rus kaynaklarına göre doğu anadolu`daki ermeni faaliyetleri

advertisement
T.C.
KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİMDALI
RUS KAYNAKLARINA GÖRE DOĞU ANADOLU’DAKİ
ERMENİ FAALİYETLERİ (1914-1918)
Şahin DOĞAN
YÜKSEK LİSANS TEZİ
KAHRAMANMARAŞ
Ocak - 2007
T.C.
KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİMDALI
RUS KAYNAKLARINA GÖRE DOĞU ANADOLU’DAKİ
ERMENİ FAALİYETLERİ (1914–1918)
Danışman: Doç. Dr. Orhan DOĞAN
Şahin DOĞAN
YÜKSEK LİSANS TEZİ
KAHRAMANMARAŞ
Ocak–2007
KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
RUS KAYNAKLARINA GÖRE DOĞU ANADOLU’DAKİ
ERMENİ FAALİYETLERİ (1914–1918)
Şahin DOĞAN
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Kod No :
Bu Tez 5/01/2007 Tarihinde Aşağıdaki Jüri Üyeleri Tarafından
Oy Birliği ile Kabul Edilmiştir.
İmzası………………..
İmzası……………….
İmzası………………
Doç. Dr. Orhan DOĞAN
Doç. Dr. Ahmet EYİCİL
Yard. Doç. Dr. Lütfi ALICI
DANIŞMAN
ÜYE
ÜYE
Yukarıdaki imzaların adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.
………………………………..
Doç. Dr. Haluk ALKAN
Enstitü Müdürü
Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve fotoğrafların
kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundaki hükümlere tabidir.
KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
ÖZET
YÜKSEK LİSANS TEZİ
RUS KAYNAKLARINA GÖRE DOĞU ANADOLU’DAKİ ERMENİ
FAALİYETLERİ (1914–1918)
Şahin DOĞAN
DANIŞMAN: Doç. Dr. Orhan DOĞAN
YIL: 2007, Sayfa: 98
Jüri: Doç. Dr. Orhan DOĞAN
Doç. Dr. Ahmet EYİCİL
Yard. Doç. Lütfi ALICI
XIX. yüzyılda Batılı güçlerin izledikleri sömürgeci politikalar XX. yüzyılın
başlarında iyice yoğunlaşmıştır. Bu dönemde, Osmanlı Devleti’ni parçalamak ve
paylaşmak Batılı devletlerin izledikleri siyasetin en önemli parçalarından biri hâline
gelmiştir. Çarlık Rusya da Kafkaslar, Doğu Anadolu ve Boğazlar üzerindeki tarihsel
amellerini gerçekleştirmek için bu durumu fırsat bilerek Osmanlı Devleti’nden pay
alma hesapları içerisine girmiştir. Diğer Batılı devletlerin Anadolu’nun muhtelif
bölgelerinde Osmanlının Gayr-i Müslim tebaasını (özellikle Ermeniler) kendi
amaçları doğrultusunda kullandıkları gibi, Ruslar da Doğu Anadolu’yu işgal ederken
bölgedeki Ermenileri bu amaç doğrultusunda kullanmışlardır. Doğu Anadolu’daki
Ermeniler Rus birliklerine her şekilde yardım ederek (isyanlar çıkararak, yataklık
yaparak, bölge hakkında Rus birliklerini bilgilendirerek, casusluk yaparak vb.) Rus
işgalini desteklemiş ve Rus birliklerine katılarak yüz yıllar boyunca birlikte
yaşadıkları Müslüman halkı Büyük Ermenistan hayalini gerçekleştirmek amacı ile
katletmişlerdir.
Anahtar Kelimeler: I. Dünya Savaşı, Ermeniler, Çarlık Rusya, Doğu Anadolu, Güney
Kafkasya
I
DEPARTMENT OF HISTORY
INSTITUTE OF SOCIAL SCIENCE
UNIVERSITY OF KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM
ABSTRACT
MA Thesis
ARMENIAN ACTIVITIES IN THE EASTERN ANATOLIA
ACCORDING TO RUSSIAN SOURCES (1914-1918)
Şahin DOĞAN
Supervisor: Assoc. Prof. Dr. Orhan DOĞAN
Year: 2007,
Pages: 98
Jury: Assoc. Prof. Dr. Orhan DOĞAN
Assoc. Prof. Dr. Ahmet EYİCİL
Asist. Prof. Dr. Lütfi ALICI
Emperialist policies pursued by The Western Powers in the 19th century was
intensified in the begining of the 20th century. One result of this policy was the
division and sharing of the Ottoman Empire by these poewers. In this circumtances
Tsharist Russia tried to establish her control over the Caucasias, Eastern Anatolian
and Straits. Other European big powers used non-muslims, especialy the Armenians,
in Eastern Anatolia in order to pursue their own policies. The Russians also used the
Armenians their goals during the war. The Armenians of the region helped Russian
armies, by providing intelligence revolting against the Ottomans and fighting in the
Russian armies, because they wanted to establish “A Greater Armenia” by the help of
Russian. By doing this they betrayed the Turks with whom they had lived for
centuries in peace.
Key Words: World War I, The Armenians, Russia, Eastern Anatolia, South
Caucasia.
II
ÖN SÖZ
Ermeni meselesi, ülkemizin dış politika gündeminin en önemli konularının başında
gelmektedir. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayarak Batılı devletler, Rusya ve
Ermenilerin karşılıklı çıkar ilişkileri sonucunda suni olarak uluslararası bir mesele hâline
getirilen Ermeni sorunu, Osmanlı Devleti’nin parçalanması ve paylaşılması için
oluşturulmuş politikaların bir sonucu olarak ortaya çıkmış daha sonra ise Türkiye
Cumhuriyeti’nin uluslararası platformdaki etkinliğini zayıflatmak için kullanılan bir araç
hâline dönüştürülmüştür.
Ermeni Komitelerinin XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, hayalini kurdukları
“Büyük Ermenistan’ı” vücuda getirmek için Batılı devletlerin dikkatini çekmek amacı ile
yapmaya başladıkları propagandalar – bu devletlerin diplomatlarının yardımıyla da –
amacına ulaşmış ve Batı dünyası bu yalan bilgilere inandırılmıştır. Ermenilerin iddialarına
göre, Osmanlı Devleti içerisinde yaşayan Ermeniler devlet tarafından nedensiz olarak
sürekli baskı altında tutulmuş, ağır ekonomik ve sosyal koşullar altında yaşamaya mecbur
kılınmış ve gelinen son noktada da soykırıma tabi tutularak Anadolu’daki Ermeni varlığına
son verilmiştir.
Ermenilerin bu asılsız iddiaları, birçok Türk ve yabancı araştırmacı tarafından
özellikle son yıllarda başta Osmanlı arşiv ve kaynakları olmak üzere yabancı kaynaklara
dayanılarak yapılan çalışmalarla çürütülmüş olmasına rağmen ne Ermeniler ne de Batılı
siyasetçiler, tarihî gerçekleri kabullenmeyi çıkarlarına uygun bulmadıkları için bu durumu
görmezlikten gelmektedirler. Ancak, Ermenilerin ve Batılı siyasetçilerin bu tutumuna
rağmen Ermeni konusunda yapılan araştırmalar büyük önem arz etmekte ve özellikle
yabancı arşiv belgelerine ve kaynaklarına dayanılarak yeterli düzeyde araştırma
yapılmalıdır.
Bizim bu çalışmadaki amacımız, I. Dünya Savaşı sırasında Ermenilerin, Osmanlı
Devleti’ne karşı aldıkları tavrın nedenlerini; Çarlık Rusya’nın bölgede izlediği Ermeni
politikasının özelliklerini; Ermeni faaliyetlerinin amaçlarını; Ermenilerin zorunlu iskâna
tabi tutulmalarının nedenleri ve bölgede yaşanan Ermeni ölümlerinin asıl sebeplerini Rus
kaynaklarına dayanarak ortaya koymaktır.
Kullandığımız Rusça kaynakların büyük bir bölümünü Sovyet dönemi Ermeni
tarihçilerinin eserleri oluşturmaktadır. Bu çalışmamızda, 1915 – 1917 yılları arasında
Rusça yayınlanmış bazı dergi ve gazeteler, Rusça yayınlanmış Ermeni arşiv belgeleri ve
Rus arşiv belgelerine de başvurulmuştur.
Beni bu çalışmaya yönlendiren ve çalışmalarım sırasında yardımlarını eksik
etmeyen danışman hocam sayın Doç. Dr. Orhan Doğan’a teşekkürü borç bilirim.
ŞAHİN DOĞAN
III
KISALTMALAR
Ans.
bs.
bk.
C.
çev.
vd.
hzl.
İzd.
LL.
M.
M.Ö.
M.S.
Op.
RGİA
s.
ss.
S.
Ansiklopedisi
Baskı, Basım
bakınız
Cilt
Çeviren
ve devamı
Hazırlayan
İzdatelstvo
Listı
Miladi
Milattan Önce
Milattan Sonra
Opis
Rossiyskiy Gosudarstvennıy İstoriçeskiy Arhiv
Sayfa
Sayfa sayısı
Sayı
IV
İÇİNDEKİLER
KAHRAMANMARAŞ..................................................................................................... I
KAHRAMANMARAŞ................................................................................................... II
ÖZET................................................................................................................................ I
ABSTRACT ................................................................................................................... II
ÖN SÖZ......................................................................................................................... III
KISALTMALAR .......................................................................................................... IV
İÇİNDEKİLER ...............................................................................................................V
ÇİZELGELER LİSTESİ .............................................................................................. VI
1. GİRİŞ............................................................................................................................1
2. I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI VE OSMANLI DEVLETİ’NİN SAVAŞA
GİRİŞİ ............................................................................................................................13
2.1. Savaşın Başlaması .................................................................................................14
2.2. Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girişi.........................................................................16
2.3. Kafkas Cephesi’nin Açılması ve Sarıkamış Harekatı .............................................19
3. I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER .....................................................................23
3.1. Ermeni Gönüllü Birlikleri......................................................................................29
3.1.1. Ermeni Gönüllü Birliklerinin Rus Ordusu’na Katkıları ...................................38
3.1.2. Ermeni Gönüllü Birliklerinin Yaptığı Katliamlar ............................................39
4. DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN ÇIKARDIKLARI İSYANLAR .............42
4.1. Van İsyanı.............................................................................................................43
5. TEHCİR, GÖÇ VE HASTALIKLAR.......................................................................55
5.1. Tehcir....................................................................................................................55
5.2. Nüfus ....................................................................................................................60
5.3. Göç .......................................................................................................................62
5.4. Kıtlık ve Salgın Hastalıklar...................................................................................66
6. RUS İŞGALİ ALTINDA DOĞU ANADOLU...........................................................71
6.1. Rusların Doğu Anadolu’da Tasarladıkları İdari Yapı .............................................73
7. RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ VE KAFKAS CEPHESİNDEKİ
GELİŞMELER ..............................................................................................................77
7.1. Rusya’da Yaşanan Siyasî Gelişmelerin Kafkas Cephesine Yansımaları .................80
7.2. Maveray-ı Kafkasya Komiserliği ( Zakavkom ) .....................................................82
7.3. Barış Görüşmeleri ve Brest – Litovsk Barış Antlaşması.........................................84
8. ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR ( 1917 – 1918 ) ..................................87
9. SONUÇ .......................................................................................................................92
KAYNAKÇA..................................................................................................................93
ÖZ GEÇMİŞ
EKLER
V
ÇİZELGELER LİSTESİ
Çizelge 5.1: Osmanlı Devleti’nin Nüfusu………………………………………………....61
Çizelge 5.2: Osmanlı Devleti’nin Doğu Vilâyetlerindeki Nüfus………………………….62
Çizelge 5.3: Kafkaslar’daki Ermeni Göçmenlerin Sayısı…………………………………63
Çizelge 5.4: Kafkaslar’daki Ermeni Göçmenlerin Sayısı…………………………………64
Çizelge 6.1: Rusların Anadolu’da Oluşturdukları İdari Birimler Ve Bu Birimlere Atanan
Yöneticiler……………………………………………………………………………75
VI
GİRİŞ
Şahin DOĞAN
1. GİRİŞ
Ermeniler kendilerini Hayk, Ermenistan’ı ise Hayastan olarak adlandırırlar
(Gürün, 1988: 19). Armenia adı ise ilk defa M. Ö. 518 tarihli Behistun yazıtında
geçmektedir. Pers Kralı I. Darius, bu yazıtta Ergani- Elazığ bölgesinde ayaklanan bir
kavim olarak “ Armina ve Arminia’ dan söz etmektedir. M. Ö. 188’de kurulmuş
olan Artaksias Krallığı zamanında Armenia, Muş ve Ahlat bölgeleri için kullanılan
ve Aremice Yüksek/Yukarı Ülke anlamına gelen bir coğrafî terim olarak
kullanılmıştı. Armenia adını daha sonraları Romalılar, orta ve yukarı Murat suyu ile
Kür ve Aras nehirleri civarı için kullanmış ve bu ifade Avrupalılar tarafından
benimsenmiştir (Türközü, 1982: 1 – 2). Görüldüğü gibi Armenia – Ermenistan terimi
bir ırk veya millet adı olarak değil, çeşitli ırk ve kültürlere mensub insan
topluluğunun bulunduğu bölgeyi ifade etmek için bir coğrafî terim olarak kullanılmış
daha sonra ise o bölgede yaşayanlar bu isimle anılmıştır (Küçük, 1997: 7).
Günümüzde Ermenilerin menşei hakkında kesin bir sonuca varılamamış
ancak bu konu hakkında bazı tezler ileri sürülmüştür. Ermenilerin menşei hakkında
ileri sürülen bu tezlere göre;
1. Ermeniler, Balil’den gelen Hayk ile Balkanlardan göç eden Armenlerin
karışımından ortaya çıkmışlardır.
2. Ermeniler, Hitit neslinin devamıdır.
3. Ermeniler Hayasalılardandırlar.
4. Ermeniler, Urartuların torunlarıdır.
5. Ermeniler, Frigyalılarla birlikte Anadolu’ya gelmişlerdir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi ileri sürülen bu tezlerin hiç biri
doğrulanamamış ve bu nedenle Ermenilerin menşei meselesi günümüzde bilimsel
araştırmalar yapılması gereken konular arasında olma özelliğini korumaktadır
(Türközü, 1982: 4–5).
Ermeniler eski çağlarda yaşadıkları toprakları Büyük Ermenistan ( Asıl
Ermenistan ) ve Küçük Ermenistan” olmak üzere iki kısma ayırıyorlardı. Büyük
Ermenistan, Batı’da Fırat nehrinden Doğu’da Kür nehrine kadar olan bölgeyi ifade
ediyordu. Büyük Ermenistan 15 vilayete bölünmüştü. Küçük Ermenistan ise
Kızılırmak kaynaklarına kadar uzayan bir bölgeyi içine alıyordu. Küçük Ermenistan
da 3 vilayete ayrılmıştı. Ayrıca, Asıl Ermenistan’nın ortadan kaldırılmasından sonra
bir de Küçük Ermenistan veya Kilikya Ermeni Krallığı adıyla belirtilen prensliğin
Kilikya’daki toprakları sahil ve dağlık olmak üzere iki kısma ayrılmıştı.
M.S. VI. yüzyılda, Bizanslılar ele geçirdikleri Ermenistan bölgelerini 4
bölgeye ayırdılar. Bizanslıların yaptığı bu taksime göre, I. Ermenistan; Erzurum,
Bayburt, Trabzon, Giresun, Yeşilırmak boyundaki Satala ve Nikopolis; II.
Ermenistan; Sivas Bölgesi; III. Ermenistan; Malatya çevresi; IV. Ermenistan; Tunceli
– Diyarbakır bölgelerini ihtiva etmekteydi.
Araplar, Ermenistan terimiyle, Kür nehri ile Hazar Denizi arasındaki bölgeyi
adlandırmış ve bu bölgeyi tamamen farklı bir şekilde tasnif etmişlerdir.
1
GİRİŞ
Şahin DOĞAN
Ermeniler, yaşadıkları bu bölgelerde hiçbir zaman bağımsız ve millî bir
devlet kuramamış, küçük küçük prenslikler hâlinde başka devletlere tabi olarak
çeşitli bölgelerde dağınık bir şekilde yaşamışlardır: ( İlter, 2003: 3-10 ) Ermeniler,
M.Ö. 521’den 344’e kadar Pers vilayetinin, 334’den 215’e kadar Makedonya
İmparatorluğu’nun, 215’ten 190’a kadar Selefkitlerin idaresinde yaşamışlardır. Daha
sonra ise 190’dan M.S. 220’lere kadar Romalılarla Partlar arasında sık sık el
değiştirmiş, 220’lerden V. yüzyıl başına kadar Sasanilerin, V. yüzyıldan VII. yüzyıla
kadar Bizanslıların, VII. yüzyıldan itibaren de Arapların egemenliği altına
girmişlerdir. X. yüzyılda ise tekrardan Bizans’a bağlanmışlardır. XI. yüzyılda ise
bölgeye Türkler gelmeye başlamış ve 1018 yılında Çağrıbey’in, Van Gölü çevresinde
bulunan küçük bir Ermeni Prensliğinin topraklarına Azarbeycan’dan getirdiği Türk
göçmenlerini yerleştirmesiyle de ilk Türk – Ermeni ilişkileri başlamıştır. Daha sonra
ise Sultan Alparslan 1064 yılında, Bizans tarafından 1045 yılında varlığına son
verilen Ani’yi el geçirmiştir. Bizans yurttaşı olarak Orta Anadolu ve Kilikya’da
yaşayan Ermeniler Türkleri bir kurtarıcı olarak görmüşlerdir (Hocaoğlu, 1976: 10;
Öke, 2003: 111 – 113).
Ermeniler Selçuklulardan sonra diğer Türk devletlerinin ve özellikle de
Osmanlıların hâkimiyetini kabul etmişlerdir. Rusya ve bazı Avrupa devletlerinin
kışkırtmalarının başladığı XVIII. yüzyılın sonları ile XIX. yüzyılın başlarına kadar
Türklerin idaresi altında refah içinde kendi gelenek ve inançları ile yaşamışlardır
(Saray, 2005: 11).
Ermeniler, Osmanlı Devleti’nin kuruluşu döneminde Karamanoğulları,
Ramazanoğulları beylikleriyle Fatih ve Yavuz zamanına kadar Akkoyunlu ve
Karakoyunlu devletlerinin yönetimi altında yaşıyorlardı. Kilikya Ermeni
Prensliği’nin yıkılmasıyla birlikte Ermeniler Karamanoğulları topraklarına dağılarak
Konya, Eskişehir, Kütahya yörelerine yerleştiler. 1324 senesinde Bursa, Osmanlı
Devleti’nin merkezi hâline gelince bu yörelere yerleşmiş olan Ermeniler Bursa’ya
göçtüler. Aynı zamanda Ermeni Patriği de Bursa’ya yerleşti. Fatih Sultan Mehmet’in
İstanbul’u feth etmesinden sonra Bursa’da bulunan Ermeni Patriği Hovakin
İstanbul’a getirildi. Ayrıca Bursa’dan getirilen Ermeniler İstanbul’un Kumkapı,
Yenikapı, Samatya, Balat, Edirnekapı ve diğer semtlerine yerleştirildiler
Osmanlı idaresindeki Ermeniler, Devletin güçlü dönemlerinde ellerinde
kötülük yapmak imkanı olmadığı için sadık tebaa olarak göründüler, Osmanlı
idaresinin tanıdığı geniş haklardan yararlandılar ve bu sayede sanat, ticaret ve
ziraatta ilerledikleri gibi 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 İslahat Fermanı ve 1862’de
de “ Nizamnâme-i Millet-i Ermeniyan” ile çok geniş hukukî ve siyasî haklara sahip
oldular (Hocaoğlu, 1976: 22 – 27).
Ancak, XIX. yüzyılda, Osmanlı Devletin’deki gayrimüslümler, Batı’nın fikir
ve tecrübelerini takip edecek ve ekonomik güçlerinin yanı sıra siyasî amaçlar
gütmeye başlayacaklardır. Gayrimüslimlerin siyasî amaçlarının özü ise etnik tabana
dayalı devletler kurmak olacaktı. Fakat Osmanlı Devleti karşısında güçsüz kalacağını
gören ayrılıkçı unsurlar büyük devletlerin desteğini zaruri olarak görüyor ve bu
desteği bağımsızlık yolunda atılan ilk adım olarak değerlendiriyorlardı. Büyük
devletler de Osmanlı uyruklarını himayeleri altına almakta geçikmeyecek ve bu
kişilere konsolos ve sefaretleri aracılığı ile himaye beratları vererek milliyetlerine
geçireceklerdir. Ayrıca, büyük devletler, Osmanlı Devleti uyruğundaki
2
GİRİŞ
Şahin DOĞAN
gayrimüslimlerin hukukî ve siyasî avantajlar elde edebilmesi için baskı uygulayarak
bu konuda yukarıda belirttiğimiz gibi yeni düzenlemeler isteyecektir (Öke, 2003: 81
– 83)
Büyük devletlerin Osmanlı uyruğu gayrimüslimleri himayesine almakta
büyük çıkarları vardı. Bu devletlerin Osmanlı uyruğundaki gayrimüslimler
konusunda izlediği bu siyasetin sebeplerini anlayabilmemiz için XIX. yüzyılda Batılı
devletler tarafından ortaya konan “ Doğu Sorunu” konusu üzerinde durmamız
gerekmektedir:
Bir siyaset terimi olan “Doğu Sorunu”, ilk kez 1815 Viyana Kongresi’nde
(Yıldırım,1990: 3) Avrupa’lı devletler tarafından Osmanlı Devleti için kullanılmıştır.
Bu tarihten itibaren de hem diplomaside hem de tarih biliminde Osmanlı Devleti’nin
kaderi meselesi anlamında kullanıla gelmiştir.
Doğu sorunu, Avrupa’nın büyük devletleri için Osmanlı Devleti’ni ve Mısır’ın da
içerisinde bulunduğu Osmanlı Devleti’ne bağlı toprakları kimin ele geçireceği ve bu
şekilde kimin Doğu’daki çok önemli yollara ve Karadeniz’e sahip olacağı; Doğu
sorununu hangi ülkenin kendi lehine çözümleyerek kendi kudretini kat kat artıracağı
ve Avrupa’da kendi pozisyonunu güçlendireceği meselesi idi (Averbuh vd., 1939:
374).
Osmanlı Devleti’nin iki yüz yıl boyunca parçalanması meselesi Doğu
Sorunu’nun çekirdeğini oluşturmaktaydı. Eğer resmî ideolojilere ve diplomatik
belgelere bakılırsa, bu belgelerde Osmanlı’nın mirası için yapılan mücadelenin ezilen
Hıristiyan halkın korunması, Balkan halklarının özgürleştirilmesi ve Türklerin
Avrupa’dan kovulması vb. nedenlere dayandırıldığı görülür. Fakat gerçeklere ve
rakamlara baktığımızda çeşitli devletlerin Ortadoğu’daki ekonomik rekabetinin Doğu
Sorunu’nun temelini oluşturduğu anlaşılır.
Osmanlı Devleti XIX. yüzyılın ilk yarısından başlayarak önce ticarî daha sonra
da finans ve endüstri alanlarında olmak üzere Batı kapitalinin nüfuzu altına girmeye
başladı. Aslında Osmanlı Devleti, Avrupa ile karşılıklı ticarî ilişkilere çok daha
önceleri girmişti. XVI. yüzyılda İngiltere’de Company of Merchants of The Levant
isimli ünlü ticaret şirketi kurulmuş ve kısa bir süre sonra da Osmanlı Devleti’nin
hemen hemen bütün dış ticaretini tekeline geçirmişti. Fransa da, bir dizi
kapitülasyonlar sayesinde (1535, 1604, 1679) kendi tüccarlarına Osmanlı Devleti’nin
bütün liman şehirlerinde serbest ticaret yapma hakkını almıştı. Sonuç olarak buna
benzer haklar, ticarî anlaşmalar yoluyla veya güç kullanılmak suretiyle Rusya,
Avusturya, Hollanda gibi diğer devletler tarafından da elde edildi (Gurko-Kryajin,
1924: 7)
XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Avrupa devletleri ile yaptığı ticaret, hem
hacim hem de özellikleri açısından önemli bir değişikliğe uğradı. XIX. yüzyılın
ortalarına gelinceye kadar Osmanlı Devleti’nin (kendi ürettiği ve transit mallar)
ihracatı Avrupa’dan yapılan ithalattan oldukça fazla idi. Bununla birlikte Osmanlı
Devleti’nin ihracatının büyük bir bölümünü kumaş, çuha, iplik gibi yerli endüstri
ürünleri oluşturmaktaydı. XIX. yüzyılın ortalarında Avrupa devletleri, Osmanlı
Devleti ile kendilerine önemli çıkarlar sağlayan serbest ticaret anlaşmaları
imzaladılar. Bu anlaşmalarda ithal mallara uygulanan vergi oranı % 3, transit mallara
uygulanan vergi oranı ise % 1 olarak belirlenmişti; fakat Türk parasının değerinin
düşük olması nedeniyle ithal mallara uygulanan vergi oranı hiçbir zaman % 1’i
3
GİRİŞ
Şahin DOĞAN
aşmamıştı. Politik, hukukî ve ekonomik ayrıcalıklarla güçlenen Avrupa kapitalinin,
Osmanlı Devleti’nin ekonomik hayatında devrim niteliğinde çok önemli etkileri oldu
(Adamov, 1924: 5). 1856 yılında 16 milyar Sterlin olan dış ticaret hacmi elli yıl
sonra 38,5 milyar Sterlin’e ulaşmıştı (Gurko-Kryajin, 1924: 8).
Osmanlı Devleti’nin İhracatı 1851 yılında Avrupa’dan yapılan ithalata (bütün
malların % 47,5) hemen hemen eşit iken 60 yıl sonra bu ticaretin ancak üçte birini
(1911 yılında % 36) oluşturmaktaydı (Adamov,1924: 5).
Avrupa devletleri, bu dönemde Osmanlı Devleti’ne öncelikle tekstil ürünleri
olmak üzere hemen hemen tamamıyla kendi ürettikleri endüstri mamullerini
sokmaya başladılar. Osmanlı Devleti’nin yerli endüstrisi elbette ki Batının bu ticaret
kapitalinin baskısına dayanamadı ve hızlı bir şekilde yok olmaya başladı. XIX.
yüzyılın başlarında Halep’de kumaş ihracatından elde edilen gelir 100 Milyar Frank
iken 50 yıl sonra bu gelir 7 – 8 milyar Frank’a gerilemişti; Ankara’nın gelişmiş
endüstrisi ( çuha ve ipek üretimi) Avrupa ile rekabet ortamında tamamen yok
olmuştu.
Batılı ülkeler her türlü endüstri ürünlerini Osmanlı Devleti’ne ihraç ederken
Osmanlı Devleti’nden de yün, ipek, pamuk gibi çeşitli hammaddeleri satın alıyordu;
ancak yerli endüstrisi yok olan Osmanlı Devleti, Avrupa mallarını ithal etmek
zorunda kaldığı gibi kendi tarım ürünlerini de sürekli değer kaybeden düşük kurlarla
satmak durumunda kalıyor bu durumda devletin gelirlerini oldukça düşürüyordu
(Gurko-Kryajin, 1924: 8).
Batı sermayesinin bu ticarî başarısı sonucunda XIX. yüzyılın ikinci yarısında
Osmanlı Devleti’nin finanssal açıdan işgal edildiğini görmekteyiz. Bu finansal
karmaşaya rağmen XIX. yüzyılın 60’lı yıllarına kadar, eğer hazinenin Galata Ermeni
bankerlerine olan önemsiz taahhütleri göz önünde bulundurulmazsa, Osmanlı
Devleti’nin borcu bulunmamaktaydı. Devletin bu finanssal durumu Kırım
Savaşı’ndan sonra büyük bir değişime uğradı. Savaş için harcanan büyük giderler (
yaklaşık 80 Milyar Frank), Devletin bütçesinde görülmemiş bir açığa neden oldu.
Devlet bütçesinde meydana gelen bu açığı iç operasyonlar yolu ile kapatmak artık
mümkün değildi. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin Paris Konferansı’nda Avrupalı büyük
devletler arasında kabul edilmesi dolayısı ile yönetimin ve Devletin
Avrupalılaştırılması için yapılan harcamalar da buna eklendi. 1877 – 78 Osmanlı –
Rus Savaşı, Osmanlı Devleti’nin finans sistemine son darbeyi vurdu. Savaş
giderlerini karşılamak için aldığı borçlar1 ve kağıt paranın piyasaya sürülmesi dışında
Osmanlı Devleti, Rusya’ya 800 milyar Frank kadar bir tazminat külfetinin altına
girdi ve bu şartlar altında Osmanlı Devleti, tamamıyla iflas ettiğini açıklamak
zorunda kaldı (Gurko-Kryajin, 1924: 9-10).
Avrupa sermayesinin Osmanlı Devleti’ne akışı Osmanlı Bankası ve Devlet
borçlarının yönetimi ( Duyun-u Umumiye ) aracılığı ile gerçekleşiyordu. Zamanla
Devletin ekonomik hayatı Avrupalıların elinde toplanmaya başladı. XIX. yüzyılın
sonlarından başlayarak Anadolu’ya ticarî ve finanssal sermayeden sonra endüstri
1
Osmanlı Devleti’nin bu dönemdeki borçlarının ülkelere göre dağılımı: Fransa yaklaşık 2,5
milyar Frank (% 60,3), Almanya yaklaşık 850 milyon Frank ( % 21,3 ), İngiltere yaklaşık 600 milyon
Frank (% 14,2), İtalya yaklaşık 120 milyon Frank (% 3). ( Gurko-Kryajin, 1924: 12 )
4
GİRİŞ
Şahin DOĞAN
sermayesi girmeye başladı. Bu endüstri sermayesinin gelişimi ise büyük bir oranda
Bağdat, Suriye, İzmir gibi demir yollarının sayesinde gerçekleşti.
Anadolu’nun Avrupa sermayesinin akınına uğramasını sadece Almanya’nın
özellikle Bağdat Demir yolu aracılığı ile Orta Doğu’ya yayılmasıyla açıklamak doğru
değildir. Elbette ki Almanya, var gücüyle Osmanlı Devleti’nde sermaye birikimini
hızlandırmaya çalışmıştır ancak çok açıktır ki Almanya’ya, başta Fransa olmak üzere
İngiltere, Rusya ve İtalya da eşlik etmiştir (Gurko-Kryajin,1924: 13–14).
Fransa, Orta Doğu’da Suriye bölgesini uzun bir zaman önce kendi etki alanı
olarak seçmişti. Bu bölge doğal zenginlikleri açısından önemli bir bölge değildi.
Ancak Suriye bölgesinin ticarî ve stratejik önemi vardı. Bu bölgeye sahip olmak
demek aynı zamanda büyük devletlerin sömürgelerine olan ulaşımı kesebilmek
anlamına geliyordu (Gurko-Kryajin, 1924: 21).
Bölgedeki ipekçiliğin en önemli merkezi olan Lübnan’da ilk kez mekanik
tezgâhların kullanıldığı ipek atölyesi 1840 yılında açıldı. Bunu takip eden yıllarda
kültür ipekçiliği gelişti ve ipek atölyeleri başta Lion firmaları olmak üzere Fransız
firmaları tarafından mekanik tezgâhlar verilerek desteklendiler. Bu atölyelere
önceden verilen kaporalarla ipek iplik ve koza alımında Fransız firmaları tekel
oluşturdular. Bununla birlikte Fransa, Suriye ile ticaretini artırmak için Beyrut ve
Yafa gibi önemli liman kentlerinde bankalarının şubelerini açtı. Bu bankaların
faaliyetleri sayesinde Fransa Suriye ticaretinde Avrupa devletleri arasında ikinci
devlet konumuna geldi. İhracat da ise birinci sıradaydı. Fransa, bu bölgede 788
km.’lik demir yolu ağı kurarak ( bölgenin bütün demir yolu ağının % 40’ı ), Beyrut
Limanı’nı inşa ederek, tramvay hatları oluşturarak, elektrik ve telefon hatları kurarak
bu bölgenin ekonomik hayatına tamamen girmişti
Fransa’nın Kilikya’daki ekonomik pozisyonu ise tamamen farklı idi. Suriye
bölgesinin aksine bu bölge tarım kültürünün gelişmesi için oldukça uygun özelliklere
sahip idi. Bölgenin toprak yapısının uygun ve sulama olanaklarının olması nedeniyle
ile pamuk üretimine oldukça elverişli bir bölgeydi. Bu bölgedeki pamukçulukla ilk
önce Almanlar ilgilendi. 1903 yılında Alman – Levantskoe pamuk şirketini kurdular.
Bu şirket kısa bir süre için pamuk alımını tekeline geçirdi ve birkaç büyük çırçır
fabrikası kurdu (Gurko-Kryajin, 1924: 22 -23).
Fransız tekstil endüstrisinin sürekli olarak pamuğa ihtiyacı vardı. Pamuk üretimi
ABD (%70) ve İngiltere’nin ( % 15 Hindistan ve % 5 Mısır ) elinde toplanmıştı. Bu
durumda Fransız tekstil fabrikaları bu ülkelere tamamen bağımlı idiler (kullandıkları
pamuğun % 92,6’sı). Bu nedenle Fransa, bu bağımlılıktan kurtulmak için teorik
olarak ihtiyacı olan bütün pamuğu sağlayabileceği Kilikya’ya ilgi duymuştu. Ancak,
Fransa I. Dünya Savaşı’na kadar bu bölgede ekonomik olarak güçlenmeyi
başaramadı. Kilikya’daki bütün büyük işletmeler, başta Rumlar olmak üzere
Almanlara ve İngilizlere ait idi. Fransa’nın 1913 yılında Mersin Limanı’na
gönderdiği mallar toplam ithalatın % 2,7’sini, Adana Vilayeti’nden çıkardığı mallar
bütün ihracatın %5,3’nü oluşturmasına rağmen Fransa, Kilikya bölgesini Orta
Doğu’da kendi etki alanında olan bir bölge olarak görmeye devam etti. Bu görüşü de
Kilikya bölgesi’nin hem coğrafîk hem de ekonomik olarak Suriye’nin kuzeydeki
bölünmez bir uzantısı olduğu temeline dayandırdı (Gurko-Kryajin, 1924: 24).
5
GİRİŞ
Şahin DOĞAN
Fransa, nasıl Suriye bölgesini etki alanı olarak seçmiş ise aynı şekilde İngiltere de
Mezopotamya bölgesini kendi etki alanı olarak seçti. Ancak Mezopotamya, birçok
özelliği bakımından Suriye bölgesinden farklılıklar gösteriyordu.
Mezopotamya’nın çok büyük siyasî ve ekonomik önemi şu üç faktöre
dayanmaktaydı: 1) Bölgede verimli toprakların bulunması 2) Büyük petrol
yataklarına sahip olması 3) Bu bölgedeki yolların İran Körfezi ile İran’ı birbirine
bağlayan yollarla kesişmesi (Gurko-Kryajin, 1924: 25).
İngiltere, tabii olarak Fırat ve Dicle nehirleri üzerinden yapılan ticaret üzerinde
etkili oldu. Linç Şirketi, Fırat ve Dicle üzeride nehir taşımacılığı firmasını kurdu. Bu
firmanın kurulmasından sonra da İngiltere hemen hemen bütün nehir ulaşımını eline
geçirdi. Osmanlı ile İngiltere arasında imzalanan bir dizi anlaşma ile Linç Firmasının
hakları genişletildi. İran Körfezi’ndeki bütün ticarî gemi ulaşımı da İngilizlerin eline
geçmişti. Bütün bu gelişmeler İngilizleri Mezopotamya dış ticaretinin en önemli
gücü hâline getirdi.1912 yılında İran Körfezi’ne uğrayan gemilerin % 90’nı İngiliz
bayrağı taşımaktaydı. Sadece Almanya’nın bu bölgeye sokulma çabaları İngiltere’nin
bu bölgede uzun bir dönem sürmüş olan hâkimiyetini sarstı. İngiltere’nin bu
bölgedeki ticaret hacmi düşmeye başladı. Linç Firması ise Deutsce Bank ile 1912
yılında bir anlaşma yapmak zorunda kalarak Doğu’da Nehir Taşımacılığı Şirketi (
Societe des transports fluviaux en Oriend ) adında ortak bir şirket kurdu.
Mezopotamya ticaretinin yanında bu bölgede bulunan petrol de İngiliz
sermayesinin ilgi odağıydı. XIX. yüzyılın sonlarında Alman ve İngiliz jeolog ve
gezginleri, Musul’dan başlayan ve Bender Abbas’a ( İran Körfezi’ne kadar) kadar
uzanan çok geniş bir alanda petrol rezervleri keşfetmişlerdi. Bu bölge ise Osmanlı
Devleti’nin ve İran’ın sınırları içerisindeydi ve hızlı bir şekilde bölge, imtiyaz elde
etmek isteyenlerin ilgi odağı hâline geldi. İlk önce İran’da önemli başarılar elde
edildi (Gurko-Kryajin, 1924: 26).
Mezopotamya için yapılan siyasî ve ekonomik mücadele, İngiltere için sadece
genel plânının bir bölümünü oluşturmaktaydı çünkü İngiltere, Mısır’dan İran
Körfezi’ne kadar olan Arap topraklarının bütününü siyasî olarak kendisine bağlamak
istiyordu. I. Dünya Savaşı’nın öncesinde İngiltere, Mezopotamya, İran Körfezi ve
Kızıl Deniz’de ekonomik durumunu güçlendirmeyi başarmakla kalmayıp askerî ve
diplomatik çalışmalarla önemli deniz yollarını ve bu bölgeyi kontrolü altına almayı
başardı.
Rusya’nın, çok önceden “Hasta Adam’ın” mirasından kendine pay olarak seçtiği
Anadolu’da ekonomik alanda kök salması süreci oldukça yavaş gelişti.
Bu bölge her yöne doğru uzanan çok yüksek dağlarla kaplı bir bölgeydi: Ala
Dağ, Bingöl Dağı, Karadeniz Dağları ve Toroslar çok önemli ekonomik bir değere
sahip değildi. İklimin sert olması ve tarım kültürüne uygun alanların sınırlı olması
nedeniyle bu bölgede büyük bir tarım ekonomisi geliştirmek mümkün değildi. Doğu
Anadolu’nun mineral zenginlikleri çok az incelenmişti. Bu bölgede iyi yolların
bulunmaması bu tür araştırmaların yapılmasını oldukça güçleştiriyordu. Bu bölgenin
doğusunda kalan Rusya Ermenistanı’ında bulunan maden yataklarının sadece %5’ini
işlemiş olan Rusya’nın, Doğu Anadolu’nun yalnız mineral ve maden rezervleri ile
ilgilenmesi mümkün değildi (Gurko-Kryajin, 1924: 28).
Doğu Anadolu, Rusya için her zaman büyük bir öneme sahip idi ancak bu önem,
bölgenin ekonomik zenginliklerinden çok stratejik konumundan kaynaklanmaktaydı.
6
GİRİŞ
Şahin DOĞAN
Mezopotamya’nın çukurlukları ve Anadolu yaylaları üzerinde yükselen doğal bir
kale konumunda olan Doğu Anadolu, Orta Doğu için stratejik bir geçiş noktasıydı.
Çarlık yönetimi, Doğu Anadolu’yu ele geçirme çabası içerisindeyken bu bölgeyi her
zaman Güney Kafkasya’nın Güney sınırında bir tabya, aynı zamanda ele geçirilmesi
durumunda Kuzey İran, Anadolu ve Irak üzerinde hâkimiyet kurmayı sağlayacak bir
kale olarak görüyordu (Gurko-Kryajin, 1924: 28–29). Rusya, tamamen askerî
nedenlerden dolayı bu bölgedeki ekonomik gelişmeleri hızlandırmak yerine tamamen
yavaşlatmaya çaba göstermişti. Osmanlı Devleti ile olacak bir savaş durumunda
Rusya, Kafkasya’daki kendi sınırları için tehlike doğurabileceğini görerek bu
bölgedeki demir yolu ve şose yollarının inşasına engel olmuştu. Abdülhamit
yönetimi de yine aynı nedenlerden dolayı Doğu Anadolu’daki ekonomik gelişmeyi
yavaşlatmıştı ( Korsun, 1946: 11).
Bu nedenlerden dolayı ülkenin merkezindeki Erzurum’dan Rus sınırına kadar I.
Dünya Savaşı öncesi nitelikli şose yollar bulunmamaktaydı. Hatta Erzurum ve Kars
arasında telgraf bağlantısı dahi kurulmamıştı. Osmanlı Bankası’nın Erzurum’daki
şubesi, Rusya için havale kabul etmiyordu; aynı şekilde Postane de ne para havalesi
ne de Rusya’ya mal gönderimini sağlamıyordu. Bu koşullar altında Doğu Anadolu
ile önemli ticarî ilişkiler kurmak neredeyse imkânsızdı. Ancak Rusya’nın Doğu
Anadolu’ya olan ilgisi nedeniyle I. Dünya Savaşı öncesi Rusya, bu bölge ile olan
ticaretinde bir miktar gelişme sağlayabildi. 1911 yılında Van Vilayeti’ne gelen
malların yaklaşık % 30’u Rusya’ya ait idi. Yine aynı yıl Doğu Anadolu’nun bütün
vilayetlerine Rusya’dan 695.000 Pud ( 1 Pud = 16,3 kg. ) mal getirilmişti. Rusya’nın
başlıca ihraç ettiği mallar şeker, alkol, demir ve gazyağı iken, bu bölgeden hayvan,
pamuk ve işlenmemiş deri satın alıyordu.
Bu dönemde büyük bir Rus taciri olan D. İ. Davidov, sanayi ve ticaret
temsilcilerinin toplantısında Rusya’nın Doğu Anadolu ticareti ile ilgili sunduğu
bildiride şunları söylüyordu: “ Rusya, Osmanlı Devleti ile çok yakın komşu
olmasına rağmen, Erzurum’a binlerce mil uzaklıkta bulunan Avrupalı devletlerin
yaptığı ticaretle karşılaştırılınca çok geride kalmıştır; Avrupalı Devletler, sadece
Erzurum Vilayeti’nde yıllık 20 Milyon Ruble’den fazla ticaret yapmaktadırlar. Eğer
Ticaret Bakanlığı gibi kurumlar buna gerektiği önemi verirlerse Doğu Anadolu kolay
bir şekilde Rusya’nın pazarı hâline gelebilir.” (Gurko-Kryajin,1924: 29)
Rusya, Karadeniz ticaretinde de bazı ilerlemeler kaydetmişti: Samsun, Trabzon,
Giresun, Ordu ve Rize limanlarından yapılan ticarette Rusya 4,469,100 Frank ( 1910
yılı) ticaret hacmi ile birici sırada bulunmaktaydı. Ancak Rusya’nın bu bölgedeki
ticarî başarıları, Fransa’nın Suriye’de ve İngiltere’nin Mezopotamya’daki başarıları
ile karşılaştırılamayacak kadar önemsizdir. Bu durum Rusya’nın Doğu Anadolu’daki
çıkarlarının ekonomik nedenlerden çok siyasî nedenlere dayandığını göstermektedir
(Gurko-Kryajin, 1924: 29).
Almanya’nın dışındaki Avrupa sermayesi Anadolu’da iki yönde hareket etmiştir.
Bir taraftan Osmanlı Devleti’nin bütün topraklarını demir yolları ağı, bankalar ve
ithalat – ihracat büroları ile kaplama çabası içerisine girmişti. Bu nedenle İngiltere ve
Fransa’nın Osmanlı Devleti üzerindeki çıkarları bu ülkelerin “ Osmanlı Devleti’nin
bütünlüğünü koruma” politikasını izlemelerine esas teşkil etmişti. Ancak XIX.
yüzyılda izlenen bu politika XX. yüzyıla kadar sürecekti. Diğer taraftan Avrupa
devletleri, Osmanlı Devleti üzerindeki ekonomik nüfuzlarını pekiştirmek için sadece
7
GİRİŞ
Şahin DOĞAN
ekonomik değil aynı zamanda siyasî ve stratejik alanlarda da uzun bir süreden beri
çaba gösteriyorlardı. Fransa XIX. yüzyılın 40’lı yıllarında itibaren Suriye’de,
yaklaşık olarak yine aynı dönemlerden itibaren İngiltere Mezopotamya’da, Rusya
ise Doğu Anadolu’da kendi ekonomik çıkarlarını güvence altına almaya başladılar.
Elbette ki; Batı sermayesinin izlediği bu politika Osmanlı Devleti’nin parçalanması
programı ile sonuçlanacaktı (Gurko-Kryajin, 1924: 13).
Bu şekilde Osmanlı Devleti üzerinde yoğunlaşan Batı nüfuzu ile Avrupa’daki
düşünceler, felsefeler ve ideolojiler Osmanlı’nın gayrimüslim cemaatlerini de etkisi
altına aldı. Avrupalı tüccarların gayrimüslimleri ülkedeki acenteleri olarak
kullanması ve sefaretlerde tercüman olarak istihdam edilmeleriyle gayrimüslimler
Batı fikirlerinin Osmanlı’da ilk nüfuz ettiği odaklar oldular. Batılı düşünceler,
misyonerler kanalıyla ülkeye sokuluyor ve bu kanalla yabancı diller öğretilerek,
azınlıklar arasında ayrıcılık ruhunu körükleyerek ve Batının geleneklerini ülkeye
sokarak ayrılıkçı etnik akımları körüklüyorlardı (Öke, 2003: 79).
Batılı devletlerin izlediği bu siyaset başarıya ulaşacak ve Osmanlı uyruğundaki
Ermeniler de ayrılıkçı akımların içerisinde yer alacaklardır. Ermeniler XIX. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren de çeşitli gizli cemiyetler ve komiteler oluşturarak Osmanlı
Devleti için önemli bir sorun teşkil eden ayrılıkçı bir etnik hareketi başlatacaklardır..
Bu gizli cemiyetler Ermeniler tarafından 1860’lı yıllarda kurulmaya başlandı;
bunlardan ilki 1860 yılında kendisine Kilikya’yı yüceltme amacını edinmiş olan
Hayırsever Cemiyeti idi. Bu cemiyeti Fedakârlar Cemiyeti takip etti.7 Mayıs 1866
yılında İstanbul’da Ermeni ileri gelenlerinden Serobe Aznavur, Srapion Hekimyan,
Serobe Tagvoryan, Ekeşyan, Mikael Alişan, Matevos Mamuryan ve Arutünyan Ser
adında bir mason cemiyeti organize ettiler.1870 yılında Okul Sevenler
Cemiyeti,1876 yılında Araratlı Cemiyeti, 1879 yılında Doğu ve Kilikya
cemiyetleri,1880 yılında Erzurum’da Silahlılar Cemiyeti daha sonra Kadınlar
Cemiyeti ve 1881 yılında Anavatan Savunucuları Cemiyeti, Van’da1881 yılında en
ünlü gizli cemiyetlerden biri olan Kurtuluş için Birlik Cemiyeti ve 1882 yılında da
Kara Haç Cemiyeti vb. birçok cemiyet kuruldu. Araratlı, Okul Sevenler ve Doğu
cemiyetleri daha sonra “Ermeni Birlik Cemiyeti” adı altında birleştiler. Bütün bu
Ermeni cemiyetlerinin kuruluş amaçlarının temelinde Ermeni toplumundaki birlik ve
beraberliği sağlamak, Ermenilerin haklarını korumak gibi nedenler oluğu gibi Kara
Haç Cemiyeti ve buna benzer diğer gizli cemiyetlerin amaçları arasında gençliğin
silahlanmasını sağlamak ve silahlı isyanları organize etmek gibi nedenler de
mevcuttu (Sarkisyan,1972: 84-85; Gürün, 1988: 167).
Yukarıda bahsedilen Ermeni cemiyetlerinden 1881 yılında Erzurum’da
kurulmuş olan Anavatan Savunucuları Cemiyeti, partizan birlikleri oluşturmuştu. Bu
partizan birlikleri 400 kişiden fazla idiler ve bu kişilere düzenli olarak askerî eğitim
verilmekteydi. Cemiyetin silah ve cephanesi mevcuttu. Bu cemiyetin faaliyetleri
hakkında Rusya’nın Erzurum Büyük Elçisi A. Deneti, 1882 yılında hazırlamış
olduğu raporunda cemiyetin, Türk yönetimine karşı silahlı bir isyan çıkarma gayreti
içerisinde olduğunu, aramalar sırasında beyannameler ve silahların bulunduğunu
belirtmiş ve cemiyet üyelerinin elde silahla anavatanın (Ermenistan) çıkarlarını
koruyacakları şeklinde ant içtiklerini yazmıştır.
8
GİRİŞ
Şahin DOĞAN
Bu gizli cemiyetlerin faaliyetleri bununla sınırlı kalmamış, 1862, 1865, 1875,
1878, 1879 yıllarında Zeytun, 1862 yılında Van, 1863 yılında Muş, 1865 yılında
Çarsancak’ta çıkan Ermeni isyanlarında rol oynamışlardır (Sarkisyan, 1972: 86).
Yaklaşık olarak yine bu dönemlerde, hem İstanbul ve Atina’da hem de
Cenevre, Paris, Londra ve diğer Batı Avrupa şehirlerinde okuyan Rus, Türk, İran
Ermenileri arasında da Ermeni dernekleri kurulmaya başlandı. Bu Ermeni
derneklerinin üyeleri, kendi millî düşüncelerine ulaşmak yolunda daha başarılı
olabilmek için Ermenilerin birliğini amaç edinen Ermenice gazete çıkardılar (RGİA,
Fond:1405, Op. : 521, Delo: 442, LL.379–395).
İlk Ermeni partisi olarak bilinen Armenakan, 1885 yılında “Armeniya”
adındaki gazetenin yayınlandığı yer olan Marsilya’da2 kuruldu. Bu gazete ilk olarak
M. Portakalyan3 tarafından çıkarılmıştı. Armenakan Partisi, bu gazete etrafında
birleşmiş Portagalyan’nın dokuz öğrencisi tarafından kurulmuştur. Partinin merkezi
Van’daydı ve İran’da, A.B.D.’de, Kafkaslar’da, Muş’ta, Bitlis’de, Trabzon’da ve
İstanbul’da şubeleri bulunmaktaydı. Armenakan Partisinin programında, Partinin
amacı, ihtilal yolu ile Ermeni halkının kendi özgürlüğüne kavuşma hakkını elde
etmek olduğu belirtilirken bu amaca ulaşmak için ise halkı uyandırmayı, halka askerî
eğitim vermeyi, silah ve para elde etmeyi, askerî birlikler oluşturmak ve top yükün
bir mücadeleye girişmek yöntem olarak seçilmişti. Fakat bu partinin Anadolu’daki
Ermenilerden destek görmesi, kendisinden bir müddet sonra kurulacak olan Hınçak
(1887) ve Taşnaksütun (1880) partileri tarafından engellenecektir (Koçar, 1988: 21–
22).
