Cengizhan Kaya Paraya Kaybettiklerimiz İnsanın akıl ve vicdandan uzaklaşıp içgüdüleri ve hırslarının peşinde koşmasının sorumlusu çağımızın ekonomik anlayışı mı, yoksa insanoğlunun içgüdüleri ve hırsları mı çağımızın ekonomik anlayışını doğurdu? Cevaba ulaşmanıza ne kadar yardımcı olur bilemem ama üzerinde düşünmeniz gerektiğini hissettirecek bir kitap Harcıyorum Öyleyse Varım. Daha fazla para kazanmak, daha fazla sosyal fayda sağlamak için yaptığımız tüm ahlaksızlıkları ve elimizdeki parayla daha fazlasını elde etmek için harcadığımız olağanüstü çabayı çarpıcı bir dille anlatıyor. Kitapta bahsedilen gerçekleri sorgulayıp arka planını düşünürsek paranın ya da genel olarak ekonominin hayatımız üzerindeki etkisi hakkında daha geniş bir perspektife sahip olabiliriz. Mesela bir otomobil markası olan Ford, 1970’li yıllarda ürettiği her Pinto model arabaya kazalarda ölüm riskini azaltmak için 11 dolarlık ek masraf yapmayı mantıksız buldu. Çünkü hatalı üretimden kaynaklanan kazalar için tazminat ödemek, üretilmiş 12.5 milyon arabanın her biri için 11 dolarlık ek masraf yapmaktan daha kârlıydı. Peki Ford için parayı müşterilerinin hayatından daha değerli yapan şey neydi? Kendimizden örnek verecek olursak, eğer sevdiğimiz birine ucuz bir hediye alırsak verdiğimiz hediyenin beğenilmemesini normal karşılıyoruz. Ancak hediyemiz pahalı olursa beğenilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Sizce neden verdiğimiz para hediyemizin değerini belirliyor? Ya da para nasıl oldu da en asil davranışlarımızdan biri olan fedakarlığın şeklini ve değerini bütünüyle değiştirdi? Sanırım cevapları bulmak için biraz geriye gitmek gerekecek. İnsanoğlunun bu noktaya ulaşmasındaki etkenleri sırasıyla takip ettiğimde ulaştığım son nokta, yani aslında çıkış noktası Sanayi Devrimi. Sanayi Devrimi’yle beraber üretimde insanların yerini makineler almaya başladı ve toplumun ihtiyacından daha fazlasını üretebilecek bir imalat gücü ortaya çıktı. Bu gücün ürettiği ihtiyaç fazlası mallar diğer toplumlara ihraç edilmeye başlandı. Üretim yapanlar daha fazla kazandılar ancak bu durum tehlikeli bir sonucu doğurdu. Üreticiler bu malları satarken aynı zamanda toplumun arasından çıkıp küreselleştiler. Küreselleşme günümüzde modern ve olumlu bir kavram olarak kullanılıyor olabilir ancak bu durumda bazı olumsuz yanları var. Çünkü üreticiler hiç tanımadıkları, tarihi ve coğrafi olarak ortak duygulara sahip olmadıkları, kültürel yakınlık hissetmedikleri insanlara satış yaparken duygularından tamamıyla soyutlanmış bir şekilde sadece satıcı-alıcı ilişkisi yaşıyorlardı. Mesela geçen yıl tanıştığım, ufak bir ayakkabı dükkanı olan yetmişli yaşlarındaki bir amca için ona verdiğim paradan daha kıymetli olan şey onun emeğine ve ürününe gösterdiğim ilgi, beğeni ve minnettarlıktı. Ona teşekkür ederken gözlerinde gördüğünüz samimiyeti global bir üretici olan Greyder’den bulamazsınız. Çünkü Greyder gibi global üreticiler için önemli olan onlara daha fazla kazandırmanızdır. Bu örnekte bahsettiğim durum öyle bir hâl aldı ki artık ticaret ve ekonomide ahlaki değerler yok sayılmaya, daha fazlasını kazanmak için yapılan tüm erdemsizlikler meşru görülmeye başladı. Nitekim en çarpıcı örneklerden biri olan Ford Pinto örneğinde, Ford insan hayatını elde edeceği kardan önemsiz gördü. Hatta ölen insanlar umrunda bile değildi. Yavaş yavaş her alana yayılan bu tehlikeli anlayış insanları erdemsizliğe ve ahlaksızlığa itti. Sonuç olaraksa bugünkü dünya düzeni oluştu. Bugünkü dünya düzeninde; her gün karşılaştığımız, sıkıntısını ve derdini paylaştığımız, hatta yeri geldiğinde aynı sofrayı paylaştığımız insanların hassasiyetinin yerini yüzümüzü görmeyen, adımızı dahi bilmeyen global üreticilerin ruhsuzluğu aldı. Zor hâlimizde bize destek çıkan, gerektiğinde para almayıp veresiye satan mahalledeki bakkallarımızın yerini sırf daha fazla kâr elde etmek için didinip duran süpermarketler aldı. Biz de bu düzende ayakta kalmak için elimizden geleni yaptık tabii ki. Daha fazla kazanmak, daha azıyla daha kaliteli ürüne veya hizmete ulaşmak en büyük gayemiz hâline geldi. Paramızı korumak için bütün yanlışları değiştirdik. Kimine doğru dedik, kimini yok saydık. Para gittikçe güçlendi ve insana ait en kıymetli özelliklere dahi galip geldi. İşimizi seçti, yaşadığımız şehri seçti. Yetmedi eşimizi ve dostlarımızı seçti. Yaptığımız en değerli fedakarlık zamanımızı veya sevgimizi değil paramızı bir başkasına vermek oldu. Para kazandı ama biz kaybettik. Ekonomik endişelerimiz bütün hayatımızı yönlendirirken bunun normal olduğunu düşünmek belki de en tehlikelisiydi ama biz onu da kabul ettik. Sonuçta bugünün dünyasında egemen gücün para olmasını sağladık. Ama eminim ki bu durumu değiştireceğiz çünkü bir gün bu anlayış bizi insan yapan her şeye göz koyacak ve o gün değiştirmekten başka çaremiz kalmayacak. Para konusundaki hırslarımız ve içgüdülerimiz bizi tüketmeden önce bir farkındalık yaratıp kayıplarımızı aza indirgeyebilir miyiz bilmiyorum ama yapmamız gerektiğinin farkındayım. Harcıyorum Öyleyse Varım’daki gerçeklerle yüzleşerek bunun olması gerektiğine tekrar inandım. Tüm yapabildiğim dostlarıma bu fikri aşılamak. Umarım bir gün cüzdanların kıymetinin yerini kalpler ve duygular alabilir.