T.C. KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİMDALI RUS KAYNAKLARINA GÖRE DOĞU ANADOLU’DAKİ ERMENİ FAALİYETLERİ (1914-1918) Şahin DOĞAN YÜKSEK LİSANS TEZİ KAHRAMANMARAŞ Ocak - 2007 T.C. KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİMDALI RUS KAYNAKLARINA GÖRE DOĞU ANADOLU’DAKİ ERMENİ FAALİYETLERİ (1914–1918) Danışman: Doç. Dr. Orhan DOĞAN Şahin DOĞAN YÜKSEK LİSANS TEZİ KAHRAMANMARAŞ Ocak–2007 KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI RUS KAYNAKLARINA GÖRE DOĞU ANADOLU’DAKİ ERMENİ FAALİYETLERİ (1914–1918) Şahin DOĞAN YÜKSEK LİSANS TEZİ Kod No : Bu Tez 5/01/2007 Tarihinde Aşağıdaki Jüri Üyeleri Tarafından Oy Birliği ile Kabul Edilmiştir. İmzası……………….. İmzası………………. İmzası……………… Doç. Dr. Orhan DOĞAN Doç. Dr. Ahmet EYİCİL Yard. Doç. Dr. Lütfi ALICI DANIŞMAN ÜYE ÜYE Yukarıdaki imzaların adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım. ……………………………….. Doç. Dr. Haluk ALKAN Enstitü Müdürü Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundaki hükümlere tabidir. KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI ÖZET YÜKSEK LİSANS TEZİ RUS KAYNAKLARINA GÖRE DOĞU ANADOLU’DAKİ ERMENİ FAALİYETLERİ (1914–1918) Şahin DOĞAN DANIŞMAN: Doç. Dr. Orhan DOĞAN YIL: 2007, Sayfa: 98 Jüri: Doç. Dr. Orhan DOĞAN Doç. Dr. Ahmet EYİCİL Yard. Doç. Lütfi ALICI XIX. yüzyılda Batılı güçlerin izledikleri sömürgeci politikalar XX. yüzyılın başlarında iyice yoğunlaşmıştır. Bu dönemde, Osmanlı Devleti’ni parçalamak ve paylaşmak Batılı devletlerin izledikleri siyasetin en önemli parçalarından biri hâline gelmiştir. Çarlık Rusya da Kafkaslar, Doğu Anadolu ve Boğazlar üzerindeki tarihsel amellerini gerçekleştirmek için bu durumu fırsat bilerek Osmanlı Devleti’nden pay alma hesapları içerisine girmiştir. Diğer Batılı devletlerin Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde Osmanlının Gayr-i Müslim tebaasını (özellikle Ermeniler) kendi amaçları doğrultusunda kullandıkları gibi, Ruslar da Doğu Anadolu’yu işgal ederken bölgedeki Ermenileri bu amaç doğrultusunda kullanmışlardır. Doğu Anadolu’daki Ermeniler Rus birliklerine her şekilde yardım ederek (isyanlar çıkararak, yataklık yaparak, bölge hakkında Rus birliklerini bilgilendirerek, casusluk yaparak vb.) Rus işgalini desteklemiş ve Rus birliklerine katılarak yüz yıllar boyunca birlikte yaşadıkları Müslüman halkı Büyük Ermenistan hayalini gerçekleştirmek amacı ile katletmişlerdir. Anahtar Kelimeler: I. Dünya Savaşı, Ermeniler, Çarlık Rusya, Doğu Anadolu, Güney Kafkasya I DEPARTMENT OF HISTORY INSTITUTE OF SOCIAL SCIENCE UNIVERSITY OF KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ABSTRACT MA Thesis ARMENIAN ACTIVITIES IN THE EASTERN ANATOLIA ACCORDING TO RUSSIAN SOURCES (1914-1918) Şahin DOĞAN Supervisor: Assoc. Prof. Dr. Orhan DOĞAN Year: 2007, Pages: 98 Jury: Assoc. Prof. Dr. Orhan DOĞAN Assoc. Prof. Dr. Ahmet EYİCİL Asist. Prof. Dr. Lütfi ALICI Emperialist policies pursued by The Western Powers in the 19th century was intensified in the begining of the 20th century. One result of this policy was the division and sharing of the Ottoman Empire by these poewers. In this circumtances Tsharist Russia tried to establish her control over the Caucasias, Eastern Anatolian and Straits. Other European big powers used non-muslims, especialy the Armenians, in Eastern Anatolia in order to pursue their own policies. The Russians also used the Armenians their goals during the war. The Armenians of the region helped Russian armies, by providing intelligence revolting against the Ottomans and fighting in the Russian armies, because they wanted to establish “A Greater Armenia” by the help of Russian. By doing this they betrayed the Turks with whom they had lived for centuries in peace. Key Words: World War I, The Armenians, Russia, Eastern Anatolia, South Caucasia. II ÖN SÖZ Ermeni meselesi, ülkemizin dış politika gündeminin en önemli konularının başında gelmektedir. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayarak Batılı devletler, Rusya ve Ermenilerin karşılıklı çıkar ilişkileri sonucunda suni olarak uluslararası bir mesele hâline getirilen Ermeni sorunu, Osmanlı Devleti’nin parçalanması ve paylaşılması için oluşturulmuş politikaların bir sonucu olarak ortaya çıkmış daha sonra ise Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası platformdaki etkinliğini zayıflatmak için kullanılan bir araç hâline dönüştürülmüştür. Ermeni Komitelerinin XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, hayalini kurdukları “Büyük Ermenistan’ı” vücuda getirmek için Batılı devletlerin dikkatini çekmek amacı ile yapmaya başladıkları propagandalar – bu devletlerin diplomatlarının yardımıyla da – amacına ulaşmış ve Batı dünyası bu yalan bilgilere inandırılmıştır. Ermenilerin iddialarına göre, Osmanlı Devleti içerisinde yaşayan Ermeniler devlet tarafından nedensiz olarak sürekli baskı altında tutulmuş, ağır ekonomik ve sosyal koşullar altında yaşamaya mecbur kılınmış ve gelinen son noktada da soykırıma tabi tutularak Anadolu’daki Ermeni varlığına son verilmiştir. Ermenilerin bu asılsız iddiaları, birçok Türk ve yabancı araştırmacı tarafından özellikle son yıllarda başta Osmanlı arşiv ve kaynakları olmak üzere yabancı kaynaklara dayanılarak yapılan çalışmalarla çürütülmüş olmasına rağmen ne Ermeniler ne de Batılı siyasetçiler, tarihî gerçekleri kabullenmeyi çıkarlarına uygun bulmadıkları için bu durumu görmezlikten gelmektedirler. Ancak, Ermenilerin ve Batılı siyasetçilerin bu tutumuna rağmen Ermeni konusunda yapılan araştırmalar büyük önem arz etmekte ve özellikle yabancı arşiv belgelerine ve kaynaklarına dayanılarak yeterli düzeyde araştırma yapılmalıdır. Bizim bu çalışmadaki amacımız, I. Dünya Savaşı sırasında Ermenilerin, Osmanlı Devleti’ne karşı aldıkları tavrın nedenlerini; Çarlık Rusya’nın bölgede izlediği Ermeni politikasının özelliklerini; Ermeni faaliyetlerinin amaçlarını; Ermenilerin zorunlu iskâna tabi tutulmalarının nedenleri ve bölgede yaşanan Ermeni ölümlerinin asıl sebeplerini Rus kaynaklarına dayanarak ortaya koymaktır. Kullandığımız Rusça kaynakların büyük bir bölümünü Sovyet dönemi Ermeni tarihçilerinin eserleri oluşturmaktadır. Bu çalışmamızda, 1915 – 1917 yılları arasında Rusça yayınlanmış bazı dergi ve gazeteler, Rusça yayınlanmış Ermeni arşiv belgeleri ve Rus arşiv belgelerine de başvurulmuştur. Beni bu çalışmaya yönlendiren ve çalışmalarım sırasında yardımlarını eksik etmeyen danışman hocam sayın Doç. Dr. Orhan Doğan’a teşekkürü borç bilirim. ŞAHİN DOĞAN III KISALTMALAR Ans. bs. bk. C. çev. vd. hzl. İzd. LL. M. M.Ö. M.S. Op. RGİA s. ss. S. Ansiklopedisi Baskı, Basım bakınız Cilt Çeviren ve devamı Hazırlayan İzdatelstvo Listı Miladi Milattan Önce Milattan Sonra Opis Rossiyskiy Gosudarstvennıy İstoriçeskiy Arhiv Sayfa Sayfa sayısı Sayı IV İÇİNDEKİLER KAHRAMANMARAŞ..................................................................................................... I KAHRAMANMARAŞ................................................................................................... II ÖZET................................................................................................................................ I ABSTRACT ................................................................................................................... II ÖN SÖZ......................................................................................................................... III KISALTMALAR .......................................................................................................... IV İÇİNDEKİLER ...............................................................................................................V ÇİZELGELER LİSTESİ .............................................................................................. VI 1. GİRİŞ............................................................................................................................1 2. I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI VE OSMANLI DEVLETİ’NİN SAVAŞA GİRİŞİ ............................................................................................................................13 2.1. Savaşın Başlaması .................................................................................................14 2.2. Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girişi.........................................................................16 2.3. Kafkas Cephesi’nin Açılması ve Sarıkamış Harekatı .............................................19 3. I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER .....................................................................23 3.1. Ermeni Gönüllü Birlikleri......................................................................................29 3.1.1. Ermeni Gönüllü Birliklerinin Rus Ordusu’na Katkıları ...................................38 3.1.2. Ermeni Gönüllü Birliklerinin Yaptığı Katliamlar ............................................39 4. DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN ÇIKARDIKLARI İSYANLAR .............42 4.1. Van İsyanı.............................................................................................................43 5. TEHCİR, GÖÇ VE HASTALIKLAR.......................................................................55 5.1. Tehcir....................................................................................................................55 5.2. Nüfus ....................................................................................................................60 5.3. Göç .......................................................................................................................62 5.4. Kıtlık ve Salgın Hastalıklar...................................................................................66 6. RUS İŞGALİ ALTINDA DOĞU ANADOLU...........................................................71 6.1. Rusların Doğu Anadolu’da Tasarladıkları İdari Yapı .............................................73 7. RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ VE KAFKAS CEPHESİNDEKİ GELİŞMELER ..............................................................................................................77 7.1. Rusya’da Yaşanan Siyasî Gelişmelerin Kafkas Cephesine Yansımaları .................80 7.2. Maveray-ı Kafkasya Komiserliği ( Zakavkom ) .....................................................82 7.3. Barış Görüşmeleri ve Brest – Litovsk Barış Antlaşması.........................................84 8. ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR ( 1917 – 1918 ) ..................................87 9. SONUÇ .......................................................................................................................92 KAYNAKÇA..................................................................................................................93 ÖZ GEÇMİŞ EKLER V ÇİZELGELER LİSTESİ Çizelge 5.1: Osmanlı Devleti’nin Nüfusu………………………………………………....61 Çizelge 5.2: Osmanlı Devleti’nin Doğu Vilâyetlerindeki Nüfus………………………….62 Çizelge 5.3: Kafkaslar’daki Ermeni Göçmenlerin Sayısı…………………………………63 Çizelge 5.4: Kafkaslar’daki Ermeni Göçmenlerin Sayısı…………………………………64 Çizelge 6.1: Rusların Anadolu’da Oluşturdukları İdari Birimler Ve Bu Birimlere Atanan Yöneticiler……………………………………………………………………………75 VI GİRİŞ Şahin DOĞAN 1. GİRİŞ Ermeniler kendilerini Hayk, Ermenistan’ı ise Hayastan olarak adlandırırlar (Gürün, 1988: 19). Armenia adı ise ilk defa M. Ö. 518 tarihli Behistun yazıtında geçmektedir. Pers Kralı I. Darius, bu yazıtta Ergani- Elazığ bölgesinde ayaklanan bir kavim olarak “ Armina ve Arminia’ dan söz etmektedir. M. Ö. 188’de kurulmuş olan Artaksias Krallığı zamanında Armenia, Muş ve Ahlat bölgeleri için kullanılan ve Aremice Yüksek/Yukarı Ülke anlamına gelen bir coğrafî terim olarak kullanılmıştı. Armenia adını daha sonraları Romalılar, orta ve yukarı Murat suyu ile Kür ve Aras nehirleri civarı için kullanmış ve bu ifade Avrupalılar tarafından benimsenmiştir (Türközü, 1982: 1 – 2). Görüldüğü gibi Armenia – Ermenistan terimi bir ırk veya millet adı olarak değil, çeşitli ırk ve kültürlere mensub insan topluluğunun bulunduğu bölgeyi ifade etmek için bir coğrafî terim olarak kullanılmış daha sonra ise o bölgede yaşayanlar bu isimle anılmıştır (Küçük, 1997: 7). Günümüzde Ermenilerin menşei hakkında kesin bir sonuca varılamamış ancak bu konu hakkında bazı tezler ileri sürülmüştür. Ermenilerin menşei hakkında ileri sürülen bu tezlere göre; 1. Ermeniler, Balil’den gelen Hayk ile Balkanlardan göç eden Armenlerin karışımından ortaya çıkmışlardır. 2. Ermeniler, Hitit neslinin devamıdır. 3. Ermeniler Hayasalılardandırlar. 4. Ermeniler, Urartuların torunlarıdır. 5. Ermeniler, Frigyalılarla birlikte Anadolu’ya gelmişlerdir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi ileri sürülen bu tezlerin hiç biri doğrulanamamış ve bu nedenle Ermenilerin menşei meselesi günümüzde bilimsel araştırmalar yapılması gereken konular arasında olma özelliğini korumaktadır (Türközü, 1982: 4–5). Ermeniler eski çağlarda yaşadıkları toprakları Büyük Ermenistan ( Asıl Ermenistan ) ve Küçük Ermenistan” olmak üzere iki kısma ayırıyorlardı. Büyük Ermenistan, Batı’da Fırat nehrinden Doğu’da Kür nehrine kadar olan bölgeyi ifade ediyordu. Büyük Ermenistan 15 vilayete bölünmüştü. Küçük Ermenistan ise Kızılırmak kaynaklarına kadar uzayan bir bölgeyi içine alıyordu. Küçük Ermenistan da 3 vilayete ayrılmıştı. Ayrıca, Asıl Ermenistan’nın ortadan kaldırılmasından sonra bir de Küçük Ermenistan veya Kilikya Ermeni Krallığı adıyla belirtilen prensliğin Kilikya’daki toprakları sahil ve dağlık olmak üzere iki kısma ayrılmıştı. M.S. VI. yüzyılda, Bizanslılar ele geçirdikleri Ermenistan bölgelerini 4 bölgeye ayırdılar. Bizanslıların yaptığı bu taksime göre, I. Ermenistan; Erzurum, Bayburt, Trabzon, Giresun, Yeşilırmak boyundaki Satala ve Nikopolis; II. Ermenistan; Sivas Bölgesi; III. Ermenistan; Malatya çevresi; IV. Ermenistan; Tunceli – Diyarbakır bölgelerini ihtiva etmekteydi. Araplar, Ermenistan terimiyle, Kür nehri ile Hazar Denizi arasındaki bölgeyi adlandırmış ve bu bölgeyi tamamen farklı bir şekilde tasnif etmişlerdir. 1 GİRİŞ Şahin DOĞAN Ermeniler, yaşadıkları bu bölgelerde hiçbir zaman bağımsız ve millî bir devlet kuramamış, küçük küçük prenslikler hâlinde başka devletlere tabi olarak çeşitli bölgelerde dağınık bir şekilde yaşamışlardır: ( İlter, 2003: 3-10 ) Ermeniler, M.Ö. 521’den 344’e kadar Pers vilayetinin, 334’den 215’e kadar Makedonya İmparatorluğu’nun, 215’ten 190’a kadar Selefkitlerin idaresinde yaşamışlardır. Daha sonra ise 190’dan M.S. 220’lere kadar Romalılarla Partlar arasında sık sık el değiştirmiş, 220’lerden V. yüzyıl başına kadar Sasanilerin, V. yüzyıldan VII. yüzyıla kadar Bizanslıların, VII. yüzyıldan itibaren de Arapların egemenliği altına girmişlerdir. X. yüzyılda ise tekrardan Bizans’a bağlanmışlardır. XI. yüzyılda ise bölgeye Türkler gelmeye başlamış ve 1018 yılında Çağrıbey’in, Van Gölü çevresinde bulunan küçük bir Ermeni Prensliğinin topraklarına Azarbeycan’dan getirdiği Türk göçmenlerini yerleştirmesiyle de ilk Türk – Ermeni ilişkileri başlamıştır. Daha sonra ise Sultan Alparslan 1064 yılında, Bizans tarafından 1045 yılında varlığına son verilen Ani’yi el geçirmiştir. Bizans yurttaşı olarak Orta Anadolu ve Kilikya’da yaşayan Ermeniler Türkleri bir kurtarıcı olarak görmüşlerdir (Hocaoğlu, 1976: 10; Öke, 2003: 111 – 113). Ermeniler Selçuklulardan sonra diğer Türk devletlerinin ve özellikle de Osmanlıların hâkimiyetini kabul etmişlerdir. Rusya ve bazı Avrupa devletlerinin kışkırtmalarının başladığı XVIII. yüzyılın sonları ile XIX. yüzyılın başlarına kadar Türklerin idaresi altında refah içinde kendi gelenek ve inançları ile yaşamışlardır (Saray, 2005: 11). Ermeniler, Osmanlı Devleti’nin kuruluşu döneminde Karamanoğulları, Ramazanoğulları beylikleriyle Fatih ve Yavuz zamanına kadar Akkoyunlu ve Karakoyunlu devletlerinin yönetimi altında yaşıyorlardı. Kilikya Ermeni Prensliği’nin yıkılmasıyla birlikte Ermeniler Karamanoğulları topraklarına dağılarak Konya, Eskişehir, Kütahya yörelerine yerleştiler. 1324 senesinde Bursa, Osmanlı Devleti’nin merkezi hâline gelince bu yörelere yerleşmiş olan Ermeniler Bursa’ya göçtüler. Aynı zamanda Ermeni Patriği de Bursa’ya yerleşti. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u feth etmesinden sonra Bursa’da bulunan Ermeni Patriği Hovakin İstanbul’a getirildi. Ayrıca Bursa’dan getirilen Ermeniler İstanbul’un Kumkapı, Yenikapı, Samatya, Balat, Edirnekapı ve diğer semtlerine yerleştirildiler Osmanlı idaresindeki Ermeniler, Devletin güçlü dönemlerinde ellerinde kötülük yapmak imkanı olmadığı için sadık tebaa olarak göründüler, Osmanlı idaresinin tanıdığı geniş haklardan yararlandılar ve bu sayede sanat, ticaret ve ziraatta ilerledikleri gibi 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 İslahat Fermanı ve 1862’de de “ Nizamnâme-i Millet-i Ermeniyan” ile çok geniş hukukî ve siyasî haklara sahip oldular (Hocaoğlu, 1976: 22 – 27). Ancak, XIX. yüzyılda, Osmanlı Devletin’deki gayrimüslümler, Batı’nın fikir ve tecrübelerini takip edecek ve ekonomik güçlerinin yanı sıra siyasî amaçlar gütmeye başlayacaklardır. Gayrimüslimlerin siyasî amaçlarının özü ise etnik tabana dayalı devletler kurmak olacaktı. Fakat Osmanlı Devleti karşısında güçsüz kalacağını gören ayrılıkçı unsurlar büyük devletlerin desteğini zaruri olarak görüyor ve bu desteği bağımsızlık yolunda atılan ilk adım olarak değerlendiriyorlardı. Büyük devletler de Osmanlı uyruklarını himayeleri altına almakta geçikmeyecek ve bu kişilere konsolos ve sefaretleri aracılığı ile himaye beratları vererek milliyetlerine geçireceklerdir. Ayrıca, büyük devletler, Osmanlı Devleti uyruğundaki 2 GİRİŞ Şahin DOĞAN gayrimüslimlerin hukukî ve siyasî avantajlar elde edebilmesi için baskı uygulayarak bu konuda yukarıda belirttiğimiz gibi yeni düzenlemeler isteyecektir (Öke, 2003: 81 – 83) Büyük devletlerin Osmanlı uyruğu gayrimüslimleri himayesine almakta büyük çıkarları vardı. Bu devletlerin Osmanlı uyruğundaki gayrimüslimler konusunda izlediği bu siyasetin sebeplerini anlayabilmemiz için XIX. yüzyılda Batılı devletler tarafından ortaya konan “ Doğu Sorunu” konusu üzerinde durmamız gerekmektedir: Bir siyaset terimi olan “Doğu Sorunu”, ilk kez 1815 Viyana Kongresi’nde (Yıldırım,1990: 3) Avrupa’lı devletler tarafından Osmanlı Devleti için kullanılmıştır. Bu tarihten itibaren de hem diplomaside hem de tarih biliminde Osmanlı Devleti’nin kaderi meselesi anlamında kullanıla gelmiştir. Doğu sorunu, Avrupa’nın büyük devletleri için Osmanlı Devleti’ni ve Mısır’ın da içerisinde bulunduğu Osmanlı Devleti’ne bağlı toprakları kimin ele geçireceği ve bu şekilde kimin Doğu’daki çok önemli yollara ve Karadeniz’e sahip olacağı; Doğu sorununu hangi ülkenin kendi lehine çözümleyerek kendi kudretini kat kat artıracağı ve Avrupa’da kendi pozisyonunu güçlendireceği meselesi idi (Averbuh vd., 1939: 374). Osmanlı Devleti’nin iki yüz yıl boyunca parçalanması meselesi Doğu Sorunu’nun çekirdeğini oluşturmaktaydı. Eğer resmî ideolojilere ve diplomatik belgelere bakılırsa, bu belgelerde Osmanlı’nın mirası için yapılan mücadelenin ezilen Hıristiyan halkın korunması, Balkan halklarının özgürleştirilmesi ve Türklerin Avrupa’dan kovulması vb. nedenlere dayandırıldığı görülür. Fakat gerçeklere ve rakamlara baktığımızda çeşitli devletlerin Ortadoğu’daki ekonomik rekabetinin Doğu Sorunu’nun temelini oluşturduğu anlaşılır. Osmanlı Devleti XIX. yüzyılın ilk yarısından başlayarak önce ticarî daha sonra da finans ve endüstri alanlarında olmak üzere Batı kapitalinin nüfuzu altına girmeye başladı. Aslında Osmanlı Devleti, Avrupa ile karşılıklı ticarî ilişkilere çok daha önceleri girmişti. XVI. yüzyılda İngiltere’de Company of Merchants of The Levant isimli ünlü ticaret şirketi kurulmuş ve kısa bir süre sonra da Osmanlı Devleti’nin hemen hemen bütün dış ticaretini tekeline geçirmişti. Fransa da, bir dizi kapitülasyonlar sayesinde (1535, 1604, 1679) kendi tüccarlarına Osmanlı Devleti’nin bütün liman şehirlerinde serbest ticaret yapma hakkını almıştı. Sonuç olarak buna benzer haklar, ticarî anlaşmalar yoluyla veya güç kullanılmak suretiyle Rusya, Avusturya, Hollanda gibi diğer devletler tarafından da elde edildi (Gurko-Kryajin, 1924: 7) XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Avrupa devletleri ile yaptığı ticaret, hem hacim hem de özellikleri açısından önemli bir değişikliğe uğradı. XIX. yüzyılın ortalarına gelinceye kadar Osmanlı Devleti’nin (kendi ürettiği ve transit mallar) ihracatı Avrupa’dan yapılan ithalattan oldukça fazla idi. Bununla birlikte Osmanlı Devleti’nin ihracatının büyük bir bölümünü kumaş, çuha, iplik gibi yerli endüstri ürünleri oluşturmaktaydı. XIX. yüzyılın ortalarında Avrupa devletleri, Osmanlı Devleti ile kendilerine önemli çıkarlar sağlayan serbest ticaret anlaşmaları imzaladılar. Bu anlaşmalarda ithal mallara uygulanan vergi oranı % 3, transit mallara uygulanan vergi oranı ise % 1 olarak belirlenmişti; fakat Türk parasının değerinin düşük olması nedeniyle ithal mallara uygulanan vergi oranı hiçbir zaman % 1’i 3 GİRİŞ Şahin DOĞAN aşmamıştı. Politik, hukukî ve ekonomik ayrıcalıklarla güçlenen Avrupa kapitalinin, Osmanlı Devleti’nin ekonomik hayatında devrim niteliğinde çok önemli etkileri oldu (Adamov, 1924: 5). 1856 yılında 16 milyar Sterlin olan dış ticaret hacmi elli yıl sonra 38,5 milyar Sterlin’e ulaşmıştı (Gurko-Kryajin, 1924: 8). Osmanlı Devleti’nin İhracatı 1851 yılında Avrupa’dan yapılan ithalata (bütün malların % 47,5) hemen hemen eşit iken 60 yıl sonra bu ticaretin ancak üçte birini (1911 yılında % 36) oluşturmaktaydı (Adamov,1924: 5). Avrupa devletleri, bu dönemde Osmanlı Devleti’ne öncelikle tekstil ürünleri olmak üzere hemen hemen tamamıyla kendi ürettikleri endüstri mamullerini sokmaya başladılar. Osmanlı Devleti’nin yerli endüstrisi elbette ki Batının bu ticaret kapitalinin baskısına dayanamadı ve hızlı bir şekilde yok olmaya başladı. XIX. yüzyılın başlarında Halep’de kumaş ihracatından elde edilen gelir 100 Milyar Frank iken 50 yıl sonra bu gelir 7 – 8 milyar Frank’a gerilemişti; Ankara’nın gelişmiş endüstrisi ( çuha ve ipek üretimi) Avrupa ile rekabet ortamında tamamen yok olmuştu. Batılı ülkeler her türlü endüstri ürünlerini Osmanlı Devleti’ne ihraç ederken Osmanlı Devleti’nden de yün, ipek, pamuk gibi çeşitli hammaddeleri satın alıyordu; ancak yerli endüstrisi yok olan Osmanlı Devleti, Avrupa mallarını ithal etmek zorunda kaldığı gibi kendi tarım ürünlerini de sürekli değer kaybeden düşük kurlarla satmak durumunda kalıyor bu durumda devletin gelirlerini oldukça düşürüyordu (Gurko-Kryajin, 1924: 8). Batı sermayesinin bu ticarî başarısı sonucunda XIX. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti’nin finanssal açıdan işgal edildiğini görmekteyiz. Bu finansal karmaşaya rağmen XIX. yüzyılın 60’lı yıllarına kadar, eğer hazinenin Galata Ermeni bankerlerine olan önemsiz taahhütleri göz önünde bulundurulmazsa, Osmanlı Devleti’nin borcu bulunmamaktaydı. Devletin bu finanssal durumu Kırım Savaşı’ndan sonra büyük bir değişime uğradı. Savaş için harcanan büyük giderler ( yaklaşık 80 Milyar Frank), Devletin bütçesinde görülmemiş bir açığa neden oldu. Devlet bütçesinde meydana gelen bu açığı iç operasyonlar yolu ile kapatmak artık mümkün değildi. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin Paris Konferansı’nda Avrupalı büyük devletler arasında kabul edilmesi dolayısı ile yönetimin ve Devletin Avrupalılaştırılması için yapılan harcamalar da buna eklendi. 1877 – 78 Osmanlı – Rus Savaşı, Osmanlı Devleti’nin finans sistemine son darbeyi vurdu. Savaş giderlerini karşılamak için aldığı borçlar1 ve kağıt paranın piyasaya sürülmesi dışında Osmanlı Devleti, Rusya’ya 800 milyar Frank kadar bir tazminat külfetinin altına girdi ve bu şartlar altında Osmanlı Devleti, tamamıyla iflas ettiğini açıklamak zorunda kaldı (Gurko-Kryajin, 1924: 9-10). Avrupa sermayesinin Osmanlı Devleti’ne akışı Osmanlı Bankası ve Devlet borçlarının yönetimi ( Duyun-u Umumiye ) aracılığı ile gerçekleşiyordu. Zamanla Devletin ekonomik hayatı Avrupalıların elinde toplanmaya başladı. XIX. yüzyılın sonlarından başlayarak Anadolu’ya ticarî ve finanssal sermayeden sonra endüstri 1 Osmanlı Devleti’nin bu dönemdeki borçlarının ülkelere göre dağılımı: Fransa yaklaşık 2,5 milyar Frank (% 60,3), Almanya yaklaşık 850 milyon Frank ( % 21,3 ), İngiltere yaklaşık 600 milyon Frank (% 14,2), İtalya yaklaşık 120 milyon Frank (% 3). ( Gurko-Kryajin, 1924: 12 ) 4 GİRİŞ Şahin DOĞAN sermayesi girmeye başladı. Bu endüstri sermayesinin gelişimi ise büyük bir oranda Bağdat, Suriye, İzmir gibi demir yollarının sayesinde gerçekleşti. Anadolu’nun Avrupa sermayesinin akınına uğramasını sadece Almanya’nın özellikle Bağdat Demir yolu aracılığı ile Orta Doğu’ya yayılmasıyla açıklamak doğru değildir. Elbette ki Almanya, var gücüyle Osmanlı Devleti’nde sermaye birikimini hızlandırmaya çalışmıştır ancak çok açıktır ki Almanya’ya, başta Fransa olmak üzere İngiltere, Rusya ve İtalya da eşlik etmiştir (Gurko-Kryajin,1924: 13–14). Fransa, Orta Doğu’da Suriye bölgesini uzun bir zaman önce kendi etki alanı olarak seçmişti. Bu bölge doğal zenginlikleri açısından önemli bir bölge değildi. Ancak Suriye bölgesinin ticarî ve stratejik önemi vardı. Bu bölgeye sahip olmak demek aynı zamanda büyük devletlerin sömürgelerine olan ulaşımı kesebilmek anlamına geliyordu (Gurko-Kryajin, 1924: 21). Bölgedeki ipekçiliğin en önemli merkezi olan Lübnan’da ilk kez mekanik tezgâhların kullanıldığı ipek atölyesi 1840 yılında açıldı. Bunu takip eden yıllarda kültür ipekçiliği gelişti ve ipek atölyeleri başta Lion firmaları olmak üzere Fransız firmaları tarafından mekanik tezgâhlar verilerek desteklendiler. Bu atölyelere önceden verilen kaporalarla ipek iplik ve koza alımında Fransız firmaları tekel oluşturdular. Bununla birlikte Fransa, Suriye ile ticaretini artırmak için Beyrut ve Yafa gibi önemli liman kentlerinde bankalarının şubelerini açtı. Bu bankaların faaliyetleri sayesinde Fransa Suriye ticaretinde Avrupa devletleri arasında ikinci devlet konumuna geldi. İhracat da ise birinci sıradaydı. Fransa, bu bölgede 788 km.’lik demir yolu ağı kurarak ( bölgenin bütün demir yolu ağının % 40’ı ), Beyrut Limanı’nı inşa ederek, tramvay hatları oluşturarak, elektrik ve telefon hatları kurarak bu bölgenin ekonomik hayatına tamamen girmişti Fransa’nın Kilikya’daki ekonomik pozisyonu ise tamamen farklı idi. Suriye bölgesinin aksine bu bölge tarım kültürünün gelişmesi için oldukça uygun özelliklere sahip idi. Bölgenin toprak yapısının uygun ve sulama olanaklarının olması nedeniyle ile pamuk üretimine oldukça elverişli bir bölgeydi. Bu bölgedeki pamukçulukla ilk önce Almanlar ilgilendi. 1903 yılında Alman – Levantskoe pamuk şirketini kurdular. Bu şirket kısa bir süre için pamuk alımını tekeline geçirdi ve birkaç büyük çırçır fabrikası kurdu (Gurko-Kryajin, 1924: 22 -23). Fransız tekstil endüstrisinin sürekli olarak pamuğa ihtiyacı vardı. Pamuk üretimi ABD (%70) ve İngiltere’nin ( % 15 Hindistan ve % 5 Mısır ) elinde toplanmıştı. Bu durumda Fransız tekstil fabrikaları bu ülkelere tamamen bağımlı idiler (kullandıkları pamuğun % 92,6’sı). Bu nedenle Fransa, bu bağımlılıktan kurtulmak için teorik olarak ihtiyacı olan bütün pamuğu sağlayabileceği Kilikya’ya ilgi duymuştu. Ancak, Fransa I. Dünya Savaşı’na kadar bu bölgede ekonomik olarak güçlenmeyi başaramadı. Kilikya’daki bütün büyük işletmeler, başta Rumlar olmak üzere Almanlara ve İngilizlere ait idi. Fransa’nın 1913 yılında Mersin Limanı’na gönderdiği mallar toplam ithalatın % 2,7’sini, Adana Vilayeti’nden çıkardığı mallar bütün ihracatın %5,3’nü oluşturmasına rağmen Fransa, Kilikya bölgesini Orta Doğu’da kendi etki alanında olan bir bölge olarak görmeye devam etti. Bu görüşü de Kilikya bölgesi’nin hem coğrafîk hem de ekonomik olarak Suriye’nin kuzeydeki bölünmez bir uzantısı olduğu temeline dayandırdı (Gurko-Kryajin, 1924: 24). 5 GİRİŞ Şahin DOĞAN Fransa, nasıl Suriye bölgesini etki alanı olarak seçmiş ise aynı şekilde İngiltere de Mezopotamya bölgesini kendi etki alanı olarak seçti. Ancak Mezopotamya, birçok özelliği bakımından Suriye bölgesinden farklılıklar gösteriyordu. Mezopotamya’nın çok büyük siyasî ve ekonomik önemi şu üç faktöre dayanmaktaydı: 1) Bölgede verimli toprakların bulunması 2) Büyük petrol yataklarına sahip olması 3) Bu bölgedeki yolların İran Körfezi ile İran’ı birbirine bağlayan yollarla kesişmesi (Gurko-Kryajin, 1924: 25). İngiltere, tabii olarak Fırat ve Dicle nehirleri üzerinden yapılan ticaret üzerinde etkili oldu. Linç Şirketi, Fırat ve Dicle üzeride nehir taşımacılığı firmasını kurdu. Bu firmanın kurulmasından sonra da İngiltere hemen hemen bütün nehir ulaşımını eline geçirdi. Osmanlı ile İngiltere arasında imzalanan bir dizi anlaşma ile Linç Firmasının hakları genişletildi. İran Körfezi’ndeki bütün ticarî gemi ulaşımı da İngilizlerin eline geçmişti. Bütün bu gelişmeler İngilizleri Mezopotamya dış ticaretinin en önemli gücü hâline getirdi.1912 yılında İran Körfezi’ne uğrayan gemilerin % 90’nı İngiliz bayrağı taşımaktaydı. Sadece Almanya’nın bu bölgeye sokulma çabaları İngiltere’nin bu bölgede uzun bir dönem sürmüş olan hâkimiyetini sarstı. İngiltere’nin bu bölgedeki ticaret hacmi düşmeye başladı. Linç Firması ise Deutsce Bank ile 1912 yılında bir anlaşma yapmak zorunda kalarak Doğu’da Nehir Taşımacılığı Şirketi ( Societe des transports fluviaux en Oriend ) adında ortak bir şirket kurdu. Mezopotamya ticaretinin yanında bu bölgede bulunan petrol de İngiliz sermayesinin ilgi odağıydı. XIX. yüzyılın sonlarında Alman ve İngiliz jeolog ve gezginleri, Musul’dan başlayan ve Bender Abbas’a ( İran Körfezi’ne kadar) kadar uzanan çok geniş bir alanda petrol rezervleri keşfetmişlerdi. Bu bölge ise Osmanlı Devleti’nin ve İran’ın sınırları içerisindeydi ve hızlı bir şekilde bölge, imtiyaz elde etmek isteyenlerin ilgi odağı hâline geldi. İlk önce İran’da önemli başarılar elde edildi (Gurko-Kryajin, 1924: 26). Mezopotamya için yapılan siyasî ve ekonomik mücadele, İngiltere için sadece genel plânının bir bölümünü oluşturmaktaydı çünkü İngiltere, Mısır’dan İran Körfezi’ne kadar olan Arap topraklarının bütününü siyasî olarak kendisine bağlamak istiyordu. I. Dünya Savaşı’nın öncesinde İngiltere, Mezopotamya, İran Körfezi ve Kızıl Deniz’de ekonomik durumunu güçlendirmeyi başarmakla kalmayıp askerî ve diplomatik çalışmalarla önemli deniz yollarını ve bu bölgeyi kontrolü altına almayı başardı. Rusya’nın, çok önceden “Hasta Adam’ın” mirasından kendine pay olarak seçtiği Anadolu’da ekonomik alanda kök salması süreci oldukça yavaş gelişti. Bu bölge her yöne doğru uzanan çok yüksek dağlarla kaplı bir bölgeydi: Ala Dağ, Bingöl Dağı, Karadeniz Dağları ve Toroslar çok önemli ekonomik bir değere sahip değildi. İklimin sert olması ve tarım kültürüne uygun alanların sınırlı olması nedeniyle bu bölgede büyük bir tarım ekonomisi geliştirmek mümkün değildi. Doğu Anadolu’nun mineral zenginlikleri çok az incelenmişti. Bu bölgede iyi yolların bulunmaması bu tür araştırmaların yapılmasını oldukça güçleştiriyordu. Bu bölgenin doğusunda kalan Rusya Ermenistanı’ında bulunan maden yataklarının sadece %5’ini işlemiş olan Rusya’nın, Doğu Anadolu’nun yalnız mineral ve maden rezervleri ile ilgilenmesi mümkün değildi (Gurko-Kryajin, 1924: 28). Doğu Anadolu, Rusya için her zaman büyük bir öneme sahip idi ancak bu önem, bölgenin ekonomik zenginliklerinden çok stratejik konumundan kaynaklanmaktaydı. 6 GİRİŞ Şahin DOĞAN Mezopotamya’nın çukurlukları ve Anadolu yaylaları üzerinde yükselen doğal bir kale konumunda olan Doğu Anadolu, Orta Doğu için stratejik bir geçiş noktasıydı. Çarlık yönetimi, Doğu Anadolu’yu ele geçirme çabası içerisindeyken bu bölgeyi her zaman Güney Kafkasya’nın Güney sınırında bir tabya, aynı zamanda ele geçirilmesi durumunda Kuzey İran, Anadolu ve Irak üzerinde hâkimiyet kurmayı sağlayacak bir kale olarak görüyordu (Gurko-Kryajin, 1924: 28–29). Rusya, tamamen askerî nedenlerden dolayı bu bölgedeki ekonomik gelişmeleri hızlandırmak yerine tamamen yavaşlatmaya çaba göstermişti. Osmanlı Devleti ile olacak bir savaş durumunda Rusya, Kafkasya’daki kendi sınırları için tehlike doğurabileceğini görerek bu bölgedeki demir yolu ve şose yollarının inşasına engel olmuştu. Abdülhamit yönetimi de yine aynı nedenlerden dolayı Doğu Anadolu’daki ekonomik gelişmeyi yavaşlatmıştı ( Korsun, 1946: 11). Bu nedenlerden dolayı ülkenin merkezindeki Erzurum’dan Rus sınırına kadar I. Dünya Savaşı öncesi nitelikli şose yollar bulunmamaktaydı. Hatta Erzurum ve Kars arasında telgraf bağlantısı dahi kurulmamıştı. Osmanlı Bankası’nın Erzurum’daki şubesi, Rusya için havale kabul etmiyordu; aynı şekilde Postane de ne para havalesi ne de Rusya’ya mal gönderimini sağlamıyordu. Bu koşullar altında Doğu Anadolu ile önemli ticarî ilişkiler kurmak neredeyse imkânsızdı. Ancak Rusya’nın Doğu Anadolu’ya olan ilgisi nedeniyle I. Dünya Savaşı öncesi Rusya, bu bölge ile olan ticaretinde bir miktar gelişme sağlayabildi. 1911 yılında Van Vilayeti’ne gelen malların yaklaşık % 30’u Rusya’ya ait idi. Yine aynı yıl Doğu Anadolu’nun bütün vilayetlerine Rusya’dan 695.000 Pud ( 1 Pud = 16,3 kg. ) mal getirilmişti. Rusya’nın başlıca ihraç ettiği mallar şeker, alkol, demir ve gazyağı iken, bu bölgeden hayvan, pamuk ve işlenmemiş deri satın alıyordu. Bu dönemde büyük bir Rus taciri olan D. İ. Davidov, sanayi ve ticaret temsilcilerinin toplantısında Rusya’nın Doğu Anadolu ticareti ile ilgili sunduğu bildiride şunları söylüyordu: “ Rusya, Osmanlı Devleti ile çok yakın komşu olmasına rağmen, Erzurum’a binlerce mil uzaklıkta bulunan Avrupalı devletlerin yaptığı ticaretle karşılaştırılınca çok geride kalmıştır; Avrupalı Devletler, sadece Erzurum Vilayeti’nde yıllık 20 Milyon Ruble’den fazla ticaret yapmaktadırlar. Eğer Ticaret Bakanlığı gibi kurumlar buna gerektiği önemi verirlerse Doğu Anadolu kolay bir şekilde Rusya’nın pazarı hâline gelebilir.” (Gurko-Kryajin,1924: 29) Rusya, Karadeniz ticaretinde de bazı ilerlemeler kaydetmişti: Samsun, Trabzon, Giresun, Ordu ve Rize limanlarından yapılan ticarette Rusya 4,469,100 Frank ( 1910 yılı) ticaret hacmi ile birici sırada bulunmaktaydı. Ancak Rusya’nın bu bölgedeki ticarî başarıları, Fransa’nın Suriye’de ve İngiltere’nin Mezopotamya’daki başarıları ile karşılaştırılamayacak kadar önemsizdir. Bu durum Rusya’nın Doğu Anadolu’daki çıkarlarının ekonomik nedenlerden çok siyasî nedenlere dayandığını göstermektedir (Gurko-Kryajin, 1924: 29). Almanya’nın dışındaki Avrupa sermayesi Anadolu’da iki yönde hareket etmiştir. Bir taraftan Osmanlı Devleti’nin bütün topraklarını demir yolları ağı, bankalar ve ithalat – ihracat büroları ile kaplama çabası içerisine girmişti. Bu nedenle İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı Devleti üzerindeki çıkarları bu ülkelerin “ Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü koruma” politikasını izlemelerine esas teşkil etmişti. Ancak XIX. yüzyılda izlenen bu politika XX. yüzyıla kadar sürecekti. Diğer taraftan Avrupa devletleri, Osmanlı Devleti üzerindeki ekonomik nüfuzlarını pekiştirmek için sadece 7 GİRİŞ Şahin DOĞAN ekonomik değil aynı zamanda siyasî ve stratejik alanlarda da uzun bir süreden beri çaba gösteriyorlardı. Fransa XIX. yüzyılın 40’lı yıllarında itibaren Suriye’de, yaklaşık olarak yine aynı dönemlerden itibaren İngiltere Mezopotamya’da, Rusya ise Doğu Anadolu’da kendi ekonomik çıkarlarını güvence altına almaya başladılar. Elbette ki; Batı sermayesinin izlediği bu politika Osmanlı Devleti’nin parçalanması programı ile sonuçlanacaktı (Gurko-Kryajin, 1924: 13). Bu şekilde Osmanlı Devleti üzerinde yoğunlaşan Batı nüfuzu ile Avrupa’daki düşünceler, felsefeler ve ideolojiler Osmanlı’nın gayrimüslim cemaatlerini de etkisi altına aldı. Avrupalı tüccarların gayrimüslimleri ülkedeki acenteleri olarak kullanması ve sefaretlerde tercüman olarak istihdam edilmeleriyle gayrimüslimler Batı fikirlerinin Osmanlı’da ilk nüfuz ettiği odaklar oldular. Batılı düşünceler, misyonerler kanalıyla ülkeye sokuluyor ve bu kanalla yabancı diller öğretilerek, azınlıklar arasında ayrıcılık ruhunu körükleyerek ve Batının geleneklerini ülkeye sokarak ayrılıkçı etnik akımları körüklüyorlardı (Öke, 2003: 79). Batılı devletlerin izlediği bu siyaset başarıya ulaşacak ve Osmanlı uyruğundaki Ermeniler de ayrılıkçı akımların içerisinde yer alacaklardır. Ermeniler XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren de çeşitli gizli cemiyetler ve komiteler oluşturarak Osmanlı Devleti için önemli bir sorun teşkil eden ayrılıkçı bir etnik hareketi başlatacaklardır.. Bu gizli cemiyetler Ermeniler tarafından 1860’lı yıllarda kurulmaya başlandı; bunlardan ilki 1860 yılında kendisine Kilikya’yı yüceltme amacını edinmiş olan Hayırsever Cemiyeti idi. Bu cemiyeti Fedakârlar Cemiyeti takip etti.7 Mayıs 1866 yılında İstanbul’da Ermeni ileri gelenlerinden Serobe Aznavur, Srapion Hekimyan, Serobe Tagvoryan, Ekeşyan, Mikael Alişan, Matevos Mamuryan ve Arutünyan Ser adında bir mason cemiyeti organize ettiler.1870 yılında Okul Sevenler Cemiyeti,1876 yılında Araratlı Cemiyeti, 1879 yılında Doğu ve Kilikya cemiyetleri,1880 yılında Erzurum’da Silahlılar Cemiyeti daha sonra Kadınlar Cemiyeti ve 1881 yılında Anavatan Savunucuları Cemiyeti, Van’da1881 yılında en ünlü gizli cemiyetlerden biri olan Kurtuluş için Birlik Cemiyeti ve 1882 yılında da Kara Haç Cemiyeti vb. birçok cemiyet kuruldu. Araratlı, Okul Sevenler ve Doğu cemiyetleri daha sonra “Ermeni Birlik Cemiyeti” adı altında birleştiler. Bütün bu Ermeni cemiyetlerinin kuruluş amaçlarının temelinde Ermeni toplumundaki birlik ve beraberliği sağlamak, Ermenilerin haklarını korumak gibi nedenler oluğu gibi Kara Haç Cemiyeti ve buna benzer diğer gizli cemiyetlerin amaçları arasında gençliğin silahlanmasını sağlamak ve silahlı isyanları organize etmek gibi nedenler de mevcuttu (Sarkisyan,1972: 84-85; Gürün, 1988: 167). Yukarıda bahsedilen Ermeni cemiyetlerinden 1881 yılında Erzurum’da kurulmuş olan Anavatan Savunucuları Cemiyeti, partizan birlikleri oluşturmuştu. Bu partizan birlikleri 400 kişiden fazla idiler ve bu kişilere düzenli olarak askerî eğitim verilmekteydi. Cemiyetin silah ve cephanesi mevcuttu. Bu cemiyetin faaliyetleri hakkında Rusya’nın Erzurum Büyük Elçisi A. Deneti, 1882 yılında hazırlamış olduğu raporunda cemiyetin, Türk yönetimine karşı silahlı bir isyan çıkarma gayreti içerisinde olduğunu, aramalar sırasında beyannameler ve silahların bulunduğunu belirtmiş ve cemiyet üyelerinin elde silahla anavatanın (Ermenistan) çıkarlarını koruyacakları şeklinde ant içtiklerini yazmıştır. 