entübasyona karşı gelişen hemodinamik yanıtın baskılanmasında

advertisement
T.C
OKMEYDANI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ
Klinik Şefi : Doç. Dr. Aysel ALTAN
ENTÜBASYONA KARŞI GELİŞEN HEMODİNAMİK YANITIN
BASKILANMASINDA DEKSMEDETOMİDİN, ESMOLOL VE
FENTANİLİN ETKİNLİĞİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
UZMANLIK TEZİ
Dr. Aygül SÖNER
TEZ DANIŞMANI
Uzm.Dr. Ayşın ERSOY
İSTANBUL - 2009
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER......................................................................................................1
TEŞEKKÜR……………………………………….................………………….2
GİRİŞ VE AMAÇ ..…………………………….................………………........3
GENEL BİLGİLER..………………………………….................………………4
GEREÇ VE YÖNTEM…………………………………................……………24
BULGULAR……………………………………………...............……….…...26
TARTIŞMA……………………………………………................…………….31
SONUÇ…………………………………………………................……………37
ÖZET......................…………………………………………………….............38
SUMMARY....……………………………………...............………………….39
KAYNAKLAR....................................................................................................40
1
TEŞEKKÜR
İhtisasıma başladığım ilk günden itibaren, uzmanlık eğitimimin her aşamasında
yetişmemde emeği geçen klinik şefimiz Sayın Doç. Dr. Aysel ALTAN ve klinik şef
yardımcısı Sayın Doç. Dr. Aygen TÜRKMEN’e,
Tezimin hazırlığı sırasında, beni yönlendirip, bilgi ve deneyimlerini sunan, fikir ve
becerileriyle beni her zaman destekleyip büyük bir sabır gösteren sevgili Uzm. Dr. Ayşın
ERSOY’a,
Çalışmalarımı gerçekleştirmemde, özveri ve sabırla bana destek olan 3. Cerrahi klinik
şefi Uzm. Dr. Kazım SARI’ya, şef yardımcılarına ve diğer uzman ve asistan arkadaşlarıma,
Zorlu asistanlık eğitimim süresince desteğiyle beni güçlendiren sevgili arkadaşım Dr.
Mazlum KAYA, Dr. Sibel ERDEM, Dr. İbrahim BAYKAL, Dr. Metin AKKAYA’ya,
Bir arada bulunduğumuz sürece birçok şeyi paylaştığım,
birlikte arkadaşça çalışma
keyfini yaşadığım sevgili uzman, asistan ve anestezi teknisyeni arkadaşlarıma, birlikte
çalışmaktan zevk aldığım ameliyathane, klinik hemşireleri ve personellerine,
Tüm öğrenim hayatım boyunca benden maddi ve manevi desteklerini hiçbir zaman
esirgemeyen, sıkıntılı dönemlerimde moral ve motivasyonumu yükselten çok değerli aileme,
bana sağladıkları tüm imkanlar için şükranlarımı sunarım.
2
GİRİŞ VE AMAÇ
Çağdaş genel anestezi uygulamalarının amaçlarından biri de, cerrahi girişim
uygulanan hastaların vital organ ve sistem fonksiyonlarının fizyolojik sınırlarda kalmasını
sağlamaktır. Anestezi indüksiyonunda endotrakeal entübasyona (ETE) bağlı fizyopatolojik
değişiklikler önem taşımaktadır. Laringoskopi ve endotrakeal tüp yerleştirilmesi sırasında,
laringeal ve trakeal dokuların uyarılmasının sempatoadrenerjik aktivitede yaptığı refleks artış
sonucu katekolamin deşarjı ile birlikte arter basıncı ve kalp atım hızında artış meydana
gelmektedir (1,2). Bu yanıt, özellikle hipertansiyon, koroner arter hastalığı, serebrovasküler
hastalık gibi intrakraniyal ve kardiyovasküler problemi olan hastalarda riski daha da
arttırmakta ve yaşamı tehdit eden komplikasyonlara neden olabilmektedir (3,4,5).
Laringoskopi ve endotrakeal entübasyonun neden olduğu olumsuz hemodinamik yanıtı
en aza indirmek için kullanılan yöntemler arasında, duyusal reseptörlerin ve afferent sinirlerin
lokal anestezik ajanlarla blokajı, ağrılı uyaranın santral etkilerinin opioidlerle engellenmesi ve
efferent yollar ile effektör reseptörlerin lokal anestezikler, beta blokerler, kalsiyum kanal
blokerleri ve sempatik ganglion blokerleri ile baskılanması sayılabilir (6).
Biz bu çalışmada, endotrakeal entübasyonun neden olduğu hemodinamik yanıtı
baskılamada esmolol, deksmedetomidin ve fentanilin etkilerini karşılaştırmayı amaçladık.
3
GENEL BİLGİLER
Anestezi uygulamaları insanlık tarihi kadar eski olmakla birlikte bilimsel yöntemlere
dayalı modern anestezinin başlaması 20. yüzyılın ortalarına rastlamaktadır. Bugünün
tekniğine yaklaşım, inhalasyon anestezisi ile başlamış, bunu lokal ve intravenöz anestezik
ajanlar takip etmiştir (7). İnhalasyon ajanlarıyla anestezi uygulaması sırasında havayolunun
güvenliği açısından endotrakeal entübasyonun yeri, önemi ve güvenliği tartışılmazdır (8).
Ancak endotrakeal entübasyon tamamen komplikasyonsuz ve masum bir uygulama değildir.
Operasyon odasındaki en önemli endikasyonu havayolu açıklığının korunması, ventilasyonun
devamı ve gaz değişiminin sağlanmasıdır. Hastanın havayolu idaresinin sağlanması ve hastayı
solutma yeteneği, hastayı ağrıya karşı duyarsız kılmanın dışında, bir anestezistin belki de en
önemli işidir (9).
A) Üst Hava Yollarının Anatomisi
Üst hava yolları, burun ve ağız boşlukları ile, farenks, larenks, trakea ve ana
bronşlardan meydana gelir. Havayollarının iki girişi vardır. Birinci giriş olan burun;
nasofarenks (pars nasalis) ile, ikinci giriş olan ağız ise; orofarenks (pars oralis) ile devam
eder. Bu giriş yerleri önde damak ile birbirlerinden ayrılırken arkada farenkste birleşirler(9)
(Şekil-1).
Fonksiyonel olarak havayolu burun deliklerinde başlar. Burnun solunumdaki en
önemli fonksiyonu havanın ısıtılıp nemlendirilmesidir. Üst solunum yollarında infeksiyon
veya polip gibi bir nedenle obstrüksiyon gelişmedikçe, burun temel soluma yoludur. Sessiz
bir solunum sırasında nasal pasajdaki direnç, hava yollarındaki toplam direncin 2/3’ünü
oluşturur.
Farenks, kafatabanı hizasında burnun arka kısmından başlayarak krikoid kıkırdağa
kadar uzanır ve özafagus ile devam eder. U şeklinde fibromüsküler bir yapıdır. Farenks önde
burun, ağız ve larinks ile sırasıyla, nazofarenks, orofarenks ve laringofarenkse (pars laryngea)
açılır. Nazofarenks, orofarenksten, önde yumuşak damakla, arkada hayali bir düzlemle ayrılır.
Nasofarenksten hava akımının engellenmesinin başlıca nedeni, büyümüş tonsiler lenfoid
yapılardır. Orofarengeal obstrüksiyonun başlıca nedeni, genioglossus kasının tonusundaki
azalmaya bağlı olarak dilin geriye düşmesidir. Bu kas, dili öne doğru hareket ettirerek
farengeal bir dilatatör olarak rol oynar. Epiglot, dil kökünde, fonksiyonel olarak orofarenksi
laringofarenksten (hipofarenks) ayırır, yutma sırasında glottisin üzerini örterek aspirasyonu
önler(6,9) (Şekil 1).
4
Şekil 1. Üst Hava Yollarının Anatomisi
Larenks, servikal 3. ve 6. vertebralar hizasında uzanır. Fonasyon organı ve mide
içeriğinden alt hava yollarını koruyan bir kapak olarak görev yapar. Ligaman ve kasların bir
arada tuttuğu kıkırdak bir iskeletten meydana gelir. Larenks, 9 kıkırdaktan oluşur; tiroid,
krikoid, epiglot (tek kıkırdaklardır), aretenoid, kornikulat ve kuneiform (çift kıkırdaklardır)
(6,9)(Şekil 2).
Şekil 2. Larenksin Anatomik Yapısı
5
Epiglot, dilin farengeal yüzeyine doğru glossoepiglottik kıvrımı oluşturan müköz bir
membranla örtülü fibröz bir kıkırdaktır. Bu katlantının diğer yüzündeki çukur, valleculae
olarak adlandırılır. Bu alan laringoskop bleydinin kavsinin yerleşmesini sağlayan bir bölge
oluşturur (Şekil 3).
Şekil 3 . Laringoskopi
Larengeal boşluk, epiglottan krikoid kıkırdağın alt sınırına kadar uzanır. Larenksin
girişi epiglot tarafından oluşturulur. Epiglot, her iki yanda ariepiglottik kıvrımlarla aretenoid
kıkırdakların üst ucuna bağlanır. Larengeal boşluğun içinde, fibröz dokudan oluşan, dar bir
bant olan vestibüler kıvrım yer alır. Vestibüler kıvrımlar, aritenoidlerin anterolateral
yüzeyinden, epiglota bağlanan tiroidal çentiğe uzanır. Vestibüler kıvrımlar, yalancı vokal
kordlar olarak adlandırılır ve gerçek vokal kordlardan, larengeal sinüs veya ventrikülle
ayrılırlar. Gerçek vokal kordlar, soluk beyaz renkte ligamentöz yapılardır. Önde tiroidal
çentiğe, arkada ise aritenoidlere bağlanırlar. Vokal kordlar arasındaki üçgen şeklindeki aralık
(trianguler fissure) glottik girişi oluşturur. Bu, erişkinde larengeal girişin en dar segmentidir.
10 yaşın altındaki çocuklarda en dar segment, krikoid halka düzeyinde kordların hemen
altındadır (Şekil 4)(6,9).
6
Şekil 4. Larenks Girişinin Anatomisi
B) Laringoskopi Ve Endotrakeal Entübasyona Karşı Gelişen Sempatoadrenerjik Yanıt
Laringoskopi ve trakeal entübasyona alınan kardiyovasküler yanıt, bu işlem sırasında
larengeal ve trakeal dokuların uyarılmasının, sempatik ve sempatoadrenal aktivitede yaptığı
refleks sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu istenmeyen etkileri ortadan kaldırmak için derin
anestezi, topikal anestezi, işlemden birkaç dakika önce intravenöz lidokain verilmesi,
sempatoadrenal yanıtı önleyen vazodilatatörler, α ve β adrenerjik blokerler, opioid verilmesi
ve prekürarizasyon gibi önlemler sayılabilir(10,11,12).
Solunum sistemi, orofarenks, nazofarenks ve proksimal hava yollarındaki duyusal
reseptörlerin oluşturduğu nörolojik refleksler ile korunmaktadır. Glossofaringeal sinir
orofarenkste, glottisin ön yüzünün üstünde yer alır ve vagal sinire afferent duyusal uyarıları
iletir. Superiyor ve rekürren laringeal sinirler de diğer laringotrakeal yapıların duyusal
uyarılarını vagal sinire iletir. Bu uyarılar suprasegmental ve hipotalamik sempatik merkezleri
aktive ederek periferik sempatoadrenerjik yanıtın oluşmasına neden olur. Oluşan efferent
uyarılar ile glottik, nöromusküler, kardiyak ve serebral yanıt ortaya çıkar ve adrenal
medulladan sistemik katekolamin salınımı gerçekleşir. Efferent yol, sempatik sinir sisteminin
kalbe giden T1–5 dallarını, vasküler yatağa giden T1–2 dallarını ve adrenal bezleri innerve eden
T6-L2 dallarını içerir(13,14).
Laringotrakeal entübasyon sonrası meydana gelen sempatik ve sempatoadrenerjik
yanıt sonrası fizyolojik değişiklikler meydana gelebilir. Bunlar ortalama kalp hızında 20
atım/dakika, sistolik basınçta 50 mmHg ve diyastolik basınçta 30 mmHg’lık artışlar olup bu
değişiklikler laringoskopi ile başlamakta, 2-3 dakika içinde maksimum seviyeye ulaşmakta ve
5-7 dakika sonra da laringoskopi öncesi seviyeye inmektedir. Bu aşırı sempatoadrenerjik
7
aktiviteye bağlı olarak oluşabilen hipertansif yanıt ve taşikardi dışında; ekstrasistol, prematür
veya bigemine ventriküler atımlar meydana gelebilir. Solunum yollarında obstrüksiyon,
ıkınma, öksürme, arteriyal ve venöz basınçta artma, laringospazm ve bronkospazm direkt
entübasyona ya da oluşabilecek bir komplikasyonuna bağlı olarak
meydana gelebilir.
Sonuçta, oluşan hiperkapni ve hipoksi, intrakraniyal ve intraoküler basıncı arttırır. Bu etkiler
iskemik kalp hastalığı, hipertansif kalp hastalığı ve intrakraniyal patolojisi olan hastalarda
oldukça tehlikelidir. Entübasyon işlemi sırasında intragastrik basınç arttığından, midesi dolu
olan hastalarda aspirasyon riski de artar(10,13,14,15,16).
Şekil 5. Üst Hava Yollarının İnnervasyonu
Trakeal entübasyona hemodinamik yanıtın önlenmesinde birçok yaklaşım vardır.
Bunlar refleks arkı temelinde 3 grupta incelenebilir.
