2011arapdevrimleri–ı

advertisement
DÜBAM
HAZIRLAYAN:
ERTUĞRUL AYDIN
2011 ARAP DEVRİMLERİ – I
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Genel Yayın Yönetmeni
Akif Emre
Yayın Koordinatörü
Ertuğrul Aydın
Temmuz 2011
DÜBAM Yayınları
Küresel ĠletiĢim Merkezi
Barbaros Bulvarı, Balmumcu / BeĢiktaĢ
Tel: (0212) 274 80 21 – 274 80 22
www.dunyabulteni.net
2
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Sunuş
Muhammed Buazizi‟nin Tunus‟taki yoz kamu yönetimi yüzünden kendini yaktığı 17 Aralık
2010 tarihinden bu yana Arap dünyasında yaĢanan geliĢmeleri izliyoruz. Özne konumundaki
siyasetçilerin hiç değilse olayların baĢında planlı bir eylem yürütemediklerini iddia edebiliriz.
GeliĢmeleri onlar da seyrettiler ve sırası geldiğinde, çıkarları çerçevesinde ülke-ülke
geliĢmelere müdahil olmaya çalıĢtılar, çalıĢıyorlar.
Buradaki analizcilerin, gözlemcilerin ve yorumcuların yapabilecekleri, asgari, gözlemci
kulesinden bu geliĢmeleri tahlil etmek, tasvir etmek-açıklamak ve yorumlamak, azami, yol
göstermektir ancak gözlemci kulesi de akıntıda yüzdüğünden dolayı geriye dönüp bakan bir
tarihçinin konforuna sahip değiller. Bu dosyadaki metinler, seyir halinde olan gözlemci
kulelerinden yazıldığı için tarihte ileriye veya geriye doğru değerlendirme yaparken bu
ayrıntıyı da dikkate almalıdır.
Arap ülkelerinde yaĢananlar önce “Arap Devrimleri” sonra “Arap UyanıĢı” en son da “Arap
Baharı”, olarak nitelendirildi. YaĢanmakta olanlar devrim mi değil mi? sorusu önemli bir
sorudur ve bu soruyu soranlar arasında geliĢmelerin adını doğru koyma çabasında olanlar var
Ģüphesiz. Ancak bu isimlendirmeler-nitelendirmeler belirli bazı tarafların bulundukları nokta-i
nazardan ne gördüklerini değil neyi, nereden görmek istediklerini de ifĢa etmektedir. Biz,
henüz tartıĢmalı da olsa ilk nitelendirmeye sâdık kaldık ve Dünya Bülteni çevirilerinden,
haber analiz metinlerinden, makalelerinden oluĢan bu dosyanın adını “2011 Arap Devrimleri”
koyduk.
Toplam beĢ bölümden oluĢan dosya, 117 makalenin yanısıra 2 röportajdan oluĢuyor. Metinler
sırf Arap Devrimlerini değil onun Türkiye dâhil bölgesel ve uluslararası politik etkilerini de
konu edinmektedir. BaĢka kaynaklardan da istifade ederek geriye dönük inceleme yapanların
iĢlerini kolaylaĢtırmak amacıyla metinler tarihi sırasına göre dizilmiĢtir. Böylelikle, okuyucu
olayları gün be gün tarihi sürekliliği içerisinde takip edebilecektir. Ancak ceteris paribus, her
iĢin baĢı iyi niyettir ve bu kaide “doğru bir okuma” için de geçerlidir.
Faydalı olması dileğiyle…
Ertuğrul Aydın
DÜBAM
3
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
İçindekiler
Bir diktatörün ironik sonu – Akif Emre ...............................................................................................5
Tunus'ta halk hareketi ve sosyal ağlar - Ġbrahim Tığlı ..........................................................................7
Halk hareketinden 'parfüm devrimi' çıkartmak – Akif Emre ................................................................9
Tunus‟ta balyoz rejimi yıkıldı! – Mustafa Özcan ............................................................................... 11
Orta sınıf devrimi - Eric Goldstein .................................................................................................... 13
'Tunus Devrimi'nin arkasındaki Ġslami hareketler -Abdullah Aydoğan Kalabalık .............................. 16
Yolsuzluk diktatörlüğün yoldaĢıdır – Fehmi Hüveydi ........................................................................ 19
Mısır'da 34 yıllık sabır taĢtı mı? - Abdullah Aydoğan Kalabalık ........................................................ 21
Tunus Mısır'ın deneme tahtası mıydı? – Akif Emre ........................................................................... 23
Fas: Bin AlileĢme sonrası Ģimdi de TunuslaĢma mı? - Ebubekir Cemai ............................................. 25
Mısır‟da değiĢim manisfestosu - Muhammed el Baradey ................................................................... 27
Mısır‟ın yeni güçlü adamı: Süleyman - Issandr Amrani ..................................................................... 29
Ġsrail'le radikalizm kıskacında devrim – Akif Emre ........................................................................... 30
Amerika‟nın Ġslamcı ikilemi - ġâdi Hamid ........................................................................................ 32
Mısır yapbozunda taraflar, dengeler - Sinan Özdemir ....................................................................... 34
Mübarek kime yaslandı; Esad kime seslendi ? – Akif Emre ............................................................... 37
Arap 1848‟i: Despotlar yalpalayıp devriliyor - Tarık Ali ................................................................... 39
Mısır isyanında son Cuma - Abdullah Aydoğan Kalabalık ................................................................. 41
Mısır‟daki Ayaklanma Sahra-altı Afrika‟yı Nasıl Etkiler? - Serhat Orakçı ........................................ 43
Mısır ve Endonezya - Thomas Carothers ........................................................................................... 45
Mısır'da post-kemalist sürecin aktörleri – Akif Emre .......................................................................... 47
Mısır‟ın Berlin Duvarı ânı - Richard Falk .......................................................................................... 49
Tel Aviv‟de korku ve daraltının üstesinden gelmek - Aluf Benn ........................................................ 57
4
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Bir diktatörün ironik sonu – Akif Emre
Tunus'ta yaĢananlar Magrip baĢta olmak üzere Arap dünyasında statükonun sarsılmaya
baĢladığının göstergesi. Henüz olayların geliĢine bakarak bir halk devrimi gerçekleĢtiğini
söyelemek erken. Ancak statükonun ciddi biçimde sarsıldığı hatta eski duruma
dönülemeyecek bir eĢiğe geldiği söylenebilir.
Tunus'u katı laikçi yöntemlerle yıllardır demir pençesinde yöneten bin Ali'nin ülkeyi terk
etmek zorunda kalması ardından bir halk ayaklanmasının zaferiyle sonuçlanıp
sonuçlanmayacağını zaman gösterecek. ġu ana kadar sistem geliĢmelere hakim olduğu
görüntüsü vermeye çalıĢıyor.
Bundan sonraki adımlar ne olabilir? Muhtemel senaryolara girmeden önce aktörlerin
pozisyonu, iç ve dıĢ faktörlerin iyi analiz edilmesi gerekiyor. Yıllardır baskı altında yönetilen,
yoksulluk ve yoksunluk sınırının altında yaĢamaya zorlanan Tunusluların buldukları fırsatta
bu rejimi baĢlarından atmak istediklerini sokak harketiyle göstermiĢ oldular. AncaZeynel
Abidin bin Ali acımasız baskıcı uygulamaları sayesinde ülke içinde alternatif organize
muhalefeti ezdi. Böylesi bir halk devrimini yönlendirecek birleĢtirici bir liderliğin ortaya
çıkağından emin değiliz henüz. Niteki aArap dünyasında runuslulara çağrı yapan baz
ulemanın, devrimin çaldırılmaması uyarısı yapmaları öenmli.
Tunus'un da tıpkı Cezayir gibi sömürge döneminden kalma Ģifreleri Fransızlar tarafından
belirlendi. Fransız etkisi tümden ihmal edilmese de Amerika'nın geliĢmeler karĢısında tavrı
merak edilecektir. ġu ana kadar Amerika, geliĢmeler karĢısında sanki hazırlıksız yakalandığı
izlenimini uyandıracak bir tutum sergiledi. Devrik baĢkanın ilk fırsatta kaçması ise en azından
daha önce verilen dıĢ destekten mahrum olduğunu gösteriri.
Bu arada en-Nahda hareketinin sürgündeki lideri RaĢid GannuĢi'nin ilk fırsatta Tunus'a
döönmeye hazırlandığı yönündeki haberlere ilaveten hareketin yasallaĢması Ģartıyla kurulacak
bir koalisyon hükümetinde yer alabileceklerini açıklaması altı çiĢziimersi gereken ayrıntılar
((gerçi koalisyon hükümetine katılmayacaklarını açıklasa da uzun vadede yönetimde partner
olmaya hazır görünüyor). Bu açıklamanın önemi GannuĢi harketinin Tunus'taki gücünden,
kendi karizmasından çok muhtemel geliĢmelerde hangi aktörlerin öne çıkabileceğini
göstermesi açısından önemli.
Amerika'nın el Kaide benzeri örgütlerin ismini öne çıkartarak bölgede bir düzenlemeye
gitmek isteyeceği beklentisi hayli yüksek. Bu düzenlemenin de bir tür Büyük Ortadoğu
Projesi'nin daha "akıllıca dizayn" edilmiĢ versiyonu olması da muhtemeldir. Bu noktafa
GannuĢi isminin öne çıkması bir tür 'makul Ġslam' baĢka ifadeyle "ılımlı Ġslam" projesiyle
Afrika açılımına start vermek isteyeceğini akla getiriyor. ZiraĠngiltere'de sürgün hayatı
yaĢayan GannuĢi'nin liberal-Ġslam çizgisine yaklaĢtığı söylenebilir.
Böylesi bir operasyonun Mısır'a kadar uzanması, Mısır'daki statükoyu yerinden edecek
geliĢmeleri tetikleyeceğinden söz edenlerin dikkate alması gereken bir husus Ġsrail faktörüdür.
Ġsrail faktörünün olumlamayacağı bir geliĢme Mısır söz konusu olduğundan zor görünüyor.
Oysa Amerika Lübnan baĢta olmak üzere Suriye, Ġran konusunda hayli sıkıĢık durumda. Bu
arada Mısır muhalefetinin alternatif parlameto kurması ve buna Müslüman KardeĢler dahil
geniĢ bir muhalefet yelpazesinin katılması muhtemel geliĢmeler için iĢaret olabilir.
5
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Ancak Ģimdiden Moritanya'dan Ürdün'e kadar uzanan geniĢ Arap coğrafyasında Tunus halk
hareketinin bir heryecan oluĢturduğu bir gerçek. Cezayir'de, Moritanya'da en önemlisi dün
sabah Mısır'da insanlar kendilerini ateĢe verdi. Ekonomik yoksulluk ve siyasal yoksunluk
duygusu kitleleri patlama noktasına getirdi. Bunu sadece bazı Arap rejimlerinin yaptığı gibi
gıda fiyatlarında indirim yaparak durumu kurtarmaları ne kadar mümkün?
Tunus'u terk eden bin Ali'nin içine düĢtüğü durum tam bir ironi gibi. Fransa tarafından kabul
edilmeyiĢi, Tunuslu yöneticileri hesaplarını Ġsviçre tarafından incelemeye alınması Tunus'ta
rejimin geleceği açısından önemli bir sinyal. Asıl trajik olan, iktidarını en katı Ģekliyle
uyguladığı baĢörtüsü yasaklarına adamıĢ bir tiranın EĢinin baĢı kapalı gezmek zorunda oldu
Suudi Arabistan'a sığınmıĢ olması. Ġslamcılarla mücadele adına baĢta Fransa tarafından
desteklenen ve baĢörtü yasağı ile öne çıkan bir diktatörün hazin sonu diğerlerine ders olmalı.
Yenişafak, 18 Ocak 2011
6
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Tunus'ta halk hareketi ve sosyal ağlar - İbrahim Tığlı
Tunus‟taki sokak isyanı yeni toplumsal hareketlerin gerçekleĢtirdiği ilk devrimdir. Ġktidarın
muhalefeti kontrol altına almadığını ve denetleyemediğini göstererek “iktidar her yerdedir”
mantığını da çürütmüĢtür. Çünkü Tunus‟ta devlet uydu aracığı ile televizyonlara sansür
uygulasa, sadece kendi iktidar medyasına izin verse de sosyal ağlar üzerinde bir hakimiyet
kuramamıĢ, siyasi baskısını toplumsal ağlar üzerinde hissettirememiĢtir.
Gösteriler, Facebook, Twitter, Youtube, Dailymotion gibi sosyal paylaĢım siteleri kanalıyla
organize edilmiĢ, farklı sosyal yapıdaki bireyler, cep telefonları ve bu ağlarla iletiĢim
kurabilmiĢtir. Devlet sosyal ağlarla oluĢturulan muhalif medyanın ötesine geçemeyerek
karnavalistik eylemleri önleyememiĢtir. Ġktidar gücüne karĢı soysal medyanın kullanılması,
yalnız yeni sosyal hareketlerin baĢvurduğu bir muhalif örgütlenme biçimidir. Tunus‟taki
halkın kendilerini ifade etme aracı olarak sosyal paylaĢım sitelerin kullanılması bu yeni sosyal
hareketlere özgüdür. Ġktidarı elinde bulunduran tekele karĢı medya araçlarının kullanıldığı
tikellikler geliĢtirilerek iktidarın parçalandığı görülmüĢtür.
Bu dönemde, sol ve yeni liberal akımların indirgemeci anlayıĢlarının da artık toplumsal
dönüĢümü sağlamada ve toplumu harekete geçirmede yetersiz kaldıkları gerçeği teyit
edilmiĢtir. Çünkü burada bu tür hareketlerin muhalifliliklerinin toplum tabanında karĢılık
bulmadığını söyleyebiliriz. Toplumsal dönüĢüm ile iktidar arasındaki farklılaĢma da internet
ve telefon kullanımıyla iktidarın gücüne karĢı toplumsal alternatif bir güce dönüĢmektedir.
Sosyal ağların bir muhalif aygıta dönüĢmesi propaganda kültürünün yaygınlaĢtırmakta
kolektif bir iĢbölümü katmaktadır. Yeni sosyal hareketlerin muhalifliği içselleĢtirmeleri ve bu
doğrultuda gösterilere yönelmeleri sağlamak için propaganda yöntemleri sosyal ağlarla
gerçekleĢtirilmektedir.
Bu bağlamda sosyal ağlara kitlelere düĢüncelerini yaygınlaĢtırma ve birlikte hareket etmeleri
için geniĢ imkân sağlamaktadır. Tunus‟taki sokak gösterilerine baktığımızda belirli bir siyasi
örgütlenme göze çarpmamakta iktidar karĢı muhalefet alıĢılageldik ideolojik unsurlarla
yürütülmediği anlaĢılmaktadır. Sosyal ağların kitlerin iletiĢime geçmesi ve organizasyonunda
belirleyici rol oynamaları sosyal alanın siyasi alan geçiĢini de kolaylaĢtırmıĢtır. Ortadoğu
ülkelerindeki yönetimlerin sosyal ağlar karĢısında etkisizleĢtiğini, yeni sorunlara karĢı adapte
olamadıkları görülmekte, muhalif hareketlerin iletiĢim gücünü kırmada zaafa uğradıkları,
engellemelere ve baskılara karĢı sosyal ağlar karĢısında çaresiz kaldıkları görülmektedir.
Tunus ve diğer Arap ülkelerinde devlet iktidarı geniĢ kitleri etkisizleĢtirerek onlar üzerinde
egemenlik kurarken yeni toplumsal hareketlerin bu ülkelerde sosyal medya Bin ali iktidarı
göstericilerin iletiĢim gücünü kırmak ve onları etkisizleĢtirmekte baĢarı gösteremedi.
Göstericiler, iktidarın etki alanı dıĢına çıkarak güvenlik güçlerini etkisizleĢtirmiĢlerdir.
Tunus‟ta sosyal ağların gücü siyasi iktidarın önüne geçmiĢtir. Sosyal ağlar kanalıyla iktidara
karĢı olma hali toplumsallaĢtırılmıĢtır. Artık Tunus‟ta toplum merkezli bir siyaset
yapabilmenin yolu sosyal ağlar üzerinden gerçekleĢecek ve sosyal medya iktidarın
oluĢmasında etkin bir rol üstlenecektir.
7
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Burada Antony Negri‟ni deyimiyle çoğunluğun yerini çokluk almaya baĢlamıĢ çokluk
karĢısında iktidar parçalanmıĢtır. Artık Ortadoğu ülkelerinde rejim karĢıtı muhalif hareketlerin
toplumsallaĢmasında sosyal ağlar belirleyici olacaktır. Tunus ve diğer Arap ülkelerinde
gündemin belirlemesi iktidar eliyle olurken, artık gündemin belirlenmesinde toplum bir adım
daha öne geçmiĢtir.
Kıta Avrupa‟sı sosyologları yeni toplumsal hareketlerin baĢarısının geliĢmiĢ, modern
ülkelerde olacağını savunmuĢlar, Ortadoğu ülkelerinde yeni geliĢmekte olan sosyal
hareketlere fazla Ģans tanımamıĢlardı. Fakat Tunus‟ta yaĢananlar gösterdi ki, yeni sosyal
hareketlerin baĢarısı modern, demokratik konsepte yakından ilgili değildir.
Artık tek partili Arap yönetimleri için en büyük tehdit sol, milliyetçi ya da Ģiddeti benimsemiĢ
marjinal siyasi örgütlenmeler değildir. Onlar için en büyük tehdit sosyal ağlarla yeniden
kurulan sosyal hareketlerdir. Mısır‟da 85 yıllık Müslüman kardeĢlerinin baĢarmadığını
Tunus‟ta iĢsiz gençlerin nasıl baĢardığını görmek gerekli ve herkes kendi durumundan vazife
çıkarmalıdır.
Ġnternet Ģimdiye kadar olan bütün medya araçlarını toplayan hem de en etkili olan iletiĢim
araçları haline gelmiĢtir. Ġnternetin yaygınlaĢması ile etki alnı da yaygınlaĢmakta sinema,
televizyon gazeteye nazaran daha geniĢ kitlere yayılmaktadır. Diğer medya organlarında
hizmeti alan pasif iken internet kullanıcısı daha aktif olup internetin verdiği olanaklarla
kendini
ifade
etmede
daha
baĢarılıdır.
Sosyal ağların baĢarısı devletin koyduğu sınırları aĢabilmesi ve herksin katılımının olabileceği
ortamları gerçekleĢtirebilmesidir. Tunus toplumu sosyal ağlar sayesinde yönetime karĢı
birbirleriyle nasıl iletiĢim kuracaklarını kurabildiklerini ve bu iletiĢimi nasıl bir toplum
gücüne dönüĢtürebildiklerini dünyaya gösterdiler, Acaba bu sosyal ağlarla oluĢturdukları
sosyal dönüĢümün siyasette kapsamı ne kadar olacak, bunu da zaman gösterecek
20 Ocak 2011, Dünya Bülteni
8
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Halk hareketinden 'parfüm devrimi' çıkartmak – Akif Emre
Bin Ali'nin 30 yılı aĢkın iktidarda tutulmasının tek nedeni olan Ġslamcı En-nahda Hareketi'nin
Tunus'taki sözcüsü yaĢananları bir devrim süreci olarak tanımlıyor. Bu sözü bir kenara not
edip Türkiye'deki devrim/ci yorumlara göz atalım. Aslında Tunus'ta yaĢananlar bu anlamda
bir zihniyet çözümlemesi, hatta ideolojik önyargıların aynası sayılabilir.
Tunus'ta yaĢananların bir devrim mi, halkın ekmek kavgasından ibaret bir ayaklanma mı
yoksa sistem içi bir yenilenme mi olduğu konusunda hemen herkes zihnindeki hazır kalıplara
bakarak konuĢtu. Bunda en önemli faktör Tunus'un dıĢarıya kapalı olması ve olayların ani bir
biçimde geliĢmesi kadar bu Arap-Mağrip coğrafyasına olan yabancılığımızdır. Tıpkı
komĢumuz Irak'a gerçekte ne kadar ırak oluĢumuzu geç fark eden medya ve
entelijansiyamızın durumu gibi...
Tunus'ta yaĢananları anlamlandırmak için ortaya konan görüĢler; çok moda hale gelen ve
hemen hiçbir risk içermeyen ve genellemelerle yüklü jeopolitik, jeostratejik analizler adeta
hazır ders notlarından çıkarılmıĢ yazılar gibiydi. Bölgeye dair bilgisizliğimizi yaldızlı
genellemelerle kapatmaya yönelik çabalar...
Bir halk hareketinden, muhalif bir baĢkaldırıdan heyecan duyması beklenen; baskı karĢıtı ve
özgürlüklerden yana olmakla övünen önemli bir kesim olaya ilk günden itibaren istihzaî bir
bakıĢ sergiledi. "Bu Ġslamcılar zaten devrim yapamaz" demeye getiren bir yaklaĢım... Oysa
Cezayir'de, Tunus'ta ekonomik ve siyasal hak taleplerinin nasıl bastırıldığını, sistem içi meĢru
yoldan iktidar yürüyüĢünün nasıl provoke edilerek kitlesel ayaklanmaya ve ardından silahlı
çatıĢmaya çekildiğini bilmeyen yok. Zeynel Abidin Bin Ali'nin baĢta Fransa olmak üzere
"geliĢmiĢ Batılı demokrasi"nin kıblesi ülkelerce Ġslamcı muhalefeti en acımasız yöntemlerle
nasıl bastırdığını hatırlamak gerek. Foreign Policy'de Michael Koplow tam da bu konuya
parmak basarak "Tunus devriminin niçin Ġslamcı olamayacağı"nı ispatlamaya çalıĢmıĢ.
Rejimin acımasızlığı, her türlü muhalefeti yerle bir ettiği, ülkenin en güçlü muhalefet hareketi
En-nahda'nın hangi iĢkence yöntemleriyle yok edildiğini sıralamıĢ. Bu tez bizdeki istihzadan
daha tutarlı görünse de Tunus'taki toplumsal dinamikleri okumaktan uzak görünüyor. Ġslamcı
muhalefetin gücünün organizasyon yeteneğinden çok taleplerinin toplumsallığından,
sahihliğinden kaynaklandığını atlayan bir bakıĢ açısı. Nitekim rejimi elinde tutanlar yeni
düzenlemelere her an hazır olsalar da tek çekinceleri; daha özgürlükçü bir sisteme
Ġslamcıların damgasını vurmalarıdır. Sürgündeki lider GannuĢi'nin dönüĢü yeni dönemin
önündeki en büyük sorun. Bu sorun ileri demokrasinin beĢiği ülkeler için de hâlâ geçerli. Her
ne kadar GannuĢi'ye Ġngiltere sığınma hakkı tanısa da, tatilini Tunus'un muhteĢem sahillerinde
yapması için Fransa, Almanya hatta Ġngiltere'nin Bin Ali'nin hâlâ dostu olduğunu söylüyor,
Robert Fisk.