8 GİRİŞ Şahin DOĞAN Bu gizli cemiyetlerin faaliyetleri bununla sınırlı kalmamış, 1862, 1865, 1875, 1878, 1879 yıllarında Zeytun, 1862 yılında Van, 1863 yılında Muş, 1865 yılında Çarsancak’ta çıkan Ermeni isyanlarında rol oynamışlardır (Sarkisyan, 1972: 86). Yaklaşık olarak yine bu dönemlerde, hem İstanbul ve Atina’da hem de Cenevre, Paris, Londra ve diğer Batı Avrupa şehirlerinde okuyan Rus, Türk, İran Ermenileri arasında da Ermeni dernekleri kurulmaya başlandı. Bu Ermeni derneklerinin üyeleri, kendi millî düşüncelerine ulaşmak yolunda daha başarılı olabilmek için Ermenilerin birliğini amaç edinen Ermenice gazete çıkardılar (RGİA, Fond:1405, Op. : 521, Delo: 442, LL.379–395). İlk Ermeni partisi olarak bilinen Armenakan, 1885 yılında “Armeniya” adındaki gazetenin yayınlandığı yer olan Marsilya’da2 kuruldu. Bu gazete ilk olarak M. Portakalyan3 tarafından çıkarılmıştı. Armenakan Partisi, bu gazete etrafında birleşmiş Portagalyan’nın dokuz öğrencisi tarafından kurulmuştur. Partinin merkezi Van’daydı ve İran’da, A.B.D.’de, Kafkaslar’da, Muş’ta, Bitlis’de, Trabzon’da ve İstanbul’da şubeleri bulunmaktaydı. Armenakan Partisinin programında, Partinin amacı, ihtilal yolu ile Ermeni halkının kendi özgürlüğüne kavuşma hakkını elde etmek olduğu belirtilirken bu amaca ulaşmak için ise halkı uyandırmayı, halka askerî eğitim vermeyi, silah ve para elde etmeyi, askerî birlikler oluşturmak ve top yükün bir mücadeleye girişmek yöntem olarak seçilmişti. Fakat bu partinin Anadolu’daki Ermenilerden destek görmesi, kendisinden bir müddet sonra kurulacak olan Hınçak (1887) ve Taşnaksütun (1880) partileri tarafından engellenecektir (Koçar, 1988: 21– 22). Armenakan Partisi’nin programından, daha ilk siyasî Ermeni partisinin Ermeni halkının bağımsızlığı meselesini ve bir Ermeni devletinin kurulması gerektiğini ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. Ayrıca bu parti, komşu halkların mücadeleye hazır olmadığını ileri sürerek sadece Ermeniler arasında faaliyetlerini sürdürmeyi amaç edinmişti (Daha geniş bilgi için bk.: Nalbandian, 1963: 90-104; Koçar, 1988: 22). Ermenilerin kurdukları komiteler içerisinde en önemlilerinden biri olan Hınçak Komitesi, 1887 yılında Avetis Nazarbekyan, Maro Nazarbekyan, Ruben Hanzat’ın içinde bulunduğu bir grup Ermeni öğrenci tarafından İsviçre’de kuruldu (Sarkisyan, 1972: 104; Uras, 1976: 431) Kafkaslar’dan Batı Avrupa ülkelerine okumak için giden bu öğrenciler Mekertirc Portagalyan’ın çıkardığı Armeniya gazetesinde ifade edilen düşüncelerden etkilendiler. Hınçak Komitesi’nin kurulması düşüncesini ilk olarak ortaya atan Avetis Nazarbekyan bu gazetede yazılar yazıyordu. Ermenistan’ın bağımsızlık mücadelesinin başarıya ulaşması için büyük bir organizasyonun gerektiğini düşünen bu gençler kurulacak böyle bir oluşumun başına Portagalyan’ı geçirmeyi teklif ettiler ancak Potagalyan bu teklifi geri çevirdi. Bunun üzerine kendileri yeni bir gazete çıkarmaya karar verdiler ( Armyanskiy Vestnik, 1916: No: 44; Nalbandian, 1963: 105). 2 Louise Nalbandian ve Azmi Süsülü eserlerinde Armenakan Partisinin Van’da kurulduğunu ifade etmektedirler (bk.: Nalbandian, 1963: 90.; Süslü, 1990: 52). 3 Mekertitch Portagalan (1848 – 1921) İstanbul’un Kumkapı semtinde dünyaya gelmiş bir Osmanlı Ermenisidir. Öğrenimini İstanbul’da çeşitli Ermeni okullarında tamamlayan Portagalyan, daha sonra Van’da kendi açtığı okulda uzun yıllar öğretmenlik yapmıştır. 1885 yılında Van’da bulunması yasaklanınca Fransa’ya geçmiştir (Nalbandian, 1963: 90-94; Süslü, 1990: 52). 9 GİRİŞ Şahin DOĞAN 1887 yılında hazırlanan parti programı 1888 yılında yayınlandı. Bu program maksimum ve minimum program olmak üzere iki bölümden oluşmaktaydı. Minimum programda, Osmanlı Ermenilerin siyasî ve ekonomik durumundan yola çıkılarak Türkiye Ermenistanı’nda siyasî özgürlük ve millî bağımsızlık öngörülmüştü (Koçar, 1988: 22). 1880 yılının sonlarına doğru Ermeni dernekleri arasında en önde gelen grup Cenevre’de kurulmuş olan Hınçak Cemiyeti’ydi. Bu Cemiyet, Türk Ermenilerin özgürlüğüne kavuşturulmasının yanı sıra Rus ve İran Ermenilerin de özgürlüğe kavuşturulması ve sosyalist prensiplere dayanan bağımsız Federatif Birleşik Ermenistan’ı kurmayı kendine amaç edinmişti (RGİA, Fond:1405, Op. : 521, Delo: 442, LL.379–395). Hınçak Partisi, millî bağımsızlığa ulaşmak için yöntem olarak devrim yolunu yani zor yöntemini, isyanların yapılacağı yer olarak da sadece Türkiye Ermenistanını seçmişti (Koçar, 1988: 23). Hınçak Cemiyeti, suç unsuru içeren bu amaçlarının propagandasını yine örgütün adıyla aynı ismi taşıyan bir gazete aracılığı ile yapıyordu. Bu gazete, hem Batı Avrupa’da hem de Rusya’da Ermeniler arasında büyük bir ilgi görüyordu. Bununla birlikte Hınçak Cemiyeti, hem Ermeni milliyetçiliğinin propagandasını yapmak hem de başka gruplarla ilişkiler oluşturmak için ajanlarını, Batı Avrupa’nın çeşitli şehirlerine, Türkiye’ye ve Kafkaslara gönderdi. Ermeni propagandacıları, millî duyguları ayakta tutmak için millî şarkıları, eski Ermeni Krallığı’nın haritalarını ve tablolarını aynı zamanda silahlı Ermeni gönüllülerinin fotoğraflarını halk arasında yayıyorlardı (RGİA, Fond:1405, Op. : 521, Delo: 442, LL.379–395). 1890’lı yıllarda Hınçak Komitesi’nin yöneticileri merkezlerini Cenevre’den Londra’ya taşıdılar ve suç unsuru teşkil eden faaliyetlerini burada sürdürmeye devam ettiler (RGİA, Fond:1405, Op. : 521, Delo: 442, LL.379–395). Rus devrimcileri ile yakınlaşan Ermeni propagandacıları, bu dönemde Londra’da basılan yönetime karşı literatürü, İran üzerinden Rusya’ya sokuyorlardı. Londra’da bulunan Hınçak Komitesi’nin yöneticileri, Türk Ermenilerine yardım etmek, Londra’dan Kafkaslara gelen Komite ajanlarının çalışmalarını sağlamak ve Kafkasların çeşitli bölgelerinde Komitenin şubelerini oluşturmak için Tiflis’de bir merkez oluşturdular (RGİA, Fond:1405, Op.: 521, Delo: 442, LL.379-395). Hınçak Komitesinin ilk temsilcisi,1890 yılının Ocak ayında Trabzon’da bulunan Ermeni okullarında öğretmenlik yapmak üzere gönderildi. Bu gelişmeden sonra Trabzon, Hınçak Komitesinin Erzurum, Karadeniz bölgesi ve İstanbul’daki örgütlenme faaliyetleri için bir karargâh hâline geldi. Aynı yılın Mayıs ayında da örgütlenme faaliyetleri için İstanbul’a bir başka komite üyesi gönderildi. Bu kişilerin yaptıkları çalışmalar sonucunda, çok kısa bir zamanda, Komite büyük bir aşama kat etti (Armyanskiy Vestnik, 1916: No: 44) Komite Türkiye’de ve dünyanın çeşitli yerlerinde geniş bir propaganda kampanyası oluşturdu, gizli organizasyonlar kurdu, Osmanlı Ermenilerine silah ve asker sağladı, silahlı isyanlar çıkardı ve terör eylemlerine yürüttü. Komite, bu eylemlerle büyük devletlerin dikkatini Ermeni meselesi üzerine çekmek istiyordu; Kumkapı olayları özellikle bu nedenle yapılmıştı (Sarkisyan, 1972: 104–105). Sasun İsyanı (1895), Babıali gösterisi (1895), Zeytun İsyanları ( 1895,1896 ) Komitenin yaptığı eylemlerden bazılarıdır (Armyanskiy Vestnik, 1916: No: 44 ; Geniş bilgi için bk.: Nalbandian, 1963: 118 - 129; Gürün, 1988: 172). 10 GİRİŞ Şahin DOĞAN Ermenilerin kurdukları komitelerin en önemlilerinden birisi de Taşnaksütun Partisidir. Ermeni Devrimci Birliği adındaki bu örgüt ise İstanbul’da4 kuruldu. Örgütün Cenevre’de temsilcisi bulunmaktaydı. Partinin burada basılan programına göre bu partinin amacı üyeleri arasında devrimci fikirleri yaymak ve çeşitli yerlerde devrimci partiler kurarak bu partileri yönetmek idi. Taşnaksütun Partisi Droşak ( Bayrak ) adında bir gazete çıkartıyordu (RGİA, Fond: 1405, Op.: 521, Delo: 442, LL.379-395). Taşnaksütun Partisi’nin ( Ermeni Devrimci Birliği) 1894 yılında kendi yayın organları Droşak (Bayrak) dergisinde yayınladığı parti tüzüğünün içeriği bu partinin kuruluşundan itibaren yaşanan tarihi süreci tamamen açıklamaktadır; Tüzükte, Partinin amacının, Türkiye Ermenistanı’nda siyasî ve ekonomik özgürlük elde etmek olduğu belirtilirken bu amaca ulaşmak için kullanılacak yöntemler arasında halkı silahlandırılmak, savaşçı gruplar oluşturmak ve bu grupları hem ideolojik hem de pratik olarak yetiştirilmeleri, (Anadolu’ya) insan ve silah göndermenin yollarının yaratılması, devrimci komitelerin oluşturulması ve bu komitelerle sıkı ilişkilerin kurulması, gruplara silah, para, insan yardımında bulunmak gibi fikirler beyan edilmiştir (Oganesyan,1991: 81–83) Taşnaksütun Partisi, 1892–1895 yılları arasında büyük bir gelişme göstermiş ve yaygınlaşmıştı; Parti, İstanbul, Trabzon, Batum, Hovıy Nahçivan, Tiflis, Bakü, Gandzak, Karabağ’da şubeler kurdu. Bununla birlikte Taşnaksütün Partisi, Balkanlar’da, Mısır’da, Kıbrıs’ta, Cenevre’de, Paris’te, Marsilya’da ve 1896 yılı itibari ile de Amerika Birleşik Devletleri’nde Komiteler oluşturmuştu. Parti üyelerinin çoğunluğu propoganda ve silahlı mücadele yapmak üzere Anadolu’ya gönderilmişlerdi (Oganesyan,1991: 81–83) Parti aynı zamanda, İran Artpatakan, Surmalu, Kars ve Gümrü’de oluşturulmuş olan stoklardan Anadolu’ya silah sevkıyatını organize ediyordu ve Tebriz’de silah atölyesi kurmuştu (Oganesyan, 1991: 86). Rus Adalet Bakanı Y. Muravyev’in 13 Aralık 1895 yılında hazırlamış olduğu, “Ermenilerin Rusya, Avrupa ve Türkiye’deki Milliyetçi Hareketlerinin Özellikleri” başlığını taşıyan raporunda, bu cemiyet üyelerinin aktif bir faaliyet içerisinde olduklarını, o dönemde Rusya’daki Ermeni halkı arasında faaliyetlerinin sürdüğünü ve partinin Türkiye’ye üyelerini gönderdiğini belirtikten sonra Parti’nin silah almaya devam ediyor olduğunu ve 1895 yılında Tula fabrikalarından Ermeniler tarafından Tebriz’e gönderilmek üzere büyük bir miktarda silah alındığını belirtmiştir. Kafkaslarda yakalanan Ermeni hareketi içerisinde bulunan bazı kişilerin üzerinden Ermeniler arasında dağıtılması emredilen bir mektup bulundu. Bu mektupta sosyalist düşüncelerin propagandasının yapılması ayrıca Rus ve Osmanlı yönetimine açıkça isyan etmeye zorlamak için Ermeni halkına karşı tedhiş 4 . Belgede bu komitenin İstanbul’da kurulduğunu belirtmektedir fakat Esat Uras,Tarihte Ermeniler ve Ermeni meselesi adlı eserinde bu cemiyetin Kafkaslar’da kurulduğunu belirtmektir. (bk.: Uras,1976: 442 ) Ayrıca Mehmed Hocaoğlu bu konun ile ilgili şunları belirtmektedir: “ Taşnak Komitesi 1890 tarihinde Kafkasya’da kuruldu.Truşak (Ermenice bayrak demektir) gazetesi komitenin düşüncelerini yansıtan bir gazete olduğundan Taşnak Komitesinin bir adı da Truşak Komitesidir.Taşnak kelimesinin Ermenice tamı Taşnak sutuyundur ki; federasyon anlamına gelir. Komitenin asıl adı Ermeni İhtilal Cemiyetleri İttifakı’dır ancak Taşnaksutuyun kelimesi Türkçemize kısa olarak Taşnak denmiş…”( bk.:Hocaoğlu,1976: 163-164 ) 11 GİRİŞ Şahin DOĞAN hareketlerinde bulunulması öğütleniyordu (RGİA, Fond:1405, Op.: 521, Delo: 442, LL.379-395). 1919 yılında Kafkasya’da bulunmuş olan İngiliz gazeteci Skotland – Liddel Taşnaksütun Partisi için Şunları yazıyordu: “ Taşnaksütun Partisi uzun yıllar boyunca kasıtlı olarak Ermenileri Müslümanlara karşı saldırtmak için tahrik eden terörist bir organizasyondur. Müslümanlar tarafından hak ettikleri cezayı aldıklarında ise bunu “ Dünyanın sempatisini Ermenilerin” üzerine çekmek için bir propaganda aracı olarak kullanıyorlardı; bir Taşnak partisi üyesi için ölü bir Ermeni çok değerliydi. Çünkü böyle bir olay eğer gerekli bir şekilde kullanılırsa propaganda için önemli bir kazançtı” (Gaibov, 1990: 3). Bu arada Partinin çeşitli ihtilal grupları, gelecekte planlanan isyanlar için yerleşmek üzere Doğu Anadolu’ya geçiyorlardı. Turbah, Zalat, Aram Manukyan, Vana İşhan, İşhan Arakelyan, Gorgoş, Ruben Ter- Minasyan Anadolu’da bir isyan çıkarmak üzere bu bölgeye gelen Ermenilerden bazılarıdır. 20-30 ve hatta 100 savaşçıdan oluşan bu Ermeni grupları Türk düzenli birliklerine saldırıyorlardı. Bu dönemde Ermeniler kendi siyasî bağımsızlıklarının gerçekleşemeyeceğini anlayarak Rus devrimci hareketine yaklaşmışlardı. Bununla birlikte Ermenilerin bu gizli örgütlerinin ileri gelenleri kendi gerçek amaçları olan Ermeni milliyetçiliğini gizlediler (RGİA, Fond:1405, Op.: 521, Delo: 442, LL.379-395). Taşnaksütun Partisi, zaman içerisinde büyük gelişmeler kat edecek ve I. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Ermenilerin kaderinde en önemli rolü üstlenecektir. 12 I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI Şahin DOĞAN 2. I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI VE OSMANLI DEVLETİ’NİN SAVAŞA GİRİŞİ Büyük kapitalist devletler arasındaki çelişkilerin olağan üstü bir şekilde artması sonucunda 1914 – 1918 yılları arasında meydana gelen I. Dünya Savaşı, emperyalist dönemin ilk Dünya Savaşı oldu. Bu savaşta yer alan koalisyon güçlerinin dağılımı, sadece Avrupa’da değil bütün Yakın ve Orta Doğu’da da cephelerin açılmasına neden oldu. ( Korsun, 1946: 3 ) 1 Ağustos 1914 tarihinde başlayan I. Dünya Savaşı ile birlikte insanlık, tarihte korkunç bir döneme adım atmış oluyordu. Bu savaş sonunda yeryüzünde on milyonlarca insan ölecek, birçok şehir ve kasaba yok olacaktı. Ayrıca dört büyük imparatorluk yıkılarak dünya, yeni bir düzene kavuşacaktı (Şatsillo, 2003: 6). Savaşın başlamasıyla birlikte, bütün Yakın ve Orta Doğu, XX. yüzyılın başında İngiltere, Almanya, Fransa ve Rusya’nın mücadele alanı hâline geldi. Bu savaşın amacı siyasî etki alanlarının, pazarların ve toprakların yeniden taksim edilmesi idi. XX. yüzyılın başlarında büyük devletler arasındaki oluşan gruplaşmalar5, XIX. yüzyılda Yakın ve Orta Doğu’da sınırlı ölçüde siyasî ve sınır değişimlerine neden olan güç dağılımını büyük oranda değiştirdi. Özellikle Üçlü İtilaf’ın kurulması, Türkiye’nin İngiltere, Fransa ve Rusya arasında bölünmesi ile ilgili bir anlaşmanın yapılmasının sinyalini vermişti (Korsun, 1946: 3). İngiltere ve Fransa’nın amacı, Türkiye üzerindeki etkisi sürekli olarak artan Almanya’yı buradan uzaklaştırmaktı. Bu amaca ulaşmanın en iyi yolu ise Türkiye’yi Üçlü İtilaf’ın yanında savaşa sokmaktı. Ancak, bu plân, XIX. yüzyılda meydana gelen savaşlarda Yakın ve Orta Doğu’daki etki alanlarını yitirmiş olan Rusya’yı tatmin etmedi. Çünkü Rusya, iki yüz yıl boyunca amaç olarak önüne koyduğu siyasî meseleleri çözmek için oluşan ortamı bir fırsat olarak görüyordu ( Korsun, 1946: 3 ). Şöyle ki; Çarlık yönetimi tarafından İstanbul’un işgal plânları, daha 1896 yılında hazırlanmıştı. 8 Şubat 1914 tarihinde yani savaşın başlamasından beş ay önce yapılan gizli bir toplantıda ise İstanbul ve Boğazları ele geçirme plânları gözden geçirilmişti. Bu toplantıda İstanbul ve Boğazların işgalinin genel bir Avrupa savaşı şartlarında gerçekleştirilmesi gerektiği öngörülmüş, ayrıca, Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya ve diğer devletlerin gelecekteki rolleri belirlenmişti (Pavloviç vd., 1925: 30). 5 Büyük devletlerin gruplaşmalarının ilki, 1879 yılında Almanya ile Avusturya – Macaristan arasında imzalanan ittifak anlaşması ve 1882 yılında bu iki devletin İtalya ile yaptıkları anlaşma sonucu gerçekleşen “ Üçlü İtilaf ” bloğudur. Bu bloğa karşı İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanan anlaşmalar sonucu “ Üçlü İttifak/ Triple Entente” bloğu oluşturulmuştur. 1915 yılında ise İtalya, Üçlü İttifak bloğundan ayrılarak Üçlü İttifak devletlerine katılmıştır. Askerî ve siyasî temeller üzerine kurulan bu iki karşı blok arasındaki çelişkiler insanlığı I. Dünya savaşına sürüklemiştir (Voyennıy Entsiklopediçeskiy Slovar, 2002: 71, 1504 – 1505; Armaoğlu, 2003: 352; 439 – 451). Bu iki bloğun oluşmasını sağlayan anlaşmaların tam metinleri için bk.: Mirovıe Voynı XX, 2002: 7 – 28, ( 1 – 12 Nolu Belgeler ) 13 I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI Şahin DOĞAN İngiltere, Mezopotamya, Arabistan ve Filistin’i ele geçirmek için çaba harcıyordu. Fransa, Kilikya ve Suriye’ye talip olmuştu. Bu iki ülke, Rusya’ya hiçbir şey vermek istemiyordu. Ancak, İngiltere ve Fransa Rusya’nın; Avrupa’da Almanya’ya karşı gerekli bir müttefik olması nedeniyle Çarlık yönetiminin isteklerini hesaba katmak zorundaydı. 1914 yılında İngiltere ve Fransa, Avrupa’da başarıya ulaşmak amacıyla Rusya’nın yardımını almak için Türkiye üzerindeki çıkarlarından ödün vermek zorunda kaldılar. İngiltere ve Fransa eğer bu ödünü vermeseydiler sadece Avrupa’da bazı kayıplar vermekle kalmayıp bütün Osmanlı topraklarını da kaybedebilirlerdi. Aynı zamanda İngiltere, Almanya’nın Hindistan ve Mısır’a yapabileceği direk bir saldırı tehlikesiyle karşı karşıya kalabilirdi Almanya, Osmanlı Devleti üzerindeki amaçlarını gizliyor ve Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün korunması için çaba harcıyordu. Almanya’nın izlediği bu siyaset gerçekte Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruyarak onu bütün olarak kendi sömürgesi hâline dönüştürme amacını güdüyordu. Bu amacına ulaşmak amacıyla Almanya, Osmanlı Devleti’ni kendi yanında savaşa girmesi için her türlü yöntemi denedi (Korsun, 1946: 4). 2.1. Savaşın Başlaması 1914 yılında herhangi bir sorunun kolayca bir dünya savaşının çıkmasına neden olabileceği siyasî bir ortam bulunmaktaydı. 1911, 1912, 1913 yıllarında yaşanan siyasî krizler bir dünya savaşına neden olmamıştı ancak dünyadaki siyasî ortam oldukça gergin bir hâl almıştı. İşte bu gergin siyasî ortam içerisinde Avusturya Veliahdı’nın öldürülmesi ile başlayan kriz, I. Dünya Savaşı’nın başlaması için bir neden oldu; 28 Haziran 1914 tarihinde Avusturya Veliahdı Franz Ferdinand ve eşi, Sırp milliyetçileri tarafından Sarayevo’da öldürüldü (Hvostov, 1939: 414). Avusturya – Macaristan Hükümeti’nin yaptığı soruşturmalar sonucunda suikastı gerçekleştiren kişilerin Sırbistan Gizli Servisi ile ilişkileri olan “ Kara El” örgütü tarafından yönlendirildikleri anlaşıldı ve suikastın sorumlusu olarak Sırbistan Hükümeti gösterildi. Bu gelişmeler, önceden beri Sırbistan’a gözdağı vermek isteyen Avusturya – Macaristan’a istediği fırsatı yaratmış oldu (Gülboy, 2004: 83). Suikastın yapıldığı gün ile Avusturya – Macaristan’ın Sırbistan’a bir ültimatom verilmesini kararlaştırması arasında iki hafta geçmişti. Bu süre zarfında diplomatlar, siyasetçiler ve askerler Sırbistan’ın bu tavrı karşısında ne yapılacağı konusunda gergin bir arayış içerisine girdiler. General Konrad, bu saldırıyı Sırbistan’ın Avusturya – Macaristan’a bir savaş ilanı olarak kabul ediyor ve bu çağrıya karşı cevabın sadece savaş olması gerektiğini düşünüyordu. General, bu nedenle genel bir seferberlik ilan edilmesini ve Belgrat’a derhal savaş açılmasını talep ediyordu. Generalin düşüncesine göre aksi takdirde İmparatorluk büyük bir prestij kaybına uğrayacak ve büyük bir devlet olmaktan çıkacaktı. Berhtold da savaş taraftarı idi. Genel anlamda Avusturya – Macaristan üst yöneticilerinin çoğunluğu bir savaşın açılması düşüncesindeydiler. Avusturya – Macaristan üst yöneticilerinin savaş taraftarı tutumlarına karşı sadece, Macaristan Başbakanı Kont İ. Tisa karşı çıkıyor, böyle bir savaşta kazanılacak bir başarının dahi imparatorluğa ve Macaristan’a yarar getirmeyeceğini savunuyordu. Ancak, Kont Tisa da, Temmuz ayı 14 I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI Şahin DOĞAN ortalarında Avusturya – Macaristan ve Alman yöneticilerinin baskıları sonucunda savaş karşıtı düşüncelerinden vazgeçecekti (Tupolev, 2002: 106 – 107). Görüşmeler sırasında Almanya’nın bu konudaki düşüncelerinin öğrenilmesi için Berlin’e bir elçi gönderilmesine karar verildi. Zira Avusturya – Macaristan’ın Sırbistan’a savaş ilan etmesi durumunda Rusya’nın da Avusturya – Macaristan’a savaş ilan etme olasılığı çok yüksekti. Bunu müteakip Almanya’nın daha sonra da Fransa’nın savaş’a dahil olmaları kaçınılmaz olarak görülüyordu. Dolayısıyla Almanya yönetimi’nin, Avusturya – Macaristan’ın Sırbistan’a savaş açıp açmayacağı konusundaki düşünceleri büyük bir öneme sahip idi (Hvostov, 1939: 414). Kont Hoyos, Avusturya – Macaristan elçisi olarak 4 Temmuz 1914’te Berlin’e gitti. Hoyos, 5 Temmuz günü Kayzer tarafından kabul edildi. ( Tupolev, 2002: 107 ) Kayzer, bu görüşme sırasında Avusturya’nın plânları hakkında bilgi edindi ve bu planı olumlu buldu (Hvostov, 1939: 414). Görüşmeler sırasında Kayzer, düşüncelerini şu şekilde ifade ediyordu: “ Şüphesiz, Rusya düşmanca bir pozisyon alacaktır ve bunun için hazırdır. Eğer Rusya ile Avusturya arasında bir savaş çıkarsa Almanya, kendi ittifak yükümlülüklerini yerine getirecektir.” Bu şekilde Almanya, Avusturya – Macaristan’ın Sırbistan’a saldırması durumunda çok büyük bir ihtimalle bir Avrupa savaşının çıkacağını bile bile Avusturya – Macaristan’ın Sırbistan’a savaş açmasını tereddüt etmeden kabul etmiş oluyordu (Tupolev, 2002: 107). Almanya’nın böyle bir pozisyon alması sonucunda, Viyana’da Sırbistan’a kabul edilmez şartlar taşıyan bir ültimatom verilmesine karar verildi. 23 Temmuz 1914 tarihinde de bu ültimatom6 Sırp Hükümeti’ne sunuldu. Ağır koşulların bulunduğu bu ültimatoma cevap vermesi için Sırbistan’a 48 saat süre tanındı. Bu ültimatoma cevap verilmemesi durumunda ise savaş açılacağı Sırbistan’a bildirildi (Gülboy, 2004: 84 – 85). 24 Temmuz günü Rus Dışişleri Bakanı S. D. Sazonov Balkanlardaki bu gelişmelerle ilgili bir telgraf aldığında, “ Bu bir Avrupa savaşı demek!” diyerek bu konudaki düşüncelerini ifade ediyordu. Aynı gün Bakanlar Kurulu toplanarak Sırbistan’ın Avusturya’ya vereceği cevap meselesi görüşüldü. Bakanlar Kurulunun bu toplantısı sonucunda, Sırp Hükümeti’ne, Avusturya’nın daha ılımlı olması gerektiği şeklinde cevap vermesi tavsiye edildi. Ayrıca Sazonov, Berlin’in Avusturya’ya daha barışçıl davranması konusunda etkide bulunabileceğini düşünerek Almanya’nın büyük elçisi F. Purtales ile görüştü (Şatsillo, 2003: 21). F. Purtales, Sazonov ile yaptığı bu görüşmeyi 25 Temmuz’da Almanya Dışişleri Bakanlığı’na çektiği telgrafta şöyle anlatıyor: “ Daha demin Sazonov ile uzun bir görüşme yaptım. Bakan, endişeli bir halde Avusturya – Macaristan’a inanılmaz suçlamalarla ithamda bulundu. Görüşmemiz sırasında Sazonov, “ Eğer Avusturya – Macaristan Sırbistan’ı işgal ederse biz de Avusturya – Macaristan ile savaşırız” diye haykırdı” (Şatsillo, 2003: 59, Belge No:31). Bu gelişmelerin ardından Sırp Hükümeti, 25 Temmuz günü bu ültimatoma cevap olarak, Avusturya’nın isteklerinin büyük bir kısmını kabul ettiğini ancak kendi egemenliğini zedeleyen bazı maddelerin diplomasi yolu ile yumuşatılmasını istediğini bildirdi7 (Gülboy, 2004: 84 – 85). 6 Avusturya – Macaristan’ın Sırbistan’a verdiği notanın tam metni için bk.: Şatsillo, 2003: 60 - 63, Belge No: 32. 7 Sırp Hükümetinin, 25 Temmuz 1914 tarihinde Avusturya – Macaristan’ın notasına verdiği cevabın tam metni için bk.: Şatsillo, 2003: 63 - 67, Bege No: 33 15 I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI Şahin DOĞAN Belgrat’tan gelen bu cevap üzerine Avusturya – Macaristan, Sırbistan ile olan diplomatik ilişkilerini kesti ve 28 Temmuz günü Sırbistan’a savaş açtığını ilan etti. Avusturya – Macaristan’ın Sırbistan’a savaş ilan etmesiyle birlikte Rusya, 29 Temmuz’da kısmi seferberliğe başladı.8 Bunun üzerine Almanya, eğer Rusya askerî hazırlıklarını durdurmaz ise Almanya’nın da seferberliğe başlayacağını açıkladı. Almanya’nın bu tehdidine karşılık olarak Rusya, 30 Temmuz günü genel seferberlik ilan etme kararı aldı. Bu arada Avusturya da genel seferberlik yapmaya karar verdi. 31 Temmuz günü Almanya, Rusya’ya bir ültimatom vererek askerî hazırlıklarını durdurmasını istedi. Almanya’nın bu ültimatomuna Rusya’nın olumsuz cevap vermesi üzerine Almanya, 1 Ağustos 1914 tarihinde Rusya’ya savaş ilan etti9 (Hvostov, 1939: 415 – 416). Almanya, 1 Ağustos’ta genel seferberlik ilan etmiş olan Fransa’ya da 3 Ağustos 1914 tarihinde savaş ilan etti. Almanların Belçika sınırını geçmeleri üzerine İngiltere Almanya’ya bir nota çekerek Alman birliklerinin bu bölgeyi terk etmesini istedi fakat Almanya İngiltere’nin bu notasına cevap vermedi. Bu gelişmenin ardından İngiltere 4 Ağustos’ta Almanya’ya savaş ilan etti. İngiltere’nin de savaşa dâhil olmasıyla birlikte Avrupa’nın bütün büyük güçleri savaşa girmiş ve böylece I. Dünya Savaşı başlamış oluyordu (Gülboy, 2004: 88) 2.2. Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girişi Enver Paşa başta olmak üzere İttihat ve Terakki Hükümeti, Balkan Savaşlarında ordunun çok zayıf olduğunu anlamış ve bunun üzerine hemen ordunun güçlendirilmesi ve ıslah edilmesi çalışmalarına başlamıştı. İttihat ve Terakki Hükümeti bu amaçla Almanya’dan askerî bir heyet getirilerek ordunun ıslah edilmesi çalışmalarına başlanması yönünde bir karar aldı (Arutünyan, 1968: 23; Kurat, 1990: 226). Alınan bu karar üzerine Sadrazam, İstanbul’daki Alman Büyükelçisi Von Vangenheim’e başvurarak, Almanya’nın Anadolu’nun güç kazanması konusunda samimi arzusuna güvenerek Osmanlı ordusunun idaresi için bir Alman generalin gönderilmesini İmparator Hazretleri’nden istediklerini bildirdi (Adamov, 1924: 53). Hükümetin bu isteği üzerine orduyu modernleştirmek üzere 1913 yılının Kasım ayında Liman Von Sanders’in başında bulunduğu bir Alman Heyeti İstanbul’a geldi ve hemen ordunun ıslah edilmesi çalışmaları başlatıldı (Shaw, 2000: 370). Liman von Sanders ve Heyetinin İstanbul’a gelmesi hem İstanbul’da hem de başta Petersburg’da olmak üzere Avrupa Başkentlerinde - Avusturya – Sırbistan anlaşmazlığı çıkıncaya kadar - siyasî çıkar çevrelerinin en önemli ilgi odağı olmuştur. Zira bu heyetin davet edilmesi Türkiye’nin Almanya ile olan yakınlığını daha da güçlendirecekti (Adamov, 1924: 53 – 54). 8 Rusya Dış İşleri Bakanı S. D. Sazonov, dış merkezlere 28 Temmuz 1914 tarihinde çektiği telgrafta seferberliğin başlayacağını bildiriyordu: 1539 nolu telegraf;Viyana, Paris, Londra, Roma’ya bildirilir: Avusturya’nın Sırbistan’a savaş ilan etmesi nedeniyle yarın Odessa, Kiev, Moskova ve Kazan bölgelerinde seferberlik başlatılacaktır. Alman Hükümeti’ne Rusya’nın Almanya’ya karşı bir saldırı yapma niyetinde olmadığını bildiriniz. Viyana’daki Büyük Elçimiz şuan için geri çağrılmayacaktır” (Şatsillo, 2003: 67 – 68, Bege No: 35). 9 Almanya büyük elçisi F. Purtales’in Rus Dış İşleri Bakanı S. D. Sazonov’a 1 Ağustos 1914 saat 7: 10’da Almanya’nın Rusya’ya savaş açtığını bildiren nota için bk.: Şatsillo, 2003: 82, Bege No: 59 16 I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI Şahin DOĞAN Avrupa’da bir savaşın çıkması ve bu savaşın Türkiye’ye de yansıması ihtimali düşünülerek Enver Paşa’nın askerî danışmanlarından General von Bronsart’ın nezaretinde Türkiye’de seferberlik hazırlıkları için 1914 yılının Şubat ayından itibaren bazı çalışmalar başlatılmıştı. Bosna’daki suikasttan sonra başlayan siyasî krizin gittikçe tırmanması üzerine de Enver Paşa, askerî hazırlıkları hızlandırmış ve bu hazırlıklara daha önem vermeye başlamıştı. Zira 30 Temmuz’da kısmi seferberliğe başlanmış, Ağustos ayında da genel seferberlik ilan edilmişti (Kurat, 1990: 226 ). Savaşın başlaması ile Osmanlı Devleti’nin coğrafî konumu büyük bir önem kazanmıştı; Rusya’nın ikmal ve ticaret yolu Osmanlı Devleti’nin kontrolündeki Boğazlar üzerinden Akdeniz’e ulaşması nedeniyle bu yolun açık tutulması Rusya ve müttefikleri açısından büyük bir önem arz ediyordu. Almanya ise Osmanlı Devleti’ni kendi yanında savaşa sokarak Rusya’yı Karadeniz’de sıkıştırmak istiyordu. Bununla birlikte Kafkasya ve Mısır’da yeni cephelerin açılmasıyla da Almanya’nın yükü hafifleyecekti. Ayrıca, Halife, yapacağı çağrıyla Rusya’da, İngiltere ve Fransız sömürgelerinde yaşayan birçok Müslümanı ayaklandırabilirdi. Osmanlı Devleti’nin Almanya ve Avusturya – Macaristan’ın yanında savaşa dahil olması durumunda Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan da aynı eğilimi gösterebilirdi ( Gülboy, 2004: 142 ). Osmanlı Devleti’nin İtilaf Devletleri’ne katılmak için yaptığı teşebbüsler olumsuz sonuçlanmış bunun sonucunda da Üçlü ittifak’a yakınlaşmak durumunda kalmıştı. Avusturya’nın yaptığı teklifi olumlu bulan Osmanlı Devleti, 22 Temmuz 1914’de Almanya’ya başvurmuş, 27 Temmuz’da başlayan görüşmeler sonucunda da 2 Ağustos 1914 tarihinde Osmanlı Devleti ile Almanya arasında ittifak anlaşması imzalanmıştır (Tolon, 2004: 28). 2 Ağustos 1914 tarihinde iki ülke arasında imzalanan 8 maddelik bu gizli anlaşma ile Osmanlı Devleti Almanya’nın ve Avusturya - Macaristan’ın müttefiki oluyordu; anlaşmaya göre eğer Rusya, Avusturya – Sırp çatışmasına bir müdahalede bulunursa Almanya, Avusturya – Macaristan’ın tarafında olacaktı, böyle bir durumda Osmanlı Devleti da Almanya’nın yanında yer alacaktı (Alekseyev, 2001: 257). İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesini geciktirmek ve böylece Avrupa’daki Rus birliklerinin Kafkas Cephesi’ne nakledilmesini önlemek çabası içindeydiler. Almanya ise aksine Rusların Avrupa’daki gücünü zayıflatmak için Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya saldırısının bir an önce gerçekleşmesini istiyordu (Korsun, 1946: 4). 2 Ağustos’ta tarafsızlığını ilan eden Osmanlı Devleti’nin bu pozisyonunu sürdürmesini en çok isteyen Rusya idi. Özellikle Kafkaslar’da cephe açılması ve Boğazların kapanması Rusya’yı çok güç bir durumda bırakacaktı. Bu nedenle Rus diplomatlar Osmanlı Devleti’nin tarafsızlığını sürdürmesi için büyük bir çaba harcadılar. Ancak bu çabalar sonuçsuz kalacaktı (Adamov, 1924: 54 – 74; Şatsillo, 2003: 233). Almanya, savaşın çıkmasıyla birlikte kendi yanında savaşa girmesi için Osmanlı Devleti’ne baskı yapmaya başlamıştı. Ancak Osmanlı Devleti, seferberliğini tamamlayamadığını dolayısıyla savaşa hazır olmadığını ifade ederek savaşa girmemeye çalışıyordu. Almanya’nın Eylül 1914’te Fransa’nın Marne hattında başarılı olamaması ve bu nedenle Fransa’yı saf dışı edememesi aynı zamanda 17 I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI Şahin DOĞAN Avusturya’nın Rusya karşısında bir varlık gösterememesi ve Rusya’nın Galiçya’yı ele geçirmesi üzerine Almanya, hem Rus hem de Fransız cephesinde savaşmak zorunda kalarak güç bir duruma düşmüştü. Almanya, düştüğü bu durumdan kurtulmak için Osmanlı Devleti’nu biran evvel savaşa sokmak yönündeki baskılarını iyice artırdı. Ancak, Osmanlı Devleti bu defa da malî durumunun iyi olmadığını ileri sürerek bu baskılara direnmeye çalıştı. Almanya, Osmanlı Devleti’nin aldığı bu tavır karşısında, 1914 yılının Ağustos ayında Akdeniz’de İngiliz donanmasından kaçarak Osmanlı Devleti’ne sığınan Goeben ve Breslau adlı savaş gemilerinden faydalanmayı düşündü (Tolon, 2004: 33 – 34). Enver Paşa 11 Ağustos’da Almanlara ait bu iki savaş gemisinin İstanbul’a gelmesine ve Osmanlı Devleti tarafından satın alınmasına göz yumdu. Bu satın alma işlemi şeklen gerçekleştirilmişti. Çünkü bu gemilerdeki Alman mürettebat görevine devam ediyordu. Almanya’nın baskıları sonucunda Goeben savaş kruvazörünün komutanı Amiral Souchon 18 Ağustos’da Türk donanmasının komutanlığına atandı (Şatsillo, 2003: 234; Gülboy, 2004: 145) Bu arada Türkiye’de bulunan Rus resmî temsilcileri, Osmanlı Devleti’nin hem İstanbul’da hem de Anadolu’da savaş hazırlıklarını yaptığını rapor ediyorlardı. Rusya’nın İstanbul Büyük elçisi Girs, 19 Eylül’de Amiral Ebergard’a çektiği telgrafta, Goeben ve Breslau savaş gemilerinin Karadeniz’e girecekleriyle ilgili söylentilerin arttığını ancak hükümet üyelerinin bu söylentileri yalanladıklarını ifade ettikten sonra Karadeniz’deki limanlarda zamanında gerekli savunma önlemlerinin alınması gerektiğini bildiriyordu. Bu telgrafın gönderilmesinden iki gün sonra 22 Eylül’de bu bilgi karargâh tarafından da doğrulandı: “ İstanbul’dan alınan bilgiler barışın korunması ile ilgili hiçbir ümit vermemektedir. Türkiye’nin yapacağı bir saldırı beklenmelidir…” . Sazanov, Amiral Ebergard’a 20 Kasım’da çektiği telgrafta Türkiye’nin Almanya’dan para aldığını ve bu nedenle yakın günlerde Türkiye’nin Rusya’ya saldırabileceğini ifade ediyordu. 28 Kasım saat 17: 30’da alınan bir mesajda, güvenilir kaynaklardan alınan bilgilere göre Türkiye’nin 28 Kasım’da savaş ilan etmeye karar verdiği bildiriliyordu (Novikov, 2003: 4 – 5). Petersburg’daki Osmanlı Sefareti Maslahatgüzarı Fahrettin Bey’in 25 Ekim 1914 tarihinde gönderdiği telgrafta Rusya’daki durum şu şekilde ifade ediliyordu: “ Rus siyasî mahfillerinde, Türkiye’nin Rusya’ya karşı yakında harbe gireceği kuvvet bulmuştur; Ruslar bundan endişe duymamaktadırlar. Rus Harbiye Nazırı’nın bir yabancı askerî ataşeye söylediğine göre: Türkler “Yavuz” zırhlısının ateşi himayesinde Hoca Bey’e ( Odessa’ya ) askerî bir çıkarma yapmaya hazırlanmakta imişler. Ruslar ise kendileri tarafından, Türkiye’ye karşı taarruzda bulunmayacaklarını temin edip duruyorlarmış” (Kurat, 1990: 241). Enver Paşa bir saldırının yapılması taraftarı idi ancak hükümetteki diğer bakanlar zaman kazanmak istiyorlardı ve bu nedenle de Dışişleri Bakanı Halil Bey’i saldırıyı düzenlemek için uygun bir zaman belirlemek üzere Berlin’e göndermeye karar verdiler. Ancak, Enver Paşa tarafından desteklenen Amiral Souchon bu görüşmelerin sonucunu beklemeden Rusya’nın Karadeniz’deki limanlarına saldırarak savaşı başlattı10 (Novikov, 2003: 5): Alman Genel Kurmaylığı’ndan alınan emre göre 10 Türkiye’nin savaşa girişi ve bu dönem ülkeyi yöneten Hükümet üyelerinin bu konudaki tutumları tartışılan bir meseledir. Akdes Nimet Kurat, Enver Paşa’nın savaşı arzu ettiğini ancak Sadrazam Said Halim Paşa, Talat Bey ve Cavit Bey gibi kabine üyelerinin birçoğunun savaşa hemen girilmemesi 18 I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI Şahin DOĞAN ve Osmanlı yetkililerinin izin vermesiyle Osmanlı Donanması Amiral Souchon tarafından tatbikat yapmak bahanesi ile 27 Ekim’de Karadeniz’e çıkartıldı. 29 Ekim’de de Rusya’nın Karadeniz’deki Odessa, Sivastapol ve Novorrossisk Limanları, içerisinde Türk bayrağı çekili Goeben ve Breslau savaş gemilerinin olduğu Osmanlı Filosu tarafından bombalandı. Aynı gün Rusya’nın İstanbul Büyükelçisi M. N. Girs, yetkililerden pasaportlarını istedi. Bu gelişme üzerine, 2 Kasım’da Rusya, 5 Kasım’da İngiltere, 6 Kasım’da da Fransa Osmanlı Devleti’ne savaş ilan ettiler. Osmanlı Devleti da 11 Kasım’da bu devletlere karşı resmen savaş ilan etti. Bu şekilde Almanların Osmanlı Devleti’nu savaşa sokma çabaları, sonunda başarıya ulaşmış oluyordu (Şatsillo, 2003: 234). 2.3. Kafkas Cephesi’nin Açılması ve Sarıkamış Harekatı Osmanlı Donanması’nın 29 Ekim 1914 yılında Rusya’nın Karadeniz’de bulunan limanlarına yaptığı saldırıdan hemen sonra Rusya, Osmanlı Devleti ile olan diplomatik ilişkilerini derhal kesti. Rus Kafkas Ordularının bir bölümüne sınıra gidilmesi ve Türk birliklerine saldırılması emri verildi. Bu gelişmeleri 2 Kasım 1914 yılında II. Nikola’nın manifestosu takip etti. Kafkas Cephesi’ndeki ilk çarpışmalar 10 Kasım 1914 tarihinde başladı (Ludşuveyt,1966: 62). Rusya, Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesinden önce yaptığı plânlar çerçevesinde İstanbul ve Boğazların alınması için bir çıkarma harekatı düzenlemeyi plânlamıştı. Bu plâna göre Kafkas Ordusu birlikleri de bu çıkarma hareketine yardımcı olacaklardı. Ancak; Rusya, savaş süresince hiçbir zaman bu askerî harekatı gerçekleştirecek ne ulaşım araçlarına ne de yeterli sayıda çıkarma birliklerine sahip olamadığı için bu plân sadece kağıt üzerinde kaldı. Bu nedenle savaş sırasında sadece Rus Kafkas Orduları Komutanlığı’nın hazırlamış olduğu plânlar hayata geçirilebilmiştir. Kafkas Orduları Komutanlığı’nın yapmış olduğu bu plâna göre Rus Ordusu Kars – Sarıkamış – Erzurum istikametinde ilerleyecek ve böylece Türk mevzilerinin içlerine girerek mevziler dağıtılacaktı. Ayrıca, Türk Ordusu’nun kanatlardan yapabileceği saldırıları hesap eden Rus komutanlığı Rus birliklerinin Oltu ve Kağızman istikametinde hareket etmesini de bu plâna dahil etmişlerdi. Anadolu’nun içlerine doğru yapılacak bu hareket eğer başarıya ulaşırsa Rus Ordusu, geniş bir hareket sahasına kavuşacak aynı zamanda ele geçirilecek bu bölge daha sonra Mezopotamya ve diğer önemli noktalara yapılacak saldırılar için bir baz oluşturacaktı11(Arutünyan, 1971: 124 – 125). gerektiğini savunduklarını ifade etmektedir. Ancak, Kurat, Talat Bey, Cemal Paşa ve Halil Bey’in Eylül ayının ortalarından itibaren Enver Paşa’yı savaşa girilmesi gerektiği konusunda desteklemeye başladıklarını belirterek 20 Ekim 1914 tarihinde yapılan kabine toplantısında Enver Paşa, Talat Bey, Cemal Paşa ve Halil Bey tarafından Rusya’ya karşı savaş açılması kararının alınmış olabileceğinin ve 25 Ekim gününde ise Enver ve Cemal Paşaların General Souchon’a Rus limanlarına saldırı emrini vermiş olduklarının kuvvetle muhtemel olduğunu ifade etmektedir ( bk.: Kurat, 1990: 242 – 243 ). 11 A. Yaşenko, 1916 yılında kaleme aldığı “ Russkie İnteresı v Maloy Azii” adlı eserinde, Rusya’nın Küçük Asya üzerindeki en temel çıkarının İstanbul ve Boğazların ele geçirilmesi olduğunu ifade etmektedir (Yaşenko, 1916: 9). 19 I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI Şahin DOĞAN Türk Ordusu’nun Kafkas Cephesi’ndeki planı ise: Sarıkamış’ta bulunan Rus birliklerinin yok edilmesi; cephenin sol kanadında Ardahan ve Batum’un ele geçirilerek daha sonra bu istikametten Tiflis’e ulaşmak; cephenin sağ kanadında İran Azerbeycanı’nı, Culfa ve Nahçıvan’ı ele geçirerek bu istikametten Bakü, Yelizavetpol ve Kuzey Kafkasya’ya ulaşmak; ayrıca Rus Kafkas Ordusu’nun kuşatma altına alınarak tamamen yok edilmesi, Türk Kafkas Ordusu’nun plânları arasındaydı (Korsun, 1946: 21; Arutünyan, 1971: 125). Savaşın başında Rus Kafkas Ordusu’nun gücü, 153 tabur, 175 bölük ( yüzlük), 12 istihkâm bölüğü, 350 sahra topu ve 5 kale topçu taburundan oluşmakta idi (Korsun, 1946: 22). Kafkas Cephesi’ndeki III. Türk Ordusu ise IX., X., ve XI. kolordulardan oluşmaktaydı; X. Kolordu Sivas ile Karadeniz arasında, IX. ve XI. Kolordular ise Erzurum ve çevresinde bulunmakta idiler (Kurat, 1990: 262). III. Ordu’nun savaşın başlarındaki gücü ise 100 tabur, 165 süvari bölüğü ve 244 toptan oluşmaktaydı. Hasan İzzet Paşa’nın komutası altında bulunan III. Orduda 150 bin asker ve subay görev yapmaktaydı (Ludşuveyt, 1966: 63). Savaşın başlamasıyla birlikte Rus Kafkas Ordusu, Türk sınırını geçerek Erzurum istikametinde saldırıya geçti. Ancak Rus Ordusu’nun bu hareketi Türk birlikleri tarafından durduruldu ve hatta Rus Kafkas Ordusu geri püskürtüldü (Korsun, 1937: 5). Bu hareketi gerçekleştiren General Bergman, kendi başına aldığı bu saldırı kararı ile süratle bir harekete girişerek büyük bir başarıya ulaşmak istemişti. Rus General 2 Kasım 1914 tarihinde komutası altında bulunan 155. alay ile Zivin’e saldırdı ve burayı işgal etti. Rus birlikleri sınırın başka yerlerinden de geçerek Bayazit ve Diyadin mevkilerini ele geçirdiler. General Bergman’ın kuvvetleri sınırdan 30 km. içeri ilerleyerek Ardos – Horasan hattını kontrol altına aldılar. 5 Kasım günü Rus birlikleri Türk sınırları çerisinde bulunan ilk önemli müstahkem mevkii olan Köprüköy’e doğru ilerlemeye başladılar. 7 Kasım’da burada meydana gelen cephenin ilk önemli çarpışmasında Rus hücumu geri püskürtüldü. 11 Kasım’da da Hasan İzzet Paşa’nın gönderdiği kuvvetler Rusları geri çekilmeye zorladılar. Ancak, Rus birliklerinin takviye edilmesi ile birlikte bu geri çekiliş bir kaçışa dönüşmedi ve buradaki çarpışmalar 17 Kasım’a kadar devam etti (Kurat, 1990: 265 – 266). Türk Ordusu’nun Rusların ilk saldırısını durdurması ile birlikte karşı bir harekete geçerek Batum istikametinde ilerlemeye başlamış ve bu ilerleme sonucunda Borçka, Artvin ve Ardanuç Türk birliklerinin eline geçmişti. Bu şekilde Türk Ordusu Batum bölgesinin güney kısmını tamamen ele geçirmiş oluyordu (Ludşuveyt,1966: 64). Savaşın ilk haftasında yaşanan bu çarpışmalar cephedeki Rus ve Türk güçlerinin eşit olduğunu ortaya koymuş ve Rusların ilerleyişinin kolay olamayacağını göstermişti. Ayrıca, Rusların bu ilk saldırısının durdurulması Türk askerinin moralini de yükseltmişti. Türk Ordusu’nun bu ilerleyişi özellikle Enver Paşa ve çevresindekilerde büyük bir sevinç yarattı ve daha sonrası için büyük ümitlere yol açtı. Kış mevsiminin gelmesi ve bölgede kötü hava koşullarının erken başlaması nedeniyle de Hasan İzzet Paşa, askerî hareketlerin duracağını düşünüyordu. Ancak, bu sıralarda Enver Paşa, Ruslara ani bir baskın yapmak üzere büyük bir taarruzun plânlarını yapmakta idi (Kurat, 1990: 266 – 267). Enver Paşa’nın hazırladığı bu plânda, Ardahan istikametinde Ruslara karşı büyük bir taarruz hareketi düzenlenerek Sarıkamış ve Kars’ın ele geçirilmesi 20 I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI Şahin DOĞAN düşünülmekteydi. Böylece Kafkaslar üzerine bir askerî hareket mümkün olacağı gibi bunun sonucunda Kafkas Rus Ordusu’nun imha edilmesi ve bölgede bulunan Müslümanların Ruslara karşı ayaklanacakları öngörülüyordu (Korsun, 1937: 17 – 24; Kurat, 1990: 268). Sarıkamış hareketi olarak adlandırılan bu askerî taarruzu yönetmek için Enver Paşa, Albay Bronsart von Schellendorf ile birlikte Aralık ayının başlarında Goeben ile İstanbul’dan Trabzon’a buradan da Erzurum’a geldiler. Enver Paşa’nın taarruz plânını tasvip etmeyen III. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa, istifa etti ve III. Ordu’nun komutanlığına Enver Paşa geçti (Ludşuveyt,1966: 65). Sarıkamış Hareketi’nde tarafların güçleri şu şekildeydi: Hareket’in ana istikametinde ( Sarıkamış istikameti ) Rusların, 53 tabur, 36 bölük ve 148 topu bulunmaktaydı. Türklerin ise 30 tabur, 16 bölük ve 154 topu mevcut idi. Rakamlardan görüldüğü gibi Sarıkamış istikametindeki Rus piyade gücü Türk birliklerinin neredeyse iki katı kadar iken tarafların topları ise hemen hemen eşit sayıda bulunmakta idi. Türk Ordusu’nun ikmal yolları çok uzundu: Ordunun bazı gereksinimleri İstanbul’dan deniz yolu ile Trabzon’a oradan da cepheye gönderiliyordu. Ancak savaşın başından beri Rus filosunun Karadeniz’deki üstünlüğü nedeniyle III. Ordu’nun bütün gereksinimleri Kayseri – Sivas – Erzincan üzerinden olmak üzere 900 km. gibi uzun bir yoldan sağlanıyordu. Bu durum ordunun ikmalinin yeterli düzeyde yapılamamasına yol açmıştı. Ayrıca Sarıkamış hareketi öncesinde yük hayvanlarının bir çoğu ölmüş, hayatta kalanlar da bakımsızlıktan yeteri kadar verimli olamıyorlardı. Bunlara rağmen Türk Ordusu modern bir şekilde teçhiz edilmiş ancak dağlarda yapılacak bir kış hareketi için gerekli kışlık elbise ve ayakkabıdan yoksun idi. Bu olumsuzlukların yanında salgın hastalıklar da orduda önemli bir sorun olarak ortaya çıkmıştı (Korsun, 1937: 26,29) Bütün bu olumsuzluklara rağmen Sarıkamış Hareketi 22 Aralık 1914 tarihinde Enver Paşa’nın emri ile başlatıldı. Bu hareketin amacı Sarıkamış, Kars ve Gümrü’yü ele geçirerek daha sonra da Kafkaslara yönelmek sonuç olarak da Rus Kafkas Ordusu’nu yok etmekti (Ludşuveyt,1966: 65). Ancak böyle büyük bir taarruz için Türk Ordusu yeterli derecede hazırlanmamış ve gerekli teçhizata sahip değildi. Ayrıca, bölgenin dağlık oluşu ve hava koşullarının olumsuzluğu böyle bir hareketi çok zor bir hale sokuyordu (Korsun, 1937: 26, 29). Bununla birlikte, Sarıkamış Harekatı’nda Türklere karşı savaşmak üzere, bölgedeki Ermeni halkı da Ruslar tarafından bütünüyle en modern silahlarla donatılmışlardı12 (Korsun, 1940: 189, Prilojeniye 4). Bölgede meydana gelen çarpışmalarda Türk askerî, bütün olumsuzluklara rağmen kahramanca savaştı. Ancak, yapılan bu büyük mücadele sırasında Türk askerlerinin on binlercesi - 20 derece soğuk altında aç ve yorgun bir hâlde donarak öldüler. 2 Ocak günü hareketin başarısızlığa uğradığı tamamen ortaya çıkmış ve Sarıkamış’ın alınamayacağı anlaşılmıştı. Bu durum karşısında Enver Paşa 2 Ocak günü cepheden ayrıldı ve Erzurum üzerinden İstanbul’a geri döndü. Çarpışmalar, 17 12 Savaşın ilerleyen dönemlerinde Ermenilerin Ruslar tarafından silahlandırılmaları, Kafkasya’yı tehdit eden bir Türk ilerleyişinin durmasından sonra da daha da hız kazanarak devam edecekti (Korsun, 1940: 189, Prilojeniye 4). 21 I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI Şahin DOĞAN Ocak gününe kadar devam etti ancak bu çarpışmaların hiçbir önemi kalmamıştı. Türk birlikleri geri çekildiler ve Ardahan ve Oltu tekrardan Rusların eline geçti (Kurat, 1990: 279). Böylece Sarıkamış Hareketi Türk Komutanlığı’nın yapmış olduğu taktik hatalar sonucunda büyük bir yenilgiyle sonuçlanmış oldu (Korsun, 1946: 38). Sarıkamış Hareketinin sonucunda Türk Ordusu çok büyük kayıplar verdi: Türk Ordusundan yaklaşık 70 000 kişi bu çarpışmalar sırasında öldü ( ölen askerlerin 30 000 kişisi soğuktan donarak ölmüşlerdi) (Korsun, 1946: 38). Bu durum Türk Ordusu’nun en güzide askerlerini yitirdiği anlamına geliyordu. Bu taarruzda yok olan askerî birliklerin yeri bir daha aynı kalitede askerlerle doldurulamadı ve bu şekilde Kafkas Cephesinde Rus ilerleyişinin önü tamamen açılmış oldu (Kurat, 1990: 280). Nitekim, Sarıkamış yenilgisinden sonra Rusların Doğu Anadolu’daki ilerleyişi sonucunda Rus Orduları Kafkas Cephesi’nde, 1917 yılının başlarına kadar Erzurum ( Aralık 1915 – Ocak 1916 ), Erzincan (Haziran – Temmuz 1916 ), Van, Muş, Eleşkirt, Bayburt, Beyazıt, Diydin, Malazgirt, Hınıs, Ahlat, Nenehatun gibi önemli merkezleri işgal etmiş ve böylece Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmı Rusların eline geçmiştir13 (Yıldırım,1990: 94). 13 Kafkas Cephesi’nde ki askerî hareketler ve Anadolu’nun Ruslar tarafından işgal edilmesi hakkında daha geniş bilgi için bk.: Korsun, 1940; Korsun, 1938; Korsun, 1937; Korsun, 1946; Arutünyan, 1971; Ludşuveyt, 1966. 22 I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Şahin DOĞAN 3. I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Birinci Dünya Savaşı’nın hemen başında Ermeni diplomatları Ermeni meselesini tekrardan Ermeni toplumunun önüne getirdiler. Elbette ki Ermeni toplumu, Ermeni diplomasisinin faaliyetleri doğrultusunda hareket ediyordu. Ancak; Ermeni toplumunun temsilcilerinin faaliyetleri kendileri tarafından değil uluslararası diplomasi tarafından yönetiliyordu. Ermeni meselesinde özellikle Rus Diplomasisi kilit bir rol üstlenmişti (Boryan, 1928: 345). Savaşın başlamasına birkaç gün kala Taşnaksütun Partisi Erzurum’da genel bir toplantı yaptı. Bu toplantının ardından İttihat ve Terakki Partisi’nden temsilciler Taşnaksütun Partisi üyeleri ile bazı görüşmeler yaptılar14 (Koçar, 1988: 213 – 214). ve Taşnaksütun Partisi’ne savaş sırasında Türk- Alman koalisyonu yanında yer almalarını ve bunun karşılığında Ermenilere Rusya Ermenistanı’nda otonom bir Ermenistan sözü verdi. Ancak, Taşnaksütun Partisi bu öneriyi geri çevirdi ve savaşta tarafsız kalınacağını ilan etti. Fakat bu tarafsızlık kararı sadece kağıt üzerinde kaldı. 14 Bazı araştırmacılar İttahat ve Terakki Partisi üyelerinin Taşnaksütun Partisi’nin Erzurum’da yaptığı bu toplantıya katıldıklarını ifade etmektedirler, örneğin; Kamuran Gürün, Clair Price, Toynbee, Papazian ve Hovhannes Kaçaznuni’nin eserlerini kaynak göstererek İttihat ve Terakki temsilcilerinin bu Kongreye katılmış olmalarının tamamen imkansız olmadığını, eğer İttihat ve Terakki temsilcileri tarafından bir teklifte bulunulmuş ise bu teklifin tespitinin zor olduğunu ve savaş sırasında Ermenilerin alacağı tutum ile ilgili kararların Ermeni temsilciler arasında görüşülmüş olabileceğini dile getirmektedir. ( Gürün, 1988: 253 – 257 ) Ayrıca, Mehmet Saray da Gürün’ün kitabını kaynak göstererek Erzurum’daki Ermeni Kurultayı’na İttihat ve Terakki temsilcisinin katıldığını, Ermenilere Türkiye’ye yardımcı olmaları durumunda Osmanlı idaresinde otonom bir statü verileceği hususunda bir teklifte bulunduğunu ancak bunun Ermeniler tarafından ret edildiğini ifade etmektedir. (bk.: Saray, 2005: 55 ) Ancak, Esat Uras, 1914 yılı Haziran ayında Taşnaksütun Partisi’nin Erzurum’da bir toplantı yaptığını, bu toplantıya 30 Taşnak üyesinin katıldığını ifade ettikten sonra İttihat ve Terakki Partisi temsilcilerinin bu toplantıda bulunmadığını ifade etmektedir. Uras, bu iddianın hiçbir gerçeğe uymadığını ve iddianın ilk kez 1920 yılında İstanbul’da basılmış olan “ The Regeneration Of Armenia, The Fight of Freedom” isimli Taşnaksütun yayınlarından çıkmış bir kitapta ileri sürüldüğünü belirtmektedir. ( bk.: Uras, 1976: 581 – 582 ) Hüsamettin Yıldırım da, Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekat – ı İhtilaliyesi İlan – ı Meşrutiyetten Evvel ve Sonra isimli kitapta Taşnaksütun Partisi’nin 8. Kongresine ait Ermenice karar defterinde bu kongreye katılanların isimlerinin belirtildiğini ancak Kongre katılımcıları arasında İttihat ve Terakki temsilcilerinin adlarının bulunmadığını dolayısıyla İttihat ve Terakki Partisi’nin bu Kongrede temsilcisinin bulunmadığını ve böyle bir teklifin yapılmadığını ifade etmektedir. ( bk.: Yıldırım, 1990: 48 ) Ancak, Meri Koçar ise, Ermeni kaynaklarına dayanarak verdiği bilgilerde İttihat ve Terakki Partisi adına Bahaddin Şakir ve Naci Bey ( yazarın başka kaynaklardan aktardığına göre Halil Bey’de bu kişiler arasında idi.), Erzurum’da yapılan kongrenin bitmesinden sonra Erzuruma gelmiş ve Taşnaksütun Partisi üyeleri Vratsyan, Aknuni ve Rostom ile görüşmelerde bulunmuşlardı. Koçar, eserinde bu görüşme sırasında İttihat ve Terakki temsilcilerinin savaşta Türklerin yanında yer almaları durumunda bölgedeki Ermenilere, Gürcülere ve Müslümanlara otonom olarak vaat ettikleri toprakları da belirtmektedir. ( Koçar, 1988: 213 - 214 ) Bizce de İttahat ve Terakki parti üyesi/ üyelerinin Taşnaksütun Partisi’nin kongresine katılmış olmaları mümkün gibi görünmüyor. Ancak, İttahat ve Terakki Partisi’nin böyle hassas bir dönemde Ermenilerin savaş sırasında alacakları tutuma kayıtsız kalmaları ve onlarla görüşmeler yapmamaları da beklenemez. Dolayısı ile Koçar’ın verdiği bilgilerin yani kongrenin bitiminden sonra görüşmelerin yapılmış olması daha büyük bir olasılık içeriyor. Fakat bu görüşmeler sırasında Ermenilerin iddia ettiği gibi Taşnaksütun Partisi’ne otonom bir Ermenistan vaadinin, İttihat ve Terakki Partisi tarafından verilmiş olması bizce de mümkün görünmüyor. 23 I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Şahin DOĞAN Parti’nin savaşa katılıp katılmayacağını İstanbul Komitesi ve Parti’nin Kafkasya’daki Doğu Bürosu nihai bir karara bağladı. Bu karara göre Parti, Türklere karşı Rusya’nın yanında savaşa girecekti (Boryan, 1928: 359). Bu karara karşılık olarak, daha ileride bahsedeceğimiz gibi, Çarlık yönetimi sürgüne gönderilen suçlu Taşnaksütun Partisi üyelerini geri getirtti (Agayan, 1968: 335–347). Osmanlı Devleti seferberlik ilan ettikten sonra, 5 Ağustos 1914’de Marsilya’da yaşayan Türk Ermenileri büyük bir toplantı yaparak bir beyanname yayınladılar. Ermenilerin savaş sırasında alacakları pozisyon ile ilgili bilgiler içeren bu beyannamede şu açıklamalara yer verildi: “ Rus Ermeniler, Moskova orduları saflarında, kardeşlerimizin cesetleri üzerine yapılan tahkirin, intikamını almak için, vazifelerini yapacaklardır, bize, Türk tahakkümündeki Ermenilere gelince, hiçbir Ermeni’nin silahı, ikinci vatanımız olan Fransa’ya ve onun müttefik ve dostlarına çevrilmemelidir. Türkiye seferberlik yapıyor, bizi kime karşı olduğunu söylemeden silah altına çağırıyor. Rusya’ya karşımı? Haydi canım, Kafkasyalı öz kardeşlerimize, kendilerine sadece sempati beslediğimiz Balkan ülkelerine karşı ateş edecek olan biz değiliz. Asla Türk beyler, yanlış adrese geldiniz, henüz istikbalden emin olmadan, maziyi unutmayalım. Ermeniler, kime karşı olduğunu söylemeden Türkiye sizi silah altına çağırıyor; demir yollarının rayları 300.000 kardeşimizin cesetlerinden geçen II. Wilhelm’in ordularını ezmeye yardımcı olmak için Fransa ve onun müttefiklerinin ordularına gönüllü yazılın…”(Gürün, 1988: 257) İ. İ. Vorontsov Daşkov’un Kafkas Bölgesi Valiliğine atanmasıyla birlikte Rusya’nın Ermeni politikası XX. yüzyılın başında önemli bir değişime uğradı. Vorontsov Daşkov’dan önce bu bölgede valilik yapan kişiler bölgede Ermenilerin sosyal ve siyasî aktivitelerini zayıflatmak yönünde bir siyaset izlemişlerdi. Vorontsov Daşkov, 1905 yılının Mart ayında valilik görevine başladığında Kafkasya’nın Rusya ile yakınlaşmasının, bu bölgenin Rusya tarafından kültürel olarak kolonileştirilmesi ve bölgede bulunan farklı halkların desteklenmesi ile mümkün olabileceği düşüncesindeydi (Bahturina, 2004: 208). Vorontsov Daşkov, başta Ermeniler olmak üzere bölgede bulunan çeşitli halkların desteklenmesine büyük bir önem veriyordu; 10 Ekim 1912 tarihinde II. Nikola’ya yazdığı mektupta15 “Ermenileri himayemiz altına alarak bize her zaman büyük hizmetlerde bulunacak güvenilir bir müttefik kazandık.” diyecektir. Ayrıca; Vali, Çar’a yazdığı bu mektupta Rusya’nın güvenilir müttefik olarak kazandığı Ermenilerin sadece Rus Ermenileri olmadığını Türk Ermenilerin de bunların içerisinde yer aldığını belirtiyordu (Basilaya, 1968: 32). Kafkas Valisi, Rusya’nın önceden bölgede Müslümanları desteklediğini ancak şu anda bulunan çağdaş dış politika gereği Rusya’nın Kafkas halkları üzerinde izlediği siyasetini değiştirmesi gerektiği düşüncesindeydi. Ona göre Ermeniler, Anadolu’nun ele geçirilmesi mücadelesinde Rusya’nın müttefiki olmalıydılar16 ( Bahturina, 2004: 15 Mektubun tamamı için bk.: Krasnıy Arhiv, 1928: 97-126. Korsun, Varontsov Daşkov’un eşi Kontes Varontsova Daşkova’nın Ermenilerin yararına yaptığı çalışmalar ve gösterdiği özel ilgi nedeniyle Ermenilerin, Kafkas Bölgesi yönetiminin başındaki kişinin Kont Varontsov Daşkov olduğunu unutup bölgeyi Kontes’in yönettiğini zannettiklerini ve bu 16 24 I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Şahin DOĞAN 209). Bu nedenle Kafkas Valisi’nin Ermenilerin lehine olan bütün girişimleri, Ermenileri Rusya’nın Doğu Anadolu’yu ele geçirme plânlarında yardım için hazırlamak üzere yapılmaktaydı (Basilaya, 1968: 32). Varontsov Daşkov, Ermenilerin desteklenmesi düşüncesinde yalnız değildi; zaten, XIX. yüzyılın sonlarından itibaren Rus diplomasisi bu düşünceye yakınlaşmıştı; Rusya’nın özellikle Doğu Anadolu’ya sınır olan İran topraklarında ve genel olarak İran üzerinde artan ekonomik, siyasî ve askerî etkileri, Ermenilerin Türkiye ve İran’ın iç işlerinde oldukça önemli bir rol oynayan bir halk olarak fark edilmesini sağladı. Bu bölgede Almanya’nın pozisyonunun güçlenmesi özelliklede Bağdat Demir Yolunun inşasının yapılmasına dair anlaşma, Rusya’yı endişelendirdi. Osmanlı Devleti’nde Rus sınırlarına yakın bölgelerde demir yolu inşa çalışmalarının gelişimi Rusya İmparatorluğu için özellikle bir sorun oluşturuyordu. Rusya, 1893 yılında Almanya’yı Bağdat Demir Yolunun ilk projesinde bulunan Kuzey vilayetlerden geçen ( Erzurum ve diğer) bölümünün inşasını iptal etmek zorunda bıraktı. Kafkas sınırlarını güvenlik altına alma çabası içerisindeki Rusya 1900 yılında Osmanlı Devleti ile Rusya ile sınır olan ülkenin Kuzey ve Kuzey- Batı vilayetlerinde demir yolu inşasını yasaklayan bir anlaşmayı yaptı (Bahturina, 2004: 209). İmparatorluğun Kafkas sınırlarını güvence altına almak ve Rusya’nın gelecekte yakın Doğu’da etkilerinin güçlenmesi için Rusya’nın Ermeni yanlısı bir siyaset izlemesine neden olmuştu. Ancak bölgenin yönetilmesi ve özellikle Ermenilerle olan ilişkiler konusundaki Varontsov Daşkov’un ve Rus diplomasisinin görüşleri çeşitli bakanlıklarla her zaman uyuşmuyordu; 1911 yılında Petersburg’da Taşnaksütun Partisi liderlerinin duruşması yapıldı. Duruşmada yasal olmayan devrimci bir cemiyete üye olmak ve terör hareketlerine katılmakla suçlanan yaklaşık 160 kişi yargılanıyordu. Vorontsov Daşkov Ermenileri kızdırmamak için bu yargılamanın yapılmaması gerektiğini düşünüyordu. Kafkas Valisi, bu konuda Adalet Bakanı ve İç işleri Bakanıyla ciddi tartışmalara girdi ve Taşnaksütun Partisi’nin öyle fazla da bir suç örgütü olmadığını dile getirdi. Sonuç olarak Türkiye ile savaş başladığında tutuklanan bu kişiler, savaşta Ruslarla birlikte Türklere karşı savaşmak için organize edilen Ermeni gönüllü birliklerinin oluşturulması için serbest bırakıldılar (Basilaya,1968: 32–33). Ancak, önceden beri Petersburg’da Kafkaslardaki yönetimin maksimum düzeyde Ruslaştırılması havası egemendi. 1910 yılında Tiflis’e Adalet Bakanı İ. G. Şeglovitov gelerek adliye saraylarını teftiş etmiş ve bu müesseselerdeki Rus olmayan çalışanların görevine son verilmesini istemişti (Bahturina, 2004: 209 – 210). XIX. yüzyılın sonlarından itibaren Rusya, Osmanlı Ermenileri ile çok yakından ilgilenmeye başlamıştı. Osmanlı Ermenilerin durumu meselesi Rusya’nın önderliğinde 1912- 1913 kışında İngiltere, Fransa ve Almanya tarafından masaya yatırıldı (Bahturina, 2004: 210). 1912 yılının Aralık ayında Kafkas Valisi’ni Ermeni Temsilciler Heyeti ziyaret ederek Doğu Anadolu’nun işgal edilerek veya Rusya’nın himayesinde bir Ermenistan kurularak Osmanlı Ermenilerin savunulması şeklindeki düşüncelerini Vali’ye ilettiler. Taşnak Partisi üyeleri de “ Ermeni – Alman durumun İçişleri Bakanlığı’nı dahi şaşırttığını ifade etmektedir (bk.: Korsun, 1940: 189, Prilojeniye 4). 25 I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Şahin DOĞAN Cemiyeti’nin17” kurulduğu yer olan Berlin’e giderek görüşmelerde bulundular (Basilaya, 1968: 102). Rus tarafı, büyük devletlerin kabul edeceği ve Sultan tarafından atanacak olan bir genel vali tarafından yönetilecek 6 vilayetten oluşan bir bütün Ermeni Vilayeti oluşturulması düşüncesini savundu; bu yönetim altında Müslümanların ve Gayr-i Müslimlerin çeşitli müesseselerde eşit olarak temsil edilmesini öngörülüyordu. Rusya’nın bu projesi Almanya tarafından eleştirildi. Almanya, Ermenilerin haklarının ve Avrupalı devletlerin kontrol haklarının daha sınırlı olması gerektiğini öngören bir proje önerdi. Sonuç olarak ortak bir proje hazırlandı. Bu projeye göre vilayetler iki bölgeye ayrılacak ve her bölgenin kendine ait müfettişi olacaktı. Bu müfettişler büyük devletlerin tavsiyesi üzerine Türkiye tarafından atandı. Ermenilerle ilgili reformları kapsayan bu anlaşma18 8 Şubat 1914 yılında imzalandı ancak savaşın başlamasıyla birlikte Ermenilerle ilgili refomlar içeren bu anlaşma uygulanamadı (Bahturina, 2004: 211). Zaten Ermeni reformlarını içeren bu anlaşma hem Rusya hem de diğer Avrupalı devletler tarafından, Ermenilerin çıkarları düşünüldüğü için değil İttihat ve Terakki’nin başa gelmesiyle Almanya ile yakınlaşan Osmanlı Devleti’ne baskı oluşturmak amacı ile hazırlanmıştı (Basilaya, 1968: 101). 18 Temmuz 1914 tarihinde Katilikos V. Kevork, Kafkas Valisi’ne başvurarak 8 Şubat 1914 yılında yapılan anlaşmanın Ermenileri tatmin etmeyeceğini ve savaştan sonra Ermenilerle ilgili reformların Rusya’nın ileri sürdüğü ilk projede olduğu gibi ve sadece Rusya’nın kontrolünde uygulanması gerektiğini bildirdi (Basilaya, 1968: 103.; Bahturina, 2004: 212). 1914 yılının yazında Ermenilerin içinde bulundukları ruh hâlini Varontsov Daşkov, Goremkin’e şu sözlerle bildiriyordu: “ Ermeni halkı Türkiye ile olacak bir savaşı sabırsızlıkla bekliyor”. Taşnaksütun Partisi üyesi Malhas da, Ermenilerin ruh hâlini şu sözlerle açıklıyordu: “ Halk ( Ermenler), öyle bir heyecan içerisindeydi ki eğer Taşnaksütun Partisi gönüllü birliklerinin kurulmasını yasaklasaydı dahi Ermeni halkı bu birlikleri kendisi kuracaktı. Çünkü Ermenilerin bu yönde gösterdikleri arzuya karşı koymak için Parti’nin gücü yetersiz kalırdı” (Oganesyan, 1991: 198). Kafkas Valisi, bir taraftan, savaşın bitiminde Rusya’nın Ermenilerle ilgili kendi programını uygulamaya koyacağını Rus yönetiminin açıklamalarıyla Ermenilerin bu konuda inandırılması gerektiğini diğer taraftan da Türkiye ile yapılacak bir savaş durumunda Ermenilerin içerisinde bulundukları Türkiye ile savaşma arzularını, onlara silah yardımında bulunularak kullanılması gerektiğini düşünüyordu. 10 Ağustos 1914 tarihinde Varontsov Daşkov, Türkiye’de bulunan anti- Türk unsurlara verilmek üzere 25 bin tüfek ve 12 milyon mermi sağlanması için Rus Savunma Bakanı ( Harbiye Nazırı) Suhomlinov’a başvurdu. Vali’nin bu isteği Bakanlar Kurulu tarafından ret edildi. Aslında Ermenilerin silahlandırılmasına genel 17 Bu Cemiyet, Ermeni ve Alman toplumları arasında geniş kültürel ilişkiler kurmak, Ermeni okullarında Almanca öğrenimini sağlamak, Alman toplumunu Ermeni kültürüyle tanıştırmak ve Ermenistan’da Alman kültürünü yaygınlaştırmak amacıyla Berlin’de kurulmuştur ( Basilaya, 1968: 102 ). 18 Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 8 Şubat 1914 tarihinde imzalanan ve Ermenilerin yaşadığı bölgelerde reformlar yapılmasını ön gören bu anlaşma için bk.: Reformı v Armenii, 1915. 26 I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Şahin DOĞAN manada kimse karşı değildi ancak bazı bakanlar, Türkiye sınırında oluşturulan Ermeni birliklerinde Taşnaksütun Partisi’nin aktif bir rol almasından endişe duyuyorlardı. Özellikle S. D. Sazanov, bu konuda oldukça duyarlı idi. Sazanov, savaş durumunda Kürtlerin, Ermenilerin ve Aysorların (Suryaniler) çok yararlı olacaklarını ancak Rusya’nın emri olmaksızın hiçbir harekette bulunmamaları gerektiğini söylüyordu. Bakan, bu düşüncesine sebep olarak da, bu unsurların isyan ettikten sonra Rusya tarafından desteklenememesi durumunda Rusya’nın prestijine büyük bir darbe olacağını gösteriyordu (Bahturina, 2004: 212). Taşnaksütun üyelerinin silahlandırılması konusunda dikkatli davranan Sazanov, Kürtlere karşı Ermeni halkının silahlandırılmasını kabul ediyordu. Bakanlar Kurulu’nun 23 Eylül 1914 tarihli toplantısında Jandarma Komutanlığından gelen “ gönüllü birliklerin gönderilmek ve isyan çıkarmak için Türkiye sınırında beklediğini” bildiren rapor tartışılırken diğer bazı bakanlar gibi o da Ermenilerin silahlanmasına olumlu baktığını ifade ediyordu (Sovyet Ministrov, 1999: 74). Bununla birlikte, Çarlık yönetimi, Rusya’nın emri dışında hareket edecek bir gönüllü birliği hareketinin daha sonra Kafkaslarda kendisine karşı bağımsız millî bir harekete dönüşmesinden çekiniyordu (Kirakosyan, 1971: 208). Ayrıca Rus burjuvazisi de, Çarlık yönetiminin izlediği Ermeni siyasetine yakın bir çizgi takip ediyordu; Rusya Liberal Burjuvazisinin lideri P. N. Milükov: “ Benim için Ermenilerin istedikleri değil Rusya’nın çıkarları önemlidir” diyerek Türkiye sınırları içerisinde kurulacak otonom bir Ermenistan’ın, Rus Ermenilerin de otonomi isteme arzusunu doğuracağı konusunda duyduğu endişeyi ifade etmekteydi (Basilaya, 1968: 9). Milükov, Ermeni meselesinin Rusya’daki Polonya meselesi ile aynı olduğu düşüncesindeydi (Kavkazskiy Telegraf, Şubat 1915: No: 6). Savaşın daha ilk günlerinden başlayarak, basında bir Ermeni devletinin kurulması ile ilgili projeler tartışılmaya başlandı. İlk zamanlarda Doğu Anadolu’daki 6 Vilayette ve Kilikya’da olmak üzere Türkiye’nin egemenliği ve Rusya’nın müfettişliği altında Bağımsız bir Ermenistan Devletinin kurulması düşüncesi ön plâna çıktı. Bu görüşü, Taşnaksütun taraftarı gazeteler “ Orizon” , “ Arev” ve ünlü gazeteci A. Civelegov19 aktif bir şekilde savunuyorlardı. Aslında ileri sürülen bu projede Ermeni siyasî ve toplumsal çevrelerinin Rusya’ya karşı olan güvensizliği yatıyordu; bu çevrelerin, Türkiye’nin egemenliği fikrinden kast ettikleri şey aslında Avrupalı devletlerin egemenliği anlamına geliyordu çünkü savaşta yenilmesi durumunda Türkiye, Batılı devletlere bağlı bir duruma gelecekti. Ermenilerin daha ılımlı bir kesimi ise başında Hıristiyan bir genel valinin bulunduğu özerk bir oluşumu savunuyordu; bu genel vali Rusya tarafından önerilecek ve Türkiye tarafından onanacaktı. Moskova’daki Ermeni kolonisi ise, savaşın hemen başında Kafkas Valisi’ne gönderdiği telgrafta Rus Kartalı’nın kanatları altında kendi kaderini özgürce tayin etme zamanının geldiğini ifade ederek Romanovlar sülalesinden bir knezin başında olduğu ve Rusya’ya bağlı yarı bağımsız bir devletin kurulması gerektiği düşüncesini dile getiriyordu (Basilaya, 1968: 104; Bahturina, 2004: 212213). 19 A. Civelegov’un gelecekte kurulması düşünülen Ermenistan hakkındaki düşünceleri için bk.: Civelegov, 1915. 27 I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Şahin DOĞAN 1914 yılının Ekim ayında, Osmanlı Devleti savaşa girdi ve Kafkas Cephesi açıldı. Kafkas Cephesi’nin açılması ve buradaki askerî çarpışmalar, savaş sonrası Ermenistan’ın kurulması meselesinin daha bir dikkatte alınmasına neden oldu. II. Nikolay, Fransız Elçi Paleolog’la Kasım 1914 yılında yaptığı bir sohbet sırasında şunları söylüyordu: “ Elbette ki, Küçük Asya’da Ermenilerle ilgileneceğim. Onları Türk işgali altında bırakmak olmaz. Ermenistan’ı Rusya’ya bağlamalı mıyım? Ben, Ermenistan’ı sadece Ermeniler istedikleri takdirde Rusya’ya bağlayacağım. Eğer istemezlerse, onlar için bağımsız bir yönetim kuracağım” (Akopyan, 1967: 170; Basilaya, 1968: 105). Tiflis’te Kasım 1914’de Rus Çarı II. Nikolay ile Katilikos arasında gerçekleşen özel görüşmede Katilikos, Ermenilerin Osmanlı topraklarında otonomi beklentilerini Çar’a iletti. Çar, Katolikos’a Ermenileri güzel bir geleceğin beklediğini söyleyerek Ermenistan’ın gelecekte Bulgaristan’ı örnek almayacağına inandığını belirtti. 1914-1915 kışında Rus Dış İşleri Bakanlığı, savaş sonrası kurulacak Ermenistan projelerine oldukça yoğun bir ilgi gösterdi. Bakanlığın birçok memurunun görüşü, savaş sonrası Ermenistan’ın statüsünün her halükarda Rusya’nın direkt etkisi altında olan bir devlet olması gerektiği yönündeydi. Bununla birlikte gelecekte kurulacak olan Ermenistan’ın dolayısıyla Rusya’nın Akdeniz’e açılmasını sağlamak da önemli bir mesele idi. Rusya Dış İşleri Bakanlığı danışmanlarından Gulkeviç, 1914 yılının Aralık ayında bu konuyu şöyle dile getiriyordu: “ Bizim açımızdan Ermenistan’ın, Büyük Ermenistan ve Küçük Ermenistan olarak ikiye bölünmesi’ne ve bunun sonucunda Kilikya’nın her hangi bir Avrupa devleti’nin kontrolü altına girmesine izin verilemez” (Bahturina, 2004: 213). 1914 yılından 1915 yılının başına kadar Rusya, savaş sonrası Osmanlı Devleti’nin sınırları içerisinde kurulacak Ermenistan’ın statüsü ile ilgili kendi rolünü ortaya koymakla birlikte aslında Ermeni meselesi hakkında oldukça dikkatli davranıyordu. Bu süre içerisinde Ermenistan’ın kaderini Ermenilerin çıkarları doğrultusunda tayin etmek hakkında II. Nikola’nın kişisel açıklamalarından başka Ermeni meselesi hakkında hiçbir resmî açıklama yapılmamıştı. Ancak; Rusya’nın askerî çıkarları için Ermenilerden yararlanılması imkan dahilinde görülüyordu (Bahturina, 2004: 214). Şunu belirtmek gerekir ki Ermeni gönüllü birliklerini organize eden yerel komiteler aynı zamanda siyasî birer merkezler hâline gelmişlerdi. Göçmenlere yardım, gönüllü birliklerin organizasyonu gibi işlerin yanında Ermenistan’ın özerkliği gibi siyasî meseleler de buralarda incelenen konular arasındaydı.1915 yılının Şubat ayında Ermeni yerel komitelerinin bir toplantısı yapıldı.20 Bu toplantıda 20 Petrograd Elçi Vekili Fahrettin Bey’den alınan bir telgraf üzerine, Ermeni komiteleri tarafından düzenlenen bu toplantının yapılacağını Dış işleri Bakanlığı, 3 Kasım 1914 tarihli bir yazı ile Savunma Bakanlığı’na şu şekilde bildirmiştir: “ Sınır illerimizde alınan tedbirlerin Ermenilerin gayretini azaltmakta olduğu; mevcut siyasetlerine devam edilip edilmeyeceği hakkında, Ermeniler arasında fikir uyuşmazlığı yaşandığı; fedailerden 250 kişinin Erivan’dan Tiflis’e geri döndükleri; Antranik’in Çulfa bölgesinde gizli bir yerden Azerbaycan ve Kafkasya’dan gelen Ermeni delegelerine başkanlık etmek üzere Tiflis’ten hareket ettiği; bu toplantıda aleyhimizdeki eylemlere hız vermek veya uygun bir zamanı bekleyerek fedai teşkilatını geçiktirmek hususlarının kararlaştırılacağı; alınan kararı öğrenmek için çaba gösterilmekte olduğunun Tiflis Başkonsolosluğundan bildirildiği, Petrograd Elçi Vekili Fahrettin Bey’den alınmış olan telgrafta bildirilmektedir…” (Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri, 2005: 49) 28 I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Şahin DOĞAN Ermeni gönüllü birliklerinin başında bulunan Andranik, bir konuşma yaparak bütün yerel komiteleri bir çatı altında birleşmeye çağırarak bu birleşmenin, gelecekte, Rusya’nın Ermenilere verdiği sözleri yerine getirmeyeceği bir durumda çok önemli olduğunu belirtti (Bahturina, 2004: 214). Ayrıca bu toplantıda, Özerk Ermenistan konusu tartışılırken Ermeni anayasalcı demokratlar, Ermeni Millî Bürosu üyeliklerine sadece Taşnaksütun Parti üyelerinin seçilmiş olmasından ve bu nedenle Büronun tamamen Taşnakların eline geçmesinden dolayı duydukları kaygılarını dile getirdiler (Basilaya, 1968: 107). Savaş, Ermeni çevrelerinde geniş bir yankı uyandırmıştı. Ermeni gazetelerinde Rus Ordusu’na övgüler yağdırdılar. Rus Ordusunda bulunan Ermeniler sabırsızlıkla görev yapacakları anı bekliyorlardı (Kirakosyan, 1971: 178). Türkiye’nin savaşa girişinin arifesinde Taşnak Kafkas Ermenileri temsilcileri, bir dizi toplantılar yaparak bu toplantılarda bütün Ermeni milleti adına kararlar aldılar. Bu toplantılara sadece seçilmiş Ermeniler katılabiliyordu. Bu toplantılarda, Ermeni milletinin çıkarları için daha önceden alınmış olan savaşta aktif olarak katılma kararına kimsenin karşı çıkmaması ve Ermeni milletinin millî dayanışma içerisinde olması gerektiği sonucuna varıldı (Kirakosyan, 1971: 200). 3.1. Ermeni Gönüllü Birlikleri Savaşın başlamasından sonra, Fransa Başbakan’ı Gumerk, Taşnaksütun Partisi’ne yakınlığı ile bilinen Fransa’nın tanınmış politikacılarından Viktor Perar ile bir görüşme yaptı. Başbakan Gumerk, bu görüşme sırasında Perar’a derhal Taşnaksütun Partisi’nin Cenevre Komitesi ile ilişkiye geçilmesini ve Parti’ye İttifak Devletleri ile işbirliği yapması için öneride bulunulması gerektiğini bildirdi. Bunun üzerine Perar, o dönemde “ Droşak Gazetesi’nin ” baş editörü olan Mikael Varandyan ile görüşmelere başladı. Bu görüşmelerin sonucunda Perar, Taşnaksütun Partisi’nin İttifak Devletlerine bağlanması ve bu devletlere savaş sırasında yardım etmesi durumunda Ermenilere Türkiye sınırları içerisinde otonom bir Ermenistan vaat etti. Böylece Taşnaksütun Partisi gönüllü birlikler oluşturma fikrini kabul etmiş oluyordu. Ancak, Taşnaksütun Partisi, kurulacak gönüllü birliklerin özellikle Kafkaslarda organize edilmesini istiyordu. Yapılan bu görüşmelerin ardından Partinin Batı Büro’su temsilcisi Mahlas, Batı Bürosu’nun almış olduğu kararı bildirmek üzere Tiflis’e gönderildi. Ancak, gönüllü birliklerinin kurulması ile ilgili son kararın Parti’nin Doğu Bürosu tarafından alınması gerektiği de Mahlas’a bildirilmişti. Mahlas’ın Tiflis’e gelmesi ile birlikte Arşak’ın evinde bu konu ile ilgili bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya Parti’nin Doğu Bürosu üyelerinin yanı sıra, Doktor Zavriyev, İşhan, Devlet Duması üyesi Babacanyan gibi tanınmış Taşnaksütun üyesi kişiler olmak üzere 20 kişi katıldı. gönüllü birliklerin kurulması düşüncesi, Avetik Şahatunyan hariç toplantıda bulunan herkes tarafından sevinçle karşılandı ve bu toplantıdan gönüllü birliklerin kurulması kararı alındı (Oganesyan, 1991: 194, 198). 29 I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Şahin DOĞAN Bu gelişmelerin ardından Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesiyle birlikte Sazonov, Vorontsov Daşkov’a Ermenilerden, Kürtlerden ve Aysorlardan (suryani) oluşturulacak birliklerin organizasyonunda görevlendirilmek üzere güvenilir kişilerin belirlenmesini önerdi (Bahturina, 2004: 214). Aynı zamanda Rusya Dış İşleri Bakanlığı’nın kabul etmesiyle Varontsov Daşkov, Tiflis Belediye Başkanı A. İ. Hatisov ve tanınmış Ermeni liderlerinden Episkop Mesrop’a Osmanlı Devleti ile yapılacak savaşta Rus birliklerine yardım etmek üzere Ermeni gönüllü birliklerinin organize edilebileceğini ve bu birliklerin savaş giderlerinin hazineden karşılanacağını bildirdi (Basilaya, 1968: 103). Ermeni gönüllü birliklerinin oluşturulması için Kafkas Valiliği’nde özel bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya Kafkas valisi vekili Peterson, Kafkas Askerî Bölge Komutanı General Yüdeniç, Tiflis Ermeni cemaat lideri Episkop Mesrop, Tiflis Belediye Başkanı A. Hatisov, Ermeni Merkez Komitesi Başkanı S. Arutünov ve Doktor Zavriev katıldı. Yapılan bu toplantıda başlarında partizan savaşında tecrübeli komutanların olacağı özel birliklerin ve grupların oluşturulması teklif edildi (Kirakosyan, 1971: 200). Savaş başlar başlamaz Taşnaksutun Partisi’nin dışişlerinden sorumlu olan Zavriev, Kafkas Valisi Vorontsov Daşkov ile yaptığı görüşmeler sonucunda Parti ve Ermeni milleti adına, bu savaşta Kafkas Cephesi’nde Türklere karşı Ermenilerin, Rus Ordusu’na her türlü yardımda bulunacağını ve Parti’nin bütün güçlerinin Vali’nin idaresi altına verildiğini onayladı (Boryan, 1928: 347). Taşnaksütun Partisi, Ermeni halkının bir bölümü ile birlikte Ermeni gönüllü birliklerinin oluşturulmasına katıldı. Parti seferberlik ilan etti ve Taşnak Partisi üyeleri Kafkaslara gelerek Hınçak Parti üyeleri ile birlikte gönüllü birliklere katıldılar (Dyakin, 1998: 539; Bahturina, 2004: 214). Vagan Papazyan, Ermeni gönüllü birliklerinin kurulduğu günlerde bu konu hakkında şunları yazıyordu: “ Haçlı Seferlerine benzer bir hazırlık yapılıyordu. Bilinmeyen kişiler, kürsülere çıkıyor ve kitlelerin ihtiraslarını körüklüyorlardı. Diğer taraftan Taşnaksütun Partisi’nin genç üyeleri, kendi yöneticilerinden meydanlara çıkmasını ve gönüllü birliklerin organizasyonunu kendi eline geçirmesini istiyorlardı” (Oganesyan, 1991: 198) Ermeni gönüllü birliklerinin kurulmasında aktif bir şekilde rol oynamış olan Tiflis eski Belediye Başkanı Aleksandr Hatisyan bu birliklerin kurulduğu günleri şöyle ifade etmektedir: “ Parti’nin kongresinden sonra delegeler Kafkaslara geldiler. Bu kişiler halkın içinde bulunduğu ruh hâline karşı koyamadılar ve kendileri gönüllü birlikleri kurmaya başladılar. Bu iş için özel bir komite oluşturuldu. Bu komitenin içerisinde Armen Garo, Simon Vratsyan, Doktor Zavaryan, İşhan Argutyan, A. Gülhandanyan ve Nikol Agbalyan bulunmaktaydı. Beni askerî temsilci olarak seçtiler ve bu görevimi gönüllü birliklerin dağıtılmasına kadar sürdürdüm. En başından beri, Rus yönetimi’nin Ermenileri savaş sırasında Türklere karşı kullanacağı anlaşılmıştı. Benden sürgünde bulunan ve gönüllü birlikler içerisinde yararlı olabilecek bütün Ermeni devrimcilerin listesini yapmamı istediler. Biz, bu listeyi hazırladık ve ( Rus ) yönetimine verdik. Aynı zamanda bizden, Taşnaksütun Partisi içerisinde Enver Paşa’yı öldürmek için Türkiye’ye gönderilebilecek tecrübeli teröristlerin bulunmasını önerdiler. Hatta (Rus) Jandarma Komutanı bu zor görevi 30 I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Şahin DOĞAN üstlenebilecek kişinin adını dahi söyledi. Biz, yöneticilerin bu isteğini kabul etmedik” (Oganesyan, 1991: 198, 200). Savaşın başında dört Ermeni gönüllü birliği21, bütün Ermeni partilerinin ve organizasyonlarının direk yardımını alan Kafkas Valisi tarafından organize edilmiş oldu (Agayan, 1968: 335–347). Bu gönüllü Ermeni birliklerinin başına tanınmış parti üyesi savaşçılar ve teröristler geçti. Bulgaristan’dan daha sonra Ermeni gönüllü birliklerinin başına geçirilecek olan Andranik geldi. Andranik, Kafkaslara geldikten sonra Kafkas Valisi ile görüşmelerde bulundu ve Ermeni gönüllülerini silahlandırmak için Vali’nin emri üzerine birkaç bin tüfek aldı ( Basilaya, 1968: 104). Vorontsov Daşkov’un izni ile Ermeni göçmenlere yardım amacı ile “ Ermeni Millî Bürosu” kuruldu. Büro’nun başına Tiflis Ermeni Ruhban Okulu rektörü Huhuntse getirildi ve Ermeni gönüllü birliklerinin organizasyonu bu Büroya bağlandı (Bahturina, 2004: 214). Ermeni Millî Bürosunun merkezi Tiflis’de bulunmaktaydı. Ermenilerin bulunduğu birçok diğer Rus şehirlerde de bu büroya bağlı yerel komiteler oluşturuldu. Savaşta gerekli olan harcamalar için yardım toplama işi de bu büronun sorumluluğuna verildi; Millî Büro’nun 16-18 Şubat 1915 tarihinde yaptığı toplantıda yapılan açıklamaya baktığımızda Ermeniler arasında Ermeni gönüllü birliklerinin harcamaları için toplanan yardımların ne kadar büyük miktarlara ulaştığını göstermektedir: Petersburg Komitesi 200 bin Ruble, Moskova Komitesi 250 bin Ruble, Nahcivan Komitesi 25 bin Ruble ve diğer ülkelerden de yardımlar gelmişti (Basilaya, 1968: 106). Çarlık yönetimi de, gönüllü birliklerin kurulması için önemli miktarda bir bütçe ayırdı; (Agayan, 1968: 335–347) Tiflis’te yapılan Ermeni Millî Kongresi’nde Taşnaksütun Parti üyesi Rusya’nın bu amaçla Parti’ye 242.900 Ruble verdiğini dile getiriyordu (Boryan, 1928: 360). 1914 yılının Sonbaharı’nda gönüllü birliklerin organizasyonu iyi bir noktaya geldi. Kafkaslar’da ve Rusya’nın diğer bölgelerinde yaşayan Ermeni gençlerinin dışında Bulgaristan, Romanya22, Mısır ve Amerika’dan da Ermeni gönüllüleri Kafkaslara akın akın gelmeye başladılar (Kirakosyan, 1971: 202). Rus Komutanlığının resmî verilerine göre, I. Dünya Savaşı’nın başından itibaren Batı ve Kafkas Cephelerinde olmak üzere Rus Ordusu’nda askerî hizmette bulunan 300 bin Ermeni bulunmaktaydı (Arutünyan, 1971: 296). Ermeni gönüllü birliklerinin sayıları ve bu birlikleri oluşturan kadrolar hakkındaki kaynaklar ve arşiv materyalleri çelişkili bilgiler içermektedir. Gazeteci Gabriyel Lazyan, 1915 yılının Şubat ayına kadar gönüllü birlikleri organize etmekle görevli organ tarafından 4500 kişinin bu birliklere gönderildiğini ifade etmektedir. 21 Savaşın başlamasıyla bu dört Ermeni gönüllü birliği dışında ayrıca Hınçak Partisi tarafından oluşturulan 600 kişilik bir Ermeni gönüllü birliği daha oluşturulmuştu. Fakat bu gönüllü birlik Ermeni Millî Bürosu’na bağlanmamış direkt olarak Rus yönetimine bağlanmıştı (Oganesyan, 1991: 200). 22 Osmanlı Bükreş Büyükelçiliği 21 Aralık 1914 tarihli bir yazı ile İbrail’de bulunan saf Ermenilerin kandırılarak Rusya’ya gönüllü olarak gitmelerini teşvik eden ve kolaylıklar sağlayan birkaç Ermeni'nin, Polis Müdürlüğünce gözetim altına alındığını belirtildikten sonra Rusya’nın Reni limanına gitmek üzere Kalas’tan vapurlara binen Ermenilerin toplam miktarının 400 olduğu bildirilmiştir (Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri, 2005: 49 – 50). 31 I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Şahin DOĞAN Yine aynı gazeteci, S. Arutünyan, A. Hatisyan ve Episkop Mesrop tarafından imzalanmış olan ve Varontsof Daşkov adına düzenlenen rapora atıfta bulunarak 1915 yılının Ekim ayına kadar 6 gönüllü birliğinin oluşturulduğunu ve bu birliklerde toplam 5000 kişinin bulunduğunu belirtmektedir (Arutünyan, 1971: 296). Eduard Oganesyan, Ermeni gönüllü birliklerinin oluşturulmasına 1914 yılının Eylül ayında başladığını belirterek bu tarihten Şubat 1915’e kadar geçen sürede 4500 Ermeni gönüllünün bu birliklere yazıldığını ve 1916 yılında da gönüllü Ermenilerin 8000’ni bulduğunu ifade etmektedir. Oganesyan, Ocak 1916 tarihinden başlayarak aynı yılın Haziran ayına kadar 8000 Ermeni gönüllüsünden 3176 Türk ve Amerikalı Ermeni’nin bu birlikleri terk ettiğini de belirtmektedir (bk.: Oganesyan, 1991: 200). Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’nde Rus Ordusu’nda görev yapmış olan Tuğgeneral G. Korganyan, ilk dönemlerde Ermeni gönüllü birliklerinin 2500 kişiden oluştuğunu ve daha sonra ise 6000 kişiye ulaştığını ifade etmektedir. Bazı araştırmacılar ise bu sayının 9000 olduğunu söylemektedirler. ( Arutünyan, 1971: 296–297) Z. M. Buniyatova, Daşnaksütun’un 1914 yılının Sonbaharı’ndan 1915 yılının sonuna kadar 10.000 gönüllüyü bu birliklerde organize ettiğini ifade ederek bu partinin 1916 ve 1917 yıllarında da Türkiye’ye karşı savaşmak için gönüllülerin organizasyonunu devam ettirdiğini belirtmektedir23 (Buniyatova, 1990: 103). Kaynaklar, savaşın ilan edilmesi ile birlikte gönüllü birliklerine katılmayı arzu edenlerin sadece Ermenistan ve Kafkaslar’da çok olmadığını Rusya’nın her yerinde ve yurt dışında da birçok kişinin bu birliklere katılma arzusu içerisinde olduğunu göstermektedir. Ancak, Kafkas Komutanlığı Rus yönetiminin emri üzerine bilinçli olarak gönüllülerin sayılarının çok fazla artmasına izin vermedi. Dünya’nın her yerinden; Mısır, Fransa, A.B.D., Kıbrıs ve birçok başka ülkelerden gönüllü birliklere katılmak ve gönüllü birliklerin silah ve mühimmat giderleri için para yardımında bulunmak isteyenlerin dilekçeleri ulaşıyordu. Örneğin: 10 Kasım 1915 tarihinde Rusya Ulaştırma Bakanı Dış İşleri Bakanı Sezanov’a çektiği telgrafta Sofya’da bulunan Rus elçisinin onaması durumunda IV. Veya III. mevki vagonda Bulgaristan’dan Kafkaslar’a Türklere karşı savaşmak üzere gönüllü birliklere katılmış olan yabancı Ermenilerin ücretsiz olarak taşına bilineceğini bildirmektedir. Sadece Kıbrıs’taki Rus elçisine 1915 yılının Şubat ayına kadar, Hınçak Komitesinin tavsiyesine uyan 800–1000 kişi Türkiye’ye karşı savaşmak için Rusya’ya gönderilmek için başvurmuştu (Arutünyan, 1971: 297). 22 Şubat 1915 yılında Mısır’da buluna Elçi Smirnov, Petrograd’a çektiği telgrafta şunları bildiriyordu: “ Acilen cevabınızı bekliyorum. Ermeni Komitesi Hınçak, bana bir dilekçe ile baş vurarak, Fransa, Amerika ve diğer ülkelerden Mısır’a gelmiş olan 800- 1000 Ermenin gönüllü olarak Kafkaslar’da hizmet vermeyi arzu ettiklerini ve bunun için maddi yardım istediklerini bildirmektedir” (Arutünyan, 1971: 297; Mejdunarodnıe Otnoşeniya…, 1935: 305). 23 1916 yılında Duma Milletvekili M. İ. Papacanov ile yapılan bir röportajda, Papacanov, aynı yıl Güney Kafkasya’da üzüm bağlarından hasat alınamamasının nedenlerinden birinin, bölgedeki eli iş tutan Ermeni köylülerin çoğunluğunun Ermeni gönüllü birliklerine katılması olduğunu ifade etmektedir (Armyane i Voyna, Mart 1916: No: 1). 32 I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Şahin DOĞAN 21 Şubat ( 6 Mart)24 tarihli telgrafta Sofya’daki elçi Savinskiy, Minindel’e şu haberi bildiriyordu: “ Bazen Roma’da yaşayan bazen de “ Pro Armenia” gazetesini çıkardığı Paris’te hayatını sürdüren Ermeni Komitesi Başkanı Varandyan bana geldi. Başkan, Komite adına Kilikya’da Türklere karşı yapılan savaşa Ermenilere katılma imkanı verilmesini istedi. Komite, Amerika’da ve Küçük Ermenistan’da bulunan, yerel şartları çok iyi bilen ve Türklerle savaşta tecrübeli olan Ermenilerin hizmet etmesini öneriyor. Ancak, bunun için Amerika’da yaşayan Ermenilerin getirilmesini ve onların silahlandırılmalarını istiyorlar. 