GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ İŞLETME EĞİTİMİ ANABİLİM DALI TÜRKİYEDEKİ BANKACILIK SEKTÖRÜNDE BASEL II UYGULAMALARI VE EĞİTİMİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan FATİH KIRAÇ ANKARA-2008 GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ İŞLETME EĞİTİMİ ANABİLİM DALI TÜRKİYEDEKİ BANKACILIK SEKTÖRÜNDE BASEL II UYGULAMALARI VE EĞİTİMİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan Fatih KIRAÇ Danışman Yrd. Doç. Dr. Cevdet Yiğit ÖZBEK ANKARA-2008 JÜRİ VE ENSTİTÜ ONAY SAYFASI ÖRNEĞİ Fatih KIRAÇ‘ın Türkiye’deki Bankacılık sektöründe Basel-II Uygulamaları ve Eğitimi başlıklı tezi 21.04.2008 tarihinde, jürimiz tarafından İşletme Eğitimi Anabilim Dalında Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir. Adı Soyadı İmza Üye: Yrd. Doç. Dr. Cevdet Yiğit ÖZBEK ..................................... ............................. Üye : Doç. Dr. Yıldız AKBULUT ................................................ ............................. Üye : Doç. Dr. Ganite KURT......................................................... ............................. ÖNSÖZ Ekonomideki diğer tüm sektörlerle iç içe bulunan ve her geçen gün teknolojik gelişmelerden ve küreselleşmeden etkilen bankacılık sektörü Basel Kriterleri ile yeni bir sürece girmiştir. Bu sürecin temelleri Basel Komitesinin kurulması ile atılmış Basel- I kriterlerinin ortaya çıkışı ve nihayet Basel-II kriterlerinin yayınlanması ile şimdilik son şeklini almıştır. Bu kriterler bankacılık sektörünün mevcut işleyiş düzenine birtakım standartlar getirmiştir. Bankacılık sektörünü etkilemesi münasebeti ile diğer ekonomik birimler de dolaylı olarak bu düzenlemelerden etkilenecektir. Ülkemizde Basel-II kriterleri halen uygulanmamakla beraber, bankalar, bu sürece uyum sağlama noktasında kendi iç birimleri nezdinde birtakım çalışmalar yürütmektedir. Bu çalışmada hem bu hazırlık süreci hem de Basel-II kriterlerinin bankacılık sektörüne ve dolaylı olarak diğer ekonomik birimlere olası etkileri, aynı zamanda bu geçiş aşamasında yapılan ve yapılması planlanan eğitim çalışmaları incelenmiştir. Yoğun ve yorucu bir çalışma hayatım içerisinde ortaya çıkan bu çalışmada bana her yönden destek olan aileme, çalıştığım bankadaki mesai arkadaşlarıma, tezimin hazırlanmasında büyük emeği olan, anlayış ve sabrıyla benden desteğini esirgemeyen danışman hocam sayın Yrd. Doç.Dr. Cevdet Yiğit ÖZBEK’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım. ÖZET TÜRKİYEDEKİ BANKACILIK SEKTÖRÜNDE BASEL II UYGULAMALARI VE EĞİTİMİ KIRAÇ, Fatih Yüksek Lisans, İşletme Eğitimi Bilim Dalı Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Cevdet Yiğit ÖZBEK Mart – 2008 Uluslararası piyasalarda, risk yönetim uygulamalarında ve denetim yaklaşımlarında meydana gelen önemli ölçüdeki değişiklikler sonrasında, yeni sermaye standartlarının oluşturulması gerekmiştir. Bu faktörler sonucunda, “Basel II Yeni Sermaye Uzlaşısı”, daha hassas risk ölçümüne ulaşma amacı taşıyan bir düzenleme olarak ortaya konulmuştur. Yeni düzenleme ile birlikte birbirlerini destekleyen üç ana blok oluşturulmuştur. Söz konusu bloklarla birlikte, kredi riski ölçüm yöntemleri hassaslaştırılmış ve operasyonel risk ölçümü oluşturulmuş ulusal denetim otoritelerinin denetimlerinin önemi vurgulanmış ve bankaların kamuyu aydınlatma gereklilikleri belirlenerek piyasa disiplini sağlanmıştır. Bankaların maruz kaldığı en önemli risklerden biri de kredi riskidir. Finansal serbestleşme, finansal kurumlar arasındaki rekabetin artması, kredi piyasalarının gelişmesi, kredi türev piyasalarının genişlemesi ve yeni finansal enstrümanların kullanılmaya başlamasıyla kredi riskini yönetmek bankalar açısından karmaşık hale gelmiştir. Bu çalışmada, Basel-II kriterlerinin Türk Bankacılığı’nda risk yönetimi ve denetim süreçleri üzerindeki etkisi ile Basel II’ye geçiş yapmakta olan bir Türk bankası’nın Basel-II kapsamında gerçekleştirdiği değişiklikler ve Basel II’nin etkileri incelenmiştir. ABSTRACT BASEL II APPLİCATİONS AND EDUCATİON İN TURKEY BANKİNG SECTOR KIRAÇ, Fatih Graduate Program, Department of Managing Training Supervisor: Yrd.Doç. Dr. Cevdet Yiğit ÖZBEK March, 2008 Since the international financial markets, risk management practices and supervisory approaches each have undergone significant transformation, a new capital accord formation is needed. As the consequence of these factors, “ Basel II The New Capital Accord” is formed in order to provide approaches which are both more comprehensive and more sensitive to risks than the Basel I Accord. With the new framework, three mutually reinforcing pillars is set. With these pillars, the credit risk measurement methods are more elaborated and operational risk measurement is introduced, the severity of national audit authority applications is highlighted and market discipline through enhanced disclosure by banks is increased. One of the important risk that the banks exposed is credit risk. Managing to credit risk become complex because of the development of free finance, increasing competition between financial institutions, development of finance markets, expanding of credit derivative markets and starting to use financial instruments. In this study, the effect of the Basel II formations on risk management and audit processes of the Turkish Banking System and the implemented amendments of a Turkish Bank which has begun to pass Basel II is analyzed. İÇİNDEKİLER Sayfa JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI ........................................................................ i ÖNSÖZ ........................................................................................................................ ii ÖZET........................................................................................................................... iii ABSTRACT ................................................................................................................ iv İÇİNDEKİLER ............................................................................................................ v TABLOLAR LİSTESİ ................................................................................................ ix KISALTMALAR ......................................................................................................... x GİRİŞ ......................................................................................................................... xii BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYEDEKİ BANKACILIK SEKTÖRÜNE GENEL BİR BAKIŞ VE BASEL-II İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR 1.1 Türkiye’deki Bankacılık Sektörüne Genel Bir Bakış ....................................... 1 1.1.1 Milli Bankacılığın Geliştiği Dönem (1923–1932) .......................................... 1 1.1.2 Devletçilik ve Devlet Bankalarının Geliştiği Dönem (1933–1944) ................ 2 1.1.3 Özel Bankaların Gelişme Dönemi (1945–1960) ............................................ 3 1.1.4 Planlı Dönem (1960–1980) ............................................................................ 4 1.1.5 Bankacılıkta Serbestleşme ve Dışa Açılma Dönemi (1980–1990) ................ 6 1.1.6 2000’li Yıllarda Türkiye’de Bankacılık Sektörü ............................................. 7 1.2 Bankacılık Sektöründe Risk Kavramı ............................................................. 11 1.2.1 Risk Kavramı ................................................................................................. 11 1.2.2 Risk Yönetimi ................................................................................................ 13 1.2.3 Risk Türleri .................................................................................................... 15 1.2.3.1 Bilanço Yapısı Riskleri ........................................................................ 15 1.2.3.2 Pazar Riskleri ....................................................................................... 18 1.2.3.3 Genel İşletme Riskleri (Operasyon Riski) ........................................... 19 1.3 Basel Standartları ile İlgili Temel Kavramlar ................................................. 20 1.3.1 Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS), Basel-I, Basel-II ............................. 20 1.3.1.1 Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) ................................................ 21 1.3.1.2 Basel-I ................................................................................................. 22 1.3.1.3 Basel-II ................................................................................................ 23 1.3.2 Birinci Yapısal Blok (Pillar-I) ....................................................................... 26 1.3.2.1 Standart Yaklaşım ve Basitleştirilmiş Standart Yaklaşım .................. 27 1.3.2.2 İçsel Derecelendirme Yaklaşımları ..................................................... 28 1.3.3 İkinci Yapısal Blok ....................................................................................... 32 1.3.4 Üçüncü Yapısal Blok .................................................................................... 34 1.3.5 Düzenleyici Otorite Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ............ 35 1.3.5.1 Kuruluş ve Yasal Çerçeve ................................................................... 35 1.3.5.2 Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun Basel-II Yaklaşımı ............................................................................................ 36 İKİNCİ BÖLÜM BASEL-II’YE YÖNELİK ÇALIŞMALAR, GEÇİŞ SÜRECİ VE EKONOMİK YANSIMALAR 2.1 Basel-II’ ye Geçişe İlişkin Çalışmalar .............................................................. 39 2.1.1 Basel-II’nin Ortaya Çıkma Süreci ................................................................. 39 2.1.2 Sistem Altyapı Tesisi Çalışmaları ................................................................. 44 2.1.3 Veri Tabanı Oluşturulmasına İlişkin Çalışmalar........................................... 47 2.1.4 Uygulamaya İlişkin Hususlar ........................................................................ 52 2.2 Basel Komitesinin Amacı ve Etkin Gözetim ve Denetim Prensipleri ............ 55 2.2.1 Basel Komitesi Hakkında Bilgi ..................................................................... 55 2.2.2 Basel Komitesi Etkin Gözetim ve Denetim Prensipleri ................................ 57 2.3 Türkiye’deki Bankacılık Sektörünün Basel-II’ ye Geçiş Süreci .................... 58 2.3.1Türkiyede Faaliyet Gösteren Bankalara İlişkin Göstergeler .......................... 59 2.3.2 Sektördeki Bankalar Açısından Bakış ........................................................... 61 2.3.3 Düzenleyici Otorite BDDK Açısından Bakış ............................................... 62 2.3.4 Basel-II’ ye Geçiş Süreci İçin Tespitler ........................................................ 63 2.3.5 Basel-II’ ye Geçiş Sürecinde T.Vakıflar Bankası T.A.O Yol Haritası ......... 64 2.3.6 Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O Basel-II’ ye Geçişe İlişkin İlerleme Raporu ........................................................................................................... 68 2.4 Basel-II’nin Muhtemel Yansımaları................................................................. 77 2.4.1 Bankalar Üzerine Etkisi ................................................................................ 77 2.4.2 Türkiye’deki Bankacılık Sektörü Üzerine Etkisi .......................................... 79 2.4.3 Basel-II’nin Reel sektör Üzerine Etkisi ........................................................ 82 2.4.3.1 Şirketler Üzerine Etkisi ....................................................................... 83 2.4.3.2 KOBİ’lere Etkileri............................................................................... 84 2.4.4 Düzenleyici Otoriteler Üzerine Etkisi ........................................................... 86 2.4.5 Derecelendirme Kuruluşları Üzerine Etkisi .................................................. 88 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BASEL-II’YE GEÇİŞ SÜRECİNDE BANKACILIK SEKTÖRÜNDE EĞİTİM VE DENETİM ÇALIŞMALARI 3.1 Eğitim ve Kaynak İhtiyaçlarının Değerlendirilmesi ....................................... 91 3.2 Danışmanlık Hizmetleri ..................................................................................... 94 3.2.1 Danışmanlık İşlemleri .................................................................................... 95 3.2.2 İnsan Kaynakları Eğitimine Yönelik Danışmanlık Hizmetleri ...................... 96 3.3 Denetim Kaynakları ve Eğitim ......................................................................... 96 3.3.1 Dış Denetim Bölümü İşlemleri ve Eğitim...................................................... 97 3.3.2 İç Denetim Bölümü İşlemleri ve Eğitim ........................................................ 98 3.4 Türkiye’deki Bankacılık Sektörünün Basel Prensiplerine Uyum Çalışmaları ........................................................................................................ 100 3.4.1 Risk Yönetimine İlişkin Düzenlemeler ........................................................ 100 3.4.1.1 İç Kontrol Sistemi ............................................................................... 101 3.4.1.2 Teftiş Kurulları .................................................................................... 102 3.4.1.3 Risk Yönetim Sistemi ......................................................................... 103 3.4.2 Aktif Pasif Yönetimi .................................................................................... 103 3.4.2.1 Aktif Pasif Yönetiminin Unsurları ...................................................... 104 3.4.2.2 Aktif Pasif Yönetim Komiteleri .......................................................... 105 SONUÇ VE ÖNERİLER ......................................................................................... 107 KAYNAKÇA ........................................................................................................... 110 TABLO LİSTESİ Tablo 1: Banka İçi Yol Haritaları s.63 Tablo 2: Kredi Risk Ölçümüne İlişkin T.Vakıflar Bankası Çalışması s.76 Tablo 3: Piyasa Riski Ölçümüne İlişkin T.Vakıflar Bankası Çalışması s.77 Tablo 4: Operasyonel Riske İlişkin T.Vakıflar Bankası Çalışması s.78 Tablo 5: T. Vakıflar Bankası Personeli Basel II Eğitim Toplantıları s.79 Tablo 6: QIS 3 Sonuçları s.82 Tablo 7: Basel II Standart Yaklaşım’da KOBİ’lerin Risk Ağırlıkları s.88 KISALTMALAR TCMB Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası IMF International Monetary Fund TMSF Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu BIS Bank for İnternational Settlements – Uluslararası Ödemeler Bankası OECD Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü BCBS Basel Bankacılık Denetim Komitesi VAR Riske Maruz Değer Yaklaşımı SA Standart Yaklaşım ASA Alternatif Standart Yaklaşım ECA İhracat Kredi Kuruluşları ECAI Bağımsız Derecelendirme Kuruluşları IRB İçsel Derecelendirme Yaklaşımı PD Temerrüde Düşme Olasılığı LGD Temerrüt Halinde Kayıp M Vade EAD Temerrüt Halindeki Risk Tutarı BDDK Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu TMSF Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu İDDY İçsel Derecelendirmeye Dayalı Yaklaşım BÖMB Büyük Ölçekli Mevduat Bankaları OÖMB Orta Ölçekli Mevduat Bankaları KÖMB Küçük Ölçekli Mevduat Bankaları KYB Kalkınma ve Yatırım Bankaları ORSY Operasyonel Risk Standart Yaklaşım TGY Temel Gösterge Yaklaşımı KRSY Kredi Riski Standart Yaklaşım KOBİ Küçük ve Orta Boy İşletmeler THK Temerrüt Halinde Kayıp QIS Sayısal Etki Çalışması BCPs Basel Temel İlkeleri İÖY İleri Ölçüm Yaklaşımları BSY Basitleştirilmiş Standart Yaklaşım TBB Türkiye Bankalar Birliği OPEC Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü APY Aktif Pasif Yönetimi APYK Aktif Pasif Yönetim Komitesi GİRİŞ Bankacılık sektörü, 1980’li yıllardan bu yana küreselleşme ve teknolojik gelişmelere uyum sağlama çabaları nedeniyle hızlı bir değişim süreci yaşamıştır. Bankacılık sektöründe yaşanan değişim sürecinde, sisteme yeni finansal ürünler katılmış ve bankaların risk yapısında değişiklikler meydana gelmiştir. Bu süreçte, var olan bankacılık düzenlemeleri ve denetim mekanizmalarının etkinlikleri hızla azaldığından düzenleme ve denetim otoritelerinin sistemde güven ve istikrarı sürekli bir şekilde sağlayabilmeleri için, kendilerini sürekli yenileyebilmeleri ve yeni koşullara uygun düzenlemeler yapmaları gerekmektedir. Yeni Basel Sermaye Uzlaşısı (Basel II), bankaların sermaye yeterliliklerinin ölçülmesine ve değerlendirilmesine ilişkin olarak Basel Bankacılık Denetim Komitesi tarafından yayımlanan ve birçok ülkede yürürlüğe girmesi beklenen standartlar bütünüdür. 1999 yılında sermaye hareketlerinin yoğunlaşması, bankaların kredi portföylerinin azalan performansı ve sermaye yeterliliğini karşılama ihtiyaçları, bankacılık sektörünün çok karmaşık hale gelmesi, menkul kıymetleştirme, kredi türevleri gibi yeni finansal enstrümanların ortaya çıkması ile Basel II sermaye yeterliliği düzenlemesi ortaya çıkmıştır. Basel II ‘de, risk yönetimi ile sermaye yeterliliğinin ölçülmesi ve riskin kontrol altına alınması amaçlanmaktadır. Türkiye’de 2001’de yaşanan ve ekonomide çok ağır etkiler bırakan bankacılık krizi sonucunda bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılması Basel Komitesi’nin standartları ile uyumlu bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Özellikle bankaların sermaye yapıları, aktif kalitesi ve karlılıklarının geliştirilmesine yönelik düzenlemeler sonucunda Türk Bankacılık sistemi hızlı ve sağlıklı bir büyüme sürecine girmiştir. Basel II içerisinde sermaye yükümlülüğünün nasıl hesaplanacağı, maruz kalınan risklerin nasıl yönetileceği, sermaye yeterliliğinin nasıl değerlendirileceği ve nasıl kamuya açıklanacağına ilişkin hükümler mevcuttur. Keza risk ölçümüne iliksin olarak basit aritmetiğe dayalı standart yöntemler ile kredi, piyasa ve operasyonel riske ilişkin istatistikî / matematiksel risk ölçüm metotlarını içeren yöntemle bulunmaktadır. Bu çalışmanın birinci bölümünde 1923 yılından 2000’li yıllara kadar Türkiye’deki bankacılık sektöründe yaşanan gelişmeler genel bir bakış açısı ile değerlendirildikten sonra, bankacılık sektöründe risk kavramları ve Basel standartları ile ilgili temel kavramlar incelenecektir. Çalışmanın ikinci bölümünde Basel II’ye geçişe ilişkin çalışmalar, Basel Komitesi etkin gözetim ve denetim prensipleri, Türkiye’deki bankacılık sektörünün Basel II’ye geçiş süreci ve Basel standartlarının ekonomik birimler üzerine etkisi açıklanacaktır.. Çalışmanın son bölümünde de Basel II’ye geçiş sürecinde bankacılık sektörünün eğitim ve denetim çalışmalarına değinilecektir. Sonuç ve öneriler bölümünde ise çalışmanın dikkat çekici noktalarına değinilerek önerilerde bulunulacaktır. BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYEDEKİ BANKACILIK SEKTÖRÜNE GENEL BİR BAKIŞ VE BASEL-II İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR 1.1 Türkiye’deki Bankacılık Sektörüne Genel Bir Bakış Türkiye’de bankacılık sektöründeki değişim belirli dönemlere ayrılarak incelenebilir. İlk olarak Cumhuriyetin kurulmasından 1932 yılına kadar olan milli bankacılığın geliştiği dönem, sonra devlet bankalarının geliştiği 1933-1944 arası dönem, daha sonra özel bankaların geliştiği 1945-1960 yılları, arkasından 1960-1980 yıllarını kapsayan planlı dönem, bunu takip eden serbestleşme ve dışa açılmayı kapsayan 1980-1990 yılları ve son olarak 2000’li yıllardaki bankacılık sektörü ayrı başlıklar altında incelenecektir. 1.1.1 Milli Bankacılığın Geliştiği Dönem (1923–1932) Cumhuriyet döneminde, ulusal sanayi ve bankacılığın geliştirilmesi çabaları ön plana çıkmıştır. Bu amaçla toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde önemli kararlar alınmıştır. Bu kararlar sonrasında ilk kurulan banka, Türkiye İş Bankası (1924) olmuştur. Cumhuriyet dönemindeki ilk büyük özel sektör bankası olan Türkiye İş Bankası, ülkenin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmak amacıyla, gerek sanayi gerek ticaret sektörlerine kredi vermek ve gerekse sanayi ve ticari girişimlerde bulunmak görevlerini üstlenmiştir (Artun, 1983, s.42). Bu dönemde faaliyete geçen bir diğer banka ise, 1930 yılında kurulan TC. Merkez Bankası’dır. Banka, anonim şirket statüsünde kurulmuş olup, 1931 yılında çalışmaya başlamıştır (Keyder, 1991, s.41). Bu önemli gelişmelere ek olarak, 19231933 yılları arasında çok sayıda yerel bankanın kurulmuş olduğu ve bu dönemde yerel bankacılığın da önemli bir gelişme gösterdiği görülmektedir. Bölgesel ihtiyaçların karşılanmasında, özellikle de, yerel tacirlerin kredi ve banka hizmeti ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla kurulmuş olan bu yerel bankaların bir çoğu, 1929 Dünya Ekonomik Krizi’nin olumsuz etkileri ve ülkemizde şube bankacılığının gelişip yaygınlaşması üzerine, faaliyetlerini durdurmak zorunda kalmışlardır (Parasız, 2000, s.110). Savaş sonrası ekonominin canlanmaya başlamasıyla birlikte iş ve üretim hacmindeki artış, ödemelerin hızla artmasına neden olmuş, bu da piyasada yeni bankalara olan gereksinimi hızlandırmıştır (Akgüç, 1989, s.39). Bu gelişmelere paralel olarak, 1950’li yıllar özel sektör banka sayısında hızlı bir artışın yaşandığı bir dönemi yansıtmaktadır. Bunun başlıca nedenleri; bu dönemde dış kredilerin ve ihracat gelirlerinin artması, 1954 yılında Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasası’nın yürürlüğe girmesi, ekonomide hızlı bir büyümenin sağlanması ve ülkede tasarrufların giderek artış göstermesidir (Kocaimamoğlu, 1977, s.689). Ayrıca bu dönemde şube bankacılığı da hızla gelişme göstermiştir. Yine bu dönemde yasal açıdan da iki önemli gelişme meydana gelmiştir. Bunlardan ilki 1958 tarih ve 7129 sayılı Bankalar Yasası’nın kabulü ve ikincisi ise, yine aynı yıl Türkiye Bankalar Birliği’nin kurulmasıdır. 1.1.2 Devletçilik ve Devlet Bankalarının Geliştiği Dönem (1933-1944) 1929 Dünya Ekonomik Krizi Türkiye ekonomisini de olumsuz yönde etkilemiş, bunun bir sonucu olarak, ekonomik yaşamda devletçilik ön plana çıkmıştır. 1930’lu yıllar Türkiye’de özel amaçlı devlet bankalarının kurulmaya başlandığı bir dönem olmuştur. Bu gelişmede, 1934 yılında yürürlüğe giren Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’nın etkisi büyük olmuştur. Bu gelişme, “devlet eliyle sanayileşme” politikasının bankacılık sektörüne de yansıması şeklinde değerlendirilebilir (Parasız, 2000, s.110). 1940-1945 İkinci Dünya Savaşı yılları ise tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de ekonomik daralmaya neden olduğundan dolayı, bankacılık sektörü de bu gelişmelerden olumsuz yönde etkilenmiştir. Bu dönemde, Türkiye ekonomisinde 1930’lu yıllarda izlenen kapalı, korumacı ekonomi politikalarının yerini, daha liberal ve özel sektörü destekleyen, dışa açık politikaların almış olması bankacılık sektörünü de olumlu yönde etkilemiştir. 1.1.3 Özel Bankaların Gelişme Dönemi (1945-1960) 1945–1960 döneminin en önemli özelliği, sanayileşme stratejisi olarak iktisadi devletçiliğin yerini özel sektörün desteklenmesi ile ekonomik kalkınmanın hızlandırılması politikasının almasıdır. Savaş yıllarında yaşanan yüksek enflasyon ve spekülasyon ortamında tarım ve ticaret sektörlerinde varlıklı bir özel kesim ortaya çıktı. 1950 yılında da iktidara iktisadi liberalizm ilkesini benimsemiş Demokrat Parti geçti. Bu dönemde özel sermaye birikimi, özellikle 1950'den sonra tarımda makineleşmenin artması ve hızla genişleyen ekim alanları ile art arda iyi ekim yıllarının yaşanmasının etkisiyle, önemli ölçüde arttı. Özel kesimin güçlenmesi ve sanayileşme politikasında meydana gelen değişiklik, etkisini bankacılık sektörü üzerinde de gösterdi. Bu dönem, özel bankacılığın geliştiği bir dönem oldu. Özellikle 1950'den sonra devlet yatırımlarının finansmanında gittikçe artan ölçülerde dış yardımlardan yararlanıldı. Ayrıca yabancı sermaye girişi ve yabancı sermayeli yatırımların hızlandırılması amacıyla 1950 ve 1954 yıllarında yabancı sermayeyi teşvik kanunları çıkarıldı. 1945–1959 yılları arasında yatırımların, modern işletmelerin, milli gelir ve nüfusun hızla artması, şehirlerin büyümesi, sanayi sektörünün milli gelirden daha çok pay almaya başlaması ve piyasa için üretimin genişlemesi, ekonomide para ve kredi ihtiyacının artmasına neden oldu. Yapı ve Kredi Bankası (1944), Garanti Bankası (1946), Akbank (1948), Pamukbank (1955) ve Türkiye Sınaî Kalkınma Bankası (1950) bu dönemde kuruldu. Bu dönemde, faiz oranları ve bankacılık işlemlerinden alınacak komisyon oranlarının hükümetçe belirlenmesi ve dövize dayalı işlem yapma yetkisinin sadece Merkez Bankası'nda bulunmasının da etkisiyle, şube bankacılığına ve mevduat toplamaya dayalı bir rekabet önem kazandı. Şube bankacılığının yaygınlaşması, yerel bankaların tasfiyesi sürecini hızlandırdı. 1.1.4 Planlı Dönem (1960-1980) Türkiye ekonomisinin 1960’lı yıllarda planlı döneme girmesiyle birlikte, Türk bankacılık sektörü de 1960–1980 döneminde, söz konusu beş yıllık kalkınma planlarında ve yıllık programlarda belirtilen ilkelere uygun bir yapıda gelişmiştir. Bu dönemin bankacılık açısından ön plana çıkan özellikleri; uzman bankalara, kalkınma ve yatırım bankalarına önem verilmesi, ticari bankaların kurulmasına ise, sınırlama getirilmiş olmasıdır. Ayrıca bu dönemde, özellikle de 1970’li yılların başlarında, holdingleşmenin hız kazandığı ve buna paralel olarak holding bankacılığının geliştiği görülmektedir (Şahin, 2000, s.380). Bu dönemde ithal ikameci tipi sanayileşme stratejisinin benimsenmesi, buna paralel olarak finansman anlayışını da etkilemiştir. Diğer yandan planlı dönemde yabancı bankalar da dâhil olmak üzere, ticari bankacılık alanında uygulanan politikalar sektöre girişleri engellemiş, böylece mevcut oligopolcü yapı güçlenmiştir. Bu sırada bölgesel bankaların çoğu kapanmış, çok sayıda küçük banka yerine, az sayıda çok şubeli büyük banka kurulması yönünde bir eğilim ortaya çıkmıştır (Aslan, 1982, s.40-41). 1970’li yıllarda yaşanan petrol krizleri sonrasında, Türkiye ekonomisi bir darboğaz içine girmiştir. 1970’li yılların sonunda, döviz krizi eşliğinde yüksek oranlı enflasyonla karşı karşıya kalınmış ve bu nedenle 24 Ocak 1980’de bir istikrar ve ekonomik değişim programı uygulamaya konmuştur. Bankacılık sektörü de, bu istikrar programının hedefine uygun olarak, yürürlüğe giren dışa açılma, serbest piyasa ekonomisine geçiş ve liberalleşme politikalarından en çok etkilenen ve değişim içine giren sektörlerden biri olmuştur. Bu çerçevede, Türk bankacılık sektörü de 1980’den itibaren hızlı bir gelişme göstererek, uluslararası banka ve finans sistemi ile bütünleşme sürecine girmiştir. Söz konusu dönemde serbest piyasa ekonomisine geçişle birlikte, dış dünya ile ekonomik ve mali bütünleşmenin gerçekleştirilmesi gibi, yapısal değişime yönelik politikalar hayata geçirilmiştir. Yine aynı yıllarda, tüm dünyada finansal pazarların serbestleştirilmesi eğiliminin ortaya çıkmasının, bunda önemli bir rolü olduğu söylenebilir (Öcal, 1992, s.148). Finansal liberalleşmeye dönük ilk uygulama, “Temmuz Bankacılığı” olarak bilinen ve 1 Temmuz 1980 yılında faiz oranlarının serbest bırakılarak, pozitif reel faiz uygulamasına geçilmesi ve bankaların mevduat sertifikası çıkarmalarına izin verilmesiyle birlikte mevduat ve kredi faizleri hızla yükselmeye başlamıştır. Aynı dönemde, banker kuruluşlarının hızla artmasıyla, bankalar önce bankerlerle, daha sonra kendi aralarında fon toplama yarışına girmişlerdir. Bu rekabet, faiz yükseltme yoluyla yürütülmüş olup, rekabetin artması ürün sayısının ve hizmet kalitesinin yükselmesine neden olmuş, ileri teknoloji kullanımı hızlanmıştır. (Bakan, 2001, s.33) Fakat bankerlik kuruluşları arasında ortaya çıkan faiz yükseltmeleri, bir süre sonra bankerleri borç alınan paraların faizinin ödenmesi için, sonradan daha yüksek faiz ile borçlanılmak zorunda bırakmıştır. Böyle bir ortamda ayakta kalmanın tek yolu, devamlı olarak faiz yükseltmektir. Böyle bir sistemin kısa bir süre içerisinde çökmesi ise kaçınılmazdır. Nitekim 1982 yılında “Bankerler Krizi” olarak adlandırılan olay gerçekleşmiştir. Bu dönemde serbest faiz politikasının ve banker iflaslarının, bireysel bankaların uygulamaları ile yönetim tarzlarının birleşmesinin bir sonucu olarak, çok sayıda bankanın mali bünyesinde sorunlar yaşanmıştır (Erdoğan, 2002, s.125). 