beynelmilel bir şekil alıyor. İstanbul'da ne olup ne bittiği bilinmiyor da Londra,
Paris, Viyana, Berlin ve Petersburg'da ne olduğu biliniyor. İstanbul'dan idare
edilen memlekete yabancı ülkelerden daha az önem veriliyor. İşte payitahtın
yakınlığı nedeniyle bazı yararlı devlet işleri bir tarafa bırakılırken. önemli
olmayan meselelerle uğraşılıyor. Yenipazar, Yanya, Teselya gibi bir sancak
parçası Asya'da binlerce mil kare araziden daha fazla zihinleri işgal ediyor.217
Goltz Paşa burada Balkanlardaki toprakların Osmanlı Devleti için olan
önemini daha doğrusu devletin sahip bulunduğu herhangi bir toprağın bir
karışının bile Osmanlı Devleti için olan ehemmiyetini anlamamış olması
nedeniyle böyle bir çıkarımda bulunduğu açıktır. Goltz Paşa bunun yanında
Osmanlı-Alman ilişkileri üzerinde de etkili olmuştur. Osmanlı Devleti nezdinde
Almanya’yı diğer devletlerden üstün kılmak için yaptığı bir girişimi buna örnek
olarak verebiliriz. Aslında iki devlet arasındaki ilişkilere zarar verebilecek
derecede tehlikeli olmasına rağmen Goltz Paşa’nın böyle bir girişimde
bulunmaya nasıl cesaret ettiği ise muammadır. Bu girişimi İlber Ortaylı
kitabında şu şekilde aktarmaktadır:
217
Gotlz, a.g.e., s..51.
63
“Mektubun bir başka yerinde bir ayaklanma tertib ederek Sultan'a bu
konuda baskı yapmak için; "Ben işin mümkün olduğuna inanıyorum ve
Alteslerine temin edebilirim ki, İstanbul'da bulunan askeri kıtalar arasında
hoşnutsuzluğu tahrik edebilecek durumdayız. Sadece bununla kalmayıp,
evvelce mavzer tüfekleri işinde bize çok faydalı olan R. Paşa'dan ve sonra
M.Paşa ve H.Paşa'dan müessir şekilde yardım görebiliriz. Altesleri bu
adamları
tanıyorlar
ve
kamulaştırılan
mülklerinin
meblâğını,
emirleri
gereğince kendilerine iki kere ödemiş olduğumu da biliyorlar. îrsalâtm
(gönderilecek para) yenilenmesi kâfi gelecektir ve bu usul sayesinde
Alteslerine adlarını biraz önce hatırlattığım zevatın kesin ve çok önemli
yardımlarının sağlanacağından eminim. Topçu ve piyade kuvvet komutanları
da kendi sahalarında hareketsiz kalmayacaklardır. Bir resmi geçit günü
askeri kıtalar arasında herhangi bir isyan hareketini kışkırttığımız anda,
yatıştırmak için derhal müdahale edeceğim ve dostlarımız tarafından tesir ve
telkin altında bırakılacak olan Padişaha böyle ciddi bir isyan karşısında ancak
Alman hükümetinin faydalı ve kendilerini korumağa muktedir tek devlet
olduğunu göstermek hususunda durumdan faydalanıp, Padişahtan bir ittifaka
muvafakatlerini elde etmeği başarınsam, böyle bir halden şüphelenecek
Rusya'nın, alacaklarının derhal ödenmesini talep etme ihtitimalini de derpiş
eylemek lüzumunu, Alteslerine açıklamağa mecbur olduğumu bildiririm.” 218
Goltz Paşa’nın bu girişimi doğal olarak Alman makamları tarafından
ciddiye alınmamış ve böyle bir girişimde bulunulmamıştır. Ancak yinede bir
Alman subayının böyle bir girişimde bulunmayı dahi aklına getirmiş olması,
Osmanlı hizmetindeki Alman subayların sadece Askeri ıslahat için Osmanlı
Devleti’ne gönderilmediklerinin daha doğrusu gelen subayların kendi
inisiyatiflerini kullanarak Almanya’nın çıkarlarını korumaya yönelik çalışmalar
yapabildiklerinin açık bir göstergesi olarak nitelendirilebilir.
Goltz Paşa Osmanlı Devleti’ndeki görevini tamamlayıp Almanya’ya
döndükten sonra Alman gazetelerinde göreviyle ilgili bazı yazılar çıkmıştır.
218
Ortaylı, a.g.e., s.114-115.
64
Bu yazılardan birisinde Goltz Paşa yaptığı işleri anlatmakta bir anlamda
görevde kaldığı sürede birçok yararlı çalışma yaptığını söylemektedir. Goltz
bu yazıda ilk olarak hiçbir zaman asker olduğunu unutmadan, sadece ıslahat
için çalışmaktan başka hiçbir şey yapmadığını(göstermelik bir ayaklanma
tertiplemeyi askerlik mesleğinin bir gereği sayıyor olsa gerek!) söylemektedir.
Islahat
çalışmaları
kaydedildiğini
ancak
için
yeterli
daha
fazla
mesainin
ilerleme
harcandığını
de
ve
ilerleme
kaydedilebileceğini
de
eklemektedir. Goltz askere alma kanununda yaptığı değişiklik sayesinde
herhangi bir savaş durumunda askerlerin çok hızlı bir şekilde silah altına
alınabileceğini söylemekte ve özellikle Makedonya’da beş gün içinde
askerlerin silah altına alınabildiğini ve bunun için kendisine minnettar
olunması gerektiği görüşündedir. Göreve geldiğinde Mekteb-i Harbiye-i
Şahane’de 453 öğrenci bulunduğunu şimdi bu sayının 1750’ye çıktığını ve
bunun bir başarı olarak görülmesi gerektiğinden söz etmektedir. Goltz bu
yazsısında da Hıristiyanların askere alınmamasını eleştirmektedir. Görevi
süresince de Hıristiyanlarında askere alınması gerektiği üzerine ısrar eden
Goltz, bu yazısında da sadece Müslümanların askere alınmaması gerektiğini
tekrardan belirtmektedir.219
Joan Haslip eserinde Goltz Paşa’yı Yunan savaşındaki başarının
mimarlarından birisi olarak göstermektedir. Savaşın Alman usulü ile
yetiştirilmiş subaylar tarafından idare edildiği söylemektedir.220 İlber Ortaylı’da
Yunan muharebesinde ordunun asra uygun teknik üstünlüğünün yavaş yavaş
ortaya çıkmaya başladığını belirtmektedir.221 Almanlardan alınmış olan
silahlar, özellikle mavzer silahları bu savaşta Osmanlı Devleti’ne büyük
avantaj sağlamıştır. Buna karşılık Yunanistan’ın lojistik ve ikmalleri de
Osmanlı’ya göre çok kötüydü.222 Şu bir gerçektir ki Goltz Paşa ve tabiki G.
Osman Paşa’nın da yardımlarıyla Osmanlı ordusu eğitim ve teçhizat
219
BOA, HR.SYS, 36/69
Haslip, a.g.e., s.201.
221
İlber Ortaylı, “II. Abdülhamid”, İmparatorluğun Yüzük Taşı II. Abdülhamid, Yay. Haz.
Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009, s.180.
222
Theodore George Tatsios, The Megali Idea and the Greek-Turkish War of 1897: The Impact
of the Cretan Problem on Greek Irredentism, 1866-1897 Columbia University Press, 1984, s.112.
220
65
bakımından önceki dönemlere göre daha iyi hale gelmiştir ve Yunan savaşı
bir anlamda bunun göstergesidir.223
Goltz Paşa 12 yıl Osmanlı hizmetinde kalmış ve 1895’te hizmetten
ayrılarak Almanya’ya dönmüştür. Goltz ikinci kez kısa süreli olarak 1909
yılında İstanbul’a gelmiştir. Goltz Paşa bundan sonra ise I. Dünya Savaşı
sırasında tekrar Osmanlı Devleti’ne dönmüş ve 1916 yılında Irak’ta vefat
etmiştir.224
III. II. ABDÜLHAMĠD DÖNEMĠNDE OSMANLI ORDUSUNDA GÖREV
ALAN DĠĞER ALMAN SUBAYLAR
Daha önce ayrıntılı olarak bahsettiğimiz subayların dışında birçok
Alman subay Osmanlı Ordusunda görev almıştır. Bu subayların bir bölümü
kısa süreli olarak görev alırken diğer bir bölümü ise daha önemsiz görevlerde
bulunmuşlardır. Bu subaylar donanma, polis teşkilatı ve jandarma teşkilatının
da dahil olduğu geniş bir alanda görevde bulunmuşlardır. Gerek kısa süreli
görevde kalmaları gerekse Ordudaki ıslahat çalışmaları içinde doğrudan yer
almamaları veya yaptıkları çalışmanın sınırlı olması dolayısıyla bu subaylar
hakkında sınırlı sayıda bilgiye ulaşılabilmektedir. Bunun bir diğer sebebi ise
Goltz Paşa, Kaehler ve Kamphövener Paşa’nın doğrudan askeri ıslahat
görevini üstlenmiş olmalarıdır. Bu başlık altında inceleyeceğimiz subaylara
ise daha sınırlı görevler verilmiş ve genel olarak biraz önce adlarını
zikrettiğimiz subaylar gibi ıslahat çalışmalarına katılmamış olmalarıdır.
Kaehler heyeti ile birlikte Osmanlı Devleti’nde göreve başlamış olan
Ristow 1891 yılında vefat etmiştir. Ristow’un vefatı üzerine Alman yetkililer
hemen bir subay atanması için uğraşmışlardır. Ristow’un yerine bu kadar
223
Mustafa Gündüz, “II. Abdülhamid Dönemi Eğitimi ve İdeolojisi Üzerine Araştırmalar”, Türkiye
Araştırmaları Literatür Dergisi, C. 6, Sayı 12, 2008, s.280.
224
Ali Gözeller, “Osmanlı-Alman Yakınlaşmasının Basına Yansıması: Sabah Gazetesi Örneği
(1889-1895)”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 2005, s.35.; Deren, a.g.t.,
32.
66
hızlı bir şekilde subay atanmasının sebebi ise Ristow’un ölümü üzerine
Fransızların bu boşluktan yararlanıp subay gönderme istekleridir. Fransızlar
bu yol ile silah ticaretinde avantaj sağlamak istemekteydiler.225 Ancak
Almanlar bu konuda hızlı davrandılar ve Ristow’un vefatı üzerine hızlı bir
şekilde önce Steffen’ı atadılar. Fakat Ristow’un yerine göreve gelmiş olan
Steffen’da çok kısa bir süre içinde (1891 yılı içinde) vefat etti. Steffen’in da
vefat etmesi üzerine ise Grumbckow bu göreve atanmıştır. 226
Grumbckow Paşa Topçu muallimi idi. Goltz Paşa askeri okullarda
eğitim veren diğer subaylarda olduğu gibi Grumbckow Paşa’ya da görev
vermiştir.
Buna
Hümayunda
göre
görev
ise
Grombckow
alacaktı.
Burada
Paşa
ders
Mühendishane-i
verecek
ve
Berr-i
tatbikatların
uygulanmasından sorumlu olacaktı. Ayrıca Avrupa’da eğitim görmüş olan
subaylardan olmak şartıyla yanına iki stajyer verilecek ve Grombckow Paşa
bu subayları müfredatı kendi başlarına bir yıl boyunca uygulayabilecek
şekilde eğitecekti.227 Grumbckow Paşa 1897 yılında felç geçirmiş ancak 1901
yılına kadar görevine kendi isteğiyle devam etmiştir. Ancak ikinci bir felç
geçirdikten sonra istemese de emekliye ayrılmak zorunda kalmıştır.
Almanya’dan gelen önemli subaylardan diğer isimlerden Donanmada
görev alanlar Starcke ve Kalau von Hofe adlı subaylardır. Bu subaylar
donanmanın
ıslahı
için
Almanya’dan
subay
talep
edilmesi
üzerine
gelmişlerdir. 1891 yılında bahriye nezaretinde müşavirliğe atanmıştı. Hemen
bu yılın ikinci yarısında ise istifa etmiş ve yerini Kalau von Hofe’a bırakmıştır.
Starcke kısa süreli olarak görevde bulunmuş ve O’nun döneminde
donanmada kaydedilen herhangi bir başarıdan söz etmek mümkün değildir.
Aynı şekilde von Hofe’da herhangi bir başarı elde edememiş, Yunan Harbi
sırasında Bahriye Nazırı Hasan Paşa’nın Donanma’nın Ege Denizine
225
Almanya Osmanlı Devleti’nde görev alan subayları sayesinde silah ticaretinde önemli avantajlar
sağlamakta ve bir çok silah alım ihalesi yine bu subaylar sayesinde Alman fabrikalarına
verilmekteydi. Bir sonraki bölümde ele alınacak olan silah ticareti ile ilgili konuda bu konuda ayrıntılı
bilgi verilecektir.
226
Wallach, a.g.e., s.63.
227
BOA, Y.PRK.MYD, 13/8, s.2.
67
açılması ve Yunan gemilerine taarruz etmesi emrine karşı gelmesi ile ipler
kopmuş ve istifa etmiştir. Kalau von Hofe’un bu emre karşı gelmesinin
sebebi, donanmanın deniz savaşına karşı yeterli olmadığını söylemesi ve
emrin uygulanmasının Türk Devleti’ne ihanet olacağını düşünmesi idi. 228
Ancak asıl dikkat edilmesi gereken nokta bu sırada von Hofe beş yıldır
görevdeydi ve hiçbir şey yapmadığı buradan ortaya çıkmaktaydı. Alman
subaylardan beklenilen verimin alınamaması nedeniyle İkinci Meşrutiyet
döneminde Amerikalı ve İngiliz müşavirler getirilerek donanmanın modernize
edilmesine çalışılmıştır.229
Osmanlı Devleti’nde görev alan bu subaylardan bir tanesi Albay
Rüdgisch’dir. Rüdgisch 1899’da Osmanlı hizmetine girmiştir. 230 Albay
Rüdgisch 1900 yılında padişah tarafından Trablusgarb’da asayişi teminle
memur süvari birliklerinin eğitiminden sorumlu olarak tayin edilmişti.231 Süvari
Muallimi olan von Rüdgsich Paşa 1908 yılında Üçüncü Ordu Kumandanlığı
emir ve idaresinde olarak bu ordunun Süvari Fırkası Muallimliğine tayin
edilmiştir.232 1909 yılında ise von Rüdgisch Kosova, Selanik ve Manastır
bölgelerinde görevli olan Jandarma’nın ıslahı görevine getirilmiştir. Esasen
Albay von Rüdgish bu konu ile ilgili yeterli bilgiye sahip değildi ve bu sebeple
O’nun görevi daha sonra Fransız generali Baumann’a bırakıldı. 233 Ancak
bundan yaklaşık dört ay gibi bir süre sonrasında görevinden istifa etmiştir. 234
Böylece Rüdgsich Paşa Osmanlı hizmetinden çıkmıştır.
Bunlar dışında 1901 yılında üç Alman subay daha Osmanlı Devleti’nde
resmi olarak göreve başladı. Bunlar Piyade Bibaşı von Ditfurth, Topçu
Binbaşı İmhoff ve İstihkam Binbaşı Auler’den oluşan üç kişilik bir subay
heyeti idi. Bu subaylar 1901 yılında tahkimat komisyonunda görevlendirildiler
228
Wallach, a.g.e., s.88.
Ortaylı, a.g.e., s.122-123.
230
Yılmaz, a.g.e., s.43.
231
Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu., s.122.
232
BOA, İ.. AS, 76-1326/L-10.
233
Moreau, a.g.e., s.62.
234
BOA, İ.. AS 81- 1327/S-25
229
68
ve görevleri Çanakkale ve İstanbul boğazlarının tahkimatı ve takviyesi için
daha önce verilmiş olan önerileri incelemekti. Bu komisyondan herhangi bir
faydalı sonuç çıkmamıştır ancak Ditfurth’un bu görevinden ayrı olarak
1907’de hazırlamış olduğu numune Taburları kurulması önerisi Padişah
tarafından kabul edilmiştir. Bu taburlar Almanya’da eğitim görmüş olan Türk
subaylar tarafından yönetilecek ve subay, astsubayların eğitimlerine
ayrılacaktı. Ditfurth Selanik’teki Numune taburunu denetleme görevini de
üstlenmiştir.235
Bu subaylar haricinde askeri ateşe olarak Almanya’nın İstanbul
büyükelçiliğinde görevlendirilen subaylar vardır. Bu subaylar genel olarak
diğer Alman subayların durumlarıyla ilgilenmişler ve iki devlet arasındaki
askeri ilişkilerin devam ettirilmesini, silah sanayinin çıkarlarının korunması
gibi görevleri üstlenmişlerdir. Aslında ilk askeri ataşenin atanması Goltz
Paşa’nın Osmanlı Devleti’ndeki görevinden ayrılarak Almanya’ya dönmesi
üzerine atanmıştır. Bunun sebebi ise Goltz Paşa’nın Osmanlı ordusunun
durumu hakkında Alman mercilerine sürekli raporlar gönderiyor olmasıydı. 236
Goltz Paşa görevden ayrılınca Almanya’nın Türk ordusunun durumu
hakkında doğru ve hızlı bilgi edinmesi tehlikeye giriyordu ve Almanlar bu
bilgiler ile yakından ilgileniyorlardı.
Goltz Paşa ayrıldıktan sonra O’nun görevini sürdürmeleri için askeri
ataşeler görevlendirilmeye başlamıştır. İlk olarak 1897 yılında Kurmay
Yüzbaşı von Mergen bu görevi üstlenmiştir. 1908-1913 yılları arasında
Kurmay Binbaşı von Strempel’in askeri ataşelik görevine başladığı ve Liman
von Sanders döneminde de bu görevini sürdürdüğü bilinmektedir. Son olarak
ise 1902-1908 yılları arasında Kurmay Binbaşı von Leigzig’in de İstanbul’da
235
236
Wallach, a.g.e., s.63.
Ortaylı, a.g.e., s.113-114.
69
askeri ataşelik görevinde bulunduğu ve I. Dünya savaşı sırasında Albay
olarak bu görevi üstlendiği bilinmektedir.237
237
Yılmaz, a.g.e., s.45.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ALMAN SUBAYLARIN FAALĠYETLERĠ
I. ALMAN SUBAYLARIN RAPORLARI VE ÇALIġMALARI
II. Abdülhamid döneminde Almanya’dan istenilen subaylar öncelikli
olarak ıslahat çalışmalarını yürütmeleri amacıyla göreve getirilmişlerdi. Ancak
Osmanlı Devleti’nde görev alan subayların tamamı doğrudan ıslahat
çalışmalarında
yer
almadıkları
görülmektedir.
Doğrudan
ıslahat
çalışmalarında yer almayan subaylar genel olarak askeri okullarda eğitmen
olarak kullanılmışlar veya Rüdgisch gibi Devletin uzak bölgelerindeki
birliklerin başına eğitmen olarak gönderilmişlerdir.238 Bu bölümde doğrudan
ıslahat çalışmalarında yer alan subayların daha önceki bölümde genel
hatlarıyla vermiş olduğumuz ıslahat çalışmalarının ayrıntılı bilgileri yer
alacaktır.
