İSLÂM TARİHİ 2

advertisement
SAKARYA ÜNİVERSİTESİ
İSLÂM TARİHİ 2
Hafta 4
Prof.Dr. Levent ÖZTÜRK
Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Sakarya Üniversitesi’ne aittir. "Uzaktan Öğretim" tekniğine uygun olarak hazırlanan
bu ders içeriğinin bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan izin almadan ders içeriğinin tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik,
fotokopi, manyetik kayıt veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.
Her hakkı saklıdır © 2012 Sakarya Üniversitesi
ÜNİTE
4
Abbâsî Coğrafyasında
Kurulan İlk Müslüman Türk
Devletleri: Tolunoğulları,
İhşidîler, Sâcoğulları
İÇİNDEKİLER
4.1. TOLUNOĞULLARI (86-96/705-715)
4.1.1. Siyasî Tarih
4.1.2. Devletin Temel Özellikleri
4.2. İHŞİDÎLER (96-99/715-717)
4.2.1. Siyasî Tarih
4.2.2. Devletin Temel Özellikleri
4.3. SÂCOĞULLARI (99-101/717-720)
4.3.1. Siyasî Tarih
4.3.2. Devletin Temel Özellikleri
HEDEFLER
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
 Abbâsî Devleti tarafından vali olarak görevlendirilen bazı Türk
komutanlarının çeşitli coğrafyalarda kurdukları bağımsız veya yarı bağımsız
devlet kurma çabalarını ve dönemlerindeki gelişmeleri anlatabilecek,
 Bu devletlerin Abbâsî Devleti ile ilişkilerini İslâmiyet’in tanımlayabilecek,
 Ünitemizde yer alan devletlerin Abbâsî Devleti dışındaki devletlerle ilgili
münasebetlerini listeleyebilecek,
 Abbâsî devletinden kopan veya yarı bağımsızlık için çalışan bu devletlerle
ilgili siyasî adımlarını, bu devletlerle ilgili askerî adımlarını belirleyebilecek,
 Kısa süreli de olsa bölgede etkili olan ve siyasî tarihi etkileyen bu devletlerin
genel özelliklerini ve dönemlerindeki kültürel gelişmeleri, İslâm’ın
yayılmasına ve siyasî hâkimiyetine katkılarını analiz edebileceksiniz.
ÖNERİLER
Bu üniteyi daha iyi kavrayabilmek için okumaya başlamadan önce;
•
Abbâsî Devleti’ndeki valilik kurumunu, nâiblik statüsünü ve merkez taşra
ilişkilerini hatırlayınız.
•
Bu ünitemizde ele alacağımız devletlerle ilgili bilgi toplayınız.
•
Abbâsî Devleti’nden daha önce ayrılmış ve bağımsız bir devlet kurmuş başka
devletler olup olmadığını araştırınız. Bu kopmaların sebeplerini
arkadaşlarınızla tartışınız.
•
Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi’nden, bu ünitede yer alan devletlerle ilgili
maddeleri okuyunuz.
•
Dönemle ilgili daha geniş bilgi için Hasan İbrahim Hasan’ın, Siyasî Dinî
Kültürel Sosyal İslâm Tarihi (Kayıhan Yayınları, İstanbul 1985-1986) ve
Philip Hitti’nin Siyasî ve Kültürel İslâm Tarihi (Marmara Üniversitesi
Yayınları, İstanbul 1995) adlı eserlerini gözden geçiriniz.
•
Tolunoğulları Devleti hakkında Ebülfez Elçibey’in Tolunoğulları Devleti
(İstanbul: Ötüken 1997) adlı eserini gözden geçiriniz.
Abbâsî Coğrafyasında Kurulan
İlk Müslüman Türk Devletleri:
Tolunoğulları, İhşidîler,
Sâcoğulları
4.1. TOLUNOĞULLARI (255-292/868-905)
Geçen seneki derslerimizde Abbâsî Devlet idaresinde, atanan valilerin yerlerine nâib
gönderdiklerini öğrenmiştik. 870’li yıllarda Mısır’da bazı isyan hareketleri söz konusuydu
ve Bayık Bey’e Mısır valiliği verilmişti. Bayık Bey, üvey oğlu Ahmed b. Tolun’u kendi
yerine Mısır’a gönderdi. Ahmed b. Tolun’un Mısır’a vali nâibi olarak gönderilmesi,
Abbâsî Devleti tarihinde yeni bir devletin bağımsızlığını kazanması ve Abbâsî
coğrafyasının en önemli bölgelerinden birisini kaybetmesi sonucunu doğurmuştur.
Yine hatırlanacağı üzere Abbâsî tarihinde 221-279 (836-892) yıllarını kapsayan ve
Sâmerrâ dönemi olarak bilinen süreç, Abbâsî coğrafyasının birçok bölgesinde bağımsız
devletlerin ortaya çıktığı bir dönem oldu. Özellikle Me’mûn döneminde başlayan ve
Mutasım zamanı dâhil yirmi yılı aşkın bir zaman Abbâsî Devleti’ni askerî, siyasî ve
iktisadî açıdan meşgul eden Bâbek isyanı Abbâsîlerin gücünü zayıflatmış; merkezî idareye
isyan eden bağımsızlık hareketlerini doğurmuş; Orta Asya ve Uzakdoğu ticaretini olumsuz
etkilemesi sebebiyle de ekonominin zayıflamasına neden olmuştur.
Aslına bakılacak olursa Abbâsî Devleti’nden ayrılmalar daha kuruluş yıllarına
dayanmaktadır. İhtilal sonrasında Abbâsîler Endülüs coğrafyasında hâkimiyet
kuramamışlar; bir müddet beklemeyi tercih etmişlerdi. Ancak Abbâsîler, katliamdan
kurtulup Endülüs’e geçen ve orada kabileleri etrafında toplayarak 755 yılında Endülüs
Emevî Devleti’nin temellerini atan Abdurrahman b. Muaviye’nin varlığını ve kurduğu
devleti kabullenmek zorunda kaldılar (756). Endülüs başlangıçtan itibaren hiçbir zaman
Abbâsî Devleti’ne bağlanmadı.
Cezayirde kurulan Hâricî Rüstemîler (777-909), Fas’ta kurulan İdrisîler (789-985),
Tunus’ta kurulan Ağlebîler (800-909), Horasan’da kurulan Tâhirîler (821-873) yine erken
dönemlerde Abbâsî Devleti’nden kopan yarı bağımsız emirlikler olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Merkezî idarenin zayıfladığı bu dönemde kurulan Tolunoğulları Devleti dolayısıyla
Abbâsî Devleti Kuzey Afrika’nın tamamında hâkimiyetini kaybetmiş oldu.
4.1.1. Siyasî Tarih
Bir önceki ünitemizde Türklerin askerî alanda Abbâsî Devletine katkılarını ve
başarılarını zikretmiştik.
