ĐKTĐSADĐ KALKINMA VAKFI HAFTALIK E-BÜLTEN 7-13 EYLÜL 2009 ĐKV’DEN HAFTAYA BAKIŞ Geçtiğimiz haftaki bültenimizde tatilin ardından AB’de ve AB-Türkiye ilişkilerindeki önemli gelişmelerin bir panoramasını çizmiştik. Bu genel analizi takiben bu hafta da sözü AB’nin kalbinin attığı yer olan Brüksel’deki Temsilciliğimize bırakıyoruz: Brüksel Eylül Ayına Dopdolu Bir Gündem Đle Başladı Tatil sonrası döneme çok hızlı başlayan Avrupa Birliği gündeminde öncelikli olarak yeni seçilen Parlamento’nun iç yapılanmasını tamamlayarak tam kapasite ile görevine başlaması; Lizbon Anlaşması’nın kaderini belirleyecek referandum ve onunla bağlantılı olarak yeni Komisyon’un şekillenmesi yer almaktadır. Türkiye ile ilgili gelişmeler de ilgi çekiciliğini ve sıcaklığını korumaktadır. 7 Eylül’de Brüksel’de açıklanan Bağımsız Türkiye Komisyonu’nun raporunun zamanlaması dikkat çekicidir. Hatırlanacağı gibi, ilk rapor 2004’te yayımlandıktan sonra Türkiye ve AB arasındaki müzakerelerin fiilen başlamasına karar verilmişti. Bağımsız Türkiye Komisyonu üyelerinin, AB liderlerinin Aralık ayında Türkiye AB ilişkilerini yeniden gözden geçirecek olmasını da kritik bir dönemeç olarak gördükleri anlaşılıyor. Müzakerelerde yaşanan tüm sorunları ve tarafların yanlışlarını açık bir şekilde dile getiren rapora bakış çok olumlu olmakla birlikte rapor, var olan kilitlenmeyi açacak somut öneriler sunmakta yetersiz kalıyor. 14 Ekim’de yayımlanacak Đlerleme Raporu’nda nelerin yer alacağı ve tonunun nasıl olacağı da tam bir merak konusu. Türkiye’deki “açılımların” raporda yer bulacağı kesin, henüz içeriği açıklanmamış olsa dahi bu konuların konuşulmaya başlanmış olması Brüksel çevrelerinde çok olumlu karşılanmış durumda. Siyasi kriterlerdeki bilinen eksikliklerin yanı sıra bu yıl basın özgürlüğü konusunun altının güçlü bir biçimde çizilmesi bekleniyor. Komisyon’un Aralık Zirvesi için Konsey’e herhangi bir tavsiyede bulunmayı düşünmediği anlaşılıyor. Đlişkileri derinden etkileme ihtimali olan kararlar Aralık ayındaki Zirve’de alınacak; Kıbrıs’ta sürdürülen görüşmelerden olumlu bir sonuç çıkması ilişkilerin gidişatını etkileyecek anahtar bir rol oynayacak. Kötümser senaryo ise, mevcut durumun devam etmesi ve kararda ağır bir dil kullanılması olabilir. Đlişkileri kopmaya götürecek bir kriz ihtimali ise hiç kimsenin olasılık setinde yer almıyor, tabi o güne dek beklenmedik bir gelişme olmazsa. 