Tunus'ta gerçek bir devrimin yaĢandığına inanmak isteyen ve geliĢmeleri alabildiğine
abartarak erken zafer ilan eden çevreler ise adeta önü açılmak istenen devrimin ne türden bir
Ġslamcılık olduğuyla yüzleĢme cesaretinden yoksunlar. Türkiye modelini Ġslamcılık olarak
hazmedebilenlerin, Tunus aynasında kendilerini görerek içlerine sindiremedikleri durumu
meĢrulaĢtırmak isteyen bir halleri var. Baskı ve yok etme siyasetiyle ehlileĢtirilen,
'makulleĢtirilen' eski Ġslamcıların gelinen noktayı dönüĢümlerinin baĢarısı ve haklılığı olarak
görme eğilimleri Tunus'ta uç verdi.
9
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Bu nasıl devrimdir ki, diktatör ülkeden apar topar kaçıyor ama yerine kimse gelmiyor? Ennahda Hareketi'nden nefret eden sistemin sahiplerinin ılımlı geçiĢi kendi kontrollerinde
gerçekleĢtirmek istediklerini söylemeye gerek yok. Sistem değiĢecek, demokratikleĢecek ama
seçkinler kadrosu ayrıcalıklarını sürdürecek... Bu sihirli formül her zaman iĢlemeyebilir. Eğer
küresel bir dizaynın parçası olarak gerçekleĢiyorsa (Genelkurmay BaĢkanı'nın Amerika ile
temas kurduktan sonra diktatöre kapıyı gösterdiği yönündeki söylentiler bunun iĢareti) makul
bir Ġslamcılıkla pekâlâ gerçekleĢtirilebilir bu süreç.
'MakulleĢtirilmiĢ' bir Ġslamcılık dizayn ediliyorsa zafer iĢareti yapmak Ģöyle dursun, bundan
ilk önce Ġslamcılık iddiasındakilerin kaygı duyması beklenir. Sonuçta, Ġslamcılık iddiasından
vazgeçtikleri oranda sistemden yararlandıkları pragmatist örnekler bol miktarda mevcut.
Tunus muhalefeti 'sistem'in pasta rüĢveti sınavıyla karĢı karĢıya.
Sonuçta ortaya çıkacak olan: Ya sistemde gerçek bir dönüĢüm yaĢanacak ya da parfüm
devrimi...
Yenişafak, 20 Ocak 2011
10
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Tunus’ta balyoz rejimi yıkıldı! – Mustafa Özcan
Balyozu Türkiye‟deki darbe eskizlerinden tanıyoruz. Kuvveden fiile çıkmıĢ olsaydı herhalde
Bin Ali rejimine benzer bir hal yaĢardık. Balyoz rejimini merak edenler Tunus aynasına
bakabilirler. Bir biçimde balyoz rejimine „Big Brother‟ rejimi de diyebiliriz. Bin Ali‟nin
Tunus‟u, (meĢhur roman yazarı) George Orwell‟in 1984 romanından çıkmıĢ gibi. Neden Bin
Ali‟nin Tunus‟u Orwell‟vari bir rejim? Tunus‟la ilgili veriler, nedeni ve cevabını açıkça
ortaya koymaktadır. Tunus‟da oy kullanma yaĢına gelmiĢ Tunusluların yüzde 55‟i fiĢlenmiĢ.
Bu fiĢleme nedeniyle halk intifada sırasında polis merkezlerine saldırmıĢ ve buradaki
dosyaları itlaf etmeye çalıĢmıĢtır. Ya da Bin Ali‟nin RCD Partisinin merkezlerine saldırarak
kayıtları ele geçirmeye çabalamıĢtır. Bu bir Ģeyi ortaya koyuyor: Tunus halkı fiĢlenmekten
bıkmıĢ ve bu nedenle ilk saldırdığı mekanlar arasında kayıt merkezleri yer aldı. Ġlk akıllarını
gelen Big Brother sisteminin beyni ve arĢivi olan sicilleri itlaf etmek oluyor. Tunus‟ta
fiĢlenenlerin sayısı 2 milyon 180 bin olarak veriliyor. Bu da yetiĢmiĢ nüfusunun yüzde
50‟sinden fazlasına tekabül ediyor. Tunus‟ta Nahda gibi siyasi partiler yasaklanırken basın da
feci bir Ģekilde denetim ve kontrol altına alınıyor. Adeta felç edilmiĢ. Ülke göbekten
Fransa‟ya bağlı olmasına rağmen iç güvenlik nedeniyle Fransız basını bile ülkeye giriĢte
sansüre tabi tutulmaktadır. Ancak sansürden sonra Fransız basını yerel basın ağı tarafından
dağıtılabilmekte idi. Keza internet müdavimleri de Tunus‟ta fiĢlenen ve takip altına alınan
zanlı veya potansiyel suçlu kesimleri oluĢturuyor. Bununla birlikte, olayların hızı Bin Ali‟nin
siber alanı tam kontrol altına almasına imkan vermemiĢtir. Bu nedenle sansürlenen basın
Muhammed Buazizi‟yi haber bile yapmakta zorlanırken devrimi tetikleyen dizginlenemeyen
post modern basın olmuĢtur. Twitter, facebook ve bloglar Yasemin Devriminin araçları
olmuĢtur. Devrimin bir yanında yolsuzluklar, yoksulluk yer alırken diğer tarafında ise öfkeyi
organize eden twitter ve facebook gerçeği vardı. Elbette tarafsız kalan ordunun da payını
unutmamak gerekir. 2009 yılında Ġran‟da Nejad‟ın ikinci kez seçildiği lakin muhalefetin
sonuçları hileli ilan ettiği süreçte de alternatif basın etkili olmuĢ lakin rejim post modern
basını kontrol altına almayı baĢarmıĢtır.
*
Bin Ali rejiminin ansın devrilmesinden sonra basın da silkelenmeye karar verdi ve sansürün
kayıtlarını ve zincirlerini kırma arayıĢına girdi. Tunus‟un ulusal basını, Muhammed
Buazizi‟nin kendisini yakması eylemi karĢısında gerçekler yerine yalanlara ve çarpıtmalara
baĢvuruyor. Wikileaks sızıntılarındaki tasvirle ülkenin Ġmelda Markos‟u olan first lady Leyla
Trablusi‟nin keleptokrasinin somutlaĢmıĢ hali olması da, Buazizi‟nin kendisini yakması kadar
etkili olmalıdır. Buazizi‟nin kendisini ateĢe vermesi üzerine Tunus‟da korku duvarı,
psikolojik duvar yıkılıyor. Psikolojik Berlin Duvarı yıkılınca reiim de enkazı altında kalıyor.
20 yaĢındaki öğrenci Seher Bin Yunus bu durumu Ģöyle tasvir ediyor:” Önceleri Facebook‟ta
Bin Ali ve ailesine iliĢmekten çekiniyorduk. Oldukça dikkatli davranıyorduk. Lakin fakir
adamın kendisini yakmasından ve gösterilerin baĢlamasından itibaren korkuyu üzerimizden
attık. Twitter ve facebook yerine gazete ve televizyonlara bağımlı kalsaydık olan biteni ve
detayları hiçbir zaman öğrenemeyecektik (Tunisian media throw off censor's shackles after
decades of fear and collaboration By Kim Sengupta in Tunis Thursday, 20 January 2011, The
Independent).” BaĢbakan Muhammed GannuĢi, ülkeye tam basın özgürlüğü vaat ederken
tanıtım bakanlığını da kaldırmayı da taahhüt ediyor.
11
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
*
Tunus‟ta sadece ekonomik sefalet değil, sosyal sefalet de yaygın. Veriler bunu ortaya
koyuyor. Tunus gençliği büyük bir buhran içinde. Erkeklerin yüzde 39‟u ve kızların yüzde
46‟sı hayat boyunca hiç evlenmeyi düĢünmüyor. Bu Tunus‟un hızlı bir biçimde yaĢlanması
anlamına geliyor. Bin Ali‟nin hem despot hem de seküler rejimi sonuçta sosyal bağları ve
ağları gevĢetmiĢ ve bu bitik manzarayı ortaya çıkarmıĢtır. Arap rejimleri 1970 ve 1980‟li
yıllarda ekmek devrimleriyle çalkalanmıĢtı. Bu bağlamda, Mısır‟da 1977‟de ekmek isyanı
patlak verdi ve büyük bir kargaĢaya yol açtı. Burgiba da benzeri bir ekmek isyanıyla karĢı
karĢıya kalmıĢ ve Bin Ali tarafından bir saray darbesiyle devrilmesinden üç yıl evvel yani
1984 yılında patlak veren sosyal olaylar zincirini zar zor kontrol altına alabilmiĢti. Bin Ali ise
bu kadar Ģanslı olmadı ve ekmek devrimi, rejimini kısa sürede sildi süpürdü.
Ne ilginç ve ne hazindir ki, refah göstergesi olan benzin domino etkisi yapan son intihar
salgınlarıyla birlikte Arap dünyasındaki yeni suç aleti konumuna düĢmüĢtür. Fas aracı
olmayanlara veya Ģüpheli kiĢilere benzin satıĢını durdurmuĢ bulunuyor!
21 Ocak 2011, Dünya Bülteni
12
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Orta sınıf devrimi - Eric Goldstein
Ġnsan Hakları Ġzleme Komitesi adına 1990‟lardan beri Tunus‟a gidip gelirken otokrat
baĢkanları Zeynel Abidin bin Ali‟ye karĢı halkın her an ayaklanabileceğini söyleyen Tunuslu
muhaliflerinden iyice yorulmuĢtum.
Hayal kurmaya devam edin diye düĢünürdüm.
Bu ülke devrime hazır değildi. Bölgeye giden herkes bilir ki Tunus‟un nispeten yüksek bir
hayat standardı ve hayat kalitesi vardır. Ülkede kiĢi baĢı milli gelir Fas ve Mısır‟ın iki katıdır.
Cezayir‟de petrol varken doğu‟daki bu komĢusunda hiç yoktur ama kiĢi baĢı milli geliri
Cezayir‟den de yüksektir. Tunus, fakirliğin azaltılması, okuryazarlık, eğitim, doğum kontrolü
ve kadın hakları konularında yüksek puana sahiptir. Yeraltından çıkan petrolü pompalayarak
değil çok çalıĢarak orta sınıf toplumu yaratmıĢtır; Tunuslular tekstil mâmülleri ve zeytin yağı
ihraç eder, her yıl Avrupalı yüz binlerce turisti ağırlarlar.
Zeynel Abidin Tunus‟u bir polis devletiydi ama halkla yaptığı zımni anlaĢma – çeneni kapat
ve tüketmene bak – tutmuĢ gibiydi, ki çatıĢma yorgunu Cezayir ve Kaddafi Libya‟sının
arasında yer alan Tunus, huzurlu bir cennet gibi görünürdü. Ancak bir seyyar satıcının trajik
protestosu, görünür olmasa da uzun zamandır var olan Ģikâyetlerin açığa çıkmasına yol açtı ve
maskeyi düĢürüp Tunus‟un istikrar Ģöhretinin asılsız olduğunu gösterdi.
Zeynel Abidin‟in pazarlığını kabul etmeyen nadide eylemciler nazarında az bir otoriteryanizm
değildi bu: BaĢkan 23 yıllık yönetimi sırasında çoğu Ġslamcı olduğu iddia edilen binlerce
kiĢiyi tutukladı, Ģiddet olayları planlamakla veya düzenlemekle suçlanmamıĢ olmalarına
rağmen yıllarca hapsetti. Kimi gazeteciler, sol veya insan hakları eylemcileri veya
hukukçular, iftira veya yanlıĢ bilgi yaymakla suçlanıp yahut suç uydurmak yoluyla hapsedildi.
Sivil polis, gözetim altındaki zanlılara iĢkence yaptı ve en küçük sokak gösterilerini bile kırdı
geçirdi, eleĢtirenleri hırpaladı, yabancı gazetecileri ve insan hakları çalıĢanlarını takibe aldı.
Baskıyı hissedenler 10 milyonluk Tunus‟ta azınlıktı. Sessiz çoğunluk arasında 1990‟ların
baĢından beri siyasi hayatı dengeleyen entelijansiya da vardı. Bazıları yönetimi desteklediler
çünkü Zeynel Abidin bin Ali iktidarı eline almadan önce iyice güçlenmiĢ olan Ġslamcılardan
korkuyorlardı. Diğer bazıları ise deri ceketli ve siyah güneĢ gözlüklü polislerin insafsız
tâcizine uğramak, kamu görevlerinden mahrum olmak ve seyahatin kısıtlanması gibi bedeller
karĢısında topal muhalefete katılmak için bir neden göremediler.
Sıradan Tunuslular baĢlarını öne eğip iĢlerine baktılar. Pek çok iĢ fırsatı da vardı: KomĢu
ülkelerle kıyaslanınca, kahvehanelerde aylak aylak vakit geçiren adamların ve kaldırım
bekçisi Hititlerin – Cezayir‟de tüm günlerini cadde ve sokak köĢelerinden geçiren gençler için
kullanılan bir argo sözcüktür - sayısı azdı. Tunuslu kadınlar kamusal alanda görünür
haldeydiler ve profesyonel mesleklerde temsil ediliyorlardı.
13
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Yönetimi eleĢtirenler her daim vardı fakat bin Ali‟nin muhalifleri ezmesi, sayılarını azaltmıĢ,
bir avuç çekirdek kadro kalmıĢtı. Bu hukukçular, yazarlar ve eylemciler cesaretleri dolayısıyla
Paris ve Brüksel‟de selamlandılar fakat Tunus‟ta fiilen tanınmıyorlardı çünkü uygulanan
baskı, hareketlerini atomlara ayırmıĢ ve medya onlar hakkında haber yapmayı reddetmiĢti.
Sıradan Tunusluların usandığını ve ayaklanmaya hazır olduğunu söyleyenler bu çekirdek
kadroydu. Tunus ekonomi mûcizesinin bir yanılsama olduğunu iddia ediyorlardı. Sıradan
Tunuslu, bölgesel eĢitsizliklere, hayat standartlarının aĢınmasına, polisin ve mahalli
yetkililerin kötü muamelelerine, haraca bağlamalarına, dev yolsuzluk hikâyelerine ve
baĢkan‟ın ahbap-çavuĢlarının servetine köpürüyordu.
Küçük bir siyasi muhalif halkası 2000 yılı baĢlarında geniĢlemeye baĢladı. Çekirdek kadronun
etrafında daha geniĢ bir halka oluĢmuĢtu: Ortalığı karıĢtırmadan da olsa, baskıya hayır
diyenler arasında sayılmayı istediler. BaĢkanın sırf Ġslamcılarla değil yönetimini eleĢtiren
herkesle sorunu olduğunu fark eden entelektüeller de iĢin içindeydi. Bir gazetecilik profesörü,
polis sorgulamasına yol açar diye 1999‟da benimle görüĢmeyi tercih etmemiĢti ama sonra
beni açıkça ağırlamaya ve kuĢatma altındaki insan hakları câmiasının düzenlediği dar katılımlı
toplantılara gitmeye baĢlamıĢtı.
Bu dıĢ halka arasında siyasi mahkûmların aileleri de vardı. Bu aileler 1990‟ların ortalarında
korkuya kapılmıĢlardı ama aradan geçen beĢ yıl sonra kaybedecek bir Ģeyleri olmadığına
hükmettiler.
Bu halkaya eski siyasi mahkûmlar da katıldı. Sessiz kalmakla hiçbir yere varılamayacağına
onlar da hükmettiler çünkü devlet politikası ıslah etmek için değil tâciz, izleme, seyahat ve iĢ
kısıtlamaları yoluyla onları ezmek içindi.
Seyyar satıcılık yapan Muhammed Buazizi 17 Aralık‟ta Sidi Buzid‟de kendisini kurban edip
haftalarca süren ve bin Ali‟nin devrilmesiyle sonuçlanan protestoların fitilini ateĢlemeden çok
önceleri, eski bir siyasi tutuklu, hükümet çalıĢmasını engellediği için ailesine bakacak
durumda olmadığını ve bu yüzden çocuklarını satmak istediğini belirten bir pankart açmıĢtı.
14 yıl hapis yattıktan sonra 2004 yılında serbest kalan Cundubalı bir ziraat mühendisi, normal
bir hayat sürme Ģansını yok edecek Ģekilde 16 yıl süreyle kamusal haklarının kısıtlanmasına
maruz kalmıĢtı.
Bu dıĢ halkaya katılanlar arasında rejimin Ģiddet taktiklerinin kurbanı olanların sadece
muhalifler olmadığını keĢfeden iĢ dünyasının seçkinleri de var. Tunus‟ta saygın bir özel
eğitim kurumunun kurucusu Muhammed Buebdelli, siyasete ilgisi olmayan nezih bir
giriĢimciydi ta ki baĢkanın ahbap-çavuĢları çocukları için özel muamele talep edene dek.
Buebdelli bu istekleri reddedince misillemelerle karĢılaĢtı. Rejimin Ģiddet taktiklerini alenen
eleĢtirince de onun kurduğu özel üniversite uydurma gerekçelere dayanarak mahkeme
kararıyla elinden alındı. Ülkenin pek çok seçkinin ve onların çocuklarını eğiten Buebdelli bir
gecede ateĢli muhalife dönüĢmüĢtü.
14
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Ancak bir Ģekilde geniĢleyen bu halkanın ötesinde bir de nispeten rahatlık içerisinde yaĢayan,
gizli polisin ve hizmet ve iltimasları ulaĢtıran ve esirgeyen hâkim parti aygıtının gücü
hakkında ciddi bir farkındalığı bulunan siyaseten iğdiĢ edilmiĢ bir Tunuslu çoğunluk vardı.
KonuĢtuğum Tunuslular, ülkelerinin demokrasiye hazır olduğunu söylerlerdi zira halkı ılımlı,
hoĢgörülü, eğitimli ve orta sınıftı. Polisin tezgâhına el koymasından sonra Buazizi‟nin
kendisini yakmasının niçin böylesi tahrik edici bir olay olduğunu iĢte bu benlik bilinci kısmen
açıklamaktadır.
Buazizi sıradan bir seyyar satıcı değildi – bu bayağı iĢi ve bu iĢ dolayısıyla yetkililerin tâcizini
kabul etmeye mecbur kalmıĢ üniversite mezunu bir kiĢiydi. Zeynel Abidin bin Ali‟nin
devirdiği ilk baĢkanları Habib Burgiba‟nın yeĢerttiği eğitim sitemiyle gurur duyan
Tunusluların yutkunmakta zorlandığı bir Ģeydi bu. Ġntiharların genelde kendileriyle beraber
alabildiğince çok sayıda masumu da öldüren fanatiklerle iliĢkilendirildiği bir yerde
Buazizi‟nin sırf kendi hayatına kıymıĢ olması, onu ve onun gibi olanların durumunu
dramatize etmiĢtir. Onunkisi çaresizlikten kaynaklanan bir hareketti ve Tunusluların kendileri
hakkındaki bilinçlerine sâdık kalarak hiç kimseyi incitmemiĢti. Ayaklanmayı kolaylaĢtıran bir
etken olarak onu gücüne eklemlenmiĢti bu.
Tunusluların bin Ali‟ye karĢı ayaklanacağını öngörmemiĢ de olsam 10 Ocak‟ta televizyonda
300.000 istihdam yaratma sözü verirken gördüğüm an artık bittiğini anladım. Bin Ali
korkuyla yönetmiĢti ve yönetimin Tunus sokaklarına bu Ģekilde cevap vereceğini ima ettiği
anda o artık bin Ali değildi. Çıplak imparatordu. Sessiz çoğunluk – yahut en azından sessiz
çoğunluğun sağlıklı bir kesimi – sokaklara düĢtü ve onu devirdi.
Protestoları alevlendiren ve sürmesini sağlayan pek çok etken vardı; el Cezire‟nin haberleri,
sıradan Tunusluların cep telefonlarıyla çekip YouTube ve Facebook‟ta yayınladıkları ve
Twitter‟da reklamını yaptıkları görüntüler hatta Amerika‟nın bir müttefik olarak bin Ali‟den
rahatsızlık duyduğunu bildiren Wikileaks içerikleri de bu etkenler arasındadır.
Tüm bunlar öteki otokratlara ve onları destekleyen batılı devletlere uyarı anlamı taĢımalıdır:
Muhalefeti ezen ve medyayı sansürden geçiren bir yönetim nispi bir refaha nezaret edebilir,
trenlerin vaktinde kalkmasını sağlayabilir ama vatandaĢları barıĢçıl ve açık kanallar üzerinden
Ģikâyetlerini ifade edemedikleri müddetçe gerçek istikrarı Ģüphelidir.
Tunuslu dostlarım haklıydılar: Bir polis devleti istikrarlı görünebilir ta ki artık öyle
görünmediği güne kadar.
Kaynak: Foreign Policy, 21 Ocak 2011
Çeviren: M. Alpaslan Balcı
15
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
'Tunus Devrimi'nin arkasındaki İslami hareketler -Abdullah Aydoğan Kalabalık
Tunus'ta halk ayaklanmasıyla baĢlayan toplu eylemlerin Bin Ali'nin ülkeyi terk etmesiyle halk
devrimine ''Yasemin Devrim'' dönüĢmesinin ardından gözler, ülkede farklı isim ve ideolojiler
altından faaliyet gösteren onlarca Ġslami akıma çevrildi.
Seksenlerden bu yana ülkenin en büyük Ġslami akımı olarak bilinen En-Nahda Hareketi'nin
yanı sıra Tunus'ta Selefiler, Hizb et Tahrir, Tebliğciler, ġii akımlar ve Ġlerici Müslümanlar
gibi bir çok Ġslami akım, toplum katmanlarını etkilemeye devam ediyor.
OluĢumu 6 Haziran 1981 tarihinde ilan edilen En-Nahda Hareketi, kuruluĢ beyanında
ülkedeki siyasi rejimi eleĢtirerek, topluma baskı kurmakla suçlamakta ve dinin devletten
ayrılması fikrini reddetmekteydi.
Tunus'ta siyasi Ġslamı temsil eden En-Nahda Hareketinin programı, değiĢimin barıĢçıl yollarla
gerçekleĢtirilmesi, siyasi, fikri ve kültürel konularda Ģuranın esas alınması, yabancı dillerin
öğrenilmesinin yanı sıra eğitim dilinin ana dil Arapça olması, gibi prensipleri içeriyordu.
Son yıllarda, Mısır gibi Arap ülkelerinde siyasi Ġslama karĢı denge oluĢturulmak üzere
rejimler tarafından palazlanmasına izin verilen Selefi hareketlerin Tunus'ta da hızla yayıldığı
gözlenmiĢtir.
Tunus'taki selefi Ġslami hareketin baĢında El Hatib el Ġdrisi bulunuyor. Ġdrisi, Sidi Buzid
Ģehrine bağlı Sidi bin Avn kasabasında, 2006 yılında Tunus polisi ile silahlı bir grup arasında
meydana gelen çatıĢmadan sonra tutuklanmıĢtı. Bu çatıĢmanın ardından cihat ilan etmek ve
sanıkları gizlemek suçundan iki yıl hapis yatan El Edrisi, 2009 yılında hürriyetine kavuĢtu. O
tarihten bu yana ülkede faaliyetlerine ediyor.