Kaehler ve heyeti göreve geldikten sonra öncelikli olarak ordunun
durumunu ayrıntılı olarak inceleme ve ıslahat için önerilerde bulunma işine
girişmişlerdir. Heyette yer alan subayların her biri kendi sınıfları çerçevesinde
incelemeler yapmışlar ve önerilerde bulunmuşlardır. Yaptıkları çalışmalar
Islahat Komisyonunda değerlendirilecek ve buradan çıkacak karara göre
uygulanacaktı. Komisyonda Alman subaylardan başka Osmanlı Ordusunun
tecrübeli subayları da bulunmaktaydı.239 Kaehler kısa süren görevi süresinde
400 sayfayı bulan bir ıslahat çalışması sunduğunu ancak bu raporun dikkate
alınmadığı ve uygulanmadığı daha önce belirtmiştik.240 Kaehler önerilerinin
uygulanmamasına çok kızmakla beraber Goltz Paşa ileride bu raporun çok
238
Ortaylı, a.g.e., s.122.
Turan, a.g.e., s.144.
240
Özgüldür, a.g.m., s.302.
239
71
fazla ayrıntısı olduğunu ve bu nedenle Osmanlı Devleti’nde uygulanmasının
zaten imkânsız olduğu görüşünü belirtmiştir.241
Kaehler biraz önce belirtmiş olduğumuz çalışmanın kabul edilmemesi
üzerine daha çok maaşı nedeniyle görevine devam etmiştir. Zaten Kaehler
erken vefatı nedeniyle Osmanlı Devleti’nde kısa bir süre görev yapmıştır.
Kaehler heyetinde yer alan Kamphövener, daha önce hazırlamış
olduğu cedid piyade talimnamesi hakkında bazı değişiklikler yapılmasını
istemiştir. Bu piyade talimnamesi ilk olarak 10 Eylül 1893 tarihinde kabul
edilmiş ve ordulara gönderilmesi kararlaştırılmıştı.242 Ancak Cedid piyade
talimnamesinin yüz elli altıncı maddesi ile düzenlenmiş olan bölüğün üç
takımdan oluşacağı ve bu takımları birleştirecek mangalarda hazır bulunacak
olan ve seferde eklenecek birlikleri kumanda edecek onbaşı ve çavuşların
miktarının açıkça belirtilmemiş olması nedeniyle yeni bir düzenleme
yapılması gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine bu durumun bir
karışıklığa yol açmaması için bir düzenleme yapılmasının gerekli olduğu
belirtilmiş ve bunun sonucunda Kamphövener Paşa’nın da görevli olduğu
komisyonda bu madde yeniden düzenlenerek serasker tarafından padişaha
sunulmuştur.243
Yeni düzenlemeye göre mangalar 4:6 diziden oluşacaktı. Hazır
kuvvetler: her manga en az dört diziden ve bir takım üç mangadan, bir bölük
üç takımdan ve bir tabur dört bölükten ibaret olacağı için bir taburda 288
silahlı neferden oluşacağı belirtiliyordu. Ayrıca bir tabura on altısı çavuş, otuz
ikisi ise onbaşı olmak üzere 105 kişilik kadro verilmişti. Yine hazır kuvvetlerde
her taburda 12 çavuş ve 36 onbaşı ile birlikte bir manganın toplam 393
neferden oluşacağı belirlenmişti. Hazır kuvvetler bu şekilde belirtildikten
sonra savaş durumunda orduya katılacak yedek kuvvetlerin miktarları da
ayrıntılı olarak belirlenmiştir. Buna göre ise; 48 mangadan oluşacak bir tabur,
576 silahlı neferden oluşacaktı. Bir tabura verilen 105 neferlik kadronun
241
Ortaylı, a.g.e., s.109.
BOA, Y.MTV., 82/114, s.1.
243
BOA, Y.MTV., 178/2, s.1.
242
72
içinde on altı çavuş ve otuz iki onbaşı bulunacaktı. Ayrıca her taburda yirmi
dört çavuş ve kırk sekiz onbaşı bulunacaktı.244 Hazırlanmış olan düzen
aşağıdaki tabloda ayrıntılı olarak görülebilir:
Tablo 1- Piyade Taburunda Bulunan Asker Sayısı
Beher manga asgari olarak dört diziden ve bir takım üç mangadan ve
288
bir bölük üç takımdan ve bir tabur dört bölükten ibaret olacağına göre
36 mangadan mürekkeb olan bir taburun silah-endaz neferatı
Piyade dairesinin fi 17 Temmuz sene 307 tarihli muhtırasıyla verilen
57
kadro cudulündeki 105 neferden on altı çavuş ile otuz iki onbaşıdan
ibaret 48 nefer ba-tenzil mütebaki tabur erkanı
Ber vecih-i bala tertibe nazaran taburda bulunması lazım gelen çavuş
12
Ber vecih-i bala tertibe nazaran taburda bulunması lazım gelen onbaşı
36
Toplam
393
244
BOA, Y.MTV., 178/2, s.3.
73
Tablo 2- Bir Piyade Taburunun Yedek Kuvvetleri
Beher manga azami olarak altı diziden ve bir takım iki nısıftan ve bir
576
nısıf iki mangadan ve bir bölük üç takımdan ve bir tabur dört bölükten
ibaret olacağına göre 48 mangadan mürekkeb olan bir taburun silahendaz neferatı
Piyade dairesinin fi 17 Temmuz sene 307 tarihli muhtırasıyla verilen
57
kadro cudulündeki 105 neferden on altı çavuş ile otuz iki onbaşıdan
ibaret 48 nefer bad-et-tenzil mütebaki tabur erkanı
Ber vecih-i bala tertibe nazaran taburda bulunması lazım gelen çavuş
24
Ber vecih-i bala tertibe nazaran taburda bulunması lazım gelen onbaşı
48
Toplam
705
Islahat çalışması içinde yer alan en önemli subaylardan birisi Goltz
Paşa’dır. Ama daha önce de belirtmiş olduğumuz üzere özellikle Goltz’a her
konuda özel bir parantez açmak gereklidir. Goltz Paşa çalışmamız içinde
incelemiş olduğumuz konuların hemen hemen hepsinde en etkin rolü
oynamıştır. Daha önce Goltz Paşa hakkında bilgi verirken belirtmiş
olduğumuz üzere, Alman Genelkurmayı O’nu bir nevi sürgüne göndermişti.
Önemli görevlerde yer alamayan Goltz Osmanlı Devleti’nde göreve gelince
74
yapmak istedikleri için uygun bir ortam bulmuştu. Bu uygun ortam içinde ise
gerçekten çalışmak ve ordunun durumunu düzeltmek istemesinden dolayı
birçok çalışma yapmış ayrıca önerilerinin kabul edilmemesi durumunda ise
diğer subaylar gibi çalışmaları bırakıp bir kenara çekilmek yerine önerilerinin
kabulü için elinden geleni yapmıştır. Goltz çalışmalarının uygulanması
konusunda en çok kontrat yenilenme dönemlerinde baskı yapmıştır. Örnek
vermek gerekir ise: Goltz Paşa’nın ikinci kontratı 1889 yılına gelindiğinde
dolmuştu. Kontratının yenilenmesi konusu açıldığında ise Goltz Paşa bazı
nedenler ileri sürerek görevinden ayrılmak istediğini belirtmiştir. Bu
sebeplerden
birisi
hazırladığı
ordu
ıslahatı
ile
ilgili
raporların
uygulanmamasıydı.245 Goltz bu sebebi bahane ederek kontratının uzatılması
durumunda istediklerini uygulamak istiyordu ve başarılı da oluyordu.
Goltz Paşa göreve gelince Kaehler’in üstlendiği heyet başkanlığı
görevini
üzerine
almıştı.
Goltz’un
görevi
boyunca
yapacağı
temel
çalışmalardan birisi de bu heyet başkanlığı görevi olacaktır. Alman subayların
yapacakları görevleri bizzat belirlemesi de O’nun heyet başkanlığını
yürüttüğünü kanıtlar niteliktedir. Nitekim 31 eylül 309 tarihli Erkan-ı Harbiye
Reisi Sanisi ünvanıyla sunduğu raporda kendisinin ve diğer subayların ifşa
edeceği görevleri tek tek açıklamaktadır. Bu programın hazırlanma amacı,
Osmanlı Devleti’nde görevde bulanan Alman subaylardan istifade etmek için
onların görevlerinin belirlenmesi ve bir an önce bu görevlere tayin edilmesi
olarak gösterilmektedir. Goltz Paşa verdiği raporun ilk bölümünün ilk üç
maddesinde Alman subayların görevlerini belirtmiştir. Raporun ilk üç
maddesine göre Hobe, Kamphönever, Gromkof Paşaların yürüteceği
çalışmaları şu şekilde özetlemiştir: Hobe, Kamphövener ve Gromkof Paşalar
bağlı oldukları birliklerin talimi dışında eğitimlerini üstleneceklerdi. Hobe Paşa
Süvari birliklerinden sorumuydu. Bu nedenle Mekteb-i Harbiye’de görevini
sürdürecek ve süvari sınıflarının ders ve talimlerine iştirak edecekti.
Kamphövener Paşa piyade muallimi olması dolayısıyla Mekteb-i Harbiye’de
piyade sınıflarının eğitimlerinden sorumlu tutulmuştur.
245
Wallach, a.g.e., s.60.
Gromkof Paşa ise
75
diğerlerinden farklı olarak Topçu muallimi olması nedeniyle Mekteb-i Harbiye
yerine Mühendishane-i Berri Hümayun’da ders verecek ve tatbikatların
başında
bulunacaktı.
Ayrıca
Almanya’da
eğitim
görmüş
olan
Türk
subaylarından ikişer tanesi adı geçen bu subayların yanlarına stajyer olarak
verilecek, böylece Alman subaylar Türk subaylarının bir yıl içinde bütün
askeri müfredatı uygulayabilecek düzeyde ve kendi başlarına Askeri eğitim
verebilecek düzeye gelmesini sağlayacaktı. Dördüncü maddede ordunun
teftişi
hakkında
bilgi
verilmektedir.
Buna
göre
taşradaki
birliklerin
durumlarının da her yıl oluşturulacak olan bir komisyon tarafından teftiş
edilmesi düşünülmüştür. Goltz Paşa bu komisyonda yukarıda adı geçen
Alman subaylar ile birlikte Almanya’da eğitim görmüş olan subayların
bulunmasını istemektedir. Beşinci maddede Erkan-ı Harbiye’nin yapması
gereken çalışmalar hakkında bilgi verilmiştir. Erkan-ı Harbiye görevlilerinin
asli görevinin sefer durumunda ordunun hareketinin sevk ve idaresini
sağlamak olduğu belirtilmektedir. Bunun için buradaki görevlilerin Alman
subayların
idare
ve
gözetimi
altında
tatbikatlar
yapmalarını
gerekli
görmektedir. 246
Raporun ikinci bölümünde yine Alman subayların görevleri hakkında
bilgi verilmiştir. İlk üç madde raporun ilk bölümündeki maddeler ile aynı olup
Alman subayların görevlerini belirtmektedir. Farklı olarak dördüncü maddede
Goltz Paşa kendisinin yerine getireceği görevi belirtmiştir. Bu maddede Goltz
Paşa, Erkan-ı Harbiye’de sefer vaktinde askerin sevk ve idaresini subaylara
talim ettireceğini belirtmektedir. Ayrıca yapmak istediği diğer bir çalışmanın
Erkan- Harbiye’de ve kolordu Erkan-ı Harbiye’lerinde bulunan subayları
Erkan-ı Harbiye seyahatleri icrasıyla iştigal ettirmek ve bir süredir icrası ile
meşgul olduğunu belirttiği, bazı subaylar ile tatbikatlar düzenlemek olduğunu
belirtmektedir. Ayrıca 5:6 subaydan oluşan bir grup ile harita üzerinde
ordunun sevk ve idaresini talim ettirmek amacında olduğunu ve bu tür
talimlerin günümüz Avrupa ordularında sonbahar manevralarının içinde talim
edilmekte olduğunu bu nedenle de bu talimin yapılmasının öneminin
246
BOA, Y.PRK.MYD, 13/81, s.1-3.
76
anlaşılacağını söylemektedir. Goltz Paşa bunun dışında askeri okullarda
görev alan muallimlere Erkan-ı Harbiye görevleri ve askeri birliklerin çekilme
ve
doğru
şekilde
savaş
alanına
yerleştirilmeleri
hakkında
eğitim
verebileceğini, bundan ayrı olarak yine ordunun kullanımı için Osmanlı
Devleti’nin haritalarının hazırlanması konusuna yardımcı olabileceğini de
eklemektedir.247 Görüldüğü üzere Goltz Paşa bu ayrıntılı raporu ile kendisinin
ve diğer Alman subayların görevlerini belirleyerek düzenli bir çalışma ortamı
sağlamak
istemiştir.
Subayların
yapacakları
görevlerin
bu
şekilde
belirlenmesi ile daha sağlıklı ve sistematik bir çalışma düzeni sağlanabilecek
ayrıca bu çalışmaların ilerlemesi hakkında kontrol sağlanabilecekti.
Goltz Paşa hali hazırda yapılabilecek birçok çalışmayı kendi üzerine
almıştır. Görevde bulunan diğer subaylar için uzmanlık alanları dâhilinde
sınırlı görevler verirken kendisi harita hazırlamak örneğinde olduğu gibi diğer
görevleri üzerine alarak kendisini yoğun bir yük altına sokmuştur. Bu şekilde
hareket etmesinin sebebi belki de diğer subayların, yaptıkları çalışmalara
gereken önemin verilmediği düşüncesi ile hareket ederek, ordunun ıslahı için
çalışmak
yerine
maaş
ve
rütbelerini
nasıl
daha
üst
seviyelere
çekebileceklerini düşünmeleri olabilir.
Yukarıda verdiğimiz çalışmanın yanı sıra daha önce de belirtmiş
olduğumuz üzere Goltz Paşa’nın asıl görevi askeri eğitimdeki ıslahat
çalışmalarını yürütmekti. Almanya’dan subay talebinde bulunulması ile gelen
ilk heyette askeri eğitimin ıslahatında görevlendirilebilecek bilgiye sahip bir
subayın bulunmadığı anlaşılınca Almanya’dan yeni bir subay talebinde
bulunulmuş ve Goltz bunun üzerine Osmanlı Devleti’ne gönderilmişti. 248 Bu
nedenle Goltz’tan öncelikli olarak askeri eğitimin ıslahatı ile ilgili çalışmalar
yapması bekleniyordu. Bu nedenle ilk yaptığı çalışmalardan birisi askeri
eğitim programlarını incelemek olmuştur. Goltz Paşa geldiğinde askeri
okullarda Fransız askeri kitaplar ile eğitim yaptırılıyor, pratik eğitim ise
bulunmuyordu. Örneğin arazi eğitimi, atış yapma yasaktı. Ayrıca astronomi,
247
248
BOA, Y.PRK.MYD, 13/81, s.4.
Wallach, a.g.e., s.42.
77
matematik, mimarlık ve topografya dersleri okutulmaktaydı. 249 Askeri okul bu
haliyle subaydan daha çok mühendis yetiştiren bir eğitim kurumuna
benzemektedir. Kıta subaylarının hiçbir işine yaramayacak olan mimarlık
dersinin zorunlu olarak verilmesi gereksizdi. Ama bütün bunlar bir yana
Goltz’un en çok eleştirdiği nokta tatbikat yapılmamasıydı.
Goltz Paşa askeri okullarda ıslahat için göreve getirilmişti ancak askeri
okullarda bir ıslahat fikrine sıcak bakılmıyordu. Özellikle Osman Paşa bu
konuda
Goltz
ile
anlaşamıyordu.
Ama
buna
rağmen
biraz
sonra
bahsedeceğimiz askeri okullardaki ders programındaki değişikliği kabul
ettirmeyi başarmıştır. Ayrıca derslerin uygulamalı olmasını da kabul ettirmeyi
başarmıştır ki zaten bu durum ders programında da yer almıştır.250 Goltz
Paşa göreve başlamadan önce Fransız sistemi benimsenmişti. Askeri
okullarda uygulanan sistem Fransız askeri okullarının sistemiydi. Ancak Goltz
Paşa geldikten sonra bu durum değişmiş ve Berlin Harb okulunun sistemi
benimsenmiştir.251
Goltz Paşa’nın hazırlamış olduğu ders programının temel çıkış noktası
biraz önce bahsetmiş olduğumuz subayların işine yaramayacak derslerin
müfredatta bulunması idi. Goltz Paşa’nın yeni programda yaptığı en büyük
değişiklik Erkan-ı Harbiye’yi Fenni Kısım ve Askeri Kısım diye ikiye
ayırmasıdır. Böylece Askeri Kısımda subayların yalnızca ihtiyacı olan dersleri
almaları
sağlanıyor
ve
diğer
işlerine
yaramayacak
dersleri
alma
yükümlülüğünden kurtuluyorlardı. Ayrıca subayların gerek duymayacağı
dersler programdan çıkarılmamış ve bu dersler Fenni Kısım’a eklenerek
ihtiyaç duyulan mühendislerin buradan yetiştirilmesi amaçlanmıştır. Tabi bu
durumda Fenni Kısım’daki öğrencilerde sadece amaçlarına yönelik dersleri
görmekte
249
ve
Askeri
Turan, a.g.e., s. 148-149.
Etikcan, a.g.t., s.16.
251
Avcı, a.g.e., s.32.
250
Kısım’a
kaydırılan
derslerin
yükümlülüğünden
78
kurtulmaktaydılar. Böylece alana yönelik bir eğitim sistemi getirilmesi
amaçlanmıştır.252
Programa esasında üç bölüme ayrılmıştır. Buna göre ilk bölüm iki
grubun da alacağı ortak derslerden oluşmaktadır. Programda sırayla erkan-ı
Harbiye İkinci sınıflarının, üçüncü sınıfların ve son olarak birinci sınıfların
dersleri verilmiştir. Ancak burada öncelikli olarak birinci sınıfların ders
programını aktarmak ders programının kolay anlaşılması için faydalı
olacaktır.
Hazırlanan bu ders programından anlaşıldığı üzere birinci sınıftan
itibaren öğrencilerin iki bölüme ayrılarak eğitim aldıkları anlaşılmaktadır.
Programda ilk öncelikli olarak iki bölümünde alacağı ortak dersler ve saatleri
belirlenmiş daha sonra ise iki bölümünde kendi dersleri ayrı ayrı
belirlenmiştir. Bu dersler ve saatleri belirlendikten sonra ise iki bölümün de
kendi alanlarıyla ilgili olarak yürüteceği arazi eğitimleri açıklanmıştır. Ancak
görülmektedir ki ikinci ve üçüncü senelerde ki arazi eğitimi iki bölümün kendi
alanları ile ilgili olarak belirlenerek ayrılmasına rağmen birinci sınıfların arazi
eğitimi ortaktır. Birinci sınıfların ortak dersleri şunlardır; Topografya
Nazariyatı, İstihkamat-ı Hafife Nazariyatı, Piyade Fen-i Eslihası ve Nişan
Talimi Nazariyatı, Talim Nazariyatı, Fransızca, Alman veya Rus Lisanlarında
Birisi olmak üzere 12 saatlik 6 dersten oluşmaktadır. Bu derslerden sonraki
dersler Kısım-ı Askeri ve Kısım-ı Fenni olarak ayrı ayrı verilmiştir. Kısım-ı
Askeride; Tarih-i Fen-i Harp, Kitabet ve Edebiyat-ı Askeriye, Hendese-i
Resmiye ve Tatbikatının En …. dersleri bulunmaktadır. Bu üç dersin
toplamda altı saatte işleneceği belirlenmişti. Kısım-ı Fenni ise toplamda dört
ders bulundurmaktadır. Bu dersler ise Cebr-i A’la, Hendese-i Resmiye,
Makine ve Hendese-i Hile’dir. Bu derslerin süresi için de altı saat yeterli
görüşmüştür. Arazi eğitimi için ise; “Süvari ve Piyade şakirdanı dahi beraber
252
BOA, Y.MTV., 15/19, s.1-4.
