gaz ünverstes eğtm blmler ensttüsü şletme eğtm anablm dalı

advertisement
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
İŞLETME EĞİTİMİ ANABİLİM DALI
TÜRKİYEDEKİ BANKACILIK SEKTÖRÜNDE BASEL II UYGULAMALARI
VE EĞİTİMİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
FATİH KIRAÇ
ANKARA-2008
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
İŞLETME EĞİTİMİ ANABİLİM DALI
TÜRKİYEDEKİ BANKACILIK SEKTÖRÜNDE BASEL II UYGULAMALARI
VE EĞİTİMİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Fatih KIRAÇ
Danışman
Yrd. Doç. Dr. Cevdet Yiğit ÖZBEK
ANKARA-2008
JÜRİ VE ENSTİTÜ ONAY SAYFASI ÖRNEĞİ
Fatih KIRAÇ‘ın Türkiye’deki Bankacılık sektöründe Basel-II Uygulamaları ve
Eğitimi başlıklı tezi 21.04.2008 tarihinde, jürimiz tarafından İşletme Eğitimi
Anabilim Dalında Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.
Adı Soyadı
İmza
Üye: Yrd. Doç. Dr. Cevdet Yiğit ÖZBEK .....................................
.............................
Üye : Doç. Dr. Yıldız AKBULUT ................................................
.............................
Üye : Doç. Dr. Ganite KURT.........................................................
.............................
ÖNSÖZ
Ekonomideki diğer tüm sektörlerle iç içe bulunan ve her geçen gün teknolojik
gelişmelerden ve küreselleşmeden etkilen bankacılık sektörü Basel Kriterleri ile yeni
bir sürece girmiştir. Bu sürecin temelleri Basel Komitesinin kurulması ile atılmış
Basel- I kriterlerinin ortaya çıkışı ve nihayet Basel-II kriterlerinin yayınlanması ile
şimdilik son şeklini almıştır. Bu kriterler bankacılık sektörünün mevcut işleyiş
düzenine
birtakım
standartlar
getirmiştir.
Bankacılık
sektörünü
etkilemesi
münasebeti ile diğer ekonomik birimler de dolaylı olarak bu düzenlemelerden
etkilenecektir. Ülkemizde Basel-II kriterleri halen uygulanmamakla beraber,
bankalar, bu sürece uyum sağlama noktasında kendi iç birimleri nezdinde birtakım
çalışmalar yürütmektedir. Bu çalışmada hem bu hazırlık süreci hem de Basel-II
kriterlerinin bankacılık sektörüne ve dolaylı olarak diğer ekonomik birimlere olası
etkileri, aynı zamanda bu geçiş aşamasında yapılan ve yapılması planlanan eğitim
çalışmaları incelenmiştir.
Yoğun ve yorucu bir çalışma hayatım içerisinde ortaya çıkan bu çalışmada
bana her yönden destek olan aileme, çalıştığım bankadaki mesai arkadaşlarıma,
tezimin hazırlanmasında büyük emeği olan, anlayış ve sabrıyla benden desteğini
esirgemeyen danışman hocam sayın Yrd. Doç.Dr. Cevdet Yiğit ÖZBEK’e sonsuz
teşekkürlerimi sunarım.
ÖZET
TÜRKİYEDEKİ BANKACILIK SEKTÖRÜNDE BASEL II
UYGULAMALARI VE EĞİTİMİ
KIRAÇ, Fatih
Yüksek Lisans, İşletme Eğitimi Bilim Dalı
Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Cevdet Yiğit ÖZBEK
Mart – 2008
Uluslararası
piyasalarda, risk
yönetim
uygulamalarında ve
denetim
yaklaşımlarında meydana gelen önemli ölçüdeki değişiklikler sonrasında, yeni
sermaye standartlarının oluşturulması gerekmiştir. Bu faktörler sonucunda, “Basel II
Yeni Sermaye Uzlaşısı”, daha hassas risk ölçümüne ulaşma amacı taşıyan bir
düzenleme olarak ortaya konulmuştur. Yeni düzenleme ile birlikte birbirlerini
destekleyen üç ana blok oluşturulmuştur. Söz konusu bloklarla birlikte, kredi riski
ölçüm yöntemleri hassaslaştırılmış ve operasyonel risk ölçümü oluşturulmuş ulusal
denetim otoritelerinin denetimlerinin önemi vurgulanmış ve bankaların kamuyu
aydınlatma gereklilikleri belirlenerek piyasa disiplini sağlanmıştır.
Bankaların maruz kaldığı en önemli risklerden biri de kredi riskidir. Finansal
serbestleşme, finansal kurumlar arasındaki rekabetin artması, kredi piyasalarının
gelişmesi, kredi türev piyasalarının genişlemesi ve yeni finansal enstrümanların
kullanılmaya başlamasıyla kredi riskini yönetmek bankalar açısından karmaşık hale
gelmiştir.
Bu çalışmada, Basel-II kriterlerinin Türk Bankacılığı’nda risk yönetimi ve
denetim süreçleri üzerindeki etkisi ile Basel II’ye geçiş yapmakta olan bir Türk
bankası’nın Basel-II kapsamında gerçekleştirdiği değişiklikler ve Basel II’nin etkileri
incelenmiştir.
ABSTRACT
BASEL II APPLİCATİONS AND EDUCATİON İN TURKEY BANKİNG
SECTOR
KIRAÇ, Fatih
Graduate Program, Department of Managing Training
Supervisor: Yrd.Doç. Dr. Cevdet Yiğit ÖZBEK
March, 2008
Since the international financial markets, risk management practices and
supervisory approaches each have undergone significant transformation, a new
capital accord formation is needed. As the consequence of these factors, “ Basel II
The New Capital Accord” is formed in order to provide approaches which are both
more comprehensive and more sensitive to risks than the Basel I Accord. With the
new framework, three mutually reinforcing pillars is set. With these pillars, the credit
risk measurement methods are more elaborated and operational risk measurement is
introduced, the severity of national audit authority applications is highlighted and
market discipline through enhanced disclosure by banks is increased.
One of the important risk that the banks exposed is credit risk. Managing to
credit risk become complex because of the development of free finance, increasing
competition between financial institutions, development of finance markets,
expanding of credit derivative markets and starting to use financial instruments.
In this study, the effect of the Basel II formations on risk management and
audit processes of the Turkish Banking System and the implemented amendments of
a Turkish Bank which has begun to pass Basel II is analyzed.
İÇİNDEKİLER
Sayfa
JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI ........................................................................ i
ÖNSÖZ ........................................................................................................................ ii
ÖZET........................................................................................................................... iii
ABSTRACT ................................................................................................................ iv
İÇİNDEKİLER ............................................................................................................ v
TABLOLAR LİSTESİ ................................................................................................ ix
KISALTMALAR ......................................................................................................... x
GİRİŞ ......................................................................................................................... xii
BİRİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYEDEKİ BANKACILIK SEKTÖRÜNE GENEL BİR BAKIŞ VE
BASEL-II İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR
1.1 Türkiye’deki Bankacılık Sektörüne Genel Bir Bakış ....................................... 1
1.1.1 Milli Bankacılığın Geliştiği Dönem (1923–1932) .......................................... 1
1.1.2 Devletçilik ve Devlet Bankalarının Geliştiği Dönem (1933–1944) ................ 2
1.1.3 Özel Bankaların Gelişme Dönemi (1945–1960) ............................................ 3
1.1.4 Planlı Dönem (1960–1980) ............................................................................ 4
1.1.5 Bankacılıkta Serbestleşme ve Dışa Açılma Dönemi (1980–1990) ................ 6
1.1.6 2000’li Yıllarda Türkiye’de Bankacılık Sektörü ............................................. 7
1.2 Bankacılık Sektöründe Risk Kavramı ............................................................. 11
1.2.1 Risk Kavramı ................................................................................................. 11
1.2.2 Risk Yönetimi ................................................................................................ 13
1.2.3 Risk Türleri .................................................................................................... 15
1.2.3.1 Bilanço Yapısı Riskleri ........................................................................ 15
1.2.3.2 Pazar Riskleri ....................................................................................... 18
1.2.3.3 Genel İşletme Riskleri (Operasyon Riski) ........................................... 19
1.3 Basel Standartları ile İlgili Temel Kavramlar ................................................. 20
1.3.1 Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS), Basel-I, Basel-II ............................. 20
1.3.1.1 Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) ................................................ 21
1.3.1.2 Basel-I ................................................................................................. 22
1.3.1.3 Basel-II ................................................................................................ 23
1.3.2 Birinci Yapısal Blok (Pillar-I) ....................................................................... 26
1.3.2.1 Standart Yaklaşım ve Basitleştirilmiş Standart Yaklaşım .................. 27
1.3.2.2 İçsel Derecelendirme Yaklaşımları ..................................................... 28
1.3.3 İkinci Yapısal Blok ....................................................................................... 32
1.3.4 Üçüncü Yapısal Blok .................................................................................... 34
1.3.5 Düzenleyici Otorite Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ............ 35
1.3.5.1 Kuruluş ve Yasal Çerçeve ................................................................... 35
1.3.5.2 Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun Basel-II
Yaklaşımı ............................................................................................ 36
İKİNCİ BÖLÜM
BASEL-II’YE YÖNELİK ÇALIŞMALAR, GEÇİŞ SÜRECİ VE EKONOMİK
YANSIMALAR
2.1 Basel-II’ ye Geçişe İlişkin Çalışmalar .............................................................. 39
2.1.1 Basel-II’nin Ortaya Çıkma Süreci ................................................................. 39
2.1.2 Sistem Altyapı Tesisi Çalışmaları ................................................................. 44
2.1.3 Veri Tabanı Oluşturulmasına İlişkin Çalışmalar........................................... 47
2.1.4 Uygulamaya İlişkin Hususlar ........................................................................ 52
2.2 Basel Komitesinin Amacı ve Etkin Gözetim ve Denetim Prensipleri ............ 55
2.2.1 Basel Komitesi Hakkında Bilgi ..................................................................... 55
2.2.2 Basel Komitesi Etkin Gözetim ve Denetim Prensipleri ................................ 57
2.3 Türkiye’deki Bankacılık Sektörünün Basel-II’ ye Geçiş Süreci .................... 58
2.3.1Türkiyede Faaliyet Gösteren Bankalara İlişkin Göstergeler .......................... 59
2.3.2 Sektördeki Bankalar Açısından Bakış ........................................................... 61
2.3.3 Düzenleyici Otorite BDDK Açısından Bakış ............................................... 62
2.3.4 Basel-II’ ye Geçiş Süreci İçin Tespitler ........................................................ 63
2.3.5 Basel-II’ ye Geçiş Sürecinde T.Vakıflar Bankası T.A.O Yol Haritası ......... 64
2.3.6 Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O Basel-II’ ye Geçişe İlişkin İlerleme
Raporu ........................................................................................................... 68
2.4 Basel-II’nin Muhtemel Yansımaları................................................................. 77
2.4.1 Bankalar Üzerine Etkisi ................................................................................ 77
2.4.2 Türkiye’deki Bankacılık Sektörü Üzerine Etkisi .......................................... 79
2.4.3 Basel-II’nin Reel sektör Üzerine Etkisi ........................................................ 82
2.4.3.1 Şirketler Üzerine Etkisi ....................................................................... 83
2.4.3.2 KOBİ’lere Etkileri............................................................................... 84
2.4.4 Düzenleyici Otoriteler Üzerine Etkisi ........................................................... 86
2.4.5 Derecelendirme Kuruluşları Üzerine Etkisi .................................................. 88
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
BASEL-II’YE GEÇİŞ SÜRECİNDE BANKACILIK SEKTÖRÜNDE EĞİTİM
VE DENETİM ÇALIŞMALARI
3.1 Eğitim ve Kaynak İhtiyaçlarının Değerlendirilmesi ....................................... 91
3.2 Danışmanlık Hizmetleri ..................................................................................... 94
3.2.1 Danışmanlık İşlemleri .................................................................................... 95
3.2.2 İnsan Kaynakları Eğitimine Yönelik Danışmanlık Hizmetleri ...................... 96
3.3 Denetim Kaynakları ve Eğitim ......................................................................... 96
3.3.1 Dış Denetim Bölümü İşlemleri ve Eğitim...................................................... 97
3.3.2 İç Denetim Bölümü İşlemleri ve Eğitim ........................................................ 98
3.4 Türkiye’deki Bankacılık Sektörünün Basel Prensiplerine Uyum
Çalışmaları ........................................................................................................ 100
3.4.1 Risk Yönetimine İlişkin Düzenlemeler ........................................................ 100
3.4.1.1 İç Kontrol Sistemi ............................................................................... 101
3.4.1.2 Teftiş Kurulları .................................................................................... 102
3.4.1.3 Risk Yönetim Sistemi ......................................................................... 103
3.4.2 Aktif Pasif Yönetimi .................................................................................... 103
3.4.2.1 Aktif Pasif Yönetiminin Unsurları ...................................................... 104
3.4.2.2 Aktif Pasif Yönetim Komiteleri .......................................................... 105
SONUÇ VE ÖNERİLER ......................................................................................... 107
KAYNAKÇA ........................................................................................................... 110
TABLO LİSTESİ
Tablo 1: Banka İçi Yol Haritaları
s.63
Tablo 2: Kredi Risk Ölçümüne İlişkin T.Vakıflar Bankası Çalışması
s.76
Tablo 3: Piyasa Riski Ölçümüne İlişkin T.Vakıflar Bankası Çalışması
s.77
Tablo 4: Operasyonel Riske İlişkin T.Vakıflar Bankası Çalışması
s.78
Tablo 5: T. Vakıflar Bankası Personeli Basel II Eğitim Toplantıları
s.79
Tablo 6: QIS 3 Sonuçları
s.82
Tablo 7: Basel II Standart Yaklaşım’da KOBİ’lerin Risk Ağırlıkları
s.88
KISALTMALAR
TCMB
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
IMF
International Monetary Fund
TMSF
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
BIS
Bank for İnternational Settlements – Uluslararası Ödemeler Bankası
OECD
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü
BCBS
Basel Bankacılık Denetim Komitesi
VAR
Riske Maruz Değer Yaklaşımı
SA
Standart Yaklaşım
ASA
Alternatif Standart Yaklaşım
ECA
İhracat Kredi Kuruluşları
ECAI
Bağımsız Derecelendirme Kuruluşları
IRB
İçsel Derecelendirme Yaklaşımı
PD
Temerrüde Düşme Olasılığı
LGD
Temerrüt Halinde Kayıp
M
Vade
EAD
Temerrüt Halindeki Risk Tutarı
BDDK
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
TMSF
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
İDDY
İçsel Derecelendirmeye Dayalı Yaklaşım
BÖMB
Büyük Ölçekli Mevduat Bankaları
OÖMB
Orta Ölçekli Mevduat Bankaları
KÖMB
Küçük Ölçekli Mevduat Bankaları
KYB
Kalkınma ve Yatırım Bankaları
ORSY
Operasyonel Risk Standart Yaklaşım
TGY
Temel Gösterge Yaklaşımı
KRSY
Kredi Riski Standart Yaklaşım
KOBİ
Küçük ve Orta Boy İşletmeler
THK
Temerrüt Halinde Kayıp
QIS
Sayısal Etki Çalışması
BCPs
Basel Temel İlkeleri
İÖY
İleri Ölçüm Yaklaşımları
BSY
Basitleştirilmiş Standart Yaklaşım
TBB
Türkiye Bankalar Birliği
OPEC
Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü
APY
Aktif Pasif Yönetimi
APYK
Aktif Pasif Yönetim Komitesi
GİRİŞ
Bankacılık sektörü, 1980’li yıllardan bu yana küreselleşme ve teknolojik
gelişmelere uyum sağlama çabaları nedeniyle hızlı bir değişim süreci yaşamıştır.
Bankacılık sektöründe yaşanan değişim sürecinde, sisteme yeni finansal ürünler
katılmış ve bankaların risk yapısında değişiklikler meydana gelmiştir. Bu süreçte, var
olan bankacılık düzenlemeleri ve denetim mekanizmalarının etkinlikleri hızla
azaldığından düzenleme ve denetim otoritelerinin sistemde güven ve istikrarı sürekli
bir şekilde sağlayabilmeleri için, kendilerini sürekli yenileyebilmeleri ve yeni
koşullara uygun düzenlemeler yapmaları gerekmektedir.
Yeni Basel Sermaye Uzlaşısı (Basel II), bankaların sermaye yeterliliklerinin
ölçülmesine ve değerlendirilmesine ilişkin olarak Basel Bankacılık Denetim
Komitesi tarafından yayımlanan ve birçok ülkede yürürlüğe girmesi beklenen
standartlar bütünüdür. 1999 yılında sermaye hareketlerinin yoğunlaşması, bankaların
kredi portföylerinin azalan performansı ve sermaye yeterliliğini karşılama ihtiyaçları,
bankacılık sektörünün çok karmaşık hale gelmesi, menkul kıymetleştirme, kredi
türevleri gibi yeni finansal enstrümanların ortaya çıkması ile Basel II sermaye
yeterliliği düzenlemesi ortaya çıkmıştır. Basel II ‘de, risk yönetimi ile sermaye
yeterliliğinin ölçülmesi ve riskin kontrol altına alınması amaçlanmaktadır.
Türkiye’de 2001’de yaşanan ve ekonomide çok ağır etkiler bırakan bankacılık
krizi sonucunda bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılması Basel Komitesi’nin
standartları ile uyumlu bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Özellikle bankaların
sermaye
yapıları,
aktif
kalitesi
ve
karlılıklarının
geliştirilmesine
yönelik
düzenlemeler sonucunda Türk Bankacılık sistemi hızlı ve sağlıklı bir büyüme
sürecine girmiştir.
Basel II içerisinde sermaye yükümlülüğünün nasıl hesaplanacağı, maruz
kalınan risklerin nasıl yönetileceği, sermaye yeterliliğinin nasıl değerlendirileceği ve
nasıl kamuya açıklanacağına ilişkin hükümler mevcuttur. Keza risk ölçümüne iliksin
olarak basit aritmetiğe dayalı standart yöntemler ile kredi, piyasa ve operasyonel
riske ilişkin istatistikî / matematiksel risk ölçüm metotlarını içeren yöntemle
bulunmaktadır.
Bu çalışmanın birinci bölümünde 1923 yılından 2000’li yıllara kadar
Türkiye’deki bankacılık sektöründe yaşanan gelişmeler genel bir bakış açısı ile
değerlendirildikten sonra, bankacılık sektöründe risk kavramları ve Basel standartları
ile ilgili temel kavramlar incelenecektir. Çalışmanın ikinci bölümünde Basel II’ye
geçişe ilişkin çalışmalar, Basel Komitesi etkin gözetim ve denetim prensipleri,
Türkiye’deki bankacılık sektörünün Basel II’ye geçiş süreci ve Basel standartlarının
ekonomik birimler üzerine etkisi açıklanacaktır.. Çalışmanın son bölümünde de
Basel II’ye geçiş sürecinde bankacılık sektörünün eğitim ve denetim çalışmalarına
değinilecektir. Sonuç ve öneriler bölümünde ise çalışmanın dikkat çekici noktalarına
değinilerek önerilerde bulunulacaktır.
BİRİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYEDEKİ BANKACILIK SEKTÖRÜNE GENEL BİR BAKIŞ VE
BASEL-II İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR
1.1 Türkiye’deki Bankacılık Sektörüne Genel Bir Bakış
Türkiye’de bankacılık sektöründeki değişim belirli dönemlere ayrılarak
incelenebilir. İlk olarak Cumhuriyetin kurulmasından 1932 yılına kadar olan milli
bankacılığın geliştiği dönem, sonra devlet bankalarının geliştiği 1933-1944 arası
dönem, daha sonra özel bankaların geliştiği 1945-1960 yılları, arkasından 1960-1980
yıllarını kapsayan planlı dönem, bunu takip eden serbestleşme ve dışa açılmayı
kapsayan 1980-1990 yılları ve son olarak 2000’li yıllardaki bankacılık sektörü ayrı
başlıklar altında incelenecektir.
1.1.1 Milli Bankacılığın Geliştiği Dönem (1923–1932)
Cumhuriyet döneminde, ulusal sanayi ve bankacılığın geliştirilmesi çabaları
ön plana çıkmıştır. Bu amaçla toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde önemli kararlar
alınmıştır. Bu kararlar sonrasında ilk kurulan banka, Türkiye İş Bankası (1924)
olmuştur. Cumhuriyet dönemindeki ilk büyük özel sektör bankası olan Türkiye İş
Bankası, ülkenin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmak amacıyla, gerek sanayi
gerek ticaret sektörlerine kredi vermek ve gerekse sanayi ve ticari girişimlerde
bulunmak görevlerini üstlenmiştir (Artun, 1983, s.42).
Bu dönemde faaliyete geçen bir diğer banka ise, 1930 yılında kurulan TC.
Merkez Bankası’dır. Banka, anonim şirket statüsünde kurulmuş olup, 1931 yılında
çalışmaya başlamıştır (Keyder, 1991, s.41). Bu önemli gelişmelere ek olarak, 19231933 yılları arasında çok sayıda yerel bankanın kurulmuş olduğu ve bu dönemde
yerel bankacılığın da önemli bir gelişme gösterdiği görülmektedir. Bölgesel
ihtiyaçların karşılanmasında, özellikle de, yerel tacirlerin kredi ve banka hizmeti
ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla kurulmuş olan bu yerel bankaların bir çoğu,
1929 Dünya Ekonomik Krizi’nin olumsuz etkileri ve ülkemizde şube bankacılığının
gelişip yaygınlaşması üzerine, faaliyetlerini durdurmak zorunda kalmışlardır
(Parasız, 2000, s.110).
Savaş sonrası ekonominin canlanmaya başlamasıyla birlikte iş ve üretim
hacmindeki artış, ödemelerin hızla artmasına neden olmuş, bu da piyasada yeni
bankalara olan gereksinimi hızlandırmıştır (Akgüç, 1989, s.39). Bu gelişmelere
paralel olarak, 1950’li yıllar özel sektör banka sayısında hızlı bir artışın yaşandığı bir
dönemi yansıtmaktadır. Bunun başlıca nedenleri; bu dönemde dış kredilerin ve
ihracat gelirlerinin artması, 1954 yılında Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasası’nın
yürürlüğe girmesi, ekonomide hızlı bir büyümenin sağlanması ve ülkede tasarrufların
giderek artış göstermesidir (Kocaimamoğlu, 1977, s.689). Ayrıca bu dönemde şube
bankacılığı da hızla gelişme göstermiştir. Yine bu dönemde yasal açıdan da iki
önemli gelişme meydana gelmiştir. Bunlardan ilki 1958 tarih ve 7129 sayılı Bankalar
Yasası’nın kabulü ve ikincisi ise, yine aynı yıl Türkiye Bankalar Birliği’nin
kurulmasıdır.
1.1.2 Devletçilik ve Devlet Bankalarının Geliştiği Dönem (1933-1944)
1929 Dünya Ekonomik Krizi Türkiye ekonomisini de olumsuz yönde
etkilemiş, bunun bir sonucu olarak, ekonomik yaşamda devletçilik ön plana
çıkmıştır. 1930’lu yıllar Türkiye’de özel amaçlı devlet bankalarının kurulmaya
başlandığı bir dönem olmuştur. Bu gelişmede, 1934 yılında yürürlüğe giren Birinci
Beş Yıllık Sanayi Planı’nın etkisi büyük olmuştur. Bu gelişme, “devlet eliyle
sanayileşme”
politikasının
bankacılık
sektörüne
de
yansıması
şeklinde
değerlendirilebilir (Parasız, 2000, s.110). 1940-1945 İkinci Dünya Savaşı yılları ise
tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de ekonomik daralmaya neden olduğundan
dolayı, bankacılık sektörü de bu gelişmelerden olumsuz yönde etkilenmiştir. Bu
dönemde, Türkiye ekonomisinde 1930’lu yıllarda izlenen kapalı, korumacı ekonomi
politikalarının yerini, daha liberal ve özel sektörü destekleyen, dışa açık politikaların
almış olması bankacılık sektörünü de olumlu yönde etkilemiştir.
1.1.3 Özel Bankaların Gelişme Dönemi (1945-1960)
1945–1960 döneminin en önemli özelliği, sanayileşme stratejisi olarak
iktisadi devletçiliğin yerini özel sektörün desteklenmesi ile ekonomik kalkınmanın
hızlandırılması politikasının almasıdır.
Savaş yıllarında yaşanan yüksek enflasyon ve spekülasyon ortamında tarım
ve ticaret sektörlerinde varlıklı bir özel kesim ortaya çıktı. 1950 yılında da iktidara
iktisadi liberalizm ilkesini benimsemiş Demokrat Parti geçti. Bu dönemde özel
sermaye birikimi, özellikle 1950'den sonra tarımda makineleşmenin artması ve hızla
genişleyen ekim alanları ile art arda iyi ekim yıllarının yaşanmasının etkisiyle,
önemli ölçüde arttı. Özel kesimin güçlenmesi ve sanayileşme politikasında meydana
gelen değişiklik, etkisini bankacılık sektörü üzerinde de gösterdi. Bu dönem, özel
bankacılığın geliştiği bir dönem oldu.
Özellikle 1950'den sonra devlet yatırımlarının finansmanında gittikçe artan
ölçülerde dış yardımlardan yararlanıldı. Ayrıca yabancı sermaye girişi ve yabancı
sermayeli yatırımların hızlandırılması amacıyla 1950 ve 1954 yıllarında yabancı
sermayeyi teşvik kanunları çıkarıldı.
1945–1959 yılları arasında yatırımların, modern işletmelerin, milli gelir ve
nüfusun hızla artması, şehirlerin büyümesi, sanayi sektörünün milli gelirden daha
çok pay almaya başlaması ve piyasa için üretimin genişlemesi, ekonomide para ve
kredi ihtiyacının artmasına neden oldu. Yapı ve Kredi Bankası (1944), Garanti
Bankası (1946), Akbank (1948), Pamukbank (1955) ve Türkiye Sınaî Kalkınma
Bankası (1950) bu dönemde kuruldu.
Bu dönemde, faiz oranları ve bankacılık işlemlerinden alınacak komisyon
oranlarının hükümetçe belirlenmesi ve dövize dayalı işlem yapma yetkisinin sadece
Merkez Bankası'nda bulunmasının da etkisiyle, şube bankacılığına ve mevduat
toplamaya dayalı bir rekabet önem kazandı. Şube bankacılığının yaygınlaşması, yerel
bankaların tasfiyesi sürecini hızlandırdı.
1.1.4 Planlı Dönem (1960-1980)
Türkiye ekonomisinin 1960’lı yıllarda planlı döneme girmesiyle birlikte, Türk
bankacılık sektörü de 1960–1980 döneminde, söz konusu beş yıllık kalkınma
planlarında ve yıllık programlarda belirtilen ilkelere uygun bir yapıda gelişmiştir. Bu
dönemin bankacılık açısından ön plana çıkan özellikleri; uzman bankalara, kalkınma
ve yatırım bankalarına önem verilmesi, ticari bankaların kurulmasına ise, sınırlama
getirilmiş olmasıdır. Ayrıca bu dönemde, özellikle de 1970’li yılların başlarında,
holdingleşmenin hız kazandığı ve buna paralel olarak holding bankacılığının geliştiği
görülmektedir (Şahin, 2000, s.380).
Bu dönemde ithal ikameci tipi sanayileşme stratejisinin benimsenmesi, buna
paralel olarak finansman anlayışını da etkilemiştir. Diğer yandan planlı dönemde
yabancı bankalar da dâhil olmak üzere, ticari bankacılık alanında uygulanan
politikalar sektöre girişleri engellemiş, böylece mevcut oligopolcü yapı güçlenmiştir.
Bu sırada bölgesel bankaların çoğu kapanmış, çok sayıda küçük banka yerine, az
sayıda çok şubeli büyük banka kurulması yönünde bir eğilim ortaya çıkmıştır (Aslan,
1982, s.40-41).
1970’li yıllarda yaşanan petrol krizleri sonrasında, Türkiye ekonomisi bir
darboğaz içine girmiştir. 1970’li yılların sonunda, döviz krizi eşliğinde yüksek oranlı
enflasyonla karşı karşıya kalınmış ve bu nedenle 24 Ocak 1980’de bir istikrar ve
ekonomik değişim programı uygulamaya konmuştur. Bankacılık sektörü de, bu
istikrar programının hedefine uygun olarak, yürürlüğe giren dışa açılma, serbest
piyasa ekonomisine geçiş ve liberalleşme politikalarından en çok etkilenen ve
değişim içine giren sektörlerden biri olmuştur.
Bu çerçevede, Türk bankacılık sektörü de 1980’den itibaren hızlı bir gelişme
göstererek, uluslararası banka ve finans sistemi ile bütünleşme sürecine girmiştir.
Söz konusu dönemde serbest piyasa ekonomisine geçişle birlikte, dış dünya ile
ekonomik ve mali bütünleşmenin gerçekleştirilmesi gibi, yapısal değişime yönelik
politikalar hayata geçirilmiştir. Yine aynı yıllarda, tüm dünyada finansal pazarların
serbestleştirilmesi eğiliminin ortaya çıkmasının, bunda önemli bir rolü olduğu
söylenebilir (Öcal, 1992, s.148).
Finansal liberalleşmeye dönük ilk uygulama, “Temmuz Bankacılığı” olarak
bilinen ve 1 Temmuz 1980 yılında faiz oranlarının serbest bırakılarak, pozitif reel
faiz uygulamasına geçilmesi ve bankaların mevduat sertifikası çıkarmalarına izin
verilmesiyle birlikte mevduat ve kredi faizleri hızla yükselmeye başlamıştır. Aynı
dönemde, banker kuruluşlarının hızla artmasıyla, bankalar önce bankerlerle, daha
sonra kendi aralarında fon toplama yarışına girmişlerdir. Bu rekabet, faiz yükseltme
yoluyla yürütülmüş olup, rekabetin artması ürün sayısının ve hizmet kalitesinin
yükselmesine neden olmuş, ileri teknoloji kullanımı hızlanmıştır. (Bakan, 2001, s.33)
Fakat bankerlik kuruluşları arasında ortaya çıkan faiz yükseltmeleri, bir süre sonra
bankerleri borç alınan paraların faizinin ödenmesi için, sonradan daha yüksek faiz ile
borçlanılmak zorunda bırakmıştır.
Böyle bir ortamda ayakta kalmanın tek yolu, devamlı olarak faiz
yükseltmektir. Böyle bir sistemin kısa bir süre içerisinde çökmesi ise kaçınılmazdır.
Nitekim 1982 yılında “Bankerler Krizi” olarak adlandırılan olay gerçekleşmiştir. Bu
dönemde serbest faiz politikasının ve banker iflaslarının, bireysel bankaların
uygulamaları ile yönetim tarzlarının birleşmesinin bir sonucu olarak, çok sayıda
bankanın mali bünyesinde sorunlar yaşanmıştır (Erdoğan, 2002, s.125).
1.1.5 Bankacılıkta Serbestleşme ve Dışa Açılma Dönemi (1980–1990)
1980 yılı sonrası, ekonominin dışa açılması ve dünya finans sistemi ile
bütünleşme çabalarının bir sonucu olarak, bankacılık sektöründe de dışa açılma
yönünde bir eğilim ortaya çıkmıştır. Böylece, ticaret bankası, yatırım bankası ve şube
düzeyinde birçok yabancı banka faaliyete geçtiği ve Türk bankaları ile ortaklık
kurduğu gibi, Türk bankaları da yurt dışında şube açma, banka kurma vb. yollarla
örgütlenmişlerdir (Sayılgan, 1999, s.85). Bu gelişmeler Türk bankacılık sektörünün
ülkemizde şube açan yabancı bankaların bir sonucudur. Ayrıca bu rekabet, Türk
bankacılık sektörünün etkinliğini de arttırmıştır.
1980’li yılların bir başka önemli gelişmesi ise, Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası (TCMB) bünyesinde “interbank” piyasasının oluşturulmasıdır. (Parasız,
2000, 112) Böylece bankaların kısa vadeli likidite ihtiyaçlarının karşılanmasında ve
likidite fazlasının değerlendirilmesinde çok büyük kolaylık sağlanmıştır. İnterbank,
bankalara kaynak kullanma esnekliği ve kaynakları daha etkin kullanma imkânı
verdiği gibi, ekonominin likidite dengesini kurmada da çok yararlı olmuştur (Şahin,
2000, 382–383).
Bunun yanı sıra; 1980’li yıllarda, bankacılığın gelişimi ve dünya finans
piyasaları ile bütünleşebilmesi amacı ile getirilen diğer yasal düzenlemeler ise; 1982
yılında Sermaye Piyasası Kurulu’nun oluşturularak Sermaye Piyasası Kanunu’nun
yenilenmesi, 1985 yılında devlet iç borçlanma senetlerin ihale yoluyla satışına
başlanması, 1986 yılında bankaların para piyasasının oluşturulması, yerleşik kişilere
döviz tutma ve döviz tevdiat hesabı açma izninin verilmesi, 1987 yılında Merkez
Bankası’nın açık piyasa işlemlerini başlatması, 1988 yılında efektif ve döviz
piyasaları ile 1989 yılında altın piyasalarının kurulması olarak ana başlıklar halinde
sıralanabilir.
Piyasa ekonomisine geçilen 1980’li yıllarda, uygulamaya konulan reform
niteliğindeki yapısal değişiklikler, bankacılık sektörünün ve mali sektörün
gelişmesini ve büyümesini sağlamıştır. Ne var ki, 1990’lı yıllardaki gelişmeler ve
yaşanan krizler, bankacılık sisteminin mali bünyesinin önemli ölçüde bozulmasına
neden olmuştur. Dönemin ilk krizi de 1990 Körfez Krizi’dir. Bu kriz dış kaynaklı bir
kriz olmasına rağmen, Türk mali sistemi, bu dönemde likidite krizine girmiş,
ekonomik yapı ise olumsuz yönde etkilenmiştir. Bu dönemde sektördeki ilk büyük
finans krizi ise, 5 Nisan 1994 yılında yaşanmış ve olumsuz etkileri günümüze kadar
sürmüştür. Kriz, iyi idare edilmeyen ve mali bünyeleri zayıf olan bankaların ve
kurumların iflasını hızlandırmış, krizle gelen şok, bankacılık sisteminin toplam
varlıklarını büyük oranda azaltmış ve ayrıca aktif ve pasif yapısında değişikliklere
yol açmıştır.