Tolunoğulları Devleti’nin kurucusu olan Ahmed b. Tolun’un babası Tolun, Sâmânîlerin
Buhara valisi Nuh b. Esed tarafından Abbâsî sarayına gönderilen seçkin köle askerlerden
birisiydi (200/815-816). Saray muhafız birliğinde görev aldı. Ahmed, Bağdat’ta 835
yılında doğdu. Sâmerrâ’da yetişti. Askerî ve dinî açıdan çok iyi bir eğitim aldı. Babasının
vefatından sonra aynı göreve getirildi. Annesi, önde gelen komutanlardan Bayık Bey ile
evlendi. Üvey babası Bayık Bey 868 yılında Mısır’a vali tayin edildi. O, yerine nâib olarak
Ahmed b. Tolun’u gönderdi. Ahmed, 15 Eylül 868’de Fustat’a ulaştı.
Ahmed b. Tolun (868-884)
Abbâsî Devleti, Mısır’ın idaresini üçlü bir yönetimle sürdürüyordu. Ordu, ekonomi ve
istihbaratla ilgili birimlerin başında farklı kişiler bulunuyordu. Bu uygulama özellikle
önemli ve büyük eyaletlerde tek kişinin bağımsızlık mücadelesine girmesini önlemek, gücü
dağıtmak ve devlet görevlilerinin devlet aleyhine teşebbüslerinde kontrolü hızlı sağlamak
gayesiyle yapılıyordu. Bu kişiler doğrudan halifeye karşı sorumlu oluyorlardı.
Ahmed b. Tolun Mısır’a gittikten sonra hazırlıklarını tamamladı. Bahar ayında Boğa esSağîr’in, İskenderiye ile Berka arasındaki isyanını bastırdı. Ertesi yıl (870) İbrahim b.
Muhammed’in ayaklanmasını bastırdı. Ahmed b. Tolun Mısır’daki isyan hareketlerini
bastırdıktan sonra orada hâkimiyet kurabilme mücadelesi içine girdi. Ancak bu yukarıda
zikri geçen husus nedeniyle pek de mümkün olmuyordu. Bu arada 870 yılında iki önemli
hâdise cereyan etti. Birincisi halifelik makamına Mu‘temid oturdu ve devlet işlerini kardeşi
Muvaffak’a bıraktı. İkincisi ise Ahmed b. Tolun’un üvey babası Bayık Bey öldürüldü ve
Mısır’ın idaresi Ahmed b. Tolun’un kayınpederi Yarcuh et-Türkî’ye verildi. Yarcuh
kendisini nâib olarak yerinde bıraktı ve Berkâ gibi Mısır’ın uç bölgelerini de kendisine
verdi (870). Böylece Ahmed b. Tolun’un hâkimiyet alanı biraz daha genişledi. 870 yılında
Ahmed b. Tolun’un emri altında yüz bin kişilik bir ordu bulunuyordu. Bu arada Mısır’daki
devlet görevlileri ile mücadelesini sürdürdü. Mısır’ın ekonomi işleriyle görevli olan
Ahmed b. Müdebbir, güçlü birisiydi ve Ahmed b. Tolun’un teşebbüslerinin farkındaydı.
Ancak Ahmed b. Tolun dört yıllık mücadelesi sonunda onu Mısır’dan uzaklaştırmaya
muvaffak oldu. Bu onun Mısır ekonomisine hâkim olması anlamına geliyordu.
Öte yandan Ahmed b. Tolun 870 yılından itibaren Bağdat’a, Mısır’da toplanan vergileri
azaltarak gönderdi ve kendi hazinesini güçlendirdi. Ana yapısını Türklerden ve farklı
milletlerden oluşturduğu yekûnu yüz bini aşan bir ordu hazırladı. Bu gelişmeler onun
bağımsızlık yolunu kolaylaştırmaya yetecekti.
Ahmed b. Tolun ile Abbâsî halifeliği arasındaki ilk çatışma, Muvaffak’ın Zencî ve
Saffârî problemini çözmek için kendisinden asker ve malî destek istemesiyle ortaya çıktı.
Ahmed b. Tolun, maliye kendisine bağlı olmadığı için bu isteğe olumlu cevap vermedi.
Muvaffak, bu isteğini hilafet merkezinin talebi doğrultusunda karşılamayan Ahmed b.
Tolun’u azletti ve yerine Suriye valisi Amâcûr et-Türkî’yi atadı. Amâcûr bunda başarılı
olamadı. Mısır’ın malî işleri de Ahmed b. Tolun’a bırakıldı (876). Buna ilave olarak
Amâcûr’un 264 (877-878) yılındaki ölümü üzerine Ahmed b. Tolun Suriye’yi kolayca
kendi topraklarına kattı.
Ahmed b. Tolun tüm bu başarılarının ardından bir yüzünde halifenin bir yüzünde de
kendi adının bulunduğu para bastırdı.
882 yılında Ahmed b. Tolun’un Suriye valisi Lü’lü, Muvaffak’ın yanına geçti. Bunun
üzerine Ahmed b. Tolun, Muvaffak’ın her geçen gün güçlenen iktidarı karşısında gölge
halife konumunda kalan Mu‘temid’le gizlice görüşmeler gerçekleştirerek onu Mısır’a
davet etti. Kardeşinin gölgesinde kalan ve devlet hâkimiyetini kaybeden Halife bunu kabul
etti; hatta 882 senesinin sonlarına doğru önce Sâmerrâ’ya, oradan da Mısır’a doğru yola
çıktı. Ancak bu adım, Muvaffak tarafından görevlendirilen İshâk b. Kundacık tarafından
engellendi. Muvaffak halifeden İshâk’ı Mısır ve Suriye’ye vali atamasını istedi. Ancak bu
sonuç vermedi. Ahmed b. Tolun da Mısır’daki fakihler marifetiyle Muvaffak’ın azlini
temin etti. Her ikisi de hutbelerde birbirini lanetlediler.
Ahmed b. Tolun Suriye’yi ele geçirdikten sonra Bizans topraklarına sefere çıktı. Bu
seferi esnasında Mısır’da yerine vekil bıraktığı oğlu Abbas isyan etti. O, bu seferi yarıda
keserek Mısır’a döndü. Oğlu devlet hazinesini yanına alarak önce İskenderiye’ye ardından
Berkâ’ya gitti. Babasının gönderdiği kuvvetler tarafından yakalanarak hapse atıldı (882).
Bir müddet sonra Suriye’nin kuzey sınırlarında Bizans’a karşı sefere çıkan ve
rahatsızlanarak geri dönen Ahmed b. Tolun öldü (10 Mayıs 884).
Humareveyh b. Ahmed (884-896)
Ahmed b. Tolun’un vefatı üzerine yerine yirmili yaşlarda bulunan oğlu Humareveyh
geçti. Ahmed b. Tolun’un büyük oğlu Abbas bu duruma itiraz etti. Ancak kardeşinin
emriyle öldürüldü. Abbâsî iktidarını elinde bulunduran Mu‘temid’in kardeşi Muvaffak,
genç ve tecrübesiz birisinin Mısır’ın başında bulunmasını fırsat bilerek 271 (885) yılında
oğlu Mu‘tazıd’ı Tolunoğullarının elinde bulunan Suriye’ye gönderdi. İshâk b. Kundacık ile
o an Diyâr-ı Mudar valisi olan Muhammed el-Afşin b. Ebü’s-Sâc ile (daha sonra
Sâcoğulları Devleti’ni kuracaktır) birleşerek Muvaffak’tan destek istediler. Muvaffak’ın
belirlediği plan üzere önce Dımaşk üzerine yürüdüler. Haleb, Hıms, Antakya ele geçirildi.
