ikv e-bülten 7 - 13 Eylül 2009

advertisement
ĐKTĐSADĐ KALKINMA VAKFI
HAFTALIK E-BÜLTEN
7-13 EYLÜL 2009
ĐKV’DEN HAFTAYA BAKIŞ
Geçtiğimiz haftaki bültenimizde tatilin ardından AB’de
ve AB-Türkiye ilişkilerindeki önemli gelişmelerin bir
panoramasını çizmiştik. Bu genel analizi takiben bu hafta
da sözü AB’nin kalbinin attığı yer olan Brüksel’deki
Temsilciliğimize bırakıyoruz:
Brüksel Eylül Ayına Dopdolu Bir Gündem Đle Başladı
Tatil sonrası döneme çok hızlı başlayan Avrupa Birliği gündeminde öncelikli olarak yeni
seçilen Parlamento’nun iç yapılanmasını tamamlayarak tam kapasite ile görevine başlaması;
Lizbon Anlaşması’nın kaderini belirleyecek referandum ve onunla bağlantılı olarak yeni
Komisyon’un şekillenmesi yer almaktadır. Türkiye ile ilgili gelişmeler de ilgi çekiciliğini ve
sıcaklığını korumaktadır. 7 Eylül’de Brüksel’de açıklanan Bağımsız Türkiye Komisyonu’nun
raporunun zamanlaması dikkat çekicidir. Hatırlanacağı gibi, ilk rapor 2004’te yayımlandıktan
sonra Türkiye ve AB arasındaki müzakerelerin fiilen başlamasına karar verilmişti. Bağımsız
Türkiye Komisyonu üyelerinin, AB liderlerinin Aralık ayında Türkiye AB ilişkilerini yeniden
gözden geçirecek olmasını da kritik bir dönemeç olarak gördükleri anlaşılıyor. Müzakerelerde
yaşanan tüm sorunları ve tarafların yanlışlarını açık bir şekilde dile getiren rapora bakış çok
olumlu olmakla birlikte rapor, var olan kilitlenmeyi açacak somut öneriler sunmakta yetersiz
kalıyor.
14 Ekim’de yayımlanacak Đlerleme Raporu’nda nelerin yer alacağı ve tonunun nasıl olacağı
da tam bir merak konusu. Türkiye’deki “açılımların” raporda yer bulacağı kesin, henüz içeriği
açıklanmamış olsa dahi bu konuların konuşulmaya başlanmış olması Brüksel çevrelerinde çok
olumlu karşılanmış durumda. Siyasi kriterlerdeki bilinen eksikliklerin yanı sıra bu yıl basın
özgürlüğü konusunun altının güçlü bir biçimde çizilmesi bekleniyor. Komisyon’un Aralık
Zirvesi için Konsey’e herhangi bir tavsiyede bulunmayı düşünmediği anlaşılıyor.
Đlişkileri derinden etkileme ihtimali olan kararlar Aralık ayındaki Zirve’de alınacak; Kıbrıs’ta
sürdürülen görüşmelerden olumlu bir sonuç çıkması ilişkilerin gidişatını etkileyecek anahtar
bir rol oynayacak. Kötümser senaryo ise, mevcut durumun devam etmesi ve kararda ağır bir
dil kullanılması olabilir. Đlişkileri kopmaya götürecek bir kriz ihtimali ise hiç kimsenin
olasılık setinde yer almıyor, tabi o güne dek beklenmedik bir gelişme olmazsa.
1
ĐKTĐSADĐ KALKINMA VAKFI
HAFTALIK E-BÜLTEN
7-13 EYLÜL 2009
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını yakından ilgilendiren bir başka husus ise vize
konusundaki ilerlemeler. Ne yazık ki Soysal kararı sonrası gelişmeler beklendiği kadar umut
verici gözükmüyor. Yasadışı göç korkusu ve geri kabul anlaşmalarının imzalanmayacak
olması, vize uygulamalarında kısa dönemde bir değişiklik öngörülmesini engelliyor. Bu
noktada Türkiye’nin vizesiz dolaşım için, vize kolaylaştırma anlaşmalarını bir çözüm olarak
görmeme tavrının arkasında durduğumuz müddetçe, yapabileceği en iyi şey reformlara ve
dolayısıyla müzakere sürecine hız vermek.