56 yaĢındaki El Ġdrisi, Tunuslu gençler tarafından oldukça ilgi gören bir Ģahsiyet. El Ġdrisi'nin
Namazın Sıfatı, Zikir Kitabı ve Kuran OkunuĢu adında üç kitabı bulunuyor. Suudi
Arabistan'da bir müddet ikamet eden El Ġdrisi, doksanların ortalarında Tunus'a gelerek
faaliyetlerine baĢlamıĢ ve ikibinli yılların ortalarında Ģöhrete kavuĢmuĢtu.
Facebook gibi paylaĢım siteleri aracılığıyla birbirleri ile irtibat kuran Selefi hareketlerden
etkilenen Tunuslu eğitimli gençlerin, Arapsat ve Nilesat'ta yer alan TV kanallarında konuĢan
Mısırlı ve Suudi Arabistanlı din adamlarından da ciddi derecede etkilendikleri biliniyor.
Devrik CumhurbaĢkanı Zeynel Abidin bin Ali döneminde Tunus'ta Selefi hareketlere bağlı
1208 gencin tutuklandığı, tutuklananların yaĢlarının 25 ila 30 arasında değiĢtiği, çeĢitli
kurumlar tarafından ülke ile ilgili hazırlanan raporlarda yer alıyor.
Müslüman KardeĢlerden ayrılan Tagiddin El Nebhani tarafından, 1953 yılında Kudüs'te
kurulan Hizb et Tahrir de Tunus'da faaliyet göstermektedir. 1973 yılında Tunus'ta ortaya
çıkmaya baĢlayan Hizb et Tahrir, kısa zamanda ülke ordusu içinde nüfuz sağlamıĢ ve bazı
subaylar askeri darbe yapma giriĢimiyle suçlanmıĢtı.
16
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Tunus Hizb et Tahrir'i üyeleri 1983, 1986, 1990 ve son olarak 16 eylül 2006 yılında yargıç
karĢına çıkarıldı. Bin Ali yönetiminin baskılarına rağmen, Hizb et Tahrir ülkede faaliyetlerini
gizli bir Ģekilde sürdürmeyi baĢarmıĢtır.
Hilafeti Ġslam dünyasında tekrar hakim kılmayı hedefleyen Hizb et Tahrir'in Tunus'taki
faaliyetleri ve üyeleri hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır.
Tunus'ta Tebliğ Cemaati elemanları da azımsanmayacak kadar çoktur. YetmiĢli yıllarda
faaliyelere baĢlayan tebliğcilere, Bin Ali yönetimi oldukça müsamahalı davranmıĢtır. Ancak
devamlı bir Ģekilde ülke istihbaratı tarafından kontrol altında tutuldukları da bilinmekteydi.
Tunus'ta ġialar da faaliyet göstermektedir. Ülkede ġiiliği yayma faaliyetleri Dr. Muhammed
El Teycani tarafından Ġran devriminden önceki dönemlerde baĢlatılmıĢtı. Ġran devriminden
sonra Tunus'ta ġiileĢtirme faaliyetleri artmıĢ ve hatta Nahda Hareketinden bazı Ģahıslar da
ġiilerden etkilenmiĢtir. Çünki o dönemde Ġran'da Humeyni tarafından gerçekleĢtirilen devrim,
GannuĢi tarafından takdirle karĢılanmaktaydı.
Tunus'ta mezhep farkı Ġran devriminden sonra baĢlamıĢtır. Normalde Tunuslular Ġslam'ı kabul
ettiklerinden bu yana itikatta EĢ'ari, fıkıhta Maliki, terbiyede ise Tasavvufu benimsemiĢ bir
halktır.
Devrimin ilk yıllarında Ġran yönetimine sempati gösteren Nahda Hareketi yöneticileri ile
ġiiler arasında sonraki dönemlerde ciddi bir gerginlikler yaĢanmıĢtır. Hatta Ġran'ın RaĢid
GannuĢi'ye vize vermediği bilinmektedir. GannuĢi Ġran yönetimininin bu tutumunu, ''Tunus'ta
ġiiliği yaymak için Bin Ali'ye rüĢvet vermek'' olarak yorumlamıĢ ve bu yapılan; ''Diktatör Bin
Ali rejimi ile bahis oynamaktır.'' demiĢtir.
Tunus'taki ġiiler iki ayrı gruba ayrılmaktadır. Ehli Beyt Kültür Cemiyeti etrafında toplanan
grubun baĢkanlığını Imad el Hamruni, diğer grubun liderliğini ise, El Teycani el Semavi
yapmaktadır.
Bin Ali yönetimi ġiilere hürriyet vermiĢtir. Tunuslu ġiilerin Irak'ın Necef, Ġran'ın ise Kum
Ģehri ġii mercileri ile irtibatlı oldukları da söylenmektedir. Tunus'taki ġiilerin sayısı hakkında
uzmanlar tarafından farklı rakamlar ifade ediliyor.
Tunus'ta Ġlerici Ġslamcılar diye bilinen bir grup daha bulunmaktadır. Nahda Hareketi'nden
kopan bu grup, daha fazla üniversite öğretim görevlileri ve öğrencileri arasında kabul görmüĢ,
Müslüman KardeĢler fikri yapısına ve ideolojisine yakın bir çizgiyi temsil etmektedir.
Bu çizgi Sünni, ġii, Sosyalist ve Liberal akımlara açık akılcı bir Ġslami kültürel alt yapıdan
hareket etmeyi hedeflemektedir.
Bazı araĢtırmacılar bu grubu, Nahda Hareketi'nden bölünmüĢ Solcu Ġslamcılar olarak da tarif
etmektedir. Bu grup öne sürdükleri bu yeni Ġslam anlayıĢının Müslüman KardeĢler yönetimi
tarafından kabul görmemesi üzerine 24 ve 25 Temmuz 1980 yılında bağımsızlığını ilan
etmiĢti.
17
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
YetmiĢli ve seksenli yıllarda ortaya çıkan bu Ġslami akımların yanı sıra sendikalar, sosyal
toplum kuruluĢları ve siyasi parti ve hareketler birleĢerek, Bin Ali'yi ülkeden kaçmaya mecbur
etmiĢtir.
Türkiye'de Ortadoğu ve Arap ülkelerini takip eden siyasiler, akademisyenler ve gazeteciler,
olayların dördüncü haftada baĢkente sıçramasına rağmen, Bin Ali'nin ülkeyi terk edeceğini
tahmin edemedi/edemezdi.
Tunus ile ilgili yazılan yazılar, Avrupa ve Arap rejimlerin Bin Ali'ye destek verdiği, dıĢ
güçlerin hesaplarının farklı olduğu gibi değerlendirmeler içermekteydi. Aynı çevreler Ģimdiler
de 'Sudan'daki bölünmeyi gölgelemek için Tunus'ta devrime izin verildiğini' söylüyorlar!
24 Ocak 2011, Dünya Bülteni
18
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Yolsuzluk diktatörlüğün yoldaşıdır – Fehmi Hüveydi
Bu günlerde gazeteler Zeynel Abidin Bin Ali ailesindeki (kendisi, eĢi ve yakınları) yolsuzluk
manzaralarıyla ilgili haberlerle dolu. Bunlar da Wikileaks sızıntıları gibi her an bizi Ģoke
ediyor.
Eski Tunus baĢkanının bazı özel havacılık Ģirketlerinin yanında yabancı bankalarda beĢ milyar
dolarlık hesaba ve Avrupa baĢkentlerinde emlak ve otellere sahip olduğunu okuduk.
Aynı Ģekilde eĢinin yanında merkez bankasından aldığı bir buçuk ton altınla kaçtığını okuduk.
O önemli mevki ve makamları yakın akrabalarına dağıtmıĢ ve onların devletin mallarını
çarçur etmelerinin önünü açmıĢtı. Onlarda Tunus kendilerine bahĢedilmiĢ bir mülkmüĢ gibi
tasarrufta bulundular.
Bunun dıĢında sıhhatini bilmediğimiz birçok haber var. Ama son yirmi yıldır yöneten
topluluğa 'mafya' nitelemesi ortak bir yargı. Sızıntılar hala devam ediyor ve eski baĢkanın
ailesi ve hısımlarının çok çirkin fiillerini gözler önüne seriyor. Bütün bunlardan anlıyoruz ki
sadece baskıcı değil aynı zamanda halkın mallarını çalmaktan utanmayan yolsuzluk sistemi
yürürlükteymiĢ. Bu tablodaki en önemli unsur bize diktatörlükle yolsuzluk arasındaki
kaçınılmaz iliĢkiyi göstermesi.
Dillerin susturulması, toplumun yönetime katılımının ve vergi verelerin paraları ve devletin
diğer kaynakları üzerinde yöneticilerin tasarruflarından dolayı hesaba çekilmesinin
engellenmesi durumu otomatik olarak yöneticileri hiçbir hesap soran kimse olmaksızın halkın
mallarına el uzatma ve çalma noktasında serbest ve teĢvik edici hale getiriyor.
Tunustaki halk devrimi olmasaydı bunların hiç birisini duymayacaktık. Özellikle yöneticilerin
hala kendilerini hesap vermekten koruyan bir kutsiyet zırhına sahip oldukları Arap
dünyasında bu böyle.
Mesela Fransa vatandaĢı Bin Ali'nin, eĢinin ve ailesinin yolsuzluklarını her hangi bir Arap
vatandaĢından daha iyi biliyordu. Çünkü Pariste bu yolsuzlukları ortaya koyan birden çok
kitap yayınlanmıĢtı. Arap dünyasının bu kitaplar hakkında sistem çökene ve Bin Ali dıĢarı
kaçana kadar bir Ģey öğrenmesine imkan tanınmadı. EĢiyle ilgili yazılmıĢ olan kitap 'Kartaca
melikesi' ancak kaçtığı akĢam bazı Arap televizyonlarının ekranlarında yer bulabilmiĢti.
Bin Ali, istibdat sistemlerinin liderleri arasında bir istisna değildir. Aksine yolsuzlukla
diktatörlük arasındaki kaçınılmaz iliĢkinin bir kuralıdır. Ve bizi bütün diktatörlerin
yolsuzluktan nasibini aldığı inancına götüren bir kuraldır. Yöneticinin fakir ya da zengin bir
devletin yöneticisi olması arasında bir fark yoktur. Fark sadece bazısının hala ülkesinde ipleri
elinde bulunduruyor olmasındadır. Bu yüzden Arap dünyasında kimse onun girdiği
yolsuzluğun boyutlarının ortaya çıkarılmasına cesaret edemez.
19
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Bir baĢkası ise otoritesini kaybetmiĢtir ve uzaklaĢtırılmıĢtır. Yüzündeki maske düĢmüĢtür ve
bizim onun iğrenç dönemine yalansız ve dolaysız bir biçimde muttali olmamız mümkün
olmuĢtur.
Birkaç yıl önce Suriye baĢbakan yardımcısı ve dıĢiĢleri bakanı sayın Abdülhalim Haddam
ayrılıp Paris'e iltica ettiğinde ġam'daki yöneticiler panikledi ve o zamana kadar gizledikleri
Ģahsi serveti ve faaliyetleri ile ilgili bilgileri sızdırdılar. O zamanlar mal varlığının hacmi ve
faaliyetlerinin geniĢliği karĢısında ĢaĢırmıĢ olanlardan biri de bendim. Mal varlığı ülke
içerisinde ve dıĢarısında araziler, saraylar, daireler ve eğlence merkezlerini kapsıyordu.
Faaliyetleri giyim ve gıda alanları, ticari vekalet ve akla gelebilecek her türlü mal kaçırma ve
servet edinme kaynaklarını içine alıyordu.
Bu açıklama yayınlandığında El - Ehramda bir makale yazmıĢtım. Orada diktatörlükle
yolsuzluk arasındaki iliĢkiye dikkat çekmiĢtim. Demokrasi olmayan bir ülkedeki yöneticinin
bir Ģekilde yolsuzluğa batmasının gerekli olduğunu dile getirmiĢtim.
Dolayısıyla onun hatalarının ve yolsuzluklarının 'dosyası' tutulur. Sisteme bağlılığı devam
ettiği sürece o emniyettedir. Ancak sisteme karĢı geldiğinde dosyasının açılması, siyasi ve
kiĢilik olarak suikasta uğratılması geleneksel bir yöntem olmuĢtur.
Ancak El-Ehram gazetesi bu ibarelere tahammül edememiĢ ve makaleden çıkarmıĢtı. Asıl
olay Suriye'de geçiyor olmasına rağmen bana bu ifadelerde Mısırdaki siyasi durumlara
gönderme yapıldığı kokusunu aldıklarını söylediler.
Bazı Latin Amerika ülkelerinde elitler bu olguyla aĢırı bir gerçeklikle iliĢki kurdular. Daha az
zararlı iki seçenekten yola çıktılar. Diktatör yöneticilerden kurtulmak için onlara bir anlaĢma
önerdiler. Bu anlaĢmanın gereği olarak yönetimi bırakmaları ve kendilerine güvenli bir yer
bulmaları karĢılığında onların çaldıkları göz önünde tutulmayacak ve bundan dolayı
sorgulanmayacaklardı.
Bu seçkinler diktatörlüğün gölgesinde çalmaya devam etmekle hürriyeti sağlama karĢılığında
yolsuzluklarının sorumluluğundan kurtulma seçenekleri arasında seçim yapma
durumundaydılar.
Ancak bu anlamda yüz yüze bulunduğumuz büyük problemlerden birisi sivil toplum
kuruluĢlarımızın her hangi bir yöneticiye bunu dayatamayacak kadar zayıf olmasıdır. Bu da
onların yolsuzluk ve baskıcılık yolunda ellerini serbest bırakıyor.
Bu durumda üçüncü seçenek baĢ veriyor: Patlama tek çözüm haline geliyor.
Kaynak: Eş-Şuruq gazetesi, Katar, 24 Ocak 2011
Çeviren: Metin Ünlü
20
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Mısır'da 34 yıllık sabır taştı mı? - Abdullah Aydoğan Kalabalık
Dünya'da her Ģey bir değiĢim ve dönüĢüm üzerine kurulmuĢtur. Zaman mefhumu zaten
değiĢkenliği zorunlu kılan en önemli unusurdur. DeğiĢime direnen eninde sonunda
kaybedecek ve ''DeğiĢim''e teslim olacaktır. Sünnetullah böyledir.
Ortadoğu ve Arap dünyası siyasetinde bu günlerde en fazla kullanılan tılsımlı kelime ''Tağyir''
(DeğiĢim) oldu. Felsefi derinliği fazla düĢünülmese de bir slogan olarak değiĢim, bu bölgede
kulağa çok hoĢ gelen bir kelime. Özellikle de koltuğa oturanın bir daha kalkmadığı ülkelerde
''DeğiĢim''; Devrim, yenilik, yeni yönetim, yeni dıĢ ve iç politika, iĢ, aĢ gibi onlarca mana
ifade ediyor.
Mısır'da son 10 yılda ''DeğiĢim Hareketleri'' adında bir çok kuruluĢ oluĢturuldu. ''Kifaye'', ''6
Nisan'', ''Milli DeğiĢim Cemiyeti'' bunlardan bir kaçı.
Mısır muhalefeti ve değiĢim hareketlerinin çağrılarına kulak veren Mısırlılar, dün baĢkent
Kahire ve diğer bazı Ģehirlerde ''DeğiĢim'' için sokaklara döküldü. Kahire'nin farklı
merkezlerinde öğleden sonra toplanan göstericiler, saat 16 sularında Kahire'nin en merkezi
meydanı kabul edilen Tahrir Meydanı'nda birleĢti.
Tahir Meydanı'nda göstericiler ile polis arasında arbede yaĢandı. Göstericileri dağıtmak için
polis tazyikli su ve göz yaĢartıcı bomba kullandı.
Ġskenderiye, SuveyĢ, Mahalle el Kübra ve El Minya gibi Ģehirlerde binlerce kiĢinin gösteri
yaptı. Güvenlik güçleri tarafından tutuklanan bazı göstericiler bir süre sonra serbest bırakıldı.
Facebook aracılığı ile organize edilen ve ''Gazap günü'' olarak isimlendirilen gösterilere
katılım, güvenlik güçlerinin uyarılarına rağmen çok fazlaydı. 1977 yılı 18-19 Ocak
günlerinde gerçekleĢtirilen ''Ekmek isyanı''ndan bu yana Mısır'da bu kadar insan gösterilere
katılmamıĢtı. Genelde göstericiler polis tarafından kordon altına alınır ve polislerin sayısı
göstericilerin iki veya üç katı olurdu.
Dün muhalif liderler Tahrir ile Ramses Meydanları arasında yer alan Yüksek Mahkeme'nin
önünde toplandı. Kifaye Hareketi lideri George Ġshak, Ğad Partisi eski lideri Eymen Nur ve
Müslüman KardeĢler eski milletvekillerinden Muhammed Baltacı'nın da içinde bulunduğu
grup, saat 13 sularında sloganlar atmaya baĢladı.
DeğiĢim talebinde bulunan yaklaĢık bin civarındaki gösterici, ''Batıl! Seçimler batıl,
parlamento batıl! hükümet batıl!'', ''Biz kimiz biz hepimiz Mısırlılarız.'', ''DeğiĢim meĢrudur''
Ģeklinde sloganlar attı. Grup saat 16'dan sonra Tahrir Meydanı'na doğru harekete geçti.
Gösteriler esnasında kendisi ile görüĢme fırsatı bulduğumuz Eymen Nur; ''Bu gösteriler,
halkın Mısır yönetimine mesajıdır' derken, Kifaye lideri George Ġshak ise ''Bu belki bir
devrim değildir ancak, Mısır tarihinde çok önemli bir gündür. Biz daha fazla hürriyet, yeni
anayasa, yeni bir parlamento ve değiĢim istiyoruz. Dünyadaki diğer halkların yaĢadığı gibi
yaĢamayı arzuluyoruz.'' Ģeklinde konuĢtu.
21
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
ġobra, Roksi ve Mühendisin gibi bölgelerde de toplanan ve çoğunluğunun gençlerden
oluĢtuğu göstericiler, ''Devrim! Devrim!'' Ģeklinde sloganlar attı.
''6 Nisan'' Hareketini oluĢturan gençlerin organize ettiği gösterin yapılacağı bütün bölgelerde
çevik kuvvet, resmi ve sivil polisler olağan dıĢı güvenlik önlemleri aldı. Ancak polis içiĢleri
bakanlığının emri gereği, göstericilerin polis tarafından belirlenen bölgeyi geçerek caddelere
çıkmasına rağmen halka müdahale etmedi.
Dünkü gösterilerin ardından Milli DeğiĢim Cemiyeti bir açıklama yayınladı. Açıklamada:
''Ülkedeki değiĢim hareketleri daha fazla hürriyet, adalet, olağanüstü halin kaldırılması,
parlamentonun feshedilmesi, yeni, hilesiz ve uluslar arası normlara uygun bir seçim
yapılması, anayasa değiĢikliğine kadar bir geçiĢ dönemi hükümeti kurulmasını istiyor.''
denildi.
Kifayet (Yeter) Hareketi de bir açıklama yaptı. Olağanüstü halin kaldırılması, siyasi
tutukluların serbest bırakılması, basın hürriyeti, yargıda bağımsızlık, siyasi parti kurma
özgürlüğü, barıĢçı yollarla protesto ve grev yapma hakkının istendiği açıklamada; ''Mısır
siyasi hayatında yaĢanan tıkanıklığın tehlikelerini hissediyoruz. Toplumsal sıkıĢmıĢlık
artmıĢtır. Yolsuzluk ülkenin gelirlerinin üzerine çökmüĢ bulunmaktadır. Baskı özgürlükleri
ayaklar altına almaktadır'' ifadesi kullanıldı.
Göstericiler dün gece Tahrir Meydanı'nda sabahlamak istedi. Ancak gece yarısından sonra
çevik kuvvet müdahale ederek göz yaĢartıcı bomba ile göstericileri dağıtmayı baĢardı.
Göstericiler ara sokaklara ve farklı merkezlere doğru çekilmiĢ bulunuyor.
Katılımcıların toplumun bütün katmanlarından olması, Mısır polisinin olumlu tutumu,
organize ediliĢ Ģekli gibi bir çok faktör, 34 yıl sonra gelen bu büyük gösterinin sonuçlarının da
diğerlerinden oldukça farklı olacağı öngörülüyor.
Yedi bin yıllık yerleĢik hayatın bir sonucu olsa gerek. Mısırlılar son derece müsamahakar ve
çok mecbur kalmadıkça Ģiddete baĢvurmayan bir halk. Provakasyon ihtimaline rağmen, 34
yıldan sonra yaĢanan bu büyük gösteri de bile gençlerin çevreye hiç zarar vermediğini gördük.
Bugünden itibaren Mısır yönetiminin nasıl bir tavır takınacağı ve krizi nasıl yöneteceği çok
önemli.
Muhalefetin isteklerini yerine getirmesi durumunda, yönetim zaaf göstermiĢ ve sessiz
kitlelerin değiĢim ümidini artırmıĢ olacaktır. Bu durum CumhurbaĢkanı Mübarek
Liderliğindeki tek parti iktidarının sonu olabilir. Bu bir.
Ġkincisi Ģiddete baĢvurmak. Yönetim Ģiddete baĢvurarak gösterilericileri dağıtabilir. Ancak bu
pansuman bir çözüm olacaktır. Bir müddet sonra gösterilerin tekrar etme ihtimali oldukça
yüksek olur.
Mısır rejimi, iyi bir kriz yönetimi metoduyla değneğin ortasından tutabilecek dirayeti
gösterebilirse eğer, herkes kazanır.
26 Ocak 2011
22
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Tunus Mısır'ın deneme tahtası mıydı? – Akif Emre
Tunus'ta halk ayaklanması ya da kitlesel gösteriler baĢladığında gündeme gelen soru Ģuydu:
Bu olaylar Arap dünyasında domino etkisi yapabilir mi? Gerek sosyolojik gerçekleri gerekse
stratejik önemleri farklı olan geniĢ bir coğrafyayı renk körlüğü içinde analiz etmek
indirgemeci yaklaĢımlara kapı açar. Bununla birlikte tüm çeĢitliliklerine rağmen Arap
dünyasında otoriter rejimlerin iĢbaĢında olması ortak payda sayılabilir.
Tunus'taki gösteriler daha siyasal sonuç almadan Mısır'da halkın görülmemiĢ bir kalabalıkla
meydanlara dökülmesi, "domino etkisi" teorisini tekrar gündeme getirdi. Henüz geliĢmelerin
baĢında geleceğe yönelik yapılacak her yorumda hata payı yüksek olacaktır.