Dımaşk da Abbâsî Devleti’ne katıldı. Bu durumu öğrenen Humareveyh bir ordu gönderdi.
Sadece Dımaşk geri alınabildi. Muvaffak oğlu Ahmed’i (Mu‘tazıd) destek olarak gönderdi.
Tolunoğulları bu destek karşısında başarısız oldu ve 885 yılının Ocak ayında Abbâsî
güçleri Dımaşk’ı ele geçirdiler.
Bu gelişmeler karşısında Humareveyh bizzat ordusunun başında harekete geçerek
Remle’ye geldi ve karargâhının kurdu. İshâk b. Kundacık ile Muhammed el-Afşîn bir
anlaşmazlık sebebiyle Ahmed’den ayrıldılar. İşte bu aşamada Humareveyh’in ordusu ile
Ahmed’in ordusu Remle-Dımaşk arasında Tavâhîn denilen yerde savaşa girişti (ŞubatMart 885). Genç ve tecrübesiz Humareveyh Abbâsî ordusunun hamlesi karşısında
dağılarak Mısır’a doğru kaçmaya başladı. Abbâsî ordusu Tolunoğullarının karargâhını
yağmalarken durumdan haberi olmayan gizli uç birlikler, Humareveyh’in eski bir savaş
taktiğini uyguladığını düşünerek ortaya çıktılar ve Abbâsî ordusunu ağır bir yenilgiye
uğrattılar. Akabinde Suriye ve Musul topraklarına sahip oldular. Sâmerra’ya oldukça
yaklaştılar. Bu gelişme Humareveyh’i bir anda güçlü bir duruma yükseltti. Muvaffak,
Humareveyh ile anlaşmak zorunda kaldı (273/886).
İki taraf arasında yapılan anlaşmaya göre Humareveyh, Mısır, Suriye ve Anadolu hudut
bölgelerinde otuz yıl süreyle vali olarak tanınacak; buna karşı yıllık üç yüz bin dinar vergi
ödeyecekti.
Daha önce İshak b. Kundacık ile Muhammed el-Afşîn b. Ebü’s-Sâc’ın birlikte hareket
ettiklerini, Ahmed’in onlara katılımının gerçekleştiğini, fakat ondan ayrıldıklarını ifade
etmiştik. Bu iki komutan arasında da anlaşmazlık çıkmış ve her ikisi de Humareveyh’e
yanaşarak diğerinin elinde bulunan toprakları ele geçirmeyi planlamışlardı. Sonuçta İshak
b. Kundacık Humareveyh’in yanında yer almayı başardı. Humareveyh’in ordusu ile
Muhammed el-Afşîn’in ordusu Seniyyetü’l-Ukâb’ta karşılaştı (Mayıs-Haziran 888).
Humareveyh savaşı kazandı. Tolunoğulları Devleti, sınırlarını Dicle Nehri’ne kadar
genişletti (276/889). Tolunoğulları’na karşı başarılı olamayacağını anlayan Muhammed elAfşîn, bir yıl sonra Bağdat’a Muvaffak’ın yanına gitti (Temmuz 889).
279 (892) yılında Mu‘temid’in ölümü üzerine Muvaffak’ın oğlu Ahmed, Mu‘tazıd
unvanıyla halife oldu (279-289/892-902). Humareveyh’in görevini tasdik etti.
Humareveyh’in gayretleri neticesinde dostane ilişkiler geliştirildi. Mu‘tazıd,
Humareveyh’in Katrü’n-Nedâ diye şöhret kazanan kızı Esmâ ile evlendi (Mart 895).
Humareveyh’in kızı için yaptığı düğün masrafları, kızının çeyizi ve hükmettiği süreç
içindeki müsrif yaşantısı pek meşhurdur.
Abbâsî halifesi, bu gelişmeler neticesinde Humâreveyh ile yeni bir anlaşma yapma
imkânını yakaladı. Bu anlaşma sayesinde Tolunoğullarının elinde bulunan Fırat ve Dicle
nehirleri arasındaki yerleri geri almayı başardı (280/893). Bundan üç yıl kadar sonra
Humâreveyh Dımaşk’ta köleleri tarafından öldürüldü (Zilkâde 282/Ocak 896).
Ceyş b. Humâreveyh (896-896)
Yerine, veliaht tayin ettiği on dört yaşındaki büyük oğlu Ceyş geçti. Etrafında yer alan
kötü niyetli kişilerin tahrikiyle devleti ayakta tutan komutanlara karşı olumsuz adımlar attı.
Bundan dolayı birçok komutan Ceyş’i öldürerek yerine amcasını geçirmeyi planladı.
Ancak planları önceden haber alındı. Bunun üzerine kaçmak zorunda kaldılar. Bu
teşebbüsün akim kalmasına rağmen Ceyş, dokuz ay kadar sonra orduda yer alan
Mağriplilerin ve Berberîlerin ayaklanması sonucunda öldürdü (Cemâlziyelâhir
283/Temmuz 896).
Harun b. Humâreveyh (896-904)
Ceyş’in öldürülmesi üzerine onun gibi tecrübesiz olan kardeşi Hârûn iş başına geçirildi.
Entrikalarla zayıflayan Tolunoğulları yönetimine karşı Abbâsîler’in gücü arttı.
Tolunoğulları ordusu kendi içyapısında çeşitli güçlere bölündü. Halife Mu‘tazıd yaptığı
yeni bir anlaşma ile Tolunoğulları’nın hâkim olduğu coğrafyayı küçülttü ve vergiyi dört
yüz elli bin dinara çıkardı. Bu anlaşma ile Kınnesrîn, Avâsım ve Suğûr bölgeleri dâhil
olmak üzere Suriye’nin bir kısmı Abbâsî Devleti’nin hâkimiyetine geçti (286/899). Ancak
bütün bu gelişmelere rağmen Abbâsî Devleti’nin de güç kaybına uğradığı bir döneme denk
gelmesi, bu arada Karmatîlerin Suriye bölgesinde güçlerini artırmaları sebebiyle Mu‘tazıd,
Tolunoğulları Devleti’yle mücadelesini burada kesmek zorunda kaldı. Zira
Tolunoğullarının hâkimiyetinde bulunan Dımaşk, Hıms, Hama, Baalbek gibi Suriye’nin
önemli kentlerini ele geçiren Karmatîler bizzat kendisi için de tehlike oluşturuyordu.
Mu‘tazıd’ın ölümünden sonra halife olan Müktefî (289-295/902-908), özellikle Suriye
bölgesinde faaliyetleri artan ve Irak’a yönelmeleri muhtemel Karmatîlerle mücadele
etmenin elzem olduğunu gördü. Muhammed b. Süleyman komutasında bir orduyu
Suriye’ye gönderdi. Abbâsî ordusu önce Karmatîler’i bozguna uğrattı (903). Bu başarı
üzerine Tolunoğulları sarayındaki zafiyeti ve Suriye bölgesindeki askerî zayıflığı gören
Müktefî, Muhammed b. Süleyman’ı, Suriye ve Mısır problemini çözmekle görevlendirdi.