Armenakan Partisi’nin programından, daha ilk siyasî Ermeni partisinin
Ermeni halkının bağımsızlığı meselesini ve bir Ermeni devletinin kurulması
gerektiğini ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. Ayrıca bu parti, komşu halkların
mücadeleye hazır olmadığını ileri sürerek sadece Ermeniler arasında faaliyetlerini
sürdürmeyi amaç edinmişti (Daha geniş bilgi için bk.: Nalbandian, 1963: 90-104;
Koçar, 1988: 22).
Ermenilerin kurdukları komiteler içerisinde en önemlilerinden biri olan
Hınçak Komitesi, 1887 yılında Avetis Nazarbekyan, Maro Nazarbekyan, Ruben
Hanzat’ın içinde bulunduğu bir grup Ermeni öğrenci tarafından İsviçre’de kuruldu
(Sarkisyan, 1972: 104; Uras, 1976: 431) Kafkaslar’dan Batı Avrupa ülkelerine
okumak için giden bu öğrenciler Mekertirc Portagalyan’ın çıkardığı Armeniya
gazetesinde ifade edilen düşüncelerden etkilendiler. Hınçak Komitesi’nin kurulması
düşüncesini ilk olarak ortaya atan Avetis Nazarbekyan bu gazetede yazılar
yazıyordu. Ermenistan’ın bağımsızlık mücadelesinin başarıya ulaşması için büyük
bir organizasyonun gerektiğini düşünen bu gençler kurulacak böyle bir oluşumun
başına Portagalyan’ı geçirmeyi teklif ettiler ancak Potagalyan bu teklifi geri çevirdi.
Bunun üzerine kendileri yeni bir gazete çıkarmaya karar verdiler ( Armyanskiy
Vestnik, 1916: No: 44; Nalbandian, 1963: 105).
2
Louise Nalbandian ve Azmi Süsülü eserlerinde Armenakan Partisinin Van’da kurulduğunu ifade
etmektedirler (bk.: Nalbandian, 1963: 90.; Süslü, 1990: 52).
3
Mekertitch Portagalan (1848 – 1921) İstanbul’un Kumkapı semtinde dünyaya gelmiş bir Osmanlı
Ermenisidir. Öğrenimini İstanbul’da çeşitli Ermeni okullarında tamamlayan Portagalyan, daha sonra
Van’da kendi açtığı okulda uzun yıllar öğretmenlik yapmıştır. 1885 yılında Van’da bulunması
yasaklanınca Fransa’ya geçmiştir (Nalbandian, 1963: 90-94; Süslü, 1990: 52).
9
GİRİŞ
Şahin DOĞAN
1887 yılında hazırlanan parti programı 1888 yılında yayınlandı. Bu program
maksimum ve minimum program olmak üzere iki bölümden oluşmaktaydı.
Minimum programda, Osmanlı Ermenilerin siyasî ve ekonomik durumundan yola
çıkılarak Türkiye Ermenistanı’nda siyasî özgürlük ve millî bağımsızlık öngörülmüştü
(Koçar, 1988: 22).
1880 yılının sonlarına doğru Ermeni dernekleri arasında en önde gelen grup
Cenevre’de kurulmuş olan Hınçak Cemiyeti’ydi. Bu Cemiyet, Türk Ermenilerin
özgürlüğüne kavuşturulmasının yanı sıra Rus ve İran Ermenilerin de özgürlüğe
kavuşturulması ve sosyalist prensiplere dayanan bağımsız Federatif Birleşik
Ermenistan’ı kurmayı kendine amaç edinmişti (RGİA, Fond:1405, Op. : 521, Delo:
442, LL.379–395). Hınçak Partisi, millî bağımsızlığa ulaşmak için yöntem olarak
devrim yolunu yani zor yöntemini, isyanların yapılacağı yer olarak da sadece
Türkiye Ermenistanını seçmişti (Koçar, 1988: 23).
Hınçak Cemiyeti, suç unsuru içeren bu amaçlarının propagandasını yine
örgütün adıyla aynı ismi taşıyan bir gazete aracılığı ile yapıyordu. Bu gazete, hem
Batı Avrupa’da hem de Rusya’da Ermeniler arasında büyük bir ilgi görüyordu.
Bununla birlikte Hınçak Cemiyeti, hem Ermeni milliyetçiliğinin propagandasını
yapmak hem de başka gruplarla ilişkiler oluşturmak için ajanlarını, Batı Avrupa’nın
çeşitli şehirlerine, Türkiye’ye ve Kafkaslara gönderdi. Ermeni propagandacıları, millî
duyguları ayakta tutmak için millî şarkıları, eski Ermeni Krallığı’nın haritalarını ve
tablolarını aynı zamanda silahlı Ermeni gönüllülerinin fotoğraflarını halk arasında
yayıyorlardı (RGİA, Fond:1405, Op. : 521, Delo: 442, LL.379–395).
1890’lı yıllarda Hınçak Komitesi’nin yöneticileri merkezlerini Cenevre’den
Londra’ya taşıdılar ve suç unsuru teşkil eden faaliyetlerini burada sürdürmeye devam
ettiler (RGİA, Fond:1405, Op. : 521, Delo: 442, LL.379–395).
Rus devrimcileri ile yakınlaşan Ermeni propagandacıları, bu dönemde
Londra’da basılan yönetime karşı literatürü, İran üzerinden Rusya’ya sokuyorlardı.
Londra’da bulunan Hınçak Komitesi’nin yöneticileri, Türk Ermenilerine yardım
etmek, Londra’dan Kafkaslara gelen Komite ajanlarının çalışmalarını sağlamak ve
Kafkasların çeşitli bölgelerinde Komitenin şubelerini oluşturmak için Tiflis’de bir
merkez oluşturdular (RGİA, Fond:1405, Op.: 521, Delo: 442, LL.379-395). Hınçak
Komitesinin ilk temsilcisi,1890 yılının Ocak ayında Trabzon’da bulunan Ermeni
okullarında öğretmenlik yapmak üzere gönderildi. Bu gelişmeden sonra Trabzon,
Hınçak Komitesinin Erzurum, Karadeniz bölgesi ve İstanbul’daki örgütlenme
faaliyetleri için bir karargâh hâline geldi. Aynı yılın Mayıs ayında da örgütlenme
faaliyetleri için İstanbul’a bir başka komite üyesi gönderildi. Bu kişilerin yaptıkları
çalışmalar sonucunda, çok kısa bir zamanda, Komite büyük bir aşama kat etti
(Armyanskiy Vestnik, 1916: No: 44)
Komite Türkiye’de ve dünyanın çeşitli yerlerinde geniş bir propaganda
kampanyası oluşturdu, gizli organizasyonlar kurdu, Osmanlı Ermenilerine silah ve
asker sağladı, silahlı isyanlar çıkardı ve terör eylemlerine yürüttü. Komite, bu
eylemlerle büyük devletlerin dikkatini Ermeni meselesi üzerine çekmek istiyordu;
Kumkapı olayları özellikle bu nedenle yapılmıştı (Sarkisyan, 1972: 104–105). Sasun
İsyanı (1895), Babıali gösterisi (1895), Zeytun İsyanları ( 1895,1896 ) Komitenin
yaptığı eylemlerden bazılarıdır (Armyanskiy Vestnik, 1916: No: 44 ; Geniş bilgi için
bk.: Nalbandian, 1963: 118 - 129; Gürün, 1988: 172).
10
GİRİŞ
Şahin DOĞAN
Ermenilerin kurdukları komitelerin en önemlilerinden birisi de Taşnaksütun
Partisidir. Ermeni Devrimci Birliği adındaki bu örgüt ise İstanbul’da4 kuruldu.
Örgütün Cenevre’de temsilcisi bulunmaktaydı. Partinin burada basılan programına
göre bu partinin amacı üyeleri arasında devrimci fikirleri yaymak ve çeşitli yerlerde
devrimci partiler kurarak bu partileri yönetmek idi. Taşnaksütun Partisi Droşak (
Bayrak ) adında bir gazete çıkartıyordu (RGİA, Fond: 1405, Op.: 521, Delo: 442,
LL.379-395).
Taşnaksütun Partisi’nin ( Ermeni Devrimci Birliği) 1894 yılında kendi yayın
organları Droşak (Bayrak) dergisinde yayınladığı parti tüzüğünün içeriği bu partinin
kuruluşundan itibaren yaşanan tarihi süreci tamamen açıklamaktadır; Tüzükte,
Partinin amacının, Türkiye Ermenistanı’nda siyasî ve ekonomik özgürlük elde etmek
olduğu belirtilirken bu amaca ulaşmak için kullanılacak yöntemler arasında halkı
silahlandırılmak, savaşçı gruplar oluşturmak ve bu grupları hem ideolojik hem de
pratik olarak yetiştirilmeleri, (Anadolu’ya) insan ve silah göndermenin yollarının
yaratılması, devrimci komitelerin oluşturulması ve bu komitelerle sıkı ilişkilerin
kurulması, gruplara silah, para, insan yardımında bulunmak gibi fikirler beyan
edilmiştir (Oganesyan,1991: 81–83)
Taşnaksütun Partisi, 1892–1895 yılları arasında büyük bir gelişme göstermiş
ve yaygınlaşmıştı; Parti, İstanbul, Trabzon, Batum, Hovıy Nahçivan, Tiflis, Bakü,
Gandzak, Karabağ’da şubeler kurdu. Bununla birlikte Taşnaksütün Partisi,
Balkanlar’da, Mısır’da, Kıbrıs’ta, Cenevre’de, Paris’te, Marsilya’da ve 1896 yılı
itibari ile de Amerika Birleşik Devletleri’nde Komiteler oluşturmuştu. Parti
üyelerinin çoğunluğu propoganda ve silahlı mücadele yapmak üzere Anadolu’ya
gönderilmişlerdi (Oganesyan,1991: 81–83)
Parti aynı zamanda, İran Artpatakan, Surmalu, Kars ve Gümrü’de
oluşturulmuş olan stoklardan Anadolu’ya silah sevkıyatını organize ediyordu ve
Tebriz’de silah atölyesi kurmuştu (Oganesyan, 1991: 86). Rus Adalet Bakanı Y.
Muravyev’in 13 Aralık 1895 yılında hazırlamış olduğu, “Ermenilerin Rusya, Avrupa
ve Türkiye’deki Milliyetçi Hareketlerinin Özellikleri” başlığını taşıyan raporunda, bu
cemiyet üyelerinin aktif bir faaliyet içerisinde olduklarını, o dönemde Rusya’daki
Ermeni halkı arasında faaliyetlerinin sürdüğünü ve partinin Türkiye’ye üyelerini
gönderdiğini belirtikten sonra Parti’nin silah almaya devam ediyor olduğunu ve 1895
yılında Tula fabrikalarından Ermeniler tarafından Tebriz’e gönderilmek üzere büyük
bir miktarda silah alındığını belirtmiştir.
Kafkaslarda yakalanan Ermeni hareketi içerisinde bulunan bazı kişilerin
üzerinden Ermeniler arasında dağıtılması emredilen bir mektup bulundu. Bu
mektupta sosyalist düşüncelerin propagandasının yapılması ayrıca Rus ve Osmanlı
yönetimine açıkça isyan etmeye zorlamak için Ermeni halkına karşı tedhiş
4
. Belgede bu komitenin İstanbul’da kurulduğunu belirtmektedir fakat Esat Uras,Tarihte Ermeniler ve
Ermeni meselesi adlı eserinde bu cemiyetin Kafkaslar’da kurulduğunu belirtmektir. (bk.: Uras,1976:
442 ) Ayrıca Mehmed Hocaoğlu bu konun ile ilgili şunları belirtmektedir: “ Taşnak Komitesi 1890
tarihinde Kafkasya’da kuruldu.Truşak (Ermenice bayrak demektir) gazetesi komitenin düşüncelerini
yansıtan bir gazete olduğundan Taşnak Komitesinin bir adı da Truşak Komitesidir.Taşnak kelimesinin
Ermenice tamı Taşnak sutuyundur ki; federasyon anlamına gelir. Komitenin asıl adı Ermeni İhtilal
Cemiyetleri İttifakı’dır ancak Taşnaksutuyun kelimesi Türkçemize kısa olarak Taşnak denmiş…”(
bk.:Hocaoğlu,1976: 163-164 )
11
GİRİŞ
Şahin DOĞAN
hareketlerinde bulunulması öğütleniyordu (RGİA, Fond:1405, Op.: 521, Delo: 442,
LL.379-395). 1919 yılında Kafkasya’da bulunmuş olan İngiliz gazeteci Skotland –
Liddel Taşnaksütun Partisi için Şunları yazıyordu: “ Taşnaksütun Partisi uzun yıllar
boyunca kasıtlı olarak Ermenileri Müslümanlara karşı saldırtmak için tahrik eden
terörist bir organizasyondur. Müslümanlar tarafından hak ettikleri cezayı aldıklarında
ise bunu “ Dünyanın sempatisini Ermenilerin” üzerine çekmek için bir propaganda
aracı olarak kullanıyorlardı; bir Taşnak partisi üyesi için ölü bir Ermeni çok
değerliydi. Çünkü böyle bir olay eğer gerekli bir şekilde kullanılırsa propaganda için
önemli bir kazançtı” (Gaibov, 1990: 3).
Bu arada Partinin çeşitli ihtilal grupları, gelecekte planlanan isyanlar için
yerleşmek üzere Doğu Anadolu’ya geçiyorlardı. Turbah, Zalat, Aram Manukyan,
Vana İşhan, İşhan Arakelyan, Gorgoş, Ruben Ter- Minasyan Anadolu’da bir isyan
çıkarmak üzere bu bölgeye gelen Ermenilerden bazılarıdır. 20-30 ve hatta 100
savaşçıdan oluşan bu Ermeni grupları Türk düzenli birliklerine saldırıyorlardı.
Bu dönemde Ermeniler kendi siyasî bağımsızlıklarının gerçekleşemeyeceğini
anlayarak Rus devrimci hareketine yaklaşmışlardı. Bununla birlikte Ermenilerin bu
gizli örgütlerinin ileri gelenleri kendi gerçek amaçları olan Ermeni milliyetçiliğini
gizlediler (RGİA, Fond:1405, Op.: 521, Delo: 442, LL.379-395).
Taşnaksütun Partisi, zaman içerisinde büyük gelişmeler kat edecek ve I.
Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Ermenilerin kaderinde en önemli rolü
üstlenecektir.
12
I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI
Şahin DOĞAN
2. I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI VE OSMANLI DEVLETİ’NİN
SAVAŞA GİRİŞİ
Büyük kapitalist devletler arasındaki çelişkilerin olağan üstü bir şekilde
artması sonucunda 1914 – 1918 yılları arasında meydana gelen I. Dünya Savaşı,
emperyalist dönemin ilk Dünya Savaşı oldu. Bu savaşta yer alan koalisyon güçlerinin
dağılımı, sadece Avrupa’da değil bütün Yakın ve Orta Doğu’da da cephelerin
açılmasına neden oldu. ( Korsun, 1946: 3 ) 1 Ağustos 1914 tarihinde başlayan I.
Dünya Savaşı ile birlikte insanlık, tarihte korkunç bir döneme adım atmış oluyordu.
Bu savaş sonunda yeryüzünde on milyonlarca insan ölecek, birçok şehir ve kasaba
yok olacaktı. Ayrıca dört büyük imparatorluk yıkılarak dünya, yeni bir düzene
kavuşacaktı (Şatsillo, 2003: 6).
Savaşın başlamasıyla birlikte, bütün Yakın ve Orta Doğu, XX. yüzyılın
başında İngiltere, Almanya, Fransa ve Rusya’nın mücadele alanı hâline geldi. Bu
savaşın amacı siyasî etki alanlarının, pazarların ve toprakların yeniden taksim
edilmesi idi. XX. yüzyılın başlarında büyük devletler arasındaki oluşan
gruplaşmalar5, XIX. yüzyılda Yakın ve Orta Doğu’da sınırlı ölçüde siyasî ve sınır
değişimlerine neden olan güç dağılımını büyük oranda değiştirdi. Özellikle Üçlü
İtilaf’ın kurulması, Türkiye’nin İngiltere, Fransa ve Rusya arasında bölünmesi ile
ilgili bir anlaşmanın yapılmasının sinyalini vermişti (Korsun, 1946: 3).
İngiltere ve Fransa’nın amacı, Türkiye üzerindeki etkisi sürekli olarak artan
Almanya’yı buradan uzaklaştırmaktı. Bu amaca ulaşmanın en iyi yolu ise Türkiye’yi
Üçlü İtilaf’ın yanında savaşa sokmaktı. Ancak, bu plân, XIX. yüzyılda meydana
gelen savaşlarda Yakın ve Orta Doğu’daki etki alanlarını yitirmiş olan Rusya’yı
tatmin etmedi. Çünkü Rusya, iki yüz yıl boyunca amaç olarak önüne koyduğu siyasî
meseleleri çözmek için oluşan ortamı bir fırsat olarak görüyordu ( Korsun, 1946: 3 ).
Şöyle ki; Çarlık yönetimi tarafından İstanbul’un işgal plânları, daha 1896 yılında
hazırlanmıştı. 8 Şubat 1914 tarihinde yani savaşın başlamasından beş ay önce yapılan
gizli bir toplantıda ise İstanbul ve Boğazları ele geçirme plânları gözden geçirilmişti.
Bu toplantıda İstanbul ve Boğazların işgalinin genel bir Avrupa savaşı şartlarında
gerçekleştirilmesi gerektiği öngörülmüş, ayrıca, Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan,
Romanya ve diğer devletlerin gelecekteki rolleri belirlenmişti (Pavloviç vd., 1925:
30).
5
Büyük devletlerin gruplaşmalarının ilki, 1879 yılında Almanya ile Avusturya – Macaristan arasında
imzalanan ittifak anlaşması ve 1882 yılında bu iki devletin İtalya ile yaptıkları anlaşma sonucu
gerçekleşen “ Üçlü İtilaf ” bloğudur. Bu bloğa karşı İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanan
anlaşmalar sonucu “ Üçlü İttifak/ Triple Entente” bloğu oluşturulmuştur. 1915 yılında ise İtalya, Üçlü
İttifak bloğundan ayrılarak Üçlü İttifak devletlerine katılmıştır. Askerî ve siyasî temeller üzerine
kurulan bu iki karşı blok arasındaki çelişkiler insanlığı I. Dünya savaşına sürüklemiştir (Voyennıy
Entsiklopediçeskiy Slovar, 2002: 71, 1504 – 1505; Armaoğlu, 2003: 352; 439 – 451). Bu iki bloğun
oluşmasını sağlayan anlaşmaların tam metinleri için bk.: Mirovıe Voynı XX, 2002: 7 – 28, ( 1 – 12
Nolu Belgeler )
13
I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI
Şahin DOĞAN
İngiltere, Mezopotamya, Arabistan ve Filistin’i ele geçirmek için çaba
harcıyordu. Fransa, Kilikya ve Suriye’ye talip olmuştu. Bu iki ülke, Rusya’ya hiçbir
şey vermek istemiyordu. Ancak, İngiltere ve Fransa Rusya’nın; Avrupa’da
Almanya’ya karşı gerekli bir müttefik olması nedeniyle Çarlık yönetiminin
isteklerini hesaba katmak zorundaydı. 1914 yılında İngiltere ve Fransa, Avrupa’da
başarıya ulaşmak amacıyla Rusya’nın yardımını almak için Türkiye üzerindeki
çıkarlarından ödün vermek zorunda kaldılar. İngiltere ve Fransa eğer bu ödünü
vermeseydiler sadece Avrupa’da bazı kayıplar vermekle kalmayıp bütün Osmanlı
topraklarını da kaybedebilirlerdi. Aynı zamanda İngiltere, Almanya’nın Hindistan ve
Mısır’a yapabileceği direk bir saldırı tehlikesiyle karşı karşıya kalabilirdi
Almanya, Osmanlı Devleti üzerindeki amaçlarını gizliyor ve Osmanlı
Devleti’nin toprak bütünlüğünün korunması için çaba harcıyordu. Almanya’nın
izlediği bu siyaset gerçekte Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruyarak onu
bütün olarak kendi sömürgesi hâline dönüştürme amacını güdüyordu. Bu amacına
ulaşmak amacıyla Almanya, Osmanlı Devleti’ni kendi yanında savaşa girmesi için
her türlü yöntemi denedi (Korsun, 1946: 4).
2.1. Savaşın Başlaması
1914 yılında herhangi bir sorunun kolayca bir dünya savaşının çıkmasına
neden olabileceği siyasî bir ortam bulunmaktaydı. 1911, 1912, 1913 yıllarında
yaşanan siyasî krizler bir dünya savaşına neden olmamıştı ancak dünyadaki siyasî
ortam oldukça gergin bir hâl almıştı. İşte bu gergin siyasî ortam içerisinde Avusturya
Veliahdı’nın öldürülmesi ile başlayan kriz, I. Dünya Savaşı’nın başlaması için bir
neden oldu; 28 Haziran 1914 tarihinde Avusturya Veliahdı Franz Ferdinand ve eşi,
Sırp milliyetçileri tarafından Sarayevo’da öldürüldü (Hvostov, 1939: 414).
Avusturya – Macaristan Hükümeti’nin yaptığı soruşturmalar sonucunda suikastı
gerçekleştiren kişilerin Sırbistan Gizli Servisi ile ilişkileri olan “ Kara El” örgütü
tarafından yönlendirildikleri anlaşıldı ve suikastın sorumlusu olarak Sırbistan
Hükümeti gösterildi. Bu gelişmeler, önceden beri Sırbistan’a gözdağı vermek isteyen
Avusturya – Macaristan’a istediği fırsatı yaratmış oldu (Gülboy, 2004: 83).
Suikastın yapıldığı gün ile Avusturya – Macaristan’ın Sırbistan’a bir
ültimatom verilmesini kararlaştırması arasında iki hafta geçmişti. Bu süre zarfında
diplomatlar, siyasetçiler ve askerler Sırbistan’ın bu tavrı karşısında ne yapılacağı
konusunda gergin bir arayış içerisine girdiler. General Konrad, bu saldırıyı
Sırbistan’ın Avusturya – Macaristan’a bir savaş ilanı olarak kabul ediyor ve bu
çağrıya karşı cevabın sadece savaş olması gerektiğini düşünüyordu. General, bu
nedenle genel bir seferberlik ilan edilmesini ve Belgrat’a derhal savaş açılmasını
talep ediyordu. Generalin düşüncesine göre aksi takdirde İmparatorluk büyük bir
prestij kaybına uğrayacak ve büyük bir devlet olmaktan çıkacaktı. Berhtold da savaş
taraftarı idi. Genel anlamda Avusturya – Macaristan üst yöneticilerinin çoğunluğu bir
savaşın açılması düşüncesindeydiler. Avusturya – Macaristan üst yöneticilerinin
savaş taraftarı tutumlarına karşı sadece, Macaristan Başbakanı Kont İ. Tisa karşı
çıkıyor, böyle bir savaşta kazanılacak bir başarının dahi imparatorluğa ve
Macaristan’a yarar getirmeyeceğini savunuyordu. Ancak, Kont Tisa da, Temmuz ayı
14
I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI
Şahin DOĞAN
ortalarında Avusturya – Macaristan ve Alman yöneticilerinin baskıları sonucunda
savaş karşıtı düşüncelerinden vazgeçecekti (Tupolev, 2002: 106 – 107).
Görüşmeler sırasında Almanya’nın bu konudaki düşüncelerinin öğrenilmesi
için Berlin’e bir elçi gönderilmesine karar verildi. Zira Avusturya – Macaristan’ın
Sırbistan’a savaş ilan etmesi durumunda Rusya’nın da Avusturya – Macaristan’a
savaş ilan etme olasılığı çok yüksekti. Bunu müteakip Almanya’nın daha sonra da
Fransa’nın savaş’a dahil olmaları kaçınılmaz olarak görülüyordu. Dolayısıyla
Almanya yönetimi’nin, Avusturya – Macaristan’ın Sırbistan’a savaş açıp açmayacağı
konusundaki düşünceleri büyük bir öneme sahip idi (Hvostov, 1939: 414).
Kont Hoyos, Avusturya – Macaristan elçisi olarak 4 Temmuz 1914’te
Berlin’e gitti. Hoyos, 5 Temmuz günü Kayzer tarafından kabul edildi. ( Tupolev,
2002: 107 ) Kayzer, bu görüşme sırasında Avusturya’nın plânları hakkında bilgi
edindi ve bu planı olumlu buldu (Hvostov, 1939: 414). Görüşmeler sırasında Kayzer,
düşüncelerini şu şekilde ifade ediyordu: “ Şüphesiz, Rusya düşmanca bir pozisyon
alacaktır ve bunun için hazırdır. Eğer Rusya ile Avusturya arasında bir savaş çıkarsa
Almanya, kendi ittifak yükümlülüklerini yerine getirecektir.” Bu şekilde Almanya,
Avusturya – Macaristan’ın Sırbistan’a saldırması durumunda çok büyük bir ihtimalle
bir Avrupa savaşının çıkacağını bile bile Avusturya – Macaristan’ın Sırbistan’a savaş
açmasını tereddüt etmeden kabul etmiş oluyordu (Tupolev, 2002: 107).
Almanya’nın böyle bir pozisyon alması sonucunda, Viyana’da Sırbistan’a
kabul edilmez şartlar taşıyan bir ültimatom verilmesine karar verildi. 23 Temmuz
1914 tarihinde de bu ültimatom6 Sırp Hükümeti’ne sunuldu. Ağır koşulların
bulunduğu bu ültimatoma cevap vermesi için Sırbistan’a 48 saat süre tanındı. Bu
ültimatoma cevap verilmemesi durumunda ise savaş açılacağı Sırbistan’a bildirildi
(Gülboy, 2004: 84 – 85). 24 Temmuz günü Rus Dışişleri Bakanı S. D. Sazonov
Balkanlardaki bu gelişmelerle ilgili bir telgraf aldığında, “ Bu bir Avrupa savaşı
demek!” diyerek bu konudaki düşüncelerini ifade ediyordu. Aynı gün Bakanlar
Kurulu toplanarak Sırbistan’ın Avusturya’ya vereceği cevap meselesi görüşüldü.
Bakanlar Kurulunun bu toplantısı sonucunda, Sırp Hükümeti’ne, Avusturya’nın daha
ılımlı olması gerektiği şeklinde cevap vermesi tavsiye edildi. Ayrıca Sazonov,
Berlin’in Avusturya’ya daha barışçıl davranması konusunda etkide bulunabileceğini
düşünerek Almanya’nın büyük elçisi F. Purtales ile görüştü (Şatsillo, 2003: 21). F.
Purtales, Sazonov ile yaptığı bu görüşmeyi 25 Temmuz’da Almanya Dışişleri
Bakanlığı’na çektiği telgrafta şöyle anlatıyor: “ Daha demin Sazonov ile uzun bir
görüşme yaptım. Bakan, endişeli bir halde Avusturya – Macaristan’a inanılmaz
suçlamalarla ithamda bulundu. Görüşmemiz sırasında Sazonov, “ Eğer Avusturya –
Macaristan Sırbistan’ı işgal ederse biz de Avusturya – Macaristan ile savaşırız” diye
haykırdı” (Şatsillo, 2003: 59, Belge No:31). Bu gelişmelerin ardından Sırp
Hükümeti, 25 Temmuz günü bu ültimatoma cevap olarak, Avusturya’nın isteklerinin
büyük bir kısmını kabul ettiğini ancak kendi egemenliğini zedeleyen bazı maddelerin
diplomasi yolu ile yumuşatılmasını istediğini bildirdi7 (Gülboy, 2004: 84 – 85).
6
Avusturya – Macaristan’ın Sırbistan’a verdiği notanın tam metni için bk.: Şatsillo, 2003: 60 - 63,
Belge No: 32.
7
Sırp Hükümetinin, 25 Temmuz 1914 tarihinde Avusturya – Macaristan’ın notasına verdiği cevabın
tam metni için bk.: Şatsillo, 2003: 63 - 67, Bege No: 33
15
I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI
Şahin DOĞAN
Belgrat’tan gelen bu cevap üzerine Avusturya – Macaristan, Sırbistan ile olan
diplomatik ilişkilerini kesti ve 28 Temmuz günü Sırbistan’a savaş açtığını ilan etti.
Avusturya – Macaristan’ın Sırbistan’a savaş ilan etmesiyle birlikte Rusya, 29
Temmuz’da kısmi seferberliğe başladı.8 Bunun üzerine Almanya, eğer Rusya askerî
hazırlıklarını durdurmaz ise Almanya’nın da seferberliğe başlayacağını açıkladı.
Almanya’nın bu tehdidine karşılık olarak Rusya, 30 Temmuz günü genel seferberlik
ilan etme kararı aldı. Bu arada Avusturya da genel seferberlik yapmaya karar verdi.
31 Temmuz günü Almanya, Rusya’ya bir ültimatom vererek askerî hazırlıklarını
durdurmasını istedi. Almanya’nın bu ültimatomuna Rusya’nın olumsuz cevap
vermesi üzerine Almanya, 1 Ağustos 1914 tarihinde Rusya’ya savaş ilan etti9
(Hvostov, 1939: 415 – 416). Almanya, 1 Ağustos’ta genel seferberlik ilan etmiş olan
Fransa’ya da 3 Ağustos 1914 tarihinde savaş ilan etti. Almanların Belçika sınırını
geçmeleri üzerine İngiltere Almanya’ya bir nota çekerek Alman birliklerinin bu
bölgeyi terk etmesini istedi fakat Almanya İngiltere’nin bu notasına cevap vermedi.
Bu gelişmenin ardından İngiltere 4 Ağustos’ta Almanya’ya savaş ilan etti.
İngiltere’nin de savaşa dâhil olmasıyla birlikte Avrupa’nın bütün büyük güçleri
savaşa girmiş ve böylece I. Dünya Savaşı başlamış oluyordu (Gülboy, 2004: 88)
2.2. Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girişi
Enver Paşa başta olmak üzere İttihat ve Terakki Hükümeti, Balkan
Savaşlarında ordunun çok zayıf olduğunu anlamış ve bunun üzerine hemen ordunun
güçlendirilmesi ve ıslah edilmesi çalışmalarına başlamıştı. İttihat ve Terakki
Hükümeti bu amaçla Almanya’dan askerî bir heyet getirilerek ordunun ıslah edilmesi
çalışmalarına başlanması yönünde bir karar aldı (Arutünyan, 1968: 23; Kurat, 1990:
226). Alınan bu karar üzerine Sadrazam, İstanbul’daki Alman Büyükelçisi Von
Vangenheim’e başvurarak, Almanya’nın Anadolu’nun güç kazanması konusunda
samimi arzusuna güvenerek Osmanlı ordusunun idaresi için bir Alman generalin
gönderilmesini İmparator Hazretleri’nden istediklerini bildirdi (Adamov, 1924: 53).
Hükümetin bu isteği üzerine orduyu modernleştirmek üzere 1913 yılının
Kasım ayında Liman Von Sanders’in başında bulunduğu bir Alman Heyeti İstanbul’a
geldi ve hemen ordunun ıslah edilmesi çalışmaları başlatıldı (Shaw, 2000: 370).
Liman von Sanders ve Heyetinin İstanbul’a gelmesi hem İstanbul’da hem de
başta Petersburg’da olmak üzere Avrupa Başkentlerinde - Avusturya – Sırbistan
anlaşmazlığı çıkıncaya kadar - siyasî çıkar çevrelerinin en önemli ilgi odağı
olmuştur. Zira bu heyetin davet edilmesi Türkiye’nin Almanya ile olan yakınlığını
daha da güçlendirecekti (Adamov, 1924: 53 – 54).
8
Rusya Dış İşleri Bakanı S. D. Sazonov, dış merkezlere 28 Temmuz 1914 tarihinde çektiği telgrafta
seferberliğin başlayacağını bildiriyordu: 1539 nolu telegraf;Viyana, Paris, Londra, Roma’ya bildirilir:
Avusturya’nın Sırbistan’a savaş ilan etmesi nedeniyle yarın Odessa, Kiev, Moskova ve Kazan
bölgelerinde seferberlik başlatılacaktır. Alman Hükümeti’ne Rusya’nın Almanya’ya karşı bir saldırı
yapma niyetinde olmadığını bildiriniz. Viyana’daki Büyük Elçimiz şuan için geri çağrılmayacaktır”
(Şatsillo, 2003: 67 – 68, Bege No: 35).
9
Almanya büyük elçisi F. Purtales’in Rus Dış İşleri Bakanı S. D. Sazonov’a 1 Ağustos 1914 saat 7:
10’da Almanya’nın Rusya’ya savaş açtığını bildiren nota için bk.: Şatsillo, 2003: 82, Bege No: 59
16
I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI
Şahin DOĞAN
Avrupa’da bir savaşın çıkması ve bu savaşın Türkiye’ye de yansıması
ihtimali düşünülerek Enver Paşa’nın askerî danışmanlarından General von
Bronsart’ın nezaretinde Türkiye’de seferberlik hazırlıkları için 1914 yılının Şubat
ayından itibaren bazı çalışmalar başlatılmıştı. Bosna’daki suikasttan sonra başlayan
siyasî krizin gittikçe tırmanması üzerine de Enver Paşa, askerî hazırlıkları
hızlandırmış ve bu hazırlıklara daha önem vermeye başlamıştı. Zira 30 Temmuz’da
kısmi seferberliğe başlanmış, Ağustos ayında da genel seferberlik ilan edilmişti
(Kurat, 1990: 226 ).
Savaşın başlaması ile Osmanlı Devleti’nin coğrafî konumu büyük bir önem
kazanmıştı; Rusya’nın ikmal ve ticaret yolu Osmanlı Devleti’nin kontrolündeki
Boğazlar üzerinden Akdeniz’e ulaşması nedeniyle bu yolun açık tutulması Rusya ve
müttefikleri açısından büyük bir önem arz ediyordu. Almanya ise Osmanlı Devleti’ni
kendi yanında savaşa sokarak Rusya’yı Karadeniz’de sıkıştırmak istiyordu. Bununla
birlikte Kafkasya ve Mısır’da yeni cephelerin açılmasıyla da Almanya’nın yükü
hafifleyecekti. Ayrıca, Halife, yapacağı çağrıyla Rusya’da, İngiltere ve Fransız
sömürgelerinde yaşayan birçok Müslümanı ayaklandırabilirdi. Osmanlı Devleti’nin
Almanya ve Avusturya – Macaristan’ın yanında savaşa dahil olması durumunda
Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan da aynı eğilimi gösterebilirdi ( Gülboy, 2004:
142 ).
Osmanlı Devleti’nin İtilaf Devletleri’ne katılmak için yaptığı teşebbüsler
olumsuz sonuçlanmış bunun sonucunda da Üçlü ittifak’a yakınlaşmak durumunda
kalmıştı. Avusturya’nın yaptığı teklifi olumlu bulan Osmanlı Devleti, 22 Temmuz
1914’de Almanya’ya başvurmuş, 27 Temmuz’da başlayan görüşmeler sonucunda da
2 Ağustos 1914 tarihinde Osmanlı Devleti ile Almanya arasında ittifak anlaşması
imzalanmıştır (Tolon, 2004: 28).
2 Ağustos 1914 tarihinde iki ülke arasında imzalanan 8 maddelik bu gizli
anlaşma ile Osmanlı Devleti Almanya’nın ve Avusturya - Macaristan’ın müttefiki
oluyordu; anlaşmaya göre eğer Rusya, Avusturya – Sırp çatışmasına bir müdahalede
bulunursa Almanya, Avusturya – Macaristan’ın tarafında olacaktı, böyle bir durumda
Osmanlı Devleti da Almanya’nın yanında yer alacaktı (Alekseyev, 2001: 257).
İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesini geciktirmek ve
böylece Avrupa’daki Rus birliklerinin Kafkas Cephesi’ne nakledilmesini önlemek
çabası içindeydiler. Almanya ise aksine Rusların Avrupa’daki gücünü zayıflatmak
için Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya saldırısının bir an önce gerçekleşmesini istiyordu
(Korsun, 1946: 4).
2 Ağustos’ta tarafsızlığını ilan eden Osmanlı Devleti’nin bu pozisyonunu
sürdürmesini en çok isteyen Rusya idi. Özellikle Kafkaslar’da cephe açılması ve
Boğazların kapanması Rusya’yı çok güç bir durumda bırakacaktı. Bu nedenle Rus
diplomatlar Osmanlı Devleti’nin tarafsızlığını sürdürmesi için büyük bir çaba
harcadılar. Ancak bu çabalar sonuçsuz kalacaktı (Adamov, 1924: 54 – 74; Şatsillo,
2003: 233).
Almanya, savaşın çıkmasıyla birlikte kendi yanında savaşa girmesi için
Osmanlı Devleti’ne baskı yapmaya başlamıştı. Ancak Osmanlı Devleti, seferberliğini
tamamlayamadığını dolayısıyla savaşa hazır olmadığını ifade ederek savaşa
girmemeye çalışıyordu. Almanya’nın Eylül 1914’te Fransa’nın Marne hattında
başarılı olamaması ve bu nedenle Fransa’yı saf dışı edememesi aynı zamanda
17
I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI
Şahin DOĞAN
Avusturya’nın Rusya karşısında bir varlık gösterememesi ve Rusya’nın Galiçya’yı
ele geçirmesi üzerine Almanya, hem Rus hem de Fransız cephesinde savaşmak
zorunda kalarak güç bir duruma düşmüştü. Almanya, düştüğü bu durumdan
kurtulmak için Osmanlı Devleti’nu biran evvel savaşa sokmak yönündeki baskılarını
iyice artırdı. Ancak, Osmanlı Devleti bu defa da malî durumunun iyi olmadığını ileri
sürerek bu baskılara direnmeye çalıştı. Almanya, Osmanlı Devleti’nin aldığı bu tavır
karşısında, 1914 yılının Ağustos ayında Akdeniz’de İngiliz donanmasından kaçarak
Osmanlı Devleti’ne sığınan Goeben ve Breslau adlı savaş gemilerinden faydalanmayı
düşündü (Tolon, 2004: 33 – 34).
Enver Paşa 11 Ağustos’da Almanlara ait bu iki savaş gemisinin İstanbul’a
gelmesine ve Osmanlı Devleti tarafından satın alınmasına göz yumdu. Bu satın alma
işlemi şeklen gerçekleştirilmişti. Çünkü bu gemilerdeki Alman mürettebat görevine
devam ediyordu. Almanya’nın baskıları sonucunda Goeben savaş kruvazörünün
komutanı Amiral Souchon 18 Ağustos’da Türk donanmasının komutanlığına atandı
(Şatsillo, 2003: 234; Gülboy, 2004: 145)
Bu arada Türkiye’de bulunan Rus resmî temsilcileri, Osmanlı Devleti’nin
hem İstanbul’da hem de Anadolu’da savaş hazırlıklarını yaptığını rapor ediyorlardı.
Rusya’nın İstanbul Büyük elçisi Girs, 19 Eylül’de Amiral Ebergard’a çektiği
telgrafta, Goeben ve Breslau savaş gemilerinin Karadeniz’e girecekleriyle ilgili
söylentilerin arttığını ancak hükümet üyelerinin bu söylentileri yalanladıklarını ifade
ettikten sonra Karadeniz’deki limanlarda zamanında gerekli savunma önlemlerinin
alınması gerektiğini bildiriyordu. Bu telgrafın gönderilmesinden iki gün sonra 22
Eylül’de bu bilgi karargâh tarafından da doğrulandı: “ İstanbul’dan alınan bilgiler
barışın korunması ile ilgili hiçbir ümit vermemektedir. Türkiye’nin yapacağı bir
saldırı beklenmelidir…” . Sazanov, Amiral Ebergard’a 20 Kasım’da çektiği telgrafta
Türkiye’nin Almanya’dan para aldığını ve bu nedenle yakın günlerde Türkiye’nin
Rusya’ya saldırabileceğini ifade ediyordu. 28 Kasım saat 17: 30’da alınan bir
mesajda, güvenilir kaynaklardan alınan bilgilere göre Türkiye’nin 28 Kasım’da savaş
ilan etmeye karar verdiği bildiriliyordu (Novikov, 2003: 4 – 5).
Petersburg’daki Osmanlı Sefareti Maslahatgüzarı Fahrettin Bey’in 25 Ekim
1914 tarihinde gönderdiği telgrafta Rusya’daki durum şu şekilde ifade ediliyordu: “
Rus siyasî mahfillerinde, Türkiye’nin Rusya’ya karşı yakında harbe gireceği kuvvet
bulmuştur; Ruslar bundan endişe duymamaktadırlar. Rus Harbiye Nazırı’nın bir
yabancı askerî ataşeye söylediğine göre: Türkler “Yavuz” zırhlısının ateşi
himayesinde Hoca Bey’e ( Odessa’ya ) askerî bir çıkarma yapmaya hazırlanmakta
imişler. Ruslar ise kendileri tarafından, Türkiye’ye karşı taarruzda
bulunmayacaklarını temin edip duruyorlarmış” (Kurat, 1990: 241).
Enver Paşa bir saldırının yapılması taraftarı idi ancak hükümetteki diğer
bakanlar zaman kazanmak istiyorlardı ve bu nedenle de Dışişleri Bakanı Halil Bey’i
saldırıyı düzenlemek için uygun bir zaman belirlemek üzere Berlin’e göndermeye
karar verdiler. Ancak, Enver Paşa tarafından desteklenen Amiral Souchon bu
görüşmelerin sonucunu beklemeden Rusya’nın Karadeniz’deki limanlarına saldırarak
savaşı başlattı10 (Novikov, 2003: 5): Alman Genel Kurmaylığı’ndan alınan emre göre
10
Türkiye’nin savaşa girişi ve bu dönem ülkeyi yöneten Hükümet üyelerinin bu konudaki tutumları
tartışılan bir meseledir. Akdes Nimet Kurat, Enver Paşa’nın savaşı arzu ettiğini ancak Sadrazam Said
Halim Paşa, Talat Bey ve Cavit Bey gibi kabine üyelerinin birçoğunun savaşa hemen girilmemesi
18
I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI
Şahin DOĞAN
ve Osmanlı yetkililerinin izin vermesiyle Osmanlı Donanması Amiral Souchon
tarafından tatbikat yapmak bahanesi ile 27 Ekim’de Karadeniz’e çıkartıldı. 29
Ekim’de de Rusya’nın Karadeniz’deki Odessa, Sivastapol ve Novorrossisk
Limanları, içerisinde Türk bayrağı çekili Goeben ve Breslau savaş gemilerinin
olduğu Osmanlı Filosu tarafından bombalandı. Aynı gün Rusya’nın İstanbul
Büyükelçisi M. N. Girs, yetkililerden pasaportlarını istedi. Bu gelişme üzerine, 2
Kasım’da Rusya, 5 Kasım’da İngiltere, 6 Kasım’da da Fransa Osmanlı Devleti’ne
savaş ilan ettiler. Osmanlı Devleti da 11 Kasım’da bu devletlere karşı resmen savaş
ilan etti. Bu şekilde Almanların Osmanlı Devleti’nu savaşa sokma çabaları, sonunda
başarıya ulaşmış oluyordu (Şatsillo, 2003: 234).
2.3. Kafkas Cephesi’nin Açılması ve Sarıkamış Harekatı
Osmanlı Donanması’nın 29 Ekim 1914 yılında Rusya’nın Karadeniz’de
bulunan limanlarına yaptığı saldırıdan hemen sonra Rusya, Osmanlı Devleti ile olan
diplomatik ilişkilerini derhal kesti. Rus Kafkas Ordularının bir bölümüne sınıra
gidilmesi ve Türk birliklerine saldırılması emri verildi. Bu gelişmeleri 2 Kasım 1914
yılında II. Nikola’nın manifestosu takip etti. Kafkas Cephesi’ndeki ilk çarpışmalar 10
Kasım 1914 tarihinde başladı (Ludşuveyt,1966: 62).
Rusya, Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesinden önce yaptığı plânlar
çerçevesinde İstanbul ve Boğazların alınması için bir çıkarma harekatı düzenlemeyi
plânlamıştı. Bu plâna göre Kafkas Ordusu birlikleri de bu çıkarma hareketine
yardımcı olacaklardı. Ancak; Rusya, savaş süresince hiçbir zaman bu askerî harekatı
gerçekleştirecek ne ulaşım araçlarına ne de yeterli sayıda çıkarma birliklerine sahip
olamadığı için bu plân sadece kağıt üzerinde kaldı. Bu nedenle savaş sırasında sadece
Rus Kafkas Orduları Komutanlığı’nın hazırlamış olduğu plânlar hayata
geçirilebilmiştir. Kafkas Orduları Komutanlığı’nın yapmış olduğu bu plâna göre Rus
Ordusu Kars – Sarıkamış – Erzurum istikametinde ilerleyecek ve böylece Türk
mevzilerinin içlerine girerek mevziler dağıtılacaktı. Ayrıca, Türk Ordusu’nun
kanatlardan yapabileceği saldırıları hesap eden Rus komutanlığı Rus birliklerinin
Oltu ve Kağızman istikametinde hareket etmesini de bu plâna dahil etmişlerdi.
Anadolu’nun içlerine doğru yapılacak bu hareket eğer başarıya ulaşırsa Rus Ordusu,
geniş bir hareket sahasına kavuşacak aynı zamanda ele geçirilecek bu bölge daha
sonra Mezopotamya ve diğer önemli noktalara yapılacak saldırılar için bir baz
oluşturacaktı11(Arutünyan, 1971: 124 – 125).
gerektiğini savunduklarını ifade etmektedir. Ancak, Kurat, Talat Bey, Cemal Paşa ve Halil Bey’in
Eylül ayının ortalarından itibaren Enver Paşa’yı savaşa girilmesi gerektiği konusunda desteklemeye
başladıklarını belirterek 20 Ekim 1914 tarihinde yapılan kabine toplantısında Enver Paşa, Talat Bey,
Cemal Paşa ve Halil Bey tarafından Rusya’ya karşı savaş açılması kararının alınmış olabileceğinin ve
25 Ekim gününde ise Enver ve Cemal Paşaların General Souchon’a Rus limanlarına saldırı emrini
vermiş olduklarının kuvvetle muhtemel olduğunu ifade etmektedir ( bk.: Kurat, 1990: 242 – 243 ).
11
A. Yaşenko, 1916 yılında kaleme aldığı “ Russkie İnteresı v Maloy Azii” adlı eserinde, Rusya’nın
Küçük Asya üzerindeki en temel çıkarının İstanbul ve Boğazların ele geçirilmesi olduğunu ifade
etmektedir (Yaşenko, 1916: 9).
19
I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI
Şahin DOĞAN
Türk Ordusu’nun Kafkas Cephesi’ndeki planı ise: Sarıkamış’ta bulunan Rus
birliklerinin yok edilmesi; cephenin sol kanadında Ardahan ve Batum’un ele
geçirilerek daha sonra bu istikametten Tiflis’e ulaşmak; cephenin sağ kanadında İran
Azerbeycanı’nı, Culfa ve Nahçıvan’ı ele geçirerek bu istikametten Bakü,
Yelizavetpol ve Kuzey Kafkasya’ya ulaşmak; ayrıca Rus Kafkas Ordusu’nun
kuşatma altına alınarak tamamen yok edilmesi, Türk Kafkas Ordusu’nun plânları
arasındaydı (Korsun, 1946: 21; Arutünyan, 1971: 125).
Savaşın başında Rus Kafkas Ordusu’nun gücü, 153 tabur, 175 bölük (
yüzlük), 12 istihkâm bölüğü, 350 sahra topu ve 5 kale topçu taburundan oluşmakta
idi (Korsun, 1946: 22). Kafkas Cephesi’ndeki III. Türk Ordusu ise IX., X., ve XI.
kolordulardan oluşmaktaydı; X. Kolordu Sivas ile Karadeniz arasında, IX. ve XI.
Kolordular ise Erzurum ve çevresinde bulunmakta idiler (Kurat, 1990: 262). III.
Ordu’nun savaşın başlarındaki gücü ise 100 tabur, 165 süvari bölüğü ve 244 toptan
oluşmaktaydı. Hasan İzzet Paşa’nın komutası altında bulunan III. Orduda 150 bin
asker ve subay görev yapmaktaydı (Ludşuveyt, 1966: 63).
Savaşın başlamasıyla birlikte Rus Kafkas Ordusu, Türk sınırını geçerek
Erzurum istikametinde saldırıya geçti. Ancak Rus Ordusu’nun bu hareketi Türk
birlikleri tarafından durduruldu ve hatta Rus Kafkas Ordusu geri püskürtüldü
(Korsun, 1937: 5). Bu hareketi gerçekleştiren General Bergman, kendi başına aldığı
bu saldırı kararı ile süratle bir harekete girişerek büyük bir başarıya ulaşmak
istemişti. Rus General 2 Kasım 1914 tarihinde komutası altında bulunan 155. alay ile
Zivin’e saldırdı ve burayı işgal etti. Rus birlikleri sınırın başka yerlerinden de
geçerek Bayazit ve Diyadin mevkilerini ele geçirdiler. General Bergman’ın
kuvvetleri sınırdan 30 km. içeri ilerleyerek Ardos – Horasan hattını kontrol altına
aldılar. 5 Kasım günü Rus birlikleri Türk sınırları çerisinde bulunan ilk önemli
müstahkem mevkii olan Köprüköy’e doğru ilerlemeye başladılar. 7 Kasım’da burada
meydana gelen cephenin ilk önemli çarpışmasında Rus hücumu geri püskürtüldü. 11
Kasım’da da Hasan İzzet Paşa’nın gönderdiği kuvvetler Rusları geri çekilmeye
zorladılar. Ancak, Rus birliklerinin takviye edilmesi ile birlikte bu geri çekiliş bir
kaçışa dönüşmedi ve buradaki çarpışmalar 17 Kasım’a kadar devam etti (Kurat,
1990: 265 – 266). Türk Ordusu’nun Rusların ilk saldırısını durdurması ile birlikte
karşı bir harekete geçerek Batum istikametinde ilerlemeye başlamış ve bu ilerleme
sonucunda Borçka, Artvin ve Ardanuç Türk birliklerinin eline geçmişti. Bu şekilde
Türk Ordusu Batum bölgesinin güney kısmını tamamen ele geçirmiş oluyordu
(Ludşuveyt,1966: 64).
Savaşın ilk haftasında yaşanan bu çarpışmalar cephedeki Rus ve Türk
güçlerinin eşit olduğunu ortaya koymuş ve Rusların ilerleyişinin kolay
olamayacağını göstermişti. Ayrıca, Rusların bu ilk saldırısının durdurulması Türk
askerinin moralini de yükseltmişti. Türk Ordusu’nun bu ilerleyişi özellikle Enver
Paşa ve çevresindekilerde büyük bir sevinç yarattı ve daha sonrası için büyük
ümitlere yol açtı. Kış mevsiminin gelmesi ve bölgede kötü hava koşullarının erken
başlaması nedeniyle de Hasan İzzet Paşa, askerî hareketlerin duracağını
düşünüyordu. Ancak, bu sıralarda Enver Paşa, Ruslara ani bir baskın yapmak üzere
büyük bir taarruzun plânlarını yapmakta idi (Kurat, 1990: 266 – 267).