Önümüzdeki hafta Parlamento’da yapılacak Barroso oylamasından sonra Komisyon’un
şeklinin biraz daha netleşmesi bekleniyor. Yeni Komisyon’da da genişlemeden sorumlu bir
Genel Müdürlüğün yer almasına kesin gözüyle bakılıyor ancak Komiser’inin Olli Rehn
olması beklenmiyor. Yeni Komisyon’un, “Türkiye ile müzakerelerin nihai hedefi tam
üyeliktir” mesajını daha güçlü şekilde verebileceğini umuyoruz.
Aynı şekilde 2 Ekim’de Đrlanda’da yapılacak Lizbon Anlaşması referandumunun sonucu
büyük merakla bekleniyor. Bizler için ise Đlerleme Raporu ve sonrasındaki gelişmeler
gündemin en önemli maddeleri olarak öne çıkıyor. Önümüzdeki haftalarda Brüksel’de
heyecanlı gelişmeler bizleri bekliyor.
TÜRKĐYE’NĐN
ENERJĐ
TOPLULUĞU’NA
KATILIM SÜRECĐ BAŞLADI
Türkiye’nin Enerji Topluluğu’na katılımıyla ilgili
müzakerelerin ilk oturumu 9 Eylül 2009 tarihinde
Viyana’da yapıldı. Đlk müzakere oturumunda Türk
enerji sektöründeki reformların seyri ve Enerji
Topluluğu Antlaşması’nın uygulanmasını sağlayacak
mevzuat değişiklikleri üzerinde duruldu. Toplantıda
Türkiye enerji sektörü politikasında yerine getirilmesi
gereken koşullar ele alındı ve özellikle elektrik sektöründe olmak üzere Türkiye’deki
reformların geldiği nokta ortaya koyuldu.
Avrupa Komisyonu, Nabucco Projesi’ne ilişkin hükümetlerarası anlaşmanın imzalanmasından
kısa bir süre sonra Enerji Topluluğu’na katılım müzakerelerinin başlamasını Türkiye ile Birlik
arasındaki enerji işbirliğinde önemli bir aşama olarak değerlendirdi. Bilindiği üzere Enerji
Topluluğu AB üye devletlerinin yanı sıra Arnavutluk, Bosna Hersek, Hırvatistan, Kosova,
Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti, Karadağ ve Sırbistan’dan oluşuyor. Halihazırda
gözlemci ülke statüsündeki Türkiye, 2003-2005 yılları arasında Enerji Topluluğu’na katılım
müzakerelerini sürdürmüş ancak sonrasında Topluluğa katılmamayı tercih etmişti.
2
ĐKTĐSADĐ KALKINMA VAKFI
HAFTALIK E-BÜLTEN
7-13 EYLÜL 2009
Avrupa Komisyonu’nun Enerjiden Sorumlu Üyesi Andris Piebalgs Türkiye’nin önemli
boyutlara varan enerji meselesini çözmek için temel reformları gerçekleştirdiğine dikkat
çekerek Türkiye’nin Enerji Topluluğu’na katılım için iyi hazırlandığını ve Topluluk içerisinde
de önemli bir rol oynayacağını dile getirdi.
AVRUPA BĐRLĐĞĐ’NDE 2007 YILINDA AR-GE
HARCAMALARININ
SABĐT
KALDIĞI
AÇIKLANDI
Avrupa Toplulukları Đstatistik Ofisi Eurostat tarafından 8
Eylül 2009 tarihinde 2009 baskısı yayımlanan
“Avrupa’da Bilim, Teknoloji ve Đnovasyon” raporuna
göre 2007 yılında 27 AB ülkesi Ar-Ge’ye toplam 229
milyar Avro harcadı. Ar-Ge harcamalarının toplam
GSYĐH’ye oranı ise 2006 yılında olduğu gibi %1,85
oranında kaldı. AB içerisinde toplam Ar-Ge
harcamalarının %60’ı Almanya (62 milyar Avro), Fransa
(39 milyar Avro) ve Đngiltere (37 milyar Avro)
Ancak
Ar-Ge
tarafından
gerçekleştiriliyor.