Başta Muhammed b. Süleyman olmak üzere Mısır’da yeniden hâkimiyet kurulması için
görevlendirilen komutanlar, daha önce Tolunoğullarının hizmetinde bulunup Abbâsî
ordusuna katılmış kişilerden oluşuyordu. Şam bölgesini savaş yapmaksızın kontrolü altına
alan Muhammed, karadan ve denizden Mısır’ı kuşatmak üzere yola çıktı. Harun da
Mısır’ın Suriye sınırında bulunan Abbâse’ye yönelmişti. Hârûn, Abbâse’de amcası
Şeyban’ın adamları tarafından öldürüldü (18 Safer 292/30 Aralık 904).
Şeybân
Tolunoğullarının son temsilcisi Şeybân, Abbâsî Devleti’yle savaşmak üzere yeni bir
ordu hazırlamak istedi. Bunun için Abbâse’den Fustat’a geri döndü. Ancak ordudan yeni
kopmalar oldu. Muhammed b. Süleyman’ın Fustat’a gelmesinden sonra kuşatma altına
alınmış olan Şeybân, kendisinin ve ailesinin koruma altına alınması şartıyla Muhammed b.
Süleyman’ın teklifini kabul etti. Muhammed, 1 Rebîülevvel 292 (11 Ocak 905)’te Fustat’a
girdi. Şeybân tahtta on gün kadar kalabildi. Böylece Tolunoğulları Devleti son buldu.
4.1.2. Devletin Temel Özellikleri
1. Abbâsîlerden ayrılarak bağımsızlığını kazanan ilk Müslüman Türk devletidir.
2. Kurulduğu coğrafya Mısır’dır.
3. Hâkimiyet kurduğu coğrafya Mısır ve Suriye’dir.
4. Halkı Türk olmayan bir bölgede, bir Türk tarafından kurulmuştur.
4. Yönetim, Arapların ve Berberîlerin yaşadığı bir coğrafyada ana yapısını Türk
askerlerinin teşkil ettiği bir ordu tarafından sağlanmıştır.
5. Mısır’da Katâî denilen yeni bir yerleşim yeri oluşturuldu.
6. Mısır’ın ilk hastanesi olan Ahmed b. Tolun Hastanesi inşa edildi.
7. Uzun asırlar sonrasında Mısır’da ilk defa müstakil bir devlet oluştu.
7. Firavunlar döneminden itibaren Suriye ilk defa Mısır’a tabi oldu.
Abbâsî Devleti’nin gücünün zayıfladığını, merkezî yönetimin kontrolü kaybettiğini
göstermesi bakımından önemli bir gelişme sergilemiştir.
4.2. İHŞİDÎLER (/935-969)
Muhammed b. Süleyman’ın Tolunoğulları devletini ortadan kaldırmasıyla birlikte otuz
yedi yıllık bir aradan sonra, Mısır’da Abbâsî Devleti’nin hâkimiyeti yeniden tesis edilmeye
çalışıldı. Muhammed b. Süleyman el-Kâtibî Mısır’da kaldığı dört ay içinde önce
Tolunoğullarının izlerini silmeye çalıştı. Tolunoğullarını hatırlatan her şeyi tahrip ettirdi.
Bu tahribattan sadece Tolun Camii kurtulabildi.
Abbâsî Devleti’ne isyan etmiş olarak algılanan halk itaat altına alınmaya çalışıldı. Bir
daha herhangi bir kişinin isyan etmemesi hedeflendi. Ancak bu başlangıçta kolay olmadı.
Zira, Ahmed b. Tolun’un imara ve tarım hayatına önem veren yaklaşımları halkın
teveccühünü de beraberinde getirmiş; Tolunoğullarına bağlılığı artırmıştı. Ayrıca halkın
otuz yılı aşkın bir süre Tolunoğullarına destek vermiş olması ve Abbâsî Devleti’ne karşı
savaşmış olması sebebiyle bir tedirginliği bulunuyordu. Bu yüzden altı ay kadar sonra
özellikle de Abbâsî komutanlarının yaptığı zulümden dolayı Tolunoğulları Devleti’ni
yeniden diriltmek üzere İbnü’l-Halencî başkanlığında bir isyan hareketi ortaya çıktı. Kısa
sürede, dağılmış olan Tolunoğulları ordusu onun etrafında toplandı. Önce Remle’yi
ardından Fustat’ı ele geçirdi (Eylül 905). Ardından bazı başarılar elde etti. Ancak etrafında
toplanan askerlerin geçimlerini sağlayamadığı için kontrolü kaybetti. Yedi ay kadar süren
İbnü’l-Halencî isyanı, Müktefî’nin göndermiş olduğu yeni orduların onu büyük bir
yenilgiye uğratması ile sonuçlandı. Fustat’a kaçmak zorunda kaldı. Neticede kendisinin
ihbar edilip yakalanması ile isyan sona erdi (Receb 293/Mayıs 906).
Sonuçta Abbâsî Devleti 905-935 yılları arasında, büyük bir baskı kurarak ve önceki
yılların vergi eksiğini de kapatmaya çalışarak Mısır’ı yönetmeye çalıştı. Mısır’a tayin
edilen valiler birbiri adınca aynı politikayı takip ettiler. Bu durum Mısır’da karışıklıkların
artmasına, sürekli isyan hareketlerinin ortaya çıkmasına sebep oldu. Bütün bunlara ilave
olarak batıdan gelen Fâtımî baskısı da her geçen gün artmaktaydı. Bu karışıklıkları
gidermek üzere Abbâsî Halifesi Râzî tarafından, Muhammed b. Tugc, Mısır ve Suriye
valisi olarak tayin edildi.
Muhammed b. Tugc, Fergana kökenli bir Türk aileye mensuptu. Muhammed b. Tugc,
882 yılında Bağdat’ta doğdu. Babası Tolunoğullarının Şam ve Taberiyye valiliği
görevlerinde bulundu. Babasının görevi dolayısıyla devlet idaresine vakıf oldu.
Taberiyye’de bir müddet babasına vekâlet etti. Tolunoğullarının yıkılmasından sonra
Abbâsîler’in hizmetinde bulundu. Başta Suriye olmak üzere zaman zaman Mısır’da görev
yaptı. Suriye valiliği görevine ilave olarak 935 yılında Mısır valiliği görevini de üstlendi.
Bu sırada Mısır ciddî karışıklıklar içinde bulunuyordu. Ayrıca batıdan gelen Fâtımî tehdidi
de Mısır’da bir an evvel asayişin sağlanmasını gerekli kılıyordu.
4.2.1. Siyasî Tarih
Muhammed b. Tugc, 935 yılında kuvvetli bir donanma ve orduyla Fustat’a girdi.
Mısır’daki kargaşayı kısa sürede ortadan kaldırdı. Mısır’da hâkimiyetini güçlendirmek için
Mısır ekonominden sorumlu Ebû Bekir Muhammed el-Mâzerâî ile mücadele etti. Onun
gücünü kırmasına rağmen hizmetine alarak kendisini güçlendirdi. Abbâsî Devleti’yle
münasebetleri dostane idi. Abbâsî Halifesi Râzî tarafından kendisine 939 yılında İhşîd
unvanı verildi. İhşîd unvanı, Soğd ve Fergana bölgelerinde kullanılan, prens veya
hükümdar anlamına gelen Farsça bir kelimeden gelmektedir. Bu unvan Muhammed b.