1.1.6
2000’li Yıllarda Türkiye’de Bankacılık Sektörü
Türkiye 2000 yılına çok önemli ekonomik kararların alındığı bir ortamda
girmiştir. 1999 yılı Haziran ayında IMF ile yapılan görüşmelerde, Yakın İzleme
Anlaşması’nın programa bağlı ve mali finans destekli bir anlaşmaya
dönüştürülmesi
benimsenmiş
ve
2000-2002
döneminde
uygulanacak
makroekonomik politikaların çerçevesi çizilmiştir. Hükümet, IMF’e sunduğu ve
kabul gördüğü 9 Aralık 1999 tarihli Niyet Mektubu sonrasında, 1 Ocak 2000’den
itibaren üç yıllık bir ekonomik süreci kapsayan, maliye, para, kur ve gelir
politikalarının yanı sıra, yapısal değişimleri de içeren enflasyonu düşürme
programını uygulamaya koymuştur (Cansızlar, 2001, s.6).
Uygulamaya geçilmesiyle birlikte, ekonomide çok kısa sürede bazı olumlu
gelişmeler gözlenmiş olmasına rağmen, Kasım 2000 yılında Türk mali
piyasalarında likidite sıkışıklığının neden olduğu döviz talebindeki hızlı artış,
uluslararası piyasalardaki bozulma ve içerde yaşanan olumsuz etkilerden
kaynaklanan bir kriz yaşanmıştır. Bu kriz ancak IMF kredisi ile önlenebilmiş,
fakat enflasyonu düşürme programı büyük bir yara almıştır. Şubat 2001 yılında
ise, mali piyasalardaki güvenin kırılgan yapısı bir kez daha finansal krize yol
açmış, bunun bir sonucu olarak 2000 Enflasyonu Düşürme Programı’nda
öngörülen para ve kur politikaları terk edilerek, 22 Şubat 2001 yılında dalgalı kur
sistemine geçilmiş, böylelikle Enflasyonu Düşürme Programı da sona ermiştir
(Uygur, 2001, s.54-55).
Türkiye ekonomisinde 2000’li yıllarda yaşanan her iki finans krizi de, başta
bankacılık sektörü olmak üzere bütün sektörleri ve ekonomik yaşamı olumsuz
yönde etkilemiştir. Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizleri sonrasında, aşırı yükselen
faiz oranları, vade uyumsuzluğu olan bankaların fonlama zararlarını arttırırken,
portföylerinde bulundurdukları menkul kıymetlerin de değer yitirmesine yol
açmıştır.
Şubat 2001’de dalgalı kura geçilmesiyle birlikte, TL’nin yabancı paralar
karşısında hızla değer kaybetmesine bağlı olarak yüksek açık pozisyonla çalışan
bankalar, önemli boyutta kambiyo zararı ile karşı karşıya kalmıştır (Erdoğan,
2002, s.133). Kriz sonrasında sermaye yetersizliğini karşılayamayan bankalar,
TMSF’na alınmış ve Fon’daki bankalar ile kamu bankalarının görev zararlarını
ise, Hazine üstlenmiştir. Faaliyetini sürdüren bankalar, yeni bir anlayışla denetime
ve yeniden sermayelendirmeye tabi tutulmuştur. Krediler yeniden sınıflandırılmış
ve gerekli karşılıklar ayrılmıştır.
1990’lı yıllar boyunca, yüksek enflasyon ortamında çalışan bankaların
bilançoları, enflasyona göre güncelleştirilmiştir. Tüm bu uygulamalar, bankaların
mali yapılarının daha gerçekçi bir görünüm almasını sağlamıştır. Bu gelişmeler,
mali yapının güçlenmesi için; geniş bir zamana, çok hassas bir uygulamaya ve
profesyonel bir yönetime gereksinim olduğunu ortaya koymuştur.
Bankacılık sektörünün 1998-2000 yılları arasında etkin bir aktif-pasif
yönetimi gösterememesinin altında yatan etkenlerden birisi de, devletin finansal
sektörden sürekli olarak fon talep edici pozisyon almasından kaynaklanmaktadır.
Türkiye’de bankalar uzun zamandır girişimcilere fon arz etmek olan asli
fonksiyonlarını terk etmişler ve yüksek faizle devlete finansman sağlayan
kurumlar haline gelmişlerdir. Böylece ticari bankaların portföyünün büyük bir
kısmı, kamu kâğıtlarından oluşmuştur. Bankalar uzun süre, bu yolla kolay,
güvenli, yüksek faiz kazançları elde etmişlerdir (Demir, 2000, s.61-62). Hiç
şüphesiz bu oluşum 1986 yılından itibaren başlamış ve kesintilerle de olsa
süreklilik göstermiştir.
Kamu kesimi borçlanma gereksiniminin yüksek olması, bu araçların
yanında, kamu kesimi bankacılık sektöründen kaynak edinebilmek için munzam
karşılıklar politikasının da kullanılmasına neden olmuştur. Bunun için izlenen yol,
dönemsel olarak oranlar farklılaşsa da, umumi disponibilitenin devlet iç
borçlanma senetleri olarak tutulması zorunluluğunun getirilmesi şeklinde
olmuştur. Uygulanan karşılıklar politikası, kısa vadeli sermaye hareketlerinin de
yardımıyla bankacılık sektöründe, bilançoların yabancı para cinsinden pasiflerin
ağırlığının artmasına neden olmuş, bu da doğal olarak sistemin yüklendiği döviz
kuru riskini arttıran bir unsur olmuştur. (Çolak ve Altan, 2002, s.49).
Nitekim
bankacılık
sektöründe
1999-2000
döneminde
karlılıklarını
belirlemede en önemli faktör, elde ettikleri faiz gelirleri içerisindeki menkul
kıymet faiz gelirlerinin payının yüksek olmasıdır. Bazı bankaların menkul kıymet
faiz gelirlerinin toplam faiz gelirleri içindeki payı, hazine bonosu faiz oranları
yüksek düzeylerde seyretmesi nedeniyle, %75’lere kadar ulaşmıştır. Özellikle,
küçük ölçekli bankaların izlediği bu pasif yönetim biçimi, onların yüksek karlılık
ile çalışmasını sağlamıştır.
Burada kilit nokta, bankaların açık pozisyon ile çalışmasını sağlayan sabit
kur politikası olmuştur. Bu politika nedeni ile bankaların önemli bir kısmı,
yabancı para cinsinden yüksek faiz oranı ile kamu borçlanmasını finanse etmekte
kullanmışlardır (Çolak ve Altan, 2002, s.50). Fakat 2001 yılında uygulamaya
giren istikrar programının bir sonucu olarak, devletin iç piyasalardan hem daha az,
hem de daha düşük faizle borçlanabilmesi, bankaların kazançlarını önemli ölçüde
azaltmıştır. Böylece söz konusu dönemde bankacılık sektörü, sendikasyon
kredileri şeklinde dışarıdan borçlanmaya ağırlık vermişlerdir (Uygur, 2001, s.10).
Bu gelişmelerin sonucunda; zayıf sermaye yapısına rağmen, aşırı açık
pozisyon taşıyan bankacılık sektörü, görev zararları nedeniyle işlerliğini
kaybetmiş kamu bankaları, özelleştirme, yapısal ve hukuki reformlarda
gecikmeler, Türk Lirası’nın aşırı değerlenmesi ve cari açığın kritik sınırı aşması
karşısında döviz kuru band uygulamasının öne alınarak gerekli müdahalelerin
zamanında yapılamaması, başarılı olabilecek bir programın başarısızlığa
uğramasına neden olmuştur (Keyder, 2001, s.53). Şubat 2001 yılında başlayan
kriz, TL’nin yaklaşık %90 değer kaybetmesine yol açmıştır. Ulusal paranın bu
denli yüksek bir değer kaybı, doğal olarak TMSF bünyesindeki bankaların piyasa
değerini çok düşürmüştür. Böylelikle, devalüasyon, Fon’daki bankaların satışını
yabancı para cinsinden kolaylaştırmış, ancak bunların Türkiye ekonomisine olan
maliyetini önemli oranda arttırmıştır (Altay, 2002, s.78-79).
Dalgalı kur rejimine geçilmesiyle birlikte, para ve kur politikası uygulaması
ve kriz yönetimi yeni bir boyut kazanmış ve kriz ortamından çıkış önlemleriyle
birlikte, Türkiye ekonomisinde yeni istikrar arayışları başlamıştır. Bu çerçevede
özellikle
enflasyon
hedeflemesi
konusu
bu
arayışların
odak
noktasını
oluşturmuştur. Bu çerçevede yürütülen yeni program çalışmaları sonrasında 14
Nisan 2001 yılında, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı kamuoyuna açıklanmıştır.
Bu programla mali sektöre özel bir önem verilmiş ve alınacak tedbirler
belirtilmiştir.
Mali sektöre büyük önemin verilmesinin sebebi, bankacılık sektöründeki
krizlerin güçlü yayılma ve dış etkilerinin olmasıdır. Çünkü bu etkiler, bankacılık
sektörünün doğrudan
kapsadığı bireyler
ya da firmalardan ileriye de
gidebilmektedir. İşte bu nedenlerden dolayı, sektörü yeniden yapılandırma ve
özellikle bankaların açık pozisyonlarını kapatma ve sermaye yapılarını
güçlendirme yönünde birçok tedbirler alınmıştır.
Türk bankacılık sektöründe gözlenen değişim şekli, 2000 ve 2001 yıllarında
yaşanan iki kriz sonrasında alınan tedbirler ile birlikte bundan sonra yeni bir
yapıya kavuşacaktır. Bankaların gelişen bu finansal sistem içerisinde yeni oyun
planları geliştirecekleri de beklenen bir diğer gelişme olacaktır. 2000’li yıllarda
Türkiye ekonomisine ve bankacılık sektörüne damgasını vuran kriz’den sonraki
bir diğer olgu ise; internet bankacılığının (e-ticaret, e-ekonomi) gelişmesi ve
yaygınlaşmasıdır (Parasız, 2000, s.113). İnternet bankacılığı, ticari bankaların
yüzünü de değiştirerek önceki tüm iletişim devrimlerinden çok daha hızlı bir
gelişme göstermiştir.
Elektronik ticaretin gelişmesiyle birlikte, telefon bankacılığının yanı sıra
internet bankacılığı da bu dönemde büyük gelişme göstermiştir. Artık günümüzde
yaklaşık olarak sektördeki tüm bankalar, birçok bankacılık hizmetini telefon
bankacılığı ve internet bankacılığı üzerinden verir duruma gelmişlerdir.
1.2 Bankacılık Sektörünün Mali Analizi Ve Risk Değerlendirmesi İle İlgili
Kavramlar
Uluslararası finans piyasalarında 1980’li yıllarda görülen bütünleşme anlayışı
ulusal finans kuruluşlarının karşılaştıkları risk çerçevesinin değişmesine neden
olmuştur. Faiz, döviz, hisse senedi ve türev ürün piyasalarının risk algılamaları,
yerellikten uzaklaşıp uluslararası boyut kazanmıştır. Ayrıca, faiz oranı, fiyat ve döviz
kurlarındaki aşırı dalgalanmalar ile türev piyasalarındaki işlem hacminin artması,
yeni risklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu başlıkta risk kavramının tanımı
yapıldıktan sonra Türkiye’deki bankacılık sektöründe karşılaşan risklerden alt
başlıklar halinde açıklama yapılacaktır.
1.2.1 Risk Kavramı
Risk, bir işleme ilişkin parasal kaybın ortaya çıkması veya bir giderin ya da
zararın ortaya çıkması ile neticelenebilecek ekonomik faydanın azalma ihtimalidir.
Bankacılık açısından risk, “sonucun belirsizliğine maruz kalmak” şeklinde
tanımlanabilir (Cade, 1997, s.2.). Riskte, taraflarca taahhüt edilen yükümlülüklerin
yerine getirilmemesi ya da beklenmeyen durumların ortaya çıkmasına bağlı olarak
zarar etme olasılığı söz konusudur.
Banka hissedarlarının katma değeri, ekonomik sermayenin minimum
getirisini aşan kazanç olarak tanımlanabilir. Minimum getiri, risksiz getiri oranı
artı kar maksimizasyonu için risk primi olarak tanımlanmaktadır. Risk primi
bankanın piyasadaki faaliyetleri risklilik derecesine bağlıdır. Risksiz oran
garantili aktiflerin getiri oranını ifade etmektedir.
Hissedarların katma değeri ile karlııkta yaygın olarak kullanılan
performans göstergeleri (aktif getirisi ve sermaye getirisi gibi) arasında yakın bir
ilişki bulunmaktadır. Bu performans göstergeleri hisse fiyatlarını etkileyen önemli
faktörlerdir. Banka organizasyonu değişik birimlerin kar merkezi olarak ele
alınmasına dayandırıldığında, birimlerin "ekonomik sermaye getirisi" önem
kazanmaktadır. Ekonomik sermaye getirisi, bankanın veya birimin tahsis edilmiş
sermayeye bölünmüş kazançlarını göstermektedir. Tahsis edilen sermaye
üstlenilen riskleri yansıtmaktadır. Getiri kriteri faaliyetlere atfedilebilecek
risklere dikkat çekmektedir.
Risk, bankanın, şube veya departmanın, net nakit akımlarının standart
sapması veya dalgalanma derecesi olarak tanımlanmaktadır. Banka karlılığı,
aracılık ve ödeme fonksiyonları sürecinde sunulan ürün ve hizmetlere, dolayısıyla
bunlarla ilgili risklerin yönetimindeki başarıya bağlıdır. Bankacılıkta başarılı
uygulama sonuçlarının gözlenebilir ve ölçülebilir olması gereklidir. Faiz dışı
gelirlerin maksimizasyonu konusundaki başarı gelir tablosuna, pazarlama
faaliyetlerinin başarısı yeni ürün ve müşteri sayısına, aktif kalitesini iyileştirmeye
yönelik faaliyetlerin sonuçları ise problemli kredi portföyünün küçülmesine
yansımaktadır.
Bankaların başarılı strateji portföyünde mutlaka yer alması gereken en
önemli bileşenlerden biri de, risklerin etkin bir şekilde yönetilmesidir. Bankalar,
finansal aracılık (fon toplama ve fon kullanma) ve bankacılık ürün ve hizmet
sunma sürecinde bir dizi riskle karşılaşmaktadır. İşin doğası gereği, bu tür işlem
ve faaliyetlerin tümü gizli ya da açık bir risk faktörü içermektedir. Bankalar bir
risk evreninde faaliyet göstermektedirler. Çok sayıda, farklı ve karmaşık riskle iç
içe yaşamak zorunda olan bankalar için söz konusu risklerin ölçülmesi ve
yönetilmesi en önemli konu olmaktadır.
Bankalar, içinde faaliyet gösterdikleri riskler evrenini genel bir eğilim
olarak yeteri ölçüde algılayamamakta ve ölçememektedir. Buna bağlı olarak da
yönetimi nispeten dar kapsamda kalmaktadır. Birçok banka, riski faaliyetlerin
önemli bir parçası görmekte, bu konuyla ilgili değişik program türleri
kullanmakta, fakat kontrol konusunda gerekli hassasiyeti gösterememektedir.
Bankaların
karşılaştıkları
riskler
kümesinin
çok
sayıda
elemanı
bulunduğundan, risk yönetimi de bu çeşitlilik ve karmaşıklığa bağlı olarak geniş
alan ve değişkenler setiyle ilgili olmaktadır. Etkin bir risk yönetim çerçevesi
oluşturmak için, tüm bileşenlerin birlikte ele alınması ve değerlendirilmesi
gerekmektedir. Bu kapsamda önemli olan bir husus da, başarılı banka yönetimi
için risk yönetiminde ele alınamayacak faktörlerin ve risk yönetiminin ne
kadarının ve hangi anlamda kantitatif özellik taşıdığının gerçekçi bir şekilde
belirlenmesidir
1.2.2 Risk Yönetimi
Bankacılık açısından risk kavramı, bankanın yatırımlarının zarara uğrama
olasılığını ifade etmektedir.( Bolgün, Akçay, 2005, s.193) Bankalar, karlılığa ve
likiditeye ilişkin kararlar alırken, mevcut belirsizliği gidermek üzere tahminde
bulunurlar. Tahmin ile gerçekleşmenin aynı ölçülerde olmaması da riski
doğurmaktadır.
Banka işletmesinin hem likit kalmasını, hem de karlılığını garanti etmek
amacıyla mevcut risklere karsı uygulanan politikaların bütünü risk yönetimi olarak
adlandırılabilir. Bir başka ifadeyle risk yönetimi, zararların oluşmasını engelleyecek
tedbirleri almak, oluşabilecek zararlar için ölçme metodu kullanmak, üst yönetimi
bilgilendirme sistemini oluşturmak ve manevra gerektiren durumlarda hızlı karar
almayı gerektiren sistemleri kurmak demektir (Sezgin, 2007, 12). Risk yönetiminin
amacı, piyasaların yaşadığı olağanüstü durumlarda bankanın karşı karşıya
kalabileceği zarar büyüklüğünü önceden ölçebilmek ve olağanüstü durumlara
hazırlıklı olmaktır.
Risk yönetimi süreci, risklerin belirlenmesi, risklerin ölçülmesi ve
sayısallaştırılması,
risk
yönetimi
kararlarının
uygulanması,
risk
yönetimi
politikasının sonuçlarının kontrolü aşamalarından oluşur ( Babuşcu, 2005, s.16). Risk
yönetimi, getiri, sermaye ve riski ilişkilendiren; bunların arasında optimum dengeyi
kuran bir yaklaşımdır. Risk yönetimi sadece riskin kontrol edilmesi veya azaltılması
olarak görülmemesi gerekir. Çünkü günümüzde başta bankalar olmak üzere bütün
kurumlar, hatta bireyler risk almakta ve bu risklerden bir getiri beklemekte, bunun
için de bazı kaynaklar ayırmaktadır. Burada en doğru kararın verilip verilmediğinin,
alınan riskler karşısında yeterli getirinin elde edilip edilmediğinin ve buna ayrılan
kaynakları ayırmaya değip değmediğinin bir şekilde ölçülmesi gerekmektedir. Zaten
risk yönetiminin felsefesi; riski azaltmak veya gidermek değil; riski yöneterek
getiriyi ve sermayeyi optimum düzeyde kullanmaktır.
Belirli bir sermaye ayırarak risk üstlenilmekte ve getiri de aynı sermaye ile
elde edilmeye çalışılmaktadır. İşte risk yönetimi, risk ve getiri arasındaki dengeyi
gözeten bir yönetim anlayışıdır. Risk yönetimi ayrıca, riskin ölçümü ve kontrolünde
kullanılan teknik ve modellerin etkili bir biçimde uygulanması için gerekli yönetim
prosedürleri ve organizasyon tasarımı konularını da kapsamaktadır. Çünkü risk
yönetiminde kullanılan teknikler ve modeller ancak bir şeyi ölçme imkânı
sağlamakta, fakat yapılan ölçüm sonucunda o kararı almak ayrı bir konu olmaktadır.
Basel II bankalarda etkin risk yönetimini ve piyasa disiplinini geliştirmek,
sermaye yeterliliği ölçümlerinin etkinliğini artırmak ve bu sayede sağlam ve etkin bir
bankacılık sistemi oluşturmak ve finansal istikrara katkıda bulunmak için sunulmuş
önemli bir fırsattır. Basel II süreci risk yönetimine ilişkin son yıllarda gözlemlenen
gelişmelerin bir devamı niteliğindedir ve gelişmiş ülkelerde sektör standardı olarak
yürütülen uygulamalar Basel II ile birlikte mevzuat sekline dönüşmektedir.
Genelde risk yönetimi tekniklerinin gelişmesi özelde de Basel II ile beklenen
baslıca faydaların; Bankaların risk yönetiminin etkinliğinin artması, aracılık
fonksiyonlarını daha iyi yerine getirebilmeleri, sermaye düzeylerinin maruz
kaldıkları risklere paralel olması, kamuya açıklanacak bilgiler aracılığıyla piyasa
disiplininin artması, bankaların müşterileri konumundaki şirketlerin kurumsal
yönetişim yapılarında iyileşme alanlarda gerçekleşmesi beklenmektedir.
1.2.3 Risk Türleri
Riskler amaca göre değişik şekillerde sınıflandırılabilir. Örneğin sonuçları
açısından bakıldığında riskler, karlılığa yönelik riskler ve likiditeye yönelik riskler
olarak sınıflandırılabilir. Risk yönetim süreci açısından bakıldığında ise riskler,
bilanço yapısından gelen riskler, pazar riskleri ve operasyonel riskler olarak üçe
ayrılarak detaylı olarak incelenecektir.
1.2.3.1 Bilanço yapısı riskleri
Bilanço yapısı riskleri; esas itibariyle bilançoda ifadesini bulan ve herhangi
bir anda bankanın fon tedariki ve kullandırımının dengeli olmayışından kaynaklanan
risklerdir (Kaval, 2000, s.60). Bu riskler:
i- Piyasa riski (fiyat değişim riskleri)
ii-Yatırımın geri dönmeme riski (kredi riski)
iii-Likidite riskidir.
Bunlar özellikle banka işletmelerine özgü risklerdir. Bu risklere karşı koymak
için politikalar aktif pasif yönetimi stratejileri kapsamında gerçekleştirilir. Bu
nedenle bilançonun yapısal riskleri olarak da adlandırılabilir.
i-Piyasa riski: Piyasa riski, finansal varlık ve yükümlülüklerin fiyatlarında
meydana gelen değişimlerden kaynaklanan risk türüdür. Piyasadaki dalgalanmalar
doğrudan bankaların varlık ve yükümlülüklerin fiyatları üzerinde etki yaratarak
bilanço yapısının değişmesine yol açabilir. Bilanço içi ve bilanço dışı hesaplarda
bankalarca tutulan pozisyonlarda finansal piyasadaki dalgalanmalardan kaynaklanan
faiz, kur ve hisse senedi pozisyon riski ve kur riski gibi riskler nedeniyle zarar etme
ihtimalidir ( Kaval, 2000, s.60). Bir başka deyişle piyasa riski, sahibi olunan
enstrümanların alım-satım, pozisyon taşıma, faiz oranı, döviz piyasası veya mal
piyasasında fiyat değişikliğine uğramasıdır.
Bu risk, dört farklı piyasada alınan pozisyonlarda yaşanan dalgalanmalardan
ortaya çıkan bir risktir. Bu piyasalar, faize duyarlı borçlanma araçları, kur, mal
fiyatları ve hisse senedi fiyatlarıdır, Bu dört pazarda meydana gelen değişiklikler
bankaların pazarlanabilir finansal araçlarının fiyatlarını ve üstlendikleri riski
etkileyecektir.
ii- Yatırımın geri dönmeme riski: Yatırımın geri ödenmeme riski, genel
olarak borçluların anaparasını ve bunun faizini belirlenen tarihlerde ödememeleri
durumunu ifade eder. Bu durum bankalar açısından hem likidite hem de kar/zarar
sorununun oluşmasına yol açar. Bankaların kredilerine ilişkin bu riske aynı zamanda
gecikme ya da temerrüt riski de denir. Bankanın çeşitlendirilmiş portföyünün
olmaması ve kredi riskinin yüksek olması, iflas riski ile karşı karşıya kalınmasının en
önemli nedenlerindendir. Ayrıca borçlunun kredi derecesinde meydana gelebilecek
ani düşüşler de kredi riski kapsamında değerlendirilmelidir.
Kredi riski olarak adlandırılan riskin temelinde bankanın kullandırdığı
kredinin, satın aldığı menkul kıymetin veya herhangi bir yere herhangi bir şekilde
plase ettiği kaynağın geri dönüşünün kısmen veya tamamen olmaması durumu söz
konusudur. Kredi riski yönetiminin de amacı, bankanın kredilerden beklediği geri
dönüşün uygun koşullarda maksimize etmektir.
Banka kredi riskini yönetirken tek tek kullandırdığı kredileri esas alabileceği
gibi, aynı anda kredi portföyünün etkinliğini de izlemelidir. İyi düzenlenmiş ve
uygulanan kredi riski yönetimi, bankanın risk yönetimi için en önemli parçalardan
biridir ve bankanın uzun vadeli başarısı için zorunludur.
Kredi riski sadece bankanın kredileri için değil aynı zamanda finansman
ürünleri ve bilanço dışı kalemlerinde de söz konusudur. Bankalar günlük faaliyetleri
sırasında çok kullandıkları, interbank işlemleri, aldıkları menkul kıymetler,
taahhütler, garantiler ve türev enstrüman kullanımları gibi konularda da kredi riski ile
karşı karşıyadırlar.
Bankalar, kredi riskinden kaçınmak üzere kredi kullanan kişi veya üçüncü bir
kişi tarafından sağlanan teminatlar alır. Banka bu şekilde kredinin anapara veya
faizinin ödenmediği durumlarda bu teminata başvurarak zararını kısmen veya
tamamen telafi edebilir. Bu teminatlar maddi teminatlar olabileceği gibi, kefalet veya
aval verme şeklinde de olabilir.
iii-Likidite riski: Bankanın nakit akışındaki dengesizlik sonucunda nakit
çıkışlarını tam olarak ve zamanında karşılayacak düzeyde ve nitelikte nakit
mevcuduna veya nakit girişine sahip bulunması riskidir. Bir bankanın varlıkları
borçlarını ödemeye yeterli olabilir ancak kısa sürede nakde çevrilemeyecek nitelikte
ise likidite riskinin yüksekliğinden bahsedilebilir.
Likidite riski, bankanın yükümlülüklerindeki azalmayı iyi düzenleyememesi
ya da aktiflerindeki artışı karşılayacak şekilde yeterli kaynak bulunduramaması
nedeniyle ortaya çıkmaktadır.
Likidite, varlıkların paraya dönüşebilme kabiliyeti olarak tanımlanır. Bir
varlığın paraya dönüşebilme yeteneği, paraya çevirme de geçecek süre ile para olarak
bulabileceği değerin fonksiyonudur. (Parlakkaya, 2003, s.19) Bu durum bankanın
yüksek maliyetle borçlanmasına veya varlıkların düşük fiyatla satılmasına böylelikle
maliyetlerin yükselmesine yol açar. Söz konusu yüksek maliyetler, ödeme gücü olan
bankanın zaman içinde bu ödeme gücünü yitirmesine yol açabilir.
Likidite riskinin
yönetiminin ana çerçevesi,
borçların
fonlanabilme
imkânının, pozisyonların likiditeleri ile uyumlaştırılması, değişik aktif gurupları ve
finansal enstrümanlara ilişkin risklerin sınırlanması işlemleri çerçevesinde banka
bünyesinde likidite bulundurma ilkelerinin geliştirilmesi ve bunlara uyumun kontrolü
suretiyle belirlenir.
1.2.3.2 Pazar Riskleri
Pazar riskleri; bankanın karlılığına yönelik ancak bankanın pazarladığı
ürünlerin pazarın gereklerine uymaması, pazarı yeterince tanımama ve buna göre
pozisyon
almama
veya
işletme
giderlerinin
gereğinden
fazla
olmasından
kaynaklanan risklerdir. Pazar risklerinin başlıcaları; müşteriye güvenme riski,
ekonomik yapı riski, rekabet riski, konjonktür riski, politik risk olarak sıralanabilir
(Kaval, 1995, s.113) Bu riskler banka üst yönetiminin ekonomik çevreyi ve
politikaları zamanında kavrayıp, uygun önlemler almamasından kaynaklanır, bu
nedenle yönetim riski diye de adlandırılabilir.
Yönetim riskleri neticesinde genel olarak bankaların karşılaşacağı birtakım
olumsuz sonuçlar olabilir. Bunlar;
—Banka tarafından yetersiz ya da yanlış bilgi ve belgeye dayanarak
yapılabilecek işlemler neticesinde hakların beklenenden düşük yükümlülüklerin
beklenenin üzerinde gerçekleşme ihtimali,
—Faaliyetlerdeki başarısızlıklar ya da mevcut yasal düzenlemelere uygun
davranılmaması neticesinde bankaya duyulan güvenin azalması veya itibarın
zedelenmesi ile ortaya çıkabilecek kayıp olabilir.
1.2.3.3 Genel İşletme Riskleri (Operasyon riski)
Bankacılık sektöründe teknolojiye olan ve giderek artan bağımlılık ile
faaliyetlerin merkezileşmesi operasyon riskinin artmasına yol açmaktadır. Operasyon
riskinin niteliği, kaynaklarına göre farklılık gösterir. Örneğin suistimal, genel olarak
kötü yönetim ve iç kontrol sisteminin yetersizliğinin bir sonucu olarak ortaya
çıkabilir.
Operasyon risklerinin bir diğer yönü, ödeme sisteminin işleyişi ile ilgilidir.
Bankaların ödeme sisteminde yeterli kontrolün yapılmaması ya da bilgisayar
teknolojisinin oluşturduğu olanaklar nedeniyle, bankaların müşterileri tarafından
dolandırılmaları bir tür operasyon riskidir.
Operasyon riski bankanın faaliyetlerinin etkin bir biçimde yerine getirilip
getirilmemesi açısından da ele alınabilir. Bir banka teknolojik değişmeleri izlemez ve
hizmetlerini iyileştirmezse, mevcut ve potansiyel müşterilerinin talep ettiği
hizmetleri sunma olanağını kaybedebilir.
Operasyon riskinin bir başka türü de teknoloji riski olarak ortaya çıkmaktadır.
Teknik donanımın iyi işlememesi ve destek sistemlerinin bozulması bankanın zarara
uğramasına yol açabilir.
Operasyon riski, kredi ve piyasa riskleri gibi sermaye kaybına yol açan bir
risk türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim Basel Bankacılık Gözetim ve
Denetim Komitesinin Ocak 2001 de yayınlanan “yeni sermaye uzlaşısı” belgesinde
sermaye yeterlilik rasyosu içine “Operasyonel risk” de dâhil edilmiştir. Bankalar
bilgisayar risklerinin çökmesi ve dokümantasyon zayıflıkları gibi Operasyonel
riskleri de içine alan daha hassas bir risk ölçümüne yönelmiştir (TBB, 2001, s.189).
1.3 Basel Standartları İle İlgili Temel Kavramlar
İkinci bölümde detaylı olarak inceleyeceğimiz Basel II standartlarına
geçmeden önce bu standartların temelini oluşturan bazı hususlara değinmek
gerekmektedir. Bunlardan ilki Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS), Basel II
standartlarından önce uygulamaya konulmuş olan Basel I ve daha sonra da Basel
II’den özet olarak sırası ile bahsedilecektir.
1.3.1
Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS), Basel-I ve Basel-II
Uluslararası finans piyasalarında yaşanmış ya da yaşanması muhtemel
dalgalanmalardan en az düzeyde etkilenmek, sistemli ve oturmuş bir piyasanın
oluşturulması amacıyla uluslararası düzeyde birtakım çalışmalar yapılmıştır. Aşağıda
ayrı başlıklar halinde incelenecek olan bu çalışmalardan ilki uluslararası ödemeler
sistemini düzenlemek amacıyla 1974 yılında kurulan Uluslararası Ödemeler Bankası
(BIS), Uluslararası Ödemeler Bankası bünyesinde kurulan Basel Komitesi tarafından
yayınlanmış Basel I uzlaşısı ve 2004 yılında son şekli verilerek internet üzerinden
yayınlanan Basel II uzlaşısıdır.
1.3.1.1 Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS)
1970’li yılların ilk yarısında sabit kur sisteminin terk edilmesi ve
1974
yılında yaşanan petrol krizi sonucunda, uluslararası döviz ve bankacılık piyasalarında
büyük dalgalanmalar yaratan sorunlara ortak bir çözüm bulmak amacıyla, 1974 yılı
sonunda İsviçre’nin Basel kentinde bulunan ve 17 Mayıs 1930’da, Avrupa Merkez
Bankalarının bankası olarak faaliyette bulunmak ve uluslararası ödemeler sistemini
düzenlemek amacıyla kurulmuş olan Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) nezdinde
“Bankacılık Düzenleme ve Denetim uygulaması Komitesi” adında bir komite
oluşturulmuştur (Babuşcu, 2005, s.187).
Komiteye üye ülkeler, hem kendi merkez bankaları hem de bankacılık
denetiminde resmi sorumluluğu olan kurumlar tarafından temsil edilmektedir. Temel
olarak, BIS, uluslararası bankalar, yerel bankalar ve yerel otoritelerle çalışarak,
onların da görüş ve önerileri doğrultusunda, bankacılık sektörü için ortak
standartların belirlenmesi, uygulanması ve test edilmesini amaçlamaktadır. Basel
Komitesi resmi olarak kanun ve kurallar koyma yetkisine sahip olmamakla birlikte,
bankacılık sektörü düzenlemeleri ile ilgili tasarı ve teklifler üreterek bunları
tartışmaya açabilmektedir.
Düzenlemeleri tavsiye niteliği taşımaktadır, ancak düzenlemelerine uymayan
ülkelerin bankacılık sistemleri, uluslararası platformda dışlanmakta, risk primleri de
olumsuz yönde etkilenmektedir. 1970 ve 1974 yıllarında yaşanan küresel ekonomik
krizler ve ardından birçok ülkede benimsenen liberal ekonomi politikaları nedeniyle,
öncelikle sermaye piyasasının en önemli aktörü durumundaki bankaların yapısını
daha güçlü hale getirebilmek amacıyla 1988 yılında Basel Bankacılık Denetim
Komitesi Tarafından Basel-I uzlaşısı yayınlanmıştır. Bu uzlaşı ile uluslararası alanda
faaliyet gösteren bankaların varlıkları ile tuttukları sermaye arasında risk sırasına
dayalı bir ilişki kurulmaya çalışılmıştır. Basel I, bir bankanın batması halinde
mevduat sahiplerinin karsılaşabileceği maliyetleri en aza indirgemek için asgari
olarak tutulması gereken sermaye üzerinde odaklanmıştır (Bolgün, Akçay, 2005,
s.83).