1- Periferik duyu reseptörleri ve afferent yolların blokajı: Topikal uygulama ve sinir
infiltrasyonu ile sağlanır. Topikal anesteziklerden % 1–2’lik tetrakain ve % 4’lük kokain
kullanıma uygun ajanlardır. Nervus laringeus superiyorun bloğu kolaydır ve 2-4 dakikalık
latent bir dönemden sonra larenkste çok iyi bir duyu anestezisi sağlanır(13).
2- Duyusal yolların santral entegrasyonunun blokajı: Fentanil, morfin gibi opioidler
ya da hipotalamik blokaja yönelik droperidol gibi nöroleptik ajanlar ile sağlanabilir(14).
3- Efferent ve efektör reseptörlerin blokajı: Lidokain, beta adrenerjik blokerler ve
sempatik gangliyon blokajı, kalsiyum kanal blokerleri ve hidralazin ya da nitroprussit ile arter
düz kaslarının blokajı ile sağlanır(10).
8
Beta
reseptör
antagonistleri,
trakeal
entübasyon
sırasında
ortaya
çıkan
sempatoadrenerjik yanıta bağlı hipertansiyon ve taşikardiyi; kalp ve damarlar üzerindeki, beta
reseptörleri bloke ederek; opioidler ise trakeal entübasyon sırasında oluşan hipertansiyon ve
taşikardiyi, santral opioid reseptörler üzerinden etki ederek engeller(17,18).
B) Laringoskopi Ve Endotrakeal Entübasyonun Komplikasyonları
Laringoskopi ve entübasyonun komplikasyonları; genellikle hava yolunun travmasına,
tüpün yanlış yerleşmesine, hava yolunun enstrümantasyonuna bağlı gelişen fizyolojik yanıta
veya tüpün yanlış fonksiyon yapmasına bağlı olabilir. Bu komplikasyonlar; laringoskopi veya
entübasyon sırasında, tüp yerleştirilken veya ekstübasyonu takiben gelişebilir(4,14).
Laringoskopi ve entübasyon sırasında sık görülen komplikasyonlar(6):
1-Yanlış yerleştirme
2-Özefageal entübasyon
3-Endobronşiyal entübasyon
4-Kafın larinkse yerleşmesi
5-Hava yolu travması
6-Diş hasarı
7-Dudak, dil ve mukozada laserasyon
8-Boğaz ağrısı
9-Mandibula çıkığı
10-Retrofaringeal diseksiyon
C) Laringoskopi ve Endotrakeal Entübasyona Karşı Gelişen Fizyolojik Refleksler
Laringoskopi ve trakeal entübasyon hastanın koruyucu hava yolu reflekslerini bozar ve
hemodinamik değişikliklere yol açar. Laringospazm, superiyor laringeal sinirin duyusal
stimülasyonu ile oluşan larenks kaslarının kuvvetli spazmıdır. Tetikleyici uyarılar arasında,
faringeal sekresyonlar veya endotrakeal tüpün ekstübasyon sırasında larenksten geçişi
sayılabilir. Laringospazm genellikle, hastanın ya tamamen uyanık ya da derin uykudayken
ekstübasyonu ile önlenebilir(3).
Bronkospazm, entübasyona karşı oluşan bir diğer refleks yanıttır ve astımı olan
hastalarda daha sıktır. Entübasyonun diğer patofizyolojik etkileri de artmış intrakraniyal ve
intraoküler basınçtır. Laringoskopi ve trakeal entübasyona verilen kardiyovasküler yanıt, bu
işlem sırasında laringeal ve trakeal dokuların uyarılmasının, sempatik ve sempatoadrenal
aktivitede yaptığı refleks sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu istenmeyen etkileri ortadan
9
kaldırmak için, derin anestezi, topikal anestezi (direkt veya transtrakeal sprey, lidokain
inhalasyon veya gargarası ), işlemden birkaç dakika önce intravenöz lidokain verilmesi,
sempatoadrenal yanıtı önleyen vazodilatatörler, alfa ve beta adrenerjik bloker veya opioid
verilmesi ve prekürarizasyon gibi önlemler alınabilir(4,6,14).
Solunum sistemi; orofarenks, nazofarenks ve proksimal hava yollarındaki duyusal
reseptörlerin oluşturduğu nörolojik refleksler ile korunmaktadır. Glossofaringeal sinir,
orofarenkste, glottis ön yüzünün üstünde yer alır ve vagal sinire afferent duyusal uyarıları
iletir. Superiyor ve rekürren larengeal sinirler de diğer laringotrakeal yapıların duyusal
uyarılarını vagal sinire iletir. Bu uyarılar, suprasegmental ve hipotalamik sempatik merkezleri
aktive ederek periferik sempatoadrenerjik yanıtın oluşmasına neden olur(19,23). Oluşan
efferent uyarılar ile glottik nöromusküler, kardiyak ve serebral yanıt ortaya çıkar ve adrenal
medulladan sistemik katekolamin salınımı gerçekleşir. Efferent yol; sempatik sinir sisteminin
kalbe giden T1–5 dallarını, vasküler yatağa giden T1–2 dallarını ve adrenal bezleri innerve eden
T6-L2 dallarını içerir(3,13).
Laringotrakeal entübasyon sonrası meydana gelen sempatik ve sempatoadrenerjik
yanıt sonrası fizyolojik değişiklikler meydana gelebilir. Bunlar ortalama olarak kalp hızında
20 atım/dakika, sistolik basınçta 50 mmHg ve diyastolik basınçta 30 mmHg’lık artışlar olup
bu değişiklikler laringoskopi ile başlamakta, 2–3 dakika içinde maksimum seviyeye
ulaşmakta ve 5–7 dakika sonra da laringoskopi öncesi seviyeye inmektedir. Bu fizyolojik
yanıtlar dışında aşırı sempatoadrenerjik aktiviteye bağlı olarak oluşabilen hipertansif yanıt ve
taşikardi,
ekstrasistol, prematür veya bigemine ventriküler atımlar meydana gelebilir.
Solunum yollarında obstrüksiyon,
ıkınma, öksürme, arteriyal ve venöz basınçta artma,
laringospazm
direkt
ve
bronkospazm,
entübasyona
bağlı
ya
da
entübasyonun
komplikasyonları sonucu meydana gelebilir. Sonuçta oluşan hiperkapni ve hipoksi,
intrakraniyal ve intraoküler basıncı arttırır. Bu etkiler; iskemik kalp hastalığı, hipertansif kalp
hastalığı ve intrakraniyal patolojisi olan hastalarda oldukça tehlikelidir.
D) Hipertansiyon ve Anestezi
Hipertansiyon, gelişmiş ülkelerde erişkin popülasyonun % 20-30’unu etkilemekte ve
bu oran yaşla birlikte artış göstermektedir(22). Hipertansif hastalar; koroner kalp hastalığı, sol
ventrikül hipertrofisi ve yetmezliği, aort diseksiyonu, renal yetmezlik, ateroskleroz ve
serebrovasküler kanama açısından risk altındadır(22,23).
Hipertansiyon, cerrahi girişim uygulanacak hastalarda da en sık karşılaştığımız
sorunlardan birisidir. Bu dönemde tedavi ile kontrol altına alınmış hipertansiyonun,
10
perioperatif mortalite ve morbidite insidansını azalttığı bilinmektedir (23,24). Bu hastalarda
preoperatif dönemde hipertansiyon kontrolünün sağlanması, ortaya çıkabilecek risk
faktörlerinin iyi değerlendirilmesi ve uygun yaklaşımın belirlemesi gerekmektedir. Sistemik
arteriyel basıncın, sistolik ve/veya diyastolik değerlerinin önceden belirlenmiş normal
sınırlarının üzerinde olmasına ‘hipertansiyon’ denir.
Asağıdaki tabloda hipertansiyon tanısı için gerekli sistemik arteriyel basınç değerleri
gösterilmektedir (The Joint National Committee on Hypertension JNC-7) (Tablo 1).
Hastaların sistolik veya diyastolik kan basınçları farklı kategorilere giriyorsa, yüksek olan
kategori kabul edilir(25,26).
Hipertansiyon tanısı konulabilmesi için, en az iki farklı zamanda, iki ölçüm yapılarak
hastanın arteriyel kan basıncı değerlerinin normal sınırların üzerinde tespit edilmesi
gerekmektedir(23,25,26).
Tablo 1. JNC-7 Sınıflaması
Sistolik kan basıncı
Diyastolik kan basıncı
(mmHg)
(mmHg)
Normal
< 120
< 80
Prehipertansiyon
120-139
80-89
Evre I hipertansiyon
140-159
90-99
Evre II hipertansiyon
>160
>100
Kan basıncı ölçümü, emosyonel durum, postür, fiziksel aktivite, ölçüm zamanı
(gece/gündüz), ilaçlar ve kullanılan tekniğe göre değişkenlik gösterir. Preoperatif ağrı ve
anksiyete de sağlıklı insanlarda kan basıncı artışına neden olabilecek faktörlerdir, ancak
hipertansiyonu olan hastalarda, yükselme daha belirgindir. Bu nedenle preoperatif
değerlendirme sırasında hipertansiyon öyküsü olan hastalarda, etkin kan basıncı kontrolü,
uygun premedikasyon ve uygun anestezi seçimi önemlidir(23,27). Diyastolik kan basıncı 90
mm/Hg’nın altında iken, sistolik kan basıncının 140 mm/Hg’nın üstünde olması ‘izole sistolik
hipertansiyon’ olarak tanımlanır(23). Yaşlı hastalarda, sıklıkla diyastolik kan basıncı
değişmez veya düşük bulunurken, genç erişkin hastalarda ise izole diyastolik hipertansiyon
görülmektedir(22,23,28).
Diyastolik kan basıncı 140 mm/Hg’nın üzerinde olan hastalarda papil ödeminin
bulunması ‘malign hipertansiyon’, hipertansiyona bağlı organ hasarı (böbrek hasarı, koroner
arter hastalığı, serebrovasküler hastalık) olması ise ‘komplike hipertansiyon’ olarak
11
tanımlanır. Kontrol altına alınmayan hipertansiyon, sol ventrikül hipertrofisine, sol ventrikül
diyastol sonu basıncında artışa, koroner ve renal perfüzyonda azalmaya, düşük kan basıncında
normal serebral kan akımı sağlayan otoregülasyonun bozulmasına neden olabilir(27).
Preoperatif dönemde, hipertansiyonun süresi ve ciddiyeti, kullanılan ilaç tedavileri ve
buna bağlı yan etkiler, miyokard iskemisi, serebral perfüzyon bozukluğu, ventriküler
yetmezlik, renal fonksiyon bozukluğu, periferik damar hastalıkları gibi hipertansiyona bağlı
komplikasyonların varlığı araştırılmalıdır. Preoperatif dönemde genellikle ihmal edilen
önemli bir nokta oftalmoskopik muayenedir. Retinal damarlarda izlenen hipertansif
değişiklikler, hastalığın şiddeti, süresi, ateroskleroz ve hipertansiyona bağlı diğer organ
hasarlarının gelişimi ile paralellik göstermektedir(27,29). Ortostatik değişiklikler; volüm
eksikliği, sempatolitik ilaç tedavisi veya aşırı vazodilatasyon nedeniyle olabilir. Anestezi
indüksiyonu sonrası gelişebilecek hipotansiyon, preoperatif dönemde yeterli sıvı verilmesi ile
engellenebilir. EKG, hipertansif hastaların çoğunda normaldir. Ancak normal olması sol
ventrikül hipertrofisi veya iskemik kalp hastalığı olmadığı anlamına gelmez(27).
Elektif cerrahi girişim yapılacak hipertansif hastaların preoperatif risk sınıflaması
yapılmalıdır. Evre I hipertansiyon hastaları ASA II risk grubundadır. Koroner arter hastalığı
veya miyokard disfonksiyonu olmayan Evre I hipertansiyon hastaları, nonkardiyak cerrahi
geçireceklerse yüksek risk taşımaz. Preoperatif hafif hipertansiyonu olan hastalar ile olası
postoperatif komplikasyonlar arasında kesin istatistiksel ilişki gösterilememiştir. Bu
hastalarda kan basıncının intraoperatif kontrolü preoperatif kontrolünden daha fazla önem
kazanmaktadır(29). Evre II hipertansif hastalar, günlük performanslarını devam ettirebilme
derecesine ve hipertansif organ hasarı varlığına göre ASA III ve üzeri riske sahiptir.
Hipertansif hastalarda sol ventrikül hipertrofisi olması kardiyak mortalite açısından en
önemli belirleyicilerdendir. Ventriküler hipertrofisi olan hastalarda invaziv hemodinamik
monitörizasyon kullanıldığında, ventriküler kompliyansın azaldığı ve yeterli sol ventrikül
diyastol sonu volümünün ve kardiyak debinin sağlanabilmesi için yüksek pulmoner kapiller
wedge basıncı(12-18 mmHg) gerektiği gözlenmektedir. Feokromasitoma dışındaki sekonder
hipertansiyon nedenleri, primer hipertansiyon hastalarına yaklaşımdan farklı bir yaklaşım
gerektirmez. Tedavi edilmeyen veya kontrol altına alınamayan hipertansif hastalarda
miyokard iskemisi, aritmiler, hipertansiyon veya hipotansiyon gibi komplikasyonlara
intraoperatif dönemde sık rastlanır(29).
Hipertansiyona eşlik eden serebrovasküler hastalık, iskemik kalp hastalığı, geçirilmiş
miyokard infarktüsü, pulmoner ödem veya anstabil anjina varlığında operasyon riskinde
belirgin bir artış olmaktadır. 50 yaş üstü hipertansif hastaların % 80’ninde izlenen izole
12
sistolik hipertansiyona nabız basıncı yüksekliği eşlik etmektedir. Kardiyovasküler morbidite
ve mortalite riskinin belirlenmesi acısından, sistolik kan basıncı ve nabız basıncının,
diyastolik kan basıncından daha belirleyici bir kriter olduğu bildirilmiştir(23,28,30).