Tugc’un bağımsızlık kazanması üzerine devletin ismi haline gelmiştir.
Muhammed b. Tugc’un valiliği esnasında, Abbâsî Devleti’nin güçlü komutanlarından
Muhammed b. Râik’le mücadele etmek zorunda kaldı. Muhammed b. Râik, Suriye
bölgesini ele geçirmek üzere adım attı. Suriye bölgesini ve Remle’yi ele geçirdi (939).
Bunun üzerine Muhammed b. Tugc kendisiyle mücadele etti ise de anlaşmak zorunda
kaldı. Suriye’yi İbn Râik’e vermek zorunda kaldı. Ertesi yıl karşılıklı mücadeleler devam
etti. Sonunda Muhammed b. Tugc, Suriye’yi İbn Râik’e bırakmak zorunda kaldı (940).
Muhammed b. Râik’in 942 yılında Hamdânîler tarafından öldürülmesi üzerine Suriye’yi
ele geçirmeye çalıştı. 943 başında Mısır’a döndüğünde Suriye’nin tamamı onun elindeydi.
Ayrıca Mekke, Medine ve Yemen’i kendisine bağladı. Ancak bu hâkimiyetleri kısa süreli
oldu. Bu arada 944 yılında emîrülümerâlık makamına tayinini sağlamak üzere Halife
Müttekî ile görüştü. Ancak bu talebinden vazgeçti.
Muhammed b. Tugc, Suriye bölgesine bu sefer Hamdânîlerle mücadele etmek zorunda
kaldı. Hamdânî emiri Seyfüddevle’nin Suriye bölgesinde Haleb, Dımaşk gibi önemli
kentleri ele geçirmesine mani olamadı. Hamdânîleri Kınnesrîn’de bozguna uğrattı, ancak
bir anlaşma ile Suriye’nin kuzey bölgesini Hamdânîlere bıraktı (Ekim-Kasım 945).
Muhammed b. Tugc bu anlaşmadan sonra Mısır’a döndü ve bir müddet sonra öldü (24
Haziran 946).
Ölümünden sonra yerine sırasıyla oğulları Ûnûcûr ve Ali geçti. Ancak Muhammed b.
Tugc küçük yaşta olan çocukları için azatlı kölesi Kâfûr’u saltanat naibi olarak tayin
etmişti. Her ne kadar Muhammed b. Tugc’un çocukları başta ise de gerçek anlamda idare
Kâfûr’un elinde idi. Ûnûcûr 946-961 yılları arasında başta bulundu. Bir ara 954 yılında
Kâfûr’un hâkimiyetinden kurtularak Mısır’ı terk etmek istemiş ise de bu adımı akim
kalmıştır.
Ûnûcûr’un vefatından sonra yerine kardeşi Ali geçti. O, 961-966 yılları arasında
iktidarda bulundu. Bu dönemde de Kâfûr yönetimin tek sahibi konumundaydı. Ali’nin
yönetimi zamanında Suriye tekrar İhşidîler’in hâkimiyetine girdi.
Ali’nin ölümüyle birlikte Kâfûr kendisini Mısır’ın hâkimi ilan etti. Bu durum Abbâsî
Halifesi Mutî‘ tarafından da kabul edildi. Ancak onun yönetimi uzun sürmedi. İki yıl sonra
968 yılında vefat etti. Kâfûr, saltanat nâibi olarak yirmi yıl, bizzat kendi emirliği de iki yıl
olmak üzere yirmi iki yıl boyunca Mısır’a hükmetmiştir.
Kâfûr’un ölümünden sonra Ali’nin oğlu Ahmed başa geçti (968-969). Ancak çok kısa
bir süre sonra Fâtımîler Mısır’ı ele geçirdiler. Böylece İhşidî Devleti sona erdi (969).
4.2.2. Devletin Temel Özellikleri
1. Mısır ve Suriye’de hüküm süren ikinci Türk hânedanıdır.
2. Kurucusu Muhammed b. Tugc Fergana Türklerindendir.
3. Mısır, köle kökenli bir kişi tarafından idare edilmiştir.
4. Otuz dört yıllık bir sürece sahiptir.
4. İhşidî Devleti 969 yılında Mısır’ın Fâtımîlerin eline geçmesine kadar Abbâsî Devleti
ile Fâtımîler arasında bir tampon bölge oluşturmuştur.
5. Mısır, İhşidîlerin elinden çıktıktan sonra bir daha Abbâsî Devleti’nin hâkimiyetine
girmemiştir.
6. Tüm İhşîdî hanedanı Abbâsî halifeliği ile iyi ilişkiler içinde olmuştur.
4.3. SÂCOĞULLARI (890-929)
Dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren Abbâsî Devleti’nde merkezi idare
zayıflamaya başladı. İmparatorluğun batı bölgelerinde olduğu gibi doğu bölgelerinde de
parçalanmalar oldu. Azerbaycan ve İrmîniye bölgelerinde ortaya çıkan karışıklıklar
Bizanslıların ve Ermenilerin bölgede hâkimiyeti yeniden tesis etme gayretlerini ortaya
çıkardı. Bu dönemde Azerbaycan valiliğine atanan Sacoğulları Ermenîlerle mücadele
ederek bölgede Abbâsî Devleti’nin hükümranlığını sürdürdüler. Bir müdet sonra da tıpkı
Tolunoğulları hanedanında olduğu gibi Azerbaycan’da yarı bağımsız bir hanedan
oluşturmuşlardır. Sâcoğulları dokuzuncu asrın sonları ile onuncu asrın başlarında
Azerbaycan’da hüküm süren bir hanedandır.
Hanedan bu ismi Abbâsî Devletinin hizmetinde bulunan Uşrusanalı Ebü’s-Sâc Divdâd
b. Yusuf Divdest’ten aldı. Onun, 207 (822-823) yılında Uşrusana’nın fethi üzerine
Bağdat’a geldiği tahmin edilmektedir. Abbâsî devletinde asker olarak görev aldı. Mu‘tasım
döneminde (833-842) Babek isyanının bastırılmasında küçük bir ordu komutanı idi.
Bâbek’i yakalayarak Afşin’e göndermesi onu ön plana çıkardı. Ancak Afşin’in gözden
düşmesi üzerine o da kıyıda kaldı. Mütevekkil döneminde (847-861) kendisine Tarîk
Mekke Valiliği verildi (242/856-857). Halife Müstaîn (862-866) ile Mu‘tez (866-869)
arasındaki mücadelede Müstaîn’in tarafını tuttu. Mu‘tez göreve gelince cezalandırılmadı.
Bazı görevlerden sonra 866 yılında tekrar Tarîk Mekke Valiliği görevine getirildi. 868
yılında Diyâr-ı Mudar, Kınnesrîn, Halep ve Avasım valiliğine getirildi. Zenci isyanı
sırasında Ahvaz valisi oldu (875). Zencilerle yaptığı savaşları kaybedince azledildi. Bunun
üzerine Saffârîlerin hizmetine girdi. Ancak vazgeçerek tekrar Abbâsîlerin hizmetine
girmek üzere Bağdat’a dönmek istedi. Bu yolculuğu esnasında hayatını kaybetti (879).