15000 kişinin Küçük Ermenistan’a gelebileceğini, bu bölgedeki Ermenilerin de kendilerine katılacağını ve bölgede yaşayan Ermenilerin de silaha ihtiyacı olduğunu söylüyorlar. Varandyan, bu önerileri İngiliz ve Fransız Elçilerine de iletti. Onlar da, kendi çıkarlarına uygun gördükleri için bu önerileri kendi yönetimlerine bildirdiler” (Mejdunarodnıe otnoşeniya…, 1935: 305; Arutünyan, 1971: 298). Kafkas Valisi Vorontsov Daşkov’un Dışişleri Bakanı’na gönderdiği 20 /7 Şubat 1915 tarihli ve 1185 Nolu Telgraf da da: “Şu sırada, Zeytun Ermenileri temsilcisi Kafkas Ordusu Karargâhı’na geldi. Temsilci, yaklaşık 15.000 Ermenin, Türk ulaşım hatlarına saldırmaya hazır olduğunu fakat silah ve mermilerinin olmadığını ifade etmektedir. Zeytun’un Erzurum (Türk) Ordusu’nun ulaşım hattına konumu dolayısı ile yeterli miktarda silah ve merminin İskenderun’a getirilmesi oldukça önemlidir. Bu silah ve mermiler, İskenderun’da Ermeniler tarafından alınacaktır. Zeytun Ermenilerin bu durumdan kaynaklanacak faaliyetlerinin Fransızlara ve İngilizlere yarar sağlayacak olması, meselenin aciliyeti ve silahların doğrudan doğruya bizim tarafımızdan verilmesinin imkansız olması nedeniyle, Fransız veya İngiliz gemilerindeki Fransız veya İngiliz silahlarının ve mermilerin İskenderun’a getirilmesi hakkında Fransız veya İngiliz yönetimi ile temas kurulması gerektiği düşüncesindeyim.” (Mejdunarodnıe otnoşeniya…,1935: 304 305, Belge No: 231). Bu telgraf, 22/9 Şubat tarihi ve 708 Numara ile Paris ve Londra’ya gönderildi. Gönderilen bu telgrafa cevaben İzvolsky 2 Mart/ 17 Şubat tarihli ve 111Nolu telgraf ile, Fransız yönetiminin “Zeytun Ermenilerine herhangi bir miktarda silah ayrılmasının imkansız olduğunu zira kendilerinin silaha çok ihtiyaçları olduğunu” bildirmiştir (Mejdunarodnıe otnoşeniya…, 1935: 305). Amerika’da bulunan bütün Ermeni kolonilerinde de gönüllülerin toplanması ve cepheye gönderilmesi için ateşli mitingler yapılırken bu amaç için paralar toplanıyordu (Arutünyan, 1971: 298). Amerikalı Ermeniler Merkez Komitesi, Ermeni gönüllü birliklerine üçüncü kez 25 bin Dolar göndermiş ve Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson’a Ermenilerin korunması için başvurmuştu (Basilaya, 1968: 106). Bu mitinglerde özellikle Hınçak Komitesi aktif bir rol üstlenmişti. Amerika’dan ilk gönüllüler 12 Mart 1915 tarihinde gönderildiler. Bunlar, büyük zorluklar içerisinde Arhangelsk’e geldiler ve buradan da Kafkas Cephesi’ne gönderildiler. Bu ilk gönüllülerin başında Muşlu M. Panduht bulunmaktaydı. İkinci parti gönüllüler de yine aynı güzergahtan 10 Mayıs 1915 tarihinde Aleksandr 24 Rusların kullandıkları eski takvim ile Miladi takvim arasında 13 günlük fark bulunmaktadır. Çalışmamızda parantez içerisinde verilen tarihler Miladi takvime göredir. 33 I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Şahin DOĞAN Mnatsakanyan’ın komutasında, üçüncü parti gönüllüler ise 21 Kasım 1915 tarihinde S. Şagen komutasında Kafkas Cephesine geldiler (Arutünyan, 1971: 298). Rusya’nın her yerinden Kafkas’lara Ermeni gençleri kitleler hâlinde geliyorlardı. Bu Ermeni gönüllü birliklerine yabancı ülkelerdeki Ermeniler de katılıyorlardı. 1915 yılının hemen başında Romanya’dan 900, Bulgaristan’dan 600 ve Amerika’dan1000 kişi gelmişti (Galoyan, 1969: 178). Ayrıca Osmanlı Ermenileri de bu birliklere katılmışlardı. I. Ermeni gönüllü birliğinin komutanı Andranik, F. Nazarbekov ile bir görüşmesi sırasında kendi gönüllü birliği içerisinde bulunan kişilerin çoğunluğunun Muş bölgesinden geldiğini ifade etmiştir (Arutünyan, 1971: 185). Dünya’nın çeşitli ülkelerinden Ermeni gönüllü birliklerine katılmak üzere gelen kişilerin cepheye gönderilmesi Moskova’da bulunan “Moskova Ermeni Komitesi” tarafından organize ediliyordu; Komite, bu gönüllü Ermenileri gerekli bütün teçhizat ile donatıp bütün giderlerini karşılayarak Kafkas Cephesi’ne gönderiyordu (Armyanskiy Vestnik, Şubat 1916: No:2). Komite daha sonra yardım toplama işlerini kolaylaştırmak ve genel olarak toplumun bütün kesimlerinin dikkatini çekmek için bazı alt organlar oluşturmuştu. Avukatlar, Mühendisler, Kamu müesseselerinde çalışanlar komitenin bu yardımcı organizasyonlarını oluşturuyor ve her meslek grubu her ay belli bir aidat toplayıp kendi mesleğine göre komitenin meselelerinde yardımcı oluyorlardı. “Ermeni Kadınlar Komitesi”25 de, Moskova Ermeni Komitesi ile koordinasyonlu bir şekilde faaliyetlerde bulunuyordu. Moskova Ermeni Komitesi, faaliyetlerine 10 Haziran 1915 yılından sonra Kızıl Haç Bayrağı altında devam etmiştir (Armyanskiy Vestnik, Ocak 1916: No:31) 1915 yılında gönüllü birliklere yardım amacı ile 1.444.000 Ruble aynı zamanda Rusya Ermenileri tarafından da 1.020.000 Ruble toplanmıştı. Daha sonra ise hem Rusya da hem de diğer ülkelerde para toplama işlemi devam etti (Arutünyan, 1971: 298). Uzun süren görüşmeler ve yazışmalardan sonra, savaşın başında organize edilmiş olan bu dört Ermeni gönüllü birliği, 1914 yılının sonunda silah ve teçhizatla donatılarak cepheye gönderilmeye hazır bir hale geldiler. Komutanlık, Ermeni 25 İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi Soruşturma Heyetine Diyarbakır Valiliği tarafından gönderilen 7 Ekim 1914 tarihli telgrafa ek olarak Diyarbakırlı Mardirosyan Setrak’ın evinde yapılan aramalar sonucunda ele geçirilen evraklarda bu cemiyet ile ilgili şu bilgiler rapor edilmiştir: “ Kızılhaç Teşkilatı başlığı altında yazılmış bir tüzüktür. Taşnaksütyun Komitesi teşkilatına bağlı, ikinci derecede bir teşkilat olması ihtimal dahilindedir. Daha çok Kızılhaç adı altında Taşnaksütun Komitesi, ikincil Merkezler Nizamnamesi olması ihtimali vardır. Birinci amaç, Ermeni kadınlarının fikirlerini yükseltmek, ikinci amaç, kendilerine şahsi ve ailevi terbiye vermek, üçüncü amaç Hürriyeti elde etmek için çalışmak başlıklarıdır. Bu evrakın ilk dört sayfası kaybolmuştur. Beşinci sayfadan itibaren başlıyor. İçeriğinin derinliğine inilince toplanan paraların Taşnaksütyun teşkilatının merkezlerine göndereceği ve para için kimsenin merkezden hesap soramayacağı yönleri de göze çarpıyor. Gündüzleri dersler düzenlemek, geceleri nutuk vermek. Böylece propaganda yaparak milletin hukukunu korumaya gayret etmek, bu teşkilatın esas görevlerindendir. Şu halde, bunun bilinen Kızılhaçla bir alakası yoktur. Sadece bir komite teşkilatıdır. Ermeni siyasî mağdurlarına, çetelerin çatışmalarında sakat kalanlara ve ölenlerin ailelerine yardımda bulunmak görevleri arasında gösteriliyor. Diğer kısımları, tertiplenmeleri ve toplanmaları konusunu içeriyor.” (Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri, 2005: 38 - 39 ) 34 I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Şahin DOĞAN gönüllü birliklerinin savaş güzergahını şu şekilde belirledi:I. Ermeni gönüllü birliği: İran – Başkale - Van; II. Ermeni gönüllü birliği: Iğdır – Beyazıt- Berkri- Van; III. Ermeni gönüllü birliği: Kağızman – Eleşkirt- Malazgirt- Bitlis; IV. Ermeni gönüllü birliği: Sarıkamış- Gare- Orzan- Kepri- Key- Erzurum. 1904 Sasun isyanın başında olan ve I. Balkan Savaşında Türklere karşı savaşan Bulgar ordusunun içerisinde görev alan Ermeni gönüllülerinin komutasını yapmış olan Andranik, I. Ermeni gönüllü birliğinin başına geçirildi (Armyanskiy Vestnik, Mart 1917: No: 10–11). Başında Andranik’in bulunduğu I. gönüllü birlik, General Çernozubov’un emrindeki birliğin bulunduğu bölgeye cephenin sol kanadına gönderildi. I. Ermeni gönüllü birliği, Kasım ayından 18 Aralık’a kadar geçen sürede Kotur, Saray, Asurlu’nun alınmasındaki çarpışmalara katıldı. Her zaman olduğu gibi bu çarpışmalarda da Ermeni gönüllü birliği Türk Ordusu’na en ön saflarda saldıran birlik oldu (Vestnik Arhivov Armenii, 1965: 14, No: 1(10), Belge No: 5). 1914 yılının Aralık ayının sonunda Andranik’in komutasındaki Ermeni gönüllü birliği, dinlenmek ve eksiklerini tamamlamak üzere Culfa’ya geri döndü. Bir süre sonra da Rus Ordusu’na destek olması amacı ile İran’daki Tebriz ve Sofyan bölgesine gönderildi. Birlik, 2 Mart 1915 tarihinde acele bir şekilde Hoy’ a geri çağrıldı. 4 Mart’ta ise General Nazarbekov’un tümenine katılarak Düzdağ bölgesindeki çarpışmalara katıldı. I. Ermeni gönüllü birliği, 19 Nisan’da Salmats Birliğine dahil oldu (Arutünyan, 1971: 299). Andranik, 5 – 8 Mayıs’ta II. Kafkas Tümeni ile birlikte Başkale’yi ele geçirdi. I. Ermeni gönüllü birliği 14 – 26 Mayıs tarihleri arasında Halil Bey’in birliklerini Culamerik istikametinde takibe alarak 20 Mayıs’ta Hanasur geçitlerini kontrolü altına aldı.Bu gelişmelerden sonrada Birlik Van’a girdi. Andranik,13 Haziran 1915 yılında Acilcevaz bölgesinde geri çekilme sırasında Nazarbekov’un birliklerine katıldı. 20 Haziran tarihinde Birlik, Berkri Kale bölgesinde General Nikolayev’in birliği ile birleşti. 1916 yılının Nisan ayında I. Ermeni gönüllü birliği, General Abatsiyev’in birliği içerisinde Bitlis’e baskın düzenledi. 1916 yılında ise I. Ermeni gönüllü birliği, bu sırada Muş – Bitlis bölgesindeki Ermeni gönüllü birliğinin komutanı olan Nazarbekov ile tekrar birleşti (Arutünyan, 1971: 299). 1915 yılının Nisan ayında Dilman civarında kanlı geçen çarpışmalardan biri yaşandı. Bu çarpışmada Andranik’in gönüllü birliği,Rus Ordusu’yla birlikte Türk birliklerine karşı savaştı. Çarpışmalar sırasında sadece Berkri kasabasında ölen Türklerin sayısı 700’ü bulmuştu. Arçavah, Ahlat, Tatvan bölgelerindeki çarpışmalardan sonra, IV. Kafkas Kolordusu Komutanı Oganovskiy, ansızın yapılacak bir saldırıyla Bitlis’in alınması için Andranik’in emrine 500 Kazak askeri, 2 top ve 2 makineli tüfek verdi. II. Ermeni gönüllü birliği’nin başında Dro bulunmaktaydı ve Iğdır’dan hareket etti.( Armyanskiy Vestnik, Mart 1917: No: 10–11 ) 1914 yılının Kasım ayında Iğdır- Beyazıt- Berkri- Van istikametine gönderildi. Birlik, bu bölgedeki General Nikolayev’in emrindeki birliğe dahil oldu. II. Ermeni gönüllü birliği, Tapariz geçitlerindeki çarpışmalara aktif bir şekilde katıldı (Arutünyan, 1971: 300). Birlik, Gavri Şami kasabası civarında Türk güçleri tarafından kuşatıldı. Bu çarpışmalar sırasında Ermeni gönüllü birliğine komuta eden Dro ağır bir şekilde yaralandı ve onun yerine Hego geçti. Hego, Türk kuşatmasını yarmayı başardı ve çarpışmalardan sonra kendi birliğine ulaştı. Yaşanan bu gelişmelerden sonra da II. 35 I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Şahin DOĞAN Ermeni gönüllü birliği Alaşkert Vadisi’ne geldi ve buradan da Dutah’a gönderildi. Rus Ordusu’nun önceki sınıra kadar geri çekilmesine kadar geçen sürede bu bölgedeki savaşlara katıldı (Armyanskiy Vestnik, Mart 1917: No: 10–11). Van’a yapılan saldırılar sırasında Birlik, General Abatsiyev’in emrine geçti. Bu birlik özellikle Alaşkert’e yaşanan çarpışmalarda Rusların lehine başarılar elde etti. 1915 yılının Mayıs ve Haziran aylarında bu gönüllü birlik, Şatah ve Moks civarlarında Türklere saldırılar düzenledi (Arutünyan, 1971: 300). III. Ermeni gönüllü birliği, 20 Eylül - 31 Ekim 1914 tarihleri arasında Kağızman’da kuruldu ve General Prjevolskiy’nin I. Piyade Tugayı’na dahil edildi. Birliğin komutası Amazaspom’a verildi (Armyanskiy Vestnik, Mart 1917: No: 10– 11). Türkiye’nin savaş ilan etmesiyle birlikte III. Ermeni gönüllü birliği, Ahtin geçitleri üzerinden Alaşkert vadisine gönderildi. Ancak daha sonra, Genel Komutanlık, Prjevolskiy’nin Tugayının istikametini değiştirince bu gönüllü birlik de saldırılar yapmak üzere Pasinler Ovasına geldi. 31 Ekim’de de Başkale’ye girdi. III. Ermeni Birliği, 4 Kasım’da Albay Kulebyankin’in Karaderbent Birliğinin karargâhına geldi. 6 Kasım’da bu birliğe bağlandı ve Yazci Halil bölgesinde istihbarat toplamakla görevlendirildi. Bu görevini tamamladıktan sonra Birlik, Endek kasabasına gönderildi. 6 Kasım’da da Alagez kasabasından olan Kürtleri kıyımdan geçirdi. Daha sonra, bu Ermeni birliğine Endek- Tık- Dag- Pinoduz- Ordm istikametinde hareket eden Rus Birliğinin sol Kanadını koruma görevi verildi. III. Ermeni Birliği, Albay Kulebyankin’in emri üzerine Kapanak kasabasını ele geçirdi ve böylece Rus Karaderbent Birliğinin ve geçitlerin güvenliğini sağlamış oldu. 14 Kasım’da Endek- Tık- Dag bölgesine gelerek, III. Birliğe katılmış olan General Guligi’nin Tugay’ına dahil oldu. Bu gelişmelerden sonra da Birlik, Pirshan, Kapanak, Hosrov- Veran, Alagöz yerleşim yerlerinde çarpışmalara katıldı. III. Ordu’yla çarpışan Rus Sarıkamış Birlikleri’nin sol kanadını koruyarak Ruslara büyük bir yarar sağladı. Ayrıca bu Ermeni gönüllü birliği, Van bölgesindeki çarpışmalara katıldı ve 1916 yılında Hizan’ın alınmasında önemli bir rol oynadı (Arutünyan, 1971: 301). IV. Ermeni gönüllü birliği, Sarıkamış bölgesine gönderildi ve General İstomin’in emirleri doğrultusunda Sarıkamış hareketinin Rusların lehine sonuçlanmasında katkıda bulunan çarpışmalara katıldı (Arutünyan, 1971: 301). IV. Ermeni gönüllü birliği, Kasım ayında Levasur kasabasını ele geçirdi. Daha sonra Egrik istikametinde saldırılarda bulundu. Bu saldırıların akabinde İd bölgesinde İstomin’in birliğini korumakla görevlendirildi. 22 Aralık’ta Türklerin savunmasını yararak Sarıkamış- Merdenek hattına girdi. 1915 yılının Mayıs ve Haziran aylarında Vastan, Zevan, Sorb’un ele geçirilmesi sırasındaki çarpışmalarda görev aldı (Arutünyan, 1971: 302). Ermeni gönüllü birlikleri, uzun süren ve yıpratıcı saldırılardan sonra dinlenmek ve eksiklerini gidermek üzere Iğdır bölgesine ve Erivan’a geri döndüler. 1915 yılının Ocak ayının sonları ve Şubat ayının başlarında 4. Kafkas Kolordusu Komutanı General Oganovskiy’in önerisi üzerine Ermeni gönüllü birliklerinin yapısında bazı değişiklikler yapıldı: Her gönüllü birlik ( Bu gönüllü birlikler başlangıçta grup anlamına gelen “Humb” adıyla anılıyorlardı.) 1000 kişiden oluşacaktı. Bunlardan 750 kişi tüfekli savaşçı grubu diğer 250 kişi ise Manlixer silahı taşıyacak ve hizmet grubunu oluşturacaktı. Her gönüllü birliğinde 100 süvariden 36 I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Şahin DOĞAN oluşan bir atlı grubu bulunmaktaydı., iletişim kurmak, istihbarat sağlamak ve özel görevleri yerine getirmek bu süvarilerin göreviydi. Ermeni gönüllüleri için tek tip askerî elbise hazırlandı ve bu elbiselere “A. D.-1” ( Pervaya Armyanskaya Drujina: I. Ermeni gönüllü birliği) yazılı yeşil renk apoletler takıldı. Gönüllü birliklerin yukarıda bahsettiğimiz yapısında yapılan değişimler dışında bu birliklerin komuta sisteminde, gönüllülerin eğitimi vb. konularda bir proje hazırlanarak Vorontsov Daşkov’a sunuldu. Kafkas Valisi, bu projeyi uygun bularak projenin onanması için 24 Şubat’ta Petrograt’a gönderdi. Genel Komutanlık tarafından onanan proje daha sonra hayata geçirildi (Arutünyan, 1971: 302–303). Ayrıca, Ermeni gönüllü birliklerinin Kafkas Cephesi koşullarında Rus Ordusu’na gösterdikleri yararlar göz önünde bulundurularak bu birliklerin sayısının artırılması ve var olan birliklerin de birleştirilerek büyük bir birlik oluşturulmasına karar verildi. (Armyanskiy Vestnik, Mart 1917: No: 10–11). 1915 yılının yazına doğru Ermeni gönüllü birlikleri, Genel Komutanlığın uygun gördüğü projeye uygun olarak yeniden organize edildi. 1915 yılının Ocak ayında Kanakere’de yeni düzenlemeye uygun olarak iki birlik oluşturuldu.Vardan ve Avçaryan bu birliklerin başına geçti. 1915 yılının Nisan ayında Ermeni Millî Şurası’nın kararıyla II., III. ve IV. Ermeni gönüllü birlikleri Vardan’ın başında olduğu birliğe dahil edildiler. Böylece Vardan’ın komutası altında “ Araratyan Zorahumb” diye adlandırılan Ermeni gönüllü birliği oluşturulmuş oldu (Arutünyan, 1971: 304). 15 Nisan 1915 yılında yeni kurulan birleşik Ermeni gönüllü birliğinin26 komutanı Vardan, Kanakere’de birliğini gösterişli bir törenle teftiş etti. Bu törene, yerli halktan büyük bir kalabalık, Erivan şehri komutanı Tümgeneral Krijeviç ve bazı diğer devlet adamları katıldılar. Birlik, halkın sevinç gösterileri arasında Erivan şehrinden geçti. Daha sonra Eçmiyazin’de bir merasim yapıldı. Ermeni gönüllü birliğinin Eçmiyazin’e girişi şehirde bayram havası yarattı. Ermeni basını, gelişmeleri tarihi günler olarak yansıttı. Yapılan merasime Rus subayları ve yönetimden temsilciler katıldılar. 16 Nisan günü Ermeni gönüllüleri talim alanında toplandılar ve Katolikos, Ermeni halkının Rusya’ya olan bağlılığını ve halkın, tarihi Ermeni topraklarını işgalden kurtarmak için hazır olduğunu ifade ederek dualar etti (Armyanskiy Vestnik, Kasım 1916: No: 37–38; Arutünyan, 1971: 305). Ermeni gönüllü birliği, Eçmiyazin’den Iğdır’a kadar yürüyerek geldi. Birlik, burada bulunan IV. Kafkas Tümen Komutanı General Oganovskiy tarafından karşılandı. Ermeni halkının savaşçı geleneğini överek ve düşmanı Rus birliği ile birlikte yenilgiye uğratacaklarını ifade ederek gönüllüleri kutladı. Vardan’ın komutası altındaki Ararat Grubunun istikameti Çingilin geçidiKare- Karabulah- Arzan- Kizil Diza- Beyazıt olarak belirlendi. Vardan’ın Birliği Beyazıt’ta General Nikolayev’e bağlandı. General Nikolayev, cephedeki durumu Vardanya’na teferruatlı bir şekilde anlatarak, ona Van istikametinde saldırı görevini verdi. 26 Yeni kurulan bu birliğe, İran’da bulunan Andranik’in komutasındaki I. Ermeni gönüllü birliği dahil olmamıştı (Arutünyan, 1971: 304). 37 I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Şahin DOĞAN 1915 yılının kışı olağan üstü soğuk geçiyordu ve Ermeni gönüllülerinin Van istikametinde yüksek dağ geçitlerini aşmaları gerekiyordu. Gönüllüler, Van istikametinde hareket ederken birkaç gün dağlarda kalmak zorunda kaldılar. Daha sonra ise Berkri Kale, Karmış Şami, Canik ve diğer yerleşim yerlerini ele geçirmek için çarpışmalar içerisine girdiler (Arutünyan, 1971: 305). 5/18 Mayıs’ta27 Vartan’ın yardımcısı Heço, süvarilerin başında Van şehrine girdi. 6/19 Mayıs’ta da birliğin tamamı Van’a girmiş oldu. Ermeni Birliğinin Van’a girmesi Ermeniler arasında bayram havası yarattı. Birliği çiçekler ve müzik eşliğinde karşıladılar. Aram, General Nikoley’e Van Kalesi’nin anahtarını verdi. Daha sonra ise Aram şehrin valisi olarak atandı (Armyanskiy Vestnik, Kasım 1916: No: 37–38). Van’ın Rusların eline geçmesinden sonra General Oganovskiy’in emri üzerine Ermeni gönüllü birliği, Tümgeneral Truhin’in emri altındaki birliğe dahil olarak Van Gölü’nün güneyinde savaşmaya devam ettiler. 1916 yılında Rus Ordusu’nun Erzurum’u, Trabzon’u, Erzincan’ı ele geçirmesi aynı zamanda Bitlis ve Güney – Batı istikametinde ilerleme sağlaması Ermeni halkının moralini yükseltti. Ermeni Gönüllüler, Adilcevaz, Ahlat, Tatvan, Muş, Bitlis, Hizan’daki ayrıca birçok başka şehir ve kasabadaki çarpışmalara katıldılar (Arutünyan, 1971: 307 – 308). 3.1.1. Ermeni Gönüllü Birliklerinin Rus Ordusu’na Katkıları Doğu Anadolu’da iyi yolların bulunmaması, bölgenin dağlık ve dar geçitlerle kaplı olması Rus Ordusu’nun Kafkas Cephesi’nde ki en önemli dezavantajlarından biriydi. Bu doğal koşullar, bölgeyi tam olarak tanımayan Rusların hem ilerleyişini güçleştirebilir hem de Türk Ordusu hakkında istihbarat sağlamalarını imkansız hale getirebilirdi. Ancak, böyle olmadı; çünkü bölgeyi iyi tanıyan Ermeni gönüllü birlikleri, savaş sırasında Rus Ordusu’nun hem gözü hem de kulağı olmuş ve Rus yetkililere Türk Ordusu ile ilgili istihbarat sağlayan en önemli birimler hâline gelmişlerdi (Armyane i Voyna, Mart 1916: No: 1). Rus Duma Milletvekili Papacanov, Rus askerî yetkilileri ile görüştüğü zamanlar, bu kişilerin Ermeni gönüllü birliklerinin Rus Ordusu’na olan önemli katkılarını dile getirdiklerini ve istihbarat konusunda bölgeyi çok iyi bilen bu birliklerin yerinin doldurulamayacağını ifade ettiklerini dile getirmiştir. Papacanov ayrıca Türkiye’ de bulunan Ermenilerin büyük bir bölümünde Rus taraftarlığının tamamen yerleşmiş olduğunu ve kurban vermeden bağımsızlığın olmayacağını Ermeni toplumunun artık özümsediğini belirtirken, Ermeni gönüllü birliklerinin, Türk Ermenilerine belirtilen yoldan ayrılmamalarını ve savaşa aktif bir şekilde katılmalarını amirane bir şekilde empoze ettiklerini de ifade etmektedir (Armyane i Voyna, Mart 1916: No: 1). Erzurum’un Ruslar tarafından alınmasından sonra Fransa’da “Echo de Paris’ de” yayınlanan bir yazıda şunlar belirtiliyordu: “ Türklerin güçlü kalesi Erzurum’ da 27 Bir başka Rusça kaynakta Heço’nun başında olduğu Ermeni gönüllü birliğinin Van’a girişinin 6 (19) Mayıs günü gerçekleştiği belirtilmektedir (bk.:Oborona Vana, 1917: 44). 38 I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Şahin DOĞAN yapılan şiddetli çarpışmalara cesur Rus Kazak birliklerinin yanında Ermeni gönüllü birlikleri de çarpıştılar. Bölgeyi çok iyi bilen Ermeni gönüllü birlikleri Rus Ordusu’na paha biçilmez bir hizmet sundular.” Almanya’da yayınlanan “Berliner Tageblatt’ta” ise Erzurum’un Rusların eline geçmesinin, Ruslara Küçük Asya’nın yolunu açtığını ve Ermenilerin bütün kalpleriyle Rusların tarafında olduğu ifade ediliyordu (Armyane i Voyna, Mart 1916: No: 1). Rus General Çernozubov, Başında Andranik’in bulunduğu I. Ermeni gönüllü birliğini şu sözlerle anlatıyor: “ … Bizim Aşnak, Vruş Horan, Hanik, Kotur, Saray, Molla Hasan, Belicik ve Garateli’deki başarılarımız önemli ölçüde I. Ermeni gönüllü birliğinin faaliyetleri ile gerçekleşmiştir. Hoy civarındaki Kotur boğazında yapılan çarpışmalarda, 15 – 18 ( 28 – 31 ) Nisan 1915’de Dilman’da yararlılıklar gösterdi. … Daha sonra, I. gönüllü birlik, Erciş Birliğinde tekrar bana katıldı. Bu sırada benim birliğimin sağ kanadını Kürt saldırılarından koruduğu gibi bize düşman olan Kürtlere karşı saldırılar da gerçekleştiriyordu (Vestnik Arhivov Armenii, 1965: 14, Belge No: 5). 3.1.2. Ermeni Gönüllü Birliklerinin Yaptığı Katliamlar Ermeni gönüllü birliklerinin kurulması ve bu birliklerin Rusya tarafından desteklenmesi Ermeniler ile bölgedeki diğer halklar arasında gerginliği artırmış ve bu konu ile ilgili haberlerin Rusya Başkomutanlık Karargâhı’na ulaşması üzerine, Rusya Başkomutanlığı, Rus Kafkas Orduları Komutanlığı’ndan kurulan bu gönüllü birliklerinin faydaları hakkında bilgi isteyerek bu birliklere dağıtılmış olan modern tüfeklerin toplanmasını emretmiştir. Ancak, Kafkas Orduları Komutanlığı, Ermeni birliklerinden modern silahların toplanmasının, Türklerle yapılan savaşta çok yararlı olan bu birliklerin dağıtılması anlamına geleceğini bildirerek bu isteği protesto etmiştir (Korsun, 1940: 189, Prilojeniye 4). General Korsun’un, gerginlikten kastettiği, Rus valilerin Kars Gazetesi’nde yayınlanmış emirlerinden açıkça anlaşılan Ermenilerin Müslüman halka uyguladıkları katliamlar olsa gerek, çünkü bölgedeki Ermenilerin, Müslüman halka yaptıkları katliamların artmasıyla Rus yetkililer, olayların önlenmesi için birçok emir vermeye başlamışlardı. Rus yetkililer tarafından verilen ve Kars Gazetesi’nde yayınlanmış olan bu emirlerin içeriğine bakıldığında Müslümanların, Ermeniler tarafından katledildiği açıkça görülmektedir: Kars bölgesi geçici valisinin 12 Ocak 1915 tarihli ve 2 nolu emri: “Bölgenin Hıristiyan halkının Müslümanlara karşı düşmanca tavrı, benim birçok kez çağrıda bulunmama rağmen son bulmamakta ve ne yazık ki aksine daha da artmaktadır. Tamamen suçsuz Müslümanların öldürülmeleri dışında ,bana ulaşan bilgilere göre bölgenin Hıristiyan halkı, Türklerin saldırısından sonra bazen öç alma şeklinde Müslüman köylerinde silahlı yağmalamalar, katliamlar ve çeşitli zulümler yapmaktadırlar. 22 Aralık 1914 yılında tarafımdan bölge halkına, yürürlükteki kanunlar dışında, hatta bize düşman kişi ve gruplara dahi Rusya sınırları içerisinde zorbalık 39 I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Şahin DOĞAN yapılmasına izin verilmeyeceği bunun için suçluların verilmesi gereken mahkeme ve idarenin var olduğunu duyurulmuştu…” (KARS Gazetesi, 20 Ocak ( 3 Şubat ) 1915) Kars bölgesi geçici valisinin 3 Şubat 1915 tarihli emri: “Bana ulaşan bilgilere göre, Müslümanların yağmalanması ve Müslümanlara zulüm edilmesi, benin 12 Ocak 1915 tarihli 2 nolu emrime rağmen devam etmektedir. Askerî validen tekrar,bu üzücü olaya özel bir dikkat göstermesini ve belirtilen suçların sona erdirilmesi için yukarıda belirtilen emirdeki önlemlerin yerine getirilmesini rica ederim. 5 Eylül 1914 yılı (48 nolu) emir ile, benim tarafımdan bölge komutanlarına, ya savaş kanunlarına göre yargılanması gereken ya da genel mahkemelere ait suçların benim yazı işleri müdürlüğüme gönderilmesini emredilmişti. Fakat son zamanlarda Müslümanların yağmalanması ile ilgili birçok olay olmasına rağmen bu tür dosyalar bugüne kadar bana ulaşmadı” (KARS Gazetesi, 10 ( 23 ) Şubat 1915). Rafael de Nogales, Ermeni gönüllü birlikleri hakkında şu bilgileri veriyor: “Muhasamat fiilen başlayınca, meclisteki Erzurum mebusu Garo Pastırmacıyan üçüncü ordudaki hemen bütün Ermeni subay ve askerlerle öte tarafa Rusya’ya geçti. Kısa bir süre sonra onlarla geri dönerek, köyleri yakmaya ellerine geçen bütün masum Müslümanları insafsız şekilde kılıçtan geçirmeye başladı… Ermeni birliklerinin zaten haklı gösterilmeyecek bu firarları, bilahare Başkale, Saray ve Beyazıt bölgesinde yaptıkları mezalim, Türkleri endişeye düşürmekte gecikmedi ve Erzurum ve Van gibi hudut vilayetlerindeki mütebaki Ermenilerin aynı şekilde isyan ederek kendilerine saldırabilecekleri korkusunu uyandırdı. Benim gelişimden birkaç hafta sonra bu da hakikaten vuku buldu. Van vilayetindeki Ermeniler kütle hâlinde, İran’daki heyeti seferiyemize karşı isyan ettiler…” (Rafael de Nogales’den bildiren: Gürün, 1988: 258) Van Rus Birlikleri Komutanı General Nikolayev 1 Temmuz 1915 tarihinde Kafkas orduları Komutanına çektiği bir telgrafta Ermeni gönüllüleri hakkında şunları bildiriyordu: “ Ermeni gönüllüleri, çalınmış ganimetleri götürürken bunları önlemeye memur Rus askerlerine Ermeniler tarafından ateş edilmiştir. Bundan başka, gönüllüler devamlı yağma yapmakta ve her türlü cinayetleri işlemekten zevk almaktadırlar. Bu çoğalan cinayetlere son vermek maksadıyla Van’da divan-ı harp kurulmuştur. Bunlara mani olmak için ayrıca disiplin birlikleri teşkiline lüzum görülmüştür ” (Bildiren: Süslü, 1987: 27). Gönüllülerin davranışı ile ilgili olarak Bolkovitinov, Vorontsof Daşkov’a 9 Temmuz 1915 tarihinde gönderdiği telgrafta şunları belirtiyordu: “ Asaletmeap Türkiye ile savaş başlamadan önce, bizim Ermeni gönüllü teşkilatı kurmamıza izin vermiştiniz. 11 ay içinde, tarafınızdan verilen görevin yerine getirilmesi için bizler elimizden gelen gayreti sarf ettik. Gerek bizim, gerek milislerin hareketleri yüksek emirlerinizin gereklerine uyularak yapıldı. Hiçbir şikâyet duyulmadı. Bununla beraber, Van’ın alınmasından sonra, gönüllülerimizin en fazla faaliyette bulundukları sırada askerî idarede temsilci bulunan A. İ. Hadisoff, 1 Temmuzda 6348 numaralı bir bildiri aldı. Bu emrin kapsamı şöyle idi: 40 I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER Şahin DOĞAN “ Ordu kumandanı Baş kumandana arz eder: General Nikolayeff Van’dan bildiriyor. Çalınmış savaş ganimetlerini götüren Ermeni gönüllülerini bırakmayan askerlerimize, bu gönüllüler tarafından ateş edilmiştir. Bundan başka gönüllüler tarafından birçok haydutluk ve yağma yapılmıştır. Bu cinayetlere son vermek için, Van’da bir askerî mahkeme kurulmuştur.” Bu sebeple kumandan, eskilerin arasında disiplinin teminine kadar, yeni gönüllü bölükleri kurulmasını yasaklamıştır. Bunu asaletmeabın emriyle bildiririm” General Bolkovitinov (Bildiren: Uras, 1976: 631- 632). Taşnaksütun Partisi’nin organize ettiği gönüllü birlik hareketinin sonucunda on binlerce Türk yok edildi; Ermeni gönüllü birlikleri, başlarındaki kana susamış liderleri ile birlikte ( Andranik, Amazasp ve diğerleri) Türk kadınlarını, çoçuklarını, ihtiyarlarını katlettiler. Taşnak birlikleri, ele geçirdikleri Türk köylerini yağmalayarak ve buralarda yaşayan insanları öldürerek bu köyleri boşaltılar. Gönüllü birlikler içerisinde kahramanlaşan Ermeni gönüllülerinden biri yaptıkları saldırıları şu sözlerle açıklıyordu: “ Ben, Basar Geçar’daki halkı tamamen yok ettim. Ancak, bazen sıkılan kurşunlara insan acıyor; bu köpekler için en doğru yöntem, çarpışmadan sonra hepsini bir kuyuda toplamak ve ölmeleri için üzerlerini ağır taşlarla doldurmaktır. Öylede yaptım, bütün erkekleri, kadınları ve çocukları bir kuyuya attım ve üzerlerini ağır taşlarla doldurarak onları öldürdüm”(Lalayan 1990: 100). Ermeni çete başının bu sözleri, Ermeni gönüllü birliklerindeki çetecilerin nasıl bir psikoloji içerisinde olduklarını gösterirken bölgede yaşanan vahameti de açıkça gözler önüne sermektedir. 41 DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN… Şahin DOĞAN 4. DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN ÇIKARDIKLARI İSYANLAR Osmanlı Devleti daha savaşa girmeden, Patrikhane yetkilileri, Taşnaksütun, Hınçak, Ramgavar gibi Ermeni komitelerinin temsilcileri İstanbul’da toplanarak savaş zamanı alacakları tavrı belirlemek üzere bir toplantı düzenlediler. Toplantıyı düzenleyen Ermeni temsilcileri, Osmanlı Devleti’ni şüphelendirmemek için güya Ermenilerin hükümete sadık kalmaları, dış etkilere kapılmamaları ve askerlik görevlerini yapmaları gibi Osmanlı Devleti’ne bağlı kalacakları izlenimini veren bir takım kararlar aldıklarını açıkladılar. Ancak; bu toplantıya katılan Ermeni komitelerinin kendi şubelerine gizlice gönderdikleri talimatlar, Ermenilerin savaş durumunda nasıl davranacakları hususunda bütün gerçeği göz önüne seriyordu. Ermeni komitelerinin kendi şubelerine gönderdikleri bu talimata göre “ Rus Ordusu huduttan ilerler ve Osmanlı askeri geri çekilir ise, her tarafta, birden eldeki bütün vasıtalarla ayaklanılacak, Osmanlı ordusu iki ateş arasında bırakılacak, devlet kurumları ve binaları bombalarla havaya uçurulacak, yakılacak, hükümet kuvveti içeride meşgul edilecek, levazım kolları vurulacak; şayet Osmanlı ordusu ilerler ise Ermeni askerleri Osmanlı birliklerinden ayrılıp silahlarıyla Ruslara katılacak ve kıtalarından firar ederek çeteler oluşturacaklardır”28 (Ahmet Rüstem Bey, 2001: 160, Belge No: 1329; Saray, 2005: 55 – 56; Yıldırım, 1990: 47). 1915 yılının Şubat ayında Tiflis’de yapılan Ermeni Millî Toplantısında Taşnaksütun Partisi askerî kanat temsilcisi şunları dile getiriyordu: “ Bilindiği gibi Rus Yönetimi, Savaşın başında, Osmanlı Ermenilerini silahlandırmak, savaşa hazırlamak ve savaş sırasında da Osmanlı topraklarında isyan çıkartmak için kullanmak üzere 242,900 Ruble verdi. Bizim gönüllü birliklerimiz, Türk Ordusu’nu aşıp isyancılarla birleşerek cephede ve cephe gerisinde mümkünse Türkiye sınırları içerisinde anarşi yaratmak zorundadır; böylece Rus Birliklerinin hareketini sağlayıp Doğu Anadolu’yu ele geçirebiliriz”30 (Bildiren: Boryan, 1928: 360). 28 Bitlis Valisi Mustafa Bey’in 18 Eylül 1914 tarihli telgrafında da Ermenilerin bu gayeleri şöyle ifade ediliyordu: Ermeni aydınları arasında, son günlerde alınan karar sessiz kalınması ve itaatin korunması, harp ilan edildiğinde ordudaki askerlerin silahlarıyla birlikte düşman tarafına geçmeleri; Türk Ordusunun ilerlemesi durumunda itaate devam edilmesi; Türk Ordusunun geri çekilmesi hâlinde de silahlanıp çete hâlinde gelen şeylere el konulması ve ilişkileri kesme merkezinde olduğunun güvenilir ve özel istihbarat sonucuna dayandığı Muş Mutasarrıflığından bildirilmiştir.” .”(Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri, 2005: 35). 29 Taşnaksütun Partisi’nin Şam Şubesi’ne gönderdiği Mektup. 30 Osmanlı yetkililerinin Ermenilerin içerisinde bulundukları faaliyetler hakkındaki raporlarından birinde bu hususta şunlar ifade ediliyor: “ Rusya’da bulunduğum sırada, gerek doğu illeri meselesinin ve gerekse Kafkasya’da ortaya çıkan ufak tefek meselelerin çözümünde, Rus Hükümetinin Ermenilere çok güvendiğini ve onları kendi tarafına çekerek doğu illeri adını alan Doğu Anadolu’da, istediği zamanda bir ayaklanma ve karışıklık çıkararak bu şekilde iç işlerimize müdahale ile devletimizi sıkıştırmak amacını güttüğünü, resmi ve gayriresmi olarak duymuştum. Bu amaç için pek çok para harcayan Rusların, Ermenileri her durumda kendi tarafına çektiğini ve Ruslara karşı Ermeniler arasında uyanan bu tutkunun bizim topraklarımızdaki Ermenilere de bulaştığını yine Petersburg’da bulunduğum son zamanlarda öğrenmiştim. Bu sebeple, Pasinler kazasındaki Ermenilerin durumuna dair polis tarafından verilen raporları dikkate değer bulduğum gibi, bütün Doğu illerindeki 42 DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN… Şahin DOĞAN Nitekim böyle de oldu ve Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesiyle birlikte Türkiye’deki isyanlar gün geçtikçe artıyor; bir bölgeden diğer bir bölgeye yayılıyordu. Türk güçleri bir isyanı bastırırken bir başka yerde çıkan isyana yetişemiyorlardı31 (Armyane i Voyna, Kasım 1916: No: 9). Başlangıçta güçsüz sanılan Ermenilerin savaşa iyi hazırlandıkları ve kendilerini haftalarca savunacak kadar silah ve cephaneye sahip oldukları anlaşılmıştı (Pomianskowski, 2003: 144). Anadolu’da ilk Ermeni isyanı Maraş’a bağlı Süleymanlı’da ( Zeytun ) başladı. Zeytun isyanını Kayseri, Bitlis, Erzurum, Mamüratül Aziz, Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Ankara, İzmit, Van, Adapazarı, Hüdavendigar, Adana, Halep, İzmir ve Canik’teki isyanlar izlemiştir ( Yıldırım, 1990: 53 ). Anadolu’da çıkan bütün bu Ermeni isyanlarını detaylı bir şekilde incelediğimizde, Yukarıda belirttiğimiz gibi Ermeni Partilerinin kendi şubelerine gönderdikleri gizli talimatların uygulamaya geçirildiğini ve bu talimat doğrultusunda hareket edildiği açıkça görülmektedir. Elbette ki Anadolu’da Ermeniler tarafından çıkarılan bu isyanların büyüklüğü ve etkileri isyan çıkarılan bölgedeki Ermeni halkının yoğunluğuna göre farklılıklar arz etmektedir. Ancak, bu isyanlar, savaş sırasında birçok cephede çarpışmak zorunda kalan Osmanlı Devleti’ni özellikle Kafkas Cephesi’nde Ruslara karşı yapılan savaşlarda zor durumda bırakmış ve Rus birliklerinin Doğu Anadolu’yu işgalini kolaylaştırmıştır (Ermeniler tarafından çıkarılan isyanlar için bk.: Gürün, 1988; Yıldırım: 1990; Uras, 1976; Anadol, 1982 vd.). Biz bu çalışmamızda Ermeniler tarafından çıkarılan isyanlar içerisinde, hem Rusların bölgeyi işgal etmesinde Ermenilerin oynadığı rol hem de tehcir kararının alınması açısından önemli bir yere sahip olan Van isyanını daha detaylı olarak ele almak istiyoruz. Van isyanının Ermeni olaylarının anlaşılması açısından önemi “Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekât-ı İhtilaliyesi ( ilan-ı Meşrutiyetten Evvel ve Sonra” adlı eserde şu şekilde ifade edilmiştir: “ Bu vilayet (Van) Ermenilik cereyanını, ruhunu anlamak için pek ziyade şayan-ı tetkik bir sahadır. Burada komitelerin istihdaf ettikleri gaye, komitelerin vaziyeti bütün vuzuhiyle göze çarpar. Başka vilayetlerde gizli kalan tertibat burada pek sarih bir şekilde görülür” (Talat Paşa, 2005: 505 – 506). 4.1. Van İsyanı 1914 yılının Temmuz ayının sonlarına doğru Van vilayetinde seferberlik ilan edilmişti. Seferberlik ilanıyla birlikte başlayan savaş hazırlıkları özellikle Ermeni halkı arasında büyük bir hoşnutsuzluk yaratmıştı. Askere alımların yapıldığı ilk gün Van’da sadece bir Ermeni, gönüllü olarak askere yazılmak istemişti. Bundan sonraki Ermenilerin büyük bir kısmının da, aynı duygu ve düşüncede oldukları şüphesizdir” (Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri, 2005: 29). 31 Ermeni isyanları daha başlamadan önce III. Ordu’da görev yapan birlik komutanları acil raporlar göndererek Ermenilerin Ruslardan silah ve para yardımı alarak bir isyan hazırlığı içerisinde olduklarını bildirmişlerdir. Bu raporlara göre; Sivas’ta 30.000, Erzurum’da 10.000, Van’da 15.000, Muş’ta 7000, Diyarbakır’da 5000, Elazığ’da 4000 ve Bitlis’te 5000 olmak üzere yaklaşık 76.000 Ermeni isyan etme hazırlığı içerisindeydi (Saray, 2005: 56). 43 DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN… Şahin DOĞAN iki gün içerisinde ise 150 Ermeni zorla askere alındı. Diğer Ermeniler ise saklandılar. Şehirde yaşanan bu kritik günlerde ne Varamyan32 ne de Aram33 şehirde bulunmamaktaydılar. Diğer Ermeni liderleri ise sürekli bir tereddüt içerisindeydiler ve belirli bir karar alamıyorlardı. Emir almaya alıştıkları kişilerden hiçbir haber almayan Ermeniler ise saklandıkları yerlerden çıkmıyorlardı34 (Oborona Vana,1917: 3). Temmuz ayı sonunda Aram, Van’a geri döndü ve Aram’ın dönmesiyle birlikte şehirde yaşanan olaylar tamamen farklı bir yönde gelişmeye başladı (Oborona Vana, 1917: 4). Akdamar Katolikos’u, Kilise ve sivil Ermeni Meclisi, özellikle de Taşnaksütun Partisi temsilcileri ( Sarkis, Aram ve İşhan) ve Ermeni mebuslar ( Varamyan ve Papazyan) sürekli olarak devletin faaliyetlerine ve emirlerine karışıyor, Ermeni halkının çıkarlarını gözetiyor ve bunun için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı (Oborona Vana, 1917: 5). Aram Van’a geri dönünce, Van Valisi Tahsin Bey tarafında çağrıldı. Vali Tahsin Bey, Aram’a yaşanan gelişmelerin ne kadar ciddi olduğuna söyleyerek, Ermenilerin inat etmeye devam etmeleri hâlinde İstanbul’dan alınan emir doğrultusunda sert tedbirler almak zorunda olduğunu bildirdi. Aram ise Vali’ye savaşın Ermeniler arasında hoş karşılanmadığını açıkça söyleyerek, ancak Ermenilerden asker toplamak için elinden geleni yapacağını da bildirdi35 (Oborona Vana, 1917: 5–6). Valiyle yapılan bu görüşmenin aynı günü Aram, halkın çeşitli kesimlerinden ileri gelenleri toplantıya çağırdı ve bu toplantıda bu sorunu gündeme getirerek bu konuda bir karar alınmasını istedi. Kısa süren görüşmelerden sonra bu toplantıdan 32 Osmanlı Van Mebusu. Varamyan’ın diğer adı ise Onik Derdzakyan’dır (Kirakosyan, 1971: 278). Aram Manukyan, 1870’li yılların sonuna doğru Karabağ’da doğdu. Devrimci hareketlere katılmış birçok Türk uyruklu Ermeninin okuduğu Şuşin Ermeni Ruhban Okulunu bitirdi. Daha sonra yüksek öğrenimini tamamladıktan sonra Türkiye’ye geldi. Burada Taşnaksütun Partisi için çalışmaya başladı. Türkiye’ye propaganda amacıyla Raffi’nin kitaplarını, Bulgar ve Sırp hareketinin broşürlerini getirdi. Bununla birlikte Ermenileri silahlandırmak için tüfek ve mermi depoları oluşturdu. Kendi kurduğu Ermeni çetelerini silahlandırarak bu çetelerin başına geçti. Van’da yapılan aramalar sırasında Taşnaksütun Partisi’nin binlerce tüfek, milyonlarca mermi, binlerce propaganda broşürlerinin bulunduğu depoları ele geçirildi ve Aram tutuklandı. Bir süre tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Serbest kaldıktan sonra dinlenmek üzere Ordu’ya gitti ve buradaki Ermeni okulunda çalışmalarda bulundu. Ordu’da iki yıl kaldıktan sonra Akdamar Piskoposluğu’nun Ermeni Halk Okulları müfettişliği sıfatıyla Van’a geri döndü. Van’daki çalışmalarına devam eden Aram, 1915 yılındaki Van isyanının başına geçti (Armyane i Voyna, Kasım 1916, No: 9). 34 Bölgedeki Ermeni komiteleri, Ermeni halkı üzerinde öyle bir baskı kurmuştu ki, bölgedeki Ermenilerin bu talimatların dışına çıkmaları ve özgür kararlar almaları mümkün değildi (Talat Paşa, 2005: 510). 35 Aram’ın, Vali’ye asker toplamak için elinden geleni yapacağını söylemesi ve daha ileri de bahsedeceğimiz gibi Ermeni Komitesi önderlerinin Van ve civarında çıkan Ermeni olaylarını yatıştırma girişimleri gerçekte bir oyalama taktiği idi. Çünkü Komitenin Vilayet şubesine gönderilen bir telgrafta “ Ruslar Başkale ve Saray istikametlerine ilerleyecekler, arkadaşlarımız beraberlerdir. Yaklaştıkları mahallerde umum efradımız müsellahan kendilerine iltihak edecektir. Rusların tamamen takarrübü üzerine istediğimizi yaparız… Binaenaley Rusların yaklaşmasına intizar etmeliyiz.” Şeklinde bir talimat verilmişti” (Talat Paşa, 2005: 513 – 514). Zaten, Vilayette kısa bir süre sonradan gelişecek olan olaylar da, Komite önderlerinin başlangıçtaki tutumlarının bir oyalama taktiği olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. 