Enver Paşa’nın hazırladığı bu plânda, Ardahan istikametinde Ruslara karşı
büyük bir taarruz hareketi düzenlenerek Sarıkamış ve Kars’ın ele geçirilmesi
20
I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI
Şahin DOĞAN
düşünülmekteydi. Böylece Kafkaslar üzerine bir askerî hareket mümkün olacağı gibi
bunun sonucunda Kafkas Rus Ordusu’nun imha edilmesi ve bölgede bulunan
Müslümanların Ruslara karşı ayaklanacakları öngörülüyordu (Korsun, 1937: 17 – 24;
Kurat, 1990: 268).
Sarıkamış hareketi olarak adlandırılan bu askerî taarruzu yönetmek için Enver
Paşa, Albay Bronsart von Schellendorf ile birlikte Aralık ayının başlarında Goeben
ile İstanbul’dan Trabzon’a buradan da Erzurum’a geldiler. Enver Paşa’nın taarruz
plânını tasvip etmeyen III. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa, istifa etti ve III.
Ordu’nun komutanlığına Enver Paşa geçti (Ludşuveyt,1966: 65).
Sarıkamış Hareketi’nde tarafların güçleri şu şekildeydi: Hareket’in ana
istikametinde ( Sarıkamış istikameti ) Rusların, 53 tabur, 36 bölük ve 148 topu
bulunmaktaydı. Türklerin ise 30 tabur, 16 bölük ve 154 topu mevcut idi.
Rakamlardan görüldüğü gibi Sarıkamış istikametindeki Rus piyade gücü Türk
birliklerinin neredeyse iki katı kadar iken tarafların topları ise hemen hemen eşit
sayıda bulunmakta idi. Türk Ordusu’nun ikmal yolları çok uzundu: Ordunun bazı
gereksinimleri İstanbul’dan deniz yolu ile Trabzon’a oradan da cepheye
gönderiliyordu. Ancak savaşın başından beri Rus filosunun Karadeniz’deki
üstünlüğü nedeniyle III. Ordu’nun bütün gereksinimleri Kayseri – Sivas – Erzincan
üzerinden olmak üzere 900 km. gibi uzun bir yoldan sağlanıyordu. Bu durum
ordunun ikmalinin yeterli düzeyde yapılamamasına yol açmıştı. Ayrıca Sarıkamış
hareketi öncesinde yük hayvanlarının bir çoğu ölmüş, hayatta kalanlar da
bakımsızlıktan yeteri kadar verimli olamıyorlardı. Bunlara rağmen Türk Ordusu
modern bir şekilde teçhiz edilmiş ancak dağlarda yapılacak bir kış hareketi için
gerekli kışlık elbise ve ayakkabıdan yoksun idi. Bu olumsuzlukların yanında salgın
hastalıklar da orduda önemli bir sorun olarak ortaya çıkmıştı (Korsun, 1937: 26,29)
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Sarıkamış Hareketi 22 Aralık 1914
tarihinde Enver Paşa’nın emri ile başlatıldı. Bu hareketin amacı Sarıkamış, Kars ve
Gümrü’yü ele geçirerek daha sonra da Kafkaslara yönelmek sonuç olarak da Rus
Kafkas Ordusu’nu yok etmekti (Ludşuveyt,1966: 65). Ancak böyle büyük bir taarruz
için Türk Ordusu yeterli derecede hazırlanmamış ve gerekli teçhizata sahip değildi.
Ayrıca, bölgenin dağlık oluşu ve hava koşullarının olumsuzluğu böyle bir hareketi
çok zor bir hale sokuyordu (Korsun, 1937: 26, 29). Bununla birlikte, Sarıkamış
Harekatı’nda Türklere karşı savaşmak üzere, bölgedeki Ermeni halkı da Ruslar
tarafından bütünüyle en modern silahlarla donatılmışlardı12 (Korsun, 1940: 189,
Prilojeniye 4).
Bölgede meydana gelen çarpışmalarda Türk askerî, bütün olumsuzluklara
rağmen kahramanca savaştı. Ancak, yapılan bu büyük mücadele sırasında Türk
askerlerinin on binlercesi - 20 derece soğuk altında aç ve yorgun bir hâlde donarak
öldüler. 2 Ocak günü hareketin başarısızlığa uğradığı tamamen ortaya çıkmış ve
Sarıkamış’ın alınamayacağı anlaşılmıştı. Bu durum karşısında Enver Paşa 2 Ocak
günü cepheden ayrıldı ve Erzurum üzerinden İstanbul’a geri döndü. Çarpışmalar, 17
12
Savaşın ilerleyen dönemlerinde Ermenilerin Ruslar tarafından silahlandırılmaları, Kafkasya’yı tehdit
eden bir Türk ilerleyişinin durmasından sonra da daha da hız kazanarak devam edecekti (Korsun,
1940: 189, Prilojeniye 4).
21
I. DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI
Şahin DOĞAN
Ocak gününe kadar devam etti ancak bu çarpışmaların hiçbir önemi kalmamıştı. Türk
birlikleri geri çekildiler ve Ardahan ve Oltu tekrardan Rusların eline geçti (Kurat,
1990: 279). Böylece Sarıkamış Hareketi Türk Komutanlığı’nın yapmış olduğu taktik
hatalar sonucunda büyük bir yenilgiyle sonuçlanmış oldu (Korsun, 1946: 38).
Sarıkamış Hareketinin sonucunda Türk Ordusu çok büyük kayıplar verdi:
Türk Ordusundan yaklaşık 70 000 kişi bu çarpışmalar sırasında öldü ( ölen askerlerin
30 000 kişisi soğuktan donarak ölmüşlerdi) (Korsun, 1946: 38). Bu durum Türk
Ordusu’nun en güzide askerlerini yitirdiği anlamına geliyordu. Bu taarruzda yok olan
askerî birliklerin yeri bir daha aynı kalitede askerlerle doldurulamadı ve bu şekilde
Kafkas Cephesinde Rus ilerleyişinin önü tamamen açılmış oldu (Kurat, 1990: 280).
Nitekim, Sarıkamış yenilgisinden sonra Rusların Doğu Anadolu’daki
ilerleyişi sonucunda Rus Orduları Kafkas Cephesi’nde, 1917 yılının başlarına kadar
Erzurum ( Aralık 1915 – Ocak 1916 ), Erzincan (Haziran – Temmuz 1916 ), Van,
Muş, Eleşkirt, Bayburt, Beyazıt, Diydin, Malazgirt, Hınıs, Ahlat, Nenehatun gibi
önemli merkezleri işgal etmiş ve böylece Doğu Anadolu’nun büyük bir kısmı
Rusların eline geçmiştir13 (Yıldırım,1990: 94).
13
Kafkas Cephesi’nde ki askerî hareketler ve Anadolu’nun Ruslar tarafından işgal edilmesi hakkında
daha geniş bilgi için bk.: Korsun, 1940; Korsun, 1938; Korsun, 1937; Korsun, 1946; Arutünyan,
1971; Ludşuveyt, 1966.
22
I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Şahin DOĞAN
3. I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Birinci Dünya Savaşı’nın hemen başında Ermeni diplomatları Ermeni
meselesini tekrardan Ermeni toplumunun önüne getirdiler. Elbette ki Ermeni
toplumu, Ermeni diplomasisinin faaliyetleri doğrultusunda hareket ediyordu. Ancak;
Ermeni toplumunun temsilcilerinin faaliyetleri kendileri tarafından değil uluslararası
diplomasi tarafından yönetiliyordu. Ermeni meselesinde özellikle Rus Diplomasisi
kilit bir rol üstlenmişti (Boryan, 1928: 345).
Savaşın başlamasına birkaç gün kala Taşnaksütun Partisi Erzurum’da genel
bir toplantı yaptı. Bu toplantının ardından İttihat ve Terakki Partisi’nden temsilciler
Taşnaksütun Partisi üyeleri ile bazı görüşmeler yaptılar14 (Koçar, 1988: 213 – 214).
ve Taşnaksütun Partisi’ne savaş sırasında Türk- Alman koalisyonu yanında yer
almalarını ve bunun karşılığında Ermenilere Rusya Ermenistanı’nda otonom bir
Ermenistan sözü verdi. Ancak, Taşnaksütun Partisi bu öneriyi geri çevirdi ve savaşta
tarafsız kalınacağını ilan etti. Fakat bu tarafsızlık kararı sadece kağıt üzerinde kaldı.
14
Bazı araştırmacılar İttahat ve Terakki Partisi üyelerinin Taşnaksütun Partisi’nin Erzurum’da yaptığı
bu toplantıya katıldıklarını ifade etmektedirler, örneğin; Kamuran Gürün, Clair Price, Toynbee,
Papazian ve Hovhannes Kaçaznuni’nin eserlerini kaynak göstererek İttihat ve Terakki temsilcilerinin
bu Kongreye katılmış olmalarının tamamen imkansız olmadığını, eğer İttihat ve Terakki temsilcileri
tarafından bir teklifte bulunulmuş ise bu teklifin tespitinin zor olduğunu ve savaş sırasında
Ermenilerin alacağı tutum ile ilgili kararların Ermeni temsilciler arasında görüşülmüş olabileceğini
dile getirmektedir. ( Gürün, 1988: 253 – 257 ) Ayrıca, Mehmet Saray da Gürün’ün kitabını kaynak
göstererek Erzurum’daki Ermeni Kurultayı’na İttihat ve Terakki temsilcisinin katıldığını, Ermenilere
Türkiye’ye yardımcı olmaları durumunda Osmanlı idaresinde otonom bir statü verileceği hususunda
bir teklifte bulunduğunu ancak bunun Ermeniler tarafından ret edildiğini ifade etmektedir. (bk.: Saray,
2005: 55 ) Ancak, Esat Uras, 1914 yılı Haziran ayında Taşnaksütun Partisi’nin Erzurum’da bir
toplantı yaptığını, bu toplantıya 30 Taşnak üyesinin katıldığını ifade ettikten sonra İttihat ve Terakki
Partisi temsilcilerinin bu toplantıda bulunmadığını ifade etmektedir. Uras, bu iddianın hiçbir gerçeğe
uymadığını ve iddianın ilk kez 1920 yılında İstanbul’da basılmış olan “ The Regeneration Of
Armenia, The Fight of Freedom” isimli Taşnaksütun yayınlarından çıkmış bir kitapta ileri
sürüldüğünü belirtmektedir. ( bk.: Uras, 1976: 581 – 582 ) Hüsamettin Yıldırım da, Ermeni
Komitelerinin Amal ve Harekat – ı İhtilaliyesi İlan – ı Meşrutiyetten Evvel ve Sonra isimli kitapta
Taşnaksütun Partisi’nin 8. Kongresine ait Ermenice karar defterinde bu kongreye katılanların
isimlerinin belirtildiğini ancak Kongre katılımcıları arasında İttihat ve Terakki temsilcilerinin
adlarının bulunmadığını dolayısıyla İttihat ve Terakki Partisi’nin bu Kongrede temsilcisinin
bulunmadığını ve böyle bir teklifin yapılmadığını ifade etmektedir. ( bk.: Yıldırım, 1990: 48 ) Ancak,
Meri Koçar ise, Ermeni kaynaklarına dayanarak verdiği bilgilerde İttihat ve Terakki Partisi adına
Bahaddin Şakir ve Naci Bey ( yazarın başka kaynaklardan aktardığına göre Halil Bey’de bu kişiler
arasında idi.), Erzurum’da yapılan kongrenin bitmesinden sonra Erzuruma gelmiş ve Taşnaksütun
Partisi üyeleri Vratsyan, Aknuni ve Rostom ile görüşmelerde bulunmuşlardı. Koçar, eserinde bu
görüşme sırasında İttihat ve Terakki temsilcilerinin savaşta Türklerin yanında yer almaları durumunda
bölgedeki Ermenilere, Gürcülere ve Müslümanlara otonom olarak vaat ettikleri toprakları da
belirtmektedir. ( Koçar, 1988: 213 - 214 ) Bizce de İttahat ve Terakki parti üyesi/ üyelerinin
Taşnaksütun Partisi’nin kongresine katılmış olmaları mümkün gibi görünmüyor. Ancak, İttahat ve
Terakki Partisi’nin böyle hassas bir dönemde Ermenilerin savaş sırasında alacakları tutuma kayıtsız
kalmaları ve onlarla görüşmeler yapmamaları da beklenemez. Dolayısı ile Koçar’ın verdiği bilgilerin
yani kongrenin bitiminden sonra görüşmelerin yapılmış olması daha büyük bir olasılık içeriyor. Fakat
bu görüşmeler sırasında Ermenilerin iddia ettiği gibi Taşnaksütun Partisi’ne otonom bir Ermenistan
vaadinin, İttihat ve Terakki Partisi tarafından verilmiş olması bizce de mümkün görünmüyor.
23
I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Şahin DOĞAN
Parti’nin savaşa katılıp katılmayacağını İstanbul Komitesi ve Parti’nin Kafkasya’daki
Doğu Bürosu nihai bir karara bağladı. Bu karara göre Parti, Türklere karşı Rusya’nın
yanında savaşa girecekti (Boryan, 1928: 359). Bu karara karşılık olarak, daha ileride
bahsedeceğimiz gibi, Çarlık yönetimi sürgüne gönderilen suçlu Taşnaksütun Partisi
üyelerini geri getirtti (Agayan, 1968: 335–347). Osmanlı Devleti seferberlik ilan
ettikten sonra, 5 Ağustos 1914’de Marsilya’da yaşayan Türk Ermenileri büyük bir
toplantı yaparak bir beyanname yayınladılar. Ermenilerin savaş sırasında alacakları
pozisyon ile ilgili bilgiler içeren bu beyannamede şu açıklamalara yer verildi:
“ Rus Ermeniler, Moskova orduları saflarında, kardeşlerimizin cesetleri
üzerine yapılan tahkirin, intikamını almak için, vazifelerini yapacaklardır, bize, Türk
tahakkümündeki Ermenilere gelince, hiçbir Ermeni’nin silahı, ikinci vatanımız olan
Fransa’ya ve onun müttefik ve dostlarına çevrilmemelidir.
Türkiye seferberlik yapıyor, bizi kime karşı olduğunu söylemeden silah altına
çağırıyor.
Rusya’ya karşımı? Haydi canım, Kafkasyalı öz kardeşlerimize, kendilerine
sadece sempati beslediğimiz Balkan ülkelerine karşı ateş edecek olan biz değiliz.
Asla Türk beyler, yanlış adrese geldiniz, henüz istikbalden emin olmadan, maziyi
unutmayalım.
Ermeniler, kime karşı olduğunu söylemeden Türkiye sizi silah altına
çağırıyor; demir yollarının rayları 300.000 kardeşimizin cesetlerinden geçen II.
Wilhelm’in ordularını ezmeye yardımcı olmak için Fransa ve onun müttefiklerinin
ordularına gönüllü yazılın…”(Gürün, 1988: 257)
İ. İ. Vorontsov Daşkov’un Kafkas Bölgesi Valiliğine atanmasıyla birlikte
Rusya’nın Ermeni politikası XX. yüzyılın başında önemli bir değişime uğradı.
Vorontsov Daşkov’dan önce bu bölgede valilik yapan kişiler bölgede Ermenilerin
sosyal ve siyasî aktivitelerini zayıflatmak yönünde bir siyaset izlemişlerdi.
Vorontsov Daşkov, 1905 yılının Mart ayında valilik görevine başladığında
Kafkasya’nın Rusya ile yakınlaşmasının, bu bölgenin Rusya tarafından kültürel
olarak kolonileştirilmesi ve bölgede bulunan farklı halkların desteklenmesi ile
mümkün olabileceği düşüncesindeydi (Bahturina, 2004: 208). Vorontsov Daşkov,
başta Ermeniler olmak üzere bölgede bulunan çeşitli halkların desteklenmesine
büyük bir önem veriyordu; 10 Ekim 1912 tarihinde II. Nikola’ya yazdığı mektupta15
“Ermenileri himayemiz altına alarak bize her zaman büyük hizmetlerde bulunacak
güvenilir bir müttefik kazandık.” diyecektir. Ayrıca; Vali, Çar’a yazdığı bu mektupta
Rusya’nın güvenilir müttefik olarak kazandığı Ermenilerin sadece Rus Ermenileri
olmadığını Türk Ermenilerin de bunların içerisinde yer aldığını belirtiyordu
(Basilaya, 1968: 32).
Kafkas Valisi, Rusya’nın önceden bölgede Müslümanları desteklediğini ancak şu
anda bulunan çağdaş dış politika gereği Rusya’nın Kafkas halkları üzerinde izlediği
siyasetini değiştirmesi gerektiği düşüncesindeydi. Ona göre Ermeniler, Anadolu’nun
ele geçirilmesi mücadelesinde Rusya’nın müttefiki olmalıydılar16 ( Bahturina, 2004:
15
Mektubun tamamı için bk.: Krasnıy Arhiv, 1928: 97-126.
Korsun, Varontsov Daşkov’un eşi Kontes Varontsova Daşkova’nın Ermenilerin yararına yaptığı
çalışmalar ve gösterdiği özel ilgi nedeniyle Ermenilerin, Kafkas Bölgesi yönetiminin başındaki kişinin
Kont Varontsov Daşkov olduğunu unutup bölgeyi Kontes’in yönettiğini zannettiklerini ve bu
16
24
I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Şahin DOĞAN
209). Bu nedenle Kafkas Valisi’nin Ermenilerin lehine olan bütün girişimleri,
Ermenileri Rusya’nın Doğu Anadolu’yu ele geçirme plânlarında yardım için
hazırlamak üzere yapılmaktaydı (Basilaya, 1968: 32).
Varontsov Daşkov, Ermenilerin desteklenmesi düşüncesinde yalnız değildi;
zaten, XIX. yüzyılın sonlarından itibaren Rus diplomasisi bu düşünceye
yakınlaşmıştı; Rusya’nın özellikle Doğu Anadolu’ya sınır olan İran topraklarında ve
genel olarak İran üzerinde artan ekonomik, siyasî ve askerî etkileri, Ermenilerin
Türkiye ve İran’ın iç işlerinde oldukça önemli bir rol oynayan bir halk olarak fark
edilmesini sağladı. Bu bölgede Almanya’nın pozisyonunun güçlenmesi özelliklede
Bağdat Demir Yolunun inşasının yapılmasına dair anlaşma, Rusya’yı endişelendirdi.
Osmanlı Devleti’nde Rus sınırlarına yakın bölgelerde demir yolu inşa çalışmalarının
gelişimi Rusya İmparatorluğu için özellikle bir sorun oluşturuyordu. Rusya, 1893
yılında Almanya’yı Bağdat Demir Yolunun ilk projesinde bulunan Kuzey
vilayetlerden geçen ( Erzurum ve diğer) bölümünün inşasını iptal etmek zorunda
bıraktı. Kafkas sınırlarını güvenlik altına alma çabası içerisindeki Rusya 1900 yılında
Osmanlı Devleti ile Rusya ile sınır olan ülkenin Kuzey ve Kuzey- Batı vilayetlerinde
demir yolu inşasını yasaklayan bir anlaşmayı yaptı (Bahturina, 2004: 209).
İmparatorluğun Kafkas sınırlarını güvence altına almak ve Rusya’nın
gelecekte yakın Doğu’da etkilerinin güçlenmesi için Rusya’nın Ermeni yanlısı bir
siyaset izlemesine neden olmuştu. Ancak bölgenin yönetilmesi ve özellikle
Ermenilerle olan ilişkiler konusundaki Varontsov Daşkov’un ve Rus diplomasisinin
görüşleri çeşitli bakanlıklarla her zaman uyuşmuyordu; 1911 yılında Petersburg’da
Taşnaksütun Partisi liderlerinin duruşması yapıldı. Duruşmada yasal olmayan
devrimci bir cemiyete üye olmak ve terör hareketlerine katılmakla suçlanan yaklaşık
160 kişi yargılanıyordu. Vorontsov Daşkov Ermenileri kızdırmamak için bu
yargılamanın yapılmaması gerektiğini düşünüyordu. Kafkas Valisi, bu konuda
Adalet Bakanı ve İç işleri Bakanıyla ciddi tartışmalara girdi ve Taşnaksütun
Partisi’nin öyle fazla da bir suç örgütü olmadığını dile getirdi. Sonuç olarak Türkiye
ile savaş başladığında tutuklanan bu kişiler, savaşta Ruslarla birlikte Türklere karşı
savaşmak için organize edilen Ermeni gönüllü birliklerinin oluşturulması için serbest
bırakıldılar (Basilaya,1968: 32–33). Ancak, önceden beri Petersburg’da
Kafkaslardaki yönetimin maksimum düzeyde Ruslaştırılması havası egemendi. 1910
yılında Tiflis’e Adalet Bakanı İ. G. Şeglovitov gelerek adliye saraylarını teftiş etmiş
ve bu müesseselerdeki Rus olmayan çalışanların görevine son verilmesini istemişti
(Bahturina, 2004: 209 – 210).
XIX. yüzyılın sonlarından itibaren Rusya, Osmanlı Ermenileri ile çok
yakından ilgilenmeye başlamıştı. Osmanlı Ermenilerin durumu meselesi Rusya’nın
önderliğinde 1912- 1913 kışında İngiltere, Fransa ve Almanya tarafından masaya
yatırıldı (Bahturina, 2004: 210). 1912 yılının Aralık ayında Kafkas Valisi’ni Ermeni
Temsilciler Heyeti ziyaret ederek Doğu Anadolu’nun işgal edilerek veya Rusya’nın
himayesinde bir Ermenistan kurularak Osmanlı Ermenilerin savunulması şeklindeki
düşüncelerini Vali’ye ilettiler. Taşnak Partisi üyeleri de “ Ermeni – Alman
durumun İçişleri Bakanlığı’nı dahi şaşırttığını ifade etmektedir (bk.: Korsun, 1940: 189, Prilojeniye
4).
25
I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Şahin DOĞAN
Cemiyeti’nin17” kurulduğu yer olan Berlin’e giderek görüşmelerde bulundular
(Basilaya, 1968: 102). Rus tarafı, büyük devletlerin kabul edeceği ve Sultan
tarafından atanacak olan bir genel vali tarafından yönetilecek 6 vilayetten oluşan bir
bütün Ermeni Vilayeti oluşturulması düşüncesini savundu; bu yönetim altında
Müslümanların ve Gayr-i Müslimlerin çeşitli müesseselerde eşit olarak temsil
edilmesini öngörülüyordu. Rusya’nın bu projesi Almanya tarafından eleştirildi.
Almanya, Ermenilerin haklarının ve Avrupalı devletlerin kontrol haklarının daha
sınırlı olması gerektiğini öngören bir proje önerdi. Sonuç olarak ortak bir proje
hazırlandı. Bu projeye göre vilayetler iki bölgeye ayrılacak ve her bölgenin kendine
ait müfettişi olacaktı. Bu müfettişler büyük devletlerin tavsiyesi üzerine Türkiye
tarafından atandı. Ermenilerle ilgili reformları kapsayan bu anlaşma18 8 Şubat 1914
yılında imzalandı ancak savaşın başlamasıyla birlikte Ermenilerle ilgili refomlar
içeren bu anlaşma uygulanamadı (Bahturina, 2004: 211). Zaten Ermeni reformlarını
içeren bu anlaşma hem Rusya hem de diğer Avrupalı devletler tarafından,
Ermenilerin çıkarları düşünüldüğü için değil İttihat ve Terakki’nin başa gelmesiyle
Almanya ile yakınlaşan Osmanlı Devleti’ne baskı oluşturmak amacı ile hazırlanmıştı
(Basilaya, 1968: 101).
18 Temmuz 1914 tarihinde Katilikos V. Kevork, Kafkas Valisi’ne başvurarak
8 Şubat 1914 yılında yapılan anlaşmanın Ermenileri tatmin etmeyeceğini ve savaştan
sonra Ermenilerle ilgili reformların Rusya’nın ileri sürdüğü ilk projede olduğu gibi
ve sadece Rusya’nın kontrolünde uygulanması gerektiğini bildirdi (Basilaya, 1968:
103.; Bahturina, 2004: 212).
1914 yılının yazında Ermenilerin içinde bulundukları ruh hâlini Varontsov
Daşkov, Goremkin’e şu sözlerle bildiriyordu: “ Ermeni halkı Türkiye ile olacak bir
savaşı sabırsızlıkla bekliyor”. Taşnaksütun Partisi üyesi Malhas da, Ermenilerin ruh
hâlini şu sözlerle açıklıyordu: “ Halk ( Ermenler), öyle bir heyecan içerisindeydi ki
eğer Taşnaksütun Partisi gönüllü birliklerinin kurulmasını yasaklasaydı dahi Ermeni
halkı bu birlikleri kendisi kuracaktı. Çünkü Ermenilerin bu yönde gösterdikleri
arzuya karşı koymak için Parti’nin gücü yetersiz kalırdı” (Oganesyan, 1991: 198).
Kafkas Valisi, bir taraftan, savaşın bitiminde Rusya’nın Ermenilerle ilgili
kendi programını uygulamaya koyacağını Rus yönetiminin açıklamalarıyla
Ermenilerin bu konuda inandırılması gerektiğini diğer taraftan da Türkiye ile
yapılacak bir savaş durumunda Ermenilerin içerisinde bulundukları Türkiye ile
savaşma arzularını, onlara silah yardımında bulunularak kullanılması gerektiğini
düşünüyordu. 10 Ağustos 1914 tarihinde Varontsov Daşkov, Türkiye’de bulunan
anti- Türk unsurlara verilmek üzere 25 bin tüfek ve 12 milyon mermi sağlanması için
Rus Savunma Bakanı ( Harbiye Nazırı) Suhomlinov’a başvurdu. Vali’nin bu isteği
Bakanlar Kurulu tarafından ret edildi. Aslında Ermenilerin silahlandırılmasına genel
17
Bu Cemiyet, Ermeni ve Alman toplumları arasında geniş kültürel ilişkiler kurmak, Ermeni
okullarında Almanca öğrenimini sağlamak, Alman toplumunu Ermeni kültürüyle tanıştırmak ve
Ermenistan’da Alman kültürünü yaygınlaştırmak amacıyla Berlin’de kurulmuştur ( Basilaya, 1968:
102 ).
18
Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 8 Şubat 1914 tarihinde imzalanan ve Ermenilerin yaşadığı
bölgelerde reformlar yapılmasını ön gören bu anlaşma için bk.: Reformı v Armenii, 1915.
26
I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Şahin DOĞAN
manada kimse karşı değildi ancak bazı bakanlar, Türkiye sınırında oluşturulan
Ermeni birliklerinde Taşnaksütun Partisi’nin aktif bir rol almasından endişe
duyuyorlardı. Özellikle S. D. Sazanov, bu konuda oldukça duyarlı idi. Sazanov,
savaş durumunda Kürtlerin, Ermenilerin ve Aysorların (Suryaniler) çok yararlı
olacaklarını ancak Rusya’nın emri olmaksızın hiçbir harekette bulunmamaları
gerektiğini söylüyordu. Bakan, bu düşüncesine sebep olarak da, bu unsurların isyan
ettikten sonra Rusya tarafından desteklenememesi durumunda Rusya’nın prestijine
büyük bir darbe olacağını gösteriyordu (Bahturina, 2004: 212). Taşnaksütun
üyelerinin silahlandırılması konusunda dikkatli davranan Sazanov, Kürtlere karşı
Ermeni halkının silahlandırılmasını kabul ediyordu. Bakanlar Kurulu’nun 23 Eylül
1914 tarihli toplantısında Jandarma Komutanlığından gelen “ gönüllü birliklerin
gönderilmek ve isyan çıkarmak için Türkiye sınırında beklediğini” bildiren rapor
tartışılırken diğer bazı bakanlar gibi o da Ermenilerin silahlanmasına olumlu
baktığını ifade ediyordu (Sovyet Ministrov, 1999: 74). Bununla birlikte, Çarlık
yönetimi, Rusya’nın emri dışında hareket edecek bir gönüllü birliği hareketinin daha
sonra Kafkaslarda kendisine karşı bağımsız millî bir harekete dönüşmesinden
çekiniyordu (Kirakosyan, 1971: 208). Ayrıca Rus burjuvazisi de, Çarlık yönetiminin
izlediği Ermeni siyasetine yakın bir çizgi takip ediyordu; Rusya Liberal
Burjuvazisinin lideri P. N. Milükov: “ Benim için Ermenilerin istedikleri değil
Rusya’nın çıkarları önemlidir” diyerek Türkiye sınırları içerisinde kurulacak otonom
bir Ermenistan’ın, Rus Ermenilerin de otonomi isteme arzusunu doğuracağı
konusunda duyduğu endişeyi ifade etmekteydi (Basilaya, 1968: 9). Milükov, Ermeni
meselesinin Rusya’daki Polonya meselesi ile aynı olduğu düşüncesindeydi
(Kavkazskiy Telegraf, Şubat 1915: No: 6).
Savaşın daha ilk günlerinden başlayarak, basında bir Ermeni devletinin
kurulması ile ilgili projeler tartışılmaya başlandı. İlk zamanlarda Doğu Anadolu’daki
6 Vilayette ve Kilikya’da olmak üzere Türkiye’nin egemenliği ve Rusya’nın
müfettişliği altında Bağımsız bir Ermenistan Devletinin kurulması düşüncesi ön
plâna çıktı. Bu görüşü, Taşnaksütun taraftarı gazeteler “ Orizon” , “ Arev” ve ünlü
gazeteci A. Civelegov19 aktif bir şekilde savunuyorlardı. Aslında ileri sürülen bu
projede Ermeni siyasî ve toplumsal çevrelerinin Rusya’ya karşı olan güvensizliği
yatıyordu; bu çevrelerin, Türkiye’nin egemenliği fikrinden kast ettikleri şey aslında
Avrupalı devletlerin egemenliği anlamına geliyordu çünkü savaşta yenilmesi
durumunda Türkiye, Batılı devletlere bağlı bir duruma gelecekti. Ermenilerin daha
ılımlı bir kesimi ise başında Hıristiyan bir genel valinin bulunduğu özerk bir oluşumu
savunuyordu; bu genel vali Rusya tarafından önerilecek ve Türkiye tarafından
onanacaktı. Moskova’daki Ermeni kolonisi ise, savaşın hemen başında Kafkas
Valisi’ne gönderdiği telgrafta Rus Kartalı’nın kanatları altında kendi kaderini
özgürce tayin etme zamanının geldiğini ifade ederek Romanovlar sülalesinden bir
knezin başında olduğu ve Rusya’ya bağlı yarı bağımsız bir devletin kurulması
gerektiği düşüncesini dile getiriyordu (Basilaya, 1968: 104; Bahturina, 2004: 212213).
19
A. Civelegov’un gelecekte kurulması düşünülen Ermenistan hakkındaki düşünceleri için bk.:
Civelegov, 1915.
27
I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Şahin DOĞAN
1914 yılının Ekim ayında, Osmanlı Devleti savaşa girdi ve Kafkas Cephesi
açıldı. Kafkas Cephesi’nin açılması ve buradaki askerî çarpışmalar, savaş sonrası
Ermenistan’ın kurulması meselesinin daha bir dikkatte alınmasına neden oldu. II.
Nikolay, Fransız Elçi Paleolog’la Kasım 1914 yılında yaptığı bir sohbet sırasında
şunları söylüyordu: “ Elbette ki, Küçük Asya’da Ermenilerle ilgileneceğim. Onları
Türk işgali altında bırakmak olmaz. Ermenistan’ı Rusya’ya bağlamalı mıyım? Ben,
Ermenistan’ı sadece Ermeniler istedikleri takdirde Rusya’ya bağlayacağım. Eğer
istemezlerse, onlar için bağımsız bir yönetim kuracağım” (Akopyan, 1967: 170;
Basilaya, 1968: 105). Tiflis’te Kasım 1914’de Rus Çarı II. Nikolay ile Katilikos
arasında gerçekleşen özel görüşmede Katilikos, Ermenilerin Osmanlı topraklarında
otonomi beklentilerini Çar’a iletti. Çar, Katolikos’a Ermenileri güzel bir geleceğin
beklediğini söyleyerek Ermenistan’ın gelecekte Bulgaristan’ı örnek almayacağına
inandığını belirtti.
1914-1915 kışında Rus Dış İşleri Bakanlığı, savaş sonrası kurulacak
Ermenistan projelerine oldukça yoğun bir ilgi gösterdi. Bakanlığın birçok
memurunun görüşü, savaş sonrası Ermenistan’ın statüsünün her halükarda Rusya’nın
direkt etkisi altında olan bir devlet olması gerektiği yönündeydi. Bununla birlikte
gelecekte kurulacak olan Ermenistan’ın dolayısıyla Rusya’nın Akdeniz’e açılmasını
sağlamak da önemli bir mesele idi. Rusya Dış İşleri Bakanlığı danışmanlarından
Gulkeviç, 1914 yılının Aralık ayında bu konuyu şöyle dile getiriyordu: “ Bizim
açımızdan Ermenistan’ın, Büyük Ermenistan ve Küçük Ermenistan olarak ikiye
bölünmesi’ne ve bunun sonucunda Kilikya’nın her hangi bir Avrupa devleti’nin
kontrolü altına girmesine izin verilemez” (Bahturina, 2004: 213).
1914 yılından 1915 yılının başına kadar Rusya, savaş sonrası Osmanlı
Devleti’nin sınırları içerisinde kurulacak Ermenistan’ın statüsü ile ilgili kendi rolünü
ortaya koymakla birlikte aslında Ermeni meselesi hakkında oldukça dikkatli
davranıyordu. Bu süre içerisinde Ermenistan’ın kaderini Ermenilerin çıkarları
doğrultusunda tayin etmek hakkında II. Nikola’nın kişisel açıklamalarından başka
Ermeni meselesi hakkında hiçbir resmî açıklama yapılmamıştı. Ancak; Rusya’nın
askerî çıkarları için Ermenilerden yararlanılması imkan dahilinde görülüyordu
(Bahturina, 2004: 214).
Şunu belirtmek gerekir ki Ermeni gönüllü birliklerini organize eden yerel
komiteler aynı zamanda siyasî birer merkezler hâline gelmişlerdi. Göçmenlere
yardım, gönüllü birliklerin organizasyonu gibi işlerin yanında Ermenistan’ın
özerkliği gibi siyasî meseleler de buralarda incelenen konular arasındaydı.1915
yılının Şubat ayında Ermeni yerel komitelerinin bir toplantısı yapıldı.20 Bu toplantıda
20
Petrograd Elçi Vekili Fahrettin Bey’den alınan bir telgraf üzerine, Ermeni komiteleri tarafından
düzenlenen bu toplantının yapılacağını Dış işleri Bakanlığı, 3 Kasım 1914 tarihli bir yazı ile Savunma
Bakanlığı’na şu şekilde bildirmiştir: “ Sınır illerimizde alınan tedbirlerin Ermenilerin gayretini
azaltmakta olduğu; mevcut siyasetlerine devam edilip edilmeyeceği hakkında, Ermeniler arasında fikir
uyuşmazlığı yaşandığı; fedailerden 250 kişinin Erivan’dan Tiflis’e geri döndükleri; Antranik’in Çulfa
bölgesinde gizli bir yerden Azerbaycan ve Kafkasya’dan gelen Ermeni delegelerine başkanlık etmek
üzere Tiflis’ten hareket ettiği; bu toplantıda aleyhimizdeki eylemlere hız vermek veya uygun bir
zamanı bekleyerek fedai teşkilatını geçiktirmek hususlarının kararlaştırılacağı; alınan kararı öğrenmek
için çaba gösterilmekte olduğunun Tiflis Başkonsolosluğundan bildirildiği, Petrograd Elçi Vekili
Fahrettin Bey’den alınmış olan telgrafta bildirilmektedir…” (Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri,
2005: 49)
28
I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Şahin DOĞAN
Ermeni gönüllü birliklerinin başında bulunan Andranik, bir konuşma yaparak bütün
yerel komiteleri bir çatı altında birleşmeye çağırarak bu birleşmenin, gelecekte,
Rusya’nın Ermenilere verdiği sözleri yerine getirmeyeceği bir durumda çok önemli
olduğunu belirtti (Bahturina, 2004: 214). Ayrıca bu toplantıda, Özerk Ermenistan
konusu tartışılırken Ermeni anayasalcı demokratlar, Ermeni Millî Bürosu
üyeliklerine sadece Taşnaksütun Parti üyelerinin seçilmiş olmasından ve bu nedenle
Büronun tamamen Taşnakların eline geçmesinden dolayı duydukları kaygılarını dile
getirdiler (Basilaya, 1968: 107).
Savaş, Ermeni çevrelerinde geniş bir yankı uyandırmıştı. Ermeni
gazetelerinde Rus Ordusu’na övgüler yağdırdılar. Rus Ordusunda bulunan Ermeniler
sabırsızlıkla görev yapacakları anı bekliyorlardı (Kirakosyan, 1971: 178).
Türkiye’nin savaşa girişinin arifesinde Taşnak Kafkas Ermenileri temsilcileri,
bir dizi toplantılar yaparak bu toplantılarda bütün Ermeni milleti adına kararlar
aldılar. Bu toplantılara sadece seçilmiş Ermeniler katılabiliyordu. Bu toplantılarda,
Ermeni milletinin çıkarları için daha önceden alınmış olan savaşta aktif olarak
katılma kararına kimsenin karşı çıkmaması ve Ermeni milletinin millî dayanışma
içerisinde olması gerektiği sonucuna varıldı (Kirakosyan, 1971: 200).
3.1. Ermeni Gönüllü Birlikleri
Savaşın başlamasından sonra, Fransa Başbakan’ı Gumerk, Taşnaksütun
Partisi’ne yakınlığı ile bilinen Fransa’nın tanınmış politikacılarından Viktor Perar ile
bir görüşme yaptı. Başbakan Gumerk, bu görüşme sırasında Perar’a derhal
Taşnaksütun Partisi’nin Cenevre Komitesi ile ilişkiye geçilmesini ve Parti’ye İttifak
Devletleri ile işbirliği yapması için öneride bulunulması gerektiğini bildirdi. Bunun
üzerine Perar, o dönemde “ Droşak Gazetesi’nin ” baş editörü olan Mikael
Varandyan ile görüşmelere başladı. Bu görüşmelerin sonucunda Perar, Taşnaksütun
Partisi’nin İttifak Devletlerine bağlanması ve bu devletlere savaş sırasında yardım
etmesi durumunda Ermenilere Türkiye sınırları içerisinde otonom bir Ermenistan
vaat etti. Böylece Taşnaksütun Partisi gönüllü birlikler oluşturma fikrini kabul etmiş
oluyordu. Ancak, Taşnaksütun Partisi, kurulacak gönüllü birliklerin özellikle
Kafkaslarda organize edilmesini istiyordu. Yapılan bu görüşmelerin ardından
Partinin Batı Büro’su temsilcisi Mahlas, Batı Bürosu’nun almış olduğu kararı
bildirmek üzere Tiflis’e gönderildi. Ancak, gönüllü birliklerinin kurulması ile ilgili
son kararın Parti’nin Doğu Bürosu tarafından alınması gerektiği de Mahlas’a
bildirilmişti. Mahlas’ın Tiflis’e gelmesi ile birlikte Arşak’ın evinde bu konu ile ilgili
bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya Parti’nin Doğu Bürosu üyelerinin yanı sıra, Doktor
Zavriyev, İşhan, Devlet Duması üyesi Babacanyan gibi tanınmış Taşnaksütun üyesi
kişiler olmak üzere 20 kişi katıldı. gönüllü birliklerin kurulması düşüncesi, Avetik
Şahatunyan hariç toplantıda bulunan herkes tarafından sevinçle karşılandı ve bu
toplantıdan gönüllü birliklerin kurulması kararı alındı (Oganesyan, 1991: 194, 198).
29
I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Şahin DOĞAN
Bu gelişmelerin ardından Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesiyle birlikte
Sazonov, Vorontsov Daşkov’a Ermenilerden, Kürtlerden ve Aysorlardan (suryani)
oluşturulacak birliklerin organizasyonunda görevlendirilmek üzere güvenilir kişilerin
belirlenmesini önerdi (Bahturina, 2004: 214). Aynı zamanda Rusya Dış İşleri
Bakanlığı’nın kabul etmesiyle Varontsov Daşkov, Tiflis Belediye Başkanı A. İ.
Hatisov ve tanınmış Ermeni liderlerinden Episkop Mesrop’a Osmanlı Devleti ile
yapılacak savaşta Rus birliklerine yardım etmek üzere Ermeni gönüllü birliklerinin
organize edilebileceğini ve bu birliklerin savaş giderlerinin hazineden karşılanacağını
bildirdi (Basilaya, 1968: 103).
Ermeni gönüllü birliklerinin oluşturulması için Kafkas Valiliği’nde özel bir
toplantı yapıldı. Bu toplantıya Kafkas valisi vekili Peterson, Kafkas Askerî Bölge
Komutanı General Yüdeniç, Tiflis Ermeni cemaat lideri Episkop Mesrop, Tiflis
Belediye Başkanı A. Hatisov, Ermeni Merkez Komitesi Başkanı S. Arutünov ve
Doktor Zavriev katıldı. Yapılan bu toplantıda başlarında partizan savaşında tecrübeli
komutanların olacağı özel birliklerin ve grupların oluşturulması teklif edildi
(Kirakosyan, 1971: 200).
Savaş başlar başlamaz Taşnaksutun Partisi’nin dışişlerinden sorumlu olan
Zavriev, Kafkas Valisi Vorontsov Daşkov ile yaptığı görüşmeler sonucunda Parti ve
Ermeni milleti adına, bu savaşta Kafkas Cephesi’nde Türklere karşı Ermenilerin, Rus
Ordusu’na her türlü yardımda bulunacağını ve Parti’nin bütün güçlerinin Vali’nin
idaresi altına verildiğini onayladı (Boryan, 1928: 347). Taşnaksütun Partisi, Ermeni
halkının bir bölümü ile birlikte Ermeni gönüllü birliklerinin oluşturulmasına katıldı.
Parti seferberlik ilan etti ve Taşnak Partisi üyeleri Kafkaslara gelerek Hınçak Parti
üyeleri ile birlikte gönüllü birliklere katıldılar (Dyakin, 1998: 539; Bahturina, 2004:
214).
Vagan Papazyan, Ermeni gönüllü birliklerinin kurulduğu günlerde bu konu
hakkında şunları yazıyordu: “ Haçlı Seferlerine benzer bir hazırlık yapılıyordu.
Bilinmeyen kişiler, kürsülere çıkıyor ve kitlelerin ihtiraslarını körüklüyorlardı. Diğer
taraftan Taşnaksütun Partisi’nin genç üyeleri, kendi yöneticilerinden meydanlara
çıkmasını ve gönüllü birliklerin organizasyonunu kendi eline geçirmesini
istiyorlardı” (Oganesyan, 1991: 198)
Ermeni gönüllü birliklerinin kurulmasında aktif bir şekilde rol oynamış olan
Tiflis eski Belediye Başkanı Aleksandr Hatisyan bu birliklerin kurulduğu günleri
şöyle ifade etmektedir: “ Parti’nin kongresinden sonra delegeler Kafkaslara geldiler.
Bu kişiler halkın içinde bulunduğu ruh hâline karşı koyamadılar ve kendileri gönüllü
birlikleri kurmaya başladılar. Bu iş için özel bir komite oluşturuldu. Bu komitenin
içerisinde Armen Garo, Simon Vratsyan, Doktor Zavaryan, İşhan Argutyan, A.
Gülhandanyan ve Nikol Agbalyan bulunmaktaydı. Beni askerî temsilci olarak
seçtiler ve bu görevimi gönüllü birliklerin dağıtılmasına kadar sürdürdüm.
En başından beri, Rus yönetimi’nin Ermenileri savaş sırasında Türklere karşı
kullanacağı anlaşılmıştı. Benden sürgünde bulunan ve gönüllü birlikler içerisinde
yararlı olabilecek bütün Ermeni devrimcilerin listesini yapmamı istediler. Biz, bu
listeyi hazırladık ve ( Rus ) yönetimine verdik. Aynı zamanda bizden, Taşnaksütun
Partisi içerisinde Enver Paşa’yı öldürmek için Türkiye’ye gönderilebilecek tecrübeli
teröristlerin bulunmasını önerdiler. Hatta (Rus) Jandarma Komutanı bu zor görevi
30
I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Şahin DOĞAN
üstlenebilecek kişinin adını dahi söyledi. Biz, yöneticilerin bu isteğini kabul
etmedik” (Oganesyan, 1991: 198, 200).
Savaşın başında dört Ermeni gönüllü birliği21, bütün Ermeni partilerinin ve
organizasyonlarının direk yardımını alan Kafkas Valisi tarafından organize edilmiş
oldu (Agayan, 1968: 335–347). Bu gönüllü Ermeni birliklerinin başına tanınmış parti
üyesi savaşçılar ve teröristler geçti. Bulgaristan’dan daha sonra Ermeni gönüllü
birliklerinin başına geçirilecek olan Andranik geldi. Andranik, Kafkaslara geldikten
sonra Kafkas Valisi ile görüşmelerde bulundu ve Ermeni gönüllülerini
silahlandırmak için Vali’nin emri üzerine birkaç bin tüfek aldı ( Basilaya, 1968:
104).
Vorontsov Daşkov’un izni ile Ermeni göçmenlere yardım amacı ile “ Ermeni
Millî Bürosu” kuruldu. Büro’nun başına Tiflis Ermeni Ruhban Okulu rektörü
Huhuntse getirildi ve Ermeni gönüllü birliklerinin organizasyonu bu Büroya bağlandı
(Bahturina, 2004: 214). Ermeni Millî Bürosunun merkezi Tiflis’de bulunmaktaydı.
Ermenilerin bulunduğu birçok diğer Rus şehirlerde de bu büroya bağlı yerel
komiteler oluşturuldu. Savaşta gerekli olan harcamalar için yardım toplama işi de bu
büronun sorumluluğuna verildi; Millî Büro’nun 16-18 Şubat 1915 tarihinde yaptığı
toplantıda yapılan açıklamaya baktığımızda Ermeniler arasında Ermeni gönüllü
birliklerinin harcamaları için toplanan yardımların ne kadar büyük miktarlara
ulaştığını göstermektedir: Petersburg Komitesi 200 bin Ruble, Moskova Komitesi
250 bin Ruble, Nahcivan Komitesi 25 bin Ruble ve diğer ülkelerden de yardımlar
gelmişti (Basilaya, 1968: 106).
Çarlık yönetimi de, gönüllü birliklerin kurulması için önemli miktarda bir
bütçe ayırdı; (Agayan, 1968: 335–347) Tiflis’te yapılan Ermeni Millî Kongresi’nde
Taşnaksütun Parti üyesi Rusya’nın bu amaçla Parti’ye 242.900 Ruble verdiğini dile
getiriyordu (Boryan, 1928: 360).
1914 yılının Sonbaharı’nda gönüllü birliklerin organizasyonu iyi bir noktaya
geldi. Kafkaslar’da ve Rusya’nın diğer bölgelerinde yaşayan Ermeni gençlerinin
dışında Bulgaristan, Romanya22, Mısır ve Amerika’dan da Ermeni gönüllüleri
Kafkaslara akın akın gelmeye başladılar (Kirakosyan, 1971: 202).
Rus Komutanlığının resmî verilerine göre, I. Dünya Savaşı’nın başından
itibaren Batı ve Kafkas Cephelerinde olmak üzere Rus Ordusu’nda askerî hizmette
bulunan 300 bin Ermeni bulunmaktaydı (Arutünyan, 1971: 296).
Ermeni gönüllü birliklerinin sayıları ve bu birlikleri oluşturan kadrolar
hakkındaki kaynaklar ve arşiv materyalleri çelişkili bilgiler içermektedir. Gazeteci
Gabriyel Lazyan, 1915 yılının Şubat ayına kadar gönüllü birlikleri organize etmekle
görevli organ tarafından 4500 kişinin bu birliklere gönderildiğini ifade etmektedir.
21
Savaşın başlamasıyla bu dört Ermeni gönüllü birliği dışında ayrıca Hınçak Partisi tarafından
oluşturulan 600 kişilik bir Ermeni gönüllü birliği daha oluşturulmuştu. Fakat bu gönüllü birlik Ermeni
Millî Bürosu’na bağlanmamış direkt olarak Rus yönetimine bağlanmıştı (Oganesyan, 1991: 200).
22
Osmanlı Bükreş Büyükelçiliği 21 Aralık 1914 tarihli bir yazı ile İbrail’de bulunan saf Ermenilerin
kandırılarak Rusya’ya gönüllü olarak gitmelerini teşvik eden ve kolaylıklar sağlayan birkaç
Ermeni'nin, Polis Müdürlüğünce gözetim altına alındığını belirtildikten sonra Rusya’nın Reni
limanına gitmek üzere Kalas’tan vapurlara binen Ermenilerin toplam miktarının 400 olduğu
bildirilmiştir (Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri, 2005: 49 – 50).
31
I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Şahin DOĞAN
Yine aynı gazeteci, S. Arutünyan, A. Hatisyan ve Episkop Mesrop tarafından
imzalanmış olan ve Varontsof Daşkov adına düzenlenen rapora atıfta bulunarak 1915
yılının Ekim ayına kadar 6 gönüllü birliğinin oluşturulduğunu ve bu birliklerde
toplam 5000 kişinin bulunduğunu belirtmektedir (Arutünyan, 1971: 296).
Eduard Oganesyan, Ermeni gönüllü birliklerinin oluşturulmasına 1914 yılının
Eylül ayında başladığını belirterek bu tarihten Şubat 1915’e kadar geçen sürede 4500
Ermeni gönüllünün bu birliklere yazıldığını ve 1916 yılında da gönüllü Ermenilerin
8000’ni bulduğunu ifade etmektedir. Oganesyan, Ocak 1916 tarihinden başlayarak
aynı yılın Haziran ayına kadar 8000 Ermeni gönüllüsünden 3176 Türk ve Amerikalı
Ermeni’nin bu birlikleri terk ettiğini de belirtmektedir (bk.: Oganesyan, 1991: 200).
Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’nde Rus Ordusu’nda görev yapmış
olan Tuğgeneral G. Korganyan, ilk dönemlerde Ermeni gönüllü birliklerinin 2500
kişiden oluştuğunu ve daha sonra ise 6000 kişiye ulaştığını ifade etmektedir. Bazı
araştırmacılar ise bu sayının 9000 olduğunu söylemektedirler. ( Arutünyan, 1971:
296–297) Z. M. Buniyatova, Daşnaksütun’un 1914 yılının Sonbaharı’ndan 1915
yılının sonuna kadar 10.000 gönüllüyü bu birliklerde organize ettiğini ifade ederek
bu partinin 1916 ve 1917 yıllarında da Türkiye’ye karşı savaşmak için gönüllülerin
organizasyonunu devam ettirdiğini belirtmektedir23 (Buniyatova, 1990: 103).