1.1.5 Bankacılıkta Serbestleşme ve Dışa Açılma Dönemi (1980–1990) 1980 yılı sonrası, ekonominin dışa açılması ve dünya finans sistemi ile bütünleşme çabalarının bir sonucu olarak, bankacılık sektöründe de dışa açılma yönünde bir eğilim ortaya çıkmıştır. Böylece, ticaret bankası, yatırım bankası ve şube düzeyinde birçok yabancı banka faaliyete geçtiği ve Türk bankaları ile ortaklık kurduğu gibi, Türk bankaları da yurt dışında şube açma, banka kurma vb. yollarla örgütlenmişlerdir (Sayılgan, 1999, s.85). Bu gelişmeler Türk bankacılık sektörünün ülkemizde şube açan yabancı bankaların bir sonucudur. Ayrıca bu rekabet, Türk bankacılık sektörünün etkinliğini de arttırmıştır. 1980’li yılların bir başka önemli gelişmesi ise, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) bünyesinde “interbank” piyasasının oluşturulmasıdır. (Parasız, 2000, 112) Böylece bankaların kısa vadeli likidite ihtiyaçlarının karşılanmasında ve likidite fazlasının değerlendirilmesinde çok büyük kolaylık sağlanmıştır. İnterbank, bankalara kaynak kullanma esnekliği ve kaynakları daha etkin kullanma imkânı verdiği gibi, ekonominin likidite dengesini kurmada da çok yararlı olmuştur (Şahin, 2000, 382–383). Bunun yanı sıra; 1980’li yıllarda, bankacılığın gelişimi ve dünya finans piyasaları ile bütünleşebilmesi amacı ile getirilen diğer yasal düzenlemeler ise; 1982 yılında Sermaye Piyasası Kurulu’nun oluşturularak Sermaye Piyasası Kanunu’nun yenilenmesi, 1985 yılında devlet iç borçlanma senetlerin ihale yoluyla satışına başlanması, 1986 yılında bankaların para piyasasının oluşturulması, yerleşik kişilere döviz tutma ve döviz tevdiat hesabı açma izninin verilmesi, 1987 yılında Merkez Bankası’nın açık piyasa işlemlerini başlatması, 1988 yılında efektif ve döviz piyasaları ile 1989 yılında altın piyasalarının kurulması olarak ana başlıklar halinde sıralanabilir. Piyasa ekonomisine geçilen 1980’li yıllarda, uygulamaya konulan reform niteliğindeki yapısal değişiklikler, bankacılık sektörünün ve mali sektörün gelişmesini ve büyümesini sağlamıştır. Ne var ki, 1990’lı yıllardaki gelişmeler ve yaşanan krizler, bankacılık sisteminin mali bünyesinin önemli ölçüde bozulmasına neden olmuştur. Dönemin ilk krizi de 1990 Körfez Krizi’dir. Bu kriz dış kaynaklı bir kriz olmasına rağmen, Türk mali sistemi, bu dönemde likidite krizine girmiş, ekonomik yapı ise olumsuz yönde etkilenmiştir. Bu dönemde sektördeki ilk büyük finans krizi ise, 5 Nisan 1994 yılında yaşanmış ve olumsuz etkileri günümüze kadar sürmüştür. Kriz, iyi idare edilmeyen ve mali bünyeleri zayıf olan bankaların ve kurumların iflasını hızlandırmış, krizle gelen şok, bankacılık sisteminin toplam varlıklarını büyük oranda azaltmış ve ayrıca aktif ve pasif yapısında değişikliklere yol açmıştır. 1.1.6 2000’li Yıllarda Türkiye’de Bankacılık Sektörü Türkiye 2000 yılına çok önemli ekonomik kararların alındığı bir ortamda girmiştir. 1999 yılı Haziran ayında IMF ile yapılan görüşmelerde, Yakın İzleme Anlaşması’nın programa bağlı ve mali finans destekli bir anlaşmaya dönüştürülmesi benimsenmiş ve 2000-2002 döneminde uygulanacak makroekonomik politikaların çerçevesi çizilmiştir. Hükümet, IMF’e sunduğu ve kabul gördüğü 9 Aralık 1999 tarihli Niyet Mektubu sonrasında, 1 Ocak 2000’den itibaren üç yıllık bir ekonomik süreci kapsayan, maliye, para, kur ve gelir politikalarının yanı sıra, yapısal değişimleri de içeren enflasyonu düşürme programını uygulamaya koymuştur (Cansızlar, 2001, s.6). Uygulamaya geçilmesiyle birlikte, ekonomide çok kısa sürede bazı olumlu gelişmeler gözlenmiş olmasına rağmen, Kasım 2000 yılında Türk mali piyasalarında likidite sıkışıklığının neden olduğu döviz talebindeki hızlı artış, uluslararası piyasalardaki bozulma ve içerde yaşanan olumsuz etkilerden kaynaklanan bir kriz yaşanmıştır. Bu kriz ancak IMF kredisi ile önlenebilmiş, fakat enflasyonu düşürme programı büyük bir yara almıştır. Şubat 2001 yılında ise, mali piyasalardaki güvenin kırılgan yapısı bir kez daha finansal krize yol açmış, bunun bir sonucu olarak 2000 Enflasyonu Düşürme Programı’nda öngörülen para ve kur politikaları terk edilerek, 22 Şubat 2001 yılında dalgalı kur sistemine geçilmiş, böylelikle Enflasyonu Düşürme Programı da sona ermiştir (Uygur, 2001, s.54-55). Türkiye ekonomisinde 2000’li yıllarda yaşanan her iki finans krizi de, başta bankacılık sektörü olmak üzere bütün sektörleri ve ekonomik yaşamı olumsuz yönde etkilemiştir. Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizleri sonrasında, aşırı yükselen faiz oranları, vade uyumsuzluğu olan bankaların fonlama zararlarını arttırırken, portföylerinde bulundurdukları menkul kıymetlerin de değer yitirmesine yol açmıştır. Şubat 2001’de dalgalı kura geçilmesiyle birlikte, TL’nin yabancı paralar karşısında hızla değer kaybetmesine bağlı olarak yüksek açık pozisyonla çalışan bankalar, önemli boyutta kambiyo zararı ile karşı karşıya kalmıştır (Erdoğan, 2002, s.133). Kriz sonrasında sermaye yetersizliğini karşılayamayan bankalar, TMSF’na alınmış ve Fon’daki bankalar ile kamu bankalarının görev zararlarını ise, Hazine üstlenmiştir. Faaliyetini sürdüren bankalar, yeni bir anlayışla denetime ve yeniden sermayelendirmeye tabi tutulmuştur. Krediler yeniden sınıflandırılmış ve gerekli karşılıklar ayrılmıştır. 1990’lı yıllar boyunca, yüksek enflasyon ortamında çalışan bankaların bilançoları, enflasyona göre güncelleştirilmiştir. Tüm bu uygulamalar, bankaların mali yapılarının daha gerçekçi bir görünüm almasını sağlamıştır. Bu gelişmeler, mali yapının güçlenmesi için; geniş bir zamana, çok hassas bir uygulamaya ve profesyonel bir yönetime gereksinim olduğunu ortaya koymuştur. Bankacılık sektörünün 1998-2000 yılları arasında etkin bir aktif-pasif yönetimi gösterememesinin altında yatan etkenlerden birisi de, devletin finansal sektörden sürekli olarak fon talep edici pozisyon almasından kaynaklanmaktadır. Türkiye’de bankalar uzun zamandır girişimcilere fon arz etmek olan asli fonksiyonlarını terk etmişler ve yüksek faizle devlete finansman sağlayan kurumlar haline gelmişlerdir. Böylece ticari bankaların portföyünün büyük bir kısmı, kamu kâğıtlarından oluşmuştur. Bankalar uzun süre, bu yolla kolay, güvenli, yüksek faiz kazançları elde etmişlerdir (Demir, 2000, s.61-62). Hiç şüphesiz bu oluşum 1986 yılından itibaren başlamış ve kesintilerle de olsa süreklilik göstermiştir. Kamu kesimi borçlanma gereksiniminin yüksek olması, bu araçların yanında, kamu kesimi bankacılık sektöründen kaynak edinebilmek için munzam karşılıklar politikasının da kullanılmasına neden olmuştur. Bunun için izlenen yol, dönemsel olarak oranlar farklılaşsa da, umumi disponibilitenin devlet iç borçlanma senetleri olarak tutulması zorunluluğunun getirilmesi şeklinde olmuştur. Uygulanan karşılıklar politikası, kısa vadeli sermaye hareketlerinin de yardımıyla bankacılık sektöründe, bilançoların yabancı para cinsinden pasiflerin ağırlığının artmasına neden olmuş, bu da doğal olarak sistemin yüklendiği döviz kuru riskini arttıran bir unsur olmuştur. (Çolak ve Altan, 2002, s.49). Nitekim bankacılık sektöründe 1999-2000 döneminde karlılıklarını belirlemede en önemli faktör, elde ettikleri faiz gelirleri içerisindeki menkul kıymet faiz gelirlerinin payının yüksek olmasıdır. Bazı bankaların menkul kıymet faiz gelirlerinin toplam faiz gelirleri içindeki payı, hazine bonosu faiz oranları yüksek düzeylerde seyretmesi nedeniyle, %75’lere kadar ulaşmıştır. Özellikle, küçük ölçekli bankaların izlediği bu pasif yönetim biçimi, onların yüksek karlılık ile çalışmasını sağlamıştır. Burada kilit nokta, bankaların açık pozisyon ile çalışmasını sağlayan sabit kur politikası olmuştur. Bu politika nedeni ile bankaların önemli bir kısmı, yabancı para cinsinden yüksek faiz oranı ile kamu borçlanmasını finanse etmekte kullanmışlardır (Çolak ve Altan, 2002, s.50). Fakat 2001 yılında uygulamaya giren istikrar programının bir sonucu olarak, devletin iç piyasalardan hem daha az, hem de daha düşük faizle borçlanabilmesi, bankaların kazançlarını önemli ölçüde azaltmıştır. Böylece söz konusu dönemde bankacılık sektörü, sendikasyon kredileri şeklinde dışarıdan borçlanmaya ağırlık vermişlerdir (Uygur, 2001, s.10). Bu gelişmelerin sonucunda; zayıf sermaye yapısına rağmen, aşırı açık pozisyon taşıyan bankacılık sektörü, görev zararları nedeniyle işlerliğini kaybetmiş kamu bankaları, özelleştirme, yapısal ve hukuki reformlarda gecikmeler, Türk Lirası’nın aşırı değerlenmesi ve cari açığın kritik sınırı aşması karşısında döviz kuru band uygulamasının öne alınarak gerekli müdahalelerin zamanında yapılamaması, başarılı olabilecek bir programın başarısızlığa uğramasına neden olmuştur (Keyder, 2001, s.53). Şubat 2001 yılında başlayan kriz, TL’nin yaklaşık %90 değer kaybetmesine yol açmıştır. Ulusal paranın bu denli yüksek bir değer kaybı, doğal olarak TMSF bünyesindeki bankaların piyasa değerini çok düşürmüştür. Böylelikle, devalüasyon, Fon’daki bankaların satışını yabancı para cinsinden kolaylaştırmış, ancak bunların Türkiye ekonomisine olan maliyetini önemli oranda arttırmıştır (Altay, 2002, s.78-79). Dalgalı kur rejimine geçilmesiyle birlikte, para ve kur politikası uygulaması ve kriz yönetimi yeni bir boyut kazanmış ve kriz ortamından çıkış önlemleriyle birlikte, Türkiye ekonomisinde yeni istikrar arayışları başlamıştır. Bu çerçevede özellikle enflasyon hedeflemesi konusu bu arayışların odak noktasını oluşturmuştur. Bu çerçevede yürütülen yeni program çalışmaları sonrasında 14 Nisan 2001 yılında, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı kamuoyuna açıklanmıştır. Bu programla mali sektöre özel bir önem verilmiş ve alınacak tedbirler belirtilmiştir. Mali sektöre büyük önemin verilmesinin sebebi, bankacılık sektöründeki krizlerin güçlü yayılma ve dış etkilerinin olmasıdır. Çünkü bu etkiler, bankacılık sektörünün doğrudan kapsadığı bireyler ya da firmalardan ileriye de gidebilmektedir. İşte bu nedenlerden dolayı, sektörü yeniden yapılandırma ve özellikle bankaların açık pozisyonlarını kapatma ve sermaye yapılarını güçlendirme yönünde birçok tedbirler alınmıştır. Türk bankacılık sektöründe gözlenen değişim şekli, 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan iki kriz sonrasında alınan tedbirler ile birlikte bundan sonra yeni bir yapıya kavuşacaktır. Bankaların gelişen bu finansal sistem içerisinde yeni oyun planları geliştirecekleri de beklenen bir diğer gelişme olacaktır. 2000’li yıllarda Türkiye ekonomisine ve bankacılık sektörüne damgasını vuran kriz’den sonraki bir diğer olgu ise; internet bankacılığının (e-ticaret, e-ekonomi) gelişmesi ve yaygınlaşmasıdır (Parasız, 2000, s.113). İnternet bankacılığı, ticari bankaların yüzünü de değiştirerek önceki tüm iletişim devrimlerinden çok daha hızlı bir gelişme göstermiştir. Elektronik ticaretin gelişmesiyle birlikte, telefon bankacılığının yanı sıra internet bankacılığı da bu dönemde büyük gelişme göstermiştir. Artık günümüzde yaklaşık olarak sektördeki tüm bankalar, birçok bankacılık hizmetini telefon bankacılığı ve internet bankacılığı üzerinden verir duruma gelmişlerdir. 1.2 Bankacılık Sektörünün Mali Analizi Ve Risk Değerlendirmesi İle İlgili Kavramlar Uluslararası finans piyasalarında 1980’li yıllarda görülen bütünleşme anlayışı ulusal finans kuruluşlarının karşılaştıkları risk çerçevesinin değişmesine neden olmuştur. Faiz, döviz, hisse senedi ve türev ürün piyasalarının risk algılamaları, yerellikten uzaklaşıp uluslararası boyut kazanmıştır. Ayrıca, faiz oranı, fiyat ve döviz kurlarındaki aşırı dalgalanmalar ile türev piyasalarındaki işlem hacminin artması, yeni risklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu başlıkta risk kavramının tanımı yapıldıktan sonra Türkiye’deki bankacılık sektöründe karşılaşan risklerden alt başlıklar halinde açıklama yapılacaktır. 1.2.1 Risk Kavramı Risk, bir işleme ilişkin parasal kaybın ortaya çıkması veya bir giderin ya da zararın ortaya çıkması ile neticelenebilecek ekonomik faydanın azalma ihtimalidir. Bankacılık açısından risk, “sonucun belirsizliğine maruz kalmak” şeklinde tanımlanabilir (Cade, 1997, s.2.). Riskte, taraflarca taahhüt edilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi ya da beklenmeyen durumların ortaya çıkmasına bağlı olarak zarar etme olasılığı söz konusudur. Banka hissedarlarının katma değeri, ekonomik sermayenin minimum getirisini aşan kazanç olarak tanımlanabilir. Minimum getiri, risksiz getiri oranı artı kar maksimizasyonu için risk primi olarak tanımlanmaktadır. Risk primi bankanın piyasadaki faaliyetleri risklilik derecesine bağlıdır. Risksiz oran garantili aktiflerin getiri oranını ifade etmektedir. Hissedarların katma değeri ile karlııkta yaygın olarak kullanılan performans göstergeleri (aktif getirisi ve sermaye getirisi gibi) arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Bu performans göstergeleri hisse fiyatlarını etkileyen önemli faktörlerdir. Banka organizasyonu değişik birimlerin kar merkezi olarak ele alınmasına dayandırıldığında, birimlerin "ekonomik sermaye getirisi" önem kazanmaktadır. Ekonomik sermaye getirisi, bankanın veya birimin tahsis edilmiş sermayeye bölünmüş kazançlarını göstermektedir. Tahsis edilen sermaye üstlenilen riskleri yansıtmaktadır. Getiri kriteri faaliyetlere atfedilebilecek risklere dikkat çekmektedir. Risk, bankanın, şube veya departmanın, net nakit akımlarının standart sapması veya dalgalanma derecesi olarak tanımlanmaktadır. Banka karlılığı, aracılık ve ödeme fonksiyonları sürecinde sunulan ürün ve hizmetlere, dolayısıyla bunlarla ilgili risklerin yönetimindeki başarıya bağlıdır. Bankacılıkta başarılı uygulama sonuçlarının gözlenebilir ve ölçülebilir olması gereklidir. Faiz dışı gelirlerin maksimizasyonu konusundaki başarı gelir tablosuna, pazarlama faaliyetlerinin başarısı yeni ürün ve müşteri sayısına, aktif kalitesini iyileştirmeye yönelik faaliyetlerin sonuçları ise problemli kredi portföyünün küçülmesine yansımaktadır. Bankaların başarılı strateji portföyünde mutlaka yer alması gereken en önemli bileşenlerden biri de, risklerin etkin bir şekilde yönetilmesidir. Bankalar, finansal aracılık (fon toplama ve fon kullanma) ve bankacılık ürün ve hizmet sunma sürecinde bir dizi riskle karşılaşmaktadır. İşin doğası gereği, bu tür işlem ve faaliyetlerin tümü gizli ya da açık bir risk faktörü içermektedir. Bankalar bir risk evreninde faaliyet göstermektedirler. Çok sayıda, farklı ve karmaşık riskle iç içe yaşamak zorunda olan bankalar için söz konusu risklerin ölçülmesi ve yönetilmesi en önemli konu olmaktadır. Bankalar, içinde faaliyet gösterdikleri riskler evrenini genel bir eğilim olarak yeteri ölçüde algılayamamakta ve ölçememektedir. Buna bağlı olarak da yönetimi nispeten dar kapsamda kalmaktadır. Birçok banka, riski faaliyetlerin önemli bir parçası görmekte, bu konuyla ilgili değişik program türleri kullanmakta, fakat kontrol konusunda gerekli hassasiyeti gösterememektedir. Bankaların karşılaştıkları riskler kümesinin çok sayıda elemanı bulunduğundan, risk yönetimi de bu çeşitlilik ve karmaşıklığa bağlı olarak geniş alan ve değişkenler setiyle ilgili olmaktadır. Etkin bir risk yönetim çerçevesi oluşturmak için, tüm bileşenlerin birlikte ele alınması ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda önemli olan bir husus da, başarılı banka yönetimi için risk yönetiminde ele alınamayacak faktörlerin ve risk yönetiminin ne kadarının ve hangi anlamda kantitatif özellik taşıdığının gerçekçi bir şekilde belirlenmesidir 1.2.2 Risk Yönetimi Bankacılık açısından risk kavramı, bankanın yatırımlarının zarara uğrama olasılığını ifade etmektedir.( Bolgün, Akçay, 2005, s.193) Bankalar, karlılığa ve likiditeye ilişkin kararlar alırken, mevcut belirsizliği gidermek üzere tahminde bulunurlar. Tahmin ile gerçekleşmenin aynı ölçülerde olmaması da riski doğurmaktadır. Banka işletmesinin hem likit kalmasını, hem de karlılığını garanti etmek amacıyla mevcut risklere karsı uygulanan politikaların bütünü risk yönetimi olarak adlandırılabilir. Bir başka ifadeyle risk yönetimi, zararların oluşmasını engelleyecek tedbirleri almak, oluşabilecek zararlar için ölçme metodu kullanmak, üst yönetimi bilgilendirme sistemini oluşturmak ve manevra gerektiren durumlarda hızlı karar almayı gerektiren sistemleri kurmak demektir (Sezgin, 2007, 12). Risk yönetiminin amacı, piyasaların yaşadığı olağanüstü durumlarda bankanın karşı karşıya kalabileceği zarar büyüklüğünü önceden ölçebilmek ve olağanüstü durumlara hazırlıklı olmaktır. Risk yönetimi süreci, risklerin belirlenmesi, risklerin ölçülmesi ve sayısallaştırılması, risk yönetimi kararlarının uygulanması, risk yönetimi politikasının sonuçlarının kontrolü aşamalarından oluşur ( Babuşcu, 2005, s.16). Risk yönetimi, getiri, sermaye ve riski ilişkilendiren; bunların arasında optimum dengeyi kuran bir yaklaşımdır. Risk yönetimi sadece riskin kontrol edilmesi veya azaltılması olarak görülmemesi gerekir. Çünkü günümüzde başta bankalar olmak üzere bütün kurumlar, hatta bireyler risk almakta ve bu risklerden bir getiri beklemekte, bunun için de bazı kaynaklar ayırmaktadır. Burada en doğru kararın verilip verilmediğinin, alınan riskler karşısında yeterli getirinin elde edilip edilmediğinin ve buna ayrılan kaynakları ayırmaya değip değmediğinin bir şekilde ölçülmesi gerekmektedir. Zaten risk yönetiminin felsefesi; riski azaltmak veya gidermek değil; riski yöneterek getiriyi ve sermayeyi optimum düzeyde kullanmaktır. Belirli bir sermaye ayırarak risk üstlenilmekte ve getiri de aynı sermaye ile elde edilmeye çalışılmaktadır. İşte risk yönetimi, risk ve getiri arasındaki dengeyi gözeten bir yönetim anlayışıdır. Risk yönetimi ayrıca, riskin ölçümü ve kontrolünde kullanılan teknik ve modellerin etkili bir biçimde uygulanması için gerekli yönetim prosedürleri ve organizasyon tasarımı konularını da kapsamaktadır. Çünkü risk yönetiminde kullanılan teknikler ve modeller ancak bir şeyi ölçme imkânı sağlamakta, fakat yapılan ölçüm sonucunda o kararı almak ayrı bir konu olmaktadır. Basel II bankalarda etkin risk yönetimini ve piyasa disiplinini geliştirmek, sermaye yeterliliği ölçümlerinin etkinliğini artırmak ve bu sayede sağlam ve etkin bir bankacılık sistemi oluşturmak ve finansal istikrara katkıda bulunmak için sunulmuş önemli bir fırsattır. Basel II süreci risk yönetimine ilişkin son yıllarda gözlemlenen gelişmelerin bir devamı niteliğindedir ve gelişmiş ülkelerde sektör standardı olarak yürütülen uygulamalar Basel II ile birlikte mevzuat sekline dönüşmektedir. Genelde risk yönetimi tekniklerinin gelişmesi özelde de Basel II ile beklenen baslıca faydaların; Bankaların risk yönetiminin etkinliğinin artması, aracılık fonksiyonlarını daha iyi yerine getirebilmeleri, sermaye düzeylerinin maruz kaldıkları risklere paralel olması, kamuya açıklanacak bilgiler aracılığıyla piyasa disiplininin artması, bankaların müşterileri konumundaki şirketlerin kurumsal yönetişim yapılarında iyileşme alanlarda gerçekleşmesi beklenmektedir. 1.2.3 Risk Türleri Riskler amaca göre değişik şekillerde sınıflandırılabilir. Örneğin sonuçları açısından bakıldığında riskler, karlılığa yönelik riskler ve likiditeye yönelik riskler olarak sınıflandırılabilir. Risk yönetim süreci açısından bakıldığında ise riskler, bilanço yapısından gelen riskler, pazar riskleri ve operasyonel riskler olarak üçe ayrılarak detaylı olarak incelenecektir. 1.2.3.1 Bilanço yapısı riskleri Bilanço yapısı riskleri; esas itibariyle bilançoda ifadesini bulan ve herhangi bir anda bankanın fon tedariki ve kullandırımının dengeli olmayışından kaynaklanan risklerdir (Kaval, 2000, s.60). Bu riskler: i- Piyasa riski (fiyat değişim riskleri) ii-Yatırımın geri dönmeme riski (kredi riski) iii-Likidite riskidir. Bunlar özellikle banka işletmelerine özgü risklerdir. Bu risklere karşı koymak için politikalar aktif pasif yönetimi stratejileri kapsamında gerçekleştirilir. Bu nedenle bilançonun yapısal riskleri olarak da adlandırılabilir. i-Piyasa riski: Piyasa riski, finansal varlık ve yükümlülüklerin fiyatlarında meydana gelen değişimlerden kaynaklanan risk türüdür. Piyasadaki dalgalanmalar doğrudan bankaların varlık ve yükümlülüklerin fiyatları üzerinde etki yaratarak bilanço yapısının değişmesine yol açabilir. Bilanço içi ve bilanço dışı hesaplarda bankalarca tutulan pozisyonlarda finansal piyasadaki dalgalanmalardan kaynaklanan faiz, kur ve hisse senedi pozisyon riski ve kur riski gibi riskler nedeniyle zarar etme ihtimalidir ( Kaval, 2000, s.60). Bir başka deyişle piyasa riski, sahibi olunan enstrümanların alım-satım, pozisyon taşıma, faiz oranı, döviz piyasası veya mal piyasasında fiyat değişikliğine uğramasıdır. Bu risk, dört farklı piyasada alınan pozisyonlarda yaşanan dalgalanmalardan ortaya çıkan bir risktir. Bu piyasalar, faize duyarlı borçlanma araçları, kur, mal fiyatları ve hisse senedi fiyatlarıdır, Bu dört pazarda meydana gelen değişiklikler bankaların pazarlanabilir finansal araçlarının fiyatlarını ve üstlendikleri riski etkileyecektir. ii- Yatırımın geri dönmeme riski: Yatırımın geri ödenmeme riski, genel olarak borçluların anaparasını ve bunun faizini belirlenen tarihlerde ödememeleri durumunu ifade eder. Bu durum bankalar açısından hem likidite hem de kar/zarar sorununun oluşmasına yol açar. Bankaların kredilerine ilişkin bu riske aynı zamanda gecikme ya da temerrüt riski de denir. Bankanın çeşitlendirilmiş portföyünün olmaması ve kredi riskinin yüksek olması, iflas riski ile karşı karşıya kalınmasının en önemli nedenlerindendir. Ayrıca borçlunun kredi derecesinde meydana gelebilecek ani düşüşler de kredi riski kapsamında değerlendirilmelidir. Kredi riski olarak adlandırılan riskin temelinde bankanın kullandırdığı kredinin, satın aldığı menkul kıymetin veya herhangi bir yere herhangi bir şekilde plase ettiği kaynağın geri dönüşünün kısmen veya tamamen olmaması durumu söz konusudur. Kredi riski yönetiminin de amacı, bankanın kredilerden beklediği geri dönüşün uygun koşullarda maksimize etmektir. Banka kredi riskini yönetirken tek tek kullandırdığı kredileri esas alabileceği gibi, aynı anda kredi portföyünün etkinliğini de izlemelidir. İyi düzenlenmiş ve uygulanan kredi riski yönetimi, bankanın risk yönetimi için en önemli parçalardan biridir ve bankanın uzun vadeli başarısı için zorunludur. Kredi riski sadece bankanın kredileri için değil aynı zamanda finansman ürünleri ve bilanço dışı kalemlerinde de söz konusudur. Bankalar günlük faaliyetleri sırasında çok kullandıkları, interbank işlemleri, aldıkları menkul kıymetler, taahhütler, garantiler ve türev enstrüman kullanımları gibi konularda da kredi riski ile karşı karşıyadırlar. Bankalar, kredi riskinden kaçınmak üzere kredi kullanan kişi veya üçüncü bir kişi tarafından sağlanan teminatlar alır. Banka bu şekilde kredinin anapara veya faizinin ödenmediği durumlarda bu teminata başvurarak zararını kısmen veya tamamen telafi edebilir. Bu teminatlar maddi teminatlar olabileceği gibi, kefalet veya aval verme şeklinde de olabilir. iii-Likidite riski: Bankanın nakit akışındaki dengesizlik sonucunda nakit çıkışlarını tam olarak ve zamanında karşılayacak düzeyde ve nitelikte nakit mevcuduna veya nakit girişine sahip bulunması riskidir. Bir bankanın varlıkları borçlarını ödemeye yeterli olabilir ancak kısa sürede nakde çevrilemeyecek nitelikte ise likidite riskinin yüksekliğinden bahsedilebilir. Likidite riski, bankanın yükümlülüklerindeki azalmayı iyi düzenleyememesi ya da aktiflerindeki artışı karşılayacak şekilde yeterli kaynak bulunduramaması nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Likidite, varlıkların paraya dönüşebilme kabiliyeti olarak tanımlanır. Bir varlığın paraya dönüşebilme yeteneği, paraya çevirme de geçecek süre ile para olarak bulabileceği değerin fonksiyonudur. (Parlakkaya, 2003, s.19) Bu durum bankanın yüksek maliyetle borçlanmasına veya varlıkların düşük fiyatla satılmasına böylelikle maliyetlerin yükselmesine yol açar. Söz konusu yüksek maliyetler, ödeme gücü olan bankanın zaman içinde bu ödeme gücünü yitirmesine yol açabilir. Likidite riskinin yönetiminin ana çerçevesi, borçların fonlanabilme imkânının, pozisyonların likiditeleri ile uyumlaştırılması, değişik aktif gurupları ve finansal enstrümanlara ilişkin risklerin sınırlanması işlemleri çerçevesinde banka bünyesinde likidite bulundurma ilkelerinin geliştirilmesi ve bunlara uyumun kontrolü suretiyle belirlenir. 1.2.3.2 Pazar Riskleri Pazar riskleri; bankanın karlılığına yönelik ancak bankanın pazarladığı ürünlerin pazarın gereklerine uymaması, pazarı yeterince tanımama ve buna göre pozisyon almama veya işletme giderlerinin gereğinden fazla olmasından kaynaklanan risklerdir. Pazar risklerinin başlıcaları; müşteriye güvenme riski, ekonomik yapı riski, rekabet riski, konjonktür riski, politik risk olarak sıralanabilir (Kaval, 1995, s.113) Bu riskler banka üst yönetiminin ekonomik çevreyi ve politikaları zamanında kavrayıp, uygun önlemler almamasından kaynaklanır, bu nedenle yönetim riski diye de adlandırılabilir. Yönetim riskleri neticesinde genel olarak bankaların karşılaşacağı birtakım olumsuz sonuçlar olabilir. Bunlar; —Banka tarafından yetersiz ya da yanlış bilgi ve belgeye dayanarak yapılabilecek işlemler neticesinde hakların beklenenden düşük yükümlülüklerin beklenenin üzerinde gerçekleşme ihtimali, —Faaliyetlerdeki başarısızlıklar ya da mevcut yasal düzenlemelere uygun davranılmaması neticesinde bankaya duyulan güvenin azalması veya itibarın zedelenmesi ile ortaya çıkabilecek kayıp olabilir. 1.2.3.3 Genel İşletme Riskleri (Operasyon riski) Bankacılık sektöründe teknolojiye olan ve giderek artan bağımlılık ile faaliyetlerin merkezileşmesi operasyon riskinin artmasına yol açmaktadır. Operasyon riskinin niteliği, kaynaklarına göre farklılık gösterir. Örneğin suistimal, genel olarak kötü yönetim ve iç kontrol sisteminin yetersizliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkabilir. Operasyon risklerinin bir diğer yönü, ödeme sisteminin işleyişi ile ilgilidir. Bankaların ödeme sisteminde yeterli kontrolün yapılmaması ya da bilgisayar teknolojisinin oluşturduğu olanaklar nedeniyle, bankaların müşterileri tarafından dolandırılmaları bir tür operasyon riskidir. Operasyon riski bankanın faaliyetlerinin etkin bir biçimde yerine getirilip getirilmemesi açısından da ele alınabilir. Bir banka teknolojik değişmeleri izlemez ve hizmetlerini iyileştirmezse, mevcut ve potansiyel müşterilerinin talep ettiği hizmetleri sunma olanağını kaybedebilir. Operasyon riskinin bir başka türü de teknoloji riski olarak ortaya çıkmaktadır. Teknik donanımın iyi işlememesi ve destek sistemlerinin bozulması bankanın zarara uğramasına yol açabilir. Operasyon riski, kredi ve piyasa riskleri gibi sermaye kaybına yol açan bir risk türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim Basel Bankacılık Gözetim ve Denetim Komitesinin Ocak 2001 de yayınlanan “yeni sermaye uzlaşısı” belgesinde sermaye yeterlilik rasyosu içine “Operasyonel risk” de dâhil edilmiştir. Bankalar bilgisayar risklerinin çökmesi ve dokümantasyon zayıflıkları gibi Operasyonel riskleri de içine alan daha hassas bir risk ölçümüne yönelmiştir (TBB, 2001, s.189). 