Tunus ve Mısır'ın olayların baĢlangıç aĢamasında alıĢılmıĢ devlet refleksleriyle gösterileri
önlemeye çalıĢmaması iki aktör arasındaki ortak payda. En baskıcı yönetimlerden birine sahip
Tunus'ta görece yumuĢak davranılması, kitlelerin üstüne ateĢ açılmaması mesela, dengelerin
değiĢmekte olduğunun göstergesi. Dahası hapishanelerden resmi açıklamalara göre 11 bin
kiĢinin kaçması, yaklaĢık 2500 kiĢinin de resmen salıverilmesi siyasal değiĢimin bence en
önemli iĢaretlerinden biri sayılmalı. Ancak Ġslamcı mahkumların af kapsamı dıĢında tutulmuĢ
olması muhtemel "özgürleĢmenin sınırları"nı tespit açısından önemle not edilmeli. Tüm
bunları alt alta koyduğumuzda ve Bin Ali'nin gösteriler baĢlar baĢlamaz yurt dıĢına
kaçması/kaçırılması da göstericilerin gücünü aĢan baĢka faktörlerin de denkleme dahil
olduğunu gösterir.
Benzer bir sürecin Mısır'da da yaĢandığı izlenimini veren gösteriler Kahire'de patlak verdi.
Haberler, 1977'deki 'ekmek isyanı'ndan bu yana en kalabalık gösteri olduğu yönünde. En
küçük gösteriyi kendine özgü yöntemlerle bastıran Mısır polisi nedense bu sefer nerdeyse
müdahale etmedi.
Hemen belirtmek gerekir; Mısır konumu, stratejisi, sosyolojik özellikleri, demografisi, siyasal
yapısıyla bir Tunus değil; belki özellikleri itibariyle Tunus'u da içine alan merkezi bir ülke.
Mısır'da değil rejim değiĢikliği sistem içi değiĢimlerde bile iç dengelerden çok dıĢ
müdahalelerin etkili olan, "küresel aktörler" açısından kendi baĢına bırakılamayacak kadar
önemli bir ülke. Hele hele Ġsrail faktörü düĢünülmeden sistemik değiĢimlerin gerçekleĢmesi
Ģu an için mümkün değil.
Tunus'taki eylemlerde gözler En-nahda Hareketi'ne, sürgündeki lider RaĢid GannuĢi'ye
çevrilmiĢti. Mısır'da da ister istemez sistemin kadim rakibi (düĢmanı demek daha doğru)
Ġhvan-ı Müslimin'e çevrilmiĢ durumda. Her iki hareket de en organize halk hareketi.
Ne var ki her iki halk gösterisinde de bunlar ön planda değil, yahut ön planda göstermemeye
çaba gösteriyorlar.
GannuĢi'nin ve En-nahda sözcülerinin açıklamalarını dinlediğimde; Amerikalı neoconların,
Batılı kamuoyunun "Ġslamcı" lider ve hareketlerden neden korktuklarını sormadan edemedim
23
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
kendi kendime. Ġslamcı talepleri kültürel alana sıkıĢtırmıĢ, temel iddiaları geri çekilmiĢ bir
"Ġslamcılık"la karĢı karĢıyayız.
Mısır örneğinde de kitlesel gösterilerin öncülüğünde El-baradey ve 6 Nisan Hareketi gibi
unsurlar öne çıkıyor. Her iki ülkedeki gösterilerin ortak noktası toplumun tüm kesimlerinin
adeta patlama noktasına gelerek siyasal değiĢimden yana sokaklara dökülmüĢ olması. Gerçi
Mısır'daki sürecin nasıl geliĢeceği, Tunus'un nereye evrileceği henüz net olmamakla birlikte
taĢların yerinden oynadığı söylenebilir.
Kitlelerin siyasal ve ekonomik yoksunluk ve yoksullukları karĢısında meydanlara inmelerini
dıĢ faktörlere bağlamak tam bir komploculuk olur. Kitleler her fırsatta ayaklandılar ve her
seferinde de kanla bastırıldılar. Bu kez farklı olan, sistemin buna verdiği cevabın Ģekli.
Mısır'da, Ġhvan ağırlığını dengelemek, hatta muhtemel toplumsal hareketleri baĢtan provoke
etmek için öne çıkarılan bazı selefî hareketlerin El-baradey için ölüm fetvası verdiklerini not
etmekte yarar var. Benzer biçimde En-nahda'yı dengelemek için Tunus'ta da bazı marjinal
unsurların belli sınırlar içinde önleri açılmıĢtı.
Tunus'tan baĢlayıp Mısır'da uç veren, Lübnan'ı sarsan geliĢmelerde gelinen noktada; gerçek
talepleri olan kitleleri küresel stratejilere uyumlu bir dönüĢüme razı etmeye yönelik
müdahalelerin devrede olduğunu belirtmek zorundayız. Eski tip dikta ve baskı yöntemlerinin
kullanım tarihinin dolmuĢ olduğu, bu modelle toplumların daha fazla idare edilemeyeceği
gerçeği ortaya çıkmıĢtır. Kitleler neoliberal politikalara biraz özgürlük sosu eklenmiĢ bayat
bir demokrasi modeli ile ikna edilmek isteniyor.
Kitle hareketleri her zaman manipüle edilemezler; bu doğru. Ancak kitle hareketlerine yön
veren örgütsel ağlar, liderlikler zihinsel olarak dönüĢmüĢse kanalize etmek çok daha kolay
olacaktır. Tunus'taki Ġslamcıların söylemi buna bir örnektir.
Son bir not: Büyük Ortadoğu projesini uzakta arayanların projenin Arap dünyasında uç
verdiği modellerine bakarak yeniden düĢünmelerini salık veririm.
Yenişafak, 27 Ocak 2011
24
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Fas: Bin Alileşme sonrası şimdi de Tunuslaşma mı? - Ebubekir Cemai
Zeynel Abidin bin Ali rejiminin devrilmesi Fas‟ta da benzer bir (d)evrimin habercisi midir?
Benzer bir evrim değil ama büyük bir ihtimalle değiĢim olacaktır. Tunus örneği, sosyal
sorunları daha derin olan bir ülkeye uyan çağrısıdır. Fas son on yılda nispeten sağlam bir
büyüme izlemesine ve altyapıya daha fazla yatırım yapmasına rağmen bu ülkedeki eĢitsizlik
ve yoksulluk oranı hala sağlıksız denilecek kadar yüksek. Tunus, insani kalkınma indeksinde
82‟nci sıradayken Fas 114‟üncü sıradadır. ġehirlerdeki iĢsiz gençlerin oranı Tunus‟a kıyasla
daha yüksektir. Son dört yılda çeĢitli ayaklanmalar patlak verdi; 2008 Haziran‟ında Sidi Ġfni,
tüm bir Ģehir patladı.
Bin Ali rejiminin çöküĢ nedenlerini çözüp açıklığa kavuĢturmak zorsa da muteber sosyal aracı
kurumların yokluğunun sürdürülemez bir baskıya yol açtığını, bunun da Ģahit olduğumuz
sosyal ve nihayet siyasi patlamayı davet ettiğini söylemek güvenlidir. Ġnsanların öfkesine
mecra olacak yeterli derecede bağımsız siyasi partiler, sendikalar, medya veya sivil toplum
örgütleri yoktu.
Tüm sosyal sorunlara rağmen Fas‟ın Tunus gibi halk devrimine Ģahit olmamasının
sebeplerinden biri de onun bu güvenlik valflerine halen sahip oluĢudur. Buradaki anahtar
kelime “halen‟dir.” Fas, çoğu Arap ülkesine kıyasla daha özgürdür. Fakat bağımsız siyasi ve
sosyal kuvvetler, ki bir nebze olsun siyasi ve sivil özgürlüklere imkan tanıyor, monarĢi
tarafından gitgide hırpalanmaktadır. Bu süreç, “bin AlileĢme” olgusu olarak anılmaktadır. Bin
Ali Tunus‟u yakın zamanlara kadar istikrarlı görünüyordu; berbat insan hakları siciline, sert
otoriteryanizmine ve iktisâdi yırtıcılığına rağmen baĢta ABD ve Fransa olmak üzere Batı‟dan
destek alıyordu. Fas‟taki güç seçkinleri durumun farkına vardı. Ġstenen tek Ģey Ġslamcılıkla
savaĢ olduktan sonra ulusal pazarları batılı Ģirketlere açarak ve kadın haklarını teĢvik ederek
niçin liberalleĢmeli ki?
Fas‟taki iki geliĢme “bin AlileĢme” eğilimini resmeder: Asliyet ve Modernite Partisinin
(AMP) zuhuru ve monarĢinin yırtıcı iktisâdi uygulamaları. AMP eski içiĢleri bakan yardımcısı
ve kralın yakın arkadaĢı Fuat Ali el Himme tarafından 2008 yılında kuruldu. Wikileaks‟in
yayınladığı Fas‟la ilgili ABD DıĢiĢleri Bakanlığı belgelerinden birinde sarayın, ĠçiĢleri
Bakanlığına Ġslamcı partinin yani Adalet ve Kalkınma Partisinin zararına olacak Ģekilde AMP
adayları lehine müdahale emri verdiğini göstermektedir. El Himme‟nin AMP‟si bin Ali‟nin
Anayasal Demokratik Birlik Partisi gibi siyasi sahneyi topyekûn kontrol etmiyorsa da, devlet
kaynaklarını sömürerek ve sarayın desteğini alarak Fas siyasetine hâkim olma yolunda
ilerliyor.
MonarĢi‟nin doymak bilmez ticari iĢtahı, bin Ali ailesinin Tunus ekonomisi üzerindeki sıkı
hâkimiyetine çarpıcı bir Ģekilde benziyor. Kralın iĢadamları, ultra rekabetçi bir küresel
muhitte Fas ekonomisini korumak için güçlü holdingler kurma bahanesi altında geniĢlemebüyüme âlemine daldılar. Kralın holdingi Siger, en büyük bankayı, en büyük sigorta Ģirketini
25
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
ve üç Telekom operatöründen birini kontrol ediyor. Wikileaks‟in yayınladığı ABD DıĢiĢleri
Bakanlığı belgeleri, kralın ticari faaliyetlerini rahatsız edici Ģekilde gözler önüne sermiĢtir.
Belgelere göre Kralın bir diğer holdinglerinden ONA‟nın icra kurulu baĢkanı Amerikalı
diplomatlara “büyük yatırım kararları üç kiĢiden geçiyor: Fuat el Himme – Ģu an Asliyet ve
Modernite Partisi‟nin baĢındadır – kralın özel sekreteri Muhammed Münir el Mecîdi ve bizzat
kral” demiĢtir. Aynı belgede “Fas‟ın önde gelen iĢadamlarından biri, Fas‟taki büyük
kurumların ve resmi süreçlerin saray tarafından gayrimenkul piyasasından zorla rüĢvet almak
için kullanıldığını” söyleyerek üzüntüsünü dile getiriyor.
Daha üzücü olanı, kralın iĢ anlaĢmaları bazen monarĢinin meĢruiyetine zarar veriyor.
Müminlerin komutanı olmak, kralın sahip olduğu meĢruiyetin en övülen sütunudur. Aynı dini
otorite altında ülkeyi birleĢtirerek Ġslamcıları kontrol altında tuttuğu söylenir. Ancak son
ifĢaatlar kralın Fas‟ta el Cedide‟de ve Makao‟da kumarhanelere yatırım yaptığını göstermiĢtir.
Brasseries du Maroc adlı bira Ģirketine de yatırım yapmıĢtır.
Bu siyasi yanlıĢlar, monarĢiyle ittifak içindeki sosyal grupları üzmektedir. Bu hatalar, ülkenin
istikrarını tehlikeye atabilecek bir basiret yoksunluğunu bilhassa da Tunus‟ta yaĢananlar
ıĢığında gözler önüne sermektedir. Bir devrimi engellemek bu seçkinler için bekâ meselesidir.
Eğer Fas halkı patlarsa, derin sosyal ve ekonomik eĢitsizliklere bakınca, ülkenin çok daha
kanlı ve müzmin bir devrim sürecine girme ihtimali yüksektir. Dolayısıyla da hakiki bir
demokratik anayasal monarĢiye doğru tedricen artan ama güvenilir bir demokratikleĢme
sürecini ateĢlemek için bugün çok daha güçlü bir dürtü var.
Kaynak: Bitterlemons, 29 Ocak 2011
Çeviren: Ertuğrul Aydın
26
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Mısır’da değişim manisfestosu - Muhammed el Baradey
Mısır‟da Ģunun Ģurasında iki ay önce yapılan meclis seçimleri tamamen hileliydi. Hüsnü
Mübarek‟in partisi, muhalefete sandalyelerin yalnızca yüzde 3‟nü bıraktı. Hayal edin bir.
Amerikan yönetimi ise ürkütücü bulduğunu söyledi. Pekâlâ, samimi olmak gerekirse sadece
ürkütücü bulmasını ürkütücü bulmuĢtum. Bu kelime, Mısır halkının hissiyatını ifade etmeye
yetmez de.
Tunus diktatörünün devrilmesini müteakip Mısır sokaklarında gösteriler baĢladığında, ABD
DıĢiĢleri Bakanı Hillary Clinton‟ın Mısır hükümetinin “istikrarlı” olduğu ve “Mısır halkının
meĢru haklarına ve çıkarlarına cevap verecek yollar aradığı” değerlendirmesini iĢittim. Küçük
dilimi yutacaktım – ve kafam karıĢtı. Ġstikrarla neyi kastetti? Ve bedeli neydi? 29 yıllık
olağanüstü hal kanunlarının, 30 yıldır imparator gücü tasarruf eden bir baĢkanın, neredeyse
gülünç bir meclisin, bağımsız olmayan bir yargının istikrarı mı? Ġstikrar diye andığınız bu
mu? Emin ki bu değil. Diğer ülkelere uyguladığınız standardın bu olmadığına Ģüphem yok
Mısır‟da gördüğümüz Ģey sahte bir istikrardır zira gerçek istikrar yalnızca demokratik seçimle
iĢ baĢı yapmıĢ bir hükümetle olur.
ABD‟nin Ortadoğu‟da niçin itibarı olmadığını bilmek isterseniz Ģayet, cevabı iĢte budur.
Mısır‟daki son seçimlere verdiğiniz tepki halkı hayal kırıklığına uğrattı. Dostlarınız için çifte
standart uyguladığınız, sırf çıkarlarınızı temsil ettiklerini düĢündüğünüz için otoriteryan
rejimlerden yana taraf tuttuğunuz inancını yeniden teyid ettiniz. Sosyal çözülme, ekonomik
durgunluk yaĢıyor ve siyasi baskı görüyoruz ama sizden, Amerikalılardan ve dolayısıyla da
Avrupalılardan çıt çıkmıyor.
Mısır hükümetinin halkın ihtiyaçlarına cevap verecek yollar aradığını söylerken “artık çok
geç!” diyesim geliyor. Bu iyi bir realpolitik bile değil. Tunus‟ta ve ondan önce de Ġran‟da
neler olduğunu gördük. Serbest seçimlerle halkın seçtiği bir hükümet olmadığı takdirde
istikrar olmadığını öğretmelidir bu.
Siz Batı‟da, Arap dünyası için tek seçeneğin ya otoriteryan rejimler ya da Ġslamcı cihatçılar
olduğu fikrini satıyorsunuz elbet. Yapmacık bu. Eğer Mısır hakkında konuĢuyorsak, seküler,
liberal, pazar yönelimli insanlardan bir gökkuĢağı var ve onlara bir Ģans verirseniz, modern ve
ılımlı bir hükümet seçmek için örgütleneceklerdir. Dünyanın geri kalanına yetiĢmek için can
atıyor onlar.
Siyasi Ġslam‟ı hep el Kaide ile bir tutmak yerine yakından bakın. Ġslam, Peygamberin
ardından 20 veya 30 yıl sonra gaspedildi ve yöneticiye mutlak güç veren ve onu sadece
Tanrı‟ya karĢı mes‟ul tutan bir Ģekilde yorumlandı. Yönetici her kimse, onun için çok uygun
bir yorumdu bu tabii. Mısır‟daki ultra-muhafazakâr Müslüman bir grubun lideri birkaç hafta
önce bir fetva yayınlayarak Hüsnü Mübarek‟e karĢı muhalefeti körüklemekten tövbe etmemi
istedi ve bundan vazgeçmediğim takdirde yöneticinin beni öldürme hakkı olduğunu ilan etti.
Bu çeĢit Ģeyler bizi karanlık çağlara götürür. Peki, Mısır hükümetinden protesto eden tek bir
söz veya kınama duyduk mu? Hayır.
Tüm bunlara rağmen, barıĢçıl araçlarla değiĢime bir yol bulmayı ümit etmekteyim. Mısır gibi
bir ülkede köklü demokratik reformlar çağrısı yapan bir belgeye insanların isimlerini ve
27
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
kimlik numaralarını yazmaları kolay değildir ama bir milyon kiĢi bunu yaptı. Rejim, hiçbir
Ģey görmeyen ve duymayan maymun gibi bizi görmezlikten geldi.
Sonuç olarak, Mısırlı gençler sabırlarını kaybettiler ve son birkaç gündür sokaklarda
gördüğünüz Ģeylerin hepsini de onlar örgütledi. Mısır dıĢındayım çünkü sesimi duyurmanın
tek yolu bu. Mısır‟dayken, yerel medyayla iliĢkilerim kesiliyor. Fakat Kahire‟ye, sokaklara
dönüyorum çünkü gerçekten baĢka seçenek yok. Bunca sayıda insanla oraya gider ve iĢlerin
çirkinliğe varmamasını ümit edersiniz ancak rejim Ģimdiye değin mesajı almıĢa benzemiyor.
Hüsnü Mübarek yönetimiyle çalıĢmak her geçen gün zorlaĢıyor, hatta geçiĢ süreci için bile ve
Mısır‟da konuĢtuğunuz pek çok kiĢi nazarında bu artık bir seçenek değil. 30 yıldır orada
oturduğunu, 83 yaĢında olduğunu ve değiĢim vaktinin geldiğini düĢünüyorlar. Onlar
nezdinden tek Ģık, yeni bir baĢlangıçtır.
Bu daha ne kadar sürebilir bilmiyorum. Mısır‟da, Tunus‟ta olduğu gibi baĢkandan ve halktan
baĢka kuvvetler de var. Ordu Ģimdiye kadar tarafsız kaldı ve bu Ģekilde kalacaklarını
umuyorum. Askerler ve subaylar Mısır halkının bir parçasıdır. YaĢanan hayal kırıklıklarını
biliyorlar. Ulusu korumak istiyorlar.
Lakin Mısır halkı bu hafta korku engelini kırdı ve o bir kez kırıldığında onları durduracak
olan yoktur.
27 Ocak 2011
Çeviren: Ertuğrul Aydın
28
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Mısır’ın yeni güçlü adamı: Süleyman - Issandr Amrani
“Rejime devam” havasının sürüp gitmesi, Suriye tarzı bir iktidar devrinin istikrarsızlık
dönemine yol açacağından endiĢe eden pek çok Mısırlının asabını bozuyor. Baba-oğul
nepotizminin Arap liderliği iddiasındaki bir ülke için aĢağılayıcı olduğunu düĢünüyorlar.
Demokratik alternatiflerin dıĢarıda bırakıldığı ama halkın değiĢim istediği böylesi bir siyasi
muhitte Cemal Mübarek‟in tek alternatifi olarak ortaya Süleyman çıktı. Ġyi de bu gizemli güç
oyuncusu kim? Ve Mısır için gerçekten yeni bir dönem anlamına gelir mi?
YaĢlı Mübarek gibi Süleyman da ulusal sahneye ordudan yükseldi. Kariyer mecrası, Mısır
siyasi tarihinin mecrasını takip eder. 1960‟larda Sovyetler Birliği‟nin Frunze Askeri
Akademisi‟nde eğitim gördü ve piyade askeri oldu. (Mübarek ondan birkaç yıl önce aynı
akademide eğitim almıĢtı.) 1967 ve 1973 Arap-Ġsrail savaĢlarında görev aldı. Kahire, stratejik
ittifakını Moskova‟dan Washington‟a çevirdiğinde 1980‟lerde John F. Kennedy Özel Harp
Okulu‟nda ve Fort Bragg Merkezi‟nde eğitim aldı. Süleyman‟ın Amerikan istihbarat ve askeri
yetkilileri ile çeyrek asırdır var olan yakın iliĢkileri devam etmektedir.
Muhaberat‟ın baĢı olarak Süleyman‟ın askeri ve siyasi portföyü geniĢtir. Mısır istihbarat
teĢkilatı, CIA‟nin istihbarat toplama iĢlerini, FBI‟nın terörle mücadele rolünü, gizli servisin
koruma hizmetlerini ve DıĢiĢleri Bakanlığının üst düzey diplomasisini uhdesinde barındırır. Ġç
darbe emarelerine karĢı Mısır güvenlik teĢkilatını izlemek gibi otoriteryan rejimlere has bazı
iĢlevleri de vardır. Hem Mısır yönetimine hem de ülke dıĢına uzanan seçkin bir kurumdur.
Sivil ve askeri kanatlar da burada kesiĢir. Süleyman, hem askeri rütbe hem de sivil makam
sahibi ender Ģahsiyetlerdendir; hem Tuğgeneral hem de her ne kadar toplantılara nadiren
katılsa da, kabine üyesidir.
Ġstihbarat teĢkilatının baĢındaki isim öteden beri gizli tutulur. Fakat 2001 yılında sonra,
Süleyman DıĢiĢleri Bakanlığı‟ndan kilit dosyaları almaya baĢladığında ismi ve fotoğrafı resmi
yayın organı el Ahram‟da çıkmaya baĢladı. Genelde Hüsnü Mübarek‟e ayrılan birinci
sayfanın üst yarısında görünür oldu. Bu tarihten sonra onun üst düzey iĢleri üst düzey haber
olarak muamele gördü. Sudan‟daki sivil savaĢa müdahil oldu, Suudi Kral Abdullah ile Libya
lideri Kaddafi arasındaki dargınlığı (Kaddafi‟nin Abdullah‟a suikast teĢebbüsünde bulunduğu
iddiasından kaynaklanıyordu bu) giderdi ve Lübnan‟a burnunu sokmaması ve Ġran‟dan
uzaklaĢması için Suriye‟ye baskı uyguladı.
Daha önemlisi, Süleyman, Ġsrail-Filistin çatıĢmasında ki Mısır‟ın en âcil ulusal güvenlik
önceliğidir, aracılık yaptı. 2007 Haziran‟ından beri, Hamas‟ın Gazze‟yi ele geçirmesinden
sonra, Hamas ve el Fetih arasında aracı ve muhatap rolü oynadı. Bu iki grubu uzlaĢtırma
teĢebbüsü hep zaferle neticelenmese de – çünkü Mısır Ġslamcılara karĢı hasım bir tutum
izlemiĢti – dıĢ politikası ABD ve AB‟nin onayını kazanmıĢtır.
Kaynak: Foreign Policy, 31 Ocak 2011, Çeviren: M. Alpaslan Balcı
29
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
İsrail'le radikalizm kıskacında devrim – Akif Emre
Bugün bir haftasını dolduran gösteriler için önemli bir dönüm noktası olacak. Bu satırların
yazıldığı sırada muhalefet genel grev ve kitlesel gösteri çağrısı yapan muhalefete karĢılık
kabine üyelerini yeni yeni açıklıyordu Mübarek. Bu da ĢahinleĢme iĢaretleri veren Mübarek'le
muhalefet arasında Tahrir Meydanı'nda tam bir güç gösterisi yaĢanacağı anlamına geliyor..