İdeal olan, hastaların kan basıncı normale döndükten sonra elektif cerrahinin
planlanmasıdır. Preoperatif hipertansiyonu olan hastaların büyük çoğunluğunda ilaç
tedavisine uyumsuzluk vardır. Antihipertansif ilaç tedavisine operasyon sabahına kadar
düzenli devam edilmesi sağlanmalıdır. Antihipertansif ilaç tedavisinin kesilmemesi ‘rebound’
gelişmemesi acısından da önemlidir. Özellikle klonidin kullanan hastalarda tek doz atlanması
bile bu etkinin ortaya çıkmasına neden olabilir(27,28,29).
Yüksek kan basıncının cerrahiden hemen önce akut olarak normal sınırlara indirilmesi,
serebral otoregülasyonu değiştireceği için serebral perfüzyonu bozabilir(26,31). Diüretiklerle
hızlı kontrol, intravasküler volüm azalmasına ve hipokalemiye yol açarak intraoperatif
hipotansiyon ve perioperatif komplikasyon riskini artırır. Antihipertansif ilaçların çoğu
perioperatif dönem boyunca güvenle kullanılabilir. Hemodinamik değişiklikler açısından
birbirlerine üstünlükleri yoktur. ACEI (Angiotensin Converting Enzyme Inhibitors) kullanan
hastalarda anestezi indüksiyonu sonrası hipotansiyona yatkınlık olduğunu ve operasyon
sabahı ilacın alınmamasını bildiren çalışmalar vardır(27,28,29,32,33,34). Ancak ACEI’nin
kesilmesi ile perioperatif hipertansiyon riski ve parenteral antihipertansif ilaç kullanımının da
arttığı saptanmıştır(27).
Operasyonun ertelenmesi kararı, preoperatif hipertansiyonun ciddiyeti, eşlik eden
miyokard
iskemisi,
ventriküler
fonksiyon
bozukluğu,
serebrovasküler
veya
renal
komplikasyonların olması, cerrahi girişimin aciliyeti ve operasyonun kalbin iş yükünü nasıl
etkileyeceği gibi etkenler göz önüne alınarak verilmelidir. Başka bir kardiyovasküler veya
metabolik hastalığı olmayan Evre I hipertansif hastaları için operasyonu ertelemeye gerek
yoktur. Bu hastalar, perioperatif kardiyovasküler komplikasyonlar açısından bağımsız bir risk
faktörü taşımaz(23,28,29,34). Evre II hipertansif ve organ hasarı gelişmiş hastalarda ise
yüksek kardiyak komplikasyon riski nedeniyle elektif cerrahi girişim ertelenmelidir.
Antihipertansif ilaçlar kan basıncı düzeyi 140/90 mmHg düzeyinde tutulacak şekilde
düzenlenmelidir. Cerrahi girişim acilse, hızlı etki gösteren ilaçlar ile dakikalar ve saatler
içinde efektif kan basıncı kontrolü sağlanabilir. Kan basıncında ciddi dalgalanmaları önleyen,
perioperatif koroner iskemi süresi ve sıklığını azaltan β blokerler özellikle önerilmektedir.
Preoperatif dönemdeki antihipertansif tedaviye perioperatif dönemde de devam edilmesinin
kritik önemi vardır(23,28,29,32,34).
13
İzole sistolik hipertansiyonu olan hastalarda sistolik kan basıncı 170-180 mmHg ‘nın
altına düşürülmelidir. Bu hastalar intraoperatif hipotansiyona yatkın olduklarından, agresif
tedaviden kaçınılmalıdır. Sistolik kan basıncı 180- 200 mmHg’ nın üzerinde ise elektif
operasyon ertelenmelidir. Premedikasyon amacıyla benzodiyazepinler gibi anksiyolitik
ajanların preoperatif dönemde kullanılması anksiyeteyi engelleyerek, sıklıkla hafif ve orta
düzeydeki kan basıncı yüksekliklerinin normale dönmesini sağlamaktadır. Santral α2
adrenerjik agonistler, sedasyon, anksiyoliz, intraoperatif anestezik gereksiniminin azalması ve
perioperatif hipertansiyonun önlenmesi gibi etkilerinden dolayı, hipertansif hastalarda
premedikasyon için uygun ajanlardır(27,28).
D) Esmolol
Esmolol (metil 3–4[2-hidroksi–3-(isopropilamino) propoksifenil] propiyanathidroklorür)
etkisi hızlı başlayan ve çok kısa süreli olan
beta 1 selektif (kardiyoselektif) adrenerjik
reseptör blokeridir (35).
Şekil 6 . Esmololün kimyasal yapısı
Tedavi edici dozlarda anlamlı intrinsik sempatomimetik veya membran stabilize edici
aktivitesi yoktur. Esmololün beta blokajının derecesi, kandaki düzeyleri ile orantılıdır. Beta
blokerlere özgü tipik etkiler oluşturur. Faz 4 depolarizasyonu azaltarak otomatisiteyi baskılar,
atriyoventrüküler (AV) iletiyi uzatır, sinüs siklusu süresinde artış sağlar ve sinüs düğümünün
geri dönüş süresini arttırır. Normal sinüs ritmi ve atriyal uyarı sırasında A-H aralığında
(atriyum ile his demeti arasındaki ileti hızı) uzama ve antegrad Wenkebach siklus süresinde
artış sağlar(36). Esmololün hayvan çalışmalarında, beta–1 adrenerjik
reseptörlere 40/1
affinite ile kardiyoselektif etkiye sahip olduğu gösterilmiştir(35).
Esmolol, ester bağlarının eritrosit sitozolündeki esterazlar tarafından (plazma
kolinesterazları ya da eritrosit membranındaki asetilkolin esterazları tarafından değil)
14
hidrolizi ile hızla metabolize olur. Metabolizması, hepatik ya da renal kan akımından
etkilenmez(35,36). Esmololün total vücut klirensi 285 ml/dak, dağılım yarı ömrü yaklaşık 2
dakika ve eliminasyon yarı ömrü yaklaşık 9 dakikadır. 50–300 µgr/kg/dak dozlarında kararlı
durum konsantrasyonuna beş dakika içinde ulaşılır(37,38,39). Esmololün kandaki kararlı
durum konsantrasyonu, bu doz aralığında ender olarak artar ve eliminasyon kinetiği, bu doz
aralığında dozdan bağımsızdır. Kandaki kararlı durum konsantrasyonu infüzyon süresince
korunur. Ancak, infüzyonun sona ermesinden sonra hızla azalır. Hasta yanıtına göre titre
edilebilme olanağını sağlar. Bolus uygulamasından sonra kalp hızı üzerine pik etkisi 1.
dakikada, kan basıncı üzerine pik etkisi ise 2. dakikada başlar(40). Kandan hızla elimine
edildiğinden, ilacın % 2’si idrarla değişmeden hızla atılır.
Esmololün metabolizasyonu sonucu, serbest asit ve metanol oluşur. Asit metaboliti
esmolol aktivitesinin 1/1500’üne sahiptir, ancak kandaki düzeyleri beta blokaj etkisi
göstermez. Renal yetmezlikte kan düzeyleri artabilir,
toksik etki beklenmez.
Esmolol,
plazma proteinlerine %50 oranında, asit metaboliti ise %10 oranında bağlanır. Anestezik
ajanlar esmololün kardiyak depresan etkilerini arttırır(41).
Farmakodinami: Laringotrakeal entübasyona bağlı oluşan hipertansiyon ve kalp atım hızı
artışı, serebrovasküler patolojisi olan hastalarda (kafa içi yer kaplayan oluşum, anevrizma, a-v
malformasyon) intraserebral kanamaya yol açabilir. Esmololün laringotrakeal entübasyonda
kullanılması bu tür komplikasyonları azaltır. Yeterli serebral perfüzyonun sağlanabilmesi için,
diyastolik arter basıncının idamesi çok önemlidir. Esmolol diyastolik arter basıncını sistolik
arter basıncına göre daha az düşürerek, sistemik kan basıncını ve kalp atım hızını kontrol
altına almaktadır(42). Esmololün preoperatif, perioperatif veya postoperatif dönemde
anestezide kullanımı(36,43):
1-Anksiyeteye bağlı semptomların tedavisinde premedikasyon amaçlı
2-Entübasyona karşı oluşan hemodinamik yanıtı baskılamak amacıyla
3-Antiaritmik ve antihipertansif amaçlı
4-İskemik kalp hastalıkları tedavisinde
5-Hipertrofik kardiyomiyopatide preoperatif pulmoner arter akışını ve arteriyel oksijen
satürasyonunu düzeltmek amacıyla
6-Kafa travmaları ya da subaraknoid kanamalarda artan sempatik aktiviteyi azaltmak
amacıyla
Esmolol bolus ya da infüzyon şeklinde uygulanabilir. Bolus dozu: 0,5–2 mg/kg,
yükleme dozu: 50–300 µgr/kg/dakika, infüzyon dozu: 300–500 µgr/kg/dakikadır. Beta bloker
15
kullanımına bağlı yan etkiler esmolol kullanımında da görülür. En sık görülen yan etkiler(39,
44,45):
1-Bronkokonstrüksiyon: Esmolol esas olarak kalp kasında yerleşmiş olan β1
reseptörleri inhibe etmektedir. Ancak yüksek dozlarda bronşiyal ve vasküler kas
yapılarında yerleşimi olan β2 reseptörlerini de inhibe etmeye başlar.
2-Hipotansiyon: Doza bağımlı olarak meydana gelir ve dozun azaltılması ya da ilacın
kesilmesi sonrası 30 dakika içinde normale döner.
3-Bradikardi: Bolus dozlarında beklenmeyen bir yan etkidir.
4-Konjestif Kalp Yetmezliği: Laringotrakeal entübasyonu engellemek için verilen
bolus dozlarında bu etki meydana gelmez.
5-Santral sinir sistemi bulguları: Baş dönmesi, uyuklama, konfüzyon, baş ağrısı,
ajitasyon gibi yan etkiler ortaya çıkabilir.
6-Gastrointestinal sistem bulguları: Bulantı, kusma, çok azında dispepsi, konstipasyon
ve ağızda kuruluk gibi yan etkiler görülebilir.
7-Deri: Uygulama yerinde enflamasyon ve sertleşme ile ilişkili yerel reaksiyonlar, çok
az miktarda ödem, eritem, deri renginin değişmesi, infüzyon bölgesinde yanma hissi,
tromboflebit (ajanın uygun dilüsyonu 5 mg/ml ile engellenebilir) gibi lokal yan
etkilere rastlanabilir.
Kontrendikasyonları(37,46):
1- Ciddi bradikardi (< 50 atım/dakika)
2- A-V kalp bloğu
3- Kardiyojenik şok
4- Belirgin kalp yetmezliği
E) Fentanil
Fenilpiperidinin sentetik bir derivesi olan fentanilin N (1-fentanil- 4-piperidil)
propionaniliddir. Tedavi edici indeksi yüksektir. Morfinden 100–300 kez daha güçlüdür ve
yan etkileri daha azdır (Şekil 7)(47,48).
16
Şekil 7. Fentanilin kimyasal yapısı
Etkisi 30–60 saniye içinde başlar ve 30 dakika sürer. Maksimum analjezik etki düzeyi
3–6 dakika içinde sağlanır. Solunum depresyonu, uygulamadan sonra en fazla 5–15 dakika
içinde görülür. Tekrarlayan uygulamalarda ise eliminasyon yarı ömrü uzayacağından,
derlenme süresi gecikir. Fentanil, yağda çözünürlüğü oldukça yüksek bir ilaç olduğundan,
kan-beyin bariyerini hızla geçebilir (morfinden 156 kat fazla), dolayısıyla etki başlama süresi
kısadır. Ancak adipoz dokuda ve iskelet kası gibi inaktif dokularda, büyük miktarlarda
birikmesi yavaş salınım etkisi yapar. Bu durum, fentanilin eliminasyon yarı ömrünün 2- 4 saat
olmasına yol açar. Dağılım hacmi 3-6 lt/kg, klirensi 10-20 ml/kg/dk’dır. Aynı özelliği
plasenta bariyerinin hızla geçilmesini sağlar. Tekrarlayan ve uzun süreli uygulamalarda,
inaktif dokular doymuş olduğundan, etki süresi uzar(48,49,50). Fentanil plazma proteinlerine
% 80 oranında bağlanır ve akciğerlerden ilk geçiş eliminasyonuna uğrar. Plazma proteinlerine
bağlanma miktarı kan pH değerine bağlıdır. Fizyolojik pH’da, pKa’sı yüksek olduğundan
çoğunlukla iyonize şekilde bulunur. Alkalozda noniyonize formu artar.
Eliminasyon yarı ömrü, albümin düzeyinin, hepatik kan akımının ve mikrozomal
enzim aktivitesinin azalmasıyla artar(51). Fentanil, esas olarak karaciğerde N-dealkilasyon
ve hidroksilasyona uğrayarak metabolize olur. Primer metaboliti norfentanildir. Solunum
depresyonuna yol açan en düşük plazma konsantrasyonu 1 ng/ml iken, 1,5–2 ng/ml
konsantrasyonunda ise iyi postoperatif analjezi sağlar(52).
Fentanil, analjezik ve anestezik dozlarda, zayıf sol ventrikül fonksiyonu olan
hastalarda bile hipotansiyona nadiren neden olur. Bu etki, genellikle vagal stimülasyona
bağlı bradikardi sonucu oluşur. Miyokard kontraktilitesinde çok az ya da hiç değişiklik
oluşturmaz. Tüm hemodinamik parametreler (kalp hızı, kan basıncı,
kardiyak output,
sistemik ve pulmoner vasküler rezistans, pulmoner wedge basıncı vb.), fentanil ile anestezi
indüksiyonu sırasında değişmeden kalır. Fentanil atriyoventriküler düğüm iletimini yavaşlatır.