harcamalarının üye devletlerin GSYĐH’lerine oranı esas
alındığında %3,6 ile başı Đsveç çekiyor. Đsveç’i %3,47 ile
Finlandiya, %2,56 ile Avusturya, %2,55 ile Danimarka
ve %2,54 ile Almanya takip ediyor. En düşük harcama
oranlarına sahip ülkeler GKRY (%0,45), Slovakya
(%0,46), Bulgaristan (%0,48) ve Romanya(%0,53)
olarak sıralanıyor. Rapora göre Türkiye’de bu oran
%0,72. 2001–2007 döneminde Ar-Ge harcamalarını en fazla artıran ülkeler Avusturya
(%2,07’den %2,56’ya), Estonya (%0,71’den %1,14’e) ve Portekiz (%0,80’den %1,118’e)
oldu.
2007 yılında Ar-Ge alanında çalışanların sayısı 2,3 milyon kişi, bu alanda çalışanların toplam
AB nüfusuna oranı %1,6 olarak açıklandı. Ar-Ge çalışanlarının toplam nüfusa oranının en
yüksek olduğu ülke %3,2 ile Finlandiya olurken, onu %2,7 ile Đsveç, %2,6 ile Lüksemburg,
%2,4 ile Danimarka ve %2,1 ile Avusturya izledi. Ar-Ge harcamalarına GSYĐH’lerinden en
az payı ayıran ülkelerin bu alanda çalışanların nüfusa oranı sıralamasında da listenin sonunda
yer aldığı görülüyor. Buna göre nüfusun Romanya’da %0,5’i, GKRY’de %0,7’si, Polonya’da
%0,8’i ve Portekiz’de %0,9’u Ar-Ge alanında istihdam ediliyor. Rapora göre Türkiye bu
listede %0,6 gibi bir oranla en alt sıralarda yer alıyor. Özel sektörün araştırma alanında en
yoğun faaliyet gösterdiği ülkeler ise Almanya, Belçika, Avusturya ve Finlandiya olarak
sıralanıyor. AB ortalamasının % 38,9 olarak açıklandığı dikkate alınırsa Türkiye’nin %31,4
gibi bir oranla ortalamanın altında kalmasına rağmen Slovakya, Macaristan, Bulgaristan,
3
ĐKTĐSADĐ KALKINMA VAKFI
HAFTALIK E-BÜLTEN
7-13 EYLÜL 2009
Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Romanya gibi AB üyesi devletlerin ve katılım
müzakerelerini yürüten Hırvatistan’ın önüne geçtiği görülüyor.
AB KOMĐSYONU TÜRKĐYE MENŞELĐ BAZI
DEMĐR
ÇELĐK
ÜRÜNLERĐNE
KARŞI
BAŞLATTIĞI
ANTĐ-DAMPĐNG
SORUŞTURMASINA SON VERDĐ
Komisyon 13 Kasım 2008’de Beyaz Rusya, Ukrayna
ve Türkiye’den yapılan dökme demir dışındaki kare
veya dikdörtgen kesitli, oluklu profil ve kaynaklı tüp
ve borulara karşı AB Kaynaklı Çelik Tüp Sanayisinin
şikayeti üzerine anti-damping soruşturması açtı.
Soruşturma dönemi 01.10.2007–30.09.2008 dönemini
kapsadı. Şikayetçinin şikayetini geri alması ve mevcut ekonomik şartlarda soruşturmanın
kapatılmasının AB’nin çıkarlarına zarar getirmeyeceği gerekçesiyle Komisyon soruşturmayı,
anti-damping uygulanmasına gerek olmaksızın sona erdirdi. Şartların değişmesi durumunda
soruşturmanın yeniden açılabileceğini belirten Komisyon, ilgili sektörün ve şirketlerin 24 ay
süreyle izlenmesine de karar verdi1.