79
olduğu halde topografya ve istihkamat-ı hafife ameliyatı icra edeceklerdir.”
notu düşülmüştür.253
Erkan-ı Harbiye ikinci sınıflarının alacağı bu dersler ise şu şekilde
belirtilmiştir: Topçu Fen-i Esliha ve Nişan Talimi Nazariyatı, İstihkamat-ı
Cesime Nazariyatı, Talim Nazariyatı, Fransızca, Alman ve Rus Lisanlarından
birisi olmak üzere toplam 9 saatlik bir müfredattır. Ortak Müfredattan sonra
öğrenciler bulundukları bölümün müfredatını almaktadır. Kısım-ı Askeri’de
bulunan dersler şöyledir: Birkaç Meşhur Seferlerin Mütaalasıyla Muahezatı,
Düvel-i Ecnebiyenin Ordu Teşkilatı, Tarih-i Fen-i Harbin Ma-ba’dı, Tabya
Tatbikatı olmak üzere toplam 9 saattik bir müfredattır. Kısım-ı Fenni dersleri
ise: Tehemmi ve Tefezzül, Ebniye ve İnşaat-ı Askeriye ve Şekil ve
Mukataaların …., Şose Şimendüfer ve köprücülük, Fen-i Tabakatü’l arz ve
Kimya-yı Sanayi ve Makine-i Tatbik olmak üzere 9 saatlik müfredattan
oluşmaktadır.
Müfredatta ayrıca alınacak olan bu derslerin yanında bir gün pratik
eğitime, tatbikatlara ayrılmıştı. Buna göre Kısım-ı Askeri bir tabur piyade, bir
tabur topçu ve bir tabur süvari birliğinden oluşacak olan müfreze ile tabya
tatbikatı icra edecekti. Kısım-ı Fenni öğrencilerinin yapacakları talimler ise;
turuk, şose, şimendüfer, köprü ve telgraf askeri ameliyatı ve ebniye ve inşaatı
muayene’den oluşmaktadır. Verilen program incelendiğinde kısım-ı askeri
öğrencilerinin beşi ortak ders olmak üzere toplamda 9 ders aldıkları ve bu
derslerin toplamda 18 saat sürdüğü görülmektedir. Kısım-ı Fenni ise yine 5
saatlik ortak ders dışında toplam beş ders daha verilmiş ve toplamda 10 ders
almışlardır. Ancak Kısım-ı Fenni öğrencileri fazla ders alsalar da ders saatleri
Kısım-ı Askeri ile aynı olup 18 saattir. 254
İkinci sınıfların programı verildikten sonra, Erkan-ı Harbiye üçüncü
sınıfların ders programı verilmiştir. İkinci sınıflarda olduğu gibi bu üçüncü
sınıfların müfredatı da Kısım-ı Askeri ve Kısım-ı Fenni olmak üzere ikiye
253
254
BOA, Y.MTV., 15/19, s.4.
BOA, Y.MTV., 15/19, s.2.
80
ayrılmıştır. Ortak müfredatta yer alan dersler; Erkan-ı Harbiye vezaifi, Hücum
ve Müdafaa, Nazariyat, Fransızca ve Alman veya Rus Lisanlarında biri olmak
üzere toplam 11 saatlik ders yer almaktaydı. Kısım-ı Askeri’de yer alan
dersler;
Birkaç
Meşhur
Seferlerin
Mütalaa
ve
Muahezatı
Ma-ba’dı,
Muharrerin-i Askeriye-i Ecnebiye Asarının Mütaalası, Coğrafya-yı Sevkü’lceyş olmak üzere 7 saatlik bir programdır. Kısım-ı Fenni ise; Tuye-i Turuk ve
Şose Köprücülük ve Telgraf ve Bunların askerliğe Nazaran Tatbiki, Taksim-i
Arazi, Ebniye ve İnşaat-ı Askeriye (Planlar ve Mukataalar Tersimi Ma-ba’dı)
olmak üzere 7 saatlik ders programına sahipti.
Bu derslerin haricinde ikinci sınıfların programında olduğu gibi üçüncü
sınıfların programında da haftada bir gün uygulanacak olan arazi üzerinde
pratik eğitim bulunmaktadır. Üçüncü sınıfların Askeri kısmı Erkan-ı Harbiye
Vezaifi (bir koordunun harekatına kadar) ile görevlendirilmiş olup Kısım-ı
Fenni ise Turuk köprü şose şimendüfer telgraf askeri ameliyatı ve ebniye ve
inşaatı muayene Talim Ameliyatları Mekatib-i Askeriye Müfettiş-i Umumisi ile
sorumlu
tutulmuştur.
Genel
olarak
üçüncü
sınıfların
programını
değerlendirmemiz gerekir ise; Kısım-ı Askeri ve Kısım-ı Fenni beş ortak ve 3
alan dersi olmak üzere 18 saatlik ders görmekteydiler.255
Aşağıdaki tabloda ders programı daha net bir şekilde incelenebilir:
255
BOA,Y. MTV., 15/19, s.3.
81
Tablo 3- Erkan-ı Harbiye Ġkinci Sınıf Ders Programı (Ortak Dersler)
Dersler
Haftalık Ders Adedi
1
Topçu Fen-i Esliha ve Nişan Talimi Nazariyatı
2
2
İstihkamat-ı Cesime Nazariyatı
2
3
Talim Nazariyatı
1
4
Fransızca
2
5
Alman ve Rus Lisanlarından Biri
2
9 Saat
Tablo 4- Erkan-ı Harbiye Ġkinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Askeri)
Dersler
Haftalık Ders Adedi
6
Birkaç Meşhur Seferlerin Mütalaasıyla Muahezatı
3
7
Düvel-i Ecnebiyenin Ordu Teşkilatı
2
8
Tarih-i Fen-i Harbin Ma-ba’dı
2
9
Tabya Tatbikatı
2
9 Saat
82
Tablo 5- Erkan-ı Harbiye Ġkinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Fenni)
Dersler
Haftalık Ders Adedi
1
Tehemmi ve Tefezzül
2
2
3
Ebniye ve İnşaat-ı Askeriye ve Şekil ve Mukataaların 2
--------Şose Şimendüfer ve Köprücülük
2
4
Fen-i Tabakatü’l-arz ve Kimya-yı Sanayi
1
5
Makine-i Tatbik
2
9 Saat
Ameliyat Dersleri
Haftada Bir gün Tahsis Olunacaktır
Kısım-ı askeri derslerin nihayetinde bir tabur piyade bir tabur topçu ve
bir taburu süvari bölüğünden ibaret olmak üzere teşkil olunacak müfreze ile
tabya tatbikatı ameliyatı icra edecek
Talim Ameliyatları
Kısım-ı fenni - turuk - şose – şimendüfer – köprü ve telgraf askeri
ameliyatı ve ebniye ve inşaatı muayene256
256
BOA, Y.MTV., 15/19, s.2.
83
Tablo 6- Erkan-ı Harbiye Üçüncü Sınıf Ders Programı (Ortak Dersler)
Dersler
Haftalık Ders Adedi
1
Erkan-ı Harbiye Vezaifi
4
2
Hücum ve Müdafaa
2
3
Nazariyat
1
4
Fransızca
2
5
Alman veya Rus Lisanlarından Biri
2
11 Saat
Tablo 7- Erkan-ı Harbiye Üçüncü Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Askeri)
Dersler
Haftalık Ders Adedi
3
7
Birkaç Meşhur Seferlerin Mütalaa ve Muahezatı Maba’dı
Muharrerin-i Askeriye-i Ecnebiye Asarının Mütalaası
8
Coğrafya-yı Sevkü’l-ceyş
2
6
2
7 Saat
84
Tablo 8- Erkan-ı Harbiye Üçüncü Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Fenni)
6
7
8
Dersler
Haftalık Ders Adedi
Tuye-i Turuk ve Şose Köprücülük ve Telgraf ve
Bunların Askerliğe Nazaran Tatbiki
Taksim-i Arazi
3
Ebniye ve İnşaat-ı Askeriye (Planlar ve Mukataalar
Tersimi Ma-ba’dı)
2
2
7 Saat
Arazi Üzerinde Ameliyat Dersleri
Haftada Bir Gün Tahsis Olunmuştur
Kısım-ı Askeri:
Erkan-ı Harbiye Vezaifi (esb-sevar olarak bir kolordunun harekatına kadar)
Kısım-ı Fenni:
Turuk köprü şose şimendüfer telgraf askeri ameliyatı ve ebniye ve inşaatı
muayene Talim Ameliyatları Mekatib-i Askeriye Müfettiş-i Umumisi257
257
BOA, Y.MTV., 15/19, s.3.
85
Tablo 9- Erkan-ı Harbiye Birinci Sınıf Ders Programı (Ortak Dersler)
Dersler
Haftalık Ders Adedi
1
Topografya Nazariyatı
1
2
İstihkamat-ı Hafife Nazariyatı
2
3
Piyade Fen-i Eslihası ve Nişan Talimi Nazariyatı
2
4
Talim Nazariyatları
1
5
Fransızca
3
6
Alman veya Rus Lisanlarından Birisi
3
12 Saat
Tablo 10- Harbiye Birinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Askeri)
Dersler
Haftalık Ders Adedi
7
Tarih-i Fen-i Harp
2
8
Kitabet ve Edebiyat-ı Askeriye
1
9
Hendese-i Resmiye ve Tatbikatının En …..
3
6 Saat
86
Tablo 11- Harbiye Birinci Sınıf Ders Programı (Kısım-ı Fenni)
Dersler
Haftalık Ders Adedi
7
Cebr-i A’la
1
8
Hendese-i Resmiye
2
9
Makine
1
10 Hendese-i Hile
2
6 Saat
Ameliyat Dersleri
Haftada Bir Gün Tahsis Olunacaktır
Süvari ve piyade şakirdanı dahi beraber olduğu halde topografya ve
istihkamat-ı hafife ameliyatı icra edeceklerdir.258
Goltz
Paşa’nın
diğer
bir
çalışması
ise
subaylara
tatbikatlar
yaptırmaktadır. Yaptırmak istediği bir tatbikat hakkında ayrıntılı bilgiye yine
arşiv vesikalarından ulaşılabilmektedir. Goltz Paşa’nın en çok önem verdiği
noktalardan birisi askeri eğitimde tatbikatlar idi. Geldiğinde askeri eğitimde
talimlerin olmadığını gördüğünde bu durumu düzeltmek için öncelikli olarak
ders programına talim dersleri eklemiş daha sonra da kendi yönetimi altında
manevralar tertip etmek istemişti. Ancak bu manevraları düzenleyebilmek için
öncelikli olarak izin alması gerekiyordu. Düzenlemek istediği bir manevra için
izin almak istemiş ve bir layiha hazırlamıştır. Bu layihadan ayrıntılı olarak
nasıl bir manevra yapılacağı öğrenilebilmektedir. Manevra hakkında bilgi
verirken bunları dört maddede açıklamıştır. Her madde yapılacak bir tatbikat
hakkında
258
bilgi
vermektedir.
BOA, Y. MTV., 15/19, s.4.
İlk
tatbikat
Vidos
Karyesi
havalisinde
87
yapılacağını, bölgenin dalgalı araziden oluşması nedeniyle pay-i tahtın
müdafaası için en iyi yer olması nedeniyle tatbikat için en iyi yer olduğu
belirtilmiştir. Tatbikat sırasında refakatinde beş veya altı kişi bulanacaktı.
Tatbikatta nezaretinde bulunan zabitana öğretilmesi amaçlanan öncelikli
konunun arazi keşfinin anlatılması olduğu belirtilmiştir. Arazi keşfinde
müdafaa için doğru yerlerin seçilmesi, bu konunun tartışılması ve karara
bağlanması sonucunda kendisi tarafından bu konuda bilgi verilmesi, seçilen
yerin teftiş edilmesi ile devam edecektir. Bunlar yapıldıktan sonra zabitan
muhtelif bölgelere dağılarak müdafaanın nasıl yapılacağı hakkında verilen
bilgiler sonrasında emirlerin ve hazırlanan krokileri yaz işlerinin ne suretle
tertip edeceği hakkında bilgi verilecektir. Bütün bunlardan sonra ise gereken
düzeltmeler Goltz Paşa tarafından yapılacaktır.
İkinci tatbikatta aynı arazi üzerinde, ilk tatbikatta yapılmış olan
savunma hatlarının seçilmesi hakkında ayrıntılı bir inceleme yapılacak ve bu
konuda ilk talimde verilmiş olan karar ve emirler de tartışılacak ve gerekli
düzeltmeler yapıldıktan sonra Goltz Paşa tarafından bu konular hakkında
ayrıntılı bilgi verilecektir. Bunun dışında Erkan-ı Harbiye zabitlerinin bir
savunma savaşı sırasındaki görevleri hakkında bilgi verilecektir.
Üçüncü tatbikat yine beyan edilmiş olan arazi çevresinde yapılacak
olup tatlı suyun bulunduğu bölgede olacaktı. Bu tatbikatta da birinci ve ikinci
ameliyatta zabitanlar tarafından seçilmiş olan savunma hattı müdafaa
edilirken bir yandan da bu bölgeye karşı yapılabilecek olan bir hücumdan
bahsedilecektir.
Dördüncü tatbikat için zabitanın yanlarında hayvanlarının olması
gerektiğini belirtip,
bu gün yapılacak olan tatbikata mahsus olmak üzere
yeterli miktarda hayvanın sağlanması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca bugün için
fazladan subay gerekli olduğu belirtilmektedir. Bunlar muharebatta istihdam
edilmek üzere, yere inildiği zaman hayvanları tutmak için üç, tatbikatın
88
zamanlarını araziye dağılmış olan zabitana haber vermek için de bir nefere
ihtiyaç duyulduğu bildirilmiştir.259
Alman subayların yaptığı diğer bir çalışma ise numune alaylarının
kurulmasıdır. Kamphövener Paşa kendi komutasında bir numune alay ve
buna bağlı nişan mektebi teşkilini önermektedir. Kurulan bu mekteplere
muallim olarak görevlendirilmek üzere Almanya’dan birkaç piyade birkaç
zabit ve çavuş istenilmesini ayrıca talim için Almanya’ya birkaç sene için
öğrenci gönderilmesi uygun görülmektedir. Bunlara ilaveten bir yıl sonra
sonbahar manevralarında altı hafta kadar bulunması için birkaç zabit
gönderilmesi istenmektedir. Yine Hobe Paşa Almanya süvari zabitanından on
nefer kadar yüzbaşı veya mülazım-ı evvel ve on iki ile on altı kişi kadar çavuş
istenmesini ve yine Almanya’ya öğrenci gönderilmesini istemektedir. Ristow
ise bir seyyar numune alayı kurulması ve bu alayda eksik olan hayvan ve
askerlerin tamamlanması, yeni toplar ile donatılmasını istemiş ve mümkünse
yabancı dil bilen liyakatli zabitandan yeteri kadarının bu alaya tayin edilmesini
istemiştir. Ristow bunların yanında bahsedilen bu alaya, bir tabur süvari
topçusu verilerek numune sahra topçusu alayında bir numune kale topçusu
taburu teşkil edilmesini tavsiye etmiştir. Bu alaylara birer kaymakam veya
binbaşı ve birer kolağası veya yüzbaşı ve birer mülazım-ı evvel tayin edilmesi
gerekliliğinden bahsedilmiştir. Bir süredir sekteye uğramış olan talimlerinde
bir an önce yeniden başlatılması önerilmektedir. Senede dört ay sürecek olan
nişan endaht mektebi açılması ve kolağası, yüzbaşı ve mülazım-ı evvel
rütbesinde bulunan zabitanın bu mektebe devam ettirilmesi istenmiştir. Bu
zabitler için sahra ve kale topçuluğu için iki ders ve büyük zabitan için bir ders
açılması, ayrıca bu mektebin talimine nezaret etmek için Almanyalı bir zabitin
tayin edilmesi istenmiştir.
Komisyon bu önerileri olumlu bulduğunu bildirmektedir. Komisyon bu
alayların kurulması ile zabitanların talimleri öğrenecekleri ve eğitimini
tamamlayanların kolordularda alaylarına geri gidip yerine yenileri gelmesiyle
259
BOA, Y.MTV., 27/19
89
birçok subayın eğitimden geçmiş olacağının açık olduğu ve bunun faydalı bir
çalışma olacağına karar verilmiştir.260
II. ALMANYA’DAN ASKERĠ TEÇHĠZAT ALIMI
“Genelkurmayın
emperyalist
yayılma
siyaseti
aynı
zamanda,
kaçınılmaz biçimde Rusları tehdit eden ve büyük yekûnlara ulaşan Alman
silâh ihracatını da geliştirdi. General von der Goltz'un Genelkurmay
tarafından şiddetle desteklenen askerî heyeti, 1880'lerin sonuna doğru
Osmanlılara Krupp ailesinin toplarını kabul ettirdi... Alman silâh, sanayiinin
Osmanlı İmparatorluğu'ndaki tekel konumu Colmar von der Goltz tarafından
yaratıldı.”261
Alman Subayların Osmanlı Devleti’ndeki görevleri süresince en
başarılı oldukları konulardan birisi Alman silah sanayinin Osmanlı Devleti’nde
etkili olması konusunda yaptıkları çalışmalardır. Subaylar silah ticaretinde
muazzam bir etkiye sahiptirler ki zaten bu nedenle rahatlıkla en başarılı
oldukları çalışma olarak görebiliriz. Tabi bu etkinin büyüklüğü anlamak için
subaylar gelmeden önce Osmanlı Devleti’nin ordusunu modernize etme
adına, yurtdışından yaptığı silah alımlarının miktarı ve tercih ettiği ülkeler
hakkında bilgi vermek elzemdir.
Osmanlı Devleti’ni silah ithaline iten sebepler ise; Osmanlı Devleti
özellikle III. Selim ile birlikte orduda köklü bir değişiklik yapılmaya çalışılmış
ancak Yeniçerilerin ayaklanması sonucu bu yenilik hareketi durmuştur 262.
Nizam-ı Cedid ile başlayıp II. Mahmut’un Yeniçeri ocağını kaldırmasından
sonra ise Asakir-i Mansure-i Muhammediye adıyla bir ordu oluşturulmuştu.
Bu dönemden itibaren de ordunun gerek sistem gerekse teçhizat açısından
modernleştirilmesi çalışmalarına devam edilmiştir. Ordunun ıslahı konusunda
260
BOA, Y.PRK.KOM, 4/2, s.1-2.
Rathmann, a.g.e., s.31.
262
Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, C. II, s.135.