17
R-R intervalini, atriyoventriküler düğüm refrakter periyodunu ve purkinje lifi aksiyon
potansiyel süresini uzatır(48,50).
Fentanil, eşit dozdaki dolantin ve morfinden çok daha çabuk ve daha kısa süreli bir
solunum depresyonu oluşturur. Fentanilden sonra hipokapnik ventilasyon (hiperventilasyon),
postoperatif solunum depresyonu uzar ve artar. Bunun nedeni, kardiyak output ve karaciğer
kan akımının azalması sonucu, karaciğerden atılımın azalmasıdır. Fentanilin histamin salıcı,
bulantı - kusma yapıcı, bronkokonstrüksiyon ve solunum yolu salgılarında artış yapıcı etkisi
morfinden daha azdır, bu nedenle astmatik veya bronkospastik hastalarda en iyi opioid
analjezik ve anesteziktir(48,50,52).
Fentanil, serebral kan akımı ve serebral metabolizmayı düşürür. Bu nedenle
intrakraniyal basıncı yüksek olan hastalarda kafaiçi basıncını düşürmek için uygun bir
ajandır(53).
Anestezide
analjezik
veya
anestezik
olarak
(primer
anestezik
olarak)
kullanılabilir(50,51,52).
Fentanil düşük dozda (1-2 µgr/kg) analjezi sağlamak için, 0.5-10 µgr/kg dozda
entübasyon sırasında veya cerrahi uyaranlara karşı oluşan hemodinamik yanıtı önlemek için
inhalasyon anestezikleriyle birlikte, 50-100 µgr/kg gibi yüksek dozda ise tek başına genel
anestezi sağlamak için kullanılır(48).
F) Deksmedetomidin HCL
Deksmedetomidin hidroklorür, medetomidinin S-enantiomeridir (Şekil 8)(59).
Şekil 8. Deksmedetomidinin hidroklorürün kimyasal yapısı
Özellikle 20 yılı aşkın bir süredir, veterinerlikte yaygın kullanım alanı bulan α2
adrenoseptör agonistlerinin, anksiyolitik,
analjezik,
sedatif etkileriyle, anestezik ilaç
dozlarını azaltma, perioperatif hemodinamik stabiliteyi sağlama ve bunun gibi istenen pek çok
sayıda etkilerine rağmen, anestezi alanında rutin olarak kullanıma girememesinin sebebi,
spesifik bir α2 adrenoseptör agonistinin olmamasıyla açıklanabilir(55,56,57).
18
Deksmedetomidin hidroklorür; imidazolinler subgrubu içinde yer alan, bir diğer α2
agonisti, klonidine oranla daha selektif olduğu ispatlanmış ve faz III çalışmaları onaylanarak,
sürekli intravenöz sedasyon amacıyla yoğun bakım ortamında kullanılmak üzere piyasaya
sürülmüş, spesifik bir alfa-2 reseptör agonistidir(56).
Deksmedetomidin hidroklorür; geniş bir farmakolojik özellik spektrumuna sahip,
güçlü ve ileri derecede selektif, bir α2 adrenoseptör agonistidir. Solunum depresyonuna yol
açmaksızın, hastaların uyandırılabilir ve iletişim kurabileceği bir sedasyon ve analjezi sağlar.
İlave sempatolitik özellikleri daha az anksiyete,
hemodinamik stabilite,
stres hormonu
yanıtının küntleşmesi ve intraoküler basınçta azalmadır(56,58,59,60,61).
Deksmedetomidin hidroklorürün sedatif etkilerinin, primer olarak postsinaptik alfa-2
adrenoseptörler aracılığıyla gerçekleştiği ve bunların da inhibitör pertussis toksinine duyarlı
G proteini üzerinde etki yaparak, potasyum kanallarından iletiyi arttırdığı düşünülmektedir
(Şekil 9).
Şekil 9. Deksmedetomidin hidroklorürün etki mekanizması
Deksmedetomidin hidroklorürün sedatif etkisini locus ceruleus üzerinden gösterir.
Analjezik etkilerinin de beyin ve omurilik düzeylerinde benzer bir mekanizma ile
gerçekleştiği düşünülmektedir (Şekil 10)(62).
19
Şekil 10. Deksmedetomidinin etki bölgeleri
Alfa-2 selektivitesi, düşük ve orta büyüklükteki dozların yavaş olarak verilmesiyle
gösterilmiştir. Hızlı uygulama ile veya çok yüksek dozlarda alfa-2 ve alfa-1 aktivitesi
görülmüştür. Deksmedetomidin hidroklorürün, beta adrenerjik, muskarinik, dopaminerjik ve
serotonin reseptörlerine affinitesi yoktur. Deksmedetomidin hidroklorür uygulanan yoğun
bakım hastalarında istenen sedasyon düzeylerine erişilmiş, daha az anksiyete görülmüş ve
analjezi gereksiniminde anlamlı bir azalma olmuştur. Hastalar kolayca uyandırılabilmiş,
koopere ve oryante durumda kalmış ve sonuç olarak hastaların tedavi kolaylığında artış
sağlanmıştır(63).
Deksmedetomidin hidroklorür uygulanmasını takiben aşağıdaki farmakokinetik
özellikleri gösterir; yaklaşık 6 dakikalık bir dağılım yarı-ömrü (t1/2) ile hızlı bir dağılım fazı,
ortalama 2 saatlik bir eliminasyon yarı-ömrü (t1/2), ortalama 118 litrelik bir kararlı-durum
dağılım hacmi (Vss). Klirensinin tahmini değeri yaklaşık 39 L/saattir.
Deksmedetomidin hidroklorürün radyoaktif işaretli dozunun % 95’i idrarda ve % 4’ü
dışkıda metabolize edilmiş olarak elimine edilir. Majör atılım metabolitleri glukronidlerdir.
Deksmedetomidin hidroklorürün proteine bağlanması,
bağlanma erkek ve kadında benzerdir.
ortalama
% 94 olup,
proteine
Plazma proteinlerine bağlanan deksmedetomidin
hidroklorür fraksiyonu, hepatik yetersizliği olan deneklerde sağlıklı deneklere göre
istatistiksel olarak anlamlı ölçüde azalmıştır.
20
Deksmedetomidin hidroklorürün bağlanma yerine fentanil, ketorolak, teofilin,
digoksin ve lidokainin geçme olasılığı in vitro olarak araştırılmış ve deksmedetomidin
hidroklorürün plazmada proteine bağlanmasında önemsiz bir değişimin olduğu gösterilmiştir.
Fenitoin, warfarin,
ibuprofen, teofilin ve digoksinin bağlanma yerine deksmedetomidin
hidroklorürün geçmesi de in vitro olarak araştırılmış ve deksmedetomidin hidroklorürün bu
bileşkelerin hiçbirinin yerine geçmesinin anlamlı derecede olmadığı düşünülmüştür.
Deksmedetomidin hidroklorürün bu ilaçların plazmada proteine bağlanmasında, klinik olarak
anlamlı değişimlere yol açması olası değildir(56,58,60,61).
.
Deksmedetomidin hidroklorürün primer olarak karaciğerde metabolize edilmesi
nedeniyle, hepatik bozukluğu olan hastalarda doz azaltılmalıdır. Değişik derecelerde (ChildPugh Sınıfı A, B veya C) karaciğer yetmezliği olanlarda klirens, sağlıklı deneklere göre
daha düşüktür. Ortalama kreatinin klirens değerleri; hafif, orta ve ileri derecede karaciğer
yetersizliği olanlarda, normal sağlıklı deneklerde gözlenenin sırasıyla % 74, % 64 ve %
53’üdür. Serbest ilaç için ortalama klirensler, normal sağlıklı deneklerde gözlenenin sırasıyla
% 59, % 51 ve % 32’sidir.
Deksmedetomidin hidroklorür farmakokinetiği (Cmax, tmax, AUC, t, Cl ve Vss)
şiddetli renal yetersizliği olan deneklerde
(kreatinin klirens <30 ml/dakika)
sağlıklı
deneklerden farklı değildir. Renal yetersizliği olan hastalarda doz ayarlamasına gerek yoktur.
Farmakokinetiğinde, cinsiyete ve yaşa bağlı farklar da gözlenmemiştir.
Deksmedetomidin hidroklorürün farmakokinetik profili çocuklarda araştırılmamış
olup, 18 yaşın altında çocuklardaki güvenilirliği ve etkinliği açıklanmamıştır. Gebelik
kategorisi C’dir. Gebe kadınlar üzerinde yapılan yeterli ve iyi kontrollü çalışmalar
olmadığından, deksmedetomidin hidroklorür, gebelikte, ancak potansiyel yararları fetüs
üzerindeki muhtemel zararlarından üstün olduğunda kullanılabilir. Doğum eylemi sırasındaki
güvenilirliği konusunda çalışmalar yapılmadığından, sezaryen ile doğum dahil obstetrikte
kullanılması önerilmemektir. Deksmedetomidin hidroklorürün insan sütüne geçip geçmediği
bilinmemektedir.
Deksmedetomidin hidroklorür infüzyonu uygulaması ile en sık rastlanan advers
etkiler; hipotansiyon, hipertansiyon, bradikardi, bulantı, ağız kuruluğu ve hipoksidir. En sık
görülen yan etkileri ise(57):
1-Bir bütün olarak vücut: Ateş, hiperpireksi, hipotermi, hipovolemi, hafif anestezi,
ödem, ağrı, rigor
2-Kardiyovasküler sistem: Kan basıncı dalgalanması, kalp yetersizliği, spesifik
anormal elektrokardiyogram,
şiddetlenen hipertansiyon,
21
pulmoner hipertansiyon, ritim
bozuklukları (atriyel aritmi, ventriküler aritmi, AV blok, komple AV blok, kardiyak arrest,
ekstrasistoller, atriyel fibrilasyon, ventriküler fibrilasyon, kalp bloku, sinüs arresti, Tdalgası inversiyonu, taşikardi, supraventriküler taşikardi, ventriküler taşikardi)
3-Merkezi ve periferik sinir sistemi: Demans, baş dönmesi, baş ağrısı, hipertoni,
istemsiz kas kontraksiyonları, nevralji, nörit, konuşma bozukluğu, stupor
4-Endokrin sistem: Erkekte laktasyon
5-Gastrointestinal sistem: Abdominal ağrı, diyare, kusma
6-Karaciğer ve biliyer sistem: Artmış GGT, artmış AST ve ALT
7-Metabolik ve nütrisyonel bozukluklar: Asidoz, respiratuar asidoz, artmış kreatinin,
fosfokinaz, hiperglisemi, hiperkalemi, artmış alkali fosfataz, susama
8-Trombosit, kanama, pıhtılaşma bozuklukları (başka bir nedeni belirlenemeyen
hemoraji)
9-Psikiyatrik bozukluklar:
Ajitasyon,
anksiyete,
konfüzyon,
deliryum,
halüsinasyon, illüzyon, insomnia, sinirlilik, paranoya, somnolans
10Eritrosit bozuklukları: Anemi
11-Solunum sistemi: Apne,
bronkospazm,
dispne,
atelektazi,
hiperkapni,
bradipne,
hipoventilasyon,
solunum seslerinde azalma,
pulmoner konjesyon,
solunum
depresyonu, solunum yetersizliği, rinit
12-Dermatolojik bozukluklar: Pruritus, döküntü, lokalize deri reaksiyonu, terlemede
artış
13-Üriner sistem: Hematüri, oligüri, üriner retansiyon
14-Vasküler sistem: Geçici iskemik atak
15-Görme bozuklukları: Fotopsi, anormal görme
Vagal tonusu yüksek olan bazı genç, sağlıklı gönüllülerde ya da deksmedetomidin
hidroklorürün hızlı intravenöz veya bolus tarzında verilmesi durumunda bradikardi, sinüs
durması ve hipotansiyon bildirilmiştir.
Tedavide hızla sıvı verilmeli,
yükseltilmeli veya pressör ajanlar kullanılmalıdır.
alt ekstremiteler
Vagal tonusu modifiye etmek için
antikolinerjiklerin (örn. atropin) intravenöz yoldan uygulanması göz önüne alınmalıdır.
Ayrıca yükleme dozu sırasında deksmedetomidin hidroklorür’ün başlangıçtaki periferik
vazokonstrüktif etkilerine bağlı, primer olarak geçici hipertansiyon gözlenmiştir. Müdahale
gerektiği taktirde, yükleme infüzyon hızının düşürülmesi gerekebilir.
İn vitro çalışmalar, sitokrom P450 aracılığıyla klinik olarak anlamlı ilaç etkileşimlerinin
olmadığını
göstermektedir.
Deksmedetomidin
hidroklorürün
konkomitan
kullanımı
anesteziklerin, sedatiflerin, hipnotiklerin ve opioidlerin etkilerinin artmasına yol açabilir.
22
deksmedetomidin hidroklorür ile izofluran,
propofol,
alfentanil ve midazolam arasında
gösterilmiş bir farmakokinetik etkileşim yoktur. Ancak farmakodinamik etkiler nedeniyle,
deksmedetomidin hidroklorür ile birlikte uygulandığında bu ajanların dozunun azaltılması
gerekebilir. Deksmedetomidin hidroklorür ve roküronyum uygulamasında nöromüsküler
blokajın miktarında klinik olarak anlamlı artışlar ve farmakokinetik etkileşimler
gözlenmemiştir(56).
Deksmedetomidin hidroklorür dozu bireyselleştirilmeli ve arzulanan klinik etkiye göre
titre edilmelidir. Erişkin hastalar için deksmedetomidin hidroklorür uygulamasına 10 dakika
içinde 1.0 μg/kg’lık bir yükleme dozu ile başlanması ve 0.2 ile 0.7 μg/kg/saat sınırları
arasında kalan bir idame infüzyonu ile devam edilmesi önerilir. İdame infüzyonunun hızı,
arzulanan klinik etkiye erişilecek biçimde ayarlanabilir.