ALMANYA FEDERAL MECLĐSĐ
LĐZBON ANTLAŞMASI’NA YEŞĐL
IŞIK YAKTI
8 Eylül 2009 tarihinde Almanya
Parlamentosunun alt kanadı olan
Bundestag’da
yapılan
oylamada,
Almanya’nın Lizbon Antlaşması’nı
onaylamasını mümkün kılacak yasal
değişiklik paketinin kabul edilmesi
yönünde, 46 ret ve iki çekimser oya
karşı, 446 evet oyu kullanıldı. Böylelikle, Almanya’nın Avrupa Birliği politikalarında, Alman
Parlamentosunun daha fazla söz sahibi olması ve karar alma mekanizmalarında denetim
hakkını elde etmesi kolaylaşacak. 18 Eylül tarihinde Almanya Federal Eyalet Temsilcileri
Meclisi’nde (Bundestrat) gerçekleştirilecek oylama neticesinde de olumlu bir sonuç elde
edilmesi halinde, nihai olarak Almanya Cumhurbaşkanı Horst Köhler’in Lizbon
Antlaşması’nı imzalaması öngörülüyor.
Benzer şekilde, halen Çek Cumhuriyeti ve
Polonya’da devlet başkanlarının Lizbon Antlaşması’nı onaylaması bekleniyor. Diğer taraftan,
2 Ekim tarihinde Đrlanda’da yapılacak referendum sonucu kritik önem taşıyor. Đsveç’ten sonra
AB Dönem Başkanlığını üstlenecek olan Đspanya’nın Dışişleri Bakanı Miguel Angel
1
Konuyla ilişkin detaylı bilgi notuna www.ikv.org.tr adresinden ulaşılabilir.
4
ĐKTĐSADĐ KALKINMA VAKFI
HAFTALIK E-BÜLTEN
7-13 EYLÜL 2009
Moratinos, Đrlanda’dan yine ‘Hayır’ oyu çıkması halinde, Birlikte kurumsal krizin nasıl
aşılabileceği sorusu üzerine, Đspanya’nın herhangi bir ‘B Planı’ olmadığını ifade etti.
Hatırlanacağı gibi, Federal Almanya Anayasa Mahkemesi tarafından Lizbon Antlaşması’nın
Alman Anayasası’na (Grundgesetz) uygunluğuna ilişkin olarak alınan karar 30 Haziran 2009
tarihinde açıklanmış, Mahkeme’nin aldığı karar Antlaşma’nın Anayasa ile uyumlu olduğunu
belirtse de, Alman iç hukukunda AB bütünleşme sürecini yönlendirecek bazı değişiklikler
yapılmasını öngörmüştü.2
SLOVENYA HIRVATĐSTAN’IN AB ÜYELĐK
MÜZAKERELERĐNE
UYGULADIĞI
VETOYU KALDIRDI
Türkiye ile birlikte müzakereleri yürüten iki
ülkeden biri olan Hırvatistan’ın üyelik için
önündeki en büyük engelin kaldırılması yolunda
tarihi bir adım atıldı. Bilindiği üzere iki ülke
arasındaki sınır uyuşmazlığı Yugoslavya’nın
dağılmasından bu yana devam ediyor. Adriyatik
Denizi’nin kuzeyinde Trieste Körfezi’nin içinde
yer alan Piran Körfezi bölgesinin karadan ve denizden paylaşımı hususundaki anlaşmazlık,
Avrupa Birliği’nin girişimlerine rağmen bugüne kadar bir sonuca vardırılamamıştı. Her iki
taraf da savlarını Birleşmiş Milletler Deniz Kanunu Sözleşmesi’nin 15. Maddesi’ne
dayandırıyordu. Buna göre Hırvatistan, 15. Madde’nin 1. Fıkrası’nı temel alarak sınırın
körfezin her iki kıyısından eşit uzaklıkta olacak şekilde çizilmesi gerektiğini iddia ediyor,
Slovenya ise aynı maddenin 2. Fıkrası uyarınca tarihsel dayanağı olan taleplerin diğer
taleplere göre öncelik taşıdığı gerekçesiyle 1954-1991 yılları arasında bölgenin Sloven polis
güçlerince kontrol edildiğini öne sürerek körfezin orta çizgisinden de ileride hak iddia
edebileceğini savunuyordu. Bu suretle uluslararası sulara erişim hakkına da sahip olmak
isteyen Slovenya, uluslararası hukukun bu alandaki sınırlamalarının da aynı tarihsel hak
talebine göre aşılabileceğini ileri sürüyordu. Öte yandan, Hırvatistan bu tür bir tarihsel hak
talebinin geçerli olmadığı görüşünde idi. Bu tartışmalar geçtiğimiz günlere kadar geçerliliğini
korumuş ve Hırvatistan’ın müzakere sürecini sekteye uğratmıştı.