33 44 DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN… Şahin DOĞAN Ermenilerin askerlik hizmetinde bulunmaması kararı alındı. Bu karardan sonrada Ermeniler arasında askere gidilmemesi yönünde geniş bir propaganda başlatıldı (Oborona Vana, 1917: 6). Bir kaç gün sonra zorla ve tehditlerle gizlenenlerden birkaç yüz kişi toplandı. Aram, bu kişilerin başına geçti ve müzik eşliğinde merasim havasında yürüyüş düzenledi. Taşnaksütun lideri Aram tarafından organize edilen bu gösteri etkisini gösterdi; işaret verilmişti. Aram’a katılmamak bazı açılardan yönetimden daha güçlü olan Komite’ye katılmamak anlamına geliyordu. Sonuç olarak çok istemeden de olsa ona katıldılar. Gizlenenler, bazen tek tek bazen de gruplar hâlinde ortaya çıkmaya başladılar. Bu kişilere yönetim tarafından her hangi bir müdahalede bulunulmadığı için daha sonra gizlenenlerden bir grup daha ortaya çıktı (Oborona Vana, 1917: 6–7). Liderleri Aram’ın çağrısına uyan gizlenmiş Ermenilerin yarısı birliklere döndüler. Ancak, gizli bir emre göre saklanan Ermenilerin bir bölümü ortaya çıkmayacaklardı. Bu emre göre Taşnaksütun alt komiteleri ise halktan fazla silahları ve askerî teçhizatı toplayacak ve gerektiği zaman kullanmak üzere gizli yerlerde saklayacaklardı. Verilen bu gizli emirin iletilmesi için yazılmış mektuplardan birisi yönetimin eline geçti ve yönetim bunun için açıklama istedi (Oborona Vana, 1917: 12). Ekim ayının ortalarında Rus- Türk savaşı ilan edildikten sonra. Ermeni asker kaçakları açıkça şehirde dolaşıyor, pazarlarda ticaretle uğraşıyor ve atölyelerde çalışıyorlardı (Oborona Vana, 1917: 12). 1914 yılının Aralık ayında ise Türk Ordusu’ndaki Ermeni askerlerin çoğunluğu firar ettiler (Armyane i Voyna, Ağustos 1916: No: 6). Daha savaş ilan edilmeden önce Osmanlı yönetimi Güney Kafkasya’da Ermeni gönüllü birliklerinin organize edildiğini biliyordu. Bu birliklerin organize edildiği ortaya çıktığı zaman Cevdet Bey, Aram’a ve Vramyan’a Rus Ermenileri ile ilişkiye geçmelerini ve Türkiye’ye karşı savaşmalarını önlemelerini istedi. Ayrıca, bu içerikteki bir mektubun, bu sırada İran’da gönüllü birliğinin başında olan Andranik’e gönderilmesini istedi. Mektup yazıldı ve Aziz Bartugimeos Manastırı’nda Andranik’e verildi. Bu mektup yazılmadan daha önce Taşnaksütun Partisi’nin Van Komitesi, iki kez Salmat Komitesi’ne ve Andranik’e dikkatsiz bir adım atılmaması konusunda uyaran mektup göndermişti. Vanlı Ermeniler, bu mektuplarda eğer gönüllü birlikler Van’ı ele geçirecek ve burada tutunacak güçte değillerse hiç gelmemelerini zira böyle bir durumda bütün halkın kıyıma uğrayabileceğini yazmışlardı. Bu içerikteki mektuplar Gerekli adreslere gönderilmiş ve Rusça çevirileri ise General Çernozubov’a iletilmişti. Bu mektupları İran’a götürmüş olan posta görevi yapan bir Kürt dönüş yolunda Salmat Komitesinin cevabî mektubu ile birlikte Türkler tarafından Başkale’de yakalandı. Bu sırada Başkale yakınlarındaki Badirgan’da bulunan Cevdet Bey, acele bir şekilde bu durumu telgraf ile Vramyan’a bildirdi. Cevdet Bey, telgrafta şunları bildiriyordu: “ Postacınız Osman tutuklandı ve şu an elimizde bulunmaktadır. Bu kişinin yakasına dikilmiş halde size gönderilmiş bir mektup bulduk. Salmatyalı arkadaşlarınız size, geliyor olduklarını ve onları karşılamanızı bildirmektedirler. “Amca” ( Keri ), İşhan’a selam gönderiyor. Siz Rus Ordusu ile ilişki içerisindesiniz.” Mektup şöyle devam ediyor “…onlar için yeni olan provokatör rolü dolayısı ile Bakunin’in, Marks’ın ve Kropotkin’in öğrencilerini kutluyorum. Rus Despotizminin selam gönderdiği devrimci İşhan’ı kutluyorum. Bu 45 DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN… Şahin DOĞAN mektup bütün Müslüman Dünyanın tanıklığı için yayınlanacaktır. Ancak bundan önce size son kez arkadaşlarınızın bize karşı düşmanca hareketlerine son verdirmenizi öneriyorum. Aksi takdirde onlara, Başkale’de yendiğimiz ve kovduğumuz Ruslara davrandığımız gibi davranacağız.” Vramyan, Cevdet Bey’in bu telgrafına, bugün Ermenilerin Türklerin yanında değil de karşılarında olmalarından Türklerin kendilerinin suçlu olduğu şeklinde cevap verdi (Oborona Vana, 1917: 1314). Rus Birliklerinin Saray’dan çekilmesinden sonra bu kasabaya giren Cevdet Bey tarafından Ermeni gönüllü birliklerinin hareketlerinin önüne geçilmesi amacıyla bir girişimde daha bulunuldu: Saray’da bulunan Cevdet Bey buradan Aram’a ve Vramyan’a bir telgraf çekerek acele bir şekilde Saray’a gelmelerini ve onların İran’a geçerek, oradakileri, gönüllü birlikleri dağıtmak için ikna etmek üzere arkadaşları ile buluşmalarına izin vereceğini bildirdi. Bunun üzerine Aram ve Varamyan, Saray ve oradan da İran’a gitmeyi kabul ettiler ancak bunun için Cevdet Bey’in kabul edemeyeceği bazı şartlar ileri sürdüler. Bu nedenle Cevdet Bey Aram ve Varamyan’ı kabul etmedi ve bu yolculuk da gerçekleşmedi. Ekim ayının ortalarında Ruslar Saray ve Başkale’yi tekrar ele geçirince ordudan firarlar son haddine ulaştı. Van ve çevresinde On bin’e yakın asker kaçağı toplandı. Yönetim ne yapacağını bilemiyordu. Müslüman Halk arasında panik başladı. Birçok Müslüman Şehirden kaçtı. Yönetim, acele bir şekilde arşivleri, erzak depolarını, Bankanın kasasını ve diğer değerli eşyaları Bitlis’e taşıdı36 (Kirakosyan, 1971: 269 – 270; Oborona Vana, 1917: 15) 1914 Yılının Kasım ayının sonlarına doğru Van yakınlarındaki Sivistan37 kasabasında Ermeniler bölgedeki aşiretlerle çarpışma içerisine girdiler. Bu çarpışma sırasında bir Kürt öldürüldü. Yaşanan bu olay üzerine ortamı yatıştırmak üzere Van’dan mebuslar Varamyan ve Münib Efendi acele bir şekilde olay yerine geldiler. Mebuslar, kasabada barışı sağladıkları sırada Kürtler, okulda öğretmenlik yapan Artaşes’i öldürdüler. Bu olay üzerine öfkelenen Ermeniler, tehditler savurarak Mebuslarla birlikte gelmiş olan Jandarmaların etrafını çevirdiler. Vramyan, Ermenileri güçlükle durdurabildi (Oborona Vana, 1917: 16). Bellu köyünde ( Gavat çevresi) gizlenmiş silahlı Ermenilere jandarma, ateş açtı ve bu isyancıları tutuklamak için gizlendikleri evi kuşattılar. Bu çarpışma sırasında bir jandarma öldürüldü ve iki jandarma yaralandı. Diğer jandarmalar ise geri çekildiler ve Ermenilerin isyan ettikleri haberini ulaştırdılar38 (Oborona Vana, 1917: 16) Çevredeki aşiretler toplandılar ve Vastan Kaymakamı jandarma ile birlikte buraya geldi. İsyancıların karşı koyabileceğini göz önünde bulunduran Kaymakam, Bellu’ya girmeyerek kasabanın etrafını kuşattı. Gece olunca Ermeniler herhangi bir 36 “30 Kasım’da Van Valisi Cevdet Bey telgrafında, Ermenilerin bir olay çıkarmamalarına çalışıyorum. Rus kuvvetleri Kotur’dan ilerlemektedir. Jandarma tümeninin bu kuvvet karşısında uzun süre direneceğini sanmıyorum. Aileleri Bitlise göndermeye başlayacağım, diyordu” (Bildiren: Gürün, 1988: 264). 37 Zivistan 38 Erzurum valisi Tahsin Beyin 20 Aralık’ta Başkumandanlığa gönderdiği raporda bu olay hakkında özetle şunlar anlatılıyordu: “ Van’ın Karçıkan ve Gevaş kazaları Ermenilerinde isyan emareleri vardır. Bölgedeki telgraf tellerini kesmişler, bir onbaşıyı öldürmüşlerdir. Bitlis’ten bu bölgeye Jandarma ve milis gönderilmiş ve çarpışmalara başlanmıştır. Kuvvetlerimiz az ve milislerin silahları yetersiz olduğundan kuvvete ihtiyaç gösteriliyor” (Bildiren: Gürün, 1988: 265) 46 DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN… Şahin DOĞAN karşı koyuşa maruz kalmadan kasabadan çıkarak İnzak’a çekildiler. Bir sonraki gece ise başlarında Aspo’nun olduğu silahlı Ermeni çetecileri kasabada kalan eşyaları ve hayvanları almak üzere geldiklerinde jandarma ile çatışmaya girdiler. Çevredeki aşiretler, jandarmanın, komşu Ermeniler ise Ermeni çetecilerin yardımına koştular. Daha sonra Kaymakam, Van ve Bitlis’den yardım gönderilmesi için telgraf çekti. Ermeniler ise Hayots- Dzor’a yardım için başvurdular. Hayots Dzor Ermenileri, telgraf tellerini kopardılar, birliği Ballu’ya sokmamak için Atanan ( Vastan yakınlarında) kasabasında siperler kazıdılar ve Angh Dağını ( Artamef) ele geçirdiler. Bu sırada başlarında Levon’un bulunduğu Ermeni çeteler Hayots Dzor’un bütün köylerindeki korumaları silahlandırdılar. Levon’un çeteleri, bu bölgede rastlantı sonucu bulunan Türk gönüllülerini öldürerek Van’a gitmekte olan Türk kuryeleri de tutukladılar (Oborona Vana, 1917: 17). Vastan’lı aşiretler jandarma ile birlikte, Van’a doğru yol açmak için, Atanan Ermenilerine saldırı düzenlediler. Ancak Ermeniler bu saldırıyı geri püskürtüler ve bu çarpışma sırasında Hurşit Ağa’yı öldürdüler. Van’ın çevresinde yaşanan bu gelişmeler vakit geçmeden Şatah’a sıçradı. Sevtkin’de ( Şatah’ın Ermenilerin güçlü olduğu köylerinden biri) Ermeni köylüler jandarmaya saldırdılar. Bu saldırının sonucunda 30 jandarmanın silahlarına el konuldu ve jandarmalar tutuklandılar. Bu gelişmenin ardından Ermeni köylüler “Hap” Kışlasına saldırdılar ama buradaki jandarmalar Vastan’a çekilmeyi başardılar. Sevktin Ermenilerine komşu kasabaların Ermenileri de katıldılar. Ermeniler, Van’dan Vastan’a giden tek yolu ele geçirdiler, telgraf tellerini kopardılar, buradaki Kürt aşiretleri kovdular. Önlerine gelen herkesin silahına el koyarak bu kimseleri tutukladılar (Oborona Vana, 1917: 17). 1915 yılının başlarında Arenalı ve Alcevoz’un bazı diğer köylerinden de asker kaçaklarının bir kısmı silahlı olarak Van’a geldiler, bir kısmı ise Timar’da kaldı. Bu bölgede bulunan Ererin köyünde jandarma ile çatışmaya girdiler. Önce ateş ettiler daha sonra ise geri çekilerek saklandılar (Oborona Vana, 1917: 21). Yaşanan bu olayların ardından mebusların araya girmesiyle bölgedeki ortam nispeten yatıştı. Ancak, daha sonra Şatah’ta çarpışmalar çıktı (Armyane i Voyna, Ağustos 1916: No: 6). Şatah’ın merkezindeki Ermeni mahallesinde Taşnaksütun Partisi yerel Komite üyesi ve Şatah Ermenilerin liderlerinden olan öğretmen Osep Çapolyan (Oborona Vana, 1917: 23), jandarmalar tarafından üstünde silah dağıtımına dair bir defter ve silahlarla yakalandığı için tutuklandı ( Yıldırım, 1990: 66). Bunun üzerine Şatah Ermenileri, Osep Çapolyan’ın derhal serbest bırakılmasını istediler ve şehir pazarını kapatarak sokaklarda barikatlar kurdular. Vali ise, Osep’i güçlü bir konvoyla Van’a getirilmesi için emir verdi. Vanlı Ermeniler de Osep’in tutuklu bir şekilde değil de özgür bir şekilde Van’a gelmesini istediler. Vali, bu durumu yerel yönetimlere bildireceği konusunda söz verdi. Ancak, Şatah ile olan telgraf iletişimi Ermeniler tarafından kesildiği için bu haber yerel yönetimlere ulaştırılamadı. Bu gelişmelerin yaşandığı sırada, Şatah’la komşu olan Nor Duz aşiretlerinden Ermenilerin isyan ettikleri ve jandarma ile çatıştıkları haberleri gelmeye başladı. Bunu üzerine Cevdet Bey, önceden birçok kez denenmiş bir metodu önerdi: Bir barış komisyonunun gönderilecekti. Ermeniler de bu öneriyi kabul ettiler ve bu iş için İşhan görevlendirildi (Oborona Vana, 1917: 23). 47 DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN… Şahin DOĞAN İşhan, Van’dan ayrıldıktan sonra içlerinde Arşak Vramyan’ın da bulunduğu bazı Taşnaksütun üyeleri tutuklandılar. Bu tutuklamalar sırasında Aram Manukyan gizlenmeyi başardı (Armyane i Voyna, Ağustos 1916: No: 6). 5 (18) Nisan günü Cevdet Bey, Pikoposluk Dairesi Başkanı Yeznik’i ve şehirdeki Ermeni esnaflardan birkaç kişiyi görüşmek üzere ( Terzibaşyan, Çitadjyan ve diğerleri) çağırdı. Vali bu görüşmede, bugünden itibaren ihanet ettikleri ve isyancı oldukları için komitecilerle ( Aram ve arkadaşları) bütün ilişkilerini kestiğini bundan sonra sadece Yeznik ve esnafla görüşeceğini bildirdi. Onlara, bundan böyle Ermenilerin davranışlarından kendilerinin sorumlu olduklarını ifade etti. Bu görüşmenin ardından Yeznik ve Ermeni esnaflar acele bir şekilde Aygestan’a39 geçtiler. Burada bulunan Noraşen Kilisesinde bir toplantı yaparak İşhan’ın öldürülmesi ve Varamyan’ın tutuklanması aynı zamanda Valinin vatanseverlik duygularının ön plâna çıktığı bir gösteri düzenlenmesi isteği konuşuldu. Toplantı çok kısa sürdü. Toplantıya katılan 30–35 kişi, tek ağızdan kanlı bir çarpışmanın kaçınılmaz olduğunu dile getirdiler (Oborona Vana, 1917: 25). Aram, şehirdeki gelişmeleri anlatan ve herkesin hazır olmasını tavsiye eden bir mektubu bütün komşu kasabalara gönderdi. Aynı gün savunmanın (!) yönetileceği genel bir karargâh oluşturulmaya başlandı. Birkaç gün sonra da bu karargâh oluşturuldu. Karargâhta görev alan kişiler şunlardı: Aram, Gikor Bulgaratsi, Arakel Ağa, Fanos Terlemezyan ve Armenak Yegoryan (Kirakosyan, 1971: 281; Oborona Vana, 1917: 27). Bu kişilerin hepsi Taşnaksütun Partisi’nin üyeleri idiler (Oganesyan, 1991: 177). 6 (19) Nisan günü Vali’nin emri üzerine Ermeni mahallelerindeki polisler geri çekildi. Ermeni mahallelerinde veya yakınlarında yaşayan Türk aileler boşaltıldı. Aynı şekilde Türk mahallelerinde yaşayan Ermeniler de evlerini boşattılar. Rus savunma Bakanlığı’nın yaptığı plânlar ve emir üzerine Taşnaksütun Partisi, Andranik (Ermeni gönüllü birliklerinden birinin komutanı) Van’a yaklaştığında, orada bulunan Taşnaksütun savaşçılarının dağa çıkarak isyan çıkarmalarına karar vermişti. İşte, 1915 yılının Nisan ayında bu plân gerçekleştirildi ve Katolikos’un bildirdiğine göre on bin silahlı savaşçı mücadeleye başladı (Boryan, 1928: 363). Ermeniler hazırlıklarına başladılar; sokaklarda barikatlar kurdular, siperleri güçlendirip aldılar. Askerlerini dağıtarak yerleştirdiler ve bu kişilere silah ve mermi dağıttılar (Oborona Vana, 1917: 28). Ermeniler, Aygestan’ı yedi mıntıka’ya bölmüşlerdi. Bu yedi mıntıkada toplam 7340 karakol (mevzi) bulunmaktaydı. Her mıntıka’nın başında bir bölge komutanı bulunmaktaydı. Her mıntıka komutanlığında ise, karargâh ve yazı işleri, gerekli olduğu zaman kullanmak üzere yedek kuvvetler, posta ekibi, lise öğrencileri, levazım ve sağlık ekibi, bomba ekibi, siperleri hazırlayan ve sağlamlaştıran toprak 39 Van şehri ile kalenin doğu tarafından başlayarak Erek dağı eteklerine kadar uzanan yeni kurulmuş olan ve çoğunluğunu Ermenilerin oluşturduğu bununla birlikte zengin Müslümanların da ikamet ettiği Bağlar/ Bahçeler mevkii (Oktay, 2003: 437 – 453). 40 Mkrtçyan Liparit Manukoviç, Ermenilerin Aygestan’ı yedi mıntıkaya ayırdıklarını ve bu mıntıkalarda 79 mevzinin oluşturulduğunu ifade etmektedir (bk.: Manukoviç, 1978: 15). 48 DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN… Şahin DOĞAN kazıcılar ve taşçılar bulunmaktaydı (Oborona Vana, 1917: 28–29). Aygestan’daki Ermenilerin başına ise Aram Manukyan geçmişti (Oganesyan, 1991: 182). 30 Nisan ( 13 Mayıs ) tarihinde hazırlanan listeye göre Ermenilerin elindeki silahlar şunlardı: Aygestan’da, çeşitli tiplerde 1075 adet tüfek ve tüfek başına 90 – 132 kurşun. Ayrıca barut ve başka türdeki patlayıcı madde stokları. Van merkezde çeşitli tiplerde 370 adet tüfek ve 105 bin civarında mermi bulunmaktaydı. Bununla birlikte cephe gerisinde cepheye yardım amacıyla çeşitli birlikler ve atölyeler kurulmuştu: 1) Tüfek toplanması ve tamir edilmesi için kurulan silah atölyesi ( Bu atölyede Hazo usta dört arkadaşı ile birlikte çalışıyordu). 2) Tüfek kundağı üreten bir atölye ( bu atölyede Şatah’lı Pogos ve dört arkadaşı çalışıyordu). 3) Mermi kovanı ve mermi dökümü yapan atölye.( Bu atölyede 70 kişi çalışmaktaydı). 4) Mermilerin teçhiz edildiği bir atölye ( Bu atölyede 10 kişi çalışıyordu). 5) El bombası ve top dökümünün yapıldığı bir atölye ( Bu atölyede 10 kişi çalışıyordu ve burada bakırdan 3 adet top üretilmişti.). 6) Dumansız barut ve diğer türdeki patlayıcı maddelerin üretildiği bir laboratuar ( Burada 3 kişi çalışıyordu). 7) Silahların ve askerî mühimmatın depolandığı ve dağıtımının yapıldığı bir büro ( Bu büroda David Papazyan beş arkadaşı ile birlikte çalışıyordu.). 8) Siperleri güçlendirmek için toprak kazıcılar ve taşçılar ( 1000 kişiden daha fazla). 9) Sağlık ekibi ( Doktor Sanfani ve Haçik, aynı zamanda 30 sağlık görevlisi). 10) Levazım birliği ( Bu takım fırıncılık, ayakkabı, battaniye ve benzeri eşyaların üretimi ile sorumluydu). 11) Dışarıdan gelen evsiz kimselere yardım için çalışan bir komite. 12) Yaşanan olayları kayıtlara geçen ve günlük bir bülten çıkaran bilgi merkezi. Yukarıda belirtilen Ermeniler tarafından yapılmış olan hazırlıklar sadece Aygestan’da olanlardır. Van merkezinde ise Ermeniler bu tür hazırlıkları ayrıca yapmışlardı (Oborona Vana, 1917: 29–30); şehrin merkezi de Ermeniler tarafından dört mıntıkaya bölünmüş ve bu mıntıkalarda 24 mevzi oluşturmuşlardı (Manukoviç, 1978: 18). Burada bulunan Ermenilerin başında ise Ayk Kotaryan, Sargis Şaginyan ve diğerleri bulunmaktaydı (Oganesyan, 1991: 182). 28 gün süren çatışmalar 7 (20) Nisanda başladı. Ermenilerin kurdukları bilgi merkezi, çatışmalar sırasında gelişen olayları günde 3 – 4 kez yayınladıkları bir bültenle Ermenilere ve gönüllülere duyuruyordu; bu bülten yüzlerce nüsha basılıyor ve çocuklar tarafından evlere ve mevzilere çabucak dağıtılıyordu (Oborona Vana, 1917: 29–30). 7 – 8 ( 20 – 21) Nisan günü basılan bültenlerde yaşanan olaylar şu şekilde ifade ediliyor: 49 DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN… Şahin DOĞAN 7 ( 20) Nisan tarihli 1 numaralı bülten: Biz ( Ermeniler), askerlere ateş açtık. Bu ateş sonucunda 3 askerî öldürdük ve 2 katır çaldık. Haç Pogots’ da bir Türk öldürüldü. Urbat Aru’da bir Türk öldürüldü. 7 ( 20) Nisan tarihli 2 numaralı bülten: Ayig Oğlu sokağında Bir Türk öldürüldü. Ter Tumasyan’ın evinin önünde 2 Türk öldürdük. Ararats meydanında bir Türk askeri öldürüldü. Ararats meydanında bir millî ( gönüllü Kürt asker) öldürüldü. Hamud Ağa kışlasını kuşattık. Hamud Ağa kışlası civarında bir Çerkezi öldürdük ve tüfeğine el koyduk. Haç Pogots’daki telgraf merkezini ele geçirdik. 7 ( 20) Nisan tarihli 3 numaralı bülten: Türk halkı çatışmalara katılmıyor. Saak Bey’in evinde mevzii almış olan Türk askerleri güçlü bir top ateşi başlattı ve bizim yaptığımız duvarı yıktı. Burada çarpışan Ermenilerin yardımına yakın mevzideki Ermeniler geldi ve dört topçuyu öldürdüler. Türkler topu geri çekmek zorunda kaldılar. Haç Pogots’da Türkler siperlerini yakarak buradan ayrıldılar. Apo’nun evinden ateş açarak bir Türkü öldürdük. Katolik rahibeler evinin çatısında bulunan Türk bayrağını aşağı indirdik. Hamud Ağa kışlasının kapısında bir Türkü öldürdük. Haç Pogots’da üç milliyi öldürdük. 8 ( 21) Nisan tarihli numarasız bülten: Gece yapılan ateş bizi korkutmak için yapıldı. Hiçbir kayıp vermedik ve mevzilerimizi terk etmedik. Soğukkanlılığınızı ve sükûnetinizi koruyunuz. 8 ( 21) Nisan tarihli 4 numaralı bülten: Mevzi aldığımız Şaroyan’ın evinden ateş açarak iki Türk topçusunu öldürdük. Hamud Ağa Kışlasının çatısında bir milliyi öldürdük Loloyants’ın evindeki Türk mevzisini yaktık. Şahpandaryants’ın ve Togoyants’ın evlerindeki mevziden sekiz Türk askerini ve iki Türk topçusunu öldürdük. Nalbandyants’ın evindeki mevziden bir milliyi öldürdük. Nalbandyants’ın evinden bir Milliyi öldürdük. Hamud Ağa kışlasında yine bir Türk topçusunu öldürdük. Ararats mevzisinden iki Türk askerini öldürdük. 8 ( 21) Nisan tarihli 5 numaralı bülten: Ter Akopyants’ın evinden bir mollayı ve bir milisi öldürdük. Hacı Bekri kışlasının yakınlarında silah yüklü iki öküzü ve sahibini öldürdük; diğer Kürdü yaraladık. Teza Keriz’de bir Türk topçusunu öldürdük. Katolik Papazlar binasının önünde bir Türkü öldürdük; bir başka Türk, Haç Pogots’da öldürüldü. Katolik Papazlar mahallesine konulmuş olan topun başındaki iki Türk topçuyu öldürdük. 8 ( 21) Nisan tarihli 6 numaralı bülten: 50 DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN… Şahin DOĞAN Şaroyan’ın evindeki mevziden altı milliyi öldürdük. Teza Keriz’de üç Türk askerini öldürdük. Ararots’da bir milliyi öldürdük. Nalbandyan’ın evindeki mevziden üç Türk askerini öldürdük. Dün gece yarısı Türkler, İngiliz Konsolosluğundaki jandarmalara yardım etmek için Sahak Bey – Haç Pogots hattına saldırıda bulunmak üzere geldiler. Biz, bu saldırıyı geri püskürttük ve altı Türk askerini öldürdük. Gece saat 2’de İngiliz Konsolosluğu’nu yaktık; açtığımız ateş sonucunda ve yangın nedeniyle burada kaç jandarmanın öldüğü daha belli değildir (Oborona Vana, 1917: 34–35). Van’da gelişen bu olaylar sırasında Ermeniler tarafından Hamud Ağa kışlası havaya uçurulmuş ve burada bulunan 500 Türk askerinden bir kısmı patlama sırasında hayatını kaybetmiş diğerleri ise Ermeniler tarafından esir alınmıştı (Armyane i Voyna, Nisan-Mayıs 1916: No: 2–3). Taşnaksütun Partisi’nin Van’daki liderlerinden Aram, gazetede yayınlanan bir röportajında bu olayı şöyle anlatıyor: “ 11 ( 24) Nisan günü bizim için mutlu bir gün oldu. Bir Türk kışlası bizim bölgemizde kaldı. 150 metre bir tünel açtıktan sonra kışlanın altında dinamit patlattık. Patlama çok güçlü olmadı. Ancak, kışladaki ot ambarı yanmaya başladı. Onlar bunu fark etmediler. Daha sonra mükemmel bir yangın çıktı. Yangının ardından bizimkiler saldırıya geçtiler. Oradaki askerleri öldürdük diğerleri ise kaçtılar” (Armyane i Voyna, Ağustos 1916: No: 6). Komşu köylerden Van’a gelen Ermenilerin sayısı 15 – 20 bin kişiye ulaşmıştı. Yaşlılar, kadınlar ve çocuklar da olmak üzere bütün Ermeni halkı çatışmalara katılıyorlardı (Oganesyan, 1991: 182); gece gündüz siperler kazıyor ve savaşan Ermeni gönüllülere cesaret veriyorlardı (Manukoviç, 1978: 17). Ermeniler, hem mevzilerde hem de cephe gerisinde planlı ve organize bir şekilde hareket ediyorlardı. Türk güçlerinin yetersiz olması ise Ermenilerin işini oldukça hafifletiyordu; şöyle ki Cevdet Bey’in düzenli birliği bin kişiden daha fazla değildi ve geri kalan Türk gücü kötü bir şekilde silahlanmış Çerkezlerden ve Kürtlerden oluşmaktaydı. Türklerin elindeki toplar ise tahrip gücü fazla olmayan eski model toplardı41 (Oborona Vana, 1917: 37). Cevdet Bey, Yeznik Vartapet ve İtalya Büyük Elçisi Sportoni aracılığı ile daha çatışmalar başlamadan önce yaptığı gibi silah bırakmaları için Ermenilere haber gönderdi; Vali, Spordoni’ye 10 (23) Nisan tarihinde yazdığı mektupta, Ermenilerin 3 – 4 gün içerisinde, kışlalara ateş açtıklarını; birçok askeri, jandarmayı ve milliyi öldürdüklerini; Haç Pogots’da telgraf merkezini ele geçirdiklerini; telefon tellerini kopardıklarını; şehirdeki bütün devlet binalarını yakıp yıktıklarını; Hamut Ağa kışlasını dinamitle havaya uçurduklarını; İngiliz Konsolosluğu binasını içerisinde otuz jandarma bulunduğu halde yaktıklarını ve Ermenilerin diğer işledikleri suçları teferruatıyla belirttikten sonra Ermenilerin, sadece bütün silahları bırakmaları ve itaat etmeleri durumunda barışın söz konusu olabileceğini ifade ediyordu (Oborona Vana, 1917: 38). 41 I. Dünya savaşının çıkması nedeniyle diğer vilayetlerde olduğu gibi Van’daki askerler de cepheye gönderilmişlerdi. Bu nedenle, Ermeni olaylarının yaşandığı sırada Van şehrinde sadece iki topcu bataryası, bir gönüllü taburu, bir seyyar jandarma alayı, bir Kürt taburu ve bir Çerkez taburu bulunmaktaydı (Gül, 1990: 273 – 282). 51 DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN… Şahin DOĞAN Cevdet Bey’in bu mektubuna cevaben Ermeniler arasında yaşayan İtalyan Büyük elçi Sportoni, Ermenilerin silah bırakacaklarını ve şartsız bir itaati kabul edeceklerini düşünmediğini aynı zamanda Ermenilerin, Rusların buraya gelişini hesaba katmadan sadece kendilerini korumak için silaha sarıldıklarını bildiren bir mektup gönderdi (Oborona Vana, 1917: 38 – 39). 13 ( 26 ) Nisan tarihinde Cevdet Bey, Sportoni’ye tekrar bir mektup yazdı: “ … Şehre bütün giriş ve çıkışların kapatılmasını emrettim… Dağ geçitlerini ele geçiren ve bize gelen birliğimize ateş açmayı düşünen isyancılar Tanrının yardımıyla cezalandırıldılar. Umuyorum ki burada da işleri yoluna koyacağım… İsyancılar silahlarını bırakmadığı ve itaat göstermedikleri sürece onları cezalandırmaya devam edeceğim…” Cevdet Bey’in mektuplar aracılığı ile yaptığı bu görüşmeler bir sonuç vermedi (Oborona Vana, 1917: 39 – 40; Kirakosyan, 1971: 284). İsyan’ın onuncu günü isyancıların elebaşları, halka şu açıklamada bulunuyorlardı: “ On gündür iğrenç düşmana karşı sürdürdüğümüz savaş, bizim millî bağımsızlığımızın en güzel ve en aziz halk mücadelesidir. Hilekâr, barbar, kan içici… Düşman, millî varlığımıza son vermek istiyor. Fakat biz mücadeleye karar verdik… Bizim mücadelemiz 600 yıllık barbar ve katil saltanata karşıdır…”42 (Kirakosyan, 1971: 282) Zaman geçtikçe ve bölgeye başka yerlerden gelen Ermeni göçmenlerin sayılarının artmasıyla birlikte şehirde ekmek ve yiyecek sıkıntısı başladı. Ermeniler arasında başlayan sıkıntılar üzerine Ermenilerin kurduğu genel karargâhtan çeşitli önlemler alınması gereği duyuldu. Alınan bu kararlar küçük ilanlarla halka duyuruluyordu. Bu ilanların birinde alkollü içeceklerin gereksiz tüketimi yasaklandığı bildirilirken bir başka ilanda evlere saldırmak ve talan yapmanın ölümle cezalandırılacağı belirtiliyordu. Üçüncü bir ilanda ise savunmanın (!) herkesin işi olduğu belirtilirken kim iş yapmadan evlerde, kahvelerde bulunursa; kim sokaklarda iş yapmadan dolaşırsa; kim Alman veya Amerikan misyoner evlerinde gizlenirse tutuklanarak cezalandırılacağı ifade ediliyordu. Şehirde bu kritik günler yaşanırken, bölgeye gelen Ermeni göçmenler tarafından Rusların Van’a doğru geldikleri ve Rus birliklerinin Türkleri sıkıştırdığı haberleri ulaştırıldı. Bu duyumlar, Ermenileri sevince boğdu. Ermeniler, artık Rusların şehirdeki zafer geçidini hayal ediyorlardı. Bu haberler Ermenilere yeni bir güç kattı (Oborona Vana, 1917: 43). 27 Nisan ( 10 Mayıs ) günü Türk mahallelerinde dikkat çekici bir hareketlilik başlamıştı. Türkler, ev eşyalarını alarak düzensiz gruplar hâlinde at arabaları ve yük hayvanları ile Avant’sa43 doğru hareket ediyorlardı. Buradan da yelkenli gemilerle başka yerlere geçiyorlardı. Van Gölün’deki yelkenliler insanlarla dolmuştu (Oborona Vana, 1917: 43). Türklerin çoğunluğunu oluşturan grup ise Van Gölünün kıyısını 42 İsyan’ın ele başlarının yaptıkları bu açıklama aslında Ermeni halkını arkasından sürükleyen başta Taşnaksütun Partisi olmak üzere Ermeni Partilerinin iki yüzlülüğünü açıkça ortaya koymaktadır. İsyanların başlamasından evvel güya Osmanlı Devleti’ne bağlılıklarını açıklayan Ermeni ileri gelenleri Anadolu’da Rus ve Ermeni gönüllü birliklerinin ortaya çıkmasıyla birlikte işte bu gibi açıklamalarla gizledikleri gerçek emellerini ifade etmişlerdir. 43 Van Gölü kıyısında bir liman. (Oborona Vana, 1917: 43). 52 DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN… Şahin DOĞAN takip ederek Güney istikametinde Bitlis’e doğru hareket ediyorlardı (Armyane i Voyna, Nisan-Mayıs 1916: No: 2–3). Türklerin çekildiğini fark eden ve Rus Birliklerinin Bergrı Kalı’ya ( Van’dan 75 verst uzaklıkta) geldiğinin haberini alan Ermenilerin hepsi delicesine saldırmaya başladılar (Armyane i Voyna, Nisan-Mayıs 1916: No: 2-3). Cevdet Bey’in başındaki Türk birliği de gece vakti şehirden ayrılarak Hayots Dzor üzerinden Hoşab’a yöneldi. Sabah olduğunda kışlalarda ve mevzilerde sadece az sayıda Türk askeri kalmıştı. Ermeniler, bu askerlerin şehirden çıkmasına vakit bırakmadan onlara saldırarak öldürdüler. Kışlaları ise ateşe verdiler. Daha sonra kaleye ve Türk mahallelerine saldırıya geçtiler. Ancak buraları boştu ve sadece 15044 kadar yaşlı ve çocuk bulabildiler. Bu kişileri de Amerikan Misyonerlerine teslim ettiler. Van, böylece 5 – 6 ( 18 – 19 ) Mayıs tarihinde Ermenilerin eline geçmiş oldu (Oborona Vana, 1917: 44); şehir, artık bütünüyle Taşnaksütun Partisi’nin eline geçmişti ve Van kalesinde Taşnaksütun Partisi’nin bayrağı dalgalanıyordu (Oganesyan, 1991: 182). Van’ın Ermenilerin eline geçtiğinden haberi olmayan Ararat Ermeni gönüllü birliğinin komutanı Vardan’dan 4 ( 17 ) Mayıs akşamı Canik’ten gönderilmiş bir mektup alındı. Bu mektupta Vardan, süratli bir şekilde geldiğini ve kendisi Van’a varıncaya kadar Ermenilerin dayanmalarını bildiriyordu. Vanlı Ermeniler ise şehrin artık Ermenilerin elinde olduğunu ona bildirdiler (Oborona Vana, 1917: 44). 6 ( 19) Mayıs’da Ermeni gönüllü birliklerinden Heço’nun süvari birliği Van’a girdi. Onun ardından da Ararat gönüllü birliğinin arkada kalan gönüllüleri şehre girdiler. Vanlı Ermeniler, onları karşılamak için şehrin dışına Akrbidaş’a kadar geldiler (Oborona Vana, 1917: 44 – 45). Heço, Vardan ve diğer Ermeni gönüllü birliklerinin reisleri Vanlı Ermeniler tarafından çok iyi bir şekilde tanınıyorlardı ve seviliyorlardı (Oborona Vana, 1917: 44 – 45). Ermeni gönüllü birliklerinin şehre gelmesinden bir gün sonra da Rus General Nikolayev tören eşliğinde Van’a girdi. Zafer kazanmış Rus Birliklerinin önünde bayram elbiseleri giyinmiş genç kızlar yürüyor ve Rus askerlerin yollarına çiçekler seriyorlardı. Aygestan’ın merkezinde ise Haç Pogots meydanında şehrin temsilcileri ve geçici yönetimden kişiler, Rus askerlerini bekliyorlardı. Meydanda dini kıyafetlerini giyinmiş, ellerinde haç ve üzerinde aziz tasvirleri olan bayraklarla din adamları; Ermeni genel karargâh üyelerinin tamamı; mıntıka liderleri ve gönüllü Emeniler, askerî düzende hazır bulunuyorlardı. Aynı zamanda çok sayıda okul çocukları ve şehirdeki Avrupalıların tamamı burada toplanmışlardı (Oborona Vana, 1917: 45; Manukoviç, 1978: 23). Piskoposluk dairesi Başkanı Yeznik Vardapet, Tanrı’ya şükranlarını ileten kısa bir duadan sonra Rus birliklerinin gelişini takdis ederek General’e tuz ve ekmek sundu (Oborona Vana, 1917: 45). Aram, General’e Rusça “ Dört hafta boyunca hem sizin hem de bizim düşmanımız olan Türklere karşı dövüştük. Sizin buraya gelişinizden üç gün önce Türkler, hem şehri hem de kaleyi bize bırakarak gittiler. Şimdi ise ben bunları kahraman Rus birliklerine takdim ediyorum. 44 Aram Manukyan, 300 kişi olduğunu ifade etmektedir (Armyane i Voyna, Ağustos 1916: No: 6). 53 DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN… Şahin DOĞAN — Hoş geldiniz General !” Diyerek, Kalenin anahtarlarını General’e sundu. General Nikolayev, Aram’a teşekkür ettikten sonra Ermenilerin çarpışmalardaki başarılarını öven kısa bir konuşmanın ardından -Yaşasın Ermeniler! Yaşasın Ermenistan! Sözleriyle konuşmasını tamamladı. Bunun üzerine orada bulunan bütün Ermeniler ve Rus askerleri hep bir ağızdan -Ura! Ura!, diyerek General’e cevap verdiler (Oborona Vana, 1917: 45-46). Daha sonra Van’ı ele geçiren Rus Birliğinin komutası, Van’ın yönetimini Ermenilere vererek burada geçici bir yönetim oluşturdular. Rus Kafkas Genel Komutanlığı ise burada kurulan yönetimin, tamamen Ermenilerden oluşması, Ermeni sınır birliğinin kontrolünde olması ve tamamen Rus askerî yönetimine bağlı olması şartıyla kurulan geçici yönetimi kabul etti (Manukoviç, 1978: 23) ve Aram şehrin valisi olarak atandı.(Armyanskiy Vestnik, Kasım 1916: No: 37–38 ) Ruslar tarafından Vali olarak atanan Aram, şehirde bir Ermeni yönetimi kurdu. Daha sonra ise şehirde belediye, emniyet birimleri gibi müesseseleri açtı. Bu müesseselerde sadece Ermenice kullanılmaya başlandı (Armyane i Voyna, Nisan-Mayıs 1916: No: 2–3). Van, Ermenilerin elinde 70 gün kaldı. Ermeni gönüllü birliklerinin istemelerine rağmen Rus birlikleri şehirden anlaşılmaz bir nedenle ayrıldılar. Ermeniler de Rusların şehri terk etmesi üzerine panik içerisinde Rus birliklerinin ardından gitmeye başladılar (Oganesyan, 1991: 183). Bu gelişmelerin ardından Ruslar 1918 yılına kadar birkaç kez daha Van’ı ele geçirdi ve tekrar buradan çekildiler. Rus birlikleri ile birlikte bir oraya bir buraya giden Ermeniler her defasında önemli kayıplar verdiler. 1918 yılının İlkbaharında ise Ruslar artık tamamen Van’ı terk ettiler. Rusların tamamen geri çekilmesiyle beraber şehirde, başında Taşnaksütun Partisi üyesi Kosti Ambartsumyan’ın bulunduğu Ermeni yönetimi de son bulmuş oldu (Oganesyan, 1991: 183). 54 TEHCİR , GÖÇ… Şahin DOĞAN 5. TEHCİR, GÖÇ VE HASTALIKLAR 5.1. Tehcir Birinci Dünya Savaşının hemen başında Osmanlı Devleti seferberlik ilan etmiş ve kendi tabiiyetindeki her kesimin de seferberliğe katılımını beklemiştir. Ancak, Ermeniler, savaşın başlamasıyla Rus kuvvetleri ile işbirliğine girmiş, Din adamları isyanların hazırlanmasına katılmış, Ermeniler Osmanlı birliklerinden silahları ile birlikte firar etmiş ve ordunun arkasından isyanlar çıkartmışlardır. Bununla birlikte Türkleri katlediyor ve düşmanın yanında gönüllü olarak Osmanlı Devleti’ne karşı savaşıyorlardı. Ermenilerin çıkardıkları bu isyanlar Van isyanı ile hat safhaya ulaşmıştı (Yıldırım, 1990: 69). Savaşın başlamasıyla birlikte Başkumandan vekili Enver Paşa’ya gelen istihbarat, Rusların Doğu Anadolu’da ilerleyişine karşı ivedi bir şekilde önlem alınması gerektiğini ortaya koyuyordu. Enver Paşa, İçişleri Bakanı Talat Paşa’ya 2 Mayıs 1915 yılında gönderdiği gizli bir yazıda, Van’da bulunan Ermenilerin isyan için hazır bir halde beklediklerini ve buradaki isyan yuvalarının dağıtılması gerektiği düşüncesinde olduğunu bildirdi. Üçüncü Ordu Komutanlığı’ndan alınan bir bilgiye göre ise Ruslar, 20 Nisan 1915 tarihinde Rusya sınırları içerisindeki Müslümanları perişan bir halde Osmanlı sınırları içerisine sürmüşlerdi. Hem Rusların bu girişimine karşı bir misilleme hem de isyan yuvalarını dağıtmak için Ermenileri ya Rus topraklarına sürmek ya da Anadolu’da çeşitli bölgelere dağıtmak ihtiyacı duyuldu. Enver Paşa, Talat Paşa’ya yazdığı telgrafta, Eğer bir sakıncası yoksa isyancıların ailelerini ve isyan merkezlerini sınır dışına sürmeyi ve onların yerine sınır dışından gelen İslam halkı yerleştirmeyi yeğlediğini ifade etmiştir (Çiçek, 2005: 37-38). Enver Paşa, bu şekilde Ermenileri birbirinden uzak ve küçük gruplar hâlinde tutarak isyanları önlemek istiyordu (Gürün, Nisan 1988: 275). Osmanlı hükümeti 24 Nisan 1915 tarihine kadar çıkan isyanlara karşı sadece yerel ve özel bir takım tedbirler aldı. Van’ın Rusların eline geçmesi ve Rus Ordusu’nun süratli bir şekilde ilerleyişi sırasında Ermeni gönüllü birlikleri bölgedeki Müslüman halkı kıyımdan geçiriyordu. Osmanlı Hükümeti, Ermeni ileri gelenlerine, ordu vatan savunması ile uğraşırken saldırıların, cinayetlerin ve isyanların devam etmesi durumunda katı tedbirler alınacağını bildirdi (Babacan, 2003: 35- 47). Talat Bey, Ermeni Taşnaksütun Komitesi liderlerinden Erzurum milletvekili Vartakes Efendi’yi çağırarak, ona “ Ermeniler bu çeşit muamelelere tevessül etmeye devam ettikleri takdirde çok şiddetli tedbirlerle karşılaşacaklarını” ifade etmiş, Enver Paşa’da Patrik’le görüşerek cemaatine barış nasihatinde bulunmasını istemiş, eğer Ermenilerin söz konusu davranışlarına devam etmeleri ve bu hareketlerin genel bir mahiyet alması durumunda askerî hükümetin en sıkı önlemleri alacağını bildirmiştir (Öke, 2003: 174; Pomianskowski, 2003: 143). Dönemin Mebusan Meclisi Reisi Halil Bey de benzer uyarıları Meclis’te bulunan Ermeni temsilcilerine yaptı. Fakat bütün 55 TEHCİR , GÖÇ… Şahin DOĞAN bu çabalar hiçbir sonuç vermedi (Ahmed Rüstem Bey, 2001: 68). Bütün bu uyarılara rağmen Ermeniler Türkiye’ye karşı düşmanca davranmaya ve Türk birliklerine saldırmaya devam ediyorlardı (Pomianskowski, 2003: 143). Seferberliğin ilan edilmesinden sonra Ermenilerin çıkardıkları olaylara dokuz ay boyunca sabreden Hükümet 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni Komite merkezlerinin kapatılması, evraklarına el konması ve komite ileri gelenlerinin tutuklanmasını tamim etmiş, 26 Nisan tarihinde de Başkumandanlık birliklere aynı içerikte bir emir vererek komite reislerinin askerî mahkemeler sevk edilerek suçluların cezalandırılması istenmiştir. Bu tamime dayanılarak çeşitli örgütlere mensup ve ihtilallere katılmış olan 235 kişi45 tutuklanmıştır ( Gürün, 1988: 277). Ayrıca bu tamimle birlikte hükümet tarafından bazı kararlar da alınmıştı. Bu kararlara göre; 16 – 55 yaş arasındaki Ermeniler, Türk sınırlarından çıkamayacak dışarıdaki Ermeniler de sınırlardan içeri giremeyeceklerdi; haberleşmeler Türkçe yapılacak; Ermeni çocuklar devlet okullarında okuyacak ve Ermeni gazeteleri kapatılacaktı. Aynı zamanda geçici bir kanun çıkartılarak özellikle Ermenilerin elindeki silahlar olmak üzere gayrimüslimlerin ellerinde bulunan silahların toplanmasına karar verildi (Sevinç, 2003: 133). Talat Paşa, Ermeni olayları ile ilgili gelişmeleri hatıratında şu şekilde anlatmaktadır: “ Ermeni Komiteleri Patrikliğe Türkiye’nin Rusya’ya harp ilan etmesi hâlinde nasıl hareket etmesi icap edeceğini daha önceden bildirmiş olduklarından bu tavsiyeler hiçbir netice vermedi. Derhal harbin başlamasını müteakip Muş, Bitlis ve Van vilayetlerinde Ermeniler tarafından tahrik edilen isyanlar başladı. Bunun üzerine umumi karargâhta “ Ermenilerin tehciri” hakkında bir kanun hazırlanarak heyeti vükelaya arz edildi. Ben bu kanunun tamamıyla tatbiki aleyhinde idim… Binaenaleyh istikbali düşünerek, bu kanunun tatbik edilmemesinde ısrar ettim ve meriyete girmesini de geciktirmeye muvaffak oldum. Bir müddet sonra Van, Ruslar veya daha doğrusu Ermeni gönüllü çeteleri tarafından işgal edildi. Bu çetelerin Taşnak Komitesinin, Osmanlı Meclisi Mebusanında da aza bulunan iki reisi olan Pastırmacıyan ve Papazyan’ın emri altında oldukları sonradan öğrenildi. Canlarını kurtarmaya muvaffak olan bazı kimselerin verdikleri ifadeden Van’ın işgali sırasında kaçamamış olan İslam halkın öldürüldükleri, kadınların şerefiyle oynandığı ve birçok genç evli kadın ve kızların evlerde toplattırılarak bu evlere umumhane nazarıyla bakıldığı anlaşılıyor. Van’dan kaçan ve binlerce kadın, erkek ve çocuktan ibaret olup silahları bulunmayan halk üzerine Ermeniler tarafından makineli tüfek ateşi açılmıştır. Van’daki bu hadiseleri dâhildeki diğer isyankar hareketler takip etmiştir… Ordu idaresi yeniden tehcir kanununun tatbikinde ısrar etti. Ben tekrar kabulü aleyhinde bulundum. Müteaddit ve çok acı haller bana göstermişti ki, Hıristiyanların Müslümanlara yaptıkları zulümler Avrupa’da büyük bir müsamaha ve sükunetle karşılandığı halde Müslümanların en ufak bir hareketi haddinden fazla büyütülüyordu… 45 Özdemir ve Süslü, tutuklanan bu Ermeni komitecilerinin 2345 kişi olduğunu ifade etmektedirler (bk.: Özdemir vd., 2004: 62; Süslü, 1990: 134). 56 TEHCİR , GÖÇ… Şahin DOĞAN Bu müzakereler esnasında meslektaşlarımdan bazıları beni hissizlik ve vatana sadakatsizlikle itham edecek kadar ileri gittiler. Filhakika ordu, azami derecede tehlikeli bir vaziyette bulunuyordu. Ordunun, bu hususta bir kanun çıkmadan önce icap eden tedbirleri alması imkânı mevcuttu. Bu bakımdan kanunu daha fazla uzatmakta fayda yoktu” (Talat Paşa, 2005: 153 – 155). Talat Paşa’nın anılarında anlattığı gibi savaşın başlamasıyla birlikte bir Osmanlı Ermeni mebusu yanına birçok Ermeni subay ve asker alarak Kafkaslar’a geçmiş ve burada oluşturulan gönüllü birliklere katılmışlardı. Daha öncede ifade ettiğimiz gibi Bu Ermeni birlikleri Rus cephesindeki sınırdan geçerek bölgede bulunan Müslüman halkı kıyımdan geçirmişlerdi. Ayrıca Osmanlı ordusunun arkasında kalan Türk karakollarına, nakliye araçlarına ve tecrit edilmiş birliklere saldırıyorlardı. Türk Hükümeti ve Ordu komutanlığı Ermenilerin büyük bir isyan çıkarmasından endişe duyuyordu. Hükümetin ve Ordunun bu endişesinin yersiz olmadığı Van’da patlak veren isyanla anlaşıldı (Pomianskowski, 2003: 143). Ermeni faaliyetlerinin dayanılmaz bir hâl alması üzerine Başkumandanlık 26 Mayıs 1915 tarihinde İçişleri Bakanlığına şu yazıyı gönderdi: “ Ermenilerin Doğu Anadolu vilayetlerinden, Zeytun’dan ve buna benzer yoğun bulundukları yerlerdeki Diyarbakır vilayeti güneyine, Fırat nehri vadisine, Urfa, Süleymaniye yakınlarına gönderilmeleri şifahen kararlaştırılmıştı. Yeniden fesat yuvaları meydana getirmemek için Ermenilerin göç ettirilmesinde şu düşünceler esas alınmalıdır: 1. Ermeni nüfusu, gönderildiği yerlerdeki aşiret ve İslam sayının % 10 nispetini geçmemelidir. 2. Göç ettirilecek Ermenilerin kuracakları köylerin her biri elli evden çok olmamalıdır. 3. Ermeni göçmen aileleri seyahat ve nakil suretiyle de olsa, yakın yerlere ev değiştirmemeli. Gereğinin yapılmasını ve sonucunun bildirilmesini” (Süslü, 1990: 110 ). Başkumandanlıktan alınan yazıyla aynı tarihte yani 26 Mayıs 1915 tarihide İçişleri Bakanlığı Sadaret’e bir tezkere gönderir. Sadaret makamına gönderilen tezkerede tehcirin gerekçeleri şu şekilde açıklanıyordu: 1. Savaş bölgelerine yakın oturan bir kısım Ermeniler, düşmana karşı hudutları korumakla görevli askerin işini zorlaştırmaktadır. 2. Askere Erzak ve mühimmat naklini güçleştirmektedirler. 3. Düşmanla işbirliği yapmakta ve aynı amacı paylaşmaktadırlar. 4. Bir kısmı düşman saflarına katılmaktadır. 5. Ülke içerisinde askerî birlik ve suçsuz halka silahlı saldırıda bulunmaktadırlar. 6. Şehir ve kasabalara saldırarak katil ve yağmacılıkta bulunmaktadırlar. 