1 ĐKTĐSADĐ KALKINMA VAKFI HAFTALIK E-BÜLTEN 7-13 EYLÜL 2009 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını yakından ilgilendiren bir başka husus ise vize konusundaki ilerlemeler. Ne yazık ki Soysal kararı sonrası gelişmeler beklendiği kadar umut verici gözükmüyor. Yasadışı göç korkusu ve geri kabul anlaşmalarının imzalanmayacak olması, vize uygulamalarında kısa dönemde bir değişiklik öngörülmesini engelliyor. Bu noktada Türkiye’nin vizesiz dolaşım için, vize kolaylaştırma anlaşmalarını bir çözüm olarak görmeme tavrının arkasında durduğumuz müddetçe, yapabileceği en iyi şey reformlara ve dolayısıyla müzakere sürecine hız vermek. Önümüzdeki hafta Parlamento’da yapılacak Barroso oylamasından sonra Komisyon’un şeklinin biraz daha netleşmesi bekleniyor. Yeni Komisyon’da da genişlemeden sorumlu bir Genel Müdürlüğün yer almasına kesin gözüyle bakılıyor ancak Komiser’inin Olli Rehn olması beklenmiyor. Yeni Komisyon’un, “Türkiye ile müzakerelerin nihai hedefi tam üyeliktir” mesajını daha güçlü şekilde verebileceğini umuyoruz. Aynı şekilde 2 Ekim’de Đrlanda’da yapılacak Lizbon Anlaşması referandumunun sonucu büyük merakla bekleniyor. Bizler için ise Đlerleme Raporu ve sonrasındaki gelişmeler gündemin en önemli maddeleri olarak öne çıkıyor. Önümüzdeki haftalarda Brüksel’de heyecanlı gelişmeler bizleri bekliyor. TÜRKĐYE’NĐN ENERJĐ TOPLULUĞU’NA KATILIM SÜRECĐ BAŞLADI Türkiye’nin Enerji Topluluğu’na katılımıyla ilgili müzakerelerin ilk oturumu 9 Eylül 2009 tarihinde Viyana’da yapıldı. Đlk müzakere oturumunda Türk enerji sektöründeki reformların seyri ve Enerji Topluluğu Antlaşması’nın uygulanmasını sağlayacak mevzuat değişiklikleri üzerinde duruldu. Toplantıda Türkiye enerji sektörü politikasında yerine getirilmesi gereken koşullar ele alındı ve özellikle elektrik sektöründe olmak üzere Türkiye’deki reformların geldiği nokta ortaya koyuldu. Avrupa Komisyonu, Nabucco Projesi’ne ilişkin hükümetlerarası anlaşmanın imzalanmasından kısa bir süre sonra Enerji Topluluğu’na katılım müzakerelerinin başlamasını Türkiye ile Birlik arasındaki enerji işbirliğinde önemli bir aşama olarak değerlendirdi. Bilindiği üzere Enerji Topluluğu AB üye devletlerinin yanı sıra Arnavutluk, Bosna Hersek, Hırvatistan, Kosova, Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti, Karadağ ve Sırbistan’dan oluşuyor. Halihazırda gözlemci ülke statüsündeki Türkiye, 2003-2005 yılları arasında Enerji Topluluğu’na katılım müzakerelerini sürdürmüş ancak sonrasında Topluluğa katılmamayı tercih etmişti. 2 ĐKTĐSADĐ KALKINMA VAKFI HAFTALIK E-BÜLTEN 7-13 EYLÜL 2009 Avrupa Komisyonu’nun Enerjiden Sorumlu Üyesi Andris Piebalgs Türkiye’nin önemli boyutlara varan enerji meselesini çözmek için temel reformları gerçekleştirdiğine dikkat çekerek Türkiye’nin Enerji Topluluğu’na katılım için iyi hazırlandığını ve Topluluk içerisinde de önemli bir rol oynayacağını dile getirdi. AVRUPA BĐRLĐĞĐ’NDE 2007 YILINDA AR-GE HARCAMALARININ SABĐT KALDIĞI AÇIKLANDI Avrupa Toplulukları Đstatistik Ofisi Eurostat tarafından 8 Eylül 2009 tarihinde 2009 baskısı yayımlanan “Avrupa’da Bilim, Teknoloji ve Đnovasyon” raporuna göre 2007 yılında 27 AB ülkesi Ar-Ge’ye toplam 229 milyar Avro harcadı. Ar-Ge harcamalarının toplam