Slovenya 11 Eylül Cuma günü Hırvatistan’ın AB’ye katılım müzakerelerinin devamına ilişkin
uyguladığı vetoyu kaldırdığını açıkladı. Açıklamayı birlikte yapan Hırvatistan ve Slovenya
başbakanları, aralarındaki sınır anlaşmazlığını Komisyon’un önerisi doğrultusunda hazırlanan
kapsamlı bir anlaşmayla çözeceklerini dile getirdi. Slovenya müzakerelerin ilerlemesini
engelleyen vetosunu kaldırırken Hırvatistan da Slovenya’nın bu hamlesinin sınır
problemlerinin çözümünde dezavantaj oluşturmayacağını gösteren bir deklarasyon yayımladı.
Hırvatistan, cuma günü Đsveç Dönem Başkanlığı’na Deklarasyonu gönderirken, en kısa
2
Söz konusu karara ilişkin detaylı bilgi notuna www. ikv.org.tr adresinden ulaşılabilir.
5
ĐKTĐSADĐ KALKINMA VAKFI
HAFTALIK E-BÜLTEN
7-13 EYLÜL 2009
zamanda Katılım Konferansı’nın da düzenlenmesini talep etti. Đki devlet arasında yapılan
anlaşma, sınır sorununun Hırvatistan’ın AB Üyeliği’nin Slovenya Parlamentosu’ndaki
oylamadan önce çözülmesini öngörüyor. Hem Dönem Başkanı Đsveç, hem de Avrupa
Parlamentosu ve Komisyonu anlaşmadan duydukları memnuniyeti dile getirdiler. Đsveç
yayımladığı Basın Duyurusunda AB’nin bölgesel anlaşmazlıkların çözümünde ne denli etkili
olduğunun bir kez daha görüldüğünü ve sorunun tüm ülkelerin ve bölgenin çıkarına uygun
şekilde sonuçlandığını dile getirdi.
BELÇĐKA, AVRUPA KÜRESELLEŞME VE
UYUM FONU'NDAN YARDIM ALAN ĐLK ÜLKE
OLDU
Avrupa Komisyonu 9 Eylül 2009 tarihinde Avrupa
Küreselleşme ve Uyum Fonu çerçevesinde Belçika'nın
Limburg, Doğu ve Batı Flanders bölgelerinde
ekonomik kriz nedeniyle işini kaybeden 2,168 tekstil
işçisine 9.2 milyon Avro’luk yardım yapılmasını
onayladı. Böylece Belçika, Avrupa Küreselleşme ve Uyum Fonu'ndan yardım alan ilk ülke
oldu. Söz konusu maddi yardım, işini kaybeden işçiler için yeni iş imkânlarının aranması,
yetenek geliştirme, bireysel iş arama ve iş başvurusu gibi alanlarda kullanılacak. Yardımın
mevcut kurumlar dâhilinde ulusal istihdam büroları tarafından kullanılacağı belirtildi. Türkiye
ve Çin'deki işgücü maliyetlerinin düşük olması, Belçika'da tekstil sektörünün yaşadığı krize
neden olarak gösteriliyor.