7. Düşmanın deniz kuvvetlerine erzak sağlamaktadırlar 8. Müstahkem mevkileri düşmana göstermektedirler (Pehlivanlı, 2003: 97 – 112). Bu Tezkere’de İçişleri bakanlığı’nın tehcire tabi tutulmasını istediği yerler şunlardı: 1. Van, Bitlis ve Erzurum vilayetleri, 57 TEHCİR , GÖÇ… Şahin DOĞAN 2. Adana, Mersin ve Sis (Kozan) şehir merkezleri hariç olmak üzere, Adana, Mersin, Kozan ve Cebel- i Bereket sancakları, 3. Maraş şehir merkezi hariç olmak üzere, Maraş sancağının diğer yöreleri, 4. Merkez kazaları hariç olmak üzere Halep Vilayetinde İskenderun, Beylan, Cis-i Şu’ur ve Antakya kazaları, köyleri ve kasabaları. Ermenilerin yerleştirilecekleri yerler: 1. Van Vilayetine komşu olan kuzey kısımları hariç olmak üzere Musul Vilayeti. 2. Zor Sancağı. 3. Urfa’nın şehir merkezi hariç, güneyindeki bölgeler. 4. Halep vilayetinin Doğu ve Güney Doğu bölgeleri. 5. Suriye vilayetinin doğusunda belirlenen bölgeler (Şehirli, 2003: 15 – 25). Tezkerenin görüşülmesinden bir gün sonra 27 Mayıs 1915 tarihinde de Başkumandanlıktan gelen yazı da dikkate alınarak “ Sefer esnasında Hükümet icraatına karşı gelenler için askerî makamlarca alınan kararları uygulayacak geçici yasa” adıyla geçici bir kanun kabul edildi. Bu kanun şu dört maddeden oluşuyordu: Madde 1. Seferde, ordu, kolordu ve fırka kumandanları; bunların yardımcıları ve bağımsız bölge kumandanları halk tarafından herhangi bir suretle hükümetin emirlerine ve memleketin savunması, güvenliği korumaya ilişkin uygulamalara karşı koyma; silahla saldırı ve mukavemet görülürse hemen askerî kuvvet ile şiddetli surette cezalandırmaya ve saldırıyı tamamen yok etmeye yetkili ve mecburdur. Madde 2. Ordu ve bağımsız kolordu ve fırka kumandanları askerî kurallara aykırı veya casusluk ve ihanetlerini hissettikleri köy ve kasabalar halkını ayrı ayrı veya topluca diğer yerlere sevk ve yerleştirebilirler. Madde 3. Bu kanun yayın tarihinden itibaren geçerlidir. Madde 4. Bu kanunun uygulanmasından Başkumandanlık Vekili ile Harbiye nazırı sorumludur (Saray, 2005: 62 – 63; Uras, 1976: 609). 26 Mayıs 1915 yılında İçişleri Bakanlığı tarafından verilen tezkere 30 Mayıs 1915 tarihinde Bakanlar Kurulunca kabul edildi (Süslü, 1990: 111). Kanun, 1 Haziran 1915 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bakanlar Kurulunca alınan bu kararda tehcir edilecek kişiler için alınacak tedbirler şu şekilde belirtiliyordu (Şehirli, 2003: 15–25): 1. Nakli gerekenler, gidecekleri yerlere kadar emniyet ve refah içinde sevk edilecekler. 2. Yollarda istirahatları, can ve mal emniyetleri sağlanacak. 3. Gittikleri yerlerde kesin iskânları sağlanıncaya kadar, geçimleri için kendilerine göçmen ödeneğinden yardım yapılacak, 4. Eski malî durumlarına uygun olarak kendilerine mal ve arazi dağıtılacak, 5. Hükümet tarafından ev yaptırılacak, 6 Çiftçilere tohumluk, evvelce sanatkâr olanlara meslekleri ile ilgili aletler dağıtılacak, 7. Terk ettikleri mallardan geriye kalanlar kendilerine verilecek, bu olmadığı takdirde bunların karşılığı para olarak verilecek, 58 TEHCİR , GÖÇ… Şahin DOĞAN 8. Boşaltılan şehir ve kasabalarda Ermenilere ait gayri menkullerin sayımı yapılacak, bunların cins ve kıymetleri, miktarları tespit edilecek ve buralara yeni yerleşecek göçmenlere verilecek, 9. Buralara yerleşecek göçmenlerin meslekleri olmadığı için kullanamayacakları mallar, yani zeytinlik, dutluk, bağ, portakal bahçeleri, dükkân, han, fabrika ve depo gibi gelir getirecek taşınmazlar açık artırma ile satılacak veya kiralanacak, bu gelirler uygun bir şekilde göçe zorlanan ilk sahiplerine verilecektir (Pehlivanlı, 2003: 97 – 112; Yıldırım, 1990: 75; Süslü, 1990: 112 – 113). Osmanlı Hükümeti, bu işlerde kullanılmak üzere 115 milyon kuruş, ayrıca göçmenlerin iaşe giderleri için de 50 milyon kuruş ayırmıştır (Saray, 2005: 71). İçişleri Bakanı Talat Bey, 30 Mayıs 1915’de Bakanlar kurulu tarafından kabul edilen bu kanun daha çıkmadan önce, gelişmelerin hassas bir hâl alması nedeniyle bütün sorumluluğu üzerine alarak 24 Nisan 1915 tarihinde tehciri başlatmıştı; Talat Bey, öncelikle Van, Bitlis ve Erzurum’ da bulunan Ermenilerin savaş alanı dışına çıkarılmasını ve bu illerdeki valilerden 3. ve 4. Ordu Komutanlarıyla işbirliği yaparak derhal icraata geçilmesini istemişti. Ancak daha sonra Rusya, İngiltere ve Fransa’nın Anadolu’da Ermenilerin Türk askerleri ve Türk halkı tarafından öldürüldüğünü ileri sürerek yaptıkları baskılar neticesinde, başlayan tehcirin sorumluluğunu tek başına göğüsleyemeyeceğini anlayan Talat Bey, yukarıda bahsettiğimiz gibi hazırlanan Tehcir Kanunu’nu Bakanlar Kurulu’nun onayından geçirerek tehcir uygulamasına resmî bir nitelik kazandırmış oldu (Babacan, 2003; 304; Pehlivanlı, 2003: 97 – 112). Başlangıçta savaş bölgelerindeki Gregoryan Ermenilerle sınırlı olan tehcir kararı, daha sonraki aylarda ortaya çıkan sorunlar ve duyulan ihtiyaç üzerine Anadolu içlerinde yaşayan bazı Katolik ve Protestan Ermeniler de tehcir kapsamına alındı (Özdemir vd., 2004: 64). Tehcir edilen Ermeni nüfusunun toplamı 438.75846 kişiyi bulmuştur. Sevk edilen bu kişilerden iskân sahasına ulaşanların sayısı 382.148 kişidir. İskân edilen Ermenilerle iskân mahalline ulaşanlar arasında 56.610 kişilik bir fark olduğu gözlenmektedir. İskan edildikleri yere ulaşamayan bu kişilerin 9-10 bin kişisi tehcir sırasında eşkıyaların ve bazı aşiretlerin saldırıları sonucu; 25-35 bin kişi, salgın hastalıklar nedeniyle; bir kısmı da açlıktan yollarda telef olmuşken, bir kısmı da tehcir için yola çıkarılmış olmakla birlikte, daha iskan mahalline varmadan tehcirin durdurulması nedeniyle bulundukları vilayetlerde tutulmuşlardır (Halaçoğlu, 2001: 76-77). 1916 yılında Ermeniler tarafından Odessa şehrinde yayınlanana Armyane i Voyna adlı gazetede de “Cenevre’den alınan bilgilere göre Osmanlı Hükümeti tarafından Mezopotamya’ya tehcir edilen Ermenilerin sayısını yaklaşık 500.000 civarında olduğu bildirilmektedir…” (bk.:Armyane i Voyna, Mart 1916: No: 1) Yine aynı derginin 1916 yılı Eylül sayısında çıkan bir haberde, Özel Amerikan Komisyonu tarafından toplanan bilgiler ışığında Ermenilerin Türkiye’den tehcirinin durduğu, Katolik ve Protestan Ermenilerin yerlerine dönmeleri için izin verildiği ifade edildikten sonra Şam, Zera ve Halep civarında 500.000 kadar Ermeni’nin bulunduğu bildirilmiştir (bk.:Armyane i Voyna, Eylül 1916: No: 7). 46 Kemal Çiçek, Tehçire tabi tutulan Ermenilerin sayısının 500.000’den fazla olduğunu ifade etmektedir (bk.: Çiçek, 2005: 248 – 249). 59 TEHCİR , GÖÇ… Şahin DOĞAN Askerî bilimler profesörü Tümgeneral Nikolay Georgiyeviç Korsun da, tehcir sırasında Türk askerî makamlarının ve Türk halkının göçmenlere nazikçe davrandığını ancak bazı bölgelerde Ermenilerin saldırılara uğradıklarını ifade ettikten sonra tehcir edilen Ermenilerin % 50’sinin bu bölgede baş gösteren yoksulluk ve salgın hastalıklar nedeniyle öldüklerini belirtmektedir (Korsun, 1940: 153). Osmanlı Ermenilerin 1915 yılında tehcir edilmeleri, Ermeniler tarafından İddia edilen “ soykırım” suçlamasının temelini oluşturmaktadır. Ermeni tarihçilerinin bu iddiasına göre 1 – 1,5 milyon Ermeni, önceden yapılmış bir plân çerçevesinde, savaş koşulları fırsat bilinerek Tehcir adı altında bilinçli bir şekilde yok edilmişlerdir. Dolayısı ile Anadolu’da yaşayan Ermeniler, yapılan bu tehcir ile yok edilerek bu bölge tamamen Ermenilerden arındırılmıştır. Yukarıda kısaca özetlediğimiz Ermeni tarihçilerin ileri sürdükleri soykırıma dair iddialar, bu konuda yapılan araştırmaların dört konu üzerinde yoğunlaşmasını zorunlu kılmaktadır: 1- Osmanlı Ermenilerin Nüfusu 2- Tehcir’e tabii tutulan Ermenilerin sayısı ve tehcir sırasında gördükleri muamele 3- Bölgeden kendi istekleri ile göç eden Ermenilerin sayısı 4- Bölgede yaşayan Ermenilerin ölüm nedenleri ve ölen Ermenilerin sayısı Tehcir başlığı altında, tehcirin nedenleri, tehcire tabii tutulan Ermenilerin sayıları ve gördükleri muamele konularından bahsettik. Aşağıda ise yukarıda belirttiğimiz gibi konumuz açısından önem arz eden Ermenilerin nüfusu, Ermeni göçleri ve bölgede yaşanan ölümler üzeride durmak istiyoruz. 5.2. Nüfus XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gelişen siyasî ve toplumsal olaylar göz önünde bulundurulduğunda Osmanlı Devleti içerisindeki Ermeni nüfusunun tespiti iki açıdan önem arz etmektedir. Ermeni nüfusunun ilk olarak uluslar arası platformda önem arz etmesi, 1877 – 1878 Türk - Rus savaşı sonrası meydana gelen siyasî gelişmelerin ardından “Ermeni nüfusunun Müslüman nüfustan daha fazla olduğu vilayetlerde bir özerk Ermenistan’ın kurulması” düşüncesinin ortaya çıkmasıyla gündeme gelmiştir. Ermeni nüfusunun tespitini önemli kılan diğer husus ise, I. Dünya Savaşı’nda tehcire tabii tutulan ve bölgede hayatını yitirmiş olan Ermenilerin miktarının Ermeni tarihçiler tarafından -Avrupalı devletlerin ve Dünya kamuoyunun dikkatini çekmek için- bilinçli bir şekilde çok abartılarak gösterilmesi, dolayısı ile tarihi gerçeklerin çarpıtılması ile alakalıdır. Ermeniler Berlin kongresine geldiklerinde Anadolu’da bağımsız bir devlet kurmak istedikleri için bu bölgedeki Ermeni nüfusunun Müslümanlardan fazla olduğunu göstermek üzere abartılı rakamlar ileri sürüyorlardı. Patrikhane tarafından hazırlanan ve Berlin’e getirilen bir projeye göre sadece Erzurum ve Van Vilayetleri ile Diyarbakır’ın kuzeyinde 1.300.000 Ermeni yaşamaktaydı. Berlin’deki Ermeni delegasyonu Doğu Anadolu’da 3 milyon Ermeni’nin yaşadığını ve bu sayıya 60 TEHCİR , GÖÇ… Şahin DOĞAN Osmanlı Devleti’nin diğer bölgelerdeki Ermenilerin dâhil olmadığını ileri sürüyordu.1877–78 Türk – Rus Savaşı’ndan sonra Anadolu’da muhtar bir Ermenistan kurulması olasılığı doğunca Ermeni Patriği yabancı başkentlere Osmanlı’nın bazı vilayetlerindeki Ermeni ve Müslüman nüfusu gösteren bazı cetveller göndermişti (Sevinç, 2003: 61). Rus General Zelenov ve Yarbay Sısoev’in 1895 yılında hazırlamış oldukları bir raporda Ermeni Patriği’nin Doğu Anadolu’da Ermeni nüfusunu gösteren bu cetvellerinde verilen Müslümanların sayısı (Müslüman nüfus diğer verilere göre 4 kat daha az gösterilmişti) İstanbul’daki büyük devletlerin elçilerini dahi şaşırttığını belirterek, “bütün kaynakların (Patriğ’in bahsedilen verileri dışındaki),aynı zamanda ezginlerin eserlerinin detaylı bir şekilde incelenmesi daha da önemlisi bu bölgenin bazı yerlerinin nüfusunu kazalara göre veren detaylı resmî cetveller, bahsi edilen bölgede (9 vilayet) Müslüman nüfusun toplamının Hıristiyan nüfustan 3 kat, Ermeni nüfusundan ise 5 kat fazla olduğuna ikna etmektedir.” Demektedirler (bk.: Zelenov; Sısoev,1895: 13). Batılı kaynakların, Ermeni nüfusu ile ilgili verdiği istatistikler Türk araştırmacılarının eserlerinde detaylı olarak yansıtılmıştır (Ermeni nüfusu için bk.:Uras,1976; Gürün,1988; Sevinç, 2003 vd.). Ermeni nüfusu bilgilerini içeren bu istatistikleri genel olarak değerlendirdiğimizde Ermeni nüfusu ile ilgili net bir rakama ulaşılamadığı ve Osmanlı topraklarında bulunan Ermenilerin nüfusunun 1.300.000 ile 1.700.000 arasında değiştiği görülmektedir (Özdemir vd., 2004: 52). Ayrıca, Ermenilerin Doğu Anadolu’daki nüfusu hakkındaki aşağıdaki belgede de S.Y.Vitte,47 Ermenilerin sayısının toplam nüfusun 1/6’ sına dahi ulaşmadığını belirttikten sonra Osmanlı Devleti’nin nüfusu ile ilgi şu istatistiği vermektedir. Çizelge 5.1: Osmanlı Devleti’nin Nüfusu 33 ½ milyon Osmanlı Devleti’nin toplam nüfusu İmparatorluğun Avrupa bölümünün nüfusu İmparatorluğun Asya bölümünün nüfusu 5,6 milyon 15,43 milyon Osmanlı Devleti’ne bağlı topraklarda 12,47 milyon (RGİA, Fond:1622, Op.1, Delo: 9, L. 1) Ermenilerin Anadolu’da yerleşik olduğu 9 vilayetteki48 nüfusu 913 7/8 bin kişidir. 47 Vitte Sergey Yüleviç (1849–1915), Ulaşım bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Bakanlar Kurulu başkanlığı gibi yüksek devlet görevlerinde yer almış bir Rus devlet adamıdır. 48 Belge’de bu vilayetler belirtilmemiştir fakat bu vilayetlerin Erzurum, Bitlis, Van, Mamuret-ul-Aziz (Harput), Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Halep ve Adana vilayetleri olduğu aşikârdır. Bu vilayetlerin nüfusları ile ilgi daha fazla bilgi için bk.: Uras,1976; Karta Raspredeleniya Armanskogo…, 1895; Sevinç, 2003; Gürün, 1998 vd. 61 TEHCİR , GÖÇ… Şahin DOĞAN Bu vilayetlerdeki nüfus: Çizelge 5.2: Osmanlı Devleti’nin Doğu Vilâyetlerindeki Nüfus Nüfusun genel toplamı Müslüman Ermeni Rum 5.999 ¾ 4.453 ¼ % 100 %74,1 (RGİA, Fond:1622, Op.1, Delo: 9, L. 1) 913 7/8 623 ¾ %15,3 %10,6 Osmanlı hükümetinin 1905 yılında başlattığı ve 1914 yılında sonuçlandırdığı genel nüfus sayımının Ermeni nüfusu ile verdiği istatistikte ise Osmanlı Ermenilerin toplam nüfusu 1.294.851 olarak verilmektedir (Sevinç, 2003: 71). Elimizdeki bu bilgiler ve yukarıda bahsettiğimiz gibi araştırmacıların eserleride yer alan batılı kaynakların verdiği istatistiklerin ışığında Osmanlı Ermenilerin nüfusu ile ilgili Ermeni delegasyonunun ileri sürdüğü rakamların kesinlikle çok abartılı olduğunu açıkça ifade edebileceğimiz gibi net bir rakam olmasa da Osmanlı topraklarında 1.500.000 civarında Ermeni’nin yaşadığını söyleyebiliriz. 5.3. Göç XIX. yüzyıl başlarında itibaren Osmanlı uyruğundaki Ermenilerin bir kısmının Rusya’ya karşı sempati duyduğu ve Rus uyruğuna geçme eğilimi içerisinde olduğu bilinmektedir.49 Zira, 1806 yılının Eylül ayında Rus Kafkas Orduları Komutanı Nesvetayev’e 10.000 Beyazıt’lı Ermeni’nin Rusya’ya geçmek istedikleri bildirilmiştir. Ermenilerin Rusya’yla bu yakınlaşması daha sonra da devam etmiştir (Nersisyan, 1956: 231 -232). Osmanlı Ermenilerin kitleler hâlinde Anadolu’dan Rusya’ya yapılan göçlerinin ilki 1828 – 1829 Osmanlı – Rus savaşının ardından 90.000’den fazla Osmanlı Ermeni’sinin Rusya’ya göç etmeleriyle gerçekleşmiştir50 (Kafgaryan, 1953: 33). 1828 – 1829 Osmanlı – Rus savaşında Ermenilerin Türklere karşı Ruslara büyük yardımlarda51 bulunmaları sebebiyle Osmanlıların intikamından 49 1821 – 1829 yılları arasında Doğu Anadolu’yu dolaşmış olan Fransız gezgin V. Fontane, Erzurum’da bulunduğu sırada Başpiskopos Karapet Bagratuni’yi ziyaret etmiş ve bu ziyareti sırasında Başpiskoposon konağında ve orada önceden bulunan Ermeni okulunda Rus İmparatorunun ve İmparatoriçesinin resimlerinin asılı bulunduğunu ifade ettikten sonra Gregoryan Ermenilerin Rus İmparatorunu kendi resmi hükümdarları olarak gördüklerini belirtmiştir (Diloyan, 1978: 39 – 57). 50 1829 Edirne Antlaşması’nın XIII. Maddesine göre devletler kendi bünyesinde olup da karşı tarafı destekleyen kendi tebaasını affediyor ve istedikleri yere gitmek için 18 ay süre tanıyorlardı (Kop, 2003: 553 – 566). Edirne antlaşması sonrası gerçekleşen bu göç için bk.: Vestnik Arhivov Armenii, 1977: 3 -23, No: 3 (49), Belgeler: No: 1 – 14. 51 Ermeniler bu savaşta da Ermeni gönüllü birlikleri ve düzenli Rus orduları içerisinde Türklere karşı savaşmışlardır (bk.: Armyane i Voyna, 1916: No: 1). 62 TEHCİR , GÖÇ… Şahin DOĞAN korkan Erzurum Başpiskopus’u Karapet Bagratuni, Erzurum, Kars ve Beyazıt’taki Ermenilerden 90.000 kişiyi yanına alarak Rusya’ya geçmiştir (Uras, 1976: 628). 1877 – 1878 Osmanlı – Rus savaşında da Ermeniler, ellerinden gelen bütün yardımları Rus Ordusu’na sağlamışlardı; gönüllü birliklerle cephede savaşmış, Rus Ordusu’na istihbarat sağlamış ve cephe gerisinde de Ruslara büyük yararları dokunmuştu. Bu savaş sonrasında da birçok Osmanlı uyruğundaki Ermeni Rusya’ya göç etmişlerdi (Balikyan, 1971: 33; Sarkisyan, 1972: 86). Bu durum I. Dünya savaşı yıllarında da değişmemiş, Anadolu’daki Ermeniler düşmanla işbirliği yapmaları nedeniyle aynı zamanda tehcirden kurtulmak için Osmanlı topraklarını terk edip Rusya’nın hakimiyeti altında bulunan Kafkaslara ve İran’a göç etmişlerdir (Özdemir vd.: 2004: 89). 1 (13) Mart 1916 tarihinde Rus resmî makamlarınca kayda geçirilen Ermeni göçmenlerin bulundukları yerlere göre sayıları şöyledir: Çizelge 5.3: Kafkaslar’daki Ermeni Göçmenlerin Sayısı Göçmenlerin Bulunduğu Yer Erivan Bölgesi Yelizavetpol Bölgesi Göçmen Sayısı 100.000 7930 Stravropolsk Bölgesi Tiflis Bölgesi 6787 7400 Bakin Bölgesi 43 Tersk Bölgesi Kars Bölgesi Van Bölgesi Beyazıt Bölgesi 3904 2195 9243 6900 Diadin Bölgesi 19.952 Urmi Bölgesi 27.000 ( yaklaşık) Hoysk Bölgesi 4.500 ( yaklaşık) Dilman Bölgesi 20.000 ( yaklaşık) Tebriz Bölgesi 1000 (yaklaşık) TOPLAM 336.325 Kişi (RGİA, Fond: 391, Opis: 6, Delo: 305, L.73) Armyane i Voyna adlı derginin 1916 Mart sayısında, Kafkas Cephesi göçmen organizasyonu baş temsilciliği yazı işlerinin Kafkaslarda bulunan göçmenlerin sayısı hakkında aşağıdaki bilgileri aldığı ifade edilmektedir. Alınan bu bilgilere göre Kafkaslarda bulunan göçmenlerin bulundukları yere göre sayıları şöyledir: 63 TEHCİR , GÖÇ… Şahin DOĞAN Çizelge 5.4: Kafkaslar’daki Ermeni Göçmenlerin Sayısı Göçmenlerin Bulunduğu Yer Erkek Kadın Çocuk Toplam Erivan 31.037 33.653 40.310 105.000 Yelizavetpol 1.779 3.951 3.770 9.500 Tiflis 1.818 2.122 3.460 7.400 Çernomorskoy Stravropolsk 1.122 1.657 898 2.473 280 2.070 2.330 6.200 Tersk Bölgesi Kuban Bölgesi 810 2.446 1.100 3.624 1.590 3.930 3.500 10.000 Kars Bölgesi 7.809 9.201 6.990 24.000 Batum Bölgesi 2.500 3.500 6.000 12.000 Bakin Bölgesi 900 1.000 1.000 2.900 51.878 61.522 69.400 182.800 TOPLAM (Armyane i Voyna, Mart 1916: No: 1) Bu iki tabloyu karşılaştırdığımızda, Rus yetkililerinin I. Tabloda verdiği göçmen sayılarının Kafkaslar’a, Türk - İran sınırındaki bölgelere ve İran’a ulaşmış göçmenlerin sayıları, II. Tabloda ise sadece Kafkas bölgesinde bulunan göçmenlerin sayılarının verildiği görülmektedir. Ancak I. Tabloda , II. Tabloda bulunan Çernomorskoy, Kuban ve Batum bölgesinde bulunan 24.330 göçmen yansıtılmamıştır. Ayrıca, I. ve II. Tablolar arasında göçmenlerin sayılarında, Erivan’da 5000, Yelizavetpol’da 1570, Kars bölgesinde 21.805 ve Bakin Bölgesin’de de 2857 kişi fark gözlenmektedir. I. ve II. Tablo arasındaki bu farkı ve I. Tabloda yansıtılmamış bölgelerdeki göçmen sayısını eklediğimizde 1916 yılının Mart ayında Kafkas ve İran dolaylarında yaklaşık 400.000 Ermeni göçmenin bulunduğu görülmektedir. Ayrıca 1916 yılının Mart ayında sağ olarak kayda geçmiş bu göçmen sayısına, Rusların Van’ı terk etmeleri sonrası Rus birliklerinin arkasından giden 40 bin Ermeni’nin yolda öldüğünü; Iğdır, Eçmiyadzin, Erivan ve Tiflise ulaşan 150 bin Ermenin ise çoğunluğu buralarda açlık, salgın hastalıklar ve soğuk nedeniyle hayatını kaybettiğini ifade eden Kirakosyan’ın, verdiği bu bilgileri de göz önünde bulundurduğumuzda 1916 yılının mart ayına kadar Anadolu’dan Kafkaslara geçen Ermenilerin sayısının yaklaşık 550.000 kişi olduğu görülür (bk.: Kirakosyan, 1971: 286). Rus Duması Ermeni Milletvekili Papacanov ile yapılan bir röportaj sırasında, Papacanov, Güney Kafkasya’nın sadece doğusunda bulunan göçmenlerin 230 – 240 bin kişi olduğunu ifade etmekte ve Rus tarafına geçen kaçak Türk Ermenilerin eli iş tutan kadın ve erkeklerden oluşan büyük bir bölümünün dağlarda kaldığının tespit edildiğini bildirmektedir (Armyane i Voyna, Mart 1916: No: 1). Dağlarda gizlenen bu kişilerin zamanla Rus işgali altında kalan Doğu Anadolu’nun merkezlerine doğru hareket ettiklerini ve bu merkezlerde ortaya çıktıklarını gözlemliyoruz. Dağlarda 64 TEHCİR , GÖÇ… Şahin DOĞAN gizlenip daha sonra ortaya çıkan Ermenilerin sayıları hakkında kesin bir sonuca varmak mümkün gibi görünmüyor; ancak bölgede bulunan Rus yetkililerin ve Ermenilerin gazete ve dergilere ulaştırdıkları bilgiler ışığında bu kişilerin sayısının yüz binlerce kişi olabileceğini gösteriyor. Örneğin: Erzincan’ın Ruslar tarafından işgal edilmesinden sonra burada Ermenilerin bulunmadığı tespit edilmiş ancak birkaç gün geçtikten sonra dağlara saklanan Ermeniler büyük gruplar hâlinde geri dönmüşlerdir (Armyanskiy Vestnik, Ocak 1917: No: 4). Fransızlar, Türklere karşı mücadele etmekten yorgun düşmüş 5000 Ermeni’yi Antakya limanından kendi gemilerine almışlardır (bk.: Armyane i Voyna, Nisan - Mayıs 1916: No: 2 - 3). Bitlis’te ve civar yerlerde 8000 Ermeni göçmen birikmiştir (bk.: Armyane i Voyna, Nisan - Mayıs 1916: No: 2 - 3). 19 Mayıs ( 2 – 3 Haziran ) 1916 tarihinde Ermeni komitesinin toplantısında, bu sırada Van’da bulunan Andranik’in telgrafına istinaden Sasun dağlarında gizlenmiş 4000 Ermeni’ye yardım için para toplanması hususu görüşülmüştür.Ermeni komitesi Muş temsilcisinin Komiteye gönderdiği telgrafta Muş’ta 6000 Ermeni’nin toplandığı, Hınıs’tan alınan başka bir telgrafta ise 1400’den fazla göçmenin burada toplandığı bildirilmektedir (bk.: Armyane i Voyna, Haziran 1916: No: 4). Küzel Dere’den alınan bir habere göre Brnaşen’deki ormanlık alanda 4000 Ermeni bulunmaktaydı. 1916 yılının Temmuz ayındaki son verilere göre de Eçmiyazin’de 6693 göçmen vardı. Derginin aynı sayısındaki bir haberde de Rus orduları Türkiye’nin batısına doğru ilerledikçe Ermenilerin gizlendikleri dağlardan indikleri ve bu nedenle yeni bir göç dalgası oluştuğu ifade ediliyor. Diğer bir haberde de yeni alınan bilgilere göre Hınıs – Muş bölgesinde 14.500 Ermeni göçmenin bulunduğu ve Pasinler ovasındaki göçmenlerin ise 11.000 kişi olduğu, Erzurum’a da 1000 Ermeni’nin geldiği bildirilmektedir. Episkop Nerses, Ermeni merkez komitesine çektiği bir telgrafta Başkale’de toplanan Ermeni göçmenlerin sayısının 20.000’i bulduğunu belirtiyordu (bk.: Armyane i Voyna, Haziran 1916: No: 5) 1916 yılının Eylül ayında Tehcire tabii tutularak Mezopotamya bölgesine göç ettirilen 500.000 kadar Ermeni dışında Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde 300.000 Ermeni daha bulunmaktaydı (bk.: Armyane i Voyna, Eylül 1916: No: 7). Ayrıca yukarıda belirttiğimiz gibi Kafkaslarda ve İran bölgesinde yaklaşık 400.000 Ermeni göçmen bulunmaktaydı ki bu sadece bizim kayıtlara geçmiş Ermenilerden elde ettiğimiz bir rakamdır. Zira, Kafkaslara Türkiye’den geçen Ermenilerin sayısını Baronigian, 1920 yılında kaleme aldığı yazısında 450.000 olarak göstermektedir (bk.: Özdemir vd., 2004: 93) Bunların dışında savaşın başlaması ile birlikte Bulgaristan üzerinden Romanya’ya giden göçmenlerde bulunmaktaydılar ki bu göçmenler Bulgaristan’a karşı savaşmak üzere gönüllü birlikler oluşturmuşlardır (Armyanskiy Vestnik, Eylül 1916: No: 34). Elimizde bulunan bu verileri değerlendirdiğimizde, 1916 yılının sonlarına doğru yaklaşık 500.000’i tehcir bölgesinde, yaklaşık 300.000’i Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde ve yaklaşık 400.000 Kafkaslar ve İran’da olmak üzere yaklaşık 1.200.000 Ermeni’nin hayatta olduğunu açıkça ifade edebiliriz. Ayrıca, Kafkaslara yapılan göçler sırasında hayatını kaybeden Ermenileri de bu rakama eklemek gerekir ki bu şekilde hayatını kaybeden Ermenilerin sayısı aşağıda da belirteceğimiz gibi yüz binleri bulmaktadır. 65 TEHCİR , GÖÇ… Şahin DOĞAN 5.4. Kıtlık ve Salgın Hastalıklar I. Dünya Savaşı döneminde, cephelerdeki savaş alanlarının çok geniş olması, ülkelerin ekonomik açıdan yıkıma uğramaları, büyük göçmen kitlelerinin oluşması, zorunlu göçler, terör, askerî amaçlı müsadere ve tazminatlar, açlık, hastalıklar ve halk sağlık hizmetlerinin çökmesi gibi nedenlerden dolayı Dünya’da, kayıtlara geçmiş 26.000.775 sivil, hayatını yitirmiştir. Bazı ülkelerin sivil kayıpları şöyledir: Rusya’da 10 milyon, Almanya’da 5 milyon, Avusturya – Macaristan’da 4,4 milyon kişi, yukarıda ifade ettiğimiz nedenlerden dolayı hayatını kaybetmiştir.1918 yılında başlayan ve bütün ülkeleri saran İspanyol gribi salgını nedeniyle de Dünya’da 18,7 milyon insan hayatını kaybetmiş, bu grip salgını nedeniyle Rusya’da ölenlerin sayısı ise 3 milyona ulaşmıştı (Stepanov, 2002: 624 – 644). Yukarıda nedenlerini ve ulaştığı korkunç boyutları rakamlarla kısaca ifade etmeye çalıştığımız savaş sırasında yaşanan sivil ölümleri açısından değerlendirdiğimizde Osmanlı Devleti’nin bir istisna teşkil etmediği ve savaşa katılmış olan bütün ülkelerde yaşanan sivil ölümlerinin yine aynı nedenlerle Osmanlı Devleti içerisinde de yaşandığı görülmektedir. Savaş sırasında uluslar arası ticaret yollarının kapanması, ülkedeki ticarî taşımacılığın yetersiz kalması, tarımsal üretimin sekteye uğraması vb. nedenlerle Osmanlı Devleti içerisinde ciddi bir iaşe sorunu ortaya çıkmış ve öncelikle büyük şehirlerde ortaya çıkan bu sorun daha sonra kırsal alanlara doğru genişleyerek ciddi boyutlara ulaşmıştır. Keza, 1916 yılında Rusların ileri harekete geçmeleri nedeniyle şubat ayı ortalarından itibaren Rusların işgal ettikleri Osmanlı vilayetindeki Müslüman ahali, buraları terk ederek ülke içine doğru göç etmeye başlamış ve bu göç sonucunda 1916 yılında sadece Mamureüllaziz, Diyarbekir ve Urfa’daki göçmenlerin sayısı yaklaşık 200.000 kişiyi bulmuştu; ülke içerisinde ciddi boyutlara ulaşmış olan iaşe sıkıntısı nedeniyle de bu göçmenler önemli bir kıtlık sorunu ile karşı karşıya kalmışlardı (Öğün, 1999: 282, 314 - 315) Diğer taraftan savaş yıllarında Anadolu’da salgın hastalıklar baş göstermiş ve on binlerce insanın ölümüne neden olmuştu. Kafkas Cephesindeki olumsuz koşullar ve salgın hastalıklar konusunda zamanında önlemler alınmamış olması bu bölgede tifo, sıtma, dizanteri ve grip gibi salgın hastalıkların bir anda yayılmasına neden olmuştur. Savaşın başından 1915 yılının Temmuz ayı ortalarına kadar Erzurum bölgesinde tifüs ( lekeli humma ) hastalığından yaklaşık 150.000 kişi hayatını kaybetmiştir ki bu bölgede hastalıktan ölen kişilerin sayısı bazen günde 600 kişiye ulaşmıştır; tifüsten ve çarpışmalar sırasında ölen kişilerin cesetlerinin toprak altına gerektiği gibi derin bir şekilde gömülmemesi nedeniyle toplu halde gömülen bu cesetlere ait eller, kollar ve vücudun diğer kısımları dışarıda kalmış, birçok mezar çökmüş ve bozulmuştur. Toprak yüzeyinde kalan bu cesetler de salgın hastalıkların ortaya çıkması ve hızla bölgede yayılmasının nedeni olmuştur. Kafkas Cephesinde Kızıl Haç sıhhi – dezenfeksiyon birliği başkanı görevinde bulunmuş olan prof. İvan İvanoviç Şirokogorov, bölgede yaşanan salgın hastalıkların nasıl ciddi bir boyuta ulaştığını şu sözlerle ifade etmektedir: “ Rus Ordusu Doğu Anadolu’da girdiği bölgeleri ele geçirdiği andan itibaren veba korkusu nedeniyle bütün savaş boyunca bu bölgede kalmıştır. Çünkü Rus Ordusu’nun işgal ettiği bu yerler veba hastalığının 66 TEHCİR , GÖÇ… Şahin DOĞAN kaynağı olarak görülüyordu. Özellikle Erzurum’un alınması ile veba tehlikesi ciddi boyutlara ulaştı. Bununla birlikte sıhhiyeciler, hem Türk cephesinde hem de İran cephesinde birkaç kez veba hastalığı nedeniyle gereksiz bir endişeye de kapılmışlardı.” Çarpışmalar sonucunda her yerde insan ve hayvan cesetleri bulunmaktaydı; şehrin su hattı tahrip olmuş ve bu nedenle de halkın su ihtiyacı birden bire karşılanamaz olmuştu; yıkılmış evler, sokak içerisindeki ulaşımı engellediği için çöpler toplanamıyor ve bu nedenle de büyük çöp yığınları oluşuyordu. Ayrıca savaş sırasına ele geçirilmiş olan esirler sağlıksız koşullar altında şehirde tutuluyor ve bu kişiler arasında başlayacak bir salgın hastalık da göz önünde bulundurulmuyordu. İşte bütün bu nedenlerden dolayı başta veba olmak üzere diğer salgın hastalıklar açısından Erzurum büyük bir tehlike arz etmekteydi (Melkumyan, 1973: 125 – 129). Anadolu’da ve özellikle Kafkas Cephesindeki Ermenilerin, bölgede yaşanan kıtlıktan ve salgın hastalıklardan etkilenmemeleri beklenemez. Nitekim, böyle de olmuştur. Yukarıda belirttiğimiz gibi Osmanlı Ermenileri Rus Ordusu’nun arkasından göç etmeye başlamış ve kısa bir süre içerisinde bu göç, kitlesel bir hâl almıştır. Büyük kitleler hâlinde Kafkaslara doğru yönelen Ermeniler, Güney Kafkasya’daki merkezlere ulaşana dek yollarda açlıktan ve salgın hastalıklardan binlerce ölü vermişlerdir. Bu merkezlere ulaşan Ermenilerin büyük bir bölümü de buradaki sağlık hizmetlerinin yetersiz olması nedeniyle ölmüşlerdir. Elimizdeki kaynakları değerlendirdiğimizde bu göçmen Ermeni kitlelerinin nasıl bir felakete sürüklendiklerini açıkça görmekteyiz: Yukarıda belirttiğimiz gibi Rusların Van’dan çekilmesiyle birlikte bölgede bulunan Ermeniler bölgeyi terk etmeye başlamışlardı. Kısa bir süre içerisinde bu göç kitlesel bir hâl almış ve kitleler hâlinde hareket eden Ermeni göçmen grupları çeşitli güzergâhlardan Kafkaslara doru yönelmişlerdi. Göç eden Ermenilerin takip ettiği ana güzergâh olan Iğdır – Eçmiyadzin – Erivan istikametindeki yolda 110.000 Ermeni tespit edilmiştir (Melkumyan, 1972: 68). Kirakosyan’nın verdiği bilgiye göre bu göçe katılmış olan Ermenilerden 40.000 kişinin yollarda öldüğünü, 150.000 kişinin de Güney Kafkasya’ya ulaştığını yukarıda ifade etmiştik. Bu bilgiler ışığında Rusların Van’dan çekilmesinden sonra meydana gelen Ermeni göçüne 190.000 Ermeni’nin katıldığını, bu Ermenilerin 110.000 kişisi Iğdır – Eçmiyadzin – Erivan istikametinde hareket ettiğini, geri kalan 80.000 Ermeni’nin ise farklı güzergâhlardan Kafkaslara doğru ilerlediği anlaşılmaktadır. Kitleler hâlinde göç etmeye başlamış olan Ermeniler, hiç bir organizasyon olmadığı halde panik içerisinde yollara düşmüş ve göçmen kitleleri içerisinde büyük hayvan sürüleri, yanlarında götürdükleri eşyalar, kadınlar, erkekler ve çocuklar bir birlerine karışarak bir kaos içerisinde hareket etmişledir ki (Melkumyan, 1972: 70) bu insanlardan yukarıda ifade ettiğimiz gibi 40.000’i yollarda açlıktan ve hastalıktan ölmüşlerdir. Bu dönemde Rus Kızıl Haç’ında görevli olan A. Florenskiy 18 ( 31 ) Ağustos 1915 yılında kaleme aldığı bir raporda Ermeni göçmenlerin içerisinde bulunduğu durumu şu sözlerle ifade etmektedir: “ … Gücümüzü zorlayarak duraksamadan bütün gece yola devam ettik. Şafak vakti olunca gördüklerimiz karşısında dehşete düştük; bir ay önce gördüğümüz dağ geçidini tanımak mümkün değildi; her yerde insan cesetleri ve hayvan leşleri ile kaplıydı. Sağlıklı olanlar hasta olanları ezip 67 TEHCİR , GÖÇ… Şahin DOĞAN geçiyor onlar da hayvanların ayakları altında can veriyorlardı. Bütün bunlarla birlikte arabaların enkazları, çevreye dağılmış buğday ve un nedeniyle her yer Arap saçına dönmüştü. Bu durumdan en çok çocuklar zarar görüyorlardı ki her yer çocuk cesetleri ile doluydu. Bence, birkaç akıllı ve enerjik adam düzenli bir geri çekilişi organize edebilirdi ki bu durumda göç, fazla kayıp vermeden gerçekleşebilirdi. Sonuçta çatışmalar sonucunda hayatını kaybedenlerin sayısı, ezilme, boğulma ve açlık nedeniyle ölenlerin sayısından karşılaştırılmayacak kadar azdır” (Vestnik Arhivov Armenii, 1972: 70 – 73, Belge No: 1). Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız bir felakete dönüşen yolculuğun ardından Güney Kafkasya’nın çeşitli merkezlerine ulaşan 150.000 kadar Ermeni göçmen ise yinen buralarda salgın hastalıkların kurbanı olmuş ve bu kişilerin büyük bir kısmı hayatını yitirmiştir. Eçmiyazin’e sağ olarak ulaşabilen Ermeni göçmenlerle ilgili Dr. Lebedev’in Kafkas Orduları Kızıl Haç Başkanlığı’na hazırlamış olduğu 1 (14) Eylül 1915 tarihli raporda bu konu ile şunlar ifade ediliyor: “ Eçmiyadzin Piskoposu Bagrat’ın söylediğine göre 5 – 7 ( 18 – 20 ) Ağustos’ta Eçmiyadzin’de yaklaşık 60.000 Ermeni göçmen toplanmıştır. Benim buraya geliş tarihim olan 21 Ağustos ( 2 – 3 Temmuz ) tarihinde ise bu sayı 30.000’e düşmüştür… Göçmenler arasındaki ölüm günlük 140 – 150 kişiymiş. 21 Ağustos’ta ( 2 – 3 Temmuz ) bu rakam günde 100 kişiye düştü. Piskopos Bagrat’ın söylediğine göre ölümlerin çoğunluğu dizanteri, tifo ve zayıf düşmeden kaynaklanmaktadır. Göçmenler arasında difteri vakalarına rastlanmakta, iki hastada kolera şüphesi bulunmaktadır ayrıca manastır çevresinde yaşayanlar arasında çiçek hastalığı vakaları da gözlenmektedir… Eçmiyadzin’de doktor bulunmamaktadır. Eçmiyadzin Manastırı’nın sıhhiye durumunu tetkik etmek üzere Vali, sıhıye doktorunu görevlendirildi. Vali tarafından görevlendirilen doktorun buraya ne zaman geldiğini bilmiyorum, ancak Manastır’ın sıhhi durumu o kadar kötü ki, eğer acilen önlemler alınmaz ise salgın hastalıklar çok büyük boyutlara ulaşabilir...” (Vestnik Arhivov Armenii, 1972: 74 – 75, Belge No: 2) Ermenilerin Kafkaslara yaptığı bu göçten sağ kalanlar ise daha sonra Van’ın tekrar Rus kontrolüne geçmesi ile etrafında 1000 kadar silahlı Ermeni gencini toplayan Aram’ın peşinden tekrar Van’a göç etmişlerdir. Kadınlar ve çocuklar da yönetim tarafından yasaklanmış olmasına rağmen bu göç kervanına katıldılar. Aram’ın topladığı silahlı birlik ve diğer Ermeniler büyük güçlüklerle Van’a ulaştılar. Ancak, daha sonra Albay Nagliyev Aşağı Ayots- Dzor istikametinden büyük bir Türk gücünün geldiğini bildirdi. Bu haberin ardından Rus birlikleri tekrar Hoşab’a çekildiler. Rus komutanı, Aram’a da kendi birliğini ve Ermeni halkını Hoşab istikametine doğru geri çekilmesini önerdi. Bunun üzerine şehirde panik başladı. Ermeniler tekrardan yanlarına sadece en gerekli şeyleri alarak ve hiçbir taşıma aracı olmadan Erivan istikametinde yola koyuldular. Yola çıkan Ermenilerin büyük bir kısmı gece yarısı Hoşab’a ulaştığında, Albay Nagliyev Aram’a Türk birliklerinin ilerlemesi ile ilgili alınan bilginin yanlış çıktığını ve Van’a tekrardan geri dönüleceğini bildirdi. Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar yorgun ve bitkin bir halde Van’a geri döndüler. Bu gelişmeler üzerine Nagliyev, Aram’a ordunun bir daha Van’dan geri çekilmeyeceğini bildirdi. Ancak, dinlenmek üzere bir evde bulunan Aram’a, gece yarısı Rus Kazakları, Nagliyev’in tekrar geri çekilme emrini ulaştırdılar. Bu haber üzerine Aram, atla Kurabaş köyüne acele bir şekilde gitti ve gördüklerine 68 TEHCİR , GÖÇ… Şahin DOĞAN inanamadı, çünkü Rus Ordusu her şeyi bırakarak bölgeyi terk etmişti. Bu gelişmenin ardından Aram, tekrardan Ermenilere Rusya’ya göç etme emrini verdi. Böylece Ermeniler tekrardan yollara döküldüler (Arutünyan, 1971: 188). Rusların bu manevraları ve bu manevraların arkasından Ermenilerin Rus Ordusu’nun peşi sıra bir oraya bir buraya sürüklenmesi ve bunun sonucunda yukarıda belirttiğimiz gibi yüz binlerce Ermeni’nin yollarda açlıktan, hastalıklardan ve bitkinlikten hayatını kaybetmesi bazı Ermeni çevrelerinde Çarlık Rusyası’nın “Ermenisiz Ermenistan!” sloganının hayata geçirilmesi olarak değerlendirilmiştir.52 Arutünyan ise “Kavkazskiy Front” isimli eserinde yüz binlerce Ermeni’nin hayatını kaybettiği bu felaketi, bölgede görev yapan Rus komutanların ve göçü organize etmeye çalışan Ermeni ileri gelenlerinin beceriksizliğine bağlamaktadır (bk.: Arutünyan, 1971: 188 - 203). Elbette ki tarih bilimi açısından, yaşanan bu felaketin esas nedeninin ortaya konması önemli bir araştırma konusudur;ancak sebep isterse Ruslar, bilinçli olarak geri çekilerek bu felaketi hazırlamış olsunlar isterse bölgedeki Rus ve Ermeni yetkililerin beceriksizliği olsun bizim açımızdan önemli olan sonuç Rus ve Ermeni yetkililerinin elinde bir oyuncak hâline gelmiş yüz binlerce Ermeni’nin hayatını bu göçler sırasında kaybetmiş olmasıdır. Terk ettikleri bölgelere tekrar getirilen Ermeniler53 de savaş sırasında buralarda bulunan evlerin yıkılması dolayısıyla barınacak yerlerin bulunmaması, hububatın toplanamaması vb. nedenlerle yaşam için gerekli unsurlardan mahrum kalmışlardır: hububatın bir bölümüne Rus Ordusu el koymuş ve hatta Eleşkirt Göçmenlere Yardım Komitesine ait 6,5 ton buğday, süvari atlarını beslemek üzere komiteden alınmıştı. Rus Ordusu’nun, bu talepleri o kadar sık ve maksatsız bir hâl almıştı ki bölgede yaşayan halk kendi elinde bulunan hububattan biran evvel kendisi kurtulmak istiyordu. 1916 yılının baharında da köylü, -1915 yılında bütün hububat tükendiği için- tohumsuz kalmış ayrıca bölgedeki hayvanlara da Rus Ordusu tarafından el konmuştu. Bu gelişmelerin ardından da bölgedeki halk kıtlık ile karşı karşıya kalmıştı. Bütün bunlarla birlikte bölgedeki göçmenler arasında başta tifo olmak üzere bulaşıcı hastalıklar da yayılmış idi (Basilaya, 1968: 126). Kafkaslara ulaşmış olan Ermenilere de Rus yetkililer tarafından gerekli ilgi gösterilmemiş ve hatta bu göçmenlerin Bakü ve Tiflis’e girişleri yasaklanmıştır54. Bu şehirlere gelen göçmenler Rus yetkililer tarafından Erivan ve Yelisabetpol’a gönderilmişlerdir. Ermeni gazetesi “Paykar’da” bu göçmenlerle ilgili çıkan bir haberde şunlar ifade ediliyor: “ Göçmenler haftalarca yarı aç yarı tok bir halde 52 17 Temmuz 1915 yılında Van Gölü civarında bulunan I. Ermeni gönüllü birliğinin komutanı Andranik Ozanyan, 8000 Rus askerinin düzensiz bir şekilde geri çekildiğini ve IV. Kolordu komutanının bu yönde verilmiş emrini öğrendiğinde bu konu ile ilgili olarak General Tuhin ile girdiği tartışma sırasında şunları ifade etmiştir: “ Bu geri çekiliş tamamen bir sahtekarlık. Siz, Ermenistan’ın Ermenisiz kalmasını istiyorsunuz. Sizin bütün maksadınız bundan ibaret. Burada doğa, size düşmanı (Türkleri) durdurmak için geçilmez dağlar, kaleler… Bağışlamış. Neden mevzileri elinizde tutmak istemiyorsunuz? Neden geri çekiliyorsunuz? …” (Arutünyan, 1971: 184) 53 Armyanskiy Vestnik dergisinde yayınlanan bir haberde Van bölgesine dönen bu Ermenilerin 30.000 kişi olduklarının tespit edildiği bildirilmekte ve bu göçmenlerin büyük bir kıtlıkla karşı karşıya oldukları ifade edilmektedir (Armyanskiy Vestnik, Temmuz 1916: No: 26). 54 Tiflis’te toplanmış olan 9757 Ermeni göçmen 15 ( 28 ) Mayıs 1916 tarihinden itibaren günlük 100 – 150 kişilik gruplar hâlinde Erivan ve Yelizabetpol’a gönderilmişlerdir (Armyanskiy Vestnik, Temmuz 1916: No: 5). 69 TEHCİR , GÖÇ… Şahin DOĞAN yürümek zorundalar… Haftalarca kendilerine verilmesi gereken yardım parasını alamıyorlar…” (Paykar, 17 Mayıs 1916’dan Bildiren: Basilaya, 1968: 129) Çarlık Rusya’nın göçmenlere karşı aldığı bu tavrın temelinde elbette ki Çarlık’ın işgal ettiği Türk topraklarını kendi koloni topraklarına katma politikası yatmaktadır. Zira Doğu Anadolu’nun işgal edilmesiyle birlikte -aşağıda bahsedeceğimiz gibi- Çarlık tarafından “ savaşta ele geçirilen Türk bölgelerinin idaresi” derhal organize edilmiştir (Basilaya, 1968: 131) Güney Kafkasya’nın Erivan, Aleksandrapol, Novabayazıt gibi çeşitli bölgelerine yerleştirilen göçmenler çok ağır koşullar altında yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmışlardı. Örneğin Aleksandrapol’da pencerelerinde cam dahi olmayan bir kışlaya yerleştirilen 180 kadar Ermeni göçmen burada soğuk altında titreyerek uyumak zorundaydılar. Erivan’da göçmenlerin bulunduğu yerler ise çok kirli ve sıhhi açıdan büyük bir tehlike arz etmekteydi. Novabeyazıt’daki göçmenlerin durumu da diğer merkezlerde olduğu gibi kötü bir durumdaydı. Ayrıca, Göçmenlere verilen yiyecekler de çok sınırlı olduğu için açlıkla karşı karşıya kalmışlardı. Göçmenler arasında ısınma büyük bir sorun hâlini almış ve hastaneler de çok yetersiz kalmıştı; örneğin;100.000 Ermeni’nin bulunduğu Novabeyazıt’da sadece iki hastane bulunmakta bu hastanenin biri merkezde diğeri ise Yelenovk’da bulunmaktaydı. Yelenovk’taki hastaneye gitmek için ise 30–45 km. yol almak zorunda idiler. Daha uzak merkezlerde ise durum daha kötü bir haldeydi. Zira Tebriz bir morga dönüşmüş idi. Böylesine kötü şartlarda barındırılan Ermeniler arasında elbette ki ölüm oranı çok yüksekti (Armyanskiy Vestnik, 1916: No: 9) 70 RUS İŞGALİ ALTINDA DOĞU ANADOLU Şahin DOĞAN 6. RUS İŞGALİ ALTINDA DOĞU ANADOLU Bilindiği gibi İtilaf Devletleri, savaşın hemen başında Osmanlı Devletinun topraklarının ele geçirilmesi meselesi ile uğraşmış, bu çerçevede İmparatorluğun Asya toprakları da bu görüşmelerde söz konusu olmuştu. 