Kaynaklar, savaşın ilan edilmesi ile birlikte gönüllü birliklerine katılmayı
arzu edenlerin sadece Ermenistan ve Kafkaslar’da çok olmadığını Rusya’nın her
yerinde ve yurt dışında da birçok kişinin bu birliklere katılma arzusu içerisinde
olduğunu göstermektedir. Ancak, Kafkas Komutanlığı Rus yönetiminin emri üzerine
bilinçli olarak gönüllülerin sayılarının çok fazla artmasına izin vermedi. Dünya’nın
her yerinden; Mısır, Fransa, A.B.D., Kıbrıs ve birçok başka ülkelerden gönüllü
birliklere katılmak ve gönüllü birliklerin silah ve mühimmat giderleri için para
yardımında bulunmak isteyenlerin dilekçeleri ulaşıyordu. Örneğin: 10 Kasım 1915
tarihinde Rusya Ulaştırma Bakanı Dış İşleri Bakanı Sezanov’a çektiği telgrafta
Sofya’da bulunan Rus elçisinin onaması durumunda IV. Veya III. mevki vagonda
Bulgaristan’dan Kafkaslar’a Türklere karşı savaşmak üzere gönüllü birliklere
katılmış olan yabancı Ermenilerin ücretsiz olarak taşına bilineceğini bildirmektedir.
Sadece Kıbrıs’taki Rus elçisine 1915 yılının Şubat ayına kadar, Hınçak
Komitesinin tavsiyesine uyan 800–1000 kişi Türkiye’ye karşı savaşmak için
Rusya’ya gönderilmek için başvurmuştu (Arutünyan, 1971: 297).
22 Şubat 1915 yılında Mısır’da buluna Elçi Smirnov, Petrograd’a çektiği
telgrafta şunları bildiriyordu: “ Acilen cevabınızı bekliyorum. Ermeni Komitesi
Hınçak, bana bir dilekçe ile baş vurarak, Fransa, Amerika ve diğer ülkelerden Mısır’a
gelmiş olan 800- 1000 Ermenin gönüllü olarak Kafkaslar’da hizmet vermeyi arzu
ettiklerini ve bunun için maddi yardım istediklerini bildirmektedir” (Arutünyan,
1971: 297; Mejdunarodnıe Otnoşeniya…, 1935: 305).
23
1916 yılında Duma Milletvekili M. İ. Papacanov ile yapılan bir röportajda, Papacanov, aynı yıl
Güney Kafkasya’da üzüm bağlarından hasat alınamamasının nedenlerinden birinin, bölgedeki eli iş
tutan Ermeni köylülerin çoğunluğunun Ermeni gönüllü birliklerine katılması olduğunu ifade
etmektedir (Armyane i Voyna, Mart 1916: No: 1).
32
I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Şahin DOĞAN
21 Şubat ( 6 Mart)24 tarihli telgrafta Sofya’daki elçi Savinskiy, Minindel’e şu
haberi bildiriyordu: “ Bazen Roma’da yaşayan bazen de “ Pro Armenia” gazetesini
çıkardığı Paris’te hayatını sürdüren Ermeni Komitesi Başkanı Varandyan bana geldi.
Başkan, Komite adına Kilikya’da Türklere karşı yapılan savaşa Ermenilere katılma
imkanı verilmesini istedi. Komite, Amerika’da ve Küçük Ermenistan’da bulunan,
yerel şartları çok iyi bilen ve Türklerle savaşta tecrübeli olan Ermenilerin hizmet
etmesini öneriyor. Ancak, bunun için Amerika’da yaşayan Ermenilerin getirilmesini
ve onların silahlandırılmalarını istiyorlar. 15000 kişinin Küçük Ermenistan’a
gelebileceğini, bu bölgedeki Ermenilerin de kendilerine katılacağını ve bölgede
yaşayan Ermenilerin de silaha ihtiyacı olduğunu söylüyorlar. Varandyan, bu önerileri
İngiliz ve Fransız Elçilerine de iletti. Onlar da, kendi çıkarlarına uygun gördükleri
için bu önerileri kendi yönetimlerine bildirdiler” (Mejdunarodnıe otnoşeniya…,
1935: 305; Arutünyan, 1971: 298).
Kafkas Valisi Vorontsov Daşkov’un Dışişleri Bakanı’na gönderdiği 20 /7
Şubat 1915 tarihli ve 1185 Nolu Telgraf da da:
“Şu sırada, Zeytun Ermenileri temsilcisi Kafkas Ordusu Karargâhı’na geldi.
Temsilci, yaklaşık 15.000 Ermenin, Türk ulaşım hatlarına saldırmaya hazır olduğunu
fakat silah ve mermilerinin olmadığını ifade etmektedir. Zeytun’un Erzurum (Türk)
Ordusu’nun ulaşım hattına konumu dolayısı ile yeterli miktarda silah ve merminin
İskenderun’a getirilmesi oldukça önemlidir. Bu silah ve mermiler, İskenderun’da
Ermeniler tarafından alınacaktır. Zeytun Ermenilerin bu durumdan kaynaklanacak
faaliyetlerinin Fransızlara ve İngilizlere yarar sağlayacak olması, meselenin aciliyeti
ve silahların doğrudan doğruya bizim tarafımızdan verilmesinin imkansız olması
nedeniyle, Fransız veya İngiliz gemilerindeki Fransız veya İngiliz silahlarının ve
mermilerin İskenderun’a getirilmesi hakkında Fransız veya İngiliz yönetimi ile temas
kurulması gerektiği düşüncesindeyim.” (Mejdunarodnıe otnoşeniya…,1935: 304 305, Belge No: 231).
Bu telgraf, 22/9 Şubat tarihi ve 708 Numara ile Paris ve Londra’ya
gönderildi. Gönderilen bu telgrafa cevaben İzvolsky 2 Mart/ 17 Şubat tarihli ve
111Nolu telgraf ile, Fransız yönetiminin “Zeytun Ermenilerine herhangi bir miktarda
silah ayrılmasının imkansız olduğunu zira kendilerinin silaha çok ihtiyaçları
olduğunu” bildirmiştir (Mejdunarodnıe otnoşeniya…, 1935: 305).
Amerika’da bulunan bütün Ermeni kolonilerinde de gönüllülerin toplanması
ve cepheye gönderilmesi için ateşli mitingler yapılırken bu amaç için paralar
toplanıyordu (Arutünyan, 1971: 298). Amerikalı Ermeniler Merkez Komitesi,
Ermeni gönüllü birliklerine üçüncü kez 25 bin Dolar göndermiş ve Amerika Birleşik
Devletleri Başkanı Wilson’a Ermenilerin korunması için başvurmuştu (Basilaya,
1968: 106). Bu mitinglerde özellikle Hınçak Komitesi aktif bir rol üstlenmişti.
Amerika’dan ilk gönüllüler 12 Mart 1915 tarihinde gönderildiler. Bunlar, büyük
zorluklar içerisinde Arhangelsk’e geldiler ve buradan da Kafkas Cephesi’ne
gönderildiler. Bu ilk gönüllülerin başında Muşlu M. Panduht bulunmaktaydı. İkinci
parti gönüllüler de yine aynı güzergahtan 10 Mayıs 1915 tarihinde Aleksandr
24
Rusların kullandıkları eski takvim ile Miladi takvim arasında 13 günlük fark bulunmaktadır.
Çalışmamızda parantez içerisinde verilen tarihler Miladi takvime göredir.
33
I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Şahin DOĞAN
Mnatsakanyan’ın komutasında, üçüncü parti gönüllüler ise 21 Kasım 1915 tarihinde
S. Şagen komutasında Kafkas Cephesine geldiler (Arutünyan, 1971: 298).
Rusya’nın her yerinden Kafkas’lara Ermeni gençleri kitleler hâlinde
geliyorlardı. Bu Ermeni gönüllü birliklerine yabancı ülkelerdeki Ermeniler de
katılıyorlardı. 1915 yılının hemen başında Romanya’dan 900, Bulgaristan’dan 600 ve
Amerika’dan1000 kişi gelmişti (Galoyan, 1969: 178). Ayrıca Osmanlı Ermenileri de
bu birliklere katılmışlardı. I. Ermeni gönüllü birliğinin komutanı Andranik, F.
Nazarbekov ile bir görüşmesi sırasında kendi gönüllü birliği içerisinde bulunan
kişilerin çoğunluğunun Muş bölgesinden geldiğini ifade etmiştir (Arutünyan, 1971:
185).
Dünya’nın çeşitli ülkelerinden Ermeni gönüllü birliklerine katılmak üzere
gelen kişilerin cepheye gönderilmesi Moskova’da bulunan “Moskova Ermeni
Komitesi” tarafından organize ediliyordu; Komite, bu gönüllü Ermenileri gerekli
bütün teçhizat ile donatıp bütün giderlerini karşılayarak Kafkas Cephesi’ne
gönderiyordu (Armyanskiy Vestnik, Şubat 1916: No:2). Komite daha sonra yardım
toplama işlerini kolaylaştırmak ve genel olarak toplumun bütün kesimlerinin
dikkatini çekmek için bazı alt organlar oluşturmuştu. Avukatlar, Mühendisler, Kamu
müesseselerinde çalışanlar komitenin bu yardımcı organizasyonlarını oluşturuyor ve
her meslek grubu her ay belli bir aidat toplayıp kendi mesleğine göre komitenin
meselelerinde yardımcı oluyorlardı. “Ermeni Kadınlar Komitesi”25 de, Moskova
Ermeni Komitesi ile koordinasyonlu bir şekilde faaliyetlerde bulunuyordu. Moskova
Ermeni Komitesi, faaliyetlerine 10 Haziran 1915 yılından sonra Kızıl Haç Bayrağı
altında devam etmiştir (Armyanskiy Vestnik, Ocak 1916: No:31)
1915 yılında gönüllü birliklere yardım amacı ile 1.444.000 Ruble aynı
zamanda Rusya Ermenileri tarafından da 1.020.000 Ruble toplanmıştı. Daha sonra
ise hem Rusya da hem de diğer ülkelerde para toplama işlemi devam etti (Arutünyan,
1971: 298).
Uzun süren görüşmeler ve yazışmalardan sonra, savaşın başında organize
edilmiş olan bu dört Ermeni gönüllü birliği, 1914 yılının sonunda silah ve teçhizatla
donatılarak cepheye gönderilmeye hazır bir hale geldiler. Komutanlık, Ermeni
25
İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi Soruşturma Heyetine Diyarbakır Valiliği tarafından gönderilen 7
Ekim 1914 tarihli telgrafa ek olarak Diyarbakırlı Mardirosyan Setrak’ın evinde yapılan aramalar
sonucunda ele geçirilen evraklarda bu cemiyet ile ilgili şu bilgiler rapor edilmiştir: “ Kızılhaç Teşkilatı
başlığı altında yazılmış bir tüzüktür. Taşnaksütyun Komitesi teşkilatına bağlı, ikinci derecede bir
teşkilat olması ihtimal dahilindedir. Daha çok Kızılhaç adı altında Taşnaksütun Komitesi, ikincil
Merkezler Nizamnamesi olması ihtimali vardır. Birinci amaç, Ermeni kadınlarının fikirlerini
yükseltmek, ikinci amaç, kendilerine şahsi ve ailevi terbiye vermek, üçüncü amaç Hürriyeti elde
etmek için çalışmak başlıklarıdır. Bu evrakın ilk dört sayfası kaybolmuştur. Beşinci sayfadan itibaren
başlıyor. İçeriğinin derinliğine inilince toplanan paraların Taşnaksütyun teşkilatının merkezlerine
göndereceği ve para için kimsenin merkezden hesap soramayacağı yönleri de göze çarpıyor.
Gündüzleri dersler düzenlemek, geceleri nutuk vermek. Böylece propaganda yaparak milletin
hukukunu korumaya gayret etmek, bu teşkilatın esas görevlerindendir. Şu halde, bunun bilinen
Kızılhaçla bir alakası yoktur. Sadece bir komite teşkilatıdır. Ermeni siyasî mağdurlarına, çetelerin
çatışmalarında sakat kalanlara ve ölenlerin ailelerine yardımda bulunmak görevleri arasında
gösteriliyor. Diğer kısımları, tertiplenmeleri ve toplanmaları konusunu içeriyor.” (Arşiv Belgeleriyle
Ermeni Faaliyetleri, 2005: 38 - 39 )
34
I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Şahin DOĞAN
gönüllü birliklerinin savaş güzergahını şu şekilde belirledi:I. Ermeni gönüllü birliği:
İran – Başkale - Van; II. Ermeni gönüllü birliği: Iğdır – Beyazıt- Berkri- Van; III.
Ermeni gönüllü birliği: Kağızman – Eleşkirt- Malazgirt- Bitlis; IV. Ermeni gönüllü
birliği: Sarıkamış- Gare- Orzan- Kepri- Key- Erzurum.
1904 Sasun isyanın başında olan ve I. Balkan Savaşında Türklere karşı
savaşan Bulgar ordusunun içerisinde görev alan Ermeni gönüllülerinin komutasını
yapmış olan Andranik, I. Ermeni gönüllü birliğinin başına geçirildi (Armyanskiy
Vestnik, Mart 1917: No: 10–11). Başında Andranik’in bulunduğu I. gönüllü birlik,
General Çernozubov’un emrindeki birliğin bulunduğu bölgeye cephenin sol kanadına
gönderildi. I. Ermeni gönüllü birliği, Kasım ayından 18 Aralık’a kadar geçen sürede
Kotur, Saray, Asurlu’nun alınmasındaki çarpışmalara katıldı. Her zaman olduğu gibi
bu çarpışmalarda da Ermeni gönüllü birliği Türk Ordusu’na en ön saflarda saldıran
birlik oldu (Vestnik Arhivov Armenii, 1965: 14, No: 1(10), Belge No: 5). 1914
yılının Aralık ayının sonunda Andranik’in komutasındaki Ermeni gönüllü birliği,
dinlenmek ve eksiklerini tamamlamak üzere Culfa’ya geri döndü. Bir süre sonra da
Rus Ordusu’na destek olması amacı ile İran’daki Tebriz ve Sofyan bölgesine
gönderildi. Birlik, 2 Mart 1915 tarihinde acele bir şekilde Hoy’ a geri çağrıldı. 4
Mart’ta ise General Nazarbekov’un tümenine katılarak Düzdağ bölgesindeki
çarpışmalara katıldı. I. Ermeni gönüllü birliği, 19 Nisan’da Salmats Birliğine dahil
oldu (Arutünyan, 1971: 299).
Andranik, 5 – 8 Mayıs’ta II. Kafkas Tümeni ile birlikte Başkale’yi ele geçirdi.
I. Ermeni gönüllü birliği 14 – 26 Mayıs tarihleri arasında Halil Bey’in birliklerini
Culamerik istikametinde takibe alarak 20 Mayıs’ta Hanasur geçitlerini kontrolü
altına aldı.Bu gelişmelerden sonrada Birlik Van’a girdi. Andranik,13 Haziran 1915
yılında Acilcevaz bölgesinde geri çekilme sırasında Nazarbekov’un birliklerine
katıldı. 20 Haziran tarihinde Birlik, Berkri Kale bölgesinde General Nikolayev’in
birliği ile birleşti. 1916 yılının Nisan ayında I. Ermeni gönüllü birliği, General
Abatsiyev’in birliği içerisinde Bitlis’e baskın düzenledi. 1916 yılında ise I. Ermeni
gönüllü birliği, bu sırada Muş – Bitlis bölgesindeki Ermeni gönüllü birliğinin
komutanı olan Nazarbekov ile tekrar birleşti (Arutünyan, 1971: 299).
1915 yılının Nisan ayında Dilman civarında kanlı geçen çarpışmalardan biri
yaşandı. Bu çarpışmada Andranik’in gönüllü birliği,Rus Ordusu’yla birlikte Türk
birliklerine karşı savaştı. Çarpışmalar sırasında sadece Berkri kasabasında ölen
Türklerin sayısı 700’ü bulmuştu.
Arçavah, Ahlat, Tatvan bölgelerindeki çarpışmalardan sonra, IV. Kafkas
Kolordusu Komutanı Oganovskiy, ansızın yapılacak bir saldırıyla Bitlis’in alınması
için Andranik’in emrine 500 Kazak askeri, 2 top ve 2 makineli tüfek verdi.
II. Ermeni gönüllü birliği’nin başında Dro bulunmaktaydı ve Iğdır’dan
hareket etti.( Armyanskiy Vestnik, Mart 1917: No: 10–11 ) 1914 yılının Kasım
ayında Iğdır- Beyazıt- Berkri- Van istikametine gönderildi. Birlik, bu bölgedeki
General Nikolayev’in emrindeki birliğe dahil oldu. II. Ermeni gönüllü birliği,
Tapariz geçitlerindeki çarpışmalara aktif bir şekilde katıldı (Arutünyan, 1971: 300).
Birlik, Gavri Şami kasabası civarında Türk güçleri tarafından kuşatıldı. Bu
çarpışmalar sırasında Ermeni gönüllü birliğine komuta eden Dro ağır bir şekilde
yaralandı ve onun yerine Hego geçti. Hego, Türk kuşatmasını yarmayı başardı ve
çarpışmalardan sonra kendi birliğine ulaştı. Yaşanan bu gelişmelerden sonra da II.
35
I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Şahin DOĞAN
Ermeni gönüllü birliği Alaşkert Vadisi’ne geldi ve buradan da Dutah’a gönderildi.
Rus Ordusu’nun önceki sınıra kadar geri çekilmesine kadar geçen sürede bu
bölgedeki savaşlara katıldı (Armyanskiy Vestnik, Mart 1917: No: 10–11). Van’a
yapılan saldırılar sırasında Birlik, General Abatsiyev’in emrine geçti. Bu birlik
özellikle Alaşkert’e yaşanan çarpışmalarda Rusların lehine başarılar elde etti. 1915
yılının Mayıs ve Haziran aylarında bu gönüllü birlik, Şatah ve Moks civarlarında
Türklere saldırılar düzenledi (Arutünyan, 1971: 300).
III. Ermeni gönüllü birliği, 20 Eylül - 31 Ekim 1914 tarihleri arasında
Kağızman’da kuruldu ve General Prjevolskiy’nin I. Piyade Tugayı’na dahil edildi.
Birliğin komutası Amazaspom’a verildi (Armyanskiy Vestnik, Mart 1917: No: 10–
11). Türkiye’nin savaş ilan etmesiyle birlikte III. Ermeni gönüllü birliği, Ahtin
geçitleri üzerinden Alaşkert vadisine gönderildi. Ancak daha sonra, Genel
Komutanlık, Prjevolskiy’nin Tugayının istikametini değiştirince bu gönüllü birlik de
saldırılar yapmak üzere Pasinler Ovasına geldi. 31 Ekim’de de Başkale’ye girdi.
III. Ermeni Birliği, 4 Kasım’da Albay Kulebyankin’in Karaderbent Birliğinin
karargâhına geldi. 6 Kasım’da bu birliğe bağlandı ve Yazci Halil bölgesinde
istihbarat toplamakla görevlendirildi. Bu görevini tamamladıktan sonra Birlik, Endek
kasabasına gönderildi. 6 Kasım’da da Alagez kasabasından olan Kürtleri kıyımdan
geçirdi. Daha sonra, bu Ermeni birliğine Endek- Tık- Dag- Pinoduz- Ordm
istikametinde hareket eden Rus Birliğinin sol Kanadını koruma görevi verildi. III.
Ermeni Birliği, Albay Kulebyankin’in emri üzerine Kapanak kasabasını ele geçirdi
ve böylece Rus Karaderbent Birliğinin ve geçitlerin güvenliğini sağlamış oldu. 14
Kasım’da Endek- Tık- Dag bölgesine gelerek, III. Birliğe katılmış olan General
Guligi’nin Tugay’ına dahil oldu. Bu gelişmelerden sonra da Birlik, Pirshan,
Kapanak, Hosrov- Veran, Alagöz yerleşim yerlerinde çarpışmalara katıldı. III.
Ordu’yla çarpışan Rus Sarıkamış Birlikleri’nin sol kanadını koruyarak Ruslara büyük
bir yarar sağladı. Ayrıca bu Ermeni gönüllü birliği, Van bölgesindeki çarpışmalara
katıldı ve 1916 yılında Hizan’ın alınmasında önemli bir rol oynadı (Arutünyan, 1971:
301).
IV. Ermeni gönüllü birliği, Sarıkamış bölgesine gönderildi ve General
İstomin’in emirleri doğrultusunda Sarıkamış hareketinin Rusların lehine
sonuçlanmasında katkıda bulunan çarpışmalara katıldı (Arutünyan, 1971: 301). IV.
Ermeni gönüllü birliği, Kasım ayında Levasur kasabasını ele geçirdi. Daha sonra
Egrik istikametinde saldırılarda bulundu. Bu saldırıların akabinde İd bölgesinde
İstomin’in birliğini korumakla görevlendirildi. 22 Aralık’ta Türklerin savunmasını
yararak Sarıkamış- Merdenek hattına girdi. 1915 yılının Mayıs ve Haziran aylarında
Vastan, Zevan, Sorb’un ele geçirilmesi sırasındaki çarpışmalarda görev aldı
(Arutünyan, 1971: 302).
Ermeni gönüllü birlikleri, uzun süren ve yıpratıcı saldırılardan sonra
dinlenmek ve eksiklerini gidermek üzere Iğdır bölgesine ve Erivan’a geri döndüler.
1915 yılının Ocak ayının sonları ve Şubat ayının başlarında 4. Kafkas Kolordusu
Komutanı General Oganovskiy’in önerisi üzerine Ermeni gönüllü birliklerinin
yapısında bazı değişiklikler yapıldı: Her gönüllü birlik ( Bu gönüllü birlikler
başlangıçta grup anlamına gelen “Humb” adıyla anılıyorlardı.) 1000 kişiden
oluşacaktı. Bunlardan 750 kişi tüfekli savaşçı grubu diğer 250 kişi ise Manlixer silahı
taşıyacak ve hizmet grubunu oluşturacaktı. Her gönüllü birliğinde 100 süvariden
36
I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Şahin DOĞAN
oluşan bir atlı grubu bulunmaktaydı., iletişim kurmak, istihbarat sağlamak ve özel
görevleri yerine getirmek bu süvarilerin göreviydi. Ermeni gönüllüleri için tek tip
askerî elbise hazırlandı ve bu elbiselere “A. D.-1” ( Pervaya Armyanskaya Drujina: I.
Ermeni gönüllü birliği) yazılı yeşil renk apoletler takıldı.
Gönüllü birliklerin yukarıda bahsettiğimiz yapısında yapılan değişimler
dışında bu birliklerin komuta sisteminde, gönüllülerin eğitimi vb. konularda bir proje
hazırlanarak Vorontsov Daşkov’a sunuldu. Kafkas Valisi, bu projeyi uygun bularak
projenin onanması için 24 Şubat’ta Petrograt’a gönderdi. Genel Komutanlık
tarafından onanan proje daha sonra hayata geçirildi (Arutünyan, 1971: 302–303).
Ayrıca, Ermeni gönüllü birliklerinin Kafkas Cephesi koşullarında Rus Ordusu’na
gösterdikleri yararlar göz önünde bulundurularak bu birliklerin sayısının artırılması
ve var olan birliklerin de birleştirilerek büyük bir birlik oluşturulmasına karar verildi.
(Armyanskiy Vestnik, Mart 1917: No: 10–11).
1915 yılının yazına doğru Ermeni gönüllü birlikleri, Genel Komutanlığın
uygun gördüğü projeye uygun olarak yeniden organize edildi. 1915 yılının Ocak
ayında Kanakere’de yeni düzenlemeye uygun olarak iki birlik oluşturuldu.Vardan ve
Avçaryan bu birliklerin başına geçti. 1915 yılının Nisan ayında Ermeni Millî
Şurası’nın kararıyla II., III. ve IV. Ermeni gönüllü birlikleri Vardan’ın başında
olduğu birliğe dahil edildiler. Böylece Vardan’ın komutası altında “ Araratyan
Zorahumb” diye adlandırılan Ermeni gönüllü birliği oluşturulmuş oldu (Arutünyan,
1971: 304).
15 Nisan 1915 yılında yeni kurulan birleşik Ermeni gönüllü birliğinin26
komutanı Vardan, Kanakere’de birliğini gösterişli bir törenle teftiş etti. Bu törene,
yerli halktan büyük bir kalabalık, Erivan şehri komutanı Tümgeneral Krijeviç ve bazı
diğer devlet adamları katıldılar. Birlik, halkın sevinç gösterileri arasında Erivan
şehrinden geçti. Daha sonra Eçmiyazin’de bir merasim yapıldı. Ermeni gönüllü
birliğinin Eçmiyazin’e girişi şehirde bayram havası yarattı. Ermeni basını,
gelişmeleri tarihi günler olarak yansıttı. Yapılan merasime Rus subayları ve
yönetimden temsilciler katıldılar. 16 Nisan günü Ermeni gönüllüleri talim alanında
toplandılar ve Katolikos, Ermeni halkının Rusya’ya olan bağlılığını ve halkın, tarihi
Ermeni topraklarını işgalden kurtarmak için hazır olduğunu ifade ederek dualar etti
(Armyanskiy Vestnik, Kasım 1916: No: 37–38; Arutünyan, 1971: 305).
Ermeni gönüllü birliği, Eçmiyazin’den Iğdır’a kadar yürüyerek geldi. Birlik,
burada bulunan IV. Kafkas Tümen Komutanı General Oganovskiy tarafından
karşılandı. Ermeni halkının savaşçı geleneğini överek ve düşmanı Rus birliği ile
birlikte yenilgiye uğratacaklarını ifade ederek gönüllüleri kutladı.
Vardan’ın komutası altındaki Ararat Grubunun istikameti Çingilin geçidiKare- Karabulah- Arzan- Kizil Diza- Beyazıt olarak belirlendi. Vardan’ın Birliği
Beyazıt’ta General Nikolayev’e bağlandı. General Nikolayev, cephedeki durumu
Vardanya’na teferruatlı bir şekilde anlatarak, ona Van istikametinde saldırı görevini
verdi.
26
Yeni kurulan bu birliğe, İran’da bulunan Andranik’in komutasındaki I. Ermeni gönüllü birliği dahil
olmamıştı (Arutünyan, 1971: 304).
37
I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Şahin DOĞAN
1915 yılının kışı olağan üstü soğuk geçiyordu ve Ermeni gönüllülerinin Van
istikametinde yüksek dağ geçitlerini aşmaları gerekiyordu. Gönüllüler, Van
istikametinde hareket ederken birkaç gün dağlarda kalmak zorunda kaldılar. Daha
sonra ise Berkri Kale, Karmış Şami, Canik ve diğer yerleşim yerlerini ele geçirmek
için çarpışmalar içerisine girdiler (Arutünyan, 1971: 305).
5/18 Mayıs’ta27 Vartan’ın yardımcısı Heço, süvarilerin başında Van şehrine
girdi. 6/19 Mayıs’ta da birliğin tamamı Van’a girmiş oldu. Ermeni Birliğinin Van’a
girmesi Ermeniler arasında bayram havası yarattı. Birliği çiçekler ve müzik eşliğinde
karşıladılar. Aram, General Nikoley’e Van Kalesi’nin anahtarını verdi. Daha sonra
ise Aram şehrin valisi olarak atandı (Armyanskiy Vestnik, Kasım 1916: No: 37–38).
Van’ın Rusların eline geçmesinden sonra General Oganovskiy’in emri
üzerine Ermeni gönüllü birliği, Tümgeneral Truhin’in emri altındaki birliğe dahil
olarak Van Gölü’nün güneyinde savaşmaya devam ettiler.
1916 yılında Rus Ordusu’nun Erzurum’u, Trabzon’u, Erzincan’ı ele
geçirmesi aynı zamanda Bitlis ve Güney – Batı istikametinde ilerleme sağlaması
Ermeni halkının moralini yükseltti. Ermeni Gönüllüler, Adilcevaz, Ahlat, Tatvan,
Muş, Bitlis, Hizan’daki ayrıca birçok başka şehir ve kasabadaki çarpışmalara
katıldılar (Arutünyan, 1971: 307 – 308).
3.1.1. Ermeni Gönüllü Birliklerinin Rus Ordusu’na Katkıları
Doğu Anadolu’da iyi yolların bulunmaması, bölgenin dağlık ve dar geçitlerle
kaplı olması Rus Ordusu’nun Kafkas Cephesi’nde ki en önemli dezavantajlarından
biriydi. Bu doğal koşullar, bölgeyi tam olarak tanımayan Rusların hem ilerleyişini
güçleştirebilir hem de Türk Ordusu hakkında istihbarat sağlamalarını imkansız hale
getirebilirdi. Ancak, böyle olmadı; çünkü bölgeyi iyi tanıyan Ermeni gönüllü
birlikleri, savaş sırasında Rus Ordusu’nun hem gözü hem de kulağı olmuş ve Rus
yetkililere Türk Ordusu ile ilgili istihbarat sağlayan en önemli birimler hâline
gelmişlerdi (Armyane i Voyna, Mart 1916: No: 1).
Rus Duma Milletvekili Papacanov, Rus askerî yetkilileri ile görüştüğü
zamanlar, bu kişilerin Ermeni gönüllü birliklerinin Rus Ordusu’na olan önemli
katkılarını dile getirdiklerini ve istihbarat konusunda bölgeyi çok iyi bilen bu
birliklerin yerinin doldurulamayacağını ifade ettiklerini dile getirmiştir. Papacanov
ayrıca Türkiye’ de bulunan Ermenilerin büyük bir bölümünde Rus taraftarlığının
tamamen yerleşmiş olduğunu ve kurban vermeden bağımsızlığın olmayacağını
Ermeni toplumunun artık özümsediğini belirtirken, Ermeni gönüllü birliklerinin,
Türk Ermenilerine belirtilen yoldan ayrılmamalarını ve savaşa aktif bir şekilde
katılmalarını amirane bir şekilde empoze ettiklerini de ifade etmektedir (Armyane i
Voyna, Mart 1916: No: 1).
Erzurum’un Ruslar tarafından alınmasından sonra Fransa’da “Echo de Paris’
de” yayınlanan bir yazıda şunlar belirtiliyordu: “ Türklerin güçlü kalesi Erzurum’ da
27
Bir başka Rusça kaynakta Heço’nun başında olduğu Ermeni gönüllü birliğinin Van’a girişinin 6
(19) Mayıs günü gerçekleştiği belirtilmektedir (bk.:Oborona Vana, 1917: 44).
38
I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Şahin DOĞAN
yapılan şiddetli çarpışmalara cesur Rus Kazak birliklerinin yanında Ermeni gönüllü
birlikleri de çarpıştılar. Bölgeyi çok iyi bilen Ermeni gönüllü birlikleri Rus
Ordusu’na paha biçilmez bir hizmet sundular.” Almanya’da yayınlanan “Berliner
Tageblatt’ta” ise Erzurum’un Rusların eline geçmesinin, Ruslara Küçük Asya’nın
yolunu açtığını ve Ermenilerin bütün kalpleriyle Rusların tarafında olduğu ifade
ediliyordu (Armyane i Voyna, Mart 1916: No: 1).
Rus General Çernozubov, Başında Andranik’in bulunduğu I. Ermeni gönüllü
birliğini şu sözlerle anlatıyor: “ … Bizim Aşnak, Vruş Horan, Hanik, Kotur, Saray,
Molla Hasan, Belicik ve Garateli’deki başarılarımız önemli ölçüde I. Ermeni gönüllü
birliğinin faaliyetleri ile gerçekleşmiştir. Hoy civarındaki Kotur boğazında yapılan
çarpışmalarda, 15 – 18 ( 28 – 31 ) Nisan 1915’de Dilman’da yararlılıklar gösterdi.
… Daha sonra, I. gönüllü birlik, Erciş Birliğinde tekrar bana katıldı. Bu sırada
benim birliğimin sağ kanadını Kürt saldırılarından koruduğu gibi bize düşman olan
Kürtlere karşı saldırılar da gerçekleştiriyordu (Vestnik Arhivov Armenii, 1965: 14,
Belge No: 5).
3.1.2. Ermeni Gönüllü Birliklerinin Yaptığı Katliamlar
Ermeni gönüllü birliklerinin kurulması ve bu birliklerin Rusya tarafından
desteklenmesi Ermeniler ile bölgedeki diğer halklar arasında gerginliği artırmış ve bu
konu ile ilgili haberlerin Rusya Başkomutanlık Karargâhı’na ulaşması üzerine, Rusya
Başkomutanlığı, Rus Kafkas Orduları Komutanlığı’ndan kurulan bu gönüllü
birliklerinin faydaları hakkında bilgi isteyerek bu birliklere dağıtılmış olan modern
tüfeklerin toplanmasını emretmiştir. Ancak, Kafkas Orduları Komutanlığı, Ermeni
birliklerinden modern silahların toplanmasının, Türklerle yapılan savaşta çok yararlı
olan bu birliklerin dağıtılması anlamına geleceğini bildirerek bu isteği protesto
etmiştir (Korsun, 1940: 189, Prilojeniye 4).
General Korsun’un, gerginlikten kastettiği, Rus valilerin Kars Gazetesi’nde
yayınlanmış emirlerinden açıkça anlaşılan Ermenilerin Müslüman halka
uyguladıkları katliamlar olsa gerek, çünkü bölgedeki Ermenilerin, Müslüman halka
yaptıkları katliamların artmasıyla Rus yetkililer, olayların önlenmesi için birçok emir
vermeye başlamışlardı. Rus yetkililer tarafından verilen ve Kars Gazetesi’nde
yayınlanmış olan bu emirlerin içeriğine bakıldığında Müslümanların, Ermeniler
tarafından katledildiği açıkça görülmektedir:
Kars bölgesi geçici valisinin 12 Ocak 1915 tarihli ve 2 nolu emri:
“Bölgenin Hıristiyan halkının Müslümanlara karşı düşmanca tavrı, benim
birçok kez çağrıda bulunmama rağmen son bulmamakta ve ne yazık ki aksine daha
da artmaktadır.
Tamamen suçsuz Müslümanların öldürülmeleri dışında ,bana ulaşan bilgilere
göre bölgenin Hıristiyan halkı, Türklerin saldırısından sonra bazen öç alma şeklinde
Müslüman köylerinde silahlı yağmalamalar, katliamlar ve çeşitli zulümler
yapmaktadırlar.
22 Aralık 1914 yılında tarafımdan bölge halkına, yürürlükteki kanunlar
dışında, hatta bize düşman kişi ve gruplara dahi Rusya sınırları içerisinde zorbalık
39
I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Şahin DOĞAN
yapılmasına izin verilmeyeceği bunun için suçluların verilmesi gereken mahkeme ve
idarenin var olduğunu duyurulmuştu…” (KARS Gazetesi, 20 Ocak ( 3 Şubat ) 1915)
Kars bölgesi geçici valisinin 3 Şubat 1915 tarihli emri:
“Bana ulaşan bilgilere göre, Müslümanların yağmalanması ve Müslümanlara
zulüm edilmesi, benin 12 Ocak 1915 tarihli 2 nolu emrime rağmen devam
etmektedir.
Askerî validen tekrar,bu üzücü olaya özel bir dikkat göstermesini ve belirtilen
suçların sona erdirilmesi için yukarıda belirtilen emirdeki önlemlerin yerine
getirilmesini rica ederim.
5 Eylül 1914 yılı (48 nolu) emir ile, benim tarafımdan bölge komutanlarına,
ya savaş kanunlarına göre yargılanması gereken ya da genel mahkemelere ait
suçların benim yazı işleri müdürlüğüme gönderilmesini emredilmişti. Fakat son
zamanlarda Müslümanların yağmalanması ile ilgili birçok olay olmasına rağmen bu
tür dosyalar bugüne kadar bana ulaşmadı” (KARS Gazetesi, 10 ( 23 ) Şubat 1915).
Rafael de Nogales, Ermeni gönüllü birlikleri hakkında şu bilgileri veriyor:
“Muhasamat fiilen başlayınca, meclisteki Erzurum mebusu Garo Pastırmacıyan
üçüncü ordudaki hemen bütün Ermeni subay ve askerlerle öte tarafa Rusya’ya geçti.
Kısa bir süre sonra onlarla geri dönerek, köyleri yakmaya ellerine geçen bütün
masum Müslümanları insafsız şekilde kılıçtan geçirmeye başladı… Ermeni
birliklerinin zaten haklı gösterilmeyecek bu firarları, bilahare Başkale, Saray ve
Beyazıt bölgesinde yaptıkları mezalim, Türkleri endişeye düşürmekte gecikmedi ve
Erzurum ve Van gibi hudut vilayetlerindeki mütebaki Ermenilerin aynı şekilde isyan
ederek kendilerine saldırabilecekleri korkusunu uyandırdı. Benim gelişimden birkaç
hafta sonra bu da hakikaten vuku buldu. Van vilayetindeki Ermeniler kütle hâlinde,
İran’daki heyeti seferiyemize karşı isyan ettiler…” (Rafael de Nogales’den bildiren:
Gürün, 1988: 258)
Van Rus Birlikleri Komutanı General Nikolayev 1 Temmuz 1915 tarihinde
Kafkas orduları Komutanına çektiği bir telgrafta Ermeni gönüllüleri hakkında şunları
bildiriyordu: “ Ermeni gönüllüleri, çalınmış ganimetleri götürürken bunları önlemeye
memur Rus askerlerine Ermeniler tarafından ateş edilmiştir. Bundan başka,
gönüllüler devamlı yağma yapmakta ve her türlü cinayetleri işlemekten zevk
almaktadırlar. Bu çoğalan cinayetlere son vermek maksadıyla Van’da divan-ı harp
kurulmuştur. Bunlara mani olmak için ayrıca disiplin birlikleri teşkiline lüzum
görülmüştür ” (Bildiren: Süslü, 1987: 27).
Gönüllülerin davranışı ile ilgili olarak Bolkovitinov, Vorontsof Daşkov’a 9
Temmuz 1915 tarihinde gönderdiği telgrafta şunları belirtiyordu:
“ Asaletmeap
Türkiye ile savaş başlamadan önce, bizim Ermeni gönüllü teşkilatı
kurmamıza izin vermiştiniz.
11 ay içinde, tarafınızdan verilen görevin yerine getirilmesi için bizler
elimizden gelen gayreti sarf ettik. Gerek bizim, gerek milislerin hareketleri yüksek
emirlerinizin gereklerine uyularak yapıldı. Hiçbir şikâyet duyulmadı.
Bununla beraber, Van’ın alınmasından sonra, gönüllülerimizin en fazla
faaliyette bulundukları sırada askerî idarede temsilci bulunan A. İ. Hadisoff, 1
Temmuzda 6348 numaralı bir bildiri aldı. Bu emrin kapsamı şöyle idi:
40
I. DÜNYA SAVAŞI VE ERMENİLER
Şahin DOĞAN
“ Ordu kumandanı Baş kumandana arz eder: General Nikolayeff Van’dan bildiriyor.
Çalınmış savaş ganimetlerini götüren Ermeni gönüllülerini bırakmayan
askerlerimize, bu gönüllüler tarafından ateş edilmiştir. Bundan başka gönüllüler
tarafından birçok haydutluk ve yağma yapılmıştır. Bu cinayetlere son vermek için,
Van’da bir askerî mahkeme kurulmuştur.”
Bu sebeple kumandan, eskilerin arasında disiplinin teminine kadar, yeni
gönüllü bölükleri kurulmasını yasaklamıştır. Bunu asaletmeabın emriyle bildiririm”
General Bolkovitinov (Bildiren: Uras, 1976: 631- 632).
Taşnaksütun Partisi’nin organize ettiği gönüllü birlik hareketinin sonucunda
on binlerce Türk yok edildi; Ermeni gönüllü birlikleri, başlarındaki kana susamış
liderleri ile birlikte ( Andranik, Amazasp ve diğerleri) Türk kadınlarını, çoçuklarını,
ihtiyarlarını katlettiler. Taşnak birlikleri, ele geçirdikleri Türk köylerini
yağmalayarak ve buralarda yaşayan insanları öldürerek bu köyleri boşaltılar. Gönüllü
birlikler içerisinde kahramanlaşan Ermeni gönüllülerinden biri yaptıkları saldırıları
şu sözlerle açıklıyordu: “ Ben, Basar Geçar’daki halkı tamamen yok ettim. Ancak,
bazen sıkılan kurşunlara insan acıyor; bu köpekler için en doğru yöntem,
çarpışmadan sonra hepsini bir kuyuda toplamak ve ölmeleri için üzerlerini ağır
taşlarla doldurmaktır. Öylede yaptım, bütün erkekleri, kadınları ve çocukları bir
kuyuya attım ve üzerlerini ağır taşlarla doldurarak onları öldürdüm”(Lalayan 1990:
100). Ermeni çete başının bu sözleri, Ermeni gönüllü birliklerindeki çetecilerin nasıl
bir psikoloji içerisinde olduklarını gösterirken bölgede yaşanan vahameti de açıkça
gözler önüne sermektedir.
41
DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN…
Şahin DOĞAN
4. DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN ÇIKARDIKLARI İSYANLAR
Osmanlı Devleti daha savaşa girmeden, Patrikhane yetkilileri, Taşnaksütun,
Hınçak, Ramgavar gibi Ermeni komitelerinin temsilcileri İstanbul’da toplanarak
savaş zamanı alacakları tavrı belirlemek üzere bir toplantı düzenlediler. Toplantıyı
düzenleyen Ermeni temsilcileri, Osmanlı Devleti’ni şüphelendirmemek için güya
Ermenilerin hükümete sadık kalmaları, dış etkilere kapılmamaları ve askerlik
görevlerini yapmaları gibi Osmanlı Devleti’ne bağlı kalacakları izlenimini veren bir
takım kararlar aldıklarını açıkladılar. Ancak; bu toplantıya katılan Ermeni
komitelerinin kendi şubelerine gizlice gönderdikleri talimatlar, Ermenilerin savaş
durumunda nasıl davranacakları hususunda bütün gerçeği göz önüne seriyordu.
Ermeni komitelerinin kendi şubelerine gönderdikleri bu talimata göre “ Rus Ordusu
huduttan ilerler ve Osmanlı askeri geri çekilir ise, her tarafta, birden eldeki bütün
vasıtalarla ayaklanılacak, Osmanlı ordusu iki ateş arasında bırakılacak, devlet
kurumları ve binaları bombalarla havaya uçurulacak, yakılacak, hükümet kuvveti
içeride meşgul edilecek, levazım kolları vurulacak; şayet Osmanlı ordusu ilerler ise
Ermeni askerleri Osmanlı birliklerinden ayrılıp silahlarıyla Ruslara katılacak ve
kıtalarından firar ederek çeteler oluşturacaklardır”28 (Ahmet Rüstem Bey, 2001: 160,
Belge No: 1329; Saray, 2005: 55 – 56; Yıldırım, 1990: 47).
1915 yılının Şubat ayında Tiflis’de yapılan Ermeni Millî Toplantısında
Taşnaksütun Partisi askerî kanat temsilcisi şunları dile getiriyordu: “ Bilindiği gibi
Rus Yönetimi, Savaşın başında, Osmanlı Ermenilerini silahlandırmak, savaşa
hazırlamak ve savaş sırasında da Osmanlı topraklarında isyan çıkartmak için
kullanmak üzere 242,900 Ruble verdi. Bizim gönüllü birliklerimiz, Türk Ordusu’nu
aşıp isyancılarla birleşerek cephede ve cephe gerisinde mümkünse Türkiye sınırları
içerisinde anarşi yaratmak zorundadır; böylece Rus Birliklerinin hareketini sağlayıp
Doğu Anadolu’yu ele geçirebiliriz”30 (Bildiren: Boryan, 1928: 360).
28
Bitlis Valisi Mustafa Bey’in 18 Eylül 1914 tarihli telgrafında da Ermenilerin bu gayeleri şöyle ifade
ediliyordu: Ermeni aydınları arasında, son günlerde alınan karar sessiz kalınması ve itaatin korunması,
harp ilan edildiğinde ordudaki askerlerin silahlarıyla birlikte düşman tarafına geçmeleri; Türk
Ordusunun ilerlemesi durumunda itaate devam edilmesi; Türk Ordusunun geri çekilmesi hâlinde de
silahlanıp çete hâlinde gelen şeylere el konulması ve ilişkileri kesme merkezinde olduğunun güvenilir
ve özel istihbarat sonucuna dayandığı Muş Mutasarrıflığından bildirilmiştir.” .”(Arşiv Belgeleriyle
Ermeni Faaliyetleri, 2005: 35).
29
Taşnaksütun Partisi’nin Şam Şubesi’ne gönderdiği Mektup.
30
Osmanlı yetkililerinin Ermenilerin içerisinde bulundukları faaliyetler hakkındaki raporlarından
birinde bu hususta şunlar ifade ediliyor: “ Rusya’da bulunduğum sırada, gerek doğu illeri meselesinin
ve gerekse Kafkasya’da ortaya çıkan ufak tefek meselelerin çözümünde, Rus Hükümetinin Ermenilere
çok güvendiğini ve onları kendi tarafına çekerek doğu illeri adını alan Doğu Anadolu’da, istediği
zamanda bir ayaklanma ve karışıklık çıkararak bu şekilde iç işlerimize müdahale ile devletimizi
sıkıştırmak amacını güttüğünü, resmi ve gayriresmi olarak duymuştum. Bu amaç için pek çok para
harcayan Rusların, Ermenileri her durumda kendi tarafına çektiğini ve Ruslara karşı Ermeniler
arasında uyanan bu tutkunun bizim topraklarımızdaki Ermenilere de bulaştığını yine Petersburg’da
bulunduğum son zamanlarda öğrenmiştim. Bu sebeple, Pasinler kazasındaki Ermenilerin durumuna
dair polis tarafından verilen raporları dikkate değer bulduğum gibi, bütün Doğu illerindeki
42
DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN…
Şahin DOĞAN
Nitekim böyle de oldu ve Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesiyle birlikte
Türkiye’deki isyanlar gün geçtikçe artıyor; bir bölgeden diğer bir bölgeye
yayılıyordu. Türk güçleri bir isyanı bastırırken bir başka yerde çıkan isyana
yetişemiyorlardı31 (Armyane i Voyna, Kasım 1916: No: 9). Başlangıçta güçsüz
sanılan Ermenilerin savaşa iyi hazırlandıkları ve kendilerini haftalarca savunacak
kadar silah ve cephaneye sahip oldukları anlaşılmıştı (Pomianskowski, 2003: 144).
Anadolu’da ilk Ermeni isyanı Maraş’a bağlı Süleymanlı’da ( Zeytun ) başladı.
Zeytun isyanını Kayseri, Bitlis, Erzurum, Mamüratül Aziz, Diyarbakır, Sivas,
Trabzon, Ankara, İzmit, Van, Adapazarı, Hüdavendigar, Adana, Halep, İzmir ve
Canik’teki isyanlar izlemiştir ( Yıldırım, 1990: 53 ).
Anadolu’da çıkan bütün bu Ermeni isyanlarını detaylı bir şekilde
incelediğimizde, Yukarıda belirttiğimiz gibi Ermeni Partilerinin kendi şubelerine
gönderdikleri gizli talimatların uygulamaya geçirildiğini ve bu talimat doğrultusunda
hareket edildiği açıkça görülmektedir. Elbette ki Anadolu’da Ermeniler tarafından
çıkarılan bu isyanların büyüklüğü ve etkileri isyan çıkarılan bölgedeki Ermeni
halkının yoğunluğuna göre farklılıklar arz etmektedir. Ancak, bu isyanlar, savaş
sırasında birçok cephede çarpışmak zorunda kalan Osmanlı Devleti’ni özellikle
Kafkas Cephesi’nde Ruslara karşı yapılan savaşlarda zor durumda bırakmış ve Rus
birliklerinin Doğu Anadolu’yu işgalini kolaylaştırmıştır (Ermeniler tarafından
çıkarılan isyanlar için bk.: Gürün, 1988; Yıldırım: 1990; Uras, 1976; Anadol, 1982
vd.).
Biz bu çalışmamızda Ermeniler tarafından çıkarılan isyanlar içerisinde, hem
Rusların bölgeyi işgal etmesinde Ermenilerin oynadığı rol hem de tehcir kararının
alınması açısından önemli bir yere sahip olan Van isyanını daha detaylı olarak ele
almak istiyoruz. Van isyanının Ermeni olaylarının anlaşılması açısından önemi
“Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekât-ı İhtilaliyesi ( ilan-ı Meşrutiyetten Evvel ve
Sonra” adlı eserde şu şekilde ifade edilmiştir: “ Bu vilayet (Van) Ermenilik
cereyanını, ruhunu anlamak için pek ziyade şayan-ı tetkik bir sahadır. Burada
komitelerin istihdaf ettikleri gaye, komitelerin vaziyeti bütün vuzuhiyle göze çarpar.
Başka vilayetlerde gizli kalan tertibat burada pek sarih bir şekilde görülür” (Talat
Paşa, 2005: 505 – 506).
4.1. Van İsyanı
1914 yılının Temmuz ayının sonlarına doğru Van vilayetinde seferberlik ilan
edilmişti. Seferberlik ilanıyla birlikte başlayan savaş hazırlıkları özellikle Ermeni
halkı arasında büyük bir hoşnutsuzluk yaratmıştı. Askere alımların yapıldığı ilk gün
Van’da sadece bir Ermeni, gönüllü olarak askere yazılmak istemişti. Bundan sonraki
Ermenilerin büyük bir kısmının da, aynı duygu ve düşüncede oldukları şüphesizdir” (Arşiv
Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri, 2005: 29).
31
Ermeni isyanları daha başlamadan önce III. Ordu’da görev yapan birlik komutanları acil raporlar
göndererek Ermenilerin Ruslardan silah ve para yardımı alarak bir isyan hazırlığı içerisinde
olduklarını bildirmişlerdir. Bu raporlara göre; Sivas’ta 30.000, Erzurum’da 10.000, Van’da 15.000,
Muş’ta 7000, Diyarbakır’da 5000, Elazığ’da 4000 ve Bitlis’te 5000 olmak üzere yaklaşık 76.000
Ermeni isyan etme hazırlığı içerisindeydi (Saray, 2005: 56).
43
DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN…
Şahin DOĞAN
iki gün içerisinde ise 150 Ermeni zorla askere alındı. Diğer Ermeniler ise saklandılar.
Şehirde yaşanan bu kritik günlerde ne Varamyan32 ne de Aram33 şehirde
bulunmamaktaydılar. Diğer Ermeni liderleri ise sürekli bir tereddüt içerisindeydiler
ve belirli bir karar alamıyorlardı. Emir almaya alıştıkları kişilerden hiçbir haber
almayan Ermeniler ise saklandıkları yerlerden çıkmıyorlardı34 (Oborona Vana,1917:
3).