1.3 Basel Standartları İle İlgili Temel Kavramlar İkinci bölümde detaylı olarak inceleyeceğimiz Basel II standartlarına geçmeden önce bu standartların temelini oluşturan bazı hususlara değinmek gerekmektedir. Bunlardan ilki Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS), Basel II standartlarından önce uygulamaya konulmuş olan Basel I ve daha sonra da Basel II’den özet olarak sırası ile bahsedilecektir. 1.3.1 Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS), Basel-I ve Basel-II Uluslararası finans piyasalarında yaşanmış ya da yaşanması muhtemel dalgalanmalardan en az düzeyde etkilenmek, sistemli ve oturmuş bir piyasanın oluşturulması amacıyla uluslararası düzeyde birtakım çalışmalar yapılmıştır. Aşağıda ayrı başlıklar halinde incelenecek olan bu çalışmalardan ilki uluslararası ödemeler sistemini düzenlemek amacıyla 1974 yılında kurulan Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS), Uluslararası Ödemeler Bankası bünyesinde kurulan Basel Komitesi tarafından yayınlanmış Basel I uzlaşısı ve 2004 yılında son şekli verilerek internet üzerinden yayınlanan Basel II uzlaşısıdır. 1.3.1.1 Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) 1970’li yılların ilk yarısında sabit kur sisteminin terk edilmesi ve 1974 yılında yaşanan petrol krizi sonucunda, uluslararası döviz ve bankacılık piyasalarında büyük dalgalanmalar yaratan sorunlara ortak bir çözüm bulmak amacıyla, 1974 yılı sonunda İsviçre’nin Basel kentinde bulunan ve 17 Mayıs 1930’da, Avrupa Merkez Bankalarının bankası olarak faaliyette bulunmak ve uluslararası ödemeler sistemini düzenlemek amacıyla kurulmuş olan Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) nezdinde “Bankacılık Düzenleme ve Denetim uygulaması Komitesi” adında bir komite oluşturulmuştur (Babuşcu, 2005, s.187). Komiteye üye ülkeler, hem kendi merkez bankaları hem de bankacılık denetiminde resmi sorumluluğu olan kurumlar tarafından temsil edilmektedir. Temel olarak, BIS, uluslararası bankalar, yerel bankalar ve yerel otoritelerle çalışarak, onların da görüş ve önerileri doğrultusunda, bankacılık sektörü için ortak standartların belirlenmesi, uygulanması ve test edilmesini amaçlamaktadır. Basel Komitesi resmi olarak kanun ve kurallar koyma yetkisine sahip olmamakla birlikte, bankacılık sektörü düzenlemeleri ile ilgili tasarı ve teklifler üreterek bunları tartışmaya açabilmektedir. Düzenlemeleri tavsiye niteliği taşımaktadır, ancak düzenlemelerine uymayan ülkelerin bankacılık sistemleri, uluslararası platformda dışlanmakta, risk primleri de olumsuz yönde etkilenmektedir. 1970 ve 1974 yıllarında yaşanan küresel ekonomik krizler ve ardından birçok ülkede benimsenen liberal ekonomi politikaları nedeniyle, öncelikle sermaye piyasasının en önemli aktörü durumundaki bankaların yapısını daha güçlü hale getirebilmek amacıyla 1988 yılında Basel Bankacılık Denetim Komitesi Tarafından Basel-I uzlaşısı yayınlanmıştır. Bu uzlaşı ile uluslararası alanda faaliyet gösteren bankaların varlıkları ile tuttukları sermaye arasında risk sırasına dayalı bir ilişki kurulmaya çalışılmıştır. Basel I, bir bankanın batması halinde mevduat sahiplerinin karsılaşabileceği maliyetleri en aza indirgemek için asgari olarak tutulması gereken sermaye üzerinde odaklanmıştır (Bolgün, Akçay, 2005, s.83). 1.3.1.2 Basel I Basel I, yani Sermaye Yeterlilik Uzlaşısı, uluslararası faaliyet gösteren bankaların riskli faaliyetleri ile ellerinde tuttukları sermaye arasında bir ilişki kurmaya çalışmıştır. Basel I, 1988 yılında Basel Komitesi tarafından çıkarılmış olan düzenlemedir. Bu düzenleme ile bankaların kredi riski taşıyan faaliyetleri ile bünyelerindeki sermaye ile denge kurulması amaçlanmıştır (Babuşcu, 2005, s.262). Buna uygun olarak da Basel I’ de Cook Rasyosu diye bilinen bir sermaye yeterliliği tanımı yapılmıştır. Özkaynak Sermaye Yeterliliği = ---------------------------------------------------------------- = %8 Risk Ağırlıklı Varlıklar ve Gayri Nakdi Krediler Basel I standardı; yalnızca uluslararası faaliyet gösteren bankalar için gelistirilmis iken tüm ülkeler ve bankalar tarafından kabul edilmis olmasına ve çok geniş bir uygulama alanı bulmuş olmasına rağmen kabul edildiği tarihten itibaren eleştirilmeye başlanmıştır. Uygulanmasıyla birlikte bazı sorunlar baş göstermiştir. Bu sorunlar genel olarak su şekilde sıralanabilir (Nermin, 2006); - BASEL I’de, bankanın maruz kaldığı kredi riski, bankanın aktiflerinin ve bilanço dışı kalemlerinin farklı risk sınıflarına ayrılması ve her sınıfa karşılık gelen risk ağırlıkları olan %0, %20, % 50 ve %100 katsayılarıyla çarpılması suretiyle hesaplanmaktadır. - Sadece dört farklı risk ağırlığı kullanılması nedeniyle risk duyarlılığı düşük olan BASEL I, farklı faaliyet alanları olan bütün bankalara aynı şekilde uygulandığından “herkese tek beden elbise” şekline eleştirel bir yaklaşımla tanımlanmaktadır. - BASEL I’de “OECD kulüp kuralı” seklinde tanımlanmış olan uygulamadan dolayı OECD’ye üye ülkelerin hükümetlerine yüzde sıfır, aynı üye ülkelerin bankalarına ise borçlanmaları halinde %20 risk ağırlığı verilmektedir. Buna karsın OECD üyesi olmayan ülkeler için %100 risk öngörülmüştür. Basel I ile tanımlanan bankaların maruz kaldığı kredi riski ve piyasa riskini ölçmede kullanılan mevcut yöntemlerin; - Bankacılık risklerini gerçekçi bir sekilde ölçmede yetersiz kalması, - Finansal piyasalardaki fiyat dalgalanmalarını yeterince dikkate alamaması, - Bankaların portföy oluşturma davranışlarındaki farklılıkları gözetememesi gibi nedenlerle, söz konusu standardın yeniden ele alınarak kapsamının genişletilmesi ve daha hassas risk ölçüm ve yönetim metotlarına yer verebilecek sekilde yapılanmasına giderek bir zorunluluk halini almıştır. 1.3.1.3 Basel II Uygulanan sermaye yeterliliği uzlaşısının (Basel I’in) eksikliklerini gidermek ve bankaların risk ölçümlerinin daha sağlıklı olmasını sağlamak amacıyla Basel komitesi 1999 yılında yeni sermaye standardı belirlenmesini sağlamak amacıyla formal bir tartışma ortamı yaratmış ve bunu internet üzerinden kullanıcılarına sunmuştur. Bu taslak gelen öneri ve teklifler doğrultusunda ilerleyen birkaç önemli revizyona tabi tutulmuştur. Basel II standartları 26 Haziran 2004 tarihinde internet üzerinden yayınlanmıştır. Basel II standartlarına göre hesaplanması gereken Sermaye Yeterlilik Rasyosu(SYR) aşağıdaki gibidir (Babuşcu, 2005, s.262). Özkaynaklar Sermaye Yeterlilik Rasyosu(SYR) = ---------------------------------KR +PR + OR Yukarıdaki Formulde; KR : Kredi Riski PR : Piyasa Riski OR : Operasyonel Risk anlamına gelmektedir. Basel Bankacılık Denetim Komitesi (BCBS) geliştirilmiş bir sermaye yeterlilik çerçevesi olan Basel-II’ye geçiş amacını “risk yönetimine daha fazla önem vermek ve bankaların risk değerlendirme kapasitelerinde devam eden gelişmeleri cesaretlendirmek” olarak belirtmektedir. Dolayısıyla Komite özellikle uluslararası faaliyet gösteren bankaların Basel-I de öngörülenden daha karmaşık risk değerlendirme kapasiteleri olduğu gerçeğinden hareketle, ileri düzey yöntemlerde yaşanan gelişmelerin önünü açmak ve cesaretlendirmek arzusundadır (Yüksel, 2004, s.8). Basel – II’de sermaye gereğinin belirlenmesi sürecinde kredi riskinin hesaplanmasında, borçluların risk ağırlıkları sahip oldukları kredi notuna bağlı olarak belirlenmektedir. Gerek bağımsız derecelendirme kuruluşlarınca verilen derecelendirme notlarının, gerekse bankanın içsel değerlendirmelerine göre verilen notların, ekonominin devresel hareketleri ile aynı yönde hareket etmesi beklenmektedir. Bu yeni yaklaşımla hem bir ülkenin sermaye piyasasında aktif olarak yer alan kuruluşlarının risk ağırlıklarını belirleyecek bir nota sahip olmaları, aynı paralelde bu kuruluşları içinde barındıran ülkelerin ve ülke hazinelerinin yine aynı şekilde risk ağırlık notunun verilmesinde derecelendirme kuruluşları tarafından bir anlamda veri olarak kabul edilecek ve buna göre ülke kredi notları belirlenecektir. Bu derinlemesine yapılan derecelendirme ile olası krizlerin daha çabuk öngörülebilmesi sağlanmış olacak ve gerekli tedbirler alınabilecektir. Şu an halen uygulamada olan Basel – I uzlaşısı, bu öngörülerin yapılmasında yeterli değildir. Aksine bir ülkede daha önceden öngörülemeyerek meydana gelen krizin yarattığı tahribata yine bu kriz nedeniyle derecelendirme kuruluşları tarafından düşürülen kredi notları zaten var olan krizin iyice derinleşmesine neden oluyordu. Basel – II ile bu soruna çözüm getirilmek istenmiştir. Basel-I’in gelişmekte olan ülkelerin bankalarının aşırı risk alma eğilimlerini engellememesine karşın, Basel-II’nin böyle bir etki yaratacağı ve bankaların portföy belirlemeye yönelik davranışlarında yasal sermaye yükümlülüklerini, dolayısıyla risk profilini daha fazla dikkate alacakları öngörülmektedir. Bu çerçevede, genel itibarıyla Basel-II ile birlikte perakende krediler ve iyi derecelendirme notuna sahip şirketlere verilen krediler mevcut duruma göre avantajlı konuma gelirken, gelişmekte olan ülke menkul kıymetleri ile derecelendirme notu düşük banka ve şirketlere verilen kredilerin mevcut duruma göre dezavantajlı konuma gelmesi beklenmektedir. Basel-II’nin bankaların organizasyon, bilgi işlem altyapısı ve risk yönetimi süreçlerinde önemli değişikliklere sebep olması beklenmektedir. Bu anlamda kredi ve operasyonel risk ölçümleri için gerekli verilerin saklanması amacıyla bilgi işlem altyapısında iyileştirmeler yapılması ve Basel-II’de yer alan hususların dâhil olacağı bir kurumsal yönetim yapısının ve kurum kültürünün oluşturulması gereklidir. Basel-II, birçok ülkede henüz öğrenme ve değerlendirme aşamasındadır. Bu itibarla, uygulanma tarihi, maliyeti ve veri eksikliği konuları önemli problemler olarak ortaya çıkmaktadır 1.3.2 Birinci Yapısal Blok (Pillar I) Birinci Yapısal Blok (Pillar-I), bankanın risklere karşı elinde bulundurması gereken asgari sermaye tutarına ilişkin olan bölümdür. Basel-I’deki asgari yüzde 8’lik oranın korunduğu bu bölümde, kredi riskinin ölçümüne ilişkin yeni yöntemler önerilmiş ve Basel-I’de açıkça kapsanmayan “operasyonel risk” bölümü yer almıştır. Piyasa riskinin hesaplanmasında Basel-I’e göre önemli bir değişiklik olmazken, yani standart yaklaşım ve riske maruz değer yaklaşımı (VAR) korunurken, kredi riskinin hesaplanmasında çok önemli değişiklikler yapılmıştır. Kredi riskinin hesaplanması için basit, orta ve gelişmiş düzeyde olmak üzere farklı yaklaşımlar seçenek olarak sunulmaktadır. Bunlar, Standart Yaklaşım, Basitleştirilmiş Standart Yaklaşım, Temel İçsel Derecelendirme Yaklaşımı, İleri Düzey İçsel Derecelendirme Yaklaşımı’dır. Benzer şekilde, yeni eklenen operasyonel risk hesaplaması; Temel Gösterge Yaklaşımı, Standart Yaklaşım (SA), Alternatif Standart Yaklaşım (ASA) veya İleri Ölçüm Yaklaşımları ile yapılabilecektir (Yayla, Kaya, 2005, s.5). Bu yapısal blokta yer alan; piyasa riskinin hesaplanmasında Basel-I’e göre önemli bir değişiklik olmamıştır. Yani; Standart Yaklaşım ve Riske maruz değer yaklaşımı korunmuştur (BDDK, 2004, s.28). Bu yapısal Blokta Kredi riskinin hesaplanması için basit, orta, gelişmiş düzeyde olmak üzere farklı yaklaşımlar seçenek olarak sunulmaktadır. Bunlar - Standart yaklaşım, - Basitleştirilmiş Standart Yaklaşım, - İleri Düzey içsel Derecelendirme yaklaşım’ıdır. Basel-II ile yeni eklenen “Operasyonel Risk Hesaplaması” ise; - Temel Gösterge Yaklaşımı, - Standart Yaklaşım, - Alternatif Standart Yaklaşım veya İleri Ölçüm Yaklaşımları ile yapılabilecektir. 1.3.2.1 Standart Yaklaşım ve Basitleştirilmiş Standart Yaklaşım Basel-II’deki Standart Yaklaşım’ın Basel-I’e göre getirdiği en önemli yenilik, ilgili risk ağırlıklarının belirlenmesinde bağımsız derecelendirme kuruluşları ( Standart&Poors, Moody’s ve Fitch gibi ) tarafından ülke, bankalar ve şirketlere verilen derecelendirme notlarının kullanılmasıdır. Basitleştirilmiş Standart Yaklaşımda ise risk ağırlıklarının belirlenmesinde ihracat kredi kuruluşları tarafından notlar kullanılmaktadır. Örneğin, piyasa riskinin hesaplanmasında kamu menkul kıymetleri mevcut mevzuat gereği %0 risk ağırlığına tabii iken, Basel-II çerçevesinde kullanılan yönteme göre söz konusu menkul kıymeti ihraç eden ülkeye ihracat kredi kuruluşları (ECA) veya bağımsız derecelendirme kuruşları (ECAI) tarafından verilen derecelendirme notuna göre farklı risk ağırlıkları kullanılmaktadır (Yayla, Kaya, 2005, s.5). Basel-II’de kredi riskinin hesaplanmasında OECD “klüp kuralı” terk edilmektedir Bu çerçevede, Standart Yaklaşımla kredi riskinin hesaplanmasında, alacakların tabi olacağı risk ağırlığı borçlunun ECAI (Bağımsız Derecelendirme Kuruluşları) tarafından almış olduğu derecelendirme notuna göre saptanmaktadır. Basitleştirilmiş Standart Yaklaşımda ise kredi riski hesaplamasında borçlunun ECA(ihracat Kredi Kuruluşları) notu kullanılmaktadır. Yine Basel-II’ye özgü bir durum olan husus, bazı konularda ulusal tercih seçeneğinin ve değişik opsiyonların kullanılmasının ülke otoritelerinin kararına bırakılmasıdır. Standart yaklaşımda yüksek risk sınıfına giren takipteki alacaklar ve diğer bazı varlıklara derecelendirme notlarından bağımsız standart risk ağırlıkları verilmiştir. Hangi derecelendirme şirketinin notlarının kullanılacağı hususu ulusal otoritenin tercihine bırakılmıştır. 1.3.2.2 İçsel Derecelendirme Yaklaşımları Birinci yapısal desteğin önemli bir kısmı analitik anlamda daha gelişmiş yaklaşımlara ayrılmış bulunmaktadır. Aslında Basel-II’nin temel hedefi risklerle daha uyumlu sermaye yönetimi olduğundan, ileri düzey yaklaşımların göreli olarak bu amaca daha fazla hizmet etmesi sebebiyle, söz konusu yaklaşımların üzerinde daha fazla durulması olağan karşılanmalıdır. İçsel derecelendirme yaklaşımları bankalara, kendi derecelendirme modellerini kullanma imkanını tanıdığından ve bu sayede temerrüt olasılıklarını belirlemeleri mümkün olduğundan, önemli bir manevra alanı sağlamakta ve yaklaşımın uygulanmasında özerklik vermektedir. Buna karşın, resmi otorite bankanın içsel derecelendirme yöntemini gözden geçirmek ve uygulanabilirliğine onay vermek durumunda olduğundan çok önemli bir sorumluluk üstlenmektedir. Özellikle “Basel Temel İlkeleri”ne olan uyumun zayıf olduğu gelişmekte olan ülkelerde, içsel derecelendirme yöntemleri’nin resmi otorite tarafından izlenmesinin ve kontrolünün güçlük yaratabileceği düşünülmektedir. İçsel derecelendirme yaklaşımları daha önce bahsedildiği gibi “Temel İçsel Derecelendirme Yaklaşımı” ve “İleri Düzey İçsel Derecelendirme Yaklaşımı” şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Bu yaklaşımların mekanizmasına göre kredi riskinin belirlenebilmesi için öncelikle alacakların sınıflandırılması gerekmektedir (Yayla, Kaya, 2005, s.7). Bu çerçevede, içsel derecelendirme yaklaşımlarında (Temel veya İleri Düzey), kredi veren banka öncelikle varlıklarını şirket (kurumsal), ülke/hazine (Merkez Bankası dahil), banka, perakende ve hisse senedi benzeri yatırımlar olmak üzere beş farklı sınıfa ayırmaktadır. Örneğin, kurumsal sınıf kendi içerisinde beş farklı özel borç verme alt sınıfına ayrılmaktadır. Bunlar proje, obje (nesne), mal, gelir yaratıcı gayrimenkul ve fiyat ve getiri açısından yüksek “dalgalı” ticari gayrimenkul finansmanı şeklinde sınıflandırılmaktadır (Yayla, Kaya, 2005, s.10). Perakende sınıfında ise üç alt grup yer almaktadır; bireysel krediler (veya düşük tutarlı krediler), ipotekli konut kredileri ile küçük ve orta ölçekli işletmelere verilen krediler (banka grubunun konsolide bazdaki alacağının 1 milyon Euro ‘nun altında olması gerekmektedir). Resmi otoritenin alacağın sınıfını belirleyen eşik değerler üzerinde değişiklik yapma esnekliği bulunmakla beraber, bu esnekliğin banka yönetimince kredi varlıkları için öngörülen sınıflandırmanın doğasını bozacak şekilde kötüye kullanılmasının da önüne geçilmesi beklenmektedir. İçsel derecelendirme yaklaşımlarının yukarıda bahsedilen varlık sınıflandırmalarında kullanılan üç temel unsuru vardır. Söz konusu elemanlardan ilki, banka veya otorite tarafından tahmin edilen risk parametreleri olan risk bileşenleridir. İkincisi, risk bileşenlerini risk ağırlıklarına ve dolayısıyla yasal sermaye tutarına dönüştüren risk ağırlığı fonksiyonlarıdır. Üçüncüsü ise banka tarafından ilgili varlık sınıfına yönelik olarak içsel derecelendirme yaklaşımının kullanılabilmesi için sahip olunması gereken asgari standartlardır (Yayla, Kaya, 2005, s.11). İçsel derecelendirme yaklaşımlarında esas olan tutarlılıktır. Yaklaşımın esas itibarıyla tüm riskli aktiflere ve tüm iş alanlarına uygulanması gerekmektedir. Ancak veri kısıtlamaları sebebiyle bankanın aynı anda tüm varlık sınıfları için içsel derecelendirme yaklaşımını kullanamaması halinde, Yeni uzlaşıda düzenleyici otoritenin izniyle Içsel Derecelendirme Yaklaşımı (IRB)’nın aşamalı olarak uygulanması olanaklı kılınmıştır. İleri düzey IRB uygulayan bankanın tekrar standart veya temel içsel yaklaşıma dönmesi, ancak, bankanın iş alanında önemli değişiklik gerçekleşmesi gibi olağan üstü koşullarda ve resmi otoritenin onayı ile mümkün olabilmektedir. İçsel derecelendirme yaklaşımlarından olan Temel İçsel Derecelendirme Yaklaşımı’ nda, banka portföyünde bulundurduğu kredi müşterileri için temerrüde düşme olasılığını kendisi tahmin etmektedir. Diğer risk bileşenleri ulusal gözetim otoritesi tarafından veri olarak sunulmaktadır. İleri Düzey İçsel Derecelendirme Yaklaşımı’ nda, banka temerrüde düşme olasılığı’nın yanı sıra, temerrüt halinde kayıp, temerrüt anındaki risk tutarı ve asgari standartları karşılamak koşuluyla, vadeyi kendisine ait içsel verilere dayanarak tahmin etmektedir. Söz konusu parametrelerin Basel-II uzlaşısı tarafından verilen “risk ağırlığı fonksiyonlarına” uygulanmasıyla sermaye yeterliliği belirlenmektedir. Tıpkı standart yaklaşımlarda olduğu gibi içsel derecelendirme yaklaşımlarında da risk azaltıcı teknikler kullanılabilmektedir. Standart yaklaşıma benzer şekilde teminatlar, bilânço içi netleşme anlaşmaları ve garantiler/kredi türevleri kredi riski azaltma teknikleri olarak kullanılabilmekte ve yaklaşımın gelişmişlik düzeyi arttıkça teminatların kapsamı da genişlemektedir. İçsel derecelendirme yaklaşımlarını uygulayan bankaların 1988 uzlaşısına ve Yeni Uzlaşıya göre yapacakları paralel hesaplamaları beraber açıklamaları beklenmektedir. Yeni uzlaşının 31.12.2006’da yürürlüğe girişini takip eden üç yıl Komite tarafından geçiş dönemi olarak tanımlanmıştır. Geçiş süresi boyunca otorite tarafından gevşetilmesi mümkün olan bazı asgari standartları içsel derecelendirme yaklaşımlarının uygulanabilmesi için gerekli görülmektedir. Örneğin, Temel Içsel derecelendirme yaklaşımı uygulayan bankaların kurumsal, hazine ve banka alacaklarına ilişkin temerrüt olasılığını tahmin edebilmeleri için en az beş yıllık bir veri setine sahip olmaları gerekmektedir. Perakende alacaklara dair temerrüt karakteristiğinin tahmin edilebilmesi için de en az beş yıllık veri kullanılmasının gerektiği ifade edilmektedir. Buna ilaveten, banka tarafından “uygun” derecelendirme sisteminin en az üç yıldır kullanıldığının resmi otoriteye kanıtlanması gerekmektedir. Bankanın içsel derecelendirme yaklaşımını kullanabilmesi için Komite tarafından belirlenen asgari şartların sağlanması gerekmektedir. Asgari şartların sağlanmasının ardındaki temel ilke, derecelendirme ve risk tahmin sistemlerinin ve süreçlerinin, borçlunun durumunun değerlendirilebilmesi ve riskin tutarlı ve doğru bir şekilde tahmin edilebilmesi için anlamlı sonuçları vermesidir. Çeşitli derecelendirme yöntemleri, piyasalar ve ürünler arasında farklılık olabildiğinden, derecelendirmenin nasıl yapılacağı konusundaki operasyonel süreçlerin, ulusal otoritelerin kendi ülkelerine uygun bir şekilde tanımlamaları komite tarafından önerilmektedir. Dolayısıyla, resmi otoritenin bankanın sistemlerinin ve kontrollerinin içsel yaklaşımlara baz oluşturup oluşturmadığını gözden geçirmesi beklenmektedir. İçsel derecelendirme yaklaşımına geçiş konusunda banka asgari koşullar itibariyle tam anlamıyla uyumlu olmasa bile, resmi otoriteye uyum konusunda bir uygulama planını sunmak ya da uyumsuzluğun önemsiz olduğunu kanıtlamak durumundadır. Derecelendirme sistemi, bankanın yöntemlerini, süreçlerini, kontrollerini, veri toplama ve bilgi sistemlerini kapsayan ve kredi riski değerlendirmesini olanaklı kılan tüm bileşenleri kapsayan bir tanımdır. Derecelendirme sistemlerinin çalışmasına ilişkin (kapsamı, bütünleşik olması, verinin saklanması) komitenin önerdiği standartlara uyumun sağlanması gerekmektedir. Derecelendirme sisteminin kullanılması, risklerin nümerik hale getirilmesi, içsel derecelendirme tahminlerinin (modellerinin) onaylanması, kurumsal yönetişim ilkelerine dikkat edilmesi, finansal tablolarda yapılan açıklamalar, otoritenin sağlayacağı parametreler, iştirakler için sermaye ayrılması gibi hususlarda, temel içsel derecelendirme yöntemlerini kullanmak isteyen bankalara ve ulusal otoriteye sorumluluk yükleyen asgari koşullar Basel-II’de yer almaktadır (Yayla, Kaya, 2005, s.11 ). İçsel derecelendirme yaklaşımlarında sermaye yeterliliği, tahmin edilen temerrüde düşme olasılığı (PD), temerrüd halinde kayıp (LGD), vade (M) ve temerrüd halindeki risk tutarı (EAD)’nın bir fonksiyonu olduğundan bu parametrelerdeki değişimden doğrudan etkilenmektedir. Yüksek temerrüde düşme olasılığı’na, uzun vadeye veya yüksek temerrüt halinde kayıp olan krediler daha fazla sermaye ihtiyacı doğurmaktadır. İçsel derecelendirme yaklaşımlarında banka tarafından tahmin edilen parametrelerin sermaye yeterliliğinin hesaplanılmasında kullanılması mevcut düzenlemelerden ciddi şekilde uzaklaşılması anlamına gelmekte ve dolayısıyla denetim otoritesi açısından kapsamlı bir inceleme yapılmasını gerektirmektedirz. Zira, parametrelerin “doğru tahmin” edilip edilmemesi sermaye yeterliliğinin de doğruluğunu etkilemektedir. Parametrelerin bir bankada gerçeği yansıtması, bir diğerinde ise olduğundan daha düşük tahmin edilmesi halinde bankalar arasında sermaye yeterliliğinin belirlenmesinde farklılıklar oluşabilecek ve model onayı/denetim riskiyle orantılı olarak sektördeki rekabet üzerinde bozucu etki gündeme gelebilecektir. Bunun sonucunda düzenleyici otoriteye sektörün duyduğu güvenin zedelenebileceği düşünülmektedir. Bu nedenle, içsel derecelendirme yöntemlerinde, düzenleyici otoritenin bankanın tahmin ettiği parametreleri çok iyi değerlendirmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, parametrelerin tahmininde kullanılan banka veri kümesinin sağlıklı olmasının çok önemli olduğu aşikardır. Kredi riskinin hesaplanmasında gerekli olan temerrüde düşme olasılığı tahmininin istatistiksel olarak yansız olabilmesi için borçlu bilgilerinin banka tarafından doğru alınması, bankanın bilgi sistemlerine eksiksiz ve doğru aktarılması ve otorite tarafından yapılacak yerinde denetimlerde ve uzaktan izlemede doğru ve tutarlı bir şekilde elde edilebilir olması gerekmektedir. 1.3.3 İkinci Yapısal Blok İkinci Yapısal Blok, Pillar-II, aslında Basel Temel İlkelerinde zaten kapsanmış olan hususların çoğunu içermektedir. İkinci yapısal blok, bankanın risk yönetimi yaklaşımının denetim otoritesinin incelemesi sürecini tanımlamaktadır. Bu blokta, bankaya ve denetçi otoriteye özel görevler yüklenmektedir. Bankanın yönetim kuruluna ve yöneticilerine yüklenen görevler sayesinde, iç kontrol ve diğer kurumsal yönetişim ilkelerinin güçlendirilmesi hedeflenmektedir. İkinci yapısal blokta, bir yanda banka toplam risklere karşı sermaye yeterliliğini değerlendirmekte, diğer yanda ise düzenleyici otorite bankanın risk değerlendirmesini gözden geçirerek, birinci yapısal blokta hesaplanan sermayenin ötesinde daha fazla sermayeye gerek olup olmadığını belirlemektedir. Bankanın, birinci yapısal blokta kullandığı yaklaşımların doğasına ve karmaşıklığına uygun bir risk değerlendirmesini gerçekleştirmesi, ikinci yapısal bloğa tam uyum açısından oldukça önemlidir. İkinci Yapısal Blok, bankaların risk yönetimi yaklaşımının denetim otoritesi tarafından incelenme sürecidir. Bu blokta bankaya ve denetçi otoriteye özel görevler yüklenmektedir. Basel Komitesi I.Yapısal Blok ile II. Yapısal Blok’un uyum içinde olması için dört ana ilke belirlemiştir. Bu ilkeler (Yayla, Kaya, 2005, s.13 ); - Bankalar risk profillerine ve stratejilerine uygun sermaye yeterliliklerini değerlendirebilecekleri bir sürece sahip olmalıdırlar. Bu süreç dâhilinde banka yönetim kurulu ve yöneticileri tarafından yapılan bir gözden geçirme süreci olmalıdır. - Denetleyici otoritenin, bankaların içsel sermaye yeterlilik değerlendirmeleri ve stratejilerinin yanında sermaye rasyolarına olan uyumlarının gözden geçirilmesi suretiyle bir değerlendirme yapmalıdır. - Resmi otoritenin, asgari sermaye yeterliliği rasyosunun tutturulmasının yanı sıra gerekli olduğunu düşündüğü durumlarda bankalarda asgari oranın da üzerinde sermaye tutulmasını talep edebilir. - Banka sermayesinin belirlenen asgari yükümlülüğün altına düşmemesi için bankanın kendi risk karakteristiğine uygun tedbirlerin resmi otorite tarafından önceden alınmasını sağlamalıdır. Yukarıdaki ilkelerin bir sonucu olarak ikinci yapısal blok ile aslında uluslararası faaliyet gösteren finansal kuruluşların bir kaç yıldır kullandığı “ekonomik sermaye” kavramı resmen yeni uzlaşıya yerleştirilmiş bulunmaktadır. Ekonomik sermaye bankanın faaliyetlerinden kaynaklanabilecek potansiyel kayıplara karşı tampon görevi görmesi için ayrılan sermayeyi ifade etmektedir. Yasal sermayenin seviyesi düzenleyici otorite tarafından tanımlanmakta ve finansal sistemin sağlığı ve mevduat sahiplerinin korunması amaçlanmaktadır. Hâlbuki ekonomik sermaye risklerin toplulaştırılması eğiliminin bir sonucu olarak ortaya çıkan ve farklı tipteki riskleri tek bir ölçütle ifade etmeye çalışan bir yaklaşımdır. Ekonomik sermaye yönetiminin bankaya katma değer yaratan iş alanlarının belirlenmesine yardımcı olmak suretiyle, hissedarın/yatırımcının bilgi ihtiyacını karşılamaya, Basel II’ye ve ihtiyati düzenlemelere uyumun gerçekleşmesine yardımcı olması beklenmektedir. Bir banka asgari yasal sermaye koşulunu sağlasa bile, yeterli ekonomik sermayeye sahip olmayabilir. Dolayısıyla, banka sahip olduğu toplam risklerle sermayesi arasındaki bağı iyi kurmalı ve bu bağın iyi kurulduğu resmi otorite tarafından da kabul edilmelidir. Ekonomik sermayenin belirlenmesinde bankalar çoğunlukla istatistiksel olan kendi metotlarını kullandıklarından resmi otorite açısından onay verme yükümlülüğü doğmaktadır. 