1914 – 1916 yılları arasında Osmanlı’nın Asya toprakları hakkında Rusya, Fransa, İngiltere daha sonra da İtalya ve diğer devletler arasında hararetli görüşmeler yapılmıştı. Doğu Anadolu’nun paylaşımı ile ilgili ilk antlaşma ise 1916 yılının Mayıs ayında yapılan ve diplomasi tarihinde “Sykes – Picot” adıyla bilinen antlaşmadır (Arutünyan, 1971: 338; Daha geniş bilgi için bk.: Kirakosyan, 1971: 393 - 395). Rus Dışişleri Bakanı Sazonov, 13 Mart 1916 tarihinde II. Nikolay’a sunduğu raporda Sykes – Picot anlaşması öncesi kendilerine Fransa ve İngiltere tarafından sunulan Osmanlı Devleti’nin Asya topraklarının paylaşımı ile ilgili projeyi şöyle takdim ediyordu: “ Savaşın zaferle sonuçlanacağını ve Osmanlı Devleti’nin topraklarının paylaşılması meselesinin ortaya çıkacağını öngören Fransız ve İngiliz Hükümetleri, bu bölgeler hakkında geniş bilgilere sahip olarak bilinen J. Piko ve Sir M. Sayks tarafından hazırlanan “Küçük Asya’nın paylaşılması ile ilgili projeyi” incelemek üzere bize sunmuşlardır. Bu projenin temel görüşleri aşağıdaki gibidir: Karadeniz ile Urmiye Gölü’nden başlayarak Van, Bitlis, Muş ve Harput’un güneyinden; Toroslar ve Anti Toroslar’dan geçerek Anamur’ a kadar giden hattın arasında bulunan bütün topraklar ileride Anadolu’da Osmanlı Devleti ile Rusya arasında sınır oluşturmak üzere Rusya’ya verilmektedir. Akka’dan Anamur’a kadar devam eden Suriye ve Kilikya’dan oluşan dar kıyı şeridindeki topraklar ile Rusya’ya verilen toprakların güneyinde bulunan ve kuzey sınırını da yaklaşık olarak Antep, Urfa, Urmiye Gölü hattını oluşturan toprakları Fransa; İran ve Basra körfezine bitişik, günümüzde Irak Arabistanı adıyla bilinen eyalet ise İngiltere almaktadır… Bu projede bizim için en önemli olan husus, İngiliz ve Fransızlar tarafından teklif edilen ve ileride bizim olacak olan topraklarla Fransızların alacağı topraklar arasındaki sınırdır. Bu sınır topografik açıdan yeterli derecede doğal sayılabilir çünkü en önemli dağ kitlelerini izlemektedir. Fakat politik ve stratejik açıdan hemen kabul edilebilecek bir değer taşımıyor. Zira bize bırakılan topraklarda pek sükûnetli olamayan halklar yaşadığı gibi bu topraklarda komşu olarak karşımıza kuvvetli Avrupa devletleri de çıkabilir. Bu devletler her ne kadar bizim müttefiklerimiz ise de Avrupalı devletlerin Rus – İran sınırının oluştuğu bölgeye girmeleri istenir bir durum değildir…” (Adamov, 1924, Belge No: LXXVII: 160) Görüşmeler sırasında anlaşmanın tarafları birçok değişiklikler ve eklemelerde bulundular. Özellikle Kafkas Orduları komutanlığı olmak üzere Rus genel komutanlığı Rus tarafının görüşlerinin oluşmasında etkili oldu. Görüşmeler sırasında Rus tarafında, yeniden ele geçirilen Osmanlı topraklarının yönetilmesi ile ilgili oluşturulacak metotlar ve mekanizmalar tartışılmaya başlandı. Bu konuda ilk fikir beyan edenlerden biri Rusya Tarım Bakanı Krivoşein oldu (Arutünyan, 1971: 338). 71 RUS İŞGALİ ALTINDA DOĞU ANADOLU Şahin DOĞAN Krivoşein, 28 Şubat ( 13 Mart) 1915 tarihinde Sazonov’a sunduğu raporda Bakan’a, Anadolu’da ele geçirilen toprakların kolonileştirilmesi hakkında bakanlığın düşüncelerini ifade ediyordu. Krivoşein, bu raporda yakın bir gelecekte Kafkas sınırının ıslah edilmesinin mümkün olacağını ve Rus topraklarının Anadolu ve Ermenistan ile birleştirilebilineceğini ifade ediyordu. Tarım Bakanı, ele geçirilen bölgelerin iklim, tarım ürünleri, hayvancılık ve doğal zenginlikleri hakkında bilgi vererek bölgenin Rusya’ya önemli katkılar sağlayacağını aynı zamanda Erzurum, Van ve Bitlis’in zengin otlaklara ve yeraltı zenginliklerine sahip olması nedeniyle bu bölgeye Rus göçmenlerin yerleşebileceğini açıklıyordu (Adamov, 1924: 360 – 361 Prilojenie No: 3). Ruslar tarafından ele geçirilen toprakların kolonileştirilmesi ile ilgili bir başka raporda Krivoşein hazırlamış olduğu raporla paralellik göstermektedir. 26 Şubat (10 Mart ) 1916 tarihinde yine Tarım Bakanlığı tarafından hazırlanan bu raporda şunlar ifade ediliyor: “ Ordularımızın Anadolu’da ilerlemesi sonucunda Türkiye topraklarının önemli bir kısmını ele geçirdik… Ele geçirdiğimiz bölgeler içerisinde bizim sınırlarımıza komşu olan Erzurum, Van ve Bitlis vilayetlerinde tarım yapmak için çok değerli geniş araziler bulunmaktadır ( Örneğin; Eleşkirt ve Diadin vadileri ve diğerleri)… Bu vilayetlerin arazilerinin çok verimli olması nedeniyle bu topraklardan mükemmel sömürge topraklar oluşturulacağı gibi İtalya ve Fransa’nın doğasından daha güzel bir görünüme sahip olan Trabzon’a kadar devam eden kıyı şeridi de gelecekte yazlık evlerin kurulacağı bir yer aynı zamanda subtropik kültür bitkilerinin yetiştirileceği bir bölge olabilir…” (RGİA, Fond: 391, Op. : 6 , Delo : 305, L.: 39 - 40). Rus Kafkas Orduları Komutanı General Yudeniç ise 5 Nisan 1915 tarihinde Vorontsov Daşkov’a gönderdiği mektupta Doğu Anadolu’nun kolonileştirilmesi ile ilgili bazı önerilerde bulunuyordu. General Yüdeniç mektubunda Ermenilerin, bölgedeki Müslüman halkın terk ettiği toprakları işlemek üzere buralara Ermeni göçmenleri yerleştirmek istediklerini ifade ettikten sonra bu durumun kabul edilemeyeceğini, zira Ermenilerin ele geçirdikleri toprakların savaş sonrasında geri almanın veya bu toprakların onlara ait olup olmadığının kanıtlanmasının mümkün olamayacağını bildirmektedir. Bu nedenle General, sınır bölgelerinin Rus unsurlarla nüfuslandırılmasını; Eleşkirt, Diyadin ve Beyazıt vadilerinin Rus topraklarına dâhil edildiğinde bu bölgelere Kuban ve Don’dan getirilecek olan göçmenlerle nüfuslandırılarak burada bir sınır Kazakları teşkil edilmesinin gerektiğini önermiş ve bu öneri Vorontsov Daşkov tarafından kabul edilmiştir (Boryan, 1928: 356; Kirakosyan,1971: 415). General Yudeniç, mektubun sonunda Vorontsov Daşkov’dan bölgeye sevk edilecek göçmenler için gerekli olan ulaşım araçları ile ilgilenmesini ve göçmenlerin ateşli silahlarla donatılmasını istemektedir (Arutünyan, 1971: 341). Dışişleri Bakanı Sazanov’un, ele geçirilen Osmanlı topraklarının gelecekteki durumu hakkında Kafkas Genel Valisi Knez Nikolay Nikolayeviç’e 27 Haziran 1916 tarihinde yazdığı mektupta “ Ordularımız tarafından Büyük Ermenistan’ın hemen hemen tamamının ele geçirilmesi ve buranın gelecekte Rus İmparatorluğu sınırlarına dahil edilmesi, bu bölgenin gelecekteki yönetimi meselesini gündeme getirmektedir…” şeklinde söze başlayan Rus Dışişleri Bakanı, mektubunda, bölgedeki en güç ve karmaşık sorunun Ermeni meselesi olduğunu belirttikten sonra 72 RUS İŞGALİ ALTINDA DOĞU ANADOLU Şahin DOĞAN Rusya’da Ermeni sorununun çözümlenmesi ile ilgili olarak iki uç düşüncenin bulunduğunu, bunlardan birincisinin 1913 yılında Rusya tarafından önerilen reformlar çerçevesinde Rusya’nın himayesinde tam özerk bir Ermenistan’ın kurulması ( bu düşünce Ermeni milliyetçileri tarafından savunuluyor), bu düşüncenin tam karşıtı olan ikinci düşünce ise Ermenilerin siyasî önemlerini tamamen yok etmek ve onların yerine Müslümanları koymak olduğunu ifade ettikten sonra bu her iki düşüncenin de Rusya’nın çıkarlarına uygun olmadığının altını çizmektedir. Bakan, Bölgedeki Ermenilerin hiçbir zaman çoğunluğu teşkil etmediklerini dolayısıyla Ermenilere bağımsızlık vermenin doğru olmadığını bunun yerine bölgedeki bütün halklara eşit davranılması gerektiğini, böyle davranıldığı takdirde Rusya’nın çıkarlarına uygun hareket edilmiş olacağını belirtmektedir (Adamov, 1924: 207 – 210, Belge No: CXL). 16 Temmuz 1916 tarihinde Dışişleri Bakanı S. D. Sazanov’a gönderdiği cevabî mektubunda Kafkas Valisi Knez Nikolay Nikolayeviç, Bakanla tamamen aynı görüşleri paylaştığını; Rus uyruğu altında bir Ermenistan’ın kurulmasının doğru olmadığını, doğru olanın Rus uyruğundaki bütün halkların eşit haklara sahip ve “Çar’ın kalbine aynı derecede yakın” olması gerektiğini ifade ettikten sonra Ermenilere, bütün resmî müesseselerde Rusça’nın kullanılması koşulu ile Ermenice eğitim, din hürriyeti, kilise idareleri vb. konularda özgürlükler verilebileceğini belirtiyordu (Adamov, 1924, 211– 212, Belge No: CXLIV). Yukarıda belirtilen yazışmalar ve bakanlıkların raporları göz önüne alındığında Rus yönetiminin savaş arifesinde ve savaşın hemen başlarında Ermenilere vaat ettiği otonom bir Ermenistan fikrinden vazgeçtiği ve ele geçirilen Anadolu topraklarını kendi sömürge topraklarına katarak bu bölgeyi Ruslaştırmaya çalıştığı açıkça görülmektedir. Ayrıca Rus makamlarının bölgenin Rusya için çok önemli olan stratejik anlamı dışında, bölgedeki ekonomik zenginliklere de dikkat çekerek Rusya’nın bu zenginliklerden faydalanması gerektiği, dolayısıyla bölgenin Rus unsurlarla nüfuslanmasının uygun olacağı fikrinin ağırlık kazandığını görmekteyiz. 6.1. Rusların Doğu Anadolu’da Tasarladıkları İdari Yapı Rus Orduları Kafkas Cephesi’nde, 1917 yılının başlarına kadar Sarıkamış (Aralık 1914 – Ocak 1915 ), Erzurum ( Aralık 1915 – Ocak 1916 ), Erzincan (Haziran – Temmuz 1916 ), Van, Muş, Eleşkirt, Bayburt, Beyazıt, Diydin, Malazgirt, Hınıs, Ahlat, Nenehatun gibi önemli merkezleri işgal etmiş ve böylece Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmı Rusların eline geçmişti (Yıldırım, 1990: 94). Rusların ele geçirdiği Osmanlı topraklarında oluşturdukları sivil yönetimin oluşmasında Rusya’nın izlediği politika ve askerî komutanlığın aldığı tedbirler, Çarlığın savaş öncesinde izlediği siyasetin mantıksal bir devamı niteliğindeydi (Arutünyan, 1971: 336). Kafkas Valiliği Devlet mekanizması içerisinde önemli bir yere sahip idi; Kafkas valisi, hem Devlet Şurası’nın üyesi, hem Meclis üyesi hem de Bakanlar kurulu üyesi idi. Aynı zamanda valilik sınırları içerisinde bulunan orduların komutanıydı. Kafkas valisinin iki önemli yardımcısı bulunmaktaydı. Bu 73 RUS İŞGALİ ALTINDA DOĞU ANADOLU Şahin DOĞAN yardımcılardan biri sivil diğeri ise askerî işlerden sorumluydu. Valinin bulunmadığı zamanlarda askerî işlerden sorumlu yardımcı, vali vekilliği görevini yürütürdü. Valilik idaresi içerisinde, yüksek memuriyetlerde bulunan kişilerden oluşan bir danışma meclisi bulunmaktaydı. Hem bölge içerisinde hem de komşu ülkelerde istihbarat sağlamak amacıyla Vali’nin kalem müdürlüğüne bağlı özel bir daire bulunmaktaydı. Kafkas Valiliği savaş başlamadan çok önce bölgenin çok uluslu özelliğine göre oluşturulmuş bir yapıya kavuşturulmuştu. Savaş sırasında ele geçirilen Osmanlı topraklarının yönetimi için Rus askerî devlet adamları uluslar arası ilişkileri de göz önünde bulundurarak geçmişteki bu tecrübelerden yararlandılar (Arutünyan, 1971: 337 – 338). General Oganovskiy, Kafkas Orduları Komutanlığı adına 10 Nisan 1915 tarihinde hazırladığı raporda, Rus ordularının ele geçirdiği Surmalin, Kağızman, Beyazıt, Diadin, Karakilis ve Eleşkirt bölgelerinin idare edilmesi ile ilgili düşüncelerini ifade ederken, General, en önemli meselenin bölgede yaşayan yerli halkla doğru ilişkiler kurmak olduğunu ifade ettikten sonra bölgedeki Ermenilerle olan ilişkilerin açık ve izahına lüzum olmadığını belirtmekte ve Ermenilerin, Türklere karşı yapılan savaşta Rusların elde ettiği başarıların yanında olmasının en güzel kanıtının da onların Ruslara savaşta sağladıkları yararlılıklar ve verdikleri kurbanlar olduğunu belirtmektedir. Ayrıca, General Oganovskiy bölgede bulunan Müslümanların Rusların tarafına çekilmesini sağlayabilecek bir taktiğin uygulanmasını önermektedir. General, raporunda Askerî İdarenin işini kolaylaştırmak için Kafkas Orduları Komutanlığı’ndan Askerî İdare’nin sorumluluğunun Surmalin, Erivan, Kağızman, Beyazıt, Diadin ve Karakilis bölgelerini kapsayacak şekilde bir genel valilik oluşturulmasını istemektedir. General Yudeniç ise 7 Nisan 1915 tarihinde 4. Kafkas Kolordusu’na çektiği telgrafla, terk edilmiş toprakların ekimi için dahi olsa yerli olmayan halkın kesinlikle Eleşkirt, Diadin ve Beyazıt vadilerine girmelerine kesinlikle izin verilmemesini emrediyordu (Arutünyan, 1971: 334 – 355). 1915 yılının yazında Rusların ele geçirdiği yerlerde askerî idare bölgeleri sınır projeleri oluşturuldu. Daha sonrada Kafkas Orduları karargâhında bölgenin idare edilmesi hakkında yönetmelik hazırlandı ve kolordu komutanlıklarına gönderildi. Ancak, 1915 yılında Kafkas Orduları karargâhı tarafından hazırlanan bu yönetmelik bölgenin idaresi ile ilgili Petrograt’dan gönderilen özel bir yönetmeliğin yürürlüğe girmesine kadar uygulandı (Arutünyan, 1971: 355 – 357). 8 Haziran 1916 tarihinde Rusya İmparatoru II. Nikolay tarafından onaylanan savaşta ele geçirilen Osmanlı topraklarının idaresine dair bu geçici yönetmeliğe göre bölgede, başında askerî bir valinin bulunacağı geçici bir askerî genel valilik oluşturuluyordu. Askerî valinin yönetimi altında şu merkezi organlar bulunacaktı: 1. Askerî valinin karargâhı 2. Yazı İşleri Müdürlüğü 3. Sağlık Müdürlüğü 4. Veterinerlik Müdürlüğü 5. Teknik Bölüm 6. Vergi Müdürlüğü 7. Teftiş Müdürlüğü 8. Maden Müdürlüğü (Arutünyan, 1971: 357) 74 RUS İŞGALİ ALTINDA DOĞU ANADOLU Şahin DOĞAN Kurulan genel valiliğin bütün toprakları, bölgelere ( oblast ), bu bölgeler de daha küçük idarî birimlere ( Okrug, Uçastka ) ayrılıyordu. Oluşturulan bütün bölgelerden askerî genel vali sorumlu tutulurken küçük idarî birimlere mülki amirler atanıyordu. Ayrıca, şehirlerde ve diğer nüfusu yoğun yerleşim merkezlerinde Kafkas Orduları Genel Komutanlığının iznine tabi olmak koşuluyla askerî genel valilik, polis idareleri de kurabilecekti (Bahturina, 2004: 222; Basilaya, 1968:131) Alt idarî birimlere amirlerin atamaları uzun bir sürece yayıldı ve ancak 1916 yılı sonları ve 1917 yılının başlarında oluşturulan 29 idarî birime ( okrug ) atamalar tamamlandı. Atamaları yapılan amirlerin listesi55 şu şekildeydi: Çizelge 6.1: Rusların Anadolu’da Oluşturdukları İdari Birimler ve Bu Birimlere Atanan Yöneticiler Oluşturulan İdarî Atanan Mülki Amir Birim Rize Albay Rosnovskiy Homurgyan Albay Progulbitskiy Çoruh ( Melos ) Yüzbaşı Matiyaseviç Karakilis Başçavuş Fisenko Ahtin Yüzbaşı Gavilev Beyazıt Van Komiser Ambartsumyan Tortum Golokolosov Diadin Asteğmen Boguslovskiy Eleşkirt Erzurum Yarbay Vasilyev Hasankale Komiser Speranskiy Horasan İd Tuğgeneral Maklinskiy Bergri Tuğgeneral Nadejin Aşkale Başçavuş Golyahovskiy Mamahatun Müşavir Cebenadze Bayburt Yüzbaşı Lopuhin Massad Albay Flarenskiy Saray Albay Kravets İspir Tercan Albay Aksenov Yukarı Aras Hınıs Albay Suçkov Dutak Malazgirt Albay Dudnikov Erciş Yüzbaşı Protopov 55 Listede bulunmayan 7 idarî birimin amiri belirlenememiştir. ( Arutünyan, 1971: 360 ) 75 RUS İŞGALİ ALTINDA DOĞU ANADOLU Başkale Hoşab Şahin DOĞAN Albay Mushelov Rusların bölgede kaldığı süre içerisinde askerî genel vali olarak önce Tümgeneral Peşkov daha sonrada bu göreve sırasıyla Tümgeneral Dryagin, Tuğgeneral Romanovskiy Romanko ve Tuğgeneral Averyanov atandı (Arutünyan, 1971:359 – 360). Bölgede oluşturulan Askerî Genel Valiliğin memurlarının ve müesseselerinin en önemli görevi olarak bölgede sükûnetin ve düzenin sağlanması olarak belirlendi. İşgal edilen bölgelerin zenginliklerinin ordunun ihtiyaçları yönünde kullanılması da bu müesseselerinin takip etmesi gereken görevleri arasındaydı ve bu amaçla işgal edilen bölgelerin etnolojik, ekonomik ve diğer özelliklerinin tespiti için çalışmalar başlatıldı. Ayrıca, bölgelere atanan idareciler yürürlüğe konan vergilerin toplanması işinden de sorumluydular. Bölgede bulunan Osmanlı Devleti hazinesine ait bütün taşınmaz mallar Rus idarelerinin yönetimine geçiyor ve savaş hakkı olarak Rus hazinesine aktarılarak kullanılmak üzere Askerî Genel Valiliğinin emrine veriliyordu (Basilaya, 1968: 131 – 132). 76 RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ Şahin DOĞAN 7. RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ VE KAFKAS CEPHESİNDEKİ GELİŞMELER Rusya’nın I. Dünya Savaşına girmesi, ilk zamanlarda ülkedeki siyasî ortama istikrar kazandırmış, vatanseverlik duyguları toplumun her kesimine yayılmış; ülkedeki grevler son bulmuş ve seferberliğe olan ilgi beklenenin çok üzerinde gerçekleşmişti (Hodyakov, 2004: 31). Ancak daha sonra ülkede baş gösteren sosyal krizler, Çarlığın yıkılmasına sebep teşkil eden en önemli faktör oldu. Ordunun ihtiyaçlarının karşılanması için Rusya bütün gücünü sarf ediyordu. 1916 yılının sonuna kadar ülkedeki endüstri üretimi büyümüştü ancak bu durum Rusya’nın millî ekonomisinin köklü bir şekilde olumsuz etkilenmesine neden olmuştu; savaş yıllarında Rusya’nın metal endüstrisi 3 kat büyümüş buna paralel olarak silah üretimi 10 – 11 kat, mermi üretimi ise 20 kat artmıştı. Rusya cepheye gönderilen askerî mühimmat açısından bir sorun yaşamıyordu ancak ülke içerisinde ulaşım, yiyecek ve yakıt problemleri bir türlü çözüme kavuşturulamamıştı (Simbayev, 2004: 408). Yetişkin erkek nüfusun dörtte birinden fazlası silah altına alınmıştı. Silah altına alınan bu kişilerin yaklaşık olarak %20’sini profesyonel işçiler oluşturmaktaydı. Silah altına alınan profesyonel işçilerin yerine çoğunlukla kadın işçiler çalışmaya başladılar ancak bu durum sanayideki üretime oldukça olumsuz yansıdı. Tarım alanında çalışan ve orduya katılan genç insanların yerine yaşlılar, kadınlar ve çocuklar çalışmak zorunda kaldı. Köylerden, ordu için yaklaşık 2,5 milyon at toplandı. Savaşın ilk aylarından itibaren demir yolarının üçte ikisi askerî idarelere bağlandı ve demir yolu istasyonları cepheye giden askerler ve mühimmatla dolup taşdığı için siviller için ulaşım imkânsız hale geldi. Büyük şehirlerde yiyecek ve yakıt sıkıntısı başladı. 1916 yılında Moskova ve Petrograd için gerekli olan yakıtın ancak % 50 sinden azı bu şehirlere sağlanabiliyordu. Şeker karneye tabi tutuldu ve ülkede ilk defa uzun ekmek kuyrukları oluşmaya başladı. Pazarda satılan etin miktarı dört kat azaltıldı. Temel gıda maddelerinin fiyatları 4 – 5 kat arttı ve ülkede enflasyon başladı (Simbayev, 2004: 408 – 409). Şubat 1917 yılında Duma Başkanı Rojyansko tarafından hazırlanan bir raporda, ordu içerisinde ve cephe gerisinde iaşe ve mühimmat sıkıntısının başladığını, bunun nedeninin ise erkek işçilerin bir çoğunun cepheye gönderilmesi ve onların yerine kalifiye olmayan kişilerin çalışmaya başlaması bunun sonucunda da üretimin düşmesi olarak açıklanıyordu. Ayrıca, raporda, ülkedeki kaynakların verimli kullanılamadığı ve hükümetin doğru bir ekonomik politika izlemediği de belirtiliyordu. Petrograd Askerî Bölge Şefi, Yüksek Komuta Şefi General Alekseyev’e gönderdiği telgrafta, ekmek kıtlığının başlaması nedeniyle 23–24 Şubat1917’de fabrikaların birçoğunda grevlerin başladığını ve yaklaşık 200 bin işçinin işi bırakarak çalışan işçileri de işi bırakmaya zorladıklarını yazıyordu (Acar, 2004: 290). Rusya’da 1914 yılının Ekim ayında grev yapan işçilerin sayısı 1000 iken, (Hodyakov, 2004: 31) 1915 yılında 571 bin, 1916 yılında bu sayı 1 milyon 172 kişiye ulaşmıştı. Halk arasında gelişmelerden dolayı hoşnutsuzluklar artmış ve savaş 77 RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ Şahin DOĞAN karşıtı gösteriler gün geçtikçe taraftar bulmaya başlamıştı. Petrograd işcileri 9 Ocak 1916 tarihinde bir miting düzenlediler. 17 Ekim’de de Bolşeviklerin çağrılarına uyan Petrograd işçileri genel grev ilan ederek savaş ve pahalılık karşıtı gösterilerde bulundular (Simbayev, 2004: 410). Bütün bu gelişmeleri, 9/ 22 Ocak 1917 yılında “Kanlı Pazar Günü’nün” yıldönümü nedeniyle Petrograd’da yaşanan yiyecek sıkıntısını ve savaşı protesto etmek için toplanan kalabalığın düzenlediği büyük bir miting takip etti. Şubat ayında Petrograd’daki işçi grevleri başladı ve Mart ayında bu grevler bütün şehre yayıldı (Kurat, 1993: 433). 8 Mart Uluslararası Kadınlar Günü’nde Petrograd tekstil fabrikalarında çalışan kadın işçiler, büyük bir miting düzenlediler. Rusya’daki devrimim başlangıcı olarak kabul edilen bu günde kadın işçiler ekmek! Kahrolsun savaş! Eşlerimizi bize geri verin! Gibi sloganlarla başlayan mitinge daha sonra ekmek sırasında bekleyen kadınlar, erkek işçiler ve öğrenciler de katıldılar. Petrograd sokaklarına dökülen bu kalabalık, mağazaları ve ekmek fırınlarını yağmalamaya başladı. İlerleyen günlerde sokaklarda kahrolsun Çarlık Hükümeti! Sloganları duyulmaya başlandı. Yapılan gösterileri önlemekte yetersiz kalan yönetim, 10 Mart akşamı göstericilere ateş açılması emrini verdi (Tereşenko, 2004: 6). Daha sonra da şehirde yaşanan bu karışıklıklar rejime karşı bir harekete dönüştü. (Kurat, 1993: 433). Aç kadınlara ve çocuklara polis tarafından ateş edildiğini duyan garnizondaki askerler de rejim karşıtı bu harekete katıldılar ve polislerle çatışma içerisine girdiler (Simbayev, 2004: 412). Petrograd’da bulunan garnizondaki askerlerin yaklaşık 70 bini isyan eden halkın tarafına geçti. Şehirdeki tren garları, köprüler, hapishane, topçu komutanlığı gibi yerleri göstericiler ele geçirdiler. İsyancı işçi ve askerler Ordunun silahlarına el koydular. Daha sonra da garnizondaki diğer askerler de isyancılara katıldılar. Bu askerlerin de isyancılara katılması devrimim başarıya ulaşacağı manasına geliyordu (Tereşenko, 2004: 6). Rusya’nın başkentinde bu olayların yaşandığı sırada Çar II. Nikolay Pskov’da bulunmaktaydı. Duma Başkanı Rodzyanko, Çar’a bir telgraf göndererek halkın isteklerini dikkate almasını ve Çar sülalesini kurtarmasını istedi. Ancak, II. Nikolay şehirde yaşanan ihtilal hareketlerinin Duma’dan kaynaklandığı düşüncesine varmış ve 11 Mart’ta Duma’nın dağıtılmasına karar vermişti. Duma üyeleri, Çar’ın emrine uymayarak dağılmadılar ve Meclis binası olan Tavrida Sarayı’nda kaldılar. Bunun üzerine Çar, şehirdeki isyanı bastırmak için cephe gerisindeki bazı alayları Başkent’e gönderdi. Ancak, sadece Çarskoe Selo’ya kadar ilerleyebilen bu askerlerin birçoğu da ihtilalcilere katıldılar (Kurat, 1993: 434). 12 Mart’ta Duma Başkanı Rodzyanko’nun başkanlığında Duma üyelerinden oluşan geçici bir Hükümet oluşturuldu. 15 Mart’ta da bu Geçici Hükümet’in yerini Knez Lvov’un başkanlığındaki yeni bir geçici Hükümet aldı (Platonov, 1994: 368). Yeni Geçici Hükümet’in kurulduğu gün Çar II. Nikolay kardeşi Mikail Aleksandroviç’i halef tayin ederek tahttan çekildi. 16 Mart’ta Geçici Hükümet’in ilk toplantısında Mikail Aleksandroviç de tahttan vazgeçtiğini açıkladı. Böylelikle Şubat Devrimi56 Rusya’daki Romanovlar sülalesinin hâkimiyetine son vermiş oluyordu (Tereşenko, 2004: 9; Geller, 2001: 478). 56 Miladi takvime göre 8 Mart’a başlayan ihtilal hareketi Rusların kullandığı eski takvime göre 23 Şubat tarihine denk geldiği için bu ihtilalin adı “Şubat Devrimi” şeklinde kullanıla gelmiştir. 78 RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ Şahin DOĞAN Geçici Hükümet içerisinde ünlü ihtilalci bakanlar bulunmaktaydı. Bu kişiler arasında Dışişleri Bakanı Miliukov, Adalet Bakanı Kerenskiy, Maliye Bakanı Tereçenko, Ticaret Bakanı Konovalov, Deniz ve Savaş (Savunma) Bakanı Guçkov bulunmaktaydı. Kabine de yine ihtilalcilerden olan eski Duma Başkanı Radziyenko yer almamıştır. Hükümet içerisinde Burjuva ve Kadet57 Partisine mensup üyeler çoğunlukta olmasına rağmen Adalet Bakanı seçilen ihtilalci - sosyalist Aleksandr Fyodoroviç Kerenskiy en etkili kişi olarak ön plâna çıkmıştır. Bu nedenle Geçici Hükümet çoğu zaman Kerenskiy Hükümeti olarak anılmıştır (Şahin, 2002: 26). Bolşeviklerin katılmadığı ve Menşeviklerin çoğunlukta olduğu geçici Hükümet Ülkede siyasî ve dini suçlardan ceza almış olan hükümlüler için genel af ilan etti. Daha sonra toplumun her kesimine konuşma, düşünme özgürlüğü, grev ve toplantı yapma hakkı tanındı. Ülkedeki sınıf, din ve milliyete dayanan kısıtlamalar kaldırıldı. Eşit oy hakkı tanındı ve buna dayanarak anayasal bir hükümetin kurulacağı açıklandı. Polis yerine halktan oluşan gönüllü polis birlikleri kuruldu. Savaşa devam edilmesi karlaştırıldı ve toprak reformu ertelendi. Bütün bunları ilan eden geçici hükümet bütün halkların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi prensibini programına almadı. Geçici Hükümet’in aldığı bu son üç karar daha sonra bunları vaat eden Bolşeviklerin ülkede güç kazanmasında oldukça etkili oldu (Acar, 2004: 291). Kurulan Geçici Hükümet’in yanı sıra Mart 1917 tarihinde “İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyeti” adı altında bir teşkilat kurulmuş ve faaliyete geçmişti (Tereşenko, 2004: 9 – 10; Kurat, 1993: 434). Petrograd İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyeti ve geçici Hükümet, Lenin’in liderliğini yaptığı Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmelerine kadar geçen sürede ülkeyi yönettiler. Bolşevik Devrimi’ne kadar bu şekilde yönetilen ülke iki başlı bir yönetim dönemine girmiş oluyordu (Hodyakov, 2004: 51 – 53; Yıldırım, 1990: 103). Geçici Hükümet ile Petrograd İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyeti’nin 15 Mart 1917 tarihinde mutabık kaldıkları meselelere baktığımızda bu dönemde bu iki oluşum arasında önemli bir farkın olmadığı anlaşılmaktadır. Bu tarihte her iki Hükümet de Çar II. Nikolay’nın tahttan vazgeçmesini, yerine veliahdın ( Çar’ın oğlu ) geçmesini, Duma’ya karşı sorumlu bir hükümetin kurulması, genel oylama ile bir anayasa meclisinin seçilmesi ve Rus İmparatorluğu’nda bulunan her ırkın kanun karşısında eşit olması gibi meselelerde mutabık idiler. Ancak, daha sonra iki hükümet arasında meydana gelen anlaşmazlıklar devlet otoritesini sağlayacak bir iradenin oluşmasına engel teşkil etmiştir. Şubat Devrimi Rusya’da halkın beklentilerine cevap verememiş ve idareyi ele geçiren hükümet ile halk arasındaki uçurum daha da derinleşmiştir (Şahin, 2002: 24, 30). Ülkede bu gelişmeler yaşanırken, İsviçre’de sürgünde bulunan Lenin, Nisan 1917’ de Petrograd’a dönmüş ve Geçici Hükümet aleyhine kampanya başlatmıştı. Lenin, Geçici Hükümet’in ülkenin sorunlarına çözüm bulamayacağını ve sadece kendilerinin sorunları çözebileceklerini ifade ediyor, Geçici Hükümet’in program dışında bıraktığı meselelere dikkat çekiyordu. Bolşeviklerin kullandıkları “ ekmek, barış ve toprak” propagandası halk üzerinde oldukça etkili oldu. Bu süreç içerisinde 57 Konstitutsionno – demokratiçeskaya Partiya’ nın kısa yazılışı ( Anayasalcı Demokrat Parti ) (Universalnıy Ensiklopediçeskiy Slovar, 2002: 519). 79 RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ Şahin DOĞAN güç kazanan Bolşevikler, Lenin’in önderliğinde silahlı bir İhtilal gerçekleştirerek Ekim/ Kasım58 1917 tarihinde iktidarı ele geçirdiler ve bu tarih Rusya’da yeni bir dönemin başlangıcı oldu (Acar, 2004: 291 – 292) Devrimin yapıldığı 7 Kasım’ da derhal Bütün Rusya Sovyetleri İkinci kongresi toplandı. Yapılan bu kongrede Askerî Devrim komitesi ele geçirilen iktidarı Sovyet Kongresine devretti. Daha sonra yapılan toplantılarda ise kongrede “ilhaksız ve tazminatsız”, “ adil ve demokratik” bir barış yapılması kararı alınarak Çarlığın İtilaf Devletleri ile yaptığı anlaşmaları tanımadığı açıklandı. 8 Kasım’da da “işçi ve köylü hükümeti ” oluşturularak Kurucu Meclisin toplanmasına kadar geçecek süre içerisinde yetkiler bu hükümete verildi. Ayrıca Lenin’in başkanlığında “ Halk Komiserleri Şurası59” kurulmuş Stalin halklar, Rikov iç işleri, Troçky ise dış işleri komiserliklerine tayin edilmişlerdir. Yapılan bu çalışmalar sonucunda 8 Kasım 1917 tarihinde Bolşevik Hükümeti kurulmuş oluyordu (Şahin, 2002: 82). 7.1. Rusya’da Yaşanan Siyasî Gelişmelerin Kafkas Cephesine Yansımaları Rusya’da meydana gelen Şubat Devrimi ve sonrasında kurulan geçici hükümet Osmanlı Devleti tarafından heyecanla karşılanmış, Türk kamuoyu Rusya’nın gücünü yitirdiğine ve artık tehlikeli olamayacağına inanmıştı (Şahin, 2002: 68) Ancak, Geçici Hükümet, kurulur kurulmaz 17 Mart 1917’de Milükov tarafından Rus elçiliklerine gönderilen bir genelgede Geçici Hükümet’in, devrilmiş Çarlık yönetimin imzalamış olduğu uluslararası anlaşmalara tümüyle sadık kalacağına ve Rusya’nın vermiş olduğu sözleri de yerine getireceği ifade ediliyordu (Kirakosyan, 1971: 42). Bu durum Geçici Hükümet’in de Çarlık Rusyası’nın Doğu Anadolu, İstanbul ve Boğazlar üzerindeki isteklerini devam ettirmesi anlamına geliyordu. Ayrıca, Dışişleri Bakanı Milükov ve Savunma Bakanı Guçkov, zafer elde edilene kadar savaşılması ve Boğazların Rusya’ya ait olması gerektiği düşüncesini savunuyorlardı. Geçici Hükümet’in bu tavrı Türk kamu oyunda hayal kırıklığı yaratırken Osmanlı Yönetimi’nin de Geçici Hükümet’e karşı başlangıçta duyduğu sempatiyi yitirmesine neden oldu (Şahin, 2002: 69). Yukarıda belirttiğimiz gibi Rusya’da iktidarda bulunan Geçici Hükümet, ilke olarak Çarlığın izlemiş olduğu sömürge siyasetini takip etti ve savaş sırasında ele geçirilen Anadolu topraklarının yönetilmesi konusunda önemli değişiklikler yaşanmadı (Akopyan, 1967: 190). Nitekim Geçici Hükümet, Doğu Anadolu’da bulunan statükonun korunacağını resmî olarak açıkladı; Knez Lvov 1 Mayıs 1917 tarihinde Kafkas Orduları komutanı General Yüdeniç’e gönderdiği telgrafla Geçici Hükümet’in 26 Nisan’da onayladığı savaş sırasında ele geçirilen Osmanlı topraklarının yönetilmesi ile ilgili aldığı kararı bildiriyordu. Bu karara göre bölgenin sivil yönetimi direk olarak Geçici Hükümete bağlanırken, 5 Haziran 1916’da hazırlanan geçici yönetmeliğe istinaden bölgeyi yöneten Genel Vali’nin yetkileri Geçici Hükümet tarafından atanacak olan Osmanlı toprakları Genel Komiseri’ne 58 Rusların kullandığı eski takvime göre 25 Ekim 1917 tarihinde gerçekleşen Bolşevik Devrimi, tarihe “Ekim Devrimi” olarak geçmiş ve bu kullanım gelenekselleşmiştir. Ancak, Bolşevik Devrim, Miladi takvime göre 7 Kasım 1917 tarihine meydana gelmiştir. 59 Rusçası Sovnarkom’dur ( Sovet Narodnik Komissarov ) 80 RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ Şahin DOĞAN verilecekti. Ayrıca Genel Komiserlik’e sivil yönetimden sorumlu bir yardımcı atanıyor ve Genel Komiserlik’ten 5 Haziran 1916 tarihli geçici yönetmelikle ilgili bir rapor60 hazırlanarak bu konudaki görüşlerinin bildirilmesi isteniyordu (Arutünyan, 1971: 370 – 371). Geçici Hükümet, 22 Mart 1917 tarihinde savaş sırasında ele geçirilen Osmanlı topraklarının yönetimi için kısa adı “Ozakom”61 olan “Özel Trans Kafkasya Komitesini” oluşturdu. Ozakom’da görev alacak vekiller Devlet Duması’ndan tayin edildi. Komitenin başkanı olarak Kadet Harlamov seçildi. Harlamov dışında Komite üyeleri şu kişilerden oluşmaktaydı: Taşnak Papacanov, Musavatcı Cafarov, Menşevik Çhenkeli, Sosyal federalist Abaşidze ve Kadet Pereverzev (Galoyan, 1969: 197; Klükin, 2002: 17; Boryan, 1928: 391). Daha sonra da Petrograd’da, Kasım 1917 tarihinde Tiflis’te yapılması planlanan seçimler göz önünde bulundurularak Bitlis, Van, Erzurum ve Trabzon’da ki sivil makamlara Rus Ermenilerinden atamaların yapılması kesin olarak kararlaştırıldı (Klükin, 2002: 17). Geçici Hükümet ve bu hükümetin yerel organı Ozakom Kafkaslarda da bekleneni veremedi ve bölgede yaşanan sorunların çözümünde hiçbir başarı gösteremedi (Galoyan, 1969: 197). Şubat Devrimi’nin ülkeye federatif, demokratik ve özgürlükçü bir yönetim getireceğini uman Kafkas milletleri, Geçici Hükümet’in Çarlığın millî politikasını bölgede devam ettirmesiyle büyük bir hayal kırıklığına uğradılar (Şahin, 2002: 27; Boryan, 1928; 391 – 392). Kafkaslar’da 28 Kasım 1917 tarihinde Mavera-yı Kafkasya Komiserliği adıyla bir hükümetin kurulmasıyla da Ozakom’un, varlığı son buldu (Klükin, 2002: 17 – 18). 60 Geçici Hükümet’in Genel Komiserlik’ten istediği bu rapor Genel Komiser Tümgeneral P. Averyanov tarafından hazırlanarak 31 Ağustos 1917 tarihinde Hükümete sunulmuştur. Hükümete sunulan bu rapor, savaş sırasında işgal edilen Osmanlı topraklarının idarî hayatının organize edilmesini öngören bir projeyi ihtiva etmekteydi. Averyanov, raporda özellikle bölgedeki emniyet güçlerinin ( Polis ) yetersizliğine dikkat çekiyor ve bölgede 9000 bin polisin görev yapması gerekirken Ağustos 1917 tarihinde bu sayının 3000 olduğunu belirtiyordu. General, bu açığın bölgedeki yerli halktan kapatılması gerektiğini de raporunda ifade ediyordu. Genel Komiserin düşüncesine göre yerli halktan oluşturulacak bu polis gücü şehirlerde güvenliği sağlamak üzere yaya; yollardaki ulaşım güvenliğini sağlamak için sadece atlı birlikler ve çevrede bulunan düşman aşiretlerle mücadele etmek için de hem yaya hem de atlı polis birliklerinin oluşturulması gerekiyordu. Ayrıca bu polislerin yeteri derecede mühimmat ve iaşe ile de donatılması kaçınılmazdı. Genel Komiser Averyanov, raporda işgal edilen toprakların dört bölgeye ayrılması gerektiğini ifade ediyor ve bu bölgeleri şu şekilde sıralıyordu: 1) Van Bölgesi: Nüfus 52000. Bölge içerisinde kalan yerler: Eski Van Vilayeti, Tışli Çay’a kadar Bayazıt ve Diadin bölgesi. 2) Hınıs Bölgesi: Nüfus: 32000. Bölge içerisinde kalan yerler: Hınıs Kazası, Beyazıt bölgesinin Tışli Çay’ dan itibaren Doğusu, aynı zamanda Bitlis Vilayetinin büyük bir kısmı. 3) Erzurum Bölgesi: 106000 kişiden daha fazla. Bölge içerisinde kalan yerler: Eski Erzurum Vilayeti toprakları ( Beyazıt sancağının batı kısmı, Hınıs’ın bütünü ayrıca Tortum, Melo, İspir ve Bayburt da bu bölge dışında kalacak ). 4) Pontus bölgesi: Nüfus: 170000. Bölge içerisinde kalan yerler: Trabzon Vilayetinin Doğu bölgesi ( Homurgan, Rize ve Artvin ) ve Erzurum Vilayetinin Kuzey Bölgesi ( Bayburt, İspir, Melo ve Tortum ) (Arutünyan, 1971: 372 – 374 ). 61 Osobiy Zakavkazkiy Komitet’in kısa yazılışı. 81 RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ Şahin DOĞAN 7.2. Maveray-ı Kafkasya Komiserliği ( Zakavkom62 ) Yukarıda da belirtildiği gibi Rusya’daki Şubat Devrimi’nden sonra Kafkas Valiliği’nin yetkileri Ozakom’a devredilmiş ancak, Kafkasların yönetilmesi için oluşturulan bu özel komite başarılı olamamış ve bölgenin sorunlarına çözüm üretemediği için de halkın desteğini alamamıştı. Bolşeviklerin Petrograd’da yaptıkları hükümet darbesiyle birlikte iktidarı ele geçirmeleri Bakü dışında Güney Kafkasya’nın hiçbir yerinde kabul görmemişti. Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmelerine tepki gösterenlerin başında elbette ki bölgede Geçici Hükümet’in temsilcisi durumunda olan Ozakom olmuştur. Ayrıca Tiflis İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyeti ve Kafkasya Ordu Komitesi de Bolşeviklerin kurduğu hükümeti tanımayacaklarını bildirdiler. Şubat Devriminden sonra bölgede güçlü bir konuma gelmiş olan Gürcü Menşevikler ve aynı zamanda Vilayet Merkezindeki EsErler de Bolşevik Devrimini ret ettiler. Bu şekilde Güney Kafkasya’ da bulunan bütün siyasî çevreler Bolşevik Devrimi karşısında aynı tutumu sergilemiş oluyor ve bu durum da Güney Kafkasya’daki hâkimiyeti Rusların ele geçirmesini engellemek için farklı siyasî ve etnik unsurların bir araya gelmesi için uygun bir zemin hazırlamış oluyordu. Geçici Hükümet’in yerel temsilcisi olan Ozakom’un istifa etmesinin ardından bölgede oluşan iktidar boşluğundan yararlanarak Tiflis Sovyeti Vilayet Merkezi, Bolşevik Devrimine karşı Güney Kafkasya’da güçlü bir merkezi iktidar oluşturmak için 13 Kasım 1917 tarihinde “ Halk Güvenliği Komitesi’nin” kurulduğunu ilan etti. Halk Güvenliği Komitesi içerisinde bütün siyasî partilerin temsilcileri yer almış ancak Bolşevikler ise belirgin bir biçimde bu oluşumun dışında bırakılmışlardı. Bölgede bulunan siyasî çevreler, Bolşeviklerin kurduğu Hükümetin fazla dayanamayacağını ve Kurucu Meclis’in toplanmasının ardından yeni bir hükümetin kurulacağını düşünüyorlardı. Bu nedenle bölgenin geleceği ile ilgili yeni arayışlar ve stratejiler oluşturmak için Halk Güvenliği Komitesi’nin çabalarıyla Tiflis’de bir toplantı yapılmasına karar verildi (Şahin, 2002: 103 – 108). Güney Kafkasya’da bulunan bütün siyasî grupların temsilcilerinden oluşan 400 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bu toplantı 24 Kasım 1917 tarihinde başladı ve beş gün süren görüşmelerin ardından, Tiflis’deki İşçi ve Asker Temsilcileri Sovyeti’nin Başkanı Donskoy’un toplantıda sunduğu teklif, katılımcıların hepsi tarafından kabul edildi. Kabul edilen bu teklife göre Güney Kafkasya ve Kafkas Cephesi’nde Kurucu Meclis milletvekillerinin seçim işlemi tamamlanıncaya kadar memleketin yönetimi, Güney Kafkasya’da bulunan bütün siyasî çevrelerin temsilcilerinden kurulmuş olan Halk Güvenliği Komitesine devredilecekti. Ayrıca bölgesel konularda kendi başlarına kararların alınabilmesi ve Rusya Kurucular Meclisi’nin kurulmasına kadar demokratik bir hükümetin oluşturulması da kabul edilen bu teklifte ön görülüyordu. Donkoy’un bu teklifinin kabul edilmesinin ardından toplantının son günü olan 28 Kasım 1917 tarihinde Maveray-ı Kafkasya Komiserliği kuruldu ve 62 Maveray-ı Kafkasya Komiserliği’nin Rusçası olan Zakavkazskiy Komissariat’ın kısaltılmış hali 82 RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ Şahin DOĞAN hükümette görev alacak kişiler63 belirlendi. Ancak bu Hükümet, Kurucu Meclis’in toplanmasına kadar görevde bulunacaktı. Zira bu Hükümetin kurulmasının amacı Kurucu Meclis’in toplanmasıyla oluşturulacak meşru bir hükümet tarafından yönetilen Rusya’dan ayrılmak değil şuan iktidarda bulunan Bolşevik Hükümeti’ne karşı tedbir almaktı. Bununla birlikte, bu dönemde her ne kadar Rusya’dan ayrılma düşüncesi olmasa da, Maveray-ı Kafkasya Komiserliğinin kurulmasının, Güney Kafkasya’nın ileride bağımsızlığını ilan etmesiyle sonuçlanacak olan siyasî gelişmelerin başlangıcı ve en önemli adımı olduğunu vurgulamak gerekir. Bolşevik Hükümeti’ne karşı girişilen bu faaliyetlerin Güney Kafkasya’da doğurduğu en önemli sonuçlardan birisi de bölgedeki Azeri, Gürcü ve Ermenilerin bir çatı altında toplanması olmuştur. Maveray-ı Kafkasya Komiserliği Azeri, Gürcü ve Ermenilerin temsil edildikleri bir federasyon Hükümeti mahiyetinde idi. Komiserlikte alınacak kararlar öncelikle Azeriler, Gürcüler ve Ermenilerin kendi kurdukları millî meclislerinde görüşülür daha sonra da Komiserlik’te karara bağlanırdı. Ancak şunu belirtmek gerekir ki, bu üç millet böyle bir federasyon hükümeti çatısı altında siyasî koşulların zorlamasıyla bir araya gelmişlerdi. Zira, Azerilerin, Gürcülerin ve Ermenilerin amaçları ve çıkarları bir biri ile çelişiyordu: Gürcüler, savaşın başından beri Almanya’ya yakınlık duyuyorlardı; Ermeniler, Rusya ve İtilaf Devletleri’nin yardımıyla Kafkaslar’da ve Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan kurmak istiyor ayrıca Akdeniz’e uzanan büyük bir Ermenistan’ın hayaliyle yaşıyorlardı; Azeriler ise ırk, din, ve dil bağları olan Türkiye’den başka bir devletin kendilerinin yanında olmayacağını biliyorlardı. Rusya’nın her bölgesinden seçilen temsilcilerin katılımıyla 18 Ocak 1918 tarihinde Rusya Kurucu Meclisi başkent Petrograd’da toplandı. Ancak bu mecliste yapılan müzakereler ve alınan kararlar Bolşeviklerin aleyhinde gelişince Lenin’in emri üzerine Kurucular Meclisi fes edildi. Kurucular Meclisi’nin Bolşevikler tarafından dağıtılmasından sonra Rusya’nın bütün bölgelerinde olduğu gibi Güney Kafkasya’da da bu karara karşı protestolar başlamış ve ülke, bir iç savaşa doğru sürüklenmiştir. Güney Kafkasya’da Kurucu Meclis için seçilen temsilciler Petrograd’daki bu gelişme üzerine bölgeye geri dönmüş ve Maveray-ı Kafkasya Komiserliği tarafından siyasî gelişmelerin değerlendirilmesi için 23 Ocak 1918 tarihinde yapılacak olan bir toplantıya çağrılmışlardır. Bu toplantıda yapılan müzakereler sonucunda da Güney Kafkasya’nın yasama organı olacak “Seym’in” kurularak 23 Şubat 1918 tarihinde toplanmasına karar verilmiştir. 23 Şubat 1918 yılında Güney Kafkasya’nın yasama meclisi olan Seym bölgeden seçilen 112 milletvekilinin katılımıyla ilk oturumunu gerçekleştirmiştir. Güney Kafkasya’nın bağımsızlığı yolunda en önemli adımlarından biri böylece atılmış nitekim daha sonra yapılan bir dizi toplantının ardından 63 Maveray-ı Kafkasya Komiserliği’nin üyeliğine seçilen kişiler ve görev dağılımları şöyleydi: E. Gegeçkori ( Komiserliğin Başkanı, Çalışma ve dışişleri Komiseri ), A. Çhenkeli ( İçişleri Komiseri ), D. Donskoy ( Askerî ve Deniz Komiseri ), H. Karçikyan ( Maliye Komiseri), Ş. V. AleksiyevMeshiyev ( Eğitim ve Adalet Komiseri ), M. Caferov ( Ticaret ve sanayi Komiseri ), H. MelikAslanov ( Ulaştırma Komiseri ), A. Neruçev ( Ziraat Komiseri ), G. Ter- Gazaryan ( İaşe Komiseri ), A. Ohancanyan ( Sosyal Güvenlik Komiseri ), H. B. Mehmedov ( Devlet Müfettiş Komiseri ). Listeden anlaşılacağı gibi Komiserliğin 11 üyesinin üçü Gürcü, üçü Azeri, üçü Ermeni ve ikisi de Rustur (Şahin, 2002: 115,116). 83 RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ Şahin DOĞAN Maveray-ı Kafkasya 22 Nisan 1918’de bağımsızlığını ilan etmiştir (Oganesyan, 1991: 214 – 217; Şahin, 2002: 108 – 114; Klükin, 2002: 17 - 18 ). 