261
90
ki en kapsamlı çalışmalar Abdülaziz ve II. Abdülhamid döneminde yapılmıştır.
Abdülaziz ve II. Abdülhamid dönemlerinde önceki ıslahatlardan farklı olarak
askeri teçhizat alımı dikkati çekmektedir. Özellikle Abdülaziz ve II.
Abdülhamid ordunun ıslahı için silah ve diğer teçhizatların modern Avrupa
ordularıyla
boy
ölçüşebilecek
düzeyde
olmasının
önemini
çok
iyi
kavramıştı.263 Bu nedenle ordunun modernize edilmesi için yabancı
ülkelerden silah alımları Abdülaziz ve II. Abdülhamid dönemlerinde
yoğunlaşmıştır. Abdülaziz döneminde Viyana’da bulunan Brodwell ve
Berlin’de bulunan Krupp Fabrikası Osmanlı’nın top ve aletleri ithal ettikleri
şirketler arasındadır. Yine bu dönemde top dışında Avrupa’dan şeşhâneli
tüfek ithal edildiği ve 1864 yılına gelindiğinde bu tüfeklerin sayısı 130.000’e
ulaşmıştır. Bu tarihten itibaren ise, ilk olarak Sadowa Muhaberesi’nde
kullanılan iğneli tüfekler İngiltere, Fransa ve Belçika’dan satın alınmaya
başlamıştır. Bu tüfeklerin miktarı ise 1868’de 90.000’e ulaşmıştı.264
II.
Abdülhamid’in
saltanatının
ilk
zamanlarında
Osmanlı
silah
pazarında en etkili ülke Amerika Birleşik Devletleri idi. Amerikan silahlarının
Osmanlı pazarına girmeleri ise 1860’lı yılların ikinci yarısında başlamış ve
1860’lı yıllardan II. Abdülhamid dönemine kadar geçen süreçte Osmanlı ile
Amerika arasındaki silah ticareti giderek artmıştı. Bu ticaretin 1865’den sonra
başlamasının temel sebebi ise Amerika’da süren iç savaştı. 265 Bu tarihe
kadar iç savaş nedeniyle Amerika silah ithal etmek zorunda kalıyordu.
İç savaşın bitmesi sonrasında ise başka sorunlar ortaya çıktı.
Amerikalı silah üreticileri Amerikan iç savaşı süresince yüklü miktarda silah
üretmişlerdi.
Savaş
boyunca
ürettikleri
silahlar
ile
ilgili
bir
sıkıntı
yaşamamışlardı. Ancak savaş sona erince bu ürettikleri silahların büyük bir
bölümü ellerinde kaldı. Silah üreticilerin kalan bu silahları ellerinden çıkarmak
263
Oral Sander,Kurthan Fişek, Türk-ABD Silah Ticaretinin İlk Yüzyılı (1829-1929), Ankara, 2007,
s.18-19.
264
Ünal, a.g.t., s.227-228.
265
Amerikan iç Savaşı diye adlandırılan savaş 1861yılında, Abraham Lincoln’ün Birleşik Devletler
Başkanı seçilmesiyle, 11 güney eyaletinin birlikten ayrılarak kendi aralarında Konfederasyonu
oluşturduklarını açıklaması ve diğer 25 eyaletin ise Birliğin yanında kalması ile ortaya çıkmıştır.
Savaş 1865 yılına kadar sürmüş ve kuzey eyaletlerinin kesin zaferi ile sonuçlanmıştır.
91
için ülke dışına yönelmeleri gerekiyordu. Bu nedenle ellerinde kalan bu
silahları Osmanlı pazarına düşük fiyat ile satmayı düşünmüşlerdir.266
İki devlet arasındaki ilk silah ticareti 1869 yılında gerçekleşti. Bu tarihte
239.000 adet Enfield ve Springfield marka piyade tüfeği alınmıştır. Bu piyade
tüfeklerinin Osmanlı Devleti’ne maliyeti 1.331.000 dolardır.267
II. Abdülhamid’in iktidarının ilk yıllarına gelindiğinde Amerika ile
Osmanlı Devleti arasındaki silah ticareti iki ülke arasındaki toplam ticaretin
%90’ını oluşturur hale gelmişti. 1877 yılında ABD’nin Osmanlı Devleti’ne olan
silah ihracatı 1.000.000 Osmanlı Lira civarındaydı.268
Osmanlı Devleti 1883 yılına kadar Amerika’dan 600.000’e yakın tüfek
almıştır. Bu tüfekler anlaşmaların yapıldığı tarihlerden itibaren yapımları
tamamlandıkça Osmanlı Devleti’ne teslim edilmiştir. Alınan silahların büyük
bir bölümü ise 93 harbinde kullanılmış ve savaş bittiğinde ise kullanılamaz
duruma gelmişti. Bazı firmaların kontrat süresi dolmasına rağmen yaşadıkları
finansal sorunlar nedeniyle tüfekleri teslim edemediğini de belirtmemiz
gereklidir.269 Daha sonraki dönemlerde bu firmalar ile yaşanan sorunlar ise
Alman silah tüccarlarına avantaj sağlayacaktır.
Osmanlı Ordusunda 1880’li yıllara gelindiğinde sadece Amerikan
yapımı silahlar değil yanında Fransız yapımı silahlar da kullanılmaktaydı. 270
Bu tarihten itibaren ise Alman silahları Osmanlı ordusuna girmeye
başlayacak ve üstünlük kazanacaklardı. Joan Haslip özellikle Goltz Paşa’nın
Osmanlı Devleti’nde göreve başlaması ile “generalleri ve teknisyenleri bir
tüccar grubunun takip ettiğini ve kısa sürede Osmanlı Devleti’nde Selanik’ten
Bağdat’a Made in Germany markasının istila etmeye başladığını”271
söylemektedir. Alman subaylar tek başlarına değil tüccar ve bankerler ile
266
Önsoy, a.g.m., s.1208.
Fendoğlu, a.g.e., s.204.
268
Mehmet Beşirli, “II. Abdülhamit Döneminde Osmanlı Ordusunda Alman Silahları”, Erciyes
Üniversitesi S.B.E. Dergisi, 2004, Sayı 16, s.123.
269
Ali İhsan Gencer, Ali Fuat Örenç, Metin Ünver, Türk-Amerikan Silah Ticareti Tarihi, Doğu
Kütüphanesi, İstanbul, 2008. S.104-106.
270
Turan, a.g.e., s.175.
271
Haslip, a.g.e., s.174.; Garnier, a.g.e., s.66-67.
267
92
birlikte Osmanlı Devleti’ne gelmiş ve Deutsche Bank’ın bir şubesi de
İstanbul’da açılmıştır.272
Burada Alman sanayinin gelişimi ve Osmanlı
pazarına yönelme sebepleri hakkında kısaca bilgi vermek bu ticareti anlamak
açısından faydalı olacaktır. Bilindiği üzere Almanya sanayileşme sürecini geç
tamamlamıştı. Hem bu nedenden dolayı hem de milli birliğini geç
tamamlaması dolayısıyla sömürgecilik yarışında geç kalmasını açıklayabiliriz.
Ancak 1880’li yıllara gelindiğinde artık Almanya sanayileşme sürecini
tamamlamış hatta bu süreci çok hızlı tamamlayarak Avrupa’da büyük bir güç
haline gelmeyi de başarmıştı. Almanya bu olay sonrası artık sömürge ve
Pazar ihtiyacı duymaya başlamıştı. Ancak sömürge yarışında geç kalması
O’nu Uzakdoğu, Amerika ve Afrika gibi kıymetli bölgelerden, diğer bir deyişle
sömürgecilik faaliyetlerinde daha başlangıçta zor suruma düşmesine sebep
olmuştur. Nitekim bunun sonucu olarak Almanya’nın yöneleceği bölge ise
Yakındoğu olacaktır.273
Aslında Alman silahları Osmanlı Ordusunda ilk defa Abdülhamid
döneminde kullanılmamıştır. Daha Abdülmecit döneminde Prusya’dan askeri
teçhizat alındığı bilinmektedir. O dönemde yeni icat edilmiş olan şeşhâneli
tüfekler önceki tüfeklere göre birçok avantaj sağlamaktaydı ve Abdülaziz
bütün ordunun bu silahlar ile donatılmasını istemekteydi. İşte bunun üzerine
Prusya ile temasa geçilmiş ve şeşhane tipi silah siparişi verilmiştir.274 Bu
tarihten sonra yine bir Alman firması olan Krupp 1873 yılında Çanakkale ve
Boğaziçi tahkimatlarında kullanılmak üzere Osmanlı İmparatorluğu ile sahra
topları, batarya topları ve diğer savunma topları konusunda bir ticaret
sözleşmesi yapmayı başarmıştı.275 Bu tahkimler için toplam 500 top alınmış
ve yaklaşık 1 milyon Osmanlı Lirası önenmiştir. Krupp firması her ne kadar
ticaret yapmayı başarmış olsa da bu dönemde Fransız ve İngiliz yapımı
silahlar da Osmanlı Devleti tarafından tercih edilmekteydi. 1877-1878
272
Sander, Siyasi Tarih ( İlkçağlardan 1918’e), s.285.
Şevket Pamuk, Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi 1500-1914, İstanbul, 2005, s.211.
274
Karal, Osmanlı Tarihi Islahat Fermanı Devri, VII. cilt, s.184-185.
275
Rathmann, a.g.e., s.30-31.
273
93
Osmanlı-Rus Savaşında Alman Krupp firmasında top alınmıştı. 276 Osmanlı
Devleti ile Almanya arasındaki bu silah ticareti ileride ortaya çıkacak yüksek
hacimli silah alımlarının henüz başlangıç aşamasını teşkil etmektedir. Alman
sanayisi bu dönemde bu satışlarla başarı elde etmişse de devamlılık
sağlanamamıştır. Osmanlı-Alman silah ticaretindeki devamlılık ancak Alman
askeri heyetlerinin göreve başlaması ile sağlanacaktır. Özellikle Goltz bu
süreçteki en önemli şahsiyet olacaktır.277
Alman askeri heyetleri Alman silah üreticileri için Alman silah sanayinin
birer temsilcileriymiş gibi hareket etmişlerdir. Bunun en büyük kanıtlarından
birisi yazdıkları reform layihalarının birçoğunun yeni silah siparişleri
gerektirmesi ve sonuç olarak ise bu silah siparişlerinin Alman subaylarında
yardımıyla Alman firmalarına verilmesiyle bitmesidir.278 Bu durumlardan birisi
Goltz’un göreve başlamasının dördüncü yılında Çanakkale ve Boğaziçi
istihkam ve bataryalarının onarımı ve modern toplar ile tahkimatını
önermesiyle ortaya çıkmıştır. Bu öneri sonrasından 1882 yılında Krupp
1.206.987 lira değerinde top siparişi almıştır.279 Yine 1886 yılında Goltz Paşa
memleketin müdafaası için sahra topları ve havanları alınması gerektiğini
belirten bir layiha sunmuştur. Bu layiha üzerine, önerinin görüşülmesi için
daire-i askeriye’de bir komisyon teşkil edilmesi ve ihtiyaç görülecek olan
teçhizatın belirlenmesi kararlaştırılmıştı. Komisyon gerekli görülen teçhizatı
belirledikten sonra ise teçhizatların alınması için Krupp firması ile irtibata
geçilecekti.280
1877 yılında ABD’nin Osmanlı Devleti’ne olan silah ihracatı 1.000.000
Osmanlı lirası iken Alman subayların gelmesinden sonra 1883 yılında
ABD’nin ihracatı 138.500 Osmanlı Lira’sına kadar düştüğü görülmektedir.281
Bu miktar yaklaşık %800’lük bir düşüşe işaret etmektedir. Buradan rahatlıkla
anlaşılacağı
276
gibi
Almanya
Turan, a.g.e., s.175.
Akyar, a.g.t., s.69.
278
Reyhan, a.g.m., s.21.
279
Ortaylı, a.g.e., s.115.
280
Y.PRK.BŞK. 10-91 s.1.
281
Mehmet Beşirli, a.g.m., s.123.
277
Osmanlı
Devleti’nin
en
önemli
silah
94
tedarikçilerinden biri haline gelmeye başlamıştır. Artık Almanya ile yapılan
milyonluk silah ticaretinin yanında ABD ile yapılan ticaret önemsenmeyecek
boyutlara gerilemişti. Bu tarihten itibaren Almanya, Osmanlı Devleti’nin
neredeyse tek silah tedarikçisi haline gelmiştir.
Alman silah fabrikaları (Loewe ile Mauser firmaları bunların dışında
yine Goltz Paşa’nın çalışmaları sonucu olarak 1887’de 110 bin Osmanlı
Lirası tutarında sipariş almayı başardılar. Bu ücret karşılığı olarak 500 bin
adet tüfek ve 50 bin adet son model karabina 282 gönderilecekti. Yine 18851895 yılları arasında 100 milyon frank’a yakın savaş teçhizatı Alman
firmalarına verilmişti. Bu ticaret bu tarihten sonra daha yüksek meblağlarda
devam etti. Rathmann özellikle Kayzer’in İstanbul’a gelerek II. Abdülhamid’i
ziyareti sonra bu ticaretin arttığını söylemektedir. Bu dönemde Alman Krupp
dışında, Fransız Hockins, Alman Martini Henry gibi firmalardan küçük
boyutlarda alışveriş yapıldığı bilinmektedir.283
Alman subayların görevleri sebebiyle Alman silah sanayine yaptıkları
katkıyı bir karşılaştırma ile açıkça ortaya koyabiliriz. Donanma ile ilgili
modernizasyonda
bilinmektedir.
Alman
Donanma
firmalarının
tedarikinde
bu
1914
dönemde
yılına
etkin
gelindiğinde
olmadığı
Alman
donanmasından satın alınmış iki savaş gemisi ve Alman Schichau firması
tarafından yapılan birçok küçük destroyer dışında bir etkinliği yoktu. Ancak
İngiltere üç zırhlı ve iki kruvazör, Fransa ise altı destroyer ile iki denizaltı
siparişi almayı başarmıştı.284 Buradan anlaşılacağı üzere Almanlar donanma
tedarikinde rakiplerinin çok gerisinde kalmıştı. İşte bu noktada Alman
subayların donanmanın ıslahatında etkin olarak görevlendirilmedikleri
gerçeğini de göz önüne aldığımızda Alman subayların etkinliklerinin daha iyi
anlaşılacaktır. Bir yanda etkin oldukları birimlerden alınan milyonluk siparişler
282
Karabina, tüfeğe benzeyen ama daha kısa ve güçsüz bir ateşli silahtır.
Birol Çetin, “Osmanlı Harp Sanayisinde Kurşun ve Kurşun Tedariki”, Askeri Tarih
Araştırmaları Dergisi, Yıl 9, Sayı 17, Şubat 2011, s.85-86.
284
Trumpener, a.g.m., s.137-138.
283
95
varken diğer tarafta etkin olmadıkları bir birimde diğer ülkeler ile rekabet
edemiyor olmaları gerçeği açığa koymaktadır. Ancak şunu da belirtmek
gerekir ki II. Abdülhamid ıslahat konusunda ağırlığı kara ordusuna vermişti.
Ayrıca bazı subaylar başarısız oldukları veya önerilerinin kabul
edilmediği gerekçesi ile geri dönmek istediklerinde Alman hükümeti, silah
ticaretinin devam edebilmesi için bu isteklerini reddetmiş ve görevlerinde
kalmalarını istemişlerdir. Yine bu konuyu destekleyen olaylardan birisi ise
Ristow’un 1891 yılında vefat etmesi ile ortaya çıkmıştır. Ristow daha önce
belirtmiş olduğumuz üzere topçu subayı idi. Ristow vefat edince II.
Abdülhamid uygun bir topçu subayının gönderilmesi için Alman yetkililere
ricada bulundu. Goltz Paşa bunun üzerine Rİstow’un yerine hemen birinin
gönderilmesini istemekteydi. Çünkü Fransızlar Ristow’dan boşalan pozisyona
hemen bir Fransız subayı göndermek istemişlerdi.285
Fransızlar böylece
silah ticaretinde etkinlik kazanma amacına ulaşacaklardı. Ancak Goltz bu
durumu fark ederek acele olarak bir subayın atanmasını istemişti. Ayrıca
Goltz seçilecek olan subayın özelliklerini belirtirken öncelikli olarak askeri
beceri ve bilgilerden bahsetmiyor, seçilecek olan subayın Krupp, Gruson ve
bunun gibi diğer büyük Alman silah firmalarıyla şahsen tanışmış olması
gerekli olduğundan bahsediyordu.286
Alman subaylar bu ticarette o kadar önemli bir yer tutuyorlardı ki Goltz
Paşa kendisinin bu ticarete olan etkisini rahatlıkla ve alçakgönüllülükten uzak
bir şekilde belirtmekteydi. Goltz açık bir dille kendisinin görevden ayrılması
durumunda
bu
siparişlerin
Fransa
tarafına
kayacağını
açıkça
belirtmekteydi.287 Alman yetkililer de bu durumun farkındaydılar. Goltz
Paşa’nın çalışmaları Alman firmaları tarafından o kadar çok taktir ediliyordu
ki, çalışmalarından dolayı Goltz Paşa “bir tomar” hisse senedi ile
ödüllendirildi.288 Goltz’un özverili çalışmaları sonucu olarak 1890’lı yılların
285
Etikcan, a.g.t., s.23.
Wallach, a.g.e., s.62.
287
Turan, a.g.e., s.158.
288
Rathmann, a.g.e., s.33.; Ortaylı, a.g.e., s.120.
286
96
sonuna gelindiğinde Alman silah fabrikaları artık Osmanlı pazarını tamamen
ellerinde tutuyordu.289
Alman subayların bu çabalarına benzer olarak diğer devletlerin
Osmanlı Devleti’ndeki temsilcileri de ülkelerinin bu rekabette bulunabilmeleri
için ellerinden geleni yapmaktaydılar. Bunun en iyi örneklerinden birisi
Fransız askeri ataşesi Léon Berger’dir. 1891 yılında Osmanlı Devleti Rus
tehdidine karşı yeni top ve askeri malzemeler alarak savunmasını
güçlendirmek istemekteydi. Léon Berger Fransız fabrikalarının bu ticaretten
pay kapabilmesi için Osmanlı subaylarını Fransa’daki top endüstrisindeki
gelişmeleri görmeleri için bir geziye göndermeye muktedir olmuştu. Ancak
tam bu noktada Goltz Paşa ve Radowitz devreye girmişler ve Türk subaylar
Paris’te Krupp’un fabrikasını gezmişlerdir.290 Goltz Paşa böylece Alman
Krupp firmasının çıkarlarının zarar görmesini önlemiş oluyordu.
Alman subayların (ıslahat ile görevlendirilen subaylar) kontratlarının
bitmesine yakın hazırlamış oldukları ıslahat önerilerinin kabul edilmemesi
gerekçesi ile görevden ayrılmak istemeleri sıkça rastlanan bir durumdu. Bu
durumun bir benzeri Goltz Paşa’nın kontratının bitmesine yakın Osmanlı
Devleti’ndeki hizmetinden ayrılmak istemesiyle yaşanmıştır. Goltz Paşa
ıslahat isteklerinin kabul edilmediğini söyledikten sonra (bir anlamda yaptığı
çalışmaların bir işe yaramadığını belirterek) görevden ayrılmak istediğini
belirtip, ancak Alman imparatoru ve Sultan’ın emretmesi durumunda görevde
kalabileceğini anlatıyordu. Goltz’un bu söylediklerinin üzerine
Alman
Büyükelçisi Radolin ise, “Goltz’un Türkiye’de kalmasını Alman nüfuzu ve
silah satışı için önemli olduğunu söylüyor ve General von der Goltz’un burada
kalması, Türk ordusu üzerindeki etkimiz ve silah ihracatımızın devamı
289
Özgüldür, a.g.m., s.303.