1.3.1.2 Basel I
Basel I, yani Sermaye Yeterlilik Uzlaşısı, uluslararası faaliyet gösteren
bankaların riskli faaliyetleri ile ellerinde tuttukları sermaye arasında bir ilişki
kurmaya çalışmıştır. Basel I, 1988 yılında Basel Komitesi tarafından çıkarılmış olan
düzenlemedir. Bu düzenleme ile bankaların kredi riski taşıyan faaliyetleri ile
bünyelerindeki sermaye ile denge kurulması amaçlanmıştır (Babuşcu, 2005, s.262).
Buna uygun olarak da Basel I’ de Cook Rasyosu diye bilinen bir sermaye
yeterliliği tanımı yapılmıştır.
Özkaynak
Sermaye Yeterliliği =
---------------------------------------------------------------- = %8
Risk Ağırlıklı Varlıklar ve Gayri Nakdi Krediler
Basel I standardı; yalnızca uluslararası faaliyet gösteren bankalar için
gelistirilmis iken tüm ülkeler ve bankalar tarafından kabul edilmis olmasına ve çok
geniş bir uygulama alanı bulmuş olmasına rağmen kabul edildiği tarihten itibaren
eleştirilmeye başlanmıştır.
Uygulanmasıyla birlikte bazı sorunlar baş göstermiştir. Bu sorunlar genel
olarak su şekilde sıralanabilir (Nermin, 2006);
-
BASEL I’de, bankanın maruz kaldığı kredi riski, bankanın aktiflerinin ve
bilanço dışı kalemlerinin farklı risk sınıflarına ayrılması ve her sınıfa
karşılık gelen risk ağırlıkları olan %0, %20, % 50 ve %100 katsayılarıyla
çarpılması suretiyle hesaplanmaktadır.
-
Sadece dört farklı risk ağırlığı kullanılması nedeniyle risk duyarlılığı
düşük olan BASEL I, farklı faaliyet alanları olan bütün bankalara aynı
şekilde uygulandığından “herkese tek beden elbise” şekline eleştirel bir
yaklaşımla tanımlanmaktadır.
-
BASEL I’de “OECD kulüp kuralı” seklinde tanımlanmış olan
uygulamadan dolayı OECD’ye üye ülkelerin hükümetlerine yüzde sıfır,
aynı üye ülkelerin bankalarına ise borçlanmaları halinde %20 risk ağırlığı
verilmektedir. Buna karsın OECD üyesi olmayan ülkeler için %100 risk
öngörülmüştür.
Basel I ile tanımlanan bankaların maruz kaldığı kredi riski ve piyasa riskini
ölçmede kullanılan mevcut yöntemlerin;
-
Bankacılık risklerini gerçekçi bir sekilde ölçmede yetersiz kalması,
-
Finansal
piyasalardaki
fiyat
dalgalanmalarını
yeterince
dikkate
alamaması,
-
Bankaların
portföy
oluşturma
davranışlarındaki
farklılıkları
gözetememesi gibi nedenlerle, söz konusu standardın yeniden ele alınarak
kapsamının genişletilmesi ve daha hassas risk ölçüm ve yönetim
metotlarına yer verebilecek sekilde yapılanmasına giderek bir zorunluluk
halini almıştır.
1.3.1.3 Basel II
Uygulanan sermaye yeterliliği uzlaşısının (Basel I’in) eksikliklerini gidermek
ve bankaların risk ölçümlerinin daha sağlıklı olmasını sağlamak amacıyla Basel
komitesi 1999 yılında yeni sermaye standardı belirlenmesini sağlamak amacıyla
formal bir tartışma ortamı yaratmış ve bunu internet üzerinden kullanıcılarına
sunmuştur. Bu taslak gelen öneri ve teklifler doğrultusunda ilerleyen birkaç önemli
revizyona tabi tutulmuştur. Basel II standartları 26 Haziran 2004 tarihinde internet
üzerinden yayınlanmıştır. Basel II standartlarına göre hesaplanması gereken Sermaye
Yeterlilik Rasyosu(SYR) aşağıdaki gibidir (Babuşcu, 2005, s.262).
Özkaynaklar
Sermaye Yeterlilik Rasyosu(SYR) =
---------------------------------KR +PR + OR
Yukarıdaki Formulde;
KR : Kredi Riski
PR : Piyasa Riski
OR : Operasyonel Risk anlamına gelmektedir.
Basel Bankacılık Denetim Komitesi (BCBS) geliştirilmiş bir sermaye
yeterlilik çerçevesi olan Basel-II’ye geçiş amacını “risk yönetimine daha fazla önem
vermek ve bankaların risk değerlendirme kapasitelerinde devam eden gelişmeleri
cesaretlendirmek” olarak belirtmektedir. Dolayısıyla Komite özellikle uluslararası
faaliyet gösteren bankaların Basel-I de öngörülenden daha karmaşık risk
değerlendirme kapasiteleri olduğu gerçeğinden hareketle, ileri düzey yöntemlerde
yaşanan gelişmelerin önünü açmak ve cesaretlendirmek arzusundadır (Yüksel, 2004,
s.8).
Basel – II’de sermaye gereğinin belirlenmesi sürecinde kredi riskinin
hesaplanmasında, borçluların risk ağırlıkları sahip oldukları kredi notuna bağlı olarak
belirlenmektedir.
Gerek
bağımsız
derecelendirme
kuruluşlarınca
verilen
derecelendirme notlarının, gerekse bankanın içsel değerlendirmelerine göre verilen
notların, ekonominin devresel hareketleri ile aynı yönde hareket etmesi
beklenmektedir.
Bu yeni yaklaşımla hem bir ülkenin sermaye piyasasında aktif olarak yer alan
kuruluşlarının risk ağırlıklarını belirleyecek bir nota sahip olmaları, aynı paralelde bu
kuruluşları içinde barındıran ülkelerin ve ülke hazinelerinin yine aynı şekilde risk
ağırlık notunun verilmesinde derecelendirme kuruluşları tarafından bir anlamda veri
olarak kabul edilecek ve buna göre ülke kredi notları belirlenecektir. Bu
derinlemesine yapılan derecelendirme ile olası krizlerin daha çabuk öngörülebilmesi
sağlanmış olacak ve gerekli tedbirler alınabilecektir.
Şu an halen uygulamada olan Basel – I uzlaşısı, bu öngörülerin yapılmasında
yeterli değildir. Aksine bir ülkede daha önceden öngörülemeyerek meydana gelen
krizin yarattığı tahribata yine bu kriz nedeniyle derecelendirme kuruluşları tarafından
düşürülen kredi notları zaten var olan krizin iyice derinleşmesine neden oluyordu.
Basel – II ile bu soruna çözüm getirilmek istenmiştir.
Basel-I’in
gelişmekte olan ülkelerin bankalarının aşırı risk alma
eğilimlerini engellememesine karşın, Basel-II’nin böyle bir etki yaratacağı ve
bankaların
portföy
belirlemeye
yönelik
davranışlarında
yasal
sermaye
yükümlülüklerini, dolayısıyla risk profilini daha fazla dikkate alacakları
öngörülmektedir. Bu çerçevede, genel itibarıyla Basel-II ile birlikte perakende
krediler ve iyi derecelendirme notuna sahip şirketlere verilen krediler mevcut
duruma göre avantajlı konuma gelirken, gelişmekte olan ülke menkul kıymetleri
ile derecelendirme notu düşük banka ve şirketlere verilen kredilerin mevcut
duruma göre dezavantajlı konuma gelmesi beklenmektedir.
Basel-II’nin bankaların organizasyon, bilgi işlem altyapısı ve risk yönetimi
süreçlerinde önemli değişikliklere sebep olması beklenmektedir. Bu anlamda kredi
ve operasyonel risk ölçümleri için gerekli verilerin saklanması amacıyla bilgi
işlem altyapısında iyileştirmeler yapılması ve Basel-II’de yer alan hususların dâhil
olacağı bir kurumsal yönetim yapısının ve kurum kültürünün oluşturulması
gereklidir.
Basel-II, birçok ülkede henüz öğrenme ve değerlendirme aşamasındadır. Bu
itibarla, uygulanma tarihi, maliyeti ve veri eksikliği konuları önemli problemler
olarak ortaya çıkmaktadır
1.3.2 Birinci Yapısal Blok (Pillar I)
Birinci Yapısal Blok (Pillar-I), bankanın risklere karşı elinde bulundurması
gereken asgari sermaye tutarına ilişkin olan bölümdür. Basel-I’deki asgari yüzde
8’lik oranın korunduğu bu bölümde, kredi riskinin ölçümüne ilişkin yeni yöntemler
önerilmiş ve Basel-I’de açıkça kapsanmayan “operasyonel risk” bölümü yer almıştır.
Piyasa riskinin hesaplanmasında Basel-I’e göre önemli bir değişiklik
olmazken, yani standart yaklaşım ve riske maruz değer yaklaşımı (VAR)
korunurken, kredi riskinin hesaplanmasında çok önemli değişiklikler yapılmıştır.
Kredi riskinin hesaplanması için basit, orta ve gelişmiş düzeyde olmak üzere farklı
yaklaşımlar
seçenek
olarak
sunulmaktadır.
Bunlar,
Standart
Yaklaşım,
Basitleştirilmiş Standart Yaklaşım, Temel İçsel Derecelendirme Yaklaşımı, İleri
Düzey İçsel Derecelendirme Yaklaşımı’dır. Benzer şekilde,
yeni eklenen
operasyonel risk hesaplaması; Temel Gösterge Yaklaşımı, Standart Yaklaşım (SA),
Alternatif
Standart
Yaklaşım
(ASA)
veya
İleri
Ölçüm
Yaklaşımları
ile
yapılabilecektir (Yayla, Kaya, 2005, s.5).
Bu yapısal blokta yer alan; piyasa riskinin hesaplanmasında Basel-I’e göre
önemli bir değişiklik olmamıştır. Yani; Standart Yaklaşım ve Riske maruz değer
yaklaşımı korunmuştur (BDDK, 2004, s.28).
Bu yapısal Blokta Kredi riskinin hesaplanması için basit, orta, gelişmiş
düzeyde olmak üzere farklı yaklaşımlar seçenek olarak sunulmaktadır. Bunlar
-
Standart yaklaşım,
-
Basitleştirilmiş Standart Yaklaşım,
-
İleri Düzey içsel Derecelendirme yaklaşım’ıdır.
Basel-II ile yeni eklenen “Operasyonel Risk Hesaplaması” ise;
- Temel Gösterge Yaklaşımı,
- Standart Yaklaşım,
- Alternatif
Standart
Yaklaşım
veya
İleri
Ölçüm
Yaklaşımları
ile
yapılabilecektir.
1.3.2.1 Standart Yaklaşım ve Basitleştirilmiş Standart Yaklaşım
Basel-II’deki Standart Yaklaşım’ın Basel-I’e göre getirdiği en önemli
yenilik, ilgili risk ağırlıklarının belirlenmesinde bağımsız derecelendirme kuruluşları
( Standart&Poors, Moody’s ve Fitch gibi ) tarafından ülke, bankalar ve şirketlere
verilen derecelendirme notlarının kullanılmasıdır.
Basitleştirilmiş Standart Yaklaşımda ise risk ağırlıklarının belirlenmesinde
ihracat kredi kuruluşları tarafından notlar kullanılmaktadır. Örneğin, piyasa riskinin
hesaplanmasında kamu menkul kıymetleri mevcut mevzuat gereği %0 risk ağırlığına
tabii iken, Basel-II çerçevesinde kullanılan yönteme göre söz konusu menkul kıymeti
ihraç eden ülkeye ihracat kredi kuruluşları (ECA) veya bağımsız derecelendirme
kuruşları (ECAI) tarafından verilen derecelendirme notuna göre farklı risk ağırlıkları
kullanılmaktadır (Yayla, Kaya, 2005, s.5).
Basel-II’de kredi riskinin hesaplanmasında OECD “klüp kuralı” terk
edilmektedir Bu çerçevede, Standart Yaklaşımla kredi riskinin hesaplanmasında,
alacakların tabi olacağı risk ağırlığı borçlunun ECAI (Bağımsız Derecelendirme
Kuruluşları) tarafından almış olduğu derecelendirme notuna göre saptanmaktadır.
Basitleştirilmiş Standart Yaklaşımda ise kredi riski hesaplamasında borçlunun
ECA(ihracat Kredi Kuruluşları) notu kullanılmaktadır. Yine Basel-II’ye özgü bir
durum olan husus, bazı konularda ulusal tercih seçeneğinin ve değişik opsiyonların
kullanılmasının ülke otoritelerinin kararına bırakılmasıdır. Standart yaklaşımda
yüksek risk sınıfına giren takipteki alacaklar ve diğer bazı varlıklara derecelendirme
notlarından bağımsız standart risk ağırlıkları verilmiştir. Hangi derecelendirme
şirketinin notlarının kullanılacağı hususu ulusal otoritenin tercihine bırakılmıştır.
1.3.2.2 İçsel Derecelendirme Yaklaşımları
Birinci yapısal desteğin önemli bir kısmı analitik anlamda daha gelişmiş
yaklaşımlara ayrılmış bulunmaktadır. Aslında Basel-II’nin temel hedefi risklerle
daha uyumlu sermaye yönetimi olduğundan, ileri düzey yaklaşımların göreli olarak
bu amaca daha fazla hizmet etmesi sebebiyle, söz konusu yaklaşımların üzerinde
daha fazla durulması olağan karşılanmalıdır.
İçsel
derecelendirme
yaklaşımları
bankalara,
kendi
derecelendirme
modellerini kullanma imkanını tanıdığından ve bu sayede temerrüt olasılıklarını
belirlemeleri mümkün olduğundan, önemli bir manevra alanı sağlamakta ve
yaklaşımın uygulanmasında özerklik vermektedir. Buna karşın, resmi otorite
bankanın içsel derecelendirme yöntemini gözden geçirmek ve uygulanabilirliğine
onay vermek durumunda olduğundan çok önemli bir sorumluluk üstlenmektedir.
Özellikle “Basel Temel İlkeleri”ne olan uyumun zayıf olduğu gelişmekte olan
ülkelerde, içsel derecelendirme yöntemleri’nin resmi otorite tarafından izlenmesinin
ve kontrolünün güçlük yaratabileceği düşünülmektedir. İçsel derecelendirme
yaklaşımları daha önce bahsedildiği gibi “Temel İçsel Derecelendirme Yaklaşımı” ve
“İleri Düzey İçsel Derecelendirme Yaklaşımı” şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Bu
yaklaşımların mekanizmasına göre kredi riskinin belirlenebilmesi için öncelikle
alacakların sınıflandırılması gerekmektedir (Yayla, Kaya, 2005, s.7).
Bu çerçevede, içsel derecelendirme yaklaşımlarında (Temel veya İleri
Düzey), kredi veren banka öncelikle varlıklarını şirket (kurumsal), ülke/hazine
(Merkez Bankası dahil), banka, perakende ve hisse senedi benzeri yatırımlar olmak
üzere beş farklı sınıfa ayırmaktadır. Örneğin, kurumsal sınıf kendi içerisinde beş
farklı özel borç verme alt sınıfına ayrılmaktadır. Bunlar proje, obje (nesne), mal,
gelir yaratıcı gayrimenkul ve fiyat ve getiri açısından yüksek “dalgalı” ticari
gayrimenkul finansmanı şeklinde sınıflandırılmaktadır (Yayla, Kaya, 2005, s.10).
Perakende sınıfında ise üç alt grup yer almaktadır; bireysel krediler (veya
düşük tutarlı krediler), ipotekli konut kredileri ile küçük ve orta ölçekli işletmelere
verilen krediler (banka grubunun konsolide bazdaki alacağının 1 milyon Euro ‘nun
altında olması gerekmektedir). Resmi otoritenin alacağın sınıfını belirleyen eşik
değerler üzerinde değişiklik yapma esnekliği bulunmakla beraber, bu esnekliğin
banka yönetimince kredi varlıkları için öngörülen sınıflandırmanın doğasını bozacak
şekilde kötüye kullanılmasının da önüne geçilmesi beklenmektedir.
İçsel
derecelendirme yaklaşımlarının yukarıda bahsedilen varlık sınıflandırmalarında
kullanılan üç temel unsuru vardır. Söz konusu elemanlardan ilki, banka veya otorite
tarafından tahmin edilen risk parametreleri olan risk bileşenleridir. İkincisi, risk
bileşenlerini risk ağırlıklarına ve dolayısıyla yasal sermaye tutarına dönüştüren risk
ağırlığı fonksiyonlarıdır. Üçüncüsü ise banka tarafından ilgili varlık sınıfına yönelik
olarak içsel derecelendirme yaklaşımının kullanılabilmesi için sahip olunması
gereken asgari standartlardır (Yayla, Kaya, 2005, s.11).
İçsel derecelendirme yaklaşımlarında esas olan tutarlılıktır. Yaklaşımın esas
itibarıyla tüm riskli aktiflere ve tüm iş alanlarına uygulanması gerekmektedir. Ancak
veri kısıtlamaları sebebiyle bankanın aynı anda tüm varlık sınıfları için içsel
derecelendirme yaklaşımını kullanamaması halinde, Yeni uzlaşıda düzenleyici
otoritenin izniyle Içsel Derecelendirme Yaklaşımı (IRB)’nın aşamalı olarak
uygulanması olanaklı kılınmıştır. İleri düzey IRB uygulayan bankanın tekrar standart
veya temel içsel yaklaşıma dönmesi, ancak, bankanın iş alanında önemli değişiklik
gerçekleşmesi gibi olağan üstü koşullarda ve resmi otoritenin onayı ile mümkün
olabilmektedir.
İçsel derecelendirme yaklaşımlarından olan Temel İçsel Derecelendirme
Yaklaşımı’ nda, banka portföyünde bulundurduğu kredi müşterileri için temerrüde
düşme olasılığını kendisi tahmin etmektedir. Diğer risk bileşenleri ulusal gözetim
otoritesi tarafından veri olarak sunulmaktadır. İleri Düzey İçsel Derecelendirme
Yaklaşımı’ nda, banka temerrüde düşme olasılığı’nın yanı sıra, temerrüt halinde
kayıp, temerrüt anındaki risk tutarı ve asgari standartları karşılamak koşuluyla,
vadeyi kendisine ait içsel verilere dayanarak tahmin etmektedir. Söz konusu
parametrelerin Basel-II uzlaşısı tarafından verilen “risk ağırlığı fonksiyonlarına”
uygulanmasıyla sermaye yeterliliği belirlenmektedir.
Tıpkı
standart
yaklaşımlarda
olduğu
gibi
içsel
derecelendirme
yaklaşımlarında da risk azaltıcı teknikler kullanılabilmektedir. Standart yaklaşıma
benzer şekilde teminatlar, bilânço içi netleşme anlaşmaları ve garantiler/kredi
türevleri kredi riski azaltma teknikleri olarak kullanılabilmekte ve yaklaşımın
gelişmişlik düzeyi arttıkça teminatların kapsamı da genişlemektedir.
İçsel derecelendirme yaklaşımlarını uygulayan bankaların 1988 uzlaşısına ve
Yeni Uzlaşıya göre yapacakları paralel hesaplamaları beraber açıklamaları
beklenmektedir. Yeni uzlaşının 31.12.2006’da yürürlüğe girişini takip eden üç yıl
Komite tarafından geçiş dönemi olarak tanımlanmıştır. Geçiş süresi boyunca otorite
tarafından gevşetilmesi mümkün olan bazı asgari standartları içsel derecelendirme
yaklaşımlarının uygulanabilmesi için gerekli görülmektedir. Örneğin, Temel Içsel
derecelendirme yaklaşımı uygulayan bankaların kurumsal, hazine ve banka
alacaklarına ilişkin temerrüt olasılığını tahmin edebilmeleri için en az beş yıllık bir
veri setine sahip olmaları gerekmektedir. Perakende alacaklara dair temerrüt
karakteristiğinin tahmin edilebilmesi için de en az beş yıllık veri kullanılmasının
gerektiği
ifade
edilmektedir.
Buna
ilaveten,
banka
tarafından
“uygun”
derecelendirme sisteminin en az üç yıldır kullanıldığının resmi otoriteye kanıtlanması
gerekmektedir.
Bankanın içsel derecelendirme yaklaşımını kullanabilmesi için Komite
tarafından belirlenen asgari şartların sağlanması gerekmektedir. Asgari şartların
sağlanmasının ardındaki temel ilke, derecelendirme ve risk tahmin sistemlerinin ve
süreçlerinin, borçlunun durumunun değerlendirilebilmesi ve riskin tutarlı ve doğru
bir şekilde tahmin edilebilmesi için anlamlı sonuçları vermesidir.
Çeşitli derecelendirme yöntemleri, piyasalar ve ürünler arasında farklılık
olabildiğinden, derecelendirmenin nasıl yapılacağı konusundaki operasyonel
süreçlerin, ulusal otoritelerin kendi ülkelerine uygun bir şekilde tanımlamaları
komite
tarafından
önerilmektedir.
Dolayısıyla,
resmi
otoritenin
bankanın
sistemlerinin ve kontrollerinin içsel yaklaşımlara baz oluşturup oluşturmadığını
gözden
geçirmesi
beklenmektedir.
İçsel
derecelendirme
yaklaşımına
geçiş
konusunda banka asgari koşullar itibariyle tam anlamıyla uyumlu olmasa bile, resmi
otoriteye uyum konusunda bir uygulama planını sunmak ya da uyumsuzluğun
önemsiz
olduğunu kanıtlamak durumundadır. Derecelendirme sistemi, bankanın
yöntemlerini, süreçlerini, kontrollerini, veri toplama ve bilgi sistemlerini kapsayan
ve kredi riski değerlendirmesini olanaklı kılan tüm bileşenleri kapsayan bir tanımdır.
Derecelendirme sistemlerinin çalışmasına ilişkin (kapsamı, bütünleşik olması,
verinin
saklanması)
komitenin
önerdiği
standartlara
uyumun
sağlanması
gerekmektedir. Derecelendirme sisteminin kullanılması, risklerin nümerik hale
getirilmesi, içsel derecelendirme tahminlerinin (modellerinin) onaylanması, kurumsal
yönetişim ilkelerine dikkat edilmesi, finansal tablolarda yapılan açıklamalar,
otoritenin sağlayacağı parametreler, iştirakler için sermaye ayrılması gibi hususlarda,
temel içsel derecelendirme yöntemlerini kullanmak isteyen bankalara ve ulusal
otoriteye sorumluluk yükleyen asgari koşullar Basel-II’de yer almaktadır (Yayla,
Kaya, 2005, s.11 ).
İçsel derecelendirme yaklaşımlarında sermaye yeterliliği, tahmin edilen
temerrüde düşme olasılığı (PD), temerrüd halinde kayıp (LGD), vade (M) ve
temerrüd halindeki risk tutarı (EAD)’nın bir fonksiyonu olduğundan bu
parametrelerdeki değişimden doğrudan etkilenmektedir. Yüksek temerrüde düşme
olasılığı’na, uzun vadeye veya yüksek temerrüt halinde kayıp olan krediler daha fazla
sermaye ihtiyacı doğurmaktadır.
İçsel derecelendirme yaklaşımlarında banka tarafından tahmin edilen
parametrelerin sermaye yeterliliğinin hesaplanılmasında kullanılması mevcut
düzenlemelerden ciddi şekilde uzaklaşılması anlamına gelmekte ve dolayısıyla
denetim otoritesi açısından kapsamlı bir inceleme yapılmasını gerektirmektedirz.
Zira, parametrelerin “doğru tahmin” edilip edilmemesi sermaye yeterliliğinin de
doğruluğunu etkilemektedir. Parametrelerin bir bankada gerçeği yansıtması, bir
diğerinde ise olduğundan daha düşük tahmin edilmesi halinde bankalar arasında
sermaye
yeterliliğinin
belirlenmesinde
farklılıklar
oluşabilecek
ve
model
onayı/denetim riskiyle orantılı olarak sektördeki rekabet üzerinde bozucu etki
gündeme gelebilecektir. Bunun sonucunda düzenleyici otoriteye sektörün duyduğu
güvenin zedelenebileceği düşünülmektedir.
Bu nedenle, içsel derecelendirme yöntemlerinde, düzenleyici otoritenin
bankanın tahmin ettiği parametreleri çok iyi değerlendirmesi gerekmektedir. Bu
bağlamda, parametrelerin tahmininde kullanılan banka veri kümesinin sağlıklı
olmasının çok önemli olduğu aşikardır. Kredi riskinin hesaplanmasında gerekli olan
temerrüde düşme olasılığı tahmininin istatistiksel olarak yansız olabilmesi için borçlu
bilgilerinin banka tarafından doğru alınması, bankanın bilgi sistemlerine eksiksiz ve
doğru aktarılması ve otorite tarafından yapılacak yerinde denetimlerde ve uzaktan
izlemede doğru ve tutarlı bir şekilde elde edilebilir olması gerekmektedir.
1.3.3
İkinci Yapısal Blok
İkinci Yapısal Blok, Pillar-II, aslında Basel Temel İlkelerinde zaten
kapsanmış olan hususların çoğunu içermektedir. İkinci yapısal blok, bankanın risk
yönetimi yaklaşımının denetim otoritesinin incelemesi sürecini tanımlamaktadır. Bu
blokta, bankaya ve denetçi otoriteye özel görevler yüklenmektedir. Bankanın
yönetim kuruluna ve yöneticilerine yüklenen görevler sayesinde, iç kontrol ve diğer
kurumsal yönetişim ilkelerinin güçlendirilmesi hedeflenmektedir.
İkinci yapısal blokta, bir yanda banka toplam risklere karşı sermaye
yeterliliğini değerlendirmekte, diğer yanda ise düzenleyici otorite bankanın risk
değerlendirmesini gözden geçirerek, birinci yapısal blokta hesaplanan sermayenin
ötesinde daha fazla sermayeye gerek olup olmadığını belirlemektedir. Bankanın,
birinci yapısal blokta kullandığı yaklaşımların doğasına ve karmaşıklığına uygun bir
risk değerlendirmesini gerçekleştirmesi, ikinci yapısal bloğa tam uyum açısından
oldukça önemlidir.
İkinci Yapısal Blok, bankaların risk yönetimi yaklaşımının denetim otoritesi
tarafından incelenme sürecidir. Bu blokta bankaya ve denetçi otoriteye özel görevler
yüklenmektedir. Basel Komitesi I.Yapısal Blok ile II. Yapısal Blok’un uyum içinde
olması için dört ana ilke belirlemiştir. Bu ilkeler (Yayla, Kaya, 2005, s.13 );
-
Bankalar risk profillerine ve stratejilerine uygun sermaye yeterliliklerini
değerlendirebilecekleri bir sürece sahip olmalıdırlar. Bu süreç dâhilinde
banka yönetim kurulu ve yöneticileri tarafından yapılan bir gözden
geçirme süreci olmalıdır.
-
Denetleyici
otoritenin,
bankaların
içsel
sermaye
yeterlilik
değerlendirmeleri ve stratejilerinin yanında sermaye rasyolarına olan
uyumlarının gözden geçirilmesi suretiyle bir değerlendirme yapmalıdır.
-
Resmi otoritenin, asgari sermaye yeterliliği rasyosunun tutturulmasının
yanı sıra gerekli olduğunu düşündüğü durumlarda bankalarda asgari
oranın da üzerinde sermaye tutulmasını talep edebilir.
-
Banka sermayesinin belirlenen asgari yükümlülüğün altına düşmemesi
için bankanın kendi risk karakteristiğine uygun tedbirlerin resmi otorite
tarafından önceden alınmasını sağlamalıdır.
Yukarıdaki ilkelerin bir sonucu olarak ikinci yapısal blok ile aslında
uluslararası faaliyet gösteren finansal kuruluşların bir kaç yıldır kullandığı
“ekonomik sermaye” kavramı resmen yeni uzlaşıya yerleştirilmiş bulunmaktadır.
Ekonomik sermaye bankanın faaliyetlerinden kaynaklanabilecek potansiyel kayıplara
karşı tampon görevi görmesi için ayrılan sermayeyi ifade etmektedir.
Yasal sermayenin seviyesi düzenleyici otorite tarafından tanımlanmakta ve
finansal sistemin sağlığı ve mevduat sahiplerinin korunması amaçlanmaktadır.
Hâlbuki ekonomik sermaye risklerin toplulaştırılması eğiliminin bir sonucu olarak
ortaya çıkan ve farklı tipteki riskleri tek bir ölçütle ifade etmeye çalışan bir
yaklaşımdır. Ekonomik sermaye yönetiminin bankaya katma değer yaratan iş
alanlarının belirlenmesine yardımcı olmak suretiyle, hissedarın/yatırımcının bilgi
ihtiyacını
karşılamaya,
Basel
II’ye
ve
ihtiyati
düzenlemelere
uyumun
gerçekleşmesine yardımcı olması beklenmektedir. Bir banka asgari yasal sermaye
koşulunu sağlasa bile, yeterli ekonomik sermayeye sahip olmayabilir. Dolayısıyla,
banka sahip olduğu toplam risklerle sermayesi arasındaki bağı iyi kurmalı ve bu
bağın iyi kurulduğu resmi otorite tarafından da kabul edilmelidir. Ekonomik
sermayenin belirlenmesinde bankalar çoğunlukla istatistiksel olan kendi metotlarını
kullandıklarından resmi otorite açısından onay verme yükümlülüğü doğmaktadır.
1.3.4
Üçüncü
Üçüncü Yapısal Blok
Yapısal
Blokta
(Pillar-III)
ana
hedef
piyasa
disiplininin
sağlanmasıdır. Bankaların sahip oldukları sermaye ile sermaye yeterliliği ve risk
değerlendirme yöntemleri dâhil olmak üzere önem arz eden konularda kamuya
açıklama yapma gerekliliğini ortaya koyan üçüncü blokla, bankalar arasında
karşılaştırma yapılabilmesi ve bu yolla şeffaflığın sağlanması hedeflenmektedir.
Üçüncü yapısal blokta belirlenen açıklama standartlarının ulusal muhasebe
standartları ile uyumlu olması ve bu standartlar ile çelişki içermemesi sağlanmaya
çalışılmıştır.
Dolayısıyla, bu yapısal blokta 1988 uzlaşısında olmayan bir bileşen, yani
bankaların finansal durumları hakkında kamuya nasıl bilgi açıklamak zorunda
oldukları hususu ayrıntılı olarak yer almaktadır. Söz konusu blokta, yine önemlilik
derecesi dikkate alınarak bir banka grubunun nasıl konsolide edildiğinin açıklanması
gerekmektedir. Sermaye yapısı portföy yapısı ve riskler dikkate alınarak, sermaye
yeterliliği (grup bazında ve iştirak konumundaki her banka için), kredi riski, hisse
senedi şeklinde yapılan yatırımların riski, kredi riskini azaltma teknikleri, piyasa
riski, menkul kıymetleştirme riski ve faiz riski gibi bileşenlerin açıklanması talep
edilmektedir (Yayla, Kaya, 2005, s.15).
1.3.5
Düzenleyici
Otorite
Bankacılık
Düzenleme
ve
Denetleme
Kurumu
Türkiye’deki bankacılık sektöründe hareketliliğin yüksek olduğu bu dönem
(2003-2008) içerisinde risk yönetimi alanında gerçekleşen tüm düzenlemeler gelecek
yıllarda ekonomide, sağlanması ümit edilen dengeli büyüme ortamına geçiş
öncesinde oldukça fazla önem taşımaktadır. Ancak ülkemizde finansal sektör
sermaye yoğunlaşmasını tamamlayamamış olması nedeniyle, reel sektöre sermaye
aktarımı sürecinde yaşanan problemler konusunda beklenen gelişmeyi maalesef
sağlayamamıştır. İşletme ve yatırım sermayesi yeterli olmayan ekonomimizde
üretime kanalize edilemeyen sermaye, bankaların risk yönetiminde yetersiz kalması
ile daha da azalmış bulunmaktadır. Bankalara yönelik gerekli düzenlemeleri yerine
getirmesi amacıyla kurulan BDDK, kuruluşundan bu yana çok kısa bir süre
geçmesine rağmen pek çok kararnameye ve tebliğe imza atmıştır.
1.3.5.1 Kuruluş ve Yasal Çerçeve
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), 23.06.1999 tarihininde
yürürlüğe giren mülga 4389 Sayılı Bankalar Kanunu ile kurulmuş, başkanı ve kurul
üyeleri 23.03.2000 tarihi itibarıyla atanmış, 31.08.2000 tarihinde faaliyete başlamıştır.
4672 sayılı Kanun gereği, Başkan dışındaki Kurum üyeleri 15.03.2001 tarihinde
yenilenmiştir. Kurumun hizmet birimleri ile bunların görev, yetki ve sorumlulukları
Bakanlar Kurulu tarafından 22.06.2000 tarihinde çıkarılan Teşkilat Yönetmeliği ile
düzenlenmiştir. Ayrıca, kurumun çalışma esas ve usûlleri, meslek ilkeleri, insan
kaynakları, yarışma ve yeterlilik sınavları ile çalışma usûl ve esaslarına ilişkin
düzenlemeler kurum kararı ile çıkarılmıştır.
Mülga Kanun gereğince BDDK, Hazine Müsteşarlığının Bankalar Yeminli
Murakıpları Kurulu ile Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğünün bankacılıkla ilgili
birimleri ve Merkez Bankası Bankalar Gözetim Müdürlüğünün görev, yetki ve
sorumluluklarını devralmıştır. Ayrıca, Merkez Bankası tarafından idare ve temsil
olunan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun (TMSF) temsil ve idare yetkisi de
BDDK’ya geçmiştir. Ancak, TMSF, 5020 sayılı yasa uyarınca 26.12.2003 tarihinde
idarî ve mali özerkliğe sahip kamu tüzel kişiliğini kazanmıştır
1.3.5.2. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun Basel
II Yaklaşımı
Yeni Sermaye Uzlaşısı Basel-II, G–10 ve AB ülkeleri ile bazı gelişmekte olan
ülkelerde 2007 yılı sonunda uygulamaya konulacaktır. G–10 ülkeleri için tasarlanmış
olan uzlaşının, ülkemiz ve gelişmekte olan ülkelerde uygulanması bazı maliyetleri
barındırmakla
birlikte,
uygulanmaması
finansal
istikrar
konusunda
değerlendirilebilecek önemli bir fırsatın kaçırılması sonucunu doğurabilecektir.