Temmuz ayı sonunda Aram, Van’a geri döndü ve Aram’ın dönmesiyle
birlikte şehirde yaşanan olaylar tamamen farklı bir yönde gelişmeye başladı
(Oborona Vana, 1917: 4).
Akdamar Katolikos’u, Kilise ve sivil Ermeni Meclisi, özellikle de
Taşnaksütun Partisi temsilcileri ( Sarkis, Aram ve İşhan) ve Ermeni mebuslar (
Varamyan ve Papazyan) sürekli olarak devletin faaliyetlerine ve emirlerine karışıyor,
Ermeni halkının çıkarlarını gözetiyor ve bunun için ellerinden gelen her şeyi
yapıyorlardı (Oborona Vana, 1917: 5).
Aram Van’a geri dönünce, Van Valisi Tahsin Bey tarafında çağrıldı. Vali
Tahsin Bey, Aram’a yaşanan gelişmelerin ne kadar ciddi olduğuna söyleyerek,
Ermenilerin inat etmeye devam etmeleri hâlinde İstanbul’dan alınan emir
doğrultusunda sert tedbirler almak zorunda olduğunu bildirdi. Aram ise Vali’ye
savaşın Ermeniler arasında hoş karşılanmadığını açıkça söyleyerek, ancak
Ermenilerden asker toplamak için elinden geleni yapacağını da bildirdi35 (Oborona
Vana, 1917: 5–6).
Valiyle yapılan bu görüşmenin aynı günü Aram, halkın çeşitli kesimlerinden
ileri gelenleri toplantıya çağırdı ve bu toplantıda bu sorunu gündeme getirerek bu
konuda bir karar alınmasını istedi. Kısa süren görüşmelerden sonra bu toplantıdan
32
Osmanlı Van Mebusu. Varamyan’ın diğer adı ise Onik Derdzakyan’dır (Kirakosyan, 1971: 278).
Aram Manukyan, 1870’li yılların sonuna doğru Karabağ’da doğdu. Devrimci hareketlere katılmış
birçok Türk uyruklu Ermeninin okuduğu Şuşin Ermeni Ruhban Okulunu bitirdi. Daha sonra yüksek
öğrenimini tamamladıktan sonra Türkiye’ye geldi. Burada Taşnaksütun Partisi için çalışmaya başladı.
Türkiye’ye propaganda amacıyla Raffi’nin kitaplarını, Bulgar ve Sırp hareketinin broşürlerini getirdi.
Bununla birlikte Ermenileri silahlandırmak için tüfek ve mermi depoları oluşturdu. Kendi kurduğu
Ermeni çetelerini silahlandırarak bu çetelerin başına geçti. Van’da yapılan aramalar sırasında
Taşnaksütun Partisi’nin binlerce tüfek, milyonlarca mermi, binlerce propaganda broşürlerinin
bulunduğu depoları ele geçirildi ve Aram tutuklandı. Bir süre tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldı.
Serbest kaldıktan sonra dinlenmek üzere Ordu’ya gitti ve buradaki Ermeni okulunda çalışmalarda
bulundu. Ordu’da iki yıl kaldıktan sonra Akdamar Piskoposluğu’nun Ermeni Halk Okulları
müfettişliği sıfatıyla Van’a geri döndü. Van’daki çalışmalarına devam eden Aram, 1915 yılındaki Van
isyanının başına geçti (Armyane i Voyna, Kasım 1916, No: 9).
34
Bölgedeki Ermeni komiteleri, Ermeni halkı üzerinde öyle bir baskı kurmuştu ki, bölgedeki
Ermenilerin bu talimatların dışına çıkmaları ve özgür kararlar almaları mümkün değildi (Talat Paşa,
2005: 510).
35
Aram’ın, Vali’ye asker toplamak için elinden geleni yapacağını söylemesi ve daha ileri de
bahsedeceğimiz gibi Ermeni Komitesi önderlerinin Van ve civarında çıkan Ermeni olaylarını
yatıştırma girişimleri gerçekte bir oyalama taktiği idi. Çünkü Komitenin Vilayet şubesine gönderilen
bir telgrafta “ Ruslar Başkale ve Saray istikametlerine ilerleyecekler, arkadaşlarımız beraberlerdir.
Yaklaştıkları mahallerde umum efradımız müsellahan kendilerine iltihak edecektir. Rusların tamamen
takarrübü üzerine istediğimizi yaparız… Binaenaley Rusların yaklaşmasına intizar etmeliyiz.”
Şeklinde bir talimat verilmişti” (Talat Paşa, 2005: 513 – 514). Zaten, Vilayette kısa bir süre sonradan
gelişecek olan olaylar da, Komite önderlerinin başlangıçtaki tutumlarının bir oyalama taktiği olduğunu
açıkça ortaya koymaktadır.
33
44
DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN…
Şahin DOĞAN
Ermenilerin askerlik hizmetinde bulunmaması kararı alındı. Bu karardan sonrada
Ermeniler arasında askere gidilmemesi yönünde geniş bir propaganda başlatıldı
(Oborona Vana, 1917: 6).
Bir kaç gün sonra zorla ve tehditlerle gizlenenlerden birkaç yüz kişi toplandı.
Aram, bu kişilerin başına geçti ve müzik eşliğinde merasim havasında yürüyüş
düzenledi. Taşnaksütun lideri Aram tarafından organize edilen bu gösteri etkisini
gösterdi; işaret verilmişti. Aram’a katılmamak bazı açılardan yönetimden daha güçlü
olan Komite’ye katılmamak anlamına geliyordu. Sonuç olarak çok istemeden de olsa
ona katıldılar. Gizlenenler, bazen tek tek bazen de gruplar hâlinde ortaya çıkmaya
başladılar. Bu kişilere yönetim tarafından her hangi bir müdahalede bulunulmadığı
için daha sonra gizlenenlerden bir grup daha ortaya çıktı (Oborona Vana, 1917: 6–7).
Liderleri Aram’ın çağrısına uyan gizlenmiş Ermenilerin yarısı birliklere
döndüler. Ancak, gizli bir emre göre saklanan Ermenilerin bir bölümü ortaya
çıkmayacaklardı. Bu emre göre Taşnaksütun alt komiteleri ise halktan fazla silahları
ve askerî teçhizatı toplayacak ve gerektiği zaman kullanmak üzere gizli yerlerde
saklayacaklardı.
Verilen bu gizli emirin iletilmesi için yazılmış mektuplardan birisi yönetimin
eline geçti ve yönetim bunun için açıklama istedi (Oborona Vana, 1917: 12).
Ekim ayının ortalarında Rus- Türk savaşı ilan edildikten sonra. Ermeni asker
kaçakları açıkça şehirde dolaşıyor, pazarlarda ticaretle uğraşıyor ve atölyelerde
çalışıyorlardı (Oborona Vana, 1917: 12). 1914 yılının Aralık ayında ise Türk
Ordusu’ndaki Ermeni askerlerin çoğunluğu firar ettiler (Armyane i Voyna, Ağustos
1916: No: 6).
Daha savaş ilan edilmeden önce Osmanlı yönetimi Güney Kafkasya’da
Ermeni gönüllü birliklerinin organize edildiğini biliyordu. Bu birliklerin organize
edildiği ortaya çıktığı zaman Cevdet Bey, Aram’a ve Vramyan’a Rus Ermenileri ile
ilişkiye geçmelerini ve Türkiye’ye karşı savaşmalarını önlemelerini istedi. Ayrıca, bu
içerikteki bir mektubun, bu sırada İran’da gönüllü birliğinin başında olan Andranik’e
gönderilmesini istedi. Mektup yazıldı ve Aziz Bartugimeos Manastırı’nda
Andranik’e verildi. Bu mektup yazılmadan daha önce Taşnaksütun Partisi’nin Van
Komitesi, iki kez Salmat Komitesi’ne ve Andranik’e dikkatsiz bir adım atılmaması
konusunda uyaran mektup göndermişti. Vanlı Ermeniler, bu mektuplarda eğer
gönüllü birlikler Van’ı ele geçirecek ve burada tutunacak güçte değillerse hiç
gelmemelerini zira böyle bir durumda bütün halkın kıyıma uğrayabileceğini
yazmışlardı. Bu içerikteki mektuplar Gerekli adreslere gönderilmiş ve Rusça
çevirileri ise General Çernozubov’a iletilmişti. Bu mektupları İran’a götürmüş olan
posta görevi yapan bir Kürt dönüş yolunda Salmat Komitesinin cevabî mektubu ile
birlikte Türkler tarafından Başkale’de yakalandı. Bu sırada Başkale yakınlarındaki
Badirgan’da bulunan Cevdet Bey, acele bir şekilde bu durumu telgraf ile Vramyan’a
bildirdi. Cevdet Bey, telgrafta şunları bildiriyordu: “ Postacınız Osman tutuklandı ve
şu an elimizde bulunmaktadır. Bu kişinin yakasına dikilmiş halde size gönderilmiş
bir mektup bulduk. Salmatyalı arkadaşlarınız size, geliyor olduklarını ve onları
karşılamanızı bildirmektedirler. “Amca” ( Keri ), İşhan’a selam gönderiyor. Siz Rus
Ordusu ile ilişki içerisindesiniz.” Mektup şöyle devam ediyor “…onlar için yeni olan
provokatör rolü dolayısı ile Bakunin’in, Marks’ın ve Kropotkin’in öğrencilerini
kutluyorum. Rus Despotizminin selam gönderdiği devrimci İşhan’ı kutluyorum. Bu
45
DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN…
Şahin DOĞAN
mektup bütün Müslüman Dünyanın tanıklığı için yayınlanacaktır. Ancak bundan
önce size son kez arkadaşlarınızın bize karşı düşmanca hareketlerine son
verdirmenizi öneriyorum. Aksi takdirde onlara, Başkale’de yendiğimiz ve
kovduğumuz Ruslara davrandığımız gibi davranacağız.” Vramyan, Cevdet Bey’in bu
telgrafına, bugün Ermenilerin Türklerin yanında değil de karşılarında olmalarından
Türklerin kendilerinin suçlu olduğu şeklinde cevap verdi (Oborona Vana, 1917: 1314).
Rus Birliklerinin Saray’dan çekilmesinden sonra bu kasabaya giren Cevdet
Bey tarafından Ermeni gönüllü birliklerinin hareketlerinin önüne geçilmesi amacıyla
bir girişimde daha bulunuldu: Saray’da bulunan Cevdet Bey buradan Aram’a ve
Vramyan’a bir telgraf çekerek acele bir şekilde Saray’a gelmelerini ve onların İran’a
geçerek, oradakileri, gönüllü birlikleri dağıtmak için ikna etmek üzere arkadaşları ile
buluşmalarına izin vereceğini bildirdi. Bunun üzerine Aram ve Varamyan, Saray ve
oradan da İran’a gitmeyi kabul ettiler ancak bunun için Cevdet Bey’in kabul
edemeyeceği bazı şartlar ileri sürdüler. Bu nedenle Cevdet Bey Aram ve Varamyan’ı
kabul etmedi ve bu yolculuk da gerçekleşmedi.
Ekim ayının ortalarında Ruslar Saray ve Başkale’yi tekrar ele geçirince
ordudan firarlar son haddine ulaştı. Van ve çevresinde On bin’e yakın asker kaçağı
toplandı. Yönetim ne yapacağını bilemiyordu. Müslüman Halk arasında panik
başladı. Birçok Müslüman Şehirden kaçtı. Yönetim, acele bir şekilde arşivleri, erzak
depolarını, Bankanın kasasını ve diğer değerli eşyaları Bitlis’e taşıdı36 (Kirakosyan,
1971: 269 – 270; Oborona Vana, 1917: 15)
1914 Yılının Kasım ayının sonlarına doğru Van yakınlarındaki Sivistan37
kasabasında Ermeniler bölgedeki aşiretlerle çarpışma içerisine girdiler. Bu çarpışma
sırasında bir Kürt öldürüldü. Yaşanan bu olay üzerine ortamı yatıştırmak üzere
Van’dan mebuslar Varamyan ve Münib Efendi acele bir şekilde olay yerine geldiler.
Mebuslar, kasabada barışı sağladıkları sırada Kürtler, okulda öğretmenlik yapan
Artaşes’i öldürdüler. Bu olay üzerine öfkelenen Ermeniler, tehditler savurarak
Mebuslarla birlikte gelmiş olan Jandarmaların etrafını çevirdiler. Vramyan,
Ermenileri güçlükle durdurabildi (Oborona Vana, 1917: 16).
Bellu köyünde ( Gavat çevresi) gizlenmiş silahlı Ermenilere jandarma, ateş
açtı ve bu isyancıları tutuklamak için gizlendikleri evi kuşattılar. Bu çarpışma
sırasında bir jandarma öldürüldü ve iki jandarma yaralandı. Diğer jandarmalar ise
geri çekildiler ve Ermenilerin isyan ettikleri haberini ulaştırdılar38 (Oborona Vana,
1917: 16) Çevredeki aşiretler toplandılar ve Vastan Kaymakamı jandarma ile birlikte
buraya geldi. İsyancıların karşı koyabileceğini göz önünde bulunduran Kaymakam,
Bellu’ya girmeyerek kasabanın etrafını kuşattı. Gece olunca Ermeniler herhangi bir
36
“30 Kasım’da Van Valisi Cevdet Bey telgrafında, Ermenilerin bir olay çıkarmamalarına
çalışıyorum. Rus kuvvetleri Kotur’dan ilerlemektedir. Jandarma tümeninin bu kuvvet karşısında uzun
süre direneceğini sanmıyorum. Aileleri Bitlise göndermeye başlayacağım, diyordu” (Bildiren: Gürün,
1988: 264).
37
Zivistan
38
Erzurum valisi Tahsin Beyin 20 Aralık’ta Başkumandanlığa gönderdiği raporda bu olay hakkında
özetle şunlar anlatılıyordu: “ Van’ın Karçıkan ve Gevaş kazaları Ermenilerinde isyan emareleri vardır.
Bölgedeki telgraf tellerini kesmişler, bir onbaşıyı öldürmüşlerdir. Bitlis’ten bu bölgeye Jandarma ve
milis gönderilmiş ve çarpışmalara başlanmıştır. Kuvvetlerimiz az ve milislerin silahları yetersiz
olduğundan kuvvete ihtiyaç gösteriliyor” (Bildiren: Gürün, 1988: 265)
46
DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN…
Şahin DOĞAN
karşı koyuşa maruz kalmadan kasabadan çıkarak İnzak’a çekildiler. Bir sonraki gece
ise başlarında Aspo’nun olduğu silahlı Ermeni çetecileri kasabada kalan eşyaları ve
hayvanları almak üzere geldiklerinde jandarma ile çatışmaya girdiler. Çevredeki
aşiretler, jandarmanın, komşu Ermeniler ise Ermeni çetecilerin yardımına koştular.
Daha sonra Kaymakam, Van ve Bitlis’den yardım gönderilmesi için telgraf
çekti. Ermeniler ise Hayots- Dzor’a yardım için başvurdular. Hayots Dzor
Ermenileri, telgraf tellerini kopardılar, birliği Ballu’ya sokmamak için Atanan (
Vastan yakınlarında) kasabasında siperler kazıdılar ve Angh Dağını ( Artamef) ele
geçirdiler. Bu sırada başlarında Levon’un bulunduğu Ermeni çeteler Hayots Dzor’un
bütün köylerindeki korumaları silahlandırdılar. Levon’un çeteleri, bu bölgede
rastlantı sonucu bulunan Türk gönüllülerini öldürerek Van’a gitmekte olan Türk
kuryeleri de tutukladılar (Oborona Vana, 1917: 17).
Vastan’lı aşiretler jandarma ile birlikte, Van’a doğru yol açmak için, Atanan
Ermenilerine saldırı düzenlediler. Ancak Ermeniler bu saldırıyı geri püskürtüler ve
bu çarpışma sırasında Hurşit Ağa’yı öldürdüler.
Van’ın çevresinde yaşanan bu gelişmeler vakit geçmeden Şatah’a sıçradı.
Sevtkin’de ( Şatah’ın Ermenilerin güçlü olduğu köylerinden biri) Ermeni köylüler
jandarmaya saldırdılar. Bu saldırının sonucunda 30 jandarmanın silahlarına el
konuldu ve jandarmalar tutuklandılar. Bu gelişmenin ardından Ermeni köylüler
“Hap” Kışlasına saldırdılar ama buradaki jandarmalar Vastan’a çekilmeyi başardılar.
Sevktin Ermenilerine komşu kasabaların Ermenileri de katıldılar. Ermeniler,
Van’dan Vastan’a giden tek yolu ele geçirdiler, telgraf tellerini kopardılar, buradaki
Kürt aşiretleri kovdular. Önlerine gelen herkesin silahına el koyarak bu kimseleri
tutukladılar (Oborona Vana, 1917: 17).
1915 yılının başlarında Arenalı ve Alcevoz’un bazı diğer köylerinden de
asker kaçaklarının bir kısmı silahlı olarak Van’a geldiler, bir kısmı ise Timar’da
kaldı. Bu bölgede bulunan Ererin köyünde jandarma ile çatışmaya girdiler. Önce ateş
ettiler daha sonra ise geri çekilerek saklandılar (Oborona Vana, 1917: 21).
Yaşanan bu olayların ardından mebusların araya girmesiyle bölgedeki ortam
nispeten yatıştı. Ancak, daha sonra Şatah’ta çarpışmalar çıktı (Armyane i Voyna,
Ağustos 1916: No: 6). Şatah’ın merkezindeki Ermeni mahallesinde Taşnaksütun
Partisi yerel Komite üyesi ve Şatah Ermenilerin liderlerinden olan öğretmen Osep
Çapolyan (Oborona Vana, 1917: 23), jandarmalar tarafından üstünde silah dağıtımına
dair bir defter ve silahlarla yakalandığı için tutuklandı ( Yıldırım, 1990: 66). Bunun
üzerine Şatah Ermenileri, Osep Çapolyan’ın derhal serbest bırakılmasını istediler ve
şehir pazarını kapatarak sokaklarda barikatlar kurdular. Vali ise, Osep’i güçlü bir
konvoyla Van’a getirilmesi için emir verdi. Vanlı Ermeniler de Osep’in tutuklu bir
şekilde değil de özgür bir şekilde Van’a gelmesini istediler. Vali, bu durumu yerel
yönetimlere bildireceği konusunda söz verdi. Ancak, Şatah ile olan telgraf iletişimi
Ermeniler tarafından kesildiği için bu haber yerel yönetimlere ulaştırılamadı.
Bu gelişmelerin yaşandığı sırada, Şatah’la komşu olan Nor Duz aşiretlerinden
Ermenilerin isyan ettikleri ve jandarma ile çatıştıkları haberleri gelmeye başladı.
Bunu üzerine Cevdet Bey, önceden birçok kez denenmiş bir metodu önerdi: Bir barış
komisyonunun gönderilecekti. Ermeniler de bu öneriyi kabul ettiler ve bu iş için
İşhan görevlendirildi (Oborona Vana, 1917: 23).
47
DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN…
Şahin DOĞAN
İşhan, Van’dan ayrıldıktan sonra içlerinde Arşak Vramyan’ın da bulunduğu
bazı Taşnaksütun üyeleri tutuklandılar. Bu tutuklamalar sırasında Aram Manukyan
gizlenmeyi başardı (Armyane i Voyna, Ağustos 1916: No: 6).
5 (18) Nisan günü Cevdet Bey, Pikoposluk Dairesi Başkanı Yeznik’i ve
şehirdeki Ermeni esnaflardan birkaç kişiyi görüşmek üzere ( Terzibaşyan, Çitadjyan
ve diğerleri) çağırdı. Vali bu görüşmede, bugünden itibaren ihanet ettikleri ve isyancı
oldukları için komitecilerle ( Aram ve arkadaşları) bütün ilişkilerini kestiğini bundan
sonra sadece Yeznik ve esnafla görüşeceğini bildirdi. Onlara, bundan böyle
Ermenilerin davranışlarından kendilerinin sorumlu olduklarını ifade etti.
Bu görüşmenin ardından Yeznik ve Ermeni esnaflar acele bir şekilde
Aygestan’a39 geçtiler. Burada bulunan Noraşen Kilisesinde bir toplantı yaparak
İşhan’ın öldürülmesi ve Varamyan’ın tutuklanması aynı zamanda Valinin
vatanseverlik duygularının ön plâna çıktığı bir gösteri düzenlenmesi isteği
konuşuldu. Toplantı çok kısa sürdü. Toplantıya katılan 30–35 kişi, tek ağızdan kanlı
bir çarpışmanın kaçınılmaz olduğunu dile getirdiler (Oborona Vana, 1917: 25).
Aram, şehirdeki gelişmeleri anlatan ve herkesin hazır olmasını tavsiye eden
bir mektubu bütün komşu kasabalara gönderdi. Aynı gün savunmanın (!)
yönetileceği genel bir karargâh oluşturulmaya başlandı. Birkaç gün sonra da bu
karargâh oluşturuldu. Karargâhta görev alan kişiler şunlardı: Aram, Gikor Bulgaratsi,
Arakel Ağa, Fanos Terlemezyan ve Armenak Yegoryan (Kirakosyan, 1971: 281;
Oborona Vana, 1917: 27). Bu kişilerin hepsi Taşnaksütun Partisi’nin üyeleri idiler
(Oganesyan, 1991: 177).
6 (19) Nisan günü Vali’nin emri üzerine Ermeni mahallelerindeki polisler
geri çekildi. Ermeni mahallelerinde veya yakınlarında yaşayan Türk aileler boşaltıldı.
Aynı şekilde Türk mahallelerinde yaşayan Ermeniler de evlerini boşattılar.
Rus savunma Bakanlığı’nın yaptığı plânlar ve emir üzerine Taşnaksütun
Partisi, Andranik (Ermeni gönüllü birliklerinden birinin komutanı) Van’a
yaklaştığında, orada bulunan Taşnaksütun savaşçılarının dağa çıkarak isyan
çıkarmalarına karar vermişti. İşte, 1915 yılının Nisan ayında bu plân gerçekleştirildi
ve Katolikos’un bildirdiğine göre on bin silahlı savaşçı mücadeleye başladı (Boryan,
1928: 363).
Ermeniler hazırlıklarına başladılar; sokaklarda barikatlar kurdular, siperleri
güçlendirip aldılar. Askerlerini dağıtarak yerleştirdiler ve bu kişilere silah ve mermi
dağıttılar (Oborona Vana, 1917: 28).
Ermeniler, Aygestan’ı yedi mıntıka’ya bölmüşlerdi. Bu yedi mıntıkada
toplam 7340 karakol (mevzi) bulunmaktaydı. Her mıntıka’nın başında bir bölge
komutanı bulunmaktaydı. Her mıntıka komutanlığında ise, karargâh ve yazı işleri,
gerekli olduğu zaman kullanmak üzere yedek kuvvetler, posta ekibi, lise öğrencileri,
levazım ve sağlık ekibi, bomba ekibi, siperleri hazırlayan ve sağlamlaştıran toprak
39
Van şehri ile kalenin doğu tarafından başlayarak Erek dağı eteklerine kadar uzanan yeni kurulmuş
olan ve çoğunluğunu Ermenilerin oluşturduğu bununla birlikte zengin Müslümanların da ikamet ettiği
Bağlar/ Bahçeler mevkii (Oktay, 2003: 437 – 453).
40
Mkrtçyan Liparit Manukoviç, Ermenilerin Aygestan’ı yedi mıntıkaya ayırdıklarını ve bu
mıntıkalarda 79 mevzinin oluşturulduğunu ifade etmektedir (bk.: Manukoviç, 1978: 15).
48
DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN…
Şahin DOĞAN
kazıcılar ve taşçılar bulunmaktaydı (Oborona Vana, 1917: 28–29). Aygestan’daki
Ermenilerin başına ise Aram Manukyan geçmişti (Oganesyan, 1991: 182).
30 Nisan ( 13 Mayıs ) tarihinde hazırlanan listeye göre Ermenilerin elindeki
silahlar şunlardı:
Aygestan’da, çeşitli tiplerde 1075 adet tüfek ve tüfek başına 90 – 132 kurşun.
Ayrıca barut ve başka türdeki patlayıcı madde stokları. Van merkezde çeşitli tiplerde
370 adet tüfek ve 105 bin civarında mermi bulunmaktaydı. Bununla birlikte cephe
gerisinde cepheye yardım amacıyla çeşitli birlikler ve atölyeler kurulmuştu:
1) Tüfek toplanması ve tamir edilmesi için kurulan silah atölyesi ( Bu
atölyede Hazo usta dört arkadaşı ile birlikte çalışıyordu).
2) Tüfek kundağı üreten bir atölye ( bu atölyede Şatah’lı Pogos ve dört
arkadaşı çalışıyordu).
3) Mermi kovanı ve mermi dökümü yapan atölye.( Bu atölyede 70 kişi
çalışmaktaydı).
4) Mermilerin teçhiz edildiği bir atölye ( Bu atölyede 10 kişi çalışıyordu).
5) El bombası ve top dökümünün yapıldığı bir atölye ( Bu atölyede 10 kişi
çalışıyordu ve burada bakırdan 3 adet top üretilmişti.).
6) Dumansız barut ve diğer türdeki patlayıcı maddelerin üretildiği bir
laboratuar ( Burada 3 kişi çalışıyordu).
7) Silahların ve askerî mühimmatın depolandığı ve dağıtımının yapıldığı bir
büro ( Bu büroda David Papazyan beş arkadaşı ile birlikte çalışıyordu.).
8) Siperleri güçlendirmek için toprak kazıcılar ve taşçılar ( 1000 kişiden daha
fazla).
9) Sağlık ekibi ( Doktor Sanfani ve Haçik, aynı zamanda 30 sağlık görevlisi).
10) Levazım birliği ( Bu takım fırıncılık, ayakkabı, battaniye ve benzeri
eşyaların üretimi ile sorumluydu).
11) Dışarıdan gelen evsiz kimselere yardım için çalışan bir komite.
12) Yaşanan olayları kayıtlara geçen ve günlük bir bülten çıkaran bilgi
merkezi.
Yukarıda belirtilen Ermeniler tarafından yapılmış olan hazırlıklar sadece
Aygestan’da olanlardır. Van merkezinde ise Ermeniler bu tür hazırlıkları ayrıca
yapmışlardı (Oborona Vana, 1917: 29–30); şehrin merkezi de Ermeniler tarafından
dört mıntıkaya bölünmüş ve bu mıntıkalarda 24 mevzi oluşturmuşlardı (Manukoviç,
1978: 18). Burada bulunan Ermenilerin başında ise Ayk Kotaryan, Sargis Şaginyan
ve diğerleri bulunmaktaydı (Oganesyan, 1991: 182).
28 gün süren çatışmalar 7 (20) Nisanda başladı. Ermenilerin kurdukları bilgi
merkezi, çatışmalar sırasında gelişen olayları günde 3 – 4 kez yayınladıkları bir
bültenle Ermenilere ve gönüllülere duyuruyordu; bu bülten yüzlerce nüsha basılıyor
ve çocuklar tarafından evlere ve mevzilere çabucak dağıtılıyordu (Oborona Vana,
1917: 29–30).
7 – 8 ( 20 – 21) Nisan günü basılan bültenlerde yaşanan olaylar şu şekilde
ifade ediliyor:
49
DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN…
Şahin DOĞAN
7 ( 20) Nisan tarihli 1 numaralı bülten:
Biz ( Ermeniler), askerlere ateş açtık. Bu ateş sonucunda 3 askerî öldürdük
ve 2 katır çaldık.
Haç Pogots’ da bir Türk öldürüldü. Urbat Aru’da bir Türk öldürüldü.
7 ( 20) Nisan tarihli 2 numaralı bülten:
Ayig Oğlu sokağında Bir Türk öldürüldü.
Ter Tumasyan’ın evinin önünde 2 Türk öldürdük.
Ararats meydanında bir Türk askeri öldürüldü.
Ararats meydanında bir millî ( gönüllü Kürt asker) öldürüldü.
Hamud Ağa kışlasını kuşattık.
Hamud Ağa kışlası civarında bir Çerkezi öldürdük ve tüfeğine el koyduk.
Haç Pogots’daki telgraf merkezini ele geçirdik.
7 ( 20) Nisan tarihli 3 numaralı bülten:
Türk halkı çatışmalara katılmıyor.
Saak Bey’in evinde mevzii almış olan Türk askerleri güçlü bir top ateşi
başlattı ve bizim yaptığımız duvarı yıktı. Burada çarpışan Ermenilerin yardımına
yakın mevzideki Ermeniler geldi ve dört topçuyu öldürdüler. Türkler topu geri
çekmek zorunda kaldılar.
Haç Pogots’da Türkler siperlerini yakarak buradan ayrıldılar.
Apo’nun evinden ateş açarak bir Türkü öldürdük.
Katolik rahibeler evinin çatısında bulunan Türk bayrağını aşağı indirdik.
Hamud Ağa kışlasının kapısında bir Türkü öldürdük.
Haç Pogots’da üç milliyi öldürdük.
8 ( 21) Nisan tarihli numarasız bülten:
Gece yapılan ateş bizi korkutmak için yapıldı. Hiçbir kayıp vermedik ve
mevzilerimizi terk etmedik. Soğukkanlılığınızı ve sükûnetinizi koruyunuz.
8 ( 21) Nisan tarihli 4 numaralı bülten:
Mevzi aldığımız Şaroyan’ın evinden ateş açarak iki Türk topçusunu öldürdük.
Hamud Ağa Kışlasının çatısında bir milliyi öldürdük
Loloyants’ın evindeki Türk mevzisini yaktık.
Şahpandaryants’ın ve Togoyants’ın evlerindeki mevziden sekiz Türk askerini
ve iki Türk topçusunu öldürdük.
Nalbandyants’ın evindeki mevziden bir milliyi öldürdük.
Nalbandyants’ın evinden bir Milliyi öldürdük.
Hamud Ağa kışlasında yine bir Türk topçusunu öldürdük.
Ararats mevzisinden iki Türk askerini öldürdük.
8 ( 21) Nisan tarihli 5 numaralı bülten:
Ter Akopyants’ın evinden bir mollayı ve bir milisi öldürdük.
Hacı Bekri kışlasının yakınlarında silah yüklü iki öküzü ve sahibini öldürdük;
diğer Kürdü yaraladık.
Teza Keriz’de bir Türk topçusunu öldürdük.
Katolik Papazlar binasının önünde bir Türkü öldürdük; bir başka Türk, Haç
Pogots’da öldürüldü.
Katolik Papazlar mahallesine konulmuş olan topun başındaki iki Türk
topçuyu öldürdük.
8 ( 21) Nisan tarihli 6 numaralı bülten:
50
DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN…
Şahin DOĞAN
Şaroyan’ın evindeki mevziden altı milliyi öldürdük.
Teza Keriz’de üç Türk askerini öldürdük.
Ararots’da bir milliyi öldürdük.
Nalbandyan’ın evindeki mevziden üç Türk askerini öldürdük.
Dün gece yarısı Türkler, İngiliz Konsolosluğundaki jandarmalara yardım
etmek için Sahak Bey – Haç Pogots hattına saldırıda bulunmak üzere geldiler. Biz,
bu saldırıyı geri püskürttük ve altı Türk askerini öldürdük. Gece saat 2’de İngiliz
Konsolosluğu’nu yaktık; açtığımız ateş sonucunda ve yangın nedeniyle burada kaç
jandarmanın öldüğü daha belli değildir (Oborona Vana, 1917: 34–35). Van’da
gelişen bu olaylar sırasında Ermeniler tarafından Hamud Ağa kışlası havaya
uçurulmuş ve burada bulunan 500 Türk askerinden bir kısmı patlama sırasında
hayatını kaybetmiş diğerleri ise Ermeniler tarafından esir alınmıştı (Armyane i
Voyna, Nisan-Mayıs 1916: No: 2–3). Taşnaksütun Partisi’nin Van’daki liderlerinden
Aram, gazetede yayınlanan bir röportajında bu olayı şöyle anlatıyor: “ 11 ( 24) Nisan
günü bizim için mutlu bir gün oldu. Bir Türk kışlası bizim bölgemizde kaldı. 150
metre bir tünel açtıktan sonra kışlanın altında dinamit patlattık. Patlama çok güçlü
olmadı. Ancak, kışladaki ot ambarı yanmaya başladı. Onlar bunu fark etmediler.
Daha sonra mükemmel bir yangın çıktı. Yangının ardından bizimkiler saldırıya
geçtiler. Oradaki askerleri öldürdük diğerleri ise kaçtılar” (Armyane i Voyna,
Ağustos 1916: No: 6).
Komşu köylerden Van’a gelen Ermenilerin sayısı 15 – 20 bin kişiye
ulaşmıştı. Yaşlılar, kadınlar ve çocuklar da olmak üzere bütün Ermeni halkı
çatışmalara katılıyorlardı (Oganesyan, 1991: 182); gece gündüz siperler kazıyor ve
savaşan Ermeni gönüllülere cesaret veriyorlardı (Manukoviç, 1978: 17).
Ermeniler, hem mevzilerde hem de cephe gerisinde planlı ve organize bir
şekilde hareket ediyorlardı. Türk güçlerinin yetersiz olması ise Ermenilerin işini
oldukça hafifletiyordu; şöyle ki Cevdet Bey’in düzenli birliği bin kişiden daha fazla
değildi ve geri kalan Türk gücü kötü bir şekilde silahlanmış Çerkezlerden ve
Kürtlerden oluşmaktaydı. Türklerin elindeki toplar ise tahrip gücü fazla olmayan eski
model toplardı41 (Oborona Vana, 1917: 37).
Cevdet Bey, Yeznik Vartapet ve İtalya Büyük Elçisi Sportoni aracılığı ile
daha çatışmalar başlamadan önce yaptığı gibi silah bırakmaları için Ermenilere haber
gönderdi; Vali, Spordoni’ye 10 (23) Nisan tarihinde yazdığı mektupta, Ermenilerin 3
– 4 gün içerisinde, kışlalara ateş açtıklarını; birçok askeri, jandarmayı ve milliyi
öldürdüklerini; Haç Pogots’da telgraf merkezini ele geçirdiklerini; telefon tellerini
kopardıklarını; şehirdeki bütün devlet binalarını yakıp yıktıklarını; Hamut Ağa
kışlasını dinamitle havaya uçurduklarını; İngiliz Konsolosluğu binasını içerisinde
otuz jandarma bulunduğu halde yaktıklarını ve Ermenilerin diğer işledikleri suçları
teferruatıyla belirttikten sonra Ermenilerin, sadece bütün silahları bırakmaları ve itaat
etmeleri durumunda barışın söz konusu olabileceğini ifade ediyordu (Oborona Vana,
1917: 38).
41
I. Dünya savaşının çıkması nedeniyle diğer vilayetlerde olduğu gibi Van’daki askerler de cepheye
gönderilmişlerdi. Bu nedenle, Ermeni olaylarının yaşandığı sırada Van şehrinde sadece iki topcu
bataryası, bir gönüllü taburu, bir seyyar jandarma alayı, bir Kürt taburu ve bir Çerkez taburu
bulunmaktaydı (Gül, 1990: 273 – 282).
51
DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN…
Şahin DOĞAN
Cevdet Bey’in bu mektubuna cevaben Ermeniler arasında yaşayan İtalyan
Büyük elçi Sportoni, Ermenilerin silah bırakacaklarını ve şartsız bir itaati kabul
edeceklerini düşünmediğini aynı zamanda Ermenilerin, Rusların buraya gelişini
hesaba katmadan sadece kendilerini korumak için silaha sarıldıklarını bildiren bir
mektup gönderdi (Oborona Vana, 1917: 38 – 39).
13 ( 26 ) Nisan tarihinde Cevdet Bey, Sportoni’ye tekrar bir mektup yazdı: “
… Şehre bütün giriş ve çıkışların kapatılmasını emrettim… Dağ geçitlerini ele
geçiren ve bize gelen birliğimize ateş açmayı düşünen isyancılar Tanrının yardımıyla
cezalandırıldılar. Umuyorum ki burada da işleri yoluna koyacağım… İsyancılar
silahlarını bırakmadığı ve itaat göstermedikleri sürece onları cezalandırmaya devam
edeceğim…”
Cevdet Bey’in mektuplar aracılığı ile yaptığı bu görüşmeler bir sonuç
vermedi (Oborona Vana, 1917: 39 – 40; Kirakosyan, 1971: 284).
İsyan’ın onuncu günü isyancıların elebaşları, halka şu açıklamada
bulunuyorlardı: “ On gündür iğrenç düşmana karşı sürdürdüğümüz savaş, bizim millî
bağımsızlığımızın en güzel ve en aziz halk mücadelesidir. Hilekâr, barbar, kan
içici… Düşman, millî varlığımıza son vermek istiyor. Fakat biz mücadeleye karar
verdik… Bizim mücadelemiz 600 yıllık barbar ve katil saltanata karşıdır…”42
(Kirakosyan, 1971: 282)
Zaman geçtikçe ve bölgeye başka yerlerden gelen Ermeni göçmenlerin
sayılarının artmasıyla birlikte şehirde ekmek ve yiyecek sıkıntısı başladı. Ermeniler
arasında başlayan sıkıntılar üzerine Ermenilerin kurduğu genel karargâhtan çeşitli
önlemler alınması gereği duyuldu. Alınan bu kararlar küçük ilanlarla halka
duyuruluyordu. Bu ilanların birinde alkollü içeceklerin gereksiz tüketimi
yasaklandığı bildirilirken bir başka ilanda evlere saldırmak ve talan yapmanın ölümle
cezalandırılacağı belirtiliyordu. Üçüncü bir ilanda ise savunmanın (!) herkesin işi
olduğu belirtilirken kim iş yapmadan evlerde, kahvelerde bulunursa; kim sokaklarda
iş yapmadan dolaşırsa; kim Alman veya Amerikan misyoner evlerinde gizlenirse
tutuklanarak cezalandırılacağı ifade ediliyordu.
Şehirde bu kritik günler yaşanırken, bölgeye gelen Ermeni göçmenler
tarafından Rusların Van’a doğru geldikleri ve Rus birliklerinin Türkleri sıkıştırdığı
haberleri ulaştırıldı. Bu duyumlar, Ermenileri sevince boğdu. Ermeniler, artık
Rusların şehirdeki zafer geçidini hayal ediyorlardı. Bu haberler Ermenilere yeni bir
güç kattı (Oborona Vana, 1917: 43).
27 Nisan ( 10 Mayıs ) günü Türk mahallelerinde dikkat çekici bir hareketlilik
başlamıştı. Türkler, ev eşyalarını alarak düzensiz gruplar hâlinde at arabaları ve yük
hayvanları ile Avant’sa43 doğru hareket ediyorlardı. Buradan da yelkenli gemilerle
başka yerlere geçiyorlardı. Van Gölün’deki yelkenliler insanlarla dolmuştu (Oborona
Vana, 1917: 43). Türklerin çoğunluğunu oluşturan grup ise Van Gölünün kıyısını
42
İsyan’ın ele başlarının yaptıkları bu açıklama aslında Ermeni halkını arkasından sürükleyen başta
Taşnaksütun Partisi olmak üzere Ermeni Partilerinin iki yüzlülüğünü açıkça ortaya koymaktadır.
İsyanların başlamasından evvel güya Osmanlı Devleti’ne bağlılıklarını açıklayan Ermeni ileri
gelenleri Anadolu’da Rus ve Ermeni gönüllü birliklerinin ortaya çıkmasıyla birlikte işte bu gibi
açıklamalarla gizledikleri gerçek emellerini ifade etmişlerdir.
43
Van Gölü kıyısında bir liman. (Oborona Vana, 1917: 43).
52
DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN…
Şahin DOĞAN
takip ederek Güney istikametinde Bitlis’e doğru hareket ediyorlardı (Armyane i
Voyna, Nisan-Mayıs 1916: No: 2–3).
Türklerin çekildiğini fark eden ve Rus Birliklerinin Bergrı Kalı’ya ( Van’dan
75 verst uzaklıkta) geldiğinin haberini alan Ermenilerin hepsi delicesine saldırmaya
başladılar (Armyane i Voyna, Nisan-Mayıs 1916: No: 2-3). Cevdet Bey’in başındaki
Türk birliği de gece vakti şehirden ayrılarak Hayots Dzor üzerinden Hoşab’a yöneldi.
Sabah olduğunda kışlalarda ve mevzilerde sadece az sayıda Türk askeri kalmıştı.
Ermeniler, bu askerlerin şehirden çıkmasına vakit bırakmadan onlara saldırarak
öldürdüler. Kışlaları ise ateşe verdiler. Daha sonra kaleye ve Türk mahallelerine
saldırıya geçtiler. Ancak buraları boştu ve sadece 15044 kadar yaşlı ve çocuk
bulabildiler. Bu kişileri de Amerikan Misyonerlerine teslim ettiler. Van, böylece 5 –
6 ( 18 – 19 ) Mayıs tarihinde Ermenilerin eline geçmiş oldu (Oborona Vana, 1917:
44); şehir, artık bütünüyle Taşnaksütun Partisi’nin eline geçmişti ve Van kalesinde
Taşnaksütun Partisi’nin bayrağı dalgalanıyordu (Oganesyan, 1991: 182).
Van’ın Ermenilerin eline geçtiğinden haberi olmayan Ararat Ermeni gönüllü
birliğinin komutanı Vardan’dan 4 ( 17 ) Mayıs akşamı Canik’ten gönderilmiş bir
mektup alındı. Bu mektupta Vardan, süratli bir şekilde geldiğini ve kendisi Van’a
varıncaya kadar Ermenilerin dayanmalarını bildiriyordu. Vanlı Ermeniler ise şehrin
artık Ermenilerin elinde olduğunu ona bildirdiler (Oborona Vana, 1917: 44).
6 ( 19) Mayıs’da Ermeni gönüllü birliklerinden Heço’nun süvari birliği Van’a
girdi. Onun ardından da Ararat gönüllü birliğinin arkada kalan gönüllüleri şehre
girdiler. Vanlı Ermeniler, onları karşılamak için şehrin dışına Akrbidaş’a kadar
geldiler (Oborona Vana, 1917: 44 – 45).
Heço, Vardan ve diğer Ermeni gönüllü birliklerinin reisleri Vanlı Ermeniler
tarafından çok iyi bir şekilde tanınıyorlardı ve seviliyorlardı (Oborona Vana, 1917:
44 – 45).
Ermeni gönüllü birliklerinin şehre gelmesinden bir gün sonra da Rus General
Nikolayev tören eşliğinde Van’a girdi. Zafer kazanmış Rus Birliklerinin önünde
bayram elbiseleri giyinmiş genç kızlar yürüyor ve Rus askerlerin yollarına çiçekler
seriyorlardı. Aygestan’ın merkezinde ise Haç Pogots meydanında şehrin temsilcileri
ve geçici yönetimden kişiler, Rus askerlerini bekliyorlardı. Meydanda dini
kıyafetlerini giyinmiş, ellerinde haç ve üzerinde aziz tasvirleri olan bayraklarla din
adamları; Ermeni genel karargâh üyelerinin tamamı; mıntıka liderleri ve gönüllü
Emeniler, askerî düzende hazır bulunuyorlardı. Aynı zamanda çok sayıda okul
çocukları ve şehirdeki Avrupalıların tamamı burada toplanmışlardı (Oborona Vana,
1917: 45; Manukoviç, 1978: 23).
Piskoposluk dairesi Başkanı Yeznik Vardapet, Tanrı’ya şükranlarını ileten
kısa bir duadan sonra Rus birliklerinin gelişini takdis ederek General’e tuz ve ekmek
sundu (Oborona Vana, 1917: 45).
Aram, General’e Rusça “ Dört hafta boyunca hem sizin hem de bizim
düşmanımız olan Türklere karşı dövüştük. Sizin buraya gelişinizden üç gün önce
Türkler, hem şehri hem de kaleyi bize bırakarak gittiler. Şimdi ise ben bunları
kahraman Rus birliklerine takdim ediyorum.
44
Aram Manukyan, 300 kişi olduğunu ifade etmektedir (Armyane i Voyna, Ağustos 1916: No: 6).
53
DOĞU ANADOLU’DA ERMENİLERİN…
Şahin DOĞAN
— Hoş geldiniz General !” Diyerek, Kalenin anahtarlarını General’e sundu.
General Nikolayev, Aram’a teşekkür ettikten sonra Ermenilerin çarpışmalardaki
başarılarını öven kısa bir konuşmanın ardından -Yaşasın Ermeniler! Yaşasın
Ermenistan! Sözleriyle konuşmasını tamamladı. Bunun üzerine orada bulunan bütün
Ermeniler ve Rus askerleri hep bir ağızdan -Ura! Ura!, diyerek General’e cevap
verdiler (Oborona Vana, 1917: 45-46).
Daha sonra Van’ı ele geçiren Rus Birliğinin komutası, Van’ın yönetimini
Ermenilere vererek burada geçici bir yönetim oluşturdular. Rus Kafkas Genel
Komutanlığı ise burada kurulan yönetimin, tamamen Ermenilerden oluşması, Ermeni
sınır birliğinin kontrolünde olması ve tamamen Rus askerî yönetimine bağlı olması
şartıyla kurulan geçici yönetimi kabul etti (Manukoviç, 1978: 23) ve Aram şehrin
valisi olarak atandı.(Armyanskiy Vestnik, Kasım 1916: No: 37–38 ) Ruslar
tarafından Vali olarak atanan Aram, şehirde bir Ermeni yönetimi kurdu. Daha sonra
ise şehirde belediye, emniyet birimleri gibi müesseseleri açtı. Bu müesseselerde
sadece Ermenice kullanılmaya başlandı (Armyane i Voyna, Nisan-Mayıs 1916: No:
2–3).
Van, Ermenilerin elinde 70 gün kaldı. Ermeni gönüllü birliklerinin
istemelerine rağmen Rus birlikleri şehirden anlaşılmaz bir nedenle ayrıldılar.
Ermeniler de Rusların şehri terk etmesi üzerine panik içerisinde Rus birliklerinin
ardından gitmeye başladılar (Oganesyan, 1991: 183). Bu gelişmelerin ardından
Ruslar 1918 yılına kadar birkaç kez daha Van’ı ele geçirdi ve tekrar buradan
çekildiler. Rus birlikleri ile birlikte bir oraya bir buraya giden Ermeniler her
defasında önemli kayıplar verdiler. 1918 yılının İlkbaharında ise Ruslar artık
tamamen Van’ı terk ettiler. Rusların tamamen geri çekilmesiyle beraber şehirde,
başında Taşnaksütun Partisi üyesi Kosti Ambartsumyan’ın bulunduğu Ermeni
yönetimi de son bulmuş oldu (Oganesyan, 1991: 183).
54
TEHCİR , GÖÇ…
Şahin DOĞAN
5. TEHCİR, GÖÇ VE HASTALIKLAR
5.1. Tehcir
Birinci Dünya Savaşının hemen başında Osmanlı Devleti seferberlik ilan
etmiş ve kendi tabiiyetindeki her kesimin de seferberliğe katılımını beklemiştir.
Ancak, Ermeniler, savaşın başlamasıyla Rus kuvvetleri ile işbirliğine girmiş, Din
adamları isyanların hazırlanmasına katılmış, Ermeniler Osmanlı birliklerinden
silahları ile birlikte firar etmiş ve ordunun arkasından isyanlar çıkartmışlardır.
Bununla birlikte Türkleri katlediyor ve düşmanın yanında gönüllü olarak Osmanlı
Devleti’ne karşı savaşıyorlardı. Ermenilerin çıkardıkları bu isyanlar Van isyanı ile
hat safhaya ulaşmıştı (Yıldırım, 1990: 69).
Savaşın başlamasıyla birlikte Başkumandan vekili Enver Paşa’ya gelen
istihbarat, Rusların Doğu Anadolu’da ilerleyişine karşı ivedi bir şekilde önlem
alınması gerektiğini ortaya koyuyordu. Enver Paşa, İçişleri Bakanı Talat Paşa’ya 2
Mayıs 1915 yılında gönderdiği gizli bir yazıda, Van’da bulunan Ermenilerin isyan
için hazır bir halde beklediklerini ve buradaki isyan yuvalarının dağıtılması gerektiği
düşüncesinde olduğunu bildirdi. Üçüncü Ordu Komutanlığı’ndan alınan bir bilgiye
göre ise Ruslar, 20 Nisan 1915 tarihinde Rusya sınırları içerisindeki Müslümanları
perişan bir halde Osmanlı sınırları içerisine sürmüşlerdi. Hem Rusların bu girişimine
karşı bir misilleme hem de isyan yuvalarını dağıtmak için Ermenileri ya Rus
topraklarına sürmek ya da Anadolu’da çeşitli bölgelere dağıtmak ihtiyacı duyuldu.
Enver Paşa, Talat Paşa’ya yazdığı telgrafta, Eğer bir sakıncası yoksa isyancıların
ailelerini ve isyan merkezlerini sınır dışına sürmeyi ve onların yerine sınır dışından
gelen İslam halkı yerleştirmeyi yeğlediğini ifade etmiştir (Çiçek, 2005: 37-38). Enver
Paşa, bu şekilde Ermenileri birbirinden uzak ve küçük gruplar hâlinde tutarak
isyanları önlemek istiyordu (Gürün, Nisan 1988: 275).
Osmanlı hükümeti 24 Nisan 1915 tarihine kadar çıkan isyanlara karşı sadece
yerel ve özel bir takım tedbirler aldı. Van’ın Rusların eline geçmesi ve Rus
Ordusu’nun süratli bir şekilde ilerleyişi sırasında Ermeni gönüllü birlikleri bölgedeki
Müslüman halkı kıyımdan geçiriyordu. Osmanlı Hükümeti, Ermeni ileri gelenlerine,
ordu vatan savunması ile uğraşırken saldırıların, cinayetlerin ve isyanların devam
etmesi durumunda katı tedbirler alınacağını bildirdi (Babacan, 2003: 35- 47). Talat
Bey, Ermeni Taşnaksütun Komitesi liderlerinden Erzurum milletvekili Vartakes
Efendi’yi çağırarak, ona “ Ermeniler bu çeşit muamelelere tevessül etmeye devam
ettikleri takdirde çok şiddetli tedbirlerle karşılaşacaklarını” ifade etmiş, Enver
Paşa’da Patrik’le görüşerek cemaatine barış nasihatinde bulunmasını istemiş, eğer
Ermenilerin söz konusu davranışlarına devam etmeleri ve bu hareketlerin genel bir
mahiyet alması durumunda askerî hükümetin en sıkı önlemleri alacağını bildirmiştir
(Öke, 2003: 174; Pomianskowski, 2003: 143). Dönemin Mebusan Meclisi Reisi Halil
Bey de benzer uyarıları Meclis’te bulunan Ermeni temsilcilerine yaptı. Fakat bütün
55
TEHCİR , GÖÇ…
Şahin DOĞAN
bu çabalar hiçbir sonuç vermedi (Ahmed Rüstem Bey, 2001: 68). Bütün bu uyarılara
rağmen Ermeniler Türkiye’ye karşı düşmanca davranmaya ve Türk birliklerine
saldırmaya devam ediyorlardı (Pomianskowski, 2003: 143).