Mehmet Beşirli, “Birinci Dünya Savaşı Öncesinde Türk Ordusunun Top Mühimmatı Alımında
Pazar Mücadelesi: Alman Friedrich Krupp Firması ve Rakipleri”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 15, Konya-Bahar, 2004, s.177.
290
97
bakımından, şimdiye kadar olduğu gibi, paha biçilmez bir kazanç olacaktır”
diyordu.291
Almanya’nın silah ticaretinde tekel haline gelmesinin diğer bir sebebi
ise,
teçhizat
alımı
için
gerekli
olan
paranın
Alman
bankalarından
sağlanabilmesiydi. Özellikle Deutsche Bank ve diğer Alman bankaları
Osmanlı Devleti’ne yüksek miktarlı krediler vermekteydi. Örneğin 1905
yılında Deutsche Bank Osmanlı Devleti’ne 2.400.000 sterlin’e yakın bir
miktarda kredi sağlamış bu kredinin bir bölümü demiryolu yapımı için
harcanırken
ayrılmıştır.
bir
bölümü
ise
yine
Krupp
firmasından
silah
alımına
292
Osmanlı Devleti ordusunu teçhizat bakımından modernize etmek ve
topraklarını Avrupalı devletlere karşı savunabilmek için bu yola gitmişti.
Ancak burada eleştirilebilecek bir durum vardır. Osmanlı Devleti o dönemde
Tophane’de Martini taklidi tüfekler yapabilmekteydi ve barut da imal
edebiliyordu.293 Bu tarihten önce Abdülaziz döneminde Tophane-i Amireye
bağlı fabrikalar en yeni model teçhizatları üretecek şekilde modernize
edilmişti.294 Durum böyle olmakla birlikte, Alman silahlarının Osmanlı
Devleti’ne sürekli ithali nedeniyle kendi sanayimizi geliştirmeye gereken
önem
verilmemiştir.
Ordunun
modernizasyonun
hızlı
bir
şekilde
gerçekleşebilmesi için silah ithal edilmesi ne kadar doğruysa diğer taraftan
ülkedeki silah sanayine gerekli önemin verilmemesi de bir o kadar hata
olarak nitelendirilebilir. Aşağıdaki tabloda 1889-1897 yılları arasında
Almanya’dan alınan askeri teçhizatın tutarı görülebilir.
291
Mehmet Beşirli, II. Abdülhamit Döneminde Osmanlı Ordusunda Alman Silahları, Erciyes
Üniversitesi S.B.E. Dergisi, 2004, Sayı 16, s.129.
292
Niles Stefan Illıch, a.g.t., s.162.
293
Ortaylı, a.g.e., s.120-121.
294
Karal, a.g.e., s. 185.
98
Tablo 12- 1889-1897 yılları arası Osmanlı-Alman silah
ticareti Miktarı295
Tarih
Meblağ
Toplam İthalat
1889-1890
15,3 Milyon Mark
64.0 Milyon Mark
1891
5.9 Milyon Mark
37.0 Milyon Mark
1892
10.1 Milyon Mark
39.7 Milyon Mark
1893
13.1 Milyon Mark
40.9 Milyon Mark
1894
6.0 Milyon Mark
34.4 Milyon Mark
1895
12.2 Milyon Mark
39.0 Milyon Mark
1896
4.4 Milyon Mark
28.0 Milyon Mark
1897
1.6 Milyon Mark
30.5 Milyon Mark
68.6 Milyon Mark
313.5 Milyon Mark
Toplam
III. ALMANYA’YA EĞĠTĠM ĠÇĠN SUBAY GÖNDERĠLMESĠ
II. Mahmut ordusunu ıslah etmek istediğinde, Moltke subayların eğitim
için Almanya’ya gönderilmesi teklifini sunmuştur. II. Mahmut ise ilk olarak
Almanya yerine askerlerin daha iyi eğitimden geçmesi konusunda Mehmet
Ali’den yardım istemiştir.
Mehmet Ali eğitimli bir olmamasına rağmen çok iyi bir idare kurmuştu.
Mehmet Ali öncelikli ordu ve donanmasını Avrupa modelinde geliştirdi ve
özellikle Fransa’ya öğrenci gönderdi.296 Sonradan Müslüman olan Albay
Sêve
Mehmet
Ali’ye
ordunun
modernleştirilmesi
konusunda
önemli
yardımlarda bulunmuştur. Ayrıca donanma için de İngiltere ile işbirliği
295
Tablodaki silah alımıyla ilgili rakamlar Rathmann’ın eserinden alınarak tarafımızdan tablo haline
getirilmiştir. Toplam ithalat hakkındaki meblağlar ise Naci Yorulmaz’ın makalesinden alınmıştır.
Rathmann, a.g.e., s.32.; Naci Yorulmaz, Ottoman Empire and Germany (1871-1908) MilitaryEconomic Relationship: Trade Activities of German Armaments İndustry in the Ottoman Market,
http://www.turkishforum.com.tr/en/content/wpcontent/uploads/2009/11/OttomanEmpireGermany18711908.pdf, 8 Aralık 2010 (Erişim), s.6.
296
Uçarol, a.g.e., s.126. Ayrıntılı bilgi için bknz: Shaw, a.g.e., s.35-38.
99
yapılmıştır.297 Ordusunun gücünü arttırmak için yabancı uzmanlardan da
yardım aldığı görülen Mehmet Ali bu konuda oldukça başarılı olmuştur.
Yunanistan’da çıkan ayaklanmayı bastırma konusunda yeniçeriler başarısız
olunca II. Mahmut Mehmet Ali’den yardım istemişti. Bu tarihe gelindiğinde
Mehmet Ali modern bir ordu ve endüstriyel bir ekonomi kurmayı
başarmıştı.298 Padişahın isteği üzerine Mehmet Ali, oğlunu ordusu ile
Padişahın yardımına göndermiş ve İbrahim Paşa ordusu ile bölgeye gelerek
ayaklanmayı kısa sürede bastırmıştı.299 Böylece Mehmet Ali’nin ordusunun
daha düzenli ve güçlü olduğu gözüküyordu. Asıl olarak ise Mehmet Ali’nin
merkeze karşı ayaklanması sonrası ordunun gücü gözükecektir. Özellikle II.
Mahmut’un gönderdiği orduyu Nizip’te yenmesiyle askeri gücünü tam
anlamıyla göstermişti300.
Bunun üzerine isyanın sonuçlanmasıyla birlikte II. Mahmut ordunun
ıslah edilmesi konusunda Mehmet Ali’den yardım istemiş ancak Mehmet Ali
bu konuda padişaha yardımcı olmak istememiştir.301 Bunun üzerine Moltke
Padişah’a Avrupa’ya özellikle de kendi ülkesi olan Almanya’ya öğrenci
gönderilmesi tavsiyesinde bulundu. Ancak II. Mahmut öncelikli olarak subay
yetiştirecek bir Harb okulu açılması düşüncesindeydi. Fahri yaverlerden olan
Namık Paşa’da II. Mahmut ile aynı fikirde olup İstanbul’da bir okulun
açılmasını istiyordu.302
Ancak modern askeri teknikleri bilen subaylara ihtiyaç vardı. Bir harb
okulunun kurulması ile subayların yetiştirilmesi her ne kadar kalıcı bir çözüm
de olsa bu okul açılana kadar ihtiyaç duyulan subayların yurtdışında
yetiştirilmesi gereği ortaya çıkınca ilk olarak 1834 ile 1838 yılları arasında
yurtdışına öğrenci gönderilmiştir. Ancak sadece yurtdışına eğitim için subay
gönderilmemiş aynı zamanda Kara Harp Okulu da açılmış ve eğitim vermeye
297
Armaoğlu, a.g.e., s.196.
Ahmad, a.g.e., s. 36.
299
Sina Akşin, Kısa Türkiye Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2007, s.27.
300
Peter Mansfield, A History of Middle East, Penguin Books (GB), London, 1991, s.58.; Sander,
a.g.e., s.270.
301
Lewis, a.g.e., s.36.
302
Avcı, a.g.e., s.25.
298
100
başlamıştır.
İlk olarak gönderilen öğrenciler için İngiltere, Avusturya ve
Fransa seçilecektir. 1834 yılında Londra’ya gönderilmiş olan beş öğrenci
bunların ilkini oluşturmaktadır. Bu tarihten sonra 1835’te Viyana’ya yine beş
öğrenci gönderildi. 1836 yılına gelindiğinde ise Paris ve Londra’ya birer,
Viyana’ya ise dört öğrenci gönderilmiştir. 1838 yılında Viyana’ya gönderilmiş
olan on öğrenci ile birlikte, dört yıl içinde yirmi altı öğrenci eğitim için
yurtdışına gönderilmiş oldu. Daha sonra bu sayı giderek artmıştır. 1856
yılında Fransa’da kırk altı Osmanlı öğrencisi eğitim almaktaydı. Bu öğrenciler
bir bölümünün ise Kara Harp Okulu mezunu olduğu bilinmektedir.303 Osmanlı
öğrencilerinden bir bölümü Kara Harp Okulundaki eğitimlerini tamamladıktan
sonra yurtdışında eğitim alarak kendilerini geliştirmeleri sağlanmaktaydı.
II. Abdülhamid dönemine gelindiğinde orduda kapsamlı bir ıslahat
yapılması amacı ile Almanya’dan askeri heyetler getirilmişti. Öncelikli olarak
belirtmek gerekir ki Alman subaylar arasında yurtdışında eğitim görmesi için
öğrenci gönderilmesi konusu gündeme geldiğinde en etkili subay Goltz Paşa
olacaktır. Ancak bu konuda yani yurtdışında eğitim alacak olan öğrencilerin
Almanya’ya gönderilmesinde etkili olan ilk kişi Kaehler’dir. Abdülhamid’in
daha henüz Alman askeri heyeti gelmeden önce böyle bir niyeti vardı.304 Bu
konudaki fikirlerini ise ilk olarak 1883 yılında askeri heyetin gelmesi ile birlikte
açıklamıştı. Abdülhamid bu konudaki fikrini ilk olarak Kaehler’e söylemiştir.
Kaehler Türk subaylarının eğitim için Almanya’ya gönderilmesinin Alman
askeri heyetinin çalışmalarını tamamlayacağı düşüncesiydi. Ayrıca Kaehler
Türk subayların ülkedeki koşulları iyi biliyor olmaları nedeniyle bunlara
verilecek iyi bir eğitimin birleşmesi sonucu askeri ıslahatta başarının
yakalanabileceğini
ve
bu
durumun
sürekli
hale
getirilebileceği
düşüncesindeydi.305 Bu düşünceler ile Kaehler durumu Almanya’daki
mercilere bildirdi ve Bismarc’ın da bu durumu uygun görmesi ile bir grup genç
subay eğitim için Berlin’e gönderilmesi sağlandı.
303
Moreau, a.g.e., s.59.
Ortaylı, a.g.e., s.117.
305
Wallach, a.g.e., s.48.
304
101
II. Abdülhamid döneminde Yurtdışına eğitim için sadece askeri
öğrenciler değil; doktorlar ve ziraat talebesi de gönderilmiştir. Abdülhamid’in
tahta
çıktığında
bu
konuda
oldukça
istekli
olduğunu
hatıratından
anlayabiliyoruz. Özellikle her tabakadan öğrencilerin kısa süreli olarak
dışarıda
eğitim
almalarının
çok
faydalı
olacağını
belirtmektedir.
Abdülhamid’in bu konudaki düşüncesini kendi hatıratından aktarmak O’nun
bu konudaki ilk baştaki düşüncelerinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı
olacaktır.
“Türklerin Ecnebi Memleketlerde Tahsili Yüksek tabakadan olan
gençleri uzun seneler için Avrupa'ya gönderip, birçok masraf etmektense, her
tabakadan talebe göndermek ve kısa zaman hariçte bırakmak çok faydalı
olur. Almanya'ya yahut Fransa'ya gidecek olan bu gençler Avrupa
medeniyetini görmüş olurlar, ancak lüzumlu şeyleri öğrenecek kadar vakit
bulurlar, fikren ufukları genişler, lüzumlu bilgiyi elde eder ve yuvalarına da
getirirler. Kısa zamanda Avrupa medeniyetinin zehiri daha az tesirli olur.
Netice olarak gençlerimize Avrupa'da tahsil edebilmeleri imkânını temin
etmek için epey gayret sarfedilmiştir. Yalnız Almanya'da 15 doktor, takriben
24 zabit, bir hayli ziraat talebesi v.s. bulunmaktadır. Aynı şekilde Fransa'ya
da birçok talebe gönderilmiştir. Şu şartlar altında nazırlarımın hamiyetlerini
biraz dizginlemem icap edecek, çünkü bu gençlere gönderilen aylıkların
mecmuu hazinemde ağır bir yara açmaktadır.”306
Buradan
anlaşılacağı
üzere
Abdülhamid
yurtdışına
öğrenci
gönderilmesi ile Avrupa’nın faydalı bilgilerinin ülkemize getirilmesinin
faydasını biliyor ve bunun içindir ki bu konuda çok istekli davranıyor. Ancak
kendisinin de belirttiği gibi bu öğrencilerin kısa süre orada kalmasını böylece
kısa sürede edindikleri bilgileri Osmanlı Devleti’nin hizmetine sunmalarını
istiyor. Tabi kısa süreli kalmalarının diğer bir faydası da onların yerine yeni
öğrencilerin
306
gönderilebilecek
II. Abdülhamit, a.g.e., s.149.
olmasıdır.
Çünkü
mevcut
öğrencilerin
102
giderlerinin dahi hazinesine ağır geldiğini söylemekte ve bu nedenle bu
çalışmanın daraltılması gerekebileceğini belirtmektedir.
II. Abdülhamid’in de isteği üzerine Almanya’nın bu projeyi kabul etmesi
ile birlikte 1882 yılında 10 Türk subayı eğitim için Almanya’ya gönderilmiştir.
Bu öğrenciler II. Mahmut döneminde gönderilmiş olan öğrenciler gibi
eğitimliydi. Bazıları Mekteb-i Harbiye’de teknik ve teorik konularda eğitim
vermekteydiler.307 1887 yılında izin Alarak Almanya’ya gitmiş olan Goltz Paşa
eğitim için Almanya’da bulunan ve görev sürelerini doldurmuş olan
öğrencilerin bazılarının bir yıl daha Almanya’da kalmalarına izin verilmesi için
istekte bulunmuştur. Goltz Paşa öncelikli olarak Alman askeri kabinesi
başkanı General fon Albed ile görüşmüştür. Bu görüşme sonucu Goltz bu
askerlerin Almanya’da birer sene daha kalmaları durumunda kendilerine
bölük ve bataryalar verileceğini ve askerlik konusunda daha fazla bilgi ve
tecrübe elde edebileceklerini belirtmektedir. Bu durum Erkan-ı Harbiye
dairesine havale edilmiş ve olumlu cevap alınmıştır. Buna göre bu zabitlerin
en iyilerinden dört veya altı tanesi Almanya’daki eğitimlerine devam edecek
kalanlar ise vaktinde geri döneceklerdi.308 Buradan anlaşılacağı üzere Goltz
Paşa gönderilen öğrenciler ile yakından ilgilenmektedir.
1895 yılına geldiğinde Almanya’ya yeniden subay gönderildi. Bu
grubun içinde beş askeri doktor da vardı. Gönderilen subaylar ise; Binbaşı
Fevzi, Ali Kemal ve Fettah Beyler, Yüzbaşı Mehmet Bekir, Namık, Naşit
Beyler, Üstteğmen Ahmet Gazali, Akif, Ahmet Ali, Ali Beyler, Süvari Esad,
Fahir, Faik İsmail Beyler, Teğmen İzzet ve Hasan Beyler, Üstteğmen Mehmet
Emin, Salih, Cemal Beylerdir.309
1882 yılında ilk grubun gönderilmesinden sonra her yıl ortalama on
beş, yirmi stajyer Almanya’ya gönderilmiştir. Bu sayı her yıl farklılıklar arz
etmektedir. Bazı yıllarda ise hiç gönderilmemiştir. Bu subayların bazıları daha
sonraki yıllarda Osmanlı Devleti’nde önemli görevlerde bulunmuşlardır.
307
BOA, Y.PRK.ASK, 19/61.
BOA, Y.MTV., 26/70, s.1-2.
309
Turan, a.g.e., s.172.
308
103
Bunlardan birisi 1913-1914 yılları arasında Harbiye Nazırlığı yapan ve 1918
yılında sadrazam olan Ahmed İzzet Paşa’dır. Bir diğer önemli kişi ise
Mahmud Şevket Paşa’dır.310
Türk subayların yurtdışına eğitim için gönderilmesinin tez konumuz ile
alakalı olan bölümü bu konuda Alman subayların yapmış olduğu etkilerdir. İlk
olarak Keahler, II. Abdülhamid’in de ricası üzerine aracı olarak Almanya’nın
bu teklifi kabul etmesinde en büyük yardımcılardan birisi olmuştur. Ayrıca bu
durumunun askeri ıslahatlardaki başarıyı arttıracağı görüşüyle de Padişahın
bu düşüncesini desteklemiş ve padişaha destek vermiştir. Ancak bu konuda
en önemli rolü oynayan isim Goltz Paşa’dır. Goltz Paşa gönderilecek
öğrencilerin seçiminin nasıl olacağı hakkında bizzat Alman yetkililere
danıştığı Alman yetkililerine gönderdiği raporlardan anlaşılmaktadır. Goltz
Paşa göndermiş olduğu yazıda seçilecek olan subayların askerlik beceri ve
kabiliyetlerine (yani alacakları eğitim ile ülkesine faydalı olabilecek subaylar
arasından) göre mi seçilmesi gerektiğini yoksa Alman hayranı olanlar
arasından mı seçilmesi gerektiğini sormuştur. Gönderilen subaylardan
beklenilen verimin alınamamasının temel sebeplerinden birisini de işte bu
oluşturmaktadır. İlber Ortaylı’nın aktardığına göre hem gönderilecek
subayların seçiminde gerekli özen gösterilmemiş hem de giden öğrencilere
iyi
bir
eğitim
verilmeyip
daha
çok
Alman
Ordusunun
görkeminin
gösterilmesiyle yetinilmiştir.311
Gönderilen öğrenciler hakkında Alman gazetelerinde de o dönemde
bazı yazılar çıkmıştır. O dönemde Arabistan’da seyahatte bulunan Max von
Oppenheim bu konuda bazı bilgiler vermiştir. Arşivde bu yazının çevirisi ile
birlikte bir kopyası da bulunmaktadır. Almanya’da neşredilen gazetede von
Oppenheim Almanya’da tahsil gören Türk subayları hakkında kısa bir bilgi
vermektedir. Gazetedeki yayında Osmanlı subaylarının on yıldan bu yana
Alman
ordusunda
eğitim
aldıklarını
belirtip,
Almanya’da
tahsillerini
tamamlayıp Osmanlı Devleti’ne döndükten sonra bunlar hakkında herhangi
310
311
Trumpener, a.g.m., s.135.; Özdemir, a.g.m.,s.71.