Mübarek adeta savaĢ kabinesini andıran yeni hükümetiyle kolay pes etmeyeceğinin iĢaretini
veriyor. Göstericilerle arasında adeta kan davası olan polisin yerine meydanlara sürdüğü asker
en önemli kozu. Buna karĢılık Baradey'in önce mütereddit biçimde açıklama yapması bir tür
Amerika'ya sitem etmesi, daha doğrusu verilen sözleri hatırlatmasının ardından meydana
inerek göstericilerin arasına karıĢması muhalefetin de pes etme niyetinde olmadığının
iĢaretiydi. Hüsnü Mübarek'in orduya hakim olduğu, kolay kolay pes etme niyetinde olmadığı
mesajını vermesi bu zamana kadar her türlü desteğini esirgemeyen Amerika'nın mesajını
yanlıĢ algıladığını gösteriyor. Belli ki Mübarek güç ve iktidarını kolay kolay bırakmak
niyetinde değil. Bunca yıl tek sesli, bir tür dikta yönetimi kuran iktidar erkinin bu
ayrıcalıklarından vazgeçmesi kolay değil. Ancak kıvrak politikacılar değiĢimin sinyalini erken
alıp yeni duruma kendilerini adapte edebilirler. Mübarek gibi fiziki olarak da ömrünün sonuna
gelen birinin buna uyum sağlaması zor. Mısır denklemini çözecek her adım Ġsrail faktörünü
gözönüne almak zorunda. Ġsrail ise Mübarek rejimine destek vermekle meĢgul. Hatta batılı
liderlere adeta ültimatom vererek insan hakları ,özgürlük gibi basit (!) sebeplerle "Mübarek'i
eleĢtirmeyi bırakın" türünden açıklama yaptı. Son anda gelen haberler göre, 1979'dan bu yana
Sina'ya ilk kez Mısır askerinin çıkmasına izin vererek Mübarek'in itibarını kurtarma
giriĢiminde bile bulundu. Sonuçta verilmek istenen mesaj Ģu: Mısırdaki değiĢim ne yönde
olursa olsun Ġsrail'i tehdit etmemeli, statükoyu bozmamalı. Bir yanda Mısırlıların talepleri
diğer tarafta Ġsrail'e verilen garantiler Amerikan yönetimini iyice zora sokmuĢ durumda. 80
milyonu aĢkın nüfusuyla bu devasa ülkede statükonun bu Ģekilde sürdürülemeyeceğini en iyi
farkeden Amerika olmalı. Siyasal baskı, yoksunluk, ekonomik yoksulluk ve adaletsiz gelir
dağılımı altında ezilen halkın sürekli bastırılarak güdülemeyeceği açık. Sorun değiĢimin nasıl
ve kimler eliyle gerçekleĢtirileceğinde düğümleniyor. Burada iki önemli sınır çizgisi var. Ġlki
Ġsrail'in keyfini kaçıracak bir değiĢim olmamalı. Ġkincisi ise Ġslamcı güçlerin değiĢimi/devrimi
yönlendirmesine izin verilmemeli... Yani Ġsrail'in varlığını ve "barıĢ"ı garantiye alırken
Ġslamcı grupları iktidara taĢıyacak yönde bir demokratikleĢme olmamalı. Nitekim gerek
Ġngiltere'den gerekse Avrupa Birliği'nden Mübarek'e yapılan uyarılarda demokratik
dönüĢümlerin gerçekleĢmemesi durumunda "radikal unsurlar"ın yönetimi ele
geçirebileceklerine dikkat çekilmesini kaydetmek gerekir.. Bir halk hareketi görüntüsü veren
gösterilerde muhalefetin yapısı, talepler, siyasal görüĢleri genelde göz ardı edildi. ġu ana
kadar öne çıkan, göstericilerin son derece ılımlı, sistemin temel yönelimlerini sorgulamaktan
çok Mübarek sultasının gitmesini isteyen talepleri var. Siyasal bir grubun ve liderliğin öne
çıkmadığı gösterilerde ne yönde, nasıl bir dönüĢümün kimler tarafından gerçekleĢtirileceği
sorusu hâlâ net değil. Baradey'in toplumsal karĢılığı olan bir liderden çok temsili bir figür
olduğu çok açık. Tunus'ta olduğu gibi Mısır'da da Müslüman KardeĢler'in öne çıkmaması
önemli bir boĢluk doğuruyor.. Müslüman KardeĢler özellikle ilk günler hiç öne çıkmadı.
Ġlerleyen günlerde Baradey'i "ordu ile görüĢmelerde" sözcü olmasında anlaĢtıkları açıklandı.
30
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Pazarlığın ordu ile yapılacağının, ordunun tavrının belirleyici olduğunu da ima ediyor bu
açıklama. Belli ki Mısır'ın en örgütlü siyasal grubu olan Ġhvan-ı Müslimin, halk hareketinin
Ġslamcı bir devrim denemesi görüntüsü vermekten özellikle kaçınıyor. AnlaĢılan Batılı
ülkelerin tepkisini çekerek halk hareketinin bastırılmasına gerekçe vermek niyetinde değiller.
Doğrusu bunca yıl Mısır rejiminden dayak yemiĢ, zindanlarda çürümüĢ, idamları yaĢamıĢ bir
hareket için anlaĢılabilir bir durum. Sonuçta baskı rejiminin devrilmesinden sonra ortaya
çıkacak her yönetimin Ģu anki durumdan daha iyi olacağını düĢünüyor olmalılar. Burada altı
çizilmesi gereken husus, Ġslam dünyasını geliĢtirdiği perspektif, siyasal tavrıyla adeta model
olma iddiasını sürdüren bir hareket Mısırlıların geleceği için ne söylüyorı GannuĢi'nin bunca
seneden sonra adeta hiçbir Ģey söylememesi, tüm iddialarını geri alırcasına Türkiye'deki
deneyimi model göstermesine benzer bir durum Mısır için de geçerli gibi görünüyor. Bir
anlamda "makul Ġslam" modeli Ortadoğu'da yeni yeni uygulamaya konuyor demektir.
Yenişafak, 1 Şubat 2011
31
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Amerika’nın İslamcı ikilemi - Şâdi Hamid
Mısır Devlet BaĢkanı Hüsnü Mübarek‟in Eylül ayında seçimlere katılmama vaadi az bir vaad
ve çok geç oldu. GeçmiĢle tam bir kopuĢtan daha azını talep etmeyen protestolar, Mısır
rejimini ölümcül Ģekilde yaraladı. Mübarek iktidardan yarın çekilmeyebilir ama günleri sayılı.
Onun yerini alan hükümette dünyanın en eski ve en çok korkulan Ġslamcı hareketi Müslüman
KardeĢlerin de bulunması muhtemel.
Gelecek günlerde Müslüman KardeĢlerin yükseliĢi Mısır dıĢındaki en büyük konulardan biri
olabilir. Bu ihtimale karĢı verilen alarm Batı‟da çoktan duyuluyor. DıĢiĢleri Bakanı Hillary
Clinton Ģöyle bir uyarıda bulundu: “Demokrasiye değil de baskıya ve Mısır halkının
arzularının yok olmasına varacak bir iktidar değiĢikliğini de istemiyoruz.”
Beyaz Saray Ģayet bu grup Ģiddeti kınar ve demokratik sürece bağlılık gösterirse gelecekteki
bir hükümette Müslüman KardeĢlerin rolüne açık olduğunu da söyledi. Ancak bu ihtar
kayıtları ABD‟nin halen siniri olduğunu ve baĢkan Obama‟nın Ģartlarını onlarca yıl evvel
karĢılamıĢ olan bu grubun gerçek doğası hakkında pek de mâlûmat sahibi olmadığını
göstermektedir.
ABD ve müttefikleri bir kez daha demokrasiyi kucaklıyor ama bu ille de neticelerini de
kucaklamaları anlamına gelmiyor. Amerika halen “Ġslamcı ikilemiyle” cebelleĢiyor. Amerika
1992‟de Cezayir‟de Ġslamcı partinin Meclis‟te çoğunluğu elde ettiği demokratik bir seçimi
alaĢağı eden askeri darbeyi zımnen desteklemiĢti. O darbe, Arap dünyasındaki en vaatkâr
demokratik deneyimi sona erdirmiĢti. Daha yakın bir tarihte ise, George W. Bush yönetimi
Mısır dâhil bölgede yapılan seçimlerde Ġslamcılar ĢaĢırtıcı Ģekilde iyi sonuçlar elde edince
“özgürlük gündemini” toprağa gömmüĢtü.
Ġslamcıların iktidara yürüyeceği korkusu Amerikan politikasını uzun zamandır felce uğratıyor.
Amerikan liderliğinin sonucu belirleyecek bir rol oynayabileceği hallerde cesurca
davranmasını engelliyor bu. Bugün, Mısır tarihinde yapılmıĢ en büyük demokrasi yanlısı
protestolar sırasında, bu aynı korku Amerikan politikasını yine raydan çıkarmakla tehdit
ediyor. Obama yönetimi gösterilere baĢını sallasa da Mısırlılar Amerika‟nın gözüpek
müttefiki Mısır rejiminin yeni bir görünüme bürünüp ayakta kalacağı ümidi taĢıdığını
düĢünüyorlar.
Üst düzey Amerikalı yetkililer Mübarek‟e değiĢim doğrultusunda “somut adımlar” atma ve
“ulusal diyalog” baĢlatma çağrısı yaptılar. Salı günü bir açıklama yapan Obama Mübarek‟e
seçilmiĢ bir Mısır hükümetine doğru hemen düzenli bir geçiĢin gerekli olduğunu söylediğini
belirtti. Ancak Tahrir Meydanına doğru seyreden yüzbinlerce protestocu bu lafların ötesine
geçti. YanlıĢ anlamaya el vermeyen ısrarlı çağrıları Mübarek‟in derhal görevden el
çekmesidir, ki Obama‟nın Ģimdiye değin onaylamayı reddettiği bir Ģey.
Âdil olmak gerekirse, Batılı güçlerin Mısır‟da demokratik bir hükümetin onların güvenlik
çıkarlarına daha az tâbi olacağından endiĢe etmeleri için sebepleri var. Müslüman KardeĢler
32
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
liderlik emeli taĢımadığını açıkladı. Ancak Ġsrail karĢıtı kıĢkırtıcı söylemiyle bilinen bu
grubun geniĢ tabanlı ulusal birlik hükümetinin bir parçası olma ihtimali de var.
Ama ne ki Müslüman KardeĢler hükümette yer alacak diye Batılıların uykuları kaçmak
zorunda değil. Özünde pragmatik olan grup, uluslararası câmianın desteğini çekmesine sebep
olacağını bildiğinden dolayı hükümetin dıĢ politikasıyla iliĢkilendirilmekten sakınacaktır.
Ayrıca yıllık 1.5 milyar dolarlık Amerikan yardımı var ki geçen hafta Mısır ekonomisinin
aldığı darbeden sonra Mısırlılar bu meblağa daha fazla ihtiyaç duyacaklardır.
Yani Müslüman KardeĢler olsun ya da olmasın, demokratik bir hükümet halkın tercihlerini
yansıtacaktır ve hem laik hem de Ġslamcı çoğu Mısırlı Ġsrail‟den açıkça hazzetmezler. Mısır
ve Ġsrail arasında biraz gerginliğe yol açabilir bu ama iki ülkenin otuz yıl önce imzaladığı
barıĢ antlaĢmasını da tehdit etmeyecektir. Mısırlı muhalif Ģahsiyetler bunun aĢılmaması
gereken bir sınır olduğunu biliyorlar.
Her Ģeye aynı anda sahip olmak her hâlükarda mümkün değil. Bazı takaslar/ödünler olacaktır.
Bunlardan bazılarına değer. Mısır‟da daha fazla demokrasi, ABD‟ye baĢ ağrısı verebilir.
Fakat Mübarek – karĢı koyan yüzbinlerce kararlı Mısırlıya rağmen - gelecek haftalarda ve
aylarda iktidarda kalmaya çabalarsa ABD‟nin daha büyük problemleri olur. Sonuçta
Amerika‟nın Ġslamcı ikilemi her daim var olacaktır. Fakat çekip çevrilebilir bir Ģeydir bu.
Mısır bunu demek için iyi bir yerdir.
Yazar hakkında: Brookings Enstitütsü Doha Merkezi’nde araştırma müdürü ve Saban
Center for Middle East Policy üyesi.
Kaynak: Los Angeles Times, 2 Şubat 2011
Çeviren: Ertuğrul Aydın
33
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Mısır yapbozunda taraflar, dengeler - Sinan Özdemir
Tunus'un ardından Mısır, bir haftadır yaĢanan gösterilerle çalkalanıyor. Salı günü milyonlarca
Mısırlı baĢta Kahire olmak üzere Mısır'ın çeĢitli Ģehirlerinde sokağa inerek, "geri dönüĢ yok,
Mübarek gitmeli" dedi. Dünya Bülteni'nin Kahire temsilcisi Abdullah Aydoğan Kalabalık
geçtiği haberde, Tahrir Meydanı'nda toplanan eylemcilerin hep bir ağızdan , Arap müziğinin
güçlü sesi Ümmü Gülsüm'ün "Alatlal" adlı Ģarkısın ikinci kuplesini seslendirmiĢler : «
Hürriyetimi ver, zincirlerimi kır / HerĢeyimi verdim, hiçbir Ģeyim kalmadı/ Zincirlerinle
bileklerimi kanatmıĢtın / Üzerimde her hangi bir etkisi olmadığına göre neden taĢıyayım /
Tutmadığın sözlere neden inanayım / ġimdi dünya benim olduğuna göre, hapsedilmeyi kabul
etmiyorum...».
Aynı gün Mısır resmi televizyonu Kahire'nin baĢka bir noktasında Mübarek'e destek
yürüyüĢünden görüntüler yayınlılyordu. Halk ve polis Mubarek için yürüyordu. AkĢam
Mubarek Eylül'den önce gitmeyeceğini söyledi ve ÇarĢamba günü Tahrir Meydanı karıĢtı.
Taraflar (Mübarek, askerler, eylemciler, Amerika ve AB ) yaĢananlar karĢısında duruĢlarını
yeniden belirliyor.
Avrupa'nın Mısır'da baĢgösteren eylemlere bakıĢı Tunus'a bakıĢından farklı değil. Almanya,
Fransa ve Ġngiltere, Amerika'nın (geliĢmelere göre değiĢen) çizgisinde tepkilerini dile
getiriyorlar. Birliğin tek ağızdan konuĢamaması, menfaatlerini muhafaza etme adına, yanlıĢ
bir adım atmaktan çekinmelerinden kaynaklanıyor. AB DıĢiĢleri Bakanları toplantısından
sonra, Pazartesi, Barones Ashton'un yaptığı açıklamalardan da anlaĢılıyor.
Lady Ashton, basın toplantısında yakın bir zamanda Tunus'u ziyaret edeceğini açıkladı.
Brüksel'den bir delegasyonun yapılacak seçimlere yardımcı olmak üzere Tunus'a gideceği
haberini verdi. Avrupa Birliği, bin Ali döneminde gözden geçirilmesi beklenen iĢbirliği
antlaĢmasının yakın zamanda sonlandırılacağı ve imzalanacağını, ÇarĢamba günü Brüksel'i
ziyaret eden Tunus'un yeni DıĢiĢleri Bakanı'na iletti. Avrupa, bin Ali'yi destekleyerek
sergilediği görüntüyü bu Ģekilde düzeltmeyi deniyor. Tunus halkına, Avrupa'nın yeni dönemi
desteklediği mesajı verilmek isteniyor. Lady Ashton, basın toplantısında Mısır konusunda
mevkidaĢı Clinton'dan farklı Ģeyler söylemedi. Önceliğin diyalogta olduğunu ifade etti.
Ancak Tunus ve Mısır konusunda kafası karıĢık olan büyük devletlerin, Belarus konusunda
yürütecekleri politika konusunda fikir birliği içinde oldukları anlaĢılıyor.
AB ve Amerika, Pazartesi günü, Belarus'a dönük bir dizi yaptırım kararı aldıklarını açıkladı.
AB ve Amerika , Belarus'un maddi varlıklarını dondurduğunu ve "persona non grata" listesine
onlarca yeni ismin dahil edildiğini açıkladı. Diyalogun sürmesini sağlamak için de Belarus
DıĢiĢleri Bakanı'nı listeye dahil etmediler. Böylece, hareket serbestisi sağlanmıĢ oldu.
Belarus ile AB arasında Aralık 2010'dan beri ciddi bir kriz yaĢanıyor. Her iki tarafta bundan
istifade etmeye çalıĢıyor. Belarus AB tehdidini öne çıkarırken kendi içinde "birliği"
sağlamaya , AB Belarus üzerinden Akdeniz'de yapamadığını yaparak imajını düzeltmeye
çalıĢıyor. Belarus Devlet BaĢkanı'nın Aralık seçimlerini hileli yollardan kazandığını,
seçimleri takip eden OSCE gözlemcileri tarafından ifade edilmiĢti. Bunun üzerine 19
Aralık'ta yüzlerce eylemci gasp edilen oylarını protest etmek için Minsk sokaklarına indi.
Polis onlarcasını göz altına aldı. LukaĢenko protesto gösterilerinin ardında Almanya ve
34
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Polonya'nın olduğu söyleyerek "darbe giriĢimini" sert bir dille eleĢtirdi. Ve Ģimdi gelen
yaptırımlar ve diyalogun sürdürülmesi için açık bırakılan kapı.
Avrupa Birliği ve Amerika'nın hafta baĢında Belarus konusunda gösterdikleri kararlılığı
Mısır konusunda gösteremediklerini söyleyebiliriz. En son Tunus'ta bin Ali'nin ayrılmasından
sonra Amerika ve AB'nin bin Ali ve ailesine yönelik yaptırım uygulama kararı ucuz
kahramanlıktan baĢka birĢey değildi. Avrupa Birliği'nin yıllık Tunus'a 80 , Mısır'a 200 milyon
avro yardımda bulunması ve Amerika'nın Mısır'a yıllık 1.3 milyar dolar verdiği göz önünde
bulundurulursa, özellikle Amerika'nın yaptırım gücünü yüksek.
Amerika yalnızca maddi destek sağlamıyor. Mısır ordusu üzerinde de etkisini hissettiriyor.
Askeri iĢbirliği çerçevesinde Kahire-Washington hattında her yıl onlarca görüĢme
gerçekleĢiyor. Ordunun Kahire sokaklarında alkıĢlarla karĢılanması , polis gibi ordunun
Mubarek'in pis iĢlerini yapmak durumunda bırakılmamasıyla izah edilebilir. Mısır ordusunun
eylemcilere yakın bir duruĢ sergilemesi , eylemcilerin taleplerini desteklediğinden değil, tam
aksine ordu, kendi menfaatlerini koruma adına, Amerika'nın aldığı pozisyona yakın bir duruĢ
sergileyerek, hem Amerika'ya hem de askerin devreye sokulması karırını veren Mubarek'e
yakın durmaya çalıĢıyor.
Mısır ordusunun ekonomik bir güce sahip olduğu (askerlerin baĢında bulundukları kamu
kuruluĢları –Ģuan BaĢbakan olan Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Ahmed ġefik bir dönem
Egypt Air'in baĢında idi- ve emekli askerlerin önemli bir kısmı özel Ģirketlere ve arazilere
sahip) ve Amerika'nın verdiği yıllık yardımın büyük bir kısmının kendisine verildiği göz
önünde bulundurulursa, ordunun ülkenin kaosa sürüklenmesini istememesi normal. Ancak
Amerika'nın taleplerine göz yumması da mümkün görünmüyor. Ġlk günlerde sergilediği
eylemcilere yakın duruĢu, ÇarĢamba günü , Tahrir Meydanı karĢtığında hiç birĢey
yapmayarak ve eylemcileri evlerine dağılmaya davet ederek, Mubarek'in Salı günü yaptığı
konuĢmada iĢaret ettiği kaos-istikarar arasında ki tercihini istikarardan yana kullandığını
gösteriyor. ġuan ordu üzerinde hem içeride hem dıĢarıda baskı artıyor. Mısır ordusunun otuz
yılda elde ettiği gücü, eylemcilerin, hürriyet taleplerine feda edeceğini düĢünmek zor.
Ordunun içinde bulunduğu denklem aslında Avrupa Birliği ve Amerika'nın farklı Ģekillerde
dıĢa vurdukları ikilemlerden çok farklı değil. Hiç kimse rejim değiĢikliğinden yana değil.
Ġstenen kurulu düzenin baĢına "sivil" birinin geçirilmesi, anayasada yapılacak bir kaç
değiĢiklikle de "dengenin" sağlanması. Parlamento seçimleri yenilense bile asıl gücün
CumhurbaĢkanı'nda olduğu biliniyor. Mubarek'in CumhurbaĢkanı Yardımcılığı'na Ömer
Süleyman'ı getirmesi, Amerika ve Ġsrail'in kabul ettiği bir isim olmanın ötesinde, rejimin
sürdürüleceğine iĢaret etmesi sebebiyle önemli.
Bir tarafta eylemciler diğer tarafta polis ve Mübarek. Ordu taraflar arasında "dengeyi"
sağlamak üzere sokakta. Sahnelenen oyun kurnazca. Ordu halka yakın durduğunu göstererek
var olan sempatisini artırdı. Tahrir Meydanı'nda Salı günü iki milyona yakın Mısırlı toplandı.
Mubarek, aynı günün akĢamında yaptığı konuĢmada , Eylül'den önce görevinden ayrılmayı
düĢünmediğini söyledi ve Tahrir Meydanı'nda bulunanları "düzen bozucu"lar olarak takdim
etti. Kaos ve istikrar arasında tercih yapmaya çağırdı. Muhalefet gösterilere devam edeceğini
söyledi. ÇarĢamba, "Mubarek taraftarları" ile Tahrir meydanında bulunan göstericiler,
askerin gözü önünde çatıĢtı. Asker yaĢananlara müdahale etmedi (her iki tarafın Mısırlı
olduğu gerekçesiyle) ; ancak yaptığı açıklamada Tahrir Meydanı'nda bulunan eylemcilerin
35
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
evelerine dönmesini istedi. Ġlerleyen saatlerde, Mübarek taraftarlarının içinde, bir süredir
ortada görülmeyen polisin de olduğu haberi geldi. Bazı eylemcilerin yakaladıkları Mübarek
taraftarlarının üzerinden çıkan belgelerden anlaĢılıyor (el-cezire).
Ancak yap-bozun elimizde bulunan paraçaları bir araya getirldiğinde sahnelenen oyunda,
askerin yeri ne Mubarek'ten ne de eylemcilerden yana, kendi menfaatlerinden yana.
Mübarek, "polis korkusuyla" düne kadar bastırdığı kitleleri bu defa "kaos korkusuyla"
caydırmaya çalıĢıyor. Korku duvarını yıkan ve sokaklara inen eylemcilerin "kaos korkusu"
karĢısında nasıl bir duruĢ sergileyeceklerini gelecek günler gösterecek. Ancak her hâlükârda,
kazançlı çıkacak olan ordudan baĢkası değil.