Seferberliğin ilan edilmesinden sonra Ermenilerin çıkardıkları olaylara dokuz
ay boyunca sabreden Hükümet 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni Komite
merkezlerinin kapatılması, evraklarına el konması ve komite ileri gelenlerinin
tutuklanmasını tamim etmiş, 26 Nisan tarihinde de Başkumandanlık birliklere aynı
içerikte bir emir vererek komite reislerinin askerî mahkemeler sevk edilerek
suçluların cezalandırılması istenmiştir. Bu tamime dayanılarak çeşitli örgütlere
mensup ve ihtilallere katılmış olan 235 kişi45 tutuklanmıştır ( Gürün, 1988: 277).
Ayrıca bu tamimle birlikte hükümet tarafından bazı kararlar da alınmıştı. Bu
kararlara göre; 16 – 55 yaş arasındaki Ermeniler, Türk sınırlarından çıkamayacak
dışarıdaki Ermeniler de sınırlardan içeri giremeyeceklerdi; haberleşmeler Türkçe
yapılacak; Ermeni çocuklar devlet okullarında okuyacak ve Ermeni gazeteleri
kapatılacaktı. Aynı zamanda geçici bir kanun çıkartılarak özellikle Ermenilerin
elindeki silahlar olmak üzere gayrimüslimlerin ellerinde bulunan silahların
toplanmasına karar verildi (Sevinç, 2003: 133).
Talat Paşa, Ermeni olayları ile ilgili gelişmeleri hatıratında şu şekilde
anlatmaktadır:
“ Ermeni Komiteleri Patrikliğe Türkiye’nin Rusya’ya harp ilan etmesi hâlinde
nasıl hareket etmesi icap edeceğini daha önceden bildirmiş olduklarından bu
tavsiyeler hiçbir netice vermedi. Derhal harbin başlamasını müteakip Muş, Bitlis ve
Van vilayetlerinde Ermeniler tarafından tahrik edilen isyanlar başladı. Bunun üzerine
umumi karargâhta “ Ermenilerin tehciri” hakkında bir kanun hazırlanarak heyeti
vükelaya arz edildi. Ben bu kanunun tamamıyla tatbiki aleyhinde idim…
Binaenaleyh istikbali düşünerek, bu kanunun tatbik edilmemesinde ısrar ettim ve
meriyete girmesini de geciktirmeye muvaffak oldum.
Bir müddet sonra Van, Ruslar veya daha doğrusu Ermeni gönüllü çeteleri
tarafından işgal edildi. Bu çetelerin Taşnak Komitesinin, Osmanlı Meclisi
Mebusanında da aza bulunan iki reisi olan Pastırmacıyan ve Papazyan’ın emri altında
oldukları sonradan öğrenildi. Canlarını kurtarmaya muvaffak olan bazı kimselerin
verdikleri ifadeden Van’ın işgali sırasında kaçamamış olan İslam halkın
öldürüldükleri, kadınların şerefiyle oynandığı ve birçok genç evli kadın ve kızların
evlerde toplattırılarak bu evlere umumhane nazarıyla bakıldığı anlaşılıyor. Van’dan
kaçan ve binlerce kadın, erkek ve çocuktan ibaret olup silahları bulunmayan halk
üzerine Ermeniler tarafından makineli tüfek ateşi açılmıştır.
Van’daki bu hadiseleri dâhildeki diğer isyankar hareketler takip etmiştir…
Ordu idaresi yeniden tehcir kanununun tatbikinde ısrar etti. Ben tekrar kabulü
aleyhinde bulundum. Müteaddit ve çok acı haller bana göstermişti ki, Hıristiyanların
Müslümanlara yaptıkları zulümler Avrupa’da büyük bir müsamaha ve sükunetle
karşılandığı halde Müslümanların en ufak bir hareketi haddinden fazla
büyütülüyordu…
45
Özdemir ve Süslü, tutuklanan bu Ermeni komitecilerinin 2345 kişi olduğunu ifade etmektedirler
(bk.: Özdemir vd., 2004: 62; Süslü, 1990: 134).
56
TEHCİR , GÖÇ…
Şahin DOĞAN
Bu müzakereler esnasında meslektaşlarımdan bazıları beni hissizlik ve vatana
sadakatsizlikle itham edecek kadar ileri gittiler. Filhakika ordu, azami derecede
tehlikeli bir vaziyette bulunuyordu. Ordunun, bu hususta bir kanun çıkmadan önce
icap eden tedbirleri alması imkânı mevcuttu. Bu bakımdan kanunu daha fazla
uzatmakta fayda yoktu” (Talat Paşa, 2005: 153 – 155).
Talat Paşa’nın anılarında anlattığı gibi savaşın başlamasıyla birlikte bir
Osmanlı Ermeni mebusu yanına birçok Ermeni subay ve asker alarak Kafkaslar’a
geçmiş ve burada oluşturulan gönüllü birliklere katılmışlardı. Daha öncede ifade
ettiğimiz gibi Bu Ermeni birlikleri Rus cephesindeki sınırdan geçerek bölgede
bulunan Müslüman halkı kıyımdan geçirmişlerdi. Ayrıca Osmanlı ordusunun
arkasında kalan Türk karakollarına, nakliye araçlarına ve tecrit edilmiş birliklere
saldırıyorlardı. Türk Hükümeti ve Ordu komutanlığı Ermenilerin büyük bir isyan
çıkarmasından endişe duyuyordu. Hükümetin ve Ordunun bu endişesinin yersiz
olmadığı Van’da patlak veren isyanla anlaşıldı (Pomianskowski, 2003: 143).
Ermeni faaliyetlerinin dayanılmaz bir hâl alması üzerine Başkumandanlık 26
Mayıs 1915 tarihinde İçişleri Bakanlığına şu yazıyı gönderdi:
“ Ermenilerin Doğu Anadolu vilayetlerinden, Zeytun’dan ve buna benzer
yoğun bulundukları yerlerdeki Diyarbakır vilayeti güneyine, Fırat nehri vadisine,
Urfa, Süleymaniye yakınlarına gönderilmeleri şifahen kararlaştırılmıştı. Yeniden
fesat yuvaları meydana getirmemek için Ermenilerin göç ettirilmesinde şu düşünceler
esas alınmalıdır:
1. Ermeni nüfusu, gönderildiği yerlerdeki aşiret ve İslam sayının % 10
nispetini geçmemelidir.
2. Göç ettirilecek Ermenilerin kuracakları köylerin her biri elli evden çok
olmamalıdır.
3. Ermeni göçmen aileleri seyahat ve nakil suretiyle de olsa, yakın yerlere ev
değiştirmemeli. Gereğinin yapılmasını ve sonucunun bildirilmesini”
(Süslü, 1990: 110 ).
Başkumandanlıktan alınan yazıyla aynı tarihte yani 26 Mayıs 1915 tarihide
İçişleri Bakanlığı Sadaret’e bir tezkere gönderir. Sadaret makamına gönderilen
tezkerede tehcirin gerekçeleri şu şekilde açıklanıyordu:
1. Savaş bölgelerine yakın oturan bir kısım Ermeniler, düşmana karşı
hudutları korumakla görevli askerin işini zorlaştırmaktadır.
2. Askere Erzak ve mühimmat naklini güçleştirmektedirler.
3. Düşmanla işbirliği yapmakta ve aynı amacı paylaşmaktadırlar.
4. Bir kısmı düşman saflarına katılmaktadır.
5. Ülke içerisinde askerî birlik ve suçsuz halka silahlı saldırıda
bulunmaktadırlar.
6. Şehir ve kasabalara saldırarak katil ve yağmacılıkta bulunmaktadırlar.
7. Düşmanın deniz kuvvetlerine erzak sağlamaktadırlar
8. Müstahkem mevkileri düşmana göstermektedirler (Pehlivanlı, 2003: 97 –
112).
Bu Tezkere’de İçişleri bakanlığı’nın tehcire tabi tutulmasını istediği yerler şunlardı:
1. Van, Bitlis ve Erzurum vilayetleri,
57
TEHCİR , GÖÇ…
Şahin DOĞAN
2. Adana, Mersin ve Sis (Kozan) şehir merkezleri hariç olmak üzere, Adana,
Mersin, Kozan ve Cebel- i Bereket sancakları,
3. Maraş şehir merkezi hariç olmak üzere, Maraş sancağının diğer yöreleri,
4. Merkez kazaları hariç olmak üzere Halep Vilayetinde İskenderun, Beylan,
Cis-i Şu’ur ve Antakya kazaları, köyleri ve kasabaları.
Ermenilerin yerleştirilecekleri yerler:
1. Van Vilayetine komşu olan kuzey kısımları hariç olmak üzere Musul
Vilayeti.
2. Zor Sancağı.
3. Urfa’nın şehir merkezi hariç, güneyindeki bölgeler.
4. Halep vilayetinin Doğu ve Güney Doğu bölgeleri.
5. Suriye vilayetinin doğusunda belirlenen bölgeler (Şehirli, 2003: 15 – 25).
Tezkerenin görüşülmesinden bir gün sonra 27 Mayıs 1915 tarihinde de
Başkumandanlıktan gelen yazı da dikkate alınarak “ Sefer esnasında Hükümet
icraatına karşı gelenler için askerî makamlarca alınan kararları uygulayacak geçici
yasa” adıyla geçici bir kanun kabul edildi. Bu kanun şu dört maddeden oluşuyordu:
Madde 1. Seferde, ordu, kolordu ve fırka kumandanları; bunların yardımcıları
ve bağımsız bölge kumandanları halk tarafından herhangi bir suretle hükümetin
emirlerine ve memleketin savunması, güvenliği korumaya ilişkin uygulamalara karşı
koyma; silahla saldırı ve mukavemet görülürse hemen askerî kuvvet ile şiddetli
surette cezalandırmaya ve saldırıyı tamamen yok etmeye yetkili ve mecburdur.
Madde 2. Ordu ve bağımsız kolordu ve fırka kumandanları askerî kurallara
aykırı veya casusluk ve ihanetlerini hissettikleri köy ve kasabalar halkını ayrı ayrı
veya topluca diğer yerlere sevk ve yerleştirebilirler.
Madde 3. Bu kanun yayın tarihinden itibaren geçerlidir.
Madde 4. Bu kanunun uygulanmasından Başkumandanlık Vekili ile Harbiye
nazırı sorumludur (Saray, 2005: 62 – 63; Uras, 1976: 609).
26 Mayıs 1915 yılında İçişleri Bakanlığı tarafından verilen tezkere 30 Mayıs
1915 tarihinde Bakanlar Kurulunca kabul edildi (Süslü, 1990: 111). Kanun, 1
Haziran 1915 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bakanlar Kurulunca alınan bu
kararda tehcir edilecek kişiler için alınacak tedbirler şu şekilde belirtiliyordu (Şehirli,
2003: 15–25):
1. Nakli gerekenler, gidecekleri yerlere kadar emniyet ve refah içinde sevk
edilecekler.
2. Yollarda istirahatları, can ve mal emniyetleri sağlanacak.
3. Gittikleri yerlerde kesin iskânları sağlanıncaya kadar, geçimleri için
kendilerine göçmen ödeneğinden yardım yapılacak,
4. Eski malî durumlarına uygun olarak kendilerine mal ve arazi dağıtılacak,
5. Hükümet tarafından ev yaptırılacak,
6 Çiftçilere tohumluk, evvelce sanatkâr olanlara meslekleri ile ilgili aletler
dağıtılacak,
7. Terk ettikleri mallardan geriye kalanlar kendilerine verilecek, bu olmadığı
takdirde bunların karşılığı para olarak verilecek,
58
TEHCİR , GÖÇ…
Şahin DOĞAN
8. Boşaltılan şehir ve kasabalarda Ermenilere ait gayri menkullerin sayımı
yapılacak, bunların cins ve kıymetleri, miktarları tespit edilecek ve buralara yeni
yerleşecek göçmenlere verilecek,
9. Buralara yerleşecek göçmenlerin meslekleri olmadığı için
kullanamayacakları mallar, yani zeytinlik, dutluk, bağ, portakal bahçeleri, dükkân,
han, fabrika ve depo gibi gelir getirecek taşınmazlar açık artırma ile satılacak veya
kiralanacak, bu gelirler uygun bir şekilde göçe zorlanan ilk sahiplerine verilecektir
(Pehlivanlı, 2003: 97 – 112; Yıldırım, 1990: 75; Süslü, 1990: 112 – 113).
Osmanlı Hükümeti, bu işlerde kullanılmak üzere 115 milyon kuruş, ayrıca
göçmenlerin iaşe giderleri için de 50 milyon kuruş ayırmıştır (Saray, 2005: 71).
İçişleri Bakanı Talat Bey, 30 Mayıs 1915’de Bakanlar kurulu tarafından kabul
edilen bu kanun daha çıkmadan önce, gelişmelerin hassas bir hâl alması nedeniyle
bütün sorumluluğu üzerine alarak 24 Nisan 1915 tarihinde tehciri başlatmıştı; Talat
Bey, öncelikle Van, Bitlis ve Erzurum’ da bulunan Ermenilerin savaş alanı dışına
çıkarılmasını ve bu illerdeki valilerden 3. ve 4. Ordu Komutanlarıyla işbirliği
yaparak derhal icraata geçilmesini istemişti. Ancak daha sonra Rusya, İngiltere ve
Fransa’nın Anadolu’da Ermenilerin Türk askerleri ve Türk halkı tarafından
öldürüldüğünü ileri sürerek yaptıkları baskılar neticesinde, başlayan tehcirin
sorumluluğunu tek başına göğüsleyemeyeceğini anlayan Talat Bey, yukarıda
bahsettiğimiz gibi hazırlanan Tehcir Kanunu’nu Bakanlar Kurulu’nun onayından
geçirerek tehcir uygulamasına resmî bir nitelik kazandırmış oldu (Babacan, 2003;
304; Pehlivanlı, 2003: 97 – 112).
Başlangıçta savaş bölgelerindeki Gregoryan Ermenilerle sınırlı olan tehcir
kararı, daha sonraki aylarda ortaya çıkan sorunlar ve duyulan ihtiyaç üzerine
Anadolu içlerinde yaşayan bazı Katolik ve Protestan Ermeniler de tehcir kapsamına
alındı (Özdemir vd., 2004: 64).
Tehcir edilen Ermeni nüfusunun toplamı 438.75846 kişiyi bulmuştur. Sevk
edilen bu kişilerden iskân sahasına ulaşanların sayısı 382.148 kişidir. İskân edilen
Ermenilerle iskân mahalline ulaşanlar arasında 56.610 kişilik bir fark olduğu
gözlenmektedir. İskan edildikleri yere ulaşamayan bu kişilerin 9-10 bin kişisi tehcir
sırasında eşkıyaların ve bazı aşiretlerin saldırıları sonucu; 25-35 bin kişi, salgın
hastalıklar nedeniyle; bir kısmı da açlıktan yollarda telef olmuşken, bir kısmı da
tehcir için yola çıkarılmış olmakla birlikte, daha iskan mahalline varmadan tehcirin
durdurulması nedeniyle bulundukları vilayetlerde tutulmuşlardır (Halaçoğlu, 2001:
76-77). 1916 yılında Ermeniler tarafından Odessa şehrinde yayınlanana Armyane i
Voyna adlı gazetede de “Cenevre’den alınan bilgilere göre Osmanlı Hükümeti
tarafından Mezopotamya’ya tehcir edilen Ermenilerin sayısını yaklaşık 500.000
civarında olduğu bildirilmektedir…” (bk.:Armyane i Voyna, Mart 1916: No: 1) Yine
aynı derginin 1916 yılı Eylül sayısında çıkan bir haberde, Özel Amerikan
Komisyonu tarafından toplanan bilgiler ışığında Ermenilerin Türkiye’den tehcirinin
durduğu, Katolik ve Protestan Ermenilerin yerlerine dönmeleri için izin verildiği
ifade edildikten sonra Şam, Zera ve Halep civarında 500.000 kadar Ermeni’nin
bulunduğu bildirilmiştir (bk.:Armyane i Voyna, Eylül 1916: No: 7).
46
Kemal Çiçek, Tehçire tabi tutulan Ermenilerin sayısının 500.000’den fazla olduğunu ifade
etmektedir (bk.: Çiçek, 2005: 248 – 249).
59
TEHCİR , GÖÇ…
Şahin DOĞAN
Askerî bilimler profesörü Tümgeneral Nikolay Georgiyeviç Korsun da, tehcir
sırasında Türk askerî makamlarının ve Türk halkının göçmenlere nazikçe
davrandığını ancak bazı bölgelerde Ermenilerin saldırılara uğradıklarını ifade ettikten
sonra tehcir edilen Ermenilerin % 50’sinin bu bölgede baş gösteren yoksulluk ve
salgın hastalıklar nedeniyle öldüklerini belirtmektedir (Korsun, 1940: 153).
Osmanlı Ermenilerin 1915 yılında tehcir edilmeleri, Ermeniler tarafından
İddia edilen “ soykırım” suçlamasının temelini oluşturmaktadır. Ermeni tarihçilerinin
bu iddiasına göre 1 – 1,5 milyon Ermeni, önceden yapılmış bir plân çerçevesinde,
savaş koşulları fırsat bilinerek Tehcir adı altında bilinçli bir şekilde yok edilmişlerdir.
Dolayısı ile Anadolu’da yaşayan Ermeniler, yapılan bu tehcir ile yok edilerek bu
bölge tamamen Ermenilerden arındırılmıştır.
Yukarıda kısaca özetlediğimiz Ermeni tarihçilerin ileri sürdükleri soykırıma
dair iddialar, bu konuda yapılan araştırmaların dört konu üzerinde yoğunlaşmasını
zorunlu kılmaktadır:
1- Osmanlı Ermenilerin Nüfusu
2- Tehcir’e tabii tutulan Ermenilerin sayısı ve tehcir sırasında
gördükleri muamele
3- Bölgeden kendi istekleri ile göç eden Ermenilerin sayısı
4- Bölgede yaşayan Ermenilerin ölüm nedenleri ve ölen Ermenilerin
sayısı
Tehcir başlığı altında, tehcirin nedenleri, tehcire tabii tutulan Ermenilerin
sayıları ve gördükleri muamele konularından bahsettik. Aşağıda ise yukarıda
belirttiğimiz gibi konumuz açısından önem arz eden Ermenilerin nüfusu, Ermeni
göçleri ve bölgede yaşanan ölümler üzeride durmak istiyoruz.
5.2. Nüfus
XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren gelişen siyasî ve toplumsal olaylar
göz önünde bulundurulduğunda Osmanlı Devleti içerisindeki Ermeni nüfusunun
tespiti iki açıdan önem arz etmektedir. Ermeni nüfusunun ilk olarak uluslar arası
platformda önem arz etmesi, 1877 – 1878 Türk - Rus savaşı sonrası meydana gelen
siyasî gelişmelerin ardından “Ermeni nüfusunun Müslüman nüfustan daha fazla
olduğu vilayetlerde bir özerk Ermenistan’ın kurulması” düşüncesinin ortaya
çıkmasıyla gündeme gelmiştir. Ermeni nüfusunun tespitini önemli kılan diğer husus
ise, I. Dünya Savaşı’nda tehcire tabii tutulan ve bölgede hayatını yitirmiş olan
Ermenilerin miktarının Ermeni tarihçiler tarafından -Avrupalı devletlerin ve Dünya
kamuoyunun dikkatini çekmek için- bilinçli bir şekilde çok abartılarak gösterilmesi,
dolayısı ile tarihi gerçeklerin çarpıtılması ile alakalıdır.
Ermeniler Berlin kongresine geldiklerinde Anadolu’da bağımsız bir devlet
kurmak istedikleri için bu bölgedeki Ermeni nüfusunun Müslümanlardan fazla
olduğunu göstermek üzere abartılı rakamlar ileri sürüyorlardı. Patrikhane tarafından
hazırlanan ve Berlin’e getirilen bir projeye göre sadece Erzurum ve Van Vilayetleri
ile Diyarbakır’ın kuzeyinde 1.300.000 Ermeni yaşamaktaydı. Berlin’deki Ermeni
delegasyonu Doğu Anadolu’da 3 milyon Ermeni’nin yaşadığını ve bu sayıya
60
TEHCİR , GÖÇ…
Şahin DOĞAN
Osmanlı Devleti’nin diğer bölgelerdeki Ermenilerin dâhil olmadığını ileri
sürüyordu.1877–78 Türk – Rus Savaşı’ndan sonra Anadolu’da muhtar bir
Ermenistan kurulması olasılığı doğunca Ermeni Patriği yabancı başkentlere
Osmanlı’nın bazı vilayetlerindeki Ermeni ve Müslüman nüfusu gösteren bazı
cetveller göndermişti (Sevinç, 2003: 61).
Rus General Zelenov ve Yarbay Sısoev’in 1895 yılında hazırlamış oldukları
bir raporda Ermeni Patriği’nin Doğu Anadolu’da Ermeni nüfusunu gösteren bu
cetvellerinde verilen Müslümanların sayısı (Müslüman nüfus diğer verilere göre 4
kat daha az gösterilmişti) İstanbul’daki büyük devletlerin elçilerini dahi şaşırttığını
belirterek, “bütün kaynakların (Patriğ’in bahsedilen verileri dışındaki),aynı zamanda
ezginlerin eserlerinin detaylı bir şekilde incelenmesi daha da önemlisi bu bölgenin
bazı yerlerinin nüfusunu kazalara göre veren detaylı resmî cetveller, bahsi edilen
bölgede (9 vilayet) Müslüman nüfusun toplamının Hıristiyan nüfustan 3 kat, Ermeni
nüfusundan ise 5 kat fazla olduğuna ikna etmektedir.” Demektedirler (bk.: Zelenov;
Sısoev,1895: 13).
Batılı kaynakların, Ermeni nüfusu ile ilgili verdiği istatistikler Türk
araştırmacılarının eserlerinde detaylı olarak yansıtılmıştır (Ermeni nüfusu için
bk.:Uras,1976; Gürün,1988; Sevinç, 2003 vd.). Ermeni nüfusu bilgilerini içeren bu
istatistikleri genel olarak değerlendirdiğimizde Ermeni nüfusu ile ilgili net bir
rakama ulaşılamadığı ve Osmanlı topraklarında bulunan Ermenilerin nüfusunun
1.300.000 ile 1.700.000 arasında değiştiği görülmektedir (Özdemir vd., 2004: 52).
Ayrıca, Ermenilerin Doğu Anadolu’daki nüfusu hakkındaki aşağıdaki belgede
de S.Y.Vitte,47 Ermenilerin sayısının toplam nüfusun 1/6’ sına dahi ulaşmadığını
belirttikten sonra Osmanlı Devleti’nin nüfusu ile ilgi şu istatistiği vermektedir.
Çizelge 5.1: Osmanlı Devleti’nin Nüfusu
33 ½ milyon
Osmanlı Devleti’nin toplam nüfusu
İmparatorluğun Avrupa bölümünün
nüfusu
İmparatorluğun Asya bölümünün nüfusu
5,6 milyon
15,43 milyon
Osmanlı Devleti’ne bağlı topraklarda
12,47 milyon
(RGİA, Fond:1622, Op.1, Delo: 9, L. 1)
Ermenilerin Anadolu’da yerleşik olduğu 9 vilayetteki48 nüfusu 913 7/8 bin
kişidir.
47
Vitte Sergey Yüleviç (1849–1915), Ulaşım bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Bakanlar Kurulu
başkanlığı gibi yüksek devlet görevlerinde yer almış bir Rus devlet adamıdır.
48
Belge’de bu vilayetler belirtilmemiştir fakat bu vilayetlerin Erzurum, Bitlis, Van, Mamuret-ul-Aziz
(Harput), Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Halep ve Adana vilayetleri olduğu aşikârdır. Bu vilayetlerin
nüfusları ile ilgi daha fazla bilgi için bk.: Uras,1976; Karta Raspredeleniya Armanskogo…, 1895;
Sevinç, 2003; Gürün, 1998 vd.
61
TEHCİR , GÖÇ…
Şahin DOĞAN
Bu vilayetlerdeki nüfus:
Çizelge 5.2: Osmanlı Devleti’nin Doğu Vilâyetlerindeki Nüfus
Nüfusun genel toplamı
Müslüman
Ermeni
Rum
5.999 ¾
4.453 ¼
% 100
%74,1
(RGİA, Fond:1622, Op.1, Delo: 9, L. 1)
913 7/8
623 ¾
%15,3
%10,6
Osmanlı hükümetinin 1905 yılında başlattığı ve 1914 yılında sonuçlandırdığı
genel nüfus sayımının Ermeni nüfusu ile verdiği istatistikte ise Osmanlı Ermenilerin
toplam nüfusu 1.294.851 olarak verilmektedir (Sevinç, 2003: 71).
Elimizdeki bu bilgiler ve yukarıda bahsettiğimiz gibi araştırmacıların
eserleride yer alan batılı kaynakların verdiği istatistiklerin ışığında Osmanlı
Ermenilerin nüfusu ile ilgili Ermeni delegasyonunun ileri sürdüğü rakamların
kesinlikle çok abartılı olduğunu açıkça ifade edebileceğimiz gibi net bir rakam
olmasa da Osmanlı topraklarında 1.500.000 civarında Ermeni’nin yaşadığını
söyleyebiliriz.
5.3. Göç
XIX. yüzyıl başlarında itibaren Osmanlı uyruğundaki Ermenilerin bir
kısmının Rusya’ya karşı sempati duyduğu ve Rus uyruğuna geçme eğilimi içerisinde
olduğu bilinmektedir.49 Zira, 1806 yılının Eylül ayında Rus Kafkas Orduları
Komutanı Nesvetayev’e 10.000 Beyazıt’lı Ermeni’nin Rusya’ya geçmek istedikleri
bildirilmiştir. Ermenilerin Rusya’yla bu yakınlaşması daha sonra da devam etmiştir
(Nersisyan, 1956: 231 -232). Osmanlı Ermenilerin kitleler hâlinde Anadolu’dan
Rusya’ya yapılan göçlerinin ilki 1828 – 1829 Osmanlı – Rus savaşının ardından
90.000’den fazla Osmanlı Ermeni’sinin Rusya’ya göç etmeleriyle gerçekleşmiştir50
(Kafgaryan, 1953: 33). 1828 – 1829 Osmanlı – Rus savaşında Ermenilerin Türklere
karşı Ruslara büyük yardımlarda51 bulunmaları sebebiyle Osmanlıların intikamından
49
1821 – 1829 yılları arasında Doğu Anadolu’yu dolaşmış olan Fransız gezgin V. Fontane,
Erzurum’da bulunduğu sırada Başpiskopos Karapet Bagratuni’yi ziyaret etmiş ve bu ziyareti sırasında
Başpiskoposon konağında ve orada önceden bulunan Ermeni okulunda Rus İmparatorunun ve
İmparatoriçesinin resimlerinin asılı bulunduğunu ifade ettikten sonra Gregoryan Ermenilerin Rus
İmparatorunu kendi resmi hükümdarları olarak gördüklerini belirtmiştir (Diloyan, 1978: 39 – 57).
50
1829 Edirne Antlaşması’nın XIII. Maddesine göre devletler kendi bünyesinde olup da karşı tarafı
destekleyen kendi tebaasını affediyor ve istedikleri yere gitmek için 18 ay süre tanıyorlardı (Kop,
2003: 553 – 566). Edirne antlaşması sonrası gerçekleşen bu göç için bk.: Vestnik Arhivov Armenii,
1977: 3 -23, No: 3 (49), Belgeler: No: 1 – 14.
51
Ermeniler bu savaşta da Ermeni gönüllü birlikleri ve düzenli Rus orduları içerisinde Türklere karşı
savaşmışlardır (bk.: Armyane i Voyna, 1916: No: 1).
62
TEHCİR , GÖÇ…
Şahin DOĞAN
korkan Erzurum Başpiskopus’u Karapet Bagratuni, Erzurum, Kars ve Beyazıt’taki
Ermenilerden 90.000 kişiyi yanına alarak Rusya’ya geçmiştir (Uras, 1976: 628).
1877 – 1878 Osmanlı – Rus savaşında da Ermeniler, ellerinden gelen bütün
yardımları Rus Ordusu’na sağlamışlardı; gönüllü birliklerle cephede savaşmış, Rus
Ordusu’na istihbarat sağlamış ve cephe gerisinde de Ruslara büyük yararları
dokunmuştu. Bu savaş sonrasında da birçok Osmanlı uyruğundaki Ermeni Rusya’ya
göç etmişlerdi (Balikyan, 1971: 33; Sarkisyan, 1972: 86).
Bu durum I. Dünya savaşı yıllarında da değişmemiş, Anadolu’daki Ermeniler
düşmanla işbirliği yapmaları nedeniyle aynı zamanda tehcirden kurtulmak için
Osmanlı topraklarını terk edip Rusya’nın hakimiyeti altında bulunan Kafkaslara ve
İran’a göç etmişlerdir (Özdemir vd.: 2004: 89).
1 (13) Mart 1916 tarihinde Rus resmî makamlarınca kayda geçirilen Ermeni
göçmenlerin bulundukları yerlere göre sayıları şöyledir:
Çizelge 5.3: Kafkaslar’daki Ermeni Göçmenlerin Sayısı
Göçmenlerin Bulunduğu Yer
Erivan Bölgesi
Yelizavetpol Bölgesi
Göçmen Sayısı
100.000
7930
Stravropolsk Bölgesi
Tiflis Bölgesi
6787
7400
Bakin Bölgesi
43
Tersk Bölgesi
Kars Bölgesi
Van Bölgesi
Beyazıt Bölgesi
3904
2195
9243
6900
Diadin Bölgesi
19.952
Urmi Bölgesi
27.000 ( yaklaşık)
Hoysk Bölgesi
4.500 ( yaklaşık)
Dilman Bölgesi
20.000 ( yaklaşık)
Tebriz Bölgesi
1000 (yaklaşık)
TOPLAM
336.325 Kişi
(RGİA, Fond: 391, Opis: 6, Delo: 305, L.73)
Armyane i Voyna adlı derginin 1916 Mart sayısında, Kafkas Cephesi göçmen
organizasyonu baş temsilciliği yazı işlerinin Kafkaslarda bulunan göçmenlerin sayısı
hakkında aşağıdaki bilgileri aldığı ifade edilmektedir. Alınan bu bilgilere göre
Kafkaslarda bulunan göçmenlerin bulundukları yere göre sayıları şöyledir:
63
TEHCİR , GÖÇ…
Şahin DOĞAN
Çizelge 5.4: Kafkaslar’daki Ermeni Göçmenlerin Sayısı
Göçmenlerin
Bulunduğu Yer
Erkek
Kadın
Çocuk
Toplam
Erivan
31.037
33.653
40.310
105.000
Yelizavetpol
1.779
3.951
3.770
9.500
Tiflis
1.818
2.122
3.460
7.400
Çernomorskoy
Stravropolsk
1.122
1.657
898
2.473
280
2.070
2.330
6.200
Tersk Bölgesi
Kuban Bölgesi
810
2.446
1.100
3.624
1.590
3.930
3.500
10.000
Kars Bölgesi
7.809
9.201
6.990
24.000
Batum Bölgesi
2.500
3.500
6.000
12.000
Bakin Bölgesi
900
1.000
1.000
2.900
51.878
61.522
69.400
182.800
TOPLAM
(Armyane i Voyna, Mart 1916: No: 1)
Bu iki tabloyu karşılaştırdığımızda, Rus yetkililerinin I. Tabloda verdiği
göçmen sayılarının Kafkaslar’a, Türk - İran sınırındaki bölgelere ve İran’a ulaşmış
göçmenlerin sayıları, II. Tabloda ise sadece Kafkas bölgesinde bulunan göçmenlerin
sayılarının verildiği görülmektedir. Ancak I. Tabloda , II. Tabloda bulunan
Çernomorskoy, Kuban ve Batum bölgesinde bulunan 24.330 göçmen
yansıtılmamıştır. Ayrıca, I. ve II. Tablolar arasında göçmenlerin sayılarında,
Erivan’da 5000, Yelizavetpol’da 1570, Kars bölgesinde 21.805 ve Bakin Bölgesin’de
de 2857 kişi fark gözlenmektedir. I. ve II. Tablo arasındaki bu farkı ve I. Tabloda
yansıtılmamış bölgelerdeki göçmen sayısını eklediğimizde 1916 yılının Mart ayında
Kafkas ve İran dolaylarında yaklaşık 400.000 Ermeni göçmenin bulunduğu
görülmektedir. Ayrıca 1916 yılının Mart ayında sağ olarak kayda geçmiş bu göçmen
sayısına, Rusların Van’ı terk etmeleri sonrası Rus birliklerinin arkasından giden 40
bin Ermeni’nin yolda öldüğünü; Iğdır, Eçmiyadzin, Erivan ve Tiflise ulaşan 150 bin
Ermenin ise çoğunluğu buralarda açlık, salgın hastalıklar ve soğuk nedeniyle hayatını
kaybettiğini ifade eden Kirakosyan’ın, verdiği bu bilgileri de göz önünde
bulundurduğumuzda 1916 yılının mart ayına kadar Anadolu’dan Kafkaslara geçen
Ermenilerin sayısının yaklaşık 550.000 kişi olduğu görülür (bk.: Kirakosyan, 1971:
286).
Rus Duması Ermeni Milletvekili Papacanov ile yapılan bir röportaj sırasında,
Papacanov, Güney Kafkasya’nın sadece doğusunda bulunan göçmenlerin 230 – 240
bin kişi olduğunu ifade etmekte ve Rus tarafına geçen kaçak Türk Ermenilerin eli iş
tutan kadın ve erkeklerden oluşan büyük bir bölümünün dağlarda kaldığının tespit
edildiğini bildirmektedir (Armyane i Voyna, Mart 1916: No: 1). Dağlarda gizlenen
bu kişilerin zamanla Rus işgali altında kalan Doğu Anadolu’nun merkezlerine doğru
hareket ettiklerini ve bu merkezlerde ortaya çıktıklarını gözlemliyoruz. Dağlarda
64
TEHCİR , GÖÇ…
Şahin DOĞAN
gizlenip daha sonra ortaya çıkan Ermenilerin sayıları hakkında kesin bir sonuca
varmak mümkün gibi görünmüyor; ancak bölgede bulunan Rus yetkililerin ve
Ermenilerin gazete ve dergilere ulaştırdıkları bilgiler ışığında bu kişilerin sayısının
yüz binlerce kişi olabileceğini gösteriyor. Örneğin: Erzincan’ın Ruslar tarafından
işgal edilmesinden sonra burada Ermenilerin bulunmadığı tespit edilmiş ancak birkaç
gün geçtikten sonra dağlara saklanan Ermeniler büyük gruplar hâlinde geri
dönmüşlerdir (Armyanskiy Vestnik, Ocak 1917: No: 4). Fransızlar, Türklere karşı
mücadele etmekten yorgun düşmüş 5000 Ermeni’yi Antakya limanından kendi
gemilerine almışlardır (bk.: Armyane i Voyna, Nisan - Mayıs 1916: No: 2 - 3).
Bitlis’te ve civar yerlerde 8000 Ermeni göçmen birikmiştir (bk.: Armyane i Voyna,
Nisan - Mayıs 1916: No: 2 - 3). 19 Mayıs ( 2 – 3 Haziran ) 1916 tarihinde Ermeni
komitesinin toplantısında, bu sırada Van’da bulunan Andranik’in telgrafına istinaden
Sasun dağlarında gizlenmiş 4000 Ermeni’ye yardım için para toplanması hususu
görüşülmüştür.Ermeni komitesi Muş temsilcisinin Komiteye gönderdiği telgrafta
Muş’ta 6000 Ermeni’nin toplandığı, Hınıs’tan alınan başka bir telgrafta ise 1400’den
fazla göçmenin burada toplandığı bildirilmektedir (bk.: Armyane i Voyna, Haziran
1916: No: 4). Küzel Dere’den alınan bir habere göre Brnaşen’deki ormanlık alanda
4000 Ermeni bulunmaktaydı. 1916 yılının Temmuz ayındaki son verilere göre de
Eçmiyazin’de 6693 göçmen vardı. Derginin aynı sayısındaki bir haberde de Rus
orduları Türkiye’nin batısına doğru ilerledikçe Ermenilerin gizlendikleri dağlardan
indikleri ve bu nedenle yeni bir göç dalgası oluştuğu ifade ediliyor. Diğer bir haberde
de yeni alınan bilgilere göre Hınıs – Muş bölgesinde 14.500 Ermeni göçmenin
bulunduğu ve Pasinler ovasındaki göçmenlerin ise 11.000 kişi olduğu, Erzurum’a da
1000 Ermeni’nin geldiği bildirilmektedir. Episkop Nerses, Ermeni merkez
komitesine çektiği bir telgrafta Başkale’de toplanan Ermeni göçmenlerin sayısının
20.000’i bulduğunu belirtiyordu (bk.: Armyane i Voyna, Haziran 1916: No: 5) 1916
yılının Eylül ayında Tehcire tabii tutularak Mezopotamya bölgesine göç ettirilen
500.000 kadar Ermeni dışında Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde 300.000 Ermeni daha
bulunmaktaydı (bk.: Armyane i Voyna, Eylül 1916: No: 7). Ayrıca yukarıda
belirttiğimiz gibi Kafkaslarda ve İran bölgesinde yaklaşık 400.000 Ermeni göçmen
bulunmaktaydı ki bu sadece bizim kayıtlara geçmiş Ermenilerden elde ettiğimiz bir
rakamdır. Zira, Kafkaslara Türkiye’den geçen Ermenilerin sayısını Baronigian, 1920
yılında kaleme aldığı yazısında 450.000 olarak göstermektedir (bk.: Özdemir vd.,
2004: 93) Bunların dışında savaşın başlaması ile birlikte Bulgaristan üzerinden
Romanya’ya giden göçmenlerde bulunmaktaydılar ki bu göçmenler Bulgaristan’a
karşı savaşmak üzere gönüllü birlikler oluşturmuşlardır (Armyanskiy Vestnik, Eylül
1916: No: 34).
Elimizde bulunan bu verileri değerlendirdiğimizde, 1916 yılının sonlarına
doğru yaklaşık 500.000’i tehcir bölgesinde, yaklaşık 300.000’i Türkiye’nin çeşitli
bölgelerinde ve yaklaşık 400.000 Kafkaslar ve İran’da olmak üzere yaklaşık
1.200.000 Ermeni’nin hayatta olduğunu açıkça ifade edebiliriz. Ayrıca, Kafkaslara
yapılan göçler sırasında hayatını kaybeden Ermenileri de bu rakama eklemek gerekir
ki bu şekilde hayatını kaybeden Ermenilerin sayısı aşağıda da belirteceğimiz gibi yüz
binleri bulmaktadır.
65
TEHCİR , GÖÇ…
Şahin DOĞAN
5.4. Kıtlık ve Salgın Hastalıklar
I. Dünya Savaşı döneminde, cephelerdeki savaş alanlarının çok geniş olması,
ülkelerin ekonomik açıdan yıkıma uğramaları, büyük göçmen kitlelerinin oluşması,
zorunlu göçler, terör, askerî amaçlı müsadere ve tazminatlar, açlık, hastalıklar ve
halk sağlık hizmetlerinin çökmesi gibi nedenlerden dolayı Dünya’da, kayıtlara
geçmiş 26.000.775 sivil, hayatını yitirmiştir. Bazı ülkelerin sivil kayıpları şöyledir:
Rusya’da 10 milyon, Almanya’da 5 milyon, Avusturya – Macaristan’da 4,4 milyon
kişi, yukarıda ifade ettiğimiz nedenlerden dolayı hayatını kaybetmiştir.1918 yılında
başlayan ve bütün ülkeleri saran İspanyol gribi salgını nedeniyle de Dünya’da 18,7
milyon insan hayatını kaybetmiş, bu grip salgını nedeniyle Rusya’da ölenlerin sayısı
ise 3 milyona ulaşmıştı (Stepanov, 2002: 624 – 644).
Yukarıda nedenlerini ve ulaştığı korkunç boyutları rakamlarla kısaca ifade
etmeye çalıştığımız savaş sırasında yaşanan sivil ölümleri açısından
değerlendirdiğimizde Osmanlı Devleti’nin bir istisna teşkil etmediği ve savaşa
katılmış olan bütün ülkelerde yaşanan sivil ölümlerinin yine aynı nedenlerle Osmanlı
Devleti içerisinde de yaşandığı görülmektedir.
Savaş sırasında uluslar arası ticaret yollarının kapanması, ülkedeki ticarî
taşımacılığın yetersiz kalması, tarımsal üretimin sekteye uğraması vb. nedenlerle
Osmanlı Devleti içerisinde ciddi bir iaşe sorunu ortaya çıkmış ve öncelikle büyük
şehirlerde ortaya çıkan bu sorun daha sonra kırsal alanlara doğru genişleyerek ciddi
boyutlara ulaşmıştır. Keza, 1916 yılında Rusların ileri harekete geçmeleri nedeniyle
şubat ayı ortalarından itibaren Rusların işgal ettikleri Osmanlı vilayetindeki
Müslüman ahali, buraları terk ederek ülke içine doğru göç etmeye başlamış ve bu
göç sonucunda 1916 yılında sadece Mamureüllaziz, Diyarbekir ve Urfa’daki
göçmenlerin sayısı yaklaşık 200.000 kişiyi bulmuştu; ülke içerisinde ciddi boyutlara
ulaşmış olan iaşe sıkıntısı nedeniyle de bu göçmenler önemli bir kıtlık sorunu ile
karşı karşıya kalmışlardı (Öğün, 1999: 282, 314 - 315)
Diğer taraftan savaş yıllarında Anadolu’da salgın hastalıklar baş göstermiş ve
on binlerce insanın ölümüne neden olmuştu. Kafkas Cephesindeki olumsuz koşullar
ve salgın hastalıklar konusunda zamanında önlemler alınmamış olması bu bölgede
tifo, sıtma, dizanteri ve grip gibi salgın hastalıkların bir anda yayılmasına neden
olmuştur. Savaşın başından 1915 yılının Temmuz ayı ortalarına kadar Erzurum
bölgesinde tifüs ( lekeli humma ) hastalığından yaklaşık 150.000 kişi hayatını
kaybetmiştir ki bu bölgede hastalıktan ölen kişilerin sayısı bazen günde 600 kişiye
ulaşmıştır; tifüsten ve çarpışmalar sırasında ölen kişilerin cesetlerinin toprak altına
gerektiği gibi derin bir şekilde gömülmemesi nedeniyle toplu halde gömülen bu
cesetlere ait eller, kollar ve vücudun diğer kısımları dışarıda kalmış, birçok mezar
çökmüş ve bozulmuştur. Toprak yüzeyinde kalan bu cesetler de salgın hastalıkların
ortaya çıkması ve hızla bölgede yayılmasının nedeni olmuştur. Kafkas Cephesinde
Kızıl Haç sıhhi – dezenfeksiyon birliği başkanı görevinde bulunmuş olan prof. İvan
İvanoviç Şirokogorov, bölgede yaşanan salgın hastalıkların nasıl ciddi bir boyuta
ulaştığını şu sözlerle ifade etmektedir: “ Rus Ordusu Doğu Anadolu’da girdiği
bölgeleri ele geçirdiği andan itibaren veba korkusu nedeniyle bütün savaş boyunca
bu bölgede kalmıştır. Çünkü Rus Ordusu’nun işgal ettiği bu yerler veba hastalığının
66
TEHCİR , GÖÇ…
Şahin DOĞAN
kaynağı olarak görülüyordu. Özellikle Erzurum’un alınması ile veba tehlikesi ciddi
boyutlara ulaştı. Bununla birlikte sıhhiyeciler, hem Türk cephesinde hem de İran
cephesinde birkaç kez veba hastalığı nedeniyle gereksiz bir endişeye de
kapılmışlardı.” Çarpışmalar sonucunda her yerde insan ve hayvan cesetleri
bulunmaktaydı; şehrin su hattı tahrip olmuş ve bu nedenle de halkın su ihtiyacı
birden bire karşılanamaz olmuştu; yıkılmış evler, sokak içerisindeki ulaşımı
engellediği için çöpler toplanamıyor ve bu nedenle de büyük çöp yığınları
oluşuyordu. Ayrıca savaş sırasına ele geçirilmiş olan esirler sağlıksız koşullar altında
şehirde tutuluyor ve bu kişiler arasında başlayacak bir salgın hastalık da göz önünde
bulundurulmuyordu. İşte bütün bu nedenlerden dolayı başta veba olmak üzere diğer
salgın hastalıklar açısından Erzurum büyük bir tehlike arz etmekteydi (Melkumyan,
1973: 125 – 129).
Anadolu’da ve özellikle Kafkas Cephesindeki Ermenilerin, bölgede yaşanan
kıtlıktan ve salgın hastalıklardan etkilenmemeleri beklenemez. Nitekim, böyle de
olmuştur. Yukarıda belirttiğimiz gibi Osmanlı Ermenileri Rus Ordusu’nun
arkasından göç etmeye başlamış ve kısa bir süre içerisinde bu göç, kitlesel bir hâl
almıştır. Büyük kitleler hâlinde Kafkaslara doğru yönelen Ermeniler, Güney
Kafkasya’daki merkezlere ulaşana dek yollarda açlıktan ve salgın hastalıklardan
binlerce ölü vermişlerdir. Bu merkezlere ulaşan Ermenilerin büyük bir bölümü de
buradaki sağlık hizmetlerinin yetersiz olması nedeniyle ölmüşlerdir. Elimizdeki
kaynakları değerlendirdiğimizde bu göçmen Ermeni kitlelerinin nasıl bir felakete
sürüklendiklerini açıkça görmekteyiz:
Yukarıda belirttiğimiz gibi Rusların Van’dan çekilmesiyle birlikte bölgede
bulunan Ermeniler bölgeyi terk etmeye başlamışlardı. Kısa bir süre içerisinde bu göç
kitlesel bir hâl almış ve kitleler hâlinde hareket eden Ermeni göçmen grupları çeşitli
güzergâhlardan Kafkaslara doru yönelmişlerdi. Göç eden Ermenilerin takip ettiği ana
güzergâh olan Iğdır – Eçmiyadzin – Erivan istikametindeki yolda 110.000 Ermeni
tespit edilmiştir (Melkumyan, 1972: 68). Kirakosyan’nın verdiği bilgiye göre bu
göçe katılmış olan Ermenilerden 40.000 kişinin yollarda öldüğünü, 150.000 kişinin
de Güney Kafkasya’ya ulaştığını yukarıda ifade etmiştik. Bu bilgiler ışığında
Rusların Van’dan çekilmesinden sonra meydana gelen Ermeni göçüne 190.000
Ermeni’nin katıldığını, bu Ermenilerin 110.000 kişisi Iğdır – Eçmiyadzin – Erivan
istikametinde hareket ettiğini, geri kalan 80.000 Ermeni’nin ise farklı güzergâhlardan
Kafkaslara doğru ilerlediği anlaşılmaktadır.
Kitleler hâlinde göç etmeye başlamış olan Ermeniler, hiç bir organizasyon
olmadığı halde panik içerisinde yollara düşmüş ve göçmen kitleleri içerisinde büyük
hayvan sürüleri, yanlarında götürdükleri eşyalar, kadınlar, erkekler ve çocuklar bir
birlerine karışarak bir kaos içerisinde hareket etmişledir ki (Melkumyan, 1972: 70)
bu insanlardan yukarıda ifade ettiğimiz gibi 40.000’i yollarda açlıktan ve hastalıktan
ölmüşlerdir.
Bu dönemde Rus Kızıl Haç’ında görevli olan A. Florenskiy 18 ( 31 ) Ağustos
1915 yılında kaleme aldığı bir raporda Ermeni göçmenlerin içerisinde bulunduğu
durumu şu sözlerle ifade etmektedir: “ … Gücümüzü zorlayarak duraksamadan
bütün gece yola devam ettik. Şafak vakti olunca gördüklerimiz karşısında dehşete
düştük; bir ay önce gördüğümüz dağ geçidini tanımak mümkün değildi; her yerde
insan cesetleri ve hayvan leşleri ile kaplıydı. Sağlıklı olanlar hasta olanları ezip
67
TEHCİR , GÖÇ…
Şahin DOĞAN
geçiyor onlar da hayvanların ayakları altında can veriyorlardı. Bütün bunlarla birlikte
arabaların enkazları, çevreye dağılmış buğday ve un nedeniyle her yer Arap saçına
dönmüştü. Bu durumdan en çok çocuklar zarar görüyorlardı ki her yer çocuk
cesetleri ile doluydu. Bence, birkaç akıllı ve enerjik adam düzenli bir geri çekilişi
organize edebilirdi ki bu durumda göç, fazla kayıp vermeden gerçekleşebilirdi.
Sonuçta çatışmalar sonucunda hayatını kaybedenlerin sayısı, ezilme, boğulma ve
açlık nedeniyle ölenlerin sayısından karşılaştırılmayacak kadar azdır” (Vestnik
Arhivov Armenii, 1972: 70 – 73, Belge No: 1).
Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız bir felakete dönüşen yolculuğun ardından
Güney Kafkasya’nın çeşitli merkezlerine ulaşan 150.000 kadar Ermeni göçmen ise
yinen buralarda salgın hastalıkların kurbanı olmuş ve bu kişilerin büyük bir kısmı
hayatını yitirmiştir. Eçmiyazin’e sağ olarak ulaşabilen Ermeni göçmenlerle ilgili Dr.
Lebedev’in Kafkas Orduları Kızıl Haç Başkanlığı’na hazırlamış olduğu 1 (14) Eylül
1915 tarihli raporda bu konu ile şunlar ifade ediliyor: “ Eçmiyadzin Piskoposu
Bagrat’ın söylediğine göre 5 – 7 ( 18 – 20 ) Ağustos’ta Eçmiyadzin’de yaklaşık
60.000 Ermeni göçmen toplanmıştır. Benim buraya geliş tarihim olan 21 Ağustos ( 2
– 3 Temmuz ) tarihinde ise bu sayı 30.000’e düşmüştür…
Göçmenler arasındaki ölüm günlük 140 – 150 kişiymiş. 21 Ağustos’ta ( 2 – 3
Temmuz ) bu rakam günde 100 kişiye düştü. Piskopos Bagrat’ın söylediğine göre
ölümlerin çoğunluğu dizanteri, tifo ve zayıf düşmeden kaynaklanmaktadır.