Kırk yıl kadar Abbâsî Devleti’ne askerî alanda hizmet etmiş olan Ebü’s-Sâc’a nispetle bir
grup askerî birliğe Ecnâdü’s-Sâciyye adı verilmiştir.
Ebü’s-Sâc’ın 879 yılındaki ölümü üzerine oğlu Muhammed babasının Tarîk Mekke
Valiliği görevine getirildi. Abbâsî Devleti’ne hizmet etti. Muhammed 889 yılında
Azerbaycan valisi olarak atandı. Onun Azerbaycan’a vali olarak atanması orada yarı
bağımsız bir hanedan oluşturmasını sağladı.
4.3.1. Siyasî Tarih
Muhammed el-Afşin (889-901)
Sâcoğulları hanedanının kurucusu kabul edilir. Hilafet yönetiminde söz sahibi olan
Muvaffak tarafından Azerbaycan bölgesine vali olarak atandı (889). Bölgede yaşayan
Ermeniler İslâm idaresine vergi veriyor ve bir Ermeni kral tarafından yönetiliyorlardı.
Divin, bölgenin merkezi konumunda idi ve Müslüman vali burada bulunurdu. Bölge
“İşhanlar İşhanı” unvanı verilen Bagratuni ailesi tarafından yönetilmekteydi. Aileye
mensup I. Aşot zamanında İslâm idaresine bağlılıkları sürmekteydi. Aşot’un ölümünden
sonra yerine oğlu I.Simbat geçti (890). Bu sırada Muhammed el-Afşin de Azerbaycan
valisi olarak atanmış idi. Halife Mutemid tarafından onaylanan krallığı Azerbaycan valisi
tarafından kendisine taç giydirilerek pekiştirildi. Simbat bu durumu garanti ettikten sonra
Bizans Devleti ile irtibata geçti ve siyasî destek arayışına girdi.
I.Simbat 893 yılında bu ilişkileri pekiştirmek üzere Bizans Devleti’ne elçi gönderdi. Bu
ilişkiler Müslümanlara karşı bir ittifak şeklinde gelişti. Azerbaycan valisi Muhammed
Afşin’in uyarıları dikkate alınmadı. Bu durum, Abbâsî-Ermeni ilişkilerini bozdu. Bu arada
Bizanslılar, sınır boylarında İslâm topraklarına akınlar düzenlemekteydiler. Hilafet
merkezinin idari açıdan kendilerini serbest bıraktığı Ermenilere güveni vardı. Muhammed
Afşin’in uyarıları makes bulmadı. Bu arada Simbat ordusunu hazırlayarak Azerbaycan
sınırına kadar ilerledi. Muhammed Afşin de karşı yürüyüşe geçti. Savaş olmadan anlaşma
sağlandı.
I.Simbat Bizans’tan sağladığı destek sebebiyle vergi vermek istemediğini, Divin’in
idaresinin kendisine verilmesi gerektiğini ileri sürmeye başladı. Bu durum kargaşaya sebep
olmaya başladı. Sonunda I.Simbat, İslâm yerleşim yerlerine saldırdı ve Divin’i kuşatma
altına aldı. 894 yılında Divin’i ele geçirdi. Bu başarı üzerine saldırılarını genişleten
I.Simbat Hazar Denizi ve Azerbaycan sınırına kadar saldırılarını artırdı ve Tiflis’i ele
geçirdi (895).
Bu gelişmeler üzerine Muhammed Afşin İrminiye’nin kendisine bağlanması şartıyla
I.Simbat’ı durdurabileceğini belirtti. Bu teklif, halife tarafından onaylandı. Önce
Nahçıvan’ı, ardından Divin’i ele geçirdi. Bunun üzerine I.Simbat, ordularını Alagöz Dağı
eteklerinde toplamaya çalıştı. Burada yapılan savaşta Muhammed Afşin yenilgiye
uğrayarak geri çekildi. I.Simbat’a barış teklif etti. Bu durum halifelikle sorun yaşamak
istemeyen I.Simbat tarafından kabul edildi.
Alagöz Dağı yakınlarında yapılan savaşa merkezi Van olan ve bir diğer Ermeni
ailesinin yaşadığı Vaspurakan bölgesi destek vermemiş, Müslümanlara itaatlerini
sürdürmüştü. Muhammed Afşin Ermeniler içindeki bu ayrılıktan istifade etmesini bildi.
Vaspurakan bölgesinde yaşayan Ardzruni ailesini yanına çekti. Ailenin başında bulunan
Sergis Aşot, Afşin’e itaatini belirtti. Bu arada Muş’a kadar hâkimiyetini yayan I.Simbat’ın
Cezire’ye girme teşebbüsü Cezire valisi tarafından engellendi.
Bu durumdan istifade eden Muhammed Afşin ordu hazırlayarak İrmîniye bölgesinin
önemli kentlerinden Kars’ı ele geçirdi. I.Simbat’ın eşi ve çocuklarının esir edildiği bu sefer
sonucunda I.Simbat, Muhammed Afşin’le anlaşmak zorunda kaldı ve itaatini bildirdi.
Bununla birlikte aynı aileden gelen Gürcü Kralı üzerinde nüfuz kurarak Muhammed
Afşin’e karşı güç kazanmak istedi. Bu duruma müsaade etmeyen Muhammed Afşin, Doğu
Gürcistan ve Tiflis’te hâkimiyet kurduktan sonra Şirak bölgesine ani baskın düzenledi.
I.Simbat, Batı Gürcistan’a kaçmak zorunda kaldı. Muhammed Afşin, Divin’e gelerek oğlu
Divdâd’ı buraya vali atadı. Bu gelişmelerden sonra Muhammed Afşin, ani bir baskınla
Vaspurakan bölgesine sefer düzenleyerek bölgeyi kendisine bağladı. Böylece Güney
İrmîniye ve Kuzey İrminiye onun kontrolüne geçti. Bu İrminiye’nin onun hâkimiyetine
girmesi anlamına geliyordu.
Bu seferden sonra Azerbaycan’a dönen Muhammed Afşin, veba salgınında hayatını
kaybetti (288/901). O, vali olarak bulunduğu sürede bölgeyi kendi kontrolüne aldı.
Azerbaycan bölgesinde bir Türk devleti kurdu. Bu devlet babasına nispetle Sâcoğulları
olarak anıldı.
Ebü’l-Kasım Yusuf (901-927)
Muhammed Afşin ölünce yerine oğlu Divdâd geçti. Ancak buna karşı çıkan Muhammed
Afşin’in kardeşi Ebül-Kasım Yusuf yeğenini yenerek Sâcoğulları devletinin başına geçti
(288/901). Onun döneminde Sâcoğulları daha güçlü bir hale geldi. Kendi adına para
bastırdı (902). İdare merkezini Erdebil’e taşıdı.