3 Şubat 2011, Dünya Bülteni
36
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Mübarek kime yaslandı; Esad kime seslendi ? – Akif Emre
Mısır'daki gösteriler tam bir güç mücadelesine dönüĢtü. Amerika'nın mesajını almakta direnen
Mübarek süreci kendi yöntemi ile tersine çevirebileceğini göstermek istiyor. Bu yazı kaleme
alındığı sırada Tahrir Meydanı'ndan silah sesleri geliyor, yaralı görüntüleri ekrana düĢüyordu.
Üstelik develerle göstericileri ezen Mübarek yanlısı göstericiler de 'postmodern karĢı darbe'
tekniği olarak tarihe geçti.. Ordunun bu ana kadar sessiz kalması; baĢta Müslüman KardeĢler
olmak üzere muhalefetin Mübarek sonrası için muhatap olarak orduyu alarak görüĢmelerin
sürdüğü ortamda durum hala netlik kazanmamıĢtı. Görünen o ki mübarek kolay pes etme
niyetinde değil. Mübarek sanki vuruĢarak çekilmeyi göze almıĢ görünüyor. Baskı, sindirme
konusunda yılların deneyimi, bu konuda kökleĢmiĢ devlet geleneğinin üstünde oturuyor ne de
olsa.
Amerika ne kadar desteğini çekti bilinmez ama Ġsrail'in Mübarek'in gidiĢinden çok tedirgin
olduğu açık. Ġsrail'in bu tedirginliği gidermek için neler yaptığını bilmesek de neler
yapabileceği hakkında yeterince fikrimiz var.
Ayrıca Mübarek'in baĢka güçlerle ittifak kurma ihtimalini de göz ardı etmemeli... Eğer
böylesi bir ittifak gerçekleĢmiĢse Mısır gibi dev bir ülkede küresel güç mücadelesi ortaya
çıkmaya aday demektir ki bu olayların boyutunu tümüyle değiĢtirebilir. Olaya bir de bu
açıdan bakmakta yarar var.
Ayrıca Amerika'nın sistem içi dengelerde hangi unsur ve argümanları kullanarak müdahil
olacağını da gözlemlemek lazım. Bu kadar açık tavır koyduktan sonra hiçbir Ģey yapmadan
meydanı terk eden bir Amerika'nın küresel güç iddiasıyla beraber, bölgeyi yeniden
Ģekillendirme stratejileri de çökecek demektir.
Her geçen dakika Ģiddet dozunu artırma eğilimi gösteren geliĢmeler karĢısında Batı da
samimiyet sınavından geçecek. Hele Amerika'nın "tarafları Ģiddetten kaçınmaya" çağırması
gibi iki yüzlü açıklamaları gelmeye baĢladıkça romantik devrim/ci marĢlar söylemeye
hazırlananlar için Amerikan rüyasının sonu anlamına gelecek.
Esad ne demek istedi?
Mısır'da gösteriler devam ederken ilk tepkiyi verenlerden biri olan Suriye devlet baĢkanı
BeĢar Esad'ın mesajı üzerinde ayrıca durmakta yarar var. Dün yani 2 ġubat 1982 Hama
katliamının yıldönümü idi. Hama'da Müslüman KardeĢler'e karĢı giriĢilen devlet katliamında
30 bin kiĢinin katledildiği, on binlercesinden hala haber alınamadığı, yüz binlerle ifade edilen
insanın ülkesine dönemediği bir ülkenin devlet baĢkanı olarak sesleniĢinin temenniyi aĢan
anlamı olmalı.
Suriye, böylesi kanlı mücadele üzerine iktidarını pekiĢtirmiĢ bir Baas Partisi ve onun azınlık
mensubu devlet erki, bürokrasi ile yönetiliyor. Katı bir hiyerarĢi ve azınlık dayanıĢmasıyla
Baba Esad'dan devraldıkları yöntemle ülkeyi yönetmeye alıĢmıĢ devlet refleksi hakim.
37
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
BeĢar Esad, egemen askeri ve bürokratik hiyerarĢinin içinden gelmiyor. Ġngiltere'de tıp eğitim
almıĢ, daha dünyaya açık bir kafa yapısına sahip.
Özellikle iktidarının ilk yıllarında ülkesini belli alanlarda dünyaya açmaya, bazı özgürlükleri
tanımaya yönelik adımlar attı. Siyasal konularda normalleĢme çok uzaktayken, Ġhvan'la
barıĢma henüz gündemde bile değilken, kiĢisel alanla sınırlı özgürlüklerin geniĢletilmesi
konusunda baĢarılı olamadı. Bu yönde attığı her adım derin devletin direnci ile karĢılaĢtı.
Suriye derin devletinin direnci olmasa memlekete ne derece özgürlük getireceği, bu konuda
ufkunun nereye kadar açık olduğunu kestirmek zor. Bilinen tek Ģey günlük hayata dair basit
iyileĢtirmelerde bile devletin demir pençesini çözemedi.
Mısır'daki hareketlerin domino etkisi yaparak Arap ülkelerine yayılma korkusuyla yapılmıĢ
açıklamalardan biri olarak geçiĢtirilen Esad'ın sözleri bu açıdan önemliydi. Tüm "Arap
ülkelerini halkın taleplerini karĢılamaya ve reformlar gerçekleĢtirmeye" çağıran açıklamasının
daha çok kendi ülkesine yönelik olduğunu düĢünüyorum.
Bu Ģekilde Mısır'daki geliĢmeleri göstererek yapmak istediği değiĢime ikna edici ve zorlayıcı
bir gerekçe bulmuĢ oluyor aynı zamanda muhtemel itirazların önünü peĢinen kesmeyi
hedeflemiĢ oluyordu. Yani BeĢar Esad bu çağrısıyla kendi derin devletine, belli açılımlara
direnen bürokrasi ve askeri hiyerarĢiye yönelik bir ihtar niteliğindeydi.
Bakalım Mısır'daki atmosfer Suriye'yi ne kadar etkileyecek? Hem iç dengeleri hem stratejik
konumu nedeniyle Mısır'dan sonra anahtar ülkelerden biri Suriye. Sürgündeki yüz binlik
siyasi mültecilerin, kimliksiz Kürt nüfusun durumunu iyileĢtirmeden siyasal barıĢın gelmesi
mümkün olmayacak.
Yenişafak, 3 Şubat
38
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Arap 1848’i: Despotlar yalpalayıp devriliyor - Tarık Ali
Ordu, halkına ateĢ açmayacağını ilan ettiğinden dolayı artık yerinde duramaz hale geldi. Bir
Tiananmen Meydanı Ģıkkı yok. Rejimi Ģimdiye değin ayakta tutan Generaller sözlerinden
dönseler ordu bölünecek ve sivil savaĢ manzarası ortaya çıkacak. Bunu Ģu an hiç kimse
istemiyor, Amerikalı dostlarının Kahire‟deki adamlarını koltuğunda mümkün olduğunda
tutmasını dileyen Ġsrailliler bile. Ancak bu da imkânsız.
O halde Mübarek bu hafta sonu ya da gelecek hafta gidecek mi? Washington “düzenli bir
geçiĢ” istiyor ama Mübarek‟e kabul ettirdikleri BaĢkan yardımcısının, Hayalet Süleyman‟ın
veya mağdur ettiği kiĢilerin diliyle ĠĢkence ġeyhinin de elleri kanlı. Bir yoz iĢkenceciyi
diğeriyle değiĢtirmek artık kabul edilebilir değildir. Mısırlılar topyekûn rejim değiĢikliği
istiyorlar yoksa üniformalı diktatörün yerini sivil bir sahtekârın aldığı ve hiçbir Ģeyin
değiĢmediği Pakistan tarzı bir operasyon değil.
Tunus enfeksiyonu hayal edilenden çok daha hızlı yayıldı. Askeri, siyasi ve moral yenilgilerin
yol açtığı uzun bir uykunun ardından Arap ulusu uyanıyor. Tunus, komĢusu Cezayir‟i
etkiledi, halet-i ruhiye Ürdün‟e bir hafta sonra da Kahire‟ye ulaĢtı. ġahit olduğumuz Ģey Çar,
Ġmparator ve onların iĢbirlikçilerine karĢı Avrupa‟yı silip süpüren ve müteakip türbülansın
habercisi 1848 devrimlerini hatırlatan ulusal-demokratik ayaklanmalardır. Bu Arap 1848‟idir.
Bugünün Çarı-Ġmparatoru Beyaz Saray‟daki BaĢkan‟dır. Bu proto-devrimleri 1989‟daki
iĢlerden ayıran da budur: Birkaç istisna hâriç, kitleler Batı önünde yere serilip orada mutlu bir
gelecek umuduyla “bizi de al, bizi de al, artık seniniz” diye Ģarkı tutturan Doğu Avrupalılarla
aynı Ģekilde seferber olmuyorlar.
Arap kitleler çirkin kucaklaĢmadan kurtulmak istiyorlar. ABD-AB, onların kurtulmak üzere
olduğu diktatörleri destekledi. Bu devrimler, kalıcı sefalet düzenine karĢıdır: Zenginliğin
gözünü kör ettiği seçkinlere, yolsuzluğa, kitlesel iĢsizliğe, iĢkenceye ve Batıya teslimiyete
karĢı. Tiksindirici diktatörlüğe ve onların ayakta kalmasını sağlayanlara karĢı Araplar arasında
dayanıĢmanın yeniden baĢlaması Ortadoğu‟da yeni bir dönemece girdi. Arap ulusunun 1967
savaĢından sonra vahĢice ezilen hafızası tazeleniyor. Liderlikteki zıtlık bile hemen göze
çarpıyor. Cemal Abdul Nasır pek çok zayıflıklarına ve hatalarına rağmen, kendisini 1967
mağlubiyetini üstlenmek zorunda hissetti. Ġstifa etti. Bir milyondan fazla Mısırlı, iktidarda
kalması için Kahire‟nin merkezine akın etti. Abdul Nasır fikrini değiĢtirdi. Birkaç yıl sonra
görevindeyken öldü. Kırık bir kalple ve parasız. Halefleri ise çorba parasına ülkeyi
Washington ve Tel Aviv‟e teslim ettiler.
Son ayda yaĢanan olaylar Arap dünyasının 1967 mağlubiyetinden beri ilk gerçek diriliĢinin
alâmetidir. Bu ayaklanmalar, tarihin yanlıĢ tarafında yer almamak için tetikte duran ve
böylelikle yenilgiden sakınabilen tüm dönekleri gafil avladı. Mevcut Ģartların Ģekillendirdiği
ayaklanmaların ve devrimlerin kitleler, kalabalıklar, vatandaĢlar – artık siz nasıl isterseniz
öyle anın – hayatın artık dayanılmaz olduğuna ve artık dayanamayacaklarına hükmettiği vakit
gerçekleĢtiğini unuttular. Onlar için fakir bir çocukluk ve adâletsizlik, sokakta kafaya tekme
yemek veya hapiste vahĢice geçen bir sorgulama kadar doğaldır. Bunu tecrübe ettiler fakat
39
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
aynı Ģartlar Ģimdi de mevcut olduğunda, ki atık yetiĢkinler, ölüm korkusu yok olup gider. Bu
safhaya ulaĢıldığında tek bir kıvılcımla tüm bir çayırlık yanar. Bu kez kendisini yakan
Tunus‟taki seyyar satıcının trajedisi kıvılcımı çaktı.
DeğiĢimin baĢındayız. Arap kitleler bu kez güçle ezilmedi ve boyun eğmeyecekler. Tunus ve
Kahire‟deki despotların yerine geçenler halklarına ne sunacaklar? Demokrasi tek baĢına iĢ ve
aĢ vermiyor…
Kaynak: Counterpunch, 4 Şubat 2011
Çeviren: M. Alpaslan Balcı
40
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Mısır isyanında son Cuma - Abdullah Aydoğan Kalabalık
Ortadoğu ve Arap dünyasının en medeni ülkelerinden birisi olan Mısır, son on gündür askeri
sistemden sivil yönetime dönüĢün sancılarını yaĢıyor.
25 Ocak Polis Bayramında baĢlayan gösteriler, gün geçtikçe daha da büyüyerek ülkenin
Ġskenderiye, SuveyĢ, Ġsmailiyye ve Tanta gibi bütün Ģehirlerine sıçradı. Yüzlerce insanın
yaralandığı gösterilerde ölenlerin de olması gerginliğin iyice tırmanmasına neden oldu.
Cuma Gazabı'nda otuz küsür yıldan beri olağanüstü halin uygulayıcısı durumunda olan polis
ile halk karĢ karĢıya geldi. Polis karakollarının yüzde 90'nına yakınının saldırıya uğradığı
ülkede, iktidar partisinin merkez binası da ateĢe verildi.
Milyonların Mitingi'nde bir milyondan fazla insanın Tahrir Meydanı'nda toplanması sıradıĢı
bir geliĢmeydi. Gencinden yaĢlısına, zengininden fakirine, Müslümanından Hıristiyanına
toplumun bütün katmanları oradaydı. Bir bayram havası ve panayır havası vardı gösteri
alanında.
Gösterilerin dokuzuncu gününde Milyonların Mitingi'nden bir gün sonra iktidar partisi de
gövde gösterisi yapmak istedi. Önce Mustafa Mahmud Meydanı'nda toplanan yönetim
yanlıları öğleden sonra televizyon binasına yöneldi.
Provakatörlerin de devreye girmesiyle iki taraf arasında önce sözlü tartıĢma ile baĢlayan
gerginlik kısa bir süre sonra taĢlı – sopalı saldırıya dönüĢtü. Bir sonraki aĢamada ise monotof
kokteyl ve göz yaĢartıcı bomba kullanıldığına Ģahit olduk.
Ġktidar yanlıları ile değiĢim isteyen göstericiler arasında dağlar kadar fark olduğunu
gözlemledim ben Ģahsen. Eğitimsiz olduğu gözlemlenen iktidar taraftarlarının kaba ve
düĢmanca davranıĢlar sergiledikleri dikkatlerden kaçmadı. Basın mensuplarına bile
saldırmaya baĢlayan rejim taraftarları daha çok paralı akerleri andırıyordu.
Siyasi alanda ise ülkede 'Cuma Öfkesi'nde yaĢanan Ģiddet olaylarının ardından önemli
geliĢmeler yaĢandı. CumhurbaĢkanı Mübarek polisin çekilmek zorunda kalmasının
baĢkomutan sıfatıyla orduyu göreve çağırdı.
Ordunun sokaklara inmesi ilk etapta Mübarek yönetimi açısından ileri doğru atılmıĢ bir
adımdı. Ancak halkın orduya kucak açması, göstericilerin askerleri selamlayarak karĢılması,
ordu halk el ele sloganları yönetimi geriye doğru bir adım daha atmaya mecbur edecek ve
Mübarek yönetimi ilk tavizini verecekti.
Ordunun sokaklara inmesinden yedi saat sonra Mübarek, gösterilerin baĢlamasının ardından
ilk konuĢmasını yaparak, hükümeti görevden aldığını belirtti. Ancak muhalefetin ve
göstericilerin istekleri bu değildi.
Tahrir Meydanında bir gün sonra 50 bin kiĢinin toplanmasının ardından Mısır halkının bütün
beklentilerine rağmen 30 yıldan beri kendine yardımcı atamayan Mübarek, istihbarat Ģefi
Ömer Süleyman'ı kendisine yardımcı olarak atadı.
41
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Ömer Süleyman'ın ilk görevi ise muhalefet liderleriyle görüĢmek oldu. Ülkedeki siyasi parti
ve değiĢim hareketleri liderleri ile görüĢmekle görevlendirilen Süleyman'ın giriĢimleri
sonuçsuz kaldı. Çünkü muhalif liderler bu aĢamada yönetimle görüĢmeyeceklerini ifade etti.
1 ġubat 2011 tarihinde yapılan ilyonların Mitingi önemli bir dönüm noktasıydı. Tahrir
Meydanı'nda bir milyondan fazla kiĢinin toplanmasının ardından Mübarek ikinci kez halka
seslenerek bir sonraki cumhurbaĢkanlığı seçimlerinde aday olmayacağını söyledi.
Mübarek'in konuĢmasında Mısır'da doğduğu ve yine Mısır'da ölmek istediğini söylemesi
zaten duygusal olan Mısır halkını kısmen etkiledi. Hatta bir tv kanalında program yapan
Mona ġazli gözyaĢlarını tutamadı. Halbuki ġazli'nin programı, Mübarek yönetiminin en fazla
eleĢtirildiği programlardan bir tanesidir.
Ancak gösterilerin dokuzuncu gününde, iktidar taraftarlarının sokaklara çıkarak, özellikle de
muhaliflerin bulunduğu Tahrir Meydanı'na gelmesi ve muhalif göstericilere saldırması ciddi
soru iĢaretlerini beraberinde getirdi. Göz yaĢartıcı bomba ve molotof kokteyllerin rejim
yanlıları tarafından kullanılması oldukça düĢündürücüydü. Gösterilerin 10. günü sabahı iki
taraf arasında silahlı çatıĢmalar çıktı. Kılıçlar tekrar çekildi.
Gösterilerin 11. günü gidiĢ cuması ve bitiĢ cuması olarak isimlendirildi. 4 ġubat 2011
tarihinde bu gün yapılacak olan gösteriler son derece önemli. Çünkü cumadan sonra
göstericilerin CumhurbaĢkanlığı sarayına yürümesi bekleniyor. Böyle bir durumda
cumhuriyet muhafızlarının müdahalesi söz konusu olacaktır.
Muhalifler gösterilerin baĢladığı ilk günden itibaren üç ayrı sıçrama noktası belirlerdi
hepsinde de baĢarılı oldu. Gösteriler ilk önce 25 ocak polis bayramında baĢladı. Son 34 yıldan
sonra ilk kez farklı meydanlarda toplanan kalabalıklar barikatları aĢarak Tahrir Meydanı'na
ulaĢtı.
Ġkinci sıçrama noktası 'Cuma Öfkesi'ydi. O gün yüz binler sokaklardaydı. O gün polis
çekilmek zorunda kaldı, ordu sokaklara indi, Mübarek hükümeti görevden aldı.
Üçüncü nokta, Türkçeye gidiĢ cuması veya bitiĢ cuması olarak tercüme edilebilecek olan olan
'Cumatur rahil' oldu.
ġimdi gözler bitiĢ cumasına çevrilmiĢ durumda.
4 Şubat 2011, Dünya Bülteni
42
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Mısır’daki Ayaklanma Sahra-altı Afrika’yı Nasıl Etkiler? - Serhat Orakçı
Güney Sudan‟da bağımsızlık oylamasının yapıldığı günlerde uluslararası kamuoyu acaba iç
savaĢ tekrar patlak verir mi diye endiĢeyle Sudan‟ı izlerken olaylar aniden Tunus‟ta patlak
verdi. Tunus lideri yüklendiği tonlarca altınla Suudi Arabistan‟a kaçarken halk ayaklanması
Libya‟yı es geçerek Mısır‟a sıçradı. Otuz küsür yıldır ülkeyi yöneten Mubarek rejiminin
saltanatı bugünlerde sallanıyor. Tahrir meydanında günlerdir gösteri yapan halkın baĢarıya
ulaĢması baĢka coğrafyalarda ezilen halklara da ilham kaynağı olacak muhakkak.
Tunus ve Mısır‟da yaĢanan son geliĢmeleri Arap eksenli okumamak gerekir sadece. Mısır
bugün Afrika kıtasının liderliği için Güney Afrika, Nijerya ve Kenya ile yarıĢan önemli bir
aktördür.
Mısır‟da yaĢanan olaylar Afrika‟nın da dönüĢüm isteğinin göstergesidir aynı zamanda. Her ne
kadar gözardı edilse de Kuzey Afrika ülkelerinde yaĢanan siyasi değiĢim farklı boyutlarıyla
en baĢta Afrika kıtasını ilgilendirmektedir. Bu coğrafyanın ĢekilleniĢi ve siyasi eğilimleri
diğer Afrika ülkelerini de aynı yöne götürecektir. Gelir dağılımın Kuzey Afrika‟da daha adil
dağıtılması Sahra-altı ülkelerde de aynı etkiyi doğuracaktır ya da Kuzeyli ülkelerin
demokratik tavır alması Sahra-altı ülkelerde de benzer sonuçlar doğuracaktır.
Konu ile paralel olarak geçen Haziran ayında yazdığım “Afrika‟da Liderlik Sorunu” baĢlıklı
yazıda değindiğim gibi bugün Afrika kıtasının en büyük açmazları iĢ baĢındaki liderlerden
kaynaklanıyor.
Koca kıta halktan gelen taleplere kulak tıkayan, kiĢisel servetleri ülkelerinin milli gelirini aĢan
diktatorlerle dolu. Mısır‟da eğitimli gençler iĢsiz gezerken, halk yoksulluğa mahkum
edilmiĢken Hüsnü Mubarek‟in ve ailesinin Avrupa bankalarındaki servetinin 70 milyar
dolarla Bill Gates‟i solladığı ortaya çıkıyor. 1967 yılında baĢageçen Gabon Devlet BaĢkanı
El-Hac
Ömer
Bongo
Ondimba,
1969
yılında
iktidarı
devralan
Libya lideri Muammer Kaddafi, 1987‟den beri Zimbabve‟nin baĢında bulunan Rober Mugabe
ve 1982‟de baĢa geçen Kamerun Devlet BaĢkanı M. Paul Biya örneklerden birkaçı sadece.
Liderler değiĢtikce Afrika halklarının makus talihi de değiĢecek hiç Ģüphesiz. Halkın
taleplerine kulak veren, halkın rahatı için ülkenin kaynaklarını sefeber eden bir anlayıĢ
geliĢtikçe zengin kıtanın fakir halkları da refah seviyesine eriĢecektir. Bu aĢamada Mısır‟daki
geliĢmeler Arap dünyası ve Ġsrail için olduğu kadar diğer Afrika ülkeleri için de son derece
önemli. Belki Ģimdi sorulması gereken soru Kuzey Afrika‟da alevlenen halk gösterilerinin
kıta iç derinliklerine yayılıp yayılmayacağı. Zimbabve halkının Robert Mugabe‟yi
değiĢtirmek için sokağa dökülüp dökülmeyeceğini önümüzdeki günler gösterecek.
Afrika ülkelerinin büyük bölümü benzer sorunlarla yüzleĢse de Kuzey Afrika ile Sahra-altı
Afrika arasında önemli yapısal farkların olduğunu unutmamak lazım. Kuzey Afrika ülkeleri
Arap dünyasının ve Ġslam dünyasının önemli bir paçası iken Sahra-altı Afrika ülkerinde ise
Ġslam kültürü dominant yapısını giderek yitirmekte. Ekvator altına inildikçe ise Müslümanlar
azınlık statüsüne geçmekte. Mısır ve Tunus‟ta yaĢananlar her ne kadar Ġslami devrim olarak
nitelendilmeyip halkın geçim derdi olarak algılansa da Müslümanların baskı altında tutulması
bu iki ülkedeki halk ayaklanmasının büyümesinde önemli bir unsurdu.