Ortaylı, a.g.e., s.117-118.
104
bir bilgi verilmediğini söylemektedir. Oppenheim kendisine verilen bir görev
nedeniyle Şam’da bulunduğu sırada bu subaylardan bazılarına rastladığını,
bahsedilen bu subayların gayet temiz bir şekilde giyinmiş olduklarını ve
anlaşılır bir Almanca konuştuklarını söylüyor. Karşılaştığı subaylardan
bazılarının Almanya’da hangi birliklerde bulundukları hakkında da bilgi
vermiştir. Oppenheim’ın verdiği bilgiye göre piyade müfettişliği görevinde
bulunan Nusret Bey Berlin’de, Kaymakam Rıza bey Maytes ve Visbad’da
bulunan yirmi yedinci topçu alayında, Şevket Bey Hanover şehrindeki
Şarnhorst topçu alayında ve Kolağası Salih bey Frankfurt’ta bulunan seksen
bir numaralı Hosar alayında bulunmuşlardı.312
Gönderilen
kendilerine
öğrenciler
uygun
görülen
eğitimlerini
görevlere
tamamlayıp
atamaları
döndüklerinde
yapılmaktaydı.
Arşiv
belgelerinden Almanya’da eğitim aldıktan sonra geri dönen bazı subayların
görev atamalarının yapılmasıyla ilgili bilgilere ulaşılabilmektedir.
Muharrem
1305
tarihli
belgede
Almanya’da
eğitimlerini
25
tamamlamış
subayların hangi görevlere atanacakları ve bu subayların Almanya’da hangi
birliklerde eğitim aldıkları hakkında bilgi verilmiştir. Buradan edindiğimiz
bilgiye göre Binbaşı Şakir bey Erkan-ı Harbiye-i Umumiye dairesinin
dördüncü şubesi refakatine istihdamı uygun görüşmüştür. Piyade ve süvari
sınıfına mensup zabitandan ikisi talimcilik vazifesi ile mükellef kılınmış ve
Mekteb-i Fünun-u Harbiye-i Şahane’de görevlendirilmişlerdir. Topçu ve
istihkam sınıfına mensup bulunan iki subayında yine talimcilik vazifesi ile
Mühensihane-i Berri-i Hümayun’a tayinler uygun görülmüştür. Bunların
dışında kalan piyade, süvari ve topçu sınıflarına mensup olan diğer altı subay
da
çavuş,
onbaşı
ve
subaylardan
oluşan
altı
numune
bölüğünde
Kamphövener, Hobe ve Ristow paşaların gözetiminde olarak talim ile
görevlendirilmesi uygun görülmüştür.313
Aşağıda verilen tabloda bu subaylar ayrıntılı olarak görülebilmektedir:
312
313
BOA, HR.SYS, 29/5, s.1-2.
BOA, Y.PRK.ASK, 42/34, s.1-2.
105
Tablo 13- Almanya'da Eğitim Gören Türk Subaylar
Ġsim
Almanya’daki Memuriyeti
Mehmet Şükrü
Hassa İkinci Alayında Topçu Kolağası
Refetlü Mehmet Şakir Bey
Erkan-ı Harp Dairesinde Harbiye Binbaşısı
Fütüvvetlü Mehmet Şükrü Efendi
Hassa İkinci Alayında Topçu Kolağası
Yakub Efendi
1. Topçu Alayında Topçu Yüzbaşısı
Himmetlü Mustafa Ragıp Efendi
Piyade Mülazım Evvel
Fütüvvetlü Mehmet Rıza Efendi
Hassa-i İstihkam Taburunda İstihkam
Yüzbaşısı
Himmetlü Nasır Bey
74. Piyade Alayında Mülazım Evvel
Himmetlü Rahmi Efendi
16. Piyade Alayında Piyade Mülazım Evvel
Faik Efendi
Süvari Yüzbaşısı
Fütüvvetlü Mehmet Ali Efendi
Süvari Yüzbaşısı
Fütüvvetlü Hilmi Efendi
11. Süvari Alayında Süvari Yüzbaşısı
II. Abdülhamid yurtdışına eğitim için öğrenci gösterilmesi taraftarı
olmasına ve bizzat bu işin takipçisi olmasına rağmen daha sonraları
yürütülen bu çalışmanın gereksiz olduğuna dair fikirlere kapılmıştır.
Abdülhamid, zamanla kitaplardan öğrenilen bilgilerin işe yaramadığını ve bir
harpte gerekli olan öğelerin cesaret, dayanıklılık ve Allah’a iman olduğuna
inanmıştı.314 Bu düşüncelerine bakarsak Abdülhamid’in eğitim reformlarına
ve yurtdışına eğitim için subay gönderilmesiyle bir başarı elde edilemeyeceği
düşüncesine
sahip
olduğu
çıkarımına
varabiliriz.
Abdülhamid
ayrıca
yurtdışına gönderilen öğrenciler hakkında alman Kayzeri’nin iltifatlarını, bu
çalışmanın oldukça başarılı olduğu ve Türk öğrencilerin Almanya’da oldukça
başarılı olduğu şeklindeki sözlerine teşekkür ediyor ancak bu sözlere
314
Karal, Osmanlı Tarihi, VIII. Cilt, s.374.; II. Abdülhamit, a.g.e., s.63.
106
katılmıyordu. Abdülhamid’in değişen bu düşüncelerini yine hatıratında
görmekteyiz:
“Dostum olan Alman İmparatoru, Almanya'da tahsil etmekte olan
zabitlerimizin iyi terakki ettiklerini söyleyip, methediyor. Fakat zannederim
İmparator yanılıyor. Çünkü Berlin'deki sefirimizin, bize verdiği rapora göre, bu
gençlerin arasından kendini hakikaten çalışmaya hasredenlerin sayısının pek
az olduğu görülüyor. İyi kaynaklardan edindiğim bilgiye göre, Prusyalı askerî
şefler, gençlerimiz hak ettikleri için methetmiyorlar; methedebilmek için pek
çok şeye göz yummaya gayret ediyorlar.
Paşa oğullarının Prusya'da askerlik tahsil etmeleri bize çok pahalıya
mal oluyor ama hariçte iyi tesir yapıyor. Bu şekilde hem ordumuzu istenilen
seviyede tutabilmek için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadığımızı göstermiş, hem
de Alman dostlarımızın gururunu okşamış oluyoruz. Fakat maalesef
Almanya'ya giden gençlerimizin çoğu, Osmanlılara has olan itidal ve sadelik
faziletlerini kaybediyorlar. Orada öğrendikleri ise içki içmek, ahlâka
uygunsuzluk ve buna mümasil şeyler oluyor. Kendini beğenmiş, iddialı,
şişinerek döndüklerinde, arkadaşlarına ve ihtiyar fakat tecrübeli paşalara
yukarıdan bakıyorlar.
Örflerimizi,
âdetlerimizi
tenkit
ediyorlar.
Osman
Paşa'
Prusya
mekteplerinde yetişmemişti ama çok iyi bir askerdi. Sade kitaplardan
öğrenilen tabiye bilgisi, nazarî bilgi ne işe yarar? Harpte en mühim şey
aklıselim ile birlikte cesaret ve mukâvemettir. Tabiî her şeyden evvel de
Allah'ın büyüklüğüne samimi bir iman! İşte iyi bir askerin vasıfları
bunlardır.”315
Buradaki sözlerinden anlaşılacağı üzere Abdülhamid yurtdışındaki
kaynaklarından
315
aldığı
II. Abdülhamit, a.g.e., s.62-63.
bilgiler
doğrultusunda
gönderilen
subayların,
107
eğitimlerinden
memnum
olmamıştır.
Sağlam
kaynaklardan
edindiğini
söylediği bilgiler ile Abdülhamid yurtdışına öğrenci gönderilmesinin bir fayda
sağlanmayacağı fikrine
kapılmış ve
bu
olaydan
sonra
da öğrenci
gönderilmesinin başarısız olduğunu düşünmüştür.
Bütün bu düşüncelerine rağmen Almanya’ya eğitim için subay
gönderilmeye devam edilmiştir. Son olarak 22 ocak 1909 tarihinde yirmi beş
kişilik bir subay grubunun Almanya’ya gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Bu
subayların içinde bir Binbaşı, beş yüzbaşı, iki mümtaz yüzbaşı, dört kolağası,
dört mülazım, beş mülazım-ı sani, dört mülazım-ı evvel yer almaktaydı. Bu
subayların dört tanesi Erkan-ı Harp, on ikisi piyade, üçü süvari, üçü seyyar
topçu, ikisi kale topçusu ve biri istihkam sınıflarına dahildi. Daha önce
Almanya’ya gönderilen subaylar içinde muallimlik yapanlar da olduğunu
belirtmiştik. Bu gönderilen grup içinde de muallim yaverliği yapanlar
bulunmaktadır. Alttaki tabloda bu subayların isimleri rütbeleri ve mevcut
görevleri ayrıntılı olarak görülebilmektedir.316
316
BOA, Y.PRK.ASK, 259/56
108
Sınıf- Silah
Erkan-ı Harp
Esamisi
Rıza Bey
Duhulü
1305
Rütbet-i Hazıra
Binbaşı
Erkan-ı Harp
Mehmet
Şükrü Efendi
1306
Kolağası
Erkan-ı Harp
Vahid Efendi
1307
Yüzbaşı
Erkan-ı Harp
Ali Kemal
Efendi
Vasfi Efendi
Yüzbaşı
Ali …. Bey
Ahmet Cemal
Efendi bin
Hayri
Hamit Efendi
bin Hayri
Akif Efendi bin
Ali
Naşit Efendi
… Efendi
Kolağası
Mülazım
Ali Sacit
Efendi
Ferit Efendi
Mülazım-ı Sani
Mülazım-ı Sani
Piyade
Ahmet Ali
Efendi
İzzet Efendi
Piyade
Ali Efendi
Mülazım-ı Sani
Süvari
Esat Efendi
Yüzbaşı
Süvari
Süvari
Tahir Efendi
Halil Efendi
Mülazım-ı Evvel
Mülazım-ı Sani
Seyyar Topçu
Hasan Efendi
bin Süleyman
Emin Efendi
Mümtaz Yüzbaşı
Mehmet Emin
Efendi b.
Abdurrahman
Mehmet Bakır
Efendi bin
Osman
Salih Efendi
Bin Yusuf
Cemal Efendi
Bin Ahmet
Mülazım-ı Evvel
Piyade
Piyade
Piyade
Piyade
Piyade
Piyade
Piyade
Piyade
Piyade
Piyade
Seyyar Topçu
Seyyar Topçu
Kale Topçusu
Kale Topçusu
İstihkam
Mülazım
Mülazım
Mülazım-ı Sani
Yüzbaşı
Yüzbaşı
Mülazım
Kolağası
Kolağası
…… Hazıra
Mekteb-i Harbiye-i Şahanelerinde
Erkan-ı Harbiye-i Vezaifi Muallimi
Muavini
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Beşinci
Şubesine ve Topografya Kısmına ------Mekteb-i Harbiye-i Şahanelerinde
Muallim Muavini
Mekteb-i Harbiye-i Şahanelerinde
Mekteb-i Harbiye-i Şahanelerinde
Almanca Lisanı Muavini
Yaveran-ı Hazret-i Mülükanelerinden
Selanik’te On Yedinci Nişancı
Taburunda
Mekteb-i Harbiye-i Şahanelerinde
Almanca Lisanı Muavini
Hassa Ordu-yı Hümayunları Merkez
Birinci Taburunda
Birinci İtfaiye Taburunda
İdadi-i Harbiye-i Şahanelerinden
Lisan Muavini
Üçüncü Ordu-yı Hümayunları
Yetmişinci Alayın Üçüncü Taburunda
Mekteb-i Harbiye-i Şahanelerinde
Almanca Lisanı Muavini
Edirne Mekteb-i İdadisinde Riyaziye
Muallimi
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Birinci
Şubesinde Müstahdem Bulunduğu
Hassa Ordu-yı Hümayunlarına
Mensup Şile Taburunda
Mekteb-i Harbiye-i Şahanelerinde
Muallim Muavini
Hassa Ordu-yı Hümayunlarında
Mekteb-i Harbiye-i Şahanelerinde
Muallim Muavini
Birinci Sanayi Alayında Müstahdem
Bulunduğu
Numune Topçu Alayında umum
Topçu Muallimi yaveri
İkinci Ordu-yı Hümayunda
Müstahdem bulunduğu
Mümtaz
Yüzbaşısı
İkinci Sanayi Alayında Müstahdem
Bulunduğu
Mülazım-ı Evvel
Bahr-i Sefid Boğazında Müstahdem
Bulunduğu
Bahr-i Sefid boğazı İstihkam
Komisyonunda Müstahdem
bulunduğu
Mülazım-ı Evvel
Tablo 14- Almanya'da Eğitim Ġçin Gönderilen Subaylar
109
II. Abdülhamid’in orduyu ıslahat çalışmalarına başlamasından (Kaehler
Heyetinin gelmesi ile birlikte) tahttan indirilmesine kadar geçen süre boyunca
Almanya’ya eğitim için subay gönderilmeye devam edilmiştir. Almanya’ya
gönderilen subaylar içinden daha önce belirtmiş olduğumuz isimlerin dışında
Ali Nizamî Paşa, Edirne müdafîi Şükrü Paşa ve Enver paşa gibi öne çıkan
subaylar da olmuştur.317 Ama bunları bir yana bırakırsak bu çalışmanın da
istenilen neticeyi verdiğini söylemek mümkün değildir. Gerek belirtmiş
olduğumuz
gibi
gönderilecek
subayların
seçiminde
gerekli
özenin
gösterilmemesi ve gerekse Almanya’ya eğitim için giden subaylara gerekli
eğitimin
ve
özenin
gösterilmemesi
bu
vermemesinin sebebi olarak görülmektedir.
317
Ortaylı, a.g.e., s.118-119.
çalışmanın
istenilen
neticeyi
SONUÇ
II. Abdülhamid döneminde ordunun ıslahı için yabancı uzmanlara
başvurulmuş ve ilk heyet ise 1882 yılında göreve başlamıştır. Islahat için
gelen subayların misyonu II. Abdülhamid dönemi boyunca devam etmiş ve
hatta O’nun tahttan indirilmesinden sonra da devam etmiştir.
İlk heyet ile gelen subaylar Islahat Komisyonunda görev almışlar ve
kendilerinden ıslahatlara dair raporlar hazırlamaları istenmiştir. Bu görev
doğrultusunda özellikle Kaehler ve Kamphövener öneriler sunmuştur. Bu
önerilerden bazıları kabul edilmiş bazıları ise uzun süre üzerinde tartışıldıktan
sonra reddedilmiştir. İlk heyet ile gönderilen subaylar içinde bulunan Ristow
topçu birliklerinin düzenlenmesi, Hobe ise süvari birliklerinin düzenlenmesi ve
eğitimiyle meşgul olmuştur.
Kamphövener Paşa’nın yapmış olduğu önemli çalışmalardan birisi
Numune alaylarının kurulması yönündeki raporudur. Bu rapora göre
kurulacak olan numune alaylarında Kolordulardan gelecek zabitanlara eğitim
verilecekti. Böylece zabitanlar parça parça buraya gelip eğitim görecek ve
kolordularına geri dönecekler ve yerlerine yenileri gelecekti. Bu numune
alaylarına muallim olarak Almanya’dan subay getirilmesini önermiş ve
böylece verilecek eğitimin en iyi düzeye çıkarılmasını da önermiştir.
Goltz Paşa’nın yapmış olduğu en önemli çalışmalardan birisi
hazırlamış olduğu yeni eğitim programıdır. Erkan-ı Harbiye’de uygulanmakta
olan eski programda mimarlık, matematik ve topografya dersleri bulunuyor ve
subaylar için gereksiz birçok ders veriliyordu. Goltz Paşa öncelikle programı
Kısım-ı Fenni ve Kısım-ı Askeri olarak ikiye ayırmıştır. Böylece subayların
boşuna mühendislik dersleri almasını önlemiştir. Goltz Paşa’nın hazırlamış
olduğu bu programda birçok önemli subay yetişmiştir. Goltz Paşa subayların
sadece teorik dersler aldığını ancak eğitimlerinde talimlerin yer almadığını
görmüş
ve
ders
programına
talimler
eklemiştir.
Ayrıca
manevralar
111
düzenleyerek subayların saha çalışmalarında bulunmasına çalışmışsa da bu
manevraları düzenlemesine genel olarak izin verilmemiştir.
Goltz Paşa’nın önerisi üzerine Askere alma kanununda yapılan
değişiklik ise bir diğer önemli çalışmadır. 1848 Kanununda yer alan Kur’a
sisteminde değişikliğe gidilmiştir. Daha önce askerlik döneminde olanlar bu
dönem boyunca Kur’a çekerler ve eğer bu dönem içinde kur’a isabet etmezse
doğrudan müstahfaz kuvvetine katılırlardı. Böylece bir yükümlünün askerlik
eğitimi almadan müstahfaz kuvvetine katılma ihtimali doğuyor ve eğitimsiz
erler ordu için sorun yaratabiliyordu. Yeni sistemde ilk kur’a çekiminde
yükümlünün hangi redif grubuna hangi dönemde gideceği belirleniyordu.
Böylece her yükümlünün eğitimden alması sağlanmış oluyordu.
Goltz Paşa Alman misyonunun en önemli simasıdır. Bunun nedeni
hem işini iyi yapması hem de Almanlar makamları ile iyi bir koordinasyon ile
çalışıyor olmasıdır. Goltz Osmanlı Devleti’nin durumu hakkında birçok rapor
yazmış ve bunları Alman makamlarına iletmiştir. Bu raporların birçoğu
gününü gününe yazılmış ve güncel olayları içermiştir. Bu nedenle Alman
yetkililer Goltz’un görevi bırakmasını istememişler ve birçok kez kalması için
çaba göstermişlerdir.
Bu dönemde görev alan diğer bir Alman subayı ise von Rüdgisch’dir.
von Rüdgisch önce Trablusgarb’da bulunan süvari birliklerinin eğitimi ile
görevlendirilmiş daha sonra ise Kosova, Selanik ve Manastır bölgesindeki
jandarma birliklerinin ıslahı görevine getirilmiştir. İkinci görevinde başarılı
olamamış ve yerini bir Fransız’a bırakmıştır. Donanmada görevlendirilen iki
subay ise Starcke ve Kalau von Hofe’dur. Bu subaylarında görevlerinde
başarısız oldukları görülmektedir. Bu nedenle daha sonraki dönemde
Donanmanın ıslahı İngiliz subaylara verilecektir.
Topçu birliğinde görev alan diğer bir subay ise Ristow’un vefatı üzerine
görevlendirilen Steffen’dir. Ancak bu subay göreve başladıktan kısa bir süre
sonra
vefat
etmiş
ve
yerine
Grumbckow
gelmiştir.
Grumbckow
112
Mühendishane-i Berr-i Hümayun’da görev almış, burada ders vermiş ve
tatbikatların uygulanmasından sorumlu olmuştur.