1.3.4 Üçüncü Üçüncü Yapısal Blok Yapısal Blokta (Pillar-III) ana hedef piyasa disiplininin sağlanmasıdır. Bankaların sahip oldukları sermaye ile sermaye yeterliliği ve risk değerlendirme yöntemleri dâhil olmak üzere önem arz eden konularda kamuya açıklama yapma gerekliliğini ortaya koyan üçüncü blokla, bankalar arasında karşılaştırma yapılabilmesi ve bu yolla şeffaflığın sağlanması hedeflenmektedir. Üçüncü yapısal blokta belirlenen açıklama standartlarının ulusal muhasebe standartları ile uyumlu olması ve bu standartlar ile çelişki içermemesi sağlanmaya çalışılmıştır. Dolayısıyla, bu yapısal blokta 1988 uzlaşısında olmayan bir bileşen, yani bankaların finansal durumları hakkında kamuya nasıl bilgi açıklamak zorunda oldukları hususu ayrıntılı olarak yer almaktadır. Söz konusu blokta, yine önemlilik derecesi dikkate alınarak bir banka grubunun nasıl konsolide edildiğinin açıklanması gerekmektedir. Sermaye yapısı portföy yapısı ve riskler dikkate alınarak, sermaye yeterliliği (grup bazında ve iştirak konumundaki her banka için), kredi riski, hisse senedi şeklinde yapılan yatırımların riski, kredi riskini azaltma teknikleri, piyasa riski, menkul kıymetleştirme riski ve faiz riski gibi bileşenlerin açıklanması talep edilmektedir (Yayla, Kaya, 2005, s.15). 1.3.5 Düzenleyici Otorite Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Türkiye’deki bankacılık sektöründe hareketliliğin yüksek olduğu bu dönem (2003-2008) içerisinde risk yönetimi alanında gerçekleşen tüm düzenlemeler gelecek yıllarda ekonomide, sağlanması ümit edilen dengeli büyüme ortamına geçiş öncesinde oldukça fazla önem taşımaktadır. Ancak ülkemizde finansal sektör sermaye yoğunlaşmasını tamamlayamamış olması nedeniyle, reel sektöre sermaye aktarımı sürecinde yaşanan problemler konusunda beklenen gelişmeyi maalesef sağlayamamıştır. İşletme ve yatırım sermayesi yeterli olmayan ekonomimizde üretime kanalize edilemeyen sermaye, bankaların risk yönetiminde yetersiz kalması ile daha da azalmış bulunmaktadır. Bankalara yönelik gerekli düzenlemeleri yerine getirmesi amacıyla kurulan BDDK, kuruluşundan bu yana çok kısa bir süre geçmesine rağmen pek çok kararnameye ve tebliğe imza atmıştır. 1.3.5.1 Kuruluş ve Yasal Çerçeve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), 23.06.1999 tarihininde yürürlüğe giren mülga 4389 Sayılı Bankalar Kanunu ile kurulmuş, başkanı ve kurul üyeleri 23.03.2000 tarihi itibarıyla atanmış, 31.08.2000 tarihinde faaliyete başlamıştır. 4672 sayılı Kanun gereği, Başkan dışındaki Kurum üyeleri 15.03.2001 tarihinde yenilenmiştir. Kurumun hizmet birimleri ile bunların görev, yetki ve sorumlulukları Bakanlar Kurulu tarafından 22.06.2000 tarihinde çıkarılan Teşkilat Yönetmeliği ile düzenlenmiştir. Ayrıca, kurumun çalışma esas ve usûlleri, meslek ilkeleri, insan kaynakları, yarışma ve yeterlilik sınavları ile çalışma usûl ve esaslarına ilişkin düzenlemeler kurum kararı ile çıkarılmıştır. Mülga Kanun gereğince BDDK, Hazine Müsteşarlığının Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu ile Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğünün bankacılıkla ilgili birimleri ve Merkez Bankası Bankalar Gözetim Müdürlüğünün görev, yetki ve sorumluluklarını devralmıştır. Ayrıca, Merkez Bankası tarafından idare ve temsil olunan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun (TMSF) temsil ve idare yetkisi de BDDK’ya geçmiştir. Ancak, TMSF, 5020 sayılı yasa uyarınca 26.12.2003 tarihinde idarî ve mali özerkliğe sahip kamu tüzel kişiliğini kazanmıştır 1.3.5.2. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun Basel II Yaklaşımı Yeni Sermaye Uzlaşısı Basel-II, G–10 ve AB ülkeleri ile bazı gelişmekte olan ülkelerde 2007 yılı sonunda uygulamaya konulacaktır. G–10 ülkeleri için tasarlanmış olan uzlaşının, ülkemiz ve gelişmekte olan ülkelerde uygulanması bazı maliyetleri barındırmakla birlikte, uygulanmaması finansal istikrar konusunda değerlendirilebilecek önemli bir fırsatın kaçırılması sonucunu doğurabilecektir. Uzlaşının, ülke riski ve krediyi kullanan tarafın riskine bağlı olarak sermaye gereksinimini ve kredi maliyetlerini değiştirmesi muhtemeldir. Maliyet artışı, düşük kredi derecelendirme notuna sahip taraflarda daha yüksek olabilecektir. Ayrıca, özellikle yapısal ve kurumsal düzenlemelere uyumda güçlük çeken küçük ve orta ölçekli işletmelerin kredi kullanma maliyetlerinde artışlar olabilecektir. Bu nedenle, uygulamadan bağımsız olarak Uzlaşıya ilişkin hazırlıklar yapılması önem taşımaktadır. Bu durum BDDK için hem bir fırsat hem de risk olarak değerlendirilmektedir. BDDK, Basel-II uygulamasının üzerinde önemle durmuş, yol haritasını hazırlamış ve kamuya açıklamıştır. Bu çerçevede, BDDK yetkilileri ile bankaların risk yönetiminden sorumlu üst düzey yöneticilerinin katılımıyla Basel-II Yönlendirme Komitesi tesis edilmiştir. Basel-II’ye ilişkin hususlarda eşgüdüm sağlamak ve istişari nitelikte kararlar almak üzere Hazine Müsteşarlığı, TCMB ve SPK(Sermaye Piyasası Kurulu)’nın katılımıyla BDDK koordinasyonunda faaliyet gösteren Basel-II Koordinasyon Komitesi ihdas edilmiştir. Ayrıca BDDK bünyesindeki birimlerin katılımıyla Basel-II Proje Komitesi tesis edilmiştir. Basel-II, birden fazla alternatif yöntem içermekte ve bu yöntemler aynı durum için farklı sonuçlar üretebilmektedir. Bu nedenle, bankalar arasında rekabetçi eşitliğin korunması önem taşımaktadır. Basel-II’nin BDDK üzerindeki muhtemel etkileri açısından aşağıdaki hususlar önem arz etmektedir: (a) Basel-II, tüm denetim otoritelerinde önemli bir ihtisaslaşmış insan kaynağı ve teknik kapasite gereksinimi doğurmaktadır. Bu kapsamda konuya yönelik eğitim ihtiyacı ve çeşitli yazılımların kullanılması gereksiniminin ortaya çıkması beklenmektedir. (b) Basel-II’nin ikinci yapısal bloğunu oluşturan denetim otoritesinin banka sermaye yeterliliğini gözden geçirmesi sürecine ilişkin teknik detayların belirlenmesi, makul bir tarih aralığı içerisinde planlanması gereken önemli bir husustur. (c) Basel-II ile birlikte önemi artacak bir diğer husus konsolide denetimdir. Özellikle yabancı banka iştirakleri ve şubelerinin denetimine yönelik politikalar önem arz etmektedir. (d) Basel-II’nin diğer düzenlemelere de çeşitli etkileri olacaktır. Bu anlamda özellikle muhasebe, karşılıklar, iç denetim ve risk yönetim sistemleri ile bankaların bilgi işlem altyapılarına yönelik düzenlemeler üzerinde çeşitli çalışmaların yapılması gereklidir. (e) Basel-II’ye yönelik süreçte, BDDK belirli alanlarda öncülük rolünü de üstlenmek durumundadır. Bu kapsamda, Basel-II Koordinasyon ve Yönlendirme Komiteleri ve bu komitelere bağlı alt komitelerin çalışmaları önem arz etmektedir (f) Basel-II’ye yönelik stratejilerin belirlenmesinde AB alanında konuya yönelik uygulanan politikaların yakından takip edilmesi ve ülkemizdeki diğer kurum ve kuruluşların görüşlerinin de alınması gereklidir. İKİNCİ BÖLÜM BASEL-II’YE YÖNELİK ÇALIŞMALAR, GEÇİŞ SÜRECİ VE EKONOMİK YANSIMALAR 2.1 Basel-II’ ye Geçişe İlişkin Çalışmalar Bu bölümde ilk önce Basel II standartlarının tarihsel gelişimi ve bu gelişmeler çerçevesinde etki eden faktör ve kurumlardan bahsedilecek, bununla beraber Türkiye’deki yansımalarından ve bu standartlar ile ilgili ne tür raporların yayınlandığı özetlenecektir. Daha sonra Basel II standartlarının sistem altyapı çalışmaları, veri tabanı oluşturulmasına ilişkin çalışmalar ve bu standartların uygulanmasına ilişkin hususlar incelenecektir. 2.1.1. Basel-II’nin Ortaya Çıkma Süreci Dünya ekonomisi, 1980’li yıllarda başlayan ve 1990’lı yıllarda hızlanan bir küreselleşme sürecine girmiştir. Küreselleşmenin, özellikle gelişmiş ülkelerde uygulamaya konulan liberal iktisat politikaları ve bilişim/iletişim teknolojisi alanlarında kaydedilen ilerlemelerin etkisiyle hızlandığı kabul edilmektedir. Liberal iktisat politikaları ve teknoloji alanında yaşanan atılımlar, reel sektör firmalarını daha rekabetçi bir yapıya zorladığı gibi finans sektörü üzerinde de önemli etkide bulunmuştur. 1970’li yılların başında Bretton Woods sisteminin çökmesiyle kur, faiz ve fiyatlarda yaşanan dalgalanmalar karşısında korunmak amacıyla yeni finansal ürünler ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu süreç, 1990’lı yıllarda yaygınlaşan “de-regülasyon” içerikli iktisat politikaları sayesinde daha da güçlenmiştir. Bankalar, hem küresel ekonominin yeni düzenine uyum sağlamaya çalışan reel sektörün finansman taleplerini karşılayabilmek hem de şiddetlenen rekabet ortamında rakiplerine karşı üstünlük sağlayabilmek için sundukları finansal ürünlerde bir dizi yenilik gerçekleştirmiştir. Bu nedenle, bankaların sunduğu finansal ürünler hem sayısal olarak çoğalmış ve hem de daha önce arz edilen finansal ürünlere göre çok daha karmaşık bir hale gelmiştir. Aynı zamanda, finansal sektörde artan rekabet baskısı, farklı hizmetleri sunan finansal kuruluşlar ve/veya farklı finansal ürünler arasında var olan ayrıştırıcı çizgilerin belirsizleşmesine ve bunun sonucunda benzer finansal ürünlerin aynı finansal kuruluş çatısı altında birlikte sunulmasına yol açmıştır (Saygılı, Yayla, Çokaklı, 2004). Bu gelişmeler, bankaların geleneksel bilanço yapılarını daha karmaşık bir hale getirmiştir. Finansal yeniliklerin artmasıyla beraber, bankaların sunduğu finansal hizmetlerin bir kısmı bankanın asli bilançosunda yansıtılmayan ürünlerden oluşmaya başlamıştır. Dolayısıyla, günümüz ekonomilerinde bankalar, mevduat sahibi ile borçlu arasında aracılık yapan bir kuruluş olmaktan öte daha karmaşık finans kuruluşları haline gelmiştir. Diğer taraftan, 1990’lı yıllar ve sonrası yoğun bir şekilde iktisadi krizlerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Söz konusu dönemde Japonya, Güney Kore, Endonezya, Rusya, Türkiye ve Arjantin’de makroekonomik krizler yaşanmış ve bu ülkelerde özellikle finans sektörü derinden etkilenmiştir. Reel sektör firmalarının ödeme kabiliyetini kaybetmesi ve bankaların alacaklarını tahsil etmede büyük sorunlarla karşılaşması gibi nedenler, Japonya, Endonezya, Güney Kore ve Türkiye gibi ülkelerde bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasını gerektirmiş ve bunun sonucunda kriz yaşanan ülkelerde Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla’nın yüzde 50’sine varan maliyetlere katlanılmak zorunda kalınmıştır. Ancak, finansal krizler sadece makroekonomik sebeplerle ortaya çıkmamaktadır. Mikro düzeyde bir bankanın “kötü” yönetiminin de, büyük çaplı finansal krizleri tetikleyebileceği veya mevcut krizleri derinleştirebileceği hususu göz ardı edilmemelidir. Bankalar veya finansal kuruluşlar sadece dışsal gelişmelerden etkilenmemektedir. Son dönemlerde giderek daha dinamik hale gelen ve karmaşıklaşan finans sektöründe, önemli ölçüde mevduat sahibinden elde ettiği yabancı kaynaklarla reel sektöre fon sağlayan bankaların, sahip oldukları bu yabancı kaynakları yönetebilme “kalitesi” ve etkin risk yönetimi, finans sektörünün istikrarı açısından kritik önem taşımaktadır. Bu nedenle, bankaların etkin risk yönetimlerinin kalitesiyle finansal sistemin istikrarlı olması arasında anlamlı bir ilişki bulunmaktadır. Kredi, piyasa, likidite ve diğer risklerin iyi yönetilememesi halinde bankalarda oluşabilecek zafiyetlerin diğer sektörlere de sıçrama ihtimali, risk yönetimine özen gösterilmesini zorunlu kılmaktadır. Finansal sektörde ve tüm ekonomide istikrarının sürdürülebilir olması için, bankaların kendi risk algılamaları ve yönetme isteklerine ek olarak, asgari düzeyde uymak durumunda oldukları ve risk yönetimini daha güçlendirecek nitelikteki ihtiyati düzenlemelerin getirilmesi uluslararası finans çevrelerinde ilke olarak benimsenmiştir. Sermayenin uluslararası yakınsaması ve daha iyi yönetilebilmesi için bir süredir Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) öncülüğünde çaba gösterilmektedir. Sermaye yeterliliğine ilişkin ilk uzlaşı (Basel-I), söz konusu banka bünyesinde faaliyet gösteren Basel Bankacılık Denetim Komitesi (BCBS) tarafından 1988 yılında yayımlanmıştır. Küresel finans sektöründe birçok ülkenin yürürlüğe koyduğu Basel-I, bir bankanın batması halinde mevduat sahiplerinin karşılaşabileceği maliyetleri en aza indirgemek için asgari olarak tutulması gereken sermaye üzerinde odaklanmıştır. Basel-I’de, bankanın maruz kaldığı kredi riski, bankanın aktiflerinin ve bilanço dışı kalemlerinin farklı risk sınıflarına ayrılması ve her sınıfa karşılık gelen risk ağırlıkları olan %0, %10, %20, %50 ve %100 katsayılarıyla çarpılması suretiyle hesaplanmaktadır. Sadece beş farklı risk ağırlığı kullanılması nedeniyle risk duyarlılığı düşük olan Basel-I, farklı faaliyet alanları olan bütün bankalara aynı şekilde uygulandığından “herkese tek beden elbise” şeklinde tanımlanabilecek bir sermaye düzenlemesidir. Ayrıca, Basel-I’de, “OECD klüp kuralı” şeklinde tanımlanmış olan uygulamadan dolayı OECD’ye üye ülkelerin hükümetlerine yüzde sıfır, üye ülkelerin bankalarına olan borçlara ise yüzde 20 risk ağırlığı verilmektedir. Buna karşın, OECD üyesi olmayan ülkeler için yüzde 100 risk ağırlığı öngörülmüş olması bu düzenlemenin zayıf yanı olarak değerlendirilmektedir (Yayla, Kaya, 2005, s.3 ). Yine de Basel-I, Finansal İstikrar Forumu tarafından oldukça başarılı bir finansal standart olarak kabul edilmektedir Nitekim, Basel Bankacılık Denetim Komitesi’nin üyesi olan G10 ülkeleri tarafından hazırlanan Basel-I, halihazırda 100’den fazla ülkede, ulusal bankalar da dâhil olmak üzere, uygulanmaktadır. Bunun yanı sıra, 1994 Meksika krizine bir tepki olarak ortaya çıkan ve Basel Komitesi (BCBS) tarafından 1996’da yayımlanan bir dokümanla sermaye yeterliliğinin hesaplanmasına piyasa riski dâhil edilmiş ve ilk uzlaşı riske daha duyarlı hale getirilmiştir. Piyasa riski hesaplamasının eklenmesiyle Basel-I’in gelişim süreci ivme kazanmıştır (BDDK, 2004a). Basel-I, basit içerikli olması açısından gelişmiş ülkelerin uluslararası faaliyet gösteren büyük oyuncularının ve akademik çevrelerin olumsuz eleştirilerine maruz kalmıştır. Ancak, içerdiği standartların basit ve kolay uygulanabilir olması, BaselI’in özellikle gelişmekte olan ülkelerce benimsenmesini kolaylaştırmıştır. Basel-I, bu ülkelerin düzenlemelerinin modernleşmesine ve finansal sektörlerinde rekabetin artmasına katkıda bulunmuştur. Basel-I’e yönelik olumsuz eleştirilerin yanında kabul gören olumlu hususlar ise piyasadaki oyuncular için kuralları olan bir “adil rekabet ortamı” yaratması ve Basel-I’i benimsemiş kimi gelişmekte olan ülkelerin yüzde 8’in üzerinde asgari sermaye yeterliliğini zorunlu kılmaları nedeniyle finansal istikrarın güçlenmesidir. İlk uzlaşıya yönelik eleştirilerin temel dayanağını, bankanın taşıdığı farklı risk kalemlerine karşı farklı sermaye tutarlarının ayrılması gerekliliği oluşturmuş ve 1999 yılında Basel Komitesi tarafından yayımlanan ve yeni sermaye yeterliliğine ilişkin önerileri içeren ilk istişare metniyle Basel-II’ye giden yolun yönü belirlenmeye başlanmıştır. Gelen eleştiriler ve öneriler üzerine, bu metni yeni istişare metinleri takip etmiş ve Komite tarafından Basel-II’ye geçilmesi halinde olabilecek muhtemel değişimleri tahmin etmek amacıyla birkaç kez sayısal etki çalışması (QIS) yapılmıştır. Bu çalışmalardan sonuncusu ve en kapsamlısı olan QIS-3’te, 43 ülkeden 365 banka kapsanmış ve sonuçlar Mayıs 2003’te yayımlanmıştır. Ülkemizden Basel Komitesi tarafından yürütülen QIS-3’e katılım, sektörde önemli paya sahip altı bankanın yer almasıyla sağlanmıştır (Yayla, Kaya, 2005, s.4 ). Yeni Uzlaşının Türk bankacılık sektörü üzerine muhtemel etkisini görmek amacıyla BDDK tarafından yapılan QIS-TR çalışması ise ulusal sektörden 23 bankanın katılımıyla gerçekleştirilmiş ve sonuçları kamuya duyurulmuştur. Bu arada, 1997 yılında yine Komite tarafından yayımlanan “Etkin Bankacılık Denetimi İçin Basel Temel İlkeleri” (BCPs), bir ülkenin bankacılık sisteminin sağlam ve istikrarlı olabilmesi için bulunması gereken temel özellikleri ortaya koymaktadır. Bu gelişmelerle beraber, Haziran 2004’te Basel Komitesi, sermaye yeterliliği hesaplamasında Basel-I’in “herkese tek beden elbise” yönteminin terk edilmesi anlamına gelen “Yeni Basel Sermaye Uzlaşısı (Basel-II)”nı yayımlamıştır. Sermaye yeterliliğinin hesaplanmasında, 1988 yılında yayımlanmış bulunan ilk uzlaşıya göre köklü değişiklikleri önermesinin yanı sıra “denetim otoritesinin incelemesi” ve “piyasa disiplini” hususlarına özel önem atfetmesi sebebiyle, Basel-II hem bankalar hem de düzenleme/denetleme otoriterleri için özel gayret gerektiren bir alan ve yeni bir süreç olarak değerlendirilmektedir (Yayla, Kaya, 2005, s.4 ). Yeni Uzlaşı, temel olarak bankaların denetim ve gözetiminde daha sağlam bir altyapının tesis edilmesini, risk yönetiminin güçlendirilmesini, piyasa disiplinini ve dolayısıyla küresel düzeyde sürdürülebilir bir finansal istikrarın sağlanmasını hedeflemektedir. Bu çerçevede, Yeni Uzlaşı, uluslararası alanda sermaye yeterliliğinin yakınsamasında uygulanması gereken salt kurallar kümesi olmayıp aynı zamanda bankacılık otoritelerinin finansal sistemlerine daha bütünleşik bakmalarını özendiren bir yaklaşımdır. Temel ilkeler (BCPs), Yeni Sermaye Uzlaşısına geçiş açısından önemli bir referans belgesi olarak kabul edilmektedir. Başka bir ifadeyle, Temel İlkelere (BCPs) uyum ne kadar yüksek ise Basel-II’ye (özellikle gelişmiş yaklaşımları uygulamak açısından) geçişin o kadar kolay olabileceği düşünülmektedir. Önceki uzlaşıda olduğu gibi, “önemli/maddi” risk unsurlarının doğru ölçülmesi ve bu risklerin yönetimi, birincil olarak bankaların sorumluluğu altındadır. Ancak, bu risklerin belirlenmesi ve ölçülmesi, uygun ölçekte sermaye ayrıldığına, uygun risk yönetiminin yapıldığına ve finansal istikrarın sağlandığına ilişkin yeterli gösterge değildir. Bu çerçevede, uygun risk ölçüm yöntemleri ve risk yönetimine ek olarak denetim otoritesinin incelemesi ve piyasa disiplini bileşenleri, Basel-II’de tamamlayıcı unsurlar olarak yer almaktadır. Basel-II’nin temel amacı beklenen riskler için karşılık ayrılmasına ilave olarak beklenmeyen riskler için de asgari sermaye bulundurulmasını sağlamaktır (Yayla, Kaya, 2005, s.5 ). Özetle, Basel-II, risklerin daha duyarlı ölçülmesi, her bankanın risk profilinin ayrı ayrı belirlenmesi, banka üst yönetimine düşen sorumlulukların artırılması ve finansal tabloların bankanın gerçek durumunu en iyi biçimde yansıtacak şekilde açıklanması suretiyle finans sektörünün oyuncuları arasındaki asimetrik bilginin minimize edilmesi ve bu sayede daha rekabetçi, sağlam ve istikrarlı bir finans sektörüne erişilmesini hedeflemektedir. Basel-II ilk etapta, uluslararası faaliyet gösteren bankaları hedeflese bile, yeni düzenlemenin bu bankalarla finansal ilişki içerisinde olan diğer bankaları da etkileyeceği ve uygulamanın yaygınlaşacağı beklenmektedir. 2.1.2 Sistem Altyapı Tesisi Çalışmaları Sistem altyapı tesis çalışmaları; kredi riskine ilişkin sistem altyapı çalışmaları, piyasa riskine ilişkin sistem altyapı çalışmaları ve operasyonel riske ilişkin sistem altyapı çalışmaları olmak üzere ayrı başlıklar altında incelenebilir. i) Kredi riskine ilişkin sistem altyapı çalışmaları Bankaların kredi riski ölçümüne ilişkin sistem ve altyapının tesisi amacıyla en fazla yatırım yaptıkları alanların başında veri tabanının oluşturulması ve risk ölçüm modellerine ilişkin yazılımların hazırlanması gelmektedir. Bankaların büyük bir bölümü, Basel-II uygulamasına geçilmesiyle birlikte kredi riski için sermaye yeterliliğinin hesaplanmasında ilk zamanlar standart yöntemi kullanmayı planlamaktadır. Bunun nedenleri arasında ölçek ve portföy yapısı gibi faktörler yanında model geliştirmenin ortaya çıkardığı zaman ve ek yatırım maliyeti başta gelmektedir. Basel-II uygulamasına standart yöntemle başlamayı planlayan bankaların büyük bir bölümü, bu yöntemin kullanılabilmesi için gerekli altyapının tesisi çalışmalarına başlamış bulunmaktadır. İçsel Derecelendirme Yaklaşımı (İDD) yöntemlerini hedefleyen ve çoğunluğunu Büyük Ölçekli Mevduat Bankaları (BÖMB) ve Orta Ölçekli Mevduat Bankalarının oluşturduğu bankalar tarafından içsel derecelendirme ve risk ölçüm yöntemlerine ilişkin genel kabul görmüş bazı modellere (CreditMetrics, Moody’s KMV vs.) yönelik yazılım geliştirme veya model satın alma çalışmaları yürütülmektedir. Bununla birlikte, Büyük Ölçekli Mevduat Bankaları (BÖMB) ve Küçük Ölçekli Mevduat Bankaları (KÖMB) arasında yer alan bazı bankalar tarafından hâlihazırda içsel derecelendirmeye ilişkin altyapı çalışmalarının tamamlanma aşamasında olduğunu ifade edilmektedir (B.D.D.K, 2006, s.7). ii) Piyasa riskine ilişkin sistem altyapı çalışmaları Piyasa riski ölçümünde içsel modelleri kullanan bankaların bir bölümünde ölçümler doğrudan RMD yazılımları ile yapılırken, bir kısmında Office programları aracılığıyla yapılmaktadır. Söz konusu bankalarda, ölçümlerin daha gelişmiş yazılımlar aracılığıyla yapılması ve bu ölçümlerin genel bankacılık işlemlerine ilişkin bilgi işlem altyapısı ile bütünleştirilmesine yönelik çalışmalar yürütülmektedir (B.D.D.K, 2006, s.12). İçsel model kullanan bankalarda, geriye dönük testler ile modellerin güvenilirliği test edilmektedir. Modeller kullanılarak stres testleri, senaryo ve duyarlılık analizleri yapılmaktadır. Ayrıca, bazı bankalar tarafından piyasa riskinin ölçümüne finansal ortaklıkların da dâhil edilmesine ve banka bilgi/veri sistemlerinin bu iştirakleri de kapsayacak şekilde genişletilmesine yönelik faaliyetler de yürütülmektedir. iii) Operasyonel riske ilişkin sistem alt yapı çalışmaları Sistem ve altyapısının tesisi için, kayıp verilerinin toplanması ve Basel-II’de öngörülen faaliyet kolları ve kayıp türleri bazında sınıflandırılmasına yönelik yazılımların tesis edilmesi en temel gereksinim olarak görülmektedir. Bankaların önemli bir kısmı operasyonel risk veritabanlarının tesis edilmesine ve geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapmakta, bu kapsamda destek hizmet kuruluşları ve danışmanlık firmalarıyla görüşmelerde bulunmakta ve/veya veritabanlarının banka bünyesinde geliştirilmesine yönelik projeler yürütmektedir. Bazı bankalar için, Basel- II’ye uyum aşamasında bilgi işlem sistemlerini yenileme ve geliştirme ihtiyacı da ortaya çıkmaktadır. Sistem ve altyapıya yönelik çalışmalar banka grupları bazında şu şekilde özetlenebilir (B.D.D.K, 2006, s.15): - Büyük Ölçekli Mevduat Bankaları’nın tamamına yakını ilerleyen dönemlerde İÖY kullanmayı hedeflemektedir. - Büyük Ölçekli Mevduat Bankaları diğer üç ölçüm yaklaşımı için gerekli sistem ve altyapıyı oluşturduklarını ifade etmektedir. - Orta Ölçekli Mevduat Bankaları (OÖMB) ve Küçük Ölçekli Mevduat Bankaları (KÖMB) grubunda yer alan bazı bankalarda sistem ve altyapı çalışmasına ilişkin yazılım ve buna uygun altyapı tesisi çalışmaları devam etmektedir. - Bazı bankalar ise konuya ilişkin düzenlemelerin yayımlanmasını beklediklerini ve sonrasında gerekli teknoloji yatırımlarını yapmayı planladıklarını belirtmektedir. - Küçük Ölçekli Mevduat Bankaları (KÖMB) ve katılım bankaları, operasyonel risk sermaye yeterliliğinin hesaplanmasında en basit yaklaşım olan TGY’yi kullanmayı planlamaktadır. - KYB’lerin önemli bir kısmı başlangıç aşamasında ORSY’yi kullanmayı planlamakla birlikte veri tabanı oluşturma çalışmalarını sürdürmekte ve yazılım ile sistem incelemelerini devam ettirmektedir. - Bankaların önemli bir kısmında brüt gelir hesaplamalarının faaliyet kolları bazında otomatik olarak yapılabilmesine yönelik sistemlerin tesis edilmesine yönelik çalışmalar yürütülmektedir. Brüt gelir hesaplamalarına yönelik çalışmalarda, Basel-II’de yer alan faaliyet kolları sınıflandırmasının ülkemiz koşullarına uyarlanmasında güçlüklerin yaşandığı bu konudaki düzenlemelerin yayımlanmasının beklendiği ifade edilmektedir. 2.1.3 Veri Tabanı Oluşturulmasına İlişkin Çalışmalar Veri tabanı oluşturulmasına ilişkin çalışmalar; kredi riskine yönelik, piyasa riskine yönelik ve operasyonel riske yönelik veri tabanı oluşturulmasına ilişkin çalışmalar olmak üzere ayrı başlıklar altında incelenebilir. i) Kredi riskine yönelik veri tabanı oluşturulmasına ilişkin çalışmalar Kredi riskine ilişkin veritabanlarının oluşturulmasında ön plana çıkan iki husus, aktiflerin Basel-II hükümleri çerçevesinde sınıflandırılmasına yönelik altyapının tesis edilmesi ve gerekli verilerin bilgi işlem sistemlerinden otomatik olarak üretilebilmesidir. Bankalarda aktiflerin tasnif edilmesine yönelik projeler; ölçüm yöntemi tercihi, uyum analizleri, yazılım geliştirilmesi, yazılımın test edilmesi ve sistemlerin günlük işleyişin parçası haline getirilmesi olmak üzere beş temel aşamada yürütülmektedir (B.D.D.K, 2006, s.7). İlk aşamada, bankalarca kredi riski sermaye yeterliliğinin hesaplanmasında kullanılması planlanan ölçüm yöntemlerine ilişkin tercihler belirlenmektedir. Aktiflerin temel varlık kategorileri itibarıyla sınıflandırılması açısından Basitleştirilmiş Standart Yaklaşım (BSY), Standart Yaklaşım (KRSY) ve içsel derecelendirmeye dayalı (İDD) yaklaşımlar arasında önemli farklar bulunmamakla birlikte, ileri yaklaşımları kullanmayı hedefleyen bankalar tarafından bu yaklaşımların ilave gereksinimlerini de dikkate alınması planlanmaktadır (B.D.D.K, 2006, s.7). Ölçüm yaklaşımının belirlenmesinin ardından, bankalar tarafından kullanılan mevcut sınıflandırmalar ile Basel-II’nin gerektirdiği sınıflandırmalar arasındaki farkları ortaya koyan uyum analizleri yapılmaktadır. Sonrasında, tespit edilen uyumsuzlukların giderilmesi için bankaların bilgi sistem birimleri veya bu konuda destek hizmeti sağlayan firmalar tarafından sistem ve yazılım geliştirme faaliyeti yürütülmektedir. Tamamlanan sistem ve yazılımlar test edilmekte ve nihai olarak bankanın günlük operasyonlarının ve karar süreçlerinin bir parçası haline getirilmeye çalışılmaktadır. Bankaların önemli bir kısmı, Basel-II çerçevesinde gerekli olan aktif sınıflandırmasının otomatik olarak yapılabilmesine yönelik çalışmalar yürüttüklerini ifade etmektedir. Bazı bankalar tarafından aktif sınıflandırmasının mevcut bilgi işlem altyapısı üzerinden yapılabilmektedir. BSY veya KRSY yaklaşımlarını kullanmayı planlayan bankalardan bir bölümü ise aktif sınıflandırması ihtiyaçlarının 2006 yılı içerisinde belirleneceğini ifade etmektedir. Diğer taraftan, az sayıda banka tarafından konuya ilişkin eğitim alındığı ve ihtiyaç belirleme çalışmasının alınan eğitimler sonrasında yapılacağı belirtilmektedir. Aktif sınıflandırmasına ilişkin projeler banka grupları bazında şu şekilde ele alınabilmektedir (B.D.D.K, 2006, s.7): - Mevduat bankalarında aktif sınıflandırmasının otomatik olarak gerçekleştirilmesine yönelik uyum analizleri ve projelendirme çalışmaları devam etmektedir. - Bazı Orta Ölçekli Mevduat Bankaları (OÖMB) ve Küçük Ölçekli Mevduat Bankaları (KÖMB)’’nda aktif sınıflandırması mevcut sistemden üretilebilmektedir. - Katılım bankalarınca genelde konuya ilişkin düzenlemelerin yayımlanması beklenmektedir. Ancak, bir katılım bankasında yazılımlar hazırlanması tamamlanmış ve test aşamasına gelinmiştir. - KYB’lerde konuya ilişkin ön değerlendirmeler yapılmakta ve sistem geliştirmeye yönelik faaliyetler ilerleyen dönemde ele alınması beklenmektedir. Bununla birlikte, KYB’lerde portföylerin niteliği gereği sistem geliştirme ihtiyacı hissedilmediği görülmektedir. Diğer taraftan, bir kalkınma ve yatırım bankasınca konuya ilişkin sistem geliştirildiği ifade edilmektedir. - Birleşme süreci tamamlanmış veya devam eden bankaların aktif sınıflandırma gereksinimleri, bilgi işlem altyapılarının bütünleştirilmesi kapsamında değerlendirilmektedir. - Az sayıdaki bankada ise aktif sınıfları sınırlı düzeyde veya hiç bulunmamaktadır. Aktif sınıflandırmasına yönelik projelerde bir çok banka teknik sorunlarla karşılaşmaktadır. Sorun kaynağı alanların başında; KOBİ tanımı ve KOBİ ayrımının yapılması, perakende portföyün alt portföylere ayrılması, kayıp verilerinin geriye dönük olarak toplanması ve söz konusu kayıpların muhasebe kayıtlarıyla mutabakatı, alım-satım portföyü ile bankacılık portföyü ayrımı gelmektedir. Bankalarca teminat ve garanti