GSYĐH’ye oranı ise 2006 yılında olduğu gibi %1,85 oranında kaldı. AB içerisinde toplam Ar-Ge harcamalarının %60’ı Almanya (62 milyar Avro), Fransa (39 milyar Avro) ve Đngiltere (37 milyar Avro) Ancak Ar-Ge tarafından gerçekleştiriliyor. harcamalarının üye devletlerin GSYĐH’lerine oranı esas alındığında %3,6 ile başı Đsveç çekiyor. Đsveç’i %3,47 ile Finlandiya, %2,56 ile Avusturya, %2,55 ile Danimarka ve %2,54 ile Almanya takip ediyor. En düşük harcama oranlarına sahip ülkeler GKRY (%0,45), Slovakya (%0,46), Bulgaristan (%0,48) ve Romanya(%0,53) olarak sıralanıyor. Rapora göre Türkiye’de bu oran %0,72. 2001–2007 döneminde Ar-Ge harcamalarını en fazla artıran ülkeler Avusturya (%2,07’den %2,56’ya), Estonya (%0,71’den %1,14’e) ve Portekiz (%0,80’den %1,118’e) oldu. 2007 yılında Ar-Ge alanında çalışanların sayısı 2,3 milyon kişi, bu alanda çalışanların toplam AB nüfusuna oranı %1,6 olarak açıklandı. Ar-Ge çalışanlarının toplam nüfusa oranının en yüksek olduğu ülke %3,2 ile Finlandiya olurken, onu %2,7 ile Đsveç, %2,6 ile Lüksemburg, %2,4 ile Danimarka ve %2,1 ile Avusturya izledi. Ar-Ge harcamalarına GSYĐH’lerinden en az payı ayıran ülkelerin bu alanda çalışanların nüfusa oranı sıralamasında da listenin sonunda yer aldığı görülüyor. Buna göre nüfusun Romanya’da %0,5’i, GKRY’de %0,7’si, Polonya’da %0,8’i ve Portekiz’de %0,9’u Ar-Ge alanında istihdam ediliyor. Rapora göre Türkiye bu listede %0,6 gibi bir oranla en alt sıralarda yer alıyor. Özel sektörün araştırma alanında en yoğun faaliyet gösterdiği ülkeler ise Almanya, Belçika, Avusturya ve Finlandiya olarak sıralanıyor. AB ortalamasının % 38,9 olarak açıklandığı dikkate alınırsa Türkiye’nin %31,4 gibi bir oranla ortalamanın altında kalmasına rağmen Slovakya, Macaristan, Bulgaristan, 3 ĐKTĐSADĐ KALKINMA VAKFI HAFTALIK E-BÜLTEN 7-13 EYLÜL 2009 Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Romanya gibi AB üyesi devletlerin ve katılım müzakerelerini yürüten Hırvatistan’ın önüne geçtiği görülüyor. AB KOMĐSYONU TÜRKĐYE MENŞELĐ BAZI DEMĐR ÇELĐK ÜRÜNLERĐNE KARŞI BAŞLATTIĞI ANTĐ-DAMPĐNG SORUŞTURMASINA SON VERDĐ Komisyon 13 Kasım 2008’de Beyaz Rusya, Ukrayna ve Türkiye’den yapılan dökme demir dışındaki kare veya dikdörtgen kesitli, oluklu profil ve kaynaklı tüp ve borulara karşı AB Kaynaklı Çelik Tüp Sanayisinin şikayeti üzerine anti-damping soruşturması açtı. Soruşturma dönemi 01.10.2007–30.09.2008 dönemini kapsadı. Şikayetçinin şikayetini geri alması ve mevcut ekonomik şartlarda soruşturmanın kapatılmasının AB’nin çıkarlarına zarar getirmeyeceği gerekçesiyle Komisyon soruşturmayı, anti-damping uygulanmasına gerek olmaksızın sona erdirdi. Şartların değişmesi durumunda soruşturmanın yeniden açılabileceğini belirten Komisyon, ilgili sektörün ve şirketlerin 24 ay süreyle izlenmesine de karar verdi1. ALMANYA