Bilindiği üzere Avrupa Komisyonu tarafından küresel mali krizle birlikte durgunluğa giren
AB ekonomisini canlandırmak için 200 milyar Avro’luk bir teşvik paketi hazırlanmıştı. AB
ekonomisinin yüzde 1,5'ine karşılık gelen teşvik paketinin 170 milyar Avro'su Üye Devletler
tarafından karşılanırken, geriye kalan 30 milyar Avro'nun AB bütçesinden ve Avrupa Yatırım
Bankası'ndan karşılanmasına karar verilmişti. AB Devlet ve Hükümet Başkanları
tarafından 11–12 Aralık 2008 tarihlerindeki AB Zirvesinde onaylanan paket, kısa vadede
kamu harcamaları yoluyla ekonominin canlandırılmasını; orta vadede ise otomotiv, çevreci
teknolojiler ve altyapı gibi kilit sektörlere yapılan yatırımlarla AB'nin rekabet ve ihracat
gücünün artırılmasını hedefliyor.
AB DÖNEM BAŞKANI ĐSVEÇ, AB'NĐN AĐHS'YE
TARAF OLMASINA ĐLĐŞKĐN TARTIŞMALARI
YENĐDEN BAŞLATTI
Avrupa Konseyi'nin AB nezdinde Büyükelçisi Torbjorn
Froysnes, 11 Eylül 2009 tarihinde yaptığı açıklamada,
Đnsan
Hakları
Sözleşmesi'ne
AB'nin
Avrupa
(AĐHS) taraf olmasının AB Dönem Başkanlığı'nı yürüten
6
ĐKTĐSADĐ KALKINMA VAKFI
HAFTALIK E-BÜLTEN
7-13 EYLÜL 2009
Đsveç'in öncelikli konularından biri olduğunu söyledi. Söz konusu katılımın Avrupa çapında
insan haklarının korunması alanında önemli bir etkiye sahip olacağına inandığını belirten
Froysnes, Lizbon Antlaşması'nda AB'nin söz konusu Sözleşmeye taraf olmasını öngören bir
maddenin bulunduğunu, Lizbon Antlaşması'nın yürürlüğe girmesi halinde AĐHS'ye katılıma
ilişkin çalışmaların en erken 2010 yılında başlayabileceğini ifade etti.
Hâlihazırda AĐHS, 27 Üye Devlet için bağlayıcı bir özelliğe sahipken, Üye Devlet kurumları
için aynı durum söz konusu değil. Topluluk hukuk düzeni içinde temel hakların korunmasının
hukuksal dayanaklarından birini oluşturan ve 4 Kasım 1950 tarihinde Roma’da imzalanan
Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi, kişilere, haklarının korunması amacıyla mahkemelere
başvurma hakkı tanımak suretiyle, ilk kez insan haklarının uluslararası düzeyde korunmasını
öngören bir sistem oluşturmuştu.
Hatırlanacağı gibi, AB'nin AĐHS’ye taraf olması konusu çok sık gündeme gelmekte olan bir
konudur. Ancak, Adalet Divanı, 28 Mart 1996 tarihli görüşüyle bu olasılığın mümkün
olmadığına karar vermişti. Gerekçe olarak ise Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi ile Adalet
Divanı’nın yasal yetkileri arasında oluşabilecek fikir ayrılıkları ve uzlaşmazlıklar
gösterilmişti. Bu konudaki tartışmalar Avrupa’nın Geleceğine Đlişkin Konvansiyon
çerçevesinde devam etmiş ve 13 Aralık 2007 tarihinde imzalanan Lizbon Antlaşması'nda,
Birliğin, Antlaşma'nın yürürlüğe girmesinden itibaren Sözleşme'ye taraf olacağı; ancak, bu
durumun, Sözleşme'ye taraf üye devletlerin statüsüne halel getirmeyeceği ifade edilmişti.