Uzlaşının, ülke riski ve krediyi kullanan tarafın riskine bağlı olarak
sermaye gereksinimini ve kredi maliyetlerini değiştirmesi muhtemeldir. Maliyet
artışı, düşük kredi derecelendirme notuna sahip taraflarda daha yüksek olabilecektir.
Ayrıca, özellikle yapısal ve kurumsal düzenlemelere uyumda güçlük çeken küçük ve
orta ölçekli işletmelerin kredi kullanma maliyetlerinde artışlar olabilecektir. Bu
nedenle, uygulamadan bağımsız olarak Uzlaşıya ilişkin hazırlıklar yapılması önem
taşımaktadır. Bu durum BDDK için hem bir fırsat hem de risk olarak
değerlendirilmektedir.
BDDK, Basel-II uygulamasının üzerinde önemle durmuş, yol haritasını
hazırlamış ve kamuya açıklamıştır. Bu çerçevede, BDDK yetkilileri ile bankaların risk
yönetiminden sorumlu üst düzey yöneticilerinin katılımıyla Basel-II Yönlendirme
Komitesi tesis edilmiştir. Basel-II’ye ilişkin hususlarda eşgüdüm sağlamak ve istişari
nitelikte kararlar almak üzere Hazine Müsteşarlığı, TCMB ve SPK(Sermaye Piyasası
Kurulu)’nın katılımıyla BDDK koordinasyonunda faaliyet gösteren Basel-II
Koordinasyon Komitesi ihdas edilmiştir. Ayrıca BDDK bünyesindeki birimlerin
katılımıyla Basel-II Proje Komitesi tesis edilmiştir.
Basel-II, birden fazla alternatif yöntem içermekte ve bu yöntemler aynı
durum için farklı sonuçlar üretebilmektedir. Bu nedenle, bankalar arasında
rekabetçi eşitliğin korunması önem taşımaktadır. Basel-II’nin BDDK üzerindeki
muhtemel etkileri açısından aşağıdaki hususlar önem arz etmektedir:
(a) Basel-II, tüm denetim otoritelerinde önemli bir ihtisaslaşmış insan kaynağı
ve teknik kapasite gereksinimi doğurmaktadır. Bu kapsamda konuya yönelik eğitim
ihtiyacı ve çeşitli yazılımların kullanılması gereksiniminin ortaya çıkması
beklenmektedir.
(b) Basel-II’nin ikinci yapısal bloğunu oluşturan denetim otoritesinin banka
sermaye
yeterliliğini
gözden
geçirmesi
sürecine
ilişkin
teknik
detayların
belirlenmesi, makul bir tarih aralığı içerisinde planlanması gereken önemli bir
husustur.
(c) Basel-II ile birlikte önemi artacak bir diğer husus konsolide denetimdir.
Özellikle yabancı banka iştirakleri ve şubelerinin denetimine yönelik politikalar
önem arz etmektedir.
(d) Basel-II’nin diğer düzenlemelere de çeşitli etkileri olacaktır. Bu anlamda
özellikle muhasebe, karşılıklar, iç denetim ve risk yönetim sistemleri ile bankaların
bilgi işlem altyapılarına yönelik düzenlemeler üzerinde çeşitli çalışmaların yapılması
gereklidir.
(e) Basel-II’ye yönelik süreçte, BDDK belirli alanlarda öncülük rolünü de
üstlenmek durumundadır. Bu kapsamda, Basel-II Koordinasyon ve Yönlendirme
Komiteleri ve bu komitelere bağlı alt komitelerin çalışmaları önem arz etmektedir
(f) Basel-II’ye yönelik stratejilerin belirlenmesinde AB alanında konuya
yönelik uygulanan politikaların yakından takip edilmesi ve ülkemizdeki diğer kurum
ve kuruluşların görüşlerinin de alınması gereklidir.
İKİNCİ BÖLÜM
BASEL-II’YE YÖNELİK ÇALIŞMALAR, GEÇİŞ SÜRECİ VE EKONOMİK
YANSIMALAR
2.1 Basel-II’ ye Geçişe İlişkin Çalışmalar
Bu bölümde ilk önce Basel II standartlarının tarihsel gelişimi ve bu
gelişmeler çerçevesinde etki eden faktör ve kurumlardan bahsedilecek, bununla
beraber Türkiye’deki yansımalarından ve bu standartlar ile ilgili ne tür raporların
yayınlandığı özetlenecektir. Daha sonra Basel II standartlarının sistem altyapı
çalışmaları, veri tabanı oluşturulmasına ilişkin çalışmalar ve bu standartların
uygulanmasına ilişkin hususlar incelenecektir.
2.1.1. Basel-II’nin Ortaya Çıkma Süreci
Dünya ekonomisi, 1980’li yıllarda başlayan ve 1990’lı yıllarda hızlanan bir
küreselleşme sürecine girmiştir. Küreselleşmenin, özellikle gelişmiş ülkelerde
uygulamaya konulan liberal iktisat politikaları ve bilişim/iletişim teknolojisi
alanlarında kaydedilen ilerlemelerin etkisiyle hızlandığı kabul edilmektedir. Liberal
iktisat politikaları ve teknoloji alanında yaşanan atılımlar, reel sektör firmalarını daha
rekabetçi bir yapıya zorladığı gibi finans sektörü üzerinde de önemli etkide
bulunmuştur.
1970’li yılların başında Bretton Woods sisteminin çökmesiyle kur, faiz ve
fiyatlarda yaşanan dalgalanmalar karşısında korunmak amacıyla yeni finansal ürünler
ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu süreç, 1990’lı yıllarda yaygınlaşan “de-regülasyon”
içerikli iktisat politikaları sayesinde daha da güçlenmiştir. Bankalar, hem küresel
ekonominin yeni düzenine uyum sağlamaya çalışan reel sektörün finansman
taleplerini karşılayabilmek hem de şiddetlenen rekabet ortamında rakiplerine karşı
üstünlük sağlayabilmek için sundukları finansal ürünlerde bir dizi yenilik
gerçekleştirmiştir. Bu nedenle, bankaların sunduğu finansal ürünler hem sayısal
olarak çoğalmış ve hem de daha önce arz edilen finansal ürünlere göre çok daha
karmaşık bir hale gelmiştir. Aynı zamanda, finansal sektörde artan rekabet baskısı,
farklı hizmetleri sunan finansal kuruluşlar ve/veya farklı finansal ürünler arasında var
olan ayrıştırıcı çizgilerin belirsizleşmesine ve bunun sonucunda benzer finansal
ürünlerin aynı finansal kuruluş çatısı altında birlikte sunulmasına yol açmıştır
(Saygılı, Yayla, Çokaklı, 2004).
Bu gelişmeler, bankaların geleneksel bilanço yapılarını daha karmaşık bir
hale getirmiştir. Finansal yeniliklerin artmasıyla beraber, bankaların sunduğu
finansal hizmetlerin bir kısmı bankanın asli bilançosunda yansıtılmayan ürünlerden
oluşmaya başlamıştır. Dolayısıyla, günümüz ekonomilerinde bankalar, mevduat
sahibi ile borçlu arasında aracılık yapan bir kuruluş olmaktan öte daha karmaşık
finans kuruluşları haline gelmiştir.
Diğer taraftan, 1990’lı yıllar ve sonrası yoğun bir şekilde iktisadi krizlerin
yaşandığı bir dönem olmuştur. Söz konusu dönemde Japonya, Güney Kore,
Endonezya, Rusya, Türkiye ve Arjantin’de makroekonomik krizler yaşanmış ve bu
ülkelerde özellikle finans sektörü derinden etkilenmiştir. Reel sektör firmalarının
ödeme kabiliyetini kaybetmesi ve bankaların alacaklarını tahsil etmede büyük
sorunlarla karşılaşması gibi nedenler, Japonya, Endonezya, Güney Kore ve Türkiye
gibi ülkelerde bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasını gerektirmiş ve
bunun sonucunda kriz yaşanan ülkelerde Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla’nın yüzde
50’sine varan maliyetlere katlanılmak zorunda kalınmıştır. Ancak, finansal krizler
sadece makroekonomik sebeplerle ortaya çıkmamaktadır. Mikro düzeyde bir
bankanın “kötü” yönetiminin de, büyük çaplı finansal krizleri tetikleyebileceği veya
mevcut krizleri derinleştirebileceği hususu göz ardı edilmemelidir.
Bankalar
veya
finansal
kuruluşlar
sadece
dışsal
gelişmelerden
etkilenmemektedir. Son dönemlerde giderek daha dinamik hale gelen ve
karmaşıklaşan finans sektöründe, önemli ölçüde mevduat sahibinden elde ettiği
yabancı kaynaklarla reel sektöre fon sağlayan bankaların, sahip oldukları bu yabancı
kaynakları yönetebilme “kalitesi” ve etkin risk yönetimi, finans sektörünün istikrarı
açısından kritik önem taşımaktadır. Bu nedenle, bankaların etkin risk yönetimlerinin
kalitesiyle
finansal
sistemin
istikrarlı
olması
arasında
anlamlı
bir
ilişki
bulunmaktadır. Kredi, piyasa, likidite ve diğer risklerin iyi yönetilememesi halinde
bankalarda oluşabilecek zafiyetlerin diğer sektörlere de sıçrama ihtimali, risk
yönetimine özen gösterilmesini zorunlu kılmaktadır. Finansal sektörde ve tüm
ekonomide istikrarının sürdürülebilir olması için, bankaların kendi risk algılamaları
ve yönetme isteklerine ek olarak, asgari düzeyde uymak durumunda oldukları ve risk
yönetimini daha güçlendirecek nitelikteki ihtiyati düzenlemelerin getirilmesi
uluslararası finans çevrelerinde ilke olarak benimsenmiştir.
Sermayenin uluslararası yakınsaması ve daha iyi yönetilebilmesi için bir
süredir Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) öncülüğünde çaba gösterilmektedir.
Sermaye yeterliliğine ilişkin ilk uzlaşı (Basel-I), söz konusu banka bünyesinde
faaliyet gösteren Basel Bankacılık Denetim Komitesi (BCBS) tarafından 1988
yılında yayımlanmıştır. Küresel finans sektöründe birçok ülkenin yürürlüğe koyduğu
Basel-I, bir bankanın batması halinde mevduat sahiplerinin karşılaşabileceği
maliyetleri en aza indirgemek için asgari olarak tutulması gereken sermaye üzerinde
odaklanmıştır.
Basel-I’de, bankanın maruz kaldığı kredi riski, bankanın aktiflerinin ve
bilanço dışı kalemlerinin farklı risk sınıflarına ayrılması ve her sınıfa karşılık gelen
risk ağırlıkları olan %0, %10, %20, %50 ve %100 katsayılarıyla çarpılması suretiyle
hesaplanmaktadır. Sadece beş farklı risk ağırlığı kullanılması nedeniyle risk
duyarlılığı düşük olan Basel-I, farklı faaliyet alanları olan bütün bankalara aynı
şekilde uygulandığından “herkese tek beden elbise” şeklinde tanımlanabilecek bir
sermaye düzenlemesidir. Ayrıca, Basel-I’de, “OECD klüp kuralı” şeklinde
tanımlanmış olan uygulamadan dolayı OECD’ye üye ülkelerin hükümetlerine yüzde
sıfır, üye ülkelerin bankalarına olan borçlara ise yüzde 20 risk ağırlığı verilmektedir.
Buna karşın, OECD üyesi olmayan ülkeler için yüzde 100 risk ağırlığı öngörülmüş
olması bu düzenlemenin zayıf yanı olarak değerlendirilmektedir (Yayla, Kaya, 2005,
s.3 ).
Yine de Basel-I, Finansal İstikrar Forumu tarafından oldukça başarılı bir
finansal standart olarak kabul edilmektedir Nitekim, Basel Bankacılık Denetim
Komitesi’nin üyesi olan G10 ülkeleri tarafından hazırlanan Basel-I, halihazırda
100’den fazla ülkede, ulusal bankalar da dâhil olmak üzere, uygulanmaktadır.
Bunun yanı sıra, 1994 Meksika krizine bir tepki olarak ortaya çıkan ve Basel
Komitesi (BCBS) tarafından 1996’da yayımlanan bir dokümanla sermaye
yeterliliğinin hesaplanmasına piyasa riski dâhil edilmiş ve ilk uzlaşı riske daha
duyarlı hale getirilmiştir. Piyasa riski hesaplamasının eklenmesiyle Basel-I’in gelişim
süreci ivme kazanmıştır (BDDK, 2004a).
Basel-I, basit içerikli olması açısından gelişmiş ülkelerin uluslararası faaliyet
gösteren büyük oyuncularının ve akademik çevrelerin olumsuz eleştirilerine maruz
kalmıştır. Ancak, içerdiği standartların basit ve kolay uygulanabilir olması, BaselI’in özellikle gelişmekte olan ülkelerce benimsenmesini kolaylaştırmıştır. Basel-I, bu
ülkelerin düzenlemelerinin modernleşmesine ve finansal sektörlerinde rekabetin
artmasına katkıda bulunmuştur. Basel-I’e yönelik olumsuz eleştirilerin yanında kabul
gören olumlu hususlar ise piyasadaki oyuncular için kuralları olan bir “adil rekabet
ortamı” yaratması ve Basel-I’i benimsemiş kimi gelişmekte olan ülkelerin yüzde 8’in
üzerinde asgari sermaye yeterliliğini zorunlu kılmaları nedeniyle finansal istikrarın
güçlenmesidir. İlk uzlaşıya yönelik eleştirilerin temel dayanağını, bankanın taşıdığı
farklı risk kalemlerine karşı farklı sermaye tutarlarının ayrılması gerekliliği
oluşturmuş ve 1999 yılında Basel Komitesi tarafından yayımlanan ve yeni sermaye
yeterliliğine ilişkin önerileri içeren ilk istişare metniyle Basel-II’ye giden yolun yönü
belirlenmeye başlanmıştır. Gelen eleştiriler ve öneriler üzerine, bu metni yeni istişare
metinleri takip etmiş ve Komite tarafından Basel-II’ye geçilmesi halinde olabilecek
muhtemel değişimleri tahmin etmek amacıyla birkaç kez sayısal etki çalışması (QIS)
yapılmıştır. Bu çalışmalardan sonuncusu ve en kapsamlısı olan QIS-3’te, 43 ülkeden
365 banka kapsanmış ve sonuçlar Mayıs 2003’te yayımlanmıştır. Ülkemizden Basel
Komitesi tarafından yürütülen QIS-3’e katılım, sektörde önemli paya sahip altı
bankanın yer almasıyla sağlanmıştır (Yayla, Kaya, 2005, s.4 ).
Yeni Uzlaşının Türk bankacılık sektörü üzerine muhtemel etkisini görmek
amacıyla BDDK tarafından yapılan QIS-TR çalışması ise ulusal sektörden 23
bankanın katılımıyla gerçekleştirilmiş ve sonuçları kamuya duyurulmuştur. Bu arada,
1997 yılında yine Komite tarafından yayımlanan “Etkin Bankacılık Denetimi İçin
Basel Temel İlkeleri” (BCPs), bir ülkenin bankacılık sisteminin sağlam ve istikrarlı
olabilmesi için bulunması gereken temel özellikleri ortaya koymaktadır.
Bu gelişmelerle beraber, Haziran 2004’te Basel Komitesi, sermaye yeterliliği
hesaplamasında Basel-I’in “herkese tek beden elbise” yönteminin terk edilmesi
anlamına gelen “Yeni Basel Sermaye Uzlaşısı (Basel-II)”nı yayımlamıştır. Sermaye
yeterliliğinin hesaplanmasında, 1988 yılında yayımlanmış bulunan ilk uzlaşıya göre
köklü değişiklikleri önermesinin yanı sıra “denetim otoritesinin incelemesi” ve
“piyasa disiplini” hususlarına özel önem atfetmesi sebebiyle, Basel-II hem bankalar
hem de düzenleme/denetleme otoriterleri için özel gayret gerektiren bir alan ve yeni
bir süreç olarak değerlendirilmektedir (Yayla, Kaya, 2005, s.4 ).
Yeni Uzlaşı, temel olarak bankaların denetim ve gözetiminde daha sağlam bir
altyapının tesis edilmesini, risk yönetiminin güçlendirilmesini, piyasa disiplinini ve
dolayısıyla küresel düzeyde sürdürülebilir bir finansal istikrarın sağlanmasını
hedeflemektedir. Bu çerçevede, Yeni Uzlaşı, uluslararası alanda sermaye
yeterliliğinin yakınsamasında uygulanması gereken salt kurallar kümesi olmayıp aynı
zamanda bankacılık otoritelerinin finansal sistemlerine daha bütünleşik bakmalarını
özendiren bir yaklaşımdır.
Temel ilkeler (BCPs), Yeni Sermaye Uzlaşısına geçiş açısından önemli bir
referans belgesi olarak kabul edilmektedir. Başka bir ifadeyle, Temel İlkelere (BCPs)
uyum ne kadar yüksek ise Basel-II’ye (özellikle gelişmiş yaklaşımları uygulamak
açısından) geçişin o kadar kolay olabileceği düşünülmektedir. Önceki uzlaşıda
olduğu gibi, “önemli/maddi”
risk unsurlarının doğru ölçülmesi ve bu risklerin
yönetimi, birincil olarak bankaların sorumluluğu altındadır. Ancak, bu risklerin
belirlenmesi ve ölçülmesi, uygun ölçekte sermaye ayrıldığına, uygun risk
yönetiminin yapıldığına ve finansal istikrarın sağlandığına ilişkin yeterli gösterge
değildir. Bu çerçevede, uygun risk ölçüm yöntemleri ve risk yönetimine ek olarak
denetim otoritesinin incelemesi ve piyasa disiplini bileşenleri, Basel-II’de
tamamlayıcı unsurlar olarak yer almaktadır. Basel-II’nin temel amacı beklenen
riskler için karşılık ayrılmasına ilave olarak beklenmeyen riskler için de asgari
sermaye bulundurulmasını sağlamaktır (Yayla, Kaya, 2005, s.5 ).
Özetle, Basel-II, risklerin daha duyarlı ölçülmesi, her bankanın risk profilinin
ayrı ayrı belirlenmesi, banka üst yönetimine düşen sorumlulukların artırılması ve
finansal tabloların bankanın gerçek durumunu en iyi biçimde yansıtacak şekilde
açıklanması suretiyle finans sektörünün oyuncuları arasındaki asimetrik bilginin
minimize edilmesi ve bu sayede daha rekabetçi, sağlam ve istikrarlı bir finans
sektörüne erişilmesini hedeflemektedir. Basel-II ilk etapta, uluslararası faaliyet
gösteren bankaları hedeflese bile, yeni düzenlemenin bu bankalarla finansal ilişki
içerisinde olan diğer bankaları da etkileyeceği ve uygulamanın yaygınlaşacağı
beklenmektedir.
2.1.2 Sistem Altyapı Tesisi Çalışmaları
Sistem altyapı tesis çalışmaları; kredi riskine ilişkin sistem altyapı
çalışmaları, piyasa riskine ilişkin sistem altyapı çalışmaları ve operasyonel riske
ilişkin sistem altyapı çalışmaları olmak üzere ayrı başlıklar altında incelenebilir.
i) Kredi riskine ilişkin sistem altyapı çalışmaları
Bankaların kredi riski ölçümüne ilişkin sistem ve altyapının tesisi amacıyla en
fazla yatırım yaptıkları alanların başında veri tabanının oluşturulması ve risk ölçüm
modellerine ilişkin yazılımların hazırlanması gelmektedir. Bankaların büyük bir
bölümü, Basel-II uygulamasına geçilmesiyle birlikte kredi riski için sermaye
yeterliliğinin
hesaplanmasında
ilk
zamanlar
standart
yöntemi
kullanmayı
planlamaktadır. Bunun nedenleri arasında ölçek ve portföy yapısı gibi faktörler
yanında model geliştirmenin ortaya çıkardığı zaman ve ek yatırım maliyeti başta
gelmektedir.
Basel-II uygulamasına standart yöntemle başlamayı planlayan bankaların
büyük bir bölümü, bu yöntemin kullanılabilmesi için gerekli altyapının tesisi
çalışmalarına başlamış bulunmaktadır. İçsel Derecelendirme Yaklaşımı (İDD)
yöntemlerini hedefleyen ve çoğunluğunu Büyük Ölçekli Mevduat Bankaları
(BÖMB) ve Orta Ölçekli Mevduat Bankalarının oluşturduğu bankalar tarafından
içsel derecelendirme ve risk ölçüm yöntemlerine ilişkin genel kabul görmüş bazı
modellere (CreditMetrics, Moody’s KMV vs.) yönelik yazılım geliştirme veya model
satın alma çalışmaları yürütülmektedir. Bununla birlikte, Büyük Ölçekli Mevduat
Bankaları (BÖMB) ve Küçük Ölçekli Mevduat Bankaları (KÖMB) arasında yer alan
bazı bankalar tarafından hâlihazırda içsel derecelendirmeye ilişkin altyapı
çalışmalarının tamamlanma aşamasında olduğunu ifade edilmektedir (B.D.D.K,
2006, s.7).
ii) Piyasa riskine ilişkin sistem altyapı çalışmaları
Piyasa riski ölçümünde içsel modelleri kullanan bankaların bir bölümünde
ölçümler doğrudan RMD yazılımları ile yapılırken, bir kısmında Office programları
aracılığıyla yapılmaktadır. Söz konusu bankalarda, ölçümlerin daha gelişmiş
yazılımlar aracılığıyla yapılması ve bu ölçümlerin genel bankacılık işlemlerine ilişkin
bilgi işlem altyapısı ile bütünleştirilmesine yönelik çalışmalar yürütülmektedir
(B.D.D.K, 2006, s.12).
İçsel model kullanan bankalarda, geriye dönük testler ile modellerin
güvenilirliği test edilmektedir. Modeller kullanılarak stres testleri, senaryo ve
duyarlılık analizleri yapılmaktadır. Ayrıca, bazı bankalar tarafından piyasa riskinin
ölçümüne finansal ortaklıkların da dâhil edilmesine ve banka bilgi/veri sistemlerinin
bu iştirakleri de kapsayacak şekilde genişletilmesine yönelik faaliyetler de
yürütülmektedir.
iii) Operasyonel riske ilişkin sistem alt yapı çalışmaları
Sistem ve altyapısının tesisi için, kayıp verilerinin toplanması ve Basel-II’de
öngörülen faaliyet kolları ve kayıp türleri bazında sınıflandırılmasına yönelik
yazılımların tesis edilmesi en temel gereksinim olarak görülmektedir. Bankaların
önemli bir kısmı operasyonel risk veritabanlarının tesis edilmesine ve geliştirilmesine
yönelik çalışmalar yapmakta, bu kapsamda destek hizmet kuruluşları ve danışmanlık
firmalarıyla görüşmelerde bulunmakta ve/veya veritabanlarının banka bünyesinde
geliştirilmesine yönelik projeler yürütmektedir. Bazı bankalar için, Basel- II’ye uyum
aşamasında bilgi işlem sistemlerini yenileme ve geliştirme ihtiyacı da ortaya
çıkmaktadır.
Sistem ve altyapıya yönelik çalışmalar banka grupları bazında şu şekilde
özetlenebilir (B.D.D.K, 2006, s.15):
-
Büyük Ölçekli Mevduat Bankaları’nın tamamına yakını ilerleyen
dönemlerde İÖY kullanmayı hedeflemektedir.
-
Büyük Ölçekli Mevduat Bankaları diğer üç ölçüm yaklaşımı için gerekli
sistem ve altyapıyı oluşturduklarını ifade etmektedir.
-
Orta Ölçekli Mevduat Bankaları (OÖMB) ve Küçük Ölçekli Mevduat
Bankaları (KÖMB) grubunda yer alan bazı bankalarda sistem ve altyapı
çalışmasına ilişkin yazılım ve buna uygun altyapı tesisi çalışmaları devam
etmektedir.
-
Bazı bankalar ise konuya ilişkin düzenlemelerin yayımlanmasını
beklediklerini ve sonrasında gerekli teknoloji yatırımlarını yapmayı
planladıklarını belirtmektedir.
-
Küçük Ölçekli Mevduat Bankaları (KÖMB) ve katılım bankaları,
operasyonel risk sermaye yeterliliğinin hesaplanmasında en basit
yaklaşım olan TGY’yi kullanmayı planlamaktadır.
-
KYB’lerin önemli bir kısmı başlangıç aşamasında ORSY’yi kullanmayı
planlamakla birlikte veri tabanı oluşturma çalışmalarını sürdürmekte ve
yazılım ile sistem incelemelerini devam ettirmektedir.
-
Bankaların önemli bir kısmında brüt gelir hesaplamalarının faaliyet
kolları bazında otomatik olarak yapılabilmesine yönelik sistemlerin tesis
edilmesine yönelik çalışmalar yürütülmektedir. Brüt gelir hesaplamalarına
yönelik
çalışmalarda,
Basel-II’de
yer
alan
faaliyet
kolları
sınıflandırmasının ülkemiz koşullarına uyarlanmasında güçlüklerin
yaşandığı bu konudaki düzenlemelerin yayımlanmasının beklendiği ifade
edilmektedir.
2.1.3 Veri Tabanı Oluşturulmasına İlişkin Çalışmalar
Veri tabanı oluşturulmasına ilişkin çalışmalar; kredi riskine yönelik, piyasa
riskine yönelik ve operasyonel riske yönelik veri tabanı oluşturulmasına ilişkin
çalışmalar olmak üzere ayrı başlıklar altında incelenebilir.
i)
Kredi riskine yönelik veri tabanı oluşturulmasına ilişkin
çalışmalar
Kredi riskine ilişkin veritabanlarının oluşturulmasında ön plana çıkan iki
husus, aktiflerin Basel-II hükümleri çerçevesinde sınıflandırılmasına yönelik
altyapının tesis edilmesi ve gerekli verilerin bilgi işlem sistemlerinden otomatik
olarak üretilebilmesidir. Bankalarda aktiflerin tasnif edilmesine yönelik projeler;
ölçüm yöntemi tercihi, uyum analizleri, yazılım geliştirilmesi, yazılımın test edilmesi
ve sistemlerin günlük işleyişin parçası haline getirilmesi olmak üzere beş temel
aşamada yürütülmektedir (B.D.D.K, 2006, s.7).
İlk aşamada, bankalarca kredi riski sermaye yeterliliğinin hesaplanmasında
kullanılması planlanan ölçüm yöntemlerine ilişkin tercihler belirlenmektedir.
Aktiflerin
temel
varlık
kategorileri
itibarıyla
sınıflandırılması
açısından
Basitleştirilmiş Standart Yaklaşım (BSY), Standart Yaklaşım (KRSY) ve içsel
derecelendirmeye dayalı (İDD) yaklaşımlar arasında önemli farklar bulunmamakla
birlikte,
ileri
yaklaşımları
kullanmayı
hedefleyen
bankalar
tarafından
bu
yaklaşımların ilave gereksinimlerini de dikkate alınması planlanmaktadır (B.D.D.K,
2006, s.7).
Ölçüm yaklaşımının belirlenmesinin ardından, bankalar tarafından kullanılan
mevcut sınıflandırmalar ile Basel-II’nin gerektirdiği sınıflandırmalar arasındaki
farkları ortaya koyan uyum analizleri yapılmaktadır. Sonrasında, tespit edilen
uyumsuzlukların giderilmesi için bankaların bilgi sistem birimleri veya bu konuda
destek hizmeti sağlayan firmalar tarafından sistem ve yazılım geliştirme faaliyeti
yürütülmektedir. Tamamlanan sistem ve yazılımlar test edilmekte ve nihai olarak
bankanın günlük operasyonlarının ve karar süreçlerinin bir parçası haline getirilmeye
çalışılmaktadır.
Bankaların önemli bir kısmı, Basel-II çerçevesinde gerekli olan aktif
sınıflandırmasının otomatik olarak yapılabilmesine yönelik çalışmalar yürüttüklerini
ifade etmektedir. Bazı bankalar tarafından aktif sınıflandırmasının mevcut bilgi işlem
altyapısı üzerinden yapılabilmektedir. BSY veya KRSY yaklaşımlarını kullanmayı
planlayan bankalardan bir bölümü ise aktif sınıflandırması ihtiyaçlarının 2006 yılı
içerisinde belirleneceğini ifade etmektedir. Diğer taraftan, az sayıda banka tarafından
konuya ilişkin eğitim alındığı ve ihtiyaç belirleme çalışmasının alınan eğitimler
sonrasında yapılacağı belirtilmektedir.
Aktif sınıflandırmasına ilişkin projeler banka grupları bazında şu şekilde ele
alınabilmektedir (B.D.D.K, 2006, s.7):
-
Mevduat
bankalarında
aktif
sınıflandırmasının
otomatik
olarak
gerçekleştirilmesine yönelik uyum analizleri ve projelendirme çalışmaları
devam etmektedir.
-
Bazı Orta Ölçekli Mevduat Bankaları (OÖMB) ve Küçük Ölçekli
Mevduat Bankaları (KÖMB)’’nda aktif sınıflandırması mevcut sistemden
üretilebilmektedir.
-
Katılım
bankalarınca
genelde
konuya
ilişkin
düzenlemelerin
yayımlanması beklenmektedir. Ancak, bir katılım bankasında yazılımlar
hazırlanması tamamlanmış ve test aşamasına gelinmiştir.
-
KYB’lerde konuya ilişkin ön değerlendirmeler yapılmakta ve sistem
geliştirmeye
yönelik
faaliyetler
ilerleyen
dönemde
ele
alınması
beklenmektedir. Bununla birlikte, KYB’lerde portföylerin niteliği gereği
sistem geliştirme ihtiyacı hissedilmediği görülmektedir. Diğer taraftan, bir
kalkınma ve yatırım bankasınca konuya ilişkin sistem geliştirildiği ifade
edilmektedir.
-
Birleşme süreci tamamlanmış veya devam eden bankaların aktif
sınıflandırma gereksinimleri, bilgi işlem altyapılarının bütünleştirilmesi
kapsamında değerlendirilmektedir.
-
Az sayıdaki bankada ise aktif sınıfları sınırlı düzeyde veya hiç
bulunmamaktadır.
Aktif sınıflandırmasına yönelik projelerde bir çok banka teknik sorunlarla
karşılaşmaktadır. Sorun kaynağı alanların başında; KOBİ tanımı ve KOBİ ayrımının
yapılması, perakende portföyün alt portföylere ayrılması, kayıp verilerinin geriye
dönük olarak toplanması ve söz konusu kayıpların muhasebe kayıtlarıyla mutabakatı,
alım-satım portföyü ile bankacılık portföyü ayrımı gelmektedir. Bankalarca teminat
ve garanti verilerinin toplanması ve bunların kredi bazında eşleştirmesinin yapılması,
kredi müşterilerine ilişkin finansal ve finansal olmayan verilerin toplanması,
temerrüde düşmüş alacaklara ilişkin karşılık tutarları, yapılan takip masraf ve
tahsilâtları ile limit kullanım oranlarının elde edilmesi sorunların yaşandığı
alanlardır.
Teminatların
kredilerle
eşleştirilmesine
yönelik
projeler
bankalarda
planlanma aşamasına, başlamış veya tamamlanmış durumdadır. Bu projeler ile
genelde
müşteri
bazında
izlenen
teminatların
kredi
bazında
izlenmesi
hedeflenmektedir. Kredi müşterilerine ilişkin bilgilerin bilgi işlem sisteminde yer
aldığı bankalarda, KRSY kapsamındaki hesaplamaları otomatik olarak yapabilmek
amacıyla bilgi sistemlerinde iyileştirmeler yapılmaktadır. Diğer bankalarda ise,
konuya ilişkin projeler yürütülmektedir.
İleri yaklaşımları hedefleyen bankalarca temerrüde düşmüş kredilere ilişkin
veriler toplanmakta ve bilgi sistemlerinde bu konuya yönelik iyileştirmeler
yapılmaktadır. Bazı büyük ölçekli bankalarda temerrüt halinde kayıp (THK) oranı ve
temerrüt tutarı (TT) hesaplamalarının bilgi işlem sisteminden otomatik olarak
üretilebilmesine ilişkin projeler devam etmekte ve bu oranlar örnek portföyler
üzerinden hesaplanabilmektedir. Kredi riski verilerine ilişkin yürütülen projeler
banka grupları bazında şu şekilde değerlendirilebilmektedir (B.D.D.K, 2006, s.8):
-
Büyük Ölçekli Mevduat Bankalarınca genelde müşteri bazlı takibi yapılan
teminatların kredi bazlı takibinin yapılabilmesine yönelik projeler
yürütülmekte ve THK ve TT oranlarının tahmin edilmesine ilişkin
çalışmalar yapılmaktadır.
-
Orta Ölçekli Mevduat Bankaları (OÖMB)’nın önemli bir bölümünde
teminatlar krediler bazında eşleştirilebilmektedir.
-
Küçük Ölçekli Mevduat Bankaları (KÖMB)’nda konuya ilişkin ihtiyaçlar
tespit edilmektedir.
-
Katılım bankalarında konuya ilişkin uyum analizleri yapılmaktadır.
-
KYB’lerin bir bölümünde konuya ilişkin ilave kaynağa ihtiyaç
duyulmadığı, diğer bir bölümünde ise sistemlerin yeterli olduğu ifade
edilmektedir.
Bankalar tarafından yürütülen projelerin içeriklerinin ve zamanlamalarının
belirlenmesinde birleşmeler, faaliyet alanları gibi özel durumlar da etkili olmaktadır.