Bunlar dışında tahkimat komisyonunda görev alarak Çanakkale ve
İstanbul boğazı tahkimatlarının güçlendirilmesinde görev alan subaylar
vardır. Bu subaylar Piyade Binbaşı bon Ditfurth, Topçu Binbaşı İmhoff ve
İstihkam Binbaşı Auler’dir.
Görüldüğü gibi gelen subayların hepsi doğrudan ıslahat çalışmalarında
görev almayıp askeri eğitim ve boğazların istihkamı gibi konularda görev
almışlardır. Bu nedenle subayların etkinliği diğerlerine göre oldukça sınırlı
kalmıştır.
Alman subayların en etkili olduğu konulardan birisi şüphesiz teçhizat
alımı olmuştur. Bu dönemde Almanya’dan oldukça yüklü miktarda top ve
silah alınmıştır. Abdülhamid tahta geçtiğinde silah ticaretindeki en etkin
devlet ABD idi. Ancak Alman subayların göreve başlamalarından sonra
Almanya ile ABD rekabeti başlamış ve kazanan Almanlar olmuştur. Alman
subaylar
görevleri
süresince
Alman
silah
fabrikalarının
çıkarlarının
korunmasında oldukça önemli işler yaparak Almanya’yı Osmanlı silah
pazarındaki en etkin devlet haline getirmişlerdir.
II. Abdülhamid bazı subaylarını yurtdışına göndererek daha iyi bir
eğitim almalarını istiyordu. Bu amaçla ilk olarak bu konudaki fikirlerini
Kaehler’e açmıştır. Kaehler Padişahın bu konudaki isteğini Alman mercilerine
bildirmiş ve bu isteğin kabul edilmesinin faydalı olacağını görüşünü
bildirmiştir.
Böylece
başlamışlardır.
Daha
seçilen
subaylarımız Almanya’da
sonraları
Goltz
gönderilecek
eğitim
olan
almaya
öğrencilerin
seçiminde önemli bir rol oynamıştır. Ancak bu çalışmadan istenilen sonuca
ulaşılamadığını
belirtmeliyiz.
Bunun
sebeplerinden
birisi
gönderilecek
subayların seçiminde gereken özenin gösterilmemesi ise diğer bir neden de
gönderilen subaylara gerekli eğitimin verilmemiş olmasıdır.
113
Bütün bu çalışmalar sonucunda II. Abdülhamid döneminin sonunda
Osmanlı ordusu subay eğitimi, teşkilatı ve görünüşüyle modern bir görünüş
sergilemekteydi. Ancak ordunun içinde bulunduğu diğer koşullar ise bu kadar
iyi durumda değildi. Örnek vermek gerekir ise; 1892 yılında Serasker Rıza
Paşa’nın raporuna göre, buğday ambarında buğday kalmamıştı, giyim
eşyaları yurtdışında ithal edilmekteydi ve subayların maaşları ise son derece
düzensiz ödenmekteydi. Buradan anlaşılacağı üzere ordunun lojistik durumu
için yeterince önlem alınmamıştı.
Askeri ıslahat için Almanlara başvurulmasının sebeplerini daha önce
belirtmiştik ve bu sebepler içinde siyasi sebepler de vardı. II. Abdülhamid
Alman askeri misyonunun Osmanlı-Alman yakınlaşmasını sağlayacağı
düşünüyordu. Böylece Avrupa’nın güçlü bir devleti ile yakın ilişkiler kurulacak
ve diğer devletlere karşı da güç dengesi sağlanacaktı. II. Abdülhamid dönemi
incelendiğinde bu amaca ulaşıldığı görülür. Belki bu amaç subayların bazı
çalışmalarının görmezden gelinmesi veya rapor ettikleri bazı olumlu
düzenlemelerin kabul edilmemesinin de nedenidir. Özellikle Goltz Paşa’nın
her kontrat bitiminde önerilerinin uygulanmadığı yönünde şikâyetlerde
bulunup görevi bırakmak istemesi sonrası bazı önerilerinin kabul edilmiş
olması da bu savı desteklemektedir.
Yabancı subaylar ile Türk subaylar arasında bazı sorunlar da
yaşanmıştır. Bu sorunlardan birisi yabancı subayların rütbelerinin çok hızlı
yükseliyor olmasıdır. Bu durum bazı Türk subayların yabancı subayları
yaptıkları işte başarısız olarak tenkit etmelerinin sebebi de budur. Tabi bu
durumda haklılık payı vardır. Özellikle rütbelerin çok hızlı yükselmesinin
rahatsızlığa neden olması doğaldır. Ancak Goltz Paşa Türk subaylar ve
özellikle öğrenciler tarafından sevilmiş ve saygı duyulmuştur. Diğer bir sorun
ise Türk subaylar maaşlarını düzenli olarak alamazken yabancı subaylara
yüksek maaşlar verilmesi ve zamanında ödemesiydi.
Gönderilen
subayların
orduyu
tam
olarak
istenilen
düzeye
getirememesinde ise gönderilecek subayların seçimi de etkili olmuştur.
114
Alman Genelkurmayı gönderilecek subaylar için başvurular almış ve bu
subaylar içinden belirlediklerini seçmiştir. Bu durumda ise bu görev için
başvuran subaylar genel olarak bu görevin maddi boyutunu düşünerek bu
görevi kabul etmişlerdir. Bu nedenle bu göreve en uygun kişilerin seçildiği
söylenemez. Bunlar içinde yalnızca Goltz bu durumdan muaftır. Goltz Paşa
daha önce de belirttiğimiz nedenlerden dolayı Alman Genelkurmayı
tarafından bizzat görevlendirilmiştir. Ayrıca Grumbckow Paşa gibi felç
geçirmiş olmasına rağmen görevini sürdürdüğü görülmektedir.
Son bir değerlendirme yaparsak, Alman subaylar öncelikle ordunun
ihtiyacı olan iyi eğitimli, disiplinli bir subay kadrosunun yetişmesini sağlamak
adına çalışmalar yapmışlardır. Bu çalışmaların başarılı olduğu söylenebilir.
Osmanlı devleti son dönemde girdiği savaşlarda iyi eğitimli bir subay
kadrosuna sahipti. Ayrıca çalışmalar ordunun daha teşkilatlı ve düzenli bir
duruma gelmesini sağlamıştır. Alman subaylar ile yürütülen ıslahat
çalışmaları ile Osmanlı ordusu II. Abdülhamid döneminde önceki döneme
göre daha güçlü bir duruma gelmiştir. Ayrıca II. Abdülhamid bu yardım
vasıtasıyla iki ülke arasındaki diplomatik ilişkileri geliştirmek istiyordu ki bu
konuda başarılı olmuştur.
115
KAYNAKÇA
A) ArĢiv Belgeleri
BAġBAKANLIK OSMANLI ARġĠVĠ
Hariciye Nezareti Siyasi (HR.SYS.)
(Dosya/Gömlek No) 29/5, 36/69
İradeler Askeri (İ.AS..)
(Dosya/Gömlek No) 76-1326/L-10, 81- 1327/S-25
Yıldız Evrâkı:
Yıldız Perakende Evrakı Askeri Maruzat (Y..PRK.ASK.):
(Dosya/Gömlek No) 19/61, 27/1, 33/38, 42/34, 47/10, 94/8, 259/56
Yıldız Perakende Evrakı Yaveran ve Maiyyet-i Seniyye Erkan-ı Harbiye
Dairesi (Y..PRK.MYD.):
(Dosya/Gömlek No) 13/81,
Yıldız Mütevenni Maruzat (Y..MTV.)
(Dosya/Gömlek No) 15/19, 27/19, 82/114, 119/91, 178/2
Yıldız Perakende Evrakı Başkitabet Dairesi Maruzatı (Y..PRK.BŞK.)
(Dosya/Gömlek No) 10/91
Yıldız Perakende Evrakı Komisyonlar Maruzatı (Y..PRK.KOM.)
(Dosya/Gömlek No) 4/2, 4/61
Yıldız Perakende Evrakı Hariciye Nezareti Maruzatı (Y..PRK.HR..)
(Dosya/Gömlek No) 6/21
116
B) RESMĠ YAYINLAR
Dûstur, I. Tertip, V. Kısım
C) Kitaplar
II. Abdülhamit, Siyasi Hatıratım, İstanbul, Dergâh yayınları, 2010.
Afyoncu, Erhan; Sorularla Osmanlı Ġmparatorluğu, Cilt: I, İstanbul,
Yeditepe Yayınevi, 2002.
……………….; Sorularla Osmanlı Ġmparatorluğu, Cilt: II, İstanbul, Yeditepe
Yayınevi, 2004.
Ahmad, Feroz; Bir Kimlik PeĢinde Türkiye, Çeviri: Sedat Cem Karadeli,
İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2007.
Akşin, Sina; Kısa Türkiye Tarihi, İstanbul,
Yayınları, 2007.
Türkiye İş Bankası Kültür
…………..; Türkiye Tarihi, Cilt III, İstanbul, Cem yayınevi, 2002.
Akyar, Hakan; “Bismark ve II. Wilhelm’in Osmanlı Üzerine DüĢünceleri”,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Muğla Üniversitesi, 2003.
Alkan, Ahmet, Turan, II. MeĢrutiyet Devrinde Ordu ve Siyaset, İstanbul,
Ufuk Kitapları, 2001.
Armaoğlu, Fahir; 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Ankara, 1999.
Avcı, Alâettin; Türkiye’de Askeri Yüksek Okullar Tarihçesi, Ankara, Gnkur.
Basımevi, 1963.
Berkes, Niyazi; Türkiye’de ÇağdaĢlaĢma, Yayına Hazırlayan: Ahmet Kuyaş,
İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2008.
Bozdemir, Mevlüt; Türk Ordusunun Tarihsel Kaynakları, Ankara, Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Yayını, 1982.
Deren, Seçil; “German Ideas and Ecpections on Expansion in the Near
East” (1890-1915), Yayınlanmamış Doktora Tezi, ODTÜ, 2004.
Ergin, Osman; Türkiye Maarif Tarihi, Cilt: I-II, İstanbul, Eser Matbaası,
1977.
117
…………….;
1977.
Türkiye Maarif Tarihi, Cilt: III-IV, İstanbul, Eser Matbaası,
Etikcan, Tayyar; “Edebiyatçı ve Eğitimci Yönleriyle Colmar Freiherr Von
Der Goltz PaĢa”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi,
Ankara, 1992.
Fendoğlu, Hasan, Tahsin; ModernleĢme Bağlamında Osmanlı-Amerika
ĠliĢkileri, İstanbul, Beyan Yayınları, 2002.
Garnier, Jean-Paul; Osmanlı Ġmparatorluğu’nun Sonu, Çeviri: Zeki
Çelikkol, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2007.
Gencer, Ali, İhsan, Örenç, Ali, Fuat, Ünver, Metin; Türk-Amerikan Silah
Ticareti Tarihi, İstanbul, Doğu Kütüphanesi, 2008.
Goltz, Colmar, von, der; Ġmparatorluk Dönemi Türk-Alman ĠliĢkileri:
Goltz PaĢa’nın Hatıratı, Yayına Hazırlayan: Faruk Yılmaz, Ankara, Berikan
Yayınları, 2004.
Gözeller, Ali; “Osmanlı-Alman YakınlaĢmasının Basına Yansıması:
Sabah Gazetesi Örneği (1889-1895)”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Marmara Üniversitesi, 2005.
Güler, Zeynep; “Osmanlı Ordusunun ModernleĢmesinde Von Der Goltz
PaĢa’nın Rolü”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi,
2007.
Haslip, Joan; Bilinmeyen Yönleriyle Abdülhamid, Yayına Hazırlayan;
Sevda Dursun, İstanbul, Kariyer Yayıncılık, 2009.
Hayta, Necdet, Ünal, Uğur; Osmanlı Devleti’nde YenileĢme Hareketleri
(XVII. Yüzyıl BaĢlarından YıkılıĢa Kadar), Ankara, 4. Baskı, Gazi Kitabevi,
2010.
Hodge, Carl, Cavanagh; Encylopedia of the Age of Imperialism, 18001914, Volumes 1&2, London, 2008.
Hülagü, Metin; Pan-Ġslamizm: Osmanlı’nın Son Umudu, İzmir, Yitik Hazine
Yayınları, 2006.
Illıch, Niles, Stefan; “German Ġmperialism in Ottoman”, Yayınlanmamış
Doktora Tezi, Texas A&M University, 2007.
Jackh, Ernest; Yükselen Hilal, İstanbul, Temel Yayınları, 1999.
118
KARAL, Enver, Ziya; Osmanlı Tarihi, Cilt: VIII, Ankara, 2007.
Koçer, Hasan, Ali; Türkiye’de Modern Eğitimin DoğuĢu ve GeliĢimi,
İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, 1992.
Koloğlu, Orhan; Abdülhamit Gerçeği, İstanbul, Gür Yayınları, 1987.
Lee, Stephen, J.; Avrupa Tarihinden Kesitler 1789-1980, çeviri: Savaş
Aktur, Ankara, 2004.
Lewis, Geoffrey; Turkey, Third edt., London, 1965.
Mansfield, Peter; A History of Middle East, Penguin Books (GB), London,
1991.
Moreau, Odile; Reformlar Çağında Osmanlı Ġmparatorluğu Askeri “Yeni
Düzen”in Ġnsanları ve Fikirleri 1826-1914, İstanbul, 2010.
Muhtar, Mahmud; Maziye Bir Nazar, Yayına Hazırlayan: Erol Kılınç, İstanbul,
Ötüken Neşriyat, 1999.
Nuri, Osman; Ġkinci Abdülhamid ve Saltanatı: Hayatı, Özellikleri ve
Siyaseti, Cilt: I, İstanbul, 47 Numara Yayıncılık, 2008.
Ortaylı, İlber; Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, İstanbul, 2002.
Öztuna, Yılmaz; II. Abdülhamid Zamanı ve ġahsiyeti, İstanbul, Kubbealtı
Neşriyat, 2008.
Palmer, Alan; Osmanlı Ġmparatorluğu: Son Üç Yüz Yıl, Çeviri: Belkıs
Çorakçı Dişbudak, İstanbul, Sabah Yayınları, 1995.
Pamuk, Şevket; Osmanlı-Türkiye Ġktisadi Tarihi 1500-1914, İstanbul, 2005.
Paul Kennedy, Büyük Güçlerin YükseliĢ ve ÇöküĢleri, İstanbul, Türkiye İŞ
Bankası Kültür Yayınları, 2009.
Quataert, Donald; Osmanlı Ġmparatorluğu 1700-1922, Çeviri: Ayşe Berktay,
İstanbul, İletişim Yayınları, 2004.
Rathmann, Lothar; Alman Emperyalizminin Türkiye’ye GiriĢi: BerlinBağdat, Çeviri: Ragıp Zarakolu, İstanbul, 2001.
Sabev, Orlin; Ġbrahim Müteferrika ya da Ġlk Osmanlı Matbaa Serüveni,
İstanbul, Yeditepe Yayınevi, 2006.
119
Sahaw, Staford, J.; Eski ve Yeni Arasında Sultan III. Selim Yönetiminde
Osmanlı Ġmparatorluğu, Çeviri: Hür Güldü, İstanbul, Kapı Yayınları, 2008.
…………………....; Osmanlı Ġmparatorluğu ve Modern Türkiye, Çeviri:
Mehmet Harmancı, İstanbul, E Yayınları, 1982.
Sander, Oral; Anka’nın YükseliĢi ve DüĢüĢü, Ankara, Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Fakültesi Yayınları, 1987.
……………; Siyasi Tarih:
2000.
Ġlkçağlardan 1918’e, Ankara, İmge Kitapevi,
Sander Oral, Fişek, Kurthan; Türk-ABD Silah Ticaretinin Ġlk Yüzyılı (18291929), Ankara, 2007.
Soy, H., Bayram; Almanya’nın Osmanlı Devleti Üzerinde Ġngiltere Ġle
Nüfuz Mücadelesi (1890-1914), Ankara, Phonix Yayınevi, 2004.
Sultan II. Abdülhamid Han, Devlet ve Memleket GörüĢlerim, Yayına
Hazırlayan: A. Alaaddin Çetin, Ramazan Yıldız, Çığır Yayınları, İstanbul,
1976.
Şen, Adil; Ġbrahim Müteferrika ve Usûlü’l-Hikem fî Nizâmi’l-Ümem,
Ankara, Türk Dil Vakfı Yayınları, 1995.
Tahsin Paşa, Abdülhamit (Yıldız Hatıraları), İstanbul, Bayrak Matbaası,
1999.
Tatsios, Theodore, George; The Megali Idea and the Greek-Turkish War of
1897: The Impact of the Cretan Problem on Greek Irredentism, 18661897, Columbia University Press, 1984.
Tunalı, Ayten, Can; “Tanzimat Döneminde Osmanlı Kara Ordusunda
Yapılanma (1839-1876)”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi,
2003.
Turan, Kemal; Türk-Alman Eğitim ĠliĢkilerinin Tarihi GeliĢimi, İstanbul,
Mayıs 2000.
Uçarol, Rifat; Siyasi Tarih, İstanbul, Filiz Kitapevi, 1985.
Uzunçarşılı, İsmail, Hakkı; Osmanlı Tarihi, Cilt IV, I. Bölüm, Ankara, 2.
Baskı, TTK, 1978.
Ünal, Uğur; “Sultan Abdülaziz Devri Osmanlı Kara Ordusu (1861-1876)”,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, 2006.
120
Wallach, Jehuda, L.; Bir Askeri Yardımın Anatomisi, Çeviri: Fahri Çeliker,
Ankara, Genel Kurmay Basımevi, 1985.
Woodruff, William; Modern Dünya Tarihi, Çeviren: Hale Vardar, Arda
Vardar, Pozitif Yayınları, 2006.
Yıldırım
Ruveyda, Nida;, “II. Mahmut Dönemi Islahat Hareketleri”,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi, Elazığ, 2006.
Yılmaz, Veli; I. Dünya Harbi’nde Türk-Alman Ġttifakı ve Askeri Yardımlar,
İstanbul, Cem Ofset, 1993.
D) Makaleler
Ahmad, Feroz; “Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu” ,
Osmanlı
Ġmparatorluğu’nun Sonu ve Büyük Güçler, Ed: Marian Kent, Çev. Ahmet
Fethi,Tarih V. Yurt y, İstanbul, 1999.
Alkan, Necmettin; “Osmanlı Devleti’nin Batı Politikası: Tanzimat’tan II.
Meşrutiyet’e (1839-1908)”, Türk DıĢ Politikası: Osmanlı Dönemi , Edt;
Mustafa Bıyıklı, Bilimevi Basın Yayın, İstanbul, 2008.
Beşirli, Mehmet; “II. Abdülhamit Döneminde Osmanlı Ordusunda Alman
Silahları”, Erciyes Üniversitesi S.B.E. Dergisi, 2004, Sayı 16, s.121-139.
Beşirli, Mehmet; “Birinci Dünya Savaşı Öncesinde Türk Ordusunun Top
Mühimmatı Alımında Pazar Mücadelesi: Alman Friedrich Krupp Firması ve
Rakipleri”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat AraĢtırmaları Enstitüsü Dergisi,
Sayı 15, Konya-Bahar, 2004, s.169-203.