Muhammed Afşin’in ölümü ve Ebü’l-Kasım Yusuf’un, Divdâd’ın yerine geçmesini
değerlendirmek isteyen I.Simbat, önce Van gölünün kuzeyinde kalan bölgeleri yeniden
itaati altına almak istedi. Bölgedeki diğer Ermenilerin katılımıyla Müslümanlar kıyıma
maruz kaldı (902). Ertesi yıl Nahcıvan taraflarını kontrolüne aldı. Bu arada Ebü’l-Kasım
Yusuf’un siyasi konumunu zayıflatmak için Abbâsî halifeliği ile münasebetlerini
iyileştirmeye çalıştı. Hatta Ebü’l-Kasım’ın İrminiye valiliğinden azledilmesi için halife
Müktefî’ye (902-908) mektup gönderdi. İrminiye’nin kendisine daima itaat edeceğini ve
vergilerini aksatmayacağını söyledi. Hilafet merkezinin bu dönemde ortaya çıkan
merkezden ayrılma hareketlerinden çekinen tutumu I.Simbat’a yaradı. Halife, kendisine
krallık tacı gönderdi. Bu İrminiye bölgesinin I.Simbat’a verilmesi, Sâcoğullarının
idaresinden alınması anlamına geliyordu.
Bu gelişmeleri öğrenen Ebü’l-Kasım Yusuf, I.Simbat’ı Erdebil’e çağırdı. Ancak
I.Simbat buna olumlu cevap vermeyince Yusuf İrminiye üzerine yürümek zorunda kaldı.
Yusuf Bagratunilerin merkezi olan Şirak bölgesine girdi. Hava şartlarından dolayı Divin’e
döndü. I.Simbat da Alagöz Dağı eteklerindeki Aruc kalesine savunmaya geçti. Kalabalık
Ermeni ordularıyla savaşmaktan çekinen Yusuf, I.Simbat’a barış teklif etti. Anlaşmaya
varıldı (903). Yusuf, I.Simbat’a taç gönderdi. Bu I.Simbat’ın Yusuf’un tabiiyetini kabul
ettiğini gösteriyordu.
Bu gelişmeler Sâcoğullarının Abbâsî Halifeliği ile ilişkilerini bozdu. 905 yılında Yusuf
isyan etti. Halife ona karşı ordu gönderemeyeceğini anlayarak Simbat’a Yusuf’un üzerine
yürümesini söyledi. Ordu hazırlayan I.Simbat, Yusuf’la anlaşmasını bozmuş oldu. Bu
arada da Yusuf halife ile anlaşmaya vardı. Yusuf onun bu ihanetini cezalandırmak için tüm
vergileri bir kalemde ödemesini istedi. I.Simbat bunu aşmak için sahip olduğu bölgelerden
vergileri artırarak toplama yolunu tercih etti. Bu kendisine tepkileri artırdı. Kuzey
İrminiye’de yaşanan bu kargaşa güneyde yaşayan Ardzuni hanedanına fırsat sundu.
Yusuf’la anlaşan Ardzuni hanedanı I.Simbat’ın gücünü kırmış oldu (908). Halife
Müktefînin ölümü üzerine tahta geçen Muktedir (908-932), İrminiye bölgesinin idaresini
de kendisine verince Yusuf oldukça iyi bir konum kazanmış oldu (909). Böylece Yusuf,
fiilen elinde bulundurduğu bölgeye resmen sahip oldu.
Yusuf, 909 kışını Divin’de geçirdi. Önce Nahçıvan’a girerek bölgede anlaşmış olduğu
Güney Ermenileri ile birleşti. Bundan sonra bölgede fetihleri hızlı bir şekilde sürdürdü.
Tiflis üzerinden Divin’e geldi ve kaçmakta olan I.Simbat’ı takip için daha güçlü bir ordu
hazırladı. Yusuf 910 yılında I.Simbat’ın oğulları komutasındaki Ermeni ordusunu bozguna
uğrattı. Bu zafer kuzey-doğu İrminiye’nin Sâcoğullarının hâkimiyetine girmesini sağladı.
Fetihlerine devam eden Yusuf Ermenilerin merkezi Şirak’a kadar geldi. Şirak’ta sıkışan
I.Simbat son derece sarp bir kaleye sığınarak mücadelesini sürdürdü. Ancak kuşatmanın
sürmesi üzerine 913 yılında barış teklifinde bulundu ve teslim oldu. Yusuf, kendisini
yanında bulundurdu. Bir ara kaçan I.Simbat, yakalanarak tekrar Yusuf’a teslim edildi. 914
yılında Erendcak kalesi kuşatması sırasında Yusuf’un aracılık teklifini reddetmesi üzerine
I.Simbat öldürüldü. Bu durum büyük tepkilere neden oldu. Yusuf, onun ölümünden sonra
Azerbaycan ve İrmîniye’de mutlak hâkim konumuna yükseldi. Ermenilerden gelebilecek
bir tehlike kalmadığını düşünerek sınırlarını genişletmek için Rey’e yöneldi ve ele geçirdi
(917).
I.Simbat’ın öldürülmesinden sonra yerine büyük oğlu II.Aşot, Bagratuni Ermenilerinin
başına geçti. Babasının intikamını almak isteyen II.Aşot, kendi iç çekişmelerinden dolayı
yalnız kaldı. Bu bakımdan ordu hazırlaması mümkün görünmüyordu. O, çeteler
oluştururak Müslümanların hâkim olduğu bölgelere saldırılarda bulundu. Özellikle
Yusuf’un Rey seferinde bulunması sırasında bazı kaleleri dahi ele geçirdi. Bu başarılar ona
güven verdi ve kuzey bölgesinde de bazı kaleleri ele geçirdi. Aşot kendisine destek
olabilecek tüm adımları da attı. Rey’i ele geçirmesi üzerine gönderilen Abbâsî ordusunda
savaşa katılan II. Aşot, Yusuf’un yenilmesinde ve esir düşmesinde etkili olmuştur (918).
Bu gelişmeler üzerine Bizanslılar, Ermenileri Müslümanlara karşı yeniden kullanma
siyasetini güttüler. Daha önce Yusuf’un yanında yer alan Ardruni Ermenilerinin Aşot’a
destek vermelerini sağladılar. Buna bağlı olarak Yusuf’la anlaşmayı bozan Gagik,
Doğubeyazıt ve Van Gölü’nün güneyindeki bazı yerleri ele geçirdi. II. Aşot İstanbul’a
davet edildi. Artık bölgede Aşot, Bizans’ın desteği başta olmak üzere Gürcü, Abaza ve
diğer Ermeni ailelerinin desteğiyle önemli bir ittifak elde etmişti. Bunu iyi kullanan II.
Aşot, İrminiye bölgesinin büyük bir kısmını yeniden hâkimiyeti altına aldı. Ancak kendi
yanında yer almayan bazı Ermeni ailelerine karşı Yusuf’la anlaşmanın daha sağlıklı bir yol
olduğunu düşündü.
II.Aşot, esaretten kurtularak Bağdat’tan yeni dönmüş olan Yusuf’a itaatini arz etti (922).
Yusuf, Aşot’u Ermeni kralı olarak tanıdı. II.Aşot Halife Muktedir tarafından da kral olarak
tanındı. Halife ona “Şehin-şeh” unvanı verdi (922). Aşot 928 yılına kadar kuzey İrminiye
bölgesinde söz sahibi oldu. Yusuf, valiliği döneminde İrminiye bölgesini bir kenara bıraktı.