Bankalar müşteri bazlı sistemden kredi bazlı sisteme geçişte bir takım zorluklarla
karşılaşılmaktadır. Konuya ilişkin olarak karşılaşılan sorunlardan başlıcaları
şunlardır (B.D.D.K, 2006, s.8):
-
Kurumsal krediler, bireysel krediler ve kredi kartları için farklı sistemler
kullanan bankalarda, bu sistemlerin gelişmişlik düzeyleri arasındaki
farklılıklar,
-
Derecelendirme sistemlerinin genel bankacılık operasyonlarına ilişkin
bilgi sistem altyapısı ile bütünleşmiş olmaması,
-
Müşteri, kefil, teminat gibi kredi riski verilerindeki sorun ve
yetersizlikler.
ii)
Piyasa riskine yönelik veri tabanı oluşturulmasına ilişkin
çalışmalar
Bankalar, kredi ve operasyonel risk verilerinin aksine, piyasa riski verilerinin
toplanmasında önemli sayılabilecek güçlüklerle karşılaşmamaktadır. Bankalar,
oldukça uzun bir zaman dilimi için geriye dönük piyasa verilerine ulaşabilmektedir.
Halen, Bloomberg, Reuters gibi finansal veri dağıtımı yapan firmalardan alınan risk
faktörlerine (bono faizleri, döviz kurları vb.) ilişkin bilgiler genel olarak Office
programları aracılığıyla depolanmakta ve yedeklenmektedir. Ancak, bazı bankalarca,
bu verilerin bankanın genel veri tabanına aktarılmasına ilişkin çalışmalar da
yürütülmektedir
iii)
Operasyonel riske yönelik veri tabanı oluşturulmasına ilişkin
çalışmalar
İleri yöntemleri hedefleyen bankalarda, bu yöntemler için gerekli risk
verilerinin toplanması ve bunların analiz edilebilmesi için veri tabanı tesisi
çalışmaları yürütülmektedir. Bankalar, aynı zamanda, geriye dönük risk verilerinin
elde edilmesine yönelik çalışmalar da yapmaktadır. Ayrıca, operasyonel kayıp
verilerine ilişkin bankalar arası veri paylaşımı ve veri tabanlarının oluşturulması
konusunda fizibilite çalışmalarına devam edilmektedir.
Operasyonel risk kayıp veri tabanlarının işletilmesinde Office programlarının
veya web tabanlı yazılımları kullanılmaktadır. Ayrıca, geriye dönük olarak elde
edilen veriler, muhasebe hesaplarındaki hareketler ile teftiş ve iç kontrol raporları
aracılığıyla tespit edilmekte ve veri tabanına aktarılmaktadır. Bankaların veri tabanı
oluşturulmasına yönelik çalışmalarında karşılaştıkları sorunların başında geçmiş
dönemlere ait kayıp verilerine ulaşılamaması ve kayıp olaylarında ortaya çıkan kayıp
tutarlarının sayısallaştırılmasında yaşanan güçlükler gelmektedir.
2.1.4 Uygulamaya İlişkin Hususlar
Uygulamaya ilişkin hususlar; kredi riskine yönelik, piyasa riskine yönelik ve
operasyonel riske yönelik uygulamaya ilişkin hususlar olmak üzere ayrı başlıklar
halinde incelenebilir.
i)
Kredi riskine yönelik uygulamaya ilişkin hususlar
Kredi riskleri için sermaye yeterliliğinin hesaplanmasında Büyük Ölçekli
Mevduat Bankaları ve Orta Ölçekli Mevduat Bankaları (OÖMB) nihai hedef olarak
gelişmiş yaklaşımlara geçmeyi planlamaktadır. Ancak, Büyük Ölçekli Mevduat
Bankaları dışındaki bankaların önemli bir bölümü ilk aşamada KRSY’yi kullanmayı
planlamaktadır. Bu kararın alınmasında bankaların portföy yapı ve ölçekleri ile ileri
ölçüm yaklaşımlarının uygulanmasına yönelik belirsizlik ve bilgi eksikliklerinin
etkili olduğu ifade edilmektedir.
Büyük Ölçekli Mevduat Bankaları ve Orta Ölçekli Mevduat Bankaları’nın
önemli bir bölümü, portföy ve ürünlerinin yapısı ile ileri ölçüm yaklaşımlarının daha
hassas bir risk ölçümüne ve fiyatlamaya imkan vermesi gibi nedenlerle kredi
derecelendirme sistemi kullandıklarını ve içsel model oluşturulmasına yönelik
çalışmalar sürdürdüklerini belirtmektedir. Bazı bankalarda özellikle KOBİ’lerin
derecelendirilmesine ilişkin çalışmalar sürmektedir. Ayrıca, Büyük Ölçekli Mevduat
Bankaları ve Küçük Ölçekli Mevduat Bankaları (KÖMB) gruplarında yer alan birkaç
banka tarafından kredi riski modelleri kullanılarak ileri yaklaşımlara göre sermaye
yeterliliği hesaplaması yapılabildiği ifade edilmektedir (B.D.D.K, 2006, s.10).
ii)
Piyasa riskine yönelik uygulamaya ilişkin hususlar
Bankalar, piyasa riskinin ölçümünde kullanılan/kullanılacak yöntemleri ölçek
büyüklüğü, işlemlerinin karmaşıklık ve risklilik düzeyi, modellere ilişkin
fayda/maliyet dengesi ve ortaya çıkan sermaye yükümlülüğü düzeyini dikkate alarak
belirlenmektedir. Mevcut durumda, Orta Ölçekli Mevduat Bankaları (OÖMB)’nın
bir bölümü ile katılım bankaları ve KYB’nin büyük bir bölümü piyasa riskine ilişkin
sermaye yeterliliğini sadece standart yöntemle hesaplamaktadır. Söz konusu
bankalardan önemli bir kısmı Basel-II’nin yürürlüğe girmesinden sonra da aynı
yöntemi kullanmaya devam edeceklerini bildirirken, bazı bankalar içsel modellere
geçişe yönelik olarak veri toplama, sistem ve altyapı tesisi çalışmaları yürütmektedir.
Bu bankaların çoğunluğu personele yönelik uygulamalı eğitimler ve danışmanlık
hizmeti almak suretiyle içsel modelleri banka içerisinde geliştirmeyi planlamaktadır
(B.D.D.K, 2006, s.12).
iii)
Operasyonel riske yönelik uygulamaya ilişkin hususlar
Bankaların önemli bir bölümünde, banka üst düzey yönetimi, risk yönetimi
komiteleri üyeleri ve ilgili diğer birimler, operasyonel risk yönetimi uygulamaları ve
Basel-II hazırlık çalışmaları hakkında bilgilendirilmektedir. Ayrıca ilgili birimlere
veri tabanına ilişkin özet değerlendirme ve mevcut yöntemlerle yapılabilen (TGY,
ORSY, ASY) ölçüm sonuçları raporlanmaktadır.
Bankalarda, operasyonel kayba neden olan işlem ve faaliyetler belirli
aralıklarla analize tabi tutulmaktadır. Operasyonel risklerin yoğunlaştığı iş kolları ve
olay tipleri incelenerek bu kayıpların önüne geçilebilmesi için gerekli önlemler tesis
edilmektedir.
Bankalarda, Basel-II’de öngörülen TGY, ORSY ve ASY aracılığıyla
operasyonel risk için tutulması gereken sermaye miktarı belirli aralıklarla
hesaplanabilmektedir. İleri yöntemleri hedefleyen bankalarca, gelişmiş yöntemlere
ilişkin danışmanlık hizmetleri alınmakta veya alınması planlanmaktadır. Bankalarda
operasyonel risk yönetimine ilişkin gerekli çalışmaları yürütmek amacıyla
Operasyonel Risk Komitesi ve/veya Operasyonel Risk Alt Çalışma Grupları
oluşturulmuştur. Ayrıca, bazı bankalar tarafından, operasyonel risk oluşturan
unsurlara ilişkin banka içerisinde erken uyarı sistemleri tesis edilmiştir. Bazı
bankalarda ise, operasyonel risk teşkil eden noktaların tespiti amacıyla öz
değerlendirme çalışmaları yapılmaktadır. Çalışma sonuçlarına göre risk matrisleri
oluşturulması ve elde edilen bilgilerin kayıp verileri ile birlikte operasyonel risk veri
tabanında saklanması planlanmaktadır. Yürütülen bu çalışmalarla, birimlerin
operasyonel risk düzeylerinin tespit edilmesi ve derecelendirilmesi, birimler bazında
ve banka geneli için anahtar risk göstergelerinin oluşturulması hedeflenmektedir
(B.D.D.K, 2006, s.16).
Ayrıca, bazı bankalarda yeni ürün ve hizmetlerde operasyonel risk
oluşturulabilecek hususlar incelenmektedir. Bankalardan bir bölümünde ise, banka
risk haritaları hazırlanmış durumdadır. Öz değerlendirme çalışmalarında bu
haritalardan
faydalanılarak,
operasyonel
risklerin
sayısallaştırılması
hedeflenmektedir.
2.2 Basel Komitesinin Amacı ve Etkin Gözetim ve Denetim Prensipleri
Genel olarak finansal sektöre, özelde de bu sektör içerisindeki ayrıcalıklı
konumuna dolayısıyla bankacılığa risk kontrolü ve denetimi alanında, kamu
kuruluşlarının, uluslararası organizasyonların, bağımsız dış denetim kuruluşlarının
uyguladıkları çeşitli yöntemler vardır. Bu yöntemler arasında yer yer farklılıklar olsa
da, belli konularda mutabakat sağlanarak uluslararası standartlar oluşturulmuştur. Bu
çerçevede ilk değinilmesi gereken şüphesiz Bank for International Settlement (BIS)
‘in standartlarıdır.
Basel Bankacılık Gözetim ve Denetim Komitesi ilk olarak 1988 yılında
Sermaye Uzlaşısı’nı yayımlamıştır. Son yıllarda bankacılık, risk yönetimi uygulama
ve teknikleri, denetim yaklaşımı ve finansal piyasalarda önemli gelişmeler
yaşanmıştır. Bu gelişmelere paralel olarak 1999 tarihinde Komite eski düzenlemenin
yerini almak üzere yeni bir düzenleme taslağı hazırlamıştır. Daha sonraki yıllar
içerisinde de bu taslak üzerinde farklı kuruluşlarca birçok görüş bildirilmiştir. Bu
bölümde de Basel Komitesi hakkında genel bir bilgi verildikten sonra Komitenin
amaçları ve etkin gözetim ve denetim prensipleri incelenecektir.
2.2.1 Basel Komitesi Hakkında Bilgi
Mart 1973’te Bretton Woods anlaşmasının sona erdirilmesi ile birlikte sabit
kur politikasının terk edilmesi ve ardından 1974’te OPEC’in (Petrol İhraç Eden
Ülkeler Örgütü) petrol fiyatlarını dört kat arttırması sonucunda uluslararası döviz
piyasalarında ve dolayısıyla bankacılık sektöründe büyük dalgalanmalar ve
problemler yaşanmıştır. Bu sırada ortaya çıkan sorunların en büyüğü ve komite’nin
kurulmasındaki belki de en önemli etken olarak Batı Almanya’daki Bankhaus
Herstatt’ın iflas etmesi olarak gösterilebilir. Söz konusu banka yabancı döviz
piyasalarında yaptığı işlemler sonucunda ciddi zarara girmiş ve işlem yaptığı diğer
bankalara olan ödemelerini aksatması sonucunda ABD bankalararası ödemeler
sistemi geçici olarak çökmüştür. Günümüzde Herstatt riski ya da settlement risk
olarak da adlandırılan bankalararası ödeme yükümlülüklerindeki aksama nedeniyle
Bankhaus Herstatt ile işlem yapan diğer bankalar da ciddi zararlara katlanmak
durumunda kalmışlardır ( Ateş, 2003, s.13).
Finans piyasalarında ortaya çıkan sorunlara ortak çözümler bulmak gayesiyle
Bank for International Settlement (BIS) tarafından G-10 ülkelerinin (ABD, İngiltere,
Japonya, İspanya, Almanya, Fransa, Kanada, İtalya, İsveç, Hollanda) yanı sıra
İsviçre ve Lüksemburg merkez bankalarının veya ilgili banka denetici kuruluşların
katılımı
ile
“Bankacılık
Düzenleme
ve
Denetim
Uygulaması
Komitesi”
oluşturulmuştur. “Basel Komitesi” olarak da anılan ve dünyada bankacılık sektörü ile
ilgili düzenleyici ve denetleyici standartları belirlemek amacıyla oluşturulan bu
komite, her ne kadar resmi olarak denetim, kural ve kanun koyma yetkisine sahip
olmasa da sektörün güvenilirliği ve rekabeti açısından komitenin aldığı kararlar çoğu
ülke ve bankalar tarafından dikkate alınmakta ve uygulanmaktadır. Komite, BIS’ da
toplanan G–10 Merkez bankası başkanlarına rapor verir.
Basel
komite’sinin
kuruluş
amacı
iki
başlık
halinde özetlenebilir:
Yerli/Yabancı her bankacılık kuruluşu için denetim sağlanması ve denetimin uygun
ölçülerde olmasıdır. Bu prensipler belge olarak ilk defa 1975’te anlaşma olarak
yayınlanmış ve 1983’te “Bankaların Yabancı Kuruluşlarının Denetimi İçin
Prensipler” olarak tamamlanmıştır. Bu belge bankaların yabancı şubeleri, iştirak ve
ortakları konusunda ulusal ve uluslar arası denetim otoritelerinin sorumluluklarının
esaslarını belirlemektedir (Ateş, 2003, s.66). Ulusal otoritelere kendi yetki
sınırlarında finansal hizmetlerde bulunan kurumların gözetim ve denetleme yetkisi
tanınmaktadır.
Komitenin her ne kadar bankalardaki faiz riski, kredi riski, şeffaflık ve iç
denetim sistemleri gibi diğer konularda yayımladığı makale ve çalışmalar olsa da
çalışmada sermaye yeterliliği ile ilgili öneri ve prensipleri incelenecektir.
2.2.2 Basel Komitesi Etkin Gözetim ve Denetim Prensipleri
Basel Komitesi’nin bankacılıkta etkin gözetim ve denetim ile ilgili prensipleri
yirmi beş maddeden oluşmaktadır. Bu maddeler belirlenirken güdülen temel amaç
sorumluluk ve görevlerini etkin bir biçimde yerine getiren bağımsız bir otorite
sayesinde her bir bankanın risk durumunun doğru bir şekilde belirlenmesi, yeterli
kaynak bulundurulmasının sağlanması, iyi banka yönetimlerinin teşvik edilmesi ve
diğer ülkelerin gözetim ve denetim otoriteleri ile işbirliği sayesinde finansal sisteme
olan itibar ve istikrarı temin ederek etkin bir piyasanın sağlanmasıdır. Ancak bu
amaca ulaşmak için hiçbir şekilde batan bir bankanın kurtarılacağına dair garanti
verilmemektedir. Bu maddeler konularına göre şu şekilde sınıflandırılabilir (TBB
Bankacılık Araştırma Grubu, 1999, s.4):
-
Bankacılıkta etkin gözetim ve denetim için önkoşullar (Madde 1 ):
Bağımsızlığı, yetki ve sorumlulukları yasal düzenlemelerle güvence altına
alınmış bankacılık gözetim ve denetim otoritesi
-
Faaliyet izni ve yapı (Madde 2-5 ) : Denetim ve gözetimi yapılan
kuruluşların faaliyet alanlarının açıkça belirleme ve karar verme yetkisi;
büyük hissedarlara ait payların el değiştirmesi, ele geçirme faaliyetlerini
inceleme ve reddetme yetkisi ve hakkı.
-
Bankaların
ihtiyatlı
yönetimine
ilişkin
düzenlemeler
ve
yükümlülükler (Madde 6-15 ) : Gözetim ve denetim otoritesinin,
bankaların
taşınan
yükümlülüklerini
riski
karşılayacak
tanımlaması;
aktif
şekilde
kalitesi,
asgari
kredi
ve
sermaye
karşılık
politikalarının bağımsız bir biçimde değerlendirilmesi; yasal borç verme
limitlerinin belirlenmesi.
Aralıksız banka gözetimi yöntemleri ( Madde 16-20 ) : Uzaktan ve
-
yerinde denetim, banka yönetimleriyle düzenli temas, bağımsız denetçiler,
banka gruplarının konsolide bazda değerlendirilebilmesi.
-
Bilgi verme yükümlülükleri (Madde 21 )
-
Bankacılık gözetim ve denetim otoritesinin yasal yetkileri (Madde
22 ) : Bankaların yükümlülüklerini yerine getirememe, düzenlemelere
uymama ve mali istikrar için tehdit oluşturması durumunda düzenleyici
tedbirler alma yetkisi.
Sınır ötesi bankacılık ( Madde 23-25 ) : Global konsolide denetim,
-
diğer ülkelerdeki gözetim ve denetim otoriteleri ile işbirliği ve bilgi
alışverişi ile yüksek standartların sağlanması.
Bütün bu maddeler aslında yerel denetim otoriteleri açısından yol gösterici
niteliktedir. Hukuki bağlayıcılığı olmamakla birlikte dünya genelinde sağlıklı ve
istikrarlı finans sisteminin sağlanması amacıyla yaygın bir şekilde kabul
görmektedir.
2.3 Türkiye’deki Bankacılık Sektörünün Basel II’ye Geçiş Süreci
Basel II’ye geçişte dikkate alınacak temel hususlar ilgili ülkenin bankacılık
sektörünün temel karakteristiklerinden bağımsız değildir. Bu çerçevede, sektörün
risk yönetimine bakış açısı, riskleri yönetme kapasitesi, kurumsal yönetişim
ilkelerine yaklaşımı gibi hususların yanı sıra BDDK’nın finans sektörünün istikrarı
ve Yeni uzlaşıya olan yaklaşımı, geçiş sürecinin nasıl olması gerektiği konusunda
bazı ipuçları vermektedir. Türkiye’deki bankacılık sektöründen seçilmiş göstergeler
ve finansal sektörün oyuncularının bakış açılarının yardımıyla, Basel II’ye geçiş için
birtakım tespitlerde bulunulacak ve çeşitli öneriler oluşturulmaya çalışılacaktır.
Basel Komitesi, finansal piyasalarda meydana gelen gelişmeleri ve Basel-I’in
sermaye yeterliliği ölçümüne ilişkin eksikliklerini dikkate alarak ilki Haziran
1999’da olmak üzere üç istişari metin yayımlamıştır. Söz konusu istişari metinler,
gerek ülke denetim otoritelerinden, gerekse bankalar ve diğer ilgili taraflardan alınan
yorumlar çerçevesinde yenilenmiş ve Basel-II’ye ilişkin nihai metin Haziran 2004’te
yayımlanmıştır.
2.3.1. Türkiye’de Faaliyet Gösteren Bankalara İlişkin Göstergeler
Bankaların tamamına yakını kendi yol haritalarını hazırlamıştır. Hazırlanan
banka içi yol haritalarının kapsam ve niteliği, banka türüne ve ölçeğine göre farklılık
arz etmektedir.
Bankalarca yol haritaları kapsamında yürütülen faaliyetlerden başlıcaları
şunlardan oluşmaktadır: cari muhasebe ve raporlama sistemlerinin Basel-II
gereklerine uygun hale getirilmesine, bilgi yönetimi ve veri depolama sistemlerinin
günceleştirilmesine,
varlıkların
portföyler
itibarıyla
tasnif
edilmesine,
kurumsal/KOBİ/perakende kredi ayrımının yapılmasına, müşteri/teminat takip
sistemlerinin işlevsel hale getirilmesine ve faaliyet kolları bazında gelir/gider
ayrımının yapılabilmesine yönelik çalışmalar.
Bankaların önemli bir bölümünce, yol haritaları uyarınca yürütülecek
faaliyetlerin planlanması ve yürütülmesine yönelik çeşitli komiteler ve çalışma
grupları tesis edilmiştir. Hazırlık sürecinde karşılaşılan güçlüklerin başında ileri
yöntemlerin kullanılabilmesi için yeterli sayıda ve istenilen kalitede verinin
bulunmaması, bunların tek bir kaynaktan otomatik olarak temin edilememesi, BaselII’nin cari bankacılık düzenlemeleri ile raporlama, muhasebe ve denetim
çerçevesinden önemli ölçüde farklı sistem, süreç ve uygulamalar gerektirmesi
gelmektedir.
Bankalar, Basel-II’ye uyum için gerekli yazılımların geliştirilmesinde bilişim
firmaları ile risklerin ölçümü ve veri gereksinimlerinin belirlenmesinde ise,
danışmanlık şirketleri ile çalışmalar yürütmektedir. Bankalarca risk birimi
personelinin
eğitimine
yönelik
olarak
danışmanlık
firmalarından
hizmet
alınmaktadır. Ayrıca, bazı bankalarda seminerler, toplantılar, sirkülerler ve süreli
bültenler aracılığıyla veya intranet siteleri kanalıyla diğer birim personelinin de süreç
hakkında bilgilendirilmesi sağlanmaktadır.
Basel-II’ye Geçişine İlişkin İlerleme Raporlarında gözlenen en önemli husus
bankaların tamamına yakın kısmının banka içi yol haritalarını oluşturmuş
olmalarıdır. Sektör bazında değerlendirildiğinde, toplam aktifin %99,9’unu oluşturan
45 bankanın banka içi yol haritası mevcutken, toplam aktifin %0,1’ini oluşturan 3
bankanın yol haritasının bulunmadığı görülmektedir (Tablo 1).
Tablo 1
Banka içi yol haritaları
Yol Haritası
Yol Haritası Mevcut
Yol Haritası
Yol Haritası
Mevcut
(Toplam bankalar içindeki
Mevcut Değil
Mevcut Değil
(Banka Sayısı)
pay % )
(Banka Sayısı)
(Toplam Bankalar
içindeki pay %)
BÖMP
8
78.7
-
-
OÖMP
6
12.5
-
-
KÖMP
15
3.9
2
0.1
KATILIM
4
2.5
-
-
KYB
10
2.3
1
0.0
TOPLAM
45
99.9
3
0.1
Kaynak: BDDK (2006), Bankacılık sektörü Basel II gelişme raporu
*İller Bankası, Adabank ve Birleşik Fon Bankası özel durumları nedeniyle değerlendirme dışı
bırakılmıştır.
Bankaların önemli bir bölümünde, banka yol haritaları uyarınca; projeye
ilişkin faaliyetlerin planlanması, banka içi koordinasyonun sağlanması ve yol
haritasına uyumun takibine yönelik olarak çeşitli komiteler tesis edilmektedir.
Bununla birlikte, özellikle büyük bankalarda riskler bazında teknik çalışmalar
yürütmek, cari muhasebe ve raporlama sistemlerini Basel-II gereklerine uygun hale
getirmek, bilgi yönetimi ve veri depolama sistemlerini güncelleştirmek gibi
amaçlarla çalışma grupları oluşturulmaktadır.
BDDK Yol Haritasına göre Basel-II’nin uygulanmaya başlanacağı tarihte
(Ocak 2008), tüm bankalar (kredi riski ve operasyonel risk için) yalnızca basit ve
standart ölçüm yaklaşımlarını kullanabileceklerdir. BDDK’nın Yol Haritasında kredi
ve operasyonel riskler için ileri yaklaşımların kullanımına 2009 yılından itibaren izin
verilmesi öngörülmektedir. Büyük Ölçekli Mevduat Bankalarından bir kısmı bu
tarihten 3-5 yıl sonrasında kredi ve/veya operasyonel risk hesaplamalarında gelişmiş
yaklaşımlara geçmeyi planlamaktadır. Bu nedenle, ileri yaklaşımları kullanmayı
hedefleyen bankaların çalışmaları, öncelikle standart yöntemlere uyuma yöneliktir.
2.3.2. Sektördeki Bankalar Açısından Bakış
Sektörde
faaliyet
gösteren
bankaların
amaç
fonksiyonu
kar
maksimizasyonudur. Bankaların kısıtları ise düzenlemelerle belirlenen limitler ve
risk alma sınırlarıdır. Yeni uzlaşı her bankanın kendi bünyesine uygun risk yönetim
tekniklerini uygulamasını öngörmektedir. Dolayısı ile bankaların karmaşıklık
düzeylerine, ölçeklerine ve rekabet halinde oldukları diğer bankaların davranışlarına
göre risk alma ve bu riskleri yönetme stratejilerini belirlemeleri beklenmektedir.
Türk bankacılık sektöründe faaliyet gösteren uluslararası nitelikteki yabancı
bankaların Basel II’ye geçişi kendi maliyetlerini düşürmek için fırsat olarak
görmeleri mümkündür. Özellikle, daha önceden merkezleri ileri düzey yaklaşımları
kullanan yabancı bankaların bu alanlara yapmış oldukları yatırımlar ve tecrübeleri
sayesinde ulusal bankalara göre avantaj kazanmaları ihtimali mevcuttur.
2.3.3 Düzenleyici Otorite (BDDK) Açısından Bakış
Basel-II’ye geçişin ülkemiz açısından daha sağlam ve etkin bir bankacılık
sisteminin oluşturulması için gerekli olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla,
BDDK’nın amaç fonksiyonu Basel-II sayesinde bir kamu malı olan sağlam ve
sürdürülebilir istikrara sahip bir sektörün yaratılmasıyla tasarruf sahiplerinin hak ve
menfaatlerini korumak, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını temin etmek ve
bu sayede ekonomik istikrara katkıda bulunmaktır. Bu amaç fonksiyonunun
sağlanması, yani finansal istikrarın azamileştirilmesi, ancak bazı kısıtlar altında
mümkündür. Bu kısıtlar, bankacılık sektörünün büyüklüğü ve karmaşıklığı,
uluslararası finans sistemiyle olan bağları/dışa açıklığı, mevcut sermaye yeterliliği,
bankaların risk yönetme ile yeni yaklaşımları uygulayabilme kapasiteleri ve
BDDK’nın söz konusu yaklaşımları değerlendirme/gözden geçirme kaynakları gibi
genel başlıklar altında toplanabilir (Yayla, Kaya, 2005. s.44).
Sektördeki
önemli
kısıt,
standart
yaklaşımlar
altında
gerekli
olan
derecelendirme notlarına birçok banka borçlusunun, özellikle KOBİ’lerin, sahip
olmamasıdır. Kayıt dışı sektörün yaygınlığı, kayıt içi sektörün ise muhasebe
standartlarına uygun verilerinin olmayışı, standart yaklaşımlar altında şirketlerin
çoğunun derecelendirilmemiş kategorisine girmesine sebep olması ve dolayısıyla
Basel-I’le paralel hesaplamaların yapılmasını gerektirecektir.
Diğer yandan, resmi otoriteler (BDDK, Hazine, TCMB, SPK) ve TBB
öncülüğünde banka yetkililerinin katılımıyla Basel II’ye geçişte bir yol haritası
oluşturulması, Basel II’de öngörülen hususların uygulanması ile ilgili gerekli
altyapının tesisi, Basel II’de belirlenen yöntemlerin ülkemiz koşullarında ele alınarak
tartışılması, genel bir fayda maliyet analizinin yapılması, risklerin daha etkin ölçüm
ve yöntemini sağlayacak model tekniklerin geliştirilmesine yönelik olarak sektör
içerisinde her türlü işbirliği ve bilgi paylaşımının teşvik edilmesi, ilgili tüm kurum ve
kuruluşların bu sürece aktif katılımlarının sağlanması gibi konularda bir platform
oluşturulmasını teminen, çeşitli komite ve/veya çalışma guruplarının oluşturulması
kararlaştırılmıştır (Yayla, Kaya, 2005, s.44–45).
2.3.4. Basel II’ ye Geçiş Süreci İçin Tespitler
Basel II standartlarının Türkiye’deki bankacılık sektöründe tam anlamı ile
uygulamaya geçilmesi ile birlikte dikkate alınması gerekli birtakım hususlar ve
ortaya çıkacak tespitler aşağıda belirtilmiştir.
-
Borçlu-kredi kalitesine verilen önemin artması kurallara uygun bir kredi
kültürünün yerleşmesini sağlayacaktır.
-
Basel-II, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler açısından hem fırsat hem de
yeni çabaların gerektiği bir alan olarak değerlendirilmektedir.
-
Piyasa disiplini, şeffaflık ve rekabetin artmasına, daha etkin hale gelmesine
neden olacaktır.
-
Basel-II, gelişmiş ülkelerin önerileriyle oluşturulmuş olsa bile, bir uzlaşma
metni olması sebebiyle gelişmiş ülkeler için de bir geçiş maliyeti
içermektedir. Basel-II finansal sektörün daha istikrarlı olmasına katkı
sağlayacaktır ancak finansal suçları, yolsuzlukları ve banka iflaslarını
engellemeye tek başına yeterli olmayacaktır. Dolayısıyla, Basel-II’nin de
ötesinde çabalar her zaman gerekli olacaktır.
-
Yeni düzenlemenin en önemli etkisi; bankaların kendi sermaye pozisyonlarını
yeniden gözden geçirmeleri gerekecektir. Çünkü Basel Komite bankaların
toplam sermayesinin ortalama yüzde 20’si kadarını yeni bir risk türü olarak
benimsediği faaliyet risklerine ayırmasını öngörmektedir.
Dolayısıyla Basel Komite’nin yeni düzenleme ile kredi ve faaliyet riskleri
için öngördüğü gelişmiş metotların kullanılmaması durumunda bankaların asgari
sermaye ihtiyaçları artacaktır. Ancak, Basel Komite söz konusu risklerin
yönetiminde bankaların kendi öngördüğü metodolojileri kullanmasının genel olarak
sektör bazında bir dengeleme getireceğini beklemektedir
- Ülkemiz bankacılık sektörü, Basel-II’nin sunduğu gelişmiş kredi riski
ölçümlerinden mutlaka faydalanmalıdır. Ancak, makroekonomik riskler,
likidite riski, iş alanı riski, jeo-politik riskler gibi hususlar Türk bankacılık
sektörü açısından hala önemli gözükmektedir.
- Birçok bankanın yeni düzenlemedeki kredi riski ölçümünde dâhili
derecelendirmeye dayalı yaklaşımları kullanmak için hem veri seti hem insan
kaynağı açısından hazır olmadıkları eleştiri konusudur. Söz konusu ülkelerde
çoğu bankanın standart yaklaşım modelini tercih etmek durumunda
kalacakları ve dâhili derecelendirmeye dayalı yaklaşımları kullanan
bankalara göre dezavantajlı olacakları yorumu yapılmaktadır. Örneğin
Türkiye’de bankalar standart yaklaşım uyguladığında tüm firmaların %100
risk ağırlıklandırılmasına tabi olacağı oysa bunu hak etmeyen firmalar için
dâhili derecelendirmeye dayalı yaklaşımları kullanan yabancı bankalarca
daha düşük risk ağırlığı kullanılacağı ve böylece standart yaklaşım kullanan
bankalara göre önemli avantaj elde edecekleri ileri sürülmektedir.
2.3.5 Basel II’ ye Geçiş Sürecinde T. Vakıflar Bankası T.A.O Yol
Haritası
Basel II’ ye geçiş sürecinde Türkiye’deki bankacılık sektörünün bugüne kadar
yapmış olduğu hazırlıklar ve bugünden sonrası için yapmayı planladıkları faaliyetlere
yönelik ne tür çalışmalar yapıldığı ve yapılabileceği konusunda somut örnek
oluşturması açısından T.Vakıflar Bankası T.A.O. örneğinin incelenmesi faydalı
olabilir. T. Vakıflar Bankası T.A.O Risk Yönetimi Başkanlığından alınan bilgiler
ışığında Eylül 2005 – Şubat 2009 yılları arasında belirlenen yol haritası aylar
itibariyle incelenecektir.
Eylül 2005 döneminde Basel II’ ye geçiş kapsamında, Basel II Koordinatörü
Başkanlığında icracı birimlerin ve konsolidasyona tabi iştiraklerin yetkililerinden
oluşan Basel II proje grubu oluşturularak, çalışmalara başlanılmıştır. Basel II
konusunda genel müdürlük düzeyinde bilgilendirme toplantılarına başlanılmıştır.
Kredi yoğunlaşma limitlerinin sektörel ve bölgesel olarak belirlenmesi
amacıyla ilgili birimlerin yöneticilerinden bir komite oluşturulmuş ve çalışmalara
başlanılmıştır. Ekim 2005 döneminde Basel II proje grubu tarafından banka içi yol
haritası belirlenmiştir. Basel II proje grubu tarafından belirlenen yol haritası üst
düzey risk komitesi ve yönetim kurulunca onaylanarak Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu’na gönderilmiştir. Halen kullanılmakta olan piyasa riski içsel
modellere ilişkin test sonuçlarının analizi ve belirlenen eksikliklerin giderilmesine
yönelik olarak yazılımcı kuruluş Deloitte & Touche firması ile çalışmalar
başlatılmıştır.
Kasım 2005 döneminde Temerrüt olasılıklarının (Pd) belirlenmesi amacıyla
banka risk komitesi başkanlığı’nın yapmış olduğu ön çalışma sonuçlarının üst düzey
risk komitesi’ne sunulmuş ve temerrüt olasılıkları (PD) konusunda bundan sonra
yapılacak çalışmaları yürütmek üzere ilgili birimlerin katılımıyla bir çalışma grubu
oluşturulmuştur. Basel II konusunda reel sektörü bilgilendirmek amacıyla
dokümantasyona ve bilgilendirme toplantılarına ilişkin çalışmalar başlatılmış,
mevcut içsel modellere ilave olarak parametrik modelle risk ölçümüne ilişkin
elektronik bilgi işlem sistemlerine yönelik çalışmalara başlanılmıştır. Basel II
Türkiye yol haritası kapsamında yayımlanacak olan piyasa riski içsel modellerinin
değerlendirilmesine ilişkin düzenlemelere paralel banka içi uyum çalışmaları
başlatılmış, likidite riskinin ölçülmesi ve sınırlandırılmasına(optimal likidite
düzeyinin hesaplanması dahil) yönelik bir proje grubu oluşturulmuştur.
Aralık 2005 dönemi itibari ile belirlenen kredi yoğunlaşma limitleri üst düzey
risk komitesi ve yönetim kurulu’nun onayına sunulmuştur. Kobi skorlama modeline
ilişkin yazılımın nihai şekline yönelik çalışmalara başlanılmıştır. Kriz senaryoları
analizi yapılarak banka üst yönetiminin bilgisine sunulmuştur. Bankanın finansal
iştiraklerinin piyasa riskinin ölçümüne ilişkin standart yöntem esaslarının
belirlenmesi ve 2006 yılı başından itibaren uygulamaya geçilmesi kararlaştırılmıştır.