FEDERAL MECLĐSĐ LĐZBON ANTLAŞMASI’NA YEŞĐL IŞIK YAKTI 8 Eylül 2009 tarihinde Almanya Parlamentosunun alt kanadı olan Bundestag’da yapılan oylamada, Almanya’nın Lizbon Antlaşması’nı onaylamasını mümkün kılacak yasal değişiklik paketinin kabul edilmesi yönünde, 46 ret ve iki çekimser oya karşı, 446 evet oyu kullanıldı. Böylelikle, Almanya’nın Avrupa Birliği politikalarında, Alman Parlamentosunun daha fazla söz sahibi olması ve karar alma mekanizmalarında denetim hakkını elde etmesi kolaylaşacak. 18 Eylül tarihinde Almanya Federal Eyalet Temsilcileri Meclisi’nde (Bundestrat) gerçekleştirilecek oylama neticesinde de olumlu bir sonuç elde edilmesi halinde, nihai olarak Almanya Cumhurbaşkanı Horst Köhler’in Lizbon Antlaşması’nı imzalaması öngörülüyor. Benzer şekilde, halen Çek Cumhuriyeti ve Polonya’da devlet başkanlarının Lizbon Antlaşması’nı onaylaması bekleniyor. Diğer taraftan, 2 Ekim tarihinde Đrlanda’da yapılacak referendum sonucu kritik önem taşıyor. Đsveç’ten sonra AB Dönem Başkanlığını üstlenecek olan Đspanya’nın Dışişleri Bakanı Miguel Angel 1 Konuyla ilişkin detaylı bilgi notuna www.ikv.org.tr adresinden ulaşılabilir. 4 ĐKTĐSADĐ KALKINMA VAKFI HAFTALIK E-BÜLTEN 7-13 EYLÜL 2009 Moratinos, Đrlanda’dan yine ‘Hayır’ oyu çıkması halinde, Birlikte kurumsal krizin nasıl aşılabileceği sorusu üzerine, Đspanya’nın herhangi bir ‘B Planı’ olmadığını ifade etti. Hatırlanacağı gibi, Federal Almanya Anayasa Mahkemesi tarafından Lizbon Antlaşması’nın Alman Anayasası’na (Grundgesetz) uygunluğuna ilişkin olarak alınan karar 30 Haziran 2009 tarihinde açıklanmış, Mahkeme’nin aldığı karar Antlaşma’nın Anayasa ile uyumlu olduğunu belirtse de, Alman iç hukukunda AB bütünleşme sürecini yönlendirecek bazı değişiklikler yapılmasını öngörmüştü.2 SLOVENYA HIRVATĐSTAN’IN AB ÜYELĐK MÜZAKERELERĐNE UYGULADIĞI VETOYU KALDIRDI Türkiye ile birlikte müzakereleri yürüten iki ülkeden biri olan Hırvatistan’ın üyelik için önündeki en büyük engelin kaldırılması yolunda tarihi bir adım atıldı. Bilindiği üzere iki ülke arasındaki sınır uyuşmazlığı Yugoslavya’nın dağılmasından bu yana devam ediyor. Adriyatik Denizi’nin kuzeyinde Trieste Körfezi’nin içinde yer alan Piran Körfezi bölgesinin karadan ve denizden paylaşımı hususundaki anlaşmazlık, Avrupa Birliği’nin girişimlerine rağmen bugüne kadar bir sonuca vardırılamamıştı. Her iki taraf da savlarını Birleşmiş Milletler Deniz Kanunu Sözleşmesi’nin 15. Maddesi’ne dayandırıyordu. Buna göre Hırvatistan, 15. Madde’nin 1. Fıkrası’nı temel alarak sınırın körfezin her iki kıyısından eşit uzaklıkta olacak şekilde çizilmesi gerektiğini iddia ediyor, Slovenya ise aynı maddenin 2. Fıkrası uyarınca tarihsel dayanağı olan taleplerin diğer taleplere göre öncelik taşıdığı gerekçesiyle 1954-1991 yılları arasında bölgenin Sloven polis güçlerince kontrol