Daha çok doğu yönünde fetihlerde bulunmaya çalıştı. Bu durum Müslümanların İrminiye
bölgesindeki hâkimiyetlerini zayıflattı.
Basra bölgesinde ortaya çıkan Zencî isyanının bastırılmasından sonra Bahreyn’de Zencî
isyanının patlak vermesi üzerine Abbâsî Halifesi Muktedir (908-932), yapılan tavsiyeler
üzerine Yusuf’u Doğu bölgelerinin valiliğini de kendisine vererek isyanın bastırılması ile
görevlendirdi. Öncelikle Irak Bölgesindeki Karmatîlerle mücadele etmesini istedi. Yusuf
Kûfe önlerinde Karmatîlerle yaptığı savaşı kazandığını düşündüğü bir sırada esir düştü ve
öldürüldü (Aralık 927).
Ebü’l-Müsâfir Feth b. Muhammed (928-929)
Halife Muktedir (908-932), Yusuf’un yeğeni Ebü’l-Müsâfir Feth b. Muhammed’i
Azerbaycan ve İrminiye valiliğine atadı (928). Yaklaşık iki yıl bu bölgede valilik yapan
Ebü’l-Müsâfir ve bölgedeki faaliyetleriyle ilgili bilgi bulunmamaktadır. Onun ölümüyle
Sâcoğulları sona ermiştir.
4.3.2. Devletin Temel Özellikleri
1. Hâkimiyet alanları Azerbaycan ve İrminiye bölgeleridir.
2. Mimari ve sanat alanında kendilerinden günümüze gelen bir eser bulunmamaktadır.
3. Hanedan üyelerinin kendi adlarına bastırdıkları ve bir kısmı günümüze gelmiş olan
sikkeler, ekonomik açıdan iyi durumda olduklarını göstermektedir.
4. Askerî açıdan güçlü bir orduya sahiptiler.
5. Hanedanın merkezi, Muhammed el-Afşin zamanında Meraga, Yusuf döneminde
Erdebil idi.
ÖZET
Abbâsî devletinin kuruluşundan itibaren seçkin askerî birlikler oluşturmak üzere
kullanılan Türkler, ilerleyen yıllarda sayıları artarak Abbâsî devletinde istihdam edildi.
Mu‘tasım döneminde bu sayı otuz binleri aştı. Bağdat’a gelen askerlerin şehirde
oluşturduğu karmaşa üzerine halife Sâmerrâ’da ordu-şehir inşa etti. Böylece elli yılı aşkın
bir süre devam edecek olan ve Türk komutanların nüfuz dönemi olarak adlandırılacak bir
dönem başladı.
Bu dönemin sonlarına doğru halifelerle komutanlar ve bürokratlar arasında iktidar
mücadelesi gün yüzüne çıktı. Çatışmalar Abbâsî topraklarının genelinde karmaşaya sebep
oldu. Dışta seferler çoğu zaman durdu. İçte ise bazı vali ve idareciler bağımsızlık
adımlarını attılar. Tolunoğulları, İhşidîler, Saffârîler, Sâmânîler ve diğerleri bu dönemde
ortaya çıktı. Bu dönem son olarak Şii Büveyhî hanedanının Bağdat’ı işgali ile sonuçlandı.
Halifelik yetkisinin ortadan kalktığı ve halifelerin ruhani lider konumuna düştüğü bu
dönem yüz on yıl sürdü.
4.4. DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi Mısır’da kurulan Müslüman Türk devletlerinden birisidir?
a) Sâcoğulları
b) Karahanlılar
c) Selçuklular
d) Tolunoğulları
e) Hârizmşahlar
2. Mısır’da kurulan ilk Müslüman Türk devleti aşağıdakilerden hangisidir?
a) İhşidîler
b) Memlükler
c) Fâtımîler
d) Sâcoğulları
e) Tolunoğulları
3. Aşağıdakilerden hangisi Sâcoğulları Devleti’ne başkentlik yapan kentlerden
birisidir?
a) Bağdat
b) Meraga
c) Fustat
d) Gürgenç
e) Divin
4. Müslüman Türk devletlerinden birisi olan İhşidîler, aşağıdaki devletlerden hangisi
tarafından yıkılmıştır?
a) Fâtımîler
b) Abbâsîler
c) Tolunoğulları
d) Büveyhîler
e) Sâcoğulları
5. Tavâhîn Savaşı aşağıdaki devletlerden hangileri arasında yapılmıştır?
a) Sâcoğulları-Abbâsîler
b) İhşidîler-Abbâsîler
c) Tolunoğulları-Abbâsîler
d) Fâtımîler-Abbâsîler
e) Fâtımîler-Tolunoğulları
Cevap Anahtarı: 1. d, 2. e, 3. b, 4. a, 5. c
4.5. KAYNAKLAR
Merçil, Erdoğan, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, 6. Baskı, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 2011.
Yılmaz, Saim, “Halife Mu‘tazıd Döneminde (279-289/892-902) AbbâsîTolunoğulları İlişkileri”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XI
(Sakarya 2005), s. 171-199.
Yılmaz, Saim, “Halife Müktefî Döneminde (289-295/902-908) Mısır ve Suriye’nin
Yeniden Abbâsî Hâkimiyeti Altına Alınması”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, XII (Sakarya 2005), s. 71-100.
İpek, Ali, “Azerbaycan’da Hüküm Sürmüş Bir Türk Hanedanı Sâcoğulları-Ermeni
Münasebetleri: Muhammed el-Afşin Dönemi”, EKEV Akademi Dergisi,
VIII/21 (Erzurum 2004), s. 203-214.
İpek, Ali, “Azerbaycan’da Hüküm Sürmüş Bir Türk Hanedanı Sâcoğulları ile
Ermenilerin Münasebetleri: Ebu’l-Kasım Yusuf Dönemi”, EKEV Akademi
Dergisi, IX/25 (Erzurum 2005), s. 189-200.
Yazıcı, Nesimi, İlk Türk-İslâm Devletleri Tarihi, 6. Baskı, Ankara 2007.
EKLER
TOLUNOĞULLARI (868-905)
Ahmed b. Tolun
254-271
(868-884)
Humâreveyh
271-283
(884-896)
Ceyş
283-292
(896-896)
Hârûn
283-292
(896-904)
Şeybân
292-293
(904-905)
İHŞÎDÎLER (935-969)
Muhammed b. Tuğç el-İhşîd
323
(935)
Ebü’l-Kâsım Ûnûcûr b. Muhammed
334
(946)
Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed
349
(960)
Ebü’l-Misk Kâfûr
355
(966)
Ebü’l-Fevâris Ahmed b. Ali b. Muhammed
357-358 (968-969)
SÂCOĞULLARI (935-969)
Muhammed b. Tuğç el-İhşîd 323 (935)
Ebü’l-Kâsım Ûnûcûr b. Muhammed 334 (946)
Ebü’l-Hasen Ali b. Muhammed el-İhşîd 349 (960)
Ebü’l-Misk Kâfûr 355 (966)
Ebü’l-Fevâris Ahmed b. Ali b. Muhammed 357-358 (968-969)
Download