23
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışma, hastane etik kurulu ve hasta onaylarının alınmasından sonra, genel
anestezi ile elektif cerrahi uygulanacak, endotrakeal entübasyon gerektiren,
20-70 yaş arasında
ASA I-II risk grubu olan ve rastgele 3 gruba ayrılan 60 hastada gerçekleştirildi.
Hipertansiyonu (160/90 mmHg’dan yüksek TA), konjestif kalp yetmezliği veya belirgin
kalp bloğu olan, yakın zamanda miyokard infarktüsü geçirmiş, entübasyon güçlüğü beklenen
ve ileri derecede hepatik, renal veya pulmoner problemi olan hastalar çalışma kapsamına
alınmadı.
Preoperatif vizit ve muayene sırasında hastaların yaşı, boyu, kilosu, ASA risk grubu,
sistolik ve diyastolik arteriyel kan basınçları (SKB, DKB) ve kalp atım hızı (KAH) değerleri
kaydedildi.
Operasyon
sabahı
ek
premedikasyon
uygulanmadı.
Preoperatif
vizit,
premedikasyon ve operasyon odasına kabul edildiklerinde ölçülen sistolik ve diyastolik
arteriyel kan basıncı değerlerinin ortalaması bazal değerler olarak kabul edildi.
Hastalar randomize olarak, geliş sıralarına göre, her biri 20 hasta içeren 3 gruba
ayrıldı. Hastalara operasyon odasına alındıktan sonra noninvaziv kan basıncı (NİKB),
elektrokardiyogram (EKG) ve puls oksimetre (SpO2) monitörizasyonu uygulandı.
Monitörizasyonu takiben ölçülen kalp atım hızı (KAH), sistolik, diyastolik, ortalama arter
basınçları (SAB, DAB, OAB) bazal değerler olarak kaydedildi. Daha sonra hastalara el
sırtından 20/G kanül ile venöz damar yolu açılarak; Grup D’deki (deksmedetomidin)
hastalara 10 dakika süresince toplam 1 μg/kg deksmedetomidin infüzyonu, Grup E’deki
(esmolol) hastalara 2 dakika süresince 500 μg/kg esmolol infüzyonu ve Grup F’deki
(fentanil) hastalara da 2 dakika süresince 1μg/kg fentanil infüzyonu uygulandı.
Deksmedetomidin,
esmolol ve fentanil 50 mL’lik bir enjektöre SF ile sulandırılarak
hazırlandı ve bir perfüzör aracılığıyla verildi. İnfüzyonun tamamlandığı 2.dakikada SAB,
DAB, OAB ve KAH ölçülerek kaydedildi. İndüksiyonda propofol 1,5 mg/kg ve roküronyum
bromür 0,6 mg/kg İV verildi. Hasta %100 O2 ile ventile edildi. İndüksiyondan 2 dakika sonra
laringoskopi ve endotrakeal entübasyon aynı kişi tarafından 30 sn’den kısa sürede ve tek
seferde gerçekleştirildi. Anestezi idamesi tüm gruplarda % 50 (3L/dk) O2 ve % 50 (3 L/dk)
N2O , % 5 desfluran ile sağlandı. Kas gevşemesine ihtiyaç duyulduğunda 0,3 mg/kg
roküronyum bromür İV uygulandı.
Hastaların sistolik, diyastolik, ortalama arter basınçları,
kalp atım hızları, oksijen satürasyon değerleri;
(t1); infüzyondan önce bazal değer olarak
(t2); infüzyon sonrası 1.dakika
24
(t3); entübasyon öncesi
(t4); entübasyondan 1 dakika sonra
(t5); entübasyondan 3 dakika sonra
(t6); entübasyondan 5 dakika sonra
(t7); entübasyondan 7 dakika sonra
(t8); entübasyondan 10 dakika sonra ölçülüp kaydedildi.
Ayrıca çalışma sırasında oluşan tüm yan etkiler (bradikardi, aritmi, hipotansiyon vb)
kaydedildi. Hastaların istatistiksel analizleri SPSS 15.0 for windows programı kullanılarak
yapıldı. Gruplar arasında niceliksel değişkenler ise one-way ANOVA testi kullanılarak
karşılaştırıldı. Üç grup arasında kategorik değişkenlerin farklı olup olmadığı ki-kare testi ile
incelendi. Değişkenlere ait değerler ortalama ± SD(standart sapma) olarak ifade edildi.
Yapılan değerlendirmelerin sonunda p<0.05 anlamlılık sınırı olarak kabul edildi.
25
BULGULAR
Demografik Veriler
Hastaların özelliklerine göre dağılımı Tablo 2’de görülmektedir.
Tablo 2. Gruplara göre hasta özelliklerinin karşılaştırılması
Cinsiyet
Mallampati
Yaş
Boy
Kilo
GRUP E
8(E) / 12(K)
5(I) /15(II)
43,4 ±10,53
173,05±5,32
75,9±6,63
GRUP F
4 (E) / 16 (K)
7(I) / 13(II)
46,95±11,62
172,25±7,08
76,95±5,15
GRUP D
8(E) / 12 (K)
11(I) / 9(II)
44,6±8,73
170,35±7,69
74,3±5,8
P
0,301
0,139
0,549
0,438
0,365
Grupların yaş, boy, kilo, mallampati ve cinsiyetlere göre dağılımları arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu (Tablo 2).
Kalp Atım Hızı Verileri
Grupların preoperatif, infüzyon sonrası, entübasyon öncesi, entübasyon sonrası
1.dakika, 3.dakika, 5.dakika, 7.dakika ve 10.dakika KAH değerleri arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık bulunmadı . Gruplar arası karşılaştırmada ise indüksiyondan sonra 7.
ve 10.dakikalarda, fentanil grubu ile deksmedetomidin hidroklorür
grubu arasında
istatatistiksel olarak anlamlı oranda fark bulundu ( p<0,05) (Tablo 3, Şekil 11).
Tablo 3. Grupların kalp atım hızlarının karşılaştırılması
t1
t2
t3
t4
t5
t6
t7
t8
Grup E
84,65 ±12,88
79,2±11,78
83,2±13,28
94,6±14,09
92,55±14,66
89,4±12,84
84,6±10,98
83,3±9,88
Grup F
81,35±6,79
77,6±7,68
76,65±10,17
86,6±11,57
85,45±10,55
85,85±10,04
90,3±11,07
89,05±12,63
26
Grup D
80,55±8,85
80,1±9,72
77,5±9,41
87,95±12,65
83,55±10,86
81,1±11,77
79,05±11,07
76,15±10,19
P
0,384
0,721
0,136
0,116
0,056
0,085
0,007
0,002
Şekil 11. Grupların kalp atım hızlarının karşılaştırılması
150
125
100
GRUP E
GRUP F
GRUP D
75
50
25
0
Sistolik Arter Basıncı Verileri (SAB)
Preoperatif, infüzyon sonrası, entübasyon öncesi, entübasyon sonrası 1.dakika,
3.dakika, 5.dakika, 7.dakika ve 10.dakika SAB değerleri arasında gruplara göre istatistiksel
olarak anlamlı farklılık bulunmadı (Tablo 4, Şekil 12).
Tablo 4. Grupların sistolik arter basınçlarının karşılaştırılması
t1
t2
t3
t4
t5
t6
t7
t8
GRUP E
139,3 ±14,78
134,95±13,68
111,95±15,83
147,75±25,79
126,9±18,55
120,7±20,4
121,2±19,31
130,2±24,19
GRUP F
142,45±10,54
127,65±14,99
110,25±21,26
141,1±28,88
123,85±24,37
117,7±24,4
117,3±22,96
124,1±21,53
27
GRUP D
143,55±12,24
133,0±11,92
115,45±17,16
143,2±17,99
131,0±20,03
120,6±21,63
123,95±28,63
125,1±23,59
P
0,547
0,222
0,657
0,685
0,565
0,889
0,679
0,672
Şekil 12. Grupların sistolik arter basınçlarının karşılaştırılması
200
175
150
125
GRUP E
GRUP F
GRUP D
100
75
50
25
0
t1
t2
t3
t4
t5
t6
t7
t8
Diyastolik Arter Basıncı Verileri (DAB)
Preoperatif, infüzyon sonrası, entübasyon öncesi, entübasyon sonrası 1.dakika,
3.dakika, 5.dakika, 7.dakika ve 10.dakika DAB değerleri arasında gruplara göre istatistiksel
olarak anlamlı farklılık bulunmadı (Tablo 5, Şekil 13).
Tablo 5. Grupların diyastolik arter basınçlarının karşılaştırılması
t1
t2
t3
t4
t5
t6
t7
t8
GRUP E
79,2±12,22
79,8±9,66
71,95±9,52
90,25±13,78
77,8±11,91
77,25±11,57
75,15±11,29
82,0±14,0
GRUP F
79,6±8,86
77,85±9,34
68,55±12,61
86,1±14,58
77,75±13,6
75,05±15,03
73,5±11,11
78,2±12,89
28
GRUP D
82,95±8,35
79,85±9,85
72,85±10,82
89,1±12,78
78,95±10,64
77,15±17,3
79,25±16,07
78,2±13,1
P
0,431
0,756
0,437
0,617
0,939
0,869
0,363
0,585
Şekil 13. Grupların diyastolik arter basınçlarının karşılaştırılması
100
75
GRUP E
GRUP F
GRUP D
50
25
0
t1
t2
t3
t4
t5
t6
t7
t8
Ortalama Arter Basıncı Verileri (OAB)
Preoperatif, infüzyon sonrası, entübasyon öncesi, entübasyon sonrası 1.dakika,
3.dakika, 5.dakika, 7.dakika ve 10.dakika OAB değerleri arasında gruplara göre istatistiksel
olarak anlamlı farklılık bulunmadı (Tablo 6, Şekil 14).
Tablo 6. Grupların ortalama arter basınçlarının karşılaştırılması
t1
t2
t3
t4
t5
t6
t7
t8
GRUP E
98,85±13,35
98,35±9,61
85,9±10,69
112,6±19,97
95,95±13,55
93,15±15,17
92,0±13,82
103,2±18,22
GRUP F
101,45±14,32
99,6±11,74
86,55±16,64
110,05±22,01
97,3±18,25
93,5±20,95
91,85±16,89
98,8±18,5
29
GRUP D
104,45±8,66
98,4±9,27
87,5±12,3
108,25±17,14
98,65±14,04
93,45±19,81
96,3±21,98
97,1±18,14
P
0,364
0,910
0,931
0,785
0,858
0,998
0,673
0,556
Şekil 14. Grupların ortalama arter basınçlarının karşılaştırılması
140
120
100
GRUP E
GRUP F
GRUP D
80
60
40
20
0
t1
t2
t3
t4
t5
t6
t7
t8
Hastalarımızın hiçbirinde bronkokonstrüksiyon, kas rijiditesi, allerji veya anaflaksi
gibi yan etkiler görülmemiştir.
30
TARTIŞMA
Laringoskopi
ve
endotrakeal
entübasyon
sırasında
plazma
katekolamin
konsantrasyonlarındaki artışla birlikte arteriyel kan basıncı ve kalp hızında önemli artışlar
meydana gelebilmektedir(21). Laringoskopi ve entübasyon sırasında supraglottik yapıların
uyarılmasına bağlı olarak gelişen sempatik aktivitedeki artış bu hemodinamik değişikliklerden
sorumlu tutulmaktadır(64,65).
Oluşan bu değişiklikler her ne kadar geçici olup, tüm hastalar için problem teşkil
etmese de, bazı hastalarda, laringoskopi ve entübasyon sırasında dikkatli bir hemodinamik
kontrole ihtiyaç duyulmaktadır. Geçici hiperdinamik cevap bile semptomatik aortik
anevrizması, yakın zamanda geçirilmiş myokard infarktüsü, serebral anevrizma ve
intrakraniyal hipertansiyonu olan hastalarda ciddi komplikasyonlara yol açabilir (66,67).
Laringoskopi ve entübasyona bağlı gelişen hipertansiyon ve taşikardi, özellikle koroner kalp
hastalığı olanlarda myokarda oksijen sunumunu azaltırken, myokardın oksijen tüketimini
artırarak iskemiye veya infarka yol açabilir. Hemodinamik stres cevabın önlenmesi koroner
by-pass grefti uygulanan hastalarda mutlaka gereklidir(68).
Laringoskopi ve entübasyona hemodinamik cevapların önlenmesi için çok çeşitli
anestezi teknikleri ve ilaç uygulamaları mevcuttur. Seçilecek olan ilaç veya anestezik metod;
cerrahinin süresi ve tipini, hastanın tıbbi durumunu ve kişisel tercihini de içeren birçok
faktöre bağlıdır. Bu amaçla kullanılacak olan ideal ilacın, etkisinin hızlı başlaması, güvenilir
olması, kullanım amacına uygun bir etki süresine sahip olması gerekmektedir(67).
Hemodinamik cevabın azaltılması ve önlenmesi amacıyla günümüzde, narkotik analjezikler,
lidokain, nitrogliserin ve sodyum nitropurussid gibi vazodilatörler, kalsiyum kanal blokerleri,
β blokerler, gangliyon blokerleri,
alfa-2 blokerler kullanılmaktadır(66,69,70). DEX,
sempatolitik, analjezik ve sedatif etkilere sahip selektif bir alfa-2 adrenerjik agonisttir.
Endotrakeal entübasyon sırasında kalp hızı ve kan basıncındaki artışı baskıladığı ve anestezik
ajan ihtiyacını azalttığı bildirilmiştir(69,71). Kardiyoselektif bir β2 bloker olan esmolol, kan
basıncı ve kalp hızını azaltır. Bu etkilerinden laringoskopi ve entübasyona bağlı olarak gelişen
taşikardi ve hipertansiyonun önlenmesinde yararlanılır(46). Anestezide oldukça sık kullanılan
bir narkotik analjezik olan fentanil de bu amaçla kullanılan ajanlar arasındadır(51).