Göçmenler arasında difteri vakalarına rastlanmakta, iki hastada kolera şüphesi
bulunmaktadır ayrıca manastır çevresinde yaşayanlar arasında çiçek hastalığı
vakaları da gözlenmektedir…
Eçmiyadzin’de doktor bulunmamaktadır. Eçmiyadzin Manastırı’nın sıhhiye
durumunu tetkik etmek üzere Vali, sıhıye doktorunu görevlendirildi. Vali tarafından
görevlendirilen doktorun buraya ne zaman geldiğini bilmiyorum, ancak Manastır’ın
sıhhi durumu o kadar kötü ki, eğer acilen önlemler alınmaz ise salgın hastalıklar çok
büyük boyutlara ulaşabilir...” (Vestnik Arhivov Armenii, 1972: 74 – 75, Belge No: 2)
Ermenilerin Kafkaslara yaptığı bu göçten sağ kalanlar ise daha sonra Van’ın
tekrar Rus kontrolüne geçmesi ile etrafında 1000 kadar silahlı Ermeni gencini
toplayan Aram’ın peşinden tekrar Van’a göç etmişlerdir. Kadınlar ve çocuklar da
yönetim tarafından yasaklanmış olmasına rağmen bu göç kervanına katıldılar.
Aram’ın topladığı silahlı birlik ve diğer Ermeniler büyük güçlüklerle Van’a ulaştılar.
Ancak, daha sonra Albay Nagliyev Aşağı Ayots- Dzor istikametinden büyük bir
Türk gücünün geldiğini bildirdi. Bu haberin ardından Rus birlikleri tekrar Hoşab’a
çekildiler. Rus komutanı, Aram’a da kendi birliğini ve Ermeni halkını Hoşab
istikametine doğru geri çekilmesini önerdi. Bunun üzerine şehirde panik başladı.
Ermeniler tekrardan yanlarına sadece en gerekli şeyleri alarak ve hiçbir taşıma aracı
olmadan Erivan istikametinde yola koyuldular. Yola çıkan Ermenilerin büyük bir
kısmı gece yarısı Hoşab’a ulaştığında, Albay Nagliyev Aram’a Türk birliklerinin
ilerlemesi ile ilgili alınan bilginin yanlış çıktığını ve Van’a tekrardan geri
dönüleceğini bildirdi. Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar yorgun ve bitkin bir halde Van’a
geri döndüler. Bu gelişmeler üzerine Nagliyev, Aram’a ordunun bir daha Van’dan
geri çekilmeyeceğini bildirdi. Ancak, dinlenmek üzere bir evde bulunan Aram’a,
gece yarısı Rus Kazakları, Nagliyev’in tekrar geri çekilme emrini ulaştırdılar. Bu
haber üzerine Aram, atla Kurabaş köyüne acele bir şekilde gitti ve gördüklerine
68
TEHCİR , GÖÇ…
Şahin DOĞAN
inanamadı, çünkü Rus Ordusu her şeyi bırakarak bölgeyi terk etmişti. Bu gelişmenin
ardından Aram, tekrardan Ermenilere Rusya’ya göç etme emrini verdi. Böylece
Ermeniler tekrardan yollara döküldüler (Arutünyan, 1971: 188).
Rusların bu manevraları ve bu manevraların arkasından Ermenilerin Rus
Ordusu’nun peşi sıra bir oraya bir buraya sürüklenmesi ve bunun sonucunda
yukarıda belirttiğimiz gibi yüz binlerce Ermeni’nin yollarda açlıktan, hastalıklardan
ve bitkinlikten hayatını kaybetmesi bazı Ermeni çevrelerinde Çarlık Rusyası’nın
“Ermenisiz Ermenistan!” sloganının hayata geçirilmesi olarak değerlendirilmiştir.52
Arutünyan ise “Kavkazskiy Front” isimli eserinde yüz binlerce Ermeni’nin hayatını
kaybettiği bu felaketi, bölgede görev yapan Rus komutanların ve göçü organize
etmeye çalışan Ermeni ileri gelenlerinin beceriksizliğine bağlamaktadır (bk.:
Arutünyan, 1971: 188 - 203). Elbette ki tarih bilimi açısından, yaşanan bu felaketin
esas nedeninin ortaya konması önemli bir araştırma konusudur;ancak sebep isterse
Ruslar, bilinçli olarak geri çekilerek bu felaketi hazırlamış olsunlar isterse bölgedeki
Rus ve Ermeni yetkililerin beceriksizliği olsun bizim açımızdan önemli olan sonuç
Rus ve Ermeni yetkililerinin elinde bir oyuncak hâline gelmiş yüz binlerce
Ermeni’nin hayatını bu göçler sırasında kaybetmiş olmasıdır.
Terk ettikleri bölgelere tekrar getirilen Ermeniler53 de savaş sırasında
buralarda bulunan evlerin yıkılması dolayısıyla barınacak yerlerin bulunmaması,
hububatın toplanamaması vb. nedenlerle yaşam için gerekli unsurlardan mahrum
kalmışlardır: hububatın bir bölümüne Rus Ordusu el koymuş ve hatta Eleşkirt
Göçmenlere Yardım Komitesine ait 6,5 ton buğday, süvari atlarını beslemek üzere
komiteden alınmıştı. Rus Ordusu’nun, bu talepleri o kadar sık ve maksatsız bir hâl
almıştı ki bölgede yaşayan halk kendi elinde bulunan hububattan biran evvel kendisi
kurtulmak istiyordu. 1916 yılının baharında da köylü, -1915 yılında bütün hububat
tükendiği için- tohumsuz kalmış ayrıca bölgedeki hayvanlara da Rus Ordusu
tarafından el konmuştu. Bu gelişmelerin ardından da bölgedeki halk kıtlık ile karşı
karşıya kalmıştı. Bütün bunlarla birlikte bölgedeki göçmenler arasında başta tifo
olmak üzere bulaşıcı hastalıklar da yayılmış idi (Basilaya, 1968: 126).
Kafkaslara ulaşmış olan Ermenilere de Rus yetkililer tarafından gerekli ilgi
gösterilmemiş ve hatta bu göçmenlerin Bakü ve Tiflis’e girişleri yasaklanmıştır54. Bu
şehirlere gelen göçmenler Rus yetkililer tarafından Erivan ve Yelisabetpol’a
gönderilmişlerdir. Ermeni gazetesi “Paykar’da” bu göçmenlerle ilgili çıkan bir
haberde şunlar ifade ediliyor: “ Göçmenler haftalarca yarı aç yarı tok bir halde
52
17 Temmuz 1915 yılında Van Gölü civarında bulunan I. Ermeni gönüllü birliğinin komutanı
Andranik Ozanyan, 8000 Rus askerinin düzensiz bir şekilde geri çekildiğini ve IV. Kolordu
komutanının bu yönde verilmiş emrini öğrendiğinde bu konu ile ilgili olarak General Tuhin ile girdiği
tartışma sırasında şunları ifade etmiştir: “ Bu geri çekiliş tamamen bir sahtekarlık. Siz, Ermenistan’ın
Ermenisiz kalmasını istiyorsunuz. Sizin bütün maksadınız bundan ibaret. Burada doğa, size düşmanı
(Türkleri) durdurmak için geçilmez dağlar, kaleler… Bağışlamış. Neden mevzileri elinizde tutmak
istemiyorsunuz? Neden geri çekiliyorsunuz? …” (Arutünyan, 1971: 184)
53
Armyanskiy Vestnik dergisinde yayınlanan bir haberde Van bölgesine dönen bu Ermenilerin 30.000
kişi olduklarının tespit edildiği bildirilmekte ve bu göçmenlerin büyük bir kıtlıkla karşı karşıya
oldukları ifade edilmektedir (Armyanskiy Vestnik, Temmuz 1916: No: 26).
54
Tiflis’te toplanmış olan 9757 Ermeni göçmen 15 ( 28 ) Mayıs 1916 tarihinden itibaren günlük 100 –
150 kişilik gruplar hâlinde Erivan ve Yelizabetpol’a gönderilmişlerdir (Armyanskiy Vestnik, Temmuz
1916: No: 5).
69
TEHCİR , GÖÇ…
Şahin DOĞAN
yürümek zorundalar… Haftalarca kendilerine verilmesi gereken yardım parasını
alamıyorlar…” (Paykar, 17 Mayıs 1916’dan Bildiren: Basilaya, 1968: 129) Çarlık
Rusya’nın göçmenlere karşı aldığı bu tavrın temelinde elbette ki Çarlık’ın işgal ettiği
Türk topraklarını kendi koloni topraklarına katma politikası yatmaktadır. Zira Doğu
Anadolu’nun işgal edilmesiyle birlikte -aşağıda bahsedeceğimiz gibi- Çarlık
tarafından “ savaşta ele geçirilen Türk bölgelerinin idaresi” derhal organize edilmiştir
(Basilaya, 1968: 131)
Güney Kafkasya’nın Erivan, Aleksandrapol, Novabayazıt gibi çeşitli
bölgelerine yerleştirilen göçmenler çok ağır koşullar altında yaşamlarını sürdürmek
zorunda kalmışlardı. Örneğin Aleksandrapol’da pencerelerinde cam dahi olmayan bir
kışlaya yerleştirilen 180 kadar Ermeni göçmen burada soğuk altında titreyerek
uyumak zorundaydılar. Erivan’da göçmenlerin bulunduğu yerler ise çok kirli ve sıhhi
açıdan büyük bir tehlike arz etmekteydi. Novabeyazıt’daki göçmenlerin durumu da
diğer merkezlerde olduğu gibi kötü bir durumdaydı. Ayrıca, Göçmenlere verilen
yiyecekler de çok sınırlı olduğu için açlıkla karşı karşıya kalmışlardı. Göçmenler
arasında ısınma büyük bir sorun hâlini almış ve hastaneler de çok yetersiz kalmıştı;
örneğin;100.000 Ermeni’nin bulunduğu Novabeyazıt’da sadece iki hastane
bulunmakta bu hastanenin biri merkezde diğeri ise Yelenovk’da bulunmaktaydı.
Yelenovk’taki hastaneye gitmek için ise 30–45 km. yol almak zorunda idiler. Daha
uzak merkezlerde ise durum daha kötü bir haldeydi. Zira Tebriz bir morga dönüşmüş
idi. Böylesine kötü şartlarda barındırılan Ermeniler arasında elbette ki ölüm oranı
çok yüksekti (Armyanskiy Vestnik, 1916: No: 9)
70
RUS İŞGALİ ALTINDA DOĞU ANADOLU
Şahin DOĞAN
6. RUS İŞGALİ ALTINDA DOĞU ANADOLU
Bilindiği gibi İtilaf Devletleri, savaşın hemen başında Osmanlı Devletinun
topraklarının ele geçirilmesi meselesi ile uğraşmış, bu çerçevede İmparatorluğun
Asya toprakları da bu görüşmelerde söz konusu olmuştu. 1914 – 1916 yılları arasında
Osmanlı’nın Asya toprakları hakkında Rusya, Fransa, İngiltere daha sonra da İtalya
ve diğer devletler arasında hararetli görüşmeler yapılmıştı. Doğu Anadolu’nun
paylaşımı ile ilgili ilk antlaşma ise 1916 yılının Mayıs ayında yapılan ve diplomasi
tarihinde “Sykes – Picot” adıyla bilinen antlaşmadır (Arutünyan, 1971: 338; Daha
geniş bilgi için bk.: Kirakosyan, 1971: 393 - 395).
Rus Dışişleri Bakanı Sazonov, 13 Mart 1916 tarihinde II. Nikolay’a sunduğu
raporda Sykes – Picot anlaşması öncesi kendilerine Fransa ve İngiltere tarafından
sunulan Osmanlı Devleti’nin Asya topraklarının paylaşımı ile ilgili projeyi şöyle
takdim ediyordu:
“ Savaşın zaferle sonuçlanacağını ve Osmanlı Devleti’nin topraklarının
paylaşılması meselesinin ortaya çıkacağını öngören Fransız ve İngiliz Hükümetleri,
bu bölgeler hakkında geniş bilgilere sahip olarak bilinen J. Piko ve Sir M. Sayks
tarafından hazırlanan “Küçük Asya’nın paylaşılması ile ilgili projeyi” incelemek
üzere bize sunmuşlardır.
Bu projenin temel görüşleri aşağıdaki gibidir:
Karadeniz ile Urmiye Gölü’nden başlayarak Van, Bitlis, Muş ve Harput’un
güneyinden; Toroslar ve Anti Toroslar’dan geçerek Anamur’ a kadar giden hattın
arasında bulunan bütün topraklar ileride Anadolu’da Osmanlı Devleti ile Rusya
arasında sınır oluşturmak üzere Rusya’ya verilmektedir.
Akka’dan Anamur’a kadar devam eden Suriye ve Kilikya’dan oluşan dar kıyı
şeridindeki topraklar ile Rusya’ya verilen toprakların güneyinde bulunan ve kuzey
sınırını da yaklaşık olarak Antep, Urfa, Urmiye Gölü hattını oluşturan toprakları
Fransa; İran ve Basra körfezine bitişik, günümüzde Irak Arabistanı adıyla bilinen
eyalet ise İngiltere almaktadır…
Bu projede bizim için en önemli olan husus, İngiliz ve Fransızlar tarafından
teklif edilen ve ileride bizim olacak olan topraklarla Fransızların alacağı topraklar
arasındaki sınırdır. Bu sınır topografik açıdan yeterli derecede doğal sayılabilir çünkü
en önemli dağ kitlelerini izlemektedir. Fakat politik ve stratejik açıdan hemen kabul
edilebilecek bir değer taşımıyor. Zira bize bırakılan topraklarda pek sükûnetli
olamayan halklar yaşadığı gibi bu topraklarda komşu olarak karşımıza kuvvetli
Avrupa devletleri de çıkabilir. Bu devletler her ne kadar bizim müttefiklerimiz ise de
Avrupalı devletlerin Rus – İran sınırının oluştuğu bölgeye girmeleri istenir bir durum
değildir…” (Adamov, 1924, Belge No: LXXVII: 160)
Görüşmeler sırasında anlaşmanın tarafları birçok değişiklikler ve eklemelerde
bulundular. Özellikle Kafkas Orduları komutanlığı olmak üzere Rus genel
komutanlığı Rus tarafının görüşlerinin oluşmasında etkili oldu. Görüşmeler sırasında
Rus tarafında, yeniden ele geçirilen Osmanlı topraklarının yönetilmesi ile ilgili
oluşturulacak metotlar ve mekanizmalar tartışılmaya başlandı. Bu konuda ilk fikir
beyan edenlerden biri Rusya Tarım Bakanı Krivoşein oldu (Arutünyan, 1971: 338).
71
RUS İŞGALİ ALTINDA DOĞU ANADOLU
Şahin DOĞAN
Krivoşein, 28 Şubat ( 13 Mart) 1915 tarihinde Sazonov’a sunduğu raporda
Bakan’a, Anadolu’da ele geçirilen toprakların kolonileştirilmesi hakkında bakanlığın
düşüncelerini ifade ediyordu. Krivoşein, bu raporda yakın bir gelecekte Kafkas
sınırının ıslah edilmesinin mümkün olacağını ve Rus topraklarının Anadolu ve
Ermenistan ile birleştirilebilineceğini ifade ediyordu. Tarım Bakanı, ele geçirilen
bölgelerin iklim, tarım ürünleri, hayvancılık ve doğal zenginlikleri hakkında bilgi
vererek bölgenin Rusya’ya önemli katkılar sağlayacağını aynı zamanda Erzurum,
Van ve Bitlis’in zengin otlaklara ve yeraltı zenginliklerine sahip olması nedeniyle bu
bölgeye Rus göçmenlerin yerleşebileceğini açıklıyordu (Adamov, 1924: 360 – 361
Prilojenie No: 3).
Ruslar tarafından ele geçirilen toprakların kolonileştirilmesi ile ilgili bir başka
raporda Krivoşein hazırlamış olduğu raporla paralellik göstermektedir. 26 Şubat (10
Mart ) 1916 tarihinde yine Tarım Bakanlığı tarafından hazırlanan bu raporda şunlar
ifade ediliyor:
“ Ordularımızın Anadolu’da ilerlemesi sonucunda Türkiye topraklarının
önemli bir kısmını ele geçirdik…
Ele geçirdiğimiz bölgeler içerisinde bizim sınırlarımıza komşu olan Erzurum,
Van ve Bitlis vilayetlerinde tarım yapmak için çok değerli geniş araziler
bulunmaktadır ( Örneğin; Eleşkirt ve Diadin vadileri ve diğerleri)… Bu vilayetlerin
arazilerinin çok verimli olması nedeniyle bu topraklardan mükemmel sömürge
topraklar oluşturulacağı gibi İtalya ve Fransa’nın doğasından daha güzel bir
görünüme sahip olan Trabzon’a kadar devam eden kıyı şeridi de gelecekte yazlık
evlerin kurulacağı bir yer aynı zamanda subtropik kültür bitkilerinin yetiştirileceği
bir bölge olabilir…” (RGİA, Fond: 391, Op. : 6 , Delo : 305, L.: 39 - 40).
Rus Kafkas Orduları Komutanı General Yudeniç ise 5 Nisan 1915 tarihinde
Vorontsov Daşkov’a gönderdiği mektupta Doğu Anadolu’nun kolonileştirilmesi ile
ilgili bazı önerilerde bulunuyordu. General Yüdeniç mektubunda Ermenilerin,
bölgedeki Müslüman halkın terk ettiği toprakları işlemek üzere buralara Ermeni
göçmenleri yerleştirmek istediklerini ifade ettikten sonra bu durumun kabul
edilemeyeceğini, zira Ermenilerin ele geçirdikleri toprakların savaş sonrasında geri
almanın veya bu toprakların onlara ait olup olmadığının kanıtlanmasının mümkün
olamayacağını bildirmektedir. Bu nedenle General, sınır bölgelerinin Rus unsurlarla
nüfuslandırılmasını; Eleşkirt, Diyadin ve Beyazıt vadilerinin Rus topraklarına dâhil
edildiğinde bu bölgelere Kuban ve Don’dan getirilecek olan göçmenlerle
nüfuslandırılarak burada bir sınır Kazakları teşkil edilmesinin gerektiğini önermiş ve
bu öneri Vorontsov Daşkov tarafından kabul edilmiştir (Boryan, 1928: 356;
Kirakosyan,1971: 415). General Yudeniç, mektubun sonunda Vorontsov Daşkov’dan
bölgeye sevk edilecek göçmenler için gerekli olan ulaşım araçları ile ilgilenmesini ve
göçmenlerin ateşli silahlarla donatılmasını istemektedir (Arutünyan, 1971: 341).
Dışişleri Bakanı Sazanov’un, ele geçirilen Osmanlı topraklarının gelecekteki
durumu hakkında Kafkas Genel Valisi Knez Nikolay Nikolayeviç’e 27 Haziran 1916
tarihinde yazdığı mektupta “ Ordularımız tarafından Büyük Ermenistan’ın hemen
hemen tamamının ele geçirilmesi ve buranın gelecekte Rus İmparatorluğu sınırlarına
dahil edilmesi, bu bölgenin gelecekteki yönetimi meselesini gündeme
getirmektedir…” şeklinde söze başlayan Rus Dışişleri Bakanı, mektubunda,
bölgedeki en güç ve karmaşık sorunun Ermeni meselesi olduğunu belirttikten sonra
72
RUS İŞGALİ ALTINDA DOĞU ANADOLU
Şahin DOĞAN
Rusya’da Ermeni sorununun çözümlenmesi ile ilgili olarak iki uç düşüncenin
bulunduğunu, bunlardan birincisinin 1913 yılında Rusya tarafından önerilen
reformlar çerçevesinde Rusya’nın himayesinde tam özerk bir Ermenistan’ın
kurulması ( bu düşünce Ermeni milliyetçileri tarafından savunuluyor), bu düşüncenin
tam karşıtı olan ikinci düşünce ise Ermenilerin siyasî önemlerini tamamen yok etmek
ve onların yerine Müslümanları koymak olduğunu ifade ettikten sonra bu her iki
düşüncenin de Rusya’nın çıkarlarına uygun olmadığının altını çizmektedir. Bakan,
Bölgedeki Ermenilerin hiçbir zaman çoğunluğu teşkil etmediklerini dolayısıyla
Ermenilere bağımsızlık vermenin doğru olmadığını bunun yerine bölgedeki bütün
halklara eşit davranılması gerektiğini, böyle davranıldığı takdirde Rusya’nın
çıkarlarına uygun hareket edilmiş olacağını belirtmektedir (Adamov, 1924: 207 –
210, Belge No: CXL).
16 Temmuz 1916 tarihinde Dışişleri Bakanı S. D. Sazanov’a gönderdiği
cevabî mektubunda Kafkas Valisi Knez Nikolay Nikolayeviç, Bakanla tamamen aynı
görüşleri paylaştığını; Rus uyruğu altında bir Ermenistan’ın kurulmasının doğru
olmadığını, doğru olanın Rus uyruğundaki bütün halkların eşit haklara sahip ve
“Çar’ın kalbine aynı derecede yakın” olması gerektiğini ifade ettikten sonra
Ermenilere, bütün resmî müesseselerde Rusça’nın kullanılması koşulu ile Ermenice
eğitim, din hürriyeti, kilise idareleri vb. konularda özgürlükler verilebileceğini
belirtiyordu (Adamov, 1924, 211– 212, Belge No: CXLIV).
Yukarıda belirtilen yazışmalar ve bakanlıkların raporları göz önüne
alındığında Rus yönetiminin savaş arifesinde ve savaşın hemen başlarında
Ermenilere vaat ettiği otonom bir Ermenistan fikrinden vazgeçtiği ve ele geçirilen
Anadolu topraklarını kendi sömürge topraklarına katarak bu bölgeyi Ruslaştırmaya
çalıştığı açıkça görülmektedir. Ayrıca Rus makamlarının bölgenin Rusya için çok
önemli olan stratejik anlamı dışında, bölgedeki ekonomik zenginliklere de dikkat
çekerek Rusya’nın bu zenginliklerden faydalanması gerektiği, dolayısıyla bölgenin
Rus unsurlarla nüfuslanmasının uygun olacağı fikrinin ağırlık kazandığını
görmekteyiz.
6.1. Rusların Doğu Anadolu’da Tasarladıkları İdari Yapı
Rus Orduları Kafkas Cephesi’nde, 1917 yılının başlarına kadar Sarıkamış
(Aralık 1914 – Ocak 1915 ), Erzurum ( Aralık 1915 – Ocak 1916 ), Erzincan
(Haziran – Temmuz 1916 ), Van, Muş, Eleşkirt, Bayburt, Beyazıt, Diydin, Malazgirt,
Hınıs, Ahlat, Nenehatun gibi önemli merkezleri işgal etmiş ve böylece Doğu
Anadolu’nun büyük bir kısmı Rusların eline geçmişti (Yıldırım, 1990: 94).
Rusların ele geçirdiği Osmanlı topraklarında oluşturdukları sivil yönetimin
oluşmasında Rusya’nın izlediği politika ve askerî komutanlığın aldığı tedbirler,
Çarlığın savaş öncesinde izlediği siyasetin mantıksal bir devamı niteliğindeydi
(Arutünyan, 1971: 336).
Kafkas Valiliği Devlet mekanizması içerisinde önemli bir yere sahip idi;
Kafkas valisi, hem Devlet Şurası’nın üyesi, hem Meclis üyesi hem de Bakanlar
kurulu üyesi idi. Aynı zamanda valilik sınırları içerisinde bulunan orduların
komutanıydı. Kafkas valisinin iki önemli yardımcısı bulunmaktaydı. Bu
73
RUS İŞGALİ ALTINDA DOĞU ANADOLU
Şahin DOĞAN
yardımcılardan biri sivil diğeri ise askerî işlerden sorumluydu. Valinin bulunmadığı
zamanlarda askerî işlerden sorumlu yardımcı, vali vekilliği görevini yürütürdü.
Valilik idaresi içerisinde, yüksek memuriyetlerde bulunan kişilerden oluşan bir
danışma meclisi bulunmaktaydı. Hem bölge içerisinde hem de komşu ülkelerde
istihbarat sağlamak amacıyla Vali’nin kalem müdürlüğüne bağlı özel bir daire
bulunmaktaydı. Kafkas Valiliği savaş başlamadan çok önce bölgenin çok uluslu
özelliğine göre oluşturulmuş bir yapıya kavuşturulmuştu. Savaş sırasında ele
geçirilen Osmanlı topraklarının yönetimi için Rus askerî devlet adamları uluslar arası
ilişkileri de göz önünde bulundurarak geçmişteki bu tecrübelerden yararlandılar
(Arutünyan, 1971: 337 – 338).
General Oganovskiy, Kafkas Orduları Komutanlığı adına 10 Nisan 1915
tarihinde hazırladığı raporda, Rus ordularının ele geçirdiği Surmalin, Kağızman,
Beyazıt, Diadin, Karakilis ve Eleşkirt bölgelerinin idare edilmesi ile ilgili
düşüncelerini ifade ederken, General, en önemli meselenin bölgede yaşayan yerli
halkla doğru ilişkiler kurmak olduğunu ifade ettikten sonra bölgedeki Ermenilerle
olan ilişkilerin açık ve izahına lüzum olmadığını belirtmekte ve Ermenilerin,
Türklere karşı yapılan savaşta Rusların elde ettiği başarıların yanında olmasının en
güzel kanıtının da onların Ruslara savaşta sağladıkları yararlılıklar ve verdikleri
kurbanlar olduğunu belirtmektedir. Ayrıca, General Oganovskiy bölgede bulunan
Müslümanların Rusların tarafına çekilmesini sağlayabilecek bir taktiğin
uygulanmasını önermektedir. General, raporunda Askerî İdarenin işini
kolaylaştırmak için Kafkas Orduları Komutanlığı’ndan Askerî İdare’nin
sorumluluğunun Surmalin, Erivan, Kağızman, Beyazıt, Diadin ve Karakilis
bölgelerini kapsayacak şekilde bir genel valilik oluşturulmasını istemektedir.
General Yudeniç ise 7 Nisan 1915 tarihinde 4. Kafkas Kolordusu’na çektiği
telgrafla, terk edilmiş toprakların ekimi için dahi olsa yerli olmayan halkın kesinlikle
Eleşkirt, Diadin ve Beyazıt vadilerine girmelerine kesinlikle izin verilmemesini
emrediyordu (Arutünyan, 1971: 334 – 355).
1915 yılının yazında Rusların ele geçirdiği yerlerde askerî idare bölgeleri
sınır projeleri oluşturuldu. Daha sonrada Kafkas Orduları karargâhında bölgenin
idare edilmesi hakkında yönetmelik hazırlandı ve kolordu komutanlıklarına
gönderildi. Ancak, 1915 yılında Kafkas Orduları karargâhı tarafından hazırlanan bu
yönetmelik bölgenin idaresi ile ilgili Petrograt’dan gönderilen özel bir yönetmeliğin
yürürlüğe girmesine kadar uygulandı (Arutünyan, 1971: 355 – 357).
8 Haziran 1916 tarihinde Rusya İmparatoru II. Nikolay tarafından onaylanan
savaşta ele geçirilen Osmanlı topraklarının idaresine dair bu geçici yönetmeliğe göre
bölgede, başında askerî bir valinin bulunacağı geçici bir askerî genel valilik
oluşturuluyordu. Askerî valinin yönetimi altında şu merkezi organlar bulunacaktı:
1. Askerî valinin karargâhı
2. Yazı İşleri Müdürlüğü
3. Sağlık Müdürlüğü
4. Veterinerlik Müdürlüğü
5. Teknik Bölüm
6. Vergi Müdürlüğü
7. Teftiş Müdürlüğü
8. Maden Müdürlüğü (Arutünyan, 1971: 357)
74
RUS İŞGALİ ALTINDA DOĞU ANADOLU
Şahin DOĞAN
Kurulan genel valiliğin bütün toprakları, bölgelere ( oblast ), bu bölgeler de
daha küçük idarî birimlere ( Okrug, Uçastka ) ayrılıyordu. Oluşturulan bütün
bölgelerden askerî genel vali sorumlu tutulurken küçük idarî birimlere mülki amirler
atanıyordu. Ayrıca, şehirlerde ve diğer nüfusu yoğun yerleşim merkezlerinde Kafkas
Orduları Genel Komutanlığının iznine tabi olmak koşuluyla askerî genel valilik, polis
idareleri de kurabilecekti (Bahturina, 2004: 222; Basilaya, 1968:131) Alt idarî
birimlere amirlerin atamaları uzun bir sürece yayıldı ve ancak 1916 yılı sonları ve
1917 yılının başlarında oluşturulan 29 idarî birime ( okrug ) atamalar tamamlandı.
Atamaları yapılan amirlerin listesi55 şu şekildeydi:
Çizelge 6.1: Rusların Anadolu’da Oluşturdukları İdari Birimler ve Bu
Birimlere Atanan Yöneticiler
Oluşturulan İdarî
Atanan Mülki Amir
Birim
Rize
Albay Rosnovskiy
Homurgyan
Albay Progulbitskiy
Çoruh ( Melos )
Yüzbaşı Matiyaseviç
Karakilis
Başçavuş Fisenko
Ahtin
Yüzbaşı Gavilev
Beyazıt
Van
Komiser Ambartsumyan
Tortum
Golokolosov
Diadin
Asteğmen Boguslovskiy
Eleşkirt
Erzurum
Yarbay Vasilyev
Hasankale
Komiser Speranskiy
Horasan
İd
Tuğgeneral Maklinskiy
Bergri
Tuğgeneral Nadejin
Aşkale
Başçavuş Golyahovskiy
Mamahatun
Müşavir Cebenadze
Bayburt
Yüzbaşı Lopuhin
Massad
Albay Flarenskiy
Saray
Albay Kravets
İspir
Tercan
Albay Aksenov
Yukarı Aras
Hınıs
Albay Suçkov
Dutak
Malazgirt
Albay Dudnikov
Erciş
Yüzbaşı Protopov
55
Listede bulunmayan 7 idarî birimin amiri belirlenememiştir. ( Arutünyan, 1971: 360 )
75
RUS İŞGALİ ALTINDA DOĞU ANADOLU
Başkale
Hoşab
Şahin DOĞAN
Albay Mushelov
Rusların bölgede kaldığı süre içerisinde askerî genel vali olarak önce
Tümgeneral Peşkov daha sonrada bu göreve sırasıyla Tümgeneral Dryagin,
Tuğgeneral Romanovskiy Romanko ve Tuğgeneral Averyanov atandı (Arutünyan,
1971:359 – 360).
Bölgede oluşturulan Askerî Genel Valiliğin memurlarının ve müesseselerinin
en önemli görevi olarak bölgede sükûnetin ve düzenin sağlanması olarak belirlendi.
İşgal edilen bölgelerin zenginliklerinin ordunun ihtiyaçları yönünde kullanılması da
bu müesseselerinin takip etmesi gereken görevleri arasındaydı ve bu amaçla işgal
edilen bölgelerin etnolojik, ekonomik ve diğer özelliklerinin tespiti için çalışmalar
başlatıldı. Ayrıca, bölgelere atanan idareciler yürürlüğe konan vergilerin toplanması
işinden de sorumluydular. Bölgede bulunan Osmanlı Devleti hazinesine ait bütün
taşınmaz mallar Rus idarelerinin yönetimine geçiyor ve savaş hakkı olarak Rus
hazinesine aktarılarak kullanılmak üzere Askerî Genel Valiliğinin emrine veriliyordu
(Basilaya, 1968: 131 – 132).
76
RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ
Şahin DOĞAN
7. RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ VE KAFKAS CEPHESİNDEKİ
GELİŞMELER
Rusya’nın I. Dünya Savaşına girmesi, ilk zamanlarda ülkedeki siyasî ortama
istikrar kazandırmış, vatanseverlik duyguları toplumun her kesimine yayılmış;
ülkedeki grevler son bulmuş ve seferberliğe olan ilgi beklenenin çok üzerinde
gerçekleşmişti (Hodyakov, 2004: 31). Ancak daha sonra ülkede baş gösteren sosyal
krizler, Çarlığın yıkılmasına sebep teşkil eden en önemli faktör oldu. Ordunun
ihtiyaçlarının karşılanması için Rusya bütün gücünü sarf ediyordu. 1916 yılının
sonuna kadar ülkedeki endüstri üretimi büyümüştü ancak bu durum Rusya’nın millî
ekonomisinin köklü bir şekilde olumsuz etkilenmesine neden olmuştu; savaş
yıllarında Rusya’nın metal endüstrisi 3 kat büyümüş buna paralel olarak silah üretimi
10 – 11 kat, mermi üretimi ise 20 kat artmıştı. Rusya cepheye gönderilen askerî
mühimmat açısından bir sorun yaşamıyordu ancak ülke içerisinde ulaşım, yiyecek ve
yakıt problemleri bir türlü çözüme kavuşturulamamıştı (Simbayev, 2004: 408).
Yetişkin erkek nüfusun dörtte birinden fazlası silah altına alınmıştı. Silah
altına alınan bu kişilerin yaklaşık olarak %20’sini profesyonel işçiler
oluşturmaktaydı. Silah altına alınan profesyonel işçilerin yerine çoğunlukla kadın
işçiler çalışmaya başladılar ancak bu durum sanayideki üretime oldukça olumsuz
yansıdı. Tarım alanında çalışan ve orduya katılan genç insanların yerine yaşlılar,
kadınlar ve çocuklar çalışmak zorunda kaldı. Köylerden, ordu için yaklaşık 2,5
milyon at toplandı. Savaşın ilk aylarından itibaren demir yolarının üçte ikisi askerî
idarelere bağlandı ve demir yolu istasyonları cepheye giden askerler ve mühimmatla
dolup taşdığı için siviller için ulaşım imkânsız hale geldi. Büyük şehirlerde yiyecek
ve yakıt sıkıntısı başladı. 1916 yılında Moskova ve Petrograd için gerekli olan
yakıtın ancak % 50 sinden azı bu şehirlere sağlanabiliyordu. Şeker karneye tabi
tutuldu ve ülkede ilk defa uzun ekmek kuyrukları oluşmaya başladı. Pazarda satılan
etin miktarı dört kat azaltıldı. Temel gıda maddelerinin fiyatları 4 – 5 kat arttı ve
ülkede enflasyon başladı (Simbayev, 2004: 408 – 409).
Şubat 1917 yılında Duma Başkanı Rojyansko tarafından hazırlanan bir
raporda, ordu içerisinde ve cephe gerisinde iaşe ve mühimmat sıkıntısının
başladığını, bunun nedeninin ise erkek işçilerin bir çoğunun cepheye gönderilmesi ve
onların yerine kalifiye olmayan kişilerin çalışmaya başlaması bunun sonucunda da
üretimin düşmesi olarak açıklanıyordu. Ayrıca, raporda, ülkedeki kaynakların verimli
kullanılamadığı ve hükümetin doğru bir ekonomik politika izlemediği de
belirtiliyordu. Petrograd Askerî Bölge Şefi, Yüksek Komuta Şefi General
Alekseyev’e gönderdiği telgrafta, ekmek kıtlığının başlaması nedeniyle 23–24
Şubat1917’de fabrikaların birçoğunda grevlerin başladığını ve yaklaşık 200 bin
işçinin işi bırakarak çalışan işçileri de işi bırakmaya zorladıklarını yazıyordu (Acar,
2004: 290).
Rusya’da 1914 yılının Ekim ayında grev yapan işçilerin sayısı 1000 iken,
(Hodyakov, 2004: 31) 1915 yılında 571 bin, 1916 yılında bu sayı 1 milyon 172
kişiye ulaşmıştı. Halk arasında gelişmelerden dolayı hoşnutsuzluklar artmış ve savaş
77
RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ
Şahin DOĞAN
karşıtı gösteriler gün geçtikçe taraftar bulmaya başlamıştı. Petrograd işcileri 9 Ocak
1916 tarihinde bir miting düzenlediler. 17 Ekim’de de Bolşeviklerin çağrılarına uyan
Petrograd işçileri genel grev ilan ederek savaş ve pahalılık karşıtı gösterilerde
bulundular (Simbayev, 2004: 410). Bütün bu gelişmeleri, 9/ 22 Ocak 1917 yılında
“Kanlı Pazar Günü’nün” yıldönümü nedeniyle Petrograd’da yaşanan yiyecek
sıkıntısını ve savaşı protesto etmek için toplanan kalabalığın düzenlediği büyük bir
miting takip etti. Şubat ayında Petrograd’daki işçi grevleri başladı ve Mart ayında bu
grevler bütün şehre yayıldı (Kurat, 1993: 433). 8 Mart Uluslararası Kadınlar
Günü’nde Petrograd tekstil fabrikalarında çalışan kadın işçiler, büyük bir miting
düzenlediler. Rusya’daki devrimim başlangıcı olarak kabul edilen bu günde kadın
işçiler ekmek! Kahrolsun savaş! Eşlerimizi bize geri verin! Gibi sloganlarla başlayan
mitinge daha sonra ekmek sırasında bekleyen kadınlar, erkek işçiler ve öğrenciler de
katıldılar. Petrograd sokaklarına dökülen bu kalabalık, mağazaları ve ekmek
fırınlarını yağmalamaya başladı. İlerleyen günlerde sokaklarda kahrolsun Çarlık
Hükümeti! Sloganları duyulmaya başlandı. Yapılan gösterileri önlemekte yetersiz
kalan yönetim, 10 Mart akşamı göstericilere ateş açılması emrini verdi (Tereşenko,
2004: 6). Daha sonra da şehirde yaşanan bu karışıklıklar rejime karşı bir harekete
dönüştü. (Kurat, 1993: 433). Aç kadınlara ve çocuklara polis tarafından ateş
edildiğini duyan garnizondaki askerler de rejim karşıtı bu harekete katıldılar ve
polislerle çatışma içerisine girdiler (Simbayev, 2004: 412). Petrograd’da bulunan
garnizondaki askerlerin yaklaşık 70 bini isyan eden halkın tarafına geçti. Şehirdeki
tren garları, köprüler, hapishane, topçu komutanlığı gibi yerleri göstericiler ele
geçirdiler. İsyancı işçi ve askerler Ordunun silahlarına el koydular. Daha sonra da
garnizondaki diğer askerler de isyancılara katıldılar. Bu askerlerin de isyancılara
katılması devrimim başarıya ulaşacağı manasına geliyordu (Tereşenko, 2004: 6).
Rusya’nın başkentinde bu olayların yaşandığı sırada Çar II. Nikolay Pskov’da
bulunmaktaydı. Duma Başkanı Rodzyanko, Çar’a bir telgraf göndererek halkın
isteklerini dikkate almasını ve Çar sülalesini kurtarmasını istedi. Ancak, II. Nikolay
şehirde yaşanan ihtilal hareketlerinin Duma’dan kaynaklandığı düşüncesine varmış
ve 11 Mart’ta Duma’nın dağıtılmasına karar vermişti. Duma üyeleri, Çar’ın emrine
uymayarak dağılmadılar ve Meclis binası olan Tavrida Sarayı’nda kaldılar. Bunun
üzerine Çar, şehirdeki isyanı bastırmak için cephe gerisindeki bazı alayları Başkent’e
gönderdi. Ancak, sadece Çarskoe Selo’ya kadar ilerleyebilen bu askerlerin birçoğu
da ihtilalcilere katıldılar (Kurat, 1993: 434). 12 Mart’ta Duma Başkanı
Rodzyanko’nun başkanlığında Duma üyelerinden oluşan geçici bir Hükümet
oluşturuldu. 15 Mart’ta da bu Geçici Hükümet’in yerini Knez Lvov’un
başkanlığındaki yeni bir geçici Hükümet aldı (Platonov, 1994: 368). Yeni Geçici
Hükümet’in kurulduğu gün Çar II. Nikolay kardeşi Mikail Aleksandroviç’i halef
tayin ederek tahttan çekildi. 16 Mart’ta Geçici Hükümet’in ilk toplantısında Mikail
Aleksandroviç de tahttan vazgeçtiğini açıkladı. Böylelikle Şubat Devrimi56
Rusya’daki Romanovlar sülalesinin hâkimiyetine son vermiş oluyordu (Tereşenko,
2004: 9; Geller, 2001: 478).
56
Miladi takvime göre 8 Mart’a başlayan ihtilal hareketi Rusların kullandığı eski takvime göre 23
Şubat tarihine denk geldiği için bu ihtilalin adı “Şubat Devrimi” şeklinde kullanıla gelmiştir.
78
RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ
Şahin DOĞAN
Geçici Hükümet içerisinde ünlü ihtilalci bakanlar bulunmaktaydı. Bu kişiler
arasında Dışişleri Bakanı Miliukov, Adalet Bakanı Kerenskiy, Maliye Bakanı
Tereçenko, Ticaret Bakanı Konovalov, Deniz ve Savaş (Savunma) Bakanı Guçkov
bulunmaktaydı. Kabine de yine ihtilalcilerden olan eski Duma Başkanı Radziyenko
yer almamıştır. Hükümet içerisinde Burjuva ve Kadet57 Partisine mensup üyeler
çoğunlukta olmasına rağmen Adalet Bakanı seçilen ihtilalci - sosyalist Aleksandr
Fyodoroviç Kerenskiy en etkili kişi olarak ön plâna çıkmıştır. Bu nedenle Geçici
Hükümet çoğu zaman Kerenskiy Hükümeti olarak anılmıştır (Şahin, 2002: 26).
Bolşeviklerin katılmadığı ve Menşeviklerin çoğunlukta olduğu geçici
Hükümet Ülkede siyasî ve dini suçlardan ceza almış olan hükümlüler için genel af
ilan etti. Daha sonra toplumun her kesimine konuşma, düşünme özgürlüğü, grev ve
toplantı yapma hakkı tanındı. Ülkedeki sınıf, din ve milliyete dayanan kısıtlamalar
kaldırıldı. Eşit oy hakkı tanındı ve buna dayanarak anayasal bir hükümetin
kurulacağı açıklandı. Polis yerine halktan oluşan gönüllü polis birlikleri kuruldu.
Savaşa devam edilmesi karlaştırıldı ve toprak reformu ertelendi. Bütün bunları ilan
eden geçici hükümet bütün halkların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi
prensibini programına almadı. Geçici Hükümet’in aldığı bu son üç karar daha sonra
bunları vaat eden Bolşeviklerin ülkede güç kazanmasında oldukça etkili oldu (Acar,
2004: 291).
Kurulan Geçici Hükümet’in yanı sıra Mart 1917 tarihinde “İşçi ve Asker
Temsilcileri Sovyeti” adı altında bir teşkilat kurulmuş ve faaliyete geçmişti
(Tereşenko, 2004: 9 – 10; Kurat, 1993: 434). Petrograd İşçi ve Asker Temsilcileri
Sovyeti ve geçici Hükümet, Lenin’in liderliğini yaptığı Bolşeviklerin iktidarı ele
geçirmelerine kadar geçen sürede ülkeyi yönettiler. Bolşevik Devrimi’ne kadar bu
şekilde yönetilen ülke iki başlı bir yönetim dönemine girmiş oluyordu (Hodyakov,
2004: 51 – 53; Yıldırım, 1990: 103). Geçici Hükümet ile Petrograd İşçi ve Asker
Temsilcileri Sovyeti’nin 15 Mart 1917 tarihinde mutabık kaldıkları meselelere
baktığımızda bu dönemde bu iki oluşum arasında önemli bir farkın olmadığı
anlaşılmaktadır. Bu tarihte her iki Hükümet de Çar II. Nikolay’nın tahttan
vazgeçmesini, yerine veliahdın ( Çar’ın oğlu ) geçmesini, Duma’ya karşı sorumlu bir
hükümetin kurulması, genel oylama ile bir anayasa meclisinin seçilmesi ve Rus
İmparatorluğu’nda bulunan her ırkın kanun karşısında eşit olması gibi meselelerde
mutabık idiler. Ancak, daha sonra iki hükümet arasında meydana gelen
anlaşmazlıklar devlet otoritesini sağlayacak bir iradenin oluşmasına engel teşkil
etmiştir. Şubat Devrimi Rusya’da halkın beklentilerine cevap verememiş ve idareyi
ele geçiren hükümet ile halk arasındaki uçurum daha da derinleşmiştir (Şahin, 2002:
24, 30).
Ülkede bu gelişmeler yaşanırken, İsviçre’de sürgünde bulunan Lenin, Nisan
1917’ de Petrograd’a dönmüş ve Geçici Hükümet aleyhine kampanya başlatmıştı.
Lenin, Geçici Hükümet’in ülkenin sorunlarına çözüm bulamayacağını ve sadece
kendilerinin sorunları çözebileceklerini ifade ediyor, Geçici Hükümet’in program
dışında bıraktığı meselelere dikkat çekiyordu. Bolşeviklerin kullandıkları “ ekmek,
barış ve toprak” propagandası halk üzerinde oldukça etkili oldu. Bu süreç içerisinde
57
Konstitutsionno – demokratiçeskaya Partiya’ nın kısa yazılışı ( Anayasalcı Demokrat Parti )
(Universalnıy Ensiklopediçeskiy Slovar, 2002: 519).
79
RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ
Şahin DOĞAN
güç kazanan Bolşevikler, Lenin’in önderliğinde silahlı bir İhtilal gerçekleştirerek
Ekim/ Kasım58 1917 tarihinde iktidarı ele geçirdiler ve bu tarih Rusya’da yeni bir
dönemin başlangıcı oldu (Acar, 2004: 291 – 292)
Devrimin yapıldığı 7 Kasım’ da derhal Bütün Rusya Sovyetleri İkinci
kongresi toplandı. Yapılan bu kongrede Askerî Devrim komitesi ele geçirilen iktidarı
Sovyet Kongresine devretti. Daha sonra yapılan toplantılarda ise kongrede “ilhaksız
ve tazminatsız”, “ adil ve demokratik” bir barış yapılması kararı alınarak Çarlığın
İtilaf Devletleri ile yaptığı anlaşmaları tanımadığı açıklandı. 8 Kasım’da da “işçi ve
köylü hükümeti ” oluşturularak Kurucu Meclisin toplanmasına kadar geçecek süre
içerisinde yetkiler bu hükümete verildi. Ayrıca Lenin’in başkanlığında “ Halk
Komiserleri Şurası59” kurulmuş Stalin halklar, Rikov iç işleri, Troçky ise dış işleri
komiserliklerine tayin edilmişlerdir. Yapılan bu çalışmalar sonucunda 8 Kasım 1917
tarihinde Bolşevik Hükümeti kurulmuş oluyordu (Şahin, 2002: 82).
7.1. Rusya’da Yaşanan Siyasî Gelişmelerin Kafkas Cephesine Yansımaları
Rusya’da meydana gelen Şubat Devrimi ve sonrasında kurulan geçici
hükümet Osmanlı Devleti tarafından heyecanla karşılanmış, Türk kamuoyu
Rusya’nın gücünü yitirdiğine ve artık tehlikeli olamayacağına inanmıştı (Şahin,
2002: 68) Ancak, Geçici Hükümet, kurulur kurulmaz 17 Mart 1917’de Milükov
tarafından Rus elçiliklerine gönderilen bir genelgede Geçici Hükümet’in, devrilmiş
Çarlık yönetimin imzalamış olduğu uluslararası anlaşmalara tümüyle sadık
kalacağına ve Rusya’nın vermiş olduğu sözleri de yerine getireceği ifade ediliyordu
(Kirakosyan, 1971: 42). Bu durum Geçici Hükümet’in de Çarlık Rusyası’nın Doğu
Anadolu, İstanbul ve Boğazlar üzerindeki isteklerini devam ettirmesi anlamına
geliyordu. Ayrıca, Dışişleri Bakanı Milükov ve Savunma Bakanı Guçkov, zafer elde
edilene kadar savaşılması ve Boğazların Rusya’ya ait olması gerektiği düşüncesini
savunuyorlardı. Geçici Hükümet’in bu tavrı Türk kamu oyunda hayal kırıklığı
yaratırken Osmanlı Yönetimi’nin de Geçici Hükümet’e karşı başlangıçta duyduğu
sempatiyi yitirmesine neden oldu (Şahin, 2002: 69).
Yukarıda belirttiğimiz gibi Rusya’da iktidarda bulunan Geçici Hükümet, ilke
olarak Çarlığın izlemiş olduğu sömürge siyasetini takip etti ve savaş sırasında ele
geçirilen Anadolu topraklarının yönetilmesi konusunda önemli değişiklikler
yaşanmadı (Akopyan, 1967: 190). Nitekim Geçici Hükümet, Doğu Anadolu’da
bulunan statükonun korunacağını resmî olarak açıkladı; Knez Lvov 1 Mayıs 1917
tarihinde Kafkas Orduları komutanı General Yüdeniç’e gönderdiği telgrafla Geçici
Hükümet’in 26 Nisan’da onayladığı savaş sırasında ele geçirilen Osmanlı
topraklarının yönetilmesi ile ilgili aldığı kararı bildiriyordu. Bu karara göre bölgenin
sivil yönetimi direk olarak Geçici Hükümete bağlanırken, 5 Haziran 1916’da
hazırlanan geçici yönetmeliğe istinaden bölgeyi yöneten Genel Vali’nin yetkileri
Geçici Hükümet tarafından atanacak olan Osmanlı toprakları Genel Komiseri’ne
58
Rusların kullandığı eski takvime göre 25 Ekim 1917 tarihinde gerçekleşen Bolşevik Devrimi, tarihe
“Ekim Devrimi” olarak geçmiş ve bu kullanım gelenekselleşmiştir. Ancak, Bolşevik Devrim, Miladi
takvime göre 7 Kasım 1917 tarihine meydana gelmiştir.
59
Rusçası Sovnarkom’dur ( Sovet Narodnik Komissarov )
80
RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ
Şahin DOĞAN
verilecekti. Ayrıca Genel Komiserlik’e sivil yönetimden sorumlu bir yardımcı
atanıyor ve Genel Komiserlik’ten 5 Haziran 1916 tarihli geçici yönetmelikle ilgili bir
rapor60 hazırlanarak bu konudaki görüşlerinin bildirilmesi isteniyordu (Arutünyan,
1971: 370 – 371).
Geçici Hükümet, 22 Mart 1917 tarihinde savaş sırasında ele geçirilen
Osmanlı topraklarının yönetimi için kısa adı “Ozakom”61 olan “Özel Trans Kafkasya Komitesini” oluşturdu. Ozakom’da görev alacak vekiller Devlet
Duması’ndan tayin edildi. Komitenin başkanı olarak Kadet Harlamov seçildi.
Harlamov dışında Komite üyeleri şu kişilerden oluşmaktaydı: Taşnak Papacanov,
Musavatcı Cafarov, Menşevik Çhenkeli, Sosyal federalist Abaşidze ve Kadet
Pereverzev (Galoyan, 1969: 197; Klükin, 2002: 17; Boryan, 1928: 391). Daha sonra
da Petrograd’da, Kasım 1917 tarihinde Tiflis’te yapılması planlanan seçimler göz
önünde bulundurularak Bitlis, Van, Erzurum ve Trabzon’da ki sivil makamlara Rus
Ermenilerinden atamaların yapılması kesin olarak kararlaştırıldı (Klükin, 2002: 17).