verilerinin toplanması ve bunların kredi bazında eşleştirmesinin yapılması, kredi müşterilerine ilişkin finansal ve finansal olmayan verilerin toplanması, temerrüde düşmüş alacaklara ilişkin karşılık tutarları, yapılan takip masraf ve tahsilâtları ile limit kullanım oranlarının elde edilmesi sorunların yaşandığı alanlardır. Teminatların kredilerle eşleştirilmesine yönelik projeler bankalarda planlanma aşamasına, başlamış veya tamamlanmış durumdadır. Bu projeler ile genelde müşteri bazında izlenen teminatların kredi bazında izlenmesi hedeflenmektedir. Kredi müşterilerine ilişkin bilgilerin bilgi işlem sisteminde yer aldığı bankalarda, KRSY kapsamındaki hesaplamaları otomatik olarak yapabilmek amacıyla bilgi sistemlerinde iyileştirmeler yapılmaktadır. Diğer bankalarda ise, konuya ilişkin projeler yürütülmektedir. İleri yaklaşımları hedefleyen bankalarca temerrüde düşmüş kredilere ilişkin veriler toplanmakta ve bilgi sistemlerinde bu konuya yönelik iyileştirmeler yapılmaktadır. Bazı büyük ölçekli bankalarda temerrüt halinde kayıp (THK) oranı ve temerrüt tutarı (TT) hesaplamalarının bilgi işlem sisteminden otomatik olarak üretilebilmesine ilişkin projeler devam etmekte ve bu oranlar örnek portföyler üzerinden hesaplanabilmektedir. Kredi riski verilerine ilişkin yürütülen projeler banka grupları bazında şu şekilde değerlendirilebilmektedir (B.D.D.K, 2006, s.8): - Büyük Ölçekli Mevduat Bankalarınca genelde müşteri bazlı takibi yapılan teminatların kredi bazlı takibinin yapılabilmesine yönelik projeler yürütülmekte ve THK ve TT oranlarının tahmin edilmesine ilişkin çalışmalar yapılmaktadır. - Orta Ölçekli Mevduat Bankaları (OÖMB)’nın önemli bir bölümünde teminatlar krediler bazında eşleştirilebilmektedir. - Küçük Ölçekli Mevduat Bankaları (KÖMB)’nda konuya ilişkin ihtiyaçlar tespit edilmektedir. - Katılım bankalarında konuya ilişkin uyum analizleri yapılmaktadır. - KYB’lerin bir bölümünde konuya ilişkin ilave kaynağa ihtiyaç duyulmadığı, diğer bir bölümünde ise sistemlerin yeterli olduğu ifade edilmektedir. Bankalar tarafından yürütülen projelerin içeriklerinin ve zamanlamalarının belirlenmesinde birleşmeler, faaliyet alanları gibi özel durumlar da etkili olmaktadır. Bankalar müşteri bazlı sistemden kredi bazlı sisteme geçişte bir takım zorluklarla karşılaşılmaktadır. Konuya ilişkin olarak karşılaşılan sorunlardan başlıcaları şunlardır (B.D.D.K, 2006, s.8): - Kurumsal krediler, bireysel krediler ve kredi kartları için farklı sistemler kullanan bankalarda, bu sistemlerin gelişmişlik düzeyleri arasındaki farklılıklar, - Derecelendirme sistemlerinin genel bankacılık operasyonlarına ilişkin bilgi sistem altyapısı ile bütünleşmiş olmaması, - Müşteri, kefil, teminat gibi kredi riski verilerindeki sorun ve yetersizlikler. ii) Piyasa riskine yönelik veri tabanı oluşturulmasına ilişkin çalışmalar Bankalar, kredi ve operasyonel risk verilerinin aksine, piyasa riski verilerinin toplanmasında önemli sayılabilecek güçlüklerle karşılaşmamaktadır. Bankalar, oldukça uzun bir zaman dilimi için geriye dönük piyasa verilerine ulaşabilmektedir. Halen, Bloomberg, Reuters gibi finansal veri dağıtımı yapan firmalardan alınan risk faktörlerine (bono faizleri, döviz kurları vb.) ilişkin bilgiler genel olarak Office programları aracılığıyla depolanmakta ve yedeklenmektedir. Ancak, bazı bankalarca, bu verilerin bankanın genel veri tabanına aktarılmasına ilişkin çalışmalar da yürütülmektedir iii) Operasyonel riske yönelik veri tabanı oluşturulmasına ilişkin çalışmalar İleri yöntemleri hedefleyen bankalarda, bu yöntemler için gerekli risk verilerinin toplanması ve bunların analiz edilebilmesi için veri tabanı tesisi çalışmaları yürütülmektedir. Bankalar, aynı zamanda, geriye dönük risk verilerinin elde edilmesine yönelik çalışmalar da yapmaktadır. Ayrıca, operasyonel kayıp verilerine ilişkin bankalar arası veri paylaşımı ve veri tabanlarının oluşturulması konusunda fizibilite çalışmalarına devam edilmektedir. Operasyonel risk kayıp veri tabanlarının işletilmesinde Office programlarının veya web tabanlı yazılımları kullanılmaktadır. Ayrıca, geriye dönük olarak elde edilen veriler, muhasebe hesaplarındaki hareketler ile teftiş ve iç kontrol raporları aracılığıyla tespit edilmekte ve veri tabanına aktarılmaktadır. Bankaların veri tabanı oluşturulmasına yönelik çalışmalarında karşılaştıkları sorunların başında geçmiş dönemlere ait kayıp verilerine ulaşılamaması ve kayıp olaylarında ortaya çıkan kayıp tutarlarının sayısallaştırılmasında yaşanan güçlükler gelmektedir. 2.1.4 Uygulamaya İlişkin Hususlar Uygulamaya ilişkin hususlar; kredi riskine yönelik, piyasa riskine yönelik ve operasyonel riske yönelik uygulamaya ilişkin hususlar olmak üzere ayrı başlıklar halinde incelenebilir. i) Kredi riskine yönelik uygulamaya ilişkin hususlar Kredi riskleri için sermaye yeterliliğinin hesaplanmasında Büyük Ölçekli Mevduat Bankaları ve Orta Ölçekli Mevduat Bankaları (OÖMB) nihai hedef olarak gelişmiş yaklaşımlara geçmeyi planlamaktadır. Ancak, Büyük Ölçekli Mevduat Bankaları dışındaki bankaların önemli bir bölümü ilk aşamada KRSY’yi kullanmayı planlamaktadır. Bu kararın alınmasında bankaların portföy yapı ve ölçekleri ile ileri ölçüm yaklaşımlarının uygulanmasına yönelik belirsizlik ve bilgi eksikliklerinin etkili olduğu ifade edilmektedir. Büyük Ölçekli Mevduat Bankaları ve Orta Ölçekli Mevduat Bankaları’nın önemli bir bölümü, portföy ve ürünlerinin yapısı ile ileri ölçüm yaklaşımlarının daha hassas bir risk ölçümüne ve fiyatlamaya imkan vermesi gibi nedenlerle kredi derecelendirme sistemi kullandıklarını ve içsel model oluşturulmasına yönelik çalışmalar sürdürdüklerini belirtmektedir. Bazı bankalarda özellikle KOBİ’lerin derecelendirilmesine ilişkin çalışmalar sürmektedir. Ayrıca, Büyük Ölçekli Mevduat Bankaları ve Küçük Ölçekli Mevduat Bankaları (KÖMB) gruplarında yer alan birkaç banka tarafından kredi riski modelleri kullanılarak ileri yaklaşımlara göre sermaye yeterliliği hesaplaması yapılabildiği ifade edilmektedir (B.D.D.K, 2006, s.10). ii) Piyasa riskine yönelik uygulamaya ilişkin hususlar Bankalar, piyasa riskinin ölçümünde kullanılan/kullanılacak yöntemleri ölçek büyüklüğü, işlemlerinin karmaşıklık ve risklilik düzeyi, modellere ilişkin fayda/maliyet dengesi ve ortaya çıkan sermaye yükümlülüğü düzeyini dikkate alarak belirlenmektedir. Mevcut durumda, Orta Ölçekli Mevduat Bankaları (OÖMB)’nın bir bölümü ile katılım bankaları ve KYB’nin büyük bir bölümü piyasa riskine ilişkin sermaye yeterliliğini sadece standart yöntemle hesaplamaktadır. Söz konusu bankalardan önemli bir kısmı Basel-II’nin yürürlüğe girmesinden sonra da aynı yöntemi kullanmaya devam edeceklerini bildirirken, bazı bankalar içsel modellere geçişe yönelik olarak veri toplama, sistem ve altyapı tesisi çalışmaları yürütmektedir. Bu bankaların çoğunluğu personele yönelik uygulamalı eğitimler ve danışmanlık hizmeti almak suretiyle içsel modelleri banka içerisinde geliştirmeyi planlamaktadır (B.D.D.K, 2006, s.12). iii) Operasyonel riske yönelik uygulamaya ilişkin hususlar Bankaların önemli bir bölümünde, banka üst düzey yönetimi, risk yönetimi komiteleri üyeleri ve ilgili diğer birimler, operasyonel risk yönetimi uygulamaları ve Basel-II hazırlık çalışmaları hakkında bilgilendirilmektedir. Ayrıca ilgili birimlere veri tabanına ilişkin özet değerlendirme ve mevcut yöntemlerle yapılabilen (TGY, ORSY, ASY) ölçüm sonuçları raporlanmaktadır. Bankalarda, operasyonel kayba neden olan işlem ve faaliyetler belirli aralıklarla analize tabi tutulmaktadır. Operasyonel risklerin yoğunlaştığı iş kolları ve olay tipleri incelenerek bu kayıpların önüne geçilebilmesi için gerekli önlemler tesis edilmektedir. Bankalarda, Basel-II’de öngörülen TGY, ORSY ve ASY aracılığıyla operasyonel risk için tutulması gereken sermaye miktarı belirli aralıklarla hesaplanabilmektedir. İleri yöntemleri hedefleyen bankalarca, gelişmiş yöntemlere ilişkin danışmanlık hizmetleri alınmakta veya alınması planlanmaktadır. Bankalarda operasyonel risk yönetimine ilişkin gerekli çalışmaları yürütmek amacıyla Operasyonel Risk Komitesi ve/veya Operasyonel Risk Alt Çalışma Grupları oluşturulmuştur. Ayrıca, bazı bankalar tarafından, operasyonel risk oluşturan unsurlara ilişkin banka içerisinde erken uyarı sistemleri tesis edilmiştir. Bazı bankalarda ise, operasyonel risk teşkil eden noktaların tespiti amacıyla öz değerlendirme çalışmaları yapılmaktadır. Çalışma sonuçlarına göre risk matrisleri oluşturulması ve elde edilen bilgilerin kayıp verileri ile birlikte operasyonel risk veri tabanında saklanması planlanmaktadır. Yürütülen bu çalışmalarla, birimlerin operasyonel risk düzeylerinin tespit edilmesi ve derecelendirilmesi, birimler bazında ve banka geneli için anahtar risk göstergelerinin oluşturulması hedeflenmektedir (B.D.D.K, 2006, s.16). Ayrıca, bazı bankalarda yeni ürün ve hizmetlerde operasyonel risk oluşturulabilecek hususlar incelenmektedir. Bankalardan bir bölümünde ise, banka risk haritaları hazırlanmış durumdadır. Öz değerlendirme çalışmalarında bu haritalardan faydalanılarak, operasyonel risklerin sayısallaştırılması hedeflenmektedir. 2.2 Basel Komitesinin Amacı ve Etkin Gözetim ve Denetim Prensipleri Genel olarak finansal sektöre, özelde de bu sektör içerisindeki ayrıcalıklı konumuna dolayısıyla bankacılığa risk kontrolü ve denetimi alanında, kamu kuruluşlarının, uluslararası organizasyonların, bağımsız dış denetim kuruluşlarının uyguladıkları çeşitli yöntemler vardır. Bu yöntemler arasında yer yer farklılıklar olsa da, belli konularda mutabakat sağlanarak uluslararası standartlar oluşturulmuştur. Bu çerçevede ilk değinilmesi gereken şüphesiz Bank for International Settlement (BIS) ‘in standartlarıdır. Basel Bankacılık Gözetim ve Denetim Komitesi ilk olarak 1988 yılında Sermaye Uzlaşısı’nı yayımlamıştır. Son yıllarda bankacılık, risk yönetimi uygulama ve teknikleri, denetim yaklaşımı ve finansal piyasalarda önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bu gelişmelere paralel olarak 1999 tarihinde Komite eski düzenlemenin yerini almak üzere yeni bir düzenleme taslağı hazırlamıştır. Daha sonraki yıllar içerisinde de bu taslak üzerinde farklı kuruluşlarca birçok görüş bildirilmiştir. Bu bölümde de Basel Komitesi hakkında genel bir bilgi verildikten sonra Komitenin amaçları ve etkin gözetim ve denetim prensipleri incelenecektir. 2.2.1 Basel Komitesi Hakkında Bilgi Mart 1973’te Bretton Woods anlaşmasının sona erdirilmesi ile birlikte sabit kur politikasının terk edilmesi ve ardından 1974’te OPEC’in (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) petrol fiyatlarını dört kat arttırması sonucunda uluslararası döviz piyasalarında ve dolayısıyla bankacılık sektöründe büyük dalgalanmalar ve problemler yaşanmıştır. Bu sırada ortaya çıkan sorunların en büyüğü ve komite’nin kurulmasındaki belki de en önemli etken olarak Batı Almanya’daki Bankhaus Herstatt’ın iflas etmesi olarak gösterilebilir. Söz konusu banka yabancı döviz piyasalarında yaptığı işlemler sonucunda ciddi zarara girmiş ve işlem yaptığı diğer bankalara olan ödemelerini aksatması sonucunda ABD bankalararası ödemeler sistemi geçici olarak çökmüştür. Günümüzde Herstatt riski ya da settlement risk olarak da adlandırılan bankalararası ödeme yükümlülüklerindeki aksama nedeniyle Bankhaus Herstatt ile işlem yapan diğer bankalar da ciddi zararlara katlanmak durumunda kalmışlardır ( Ateş, 2003, s.13). Finans piyasalarında ortaya çıkan sorunlara ortak çözümler bulmak gayesiyle Bank for International Settlement (BIS) tarafından G-10 ülkelerinin (ABD, İngiltere, Japonya, İspanya, Almanya, Fransa, Kanada, İtalya, İsveç, Hollanda) yanı sıra İsviçre ve Lüksemburg merkez bankalarının veya ilgili banka denetici kuruluşların katılımı ile “Bankacılık Düzenleme ve Denetim Uygulaması Komitesi” oluşturulmuştur. “Basel Komitesi” olarak da anılan ve dünyada bankacılık sektörü ile ilgili düzenleyici ve denetleyici standartları belirlemek amacıyla oluşturulan bu komite, her ne kadar resmi olarak denetim, kural ve kanun koyma yetkisine sahip olmasa da sektörün güvenilirliği ve rekabeti açısından komitenin aldığı kararlar çoğu ülke ve bankalar tarafından dikkate alınmakta ve uygulanmaktadır. Komite, BIS’ da toplanan G–10 Merkez bankası başkanlarına rapor verir. Basel komite’sinin kuruluş amacı iki başlık halinde özetlenebilir: Yerli/Yabancı her bankacılık kuruluşu için denetim sağlanması ve denetimin uygun ölçülerde olmasıdır. Bu prensipler belge olarak ilk defa 1975’te anlaşma olarak yayınlanmış ve 1983’te “Bankaların Yabancı Kuruluşlarının Denetimi İçin Prensipler” olarak tamamlanmıştır. Bu belge bankaların yabancı şubeleri, iştirak ve ortakları konusunda ulusal ve uluslar arası denetim otoritelerinin sorumluluklarının esaslarını belirlemektedir (Ateş, 2003, s.66). Ulusal otoritelere kendi yetki sınırlarında finansal hizmetlerde bulunan kurumların gözetim ve denetleme yetkisi tanınmaktadır. Komitenin her ne kadar bankalardaki faiz riski, kredi riski, şeffaflık ve iç denetim sistemleri gibi diğer konularda yayımladığı makale ve çalışmalar olsa da çalışmada sermaye yeterliliği ile ilgili öneri ve prensipleri incelenecektir. 2.2.2 Basel Komitesi Etkin Gözetim ve Denetim Prensipleri Basel Komitesi’nin bankacılıkta etkin gözetim ve denetim ile ilgili prensipleri yirmi beş maddeden oluşmaktadır. Bu maddeler belirlenirken güdülen temel amaç sorumluluk ve görevlerini etkin bir biçimde yerine getiren bağımsız bir otorite sayesinde her bir bankanın risk durumunun doğru bir şekilde belirlenmesi, yeterli kaynak bulundurulmasının sağlanması, iyi banka yönetimlerinin teşvik edilmesi ve diğer ülkelerin gözetim ve denetim otoriteleri ile işbirliği sayesinde finansal sisteme olan itibar ve istikrarı temin ederek etkin bir piyasanın sağlanmasıdır. Ancak bu amaca ulaşmak için hiçbir şekilde batan bir bankanın kurtarılacağına dair garanti verilmemektedir. Bu maddeler konularına göre şu şekilde sınıflandırılabilir (TBB Bankacılık Araştırma Grubu, 1999, s.4): - Bankacılıkta etkin gözetim ve denetim için önkoşullar (Madde 1 ): Bağımsızlığı, yetki ve sorumlulukları yasal düzenlemelerle güvence altına alınmış bankacılık gözetim ve denetim otoritesi - Faaliyet izni ve yapı (Madde 2-5 ) : Denetim ve gözetimi yapılan kuruluşların faaliyet alanlarının açıkça belirleme ve karar verme yetkisi; büyük hissedarlara ait payların el değiştirmesi, ele geçirme faaliyetlerini inceleme ve reddetme yetkisi ve hakkı. - Bankaların ihtiyatlı yönetimine ilişkin düzenlemeler ve yükümlülükler (Madde 6-15 ) : Gözetim ve denetim otoritesinin, bankaların taşınan yükümlülüklerini riski karşılayacak tanımlaması; aktif şekilde kalitesi, asgari kredi ve sermaye karşılık politikalarının bağımsız bir biçimde değerlendirilmesi; yasal borç verme limitlerinin belirlenmesi. Aralıksız banka gözetimi yöntemleri ( Madde 16-20 ) : Uzaktan ve - yerinde denetim, banka yönetimleriyle düzenli temas, bağımsız denetçiler, banka gruplarının konsolide bazda değerlendirilebilmesi. - Bilgi verme yükümlülükleri (Madde 21 ) - Bankacılık gözetim ve denetim otoritesinin yasal yetkileri (Madde 22 ) : Bankaların yükümlülüklerini yerine getirememe, düzenlemelere uymama ve mali istikrar için tehdit oluşturması durumunda düzenleyici tedbirler alma yetkisi. Sınır ötesi bankacılık ( Madde 23-25 ) : Global konsolide denetim, - diğer ülkelerdeki gözetim ve denetim otoriteleri ile işbirliği ve bilgi alışverişi ile yüksek standartların sağlanması. Bütün bu maddeler aslında yerel denetim otoriteleri açısından yol gösterici niteliktedir. Hukuki bağlayıcılığı olmamakla birlikte dünya genelinde sağlıklı ve istikrarlı finans sisteminin sağlanması amacıyla yaygın bir şekilde kabul görmektedir. 2.3 Türkiye’deki Bankacılık Sektörünün Basel II’ye Geçiş Süreci Basel II’ye geçişte dikkate alınacak temel hususlar ilgili ülkenin bankacılık sektörünün temel karakteristiklerinden bağımsız değildir. Bu çerçevede, sektörün risk yönetimine bakış açısı, riskleri yönetme kapasitesi, kurumsal yönetişim ilkelerine yaklaşımı gibi hususların yanı sıra BDDK’nın finans sektörünün istikrarı ve Yeni uzlaşıya olan yaklaşımı, geçiş sürecinin nasıl olması gerektiği konusunda bazı ipuçları vermektedir. Türkiye’deki bankacılık sektöründen seçilmiş göstergeler ve finansal sektörün oyuncularının bakış açılarının yardımıyla, Basel II’ye geçiş için birtakım tespitlerde bulunulacak ve çeşitli öneriler oluşturulmaya çalışılacaktır. Basel Komitesi, finansal piyasalarda meydana gelen gelişmeleri ve Basel-I’in sermaye yeterliliği ölçümüne ilişkin eksikliklerini dikkate alarak ilki Haziran 1999’da olmak üzere üç istişari metin yayımlamıştır. Söz konusu istişari metinler, gerek ülke denetim otoritelerinden, gerekse bankalar ve diğer ilgili taraflardan alınan yorumlar çerçevesinde yenilenmiş ve Basel-II’ye ilişkin nihai metin Haziran 2004’te yayımlanmıştır. 2.3.1. Türkiye’de Faaliyet Gösteren Bankalara İlişkin Göstergeler Bankaların tamamına yakını kendi yol haritalarını hazırlamıştır. Hazırlanan banka içi yol haritalarının kapsam ve niteliği, banka türüne ve ölçeğine göre farklılık arz etmektedir. Bankalarca yol haritaları kapsamında yürütülen faaliyetlerden başlıcaları şunlardan oluşmaktadır: cari muhasebe ve raporlama sistemlerinin Basel-II gereklerine uygun hale getirilmesine, bilgi yönetimi ve veri depolama sistemlerinin günceleştirilmesine, varlıkların portföyler itibarıyla tasnif edilmesine, kurumsal/KOBİ/perakende kredi ayrımının yapılmasına, müşteri/teminat takip sistemlerinin işlevsel hale getirilmesine ve faaliyet kolları bazında gelir/gider ayrımının yapılabilmesine yönelik çalışmalar. Bankaların önemli bir bölümünce, yol haritaları uyarınca yürütülecek faaliyetlerin planlanması ve yürütülmesine yönelik çeşitli komiteler ve çalışma grupları tesis edilmiştir. Hazırlık sürecinde karşılaşılan güçlüklerin başında ileri yöntemlerin kullanılabilmesi için yeterli sayıda ve istenilen kalitede verinin bulunmaması, bunların tek bir kaynaktan otomatik olarak temin edilememesi, BaselII’nin cari bankacılık düzenlemeleri ile raporlama, muhasebe ve denetim çerçevesinden önemli ölçüde farklı sistem, süreç ve uygulamalar gerektirmesi gelmektedir. Bankalar, Basel-II’ye uyum için gerekli yazılımların geliştirilmesinde bilişim firmaları ile risklerin ölçümü ve veri gereksinimlerinin belirlenmesinde ise, danışmanlık şirketleri ile çalışmalar yürütmektedir. Bankalarca risk birimi personelinin eğitimine yönelik olarak danışmanlık firmalarından hizmet alınmaktadır. Ayrıca, bazı bankalarda seminerler, toplantılar, sirkülerler ve süreli bültenler aracılığıyla veya intranet siteleri kanalıyla diğer birim personelinin de süreç hakkında bilgilendirilmesi sağlanmaktadır. Basel-II’ye Geçişine İlişkin İlerleme Raporlarında gözlenen en önemli husus bankaların tamamına yakın kısmının banka içi yol haritalarını oluşturmuş olmalarıdır. Sektör bazında değerlendirildiğinde, toplam aktifin %99,9’unu oluşturan 45 bankanın banka içi yol haritası mevcutken, toplam aktifin %0,1’ini oluşturan 3 bankanın yol haritasının bulunmadığı görülmektedir (Tablo 1). Tablo 1 Banka içi yol haritaları Yol Haritası Yol Haritası Mevcut Yol Haritası Yol Haritası Mevcut (Toplam bankalar içindeki Mevcut Değil Mevcut Değil (Banka Sayısı) pay % ) (Banka Sayısı) (Toplam Bankalar içindeki pay %) BÖMP 8 78.7 - - OÖMP 6 12.5 - - KÖMP 15 3.9 2 0.1 KATILIM 4 2.5 - - KYB 10 2.3 1 0.0 TOPLAM 45 99.9 3 0.1 Kaynak: BDDK (2006), Bankacılık sektörü Basel II gelişme raporu *İller Bankası, Adabank ve Birleşik Fon Bankası özel durumları nedeniyle değerlendirme dışı bırakılmıştır. Bankaların önemli bir bölümünde, banka yol haritaları uyarınca; projeye ilişkin faaliyetlerin planlanması, banka içi koordinasyonun sağlanması ve yol haritasına uyumun takibine yönelik olarak çeşitli komiteler tesis edilmektedir. Bununla birlikte, özellikle büyük bankalarda riskler bazında teknik çalışmalar yürütmek, cari muhasebe ve raporlama sistemlerini Basel-II gereklerine uygun hale getirmek, bilgi yönetimi ve veri depolama sistemlerini güncelleştirmek gibi amaçlarla çalışma grupları oluşturulmaktadır. BDDK Yol Haritasına göre Basel-II’nin uygulanmaya başlanacağı tarihte (Ocak 2008), tüm bankalar (kredi riski ve operasyonel risk için) yalnızca basit ve standart ölçüm yaklaşımlarını kullanabileceklerdir. BDDK’nın Yol Haritasında kredi ve operasyonel riskler için ileri yaklaşımların kullanımına 2009 yılından itibaren izin verilmesi öngörülmektedir. Büyük Ölçekli Mevduat Bankalarından bir kısmı bu tarihten 3-5 yıl sonrasında kredi ve/veya operasyonel risk hesaplamalarında gelişmiş yaklaşımlara geçmeyi planlamaktadır. Bu nedenle, ileri yaklaşımları kullanmayı hedefleyen bankaların çalışmaları, öncelikle standart yöntemlere uyuma yöneliktir. 2.3.2. Sektördeki Bankalar Açısından Bakış Sektörde faaliyet gösteren bankaların amaç fonksiyonu kar maksimizasyonudur. Bankaların kısıtları ise düzenlemelerle belirlenen limitler ve risk alma sınırlarıdır. Yeni uzlaşı her bankanın kendi bünyesine uygun risk yönetim tekniklerini uygulamasını öngörmektedir. Dolayısı ile bankaların karmaşıklık düzeylerine, ölçeklerine ve rekabet halinde oldukları diğer bankaların davranışlarına göre risk alma ve bu riskleri yönetme stratejilerini belirlemeleri beklenmektedir. Türk bankacılık sektöründe faaliyet gösteren uluslararası nitelikteki yabancı bankaların Basel II’ye geçişi kendi maliyetlerini düşürmek için fırsat olarak görmeleri mümkündür. Özellikle, daha önceden merkezleri ileri düzey yaklaşımları kullanan yabancı bankaların bu alanlara yapmış oldukları yatırımlar ve tecrübeleri sayesinde ulusal bankalara göre avantaj kazanmaları ihtimali mevcuttur. 2.3.3 Düzenleyici Otorite (BDDK) Açısından Bakış Basel-II’ye geçişin ülkemiz açısından daha sağlam ve etkin bir bankacılık sisteminin oluşturulması için gerekli olduğu düşünülmektedir. Dolayısıyla, BDDK’nın amaç fonksiyonu Basel-II sayesinde bir kamu malı olan sağlam ve sürdürülebilir istikrara sahip bir sektörün yaratılmasıyla tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerini korumak, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasını temin etmek ve bu sayede ekonomik istikrara katkıda bulunmaktır. Bu amaç fonksiyonunun sağlanması, yani finansal istikrarın azamileştirilmesi, ancak bazı kısıtlar altında mümkündür. Bu kısıtlar, bankacılık sektörünün büyüklüğü ve karmaşıklığı, uluslararası finans sistemiyle olan bağları/dışa açıklığı, mevcut sermaye yeterliliği, bankaların risk yönetme ile yeni yaklaşımları uygulayabilme kapasiteleri ve BDDK’nın söz konusu yaklaşımları değerlendirme/gözden geçirme kaynakları gibi genel başlıklar altında toplanabilir (Yayla, Kaya, 2005. s.44). Sektördeki önemli kısıt, standart yaklaşımlar altında gerekli olan derecelendirme notlarına birçok banka borçlusunun, özellikle KOBİ’lerin, sahip olmamasıdır. Kayıt dışı sektörün yaygınlığı, kayıt içi sektörün ise muhasebe standartlarına uygun verilerinin olmayışı, standart yaklaşımlar altında şirketlerin çoğunun derecelendirilmemiş kategorisine girmesine sebep olması ve dolayısıyla Basel-I’le paralel hesaplamaların yapılmasını gerektirecektir. Diğer yandan, resmi otoriteler (BDDK, Hazine, TCMB, SPK) ve TBB öncülüğünde banka yetkililerinin katılımıyla Basel II’ye geçişte bir yol haritası oluşturulması, Basel II’de öngörülen hususların uygulanması ile ilgili gerekli altyapının tesisi, Basel II’de belirlenen yöntemlerin ülkemiz koşullarında ele alınarak tartışılması, genel bir fayda maliyet analizinin yapılması, risklerin daha etkin ölçüm ve yöntemini sağlayacak model tekniklerin geliştirilmesine yönelik olarak sektör içerisinde her türlü işbirliği ve bilgi paylaşımının teşvik edilmesi, ilgili tüm kurum ve kuruluşların bu sürece aktif katılımlarının sağlanması gibi konularda bir platform oluşturulmasını teminen, çeşitli komite ve/veya çalışma guruplarının oluşturulması kararlaştırılmıştır (Yayla, Kaya, 2005, s.44–45). 2.3.4. Basel II’ ye Geçiş Süreci İçin Tespitler Basel II standartlarının Türkiye’deki bankacılık sektöründe tam anlamı ile uygulamaya geçilmesi ile birlikte dikkate alınması gerekli birtakım hususlar ve ortaya çıkacak tespitler aşağıda belirtilmiştir. - Borçlu-kredi kalitesine verilen önemin artması kurallara uygun bir kredi kültürünün yerleşmesini sağlayacaktır. - Basel-II, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler açısından hem fırsat hem de yeni çabaların gerektiği bir alan olarak değerlendirilmektedir. - Piyasa disiplini, şeffaflık ve rekabetin artmasına, daha etkin hale gelmesine neden olacaktır. - Basel-II, gelişmiş ülkelerin önerileriyle oluşturulmuş olsa bile, bir uzlaşma metni olması sebebiyle gelişmiş ülkeler için de bir geçiş maliyeti içermektedir. Basel-II finansal sektörün daha istikrarlı olmasına katkı sağlayacaktır ancak finansal suçları, yolsuzlukları ve banka iflaslarını engellemeye tek başına yeterli olmayacaktır. Dolayısıyla, Basel-II’nin de ötesinde çabalar her zaman gerekli olacaktır. - Yeni düzenlemenin en önemli etkisi; bankaların kendi sermaye pozisyonlarını yeniden gözden geçirmeleri gerekecektir. Çünkü Basel Komite bankaların toplam sermayesinin ortalama yüzde 20’si kadarını yeni bir risk türü olarak benimsediği faaliyet risklerine ayırmasını öngörmektedir. Dolayısıyla Basel Komite’nin yeni düzenleme ile kredi ve faaliyet riskleri için öngördüğü gelişmiş metotların kullanılmaması durumunda bankaların asgari sermaye ihtiyaçları artacaktır. Ancak, Basel Komite söz konusu risklerin yönetiminde bankaların kendi öngördüğü metodolojileri kullanmasının genel olarak sektör bazında bir dengeleme getireceğini beklemektedir - Ülkemiz bankacılık sektörü, Basel-II’nin sunduğu gelişmiş kredi riski ölçümlerinden mutlaka faydalanmalıdır. Ancak, makroekonomik riskler, likidite riski, iş alanı riski, jeo-politik riskler gibi hususlar Türk bankacılık sektörü açısından hala önemli gözükmektedir. - Birçok bankanın yeni düzenlemedeki kredi riski ölçümünde dâhili derecelendirmeye dayalı yaklaşımları kullanmak için hem veri seti hem insan kaynağı açısından hazır olmadıkları eleştiri konusudur. Söz konusu ülkelerde çoğu bankanın standart yaklaşım modelini tercih etmek durumunda kalacakları ve dâhili derecelendirmeye dayalı yaklaşımları kullanan bankalara göre dezavantajlı olacakları yorumu yapılmaktadır. Örneğin Türkiye’de bankalar standart yaklaşım uyguladığında tüm firmaların %100 risk ağırlıklandırılmasına tabi olacağı oysa bunu hak etmeyen firmalar için dâhili derecelendirmeye dayalı yaklaşımları kullanan yabancı bankalarca daha düşük risk ağırlığı kullanılacağı ve böylece standart yaklaşım kullanan bankalara göre önemli avantaj elde edecekleri ileri sürülmektedir. 