Esmolol; çok kısa etkili, kardiyoselektif reseptör blokerdir. Esmolol, yaklaşık 2
dakikalık hızlı bir dağılım yarı ömrüne ve yaklaşık 9 dakika süren oldukça kısa bir
eliminasyon yarı ömrüne sahiptir. Esmolol hidroklorür beta-blokerlere özgü tipik etkiler
oluşturur. Kalp hızını azaltır, sinüs siklusu süresinde artış sağlar, sinüs düğümünün recovery
süresini uzatır. Esmolol, klinik tedavide; supraventriküler taşiaritmilerde, akut miyokard
31
iskemisinde, kalp hızının hızlı kontrolü ve miyokardiyal oksijen tüketiminin azaltılmasında,
perioperatif hipertansiyon ve taşikardi ile postoperatif hipertansiyonda kullanılmıştır.
Esmolole bağlı gelişen bradikardi, doğrudan kardiyak etkileri nedeniyledir. Hipotansiyon ise
kardiyak output ve sistemik vasküler resistanstaki (SVR) azalmanın sonucudur. SVR’daki
azalma renin salgılanmasındaki düşüşe bağlıdır. Dolayısıyla kalp hızındaki azalma OAB’na
göre daha erken ve daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır(72). Yapılan birçok çalışmada
esmololün entübasyon öncesi bolus dozlarla uygulandığında, kalp hızını baskılamada yeterli
ancak kan basıncındaki artışı önlemede yetersiz olduğu gösterilmiştir(73). Korpinen ve
arkadaşları(74) yaptıkları çalışmada, esmololü entübasyondan 2 dakika önce 2 mg/kg/dk
dozda i.v. bolus olarak kullandığında, kalp hızının baskılanmasında yeterli, ancak kan
basıncının
artışını
önlemede
yetersiz
olduğu
sonucuna
varmışlardır.
Esmololün
entübasyondan 1.5 dakika önce 1 mg/kg ve 1.5 mg/kg dozları karşılaştırıldığında her iki
dozun da laringoskopi ve entübasyona kalp hızı cevabının kontrolünde yeterli, ancak kan
basıncının kontrolünde yetersiz olduğunu bildirmişlerdir. Biz ise çalışmamızda 500 μg/kg
dozda esmolol uygulanmasının hem kalp hızının baskılanmasında, hem de kan basıncı
artışının önlemesinde yeterli olduğunu gördük.
Rahman Salem ve arkadaşları(75), kardiyak cerrahi geçirecek hastalar üzerinde
yaptıkları çalışmada hastaları iki gruba ayırarak esmolol (operasyon öncesi 5 dakika boyunca
0,5 mg/kg yükleme, 0.5 μg/kg idame doz) ve deksmedetomidin (operasyon öncesi 10 dakika
1 μg/kg/ yükleme, 0.5 μg/kg/ idame doz) vermişler, daha sonra da bu iki ilacı entübasyona,
intraoperatif sempatik aktiviteye ve operasyon süresince cerrahiye verdikleri hiperdinamik
yanıtlara göre karşılaştırmışlardır. Tüm parametrelerin normal sınırlarda kalması konusunda
deksmedetomidini esmolol’den daha başarılı bulmuşlardır. Biz, çalışmamızda bu iki ilaç
arasında tüm parametrelerin normal sınırlarda kalması konusunda istatiksel açıdan anlamlı bir
fark bulamadık.
Singh ve arkadaşları(76) yaptıkları bir çalışmada, lidokain, nitrogliserin ve esmololün
laringoskopi ve entübasyona hemodinamik cevapları önlemedeki etkilerini karşılaştırmıştır.
Entübasyon öncesi uygulanan 1.4 mg/kg dozda esmololün her ne kadar nitrogliserin ve
lidokaine göre daha etkili olduğu sonucuna varılsa da, entübasyon sonrası kontrol değerlere
göre KAH’nda ortalama % 20, OAB ise ortalama % 25 oranında artış göstermiştir. Biz de
çalışmamızda esmolol grubunda beklenenin aksine istatisksel olarak anlamlı olmasa da diğer
iki grupla karşılaştırıldığında KAH’nda artışlar tespit ettik.
Yuan(77) yaptığı çalışmada tiopental ve süksinilkolinle anestezi indüksiyonu sonrası,
entübasyondan 2 dakika önce uygulanan esmololün 100 ve 200 mg bolus dozları
32
karşılaştırmış, her iki dozun da hemodinamik cevapları etkili şekilde kontrol ettiğini ve 200
mg’lık bolus dozun daha iyi hemodinamik stabilite sağladığı göstermiştir.
Sharma ve arkadaşları(78) tarafından yapılan çalışmada, entübasyondan 2 dakika önce
uygulanan 200 mg’lık esmolol dozunun yeterli kalp hızı ve kan basıncının kontrolü sağlandığı
bildirilmiştir.
Figuerda(46), yaptığı 2009 hastalık 72 çalışmayı içeren bir metaanalizde, esmololün
en efektif etkisinin 500 μg/kg yükleme dozunun 4 dakika içinde verilmesinin ardından, 200300 μg/kg hızda infüzyona devam edilerek elde edildiği sonucunu çıkarmıştır. Laringoskopi
öncesi, indüksiyon ajanlarıyla kombine edildiğinde esmolol ile doza bağımlı bir hipotansiyon
ve bradikardi riski olduğu bildirilmiştir. Biz de çalışmamızda esmololün başlangıçtaki
yükleme dozunu 500 μg/kg olarak belirledik.
Kanada’da yapılan çok merkezli bir çalışmada, trakeal entübasyona hemodinamik
yanıtın kontrolü amacıyla anestezi indüksiyonu öncesi tek doz olarak uygulanan esmololün
doz- cevap özellikleri ve yan etkileri değerlendirilmiştir. Esmolol; 100, 200 μg/kg dozlarda
tek başına uygulandığında, fentanille birlikte verilmesine göre kan basıncının kontrolünde
daha az etkili ve 200 μg esmolol uygulanan hastalarda hipotansiyon insidansı daha yüksek
bulunmuştur(79).
Menkhaus ve arkadaşlarının(80) yaptığı bir çalışmada entübasyondan 3 dakika önce
başlanan esmololün 100 μg/kg’ın üzerindeki infüzyon hızlarında kalp hızı ve kan basıncı
baskılanmasında etkili olduğu gösterilmiştir.
Laringoskopi ve entübasyona bağlı olarak gelişen hemodinamik cevabın kontrolünde
esmolol, değişik doz ve farklı uygulama şekillerinde kullanılmaktadır. Esmololün en sık
görülen yan etkisi hipotansiyondur ve önlenmesi için dikkatli bir doz titrasyonuna ihtiyaç
duyulur(81). Biz de çalışmamızda yan etkileri en aza indirmek için, esmololü anestezi
indüksiyondan hemen önce 2 dakika süreyle 500
μg/kg dozunda infüzyon yöntemiyle
uyguladık. Bu dozla KAH ve kan basıncı kontrolünün etkin bir şekilde sağlandığını gördük.
Yükleme dozunun yanısıra, entübasyon öncesinde esmolol infüzyonu uygulanma süresinin de,
sempatik cevabı kontrol etmede rolü olabileceğini düşündük.
Entübasyondan hemen önce uygulanan esmololün 100-200 μg/kg bolus dozların, kan
basıncını kontrol etmedeki etkisinin yeterli olmamasını, hipotansif etkisinin daha geç ortaya
çıkışına bağlayabiliriz. Bunun için, esmololün laringoskopi ve entübasyona karşı gelişen
hemodinamik cevapları kontrol etmedeki etkisinde, uygulanan dozun ve verilme şeklinin
yanında infüzyon süresinin de rolü olup olmadığının araştırılmasına ihtiyaç olduğunu
düşündük.
33
Deksmedetomidin hidroklorür, santral ve periferik sinir sistemindeki alfa-2
adrenoseptörler aracılığıyla etki eden potent sempatolitik, analjezik ve sedatif özellikleri olan
bir ilaçtır(82). Deksmedetomidin hidroklorürün laringoskopi ve entübasyona karşı gelişen
hemodinamik cevapları azalttığı bildirilmiştir(83,84).
Özköse ve arkadaşları(85) tarafından yapılan çalışmada, 10 dakika süresince infüzyon
yöntemiyle uygulanan 1μ/kg dozdaki deksmedetomidin hidroklorürün, entübasyondan sonra
1. ve 3. dakikalarda kontrol değerlere göre, ortalama arter basıncında % 20, kalp hızında ise
% 15’lere varan bir düşüşün meydana geldiği tespit edilmiştir. Özköse’nin yaptığı çalışmada
20 hastanın 4’ünde atropine ihtiyaç gösteren bradikardi gelişmiştir. Deksmedetomidin
hidroklorür’ün sempatik sinirlerden norepinefrin (NE) sekresyonunu engelleyip plazma NE
düzeylerinde düşüşe yol açarak ortalama arter basıncı ve kalp hızını azalttığı
bildirilmiştir(86). Ancak biz çalışmamızda deksmedetomidin hidroklorür uygulanan grupta
böyle bir değişime rastlamadık.
Deksmedetomidin hidroklorür, kan basıncında bifazik doza bağımlı bir cevap
oluşturur. Yüksek dozlarda önce kan basıncında 5-10 dakikada sonlanan geçici bir artış ve
refleks olarak kalp hızında azalma ve takiben kan basıncında düşüş meydana gelir. Kan
basıncında başlangıçta meydana gelen bu geçici artışın ilacın veriliş hızıyla yakından ilişkili
olabileceği bildirilmiştir(87). Çalışmamızda kan basıncındaki bu geçici artışı görmememizi
deksmedetomidin hidroklorür’ün 10 dakika içinde yavaş infüzyonla verilmiş olmasına
bağlayabiliriz.
Bloor ve arkadaşlarının(88) deksmedetomidin hidroklorürün 1 μg/kg dozda 2 dakika
içinde infüzyon şeklinde uygulanması sonrası OAB’da, önce % 16 artış ve bunu takiben %23
azalma olduğunu göstermesi bu düşüncemizi destekler gözükmektedir.
Deksmedetomidin hidroklorür infüzyonu uygulanan hastalarda en sık görülen yan
etkiler, sıklıkla büyük kısmı yükleme periyodu sırasında oluşan hipotansiyon ve bradikardidir
( kan basıncında kontrol değere göre % 40’tan daha fazla düşüş olması veya kalp atımının
50/dakikadan az olması)(89). Venn’in(90) yaptığı bir çalışmada 10 dakika içersinde
deksmedetomidin hidroklorürün 2.5 μg/kg/s ‘lik yükleme dozu ve takiben 0.2-0.5 μg/kg/s
infüzyon olarak verilmesiyle bu yan etkilerin gözlenmediği bildirilmiştir. Aho ve arkadaşları
(91), jinekolojik laporoskopi uygulanan hastalarda yaptıkları bir çalışmada, intramusküler
olarak 2.4 μg/kg deksmedetomidin hidroklorür uygulanan 20 hastanın 8’inde ciddi bradikardi
görmüşlerdir.
Biz, çalışmamızda deksmedetomidin hidroklorür uyguladığımız hastalarımızın
hiçbirinde bradikardi ve hipotansiyona rastlamadık. Yükleme dozunun düşük olması ve yavaş
34
infüzyonla uygulanmasının, kardiyovasküler yan etkilerin ortaya çıkışını önleyebileceği
kanaatine vardık.
Hussain ve arkadaşları(92), endotrakeal entübasyon öncesi 2 dakikalık bir sürede
bolus dozlarda verilen fentanil (2µg/kg) ve esmololü (2µg/kg) karşılaştırmışlar ve sonuçta
hem kalp atım hızının hem de sistolik arter basıncının güvenli aralıklarda tutulmasında,
esmololün fentanilden daha başarılı olduğunu bulmuşlardır.
Jason Woo ve arkadaşlarnın(93) da yaptıkları çalışmada, preoperatif infüzyonla
verilen fentanil (2µg/kg) ve deksmedetomidin hidroklorürü (0.7 μg/kg) karşılaştırmışlar ve
hemodinamik yanıtın sağlanmasında, bu iki ajan arasında anlamlı bir fark bulamamışlardır.
Biz ise elde ettiğimiz verilerde, entübasyondan sonraki 7. ve 10. dakikalarda
deksmedetomidin hidroklorür grubuyla karşılaştırıldığında, fentanil grubunda KAH’da
anlamlı artış tespit ettik (p<0.05).
Sam ve arkadaşlarının(94) yaptığı çalışmada, laringotrakeal entübasyona verilen
hemodinamik yanıtı önlemede, esmolol bolus dozu ile fentanil bolus dozunun etkileri
karşılaştırılmıştır. Hastalara esmolol 2 mg/kg, fentanil 2 μg/kg, esmolol 2mg/kg + fentanil 2
μg/kg ve fentanil 5μg/kg uygulanmıştır. Sonuç olarak, laringotrakeal entübasyon sonucu
meydana gelen kalp atım hızı artışını önlemede, esmolol 2 mg/kg + fentanil 2 μg/kg grubu ile
fentanil 5 μr/kg grubu, esmolol 2 mg/kg grubuna göre anlamlı bulunmuştur (p<0,05). Esmolol
2 mg/kg + fentanil 2 μg/kg ve fentanil’in 5 μg/kg dozunda kullanımının, esmolol 2mg/kg ve
fentanil 2μg/kg dozlarının tek başlarına kullanımlarına göre, sistolik arter basınç artışını
p<0,05 düzeyinde önlediği belirtilmiştir. Sonuç olarak laringotrakeal entübasyona
sempatoadrenerjik yanıt sonucu meydana gelen taşikardi ve hipertansiyonu önlemek için
yüksek doz fentanil kullanmak yerine, düşük doz fentanil (2 μg/kg) ile birlikte esmolol
kullanımının daha uygun olacağını belirtmişlerdir. Böyle bir alternatifin yüksek doz opioid
kullanımına bağlı oluşabilecek hipotansiyon, postoperatif uzamış solunum depresyonu,
bulantı, kusma ve kas rijiditesi gibi potansiyel yan etkilerden korumada etkili olabileceği
belirtilmiştir.