edildiğini öne sürerek körfezin orta çizgisinden de ileride hak iddia edebileceğini savunuyordu. Bu suretle uluslararası sulara erişim hakkına da sahip olmak isteyen Slovenya, uluslararası hukukun bu alandaki sınırlamalarının da aynı tarihsel hak talebine göre aşılabileceğini ileri sürüyordu. Öte yandan, Hırvatistan bu tür bir tarihsel hak talebinin geçerli olmadığı görüşünde idi. Bu tartışmalar geçtiğimiz günlere kadar geçerliliğini korumuş ve Hırvatistan’ın müzakere sürecini sekteye uğratmıştı. Slovenya 11 Eylül Cuma günü Hırvatistan’ın AB’ye katılım müzakerelerinin devamına ilişkin uyguladığı vetoyu kaldırdığını açıkladı. Açıklamayı birlikte yapan Hırvatistan ve Slovenya başbakanları, aralarındaki sınır anlaşmazlığını Komisyon’un önerisi doğrultusunda hazırlanan kapsamlı bir anlaşmayla çözeceklerini dile getirdi. Slovenya müzakerelerin ilerlemesini engelleyen vetosunu kaldırırken Hırvatistan da Slovenya’nın bu hamlesinin sınır problemlerinin çözümünde dezavantaj oluşturmayacağını gösteren bir deklarasyon yayımladı. Hırvatistan, cuma günü Đsveç Dönem Başkanlığı’na Deklarasyonu gönderirken, en kısa 2 Söz konusu karara ilişkin detaylı bilgi notuna www. ikv.org.tr adresinden ulaşılabilir. 5 ĐKTĐSADĐ KALKINMA VAKFI HAFTALIK E-BÜLTEN 7-13 EYLÜL 2009 zamanda Katılım Konferansı’nın da düzenlenmesini talep etti. Đki devlet arasında yapılan anlaşma, sınır sorununun Hırvatistan’ın AB Üyeliği’nin Slovenya Parlamentosu’ndaki oylamadan önce çözülmesini öngörüyor. Hem Dönem Başkanı Đsveç, hem de Avrupa Parlamentosu ve Komisyonu anlaşmadan duydukları memnuniyeti dile getirdiler. Đsveç yayımladığı Basın Duyurusunda AB’nin bölgesel anlaşmazlıkların çözümünde ne denli etkili olduğunun bir kez daha görüldüğünü ve sorunun tüm ülkelerin ve bölgenin çıkarına uygun şekilde sonuçlandığını dile getirdi. BELÇĐKA, AVRUPA KÜRESELLEŞME VE UYUM FONU'NDAN YARDIM ALAN ĐLK ÜLKE OLDU Avrupa Komisyonu 9 Eylül 2009 tarihinde Avrupa Küreselleşme ve Uyum Fonu çerçevesinde Belçika'nın Limburg, Doğu ve Batı Flanders bölgelerinde ekonomik kriz nedeniyle işini kaybeden 2,168 tekstil işçisine 9.2 milyon Avro’luk yardım yapılmasını onayladı. Böylece Belçika, Avrupa Küreselleşme ve Uyum Fonu'ndan yardım alan ilk ülke oldu. Söz konusu maddi yardım, işini kaybeden işçiler için yeni iş imkânlarının aranması, yetenek geliştirme, bireysel iş arama ve iş başvurusu gibi alanlarda kullanılacak. Yardımın mevcut kurumlar dâhilinde ulusal istihdam büroları tarafından kullanılacağı belirtildi. Türkiye ve Çin'deki işgücü maliyetlerinin düşük olması, Belçika'da tekstil sektörünün yaşadığı krize neden olarak gösteriliyor. Bilindiği üzere Avrupa Komisyonu tarafından küresel mali krizle birlikte durgunluğa giren AB ekonomisini canlandırmak için 200 milyar Avro’luk bir teşvik paketi hazırlanmıştı. AB