Ocak 2006 döneminde faiz oranı ve likidite riskine ilişkin düzenlemeler
banka içinde tartışmaya açılarak banka görüşü oluşturulmuştur. Operasyonel risk
kayıp veri analiz çalışmaları yenilenmiş ve banka içi eğitim çalışmaları yapılmıştır.
Şubat 2006 döneminde 2005 yılı risk matrisi üst düzey risk komitesi ve
yönetim kurulu’nun onayına sunularak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumuna gönderilmiştir. Bankanın bilgi sistemi Basel mantığı içerisinde finansal
iştirakleri’de kapsayacak şekilde genişletilmesine yönelik çalışmalar yapılmıştır.
Basel II konusunda şube yöneticileri düzeyine bilgilendirme toplantıları yapılmıştır.
Mart 2006 döneminde hazırlanmakta olan KOBİ skorlama modelinin
yazılımına son şekli verilmiştir. Test amaçlı yazılım uygulamalarına başlanılmıştır.
Nisan 2006 döneminde likidite riski ve yapısal faiz oranı riski yönetimine ilişkin yeni
düzenlemeler doğrultusunda banka içi prosedürler oluşturulmuş, kredi ve
operasyonel risk modellerinin oluşturulmasına yönelik danışmanlık hizmeti alınması
konusunda araştırmalara başlanılmıştır. Aktif pasif durasyonu ile ilgili çalışmalara
başlanmıştır. Haziran 2006 döneminde bankanın iştirakleri ile oluşturulan ortak bilgi
sistemi uygulamaya konulmuştur.
Ağustos 2006 döneminde piyasa riskine ilişkin yayınlanacak olan yeni
düzenlemeler doğrultusunda içsel modellere nihai şekli verilerek test edilmiştir.
Kredi ve operasyonel riske ilişkin düzenlemeler doğrultusunda mevcut sistemin
gözden geçirilmesi ve hareket tarzının belirlenmesi, temerrüt halinde kayıp (LGD) ve
temerrüt anındaki risk (EAD) oranlarının belirlenmesi çalışmalarının geliştirilmiştir.
Eylül 2006 döneminde yapılması muhtemel sayısal etki çalışmasına
katılınması ve sonuçların banka üst yönetimine sunulması kararlaştırılmıştır. Kobi
skorlama modeli uygulama sonuçlarına göre kredi limit aralıkları tespit edilerek söz
konusu modelin şubelerde kredi karar aşamasında kullanılmasına başlanılmıştır.
Aralık 2006 döneminde sermaye yeterliliğinin ölçülmesine ilişkin olarak yapılacak
düzenlemeler doğrultusunda çalışmalar yapılmıştır.
Ocak 2007 döneminde yönetim kurulu’nun onayından geçmiş bulunan
teminat derecelendirme sisteminin, firma derecelendirme sisteminin yanı sıra
uygulamaya konulmasına karar verilmiştir. Dış derecelendirme kuruluşlarının
notlarının da, banka içi derecelendirme sisteminin yanı sıra kredi kararında
kullanılmaya başlanması ve her iki sisteme ilişkin derecelerin uyumlu hale
getirilmesi yönünde çalışmalar yapılmıştır. Operasyonel risk kayıp veri analiz
çalışması 2006 yılı için yenilenmiş, banka içi eğitim çalışmaları yapılmıştır.
Şubat 2007 döneminde 2006 yılı risk matrisi üst düzey risk komitesi ve
yönetim kurulu’nun onayına sunularak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu’na gönderilmiştir. Bankanın iştiraklerinin kredi ve operasyonel riskinin
ölçümüne ilişkin standart yöntem esaslarının belirlenmesi ve uygulamaya
geçilmesine karar verilmiştir.
Nisan 2007 döneminde piyasa riski içsel modelleri üst düzey risk komitesi ve
yönetim kurulunun onayına sunulmuştur. Mayıs 2007 döneminde ise piyasa riski
içsel model başvurusu amacıyla gerekli belge ve dokümanlar hazırlanmaya
başlanmıştır. Temmuz 2007 döneminde piyasa riski içsel model başvurusu yapılmış,
piyasa riski için var tabanlı limitler belirlenmiş ve yönetim kurulu onayına
sunulmuştur.
Ocak 2008 döneminde piyasa riskinin ölçülmesinde içsel model kullanımına
geçilmesi planlanmıştır. Kredi ve operasyonel risklerin Basel II hükümleri
doğrultusunda standart yöntemle solo ve konsolide bazda raporlanmasına
başlanması, Operasyonel risk kayıp veri analizi raporunun 2007 yılı için yenilenmesi
ve sonuçlarının banka içine duyurulması ile beraber banka içi eğitim çalışmalarına
devam edilmesi planlanmıştır
Şubat 2008 döneminde 2007 yılı risk matrisi üst düzey risk komitesi ve
yönetim kurulu’nun onayına sunularak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumuna gönderilecektir. Mayıs 2008 döneminde kredi ve operasyonel risk model
başvurusu amacıyla gerekli belge ve dokümanlar hazırlanmaya başlanarak, kredi ve
operasyonel risk modelleri yönetim kurulu’nun onayına sunulacaktır.
Temmuz 2008 döneminde kredi ve operasyonel risk model başvurusunun
yapılması, Ocak 2009 döneminde ise Kredi ve Operasyonel Risk İçsel
Ölçüm
Yöntemlerinin Kullanılmaya Başlanması, Operasyonel Risk Kayıp Veri Analizi
Raporunun 2008 Yılı İçin Yenilenmesi Ve Sonuçlarının Banka İçine Duyurulması
hedeflenmektedir.
Şubat 2009 döneminde 2008 yılı risk matrisinin üst düzey risk komitesi ve
yönetim kurulu’nun onayına sunularak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu’na gönderilmesi planlanmaktadır
2.3.6 Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. Basel – II’ye Geçişe İlişkin
İlerleme Raporu (Dönem 2006)
T. Vakıflar Bankası’nın Basel II ilerleme raporunda; banka içi yol haritası
temel unsurları, bankanın bu süreçte kaydetmiş olduğu ilerlemeler ve karşılaşılan
temel sorunlar, Basel II yöntemlerinin belirlenmesinde göz önünde bulundurulan
temel unsurlar, bilgi işlem sistemlerinde yapılan değişiklikler, Basel II geçiş sürecine
banka birimlerinin ne şekilde dahil edileceği incelenecektir. Kredi riski, piyasa riski
ve operasyonel risklerin ölçümüne ilişkin bankaca yapılan çalışmalar belirtilecektir.
Ayrıca bankanın faiz oranı ve likidite riski yönetimi uygulamalarına ilişkin
çalışmalar, sermaye yeterliliğinin içsel olarak değerlendirilmesi süreçlerine ilişkin
çalışmalar ve son olarakta personelin Basel II’ ye yönelik eğitimine ilişkin çalışmalar
ayrı başlıklar halinde incelenecektir.
1. Basel – II’ye geçişe ilişkin olarak oluşturulan ve banka yönetim kurulu
tarafından onaylanan banka içi yol haritasının temel unsurları:
Söz konusu yol haritasında 2005 yılı için; Basel II kapsamında gerekli olan
politika, prosedür ve veri gereksinimi ile ilgili alt yapı çalışmaları yapılmış, 2006 yılı
için;
Bankacılık
Düzenleme
ve
Denetleme
Kurumu
(BDDK)
tarafından
yayımlanacak mevzuat ve düzenlemeler çerçevesinde Banka içi politikaların
oluşturulmuş, 2007 yılı için; piyasa riskinin içsel model kullanılarak ölçümüne ilişkin
çalışmanın tamamlanması, 2008 yılı için; kredi ve operasyonel risklerin içsel model
ile ölçümüne ilişkin çalışmaların tamamlanması öngörülmektedir
2. Basel – II’ye geçişe ilişkin banka içi yol haritasının uygulanmasında
bankanın kaydetmiş olduğu ilerlemeler ve bu süreçte karşılaşılan temel
sorunlar:
-Banka uygulamalarının Basel II standartlarına uyumlu hale getirilmesi için
gerekli politikaların tespit edilerek işler hale getirilebilmesi ve Banka Yol
Haritası’nın hazırlanabilmesi amacıyla tüm icracı birimlerin ve finansal iştiraklerin
de katıldığı Basel II Proje grubu oluşturulmuştur.
—Bireysel Krediler Yoğunlaşma Limitleri ile Ticari Krediler için sektörler ve
coğrafi bölgeler itibarıyla yoğunlaşma limitleri belirlenmiştir.
—Üst yönetime yönelik olarak Ankara, İstanbul ve İzmir’de Basel II
bilgilendirme toplantıları yapılmıştır.
—Piyasa riski içsel modeller ile ilgili olarak Deloitte & Touche firması ile
EBİS (Elektronik Bilgi İşlem Sistemi) Başkanlığı yetkililerinin de katıldığı bir
toplantı yapılmış ve modele ilişkin eksiklikler tespit edilerek çalışmalara
başlanmıştır.
—Temerrüt olasılıklarının belirlenmesi amacıyla yapılan ön çalışma Üst
Düzey Risk Komitesi’ne sunulmuştur. Takip İşleri Başkanlığı ve Risk Yönetimi
Başkanlığı uzmanlarından oluşan bir komite kurulmasına karar verilmiştir.
—Basel II uygulamaları konusunda kamuoyunun bilgilendirilmesi amacıyla,
Türkiye Bankalar Birliği (TBB) ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB)
tarafından değişik illerde organize edilen toplantılardan, Ankara, İzmir, Manisa ve
Denizli’de yapılan toplantılara sunum yapılmak suretiyle katkıda bulunulmuştur.
—Mevcut piyasa riski modellerinin (Monte Carlo ve Tarihsel Simülasyon)
geliştirilmesine yönelik olarak Risk Yönetimi Başkanlığı ve Elektronik Bilgi İşlem
Sistemi (EBİS) Başkanlığı tarafından yapılan çalışmalar devam etmekte olup, bu
çalışmaların tamamlanmasını takiben bir diğer model olarak parametrik modelin
gündeme alınmasının yararlı olacağı düşünülmektedir.
—KOBİ Skorlama Modeline ilişkin olarak Risk Yönetimi Başkanlığı’nca
yapılan çalışmalar Ticari Bankacılık Başkanlığı’na gönderilmiş ve konu ile ilgili
olarak ilgili birimlerin katılımıyla bir toplantı yapılmıştır. Banka içinde hazırlanan
modelin test çalışmaları devam etmekte olup, ayrıca, hazır bir modelin satın alınıp
alınmamasına yönelik araştırmalarımız devam etmektedir.
—Finansal iştiraklerde piyasa riskinin standart yöntemle ölçümüne ilişkin
olarak sistem kurma çalışmaları devam etmektedir.
—Risk Yönetimi Başkanlığı’nca aktif pasif yönetimine ilişkin çalışmalara
başlanmış, bu kapsamda durasyon, faize duyarlılık ve konveksite çalışmaları
yapılmıştır.
—Özellikle Basel II’nin reel sektöre etkileri konusunda şube yönetmenlerinin
bölgesel eğitimine başlanmıştır.
—Banka bilgi sisteminin Basel mantığı içerisinde finansal iştirakleri de
kapsayacak şekilde genişletilmesi imkânlarının araştırılmasına yönelik çalışmalar
devam etmektedir.
—Kredilerle ilgili bilgi işlem altyapısının merkezileştirilmesi çalışmaları
hızla devam etmektedir. Bu kapsamda bireysel krediler ve taksitli ticari kredilerin
merkezileştirilmesi çalışmaları 2005 yılında tamamlanmıştır. Takip işlemlerinin
merkezileştirilmesi çalışmaları ise Mart 2006 tarihinde tamamlanmıştır. Ayrıca,
“Değişim ve Yeniden Yapılandırma Projesi” kapsamında, iş süreçleri gözden
geçirilmiş olup, yeni görev ve iş tanımları belirlenmiştir.
3. Bankanın uygulayacak olduğu Basel-II yöntemlerinin her bir risk kategorisi
itibariyle belirlenmesinde göz önünde bulundurulan temel unsur ve
öncelikler:
-
Piyasa riskinde içsel modeller halen test aşamasında kullanılmakta olup,
geliştirilmesi yönünde çalışmalar yapılmaktadır.
-
Kredi riski ve operasyonel risklerin ölçülmesine standart yöntemle
başlanacak olup, içsel modellerin kullanımına yönelik veri ve sistem
altyapısının tamamlanması yönünde çalışmalar yapılmaktadır.
4. Aktiflerin Basel II çerçevesinde kullanılacak olan yöntem / yöntemlere
uygun olarak tasnif edilmesine ilişkin banka çalışmaları:
Basel II çerçevesinde aktiflerin tasnifine ilişkin kullanılacak olan yöntem
konusunda Banka bünyesinde Genel Muhasebe ve Mali İşler Başkanlığı ile sürekli
fikir alış verişinde bulunulmakta olup, Türkiye Bankalar Birliği (TBB) bünyesinde
Basel II uyum kapsamında oluşturulan “Muhasebe, Raporlama, İş kolları” alt çalışma
grubunun çalışma sonuçlarının referans olarak dikkate alınması benimsenmiş
bulunmaktadır.
5. Banka tarafından alınmış olan teminatların (geniş anlamda) Basel II
çerçevesinde kredi riski azaltım teknikleri kapsamında kullanılabilmesine ve
müşteri
bazında
detaylı
teminat
bilgilerinin
otomatik
olarak
sorgulanabilmesine yönelik olarak bilgi işlem sistemlerinde (kayıt, veri
tabanı ve raporlama) yapılan değişiklikler( bilgi işlem sistemleri üzerinden,
problemli kredilerden özellikle bireysel krediler için sağlanan tahsilat
oranları ve ayrılan karşılıkların otomatik olarak sorgulanabilmesine yönelik
çalışmalar ile kredi müşterisi firmalara ilişkin çeşitli finansal bilgilerin elde
edilmesine ilişkin çalışmalar):
Bilgi işlem sisteminin merkezileştirilmesine yönelik çalışmalar yapılmaktadır.
Bireysel kredilerin merkezileşmesi çalışması tamamlanmıştır. Teminatlar, teminatın
türü, değeri, miktarı, para birimi, takyidatları ve vadeli ise vadesi bazında
sorgulanabilmektedir.
Firma bazında sorgulama yapıldığında, kredi, risk ve teminat bilgileri birlikte
sorgulanabilmektedir. Finansal iştiraklerin bu tür bilgilerinin de merkezi sistemden
sorgulanabilmesine yönelik olarak ortak veri tabanı oluşturulması hususunda
iştirakler ve bilgi işlem birimi ile birlikte ortak bir çalışma yürütülmektedir.
6. Risk yönetim ve gözetiminden doğrudan doğruya sorumlu olan birim
dışındaki banka birimlerinin Basel II’ye geçiş süreci çalışmalarına ne
şekilde dâhil edileceğine ilişkin banka görüşleri:
Banka uygulamalarının Basel II standartlarına uyumlu hale getirilmesi için
gerekli politikaların tespit edilerek işler hale getirilebilmesi ve Banka Yol
Haritası’nın
hazırlanabilmesi
amacıyla
tüm
icracı
birimlerin
ve
finansal
iştiraklerimizin de katıldığı Basel II Proje grubu oluşturulmuştur.
Ayrıca, Basel II kapsamında yapılmakta olan spesifik çalışmalarda
(yoğunlaşma limitlerinin belirlenmesi, skorlama çalışmaları ) ilgili birimlerin de
katıldığı çalışma grupları oluşturulmuştur. Üst Düzey Risk Komitesi toplantılarında
görüşülecek konulara göre ilgili birimlerin katılımı sağlanmakta, çeşitli konularda
Aktif Pasif Komitesinde bilgi verilmektedir.
İcracı birimlerin yetkililerinin Basel II konusunda bilgilendirilmesine yönelik
Ankara ve İstanbul’da iki adet konferans düzenlenmiştir. Ocak 2006 tarihinden
itibaren,
Şube
yöneticileri
bazında
da
bilgilendirme
amaçlı
toplantılar
düzenlenmektedir.
7. Kredi riski ölçümlerine ilişkin olarak bankaca yapılan çalışmalar.
Kredi riski ölçümlerine ilişkin olarak T. Vakıflar bankasınca yapılan
çalışmalar; sistem altyapı tesisine ilişkin, veri tabanı oluşturulmasına ilişkin ve
uygulamaya ilişkin hususlar olmak üzere ayrı başlıklar halinde tablo şeklinde aşağıda
gösterilmiştir.
Tablo 2
Kredi Risk Ölçümüne İlişkin T.Vakıflar Bankası Çalışması
Sistem ve Altyapı
Veri Tabanı
Uygulamaya
Tesisine İlişkin
Oluşturulmasına İlişkin
İlişkin Hususlar
Çalışmalar
Çalışmalar
-
-Teminat dereceleri
ve
-Kredi Derecelendirme sistemi Mayıs
-Skorlama ve derecelendirme
2002 tarihinden itibaren ,
Skorlama
Derecelendirme
-Takip Programı yazılımı
sistemi sonuçları
-Bireysel krediler skorlama sistemi ise,
-Kredilerin
-Temerrüt olasılığı verileri
Kasım 2004 tarihinden itibaren
merkezileştirilmesi
-Bireysel krediler ve ticari
kullanılmaktadır.
çalışmaları
krediler için (sektörel ve coğrafi
-KOBİ skorlama sistemi ile ilgili
-Teminat
bazda) yoğunlaşma limitlerinin
çalışmalar devam etmektedir.
Derecelendirme
belirlenmesi çalışmaları devam
-Teminat derecelendirme sistemi
Sistemi yazılımı
etmektedir.
oluşturulmuş olup, kredilerdeki
merkezileştirme çalışmalarının
tamamlanmasından sonra uygulamaya
geçilecektir.
Kaynak: T. Vakıflar Bankası T.A.O Risk Yönetimi Başkanlığı
8. Piyasa riski ölçümüne ilişkin olarak bankaca yapılan çalışmalar:
Piyasa riski ölçümüne ilişkin T.Vakıflar bankasınca yapılan
çalışmalarda sistem ve altyapı, veri tabanı ve uygulamaya ilişkin çalışmalar olmak
üzere ayrı başlıklarda tablo içerisinde sıralanmıştır.
Tablo 3
Piyasa Riski Ölçümüne İlişkin T.Vakıflar Bankası Çalışması
Sistem ve Altyapı
Veri Tabanı
Uygulamaya
Tesisine İlişkin
Oluşturulmasına İlişkin
İlişkin Hususlar
Çalışmalar
Çalışmalar
-Gelişmiş modellerin
-Durasyon analizleri
kullanılmasına yönelik
çalışmalar
-Haftalık portföy analizleri(portföyün
durasyonu ve faize duyarlılık analizleri)
-Likidite analizleri
-Likidite-Gap Analizi
-Mevduat Raporu(Mevduat yapısı, vade
-Core mevduat analizi
ve miktar yoğunlaşmalar, sektörle
karşılaştırmalar)
-Monte Carlo ve Tarihsel Simülasyon
modelleri test edilmektedir.
Kaynak: T. Vakıflar Bankası T.A.O Risk Yönetimi Başkanlığı
9. Operasyonel risk ölçümüne ilişkin olarak bankaca yapılan çalışmalar:
Operasyonel risk ölçümüne ilişkin çalışmalarda kredi ve piyasa riski ölçümü
çalışmaları gibi sistem ve altyapı tesisine ilişkin, veri tabanı oluşturulmasına ilişkin
ve uygulamaya ilişkin hususlar olmak üzere tablo içerisinde sınıflandırılmıştır.
Tablo 4
Operasyonel Riske İlişkin T.Vakıflar Bankası Çalışması
Sistem ve Altyapı Tesisine
Veri Tabanı Oluşturulmasına
İlişkin Çalışmalar
İlişkin Çalışmalar
Operasyonel risk veri tabanının
Teftiş Kurulu Başkanlığı, İç
Elde edilen verilerden üç adet
banka bilgi işlem sisteminde
Kontrol Başkanlığı, Mali İşler
operasyonel risk analizi raporu
oluşturulması
ve Genel Muhasebe Başkanlığı
hazırlanmıştır.
ve İnsan Kaynakları
Başkanlığı’ndan Eylül 2001
tarihinden itibaren operasyonel
kayıplara ilişkin veriler
sağlanmıştır
Kaynak: T. Vakıflar Bankası T.A.O Risk Yönetimi Başkanlığı
Uygulamaya İlişkin Hususlar
10. Faiz oranı ve likidite riski yönetimi uygulamalarına ilişkin olarak bankaca
yapılan çalışmalar:
—Menkul Değerler Portföyünün faize duyarlılık analizleri yapılmaktadır.
—Likidite-Gap analizleri yapılmakta ve vade uyumu izlenmektedir.
—Likiditeye ilişkin sektör karşılaştırmaları takip edilmektedir.
—Optimum likiditenin belirlenmesine yönelik çalışmalar yapılmaktadır.
Likidite riskinin ölçülmesi ve sınıflandırılmasına (optimal likidite düzeyinin
belirlenmesi dahil) yönelik olarak Fon Yönetimi Başkanlığı ve Risk Yönetimi
Başkanlığı tarafından bir çalışma yapılarak, üst yönetimi bilgilendirmek amacıyla bir
ön rapor hazırlanmıştır.
11. İkinci Yapısal Blok kapsamında bankanın, sermaye yeterliliğinin içsel
olarak değerlendirilmesi süreçlerine ilişkin çalışmaları:
Banka bünyesinde Banka Risk Komitesi Başkanlığınca bilgilendirme ve
dâhili raporlama kapsamında işlerlik kazandırılan İntranet sisteminden Pillar II
kapsamında değerlendirmek üzere, bankada risk odaklı denetimi yapacak olan
murakıp heyetine de şifre verilmek suretiyle kullandırım başlatılmıştır.
12. Personelin Basel – II’ ye yönelik eğitimine ilişkin çalışmaların gelmiş olduğu
aşamalar:
T.Vakıflar bankası personeli; üst düzey yönetim, risk yönetimi ve bilgi işlem
personeli ve diğer banka personelleri kendi içinde sınıflandırılarak temel düzey, orta
düzey ve ileri düzey olmak üzere üç farklı eğitim proğramlarına tabi tutulmuşlardır.
Tablo 5
T. Vakıflar bankası personeli Basel II eğitim toplantıları
Üst Düzey Yönetim
Risk Yönetimi ve Bilgi
Diğer Personel
İşlem Personeli
Temel Düzey
Risk yönetimi grubu dışındaki
Risk Yönetimi
Basel II kriterleri
icracı birimlerin yöneticilerine
personeli TBB’nin
konusunda temel
yönelik Basel II temel ve orta
düzenlemiş olduğu
düzeyde bilgilendirme
düzey bilgilendirme toplantıları
Basel II eğitimlerine
toplantıları yapılmıştır.
düzenlenmiştir.
katılmıştır.
Orta Düzey
Kredi, piyasa,
operasyonel risk ölçüm
yöntemleri ve
modelleri konusundaki
eğitimler, konferanslar
ve sunumlara risk
yönetimi ve bilgi işlem
personeli katılmıştır.
İleri Düzey
Risk Yönetimi grubu ileri düzey
İleri düzey matematik
eğitimlere katılmıştır.
eğitimine Risk
Yönetimi
Başkanlığı’ndan 3
kişinin katılımı
sağlanmıştır.
Kaynak: T.vakıflar Bankası T.A.O Risk Yönetimi Başkanlığı
2.4 Basel-II’nin Muhtemel Yansımaları
Basel II’nin öngördüğü yenilikler ile birlikte bilgi kaynakları açısından
birbirine bağımlı olan tüm piyasa oyuncuları üzerinde etkiler oluşturması
beklenebilir. Öncelikle Bankalar olmak üzere resmi denetim otoriteleri, piyasalar,
hissedarlar ve yatırımcılar ile mudilerin Basel II uzlaşısının etkilerine dikkat etmeleri
gerekecektir. Ayrıca bağımsız derecelendirme kuruluşlarının öneminin daha da
artması sürpriz olmayacaktır. Bütün bu oyuncuların yanı sıra bağımsız denetim
otoriteleri de yaptıkları denetimler ile resmi otoritelere yaptıkları denetimler
sayesinde resmi otoriteler ve diğerleri için ayrı bilgi kaynağı oluşturmaktadır
2.4.1 Bankalar Üzerine Etkisi
Basel II standartlarına geçiş sırasında dikkate alınacak temel hususlar, ilgili
ülkenin bankacılık sektörünün temel karakteristiklerinden bağımsız değildir.
Dolayısıyla konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunurken, sektörün risk yönetimine
bakış açısı, riskleri yönetme kapasitesi, kurumsal yönetişim ilkelerine yaklaşımı gibi
hususların dikkate alınması gerekmektedir.
Bu kapsamda, Türk bankacılık sistemine ilişkin değerlendirmelerde
bulunulmadan önce, Basel Komite tarafından yapılan “3. Sayısal Etki Çalışması
(QIS3)”na ilişkin bilgiler sunulacaktır. Ekim 2002’de, 43 ülkeyi kapsayacak şekilde
başlatılan çalışmaya, 13 tane G10 ülkesinde 188 banka, diğer 30 ülkeden de 177
banka katılmıştır. Söz konusu çalışmaya ülkemizden, sektörün aktif büyüklüğü
açısından %60’ını oluşturan 6 banka da katılmıştır.
QIS3’ün sonuçlarına göre standart yaklaşım çerçevesinde bütün ülkeler için
sermaye yükümlülüğü artışı görülmektedir. 1.Grup bankalar açısından mevcut
yükümlülüklerinde
derecelendirme
oluşmaktadır.
daha
büyük
yaklaşımında
Dolayısıyla,
artışlar
ise,
Basel
tahmin
sermaye
II
ile
edilmektedir.
yükümlülüklerinde
bankaların
risklerini
İleri
içsel
azalmalar
kendi
içsel
derecelendirme sistemi çerçevesinde ölçmelerinin teşvik edilmesinin sonuçları,
burada açıkça görülmektedir.
QIS3’ün sermaye yükümlülükleri üzerindeki etkisine ilişkin tablo aşağıda
sunulmaktadır (BIS,2003).
Tablo 6
QIS 3 Sonuçları
Standart
Ortalama
G10 Birinci
İçsel Derecelendirme
Azami
Asgari
Ortalama
Azami
İleri İçsel Derecelendirme
Asgari
Ortalama
Aza
Asgar
mi
i
11%
84%
-15%
3%
55%
-32%
-2%
46%
-36%
3%
81%
-23%
-19%
41%
-58%
--------
-------
-------
--
-
Grup
İkinci Grup
AB Birinci
6%
31%
-7%
-4%
55%
-32%
-6%
26%
-31%
1%
81%
-67%
-20%
41%
-58%
----------
-------
-------
Grup
İkinci Grup
Diğer
12%
103%
-17%
4%
75%
-33%
---------
-------
-------
Ülkeler
1&2
Kaynak: BIS (2003), Yeni Uzlaşının Sınır ötesi Uygulamasına ilişkin Üst Düzey Prensipler
2.4.2 Türkiye’deki Bankacılık Sektörü Üzerine Etkisi
Konuya Türkiye’deki bankacılık sistemi açısından baktığımızda sektördeki
ulusal bankaların önemli bir kısmının standart yaklaşımları en kısa zamanda
uygulayabilecekleri
düşünülmektedir.
Ancak,
ileri
düzey
yaklaşımların
uygulanmasının önünde veri kısıtlarının bulunduğu bilinmektedir. Türkiye’deki kayıt
dışı sektörün varlığı ve standart olmayan muhasebe kayıtlarına dayanan, eksik
verilerin oluşturduğu ve bankaların 2-3 yıldır kullandıkları mevcut “skoring”
sistemleri
ileri
düzey
yaklaşımların
benimsenmesini
zorlaştıracak
gibi
görünmektedir. Dolayısıyla, ilk aşamada dışsal kredi derecelendirme notları önem
arz edecektir.
Türkiye’deki bankacılık sektöründe faaliyet gösteren uluslararası nitelikteki
yabancı bankaların, Basel II’ye geçişi kendi maliyetlerini düşürmek için fırsat olarak
görmeleri mümkündür. Özellikle, merkezlerinin daha önceden ileri düzey
yaklaşımları kullandığı yabancı bankaların, bu alanlara yapmış oldukları yatırımlar
ve tecrübeleri sayesinde ulusal bankalara göre avantaj kazanmaları ihtimali
mevcuttur. (Yayla, Kaya, 2005, s.41–43)
Türkiye’deki bankacılık sektörünün Basel II’ye bakışına ilişkin BDDK
tarafından çeşitli çalışmalar yapılmakta olup, bu çalışmanın önemli ayaklarından
birisini de ülkemizdeki 50 bankaya uygulanan ve Aralık 2005’de sonuçları açıklanan
Basel II 2. Anket çalışması (BDDK,2005b) oluşturmaktadır.
Basel II uygulamasında Türkiye’deki bankacılık sektörünün konsolide bazda
genel değerlendirmesine bakıldığında şu sonuçlar elde edilmiştir.
1. Sektörün tamamına yakınının Basel II uyum çalışmalarına başladığı ve
yarısına yakın bir bölümünün ise süreci kapsamlı bir proje olarak ele
aldığı görülmektedir. Özellikle banka ölçeği büyüdükçe sürecin daha
detaylı ve kapsamlı ele alındığı görülmüştür. Sektör aktif toplamının
tamamına yakın kısmı Basel II’ye yönelik strateji ve politikaları
belirlemiş, ilgili strateji ve politikaları yönetim kurulu onayından
geçirmiştir. Geçiş süreciyle ilgili sektörün yarısı yatırımlar için bütçe
tahsisi yapmış ya da planlamıştır.
2. Sektörün 01.01.2007 tarihi itibariyle, kredi, piyasa ve operasyonel risk
hesaplama yöntemlerinden standart yöntemlerle konsolide hesaplama
yapabileceği belirlenmiştir.
3. Son dönemde bankaların, kredi riski üzerine çalışmalarını ve yatırımlarını
arttırdığı görülmektedir. Bankaların büyük çoğunluğu, kredi riski
ölçümüne standart veya basitleştirilmiş standart yöntemle başlamayı
planlamaktadırlar. İlerleyen dönemde sektör aktifinin önemli bir kısmını
oluşturan bankalar ileri yöntemlerle hasaplama yapmaya geçeceklerinin
beyan etmişlerdir. Sistemin tamamına yakın bir çoğunluğu kredi riskini
standart yöntemle hesaplama konusunda gerekli teknik bilgiye sahiptir.
4. Operasyonel risk hesaplanması açısından bankalar daha çok standart,
alternatif standart ve temel gösterge yaklaşımını tercih etmekte ve adı
geçen yöntemler konusunda sektör yeterli teknik bilgi ve altyapıya
sahiptir.
5. Piyasa riski ölçümünde diğer risklere nazaran Türkiye’deki bankacılık
sektörünün daha tecrübeli ve hazır olduğu görülmektedir. Sektörün
tamamına yakın kısmı içsel modelleri olarak günlük karar alma, limit
belirlenmesi gibi süreçlerde kullanmaktadır.
Öte yandan BDDK tarafından, Temmuz 2003’te aktif büyüklüğü açısından
sektörün %95’ini teşkil eden 23 bankanın katılımıyla yerel bir sayısal etki analizi
çalışması başlatılımış olup söz konusu çalışmanın sonuçları Aralık 2004’de
yayımlanmıştır. (BDDK, 2004).
Bir ticari işletmenin ve konumuz itibari ile bir bankanın amacı belirli limitler
ve kıstaslar dâhilinde maksimum karı elde etmektir. Yeni uzlaşı ile birlikte her
bankanın kendi karmaşıklık düzeyi, ölçek ve rekabet içinde bulunduğu diğer
bankaların durularını da gözeterek kendi bünyesine uygun risk yönetim tekniklerini
benimseyip uygulaması gerekecektir.
Uygulamalara yönelik düzenlemelerde bilgi sistemlerinin yenilenmesi, risk
birimlerinin oluşturulması ve personele gerekli eğitimlerin verilmesi gerekecektir.
Banka içi risk modellerinin oluşturulması için harcanan emek ve zaman bu
modellerin oluşumu için olmazsa olmaz olarak nitelendirilen geçmiş zamana yönelik
verilerin toplanarak bir sisteme oturtulması ve bu veritabanının sürdürülebilirliğinin
sağlanması Basel II’ye geçişin maliyet tarafını oluşturmaktadır. Kredi risk
hesaplamalarında yabancı para cinsinden menkul kıymetlerin yüksek risk ağırlığına
tabii olmalarına bağlı olarak sermaye yeterlilik rasyosunda azalıştan en fazla özel
bankalar etkilenecektir.
Bankaların bugün kullandıkları kredi skorlama sistemleri niceliksel ve
niteliksel anlamda geliştirilerek kendi içsel modelleri için uygulayacakları kendi içsel
derecelendirme sistemlerine dönüşecektir. Bu konuda en büyük sorun en az 5 yıllık
günlük bazda tarihsel veri gereksinimi olarak gözükmektedir. Bankaların bu konuda
veri tabanı oluşturmaları da önem arz etmektedir.
Yeni uzlaşının belki de en önemli olumlu etkisi temelde risk ağırlığındaki
önemli azalmalar (%100 yerine %75) nedeniyle bireysel kredilerde hissedilecektir.
Dolayısıyla önümüzdeki dönemde Türkiye’deki bankaların bireysel kredilere daha da
agresif bir biçimde yönelmeleri beklenebilir.
Basel II ile birlikte bankaların finansal bilgilendirme raporlarını daha sık ve
daha şeffaf yayınlama gereksinimi doğmaktadır. Rapor sonuçlarının yatırımcı ve
mudileri etkileyeceğini, bunun bankanın piyasa değerinin ve mali durumunu
etkileyeceğinin farkında olan banka yönetimleri, taşıdıkları risklere göre daha etkin
risk yönetimlerinin geliştirilmesi yolunda gayret göstereceklerdir.