AB’DE ELEKTRONĐK ÜRÜN SATIŞI
YAPAN ĐNTERNET SĐTELERĐNĐN
YARIDAN FAZLASININ YANILTICI
BĐLGĐ ĐÇERDĐĞĐ BELĐRLENDĐ
AB Komisyonu’nun üye ülkelerin yetkili
otoriteleriyle birlikte yaptığı elektronik
ürün satan 369 internet sitesini kapsayan
soruşturma sonunda, sitelerin %55’nin
tüketiciyi
yanıltıcı
bilgi
içerdiği
belirlendi. Böyle bir sonucun kendilerinde
hayal kırıklığı yarattığını belirten tüketicinin korunmasından sorumlu Komiser Meglena
Kuneva, önümüzdeki aylarda bu tür yanıltıcı bilgilerin web sayfalarından temizlenmesi ve AB
tüketici hukukuna uygun hale getirilmesi için gerekli girişimlerde bulunacaklarını ifade etti.
Soruşturma sonunda bu konuda sorunlu web sitelerinin %66’sının da hukuken zorunlu
oldukları halde tüketici haklarıyla ilgili temel bilgilere yer vermedikleri, hatta yanlış
yönlendirdikleri de ortaya çıktı.
2007 yılı verilerine göre Avrupa’da elektronik ürün pazarı 6.8 milyar Avro’luk bir ciroya
sahip ve her 4 tüketiciden birisi bu tür ürünleri internet üzerinden satın almakta.
7
ĐKTĐSADĐ KALKINMA VAKFI
HAFTALIK E-BÜLTEN
7-13 EYLÜL 2009
AB ĐTHALATÇILARI ÇĐN VE VĐETNAM
MENŞELĐ
AYAKKABI
ĐTHALATINA
UYGULANAN ANTĐ-DAMPĐNG VERGĐSĐNĐN
KALDIRILMASINI ĐSTEDĐ
Geçtiğimiz hafta Dış Ticaret Birliğinde (Foreign Trade
Association) toplanan Avrupalı ithalatçı, perakendeci
ve dağıtıcıların, Çin ve Vietnam’dan ithal edilen deri
ayakkabılara Ekim 2006 tarihinden bu yana sırasıyla
%16.5 ve %10 olarak uygulanan kesin anti-damping
vergisinin uzatılmasına karşı oldukları bildirildi. FTA Genel Sekreteri, üyelerinin bu
vergilerden olumsuz etkilendiklerini belirterek, üye devletlerin verginin uzatılmasına karşı oy
kullanmaları çağrısında bulundu. Söz konusu ürünlere anti-damping vergisi 2 yıl için konuldu
ancak 2008 yılında başlatılan gözden geçirme sürecinde üye ülkelerin çoğunluğu (15 ülke)
karşı çıkmasına rağmen fiilen uzatılmış oldu. AB’nin başlıca ayakkabı üreticileri olan
Đspanya, Fransa, Đtalya ve Polonya, Çin ve Vietnam menşeli ayakkabı ithalatına anti-damping
vergisi uygulanmasına devam edilmesini istiyor. Komisyonun Ticaretten sorumlu
Komiserliğinden yapılan açıklamada ise, en geç 2009 yılı sonunda bu konuda bir karara
varılacağı belirtildi.
OECD ÜLKELERĐ ĐSTĐHDAM BAKANLARI
TOPLANTISI GÜNDEMĐ BELLĐ OLDU
28–29 Eylül 2009 tarihlerinde Paris'te yapılacak
Ekonomik Đşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri
Đstihdam Bakanları toplantısına ilişkin gündem belli oldu.
Đstihdam ve sosyal politikaların küresel mali krizin
etkilediği işgücü piyasalarını nasıl etkilediğinin
tartışılacağı iki toplantıda, 3 tematik alan belirlendi.
Kanada'nın Đnsan Kaynakları ve Yetenek Geliştirme
Bakanı Diane Finley ile Đtalya Đstihdam Bakanı Maurizio
Sacconi'nin eş başkanlığında yürütülecek toplantıda ele
alınacak ana konular ise şöyle:
(1) Đstihdam krizinin sosyal politikalara yansımaları;
(2) Kriz döneminde aktif istihdam politikalarının sürdürülmesi;
(3) Gençlerin sürdürülebilir işgücü piyasasına katılımı.
Toplantı ile ilgili daha geniş bilgiye http: //www.oecd.org adresinden ulaşılabilir.
8
Download