ekonomisinin yüzde 1,5'ine karşılık gelen teşvik paketinin 170 milyar Avro'su Üye Devletler tarafından karşılanırken, geriye kalan 30 milyar Avro'nun AB bütçesinden ve Avrupa Yatırım Bankası'ndan karşılanmasına karar verilmişti. AB Devlet ve Hükümet Başkanları tarafından 11–12 Aralık 2008 tarihlerindeki AB Zirvesinde onaylanan paket, kısa vadede kamu harcamaları yoluyla ekonominin canlandırılmasını; orta vadede ise otomotiv, çevreci teknolojiler ve altyapı gibi kilit sektörlere yapılan yatırımlarla AB'nin rekabet ve ihracat gücünün artırılmasını hedefliyor. AB DÖNEM BAŞKANI ĐSVEÇ, AB'NĐN AĐHS'YE TARAF OLMASINA ĐLĐŞKĐN TARTIŞMALARI YENĐDEN BAŞLATTI Avrupa Konseyi'nin AB nezdinde Büyükelçisi Torbjorn Froysnes, 11 Eylül 2009 tarihinde yaptığı açıklamada, Đnsan Hakları Sözleşmesi'ne AB'nin Avrupa (AĐHS) taraf olmasının AB Dönem Başkanlığı'nı yürüten 6 ĐKTĐSADĐ KALKINMA VAKFI HAFTALIK E-BÜLTEN 7-13 EYLÜL 2009 Đsveç'in öncelikli konularından biri olduğunu söyledi. Söz konusu katılımın Avrupa çapında insan haklarının korunması alanında önemli bir etkiye sahip olacağına inandığını belirten Froysnes, Lizbon Antlaşması'nda AB'nin söz konusu Sözleşmeye taraf olmasını öngören bir maddenin bulunduğunu, Lizbon Antlaşması'nın yürürlüğe girmesi halinde AĐHS'ye katılıma ilişkin çalışmaların en erken 2010 yılında başlayabileceğini ifade etti. Hâlihazırda AĐHS, 27 Üye Devlet için bağlayıcı bir özelliğe sahipken, Üye Devlet kurumları için aynı durum söz konusu değil. Topluluk hukuk düzeni içinde temel hakların korunmasının hukuksal dayanaklarından birini oluşturan ve 4 Kasım 1950 tarihinde Roma’da imzalanan Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi, kişilere, haklarının korunması amacıyla mahkemelere başvurma hakkı tanımak suretiyle, ilk kez insan haklarının uluslararası düzeyde korunmasını öngören bir sistem oluşturmuştu. Hatırlanacağı gibi, AB'nin AĐHS’ye taraf olması konusu çok sık gündeme gelmekte olan bir konudur. Ancak, Adalet Divanı, 28 Mart 1996 tarihli görüşüyle bu olasılığın mümkün olmadığına karar vermişti. Gerekçe olarak ise Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi ile Adalet Divanı’nın yasal yetkileri arasında oluşabilecek fikir ayrılıkları ve uzlaşmazlıklar gösterilmişti. Bu konudaki tartışmalar Avrupa’nın Geleceğine Đlişkin Konvansiyon çerçevesinde devam etmiş ve 13 Aralık 2007 tarihinde imzalanan Lizbon Antlaşması'nda, Birliğin, Antlaşma'nın yürürlüğe girmesinden itibaren Sözleşme'ye taraf olacağı; ancak, bu durumun, Sözleşme'ye taraf üye devletlerin statüsüne halel getirmeyeceği ifade edilmişti. AB’DE ELEKTRONĐK ÜRÜN SATIŞI YAPAN ĐNTERNET SĐTELERĐNĐN YARIDAN FAZLASININ YANILTICI BĐLGĐ ĐÇERDĐĞĐ BELĐRLENDĐ AB Komisyonu’nun üye ülkelerin yetkili otoriteleriyle birlikte yaptığı elektronik ürün satan 369 internet sitesini kapsayan