Beydilli, Kemal; “II. Abdülhamit Devrinde Gelen İlk Alman Askeri Heyeti
Hakkında”, Tarih Dergisi, Sayı XXXII, Mart 1979, s.483-484.
Çadırcı, Musa; “II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı Ordusu”, Dördüncü
Askeri Tarih Semineri Bildiriler, Gnkurmay Basımevi, Ankara, 1989, s.3649.
Çadırcı, Musa; “Anadolu’da Redif Askeri Teşkilatının Kuruluşu”, DTCF Tarih
AraĢtırmaları Dergisi, VII-XII/ 14-23 (1975), s.63-75.
Çalık, Ramazan; “Colmar Freiherr Von Der Goltz (Paşa) ve Bazı Görüşleri”,
Atatürk AraĢtırma Merkezi Dergisi, sayı 36, C. XII, Kasım 1996.
121
Çetin, Birol; “Osmanlı Harp Sanayisinde Kurşun ve Kurşun Tedariki”, Askeri
Tarih AraĢtırmaları Dergisi, Yıl 9, Sayı 17, Şubat 2011, s.85-86.
Gündüz, Mustafa; “II. Abdülhamid Dönemi Eğitimi ve İdeolojisi Üzerine
Araştırmalar”, Türkiye AraĢtırmaları Literatür Dergisi, C. 6, Sayı 12, 2008,
s.243-286.
Koloğlu,
Orhan; “II. Abdülhamid”, Ġmparatorluğun Yüzük TaĢı II.
Abdülhamid, Yay. Haz. Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009.
Koyuncu, Nuran, Kış, Salih; “Alman Askeri Ceza Kanunnamesinin Osmanlı
Askeri Ceza Kanunnamesine Tatbiki”, Tarihin PeĢinde, Sayı 5, 2011, s.177190.
Okur, Mehmet; “Osmanlı Devleti’nin Almanya İle İttifakını ve Birinci Dünya
Savaşına Girişini Gerektiren Sebepler” ATAD, 2010, sayı:16.
Okur, Mehmet; “Türkiye’nin Avrupa Devletlerine Yönelik Dış Politikasına ve
İlişkilerine Genel Bir Bakış: I. Dünya Savaşı Öncesi ve Savaş Sürecinde”,
Türk DıĢ Politikası: Osmanlı Dönemi , Edt; Mustafa Bıyıklı, Bilimevi Basın
Yayın, İstanbul, 2008.
Ortaylı, İlber; “II. Abdülhamid”, Ġmparatorluğun Yüzük TaĢı II. Abdülhamid,
Yay. Haz. Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009.
Öke, Mim, Kemal,”II. Abdülhamid”, Ġmparatorluğun Yüzük TaĢı II.
Abdülhamid, Yay. Haz. Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009.
Önsoy, Rifat; “Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Alman Subayları ve Alman Silah
Sanayiinin Çıkarı (1871-1914)”, IX. Türk Tarih Kongresi (Kongreye
Sunulan Bildiriler), Cilt II, TTK Basımevi, Ankara, 1988, s. 1207-1213.
Özcan, Abdülkadir; “II. Abdülhamid Dönemi”, Ġmparatorluğun Yüzük TaĢı II.
Abdülhamid, Yay. Haz. Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009.
Özdemir, Bülent; “The German Factor in The Ottoman Empire in Late 19th
Century”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Mayıs 2001, Sayı
5, s.61-77.
Özdemir, Mehmet, Niyazi; “II. Abdülhamid”, Ġmparatorluğun Yüzük TaĢı II.
Abdülhamid, Yay. Haz. Mehmet Tosun, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2009.
Özgüldür, Yavuz; “Yüzbaşı Helmut Von Moltke’den Müşir Liman Von
Sanders’e Osmanlı Ordusunda Alman Askeri Heyetleri”, A.Ü. OTAM Dergisi,
sayı 4, s.297-307.
122
Özyüksel, Murat; “İkinci Meşrutiyet ve Osmanlı İmparatorluğu’nda Almanİngiliz Mücadelesi”, Ġ.Ü. SFB Dergisi, No:38, 2008, s.239-264.
Reyhan, Cenk; “Türk-Alman İlişkilerinin Tarihsel Arka Plânı (1878-1914)”,
Belleten, 2005, Cilt: LXIX, S.254, s.217-265.
Trumpener, Ulrich; “Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu” , Osmanlı
Ġmparatorluğu’nun Sonu ve Büyük Güçler,Ed: Marian Kent, Çev. Ahmet
Fethi,Tarih V. Yurt y, İstanbul, 1999.
Uğur, Erol; “Von der Goltz Paşa’nın 1883-1895 Yılları Arasında Türkiye’deki
Hizmetleri”, 20. Yüzyıl BaĢına Kadar Türk Askeri Eğitiminin Tarihi
GeliĢimi, İstanbul, 1957.
Yorulmaz, Naci; Ottoman Empire and Germany (1871-1908) MilitaryEconomic Relationship: Trade Activities of German Armaments İndustry in
the
Ottoman
Market,
http://www.turkishforum.com.tr/en/content/wpcontent/uploads/2009/11/OttomanEmpireGermany18711908.pdf, 8 Aralık
2010 (Erişim).
Zürcher, Eric-Jan; "The Ottoman Conscription System In Theory And
Practice, 1844-1918",
International Review of Social History, 43 (3) (1998), s. 437-449.
123
EKLER
EK- 1 - Alman imparatorunun Devlet-i Aliyye hizmetine Alman subayları
verilmesini kabul ettiği. Almanya'dan Devlet-i Aliyye hizmetine gelecek
olan zabitlerle yapılacak anlaĢmanın Ģartları. 09/C /1299 (Hicrî)
Y..PRK.HR.. 6/21
124
125
Almanya devletinin devlet-i Osmaniye’ye vereceği zabitanın her
hususta muallim olacağına şüphe etmem ve binaen aleyh bu babda bir söz
söylemek isterim.
Evvela mezkur zabitanın maaş ve tayinleri memleketlerinde aldıkları
maaş ve tayinatın iki misli olacak ve bu maaşlar mah be-mah tediye olunup
asla tedahülde kalmayacaktır.
Saniyen kontrato müddetleri la-akıl iki sene olacaktır.
Salisen
istenildiği
taktirde
üç
sene
sonra
kontratoları
tecdid
olunacaktır.
Rabien devlet hizmeti yüzünden bir kazaya uğradıkları hengamede
devlet-i aliyenin tekaüt nizamnamesi mucibince ve birer buçuk misli olmak
üzere kendilerine tekaüt maaşı tahsis kılınacaktır.
Hamsen buraya vürutlarında kendilerine atiye-i seniye olarak ikişer
maaş miktarı ve bir daha gelmemek üzere avdetleri vukuunda dahi keza
atiye-i seniye olarak dörder maaş miktarı harcırah ihsan buyrulacaktır.
Almanya Sefaretinden Hariciye Nezaretine Yazılan Takririn
Tercümesidir
Geçen Kanunusaninin on dokuzu tarihli takdir-i nezaret-penahilerine
cevaben atiyü’z-zikr mevadı beyan ile kesb-i …. eylerim şöyle ki
Metbu’ müfehhem haşmetlü imparator ve kral hazretleri zat-ı hazret-i
padişahiye olan hayat müddet-karanesine bir nişane-i cedid olmak üzere
asker-i muazzafa zabitanından taraf-ı eşref-i padişahımdan davet buyrulmuş
oldukları hidematı ifaya muktedir olan zabitlerden üç sene müddetle hizmet-i
saltanat-ı seniyeye girmelerine ve bu müddet hitamında yine Almanya
ordusuna girebilmek salahiyetini haiz olmalarına müsaade buyurdular.
126
Zabitanın intihabı esnasında Almanya hükümeti bir müşkülata tesadüf
etmiştir ki o da zabitan ve memurin-i askeriyeden bazılarının hizmet ve
memuriyetleri derece-i kafiyede tasrih edilmemesinden ileri geldi. Binaen
aleyh arzu-yı hümayun hazret-i padişahinin bir an akdem icrası için üç ay
müddetle …… olmak ve hükümet-i seniye tarafından kendilerine harcırah
verilmek üzere şimdiden dersaadete bazı zabitan gönderilmesi nafi’ göründü.
Bu
zabitler
kendi
şerait-i
istihdamiyelerini
bu
müddet
zarfında
kararlaştıracaktır. Vesair istihdamı arzu buyrulan zabitana dahi …..
edeceklerdir.
Zabitan-ı mumaileyhim bunlardır
1) Erkan-ı harbiye için miralay Kahler. Mumaileyh pek mümtaz bir
zabittir. Kendisine la-akıl otuz bin frank maaş-ı senevi tahsis
olunmasını Alman hükümeti ziyadesiyle arzu ediyor.
2) Piyade için Kaptin Kamphover
3) Süvari için askadron zabiti Dohdir
4) Topçu için batarya zabiti Restiden
Bu üç zabitler kıdemleri cihetiyle binbaşı olunmak üzeredirler. Maaşları
yirmişer bin frank olmalıdır.
Bunların
vürudu
da
imparator
hazretlerinin
vala-yı
askeriyesi
tarafından ziyadesiyle tavsiye olunmaktadırlar ve Almanya hükümeti bunların
memuriyet-i cedidelerinde hüsn-i hizmetleri görüleceği ümidindedir. Fi 28 --sene 82
127
EK- 2 - Mekatib-i Askeriyye müfettiĢ-i umumisi Goltz PaĢa'nın Harbiye
mektebindeki zapt u rabt ve terbiye-i askeriyye hakkında mütalaası. 06/L
/1303 (Hicrî) Y..PRK.ASK. 33/38
128
129
İrade-i seniyye-i hazret-i şehriyarilerine imtisalen mekatib-i askeriye-i
şahanelerinde olan vazife-i çakeranemin ifasına tekrar-ı beden ve muaşeret
etmek üzere bulunduğumdan hususat-ı atiyeyi itlaf ve gayat-ı cenab-ı
şehinşahilerinden istirhama ictisar ederim. Mekteb-i harbiye-i şahanede
henüz pek noksan bir şey var ise o da zabıta ve rabıta dahili ve terbiye-i
askeriyedir.
Kulları
üç
sene
mukaddem
taraf-ı
zi-şeref
hazret-i
şehriyarilerinden mekatib-i askeriye müfettiş-i umumiliğine tayin buyrulduğum
zaman bilhassa nazar-ı dikkat-i acizanemi hususat-ı mezkureye atf ve sarf
etmekliğim emir ve irade buyrulmuş idi. El-haletü hazihi mekteb-i harbiye-i
şahanelerinde muhafaza-i nizam ve intizam ve idame-i zabıta ve rabıta askeri
zımnında riayet ve istimal olunan usul eski Fransız usulü olup bu usul
mucebince yevmiye veya haftada bir olarak tebeddül eden nöbetçi zabitleri
umum-ı şakirdana birden nezaret etmekte olduklarından terbiye-i askeriyeyi
tervic eder. Zabitan gibi değil belki bir nevi’ polis misüllü icra-yı vazife ederler.
Bir zabitin dört yüz nefer şakirdanının hepsine birden icra-yı nezaret
edebilmesi gayrı mümkün olduğu cihetle mumaileyhim nöbetçi zabitleri ancak
mektep derunundaki devir ve teftişleri esnasında tesadüf edebilecekleri bazı
ceza-i
kusurları
ihbar
etmeye
muvaffak
olabilir.
Halbuki
onların
göremeyecekleri daha büyük bazı vukuatlar mestur kalarak mecazat
edilmemesi ihtimali derkardır. Bu usul Fransa’da çoktan beri terk olunmuşken
burada elan baki kalmıştır. Her tarafta Alman usulü kabul olunmuştur. Alman
usulü mektebi birkaç aksam-ı seferiyeye tefrik ve taksim eyledikten sonra her
kısmı ayrıca zabitanın taht-ı nezaret ve idaresinde bulundurmaktan ibarettir.
Zabitan-ı mumaileyhim dahi kısımlara ve dahilinde zuhur eden her nevi’
vukuattan mesul tutulurlar. Binaen aleyh mekteb-i harbiye-i şahanelerinde
zabit ve rabıt-ı askeriyenin idamesi zımnında mekteb-i mezkuri ber vecih-i ati
taksim etmek iktiza eder.
Piyade şakirdanı bir kısım teşkil edip işbu kısım dahi dört şubeye
taksim olacak ve her şubede takriben seksen nefer şakird mevcut
bulunacaktır. Şubelerde bulunan şakirdan bilcümle hazır-ı şakirdanından
muhtelit olacaktır. Her piyade şubesi bir kolağası veya bir yüzbaşısının taht-ı
130
idaresinde bulunacaktır. Süvari kısmı süvari mualliminin ve erkan-ı harbiye
kısmı dahi erkan-ı harbiye ümerasından bir zatın idaresi altında olacaktır.
Piyadenin her şubesi müdürünün ve süvari mualliminin ve erkan-ı harbiye
kısmı
müdürünün
maiyetine
muavenet
zımnında
şimdiki
dahiliye
zabitanından intihab olunacak birer mülazım evvel ile birer veya ikişer
mülazım sani verilecektir. Zabitan-ı mumaileyhimden her birine dahi
rütbelerine mütenasip olarak şakirdan hakkında cüzi bir ceza salahiyeti
verilmelidir. Bundan başka her şubede şakirdanın en kıdemlilerinden ve zeki
ve muktedir olanlarından bir başçavuş ve dört çavuş ile beher on kişiye birer
onbaşı intihab ve ….. iktiza eder. Erkan-ı harbiye mektebi müdürünün
maiyetine
dahi
muavin
için
erkan-ı
harbiye
kolağalarından
veya
yüzbaşılarından bir veya iki zabit verilmelidir. Erkan-ı harbiye mektebi
müdürü dahi şakirdan üzerine cüzi bir ceza icrası hak ve salahiyetine malik
olmalıdır. Piyade zabitanı şubelerine piyade bölük talimine kadar olan
talimleri icra ettirecekleri gibi piyade kısmının müdürü olan ve şimdiki halde
piyade muallimi bulunan zabit dahi kemafis-sabık tabur ve alay ve leva
talimlerini idare edecektir. Kendisine muavenet için maiyetine bir kolağası
verilmelidir. Bu suretle mekteb-i harbiye-i şahanelerinin idare ve dahiliyesi ber
vecih-i ati münkasım bulunacaktır.
Umum mekatib-i askeriye nazırı ferik saadetlü Zeki paşa hazretleri
Pangalit’te kain mekteb-i harbiye-i şahane müdürü mirliva saadetlü Servet
paşa
Erkan-ı harbiye kısmı piyade kısmı (piyade birinci şubesi ikinci şubesi üçüncü
şubesi dördüncü şubesi) ve süvari kısmı müdüriyetleri
Muhat-ilm-i alem-şümul hazret-i padişahileri buyrulacağı üzere işbu tertibat
ile bir güna tebeddülat vaki olmayıp ancak hizmet ve mesuliyetin taksiminden
iberettir.
131
Binaen aleyh tertibat-ı mezkure ile mekteb-i harbiye-i şahanelerinde
nizam ve intizam ve terbiye-i askeriyenin temin ve terakkisi bir kat daha hasıl
olacağı itikadında bulunduğumdan maruzat-ı çakeranemin ricaya hüsn-ikabul
buyrulmasını istirhama ictisar ederim. Ol-babda katıbe-i ahvalde emir ve
ferman ve lütuf ve ihsan hazret-i veliyü’l-emir vel-ihsan efendimiz
hazretlerinindir.
Fi 26 Haziran sene 302
Kulları
Maveran-ı Hazret-i Şehriyarilerinden
Makamat-ı Askeriye-i Şahaneleri Müfettiş-i Umumisi
Ferik
132
EK- 3 - Harbiye mektebinde bulunan Erkan-ı Harb sınıfları talebesine
uygulanmak üzere Mekatib-i Askeriye müfettiĢi Mirliva Goltz PaĢa
tarafından hazırlanan programın takdimi. 09/L /1301 (Hicrî) Y..MTV. 15/9
133
134
135
136
Özet
ARSLAN, Halit. Sultan II. Abdülhamid Devri Osmanlı Ordusunda Alman
Etkisi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2012.
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle
sonuçlanmıştı. Rus ordusunun Yeşilköy’e kadar ilerlemiş olması ise
tedirginliğe yol açmıştı. Bu yenilgi, orduda ıslahat yapılması gerektiğini açık
bir şekilde ortaya koymaktaydı. II. Abdülhamid ise yapılacak olan ıslahatların
ancak
yabancı
uzmanlardan
yararlanılması
ile
başarılı
olacağını
görüşündeydi. Orduda yapılacak olan ıslahatlar için yabancı uzmanların
görüşlerinden ilk olarak I. Mahmud döneminde yararlanılmıştır. Bu dönemde
Kont de Bonneval Osmanlı ordusunda görev almıştır. II. Mahmut döneminde
ise ise Moltke ve heyeti dört yıl süreyle hizmet vermiştir. II. Abdülhamid
dönemine
kadar
zaman
zaman
değişik
ülkelerin
subaylarından
yararlanılmıştır. II. Abdülhamid döneminde ise bu görev Alman subaylara
verilmiştir. Bu dönemde görev alan subaylar askeri ıslahat komisyonunda
görevlendirilmişlerdir.
Subayların
görevi
ordunun
durumu
hakkında
incelemelerde bulunmaları ve ıslahat önerileri sunmalarıydı. Bu öneriler
kurulan
ıslahat
komisyonunda
değerlendirilmiş
ve
uygun
görülenler
Padişahın onayına sunulmuştur. Ayrıca askeri eğitimin ıslahı içinde özel
olarak Goltz Paşa’ya görev verildiği görülmektedir. Alman subaylar II.
Abdülhamid dönemi boyunca ıslahat görevini üstlenmişler ve O’nun tahttan
indirilmesinden sonra da I. Dünya savaşına kadar bu görevlerine devam
etmişlerdir.
Anahtar Kelimeler: II. Abdülhamid, Alman Subaylar, Goltz Paşa, Silah
Ticareti, Askeri Islâhat.
137
ABSTRACT
ARSLAN, Halit. Term of Sultan II. Abdülhamid and German Effect on
Ottoman Army, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2012.
The war that took place between Ottoman and Russian community in
1877-1878 was resulted in the defeat of Ottomans. Besides, Russian army’s
moving towards Yeşilköy had caused bedevilment. This defeat clearly
demonstrated the necessity to make reforms in the army. Yet, II. Abdülhamid
believed that reforms could be successful only if they are performed by
foreign experts. I. Mahmud term was the period when foreign experts were
consulted with regard to the reforms in the army for the first time. During this
term, Kont de Bonneval was assigned in the Ottoman army. During II.
Mahmud term, Moltke and his committee offered service for four years. Until
the term of II. Abdülhamid, officers of several countries were utilized from
time to time. German officers were assigned in this regard, during II.
Abdülhamid term. Officers were assigned within military reform commission
and they were responsible for investigating current situation of the army and
making reform recommendations. These recommendations were evaluated
at reform commission and appropriate ones were offered to the Sultan for
approval. In addition, Goltz Pasha was specifically appointed regarding the
reform of military education. German officers undertook the reform task
during II. Abdülhamid term and maintained this task until I. World War
following dethronement of II. Abdülhamid.
Keywords: II. Abdülhamid, German Officers, Goltz Pasha, Weapon Trade,
Military Reform.
Download