43
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Mısır ve Kuzey Afrika‟da yaĢanan siyasi geliĢmeler diğer Afrika ülkelerine siyasi ve
ekonomik alanlarda doğrudan ya da dolaylı olarak etki yapacaktır muhakkak. Kuzey Afrika
ülkeleri ile Sahra-altı ülkeler arasındaki iliĢkilerin daha olumlu geliĢeceği kanaatindeyim.
Özellikle Mübarek rejiminin yıkılması ile Mısır‟ın Afrika ülkelerine uyguladığı dayatmacı
tavır normalleĢecektir. Her ortamda Arap kimliğini ve Mısır‟ın çıkarlarını öne çıkaran siyaset
toplamda Afrika‟nın çıkarlarını gözetecek Ģekilde evrilme Ģansı bulacaktır. Bu minvalde
özellikle son dönemde Mısır ve Doğu Afrika ülkeleri arasında yaĢanan
Nil suyunun kullanım haklarına iliĢkin gerginlik çözüm bulabilir. Günümüzde 400 milyon
Afrikalının beslendiği Nil Nehri Mısır‟ın tekelinden çıkarak Nil‟in kaynak ülkelerinin de
nehir suyundan eĢit orandayararlanmasının önünü açabilir.
Bulunduğu coğrafya gereği Mısır‟daki siyasi geliĢmelerden en çok etkilenen ülkelerin baĢında
Sudan geliyor. Mısır‟da yaĢanan geliĢmelerin hemen komĢusu Sudan‟a da sıçrayacağı baĢta
akla gelmiĢ olsa da olaylar beklendiği gibi geliĢmedi. Sudan‟daki muhalif grupların protesto
çağrıları halkın genelinde yankı bulmadı. Öğrenci grupları birkaç yüz kiĢiyi geçmeyen küçük
gösteriler düzenledi. Halkı gösteriye çağıran muhalif liderler ironik biçimde dinazor olarak
nitelendirildi. Muhakkak 2010 Nisan ayında ülke genelinde yapılan ilk demokratik seçimde
Ömer El BeĢir‟in Ulusal Kongre Partisinin yüzde65 dolaylarında oy alması Sudan için önemli
bir göstergeydi. Geçtiğimiz Ocak referandumunda yüzde99,57‟lik oy oranıyla Güney Sudan
bölgesinin ayrılması, 2003 yılından beri Darfur‟da devam eden silahlı çatıĢmalar ve Uluslarası
Ceza Mahkemesinin (UCM) Ömer El BeĢir hakkındaki yargılama kararı ve kamuoyunun bu
yöndeki
baskılarına
rağmen
Sudan
halkı
liderine
güven
duyuyor.
Tekrar hatırlatmakta fayda var dünyanın en hızlı geliĢen ve en genç kıtası Afrika önümüzdeki
yıllara dünya siyasetinde önem kazanacağının sinyallerini veriyor. Afrika kıtası talihini
değiĢtirmek, kendi geleceğini hazırlamak için değiĢim istiyor. Kuzey Afrika ülkelerinde
bugün yaĢananlar kıta genelinden bağımsız düĢünülemez. Burada yaĢanan siyasi geliĢmeler
tüm kıtayı olumlu yönde etkileyecektir Ģüphesiz.
6 Şubat 2011, Dünya Bülteni
44
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Mısır ve Endonezya - Thomas Carothers
Kitle gösterileri Kahire‟yi silip süpürür, Hüsnü Mübarek sendelerken, bazı Amerikalı
gözlemciler de neredeyse refleks olarak Ġran ve ġah benzetmelerine baĢladılar. Bu hafta
baĢında “Ġran‟a bir bakın” diye yazan Leslie Gelb‟e göre eğer Müslüman KardeĢler Mısır‟ın
kontrolünü ele alırsa “halkın kontrolü geri alması neredeyse imkânsız olacak.”
Uzak ülkelerde umulmadık ve mühim siyasi değiĢimler yaĢandığında kendimizi toparlamak
için siyasi benzetmelere baĢvururuz. Benzetmelerin eksik olduğunu bilsek bile ayartıcı
telkinlerine direnemeyiz. Ama madem direnemiyoruz, hiç değilse benzetmeleri dikkatlice
seçebiliriz. ġah sonrası Ġranı‟nı hatırlamak gerçekten de korkutucu ama tehlikeli Ģekilde
yanıltıcı da. Mısırla ilgili çözümlemeler için faydalı baĢka bir benzetme, 1990‟ların sonundaki
ġuharto Endonezya‟sıdır.
Bugünün Mısır‟ındaki Müslüman KardeĢler, Ayetullah Humeyni‟nin güdümünde olan ve
Tahran‟da iktidarı eline geçiren Ġslamcı hareketten bahse değer oranda farklıdır. ġiddeti hem
diliyle hem de fiilleriyle on yıllardır kınadığı gibi bahse değer bir ılımlılık süreci de
geçirmiĢtir. Humeyni gibi karizmatik lideri yoktur ve meclis seçimlerine gayri resmi katılım
sırasında taban desteğinin sınırlarıyla karĢılaĢmıĢtır. Mısır‟da Ģu an yaĢanan protestolar gayri
dini kaygılar merkezindedir ve Ġslamcı sloganlar veya gâyeler rol oynamamaktadır.
Müslüman KardeĢler, Mübarek sonrası Mısır‟da önemli bir oynayacaktır elbet ama Mısır
radikal Ġslamcı bir devrime hazır değildir.
Yirmi yıldan daha fazla bir süre Endonezya‟da iktidarda kalan bir diktatör – kendisini ülke
istikrarının tek garantörü olarak görüyor ve Washington‟ın sebâtkar müttefiki olarak hizmet
veriyordu – öğrencilerin ve siyasi hayatın kenar ve köĢelerinde ayakta kalmayı baĢarmıĢ sivil
toplum örgütlerinin baĢlattığı kısa ama yoğun protesto dalgalarıyla iktidardan düĢmüĢtü.
Clinton yönetimi, isteksiz bir Ģekilde reform çağrıları yaparak, çabucak devrileceğine
inanmayı reddederek ve arkasından ne gelir - kargaĢa mı, Ġslamcı bir dönem mi yoksa
ülkenin fiilen patlaması mı – diye üzülerek acılı son ana kadar yaĢlı zorbanın yanında durdu.
Ani ve hazırlıksız geçiĢe rağmen, derin bir demokrasi tecrübesi olmamasına rağmen, köklü ve
elleri kanlı güvenlik kuvvetlerine ve gayri demokratik bir muhite rağmen demokrasiye doğru
sarsak ama hayli baĢarılı bir geçiĢ yaĢadı Endonezya. Bugün Ġslam dünyasının en büyük
demokrasisidir; hızlı büyüyen bir ekonomisi var ve bölgede demokrasiyi faal bir Ģekilde
destekliyor. Endonezya meclisinde ve baĢkan‟ın kabinesinde dört Ġslamcı siyasi parti temsil
ediliyor ancak son on yıldır oy kaybı yaĢıyorlar; son meclis seçimlerinde aldıkları oylar yüzde
30‟un altına düĢtü. Ilımlı Ġslamcı değerler toplumda zemin kazandı; Ġslamcı radikalizm Ģiddet
çıkıĢlarından sonra marjinalleĢti.
Mısır‟ın tarihi güzergâhı, sosyal dokusu, ekonomik Ģartları ve ulusal karakteri Endonezya‟dan
farklı elbet. Ama sosyo-politik tecrübeleri ve yapıları – laik ve Ġslami değerleri dengeleme
çabalarına karĢı idealist genç göstericilerden, sivil gruplardan ve muhalif partilerden yeni yeni
oluĢan iddialı bir karma - on yıl önce Endonezya‟da bulunan muadillerine yeterince
benzediğinden dolayı Endonezya‟nın demokratikleĢmesi Mısır için bir ümit teĢkil
etmektedir. O halde Endonezya‟nın baĢarılı bir geçiĢ yaĢamasının bazı anahtarlarını anmaya
değer.
45
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Birincisi, ġuharto sonrası siyasi ıslah, diktatöryal düzen öncesindeki güçlü kitlesel redde
rağmen, kapsayıcıydı. Geçici baĢkan, ifade özgürlüğüne ve siyasi alanın açılmasına hemen
izin verdi. Diktatörün çevresindeki apparatçikler, dönüĢen, teknokrat kabiliyetlerine vurgu
yapan eski iktidar partisi aracılığıyla kendileri için yeni bir siyasi rol üstlenmeyi baĢardılar.
Protestocuları güç kullanarak bastırmayı reddetmek sûretiyle ġuharto‟nun iktidardan inmesini
kolaylaĢtırmakta kilit aktör olan ordunun rolü büyük ölçüde azaldı ancak sürekli müzakereler
ve tavizlerle azar azar oldu bu. Ġlk seçimlerdeki ve hükümetlerdeki dağınıklığa rağmen her
çeĢit siyasi partinin yeĢermesine izin verildi.
Ġkincisi, ġuharto artık bir kez devrildiğinde, geçiĢ dönemi kanuni ve yinelemeliydi.
Endonezya hiç bitmeyecekmiĢ gibi duran anayasa, seçim kanunları ve diğer hukuki
reformlara giriĢti ve süreci uzlaĢma ruhu içerisinde yürüttü. Muğlak ama duygulandırıcı
reform ideali, gitgide somut kurumlara, kurallara ve usullere tahvil edildi. Bu tafsilatlı reform
gündeminin ciddi bir Ģekilde izlenmesi, Endonezyalıların diktatörlük sonrasında güvenilmez
bir liderin, rahatsız edici Ģiddet olaylarının, ekonomik dertlerin olduğu ve Doğu Timör‟ün
koptuğu geçiĢ dönemini atlatmasına yardım etti.
Üçüncüsü, ABD ve Avrupa uzun zamandır korktukları siyasi geçiĢle ilgili Ģüphelerinin
üstesinden geldiler ve seçimler, siyasi partilerin geliĢimi, sivil toplumun güçlendirilmesi ve
hukuk reformları gibi meselelerde destek sundular. DıĢ aktörler kısmen de Endonezya‟nın
çapı ve nispi coğrafik tecridi yüzünden bu sürece rehberlik etmeye hiç uğraĢmadılar ve bunun
yerine yardımcı ortaklar olarak ılımlı, sessiz ama ısrarlı bir rol üstlendiler. Endonezya‟nın dıĢ
yardımla ilgili bu olumlu tecrübesi onu kendi bölgesinde demokrasinin faal destekçisi olma
azmine katkıda bulundu.
Hiçbir benzetme Mısır‟ın önündeki zorlu zamanları tam olarak yansıtmayacaktır. Mısır‟ın
yolu, benzer siyasi geçiĢlerden izler taĢıyan bir amalgam olacaktır. Bizler ABD dıĢ politika
çevrelerinde uzun zamandır düĢünülemez olan bir Ģeye anlam vermenin yollarını ararken,
zayıf benzetmelerden gelen basite indirgeyici korku senaryolarından sakınmalıyız.
Unutulmamalıdır ki Amerikan politikasının, Mısır‟da ve Arap dünyasında daha yıllar
evvelinden ciddi bir Ģekilde yüzleĢmesi gerektiği gerçeklerden uzak durmasını sağlayan yine
o aynı senaryolardır. Müslüman bir ülkede demokratik geçiĢin nasıl baĢarılı olabileceğinin bir
örneği olarak Endonezya‟ya bakacak kadar akıllı olmalıyız.
Kaynak: Carnegie Ortadoğu Merkezi, 8 Şubat 2011
Çeviren: M. Alpaslan Balcı
46
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Mısır'da post-kemalist sürecin aktörleri – Akif Emre
Mısır'da baĢlayan gösteriler devrim heyecanından gittikçe uzaklaĢırken siyasetin karmaĢık
pazarlıkları öne çıkmaya baĢladı. Örgütsüz, lidersiz ve bölünmüĢ görünen muhalefetin
birleĢebildiği tek ortak hedef "Mübarek'in gitmesi"ydi. Tüm siyasal talepleri Mübarek
karĢıtlığıyla sınırlanmıĢ bir siyasal hareket paradoksal biçimde yeterince apolitik bir görüntü
veriyor.
Nitekim bu 'apolitkleĢtirici zaafiyet' kendini göstermeye baĢladı. Gelinen noktada muhalefet
pes etmese de Mübarek rejimiyle baĢlayan pazarlıklarda tüm çeliĢkileri ortaya çıkmaya
baĢladı. Ömer Süleyman'ın muhalefetin iç çeliĢkilerini çok ince hesaplarla büyütüp parçalama
stratejisini görmemek mümkün değil.
Bu arada, Mübarek'in hiç de gidici gibi durmadığı bir ortamda Obama'nın "bundan sonra
Mısır'da hiçbir Ģey eskisi olmayacak" türünden yaptığı iddialı açıklamayı not etmeli.
Mübarek'in bırakıp gitmesi bir yana pazarlık masasında yer alan muhaliflerin bile neredeyse
bu taleplerinden vazgeçer bir görüntü verdikleri bir ortamda Obama'nın bu çıkıĢı siyasi
kariyeri açısından da iddialıydı.
Gelinen bu süreçte Türkiye'nin açık biçimde muhalefetten yana tavır alması, dıĢ politikadaki
teamüllerin aksine adeta Mısır'daki olaylara müdahil olur biçimde, "Mübarek'in gitmesi",
"orda yaĢananların bizi de ilgilendirdiği" türünden resmi beyanatlar, ister istemez, Türkiye
modeli/örneği ile Mısır deneyimi arasında benzerlikle kurmaya zorluyor.
Türkiye deneyiminden bahsedilecekse bunun kemalizm – post-kemalizm aĢamasında Mısır'ın
yeni dönemde nerde durduğu konusunda kafa yormakta yarar var.
Kısaca, Türkiye Cumhuriyet devrimi sonrasında batıdan yana yaptığı radikal tercihle Ġslam'ı
resmi hayattan silerek Ġslam dünyasına örnek olması istendi. Tek parti dönemi sonrası çok
partili-demokratik hayata geçen ama geri planda askeri vesayetin tüm ağırlıyla sistemde
hissedildiği bir Kemalizm deneyimi 2001'lere kadar yaĢadı. Yarım yüzyıllık bu süreçte
özelikle laikçilik, tepeden inme modernleĢme ve askeri vesayet özellikleriyle pek çok ülkeye
örneklik etse de çok partili siyasal hayatın yapısı bakımından ayrıĢmıĢtı.
Görünen o ki eğer Mısır'da muhalefet meydanlardan çekilmez, olanca parçalanmıĢlığına
rağmen belli taleplerinde ısrar ederse sistem değiĢecek. Zaten Ģu haliyle de hiçbir Ģeyin
eskiden olduğu gibi devam edemeyeceği aĢikar.
Bu zamana kadar Mısır bir tür Nasirizmi yaĢıyordu. Bölgede pek çok ülkede görülen türden
tek parti, tek adama dayalı resmi ideolojinin söz sahibi olduğu yönetim. Nasırızmin ideolojik
temelleri, Arap sosyalizmi, Arap milliyetçiliği ve popüler düzeyde Ġslam sentezinden
oluĢuyordu. Bunun farklı versiyonları Baascı Suriye ve Irak'tan Magrip ülkelerine kadar farklı
ülkelerde hala yürürlükte.
Çok partili demokrasiye geçilmesi anlamında Mısır Ģu an Nasırizmden 'Kemalizme
evrilmekte/ zorlanmakta'dır. Çok partili hayata geçerken Tahirir Meydanı'nda " ordu millet
47
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
elele" anlamında ortaya çıkan tablo ordunun "Mısır'ın özel Ģartlarından dolayı" demokrasiyi
koruma7kollama gibi kutsal görevi üstleneceği dönüĢüme hazırlıyor kendini. Mısırda sistem
bir yanda demokratikleĢirken diğer tarafta derinden askeri renk kazanacağı bir sürece itiliyor.
Bunun iki nedeni var, askeri bürokrasinin sistemdeki konumu. Bu hem bürokratik anlamda
hem de ekonomik anlamda vaz geçilmesi güç bir iktidar alanı demektir. Askeri bürokrasinin
ülke ekonomisindeki yerini göz önüne alındığında ne demek istediğimiz daha iyi
anlaĢılır.Ġkincisi de Ġsrail'le kurulan Camp David denkleminin uluslararası sistemce de
korunmasının garantörü olmasıdır. Vesayetten kurtulmuĢ çok partili hayat bile bu denklemi
sorgulayacaktır.
Halen ülkede en örgütlü siyasal yapı Ġhvan-ı Müslümin hareketidir. Bu zamana kadar
Mübarek rejiminin batı nezdinde meĢruiyetini sağlayan "Ġhvan tehlikesi" buğünden itibaren
yeni Kemalist döneme geçiĢin önemli gerekçesini oluĢturması çok muhtemeldir.
Bu süreçte Baradey'ın çok kolay devre dıĢı kalma ihtimali, diğer muhalif grupların belirsizliği
tek örgütlü yapı olarak Ġhvan' sistemin merkezine oturtuyor Amerika'nın Ġhvan'a yaktığı yeĢil
ıĢık yeni dönemin tuğlalarının döĢenmesinde Ġslamcılara önemli iĢler düĢeceğini gösteriyor.
Türkiye'nin post-Kemalist dönemi, Ġslamcı kökenlilerin dönüĢümüyle ortaya çıkan AKP'nin
temsil ettiği göz önüne alındığında Ġhvan'ının da post-kemalist Mısır'ın inĢasında önemli
görevler üstlenmesi beklenir.
Her ne kadar siyasal anlamda "özel Ģartlar"a haiz olsa da post-kemalist dönemin küresel
zeminde kaçınılmaz olarak Mısır'ın da kapısını çalacağı açıktır. Ġhvan'a göre daha gevĢek
yapısına rağmen Türkiye'deki post-kemalist dönüĢümün öznesi olarak iktidara oturan
muhafazakarların muadilleri için ders alınası bir deneyim...
Tabi sadece ders almaktan ibaret olmayacağı örnek de almaya icbar edileceği söylenebilir,.
Mısır Kemalizme , Ġslamcılar da post-kemalist sürece evrileceği süreçle bir sınavdan
geçilecek. Mısır'ın dinamikleri bu süreçle ne kadar baĢ edecek göreceğiz.
Yenişafak, 8 Şubat 2011
48
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Mısır’ın Berlin Duvarı ânı - Richard Falk
Berlin Duvarı‟nın 1989‟da çöküĢünden bu yana dönüĢtürücü dört olay küresel muhiti kalıcı
olarak Ģekillendirdi. Duvarın yıkılıĢından iki yıl sonra Sovyet Ġmparatorluğu çöktüğünde, sağ
kalan tek süpergüç olarak zâtı kendinden menkul küresel liderliğinin sunduğu jeopolitik
geniĢleme fırsatını ele geçirmek sûretiyle Amerikan emperyal projesinin zaferci takibi için
yollar açıldı.
Dünya düzenindeki bu ilk kırılma, küresel siyasi karar alıcı meĢâlesinin Dünya Ekonomik
Forumu adı altında her yıl buluĢan Davos oligarklarına verilmesiyle, devlet gücünün kısmen
ve geçici olarak gölgede kaldığı on yıllık bir neoliberal küreselleĢme üretti. Bu anlamda,
Amerikan yönetimi, yırtıcı küreselleĢmenin yüksek ianeli Ģerifiydi; bu esnada siyasetin
gündemi bankacılar ve küresel Ģirket yöneticileri tarafından belirlendi. TeĢhis her daim bu
yönde yapılmıyor ama 1990‟lar devlet dıĢı aktörlerin yükseliĢinin, devlet merkezli jeopolitiğin
ise çöküĢünün ilk bulgularını vermiĢtir.
Ġkinci kırılma 11 Eylül‟le birlikte yaĢandı ancak gelgelelim bu olayların tevili yapıldı.
Saldırıların etkisi, siyasi karar yetkisini “terörle savaĢ”, “küresel güvenlik” ve “uzun savaĢ”
baĢlıkları altında ABD‟ye, bir devlet aktörüne, geri verdi. 11 Eylül‟e cevap olarak giriĢilen
terörle mücadele, bir Bush Doktrini olan “önleyici savaĢ” baĢlatma iddialarının ortaya
atılmasına yol açtı. BM Güvenlik Konseyi‟nin Amerikan savaĢ planlarına destek vermeyi
reddetmesine rağmen 2003 yılı Mart ayında Irak‟a karĢı “ġok ve DehĢet” harekâtı baĢlatılarak
militarist dıĢ politika uygulamaya konuldu.
Bu ikinci kırılma tüm dünyayı potansiyel bir muharebe alanına çevirdi; BM‟nin
yetkilendirmesi veya uluslararası hukuka riayet söz konusu olmaksızın, ABD açık ve örtük
çeĢitli askeri ve paramiliter operasyonlar yürüttü.
Seçici egemenlik
Liberal uluslararası düzenin uğradığı bu aksama bir yana, 11 Eylül‟e cevap modelinde,
kürenin güneyindeki devletlerin egemen haklarını ve – terör zanlılarına iĢkence yapmak,
“zanlıları ABD dıĢında sorgulamak” ve ABD‟ye hasım addedilen kiĢilerin tutuklu bulunduğu
ve mutad olarak hak ihlallerine mâruz kaldıkları “kara bölgeler” hazırlamak sûretiyle - temel
insan haklarını ihlal eden pek çok Avrupa ve Ortadoğu devletinin suç ortaklığını göz ardı
etmek de vardır.
Dalından bir kez koparıldığında pek çok fayda sunacak olan aĢağı sarkmıĢ meyve diye tasvir
edilen Irak‟tan baĢlayarak Ortadoğu‟da rejim değiĢikliğini vurgulayıp saldırı öncesi
stratejilerini yürürlüğe koymak üzere Bush baĢkanlığında iktidara tırmanan neocon ideologlar
11 Eylül‟e verilecek cevabı kaçırmadılar.
49
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Askeri üsler, düĢük enerji fiyatları, petrol arzını ve bölgesel hegemonyayı güvenceye almak
ve Ġsrail‟in bölgesel amaçlarını desteklemek de bu iĢin içindedir.
Üçüncü kırılma, 2008‟de baĢlayan, iĢsizliğin artmasını, hayat standartlarının düĢmesini ve
baĢta gıda ve yakıt olmak üzere temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarının tırmanmasına yol açan
küresel ekonomik gerilemedir. Bu geliĢmeler, eĢitsizliği, büyük ihlalleri ve neoliberal
küreselleĢmenin kusurlarını gözler önüne serdi fakat pazar ihlallerinden sakınmak veya hatta
pazarların dönemsel çöküĢlerinin önünü almak için olsun ekonomik büyümeden gelen
nimetlerin böylesine eĢitsiz dağılımını azaltmaya ayarlı düzenlemeler gene de yapılmadı.