soruşturma sonunda, sitelerin %55’nin tüketiciyi yanıltıcı bilgi içerdiği belirlendi. Böyle bir sonucun kendilerinde hayal kırıklığı yarattığını belirten tüketicinin korunmasından sorumlu Komiser Meglena Kuneva, önümüzdeki aylarda bu tür yanıltıcı bilgilerin web sayfalarından temizlenmesi ve AB tüketici hukukuna uygun hale getirilmesi için gerekli girişimlerde bulunacaklarını ifade etti. Soruşturma sonunda bu konuda sorunlu web sitelerinin %66’sının da hukuken zorunlu oldukları halde tüketici haklarıyla ilgili temel bilgilere yer vermedikleri, hatta yanlış yönlendirdikleri de ortaya çıktı. 2007 yılı verilerine göre Avrupa’da elektronik ürün pazarı 6.8 milyar Avro’luk bir ciroya sahip ve her 4 tüketiciden birisi bu tür ürünleri internet üzerinden satın almakta. 7 ĐKTĐSADĐ KALKINMA VAKFI HAFTALIK E-BÜLTEN 7-13 EYLÜL 2009 AB ĐTHALATÇILARI ÇĐN VE VĐETNAM MENŞELĐ AYAKKABI ĐTHALATINA UYGULANAN ANTĐ-DAMPĐNG VERGĐSĐNĐN KALDIRILMASINI ĐSTEDĐ Geçtiğimiz hafta Dış Ticaret Birliğinde (Foreign Trade Association) toplanan Avrupalı ithalatçı, perakendeci ve dağıtıcıların, Çin ve Vietnam’dan ithal edilen deri ayakkabılara Ekim 2006 tarihinden bu yana sırasıyla %16.5 ve %10 olarak uygulanan kesin anti-damping vergisinin uzatılmasına karşı oldukları bildirildi. FTA Genel Sekreteri, üyelerinin bu vergilerden olumsuz etkilendiklerini belirterek, üye devletlerin verginin uzatılmasına karşı oy kullanmaları çağrısında bulundu. Söz konusu ürünlere anti-damping vergisi 2 yıl için konuldu ancak 2008 yılında başlatılan gözden geçirme sürecinde üye ülkelerin çoğunluğu (15 ülke) karşı çıkmasına rağmen fiilen uzatılmış oldu. AB’nin başlıca ayakkabı üreticileri olan Đspanya, Fransa, Đtalya ve Polonya, Çin ve Vietnam menşeli ayakkabı ithalatına anti-damping vergisi uygulanmasına devam edilmesini istiyor. Komisyonun Ticaretten sorumlu Komiserliğinden yapılan açıklamada ise, en geç 2009 yılı sonunda bu konuda bir karara varılacağı belirtildi. OECD ÜLKELERĐ ĐSTĐHDAM BAKANLARI TOPLANTISI GÜNDEMĐ BELLĐ OLDU 28–29 Eylül 2009 tarihlerinde Paris'te yapılacak Ekonomik Đşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri Đstihdam Bakanları toplantısına ilişkin gündem belli oldu. Đstihdam ve sosyal politikaların küresel mali krizin etkilediği işgücü piyasalarını nasıl etkilediğinin tartışılacağı iki toplantıda, 3 tematik alan belirlendi. Kanada'nın Đnsan Kaynakları ve Yetenek Geliştirme Bakanı Diane Finley ile Đtalya Đstihdam Bakanı Maurizio Sacconi'nin eş başkanlığında yürütülecek toplantıda ele alınacak ana konular ise şöyle: (1) Đstihdam krizinin sosyal politikalara yansımaları; (2) Kriz döneminde aktif istihdam politikalarının sürdürülmesi; (3) Gençlerin sürdürülebilir işgücü piyasasına katılımı. Toplantı ile ilgili daha geniş bilgiye http: //www.oecd.org adresinden ulaşılabilir. 8