Takahashi ve arkadaşları(95), propofol+N2O anestezisi altında entübe edilen hastalara
epidural kataterden epinefrin uygulamışlar ve oluşan taşikardinin önlenmesinde, fentanilin
etkisini test etmişlerdir. Yaptıkları ilk 5 dakikalık ölçümlerde fentanilin grubunun, fentanil
uygulanmayan gruba göre bir üstünlüğünün olmadığını belirtmişlerdir.
Bizim çalışmamızda, her 3 grup arasında sistolik arter basıncı, diyastolik arter basıncı
ve ortalama arter basınç sonuçları arasında istatistiksel olarak fark bulunamamıştır, fentanil
35
grubunda, deksmedetomidin hidroklorür grubuyla karşılaştırıldığında KAH’nda, 7. ve 10.
dakikalarda istatistiksel olarak anlamlı artışlar bulunmuştur (p<0.05).
36
SONUÇ
Çalışmamızda, Grup D’deki (deksmedetomidin) hastalara 10 dakika süresince toplam
1 μg/kg deksmedetomidin, Grup E’deki (esmolol) hastalara 2 dakika süresince 500 μg/kg
esmolol infüzyonu, Grup F’deki (fentanil) hastalara da 2 dakika süresince 1μg/kg fentanil
infüzyonu uyguladık. Laringoskopi ve entübasyona karşı gelişen hemodinamik yanıtı
önlemede, her üç ilacın da etkili olduğunu ve belirtilen doz ve uygulama şekliyle birbirlerine
bir üstünlükleri olmadıklarını gördük. Ancak, fentanil uygulanan grupta, özellikle 7.(t7) ve
10.(t8) dakikalardaki kalp atım hızlarında istatistiksel olarak anlamlı artışlar tespit ettik.
Fentanil infüzyonun laringoskopi ve endotrakeal entübasyon uygulamalarında kalp atım
hızına etkisinin yetersiz, esmolol ve deksmedetomidinin ise laringoskopi ve entübasyona bağlı
hemodinamik yanıtı önlemede, fentanile göre daha etkin olabileceğini düşünmekteyiz.
Hastalarımızın hiçbirinde bronkokonstrüksiyon, kas rijiditesi, alerji veya anaflaksi gibi
yan etkiler görülmemiştir.
37
ÖZET
Laringoskopi Ve Trakeal Entübasyona Bağlı Hemodinamik Değişikliklerin
Önlenmesinde Esmolol, Fentanil Deksmedetomidinin Etkinliğinin Karşılaştırılması
Amaç: Laringoskopi ve trakeal entübasyonun sempatoadrenal yanıtı uyararak
hemodinamik değişikliklere neden olduğu bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı laringoskopi
ve trakeal entübasyona bağlı kalp atım hızı ve arter kan basıncındaki artışın önlenmesinde
deksmedetomidin, esmolol ve fentanilin etkinliklerinin karşılaştırılmasıdır.
Hastalar ve Yöntem: Çalışmaya 20-70 yaş arası, rastgele 3 gruba ayrılan 60 hasta
dahil edilmiştir. Anstabil koroner arter hastalığı veya kalp yetmezliği, atriyal veya ventriküler
taşiaritmisi olan hastalar, 2. veya 3. derece kalp bloğu olan hastalar, sinus nodu disfonksiyonu
olan hastalar ve dinlenme halinde kan basınçları 100-50 / 160-110 mmHg’nın dışında olan
hastalar çalışmaya alınmamıştır.
Operasyon odasına alınan tüm hastalara, noninvaziv kan basıncı, EKG ve periferik O2
satürasyon monitorizasyonu yapıldı. Entübasyon öncesinde esmolol grubundaki ( grup E)
hastalara 500 µg/dk esmolol ve fentanil grubundaki (grup F) hastalara 1 µg/dk fentanil 2’şer
dakika süresince uygulanırken, deksmedetomidin grubundaki hastalara 10 dakika boyunca 1
µg/dk deksmedetomidin verildi.
İnfüzyon öncesi (t1), infüzyon sonrası 1.dk (t2), entübasyon öncesi (t3), entübasyon
sonrası 1. dk (t4), 3. dk (t5), 5. dk (t6), 7. dk (t7) ve 10.dk (t8) larda, kalp atım hızları (KAH),
sistolik arter basınçları (SAB), , diyastolik arter basınçları (DAB) ve ortalama arter basınçları
(OAB) kaydedildi.
Maske ile 3-4 dakika oksijen verilerek yapılan preoksijenasyonu takiben intravenöz
1,5 mg/kg propofol ve 0,6 mg/kg roküronyum bromür ile anestezi indüksiyonu yapıldı.
Anestezi idamesi % 50 azot protoksit (N2O) ve % 50 oksijen (O2) karışımı içinde % 5
desfluran ile sürdürüldü.
Bulgular: SAB, DAB ve OAB değerleri arasında 3 grup arasındaki karşılaştırmalarda
fark bulunamadı (p > 0.05). Entübasyondan sonra 7.(t7) ve 10.(t8) dakikalarda KAH değerleri
Grup F’de Grup P’ye göre istatistiksel olarak anlamlı oranda yüksek bulundu (p<0.05).
Sonuç: Esmolol ve deksmedetomidinin, laringoskopi ve entübasyona bağlı
hemodinamik yanıtı önlemede fentanile göre daha etkin olduğunu düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Laringoskopi, Entübasyon, Hemodinamik Yanıt, Esmolol,
Fentanil, Deksmedetomidin
38
SUMMARY
The Effects of Esmolol, Fentanyl and Dexmedetomidine İn Prevention of Hemodynamic
Changes Due To Laryngoscopy And Tracheal İntubation
Objective: It is well known that laryngoscopy and intubation provide hemodynamic
changes by stimulating sympathoadrenergic response. The aim of this study was to compare
the effectiveness of dexmedetomidine, esmolol, fentanyl in preventing increases in heart rate
and arterial blood pressure in response to laryngoscopy and tracheal intubation.
Material and Methods: Sixty patiens, aged between 20-70, were included and
allocated to 3 groups randomly. Exclusion criteria included unstable coronary artery disease,
heart failure, atrial or ventricular tachyarrhythmias, 2° or 3° heart block, sinus node
dysfunction and resting BP out of the fage of 100/50–160/110 mm Hg.
All patients were transferred to the operating theatre and their non-invasive blood
pressure (NIBP) , ECG and peripheric O2 saturation were monitorized.
The esmolol group (group E) received esmolol 500 µg/min. and the fentanyl group
(group F) received fentanyl 1 µg/kg 2 minutes before endotracheal intubation while the
dexmedetomidine group (group D) received dexmedetomidine 1 µg /kg 10 minutes before
endotracheal intubation.
Heart rate (HR), systolic arterial pressure (SAP), diastolic arterial pressure (DAB)
and mean arterial pressures (MAP) were
recorded before infusion (t1), 1(t2) and 3(t3)
minutes before intubation and 1(t4), 3(t5), 5(t6), 7(t7) and 10 (t8) minutes after intubation.
General anesthesia was induced with propofol (1,5 mg/kg) and fentanyl (1 μg/kg).
Rocuronium bromur (0,6 mg/kg) was given to facilitate orotracheal intubation and general
anaesthesia was maintained with % 50 nitrous oxide in oxygen and desflurane.
Results: SAP, DAP and MAP at all times were similar in all three groups (P > 0.05).
HR values were found significantly higher in Group F than Group D at 7.(t7) and 10.(t8) min.
after intubation (p<0,05).
Conclusion: We thought that esmolol and DEX was more effective than fentanyl for
attenuating hemodynamic response to laryngoscopy and intubation.
Key Words: Laryngoscopy, Hemodynamic Response, Intubation, Esmolol, Fentanyl,
Dexmedetomidine
39
KAYNAKLAR
1. Lea-Febirger: Endotrakeal Anesthesia Complications. Collins VJ.Editor :Principles of
Anesthesia; .3 th edition, , Philedelphia; 1993;Vol 1, 571-75
2. Morgan GE, Mikhail MS.: Nonvolatil Anesthetic Agents. Clinical Anaesthesiology 2 th
edition Apletton& Lange, Stamford,1996;137-41
3. Miller RD: Anaesthesia 5th edition. Churcill Livingstone NY 2000; Vol.1. 1273-1277
4. Esener Z: Endotrakeal entübasyon. Klinik Anestezi, İstanbul 1991; 177-93.
5. Khann AA, Khan FA: Heamodynamic response to induction, laryngoscopy and tracheal
intubation in diabetic and non-diabetic patient. J Pak. Med. Assec. Jan:59 (1): 27-30;2009
6 Benunof Jonathan L, Saidman Lawrance C: Anesthesia and perioperative complications
1999 second edition Manegement of the Airway: Complications 1-21.
7.Kayhan Z. Endotrakeal Entübasyon, Klinik Anestezi Genişletilmiş 3. Baskı. İstanbul:
Logos Yayıncılık 2004; 243-306.
8.Hamaya Y., Dohi S., Differences in cardiovascular response to Airway stimulation at
different site and blockade of the responses by lidocaine. Anesthesiology 2000; 93: 95-103.
9.Rosenblatt WH. Airway management. In: Barash PG, Cullen BF, Stoelting RK, editors.
Clinical Anesthesia 4th ed. Philadelphia: Lippincott Williams & Wilkins; 2001; 595-638.
10.Hung O., Understanding hemodynamic responses to tracheal intubation to tracheal
intubation. Can J Anaesth 2001; 48: 723-726.
11.Grillo P, Bruder N, Auquier P,. Esmolol blunts the cerebral blood flow velocity increase
during emergence from anesthesia in neurosurgical patients. Anesth Analg 2003; 96: 11451149.
12.Kurian S.M., Evans R., Fernandes NO., et al. The efect of an infusion of esmolol on
theincidence of myocardial ischemia during tracheal extubation following coronary arter
surgery. Anaesthesia 2001; 56: 1163-1168.
13.Collins V.J. Principles of anesthesia ; endotracheal Anesthesia III Complications. 3th
edition. Lea-Febirger. Philedelphia 1993; 571-575.
14.Kaplan J.D., Schuster D.P.: Physigolic consequences of tracheal intubation. Clinics in
Chest Medicine 1991; vol 12, NO3: 425-432.
15.Edwards N.D., Alford A.M., Dobson P.M.S., Peacock J.E., Reilly C.S.: Myocardial
ischemia during tracheal intubation and extubation. Br. J Anest. 1994 Oct;73(4):537-9.
40
16.Fox E.J., Sklar G.S., Hill C.H., King B.D.: Complications related to the pressor response
to endotracheal intubation. Anesthesiology 1977; 47: 524-525.
17.Miller D.R., Martineau R.J.:Esmolol for control of Haemodynamic responses during
anesthetic induction Can J. Anaesth. 1989; 36:164-165.
18.Martin D.E., Rosenborg H., Aukburg S.J.: Low dose fentanyl blunts circulatory responses
to tracheal intubation. Anesth Analg 1982; 61: 680-684.
19.Morgan GE, Mikhail MS.: Nonvolatil Anesthetic Agents. Clinical Anaesthesiology 2 th
edition Apletton& Lange, Stamford,1996;137-41
20.Moffitt EA, Sethna DH, Bussell JA, Raymond MJ, Matloff JM, Gray RJ.: Effects of
intubation on coronary blood flow and myocardial oxygenation.: Can Anaesth Soc J. 1985
Mar;32(2):105-11.
21.Derbyshire DR., Chimelewski A., Fell D., Vater M., Achola K., Smith G.: Plazma
catecolamine responses to tracheal intubation. Br.J.Anesthesia 55:855-59,1993
22. Holm SW, Cunningham LL, Bensadoun E, Madsen MJ. Hypertension: Classification,
pathophyiology,and management during outpatient sedation and local anesthesia J Oral
Maxillofac Surg 2006;64:111-21.
23. Howell SJ, Sear JW, Foex P. Hypertension, hypertensive heart disease and perioperative
cardiac risk Br J Anaesth 2004;92:570-83.
24.Prys-Roberts C, Meloche R, Foex P. Studies of anaesthesia in relation to hypertension. I:
Cardiovascular responses of treated and untreated patients Br J Anaesth 1971;43:122-37.
25.Seventh Report of the Joint National Committee on Prevention, Detection, Evaluation, and
Treatment of High Blood Pressure, National Heart, Lung,and Blood Institute, at
www.nhlbi.nih.gov/guidelines/hypertension/
26.The Sixth Report of the Joint National Committee on Prevention, Detection, Evaluation,
and Treatment of High Blood Pressure Arch Intern Med 1997;157:2413-46.
27.Morgan GE Jr, Mikhail MS. Anesthesia for patients with cardiovascular disease In:
Morgan GE, Mikhail MS, Clinical Anesthesiology 3rd ed, Stampford, Lange Medical Books.
2002;386-432.
28.Hanada S, Kawakami H, Goto T, Morita S. Hypertension and anesthesia Curr Opin
Anaesthesiol 2006;19:315-9.
29.Eagle et al. 2002, ACC/AHA Practise guidelines,www.acc.org, www.americanheart.org
30.Aronson S, Fontes ML. Hypertension: a new look at an old problem Curr Opin
Anaesthesiol 2006;19:59-64.
41
31.Vuylsteke A, Feneck RO, Jolin-Mellgard A et al. Perioperative blood pressure control: a
prospective survey of patient management in cardiac surgery Journal of Cardiothoracic and
Vascular Anesthesia 2000;14(3):269-73.