2.3.5 Basel II’ ye Geçiş Sürecinde T. Vakıflar Bankası T.A.O Yol Haritası Basel II’ ye geçiş sürecinde Türkiye’deki bankacılık sektörünün bugüne kadar yapmış olduğu hazırlıklar ve bugünden sonrası için yapmayı planladıkları faaliyetlere yönelik ne tür çalışmalar yapıldığı ve yapılabileceği konusunda somut örnek oluşturması açısından T.Vakıflar Bankası T.A.O. örneğinin incelenmesi faydalı olabilir. T. Vakıflar Bankası T.A.O Risk Yönetimi Başkanlığından alınan bilgiler ışığında Eylül 2005 – Şubat 2009 yılları arasında belirlenen yol haritası aylar itibariyle incelenecektir. Eylül 2005 döneminde Basel II’ ye geçiş kapsamında, Basel II Koordinatörü Başkanlığında icracı birimlerin ve konsolidasyona tabi iştiraklerin yetkililerinden oluşan Basel II proje grubu oluşturularak, çalışmalara başlanılmıştır. Basel II konusunda genel müdürlük düzeyinde bilgilendirme toplantılarına başlanılmıştır. Kredi yoğunlaşma limitlerinin sektörel ve bölgesel olarak belirlenmesi amacıyla ilgili birimlerin yöneticilerinden bir komite oluşturulmuş ve çalışmalara başlanılmıştır. Ekim 2005 döneminde Basel II proje grubu tarafından banka içi yol haritası belirlenmiştir. Basel II proje grubu tarafından belirlenen yol haritası üst düzey risk komitesi ve yönetim kurulunca onaylanarak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na gönderilmiştir. Halen kullanılmakta olan piyasa riski içsel modellere ilişkin test sonuçlarının analizi ve belirlenen eksikliklerin giderilmesine yönelik olarak yazılımcı kuruluş Deloitte & Touche firması ile çalışmalar başlatılmıştır. Kasım 2005 döneminde Temerrüt olasılıklarının (Pd) belirlenmesi amacıyla banka risk komitesi başkanlığı’nın yapmış olduğu ön çalışma sonuçlarının üst düzey risk komitesi’ne sunulmuş ve temerrüt olasılıkları (PD) konusunda bundan sonra yapılacak çalışmaları yürütmek üzere ilgili birimlerin katılımıyla bir çalışma grubu oluşturulmuştur. Basel II konusunda reel sektörü bilgilendirmek amacıyla dokümantasyona ve bilgilendirme toplantılarına ilişkin çalışmalar başlatılmış, mevcut içsel modellere ilave olarak parametrik modelle risk ölçümüne ilişkin elektronik bilgi işlem sistemlerine yönelik çalışmalara başlanılmıştır. Basel II Türkiye yol haritası kapsamında yayımlanacak olan piyasa riski içsel modellerinin değerlendirilmesine ilişkin düzenlemelere paralel banka içi uyum çalışmaları başlatılmış, likidite riskinin ölçülmesi ve sınırlandırılmasına(optimal likidite düzeyinin hesaplanması dahil) yönelik bir proje grubu oluşturulmuştur. Aralık 2005 dönemi itibari ile belirlenen kredi yoğunlaşma limitleri üst düzey risk komitesi ve yönetim kurulu’nun onayına sunulmuştur. Kobi skorlama modeline ilişkin yazılımın nihai şekline yönelik çalışmalara başlanılmıştır. Kriz senaryoları analizi yapılarak banka üst yönetiminin bilgisine sunulmuştur. Bankanın finansal iştiraklerinin piyasa riskinin ölçümüne ilişkin standart yöntem esaslarının belirlenmesi ve 2006 yılı başından itibaren uygulamaya geçilmesi kararlaştırılmıştır. Ocak 2006 döneminde faiz oranı ve likidite riskine ilişkin düzenlemeler banka içinde tartışmaya açılarak banka görüşü oluşturulmuştur. Operasyonel risk kayıp veri analiz çalışmaları yenilenmiş ve banka içi eğitim çalışmaları yapılmıştır. Şubat 2006 döneminde 2005 yılı risk matrisi üst düzey risk komitesi ve yönetim kurulu’nun onayına sunularak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna gönderilmiştir. Bankanın bilgi sistemi Basel mantığı içerisinde finansal iştirakleri’de kapsayacak şekilde genişletilmesine yönelik çalışmalar yapılmıştır. Basel II konusunda şube yöneticileri düzeyine bilgilendirme toplantıları yapılmıştır. Mart 2006 döneminde hazırlanmakta olan KOBİ skorlama modelinin yazılımına son şekli verilmiştir. Test amaçlı yazılım uygulamalarına başlanılmıştır. Nisan 2006 döneminde likidite riski ve yapısal faiz oranı riski yönetimine ilişkin yeni düzenlemeler doğrultusunda banka içi prosedürler oluşturulmuş, kredi ve operasyonel risk modellerinin oluşturulmasına yönelik danışmanlık hizmeti alınması konusunda araştırmalara başlanılmıştır. Aktif pasif durasyonu ile ilgili çalışmalara başlanmıştır. Haziran 2006 döneminde bankanın iştirakleri ile oluşturulan ortak bilgi sistemi uygulamaya konulmuştur. Ağustos 2006 döneminde piyasa riskine ilişkin yayınlanacak olan yeni düzenlemeler doğrultusunda içsel modellere nihai şekli verilerek test edilmiştir. Kredi ve operasyonel riske ilişkin düzenlemeler doğrultusunda mevcut sistemin gözden geçirilmesi ve hareket tarzının belirlenmesi, temerrüt halinde kayıp (LGD) ve temerrüt anındaki risk (EAD) oranlarının belirlenmesi çalışmalarının geliştirilmiştir. Eylül 2006 döneminde yapılması muhtemel sayısal etki çalışmasına katılınması ve sonuçların banka üst yönetimine sunulması kararlaştırılmıştır. Kobi skorlama modeli uygulama sonuçlarına göre kredi limit aralıkları tespit edilerek söz konusu modelin şubelerde kredi karar aşamasında kullanılmasına başlanılmıştır. Aralık 2006 döneminde sermaye yeterliliğinin ölçülmesine ilişkin olarak yapılacak düzenlemeler doğrultusunda çalışmalar yapılmıştır. Ocak 2007 döneminde yönetim kurulu’nun onayından geçmiş bulunan teminat derecelendirme sisteminin, firma derecelendirme sisteminin yanı sıra uygulamaya konulmasına karar verilmiştir. Dış derecelendirme kuruluşlarının notlarının da, banka içi derecelendirme sisteminin yanı sıra kredi kararında kullanılmaya başlanması ve her iki sisteme ilişkin derecelerin uyumlu hale getirilmesi yönünde çalışmalar yapılmıştır. Operasyonel risk kayıp veri analiz çalışması 2006 yılı için yenilenmiş, banka içi eğitim çalışmaları yapılmıştır. Şubat 2007 döneminde 2006 yılı risk matrisi üst düzey risk komitesi ve yönetim kurulu’nun onayına sunularak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na gönderilmiştir. Bankanın iştiraklerinin kredi ve operasyonel riskinin ölçümüne ilişkin standart yöntem esaslarının belirlenmesi ve uygulamaya geçilmesine karar verilmiştir. Nisan 2007 döneminde piyasa riski içsel modelleri üst düzey risk komitesi ve yönetim kurulunun onayına sunulmuştur. Mayıs 2007 döneminde ise piyasa riski içsel model başvurusu amacıyla gerekli belge ve dokümanlar hazırlanmaya başlanmıştır. Temmuz 2007 döneminde piyasa riski içsel model başvurusu yapılmış, piyasa riski için var tabanlı limitler belirlenmiş ve yönetim kurulu onayına sunulmuştur. Ocak 2008 döneminde piyasa riskinin ölçülmesinde içsel model kullanımına geçilmesi planlanmıştır. Kredi ve operasyonel risklerin Basel II hükümleri doğrultusunda standart yöntemle solo ve konsolide bazda raporlanmasına başlanması, Operasyonel risk kayıp veri analizi raporunun 2007 yılı için yenilenmesi ve sonuçlarının banka içine duyurulması ile beraber banka içi eğitim çalışmalarına devam edilmesi planlanmıştır Şubat 2008 döneminde 2007 yılı risk matrisi üst düzey risk komitesi ve yönetim kurulu’nun onayına sunularak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumuna gönderilecektir. Mayıs 2008 döneminde kredi ve operasyonel risk model başvurusu amacıyla gerekli belge ve dokümanlar hazırlanmaya başlanarak, kredi ve operasyonel risk modelleri yönetim kurulu’nun onayına sunulacaktır. Temmuz 2008 döneminde kredi ve operasyonel risk model başvurusunun yapılması, Ocak 2009 döneminde ise Kredi ve Operasyonel Risk İçsel Ölçüm Yöntemlerinin Kullanılmaya Başlanması, Operasyonel Risk Kayıp Veri Analizi Raporunun 2008 Yılı İçin Yenilenmesi Ve Sonuçlarının Banka İçine Duyurulması hedeflenmektedir. Şubat 2009 döneminde 2008 yılı risk matrisinin üst düzey risk komitesi ve yönetim kurulu’nun onayına sunularak Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na gönderilmesi planlanmaktadır 2.3.6 Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. Basel – II’ye Geçişe İlişkin İlerleme Raporu (Dönem 2006) T. Vakıflar Bankası’nın Basel II ilerleme raporunda; banka içi yol haritası temel unsurları, bankanın bu süreçte kaydetmiş olduğu ilerlemeler ve karşılaşılan temel sorunlar, Basel II yöntemlerinin belirlenmesinde göz önünde bulundurulan temel unsurlar, bilgi işlem sistemlerinde yapılan değişiklikler, Basel II geçiş sürecine banka birimlerinin ne şekilde dahil edileceği incelenecektir. Kredi riski, piyasa riski ve operasyonel risklerin ölçümüne ilişkin bankaca yapılan çalışmalar belirtilecektir. Ayrıca bankanın faiz oranı ve likidite riski yönetimi uygulamalarına ilişkin çalışmalar, sermaye yeterliliğinin içsel olarak değerlendirilmesi süreçlerine ilişkin çalışmalar ve son olarakta personelin Basel II’ ye yönelik eğitimine ilişkin çalışmalar ayrı başlıklar halinde incelenecektir. 1. Basel – II’ye geçişe ilişkin olarak oluşturulan ve banka yönetim kurulu tarafından onaylanan banka içi yol haritasının temel unsurları: Söz konusu yol haritasında 2005 yılı için; Basel II kapsamında gerekli olan politika, prosedür ve veri gereksinimi ile ilgili alt yapı çalışmaları yapılmış, 2006 yılı için; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından yayımlanacak mevzuat ve düzenlemeler çerçevesinde Banka içi politikaların oluşturulmuş, 2007 yılı için; piyasa riskinin içsel model kullanılarak ölçümüne ilişkin çalışmanın tamamlanması, 2008 yılı için; kredi ve operasyonel risklerin içsel model ile ölçümüne ilişkin çalışmaların tamamlanması öngörülmektedir 2. Basel – II’ye geçişe ilişkin banka içi yol haritasının uygulanmasında bankanın kaydetmiş olduğu ilerlemeler ve bu süreçte karşılaşılan temel sorunlar: -Banka uygulamalarının Basel II standartlarına uyumlu hale getirilmesi için gerekli politikaların tespit edilerek işler hale getirilebilmesi ve Banka Yol Haritası’nın hazırlanabilmesi amacıyla tüm icracı birimlerin ve finansal iştiraklerin de katıldığı Basel II Proje grubu oluşturulmuştur. —Bireysel Krediler Yoğunlaşma Limitleri ile Ticari Krediler için sektörler ve coğrafi bölgeler itibarıyla yoğunlaşma limitleri belirlenmiştir. —Üst yönetime yönelik olarak Ankara, İstanbul ve İzmir’de Basel II bilgilendirme toplantıları yapılmıştır. —Piyasa riski içsel modeller ile ilgili olarak Deloitte & Touche firması ile EBİS (Elektronik Bilgi İşlem Sistemi) Başkanlığı yetkililerinin de katıldığı bir toplantı yapılmış ve modele ilişkin eksiklikler tespit edilerek çalışmalara başlanmıştır. —Temerrüt olasılıklarının belirlenmesi amacıyla yapılan ön çalışma Üst Düzey Risk Komitesi’ne sunulmuştur. Takip İşleri Başkanlığı ve Risk Yönetimi Başkanlığı uzmanlarından oluşan bir komite kurulmasına karar verilmiştir. —Basel II uygulamaları konusunda kamuoyunun bilgilendirilmesi amacıyla, Türkiye Bankalar Birliği (TBB) ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) tarafından değişik illerde organize edilen toplantılardan, Ankara, İzmir, Manisa ve Denizli’de yapılan toplantılara sunum yapılmak suretiyle katkıda bulunulmuştur. —Mevcut piyasa riski modellerinin (Monte Carlo ve Tarihsel Simülasyon) geliştirilmesine yönelik olarak Risk Yönetimi Başkanlığı ve Elektronik Bilgi İşlem Sistemi (EBİS) Başkanlığı tarafından yapılan çalışmalar devam etmekte olup, bu çalışmaların tamamlanmasını takiben bir diğer model olarak parametrik modelin gündeme alınmasının yararlı olacağı düşünülmektedir. —KOBİ Skorlama Modeline ilişkin olarak Risk Yönetimi Başkanlığı’nca yapılan çalışmalar Ticari Bankacılık Başkanlığı’na gönderilmiş ve konu ile ilgili olarak ilgili birimlerin katılımıyla bir toplantı yapılmıştır. Banka içinde hazırlanan modelin test çalışmaları devam etmekte olup, ayrıca, hazır bir modelin satın alınıp alınmamasına yönelik araştırmalarımız devam etmektedir. —Finansal iştiraklerde piyasa riskinin standart yöntemle ölçümüne ilişkin olarak sistem kurma çalışmaları devam etmektedir. —Risk Yönetimi Başkanlığı’nca aktif pasif yönetimine ilişkin çalışmalara başlanmış, bu kapsamda durasyon, faize duyarlılık ve konveksite çalışmaları yapılmıştır. —Özellikle Basel II’nin reel sektöre etkileri konusunda şube yönetmenlerinin bölgesel eğitimine başlanmıştır. —Banka bilgi sisteminin Basel mantığı içerisinde finansal iştirakleri de kapsayacak şekilde genişletilmesi imkânlarının araştırılmasına yönelik çalışmalar devam etmektedir. —Kredilerle ilgili bilgi işlem altyapısının merkezileştirilmesi çalışmaları hızla devam etmektedir. Bu kapsamda bireysel krediler ve taksitli ticari kredilerin merkezileştirilmesi çalışmaları 2005 yılında tamamlanmıştır. Takip işlemlerinin merkezileştirilmesi çalışmaları ise Mart 2006 tarihinde tamamlanmıştır. Ayrıca, “Değişim ve Yeniden Yapılandırma Projesi” kapsamında, iş süreçleri gözden geçirilmiş olup, yeni görev ve iş tanımları belirlenmiştir. 3. Bankanın uygulayacak olduğu Basel-II yöntemlerinin her bir risk kategorisi itibariyle belirlenmesinde göz önünde bulundurulan temel unsur ve öncelikler: - Piyasa riskinde içsel modeller halen test aşamasında kullanılmakta olup, geliştirilmesi yönünde çalışmalar yapılmaktadır. - Kredi riski ve operasyonel risklerin ölçülmesine standart yöntemle başlanacak olup, içsel modellerin kullanımına yönelik veri ve sistem altyapısının tamamlanması yönünde çalışmalar yapılmaktadır. 4. Aktiflerin Basel II çerçevesinde kullanılacak olan yöntem / yöntemlere uygun olarak tasnif edilmesine ilişkin banka çalışmaları: Basel II çerçevesinde aktiflerin tasnifine ilişkin kullanılacak olan yöntem konusunda Banka bünyesinde Genel Muhasebe ve Mali İşler Başkanlığı ile sürekli fikir alış verişinde bulunulmakta olup, Türkiye Bankalar Birliği (TBB) bünyesinde Basel II uyum kapsamında oluşturulan “Muhasebe, Raporlama, İş kolları” alt çalışma grubunun çalışma sonuçlarının referans olarak dikkate alınması benimsenmiş bulunmaktadır. 5. Banka tarafından alınmış olan teminatların (geniş anlamda) Basel II çerçevesinde kredi riski azaltım teknikleri kapsamında kullanılabilmesine ve müşteri bazında detaylı teminat bilgilerinin otomatik olarak sorgulanabilmesine yönelik olarak bilgi işlem sistemlerinde (kayıt, veri tabanı ve raporlama) yapılan değişiklikler( bilgi işlem sistemleri üzerinden, problemli kredilerden özellikle bireysel krediler için sağlanan tahsilat oranları ve ayrılan karşılıkların otomatik olarak sorgulanabilmesine yönelik çalışmalar ile kredi müşterisi firmalara ilişkin çeşitli finansal bilgilerin elde edilmesine ilişkin çalışmalar): Bilgi işlem sisteminin merkezileştirilmesine yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Bireysel kredilerin merkezileşmesi çalışması tamamlanmıştır. Teminatlar, teminatın türü, değeri, miktarı, para birimi, takyidatları ve vadeli ise vadesi bazında sorgulanabilmektedir. Firma bazında sorgulama yapıldığında, kredi, risk ve teminat bilgileri birlikte sorgulanabilmektedir. Finansal iştiraklerin bu tür bilgilerinin de merkezi sistemden sorgulanabilmesine yönelik olarak ortak veri tabanı oluşturulması hususunda iştirakler ve bilgi işlem birimi ile birlikte ortak bir çalışma yürütülmektedir. 6. Risk yönetim ve gözetiminden doğrudan doğruya sorumlu olan birim dışındaki banka birimlerinin Basel II’ye geçiş süreci çalışmalarına ne şekilde dâhil edileceğine ilişkin banka görüşleri: Banka uygulamalarının Basel II standartlarına uyumlu hale getirilmesi için gerekli politikaların tespit edilerek işler hale getirilebilmesi ve Banka Yol Haritası’nın hazırlanabilmesi amacıyla tüm icracı birimlerin ve finansal iştiraklerimizin de katıldığı Basel II Proje grubu oluşturulmuştur. Ayrıca, Basel II kapsamında yapılmakta olan spesifik çalışmalarda (yoğunlaşma limitlerinin belirlenmesi, skorlama çalışmaları ) ilgili birimlerin de katıldığı çalışma grupları oluşturulmuştur. Üst Düzey Risk Komitesi toplantılarında görüşülecek konulara göre ilgili birimlerin katılımı sağlanmakta, çeşitli konularda Aktif Pasif Komitesinde bilgi verilmektedir. İcracı birimlerin yetkililerinin Basel II konusunda bilgilendirilmesine yönelik Ankara ve İstanbul’da iki adet konferans düzenlenmiştir. Ocak 2006 tarihinden itibaren, Şube yöneticileri bazında da bilgilendirme amaçlı toplantılar düzenlenmektedir. 7. Kredi riski ölçümlerine ilişkin olarak bankaca yapılan çalışmalar. Kredi riski ölçümlerine ilişkin olarak T. Vakıflar bankasınca yapılan çalışmalar; sistem altyapı tesisine ilişkin, veri tabanı oluşturulmasına ilişkin ve uygulamaya ilişkin hususlar olmak üzere ayrı başlıklar halinde tablo şeklinde aşağıda gösterilmiştir. Tablo 2 Kredi Risk Ölçümüne İlişkin T.Vakıflar Bankası Çalışması Sistem ve Altyapı Veri Tabanı Uygulamaya Tesisine İlişkin Oluşturulmasına İlişkin İlişkin Hususlar Çalışmalar Çalışmalar - -Teminat dereceleri ve -Kredi Derecelendirme sistemi Mayıs -Skorlama ve derecelendirme 2002 tarihinden itibaren , Skorlama Derecelendirme -Takip Programı yazılımı sistemi sonuçları -Bireysel krediler skorlama sistemi ise, -Kredilerin -Temerrüt olasılığı verileri Kasım 2004 tarihinden itibaren merkezileştirilmesi -Bireysel krediler ve ticari kullanılmaktadır. çalışmaları krediler için (sektörel ve coğrafi -KOBİ skorlama sistemi ile ilgili -Teminat bazda) yoğunlaşma limitlerinin çalışmalar devam etmektedir. Derecelendirme belirlenmesi çalışmaları devam -Teminat derecelendirme sistemi Sistemi yazılımı etmektedir. oluşturulmuş olup, kredilerdeki merkezileştirme çalışmalarının tamamlanmasından sonra uygulamaya geçilecektir. Kaynak: T. Vakıflar Bankası T.A.O Risk Yönetimi Başkanlığı 8. Piyasa riski ölçümüne ilişkin olarak bankaca yapılan çalışmalar: Piyasa riski ölçümüne ilişkin T.Vakıflar bankasınca yapılan çalışmalarda sistem ve altyapı, veri tabanı ve uygulamaya ilişkin çalışmalar olmak üzere ayrı başlıklarda tablo içerisinde sıralanmıştır. Tablo 3 Piyasa Riski Ölçümüne İlişkin T.Vakıflar Bankası Çalışması Sistem ve Altyapı Veri Tabanı Uygulamaya Tesisine İlişkin Oluşturulmasına İlişkin İlişkin Hususlar Çalışmalar Çalışmalar -Gelişmiş modellerin -Durasyon analizleri kullanılmasına yönelik çalışmalar -Haftalık portföy analizleri(portföyün durasyonu ve faize duyarlılık analizleri) -Likidite analizleri -Likidite-Gap Analizi -Mevduat Raporu(Mevduat yapısı, vade -Core mevduat analizi ve miktar yoğunlaşmalar, sektörle karşılaştırmalar) -Monte Carlo ve Tarihsel Simülasyon modelleri test edilmektedir. Kaynak: T. Vakıflar Bankası T.A.O Risk Yönetimi Başkanlığı 9. Operasyonel risk ölçümüne ilişkin olarak bankaca yapılan çalışmalar: Operasyonel risk ölçümüne ilişkin çalışmalarda kredi ve piyasa riski ölçümü çalışmaları gibi sistem ve altyapı tesisine ilişkin, veri tabanı oluşturulmasına ilişkin ve uygulamaya ilişkin hususlar olmak üzere tablo içerisinde sınıflandırılmıştır. Tablo 4 Operasyonel Riske İlişkin T.Vakıflar Bankası Çalışması Sistem ve Altyapı Tesisine Veri Tabanı Oluşturulmasına İlişkin Çalışmalar İlişkin Çalışmalar Operasyonel risk veri tabanının Teftiş Kurulu Başkanlığı, İç Elde edilen verilerden üç adet banka bilgi işlem sisteminde Kontrol Başkanlığı, Mali İşler operasyonel risk analizi raporu oluşturulması ve Genel Muhasebe Başkanlığı hazırlanmıştır. ve İnsan Kaynakları Başkanlığı’ndan Eylül 2001 tarihinden itibaren operasyonel kayıplara ilişkin veriler sağlanmıştır Kaynak: T. Vakıflar Bankası T.A.O Risk Yönetimi Başkanlığı Uygulamaya İlişkin Hususlar 10. Faiz oranı ve likidite riski yönetimi uygulamalarına ilişkin olarak bankaca yapılan çalışmalar: —Menkul Değerler Portföyünün faize duyarlılık analizleri yapılmaktadır. —Likidite-Gap analizleri yapılmakta ve vade uyumu izlenmektedir. —Likiditeye ilişkin sektör karşılaştırmaları takip edilmektedir. —Optimum likiditenin belirlenmesine yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Likidite riskinin ölçülmesi ve sınıflandırılmasına (optimal likidite düzeyinin belirlenmesi dahil) yönelik olarak Fon Yönetimi Başkanlığı ve Risk Yönetimi Başkanlığı tarafından bir çalışma yapılarak, üst yönetimi bilgilendirmek amacıyla bir ön rapor hazırlanmıştır. 11. İkinci Yapısal Blok kapsamında bankanın, sermaye yeterliliğinin içsel olarak değerlendirilmesi süreçlerine ilişkin çalışmaları: Banka bünyesinde Banka Risk Komitesi Başkanlığınca bilgilendirme ve dâhili raporlama kapsamında işlerlik kazandırılan İntranet sisteminden Pillar II kapsamında değerlendirmek üzere, bankada risk odaklı denetimi yapacak olan murakıp heyetine de şifre verilmek suretiyle kullandırım başlatılmıştır. 12. Personelin Basel – II’ ye yönelik eğitimine ilişkin çalışmaların gelmiş olduğu aşamalar: T.Vakıflar bankası personeli; üst düzey yönetim, risk yönetimi ve bilgi işlem personeli ve diğer banka personelleri kendi içinde sınıflandırılarak temel düzey, orta düzey ve ileri düzey olmak üzere üç farklı eğitim proğramlarına tabi tutulmuşlardır. Tablo 5 T. Vakıflar bankası personeli Basel II eğitim toplantıları Üst Düzey Yönetim Risk Yönetimi ve Bilgi Diğer Personel İşlem Personeli Temel Düzey Risk yönetimi grubu dışındaki Risk Yönetimi Basel II kriterleri icracı birimlerin yöneticilerine personeli TBB’nin konusunda temel yönelik Basel II temel ve orta düzenlemiş olduğu düzeyde bilgilendirme düzey bilgilendirme toplantıları Basel II eğitimlerine toplantıları yapılmıştır. düzenlenmiştir. katılmıştır. Orta Düzey Kredi, piyasa, operasyonel risk ölçüm yöntemleri ve modelleri konusundaki eğitimler, konferanslar ve sunumlara risk yönetimi ve bilgi işlem personeli katılmıştır. İleri Düzey Risk Yönetimi grubu ileri düzey İleri düzey matematik eğitimlere katılmıştır. eğitimine Risk Yönetimi Başkanlığı’ndan 3 kişinin katılımı sağlanmıştır. Kaynak: T.vakıflar Bankası T.A.O Risk Yönetimi Başkanlığı 2.4 Basel-II’nin Muhtemel Yansımaları Basel II’nin öngördüğü yenilikler ile birlikte bilgi kaynakları açısından birbirine bağımlı olan tüm piyasa oyuncuları üzerinde etkiler oluşturması beklenebilir. Öncelikle Bankalar olmak üzere resmi denetim otoriteleri, piyasalar, hissedarlar ve yatırımcılar ile mudilerin Basel II uzlaşısının etkilerine dikkat etmeleri gerekecektir. Ayrıca bağımsız derecelendirme kuruluşlarının öneminin daha da artması sürpriz olmayacaktır. Bütün bu oyuncuların yanı sıra bağımsız denetim otoriteleri de yaptıkları denetimler ile resmi otoritelere yaptıkları denetimler sayesinde resmi otoriteler ve diğerleri için ayrı bilgi kaynağı oluşturmaktadır 2.4.1 Bankalar Üzerine Etkisi Basel II standartlarına geçiş sırasında dikkate alınacak temel hususlar, ilgili ülkenin bankacılık sektörünün temel karakteristiklerinden bağımsız değildir. Dolayısıyla konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunurken, sektörün risk yönetimine bakış açısı, riskleri yönetme kapasitesi, kurumsal yönetişim ilkelerine yaklaşımı gibi hususların dikkate alınması gerekmektedir. Bu kapsamda, Türk bankacılık sistemine ilişkin değerlendirmelerde bulunulmadan önce, Basel Komite tarafından yapılan “3. Sayısal Etki Çalışması (QIS3)”na ilişkin bilgiler sunulacaktır. Ekim 2002’de, 43 ülkeyi kapsayacak şekilde başlatılan çalışmaya, 13 tane G10 ülkesinde 188 banka, diğer 30 ülkeden de 177 banka katılmıştır. Söz konusu çalışmaya ülkemizden, sektörün aktif büyüklüğü açısından %60’ını oluşturan 6 banka da katılmıştır. QIS3’ün sonuçlarına göre standart yaklaşım çerçevesinde bütün ülkeler için sermaye yükümlülüğü artışı görülmektedir. 1.Grup bankalar açısından mevcut yükümlülüklerinde derecelendirme oluşmaktadır. daha büyük yaklaşımında Dolayısıyla, artışlar ise, Basel tahmin sermaye II ile edilmektedir. yükümlülüklerinde bankaların risklerini İleri içsel azalmalar kendi içsel derecelendirme sistemi çerçevesinde ölçmelerinin teşvik edilmesinin sonuçları, burada açıkça görülmektedir. QIS3’ün sermaye yükümlülükleri üzerindeki etkisine ilişkin tablo aşağıda sunulmaktadır (BIS,2003). Tablo 6 QIS 3 Sonuçları Standart Ortalama G10 Birinci İçsel Derecelendirme Azami Asgari Ortalama Azami İleri İçsel Derecelendirme Asgari Ortalama Aza Asgar mi i 11% 84% -15% 3% 55% -32% -2% 46% -36% 3% 81% -23% -19% 41% -58% -------- ------- ------- -- - Grup İkinci Grup AB Birinci 6% 31% -7% -4% 55% -32% -6% 26% -31% 1% 81% -67% -20% 41% -58% ---------- ------- ------- Grup İkinci Grup Diğer 12% 103% -17% 4% 75% -33% --------- ------- ------- Ülkeler 1&2 Kaynak: BIS (2003), Yeni Uzlaşının Sınır ötesi Uygulamasına ilişkin Üst Düzey Prensipler 2.4.2 Türkiye’deki Bankacılık Sektörü Üzerine Etkisi Konuya Türkiye’deki bankacılık sistemi açısından baktığımızda sektördeki ulusal bankaların önemli bir kısmının standart yaklaşımları en kısa zamanda uygulayabilecekleri düşünülmektedir. Ancak, ileri düzey yaklaşımların uygulanmasının önünde veri kısıtlarının bulunduğu bilinmektedir. Türkiye’deki kayıt dışı sektörün varlığı ve standart olmayan muhasebe kayıtlarına dayanan, eksik verilerin oluşturduğu ve bankaların 2-3 yıldır kullandıkları mevcut “skoring” sistemleri ileri düzey yaklaşımların benimsenmesini zorlaştıracak gibi görünmektedir. Dolayısıyla, ilk aşamada dışsal kredi derecelendirme notları önem arz edecektir. Türkiye’deki bankacılık sektöründe faaliyet gösteren uluslararası nitelikteki yabancı bankaların, Basel II’ye geçişi kendi maliyetlerini düşürmek için fırsat olarak görmeleri mümkündür. Özellikle, merkezlerinin daha önceden ileri düzey yaklaşımları kullandığı yabancı bankaların, bu alanlara yapmış oldukları yatırımlar ve tecrübeleri sayesinde ulusal bankalara göre avantaj kazanmaları ihtimali mevcuttur. (Yayla, Kaya, 2005, s.41–43) Türkiye’deki bankacılık sektörünün Basel II’ye bakışına ilişkin BDDK tarafından çeşitli çalışmalar yapılmakta olup, bu çalışmanın önemli ayaklarından birisini de ülkemizdeki 50 bankaya uygulanan ve Aralık 2005’de sonuçları açıklanan Basel II 2. Anket çalışması (BDDK,2005b) oluşturmaktadır. Basel II uygulamasında Türkiye’deki bankacılık sektörünün konsolide bazda genel değerlendirmesine bakıldığında şu sonuçlar elde edilmiştir. 1. Sektörün tamamına yakınının Basel II uyum çalışmalarına başladığı ve yarısına yakın bir bölümünün ise süreci kapsamlı bir proje olarak ele aldığı görülmektedir. Özellikle banka ölçeği büyüdükçe sürecin daha detaylı ve kapsamlı ele alındığı görülmüştür. Sektör aktif toplamının tamamına yakın kısmı Basel II’ye yönelik strateji ve politikaları belirlemiş, ilgili strateji ve politikaları yönetim kurulu onayından geçirmiştir. Geçiş süreciyle ilgili sektörün yarısı yatırımlar için bütçe tahsisi yapmış ya da planlamıştır. 2. Sektörün 01.01.2007 tarihi itibariyle, kredi, piyasa ve operasyonel risk hesaplama yöntemlerinden standart yöntemlerle konsolide hesaplama yapabileceği belirlenmiştir. 3. Son dönemde bankaların, kredi riski üzerine çalışmalarını ve yatırımlarını arttırdığı görülmektedir. Bankaların büyük çoğunluğu, kredi riski ölçümüne standart veya basitleştirilmiş standart yöntemle başlamayı planlamaktadırlar. İlerleyen dönemde sektör aktifinin önemli bir kısmını oluşturan bankalar ileri yöntemlerle hasaplama yapmaya geçeceklerinin beyan etmişlerdir. Sistemin tamamına yakın bir çoğunluğu kredi riskini standart yöntemle hesaplama konusunda gerekli teknik bilgiye sahiptir. 4. Operasyonel risk hesaplanması açısından bankalar daha çok standart, alternatif standart ve temel gösterge yaklaşımını tercih etmekte ve adı geçen yöntemler konusunda sektör yeterli teknik bilgi ve altyapıya sahiptir. 5. Piyasa riski ölçümünde diğer risklere nazaran Türkiye’deki bankacılık sektörünün daha tecrübeli ve hazır olduğu görülmektedir. Sektörün tamamına yakın kısmı içsel modelleri olarak günlük karar alma, limit belirlenmesi gibi süreçlerde kullanmaktadır. Öte yandan BDDK tarafından, Temmuz 2003’te aktif büyüklüğü açısından sektörün %95’ini teşkil eden 23 bankanın katılımıyla yerel bir sayısal etki analizi çalışması başlatılımış olup söz konusu çalışmanın sonuçları Aralık 2004’de yayımlanmıştır. (BDDK, 2004). Bir ticari işletmenin ve konumuz itibari ile bir bankanın amacı belirli limitler ve kıstaslar dâhilinde maksimum karı elde etmektir. Yeni uzlaşı ile birlikte her bankanın kendi karmaşıklık düzeyi, ölçek ve rekabet içinde bulunduğu diğer bankaların durularını da gözeterek kendi bünyesine uygun risk yönetim tekniklerini benimseyip uygulaması gerekecektir. Uygulamalara yönelik düzenlemelerde bilgi sistemlerinin yenilenmesi, risk birimlerinin oluşturulması ve personele gerekli eğitimlerin verilmesi gerekecektir. Banka içi risk modellerinin oluşturulması için harcanan emek ve zaman bu modellerin oluşumu için olmazsa olmaz olarak nitelendirilen geçmiş zamana yönelik verilerin toplanarak bir sisteme oturtulması ve bu veritabanının sürdürülebilirliğinin sağlanması Basel II’ye geçişin maliyet tarafını oluşturmaktadır. Kredi risk hesaplamalarında yabancı para cinsinden menkul kıymetlerin yüksek risk ağırlığına tabii olmalarına bağlı olarak sermaye yeterlilik rasyosunda azalıştan en fazla özel bankalar etkilenecektir. Bankaların bugün kullandıkları kredi skorlama sistemleri niceliksel ve niteliksel anlamda geliştirilerek kendi içsel modelleri için uygulayacakları kendi içsel derecelendirme sistemlerine dönüşecektir. Bu konuda en büyük sorun en az 5 yıllık günlük bazda tarihsel veri gereksinimi olarak gözükmektedir. Bankaların bu konuda veri tabanı oluşturmaları da önem arz etmektedir. Yeni uzlaşının belki de en önemli olumlu etkisi temelde risk ağırlığındaki önemli azalmalar (%100 yerine %75) nedeniyle bireysel kredilerde hissedilecektir. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde Türkiye’deki bankaların bireysel kredilere daha da agresif bir biçimde yönelmeleri beklenebilir. Basel II ile birlikte bankaların finansal bilgilendirme raporlarını daha sık ve daha şeffaf yayınlama gereksinimi doğmaktadır. Rapor sonuçlarının yatırımcı ve mudileri etkileyeceğini, bunun bankanın piyasa değerinin ve mali durumunu etkileyeceğinin farkında olan banka yönetimleri, taşıdıkları risklere göre daha etkin risk yönetimlerinin geliştirilmesi yolunda gayret göstereceklerdir. Bankalar kredi portföylerini çeşitlendirerek risk ağırlıklarını azaltma yoluna gidebilecek ve böylece fiyatlama yapma imkanları doğacaktır. Bunun doğal sonucu olarak bankalar farklı ürünlerle farklı piyasalara gireceklerdir. Ülkemizde 2004 yılında faaliyete geçen İzmir’deki Vadeli İşlemler Borsası gibi türev piyasalarının gelişmesinin de bu amaca hizmet edeceği ortadadır. 2.4.3 Basel II’nin Reel Sektör Üzerine Etkisi Reel sektör üzerindeki öncelikli etki kredi kaynaklarına ulaşabilmek için iç/dış derecelendirmeye artan gereksinim olacaktır. Şirketler özellikle şeffaflık, yeni bilginin toplanıp açıklanmasına yönelik artan beklentilere cevap verebilecek durumda olmalıdırlar. Buna karşın bankalardan muhtemelen standart ürünler, daha az hizmet ve daha yüksek faiz talebi ile karşı karşıya kalacaklardır. Müşterilerin borç verenlere yeni ve zamanında bilgi verebilmek için ek maliyetlere katlanmaları kaçınılmaz olacaktır. Borçlanma koşullarının iyileştirilmesi, performansın izlenebilmesi için göstergelerin kullanılması, banka-müşteri bağının güçlendirilmesi, daha iyi teminatlandırma taleplerinin karşılanması ve derecelendirme sürecinin yönetilmesi gibi konularda daha fazla çaba harcanması gerekecektir. 2.4.3.1 Şirketler üzerine etkisi Şirketler açısından durum değerlendirildiğinde, bankalar ister standart metotları kullanarak kredi riski hesaplanmasında bağımsız derecelendirme şirketlerinin borçlular hakkında verdikleri notları ve buna ilişkin Basel II kapsamında belirlenen oranları kullansın, isterse içsel derecelendirme metotlarını kullanarak kredi riskine ilişkin parametreleri kendileri belirlesinler, şirketlerin eskisine göre çok daha şeffaf bir yapıya kavuşarak kayıt altına girmeleri bir gereklilik haline gelmektedir. Şirketler, bankalardan daha ucuz kaynak temini imkânlarına kavuşmak için derecelendirme faaliyetlerine tabi olmak durumundadırlar. Derecelendirmeyi yapan taraf ister banka isterse bağımsız derecelendirme kuruluşu olsun bu durum şirketlerin daha sağlıklı bir mali yapıya kavuşmalarını, mali yapılarını gösterir şeffaf bir finansal yapıya kavuşmalarını ve dolayısıyla kayıt altına alınmalarını gerektirmektedir. Kayıt altına alınmadan sermaye piyasalarından faydalanma imkanı bulunmayan şirketler Basel II’nin uygulanmaya başlamasıyla bankalardan kaynak temininde de zorluk yaşayabilecektir. Kaynak temininde şeffaflık ve kayıt altına alınma konularında Basel II ile beraber eskisine nazaran daha eşit platformlarda yer almaya başlayacak olan sermaye piyasaları ve bankacılık sektörü arasındaki rekabetçi farklılıklar da bu sayede azalmış olacaktır. 2.4.3.2. KOBİ’lere Etkileri KOBİ’ler gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ekonomilerde önemli bir yere sahiptir. Uluslararası ekonomik ilişkilerde yaşanan gelişmeler, rekabet koşullarındaki hızlı değişme, teknoloji alanındaki yenilikler yanında ekonomik faaliyetleri düzenleyen kurallardaki değişmeler KOBİ’lerin performansını etkiletmedir. Son zamanlarda uluslararası finans siteminde yoğun olarak tartışılmakta olan Basel II düzenlemesi dolaylı olarak KOBİ’leri çok yakından ilgilendirmektedir. Ülkemizde değişik KOBİ tanımlamaları bulunmaktadır. Hazine müsteşarlığı’nın tanımına göre; imalat sanayinde faaliyette bulunan ve yasal defter kayıtlarında arsa ve bina hariç, makine ve teçhizat, tesis, taşıt araç ve gereçleri, demirbaşlar vb. toplamının net tutarı 400.000 YTL’yi aşmayan; - 1–9 işçi çalıştıran çok küçük ölçekli - 10–49 işçi çalıştıran işletmeler küçük ölçekli - 50–250 işçi çalıştıran işletmeler orta ölçekli işletmelerdir.(TBB, 2004, s.4–5). En fazla 400.000 YTL. tutarında sabit yatırım harcaması yapan işletmelerin tüm yatırımları KOBİ kapsamında değerlendirilir. Basel II uygulamaları nedeniyle KOBİ’lerin ciddi anlamda fon sıkıntısı çekmeleri ve dolayısıyla borçlanma maliyetlerinin artacağı konusunda genel bir görüş oluşmuştur. Basel II’ye göre satış cirosu 50 milyon Euro’nun altında olan şirketler KOBİ olarak tanımlanmaktadır. Kredi riskinin hesaplanmasında, KOBİ’ler ayrıca kullandıkları kredi büyüklüklerine göre de sınıflanmaktadır. Toplam satış cirosundan bağımsız olarak bir bankadan kullandığı nakdi ve gayrinakdi kredi toplamı 1 milyon Euro’nun üzerinde olan KOBİ’ler kurumsal kredi statüsünde yer almaktadır. Satış cirosu 50 milyon Euro ve kullanılan kredi tutarı 1 milyon Euro’nun altında ise ilgili kredi perakende sınıfında sayılmaktadır. Standart yaklaşıma göre perakende krediler için %75 risk ağırlığı uygulanırken kurumsal krediler sınıfına dahil edilen KOBİ’ler iç/dış derecelendirme kuruluşlarınca verilen notlara göre risk ağırlığına tabii olacaklardır (Yayla, Kaya, 2005, s.48). Tablo 7 Basel II Standart yaklaşım’da KOBİ’lerin risk ağırlıkları Sınıflandırma Yıllık Ciro Kredi Tutarı Risk Ağırlığı Kurumsal KOBİ > 50 Milyon Euro > 1 Milyon Euro Derecelendirme notuna göre ağırlıklandırılır. Perakende KOBİ* < 50 Milyon Euro < 1 Milyon Euro Standart %75 *Birbiriyle aynı risk gurubunda bulunan işletmeler veya şahıslar tek bir işletme olarak kabul edilmektedir. Bu tür firmalar verilen kredilerin tutarı toplam perakende portföyünün %2’sini geçemez Kaynak:BIS (2005) Derecelendirilmemiş KOBİ’ler için %100 risk ağırlığı uygulanacaktır. İçsel derecelendirmeye dayalı (İDD) yaklaşımda ise tamamen bankanın içsel metotları çerçevesinde belirlenen parametreler çerçevesinde risk ağırlıkları hesaplanmaktadır. Bu bakımdan özellikle içsel derecelendirmeye dayalı yaklaşımı uygulayan daha çok orta ve büyük ölçekteki bankaların KOBİ kredilerine olan yaklaşımları konusunda belirsizlik devam etmektedir. Sonuç olarak, Basel II çerçevesinde KOBİ’lere kullandırılacak olan krediler ve bu kredilerin maliyeti KOBİ’lerin satış büyüklüğü, kullandırılacak kredi tutarı ve teminatı gibi faktörler ve banka tarafından uygulanacak olan yaklaşıma göre şekillenecektir. Özellikle Türkiye gibi görece daha düşük kredi notuna haiz gelişmekte olan ülkelerdeki KOBİ’lerin muhasebe raporlama standartlarındaki problemler, denetim yetersizliği, kurumsal yönetim konusundaki eksiklikler ve zayıf mali yapıları yüzünden ucuz fon kaynaklarına ulaşımlarının zorlaşacağı düşünülmektedir. Fakat görece sağlam teminat yapısı, yüksek derecelendirme notu ve dolayısıyla daha düşük temerrüt oranlarına sahip KOBİ’ler için bu süreç olumlu sonuçlarda doğurabilecektir. 2.4.4 Düzenleyici Otoriteler Üzerine Etkisi Denetim otoriteleri mevcut durumda farklı finansal kurumların faaliyet gösterdiği karışık bir ortamda çalışmakta ve bankalarla ilgili sorunların erken tespit edilebilmesi için daha iyi ve zamanında bilgilendirilmeye gereksinim duymaktadırlar. Basel II’nin yürürlüğe girmesi ile birlikte yeni açıklama standartları sayesinde daha fazla bilgiye daha kısa zamanda erişme imkânı doğacaktır. Motive edici hususlarda ve yanlış uygulama yapanları cezalandırmada alınan mesafe sayesinde finansal istikrar ve şeffaflığa daha fazla katkı sağlanabilecektir. Ancak iyi eğitimli ve kalifiye personele ihtiyacın nasıl giderileceği, riskler arasındaki bağları yansıtan düzenlemelerin yapılması ve bankaların stres testi ile senaryo analizi gibi teknikleri kullanarak değerlendirmede bulunmalarının teşvik edilmesi gibi konularda daha fazla çaba harcanması gerekecektir. Basel II’nin ana amacı olan daha etkin, sağlıklı ve şeffaf bankacılık sistemi oluşturulması ile BDDK’nın kuruluş nedeni olan sağlam ve sürdürülebilir istikrar sayesinde tasarruf sahiplerinin haklarını korumak ve kredi sisteminin etkin bir biçimde çalışmasının sağlamak arasında paralellik mevcuttur. Ancak uygulama bazında bu paralelliğin de sağlanabilmesi için bankacılık sektörünün karmaşıklığı ve büyüklüğü, dışa açıklık, bankaların risk yönetme ve yeni yaklaşımları uygulayabilme kapasiteleri ve BDDK’nın bu yaklaşımları değerlendirme kapasitesi ve kaynakları gibi etmenler rol oynayacaktır.(Yayla, Kaya, s.44) Türkiye bankacılık sisteminin Basel II ile ilgili hazırlıkları BDDK bünyesinde yürütülmektedir. Basel II ile ilgili bugüne kadar yapılan çalışmalar şu şekilde özetlenebilir; (BDDK, 2005, s.4) - BDDK’nın Basel II’ye ilişkin 3.istişari metin hakkındaki görüşlerini Basel komitesine bildirmesi - 2002 yılında, G-10 ülkeleri dışındaki ülkelerinde katıldığı ilk etki çalışması niteliğindeki 3. sayısal etki çalışmasına bankacılık sektöründe önemli paya sahip 6 banka ile Türkiye de katkıda bulunmuştur. - QIS-3 çalışması ile ilgili nihai değerlendirme toplantısı, Basel komitesi ve diğer ülke denetim otoritelerinin katılımıyla Mart 2003’te BDDK’nın ev sahipliğinde gerçekleşmiştir. - Mart 2003’te Türkiye Bankalar Birliği bünyesinde, BDDK yetkilileri ve birçok bankanın risk yönetiminden sorumlu yöneticilerinin katılımıyla “ Basel II Yönlendirme Komitesi” oluşturulmuştur. Bu komite ayda bir kez toplanarak Basel II’ye geçiş süreci ile ilgili çalışmalar yapmaktadır. - QIS-3’teki tecrübelerden de faydalanarak,SPK ve TCMB’nin de katılımıyla BDDK’nın koordinasyonunda Basel II ile ilgili konularda eşgüdümün sağlanarak ortak ve sağlıklı kararlar alabilmek amacıyla “Basel II Koordinasyon Komitesi” kurulmuştur. - BDDK bünyesinde her biri ayrıca çeşitli komitelerden oluşan ve Basel II ile ilgili teknik konularda çalışma yapan “Basel II Proje Komitesi” ve “Risk Odaklı Denetim Komitesi” olmak üzere iki adet çalışma komitesi kurulmuştur. BDDK’nın perspektifinden bakıldığında Basel II ile ilgili olarak Türkiye’deki bankacılık sektöründeki bekli de en önemli eksiklik çoğu yerel bankanın tercih etmesi beklenen standart yaklaşım kapsamında önem arz eden derecelendirme notlarına özellikle KOBİ’ler gibi pek çok borçlu kurumun sahip olmamasıdır. Türkiye’deki kayıt dışı sektörün yaygınlığı, muhasebe standartlarıyla uyumlu verilerin eksikliği ve standart yaklaşım altında değerlendirilecek olan pek çok şirketin derecelendirme notuna sahip olmaması geçiş sürecinde Basel I ile paralel hesaplamalar yapılması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, geçiş süreci ile ilgili bu tür gereksinimlerin giderilmesi, gerekli sistemlerin oluşturulması ve kalifiye personel yetiştirilmesi BDDK’nın sorumluluk alanları arasında yer almaktadır. (Yayla, Kaya, 2005, s.45) BDDK’nın gözetiminde, bir tür derecelendirme kurumu olarak hareket etme amacıyla bütün bankaların müştereken katılacağı fakat yönetimi özerk olan bir Risk Derecelendirme ve İstihbarat Merkezinin oluşturulması ve büyük miktarlı kredi ve risk değerlendirme taleplerinin değerlendirilerek hem banakların hemde BDDK’nın kredi ve risk değerlendirme yükü ve maliyeti önemli oranda azaltılabilecektir. Devlet ve hükümet yetkilileri politik ve mali istikrarı koruyarak ülke kredi notunun yükselmesine katkı sağlamalarının yanı sıra denetimden sorumlu kurumlar ( BDDK ve SPK) ile Hazine, TCMB ve derecelendirme kuruluşları arasındaki koordinasyonun güçlendirilmesini sağlamalıdırlar. 2.4.5 Derecelendirme Kuruluşları Üzerine Etkisi Bağımsız derecelendirme kuruluşları aslında mevcut durumda oligopolisttik bir piyasa ortamında faaliyet göstermekte, yeni kuruluşları kabul görüp uluslararası tanınırlık kazanmaları güç gözükmektedir. Basel II uzlaşısı ile birlikte para ve sermaye piyasası oyuncularının derecelendirme taleplerinin artması her ne kadar daha küçük ve çok sayıda yeni kurumun oluşmasına neden olup rekabeti arttıracak olsa da sektörün büyüme potansiyelini olumlu etkileyecektir. Ancak bağımsız derecelendirme kuruluşlarının, derecelendirme kriterlerinin daha şeffaf olması taleplerine de cevap vermesi gerekecektir. Denetim otoritesi onayının alınması, derecelendirme kalitesinin istikrarlı ve yüksek tutulması ile aracılık işlevinden faydalanılması çaba harcanması gereken diğer hususlar arasında gösterilebilir. Günümüzde, özellikle gelişmiş ülkelerdeki sermaye piyasalarında kredi türevleri de dahil olmak üzere kıymetleştirme yönünde bir eğilim bulunmaktadır. Basel II uzlaşısı bu konuların sermaye yeterliliği üzerindeki etkisine ayrıntılı bir biçimde değinmiştir. Bu bakımdan borçlanma piyasaları ile menkul kıymetleştirme ve türev piyasalarındaki büyümenin aynı hızla devam etmesi beklenebilir. Fakat Basel II prensipleri çerçevesinde düşük kalitedeki şirketler sermaye piyasaları yerine bankalara yönelebilecek ve bu da piyasaların müşteri tabanında bir azalmaya neden olacaktır. Bu sonucu engellemek için yatırımcı güveninin artırılması ve düzenleyici ortamın geliştirilerek dalgalanmanın azaltılmasına yönelik önlemlerin alınması gerekecektir. (KPMG, 2003, s.4) Ülkemizde bankacılık sisteminin gelişmişlik düzeyi ve yapısı dikkate alındığında, Basel II Sermaye Uzlaşısının uygulamaya başlanması ile Uzlaşının en önemli ayaklarından biri olan kredi riskinin tespiti hususunda, bankacılık sistemimizde ağırlıklı olarak dışsal derecelendirme faaliyetine bağlı yürütülecek standart metotların uygulanması beklenmektedir. Bu kapsamda, fon temininde banka kredilerinin ağırlığı ve derecelendirme faaliyetinin kredi maliyetleri üzerindeki etkisinin Basel II ile birlikte artacağı da göz önünde bulundurulduğunda, derecelendirme faaliyetlerinin düzenlenmesine ilişkin çalışmaların büyük önem kazanacağı düşünülmektedir. Derecelendirmenin bu denli önem kazanmasının olumlu olduğu kadar olumsuz yanları olduğu da öne sürülmektedir. Basel II’nin uygulanabilmesi için mevcut durumda toplam borçluların ne kadarının derecelendirme notuna sahip olduğu önem taşımaktadır. Örneğin, Avrupa’daki durumun tersine, şirketlerin yaygın olarak bir kredi notuna sahip olmadığı bir yapıda doğrudan içsel derecelendirme yaklaşımlarının uygulanması daha anlamlı bulunmaktadır. Ancak söz konusu yaklaşımların uygulamasının özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından daha zor olduğu ileri sürülmektedir. Yapılan çalışmalarda, derecelendirme kuruluşlarının ülke notlarındaki değişimlerin piyasa hareketlerini gecikmeli takip ettiği, tüm kredi kuruluşlarının notlarını değiştirmede yavaş davrandıkları görülmektedir. Ayrıca, özellikle Asya krizi sonrasında tüm derecelendirme kuruluşları not sistemlerini yeniden değerlendirmişlerdir. Yeni derecelendirmede kısa vadeli borçlara, bankacılık sektöründeki risklere, likidite riskine duyarlılığı ve buluşma etkisine daha büyük önem verilmeye başlanmıştır. Derecelendirme kuruluşlarına ilişkin bu sıkıntılar içsel derecelendirme yaklaşımında bulunmamaktadır. Ancak, bu yöntem hem bankalar, hem de düzenleyici otorite için yüksek maliyet taşıması ve yöntemin gelişmişlik düzeyinin yüksekliği, uygun veri ve nitelikli personel ihtiyacı gibi nedenlerden dolayı gelişmekte olan ülkelerde uygulanabilmesinin orta vadede bile zor gözüktüğü görüşleri de mevcuttur (Yayla, Kaya, 2005, s.17–18). ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BASEL-II’YE GEÇİŞ SÜRECİNDE EĞİTİM VE DENETİM ÇALIŞMALARI 3.1 Eğitim ve Kaynak İhtiyaçlarının Değerlendirilmesi Yeterli düzeyde eğitilmiş personelin varlığı ve sağlıklı bir denetim alt yapısı Basel-II’nin başarılı bir şekilde uygulanması için son derece önemlidir. Bazı durumlarda, mevcut personelin yeteneklerinin geliştirilmesi ve artırılması, bazı durumlarda ise uzmanlaşmaya gidilmesi gerekli olabilecektir. Denetim otoriteleri, yasal raporlama ve bilgi işlem sistemlerinin yenilenmesi ve geliştirilmesi gibi insan kaynağı dışındaki kaynak ihtiyaçlarını da tespit etmelidir. Bu çalışmalar, nitelikli personeli çekme, geliştirme ve bünyede tutmaya yönelik yaratıcı yöntemler gerektirebilir. (Basel Bankacılık Denetim Komitesi, 2004, s.8) Denetim otoriteleri, bağımsız denetçileri, iç denetçileri ve danışmanları da Basel-II uygulama süreçlerine dâhil edebilirler. Bu durumda, denetim otoriteleri, bahsi geçen taraflarca gerçekleştirilen işlerin kalitesini yakından izleyebilmektedirler. Doğru personele sahip olmak Basel-II uygulamalarının başarısı için kritik öneme sahiptir. Bu, daha kalifiye personelin istihdam edilmesi ve eğitim programları geliştirilmesini gerektirebilecektir. Özellikle, Basel-II kapsamındaki gelişmiş yaklaşımları uygulayan ülkelerde, hem bankalar hem de denetim otoritelerinin, bankaların derecelendirme sistemlerini, modellerini ve sermaye değerlendirme stratejilerini anlayacak kantitatif kabiliyet ve uzmanlığa sahip personele ihtiyacı bulunmaktadır. Daha basit yaklaşımlar için bile, hem banka hem denetim personelinin, kredi riski azaltımı, operasyonel risk ve İkinci Yapısal Blok çerçevesinde sermaye yeterliliğinin değerlendirmesi konularındaki yeteneklerini geliştirmeleri gerekebilecektir. (Basel Bankacılık Denetim Komitesi, 2004, s.12) Basel-II’nin başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için temel koşul, yeterli düzeyde eğitim görmüş personelin mevcudiyetidir. Denetim otoriteleri, ülkelerinde benimsenecek yaklaşımları uygulayacak denetim elemanları için kaynak geliştirme stratejisi belirlemelidirler. Denetim otoriteleri, personel dışı kaynak ihtiyaçlarını da (denetim otoritesi veya merkez bankası bünyesindeki raporlama ve bilgi işlem sistemlerinin güncellenmesi gibi) belirlemelidirler. Bankacılık sektöründe süregelen yenilikler birçok denetim otoritesinin banka tipleri, riskler ve ürünler bazında özelleştirilmiş denetim uygulamalarına ihtiyaç duymasına sebep olabilecektir. Gelişmiş modellerin geçerliliğinin onaylanması ve gözetiminden sorumlu olacak kadrolarda, bankanın içsel derecelendirme sistemleri ve modellerini anlayabilecek risk uzmanlarına ve sayısal beceriler konusunda uzmanlaşmış personele ihtiyaç duyulacaktır. Özellikle istatistik, modelleme teknikleri ile değerleme, simülasyon ve stres testi alanlarında üst düzey uzmanlık gerekecektir. Diğer denetim otoriteleri, Basel-II yaklaşımları ile bağlantılı kavramların, metotların ve risklerin anlaşılması, yapacakları analizlerde sayısal verileri kullanma kabiliyetlerinin geliştirilmesi, sermaye değerlendirme ve ölçme sistemlerinin anlaşılması hususları üzerinde yoğunlaşma ihtiyacı duyabileceklerdir. Eğitim çalışmaları, farklı kadroların farklı ihtiyaçları olacağı dikkate alınarak belirlenecek ve sınıf eğitimleri, bireysel çalışma programları, düzenleyiciler ile uygulamacıları bir araya getiren konferanslar, ekonomistler ve iç politika uzmanları ile ortak çalışmalar yapılması gibi birbirinden farklı bir dizi formda yürütülecektir. Denetim otoritesi kaynak ve eğitim ihtiyacını karşılamak için kendisi dışında veya ortaklığı ile yürütülen çabalardan da yararlanabilecektir. Bu, aşağıda belirtilen hususları içerecektir; (Basel Bankacılık Denetim Komitesi, 2004, s.8) - Basel-II’nin muhtemel etkilerinin neler olabileceğinin ve denetim otoriteleri ile bankalara ilişkin teknik kapasitenin düzenleyiciler, denetleyiciler ve bankalarca istişare edilmesi, - Mevcut kapasitenin geliştirilmesine yönelik olarak çok taraflı kuruluşlardan destek sağlanması (bu kapsamda, Financial Services Industry (FSI), 2004 yılının ortalarından itibaren web tabanlı kurslar düzenlemekte olup gelecek için planlanan 50 seminer/programının yarıdan fazlasının Basel-II konularına ilişkin olması beklenmektedir), - Finansal sektöre ilişkin düzenleme, denetim ve gelişim alanlarında teknik yardımın finansmanına yönelik olarak 53 milyon dolar fona sahip çoklu katkı proğramı (FIRST)’ndan destek sağlanması, - Kalifiye personel istihdam edilebilmesi, niteliğinin zenginleştirilebilmesi ve bu niteliklere sahip elemanların sektör dışına kaymasının önlenmesi amacıyla (a) diğer ülke denetim elemanları ile ortaklaşa çalışılması (b) bankacılık sektörü ile eleman değişimine imkân verecek bir sürecin oluşturulması gibi yöntemler geliştirilebilecektir. Denetim otoriteleri, Basel-II’ye ilişkin bir takım görevlerin yürütülmesinde bağımsız denetçiler, iç denetçiler ve danışmanlar gibi üçüncü taraflardan yararlanmak isteyebilirler. Denetim otoriteleri üçüncü taraflarca yürütülecek çalışmaların kalitesini izlemek zorundadırlar. Üçüncü kişiler tarafından yürütülecek çalışmalara ne derece güvenilebileceğini, her ülke ulusal inisiyatifleri doğrultusunda belirleyecektir. Bu konuda verilecek kararı etkileyen faktörler şu şekilde sıralanabilir; (Basel Bankacılık Denetim Komitesi, 2004, s.34) - Devredilen tarafların/fonksiyonların gelişmişlik düzeyi, - Böyle bir kaynaktan faydalanmanın; üçüncü tarafların doğruluğu, tarafsızlığı, objektifliği ve bağımsızlığı ile ne şekilde dengelenebileceği, - Bazı sorumlulukların devredilmesi durumunda denetim otoritesinin yetkilerini ve yetkinliğini devam ettirebilme yeteneğidir. 3.2 Danışmanlık Hizmetleri Bankaların Basel-II’ye geçiş konusunda dışarıdan sağlamış olduğu danışmanlık hizmetleri daha çok geçici niteliktedir. Bilişim hizmetlerine ilişkin danışmanlık hizmetleri ise süreklilik arz etmektedir. Bankaların danışmanlık hizmeti aldığı temel alanlar kredi, piyasa ve Operasyonel risklerin ölçümü ve veri gereksinimlerinin tespiti konularıdır. Bankalar, Basel-II’ye uyum sürecinde ihtiyaç duyulan yazılımların geliştirilmesi konusunda bilgi sistemleri firmaları ile ortak çalışmalar yürütmektedir. Bankalarda, personelin Basel-II ile ilgili olarak bilgilendirilmesine yönelik dışarıdan eğitim hizmeti alınmaktadır. Yabancı ortaklı bankalara genel olarak danışmanlık ve destek hizmetleri bankanın ana merkezi tarafından sağlanmaktadır. Maliyetlerin yüksekliği nedeniyle, Küçük Ölçekli Mevduat Bankaları (KÖMB) ile KYB’ lerin önemli bir kısmı tarafından danışmanlık ve destek hizmetleri tercih edilmemektedir. Bankaların önemli bir kısmı tarafından, risk yönetimi personelinin Basel-II konusunda ileri düzeyde bilgi sahibi olduğu ifade edilmektedir. Bankaların tamamına yakınında, üst yönetim ile risk yönetimi ve bilgi işlem personeli dışındaki personelin Basel-II konusunda temel düzeyde bilgi sahibi olduğu belirtilmektedir. Bankaların üst yönetimleri sunumlar ve toplantılar, diğer personel ise daha çok kurs ve seminerler yoluyla bilgilendirilmektedir. Banka personelinin Basel-II konusunda bilgilendirilmesi, çoğu bankada TBB ve diğer kurumlarca düzenlenen seminerler ile çeşitli danışmanlık şirketlerinden alınan eğitimler aracılığıyla, az sayıda bankada ise risk yönetimi birimleri gerçekleştirilmektedir. tarafından yapılan sunum ve toplantılar yoluyla Yabancı ortaklı bankalar ile yabancı banka şubeleri ise eğitim konusunda genel merkezleri ile ortak çalışmalar yürütmektedir. Bankaların büyük bir bölümünün risk yönetimi personeli Basel-II konusunda yurt dışında düzenlenen eğitimlere katılmaktadır. Risk yönetimi personelince alınan eğitimler mevzuat, risk ölçüm yöntemleri ve sermaye hesaplamaları gibi konularda yoğunlaşmaktadır. Bazı bankalarda risk yönetimi ve bilgi işlem personelince yürütülen ortak çalışmalar vasıtasıyla bilgi sistemleri personelinin de Basel-II konusunda bilgi seviyesinin artırılması ve Basel II’ye geçiş sırasında gerekecek yazılımların kurum içinde üretilmesi hedeflenmektedir. Büyük Ölçekli Mevduat Banakaları ve Küçük Ölçekli Mevduat Bankaları (KÖMB)’ndan bazılarında, personelin Basel-II konusunda bilgilendirilmesini teminen süreli bültenler hazırlanmakta ve risk yönetim rehberleri oluşturulmaktadır. (BDDK Araştırma dairesi, 2006, s.22) 3.2.1 Danışmanlık İşlemleri Danışmanlar, Basel-II ile ilgili bazı konularda özel uzmanlık sağlayabileceklerdir. Bunlar farklı ülkeler açısından olduğu gibi farklı bankalar açısından da “en iyi uygulamaların” geliştirilmesi/ yaygınlaştırılmasında önemli rol oynayabileceklerdir. Danışmanlardan faydalanılması durumunda denetim otoritesi tarafından göz önünde bulundurulması gereken hususlar aşağıda belirtilmiştir: (Basel Bankacılık Denetim Komitesi, 2004, s.35) - Danışmanların bağımsızlığı ve ek gereksinimler ile denetim görevinin gerektirdiği gizlilik arasında dengeli bir bileşim oluşturulması; - Denetim otoritesi ve danışmanın, sırasıyla, sistemin istikrarı ve karlılık olmak üzere farklı amaçlara sahip oldukları veri alınınca ortaya çıkması muhtemel çıkar çatışmaları; - Danışman firmanın personel sayısı ve kalitesi, ulusal ve uluslararası erişimi, uzmanlığının kapsamı, fiyatlandırılması ve geçmişte yaptığı işler ve başarısı. 3.2.2 İnsan Kaynakları Eğitimine Yönelik Danışmanlık Hizmetleri Doğru personele sahip olmak Basel-II uygulamalarının başarısı için kritik öneme sahiptir. Bu, daha kalifiye personelin istihdam edilmesi ve eğitim programları geliştirilmesini gerektirebilecektir. Özellikle, Basel-II kapsamındaki gelişmiş yaklaşımları uygulayan ülkelerde, hem bankalar hem de denetim otoritelerinin, bankaların derecelendirme sistemlerini, modellerini ve sermaye değerlendirme stratejilerini anlayacak kantitatif kabiliyet ve uzmanlığa sahip personele ihtiyacı bulunmaktadır. Daha basit yaklaşımlar için bile, hem banka hem denetim personelinin, kredi riski azaltımı, operasyonel risk ve İkinci Yapısal Blok çerçevesinde sermaye yeterliliğinin değerlendirmesi konularındaki yeteneklerini geliştirmeleri gerekebilecektir. 3.3 Denetim Kaynakları ve Eğitim İlerleyen yıllarda toplam kredi hacminin oransal ve rakamsal olarak büyümesi, toplam kredilerde reel sektöre ve özellikle KOBİ’lere aktarılacak payın artması, kredilerin vadesinin uzaması, ürün çeşitliliğinin artması, bankalardan reel sektöre danışmanlık hizmetinin artması ve Basel II standartlarının uygulanmaya başlanması denetim mekanizmasının önemini arttıracaktır. Yeterli düzeyde eğitilmiş personelin varlığı ve sağlıklı bir denetim alt yapısı Basel-II’nin başarılı bir şekilde uygulanması için son derece önemlidir. Bazı durumlarda, mevcut personelin yeteneklerinin geliştirilmesi ve artırılması, bazı durumlarda ise uzmanlaşmaya gidilmesi gerekli olabilecektir. Bu çalışmalar, nitelikli personeli çekme, geliştirme ve bünyede tutmaya yönelik yaratıcı yöntemler gerektirebilir. Denetim otoriteleri, bağımsız denetçileri, iç denetçileri ve danışmanları da Basel-II uygulama süreçlerine dâhil edebilirler. Bu durumda, denetim otoriteleri, bahsi geçen taraflarca gerçekleştirilen işlerin kalitesini yakından izlemelidirler. Denetim otoriteleri, bankalardaki faaliyetlerin kurumsal yönetişime uygun yürütülmesini teşvik edici uygulamalarda bulunmalıdırlar. Basel-II, sağlam risk yönetimi ve kurumsal yönetişim arasındaki karşılıklı etkileşimin önemini vurgulamaktadır. Örneğin, kredi riski için içsel derecelendirme yaklaşımı, güçlü bir risk değerlendirme sistemi, etkin kontroller ve şeffaflık gereksinimlerini ortaya koymaktadır. Yönetim kurulu ve üst düzey yönetimin, sırasıyla, bankanın bütünleşik risklerini anlamaları ve bankanın bütünleşik risk yönetimini ve performansını yönlendirmeleri beklenmektedir. Denetim otoriteleri hangi yaklaşımın kabul edildiğine bağlı olmaksızın tüm bankaların iyi yönetişim uygulamalarını gerçekleştirmelerini sağlamalıdır. 