Bankalar kredi portföylerini çeşitlendirerek risk ağırlıklarını azaltma yoluna
gidebilecek ve böylece fiyatlama yapma imkanları doğacaktır. Bunun doğal sonucu
olarak bankalar farklı ürünlerle farklı piyasalara gireceklerdir. Ülkemizde 2004
yılında faaliyete geçen İzmir’deki Vadeli İşlemler Borsası gibi türev piyasalarının
gelişmesinin de bu amaca hizmet edeceği ortadadır.
2.4.3 Basel II’nin Reel Sektör Üzerine Etkisi
Reel sektör üzerindeki öncelikli etki kredi kaynaklarına ulaşabilmek için
iç/dış derecelendirmeye artan gereksinim olacaktır. Şirketler özellikle şeffaflık, yeni
bilginin toplanıp açıklanmasına yönelik artan beklentilere cevap verebilecek
durumda olmalıdırlar. Buna karşın bankalardan muhtemelen standart ürünler, daha az
hizmet ve daha yüksek faiz talebi ile karşı karşıya kalacaklardır. Müşterilerin borç
verenlere yeni ve zamanında bilgi verebilmek için ek maliyetlere katlanmaları
kaçınılmaz
olacaktır.
Borçlanma
koşullarının
iyileştirilmesi,
performansın
izlenebilmesi için göstergelerin kullanılması, banka-müşteri bağının güçlendirilmesi,
daha iyi teminatlandırma taleplerinin karşılanması ve derecelendirme sürecinin
yönetilmesi gibi konularda daha fazla çaba harcanması gerekecektir.
2.4.3.1 Şirketler üzerine etkisi
Şirketler açısından durum değerlendirildiğinde, bankalar ister standart
metotları
kullanarak
kredi
riski
hesaplanmasında bağımsız
derecelendirme
şirketlerinin borçlular hakkında verdikleri notları ve buna ilişkin Basel II kapsamında
belirlenen oranları kullansın, isterse içsel derecelendirme metotlarını kullanarak kredi
riskine ilişkin parametreleri kendileri belirlesinler, şirketlerin eskisine göre çok daha
şeffaf bir yapıya kavuşarak kayıt altına girmeleri bir gereklilik haline gelmektedir.
Şirketler, bankalardan daha ucuz kaynak temini imkânlarına kavuşmak için
derecelendirme faaliyetlerine tabi olmak durumundadırlar. Derecelendirmeyi yapan
taraf ister banka isterse bağımsız derecelendirme kuruluşu olsun bu durum şirketlerin
daha sağlıklı bir mali yapıya kavuşmalarını, mali yapılarını gösterir şeffaf bir
finansal
yapıya
kavuşmalarını
ve
dolayısıyla
kayıt
altına
alınmalarını
gerektirmektedir.
Kayıt
altına
alınmadan
sermaye
piyasalarından
faydalanma
imkanı
bulunmayan şirketler Basel II’nin uygulanmaya başlamasıyla bankalardan kaynak
temininde de zorluk yaşayabilecektir. Kaynak temininde şeffaflık ve kayıt altına
alınma konularında Basel II ile beraber eskisine nazaran daha eşit platformlarda yer
almaya başlayacak olan sermaye piyasaları ve bankacılık sektörü arasındaki
rekabetçi farklılıklar da bu sayede azalmış olacaktır.
2.4.3.2. KOBİ’lere Etkileri
KOBİ’ler gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ekonomilerde önemli bir yere
sahiptir. Uluslararası ekonomik ilişkilerde yaşanan gelişmeler, rekabet koşullarındaki
hızlı değişme, teknoloji alanındaki yenilikler yanında ekonomik faaliyetleri
düzenleyen kurallardaki değişmeler KOBİ’lerin performansını etkiletmedir. Son
zamanlarda uluslararası finans siteminde yoğun olarak tartışılmakta olan Basel II
düzenlemesi dolaylı olarak KOBİ’leri çok yakından ilgilendirmektedir.
Ülkemizde
değişik
KOBİ
tanımlamaları
bulunmaktadır.
Hazine
müsteşarlığı’nın tanımına göre; imalat sanayinde faaliyette bulunan ve yasal defter
kayıtlarında arsa ve bina hariç, makine ve teçhizat, tesis, taşıt araç ve gereçleri,
demirbaşlar vb. toplamının net tutarı 400.000 YTL’yi aşmayan;
-
1–9 işçi çalıştıran çok küçük ölçekli
-
10–49 işçi çalıştıran işletmeler küçük ölçekli
-
50–250 işçi çalıştıran işletmeler orta ölçekli işletmelerdir.(TBB, 2004,
s.4–5).
En fazla 400.000 YTL. tutarında sabit yatırım harcaması yapan işletmelerin
tüm yatırımları KOBİ kapsamında değerlendirilir.
Basel II uygulamaları nedeniyle KOBİ’lerin ciddi anlamda fon sıkıntısı
çekmeleri ve dolayısıyla borçlanma maliyetlerinin artacağı konusunda genel bir
görüş oluşmuştur. Basel II’ye göre satış cirosu 50 milyon Euro’nun altında olan
şirketler KOBİ olarak tanımlanmaktadır. Kredi riskinin hesaplanmasında, KOBİ’ler
ayrıca kullandıkları kredi büyüklüklerine göre de sınıflanmaktadır. Toplam satış
cirosundan bağımsız olarak bir bankadan kullandığı nakdi ve gayrinakdi kredi
toplamı 1 milyon Euro’nun üzerinde olan KOBİ’ler kurumsal kredi statüsünde yer
almaktadır. Satış cirosu 50 milyon Euro ve kullanılan kredi tutarı 1 milyon Euro’nun
altında ise ilgili kredi perakende sınıfında sayılmaktadır. Standart yaklaşıma göre
perakende krediler için %75 risk ağırlığı uygulanırken kurumsal krediler sınıfına
dahil edilen KOBİ’ler iç/dış derecelendirme kuruluşlarınca verilen notlara göre risk
ağırlığına tabii olacaklardır (Yayla, Kaya, 2005, s.48).
Tablo 7
Basel II Standart yaklaşım’da KOBİ’lerin risk ağırlıkları
Sınıflandırma
Yıllık Ciro
Kredi Tutarı
Risk Ağırlığı
Kurumsal KOBİ
> 50 Milyon Euro
> 1 Milyon Euro
Derecelendirme
notuna göre
ağırlıklandırılır.
Perakende KOBİ*
< 50 Milyon Euro
< 1 Milyon Euro
Standart %75
*Birbiriyle aynı risk gurubunda bulunan işletmeler veya şahıslar tek bir işletme
olarak kabul edilmektedir. Bu tür firmalar verilen kredilerin tutarı toplam perakende
portföyünün %2’sini geçemez
Kaynak:BIS (2005)
Derecelendirilmemiş KOBİ’ler için %100 risk ağırlığı uygulanacaktır. İçsel
derecelendirmeye dayalı (İDD) yaklaşımda ise tamamen bankanın içsel metotları
çerçevesinde belirlenen parametreler çerçevesinde risk ağırlıkları hesaplanmaktadır.
Bu bakımdan özellikle içsel derecelendirmeye dayalı yaklaşımı uygulayan daha çok
orta ve büyük ölçekteki bankaların KOBİ kredilerine olan yaklaşımları konusunda
belirsizlik devam etmektedir.
Sonuç olarak, Basel II çerçevesinde KOBİ’lere kullandırılacak olan krediler
ve bu kredilerin maliyeti KOBİ’lerin satış büyüklüğü, kullandırılacak kredi tutarı ve
teminatı gibi faktörler ve banka tarafından uygulanacak olan yaklaşıma göre
şekillenecektir. Özellikle Türkiye gibi görece daha düşük kredi notuna haiz
gelişmekte olan ülkelerdeki KOBİ’lerin muhasebe raporlama standartlarındaki
problemler, denetim yetersizliği, kurumsal yönetim konusundaki eksiklikler ve zayıf
mali
yapıları
yüzünden
ucuz
fon
kaynaklarına
ulaşımlarının
zorlaşacağı
düşünülmektedir. Fakat görece sağlam teminat yapısı, yüksek derecelendirme notu
ve dolayısıyla daha düşük temerrüt oranlarına sahip KOBİ’ler için bu süreç olumlu
sonuçlarda doğurabilecektir.
2.4.4 Düzenleyici Otoriteler Üzerine Etkisi
Denetim otoriteleri mevcut durumda farklı finansal kurumların faaliyet
gösterdiği karışık bir ortamda çalışmakta ve bankalarla ilgili sorunların erken tespit
edilebilmesi
için
daha
iyi
ve
zamanında
bilgilendirilmeye
gereksinim
duymaktadırlar. Basel II’nin yürürlüğe girmesi ile birlikte yeni açıklama standartları
sayesinde daha fazla bilgiye daha kısa zamanda erişme imkânı doğacaktır. Motive
edici hususlarda ve yanlış uygulama yapanları cezalandırmada alınan mesafe
sayesinde finansal istikrar ve şeffaflığa daha fazla katkı sağlanabilecektir. Ancak iyi
eğitimli ve kalifiye personele ihtiyacın nasıl giderileceği, riskler arasındaki bağları
yansıtan düzenlemelerin yapılması ve bankaların stres testi ile senaryo analizi gibi
teknikleri kullanarak değerlendirmede bulunmalarının teşvik edilmesi gibi konularda
daha fazla çaba harcanması gerekecektir.
Basel II’nin ana amacı olan daha etkin, sağlıklı ve şeffaf bankacılık sistemi
oluşturulması ile BDDK’nın kuruluş nedeni olan sağlam ve sürdürülebilir istikrar
sayesinde tasarruf sahiplerinin haklarını korumak ve kredi sisteminin etkin bir
biçimde çalışmasının sağlamak arasında paralellik mevcuttur. Ancak uygulama
bazında bu paralelliğin de sağlanabilmesi için bankacılık sektörünün karmaşıklığı ve
büyüklüğü, dışa açıklık, bankaların risk yönetme ve yeni yaklaşımları uygulayabilme
kapasiteleri ve BDDK’nın bu yaklaşımları değerlendirme kapasitesi ve kaynakları
gibi etmenler rol oynayacaktır.(Yayla, Kaya, s.44)
Türkiye bankacılık sisteminin Basel II ile ilgili hazırlıkları BDDK bünyesinde
yürütülmektedir. Basel II ile ilgili bugüne kadar yapılan çalışmalar şu şekilde
özetlenebilir; (BDDK, 2005, s.4)
-
BDDK’nın Basel II’ye ilişkin 3.istişari metin hakkındaki görüşlerini
Basel komitesine bildirmesi
-
2002 yılında, G-10 ülkeleri dışındaki ülkelerinde katıldığı ilk etki
çalışması niteliğindeki 3. sayısal etki çalışmasına bankacılık sektöründe
önemli paya sahip 6 banka ile Türkiye de katkıda bulunmuştur.
-
QIS-3 çalışması ile ilgili nihai değerlendirme toplantısı, Basel komitesi ve
diğer ülke denetim otoritelerinin katılımıyla Mart 2003’te BDDK’nın ev
sahipliğinde gerçekleşmiştir.
-
Mart 2003’te Türkiye Bankalar Birliği bünyesinde, BDDK yetkilileri ve
birçok bankanın risk yönetiminden sorumlu yöneticilerinin katılımıyla “
Basel II Yönlendirme Komitesi” oluşturulmuştur. Bu komite ayda bir kez
toplanarak Basel II’ye geçiş süreci ile ilgili çalışmalar yapmaktadır.
-
QIS-3’teki tecrübelerden de faydalanarak,SPK ve TCMB’nin de
katılımıyla BDDK’nın koordinasyonunda Basel II ile ilgili konularda
eşgüdümün sağlanarak ortak ve sağlıklı kararlar alabilmek amacıyla
“Basel II Koordinasyon Komitesi” kurulmuştur.
-
BDDK bünyesinde her biri ayrıca çeşitli komitelerden oluşan ve Basel II
ile ilgili teknik konularda çalışma yapan “Basel II Proje Komitesi” ve
“Risk Odaklı Denetim Komitesi” olmak üzere iki adet çalışma komitesi
kurulmuştur.
BDDK’nın perspektifinden bakıldığında Basel II ile ilgili olarak Türkiye’deki
bankacılık sektöründeki bekli de en önemli eksiklik çoğu yerel bankanın tercih
etmesi beklenen standart yaklaşım kapsamında önem arz eden derecelendirme
notlarına özellikle KOBİ’ler gibi pek çok borçlu kurumun sahip olmamasıdır.
Türkiye’deki kayıt dışı sektörün yaygınlığı, muhasebe standartlarıyla uyumlu
verilerin eksikliği ve standart yaklaşım altında değerlendirilecek olan pek çok
şirketin derecelendirme notuna sahip olmaması geçiş sürecinde Basel I ile paralel
hesaplamalar yapılması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, geçiş süreci
ile ilgili bu tür gereksinimlerin giderilmesi, gerekli sistemlerin oluşturulması ve
kalifiye personel yetiştirilmesi BDDK’nın sorumluluk alanları arasında yer
almaktadır. (Yayla, Kaya, 2005, s.45)
BDDK’nın gözetiminde, bir tür derecelendirme kurumu olarak hareket etme
amacıyla bütün bankaların müştereken katılacağı fakat yönetimi özerk olan bir Risk
Derecelendirme ve İstihbarat Merkezinin oluşturulması ve büyük miktarlı kredi ve
risk değerlendirme taleplerinin değerlendirilerek hem banakların hemde BDDK’nın
kredi ve risk değerlendirme yükü ve maliyeti önemli oranda azaltılabilecektir.
Devlet ve hükümet yetkilileri politik ve mali istikrarı koruyarak ülke kredi
notunun yükselmesine katkı sağlamalarının yanı sıra denetimden sorumlu kurumlar
( BDDK ve SPK) ile Hazine, TCMB ve derecelendirme kuruluşları arasındaki
koordinasyonun güçlendirilmesini sağlamalıdırlar.
2.4.5 Derecelendirme Kuruluşları Üzerine Etkisi
Bağımsız derecelendirme kuruluşları aslında mevcut durumda oligopolisttik
bir piyasa ortamında faaliyet göstermekte, yeni kuruluşları kabul görüp uluslararası
tanınırlık kazanmaları güç gözükmektedir. Basel II uzlaşısı ile birlikte para ve
sermaye piyasası oyuncularının derecelendirme taleplerinin artması her ne kadar
daha küçük ve çok sayıda yeni kurumun oluşmasına neden olup rekabeti arttıracak
olsa da sektörün büyüme potansiyelini olumlu etkileyecektir. Ancak bağımsız
derecelendirme kuruluşlarının, derecelendirme kriterlerinin daha şeffaf olması
taleplerine de cevap vermesi gerekecektir. Denetim otoritesi onayının alınması,
derecelendirme kalitesinin istikrarlı ve yüksek tutulması ile aracılık işlevinden
faydalanılması çaba harcanması gereken diğer hususlar arasında gösterilebilir.
Günümüzde, özellikle gelişmiş ülkelerdeki sermaye piyasalarında kredi
türevleri de dahil olmak üzere kıymetleştirme yönünde bir eğilim bulunmaktadır.
Basel II uzlaşısı bu konuların sermaye yeterliliği üzerindeki etkisine ayrıntılı bir
biçimde değinmiştir. Bu bakımdan borçlanma piyasaları ile menkul kıymetleştirme
ve türev piyasalarındaki büyümenin aynı hızla devam etmesi beklenebilir. Fakat
Basel II prensipleri çerçevesinde düşük kalitedeki şirketler sermaye piyasaları yerine
bankalara yönelebilecek ve bu da piyasaların müşteri tabanında bir azalmaya neden
olacaktır. Bu sonucu engellemek için yatırımcı güveninin artırılması ve düzenleyici
ortamın geliştirilerek dalgalanmanın azaltılmasına yönelik önlemlerin alınması
gerekecektir. (KPMG, 2003, s.4)
Ülkemizde bankacılık sisteminin gelişmişlik düzeyi ve yapısı dikkate
alındığında, Basel II Sermaye Uzlaşısının uygulamaya başlanması ile Uzlaşının en
önemli ayaklarından biri olan kredi riskinin tespiti hususunda, bankacılık
sistemimizde ağırlıklı olarak dışsal derecelendirme faaliyetine bağlı yürütülecek
standart metotların uygulanması beklenmektedir. Bu kapsamda, fon temininde banka
kredilerinin ağırlığı ve derecelendirme faaliyetinin kredi maliyetleri üzerindeki
etkisinin Basel II ile birlikte artacağı da göz önünde bulundurulduğunda,
derecelendirme faaliyetlerinin düzenlenmesine ilişkin çalışmaların büyük önem
kazanacağı düşünülmektedir.
Derecelendirmenin bu denli önem kazanmasının olumlu olduğu kadar
olumsuz yanları olduğu da öne sürülmektedir. Basel II’nin uygulanabilmesi için
mevcut durumda toplam borçluların ne kadarının derecelendirme notuna sahip
olduğu önem taşımaktadır. Örneğin, Avrupa’daki durumun tersine, şirketlerin yaygın
olarak bir kredi notuna sahip olmadığı bir yapıda doğrudan içsel derecelendirme
yaklaşımlarının uygulanması daha anlamlı bulunmaktadır. Ancak söz konusu
yaklaşımların uygulamasının özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından daha zor
olduğu ileri sürülmektedir.
Yapılan çalışmalarda, derecelendirme kuruluşlarının ülke notlarındaki
değişimlerin piyasa hareketlerini gecikmeli takip ettiği, tüm kredi kuruluşlarının
notlarını değiştirmede yavaş davrandıkları görülmektedir. Ayrıca, özellikle Asya
krizi
sonrasında tüm derecelendirme kuruluşları
not
sistemlerini
yeniden
değerlendirmişlerdir. Yeni derecelendirmede kısa vadeli borçlara, bankacılık
sektöründeki risklere, likidite riskine duyarlılığı ve buluşma etkisine daha büyük
önem verilmeye başlanmıştır.
Derecelendirme kuruluşlarına ilişkin bu sıkıntılar içsel derecelendirme
yaklaşımında bulunmamaktadır. Ancak, bu yöntem hem bankalar, hem de
düzenleyici otorite için yüksek maliyet taşıması ve yöntemin gelişmişlik düzeyinin
yüksekliği, uygun veri ve nitelikli personel ihtiyacı gibi nedenlerden dolayı
gelişmekte olan ülkelerde uygulanabilmesinin orta vadede bile zor gözüktüğü
görüşleri de mevcuttur (Yayla, Kaya, 2005, s.17–18).
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
BASEL-II’YE GEÇİŞ SÜRECİNDE EĞİTİM VE DENETİM ÇALIŞMALARI
3.1 Eğitim ve Kaynak İhtiyaçlarının Değerlendirilmesi
Yeterli düzeyde eğitilmiş personelin varlığı ve sağlıklı bir denetim alt yapısı
Basel-II’nin başarılı bir şekilde uygulanması için son derece önemlidir. Bazı
durumlarda, mevcut personelin yeteneklerinin geliştirilmesi ve artırılması, bazı
durumlarda ise uzmanlaşmaya gidilmesi gerekli olabilecektir. Denetim otoriteleri,
yasal raporlama ve bilgi işlem sistemlerinin yenilenmesi ve geliştirilmesi gibi insan
kaynağı dışındaki kaynak ihtiyaçlarını da tespit etmelidir. Bu çalışmalar, nitelikli
personeli çekme, geliştirme ve bünyede tutmaya yönelik yaratıcı yöntemler
gerektirebilir. (Basel Bankacılık Denetim Komitesi, 2004, s.8)
Denetim otoriteleri, bağımsız denetçileri, iç denetçileri ve danışmanları da
Basel-II uygulama süreçlerine dâhil edebilirler. Bu durumda, denetim otoriteleri,
bahsi
geçen
taraflarca
gerçekleştirilen
işlerin
kalitesini
yakından
izleyebilmektedirler.
Doğru personele sahip olmak Basel-II uygulamalarının başarısı için kritik
öneme sahiptir. Bu, daha kalifiye personelin istihdam edilmesi ve eğitim programları
geliştirilmesini gerektirebilecektir. Özellikle, Basel-II kapsamındaki gelişmiş
yaklaşımları uygulayan ülkelerde, hem bankalar hem de denetim otoritelerinin,
bankaların derecelendirme sistemlerini, modellerini ve sermaye değerlendirme
stratejilerini anlayacak kantitatif kabiliyet ve uzmanlığa sahip personele ihtiyacı
bulunmaktadır. Daha basit yaklaşımlar için bile, hem banka hem denetim
personelinin, kredi riski azaltımı, operasyonel risk ve İkinci Yapısal Blok
çerçevesinde sermaye yeterliliğinin değerlendirmesi konularındaki yeteneklerini
geliştirmeleri gerekebilecektir. (Basel Bankacılık Denetim Komitesi, 2004, s.12)
Basel-II’nin başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için temel koşul, yeterli
düzeyde eğitim görmüş personelin mevcudiyetidir. Denetim otoriteleri, ülkelerinde
benimsenecek yaklaşımları uygulayacak denetim elemanları için kaynak geliştirme
stratejisi belirlemelidirler. Denetim otoriteleri, personel dışı kaynak ihtiyaçlarını da
(denetim otoritesi veya merkez bankası bünyesindeki raporlama ve bilgi işlem
sistemlerinin güncellenmesi gibi) belirlemelidirler.
Bankacılık sektöründe süregelen yenilikler birçok denetim otoritesinin banka
tipleri, riskler ve ürünler bazında özelleştirilmiş denetim uygulamalarına ihtiyaç
duymasına sebep olabilecektir. Gelişmiş modellerin geçerliliğinin onaylanması ve
gözetiminden sorumlu olacak kadrolarda, bankanın içsel derecelendirme sistemleri
ve modellerini anlayabilecek risk uzmanlarına ve sayısal beceriler konusunda
uzmanlaşmış personele ihtiyaç duyulacaktır. Özellikle istatistik, modelleme
teknikleri ile değerleme, simülasyon ve stres testi alanlarında üst düzey uzmanlık
gerekecektir. Diğer denetim otoriteleri, Basel-II yaklaşımları ile bağlantılı
kavramların, metotların ve risklerin anlaşılması, yapacakları analizlerde sayısal
verileri kullanma kabiliyetlerinin geliştirilmesi, sermaye değerlendirme ve ölçme
sistemlerinin anlaşılması hususları üzerinde yoğunlaşma ihtiyacı duyabileceklerdir.
Eğitim çalışmaları, farklı kadroların farklı ihtiyaçları olacağı dikkate alınarak
belirlenecek ve sınıf eğitimleri, bireysel çalışma programları, düzenleyiciler ile
uygulamacıları bir araya getiren konferanslar, ekonomistler ve iç politika uzmanları
ile ortak çalışmalar yapılması gibi birbirinden farklı bir dizi formda yürütülecektir.
Denetim otoritesi kaynak ve eğitim ihtiyacını karşılamak için kendisi dışında veya
ortaklığı ile yürütülen çabalardan da yararlanabilecektir. Bu, aşağıda belirtilen
hususları içerecektir; (Basel Bankacılık Denetim Komitesi, 2004, s.8)
-
Basel-II’nin muhtemel etkilerinin neler olabileceğinin ve denetim
otoriteleri ile bankalara ilişkin teknik kapasitenin düzenleyiciler,
denetleyiciler ve bankalarca istişare edilmesi,
-
Mevcut
kapasitenin
geliştirilmesine
yönelik
olarak
çok
taraflı
kuruluşlardan destek sağlanması (bu kapsamda, Financial Services
Industry (FSI), 2004 yılının ortalarından itibaren web tabanlı kurslar
düzenlemekte olup gelecek için planlanan 50 seminer/programının
yarıdan fazlasının Basel-II konularına ilişkin olması beklenmektedir),
-
Finansal sektöre ilişkin düzenleme, denetim ve gelişim alanlarında teknik
yardımın finansmanına yönelik olarak 53 milyon dolar fona sahip çoklu
katkı proğramı (FIRST)’ndan destek sağlanması,
-
Kalifiye personel istihdam edilebilmesi, niteliğinin zenginleştirilebilmesi
ve bu niteliklere sahip elemanların sektör dışına kaymasının önlenmesi
amacıyla (a) diğer ülke denetim elemanları ile ortaklaşa çalışılması (b)
bankacılık sektörü ile eleman değişimine imkân verecek bir sürecin
oluşturulması gibi yöntemler geliştirilebilecektir.
Denetim otoriteleri, Basel-II’ye ilişkin bir takım görevlerin yürütülmesinde
bağımsız denetçiler, iç denetçiler ve danışmanlar gibi üçüncü taraflardan
yararlanmak isteyebilirler. Denetim otoriteleri üçüncü taraflarca yürütülecek
çalışmaların kalitesini izlemek zorundadırlar. Üçüncü kişiler tarafından yürütülecek
çalışmalara ne derece güvenilebileceğini, her ülke ulusal inisiyatifleri doğrultusunda
belirleyecektir. Bu konuda verilecek kararı etkileyen faktörler şu şekilde
sıralanabilir; (Basel Bankacılık Denetim Komitesi, 2004, s.34)
-
Devredilen tarafların/fonksiyonların gelişmişlik düzeyi,
-
Böyle bir kaynaktan faydalanmanın; üçüncü tarafların doğruluğu,
tarafsızlığı, objektifliği ve bağımsızlığı ile ne şekilde dengelenebileceği,
-
Bazı sorumlulukların devredilmesi durumunda denetim otoritesinin
yetkilerini ve yetkinliğini devam ettirebilme yeteneğidir.
3.2 Danışmanlık Hizmetleri
Bankaların
Basel-II’ye
geçiş
konusunda
dışarıdan
sağlamış
olduğu
danışmanlık hizmetleri daha çok geçici niteliktedir. Bilişim hizmetlerine ilişkin
danışmanlık hizmetleri ise süreklilik arz etmektedir. Bankaların danışmanlık hizmeti
aldığı temel alanlar kredi, piyasa ve Operasyonel risklerin ölçümü ve veri
gereksinimlerinin tespiti konularıdır. Bankalar, Basel-II’ye uyum sürecinde ihtiyaç
duyulan yazılımların geliştirilmesi konusunda bilgi sistemleri firmaları ile ortak
çalışmalar yürütmektedir.
Bankalarda, personelin Basel-II ile ilgili olarak bilgilendirilmesine yönelik
dışarıdan eğitim hizmeti alınmaktadır. Yabancı ortaklı bankalara genel olarak
danışmanlık ve destek hizmetleri bankanın ana merkezi tarafından sağlanmaktadır.
Maliyetlerin yüksekliği nedeniyle, Küçük Ölçekli Mevduat Bankaları (KÖMB) ile
KYB’ lerin önemli bir kısmı tarafından danışmanlık ve destek hizmetleri tercih
edilmemektedir.
Bankaların önemli bir kısmı tarafından, risk yönetimi personelinin Basel-II
konusunda ileri düzeyde bilgi sahibi olduğu ifade edilmektedir. Bankaların tamamına
yakınında, üst yönetim ile risk yönetimi ve bilgi işlem personeli dışındaki personelin
Basel-II konusunda temel düzeyde bilgi sahibi olduğu belirtilmektedir. Bankaların
üst yönetimleri sunumlar ve toplantılar, diğer personel ise daha çok kurs ve
seminerler yoluyla bilgilendirilmektedir. Banka personelinin Basel-II konusunda
bilgilendirilmesi, çoğu bankada TBB ve diğer kurumlarca düzenlenen seminerler ile
çeşitli danışmanlık şirketlerinden alınan eğitimler aracılığıyla, az sayıda bankada ise
risk
yönetimi
birimleri
gerçekleştirilmektedir.
tarafından
yapılan
sunum
ve toplantılar
yoluyla
Yabancı ortaklı bankalar ile yabancı banka şubeleri ise eğitim konusunda
genel merkezleri ile ortak çalışmalar yürütmektedir. Bankaların büyük bir
bölümünün risk yönetimi personeli Basel-II konusunda yurt dışında düzenlenen
eğitimlere katılmaktadır. Risk yönetimi personelince alınan eğitimler mevzuat, risk
ölçüm yöntemleri ve sermaye hesaplamaları gibi konularda yoğunlaşmaktadır. Bazı
bankalarda risk yönetimi ve bilgi işlem personelince yürütülen ortak çalışmalar
vasıtasıyla bilgi sistemleri personelinin de Basel-II konusunda bilgi seviyesinin
artırılması ve Basel II’ye geçiş sırasında gerekecek yazılımların kurum içinde
üretilmesi hedeflenmektedir.
Büyük Ölçekli Mevduat Banakaları ve Küçük Ölçekli Mevduat Bankaları
(KÖMB)’ndan bazılarında, personelin Basel-II konusunda bilgilendirilmesini
teminen süreli bültenler hazırlanmakta ve risk yönetim rehberleri
oluşturulmaktadır. (BDDK Araştırma dairesi, 2006, s.22)
3.2.1 Danışmanlık İşlemleri
Danışmanlar,
Basel-II
ile
ilgili
bazı
konularda
özel
uzmanlık
sağlayabileceklerdir. Bunlar farklı ülkeler açısından olduğu gibi farklı bankalar
açısından da “en iyi uygulamaların” geliştirilmesi/ yaygınlaştırılmasında önemli rol
oynayabileceklerdir. Danışmanlardan faydalanılması durumunda denetim otoritesi
tarafından göz önünde bulundurulması gereken hususlar aşağıda belirtilmiştir: (Basel
Bankacılık Denetim Komitesi, 2004, s.35)
-
Danışmanların bağımsızlığı ve ek gereksinimler ile denetim görevinin
gerektirdiği gizlilik arasında dengeli bir bileşim oluşturulması;
-
Denetim otoritesi ve danışmanın, sırasıyla, sistemin istikrarı ve karlılık olmak
üzere farklı amaçlara sahip oldukları veri alınınca ortaya çıkması muhtemel
çıkar çatışmaları;
-
Danışman firmanın personel sayısı ve kalitesi, ulusal ve uluslararası erişimi,
uzmanlığının kapsamı, fiyatlandırılması ve geçmişte yaptığı işler ve başarısı.
3.2.2 İnsan Kaynakları Eğitimine Yönelik Danışmanlık Hizmetleri
Doğru personele sahip olmak Basel-II uygulamalarının başarısı için kritik
öneme sahiptir. Bu, daha kalifiye personelin istihdam edilmesi ve eğitim programları
geliştirilmesini gerektirebilecektir. Özellikle, Basel-II kapsamındaki gelişmiş
yaklaşımları uygulayan ülkelerde, hem bankalar hem de denetim otoritelerinin,
bankaların derecelendirme sistemlerini, modellerini ve sermaye değerlendirme
stratejilerini anlayacak kantitatif kabiliyet ve uzmanlığa sahip personele ihtiyacı
bulunmaktadır.
Daha basit yaklaşımlar için bile, hem banka hem denetim personelinin, kredi
riski azaltımı, operasyonel risk ve İkinci Yapısal Blok çerçevesinde sermaye
yeterliliğinin
değerlendirmesi
konularındaki
yeteneklerini
geliştirmeleri
gerekebilecektir.
3.3 Denetim Kaynakları ve Eğitim
İlerleyen yıllarda toplam kredi hacminin oransal ve rakamsal olarak
büyümesi, toplam kredilerde reel sektöre ve özellikle KOBİ’lere aktarılacak payın
artması, kredilerin vadesinin uzaması, ürün çeşitliliğinin artması, bankalardan reel
sektöre danışmanlık hizmetinin artması ve Basel II standartlarının uygulanmaya
başlanması denetim mekanizmasının önemini arttıracaktır.
Yeterli düzeyde eğitilmiş personelin varlığı ve sağlıklı bir denetim alt yapısı
Basel-II’nin başarılı bir şekilde uygulanması için son derece önemlidir. Bazı
durumlarda, mevcut personelin yeteneklerinin geliştirilmesi ve artırılması, bazı
durumlarda ise uzmanlaşmaya gidilmesi gerekli olabilecektir.
Bu çalışmalar, nitelikli personeli çekme, geliştirme ve bünyede tutmaya
yönelik yaratıcı yöntemler gerektirebilir. Denetim otoriteleri, bağımsız denetçileri, iç
denetçileri ve danışmanları da Basel-II uygulama süreçlerine dâhil edebilirler. Bu
durumda, denetim otoriteleri, bahsi geçen taraflarca gerçekleştirilen işlerin kalitesini
yakından izlemelidirler.
Denetim otoriteleri, bankalardaki faaliyetlerin kurumsal yönetişime uygun
yürütülmesini teşvik edici uygulamalarda bulunmalıdırlar. Basel-II, sağlam risk
yönetimi ve kurumsal yönetişim arasındaki karşılıklı etkileşimin önemini
vurgulamaktadır. Örneğin, kredi riski için içsel derecelendirme yaklaşımı, güçlü bir
risk değerlendirme sistemi, etkin kontroller ve şeffaflık gereksinimlerini ortaya
koymaktadır. Yönetim kurulu ve üst düzey yönetimin, sırasıyla, bankanın bütünleşik
risklerini anlamaları ve bankanın bütünleşik risk yönetimini ve performansını
yönlendirmeleri beklenmektedir. Denetim otoriteleri hangi yaklaşımın kabul
edildiğine bağlı
olmaksızın
tüm
bankaların
iyi
yönetişim
uygulamalarını
gerçekleştirmelerini sağlamalıdır.
3.3.1 Dış Denetim Bölümü İşlemleri ve Eğitim
Dış denetim işlemlerinde standart ve kaliteyi yakalama noktasında
uluslararası düzeyde birtakım hususların belirlenmesi gerekmektedir. Uluslararası
alandaki en iyi uygulamalara paralel olarak geliştirilmiş, ulusal bir muhasebe ve
denetim standardı mevcut olmalıdır. Uyulması gereken asgari kriterler; firmaların
mutlaka finansal hizmetler ve bankacılığa ilişkin yeterli kaynaklara sahip bir
bölümünün bulunması ve bu bölümün, istenen görevin gerçekleştirilmesi için
personeline gerekli eğitimi verebilme ve niteliklerini geliştirme imkânı sağlama
kabiliyetine sahip olmasıdır. Gerektiği zaman destek ve yardım sağlayabilecek
uluslararası firmalarla bağlantılı olunması da aranan diğer bir niteliktir.