7.3. Barış Görüşmeleri ve Brest – Litovsk Barış Antlaşması Rusya’daki siyasî gelişmelerin ardından, Rus Ordusu’nda çözülmeler başlamıştı; Şubat Devrimi ile birlikte Batı Cephesinde başlayan çözülmeler 1917 yılının yaz aylarında Kafkas Cephesi’ndeki Rus Ordusu’na da sirayet etti ve burada bulunan Rus askerleri de siperleri terk etmeye başladılar. Ancak, Anadolu’daki Rus Ordusu, Bolşevik Devrimi’ne kadar bozulmadan bölgede bulundu. Bolşevik Devrim’in ardından ise Sovyet Hükümeti’nin İlhaksız barış64 istemesiyle birlikte Kafkas Cephesi’nin de uzun süre devam etmeyeceği açıkça görülmekteydi. Nitekim, Bolşevik Devrim’in ardından Rus askerleri cepheyi terk etmeye başladılar (Kurat, 1990: 331; Daha geniş bilgi için bk.: Melikyan, 1989). Ayrıca, Batı Cephesi’nde Rus Ordusu’nun hızlı bir biçimde çözülmesi ile birlikte Almanya ve Avusturya – Macaristan orduları Rus Polonyası’nı işgal etmiş ve Ukrayna önlerine gelmişlerdi (Şahin, 2002: 144). Ekim Devrimi ile birlikte Rusya’da yönetimi ele geçiren Bolşevik hükümeti, Rusya’nın savaş sırasında içine düştüğü bu durumu Sovyet Hükümeti’nin geleceğini büyük bir tehlikeye soktuğunu görmüş ve Sovyet Cumhuriyeti’nin ülkede kalıcı olması için zaman kazanmak düşüncesi ile İttifak Devletleri ile biran evvel barış yapılması için diplomatik girişimlerde bulundu (Gasratyan; Moiseyev, 1981: 15) ve Sovyet Hükümeti, 26 Kasım 1917 tarihinde Alman Ordularının Doğu Cephesi Komutanlığı’na baş vurarak derhal bir ateşkes anlaşması imzalanmasını istedi. Almanların, Sovyet Hükümeti’nin bu isteğini kabul etmesi üzerine 2 Aralık’ta müzakerelere başlandı. Bu müzakereler sonunda 4 Aralık 1917 tarihinde bu cephede mütareke imzalandı. Daha sonra gelişen müzakereler neticesinde ise 15 Aralık 1917 tarihinde Brest – Litovsk şehrinde Almanya, Avusturya, Bulgaristan ve Türkiye, Rusya ile bir mütareke imzaladılar (Utkin, 2001: 437 – 444; Kurat, 1990: 331 – 332). Brest – Litovsk Mütarekesi’nin IV. Maddesinin son fıkrasına göre, Asya’daki Rus – Türk savaş hareketleri alanında iki tarafın kumandanları karşılıklı anlaşmalarla sınır çizgisini tesis edeceklerdi. Mütareke’nin bu maddesi gereğince Türk tarafından III. Ordu Kurmay Başkanı Albay Ömer Lütfi Bey, Rus tarafından ise Kafkas Ordusu Kurmay Başkanı Tuğgeneral Vişinskiy’nin başkanlığında Türk ve Rus heyetleri bir araya gelerek 18 Aralık 1917 tarihinde Erzincan’da 14 maddelik bir mütareke65 imzaladılar. Yine aynı gün iki heyet arasında sınır çizgisinin tespiti için bir anlaşma66 yapıldı (Yıldırım, 1990: 105 – 106). 64 Bolşevik Devrimi’nin yapıldığı günden bir gün sonra yani 8 Kasım 1917 tarihinde Sovyetlerin II. Kongresi toplanmış ve bu kongrede “Barış Dekreti” kabul edilmişti. Alınan bu kararda, savaş hâlinde olan bütün devletlerin toprak ilhakı ve tazminat talebinde bulunmadan barış yapmaları isteniyordu (Bazanov, 2002: 359 – 403). 65 Erzincan Mütarekesi’nin tam metni için bk.: Badalyan, 1970: 5 – 8, Belge No: 1; Kurat, 1990: 333 – 334. 66 Erzincan Mütarekesine ek olarak yapılan bu anlaşmanın tam metni için bk.: Badalyan, 1970: 9 - 11, Belge No: 2. 84 RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ Şahin DOĞAN Erzincan Mütarekesi neticesinde sınır çizgisi ( demarkasyon hattı ) tesbit edilerek heyetler arasında anlaşmaya varılmış ve böylece 29 ekim 1914 tarihinde başlamış olan Türk – Rus savaşı da 18 Aralık 1917 tarihinde son bulmuş oldu (Kurat, 1990: 334). 15 Aralık 1917 tarihinde imzalanan Brest – Litovsk Mütarekesi gereğince 20 Aralık 1917 tarihinde barış görüşmeleri başladı. Görüşmeler esnasında Bolşeviklerin Rus işgali altında bulunan Türk topraklarının geleceği ile ilgili düşünceleri, yayınlanan bir kararname ile açıkça ortaya konuyordu: Şöyle ki; Bolşevik Hükümeti, Ermeni meselesinde Çarlık Rusya’nın izlediği siyaseti izliyor ve bu meseleyi Rusya’nın menfaatleri doğrultusunda çözmeye çalışıyordu. Bu nedenle, Türkiye ile kati bir barış yapılmadan evvel Rus işgali altında bulunan Anadolu topraklarının geleceği hususunda Rus menfaatlerini korumak amacı ile çeşitli kararlar alınmasını gerekli görüyorlardı. Bolşevik Hükümeti’nin düşüncesine göre “zavallı” Ermenilerin kurtuluşu ancak “Türkiye Ermenistanı’nda” Ermenilerin kendileri tarafından yönetilen bir rejim ile mümkündü. 15 Kasım 1917 tarihinde ilan edilen “Rusya’daki Milletlerin hakları” deklarasyonuna göre her milletin kendi geleceğini tayin etme hakkı olacaktı. Ancak, Bu hakkın Rus işgali altındaki Türk topraklarında Ermenilere verilmesi ve Rus – Türk sınırında bir Ermenistan’ın varlığı Rusya’nın çıkarları açısından oldukça önemliydi (Kurat, 1990: 335). Brest – Litovsk’da başlanan barış görüşmelerinde Ermeni meselesinde yukarıda bahsettiğimiz düşüncelerle hareket eden Bolşevikler, Barış’ın imzalanmasından önce Türkiye’yi bir olupbitti karşısında bırakmak için Halk Komiserleri Sovyeti ( Sovnarkom ), 11 Ocak 1918 tarihinde “ Türk Ermenistan’ı” hakkındaki şu kararnameyi67 yayınladı (Kurat, 1990: 336): “ Halk Komiserleri Şurası, Ermeni halkına Rusya İşçi Köylü Hükümetinin Rusya’nın işgali altındaki Ermenilerin özgürce kendi kendilerini idare etme hakkını tam bağımsızlığa kadar destekleyeceğini ilan eder. Halk Komiserleri Şurası, Ermeni halkının özgür referandumu için bu hakkın gerçekleştirilmesinin sadece bir takım gerekli ön garantilerle mümkün olacağını addetmektedir. Bu garantileri Halk komiserleri Şurası şöyle sayar: 1. “ Türk ermenistanı’nda ordunun çıkması ve “Türk ermenistanı” ahalisinin can ve mal güvenliğini sağlamak amacıyla Ermeni halk milislerinin hızlı bir şekilde teşekkülü; 2. Göçmen ve keza değişik ülkelere dağılmış olan mülteci Ermenilerin “Türk Ermenistanı” sınırlarına serbestçe dönüşü; 3. Türk makamlarıyla yapılacak barış müzakereleri sırasında Halk Komiserleri Şurası, savaş zamanında Türk makamlarınca Türkiye içlerine zorla göç ettirilen Ermenilerin sınırlara serbestçe dönüşü konusunda diretecektir. 4. Demokratik prensiplerde seçilecek Ermeni Halk Mebuslar Şurası şeklinde “ Türk Ermenistanı” Geçici Halk idaresinin kurulması. 2. ve 4. maddelerin yerine getirilmesi işinde “ Türk Ermenistanı ” ahalisine her türlü yardımı yapmaya, ayrıca ordunun “ Türk Ermenistanı ” sınırlarından 67 Kararnamenin Rusça tam metni için bk.: Badalyan, 1970: 15 – 16, Belge No: 7. 85 RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ Şahin DOĞAN çıkma ( 1. madde ) zaman ve şeklinin tayini için karma komisyonun oluşturulmasına Kafkas İşleri Olağanüstü Geçici Komiseri Stepan Şaumyan görevlendirilmiştir. Not: “ Türk Ermenistanı” coğrafî sınırları Kafkas İşleri Olağanüstü Komiseriyle birlikte komşu ihtilaflı bölgelerin ( Müslüman ve diğer ) demokratik olarak seçilmiş temsilcilerinin anlaşmasıyla, Ermeni halkının demokratik bir şekilde seçilmiş temsilcileri tarafından belirlenecektir. Halk Komiseri Şurası Başkanı V. Ulyanov ( Lenin ) Milletler Meselesi Halk Komiseri İ. Cugaşvili ( Stalin ) Hükümet İşleri Müdürü Bonç – Boruyeviç Şura Sekreteri N. Gurbunov” (Yıldırım, 1990: 107). Üç ay süren müzakereler sonunda 3 Mart 1918 tarihinde Bolşevik Rusya ile Türkiye arasında Brest – Litovsk Barış antlaşması imzalandı. Boşevikler, Rus işgali altında bulunan Türk toprakları ile ilgi isteklerini Türk tarafına kabul ettiremedikleri gibi, bu antlaşma neticesinde Osmanlı Devleti, Rus işgali altındaki topraklarını ele geçirdi ve Evliye-i Selase’yi de geri aldı. Sovyet temsilcileri yapılan barışın bir dikte olduğunu ilan ederek protesto etmişler ancak yukarıda belirttiğimiz gibi Barış antlaşmasını imzalamışlardır (Yıldırım, 1990: 108). Brest – Litovsk Barış Antlaşması’na göre, Ruslar işgal ettikleri Türk topraklarından geri çekilecek, Kars, Ardahan ve Batum halkının Türkiye ile birleşmesine mani olmayacaktı; Rusya’da ve işgal altında bulunan Türk topraklarındaki Ermeni çeteleri silahsızlandırılacak ve bu çeteler dağıtılacaktı. Fakat Antlaşmanın bu hükümlerinin aksine Ruslar, işgal ettikleri Türk topraklarından çekilirken silah ve mühimmatlarını Ermeni çetelerine bıraktılar ve yeni Ermeni birlikleri oluşturdular. Bu durum, Ermeni çetelerinin bölgedeki Müslümanları katletmesi için uygun bir ortam yarattı (Saray, 2005: 80). 86 ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR Şahin DOĞAN 8. ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR ( 1917 – 1918 ) Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Geçici Hükümet döneminde Rusların işgal ettikleri bölgelerin sivil idarî birimlerine birçok Ermeni atanırken (Klükin, 2002: 17) savaş sırasında bölgeyi terk etmiş olan birçok Ermeni de bölgeye tekrar göç ettirilmeye başlanmıştı; kısa bir süre içerisinde 150 bin Ermeni, Beyazıt, Eleşkirt, Basen, Hınıs, Erzurum, Tercan, Erzincan, Malazgirt ve Van’a yerleştirildi. Geçici Hükümet’in izlediği bu siyasetin amacı bölgede bağımsız bir Ermenistan yaratmak değildi elbette. Hükümet izlediği bu siyaset ile ordudaki çözülmeyle bölgede oluşan boşluğu Ermenilerle doldurmak ve onların üzerinden bölgedeki Rus hâkimiyetini sürdürmek amacını taşıyordu (Kirakosyan, 1971: 428). Savaşın sona ermesi ve barış yapılıncaya dek görüşmelerin devam edecek olması, Rus Ordusu’nun dağılmasına büyük bir ivme kazandırmıştı. Ancak, cepheden ayrılan bu Rus askerlerinin yerini önceden teşkil edilmiş olan Ermeni çeteler almaya başlamıştı (Şahin, 2002: 172). Rus askerleri cepheyi terk ederken ellerinde bulunan bütün silah ve askerî mühimmatı Ermenilere ve Gürcülere bırakıyorlardı. Bununla birlikte Kuzey İran ve Van Bölgesi Rus Birlikleri Komutanı General Tovmas Nazarbekyan, Rus Orduları Komutanı Prjevalski’nin onayını alarak iyi donanımlı üç Ermeni birliği meydana getirdi. Ermenilerden oluşan bu ordu olağan üstü miktarlarda askerî teçhizat ve silah ile donatıldı. Ermenilerden oluşan bu birliklerin başına 1918 yılının başında Rus Ordusundan ayrılmış olan Ermeni subaylar getirildi: I. Birliğin başına General Dro, II. Birliğin başına Albay Silikyan, III. Birliğin başına ise Albay Andranik atandı. Bu, birlikler kendilerine ilk amaç olarak Evliye-i Selase’nin68 elde tutulması kadar Erzurum, Van ve Erzincan’ın da kaybedilmemesi olarak belirlemişlerdi. Bolşevikler, Ermenilerin Kafkas halklarının bağımsızlıkları ile ilgili kabul edilen kararnameye inanarak Kızıl Bayrak altında da Rusya’ya bağlılıklarını koruyacaklarından emindiler (Klükin, 2002: 23; Oganesyan, 1991: 211 – 213) Erzincan Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra her iki tarafın da ihlal etmeyeceği bir demarkasyon hattı belirlenmiş idi. Bu durum üç yıl süren savaşın sonu anlamına geliyor ve her iki tarafın da bölgede istediği sükûnetin sağlanması bekleniyordu. Ancak, bu gelişmelerin ardından Doğu Anadolu’da Ermenilerin Müslümanları katletmesi hat safhaya ulaştı (Şahin, 2002: 172 – 173) Rus Ordusu’nun geri çekilmesi ve onların yerini Ermeni birliklerinin almasıyla bir savaşta uyulması gereken bütün kurallar ortadan kalkmış ve Ermeniler bir taraftan cephelerde savaşırken bir taraftan da işgal edilen bölgelerdeki sivil Türk halkını imha etmeye başlamışlardı (Toksoy, 2003: 327 – 356). 1917 tarihli bir Rus gazetesinde yayınlanan bir yazıda Anadolu’daki Türk ahalinin içerisinde bulunduğu durum şu şekilde ifade ediliyordu: “ Kafkas hududunda Türklerden zapt edilen yerlerdeki Müslümanlardan hali pek fena ve her türlü yardıma nihayet derecesinde muhtaç oldukları cümlece 68 “Üç Sancak” anlamına gelen bu tabir ile Kars, Ardahan ve Batum ifade edilmektedir. 87 ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR Şahin DOĞAN malumdur. Lakin bu acıklı halleri ve muavenete ihtiyaçları zaman geçtikçe dehşetli suretle terakki etmektedir. Bunların pek çokları yersiz yurtsuz açlıktan kırılıp bittiler… Ermeniler Müslümanların çocuklarını kadın ve kızlarını cebren alıyorlar. Çocukları Ermenileştiriyorlar. Bunların desti taarruzunda hiçbir kadının ırzı masun kalamıyor… … Hınıs’ta açılan Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi bizim elimizdeki Anadolu Müslümanlarına erzak tevziine yetim ve fakirleri iaşeye çalışmak için şu Müslüman darülacezesine iltica etmişlerdi. Bunların içtimalarını gören Ermeniler adavetlerini teskin edemeyerek sokaklarda Müslümanlara taarruza darba başladılar. Can çekişen hastalar ağır yaralılar ile Hınıs Kala’nın içi ve civarı lebaleb doldu. Müslümanların malları emlak ve ahırlar yağma olundu. Yağmagirler tarafından çoluk çocukları esir alındı. Pek çok masum adamlar Ermeniler tarafından tevkif edilerek Rus Hükümetine teslim olundu. Yerli Rus ve Ermeni tercümanlar İslamların ifade ve cevapların kasten tağyir ve tebdil ediyorlar… … Kadın ve kızların namus ve iffetleri Hıristiyanların zevk ve eğlenceleri uğrunda kurban kılınmış ve kılınmaktadır. Her türlü salgın hastalıklar bir kıvılcım ateşi hızıyla yayılmaktadır. 1914 senesinde vaki Kars faciaları Şarki Anadolu Müslümanlarının çektikleri zahmetler, sefaletler ve fecaatler yanında çok küçük kalmaktadır… Onların ah ve vahlarını duyan, işiten, gören yok. … Kafkas gazetelerinde yazıldığı vecihle bütün Kafkas İslamlarıyla Ermeniler arasındaki düşmanlık gittikçe alevleniyor. Ermeniler silahlanmakta devam ediyorlar. Ermeniler Rusya’da hüküm sürmesi lazım gelen hürriyet, vicdan, adalet, müsavat esaslarına rağmen İslamlar aleyhinde şiddetli bir ittihatla harekete devam ediyorlar. Ermeniler Şarki Anadolu içlerine ve Kafkasya’nın diğer yerlerine halis Ermeni çeteleri, Ermeni asker bölükleri, drujinaları teşkil ederek gönderiyorlar. Fakat herhalde iyi bir niyet ile olmasa gerektir” (Bildiren: Toksoy, 2003: 327 – 356). Osmanlı Toprakları Genel Komiserliği’nin ( Rus yönetimi ) Bayburt bölge Başkanlığı’na gönderdiği 3 Ağustos 1917 tarihli telgrafta Müslümanların Ermeniler tarafından katledilmesi şu şekilde ifade ediliyordu: “Ozakom üyesi Çhenkeli’den şöyle bir telgraf alınmıştır: Lazistan’da durum korkunç bir hâl aldı. Ermeni askerler her yerde Müslümanları tamamen katlediyorlar. Derhal önlem alınız…’ Genel Komiser bu durumu size bildirmekte ve sizin bölgenizde bu tür olayların olup olmadığı hakkında bilgi istemektedir” (Armyanskiy Vestnik, Aralık 1917: No: 50 – 52). Ermeni çete reislerinden Sivaslı Murat ve Antranik’in Bayburtlu Arşak’ın adamlarıyla birlikte Erzincan dolaylarına gelmeleri ve bu bölgede katliam yapmaya başlamaları üzerine Osmanlı Kafkas Orduları Komutanı, Rus Kafkas Orduları Başkomutanı General Przevalskiy’e 24 Aralık 1917 tarihinde bir mektup göndererek “ Rus Ordusu’nun işgali altında ve ordularımın karşısında bulunan bölgelerde oturan Osmanlı halkının gerek yerli ve gerekse dışardan gelen Ermeniler tarafından mal, can ve ırzları tecavüze uğradığı belgelerden anlaşıldığından dolayı Rus Ordusu yüksek kumanda heyetinin isteklerine tamamıyla aykırı olan bu durumun sert emirlerinizle önlenilmesine çalışılmasını” istiyordu (Bildiren: Türközü, 1982: 34 – 36). 88 ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR Şahin DOĞAN Rus Kafkas Orduları Başkomutanı General Prjevalski, Türk tarafının bu isteklerine 19 Aralık 1917 ( 1 Ocak 1918 ) tarihinde aşağıdaki mektubu göndererek cevap vermiştir: “ 24 Aralık 1917 tarih ve 7316 numaralı resmî mektubunuzda belirtilen isteğe uygun olarak Erzincan Mütarekesi metninin 12. maddesine istinaden 13. maddesinin tamamen kaldırılmasının bence hiçbir mahzuru olmadığını bilgilerinize arz ederim. Kumandam altındaki ordular tarafından işgal edilmiş bulunan bölgedeki Müslüman ahaliye karşı Ermeni cemaatine mensup olanlar tarafından icra edildiği tarafınızdan bildirilen mezalim ve nahoş hareketlere gelince, bu konuda savaş kaidelerine göre işgal edilmiş vilayetler genel delegeliğine bu madde hakkında hemen derin ve dikkatli bir araştırma yapılması ve aynı zamanda anılan vilayetlerdeki Osmanlı halkına karşı muhtemel her türlü şiddetli davranışın zamanında önlenmesi için tesirli ve şiddetli tedbirlerin düşünüldüğü hakkında acele emirler verildiğini arz ederim” (Bildiren: Türközü, 1982: 36 – 37; Süslü, 1987: 31). Rus Kafkas Orduları Komutanlığından bu cevabın geç gelmesi ve bu sırada İslam ahaliye yönelik katliamlar ile ilgili şikayetlerin devam etmesi üzerine 16 ocak 1918 tarihinde Rus Kafkas Ordusu komutanı General Odişelidze’ye aşağıdaki mektup gönderilmiş ve General’den bu konu ile ilgili sert tedbirler alınması istenmişti: “ Erzincan’da imza edilen mütarekeye göre, tespit edilmiş bölgeden Rus birliklerinin kara ve deniz yolu ile geri çekilmesi sebebiyle kısmen boşalan ve kısmen de asker yoğunluğu azalan bölgede ve bu cümleden olarak, Trabzon, Erzurum ve Bitlis vilayetlerine bağlı kasabalarda, köylerde ve yollarda, özellikle Ermeni çetelerinin ve Rumlar ile meskun yörede de Rumların devamlı olarak ve bir program dahilinde Müslüman halkın ırzına, canına ve malına saldırmaya başladıkları ve hatta bazı katliam yaptıkları, bu gibi feci olaylara uğrayan Müslümanlardan sınırları çeşitli yerlerden geçerek birliklerimize sığınan bazılarının ifadelerinden anlaşılmış ve son zamanda tarafımıza sığınan iki Rus subayının vermiş oldukları ifadeleri ile de doğrulanmıştır” (Bildiren: Türközü, 1982: 36). Osmanlı Kafkas Ordusu Komutanı’ndan alınan bu mektup üzerine Kafkas Rus Ordusu Komutanı General Odişelidze, 10 Ocak 1918 tarihinde aşağıdaki telgrafı çekmiştir: “ Aşağıdaki üzücü olayları zat-ı devletlerine üzüntü ile arz etmeyi görev sayıyorum: Güya Müslümanların ihtilal çıkaracağı hakkında bazı bozguncuların yaydıkları haberler üzerine, Erzincan’da 15/16 Ocak 1918 gecesi, şehirde bulunan askerî birliklere mensup askerler kendiliklerinden Müslüman evlerinde arama ve taramaya kalkmışlardır. Bu sırada tabanca mermisi ile bir askerin yaralanması, şehrin çeşitli noktalarında aramaya karşı koyan Müslümanlar aleyhine silah kullanılmasına sebep olmuş ve neticede iki taraftan birçok insan ölmüş ve yaralanmış ise de sayıları henüz belli olmamıştır. Subayların işe müdahalesi kan dökülmesine son vermiş ve çarpışmanın genişlemesine engel olmuştur. Olaydan dolayı derin üzüntülerimi zat-ı devletlerine bildirir ve gerek önayak olanlar ile huzuru bozanlar hakkında ve gerek Müslümanlar hakkında yanlış haberler yayanlar hakkında tarafımdan en kesin ve en sert tedbirler 89 ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR Şahin DOĞAN alındığını ve suçluların en ağır cezaya çarptırılacaklarını arz ile derin saygılarımın kabulünü rica ederim” (Bildiren: Türközü, 1982: 37 – 38; Süslü, 1987: 32). Kafkas Rus Ordusu Komutanı Odişelidze, Kafkas Osmanlı Ordu Komutanlığına çektiği bir başka telgrafta bölgede Ermeniler tarafından İslam ahaliye yapılan katliamı bütün açıklığıyla göz önüne seriyordu. General telgrafında, Ermeni ihtilalini organize etmek üzere Fransız veya İngiliz Genelkurmayından Şubat 1918 tarihinde Morel adında bir Albayın Erzincan’a geldiğini ve Albay’ın, Erzincan – Erzurum yolu üzerinde bulunan halkın Türk çetelere yardım etmeleri nedeniyle bu bölgedeki Müslüman köylerin bütünüyle imha edilmesi yönünde bir emir verdiğini bildiriyordu. Ayrıca Ermeni çetelerinin başında bulunan Murad’ın Müslümanları kilise meydanında toplattığı, daha sonra zorla evlerinden çıkarılan Müslüman halkın Vahid Bey’in evine getirildiğini, gece olunca da Vahid Bey’in eviyle birlikte diğer evleri ve kışlaları yaktıklarını bildiren Rus General bu kıyım sırasında 100’den fazla çocuk ve kadın’ın yanarak can verdiğini, kurtulmak için pencerelerden çıkanların ise ateş edilmek suretiyle veya kasaturalar kullanılarak öldürüldüğünü ifade etmektedir. General Odişelidze, telgrafına Ermeniler tarafından Müslümanlara yapılan mezalimi bölgede yaşanan şu olayları anlatarak devam etmektedir: “ Erzincan Belediyesinin önceki sekreteri Mehmet efendiyi kaçırmış olan Ermeniler, onun annesini, karısını kaçırmak istedikleri Veysioğlu adındaki birini katletmişlerdir. 12 Ocak 1918 tarihinde Ermeniler Kelersen köyünü basmış, 15 Müslümanı bağlayarak hepsini silahla öldürmüşlerdir. 7 Ocak 1918’ de Rus üniforması giyinmiş olan Ermeniler, Karadeniz kıyısındaki Fol köyünden 50’den fazla kadın ve erkeği kaçırarak Trabzon istikametinde kovalamışlardır. Bu mazlumlardan bazılarının cesetleri daha sonra nehirde bulunmuştur. Şarlıbazar’ın güneyinde bulunan Kızılağaç köyünde elleri bağlı cesetler bulunmuştur; biçareler kasaturalarla parçalanmışlardır. Ermeniler Kurcle ve Erikli yakınlarındaki köylerde bulunan ahaliyi katletmişler ve oralardaki birçok kadını alenen lekelemişlerdir. Tam bir ay boyunca Ermeni çeteleri, Şarlıbazar, Akkilise ve İnesil köylerindeki ahaliyi yağmalamış ve öldürmüşlerdir. 50 kişilik bir Ermeni çetesi Ardasa’yı basmış, yağmalamış ve çarşısını yakmışlardır. Geri çekilen Rus birliklerinin, Sarpo, Sadak, Köse, Ardasa, Gümüşhane, İkisan, Bayburt, Tiran ve Erzurum ahalisine terk ettiği bol miktardaki yiyecekler, Ermeniler tarafından yağmalanmıştır. Çevreyle irtibatını kestikleri Erzincan’da Ermeniler halkın büyük bir kısmını evlerinde diri diri yakmışlar; diğerlerini bir kiliseye doldurarak ateşe vermişlerdir. Ayrıca, bomba yerleştirdikleri şehir camiini havaya uçurmuşlardır. Ermeniler, Erzincan civarında 500 Müslümanın ayaklarını, ellerini bağlamışlar ve hepsini de kurşuna dizmişlerdir. Mir Hüseyin Ağa ve Dersim’in 800 ahalisi, Ermeni çetelerinden kaçarak Türk Ordusu’na sığınmışlardır. Yukarıda zikrettiğimiz bu barbarlık hadiseleri, haberleri bize ulaşanların sadece bir kısmıdır. Türk cephesine yakın bölgelerde oturan mutsuz Müslüman 90 ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR Şahin DOĞAN ahalisinin acıklı akıbetlerinden henüz haberdar değiliz ve bu şehitler listesinin feci şekilde uzamasından endişeleniyoruz” (Bildiren: Süslü, 1987: 34 – 36). 29 Nisan 1918 tarihinde 3000 kadar kadın, çocuk ve ihtiyar Ahılkelek’e nakledilirken yolda pusu kurulmuş ve öldürülmüşlerdir. 1 Mayıs 1918’de Revan’ın Şiştepe ve Gümrü’nün Dörkene köyünde içerisinde kadın ve çocuklarında bulunduğu 60 kişi 100 kadar Ermeni tarafından katledilmişlerdir. Kars’ın Subatan köyünde 750 Müslüman, Ermeniler tarafından balta ve bıçakla kesildikten sonra ateşe atılmak suretiyle 25 Nisan 1918 tarihinde öldürülmüşlerdir. Müslüman ahaliye yapılan buna benzer katliamlar Alaca, Tekneli, Kaloköy, Harabe, Yılanlı köylerinde Ermeniler tarafından yapılmış ve bu köyler haritadan silinmiştir (Kop, 2003: 356 – 368). 91 SONUÇ Şahin DOĞAN 9. SONUÇ I. Dünya Savaşı, sömürgecilik ekseninde gelişen büyük Batılı devletlerin ekonomik çıkar çelişkileri nedeniyle çıkmış ve Osmanlı Devleti toprakları, Batılı devletler ve Rusya arasında paylaşılmıştır. Ermeniler, çeşitli komiteler kurarak XIX. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak Osmanlı Devleti içerisinde isyanlar çıkararak, terör hareketlerinde bulunarak, gösteriler düzenleyerek, amaçları olan “Büyük Ermenistan’ı” kurma hayali içerisine girmişlerdir. Osmanlı Devleti içerisindeki Ermenileri fark eden Batılı devletler ve Rusya bu etnik ayrılıkçı unsuru Osmanlı Devleti’ni uluslar arası platformda zayıflatmak ve sonuç olarak sömürgeleştirmek için kullanmışlardır. Büyük Ermenistan hayali ile yaşayan Ermeni ileri gelenleri Batılı devletlerin ve Rusya’nın vaatlerine inanmış ve bu ülkelerle Osmanlı Devleti’ne karşı işbirliğine girmişlerdir. I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Ermeniler Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesini sabırsızlıkla beklemiş ve bu savaşı Büyük Ermenistan Devleti’nin kurulması için bir fırsat olarak görmüşlerdir. Osmanlı Devleti’nin savaşa dâhil olmasıyla birlikte Ermeni komiteleri Rusya’nın ve İtilaf Devletleri’nin yanında yer almaya karar vermişlerdir. Ermenilerin bu kararı üzerine Çarlık Rusya daha önce yasakladığı Ermeni komitelerine mensup tutuklu terörist Ermenileri serbest bırakarak bu kişilerin kurulacak Ermeni gönüllü birliklerinin başına geçmelerine izin vermiştir. Ayrıca, bununla yetinmeyen Çarlık Rusya bu Ermeni gönüllü birliklerine para, iaşe, cephane vb. yardımlarda bulunmuş ve bu birliklerden Anadolu’nun işgal edilmesi amacıyla yararlanmıştır. Bununla birlikte Osmanlı Ermenileri, Çarlık Rusya tarafından Türklerle savaş için silahlandırılmışlardır. Kurulan bu Ermeni birlikleri, Doğu Anadolu’da Rusların ilerleyişini kolaylaştırmakla birlikte bölgede bulunan Müslüman halkı da kıyımdan geçirmiştir. Doğu Anadolu’nun rahat bir şekilde işgal edilebilmesi için önceden yapılan plânlara ve Rusların teşviki ile Anadolu’nun birçok yerinde Ermeni isyanları başlamış ve Van’daki Ermeni isyanı ile de bu isyanlar hat safaya ulaşırken bu isyanlar, birçok cephede savaşmak zorunda kalan Osmanlı Devleti’ni özellikle Kafkas Cephesi’nde çok zor durumda bırakmıştır. Ermenilerin savaş sırasında takındıkları bu tavır nedeniyle zor durumda kalan Osmanlı Devleti istemediği hâlde Ermenileri savaş bölgesinden yine o dönemde Osmanlı toprakları olan Güney vilayetlerine tehcir etmek zorunda kalmıştır. Ne tehcir sırasında ne de bir başka dönemde Osmanlı uyruğundaki Ermeniler soykırıma uğramamışlardır. Tehcir sırasında ve Doğu Anadolu’da yaşanan Ermeni ölümlerinin en önemli nedeni, bölgede yaşayan Müslüman halkın da muzdarip olduğu savaş koşullarından kaynaklanan hastalıklardan ve kıtlıktan kaynaklanmıştır. Ayrıca Ermeni komitelerinin Ermeni halkını Rus Ordusu’nun arkasından bir oraya bir buraya sürüklemesi de Ermeni ölümlerinin önemli nedenlerinden birini teşkil etmektedir. Bu dönemde ölen Ermenilerin sayısının tespiti mümkün gibi görünmese de Ermenilerin iddia ettikleri rakamların çok abartılı olduğu kesindir. 92 KAYNAKÇA ACAR, K., 2004, Başlangıçtan 1917 Bolşevik Devrimi’ne Kadar Rusya Tarihi, Nobel Yayınları, Ankara, 318 s. ADAMOV, Y. A., 1924, Razdel Aziatskoy Turtsii Po Sekretnım Dokumentam B. Ministerstva İnostrannıh Del, İzdanie Litizdata NKİD, Moskva, 383 s. AGAYAN, S. P., 1968, “Armyanskiye Politiçeskiye Partii i Pervaya Mirovaya Voyna”, Pervaya Mirovaya Voyna 1914 – 1918, Akademiya Nauk SSSR İnstitut İstorii, İzd.:Nauka, Moskva, ss. 334 – 347. AHMED RÜSTEM BEY, 2001, Cihan Harbi ve Türk Ermeni Meselesi, Bilge Kültür Sanat Yayınları, Türkçeye çev.: Cengiz Aydın, 215 s. AKOPYAN, S. M., 1967, Zapadnaya Armeniya v Planah İmperialistiçeskih Derjav V Period Pervoy Mirovoy Voynı, İzd. AN ARM. SSR, Yerevan, 261 s. ALEKSEYEV, M., 2001, Voyennaya Razvetka Rossii Pervaya Mirovaya Voyna, Çast: II, İzd.: Russkaya Razvetka, Moskova, 512 s. ARMYANSKİY VESTNİK, Temmuz 1916, No: 26, Moskva. ------------------------, Temmuz 1916, No: 5, Moskva. ------------------------, Eylül 1916, No: 34, Moskva. ------------------------, 1916, No: 9, Moskva. ------------------------, Kasım 1916, No: 37-38, Moskva ------------------------, Şubat 1916, No:2, Moskva ------------------------, Ocak 1916, No:31, Moskva. ------------------------, Mart 1917, No: 10-11, Moskva. .------------------------, Ocak 1917, No: 4, Moskva. ------------------------, Ocak 1917, No: 4, Moskva. ------------------------, Aralık 1917, No: 50 – 52, Moskva. ARMYANE DOBROVOLTSI, Ağustos 1916, Pedrograd, 64 s. ( Albüm ) ARMYANE İ VOYNA, Mart 1916: No: 1, Odessa. ------------------------, Kasım 1916, No: 9, Odessa. ------------------------, Ağustos 1916, No: 6, Odessa. -----------------------------, Eylül 1916, No: 7, Odessa. ------------------------, Ağustos 1916, No: 6, Odessa. ------------------------, Nisan-Mayıs 1916, No: 2-3, Odessa. ------------------------, Haziran 1916, No: 4, Odessa. ARŞİV BELGELERİYLE ERMENİ FAALİYETLERİ 1914 – 1918, 2005, C. I – II, GenelKurmay ATASE ve Genelkurmay Denetleme Başkanlığı Yayınları, Ankara, , C. I: 717 s., C. II: 653 s. ARUTÜNYAN, A. O., 1968, Kavkazskiy front v Pervoy Mirovoy Voyne i Politika Tsarskogo Pravitelstva v Rayonah, Zanyatıh Po Pravu Voynı, Avtoreferat, AN ARM SSR, Yerevan, 79 s. --------------,1971, Kavkazskiy Front 1914 – 1917 gg., İzd. “Ayastan”,Yerevan, 415s. AVERBUH, R. A., vd., 1939, Novaya İstoriya, AN SSR İnstitut İstorii, İzd., Gosudarstvennoe Sotsialno – Ekonomiçeskoe İzdatelstvo, Ç. I., Moskva, 93 BABACAN, H., 2003, “Ermeni Tehcirini Hazırlayan Faktörler ve Tehcir”, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, Ed., İdris Bal; Mustafa Çufalı, Nobel Yayınları, Ankara, , ss. 297 – 308. ---------------., 2003, “Talat Paşa ve Ermeni Tehciri Üzerine Bir Değerlendirme”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, C. II, ASAM Yayınları, Ankara, ss. 35- 47. BADALYAN, H. A., 1970, İz İstorii İnostrannoy İnterventsii v Armenii v 1918 Godu ( Dokumentı i materialı ), İzd.,Yerevanskiy Universitet, Yerevan, 242 s. BALİKYAN, O. S. vd., 1971, “Pomoş Naseleniya Armenii Russkim Voyskam v Russko – Turetskoy Voyne 1877 – 1878”,( Belgeler ), Vestnik Arhivov Armenii, No: 3 ( 30 ), Yerevan, ss. 33 – 45. BASİLAYA, Ş. İ., 1968, Zakavkaze v Godı Pervov Mirovoy Voynı, İzd.: Alaşara, Suhumi, 361 s. BAZANOV, S. N., 2002, “Voyna i Revolutsiya v Rosii”, Mirovıe Voynı XX Veka, Kniga 1, Pervaya Mirovaya Voyna İstoriçeskiy Oçerk, İzd.: Nauka, Moskva, ss. 359 – 403. BORYAN, B. A., 1928, Armeniya Mejdunarodnaya Diplomatiya i SSSR, Çast I, Gosudarstvennoe izdatelstvo, Moskva – Leningrad,. 447 s. CİVELEGOV, A., 1915, Buduşeye Turetskoy Armenii, İzd.: Zvezda, Moskva, 44 s. DİLOYAN, V. A., 1978, “Rossiya i Armyanskaya Osvoboditelnaya Mısl v 20–h Godah XIX Stoletiya”, Voprosı İstorii, No: 1, İzd.: Yerevanskiy Universitet, Yerevan, ss. 39 – 57. DYAKİN, V. S., 1998, Natsionalnıy Vopros Vo Vnutrenney Politike Tsarizma (XIXNaçalo XX vv.), Sankt-Peterburg, 480 s. GALOYAN, G. A., 1969, Raboçee Dvijenie i Natsionalnıy Vopros v Zakavkaze 1900–1922, Erevan, 475 s. GASRATYAN M. A.; MOİSEYEV, P.P., 1981, SSSR i Turtsiya 1917 – 1979, İzd.: Nauka, Moskva, 320 s. GELLER, M., 2001, İstoriya Rossiyskoy İmperii ( V Dvuh Tomah ), İzd.: MİK, Moskva, 535 s. GURKO-KRYAJİN, V. A., 1924, Blijniy Vostok i Derjavı, Moskva, GÜL, M., 1990, “ Van’da II. Ermeni İsyanı”, Yakın Tarihimizde Van Uluslar arası Sempozyumu, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, Ankara, ss. 273 – 282. GÜLBOY, B., 2004, Birinci Dünya Savaşı Tarihi, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 319 s. GÜRÜN, K., Nisan 1988, Ermeni Dosyası, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 415 s. GORKİN, A. P. vd., 2001,Voyennıy Universalnıy Ensiklopediçeskiy Slovar, İzd.: Bolşaya Rossiskaya Ensiklopediya, Moskva, 1663 s. HALAÇOĞLU, Y., 2001, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,106 s. HODYAKOVA, M. V., 2004, Noveyşaya İstoriya Rossii 1914 – 2002, Sankt – Peterburgskiy Gosudarstvennıy Universitet, Moskva, 525 s. HOCAOĞLU, M., 1976, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, Anda Dağıtım, İstanbul, 866 s. 94 HVOSTOV, V. M., 1939, “Mejdunarodnıye Otnoşeniya 1900 – 1914”, Novaya İstoriya, AN SSR İnstitut İstorii,Gosudarstvennoe Sotsialno – Ekonomiçeskoe İzdatelstvo, Ç. II., Moskva, ss. 372 – 397. İLTER, E., 2003, “ Ermenistan Adı, Ermenilerin Menşei ve Türk – Ermeni İlişkileri Konusunda Tesbitler”, Dünden Bugüne Türk – Ermeni İlişkileri, Ed..:BAL, İdris; ÇUFALI, Mustafa, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, ss. 3 – 10. KAFGARYAN, S. M., 1953, Rossiya i Armyano-Turetskiye Otnoşeniya Ot Turkmançayskogo Dogovora Do Berlinskogo Kongressa (1828-1878 gg.), Avtoreferat, AN UKR. SSR, Kiyev,.43 s. KARS Gazetesi, 20 Ocak ( 3 Şubat ) 1915. --------------, 10 ( 23 ) Şubat 1915. KARTA RASPREDELENİYA ARMANSKOGO NASELENİYA V TURETSKOY ARMENİİ İ KURDİSTANE S POYESNİTELNOYU ZAPİSKOYU GENERALHAGO ŞTABA GENERAL-LEYTENANTA ZELENAGO İ PODPOLKOVNİKA SISOEVA, 1895,S.Peterburg. KAVKAZSKİY TELEGRAF, Şubat 1915, No: 6, Baku. KEMAL, Ç., 2005, Ermenilerin Zorunlu Göçü 1915 – 1917, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 368 s. KİRAKOSYAN, C. S., 1965 , Pervaya Mirovaya Voyna i Zapadnıye Armyane (1914 – 1916), AN ARM. SSR İnstitut İstorii, Avtorefarat, Yerevan, 81 s. ---------------, 1971, Zapadnaya Armeniya v Godı Pervoy Mirovoy Voynı, Yerevanskiy Gosudarstvennıy Universitet, İzd. Yerevanskogo Universiteta, Yerevan, 467 s. KLÜKİN, Y. V., 2002, Yugo – Zapadnaya Kavkazskaya Respublika, İzd.: SanktPeterburgskiy Universitet, Sankt-Peterburg, 100 s. KOP, Y., Haziran 2003, “ Ermeniler Kars’ı Neden İstiyor”, Dünden Bugüne Türk – Ermeni İlişkileri, Edit.:BAL, İdris; ÇUFALI, Mustafa, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, ss. 356 – 368. --------------, 2003, “1828 – 1829 Osmanlı – Rus Savaşında Ermeniler”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, C. I, ASAM Yayınları, Ankara, ss. 553 – 566. KORSUN, N. G., 1946, Pervaya Mirovaya Voyna Na Kavkazskom Fronte, Moskva,. 98 s. --------------,1937, Sarıkamışskaya Operatsiya Na Kavkazskom Fronte Mirovoy Voynı V 1914-1915 Godu, Gosudarstvennoe Voyennoe İzdatelstvo Narkomata Oboronı Soyuza SSR, Moskva, 162 s. --------------,1940, Alaşkertskaya i Hamadanskaya Operatsii Na Kavkazskom Fronte Mirovoy Voynı v 1915 Godu, Gosudarstvennoe Voyennoe İzdatelstvo Narkomata Oboronı Soyuza SSR, Moskva, 199 s. --------------,1938, Erzerumskaya Operatsiya Na Kavkazskom Fronte Mirovoy Voynı V 1915 -1916 Godu, Gosudarstvennoe Voyennoe İzdatelstvo Narkomata Oboronı Soyuza SSR, Moskva, 179 s. KRASNIY ARHİV, 1928, ( Belgeler ) T. 1 (26), Moskva, ss. 97-126. KURAT, A. N., 1993, Rusya Tarihi ( Başlangıçtan 1917’ ye Kadar ), Türk Tarih 95 Kurumu Basım Evi, Ankara, , 537 s. --------------, 1990, Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı, Ankara, 755 s. KÜÇÜK, A.,1997, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ocak Yayınları, Ankara, 312 s. LALAYAN, A.,1990, “ Kontrrevolutsionnıy << Taşnaksütun>> i İmperialistiçeskaya Voyna 1914 – 1918 gg., Sostavitel: BUNİYATOVA, Z. M., İstoriya Azerbaycana Po Dokumentam i Publikatsiyam, Baku-Elm, ss. 82 – 107. LUDŞUVEYT, Y. F., 1966, Turtsiya v Godı Pervoy Mirovoy Voynı 1914 – 1918 gg., İzd.: Moskovskiy Universitet, Moskva, , 387 s. MANUKOVİÇ, M. L., 1978, İz İstorii Natsionalno- Osvoboditelnoy Borbı Armyanskogo Naroda ( Geroiçeskaya Samooborona Van- Vaspurakana v 1915 g.), Avtoreferat, Yerevan, 25 s MEJDUNARODNIE OTNOŞENİYA V EPOHU İMPERİALİZMA , DOKUMENTI İZ ARHİVOV TSARSKOGO İ VREMENNOGO PRAVİTELSTV 18781917 GG, 1935, Seriya III: 1914-1917 gg., T.7,Ç.1, Moskva-Leningrad,Belge No: 231, ss.304-305. MELİKYAN, G. S., 1989, Oktyabrskaya Revolutsiya i Kavkazskaya Armiya, İzd.: Ayastan, Yerevan. MELKUMYAN, G. A., 1973, “ O Bozniknovenii Çumı Na Kavkazskom Fronte Pervoy Mirovoy Voynı”, Vestnik Arhivov Armenii, No: 2 (36), Yerevan, ss.125 – 129. ----------------, 1972, “ O Meditsinskom i Materialnom Obespeçenii Bejentsev V Gorede Eçmiadzine V 1915 g.”, Vestnik Arhivov Armenii, No: 3 (34), Yerevan, ss. 67 – 70. NERSİSYAN, M., 1956, İz İstorii Russko – Armyanskih Otnoşeniy, Kniga Pervaya, İzd.: AN ARM SSR, Yerevan, 404 s. OBORONA VANA 7 APRELYA – 4 MAYA 1915 G., 1917, İzdanie Armyanskogo Natsionalhago Büro, No:1, Moskva, 48 s. OGANESYAN, E., 1991, Vek Borbı, T. I., İzd. “ Feniks”, Münhen – Moskva, 383 s. OKTAY, H., 2003, “ Van İhtilal Örgütünün Van’daki Faaliyetleri ve İsyan”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, C. I, ASAM Yayınları, Ankara, ss. 437 – 453. ÖĞÜN, T. 1999, Kafkas Cephesinin I. Dünya Savaşındaki Lojistik Desteği, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 364 s. ÖKE, M. K., 2003,yüzyılın Kan Davası Ermeni Sorunu, İrfan Yayıncılık, İstanbul, 488 s. ÖZDEMİR, H. vd., 2004, Ermeniler: Sürgün ve Göç, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 223 s. PEHLİVANLI, H.,2003, “Ermeni Terörü: Tehcire Giden Yol”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, C. II, ASAM Yayınları, Ankara, , ss. 97-112. POMİANSKOWSKİ, J., Eylül 2003, Osmanlı Devleti’nin Çöküşü 1914 – 1918 1. Dünya Savaşı, Çev.: Doç. Dr. Kemal Turan, Kayıhan Yayınları, İstanbul, 389 s. PLATONOV, S. F.,1994, Sokraşennıy Kurs Russkoy İstorii, İzd.: Şpil, SankPeterburg, 388 s. REFORMI V ARMENİİ, 1915, (Sbornik Diplomatiçeskih Dokumentov 26 Noyabrya 96 1912 goda – 10 Maya 1914 goda), Ministerstvo İnostrannıh Del, Gosudarstvennaya Tipografiya, Petrograd, 294 s. ROSSİYSKİY GOSUDARSTVENNIY İSTORİÇESKİY ARHİV, Fond: 391, Opis. : 6 , Delo : 305, LL.: 39 -40. ROSSİYSKİY GOSUDARSTVENNIY İSTORİÇESKİY ARHİV, Fond:1622, Opis.1 ,Delo: 9, L.: 1. ROSSİYSKİY GOSUDARSTVENNIY İSTORİÇESKİY ARHİV , Fond: 391, Opis: 6, Delo: 305, L.73. ROSSİYSKİY GOSUDARSTVENNIY İSTORİÇESKİY ARHİV, Fond:1405, Op. : 521, Delo: 442, LL: 379–395. SARAY, M., 2005, Ermenistan ve Türk – Ermeni İlişkileri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları., Ankara, 259 s. SARKİSYAN, M. G. ve Diğ.,1980, İstoriya Armyanskogo Naroda s Drevneyşih Vremen Do Naşih Dney, İzd.: Yerevanskiy Universitet, Yerevan, 457 s. SEVİNÇ, N., 2003, Arşiv Belgeleriyle Tehcir Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Avrasya – Bir Vakfı Yayınları, Ankara, 210 s. SHAW, J. S.; SHAW, E. K., 2000, Osmanlı Devleti ve Modern Türkiye, C. II, Çev.: Mehmet Harmancı, e Yayınları, İstanbul, 580 s. SOVYET MİNİSTROV ROSSİYSKOY İMPERİİ V GODI PERVOY MİROVOY VOYNI, 1999, Bumagi A.N. Yahontova, Zapisi Zasidaniy i Perepiska, S. Peterburg. STEPANOV, A.İ., 2002, “ Tsena Voynı: Jertvı i Poteri”, Mirovıe Voynı XX Veka, Kniga 1, Pervaya Mirovaya Voyna İstoriçeskiy Oçerk, İzd.: Nauka, Moskva, ss. 624 – 644. SÜSLÜ, A., 1990, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, Ankara, 244 s. --------------,1987, Ruslara Göre Ermenilerin Türklere Yaptıkları Mezalim, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 155 s. ŞAHİN, E., 2002, Trabzon ve Batum Konferansları Ve Antlaşmaları, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 818 s. ŞATSİLLO, B., 2003, Pervaya Miravaya Voyna 1914 – 1918 Faktı Dokumentı, İzd.: Olma – Press, Moskva, 478 s. ŞEHİRLİ, A., 2003, “Ermeni Tehciri”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, C. II, ASAM Yayınları, Ankara, ss.15-25. TALAT PAŞA, 2005, Ermeni Vahşeti ve Ermeni Komitelerinin amal ve Harekât-ı İhtilaliyesi ( İlan-ı Meşrutiyetten Evvel ve Sonra) 1916, (hzl.: Nurer Uğurlu; Hüseyin Cahit Yalçın), Örgün Yayınevi, İstanbul, 665 s. TEREŞENKO, Y. Y., 2004, İstoriya Rossii XX – Naçala XXI vv., İzd.: Feniks, Moskva, 447 s. TOKSOY, N., Haziran 2003, “1914 – 1918 Yıllarında Erzincan’da Ermeni Faaliyetleri”, Dünden Bugüne Türk – Ermeni İlişkileri, Edit.:BAL, İdris; ÇUFALI, Mustafa, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, ss. 327 – 356. TOLON, A. H., 2004, Birinci Dünya Savaşı Sırasında Taksim Anlaşmaları ve Sevr’e Giden Yol, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, , 424 s. TSİMBAYEV, N. İ., 2004, İstoriya Rossii XIX – Naçala XX vv., İzd.: KSMO, Moskva, 446 s. 97 TUPOLEV, B. M., 2002, “İyulskiy ( 1914 goda ) Krizis – Prolog Voynı”, Mirovıe Voynı XX Veka, Kniga 1, Pervaya Mirovaya Voyna İstoriçeskiy Oçerk, İzd.: Nauka, Moskva, ss.101 – 133. TÜRKÖZÜ, H. K., 1982, Osmanlı ve Sovyet Belgeleriyle Ermeni Mezalimi, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara, 114 s. UNİVERSALNIY ENSİKLOPEDİÇESKİY SLOVAR, 2002, İzd.: Bolşaya Rossiskaya Ensiklopediya, Moskva, 1551 s. URAS, E., 1976, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul, 791 s. UTKİN, A. İ., 2001, Pervaya Mirovaya Voyna, İzd.: Algoritm, Moskva, 590 s. VESTNİK ARHİVOV ARMENİİ, 1972, Belge No: 1, Yerevan, ss. 70 – 73. ----------------------, 1972, Belge No: 2, Yerevan, ss. 74 – 75. ----------------------, 1965, No: 1(10), Belge No: 5, Yerevan, s.14. ----------------------, 1977, No:3(49), Belge No: 1-14, Yerevan, ss. 3 – 23 YAŞENKO, A., 1916, Russkie İnteresı v Maloy Azii, Moskva, 54 s. YAZIM KILAVUZU, 2005, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 505 s. YILDIRIM, H.,1990, Rus – Türk – Ermeni Münasabetleri (1914 – 1918), Kök Yayınları, Ankara, 133 s. 98 ÖZ GEÇMİŞ 23.10.1969 tarihinde Elazığ’da doğdu. Orta öğrenimini İstanbul’da tamamladı. 1993 yılında Rusya’daki Sankt Petersburg A.İ.Gertsen Rusya Devlet Pedegoji Üniversitesi’nin sosyal bilimler programına başladı. Lisans eğitimini 1998 yılında başarıyla tamamladı.2003–2004 Eğitim-Öğretim yılı güz döneminde Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans sınavını kazanarak Tarih Anabilim Dalında Lisansüstü eğitimine başladı. Aynı yıl yapılan Araştırma Görevliliği sınavını kazandı. Hâlen Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı’nda Lisansüstü Eğitimine devam etmekte ve Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktadır. 99 EKLER 100 Fotoğraf 1. Siperlerdeki Ermeni gönüllüleri (Armyane dobrovoltsı, 1916). 101 Fotoğraf 2. VII. Ermeni gönüllü birliği Türkiye sınırını geçerken (Armyane dobrovoltsı, 1916). 102 Fotoğraf 3. V. Ermeni gönüllü birliğinin seyyar silah atolyesi (Armyane dobrovoltsı, 1916). 103 Fotoğraf 4. Vardan’ın komutası altındaki Ermeni gönüllüleri (Armyane dobrovoltsı, 1916). 104 Fotoğraf 5. Ermeni gönüllüleri Kanaker dolaylarında öğlen yemeği yerken (Armyane dobrovoltsı, 1916). 105 Fotoğraf 6. Keri’nin komutası altındaki Ermeni gönüllüleri (Armyane dobrovoltsı, 1916). 106 Fotoğraf 7. Amazasp’ın emrindeki Ermeni gönüllü birliği Eçmiadzin’de bir geçit töreninde (Armyane dobrovoltsı, 1916). 107 Fotoğraf 8. Amazasp’ın emrindeki Ermeni gönüllü birliği Eçmiadzin’de bir geçit töreninde (Armyane dobrovoltsı, 1916). 108 Fotoğraf 9. Dro’nun emrindeki Ermeni gönüllü birliği Erivan’da (Armyane dobrovoltsı, 1916). 109 Fotoğraf 10. Dro’nun emrindeki Ermeni gönüllü birliği yemin töreninde (Armyane dobrovoltsı, 1916). 110 Fotoğraf 11. Andranik ve arkadaşları (Armyane dobrovoltsı, 1916). 111 112