3.3.1 Dış Denetim Bölümü İşlemleri ve Eğitim Dış denetim işlemlerinde standart ve kaliteyi yakalama noktasında uluslararası düzeyde birtakım hususların belirlenmesi gerekmektedir. Uluslararası alandaki en iyi uygulamalara paralel olarak geliştirilmiş, ulusal bir muhasebe ve denetim standardı mevcut olmalıdır. Uyulması gereken asgari kriterler; firmaların mutlaka finansal hizmetler ve bankacılığa ilişkin yeterli kaynaklara sahip bir bölümünün bulunması ve bu bölümün, istenen görevin gerçekleştirilmesi için personeline gerekli eğitimi verebilme ve niteliklerini geliştirme imkânı sağlama kabiliyetine sahip olmasıdır. Gerektiği zaman destek ve yardım sağlayabilecek uluslararası firmalarla bağlantılı olunması da aranan diğer bir niteliktir. Bu çalışmaları yürütecek çeşitli firmaların uygulamaları ve standartları arasında tutarlılığın temini ve sürdürülmesi amacıyla denetim otoriteleri, yetkili kılınacak firma hakkında karara varılmasından önce yapılacak işin kapsamı ve tüm taraflar için yararlı olabilecek bilgilerin paylaşımı hususlarında bağımsız denetçilerle müzakerelerde bulunmaktadırlar. Sonuç ve bulguların ortaya konulacağı ve uygun eylem planlarının tespit edileceği üç taraflı (banka, bağımsız denetçi ve denetim otoritesi) kapanış görüşmeleri düzenlenmesine önem verilmesi gerekecektir. 3.3.2 İç Denetim Bölümü İşlemleri ve Eğitim Yeni Uzlaşının uygulamaya geçirilmesiyle birlikte, iç denetimin; veri girişlerinin doğruluğunun onaylanması, kredilendirme faaliyetlerinin gözden geçirilmesi ve banka sermaye değerlendirme prosedürünün ele alınması gibi pek çok sürece giderek daha etkin biçimde dâhil edilmesi gerekebilecektir. (Basel Bankacılık Denetim Komitesi, 2004, s.35) İç denetimin etkinliğinin değerlendirilebilmesi amacıyla denetim otoritesi: - İç denetime ne derece güvenilebileceği, - İç denetim tarafından hazırlanan ve yönetim kurulu ile denetim komitesine gönderilen raporların kalitesi ve raporlardaki bulguların yönetim kurulu ve üst yönetim tarafından nasıl kullanıldığı, - İç denetimde klasik teftişe dayalı metotlardan çok risk odaklı teftiş metodolojisinin kullanılıp kullanılmadığı, - İç denetim fonksiyonunun bağımsızlığı, gibi hususları göz önünde bulundurmalıdır. Active dergisinin yapmış olduğu bir ankette katılımcı bankalar şu sorular yöneltilmiştir. “Bankanızda iç denetim personelinden kaç tanesi Basel II çalışmalarına dâhil edilmiştir? Bu personelin deneyimini nasıl derecelendirirsiniz?” Bu sorulardan elde edilen sonuçları aşağıdaki gibidir (Active, 2007, s.22). - Bankaları ortalama %80’inde iç denetim personeli, mevcut Basel II projelerine dâhil edilmiştir. - Bu iç denetim personelleri Basel projesinde yarı-zamanlı (esas işlerin yanında) çalışmaktadır - Bankalardan ancak 4-5 tanesi kendi iç denetim birimince yürütülen Basel II çalışmalarının iyi ve yeterli olduğunu düşünmektedir. - Basel II çalışmalarında iç denetim personelini de projeye dâhil eden bankalar, dâhil etmeyen bankalardan farklı olarak, iç denetim uzmanlıkları daha iyi olan bankalar olarak ortaya çıkmaktadır. Birçok bankanın iç denetim birimi Basel II’ye yönelik eğitilmiştir. İç denetim birimlerini Basel II’ye yönelik eğiten bankaların neredeyse yarısı iç denetim birimlerinin Basel II uyum projesi kapsamındaki etkinliğini ortalama ya da iyi olarak değerlendirmişlerdir. Genellikle bankaların yönetim yapısı içerisinde özel bağımsız bir iç denetim birimi mevcuttur. Bu iç denetim biriminin içinde bir grup, risk yönetimi üzerinde yoğunlaşabilir ve bir grup süreçlerin denetiminden sorumlu olan diğer birimlerden oluşmaktadır. Büyük bankalar ve onların iç denetim birimleri derecelendirme sistemlerinin gözden geçirilmesini büyük ölçüde Basel II‘nin etkin olması ile beraber planlamışlardır. İç denetim birimi derecelendirme modellerinin nasıl kurulduğunu (örneğin derecelendirme kriterleri ve ağırlıklar, temerrüt tanımı, derecelendirme sınıfları, veri kalitesi ve bunların entegrasyonu ile doğruluğu, derecelendirme modeline giren diğer faktörler) ve günlük süreçte nasıl uygulandığını, değerlendirmelidir. Denetçi ayrıca eğer mevcut ise doğrulama politikalarının, stres testleri ve yönetim politikalarının da kontrolünden sorumludur. Ayrıca bilişim teknolojisi ve bunun güvenliği de denetçinin sorumlulukları dâhilindedir. Denetçi kontrol mekanizmasının belirlenen kurallara ve sorumluluklarına olan riayetini de senede en az bir kere derlendirmelidir. Belirlenen riskler ise üst yönetime raporlanmalı ve koruyucu önlemlerin ne olması gerektiği belirlenmelidir. Diğer bir deyişle, iç denetçi, bağımsız bir danışman olarak görevlendirilmeli asıl amacı olan riskin azaltımının sağlanabildiğini temin etmelidir. BDDK tarafından bankaların iç kontrol sistemlerine dair 1 Kasım 2006’da yayınlanan yönetmelik hem genel hem de temel bir düzenleyici çerçeve sağlamıştır. Ancak denetim otoritesi iç denetçilerin uygulama sürecine katılımları ve onaylama süreci öncesindeki görev tanımları ile ilgili asgari kriterleri de belirlemelidir. Bu kriterler kapsamında ise verilecek sorumluluklar, yetkiler, iç denetim faaliyetlerinin kapsamı ve onun bankanın diğer birimleri ile olan işbirliği ve iletişimi ve son olarak da dokümantasyon ve raporlama politikaları ele alınmalıdır. Türk bankalarının en kısa zamanda sorumluluklarının tam olarak belirlenmesinin gerekliliğinin yanı sıra, diğer AB menşeli bir ana kuruluşa bağlı olan bankalarda da aynı denetim mevzuatının mükerrer uygulamasının önlenmesi amacıyla yabancı denetim otoriteleri ile olan ilişkiler de büyük önem taşımaktadır. (Kaan, 2007, s.32–35) 3.4 Türkiye’deki Bankacılık Sektörünün Basel Prensiplerine Uyum Çalışmaları 1999 yılında yürürlüğe giren 4389 sayılı yeni Bankalar Kanunu’nda en dikkati çeken yeniliklerden birisi, Basel prensipleri çerçevesinde, bankacılık sektörünün gözetim ve denetiminin söz konusu kanunla kurulmuş olan BDDK’ya devredilmesidir. Yine söz konusu prensiplerde gözetim ve denetim kurumunun bağımsız bir kurum olması gerekliliği üzerinde durulmuş olup, 4389 sayılı kanunda BDDK’nın idari ve mali özerkliğe sahip olduğu belirtilmiştir. Basel prensiplerinde bankaların karşı karşıya kaldıkları riskleri izleyecek, kontrol edecek bir iç denetim mekanizmasının bulunması gerekliliği üzerinde durulmuştur. 3.4.1 Risk Yönetimine İlişkin Düzenlemeler Bankalarda iç denetim ve risk yönetiminden yönetim kurulları sorumludur. İç denetim sistemi, iç kontrol ve teftiş kurulundan, risk yönetimi ise kredi riski, piyasa riski, faaliyet riski ile aktif pasif yönetim komitelerinden oluşmaktadır. Risk yönetim sistemi ve iç denetim sistemi arasındaki ilişkiye baktığımızda, esasında iç denetim sistemi risk yönetim sistemini de denetlemekte, gerek risklerin tanımlanması gerek ölçülmesi, gerekse etkin bir şekilde yönetilmesi açısından sorumlulukları söz konusudur. İç kontrol merkezi’nin denetim ve inceleme raporları, risk noktalarının belirlenmesi ve kontrol altına alınarak etkin bir şekilde yönetilmesi açısından risk yönetimi sistemine girdi oluşturmaktadır (Yolalan, 2001, s.17) Bankalarda iki tür iç denetim vardır. Birincisi, Türk Ticaret Kanunu’nun 347. Maddesi gereğince her anonim şirkette bulunan denetçinin/denetçilerin denetimidir. Sayıları bir ile beş arasında değişen bu denetçiler, genel kurul adına ve genel kurula bilgi sunmak üzere, yönetim kurulunun ve buna bağlı yetkililerin işlemlerini ve eylemlerini denetlerler. Bu denetim mekanizması daha ziyade ortakların haklarını korumaya yönelik olduğundan, kanun koyucu Bankalar Kanunu’nda bu denetim türü üzerinde ayrıca durmamaktadır. İkincisi, banka müfettişlerinin, yönetim kurulu ve genel müdürlük adına diğer banka çalışanlarını ve bunların faaliyetlerini denetlemesidir. Bankalar için bu denetim biçimi zorunlu kılınmıştır. Uygulamada müfettişlerin daha ziyade, genel müdürlük dışındaki, şube müdürlüğü, bölge müdürlüğü gibi birimleri denetlemeleri nedeniyle, genel müdürlüğün, özellikle risk yönetim birimlerinin denetlenmesinde eksiklikler görülmekteydi. Bankaların İç Denetim ve Risk Yönetimi Sistemleri hakkında ki yönetmelikle genel müdürlük içerisinde etkin bir risk denetim ve kontrol sisteminin kurulması istenmiştir. Böylelikle denetim mekanizması daha etkin bir hale gelmiştir. 3.4.1.1 İç Kontrol Sistemi İç kontrol sistemi, istenmeyen olayları önleyici kontrol faaliyetlerini, istenmemekle beraber meydana gelmiş olaylarda kanıtlayıcı ve düzeltici niteliğe sahip araştırıcı kontrol faaliyetlerini ve beklenen bir faaliyetin oluşmasını teşvik edici niteliğe sahip yönlendirici kontrol faaliyetlerini düzenler. Söz konusu kontroller, idari kontroller ile yönetim, finans ve muhasebe kontrollerini, operasyonel kontrolleri, finansal ve muhasebe kontrollerini, finansal ürün ve hizmetlere ilişkin kalite kontrollerini içerir. Bu yönetmelik çerçevesinde, bankalar yönetim kuruluna bağlı bir iç kontrol merkezi tesis etmekle yükümlüdür. İç kontrol merkezi, kontrol sonuçlarını ve raporlanmasını takiben bünyesinde muhafaza eder; genel ve dönemsel olarak değerlendirmek suretiyle çeşitli kontrol sistemlerinin geliştirilmesini planlar, kontrol işlemlerinin aksamadan yürütülmesi için gerekli ayarlamaları yapar ve tedbirleri alır. İç kontrol merkezi, kontrol faaliyetlerinin yürütülmesinde gerekli donanımın temininden ve idame ettirilmesinden de üst kademeler karşı sorumlu tutulur. 3.4.1.2 Teftiş Kurulları Teftiş, bankanın tüm faaliyetlerini ve birimlerini kapsamaktadır. İç kontrol sisteminin işleyişi, banka müfettişleri tarafından incelenmekte, tespitler, inceleme ya da teftiş sonuçlarını ihtiva eden raporlar, önemine ve öncelik sırasına göre, doğrudan banka yönetim kuruluna ya da üst düzey yönetime intikal ettirilmektedir. Ayrıca teftiş, banka içindeki tüm maddi hususların, hesap ve kayıtların, belgelerin, personelin ve banka güvenliğini etkileyebilecek diğer tüm unsurların yerinde incelenmesinin yanı sıra, banka bünyesinin ve faaliyetlerin özelliğine göre merkezden de inceleme ve denetleme faaliyetlerinde bulunulmasını, gerektiğinde soruşturma yapılmasını, ifade alınmasını, savunma istenilmesini, belge ve bilgilere el konulmasını, gerekli görülmesi halinde sorumlu personelin sonuçlandırılıncaya kadar işten uzaklaştırılması gibi eylemleri de kapsar. inceleme 3.4.1.3 Risk Yönetim Sistemi Yönetmelikte bir bankada olması gereken risk yönetim sistemi, risk yönetim süreci çerçevesinde ele alınmıştır. Bu yönetmelik çerçevesinde bankalardaki risk yönetim süreci; risklerin tanımlanması, ölçülmesi ve değerlendirilmesi, risk politikaları ve uygulama usullerinin oluşturulması ve uygulanması, risklerin analizi ve izlenmesi, raporlanması, araştırılması, teyidi ve denetimi safhalarından meydana gelir. Yönetmelik hükümlerine göre, risk yönetimi grubunun, çeşitli riskleri günlük olarak izlemesi ve analiz etmesi gerekmektedir. Risk analizi, tüm riskleri ve bu risklerin yönetilebilmesine ilişkin kar ve maliyet hesaplarını kapsamakta olup, risk bilgilerinin doğru zamanda doğru kişiye rapor edilmesinin temin edilmesi gerekmektedir. Çünkü raporlama süreci, bankaların yönetiminde var olan bütün aşamaların kontrol edilmesi ve değerlendirilmesini kapsayan bir süreçtir. Risklerin araştırılması, teyidi ve denetimi faaliyetleri iç kontrol ve dış denetim işlevleri kapsamında gerçekleştirilmektedir. Bu noktada iç denetim sistemlerinin risk yönetimi ile olan ilişkisi ortaya çıkmaktadır. Çünkü iç denetim risk yönetim sürecinin bütünlüğünün, doğruluğunun ve tutarlılığının incelenmesi üzerinde yoğunlaşmaktadır. 3.4.2 Aktif Pasif Yönetimi Aktif pasif yönetimi (APY), bankaların aktif ve pasif kalemlerinin likidite, karlılık ve güvenilirlik konuları göz önüne alınarak çift taraflı yönetilmesi tekniğidir. Tüm banka yönetiminin amacı getiriyi maksimuma çıkarırken riskleri minimuma indirmektir. (Tulgar, 1993, s.9) Risk yönetimi tüm risklerin yönetimiyle ilgiliyken, aktif pasif yönetimi bu risklerden sadece bilançoya yansıyan risklerle ilgisidir. (Kaval, 1995) Faiz oranlarının değişken olması, mevduatın kompozisyonunun değişmesi, faiz oranlarının belirlenmesinin serbest bırakılması, faiz dışı giderlerin faiz dışı gelirlere oranla daha hızlı artması APY’nin ortaya çıkmasına neden olmuştur. 1970’li yıllardan itibaren faiz oranlarının sürekli değişmesi, bu değişikliklerin tahminini güçleştirmiştir. Değişkenliğin süreklilik arz ettiği bu koşular altında kredi, yatırım ve mevduat politikalarının bir bütün olarak APY politikası altında birleştirilmesi, faiz oranlarındaki dalgalanmalardan etkilenmeksizin bankaya sürekli ve istikrarlı bir gelir akışının sağlanması bakımından bir zorunluluk haline gelmiştir. Vadesiz tasarruf ve ticari mevduatın toplam mevduat içindeki payının giderek azalması ve vadeli mevduatın daha büyük bir hızla artması şeklinde kendini gösteren mevduat kompozisyonundaki değişim, bankaların maliyet yapılarını önemli ölçüde etkilemektedir. 3.4.2.1 Aktif Pasif Yönetiminin Unsurları APY, ancak belirli unsurların yerine getirilmesi durumunda amacına ulaşabilecektir. Uyemura ve Van Deventer’e göre bu unsurlar; politika oluşturma, analiz etme, karar alma, uygulamaya koyma ve değerlendirme unsurlarıdır (Uyemura, Deventer, 1993, s.39). i. Politika oluşturma: Risk ve getiri arasındaki değiş tokuş’un sınırlarını oluşturma ile ilgili olup, organizasyonun riske ne kadar müsamaha gösterebileceğini belirlemektedir. APY’nin risk konusundaki limitleri ve politikaları yönetim kurulu tarafından onaylanıp, açıklanmalıdır. Aktif Pasif Yönetim Komitesi (APYK) risk ile ilgili söz konusu limitler ve politikalar yönetim kuruluna tavsiye edilmelidir. ii. Analiz etme: Analiz, bankanın günlük risk pozisyonu ve geleceğe yönelik tahminleri ile ilgili olarak yapılmalıdır. Buradaki temel sorun, bankanın günlük olarak kendi risk limitleri dışında olup olmadığı veya bankanın gelecekte bazı noktalarda kendi risk sınırları dışında hareket edip edemeyeceği ile ilgili yapılan tahminlerdir. Bu analiz, APY departmanının normal sorumluluğudur. iii. Karar alma: Karar alma bankadaki APYK’nın sorumluluğundadır. Banka günlük olarak kendi risk limitleri dışındaysa veya gelecekte kendi risk sınırlarının dışına taşacağı tahmin ediliyorsa, bu durumun nasıl düzeltileceği ile ilgili olarak karar alınmalıdır. Her ne sebeple olursa olsun, yönetim kuruluna APYK’nın tavsiyesi, risk limitlerinin yeni durumlardan dolayı daima veya geçici olarak değiştirilmesidir. Dönemsel olarak bütün risk limitleri, sürekli değişen iş koşulları ve stratejilerine uyum sağlanması için gözden geçirilmelidir. iv. Uygulamaya koyma: Her ne zaman APYK bankanın risk profilini değiştirmeye karar verirse, bilanço dışı bir pozisyon almalıdır. Böyle durumlarda pozisyon almasından hazine, finansman veya operasyon birimleri sorumludur. v. Değerlendirme: Bir APY’nin başarılı olabilmesi için, uygun bir hesap verilebilirlik ve performans ölçümü çok önemlidir. Bankanın risk profiline intibak etmiş başarı veya başarısızlık zaman içinde belirlenmiş olmalıdır. 3.4.2.2 Aktif Pasif Yönetim Komiteleri APY’nin birinci unsuru olan APYK’lar çalışırken ana stratejilerinin ve ilkelerinin iyi tanımlanmış olması gerekmektedir. Bankanın ne tür bir banka olduğu, misyonunun ne olduğu, risk alma konusundaki yaklaşımları net bir şekilde tanımlanmış olmalıdır. Pazar payı, ürün karışımı ve bilanço büyüklüğü konularında spesifik olarak belirlenmiş hedeflerin olması gerekmektedir. Bunun yanında APY bankanın fon yönetimi konularıyla ilgilenmektedir. Bankaların iç yönetimleri de bu konulara göre ayrılmış ve sorumluluk dağıtılmıştır. (Tulgar, 1993, s.9) APYK’nın başarısı için, üst yönetimin bu konuya inanmış ve kendilerini adamış olmaları, kaliteli bir raporlama sistemi, komitedeki görevlilerin iyi yetişmiş olması ve yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya doğru iletişimin sağlanması gerekir. SONUÇ VE ÖNERİLER Bankacılık sektörünü hem yerel hem de uluslararası düzeyde istikrara sokmak, sektörün düzenlenmesini ve denetlenmesini belirli kural ve standartlar dahilinde gerçekleştirilmesi amacıyla kurulan Basel Komitesi, zamanla bankacılık ile ilgili düzenlemeler ve akademik çalışmalar konusunda temel otorite konumuna gelmiş, yayımladığı “Bankacılık Etkin Denetim ve Gözetime İlişkin Prensipler” ve “Basel Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı” gibi çalışmalarla denetim otoriteleri için önemli kaynak olmuştur. Basel II kriterlerinin Türkiye’deki bankacılık sisteminin risk yönetimi ve denetim süreçlerine getirdiği büyük değişiklikler mevcuttur. Krediler ile ilgili olarak getirilen kontroller; kredi açma yetkisinin yönetim kurulu’nda olması ve bankaların krediler nedeniyle maruz kalınacak riskleri ölçerek karşı tarafın mali gücünü düzenli olarak analiz ederek izlemesi alanlarından oluşmaktadır. Bu çerçevede Bankalar Kanunu uyarınca, bankalarca bir gerçek ya da tüzel kişiye veya bir risk grubuna kullandırılabilecek kredilerin özkaynaklara oranı sınırlandırılmış ve bankaların tesis etmiş oldukları krediler ile ilgili genel kredi karşılığı, tahsilinde problem yaşanan krediler için özel karşılık ayrılmasını hükme bağlanmıştır. Maruz kalınan operasyonel risklerin önlenmesi ve azaltılabilmesi için bankalar faaliyetlerine ilişkin ayrıntılı politika ve prosedürler belirlemekte, bünyelerindeki Teftiş Kurulu Başkanlığı ve İç Kontrol Merkezi aracılığıyla periyodik olarak, söz konusu politika ve prosedürlere banka genelinde uyumun kontrolünü yaptırmaktadır. Basel II kriterlerinin Türk Bankacılığı’na olan katkıları incelendiğinde; BaselII düzenlemesinin Birinci Yapısal Blok kapsamında sermaye yeterlilik oranı hesaplanırken, operasyonel risklerin de hesaplamaya dâhil edilmesi uygulamasına gidildiği, keza kredi riski için sermaye yeterliliği hesaplanırken yeni metotlara ölçüm yapılmasına imkân tanındığı gözükmektedir. Basel II Uzlaşısı daha çok gelişmiş ülkelerin güdümünde oluşturulduğundan gelişmekte olan ülkeler açısından hem uygulanabilirlik hem de maliyet açısından güçlükler içermekle birlikte global finansal sektörün daha sağlam ve istikrarlı olmasını sağlayacaktır. Her ne kadar iyi uygulanırsa uygulansın finansal krizleri, kötü ve yetersiz banka yönetimlerini ve iflasları engellemekte tek başına yeterli olmayacaktır. Denetim otoriteleri bu tür konularda Basel II dışındaki diğer araçlara da önem vermek durumundadırlar. Basel II düzenlemesi banka yönetimine, banka faaliyetlerinin risklerini etkin olarak yönetmek ve kötü şartlara karşı yeterli finansal kaynakları sağlamak sorumluluklarını yüklemektedir. Bu nedenle söz konusu düzenlemenin Türk bankaları’nda risk kültürünün yerleşmesi açısından teşvik edici ve zorlayıcı etkileri olacaktır. Dünyada, Basel II konusunda birkaç yıldır çalışmalar ve hazırlıklar sürmektedir. Genel olarak Avrupa bankalarının ABD ve Asya bankalarına kıyasla daha hazır durumda olduğu görülmektedir. AB’deki tüm bankalar Avrupa Komisyonu’nun hazırladığı ve AB yasalarına entegre edilecek Basel-II kriterlerini uygulamakla sorumlu olacaktır. Bu nedenle, Türk bankacılık sektörü, Basel II’ye hazırlık sürecini Avrupa Birliği normlarına uyum kapsamında da ele almalıdır. Bankalar, Basel II konusunda eğitimlerini arttırmalı, banka içi risk modellerinin oluşturulması için veri setlerini oluşturmalı, analiz etmeli ve teknolojik yatırımlarını tamamlaması gerekmektedir. Basel II bankalara yeni maliyetler yüklemekle birlikte, daha etkin risk yönetimi, kurumsal yönetişimi ve uluslararası piyasalarda daha güvenli ve etkin bankacılık faaliyetleri sürdürülmesine olanak tanıyacak ve bankacılık faaliyetlerinin ortaya çıkardığı risklere daha hassas yeni bir risk ölçüm standardının oluşturulmasını ve ölçülen bu risklerin banka ekonomik sermayesi ile ilişkilendirilmesini sağlayacaktır. Aslında, Basel II’de kapsanan hususları G10 ülkelerinin büyük ve uluslararası bankaları bir süredir uygulamaktadır. Dolayısıyla, bazı oyuncular için kolay olabilecek bu geçiş süreci, Türkiye gibi uluslararası normlara göre çok küçük bir finansal sisteme sahip gelişmekte olan ülkeler açısından bir dizi yeniliklerin gerçekleştirilmesini gerektirmektedir. Uluslararası piyasalarda Basel II’ye geçiş zorunlu görülmese de birçok ülkenin bu konuda niyetini açıklamış olması, Basel II’nin dışında kalınması halinde oluşabilecek maliyetten kaçınma şeklinde değerlendirilmektedir. Bankaların risklerini uluslararası kabul görmüş, karşılaştırılabilirliği olan yöntemlere dayanarak ölçüp ölçmedikleri, önümüzdeki dönemde onların derecelendirmelerinde büyük önem taşıyacağı anlaşılmaktadır. Bu nedenle Türk bankalarının kendi iç risk değerlendirme modellerini geliştirip uygulayarak, uluslararası standartlara yaklaşma yönünde gayret göstermesi gereklidir. Aslınsa Basel II daha iyi bir alternatif sunulabildiği sürece denetim otoriteleri açısından zorunlu yada vazgeçilmez değildir. Her ne kadar gelişmekte olan ülkeler açısından çeşitli güçlükleri ve ciddi maliyetleri bünyesinde barındırsa da global bankacılığın yeni düzenleme standardı olacaktır. Özellikle küçük ve orta ölçekli bankalar açısından uyum sağlayamamanın maliyeti çok daha fazla olabilecektir. Türkiye açısından ele alındığında özellikle büyük ölçekli birkaç banka dışındaki tüm bankalar kendilerine sermaye açısından güçlü yabancı ortaklar bulmak durumunda kalacak ya da AB ile bütünleşme sürecinin bir sonucu olan konsalidasyon kaçınılmaz olacaktır. Sonuçta bu bütünleşme sürecinin sancısız geçmesi Türkiye’nin ve dolayısıyla şirket ve bankaların derecelendirme notlarının artmasına ve tüm kurumlarca Basel II ile birlikte daha da kapsamlı olarak desteklenen risk yönetim kültürü’nün yaygınlaşmasına bağlı olacaktır. Bunun da anahtarı makroekonomik ve politik istikrar sayesinde öngörülebilir ve sürdürülebilir büyüme ile risk yönetiminin etkin denetimini sağlayan bir yapının BDDK bünyesinde oluşturulmasıdır. KAYNAKLAR 1. AKGÜÇ, Öztin. (1989). 100 Soruda Türkiye’de Bankacılık. İstanbul: Gerçek Yayınevi 2. ALTAY, N. Oğuzhan. (2002). Türk Bankacılık Sektöründe Füzyon, İktisat, İşletme ve Finans Dergisi, Yıl: 17, Sayı:195, Haziran 3. ARSLAN, Yüzgün. (1982). Cumhuriyet Döneminde Türk Banka Sistemi (1923–1981). İstanbul: Der Yayınevi 4. ARTUN, Tuncay. (1983). İşlevi, Gelişimi, Özellikleri ve Sorunlarıyla Türkiye’de Bankacılık. (2. Baskı). İstanbul: Tekin yayınları 5. ATEŞ, Alişan. (2003). Bankalarda Üstlenilen Riskler ve Türk Bankacılık Sisteminin Basel Kriterlerine Uyumu. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü 6. BABUŞÇU, Şenol. (2005). Basel 2 Düzenlemeleri Çerçevesinde Bankalarda Risk Yönetimi, Ankara: Akademi Yayınevi 7. BAKAN, Sumru. (2001). Osmanlı’dan Günümüze Türk Bankacılık Kesimi, İktisat Dergisi, Sayı: 417, Eylül. 8. Basel Bankacılık Denetim Komitesi. (2004). Basel II’nin Uygulanmasına İlişkin Göz önünde Tutulması gereken Hususlar, İngilizceden Çeviren: Aslı BALCI 9. Basel Commitee on Banking Supervision.(1997). Core Principles For Effective Banking Supervision, İngilizceden çeviren: TBB Bankacılık Araştırma Grubu, Bankacılıkta Temel Prensipler 10. BDDK, 10 Soruda Yeni Basel sermaye Uzlaşısı(Basel II), 11. BDDK (2003). BDDK İçin Bankacılıkta Etkin Denetime İlişkin Basel Temel Prensipleri Esas Alınarak Hazırlanan Öz-Değerlendirme Raporu, KGD Raporu 12. BDDK (2004a). “Basel-II’ye Yönelik Çalışmalara İlişkin Rapor”, Araştırma Dairesi. 13. B.D.D.K. (2004). Sermaye ölçümü ve Sermaye Standartları’nın Uluslararası Düzeyde Uyumlaştırılması (Yeni Basel Sermaye Uzlaşısı). Gözden Geçirilmiş Düzenleme (Türkçe Çeviri) 14. BDDK. (2006). Basel-II İlerleme Raporları Değerlendirmesi, Strateji Geliştirme Dairesi 15. BOLGÜN Evren ve Akçay Barış. (2005). Risk Yönetimi –Gelişmekte Olan Türk Finans Piyasasında Entegre Risk Ölçüm ve Yönetim Uygulamaları, İstanbul: Scala Yayıncılık 16. CANSIZLAR, Doğan. (2001). Bankacılık ve Sermaye Piyasası, İktisat Dergisi, Sayı: 417, Eylül 17. ÇETİN, Müge, (2001). Mali Kuruluşlarda Risk Yönetimi Bilgi Sistemleri, SPK Yeterlilik Etüdü 18. ÇOLAK, Ömer Faruk ve ALTAN, Şenol. (2002). Toplam Etkinlik Ölçümü: Türkiye’deki Özel ve Kamu Bankaları İçin Bir Uygulama, İktisat, İşletme ve Finans Dergisi, Yıl: 17, Sayı: 196, Temmuz 19. DEMİR, Osman. (2000). 2000 Yılı Sonunda Yaşanan Finansal Kriz ve Uygulanan İstikrar Programı Üzerine Düşünceler, İktisat, İşletme ve Finans Dergisi, Sayı: 172, Temmuz 20. DENNİS, G. Uyemura and Donald, R.Van Deventer. (1993). F,inancial Risk Managemant in Banking, Salam MA, A Bankline Publication 21. ERDOĞAN, Niyazi. (2002). Dünya ve Türkiye’de Finansal Krizler, (Türk Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma UygulamalarıKamu Bankaları Deneyimi). Ankara: Yaklaşım Yayınları 22. KAAN H. Aksel. (2007). İç denetimin değişen rolü: Basel II perspektifinden yeni sorumluluklar. Active Bankacılık ve Finans Dergisi, 22, 32-35. http://www.makalem.com/Search/ArticleDetails.asp?nARTICLE_id=2677,24 -10 adresinden 17 Kasım 2007 tarihinde alınmıştır 23. KAVAL, Hasan. (1995). Banka İşletmelerinde Maliyet Karlılık Analizleri ve Risk Yönetimi, Ankara: G.Ü.İ.İ.B. 24. KEYDER, Nur. (2001). Türkiye’de 2000-2001 Krizleri ve İstikrar Programları, İktisat, İşletme ve Finans Dergisi, Sayı: 183, Haziran. 25. KOCAİMAMOĞLU, Sururi. (1977). Bankacılık Ansiklopedisi, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, No: 208, Faydalı Eserler Dizisi: No: 10 26. KPMG. (2003). Basel II A Worldwide Challange for the Banking Sector 27. NERMİN, Murat. (2007, Şubat 18). Basel II Uzlaşısı ve Olası Etkileri. <http://www.ekonomistler.com/arsiv/research/0201120704-02-MN3.pdf> (2006, Şubat 1) 28. ÖCAL, Tezer. (1992). Türk Banka Sistemi. Ankara: Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Yayınları 29. PARASIZ, İlker.(2000). Para Banka ve Finansal Piyasalar. (Yedinci Baskı). Bursa: Ezgi Kitabevi Yayınları 30. PARLAKKAYA, Raif. (2003). Finansal Türev Ürünler ile Mali Risk Yönetimi ve Muhasebe Uygulamaları. Ankara: Nobel Yayın 31. ROGER, W.Ferguson. (2001). Credit Risk Management; Models and Judgement, At the Market Association’s 1st Annual Credit and Risk Management Conference. New York 32. SAYGILI, Ş. Yayla, M. Çokaklı, S. (2004). Finansal Holding Şirketleri ve Türk Mali Sistemi. Ankara: BDDK Çalışma Raporları 33. SAYILGAN, Şevket. (1999). Türk Bankacılık Sektörünün Sorunları ve Çözüm Önerileri, Finans Dünyası, Sayı: 117, Eylül. 34. Sezgin, Cüneyt. (2007). Risk Yönetimi Sadece Mevzuattaki Koşullara Uymak İçin Yapılmamalı. Activeline, 12, http://actiefinans.com/activeline/sayi12/risk_yönetimi.html adresinden 18 Mart 2007 tarihinde alınmıştır. 35. ŞAHİN, Hüseyin. (2000). Türkiye Ekonomisi, (Tarihsel Gelişimi-Bugünkü Durumu). (Altıncı Baskı). Bursa: Ezgi Kitabevi Yayınları 36. TBB. (2001). Yeni Sermaye Uzlaşısı. Basel bankacılık Gözetim ve Denetim Komitesi Ocak 2001 Belgesi 37. TULGAR, Koray. (1993). Ticari Bankalarda Aktif Pasif Yönetimine Giriş, Ankara: TBBY yayını 38. UYGUR, Ercan. (2001). 2000 Kasım ve 2001 Şubat Krizleri Üzerine Değerlendirmeler, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, Sayı: 227, Mart-Nisan 39. YAYLA Münür ve Kaya Yasemin Türker. (2005). Basel-II, Ekonomik Yansımaları ve Geçiş Süreci, ARD Çalışma Raporları: 2005/3, BDDK Araştırma Dairesi 40. YOLALAN, Reha. (2001). “Risk yönetimi ve iç denetime ilişkin uluslararası gelişmeler ve Türkiye’ye yansımaları” İç denetim dergisi, sayı:1 41. YÜKSEL, Ayhan. (2004). Yeni Basel Sermaye Yeterliliği Uzlaşısı, BDDK Araştırma Dairesi