Dünya kapitalizminin derinleĢen bu krizine henüz hitap edilmiĢ değil ve alternatif vizyonlar,
hatta Keynesçi yaklaĢımın diriltilmesi bile öyle pek siyasi destek bulmuyor. Bu kriz, büyük
sorunları halletmek için çeĢitli ulusal imkân ve kabiliyetlerin yol açtığı iniĢli çıkıĢlı streslere
karĢı Avrupa Birliği‟nin savunmasız olduğunu da ifĢa etmiĢtir. Küresel ısınmanın zuhuru ve
yaptığı etkiler, ekonomik kaygıları karmaĢıklaĢtırmıĢ ve yoğunlaĢtırmıĢtır.
Küresel yönetimdeki dördüncü bir kırılma, Ortadoğu ve Kuzey Afrika‟da durulmayan
kargaĢayla iliĢkilidir. Tunus‟ta baĢlayan halk ayaklanmaları bölgenin diğer yerlerinde –
özellikle Mısır‟da - çıkan yangınların kıvılcımını çaktı. Müesses nizâma karĢı bu sıradıĢı
meydan okumalar, tahammül edilemez bir maddi yoksunluğa, çaresizlik ve yabancılaĢmaya,
seçkinlerin yozlaĢmasına ve merhametsiz baskıya katlanan sıradan insanların bilhassa da bu
Arap ülkelerindeki gençliğin cesaret ve azmini küresel siyasi Ģuura göz alıcı Ģekilde nakĢetti.
Statüskoya direnmek
Arap dünyasındaki değiĢim hareketlerinin semeresi henüz mâlum değil ve yıllar almayacaksa
da gelecek aylar içinde hemen belli olmayacak. Eski baskıcı ve sömürücü düzende köklü
çıkarları olanların eski Ģartları mümkün olan azami derecede iade etmeye yahut en azından
kurtarabildiklerini kurtarmaya baktıkları kesindir. Bu yüzden, olay yerindeki – ve dünyadaki –
destekçilerinin rehavete kapılmaması can alıcı önem-i haizdir.
Bu bakımdan, nefret edilen tek bir Ģahsiyetin - mesela Tunus‟ta Zeynel Abidin bin Ali‟nin,
Mısır‟da Mübarek‟in – veya onların maiyetindekilerin tasfiye edilmesiyle dönüĢtürücü ve
özgürleĢtirici sonuçların hâsıl olabileceğini düĢünmek safça bir hata olacaktır. Sürdürülebilir,
önemli değiĢimler yeni bir siyasi yapıyı, serbest ve âdil seçimlerin yapılmasını ve halk
katılımı için yeterli fırsatları sağlayacak yeni bir süreci talep eder. Gerçek demokrasi hem aslî
hem de usûlî olmalı - temel ihtiyaçları gözeten, düzgün bir iĢ sağlayan ve taciz eden değil de
koruyan bir kolluk gücü dâhil – halka insan güvenliği sunmalıdır. Aksi takdirde, değiĢimler
yalnızca devrimci anı baĢka bir güne tehir eder ve çekilen acılar tekrarlanır.
Basitçe söylemek gerekirse, çözülmeden duran Ģey, bölge halkı ile otokratik ve neoliberal
yönelimleri olan devlet gücü arasındaki karĢılaĢmanın sonucu ve onun asli doğasıdır. Bu
sonuç/semere, insan haklarına dayalı sahih demokrasiyi ve halkın ihtiyaçlarını sermayenin
emellerine önceleyen bir ekonomik düzen getirerek dönüĢtürücü olacak mı? Eğer böyle
50
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
olursa, “Mısır Devrimi‟nden” ,”Tunus Devrimi‟nden” – ve belki bölgede ve baĢka yerlerde
gerçekleĢecek olan diğerlerinden - söz etmek uygundur; nitekim 1979‟da Ġran‟da alınan
semereyi Ġran Devrimi olarak tanımlamak uygundu.
Bu bakıĢ açısından, devrimci sonuçlar eski düzeni toplumdan defetmenin ötesinde ille de
hayırlı akıbetlere yol açmayabilir. Ġran‟da, farklı ideolojik temele dayanan baskıcı yeni bir
rejim ortaya çıktı ve kendisine YeĢil Devrim diyen bir halk hareketi 2009 seçimlerinde rejime
meydan okudu. “Devrim” kelimesinin Ģimdiye kadarki kullanımı, olay yerindeki gerçeklere
gönderme yapmaktan ziyade umutları ifade etmiĢtir.
Ġran‟da vuku bulan – Çin devletinin 1989‟da Tiananmen Meydanı‟nda tasmasını çözdüğü
Ģiddetli saldırı da böyle görünüyor- “bir karĢı devrimdi” - eski düzenin iadesi ve iktidara
meydan okumaya iĢtirak ettiği tespit edilenlere sistematik baskıydı. Doğrusu, kullanılan
kelimeler yanıltıcı olabilir. YeĢil Devrim‟in çoğu takipçisinin peĢinde olduğu bir devrim değil
reformdu; personel, politika değiĢiklikleri ve insan haklarının korunmasıydı yoksa yapıya
yahut Ġslam Cumhuriyeti anayasasına meydan okumak değildi.
Reform ve karşı devrim karşı karşıya
Mısır‟daki bu hareketin yeterince birlik olup olmadığı veya Mübarek‟ten kurtulmanın
ötesinde, amaçlar hakkında insicamlı bir vizyonu yansıtıp yansıtmadığı Ģu an belli değil.
Devletin ayaklanmayı bastırmak ve hatta medya haberlerine müdahale etmekten gayrı tepkisi
en fazla reform vaatleridir: Daha âdil ve daha serbest seçimler ve insan haklarına saygı.
Eski rejimle yakın bağları olan, Washington‟ın Ģevkle desteklemesi muhtemel geçici liderlerin
nezaretinde “düzenli geçiĢten” neyin kastedildiği ve düzenli geçiĢ sırasında nelerin olacağı
halen bilinmiyor. Kozmetik bir reform gündemi karĢı devrim politikasını gizleyecek mi?
Veya ayaklanmıĢ bir halkın devrimci beklentileri, reformcuların teskin edici çabalarına galebe
çalmak üzere öne çıkacak mı? Yahut halkı tatmin etmek amacıyla demokrasi ve sosyal adalet
yönünde yeterince hırslı değiĢimleri yürürlüğe koyacak - seçkinlerin ve bürokratların
desteklediği - gerçek bir reform vekilliği olabilir mi acaba?
Bu değiĢim dinamiğini tecrübe eden çeĢitli ülkelerde neticenin aynı veya benzer olacağının
teminatı – yahut ihtimali - yok elbet. “Reformların” gerçekleĢtiği yerlerde bazıları “devrim”
yapıldığını düĢünecek ve “karĢı devrimin “ en mütevazı reform vaatlerinden bile dönülmesine
neden olabileceğini çok az kiĢi kabullenecektir.
Riskte olan Ģey ise, tüm bir Arap dünyasında - ve belki diğer bölgelerde - beliren ve
Ģekillenen self-determinasyondur, ki Ortadoğu ve Kuzey Afrika‟da sömürge düzeninin
çöküĢünden beri hiç olmamıĢtı.
Bu dinamiklerin bölgesel gündemi nasıl etkileyeceği bu safhada belli değil ama Ġsrail-Filistin
çatıĢmasının asla eskisi olmayacağını varsaymak için her neden var. Türkiye veya Ġran gibi
önemli bölgesel ülkelerin nüfuzlarını tasarruf edip etmeyecekleri de belli değil. Ve bir de
51
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
odada resmi bir varlık göstermeyen filin hareketleri bir süre karıĢımın iyi ya da kötü hayâti bir
unsuru olacaktır.
Kaynak: el Cezire, 9 Şubat 2011
Çeviren: M. Alpaslan Balcı
52
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
Tel Aviv’de korku ve daraltının üstesinden gelmek - Aluf Benn
CumhurbaĢkanı Hüsnü Mübarek‟e karĢı Mısır‟da yaĢanan ayaklanma, Ġsrailliler arasında
korku ve daraltıya (anksiyeteye) yol açıyor. Ġsrail‟in en eski komĢusu aniden eĢyalarını
toplayıp taĢınıyor ve Ġsrailliler bunun sonuçlarından korkuya kapılıyorlar: Kapı komĢusu yeni
kiracı kim olacak? Ġsrail‟le barıĢ antlaĢmasını sürdürecekler mi? Sınırın dibinde yeni bir
Ġran‟ın ortaya çıkmasıyla uzun zamandır unutulan Güney cephesi tekrar gündeme mi giriyor?
Bekâ temelinde kurulan bir ulus için son derece üzücü sorular bunlar.
Ġsrail BaĢbakanı Benjamin Netanyahu, kendisinden bekleneceği üzere, bu korkulara bilhassa
da Mısır‟ın Ġran‟a dönme tehlikesine kamuoyu önünde ıĢık tuttu. Ancak daha iyimser bir
analiz, Ġsrail hükümetinin Filistinlilerle veya Suriye‟yle barıĢ sürecini baĢlatmak için bir
pencere yahut demokrasinin bölgede yayılmasını destekleme Ģansı gibi yeni fırsatlar bulmak
amacıyla Mısır krizini yönlendirebileceğini telkin eder. Ġsrail‟deki müesses nizâm ise Ģimdiye
değin siper kazmayı tercih etti.
Mübarek, yaklaĢık otuz yıldır Ġsrail jeopolitiğinin demirbaĢıdır. Ġsrail sekiz baĢbakan
değiĢtirdi, çeĢitli savaĢlar yaptı ve çeĢitli taraflarla barıĢ müzakereleri yaptı ve Mübarek her
daim oradaydı. Bölgesel istikrarı kiĢileĢtirmiĢtir o.
Mübarek Ġsrail‟le arasındaki mesafeyi korudu elbet. BarıĢ yapmak için Jerusalem‟e gelen
selefi Envar Sedat‟ın aksine, Ġsrail‟e resmi ziyaret düzenlemeyi inatla reddetti ve sadece Ġzak
Rabin‟in cenaze törenine katılmak için geldi ki “bunun bir ziyaret olmadığında” da ısrar etti.
Mübarek yönetimi, Ġsrail‟in Filistin politikalarını yüksek sesle eleĢtirdi ve Ġsrail nükleer
programına karĢı sonu gelmez diplomatik kampanyalar yürüttü.
Fakat Ġsrail liderleri, resmin genelini ilgilendiren meselelerde Ġsrail‟in Mübarek‟ten daha iyi
bir müttefiki olmadığını bildikleri için bu küçük hakaretleri kabullenmeye razıydılar.
Lübnan‟da, Gazze‟de savaĢabilir, Batı ġeria‟da yerleĢimleri geniĢletebilirlerdi; ve güney
cephesine kayda değer bir askeri güç tahsis etmekten kurtulmuĢlardı.
Ama Mübarek yaĢlandıkça Ġsrail liderleri de Mübarek‟in halefinin kim olacağı hakkında
tasalanmaya baĢladılar. ÂĢikar hassasiyetlere bakınca – Ġsrail, bir müttefikin yaklaĢan ölümü
hakkında açıktan fikir yürütemedi – bu mesele kamuoyunda veya hatta diplomatik çevrelerde
nâdiren tartıĢıldı. Ġsrailli yetkililer, bu konu sorulduğu zaman da yaĢlanan lider için tercih
ettikleri halef olarak istihbarat Ģefi Ömer Süleyman‟a (Ģimdi cumhurbaĢkanı yardımcısı oldu)
veya Mübarek‟in oğlu ve veliahtı Cemal Mübarek‟e iĢaret ettiler. Bu konforlu adayların
alternatifleri ise Ġsrailli liderlerin çoğunu huzursuz etmiĢtir. Mübarek ve onun polis devletinin
kargaĢaya engel olduğuna, ortadan kaldırıldıkları takdirde Ġran tarzı - Ġsrail‟in doğrudan
komĢusu ve Amerikan malı geliĢmiĢ silahlarla mücehhez- bir Ġslam Cumhuriyeti geleceğine
inandılar.
1979, Ġsrail‟in kollektif hafızasında büyük bir stratejik dönüm noktasının niĢânıdır. O zamana
kadar Ġran, Ġsrail‟in kilit bölgesel müttefiki ve enerji tedarikçisiydi; Mısır ise baĢlıca hasmıydı.
ġah rejimi 1979 yılında altı hafta gibi kısa bir süre içerisinde yerini ateĢli bir Ġsrail karĢıtı olan
Ayetullah Ruhullah Humeyni hâkimiyetine terk etti; ve Ġsrail Mısır‟la barıĢ antlaĢması
imzaladı. Böylelikle Ġran ve Mısır rolleri değiĢtiler; Ġran, Ġsrail‟in hasmı olurken, Mısır,
stratejik müttefiki ve enerji tedarikçisi oldu. Netanyahu 2010 Aralık ayında Ġsrailli
53
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
büyükelçilere Ģöyle demiĢti: “Aramızda barıĢ antlaĢması bulunan bir ülke vardı, olağanüstü
bir „de facto barıĢ.‟” “Liderlerle görüĢmeler, güvenlik ve ekonomik iĢbirliği. O ülkenin ismi
Ġran‟dı. Ġsmi halen Ġran‟dır. Ve bir gün, bir gün değiĢti.” “Aynı Ģey Türkiye‟yle de oldu”
diye ilave etti Netanyahu. “Bir gecede değil ama çok hızlı değiĢti, bizimle ilgisi olmayan iç
değiĢiklikler dolayısıyla.” Netanyahu‟ya göre alınması gereken ders, tüm ittifakların geçici
olduğu ve kontrol edilemez iç kuvvetler yüzünden çökebileceği idi.
Ġsrail‟in bölgesel bağları her daim yönetici seçkinlerle, ordu komutanlarıyla ve istihbarat
câmiasıyla olmuĢtur. Arap dünyasındaki kamuoyu kanaati geleneksel olarak Ġsrail karĢıtıydı.
Mısır ve Ürdün‟deki sivil toplum grupları, ülkelerinin Ġsrail‟le yaptığı ilgili anlaĢmaları büyük
ölçüde reddetmektedirler. Ġsrailliler ise halklar arası temasları öyle pek umursamamıĢtır;
Arapça öğrenmek, komĢu kültürle tanıĢmak için zahmet eden Ġsrailli sayısı çok değildir. Çoğu
Ġsrailli, barıĢ sürecini Avrupa ve Amerika‟yla iliĢkileri düzeltme aracı olarak gördü yoksa
bölgesel kabul görme mecrası olarak değil.
O halde Ġsrail siyasi-askeri müesses nizâmının Arap demokrasisini tehlikeli bir mâcera olarak
görmesinde ĢaĢılacak hiçbir Ģey yoktur. Hâkim inanca göre seçim izni verilirse, Mısır halkı
iktidara Müslüman KardeĢleri getirecek – ve Ġsrail‟le barıĢ antlaĢmasını kağıt kıyma
makinesine atacaktır. Hamas‟ın 2006 seçimlerinde elde ettiği zafer ve müteakip Gazze
hâkimiyeti, bu zihniyetin en ikna edici delilidir. Ġsrail liderleri, ABD BaĢkanı George W.
Bush‟un Ortadoğu‟da demokratikleĢmeye verdiği desteği Amerikan toyluğunun nihâi ifadesi
olarak gördüler.
Netanyahu gayri demokratik ülkeler sağlam ayakkabı olmadıkları için Ġsrail‟in onlara toprak
bırakamayacağını savunarak geçmiĢte demokrasiyi barıĢın temeli olarak anmıĢtı. Fakat
Ġsrail‟in muhitinde gerçek bir demokrasi Ģansı belirince onun bu savı toprak tavizine karĢı –
inandırıcı değil ama - cazip bir bahane olarak yorumlandı. Ancak Netanyahu son yıllarda,
Hamas‟ın seçim zaferinin ardından tınısını değiĢtirdi. Arap demokrasisi için çağrı yapmayı
bıraktı ve selefleri gibi o da diktatörleri takdir etmeyi öğrendi. Doğrusu, 2009‟da tekrar
makamına döndüğünde, Mübarek‟e hevesli bir Ģekilde arkadaĢça davrandı. Netanyahu ve
Mübarek, Ġran, Gazze ve Ġsrail-Filistin barıĢ müzakereleri hakkındaki endiĢelerini tartıĢmak
üzere sık sık bir araya geldiler. Samimi bir aĢk meselesi değildi bu: Wikileaks‟in yayınladığı
bir belgeye göre Mübarek, Netanyahu‟yu kibar ve büyüleyici ama vaatlerini tutamayan bir
kiĢi olarak tanımlıyordu. Ama gene de her iki lider dayanıklı olması muhtemel görünen ve iyi
iĢleyen bir iliĢki inĢa ettiler. Netanyahu, dostunun iktidarda mümkün olduğunca uzun
kalmasını istiyordu.
Mübarek‟i handiyse devirecek olan Tunus‟taki fırtına Ġsrail hükümetini gâfil avladı. Ġsrail
istihbarat Ģefleri ve Arap uzmanları Mısır rejiminin istikrarlı olduğunu Tunuslular
baĢlarındaki despotu devirdikten sonra bile savunmaya devam ettiler. Gerçeklik, tozpembe
tahminleri süpürüp attığında Netanyahu mahsur kalan dostu Mübarek‟e el vermeleri için batılı
liderlere yalvardı. Ġlk baĢta dinlemediler ama birkaç gün sonra Obama yönetimi Ġsrail‟in
çağrısına kulak verip Mısır‟da tedrici geçiĢi tercih etti.
Mübarek‟i kaybetme kâbusu gerçeğe dönünce, Netanyahu Mısır‟da Ġslamcı kontrol uyarısı
yaptı. Uluslararası câmiadan her hangi bir Mısır hükümetine Ġsrail‟le barıĢ antlaĢmasına riayet
çağrısı yapmalarını talep etti. Mesajının satır araları, ABD‟nin destek vaadinin değeri
hakkında Ġsrail politikacıları arasında gitgide artan kuĢkuyu yansıtıyordu. Eğer Amerika
54
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
himayesi altındaki Mısır‟ı yüzüstü bırakmaya istekliyse, taahhütlerine güvenilebilir miydi?
Ġsrail‟in en eski ve en güçlü barıĢ antlaĢması yani Mısırla arasında barıĢ antlaĢması bir
hükümet değiĢimine mukavemet edemiyorsa, Ġsrail gelecekte buna benzer “barıĢ için toprak”
antlaĢmalarını nasıl imzalayabilirdi?
Netanyahu uyarsa da müttefikin düĢmana döndüğü Ġran olayının Mısır‟da tekrarlanması
muhtemel değildir. Mübarek‟in halefi muhtemelen Ġsrail‟le ittifaka soğuk duracaktır. Bir
sonraki Mısır lideri, Humeyni ve Mahmuf Ahmedinejad‟ın peĢinden gitmek yerine Türkiye
BaĢbakanı Recep Tayyip Erdoğan‟ı taklit edebilir: Ġsrail‟le resmi iliĢkileri sürdür, stratejik
ittifaktan uzak dur ve Ġsrail‟in Filistinlilere muamelesini ve güç kullanımını eleĢtir. Bu
politika Erdoğan‟a Arap kamuoyunda muazzam bir popülarite sağladı hem de Ġsrail‟in
Ankara‟daki büyükelçiliği açıkken ve Ġsrailliler Ġstanbul‟a serbestçe seyahat edip dururlarken.
Mısır‟ın yeni liderliği bu ılımlı yola girse de Ġsrail zor bir güvenlik ikilemi ile karĢı karĢıya.
Mısırlı hasmın diriliĢi ihtimaline karĢı büyük bir kara gücü oluĢturmak hem mâliyetlidir hem
de istenmeyen silahlanma yarıĢını baĢlatır. Ancak Müslüman KardeĢler Kahire‟de iktidara
gelirse, kara gücünü savsaklamak da riskli olabilir. Mısır mevcut güvenlik yapısına –
Sina‟nın askerden arındırılması kuralına - riayet ediyorsa da Mısır‟ın davranıĢları konusunda
Ġsrail‟in tereddüde düĢmesi, diğer cephelerde hareket serbestiyetini sınırlayacaktır.
Netanyahu, baĢını öteki tarafa çevirdiğinde Mısırlılara güvenemeyecekse Ġsrail BaĢbakanı
Menahem Begin‟in 1981‟de Irak‟ın Osirak nükleer reaktörünü bombaladığı gibi Ġran nükleer
tesislerini bombalayamayacaktır.
Mübarek‟in ayrılıĢı, Ġsrail‟i en önemli müttefikinden edecektir. Ancak bu, bölgedeki güvenilir
bir istikrar sütunundan ABD‟yi de mahrum edecektir. Bu dostsuz-arkadaĢsız durum, Obama
ve Netanyahu‟yu daha yakın iĢbirliğine sürükleyebilir her ne kadar bu zamana dek sarsak bir
iliĢkileri olduysa da.
Mısır ayaklanması baĢka yerlerde de barıĢ fırsatı sunmaktadır. Ġsrail artan diplomatik
tecridinden kurtulmak istiyor; Türk müttefiki henüz geçen yıl kaybetmiĢken Ģimdi de dengede
salınan Mısırlı müttefikini izliyor. Suriye ve Filistin Otoritesi‟ndeki muhatapları bir sonraki
halk ayaklanmasında sıra kendilerinde diye korkuyorlar. BarıĢ antlaĢmaları her iki tarafın da
çıkarınadır; ilave olarak da çeĢitli cephelerde çevrelenmenin önünü almak gibi stratejik bir
mükâfatı da var Ġsrail‟e.
Ġsrail, Filistinlilere ve Suriye‟ye barıĢ antlaĢmaları teklif edebilir veya bir Filistin devletinin
kurulması konusunda Ġsrail ve Arap dünyasına kapsamlı bir çözüm ihtiva eden 2002 Arap
barıĢ Ġnisiyatifine ilgi ve alâka duyabilir. Filistin devleti için ciddi bir plan teklif ederek,
müzakereler yoluyla Suriye‟yi Ġran‟ın yörüngesinden çıkararak Arap sokaklarında kendisine
karĢı duyulan kini dağıtabilir ve aynı zamanda da Mısır‟daki karıĢıklığın ardından Ortadoğu
câmiasının yeniden inĢasında rol oynayabilir.
Ama gelin görün ki Ġsrail‟in Ģu an ki liderlerinin aklında böylesi fikirler yok. Mısır‟daki
ayaklanmaya Ġsrail‟in içgüdüsel ve beklenen tepkisi, statükoyu alabildiğince uzun bir müddet
korumaya çalıĢmak ve bu esnada savunma bütçesinde artıĢ planlamaktır. Mısır ve Ġsrail
arasındaki barıĢ antlaĢmasının son bulması veya sallantıda olması, sağcıların “Araplara
güvenilmez ve Arap dünyasıyla barıĢ imkânsızdır” savına arka çıkacaktır. Daha oturaklı bir
55
DÜNYA BÜLTENİ ARAŞTIRMA MASASI - DÜBAM
analiz, mevcut krizi Ġsrail için yeni bir fırsata tahvil edebilir. Ama bu evvela Netanyahu‟nun
dıĢ politikasındaki kuĢatılma zihniyetinde bir değiĢimi zorunlu kılar.
Yazar hakkında: İsrail’de yayınlanan Ha’aretz Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Kaynak: Foreign Affairs, 11 Şubat 2011
Çeviren: Ertuğrul Aydın
56
Download