Bu çalışmaları yürütecek çeşitli firmaların uygulamaları ve standartları
arasında tutarlılığın temini ve sürdürülmesi amacıyla denetim otoriteleri, yetkili
kılınacak firma hakkında karara varılmasından önce yapılacak işin kapsamı ve tüm
taraflar için yararlı olabilecek bilgilerin paylaşımı hususlarında bağımsız denetçilerle
müzakerelerde bulunmaktadırlar. Sonuç ve bulguların ortaya konulacağı ve uygun
eylem planlarının tespit edileceği üç taraflı (banka, bağımsız denetçi ve denetim
otoritesi) kapanış görüşmeleri düzenlenmesine önem verilmesi gerekecektir.
3.3.2 İç Denetim Bölümü İşlemleri ve Eğitim
Yeni Uzlaşının uygulamaya geçirilmesiyle birlikte, iç denetimin; veri
girişlerinin doğruluğunun onaylanması, kredilendirme faaliyetlerinin gözden
geçirilmesi ve banka sermaye değerlendirme prosedürünün ele alınması gibi pek çok
sürece giderek daha etkin biçimde dâhil edilmesi gerekebilecektir. (Basel Bankacılık
Denetim Komitesi, 2004, s.35)
İç denetimin etkinliğinin değerlendirilebilmesi amacıyla denetim otoritesi:
-
İç denetime ne derece güvenilebileceği,
-
İç denetim tarafından hazırlanan ve yönetim kurulu ile denetim
komitesine gönderilen raporların kalitesi ve raporlardaki bulguların
yönetim kurulu ve üst yönetim tarafından nasıl kullanıldığı,
-
İç denetimde klasik teftişe dayalı metotlardan çok risk odaklı teftiş
metodolojisinin kullanılıp kullanılmadığı,
-
İç denetim fonksiyonunun bağımsızlığı, gibi hususları göz önünde
bulundurmalıdır.
Active dergisinin yapmış olduğu bir ankette katılımcı bankalar şu sorular
yöneltilmiştir. “Bankanızda iç denetim personelinden kaç tanesi Basel II
çalışmalarına dâhil edilmiştir? Bu personelin deneyimini nasıl derecelendirirsiniz?”
Bu sorulardan elde edilen sonuçları aşağıdaki gibidir (Active, 2007, s.22).
-
Bankaları ortalama %80’inde iç denetim personeli, mevcut Basel II
projelerine dâhil edilmiştir.
-
Bu iç denetim personelleri Basel projesinde yarı-zamanlı (esas işlerin
yanında) çalışmaktadır
-
Bankalardan ancak 4-5 tanesi kendi iç denetim birimince yürütülen Basel
II çalışmalarının iyi ve yeterli olduğunu düşünmektedir.
-
Basel II çalışmalarında iç denetim personelini de projeye dâhil eden
bankalar, dâhil
etmeyen
bankalardan farklı
olarak,
iç denetim
uzmanlıkları daha iyi olan bankalar olarak ortaya çıkmaktadır.
Birçok bankanın iç denetim birimi Basel II’ye yönelik eğitilmiştir. İç denetim
birimlerini Basel II’ye yönelik eğiten bankaların neredeyse yarısı iç denetim
birimlerinin Basel II uyum projesi kapsamındaki etkinliğini ortalama ya da iyi olarak
değerlendirmişlerdir.
Genellikle bankaların yönetim yapısı içerisinde özel bağımsız bir iç denetim
birimi mevcuttur. Bu iç denetim biriminin içinde bir grup, risk yönetimi üzerinde
yoğunlaşabilir ve bir grup süreçlerin denetiminden sorumlu olan diğer birimlerden
oluşmaktadır. Büyük bankalar ve onların iç denetim birimleri derecelendirme
sistemlerinin gözden geçirilmesini büyük ölçüde Basel II‘nin etkin olması ile beraber
planlamışlardır.
İç denetim birimi derecelendirme modellerinin nasıl kurulduğunu (örneğin
derecelendirme kriterleri ve ağırlıklar, temerrüt tanımı, derecelendirme sınıfları, veri
kalitesi ve bunların entegrasyonu ile doğruluğu, derecelendirme modeline giren diğer
faktörler) ve günlük süreçte nasıl uygulandığını, değerlendirmelidir. Denetçi ayrıca
eğer mevcut ise doğrulama politikalarının, stres testleri ve yönetim politikalarının da
kontrolünden sorumludur. Ayrıca bilişim teknolojisi ve bunun güvenliği de
denetçinin sorumlulukları dâhilindedir.
Denetçi kontrol mekanizmasının belirlenen kurallara ve sorumluluklarına
olan riayetini de senede en az bir kere derlendirmelidir. Belirlenen riskler ise üst
yönetime raporlanmalı ve koruyucu önlemlerin ne olması gerektiği belirlenmelidir.
Diğer bir deyişle, iç denetçi, bağımsız bir danışman olarak görevlendirilmeli asıl
amacı olan riskin azaltımının sağlanabildiğini temin etmelidir.
BDDK tarafından bankaların iç kontrol sistemlerine dair 1 Kasım 2006’da
yayınlanan yönetmelik hem genel hem de temel bir düzenleyici çerçeve sağlamıştır.
Ancak denetim otoritesi iç denetçilerin uygulama sürecine katılımları ve onaylama
süreci öncesindeki görev tanımları ile ilgili asgari kriterleri de belirlemelidir. Bu
kriterler kapsamında ise verilecek sorumluluklar, yetkiler, iç denetim faaliyetlerinin
kapsamı ve onun bankanın diğer birimleri ile olan işbirliği ve iletişimi ve son olarak
da dokümantasyon ve raporlama politikaları ele alınmalıdır.
Türk
bankalarının
en
kısa
zamanda
sorumluluklarının
tam
olarak
belirlenmesinin gerekliliğinin yanı sıra, diğer AB menşeli bir ana kuruluşa bağlı olan
bankalarda da aynı denetim mevzuatının mükerrer uygulamasının önlenmesi
amacıyla yabancı denetim otoriteleri ile olan ilişkiler de büyük önem taşımaktadır.
(Kaan, 2007, s.32–35)
3.4 Türkiye’deki Bankacılık Sektörünün Basel Prensiplerine Uyum Çalışmaları
1999 yılında yürürlüğe giren 4389 sayılı yeni Bankalar Kanunu’nda en
dikkati çeken yeniliklerden birisi, Basel prensipleri çerçevesinde, bankacılık
sektörünün gözetim ve denetiminin söz konusu kanunla kurulmuş olan BDDK’ya
devredilmesidir. Yine söz konusu prensiplerde gözetim ve denetim kurumunun
bağımsız bir kurum olması gerekliliği üzerinde durulmuş olup, 4389 sayılı kanunda
BDDK’nın idari ve mali özerkliğe sahip olduğu belirtilmiştir. Basel prensiplerinde
bankaların karşı karşıya kaldıkları riskleri izleyecek, kontrol edecek bir iç denetim
mekanizmasının bulunması gerekliliği üzerinde durulmuştur.
3.4.1 Risk Yönetimine İlişkin Düzenlemeler
Bankalarda iç denetim ve risk yönetiminden yönetim kurulları sorumludur. İç
denetim sistemi, iç kontrol ve teftiş kurulundan, risk yönetimi ise kredi riski, piyasa
riski, faaliyet riski ile aktif pasif yönetim komitelerinden oluşmaktadır. Risk yönetim
sistemi ve iç denetim sistemi arasındaki ilişkiye baktığımızda, esasında iç denetim
sistemi risk yönetim sistemini de denetlemekte, gerek risklerin tanımlanması gerek
ölçülmesi, gerekse etkin bir şekilde yönetilmesi açısından sorumlulukları söz
konusudur. İç kontrol merkezi’nin denetim ve inceleme raporları, risk noktalarının
belirlenmesi ve kontrol altına alınarak etkin bir şekilde yönetilmesi açısından risk
yönetimi sistemine girdi oluşturmaktadır (Yolalan, 2001, s.17)
Bankalarda iki tür iç denetim vardır. Birincisi, Türk Ticaret Kanunu’nun 347.
Maddesi gereğince her anonim şirkette bulunan denetçinin/denetçilerin denetimidir.
Sayıları bir ile beş arasında değişen bu denetçiler, genel kurul adına ve genel kurula
bilgi sunmak üzere, yönetim kurulunun ve buna bağlı yetkililerin işlemlerini ve
eylemlerini denetlerler. Bu denetim mekanizması daha ziyade ortakların haklarını
korumaya yönelik olduğundan, kanun koyucu Bankalar Kanunu’nda bu denetim türü
üzerinde ayrıca durmamaktadır.
İkincisi, banka müfettişlerinin, yönetim kurulu ve genel müdürlük adına diğer
banka çalışanlarını ve bunların faaliyetlerini denetlemesidir. Bankalar için bu
denetim biçimi zorunlu kılınmıştır. Uygulamada müfettişlerin daha ziyade, genel
müdürlük dışındaki, şube müdürlüğü, bölge müdürlüğü gibi birimleri denetlemeleri
nedeniyle, genel müdürlüğün, özellikle risk yönetim birimlerinin denetlenmesinde
eksiklikler görülmekteydi. Bankaların İç Denetim ve Risk Yönetimi Sistemleri
hakkında ki yönetmelikle genel müdürlük içerisinde etkin bir risk denetim ve kontrol
sisteminin kurulması istenmiştir. Böylelikle denetim mekanizması daha etkin bir hale
gelmiştir.
3.4.1.1 İç Kontrol Sistemi
İç kontrol sistemi, istenmeyen olayları önleyici kontrol faaliyetlerini,
istenmemekle beraber meydana gelmiş olaylarda kanıtlayıcı ve düzeltici niteliğe
sahip araştırıcı kontrol faaliyetlerini ve beklenen bir faaliyetin oluşmasını teşvik edici
niteliğe sahip yönlendirici kontrol faaliyetlerini düzenler. Söz konusu kontroller,
idari kontroller ile yönetim, finans ve muhasebe kontrollerini, operasyonel
kontrolleri, finansal ve muhasebe kontrollerini, finansal ürün ve hizmetlere ilişkin
kalite kontrollerini içerir. Bu yönetmelik çerçevesinde, bankalar yönetim kuruluna
bağlı bir iç kontrol merkezi tesis etmekle yükümlüdür.
İç kontrol merkezi, kontrol sonuçlarını ve raporlanmasını takiben bünyesinde
muhafaza eder; genel ve dönemsel olarak değerlendirmek suretiyle çeşitli kontrol
sistemlerinin geliştirilmesini planlar, kontrol işlemlerinin aksamadan yürütülmesi
için gerekli ayarlamaları yapar ve tedbirleri alır. İç kontrol merkezi, kontrol
faaliyetlerinin
yürütülmesinde
gerekli
donanımın
temininden
ve
idame
ettirilmesinden de üst kademeler karşı sorumlu tutulur.
3.4.1.2 Teftiş Kurulları
Teftiş, bankanın tüm faaliyetlerini ve birimlerini kapsamaktadır. İç kontrol
sisteminin işleyişi, banka müfettişleri tarafından incelenmekte, tespitler, inceleme ya
da teftiş sonuçlarını ihtiva eden raporlar, önemine ve öncelik sırasına göre, doğrudan
banka yönetim kuruluna ya da üst düzey yönetime intikal ettirilmektedir.
Ayrıca teftiş, banka içindeki tüm maddi hususların, hesap ve kayıtların,
belgelerin, personelin ve banka güvenliğini etkileyebilecek diğer tüm unsurların
yerinde incelenmesinin yanı sıra, banka bünyesinin ve faaliyetlerin özelliğine göre
merkezden de inceleme ve denetleme faaliyetlerinde bulunulmasını, gerektiğinde
soruşturma yapılmasını, ifade alınmasını, savunma istenilmesini, belge ve bilgilere el
konulmasını,
gerekli
görülmesi
halinde
sorumlu
personelin
sonuçlandırılıncaya kadar işten uzaklaştırılması gibi eylemleri de kapsar.
inceleme
3.4.1.3 Risk Yönetim Sistemi
Yönetmelikte bir bankada olması gereken risk yönetim sistemi, risk yönetim
süreci çerçevesinde ele alınmıştır. Bu yönetmelik çerçevesinde bankalardaki risk
yönetim süreci; risklerin tanımlanması, ölçülmesi ve değerlendirilmesi, risk
politikaları ve uygulama usullerinin oluşturulması ve uygulanması, risklerin analizi
ve izlenmesi, raporlanması, araştırılması, teyidi ve denetimi safhalarından meydana
gelir.
Yönetmelik hükümlerine göre, risk yönetimi grubunun, çeşitli riskleri günlük
olarak izlemesi ve analiz etmesi gerekmektedir. Risk analizi, tüm riskleri ve bu
risklerin yönetilebilmesine ilişkin kar ve maliyet hesaplarını kapsamakta olup, risk
bilgilerinin doğru zamanda doğru kişiye rapor edilmesinin temin edilmesi
gerekmektedir. Çünkü raporlama süreci, bankaların yönetiminde var olan bütün
aşamaların kontrol edilmesi ve değerlendirilmesini kapsayan bir süreçtir.
Risklerin araştırılması, teyidi ve denetimi faaliyetleri iç kontrol ve dış
denetim işlevleri kapsamında gerçekleştirilmektedir. Bu noktada iç denetim
sistemlerinin risk yönetimi ile olan ilişkisi ortaya çıkmaktadır. Çünkü iç denetim risk
yönetim sürecinin bütünlüğünün, doğruluğunun ve tutarlılığının incelenmesi
üzerinde yoğunlaşmaktadır.
3.4.2 Aktif Pasif Yönetimi
Aktif pasif yönetimi (APY), bankaların aktif ve pasif kalemlerinin likidite,
karlılık ve güvenilirlik konuları göz önüne alınarak çift taraflı yönetilmesi tekniğidir.
Tüm banka yönetiminin amacı getiriyi maksimuma çıkarırken riskleri minimuma
indirmektir. (Tulgar, 1993, s.9) Risk yönetimi tüm risklerin yönetimiyle ilgiliyken,
aktif pasif yönetimi bu risklerden sadece bilançoya yansıyan risklerle ilgisidir.
(Kaval, 1995)
Faiz oranlarının değişken olması, mevduatın kompozisyonunun değişmesi,
faiz oranlarının belirlenmesinin serbest bırakılması, faiz dışı giderlerin faiz dışı
gelirlere oranla daha hızlı artması APY’nin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
1970’li yıllardan itibaren faiz oranlarının sürekli değişmesi, bu değişikliklerin
tahminini güçleştirmiştir. Değişkenliğin süreklilik arz ettiği bu koşular altında kredi,
yatırım ve mevduat politikalarının bir bütün olarak APY politikası altında
birleştirilmesi, faiz oranlarındaki dalgalanmalardan etkilenmeksizin bankaya sürekli
ve istikrarlı bir gelir akışının sağlanması bakımından bir zorunluluk haline gelmiştir.
Vadesiz tasarruf ve ticari mevduatın toplam mevduat içindeki payının giderek
azalması ve vadeli mevduatın daha büyük bir hızla artması şeklinde kendini gösteren
mevduat kompozisyonundaki değişim, bankaların maliyet yapılarını önemli ölçüde
etkilemektedir.
3.4.2.1 Aktif Pasif Yönetiminin Unsurları
APY, ancak belirli unsurların yerine getirilmesi durumunda amacına
ulaşabilecektir. Uyemura ve Van Deventer’e göre bu unsurlar; politika oluşturma,
analiz etme, karar alma, uygulamaya koyma ve değerlendirme unsurlarıdır
(Uyemura, Deventer, 1993, s.39).
i.
Politika oluşturma: Risk ve getiri arasındaki değiş tokuş’un sınırlarını
oluşturma ile ilgili olup, organizasyonun riske ne kadar müsamaha
gösterebileceğini belirlemektedir. APY’nin risk konusundaki limitleri ve
politikaları yönetim kurulu tarafından onaylanıp, açıklanmalıdır. Aktif
Pasif Yönetim Komitesi (APYK) risk ile ilgili söz konusu limitler ve
politikalar yönetim kuruluna tavsiye edilmelidir.
ii.
Analiz etme: Analiz, bankanın günlük risk pozisyonu ve geleceğe
yönelik tahminleri ile ilgili olarak yapılmalıdır. Buradaki temel sorun,
bankanın günlük olarak kendi risk limitleri dışında olup olmadığı veya
bankanın gelecekte bazı noktalarda kendi risk sınırları dışında hareket
edip edemeyeceği ile ilgili yapılan tahminlerdir. Bu analiz, APY
departmanının normal sorumluluğudur.
iii.
Karar alma: Karar alma bankadaki APYK’nın sorumluluğundadır.
Banka günlük olarak kendi risk limitleri dışındaysa veya gelecekte kendi
risk sınırlarının dışına taşacağı tahmin ediliyorsa, bu durumun nasıl
düzeltileceği ile ilgili olarak karar alınmalıdır. Her ne sebeple olursa
olsun, yönetim kuruluna APYK’nın tavsiyesi, risk limitlerinin yeni
durumlardan dolayı daima veya geçici olarak değiştirilmesidir. Dönemsel
olarak bütün risk limitleri, sürekli değişen iş koşulları ve stratejilerine
uyum sağlanması için gözden geçirilmelidir.
iv.
Uygulamaya koyma: Her ne zaman APYK bankanın risk profilini
değiştirmeye karar verirse, bilanço dışı bir pozisyon almalıdır. Böyle
durumlarda pozisyon almasından hazine, finansman veya operasyon
birimleri sorumludur.
v.
Değerlendirme: Bir APY’nin başarılı olabilmesi için, uygun bir hesap
verilebilirlik ve performans ölçümü çok önemlidir. Bankanın risk
profiline intibak etmiş başarı veya başarısızlık zaman içinde belirlenmiş
olmalıdır.
3.4.2.2 Aktif Pasif Yönetim Komiteleri
APY’nin birinci unsuru olan APYK’lar çalışırken ana stratejilerinin ve
ilkelerinin iyi tanımlanmış olması gerekmektedir. Bankanın ne tür bir banka olduğu,
misyonunun ne olduğu, risk alma konusundaki yaklaşımları net bir şekilde
tanımlanmış olmalıdır. Pazar payı, ürün karışımı ve bilanço büyüklüğü konularında
spesifik olarak belirlenmiş hedeflerin olması gerekmektedir. Bunun yanında APY
bankanın fon yönetimi konularıyla ilgilenmektedir. Bankaların iç yönetimleri de bu
konulara göre ayrılmış ve sorumluluk dağıtılmıştır. (Tulgar, 1993, s.9)
APYK’nın başarısı için, üst yönetimin bu konuya inanmış ve kendilerini
adamış olmaları, kaliteli bir raporlama sistemi, komitedeki görevlilerin iyi yetişmiş
olması ve yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya doğru iletişimin sağlanması
gerekir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Bankacılık sektörünü hem yerel hem de uluslararası düzeyde istikrara
sokmak, sektörün düzenlenmesini ve denetlenmesini belirli kural ve standartlar
dahilinde gerçekleştirilmesi amacıyla kurulan Basel Komitesi, zamanla bankacılık ile
ilgili düzenlemeler ve akademik çalışmalar konusunda temel otorite konumuna
gelmiş, yayımladığı “Bankacılık Etkin Denetim ve Gözetime İlişkin Prensipler” ve
“Basel Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı” gibi çalışmalarla denetim otoriteleri için önemli
kaynak olmuştur.
Basel II kriterlerinin Türkiye’deki bankacılık sisteminin risk yönetimi ve
denetim süreçlerine getirdiği büyük değişiklikler mevcuttur. Krediler ile ilgili olarak
getirilen kontroller; kredi açma yetkisinin yönetim kurulu’nda olması ve bankaların
krediler nedeniyle maruz kalınacak riskleri ölçerek karşı tarafın mali gücünü düzenli
olarak analiz ederek izlemesi alanlarından oluşmaktadır. Bu çerçevede Bankalar
Kanunu uyarınca, bankalarca bir gerçek ya da tüzel kişiye veya bir risk grubuna
kullandırılabilecek kredilerin özkaynaklara oranı sınırlandırılmış ve bankaların tesis
etmiş oldukları krediler ile ilgili genel kredi karşılığı, tahsilinde problem yaşanan
krediler için özel karşılık ayrılmasını hükme bağlanmıştır.
Maruz kalınan operasyonel risklerin önlenmesi ve azaltılabilmesi için
bankalar faaliyetlerine ilişkin ayrıntılı politika ve prosedürler belirlemekte,
bünyelerindeki Teftiş Kurulu Başkanlığı ve İç Kontrol Merkezi aracılığıyla periyodik
olarak, söz konusu politika ve prosedürlere banka genelinde uyumun kontrolünü
yaptırmaktadır.
Basel II kriterlerinin Türk Bankacılığı’na olan katkıları incelendiğinde; BaselII düzenlemesinin Birinci Yapısal Blok kapsamında sermaye yeterlilik oranı
hesaplanırken, operasyonel risklerin de hesaplamaya dâhil edilmesi uygulamasına
gidildiği, keza kredi riski için sermaye yeterliliği hesaplanırken yeni metotlara ölçüm
yapılmasına imkân tanındığı gözükmektedir.
Basel II Uzlaşısı daha çok gelişmiş ülkelerin güdümünde oluşturulduğundan
gelişmekte olan ülkeler açısından hem uygulanabilirlik hem de maliyet açısından
güçlükler içermekle birlikte global finansal sektörün daha sağlam ve istikrarlı
olmasını sağlayacaktır. Her ne kadar iyi uygulanırsa uygulansın finansal krizleri,
kötü ve yetersiz banka yönetimlerini ve iflasları engellemekte tek başına yeterli
olmayacaktır. Denetim otoriteleri bu tür konularda Basel II dışındaki diğer araçlara
da önem vermek durumundadırlar.
Basel II düzenlemesi banka yönetimine, banka faaliyetlerinin risklerini etkin
olarak yönetmek ve kötü şartlara karşı yeterli finansal kaynakları sağlamak
sorumluluklarını yüklemektedir. Bu nedenle söz konusu düzenlemenin Türk
bankaları’nda risk kültürünün yerleşmesi açısından teşvik edici ve zorlayıcı etkileri
olacaktır.
Dünyada, Basel II konusunda birkaç yıldır çalışmalar ve hazırlıklar
sürmektedir. Genel olarak Avrupa bankalarının ABD ve Asya bankalarına kıyasla
daha hazır durumda olduğu görülmektedir. AB’deki tüm bankalar Avrupa
Komisyonu’nun hazırladığı ve AB yasalarına entegre edilecek Basel-II kriterlerini
uygulamakla sorumlu olacaktır. Bu nedenle, Türk bankacılık sektörü, Basel II’ye
hazırlık sürecini Avrupa Birliği normlarına uyum kapsamında da ele almalıdır.
Bankalar, Basel II konusunda eğitimlerini arttırmalı, banka içi risk
modellerinin oluşturulması için veri setlerini oluşturmalı, analiz etmeli ve teknolojik
yatırımlarını tamamlaması gerekmektedir. Basel II bankalara yeni maliyetler
yüklemekle birlikte, daha etkin risk yönetimi, kurumsal yönetişimi ve uluslararası
piyasalarda daha güvenli ve etkin bankacılık faaliyetleri sürdürülmesine olanak
tanıyacak ve bankacılık faaliyetlerinin ortaya çıkardığı risklere daha hassas yeni bir
risk ölçüm standardının oluşturulmasını ve ölçülen bu risklerin banka ekonomik
sermayesi ile ilişkilendirilmesini sağlayacaktır.
Aslında, Basel II’de kapsanan hususları G10 ülkelerinin büyük ve uluslararası
bankaları bir süredir uygulamaktadır. Dolayısıyla, bazı oyuncular için kolay
olabilecek bu geçiş süreci, Türkiye gibi uluslararası normlara göre çok küçük bir
finansal sisteme sahip gelişmekte olan ülkeler açısından bir dizi yeniliklerin
gerçekleştirilmesini gerektirmektedir. Uluslararası piyasalarda Basel II’ye geçiş
zorunlu görülmese de birçok ülkenin bu konuda niyetini açıklamış olması, Basel
II’nin dışında kalınması halinde oluşabilecek maliyetten kaçınma şeklinde
değerlendirilmektedir.
Bankaların risklerini uluslararası kabul görmüş, karşılaştırılabilirliği olan
yöntemlere
dayanarak
ölçüp
ölçmedikleri,
önümüzdeki
dönemde
onların
derecelendirmelerinde büyük önem taşıyacağı anlaşılmaktadır. Bu nedenle Türk
bankalarının kendi iç risk değerlendirme modellerini geliştirip uygulayarak,
uluslararası standartlara yaklaşma yönünde gayret göstermesi gereklidir.
Aslınsa Basel II daha iyi bir alternatif sunulabildiği sürece denetim otoriteleri
açısından zorunlu yada vazgeçilmez değildir. Her ne kadar gelişmekte olan ülkeler
açısından çeşitli güçlükleri ve ciddi maliyetleri bünyesinde barındırsa da global
bankacılığın yeni düzenleme standardı olacaktır. Özellikle küçük ve orta ölçekli
bankalar açısından uyum sağlayamamanın maliyeti çok daha fazla olabilecektir.
Türkiye açısından ele alındığında özellikle büyük ölçekli birkaç banka
dışındaki tüm bankalar kendilerine sermaye açısından güçlü yabancı ortaklar bulmak
durumunda kalacak ya da AB ile bütünleşme sürecinin bir sonucu olan
konsalidasyon kaçınılmaz olacaktır. Sonuçta bu bütünleşme sürecinin sancısız
geçmesi Türkiye’nin ve dolayısıyla şirket ve bankaların derecelendirme notlarının
artmasına ve tüm kurumlarca Basel II ile birlikte daha da kapsamlı olarak
desteklenen risk yönetim kültürü’nün yaygınlaşmasına bağlı olacaktır. Bunun da
anahtarı makroekonomik ve politik istikrar sayesinde öngörülebilir ve sürdürülebilir
büyüme ile risk yönetiminin etkin denetimini sağlayan bir yapının BDDK
bünyesinde oluşturulmasıdır.
KAYNAKLAR
1. AKGÜÇ, Öztin. (1989). 100 Soruda Türkiye’de Bankacılık. İstanbul: Gerçek
Yayınevi
2. ALTAY, N. Oğuzhan. (2002). Türk Bankacılık Sektöründe Füzyon,
İktisat, İşletme ve Finans Dergisi, Yıl: 17, Sayı:195, Haziran
3. ARSLAN, Yüzgün. (1982). Cumhuriyet Döneminde Türk Banka
Sistemi (1923–1981). İstanbul: Der Yayınevi
4. ARTUN, Tuncay. (1983). İşlevi, Gelişimi, Özellikleri ve Sorunlarıyla
Türkiye’de Bankacılık. (2. Baskı). İstanbul: Tekin yayınları
5. ATEŞ, Alişan. (2003). Bankalarda Üstlenilen Riskler ve Türk Bankacılık
Sisteminin Basel Kriterlerine Uyumu. Yayımlanmamış Yüksek Lisans
Tezi. Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
6. BABUŞÇU, Şenol. (2005). Basel 2 Düzenlemeleri Çerçevesinde Bankalarda
Risk Yönetimi, Ankara: Akademi Yayınevi
7. BAKAN, Sumru. (2001). Osmanlı’dan Günümüze Türk Bankacılık
Kesimi, İktisat Dergisi, Sayı: 417, Eylül.
8. Basel Bankacılık Denetim Komitesi. (2004). Basel II’nin Uygulanmasına
İlişkin Göz önünde Tutulması gereken Hususlar, İngilizceden Çeviren:
Aslı BALCI
9. Basel Commitee on Banking Supervision.(1997). Core Principles For Effective
Banking Supervision, İngilizceden çeviren: TBB Bankacılık Araştırma
Grubu, Bankacılıkta Temel Prensipler
10. BDDK, 10 Soruda Yeni Basel sermaye Uzlaşısı(Basel II),
11. BDDK (2003). BDDK İçin Bankacılıkta Etkin Denetime İlişkin Basel
Temel Prensipleri Esas Alınarak Hazırlanan Öz-Değerlendirme Raporu,
KGD Raporu
12. BDDK (2004a). “Basel-II’ye Yönelik Çalışmalara İlişkin Rapor”, Araştırma
Dairesi.
13. B.D.D.K. (2004). Sermaye ölçümü ve Sermaye Standartları’nın Uluslararası
Düzeyde Uyumlaştırılması (Yeni Basel Sermaye Uzlaşısı). Gözden
Geçirilmiş Düzenleme (Türkçe Çeviri)
14. BDDK. (2006). Basel-II İlerleme Raporları Değerlendirmesi, Strateji
Geliştirme Dairesi
15. BOLGÜN Evren ve Akçay Barış. (2005). Risk Yönetimi –Gelişmekte Olan
Türk Finans Piyasasında Entegre Risk Ölçüm ve Yönetim Uygulamaları,
İstanbul: Scala Yayıncılık
16. CANSIZLAR, Doğan. (2001). Bankacılık ve Sermaye Piyasası, İktisat
Dergisi, Sayı: 417, Eylül
17. ÇETİN, Müge, (2001). Mali Kuruluşlarda Risk Yönetimi Bilgi Sistemleri,
SPK Yeterlilik Etüdü
18. ÇOLAK, Ömer Faruk ve ALTAN, Şenol. (2002). Toplam Etkinlik
Ölçümü: Türkiye’deki Özel ve Kamu Bankaları İçin Bir Uygulama,
İktisat, İşletme ve Finans Dergisi, Yıl: 17, Sayı: 196, Temmuz
19. DEMİR, Osman. (2000). 2000 Yılı Sonunda Yaşanan Finansal Kriz ve
Uygulanan İstikrar Programı Üzerine Düşünceler, İktisat, İşletme ve
Finans Dergisi, Sayı: 172, Temmuz
20. DENNİS, G. Uyemura and Donald, R.Van Deventer. (1993). F,inancial Risk
Managemant in Banking, Salam MA, A Bankline Publication
21. ERDOĞAN, Niyazi. (2002). Dünya ve Türkiye’de Finansal Krizler,
(Türk Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma UygulamalarıKamu Bankaları Deneyimi). Ankara: Yaklaşım Yayınları
22. KAAN H. Aksel. (2007). İç denetimin değişen rolü: Basel II perspektifinden
yeni sorumluluklar. Active Bankacılık ve Finans Dergisi, 22, 32-35.
http://www.makalem.com/Search/ArticleDetails.asp?nARTICLE_id=2677,24
-10 adresinden 17 Kasım 2007 tarihinde alınmıştır
23. KAVAL, Hasan. (1995). Banka İşletmelerinde Maliyet Karlılık Analizleri ve
Risk Yönetimi, Ankara: G.Ü.İ.İ.B.
24. KEYDER, Nur. (2001). Türkiye’de 2000-2001 Krizleri ve İstikrar
Programları, İktisat, İşletme ve Finans Dergisi, Sayı: 183, Haziran.
25. KOCAİMAMOĞLU, Sururi. (1977). Bankacılık Ansiklopedisi, Ankara:
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, No: 208, Faydalı Eserler Dizisi: No: 10
26. KPMG. (2003). Basel II A Worldwide Challange for the Banking Sector
27. NERMİN, Murat. (2007, Şubat 18). Basel II Uzlaşısı ve Olası Etkileri.
<http://www.ekonomistler.com/arsiv/research/0201120704-02-MN3.pdf>
(2006, Şubat 1)
28. ÖCAL, Tezer. (1992). Türk Banka Sistemi. Ankara: Ankara İktisadi ve Ticari
İlimler Akademisi Yayınları
29. PARASIZ, İlker.(2000). Para Banka ve Finansal Piyasalar. (Yedinci Baskı).
Bursa: Ezgi Kitabevi Yayınları
30. PARLAKKAYA, Raif. (2003). Finansal Türev Ürünler ile Mali Risk
Yönetimi ve Muhasebe Uygulamaları. Ankara: Nobel Yayın
31. ROGER, W.Ferguson. (2001). Credit Risk Management; Models and
Judgement, At the Market Association’s 1st Annual Credit and Risk
Management Conference. New York
32. SAYGILI, Ş. Yayla, M. Çokaklı, S. (2004). Finansal Holding Şirketleri ve
Türk Mali Sistemi. Ankara: BDDK Çalışma Raporları
33. SAYILGAN, Şevket. (1999). Türk Bankacılık Sektörünün Sorunları ve
Çözüm Önerileri, Finans Dünyası, Sayı: 117, Eylül.
34. Sezgin, Cüneyt. (2007). Risk Yönetimi Sadece Mevzuattaki Koşullara Uymak
İçin
Yapılmamalı.
Activeline,
12,
http://actiefinans.com/activeline/sayi12/risk_yönetimi.html adresinden 18
Mart 2007 tarihinde alınmıştır.
35. ŞAHİN, Hüseyin. (2000). Türkiye Ekonomisi, (Tarihsel Gelişimi-Bugünkü
Durumu). (Altıncı Baskı). Bursa: Ezgi Kitabevi Yayınları
36. TBB. (2001). Yeni Sermaye Uzlaşısı. Basel bankacılık Gözetim ve Denetim
Komitesi Ocak 2001 Belgesi
37. TULGAR, Koray. (1993). Ticari Bankalarda Aktif Pasif Yönetimine Giriş,
Ankara: TBBY yayını
38. UYGUR, Ercan. (2001). 2000 Kasım ve 2001 Şubat Krizleri Üzerine
Değerlendirmeler, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, Sayı: 227, Mart-Nisan
39. YAYLA Münür ve Kaya Yasemin Türker. (2005). Basel-II, Ekonomik
Yansımaları ve Geçiş Süreci, ARD Çalışma Raporları: 2005/3, BDDK
Araştırma Dairesi
40. YOLALAN, Reha. (2001). “Risk yönetimi ve iç denetime ilişkin uluslararası
gelişmeler ve Türkiye’ye yansımaları” İç denetim dergisi, sayı:1
41. YÜKSEL, Ayhan. (2004). Yeni Basel Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı, BDDK
Araştırma Dairesi
Download