32.Prys-Roberts C. Isolated systolic hypertension on the anaesthetist? Anaesthesia
2001;56:505-10.
33.Bertrand M, Godet G, Meersschaert K et al. Should the angiotensin II antagonists be
discontinued before surgery? Anesth Analg 2001;92:26-30.
34.Wongprasartsuk P, Sear JW. Anaesthesia and isolated systolic hypertensionpathophysiology and anaesthesia risk Anaesthesia and Intensive Care 2003;31:619-28.
35.Michael A. Frakes RN: Rapid sequence induction medications an update Journal of
Emergency Nursing Volume 29, Issue 6 , December 2003, Pages 533-540
36.Donald RM, Raymond JM, Wynands JE, Jeremy H.: Bolus Administration of Esmolol
for Controlling the Hemodynamic
Response to Tracheal Intubation: The Canadian
Multicentre Trial Can J Anaesth 1991;38:7; 849-58
37.Kaplan JA: Role of ultrashort-acting beta-blokers in the perioperative period.
Cardiothoracic Anesth 1988;2:682-Yedinci baskı, 2000 cilt 2;1987-2030
38.Gong Z, Luo A :Effects of alfentanil and esmolol on hemodynamic and catecholamine
response to tracheal intubation.: Chin Med Sci J. 1999 Sep;14(3):189-92.
39.Levitt MA, Dresden GM. :The efficacy of esmolol versus lidocaine to attenuate the
hemodynamic response to intubation in isolated head trauma patients. Acad Emerg Med.
2001 Jan;8(1):19-24.
40.Kindler C, Schumacher P, Urwyler A, Schneider M, Hampl K.: Control of Heart Rate
and Blood Pressure Response to Intubation b lidocane and esmolol Anaesthesiology 1994: 81A 98
41.Adachi YU, Satomoto M, Higuchi
H, Watanabe K. Fentanyl attenuates the
hemodynamic response to endotracheal intubation more than the response to laryngoscopy.
Anesth Analg. 2002 Jul;95(1):233-7.
42.Thomas JE, Joseph SB, David FS, David R, John PK.: Attenuation of Hemodynamic
Responses to Rapid Sequence Induction and Intubation in Healthy Patients with a Single
Bolus of Esmolol J. Clin. Anesth., vol. 2, July/August 1990;243-252
43.Steven MH, Martin IG, Everard AD, Claire AH.: Which Drug Prevents Tachycardia
and Hypertension Associated with Tracheal Intubation: Lidocaine, Fentanyl, or Esmolol?
Anesth. Analg. 1991;72:482-6
42
44.Caryl ML, Robert JW.: Evaluation of Esmolol and Fentanyl in Controlling İncreases in
Heart Rate and Blood Pressure During Endotracheal Intubation J. Am. Ass. Nurs. Anest.
February 1991, vol 59, no: 1; 91-6
45.Ebert JP, Pearson JD, Gelman S, Harris C, Bradley EL:. Circulatory responses to
laryngoscopy: the comparative effects of placebo, fentanyl and esmolol. Can J Anaesth. 1989
May;36(3 Pt 1):301-6.
46.Figueredo E, Garcia-Fuentes EM.: Assessment of the Efficacy of Esmolol on the
Haemodynamic Changes
Induced by Laryngoscopy and Tracheal Intubation: A Meta-
analysis Acta. Anaesthesiol. Scand. 2001; 45: 1011-22
47.Sear JW.: Recent advances and developments in the clinical use of iv opioids during the
peroperative period. Br.J.Anesth. 1998;81:38-50
48.Myles PS, Hunt JO, Fletcher H, Watts J, Bain D, Silvers A, Buckland MR.
Remifentanil, fentanyl, and cardiac surgery: a double-blinded, randomized, controlledtrial of
costs and outcomes. Anesth Analg. 2002 Oct;95(4):805-12, table of contents.
49. Westmoreland CL, Hoke JF, et al. Pharmacokinetics of remifentanil and its major
metabolite in patients undergoing elective inpatient surgery. Anesthesiology 1993;79:893-903
50.Erdine S.: Opioid Analjezikler. Ağrı 2000. 494-509
51.Collins VJ.: İntravenöz Anesthesia; Narcotic and Neuroleptic Agents. Principles of
Anesthesia; 3 th edition, Lea Febirger , Philedelphia, 1993;Vol.1,Second 26:701-734
52.Ratan Alexander, Robert Hill, Habib E. El-Moalem, Tong J. Gan, Remifentanil
Prevents the Hemodynamic Response to Orotracheal Intubationthe Journal of Applied
Research in Clinical and Experimental Therapeutics 2001,vol1.
53.Scott JC, Ponganis KV, Stanski DR. EEG quantitation of narcotic effect: the
comparative pharmacodynamics of fentanyl and alfentanil. Anesthesiology 1985;62:234–241.
54."Dexmedetomidine
-
Substance
Summary".National
Library
of
Medicine.
http://pubchem.ncbi.nlm.nih.gov/summary/summary.cgi?sid=7847580. Retrieved on 200901-26.
55.http://www.dexmedetomidine.com
56.Precedex product label, Abbott Laboratories Inc.
57.Khan ZP, Ferguson CN, Jones RM. Alpha-2 and imidazoline receptor agonists. Their
pharmacology and therapeutic role. Anaesthesia; 1999,Sayı:54,Sayfa:146-165
58.Dyck JB, Shafer SL. Dexmedetomidine pharmacokinetics and pharmacodynamics
Anaesthetic Pharmacology Review; 1993,Sayı:1,Sayfa:238-245
43
59.Aantaa R, Kallıo A, Vırtanen R. Dexmedetomidine, a novel alpha-2 adrenergic agonist.
A review of its pharmacodynamic characteristics Drugs
of the Future; 1993,
Sayı:18,Sayfa:49-56
60.Mantz J. Dexmedetomidine Drugs of Today; 1999, Sayı:35,Sayfa:151-157
61.Nıla B, Karen L, Karen J. Dexmedetomidine Adis New Drug Profile; 2000,
Sayı:59;Sayfa:263-268
62.Maze M. Clinical uses of alpha-2 agonists In Barash PG The American Society of
Anesthesiologist; 1992,Cilt:20,Sayfa:133-142
63.Riker RR, Shehabi Y, Bokesch PM, Ceraso D, Wisemandle W, Koura F, Whitten P,
Margolis BD, Byrne DW, Ely EW, Rocha MG; for the SEDCOM (Safety and Efficacy of
Dexmedetomidine Compared With Midazolam) Study Group. "Dexmedetomidine vs
Midazolam for Sedation of Critically Ill Patients: A Randomized Trial " JAMA; Early release
online February 2, 2009.
64.Houghton IT, Low JM, Lau JT, OH TE. An ethnic comparison of the sympathetic
response to tracheal intubation. Anaesthesia 1993; 48: 965-968.
65.Shribman AJ, Smith G, Achola KJ. Cardiovascular and catecholamine responses to
laryngoscopy with and without tracheal intubation. Br J Anaesth 1987;59(3): 295-9.
66.Thomson IR. The haemodynamic response to intubation: a perspective. Can J Anaesth
1989;36(4):367-9
67.Kovac AL.Controlling the hemodynamic response to laryngoscopy and endotracheal
intubation. J Clin Anesth. 1996 Feb;8(1):63-79.
68.Kahl M, Eberhart LH, Behnke H, Sänger S, Schwarz U, Vogt S, Moosdorf R, Wulf
H, Geldner G. Stress response to tracheal intubation in patients undergoing coronary artery
surgery: direct laryngoscopy versus an intubating laryngeal mask airway. J Cardiothorac
Vasc Anesth. 2004 Jun;18(3):275-80.
69.Hogue CW, Talke P, Stein PK, Richardson C, Domitrovich PP,Sessler DI. Autonomic
nervous system responses during sedativeinfusions of dexmedetomidine. Anesthesiology
2002; 97: 592-8.
70.Fassoulaki A, Melemeni A, Paraskeva A, Petropoulos G. Gabapentin attenuates the
pressor response to direct laryngoscopy and tracheal intubation. Br J Anaesth. 2006
Jun;96(6):769-73. Epub 2006 Apr 4.
71.Fragen RJ, Fitzgerald PC. Effect of dexmedetomidine on the minimum alveolar
concentration (MAC) of sevoflurane in adult age 55 to 70 years. J Clin Anesth 1999; 11: 466-
44
72.Ornstein E, Young WL, et al. Are all effects of esmolol equally rapid in onset? Anesth
Analg 1995;81: 297-300
73.Tan PH, Yang LC, Shih HC, Lin CR, Lan KC, Chen CS. Combined use of esmolol and
nicardipine to blunt the hemodynamic changes following laryngoscopy and tracheal
intubation. Anaesthesia 2002; 57:1195-1212.
74.Korpinen R, Simola M, Saarnivaara L. Effect of esmolol on the hemodynamic and
electrocardiographic changes during laryngoscopy under propofol-alfentanil anesthesia. Acta
Anaesthesial Belg 1998;49:123-32
75.Mohamed Abdel Rahman Salem M.D,* Mostafa Elhamamsy M.D, Ashraf Darwish
M.D. Comparison of hemodynamic responses to dexmedetomidine versus esmolol in patients
undergoing beating heart surgery The Egyptian Journal of Hospital Medicine Vol., 4 : 1 –
15,2001
76.Singh H, Vichitvejpaisal P, Gaines GY, White PF. Comparative effects of lidocaine,
esmolol and nitroglyseri
in modifying the hemodynamic response to laryngoscopy and
intubation. J Clin Anesth 1995;7(1):5-8
77.Yuan L, Chia YY, Jan KT, Chen CS, Wang CH, Haung LH, Kang L. The effect of
single bolus dose of esmolol for controlling the tachycardia and hypertension during
laryngoscopy and tracheal intubation. Acta Anaesthesiol Sin. 1994;32:147-52
78.Sharma S, Ghani AA, Win N, Ahmad M. Comparison of two bolus doses of esmolol for
attenuation of hemodynamic response to tracheal intubation. Med J Malaysia. 1995;50:372-6.
79.Miller DR, Martineau RJ, Wynands JE, Hill J. Bolus administration of esmolol for
controlling the haemodynamic response to tracheal intubation: the Canadian Multicentre
Trial. Can J Anaesth. 1991;38:849-58.
80.Menkhaus P, Reves J, Kissin I, et al. Cardiovascular effect of esmolol in anesthetized
humans. Anesth Analg 1985; 64:157-64.
81.Nitin S., Oscar D., Richard E. Esmolol or Sodium Nitroprusside for Induced
Hypotension During Isoflurane Anesthesia Shah et al. Vasc Endovascular Surg.1993; 27:
681-687
82.Donald RM, Raymond JM, Wynands JE, Jeremy H.: Bolus Administration of Esmolol
for Controlling the Hemodynamic
Response to Tracheal Intubation: The Canadian
Multicentre Trial Can J Anaesth 1991;38:7; 849-58
83.Scheinin B, Lindgren L, Randell T, Scheinin H, Scheinin M. Dexmedetomidine
attenuates sympathoadrenal responses to tracheal intubation and reduces the need for
thiopentone and peroperative fentanyl. Br J Aneaesth. 1992;68:126-31.
45
84.Markku T. Salmenpera, Fania S., Carl C. Anesthetic and Hemodynamic İnteractions of
Dexmedetomidine and Fentanyl in Dogs. Anesthegiology 80:837-846,1994
92.
85.Özköse Z, Demir FS, Pampal K, Yardim S. Hemodynamic and anesthetic advantages of
dexmedetomidine, an α2-agonist, for surgery in prone position. Tohoku J Exp Med. 2006;
210: 153-60
86.Bhana N, Goa KL, McClellan KJ. Dexmedetomidine. Drugs. 2000;59:263-8; discussion
269-70.
87.Lawrence CJ, De Lange S. Effects of single preoperative dexmedetomidine dose on
isoflurane
requirements
and
peri-operative
haemodynamic
stability.
Anaesthesia.
1997;52:736-44.
88.Bloor BC, Ward DS, Belleville JP, et al. Effects of intravenous dexmedetomidine in
humans, II: hemodynamic changes. Anesthesiology. 1992;77:1134-42.
89.Venn R, Bradshaw C, spencer R, et al. Preliminary UK experience of dexmedetomidine,
a novel agent for postoperative sedation in the intensive care unit. Anaesthesia. 1999;54:113642.
90.Venn RM, Grounds RM. Comparison between dexmedetomidine and propofol for
sedation in the intensive care unit: patient and clinical perceptions. Br J Anaesth.
2001;87:684-90.
91.Aho M, Scheinin M, Lehtinen AM et al. Intramuscularly administered dexmedetomidine
attenuates hemodynamic and stress hormone responses to gynecologic laparoscopy. Anesth
Analg 1993; 75: 932-9.
92.Hussain AM, Sultan ST. Efficacy of fentanyl and esmolol in the prevention of
haemodynamic response to laryngoscopy and endotracheal intubation. J Coll Physicians Surg
Pak. 2005 Aug;15(8):454-7.
93. Jason Woo, Tim Miu, David B. Glick, M.D. A Randomized Trial of Sedation Agents for
Awake Fiberoptic Intubations: Dexmedetomidine vs. Fentanyl.
94. Sam Chung K, Raymond SS, Jonathan DH, David GS.: A Comparison of Fentanyl,
Esmolol Their Combination for Blunting the Hemodynamic Responses During Rapid
Sequence Induction Can J Anaesth 1992;39:8; 774-79
95. Takahashi S, Tanaka M, Toyooka H. Fentanyl pretreatment does not impair the
reliability of an epinephrine-containing test dose during propofol-nitrous oxide anesthesia.
Anesth Analg. 1999 Sep;89(3):743-7.
46
Download