Geçici Hükümet ve bu hükümetin yerel organı Ozakom Kafkaslarda da
bekleneni veremedi ve bölgede yaşanan sorunların çözümünde hiçbir başarı
gösteremedi (Galoyan, 1969: 197). Şubat Devrimi’nin ülkeye federatif, demokratik
ve özgürlükçü bir yönetim getireceğini uman Kafkas milletleri, Geçici Hükümet’in
Çarlığın millî politikasını bölgede devam ettirmesiyle büyük bir hayal kırıklığına
uğradılar (Şahin, 2002: 27; Boryan, 1928; 391 – 392). Kafkaslar’da 28 Kasım 1917
tarihinde Mavera-yı Kafkasya Komiserliği adıyla bir hükümetin kurulmasıyla da
Ozakom’un, varlığı son buldu (Klükin, 2002: 17 – 18).
60
Geçici Hükümet’in Genel Komiserlik’ten istediği bu rapor Genel Komiser Tümgeneral P.
Averyanov tarafından hazırlanarak 31 Ağustos 1917 tarihinde Hükümete sunulmuştur. Hükümete
sunulan bu rapor, savaş sırasında işgal edilen Osmanlı topraklarının idarî hayatının organize
edilmesini öngören bir projeyi ihtiva etmekteydi. Averyanov, raporda özellikle bölgedeki emniyet
güçlerinin ( Polis ) yetersizliğine dikkat çekiyor ve bölgede 9000 bin polisin görev yapması
gerekirken Ağustos 1917 tarihinde bu sayının 3000 olduğunu belirtiyordu. General, bu açığın
bölgedeki yerli halktan kapatılması gerektiğini de raporunda ifade ediyordu. Genel Komiserin
düşüncesine göre yerli halktan oluşturulacak bu polis gücü şehirlerde güvenliği sağlamak üzere yaya;
yollardaki ulaşım güvenliğini sağlamak için sadece atlı birlikler ve çevrede bulunan düşman aşiretlerle
mücadele etmek için de hem yaya hem de atlı polis birliklerinin oluşturulması gerekiyordu. Ayrıca bu
polislerin yeteri derecede mühimmat ve iaşe ile de donatılması kaçınılmazdı. Genel Komiser
Averyanov, raporda işgal edilen toprakların dört bölgeye ayrılması gerektiğini ifade ediyor ve bu
bölgeleri şu şekilde sıralıyordu: 1) Van Bölgesi: Nüfus 52000. Bölge içerisinde kalan yerler: Eski Van
Vilayeti, Tışli Çay’a kadar Bayazıt ve Diadin bölgesi. 2) Hınıs Bölgesi: Nüfus: 32000. Bölge
içerisinde kalan yerler: Hınıs Kazası, Beyazıt bölgesinin Tışli Çay’ dan itibaren Doğusu, aynı
zamanda Bitlis Vilayetinin büyük bir kısmı. 3) Erzurum Bölgesi: 106000 kişiden daha fazla. Bölge
içerisinde kalan yerler: Eski Erzurum Vilayeti toprakları ( Beyazıt sancağının batı kısmı, Hınıs’ın
bütünü ayrıca Tortum, Melo, İspir ve Bayburt da bu bölge dışında kalacak ). 4) Pontus bölgesi:
Nüfus: 170000. Bölge içerisinde kalan yerler: Trabzon Vilayetinin Doğu bölgesi ( Homurgan, Rize
ve Artvin ) ve Erzurum Vilayetinin Kuzey Bölgesi ( Bayburt, İspir, Melo ve Tortum ) (Arutünyan,
1971: 372 – 374 ).
61
Osobiy Zakavkazkiy Komitet’in kısa yazılışı.
81
RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ
Şahin DOĞAN
7.2. Maveray-ı Kafkasya Komiserliği ( Zakavkom62 )
Yukarıda da belirtildiği gibi Rusya’daki Şubat Devrimi’nden sonra Kafkas
Valiliği’nin yetkileri Ozakom’a devredilmiş ancak, Kafkasların yönetilmesi için
oluşturulan bu özel komite başarılı olamamış ve bölgenin sorunlarına çözüm
üretemediği için de halkın desteğini alamamıştı.
Bolşeviklerin Petrograd’da yaptıkları hükümet darbesiyle birlikte iktidarı ele
geçirmeleri Bakü dışında Güney Kafkasya’nın hiçbir yerinde kabul görmemişti.
Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmelerine tepki gösterenlerin başında elbette ki bölgede
Geçici Hükümet’in temsilcisi durumunda olan Ozakom olmuştur. Ayrıca Tiflis İşçi
ve Asker Temsilcileri Sovyeti ve Kafkasya Ordu Komitesi de Bolşeviklerin kurduğu
hükümeti tanımayacaklarını bildirdiler. Şubat Devriminden sonra bölgede güçlü bir
konuma gelmiş olan Gürcü Menşevikler ve aynı zamanda Vilayet Merkezindeki EsErler de Bolşevik Devrimini ret ettiler. Bu şekilde Güney Kafkasya’ da bulunan
bütün siyasî çevreler Bolşevik Devrimi karşısında aynı tutumu sergilemiş oluyor ve
bu durum da Güney Kafkasya’daki hâkimiyeti Rusların ele geçirmesini engellemek
için farklı siyasî ve etnik unsurların bir araya gelmesi için uygun bir zemin
hazırlamış oluyordu.
Geçici Hükümet’in yerel temsilcisi olan Ozakom’un istifa etmesinin ardından
bölgede oluşan iktidar boşluğundan yararlanarak Tiflis Sovyeti Vilayet Merkezi,
Bolşevik Devrimine karşı Güney Kafkasya’da güçlü bir merkezi iktidar oluşturmak
için 13 Kasım 1917 tarihinde “ Halk Güvenliği Komitesi’nin” kurulduğunu ilan etti.
Halk Güvenliği Komitesi içerisinde bütün siyasî partilerin temsilcileri yer almış
ancak Bolşevikler ise belirgin bir biçimde bu oluşumun dışında bırakılmışlardı.
Bölgede bulunan siyasî çevreler, Bolşeviklerin kurduğu Hükümetin fazla
dayanamayacağını ve Kurucu Meclis’in toplanmasının ardından yeni bir hükümetin
kurulacağını düşünüyorlardı. Bu nedenle bölgenin geleceği ile ilgili yeni arayışlar ve
stratejiler oluşturmak için Halk Güvenliği Komitesi’nin çabalarıyla Tiflis’de bir
toplantı yapılmasına karar verildi (Şahin, 2002: 103 – 108).
Güney Kafkasya’da bulunan bütün siyasî grupların temsilcilerinden oluşan
400 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bu toplantı 24 Kasım 1917 tarihinde başladı
ve beş gün süren görüşmelerin ardından, Tiflis’deki İşçi ve Asker Temsilcileri
Sovyeti’nin Başkanı Donskoy’un toplantıda sunduğu teklif, katılımcıların hepsi
tarafından kabul edildi. Kabul edilen bu teklife göre Güney Kafkasya ve Kafkas
Cephesi’nde Kurucu Meclis milletvekillerinin seçim işlemi tamamlanıncaya kadar
memleketin yönetimi, Güney Kafkasya’da bulunan bütün siyasî çevrelerin
temsilcilerinden kurulmuş olan Halk Güvenliği Komitesine devredilecekti. Ayrıca
bölgesel konularda kendi başlarına kararların alınabilmesi ve Rusya Kurucular
Meclisi’nin kurulmasına kadar demokratik bir hükümetin oluşturulması da kabul
edilen bu teklifte ön görülüyordu.
Donkoy’un bu teklifinin kabul edilmesinin ardından toplantının son günü
olan 28 Kasım 1917 tarihinde Maveray-ı Kafkasya Komiserliği kuruldu ve
62
Maveray-ı Kafkasya Komiserliği’nin Rusçası olan Zakavkazskiy Komissariat’ın kısaltılmış hali
82
RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ
Şahin DOĞAN
hükümette görev alacak kişiler63 belirlendi. Ancak bu Hükümet, Kurucu Meclis’in
toplanmasına kadar görevde bulunacaktı. Zira bu Hükümetin kurulmasının amacı
Kurucu Meclis’in toplanmasıyla oluşturulacak meşru bir hükümet tarafından
yönetilen Rusya’dan ayrılmak değil şuan iktidarda bulunan Bolşevik Hükümeti’ne
karşı tedbir almaktı. Bununla birlikte, bu dönemde her ne kadar Rusya’dan ayrılma
düşüncesi olmasa da, Maveray-ı Kafkasya Komiserliğinin kurulmasının, Güney
Kafkasya’nın ileride bağımsızlığını ilan etmesiyle sonuçlanacak olan siyasî
gelişmelerin başlangıcı ve en önemli adımı olduğunu vurgulamak gerekir.
Bolşevik Hükümeti’ne karşı girişilen bu faaliyetlerin Güney Kafkasya’da
doğurduğu en önemli sonuçlardan birisi de bölgedeki Azeri, Gürcü ve Ermenilerin
bir çatı altında toplanması olmuştur. Maveray-ı Kafkasya Komiserliği Azeri, Gürcü
ve Ermenilerin temsil edildikleri bir federasyon Hükümeti mahiyetinde idi.
Komiserlikte alınacak kararlar öncelikle Azeriler, Gürcüler ve Ermenilerin kendi
kurdukları millî meclislerinde görüşülür daha sonra da Komiserlik’te karara
bağlanırdı. Ancak şunu belirtmek gerekir ki, bu üç millet böyle bir federasyon
hükümeti çatısı altında siyasî koşulların zorlamasıyla bir araya gelmişlerdi. Zira,
Azerilerin, Gürcülerin ve Ermenilerin amaçları ve çıkarları bir biri ile çelişiyordu:
Gürcüler, savaşın başından beri Almanya’ya yakınlık duyuyorlardı; Ermeniler,
Rusya ve İtilaf Devletleri’nin yardımıyla Kafkaslar’da ve Doğu Anadolu’da bağımsız
bir Ermenistan kurmak istiyor ayrıca Akdeniz’e uzanan büyük bir Ermenistan’ın
hayaliyle yaşıyorlardı; Azeriler ise ırk, din, ve dil bağları olan Türkiye’den başka bir
devletin kendilerinin yanında olmayacağını biliyorlardı.
Rusya’nın her bölgesinden seçilen temsilcilerin katılımıyla 18 Ocak 1918
tarihinde Rusya Kurucu Meclisi başkent Petrograd’da toplandı. Ancak bu mecliste
yapılan müzakereler ve alınan kararlar Bolşeviklerin aleyhinde gelişince Lenin’in
emri üzerine Kurucular Meclisi fes edildi. Kurucular Meclisi’nin Bolşevikler
tarafından dağıtılmasından sonra Rusya’nın bütün bölgelerinde olduğu gibi Güney
Kafkasya’da da bu karara karşı protestolar başlamış ve ülke, bir iç savaşa doğru
sürüklenmiştir.
Güney Kafkasya’da Kurucu Meclis için seçilen temsilciler Petrograd’daki bu
gelişme üzerine bölgeye geri dönmüş ve Maveray-ı Kafkasya Komiserliği tarafından
siyasî gelişmelerin değerlendirilmesi için 23 Ocak 1918 tarihinde yapılacak olan bir
toplantıya çağrılmışlardır. Bu toplantıda yapılan müzakereler sonucunda da Güney
Kafkasya’nın yasama organı olacak “Seym’in” kurularak 23 Şubat 1918 tarihinde
toplanmasına karar verilmiştir. 23 Şubat 1918 yılında Güney Kafkasya’nın yasama
meclisi olan Seym bölgeden seçilen 112 milletvekilinin katılımıyla ilk oturumunu
gerçekleştirmiştir. Güney Kafkasya’nın bağımsızlığı yolunda en önemli adımlarından
biri böylece atılmış nitekim daha sonra yapılan bir dizi toplantının ardından
63
Maveray-ı Kafkasya Komiserliği’nin üyeliğine seçilen kişiler ve görev dağılımları şöyleydi: E.
Gegeçkori ( Komiserliğin Başkanı, Çalışma ve dışişleri Komiseri ), A. Çhenkeli ( İçişleri Komiseri ),
D. Donskoy ( Askerî ve Deniz Komiseri ), H. Karçikyan ( Maliye Komiseri), Ş. V. AleksiyevMeshiyev ( Eğitim ve Adalet Komiseri ), M. Caferov ( Ticaret ve sanayi Komiseri ), H. MelikAslanov ( Ulaştırma Komiseri ), A. Neruçev ( Ziraat Komiseri ), G. Ter- Gazaryan ( İaşe Komiseri ),
A. Ohancanyan ( Sosyal Güvenlik Komiseri ), H. B. Mehmedov ( Devlet Müfettiş Komiseri ).
Listeden anlaşılacağı gibi Komiserliğin 11 üyesinin üçü Gürcü, üçü Azeri, üçü Ermeni ve ikisi de
Rustur (Şahin, 2002: 115,116).
83
RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ
Şahin DOĞAN
Maveray-ı Kafkasya 22 Nisan 1918’de bağımsızlığını ilan etmiştir (Oganesyan,
1991: 214 – 217; Şahin, 2002: 108 – 114; Klükin, 2002: 17 - 18 ).
7.3. Barış Görüşmeleri ve Brest – Litovsk Barış Antlaşması
Rusya’daki siyasî gelişmelerin ardından, Rus Ordusu’nda çözülmeler
başlamıştı; Şubat Devrimi ile birlikte Batı Cephesinde başlayan çözülmeler 1917
yılının yaz aylarında Kafkas Cephesi’ndeki Rus Ordusu’na da sirayet etti ve burada
bulunan Rus askerleri de siperleri terk etmeye başladılar. Ancak, Anadolu’daki Rus
Ordusu, Bolşevik Devrimi’ne kadar bozulmadan bölgede bulundu. Bolşevik
Devrim’in ardından ise Sovyet Hükümeti’nin İlhaksız barış64 istemesiyle birlikte
Kafkas Cephesi’nin de uzun süre devam etmeyeceği açıkça görülmekteydi. Nitekim,
Bolşevik Devrim’in ardından Rus askerleri cepheyi terk etmeye başladılar (Kurat,
1990: 331; Daha geniş bilgi için bk.: Melikyan, 1989). Ayrıca, Batı Cephesi’nde Rus
Ordusu’nun hızlı bir biçimde çözülmesi ile birlikte Almanya ve Avusturya –
Macaristan orduları Rus Polonyası’nı işgal etmiş ve Ukrayna önlerine gelmişlerdi
(Şahin, 2002: 144).
Ekim Devrimi ile birlikte Rusya’da yönetimi ele geçiren Bolşevik hükümeti,
Rusya’nın savaş sırasında içine düştüğü bu durumu Sovyet Hükümeti’nin geleceğini
büyük bir tehlikeye soktuğunu görmüş ve Sovyet Cumhuriyeti’nin ülkede kalıcı
olması için zaman kazanmak düşüncesi ile İttifak Devletleri ile biran evvel barış
yapılması için diplomatik girişimlerde bulundu (Gasratyan; Moiseyev, 1981: 15) ve
Sovyet Hükümeti, 26 Kasım 1917 tarihinde Alman Ordularının Doğu Cephesi
Komutanlığı’na baş vurarak derhal bir ateşkes anlaşması imzalanmasını istedi.
Almanların, Sovyet Hükümeti’nin bu isteğini kabul etmesi üzerine 2 Aralık’ta
müzakerelere başlandı. Bu müzakereler sonunda 4 Aralık 1917 tarihinde bu cephede
mütareke imzalandı. Daha sonra gelişen müzakereler neticesinde ise 15 Aralık 1917
tarihinde Brest – Litovsk şehrinde Almanya, Avusturya, Bulgaristan ve Türkiye,
Rusya ile bir mütareke imzaladılar (Utkin, 2001: 437 – 444; Kurat, 1990: 331 – 332).
Brest – Litovsk Mütarekesi’nin IV. Maddesinin son fıkrasına göre, Asya’daki
Rus – Türk savaş hareketleri alanında iki tarafın kumandanları karşılıklı anlaşmalarla
sınır çizgisini tesis edeceklerdi. Mütareke’nin bu maddesi gereğince Türk tarafından
III. Ordu Kurmay Başkanı Albay Ömer Lütfi Bey, Rus tarafından ise Kafkas Ordusu
Kurmay Başkanı Tuğgeneral Vişinskiy’nin başkanlığında Türk ve Rus heyetleri bir
araya gelerek 18 Aralık 1917 tarihinde Erzincan’da 14 maddelik bir mütareke65
imzaladılar. Yine aynı gün iki heyet arasında sınır çizgisinin tespiti için bir anlaşma66
yapıldı (Yıldırım, 1990: 105 – 106).
64
Bolşevik Devrimi’nin yapıldığı günden bir gün sonra yani 8 Kasım 1917 tarihinde Sovyetlerin II.
Kongresi toplanmış ve bu kongrede “Barış Dekreti” kabul edilmişti. Alınan bu kararda, savaş hâlinde
olan bütün devletlerin toprak ilhakı ve tazminat talebinde bulunmadan barış yapmaları isteniyordu
(Bazanov, 2002: 359 – 403).
65
Erzincan Mütarekesi’nin tam metni için bk.: Badalyan, 1970: 5 – 8, Belge No: 1; Kurat, 1990: 333 –
334.
66
Erzincan Mütarekesine ek olarak yapılan bu anlaşmanın tam metni için bk.: Badalyan, 1970: 9 - 11,
Belge No: 2.
84
RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ
Şahin DOĞAN
Erzincan Mütarekesi neticesinde sınır çizgisi ( demarkasyon hattı ) tesbit
edilerek heyetler arasında anlaşmaya varılmış ve böylece 29 ekim 1914 tarihinde
başlamış olan Türk – Rus savaşı da 18 Aralık 1917 tarihinde son bulmuş oldu (Kurat,
1990: 334).
15 Aralık 1917 tarihinde imzalanan Brest – Litovsk Mütarekesi gereğince 20
Aralık 1917 tarihinde barış görüşmeleri başladı. Görüşmeler esnasında Bolşeviklerin
Rus işgali altında bulunan Türk topraklarının geleceği ile ilgili düşünceleri,
yayınlanan bir kararname ile açıkça ortaya konuyordu:
Şöyle ki; Bolşevik Hükümeti, Ermeni meselesinde Çarlık Rusya’nın izlediği
siyaseti izliyor ve bu meseleyi Rusya’nın menfaatleri doğrultusunda çözmeye
çalışıyordu. Bu nedenle, Türkiye ile kati bir barış yapılmadan evvel Rus işgali altında
bulunan Anadolu topraklarının geleceği hususunda Rus menfaatlerini korumak amacı
ile çeşitli kararlar alınmasını gerekli görüyorlardı. Bolşevik Hükümeti’nin
düşüncesine göre “zavallı” Ermenilerin kurtuluşu ancak “Türkiye Ermenistanı’nda”
Ermenilerin kendileri tarafından yönetilen bir rejim ile mümkündü. 15 Kasım 1917
tarihinde ilan edilen “Rusya’daki Milletlerin hakları” deklarasyonuna göre her
milletin kendi geleceğini tayin etme hakkı olacaktı. Ancak, Bu hakkın Rus işgali
altındaki Türk topraklarında Ermenilere verilmesi ve Rus – Türk sınırında bir
Ermenistan’ın varlığı Rusya’nın çıkarları açısından oldukça önemliydi (Kurat, 1990:
335).
Brest – Litovsk’da başlanan barış görüşmelerinde Ermeni meselesinde
yukarıda bahsettiğimiz düşüncelerle hareket eden Bolşevikler, Barış’ın
imzalanmasından önce Türkiye’yi bir olupbitti karşısında bırakmak için Halk
Komiserleri Sovyeti ( Sovnarkom ), 11 Ocak 1918 tarihinde “ Türk Ermenistan’ı”
hakkındaki şu kararnameyi67 yayınladı (Kurat, 1990: 336):
“ Halk Komiserleri Şurası, Ermeni halkına Rusya İşçi Köylü Hükümetinin
Rusya’nın işgali altındaki Ermenilerin özgürce kendi kendilerini idare etme hakkını
tam bağımsızlığa kadar destekleyeceğini ilan eder.
Halk Komiserleri Şurası, Ermeni halkının özgür referandumu için bu hakkın
gerçekleştirilmesinin sadece bir takım gerekli ön garantilerle mümkün olacağını
addetmektedir.
Bu garantileri Halk komiserleri Şurası şöyle sayar:
1. “ Türk ermenistanı’nda ordunun çıkması ve “Türk ermenistanı” ahalisinin
can ve mal güvenliğini sağlamak amacıyla Ermeni halk milislerinin hızlı bir şekilde
teşekkülü;
2. Göçmen ve keza değişik ülkelere dağılmış olan mülteci Ermenilerin “Türk
Ermenistanı” sınırlarına serbestçe dönüşü;
3. Türk makamlarıyla yapılacak barış müzakereleri sırasında Halk
Komiserleri Şurası, savaş zamanında Türk makamlarınca Türkiye içlerine zorla göç
ettirilen Ermenilerin sınırlara serbestçe dönüşü konusunda diretecektir.
4. Demokratik prensiplerde seçilecek Ermeni Halk Mebuslar Şurası şeklinde
“ Türk Ermenistanı” Geçici Halk idaresinin kurulması.
2. ve 4. maddelerin yerine getirilmesi işinde “ Türk Ermenistanı ” ahalisine
her türlü yardımı yapmaya, ayrıca ordunun “ Türk Ermenistanı ” sınırlarından
67
Kararnamenin Rusça tam metni için bk.: Badalyan, 1970: 15 – 16, Belge No: 7.
85
RUSYA’DA BOLŞEVİK İHTİLALİ
Şahin DOĞAN
çıkma ( 1. madde ) zaman ve şeklinin tayini için karma komisyonun oluşturulmasına
Kafkas İşleri Olağanüstü Geçici Komiseri Stepan Şaumyan görevlendirilmiştir.
Not: “ Türk Ermenistanı” coğrafî sınırları Kafkas İşleri Olağanüstü
Komiseriyle birlikte komşu ihtilaflı bölgelerin ( Müslüman ve diğer ) demokratik
olarak seçilmiş temsilcilerinin anlaşmasıyla, Ermeni halkının demokratik bir şekilde
seçilmiş temsilcileri tarafından belirlenecektir.
Halk Komiseri Şurası Başkanı
V. Ulyanov ( Lenin )
Milletler Meselesi Halk Komiseri
İ. Cugaşvili ( Stalin )
Hükümet İşleri Müdürü
Bonç – Boruyeviç
Şura Sekreteri
N. Gurbunov” (Yıldırım, 1990: 107).
Üç ay süren müzakereler sonunda 3 Mart 1918 tarihinde Bolşevik Rusya ile
Türkiye arasında Brest – Litovsk Barış antlaşması imzalandı. Boşevikler, Rus işgali
altında bulunan Türk toprakları ile ilgi isteklerini Türk tarafına kabul ettiremedikleri
gibi, bu antlaşma neticesinde Osmanlı Devleti, Rus işgali altındaki topraklarını ele
geçirdi ve Evliye-i Selase’yi de geri aldı. Sovyet temsilcileri yapılan barışın bir dikte
olduğunu ilan ederek protesto etmişler ancak yukarıda belirttiğimiz gibi Barış
antlaşmasını imzalamışlardır (Yıldırım, 1990: 108).
Brest – Litovsk Barış Antlaşması’na göre, Ruslar işgal ettikleri Türk
topraklarından geri çekilecek, Kars, Ardahan ve Batum halkının Türkiye ile
birleşmesine mani olmayacaktı; Rusya’da ve işgal altında bulunan Türk
topraklarındaki Ermeni çeteleri silahsızlandırılacak ve bu çeteler dağıtılacaktı. Fakat
Antlaşmanın bu hükümlerinin aksine Ruslar, işgal ettikleri Türk topraklarından
çekilirken silah ve mühimmatlarını Ermeni çetelerine bıraktılar ve yeni Ermeni
birlikleri oluşturdular. Bu durum, Ermeni çetelerinin bölgedeki Müslümanları
katletmesi için uygun bir ortam yarattı (Saray, 2005: 80).
86
ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR
Şahin DOĞAN
8. ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR ( 1917 – 1918 )
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Geçici Hükümet döneminde Rusların işgal
ettikleri bölgelerin sivil idarî birimlerine birçok Ermeni atanırken (Klükin, 2002: 17)
savaş sırasında bölgeyi terk etmiş olan birçok Ermeni de bölgeye tekrar göç
ettirilmeye başlanmıştı; kısa bir süre içerisinde 150 bin Ermeni, Beyazıt, Eleşkirt,
Basen, Hınıs, Erzurum, Tercan, Erzincan, Malazgirt ve Van’a yerleştirildi. Geçici
Hükümet’in izlediği bu siyasetin amacı bölgede bağımsız bir Ermenistan yaratmak
değildi elbette. Hükümet izlediği bu siyaset ile ordudaki çözülmeyle bölgede oluşan
boşluğu Ermenilerle doldurmak ve onların üzerinden bölgedeki Rus hâkimiyetini
sürdürmek amacını taşıyordu (Kirakosyan, 1971: 428).
Savaşın sona ermesi ve barış yapılıncaya dek görüşmelerin devam edecek
olması, Rus Ordusu’nun dağılmasına büyük bir ivme kazandırmıştı. Ancak,
cepheden ayrılan bu Rus askerlerinin yerini önceden teşkil edilmiş olan Ermeni
çeteler almaya başlamıştı (Şahin, 2002: 172). Rus askerleri cepheyi terk ederken
ellerinde bulunan bütün silah ve askerî mühimmatı Ermenilere ve Gürcülere
bırakıyorlardı. Bununla birlikte Kuzey İran ve Van Bölgesi Rus Birlikleri Komutanı
General Tovmas Nazarbekyan, Rus Orduları Komutanı Prjevalski’nin onayını alarak
iyi donanımlı üç Ermeni birliği meydana getirdi. Ermenilerden oluşan bu ordu olağan
üstü miktarlarda askerî teçhizat ve silah ile donatıldı. Ermenilerden oluşan bu
birliklerin başına 1918 yılının başında Rus Ordusundan ayrılmış olan Ermeni
subaylar getirildi: I. Birliğin başına General Dro, II. Birliğin başına Albay Silikyan,
III. Birliğin başına ise Albay Andranik atandı. Bu, birlikler kendilerine ilk amaç
olarak Evliye-i Selase’nin68 elde tutulması kadar Erzurum, Van ve Erzincan’ın da
kaybedilmemesi olarak belirlemişlerdi. Bolşevikler, Ermenilerin Kafkas halklarının
bağımsızlıkları ile ilgili kabul edilen kararnameye inanarak Kızıl Bayrak altında da
Rusya’ya bağlılıklarını koruyacaklarından emindiler (Klükin, 2002: 23; Oganesyan,
1991: 211 – 213)
Erzincan Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra her iki tarafın da ihlal
etmeyeceği bir demarkasyon hattı belirlenmiş idi. Bu durum üç yıl süren savaşın
sonu anlamına geliyor ve her iki tarafın da bölgede istediği sükûnetin sağlanması
bekleniyordu. Ancak, bu gelişmelerin ardından Doğu Anadolu’da Ermenilerin
Müslümanları katletmesi hat safhaya ulaştı (Şahin, 2002: 172 – 173) Rus Ordusu’nun
geri çekilmesi ve onların yerini Ermeni birliklerinin almasıyla bir savaşta uyulması
gereken bütün kurallar ortadan kalkmış ve Ermeniler bir taraftan cephelerde
savaşırken bir taraftan da işgal edilen bölgelerdeki sivil Türk halkını imha etmeye
başlamışlardı (Toksoy, 2003: 327 – 356).
1917 tarihli bir Rus gazetesinde yayınlanan bir yazıda Anadolu’daki Türk
ahalinin içerisinde bulunduğu durum şu şekilde ifade ediliyordu:
“ Kafkas hududunda Türklerden zapt edilen yerlerdeki Müslümanlardan hali
pek fena ve her türlü yardıma nihayet derecesinde muhtaç oldukları cümlece
68
“Üç Sancak” anlamına gelen bu tabir ile Kars, Ardahan ve Batum ifade edilmektedir.
87
ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR
Şahin DOĞAN
malumdur. Lakin bu acıklı halleri ve muavenete ihtiyaçları zaman geçtikçe dehşetli
suretle terakki etmektedir. Bunların pek çokları yersiz yurtsuz açlıktan kırılıp
bittiler… Ermeniler Müslümanların çocuklarını kadın ve kızlarını cebren alıyorlar.
Çocukları Ermenileştiriyorlar. Bunların desti taarruzunda hiçbir kadının ırzı masun
kalamıyor…
… Hınıs’ta açılan Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi bizim elimizdeki Anadolu
Müslümanlarına erzak tevziine yetim ve fakirleri iaşeye çalışmak için şu Müslüman
darülacezesine iltica etmişlerdi. Bunların içtimalarını gören Ermeniler adavetlerini
teskin edemeyerek sokaklarda Müslümanlara taarruza darba başladılar. Can çekişen
hastalar ağır yaralılar ile Hınıs Kala’nın içi ve civarı lebaleb doldu. Müslümanların
malları emlak ve ahırlar yağma olundu. Yağmagirler tarafından çoluk çocukları esir
alındı. Pek çok masum adamlar Ermeniler tarafından tevkif edilerek Rus Hükümetine
teslim olundu.
Yerli Rus ve Ermeni tercümanlar İslamların ifade ve cevapların kasten tağyir
ve tebdil ediyorlar…
… Kadın ve kızların namus ve iffetleri Hıristiyanların zevk ve eğlenceleri
uğrunda kurban kılınmış ve kılınmaktadır. Her türlü salgın hastalıklar bir kıvılcım
ateşi hızıyla yayılmaktadır.
1914 senesinde vaki Kars faciaları Şarki Anadolu Müslümanlarının çektikleri
zahmetler, sefaletler ve fecaatler yanında çok küçük kalmaktadır… Onların ah ve
vahlarını duyan, işiten, gören yok.
… Kafkas gazetelerinde yazıldığı vecihle bütün Kafkas İslamlarıyla
Ermeniler arasındaki düşmanlık gittikçe alevleniyor. Ermeniler silahlanmakta devam
ediyorlar. Ermeniler Rusya’da hüküm sürmesi lazım gelen hürriyet, vicdan, adalet,
müsavat esaslarına rağmen İslamlar aleyhinde şiddetli bir ittihatla harekete devam
ediyorlar. Ermeniler Şarki Anadolu içlerine ve Kafkasya’nın diğer yerlerine halis
Ermeni çeteleri, Ermeni asker bölükleri, drujinaları teşkil ederek gönderiyorlar. Fakat
herhalde iyi bir niyet ile olmasa gerektir” (Bildiren: Toksoy, 2003: 327 – 356).
Osmanlı Toprakları Genel Komiserliği’nin ( Rus yönetimi ) Bayburt bölge
Başkanlığı’na gönderdiği 3 Ağustos 1917 tarihli telgrafta Müslümanların Ermeniler
tarafından katledilmesi şu şekilde ifade ediliyordu: “Ozakom üyesi Çhenkeli’den
şöyle bir telgraf alınmıştır: Lazistan’da durum korkunç bir hâl aldı. Ermeni askerler
her yerde Müslümanları tamamen katlediyorlar. Derhal önlem alınız…’ Genel
Komiser bu durumu size bildirmekte ve sizin bölgenizde bu tür olayların olup
olmadığı hakkında bilgi istemektedir” (Armyanskiy Vestnik, Aralık 1917: No: 50 –
52).
Ermeni çete reislerinden Sivaslı Murat ve Antranik’in Bayburtlu Arşak’ın
adamlarıyla birlikte Erzincan dolaylarına gelmeleri ve bu bölgede katliam yapmaya
başlamaları üzerine Osmanlı Kafkas Orduları Komutanı, Rus Kafkas Orduları
Başkomutanı General Przevalskiy’e 24 Aralık 1917 tarihinde bir mektup göndererek
“ Rus Ordusu’nun işgali altında ve ordularımın karşısında bulunan bölgelerde oturan
Osmanlı halkının gerek yerli ve gerekse dışardan gelen Ermeniler tarafından mal, can
ve ırzları tecavüze uğradığı belgelerden anlaşıldığından dolayı Rus Ordusu yüksek
kumanda heyetinin isteklerine tamamıyla aykırı olan bu durumun sert emirlerinizle
önlenilmesine çalışılmasını” istiyordu (Bildiren: Türközü, 1982: 34 – 36).
88
ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR
Şahin DOĞAN
Rus Kafkas Orduları Başkomutanı General Prjevalski, Türk tarafının bu
isteklerine 19 Aralık 1917 ( 1 Ocak 1918 ) tarihinde aşağıdaki mektubu göndererek
cevap vermiştir:
“ 24 Aralık 1917 tarih ve 7316 numaralı resmî mektubunuzda belirtilen
isteğe uygun olarak Erzincan Mütarekesi metninin 12. maddesine istinaden 13.
maddesinin tamamen kaldırılmasının bence hiçbir mahzuru olmadığını bilgilerinize
arz ederim.
Kumandam altındaki ordular tarafından işgal edilmiş bulunan bölgedeki
Müslüman ahaliye karşı Ermeni cemaatine mensup olanlar tarafından icra edildiği
tarafınızdan bildirilen mezalim ve nahoş hareketlere gelince, bu konuda savaş
kaidelerine göre işgal edilmiş vilayetler genel delegeliğine bu madde hakkında
hemen derin ve dikkatli bir araştırma yapılması ve aynı zamanda anılan
vilayetlerdeki Osmanlı halkına karşı muhtemel her türlü şiddetli davranışın
zamanında önlenmesi için tesirli ve şiddetli tedbirlerin düşünüldüğü hakkında acele
emirler verildiğini arz ederim” (Bildiren: Türközü, 1982: 36 – 37; Süslü, 1987: 31).
Rus Kafkas Orduları Komutanlığından bu cevabın geç gelmesi ve bu sırada
İslam ahaliye yönelik katliamlar ile ilgili şikayetlerin devam etmesi üzerine 16 ocak
1918 tarihinde Rus Kafkas Ordusu komutanı General Odişelidze’ye aşağıdaki
mektup gönderilmiş ve General’den bu konu ile ilgili sert tedbirler alınması
istenmişti: “ Erzincan’da imza edilen mütarekeye göre, tespit edilmiş bölgeden Rus
birliklerinin kara ve deniz yolu ile geri çekilmesi sebebiyle kısmen boşalan ve
kısmen de asker yoğunluğu azalan bölgede ve bu cümleden olarak, Trabzon,
Erzurum ve Bitlis vilayetlerine bağlı kasabalarda, köylerde ve yollarda, özellikle
Ermeni çetelerinin ve Rumlar ile meskun yörede de Rumların devamlı olarak ve bir
program dahilinde Müslüman halkın ırzına, canına ve malına saldırmaya başladıkları
ve hatta bazı katliam yaptıkları, bu gibi feci olaylara uğrayan Müslümanlardan
sınırları çeşitli yerlerden geçerek birliklerimize sığınan bazılarının ifadelerinden
anlaşılmış ve son zamanda tarafımıza sığınan iki Rus subayının vermiş oldukları
ifadeleri ile de doğrulanmıştır” (Bildiren: Türközü, 1982: 36).
Osmanlı Kafkas Ordusu Komutanı’ndan alınan bu mektup üzerine Kafkas
Rus Ordusu Komutanı General Odişelidze, 10 Ocak 1918 tarihinde aşağıdaki telgrafı
çekmiştir:
“ Aşağıdaki üzücü olayları zat-ı devletlerine üzüntü ile arz etmeyi görev
sayıyorum:
Güya Müslümanların ihtilal çıkaracağı hakkında bazı bozguncuların
yaydıkları haberler üzerine, Erzincan’da 15/16 Ocak 1918 gecesi, şehirde bulunan
askerî birliklere mensup askerler kendiliklerinden Müslüman evlerinde arama ve
taramaya kalkmışlardır. Bu sırada tabanca mermisi ile bir askerin yaralanması, şehrin
çeşitli noktalarında aramaya karşı koyan Müslümanlar aleyhine silah kullanılmasına
sebep olmuş ve neticede iki taraftan birçok insan ölmüş ve yaralanmış ise de sayıları
henüz belli olmamıştır.
Subayların işe müdahalesi kan dökülmesine son vermiş ve çarpışmanın
genişlemesine engel olmuştur. Olaydan dolayı derin üzüntülerimi zat-ı devletlerine
bildirir ve gerek önayak olanlar ile huzuru bozanlar hakkında ve gerek Müslümanlar
hakkında yanlış haberler yayanlar hakkında tarafımdan en kesin ve en sert tedbirler
89
ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR
Şahin DOĞAN
alındığını ve suçluların en ağır cezaya çarptırılacaklarını arz ile derin saygılarımın
kabulünü rica ederim” (Bildiren: Türközü, 1982: 37 – 38; Süslü, 1987: 32).
Kafkas Rus Ordusu Komutanı Odişelidze, Kafkas Osmanlı Ordu
Komutanlığına çektiği bir başka telgrafta bölgede Ermeniler tarafından İslam ahaliye
yapılan katliamı bütün açıklığıyla göz önüne seriyordu. General telgrafında, Ermeni
ihtilalini organize etmek üzere Fransız veya İngiliz Genelkurmayından Şubat 1918
tarihinde Morel adında bir Albayın Erzincan’a geldiğini ve Albay’ın, Erzincan –
Erzurum yolu üzerinde bulunan halkın Türk çetelere yardım etmeleri nedeniyle bu
bölgedeki Müslüman köylerin bütünüyle imha edilmesi yönünde bir emir verdiğini
bildiriyordu. Ayrıca Ermeni çetelerinin başında bulunan Murad’ın Müslümanları
kilise meydanında toplattığı, daha sonra zorla evlerinden çıkarılan Müslüman halkın
Vahid Bey’in evine getirildiğini, gece olunca da Vahid Bey’in eviyle birlikte diğer
evleri ve kışlaları yaktıklarını bildiren Rus General bu kıyım sırasında 100’den fazla
çocuk ve kadın’ın yanarak can verdiğini, kurtulmak için pencerelerden çıkanların ise
ateş edilmek suretiyle veya kasaturalar kullanılarak öldürüldüğünü ifade etmektedir.
General Odişelidze, telgrafına Ermeniler tarafından Müslümanlara yapılan mezalimi
bölgede yaşanan şu olayları anlatarak devam etmektedir:
“ Erzincan Belediyesinin önceki sekreteri Mehmet efendiyi kaçırmış olan
Ermeniler, onun annesini, karısını kaçırmak istedikleri Veysioğlu adındaki birini
katletmişlerdir.
12 Ocak 1918 tarihinde Ermeniler Kelersen köyünü basmış, 15 Müslümanı
bağlayarak hepsini silahla öldürmüşlerdir.
7 Ocak 1918’ de Rus üniforması giyinmiş olan Ermeniler, Karadeniz
kıyısındaki Fol köyünden 50’den fazla kadın ve erkeği kaçırarak Trabzon
istikametinde kovalamışlardır. Bu mazlumlardan bazılarının cesetleri daha sonra
nehirde bulunmuştur.
Şarlıbazar’ın güneyinde bulunan Kızılağaç köyünde elleri bağlı cesetler
bulunmuştur; biçareler kasaturalarla parçalanmışlardır.
Ermeniler Kurcle ve Erikli yakınlarındaki köylerde bulunan ahaliyi
katletmişler ve oralardaki birçok kadını alenen lekelemişlerdir.
Tam bir ay boyunca Ermeni çeteleri, Şarlıbazar, Akkilise ve İnesil
köylerindeki ahaliyi yağmalamış ve öldürmüşlerdir.
50 kişilik bir Ermeni çetesi Ardasa’yı basmış, yağmalamış ve çarşısını
yakmışlardır. Geri çekilen Rus birliklerinin, Sarpo, Sadak, Köse, Ardasa,
Gümüşhane, İkisan, Bayburt, Tiran ve Erzurum ahalisine terk ettiği bol miktardaki
yiyecekler, Ermeniler tarafından yağmalanmıştır.
Çevreyle irtibatını kestikleri Erzincan’da Ermeniler halkın büyük bir kısmını
evlerinde diri diri yakmışlar; diğerlerini bir kiliseye doldurarak ateşe vermişlerdir.
Ayrıca, bomba yerleştirdikleri şehir camiini havaya uçurmuşlardır.
Ermeniler, Erzincan civarında 500 Müslümanın ayaklarını, ellerini
bağlamışlar ve hepsini de kurşuna dizmişlerdir.
Mir Hüseyin Ağa ve Dersim’in 800 ahalisi, Ermeni çetelerinden kaçarak Türk
Ordusu’na sığınmışlardır.
Yukarıda zikrettiğimiz bu barbarlık hadiseleri, haberleri bize ulaşanların
sadece bir kısmıdır. Türk cephesine yakın bölgelerde oturan mutsuz Müslüman
90
ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR
Şahin DOĞAN
ahalisinin acıklı akıbetlerinden henüz haberdar değiliz ve bu şehitler listesinin feci
şekilde uzamasından endişeleniyoruz” (Bildiren: Süslü, 1987: 34 – 36).
29 Nisan 1918 tarihinde 3000 kadar kadın, çocuk ve ihtiyar Ahılkelek’e
nakledilirken yolda pusu kurulmuş ve öldürülmüşlerdir. 1 Mayıs 1918’de Revan’ın
Şiştepe ve Gümrü’nün Dörkene köyünde içerisinde kadın ve çocuklarında bulunduğu
60 kişi 100 kadar Ermeni tarafından katledilmişlerdir. Kars’ın Subatan köyünde 750
Müslüman, Ermeniler tarafından balta ve bıçakla kesildikten sonra ateşe atılmak
suretiyle 25 Nisan 1918 tarihinde öldürülmüşlerdir. Müslüman ahaliye yapılan buna
benzer katliamlar Alaca, Tekneli, Kaloköy, Harabe, Yılanlı köylerinde Ermeniler
tarafından yapılmış ve bu köyler haritadan silinmiştir (Kop, 2003: 356 – 368).
91
SONUÇ
Şahin DOĞAN
9. SONUÇ
I. Dünya Savaşı, sömürgecilik ekseninde gelişen büyük Batılı devletlerin
ekonomik çıkar çelişkileri nedeniyle çıkmış ve Osmanlı Devleti toprakları, Batılı
devletler ve Rusya arasında paylaşılmıştır.
Ermeniler, çeşitli komiteler kurarak XIX. yüzyılın ikinci yarısından
başlayarak Osmanlı Devleti içerisinde isyanlar çıkararak, terör hareketlerinde
bulunarak, gösteriler düzenleyerek, amaçları olan “Büyük Ermenistan’ı” kurma
hayali içerisine girmişlerdir.
Osmanlı Devleti içerisindeki Ermenileri fark eden Batılı devletler ve Rusya
bu etnik ayrılıkçı unsuru Osmanlı Devleti’ni uluslar arası platformda zayıflatmak ve
sonuç olarak sömürgeleştirmek için kullanmışlardır.
Büyük Ermenistan hayali ile yaşayan Ermeni ileri gelenleri Batılı devletlerin
ve Rusya’nın vaatlerine inanmış ve bu ülkelerle Osmanlı Devleti’ne karşı işbirliğine
girmişlerdir.
I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Ermeniler Osmanlı Devleti’nin
savaşa girmesini sabırsızlıkla beklemiş ve bu savaşı Büyük Ermenistan Devleti’nin
kurulması için bir fırsat olarak görmüşlerdir.
Osmanlı Devleti’nin savaşa dâhil olmasıyla birlikte Ermeni komiteleri
Rusya’nın ve İtilaf Devletleri’nin yanında yer almaya karar vermişlerdir. Ermenilerin
bu kararı üzerine Çarlık Rusya daha önce yasakladığı Ermeni komitelerine mensup
tutuklu terörist Ermenileri serbest bırakarak bu kişilerin kurulacak Ermeni gönüllü
birliklerinin başına geçmelerine izin vermiştir. Ayrıca, bununla yetinmeyen Çarlık
Rusya bu Ermeni gönüllü birliklerine para, iaşe, cephane vb. yardımlarda bulunmuş
ve bu birliklerden Anadolu’nun işgal edilmesi amacıyla yararlanmıştır. Bununla
birlikte Osmanlı Ermenileri, Çarlık Rusya tarafından Türklerle savaş için
silahlandırılmışlardır.
Kurulan bu Ermeni birlikleri, Doğu Anadolu’da Rusların ilerleyişini
kolaylaştırmakla birlikte bölgede bulunan Müslüman halkı da kıyımdan geçirmiştir.
Doğu Anadolu’nun rahat bir şekilde işgal edilebilmesi için önceden yapılan
plânlara ve Rusların teşviki ile Anadolu’nun birçok yerinde Ermeni isyanları
başlamış ve Van’daki Ermeni isyanı ile de bu isyanlar hat safaya ulaşırken bu
isyanlar, birçok cephede savaşmak zorunda kalan Osmanlı Devleti’ni özellikle
Kafkas Cephesi’nde çok zor durumda bırakmıştır.
Ermenilerin savaş sırasında takındıkları bu tavır nedeniyle zor durumda kalan
Osmanlı Devleti istemediği hâlde Ermenileri savaş bölgesinden yine o dönemde
Osmanlı toprakları olan Güney vilayetlerine tehcir etmek zorunda kalmıştır. Ne
tehcir sırasında ne de bir başka dönemde Osmanlı uyruğundaki Ermeniler soykırıma
uğramamışlardır.
Tehcir sırasında ve Doğu Anadolu’da yaşanan Ermeni ölümlerinin en önemli
nedeni, bölgede yaşayan Müslüman halkın da muzdarip olduğu savaş koşullarından
kaynaklanan hastalıklardan ve kıtlıktan kaynaklanmıştır. Ayrıca Ermeni
komitelerinin Ermeni halkını Rus Ordusu’nun arkasından bir oraya bir buraya
sürüklemesi de Ermeni ölümlerinin önemli nedenlerinden birini teşkil etmektedir. Bu
dönemde ölen Ermenilerin sayısının tespiti mümkün gibi görünmese de Ermenilerin
iddia ettikleri rakamların çok abartılı olduğu kesindir.
92
KAYNAKÇA
ACAR, K., 2004, Başlangıçtan 1917 Bolşevik Devrimi’ne Kadar Rusya Tarihi,
Nobel Yayınları, Ankara, 318 s.
ADAMOV, Y. A., 1924, Razdel Aziatskoy Turtsii Po Sekretnım Dokumentam B.
Ministerstva İnostrannıh Del, İzdanie Litizdata NKİD, Moskva, 383 s.
AGAYAN, S. P., 1968, “Armyanskiye Politiçeskiye Partii i Pervaya Mirovaya
Voyna”, Pervaya Mirovaya Voyna 1914 – 1918, Akademiya Nauk SSSR
İnstitut İstorii, İzd.:Nauka, Moskva, ss. 334 – 347.
AHMED RÜSTEM BEY, 2001, Cihan Harbi ve Türk Ermeni Meselesi, Bilge
Kültür Sanat Yayınları, Türkçeye çev.: Cengiz Aydın, 215 s.
AKOPYAN, S. M., 1967, Zapadnaya Armeniya v Planah İmperialistiçeskih Derjav
V Period Pervoy Mirovoy Voynı, İzd. AN ARM. SSR, Yerevan, 261 s.
ALEKSEYEV, M., 2001, Voyennaya Razvetka Rossii Pervaya Mirovaya Voyna,
Çast: II, İzd.: Russkaya Razvetka, Moskova, 512 s.
ARMYANSKİY VESTNİK, Temmuz 1916, No: 26, Moskva.
------------------------, Temmuz 1916, No: 5, Moskva.
------------------------, Eylül 1916, No: 34, Moskva.
------------------------, 1916, No: 9, Moskva.
------------------------, Kasım 1916, No: 37-38, Moskva
------------------------, Şubat 1916, No:2, Moskva
------------------------, Ocak 1916, No:31, Moskva.
------------------------, Mart 1917, No: 10-11, Moskva.
.------------------------, Ocak 1917, No: 4, Moskva.
------------------------, Ocak 1917, No: 4, Moskva.
------------------------, Aralık 1917, No: 50 – 52, Moskva.
ARMYANE DOBROVOLTSI, Ağustos 1916, Pedrograd, 64 s. ( Albüm )
ARMYANE İ VOYNA, Mart 1916: No: 1, Odessa.
------------------------, Kasım 1916, No: 9, Odessa.
------------------------, Ağustos 1916, No: 6, Odessa.
-----------------------------, Eylül 1916, No: 7, Odessa.
------------------------, Ağustos 1916, No: 6, Odessa.
------------------------, Nisan-Mayıs 1916, No: 2-3, Odessa.
------------------------, Haziran 1916, No: 4, Odessa.
ARŞİV BELGELERİYLE ERMENİ FAALİYETLERİ 1914 – 1918, 2005, C. I – II,
GenelKurmay ATASE ve Genelkurmay Denetleme Başkanlığı Yayınları,
Ankara, , C. I: 717 s., C. II: 653 s.
ARUTÜNYAN, A. O., 1968, Kavkazskiy front v Pervoy Mirovoy Voyne i Politika
Tsarskogo Pravitelstva v Rayonah, Zanyatıh Po Pravu Voynı, Avtoreferat,
AN ARM SSR, Yerevan, 79 s.
--------------,1971, Kavkazskiy Front 1914 – 1917 gg., İzd. “Ayastan”,Yerevan, 415s.
AVERBUH, R. A., vd., 1939, Novaya İstoriya, AN SSR İnstitut İstorii, İzd.,
Gosudarstvennoe Sotsialno – Ekonomiçeskoe İzdatelstvo, Ç. I., Moskva,
93
BABACAN, H., 2003, “Ermeni Tehcirini Hazırlayan Faktörler ve Tehcir”,
Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, Ed., İdris Bal; Mustafa Çufalı, Nobel
Yayınları, Ankara, , ss. 297 – 308.
---------------., 2003, “Talat Paşa ve Ermeni Tehciri Üzerine Bir Değerlendirme”,
Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, C. II, ASAM Yayınları,
Ankara, ss. 35- 47.
BADALYAN, H. A., 1970, İz İstorii İnostrannoy İnterventsii v Armenii v 1918
Godu ( Dokumentı i materialı ), İzd.,Yerevanskiy Universitet, Yerevan, 242 s.
BALİKYAN, O. S. vd., 1971, “Pomoş Naseleniya Armenii Russkim Voyskam v
Russko – Turetskoy Voyne 1877 – 1878”,( Belgeler ), Vestnik Arhivov
Armenii, No: 3 ( 30 ), Yerevan, ss. 33 – 45.
BASİLAYA, Ş. İ., 1968, Zakavkaze v Godı Pervov Mirovoy Voynı, İzd.: Alaşara,
Suhumi, 361 s.
BAZANOV, S. N., 2002, “Voyna i Revolutsiya v Rosii”, Mirovıe Voynı XX Veka,
Kniga 1, Pervaya Mirovaya Voyna İstoriçeskiy Oçerk, İzd.: Nauka, Moskva,
ss. 359 – 403.
BORYAN, B. A., 1928, Armeniya Mejdunarodnaya Diplomatiya i SSSR, Çast I,
Gosudarstvennoe izdatelstvo, Moskva – Leningrad,. 447 s.
CİVELEGOV, A., 1915, Buduşeye Turetskoy Armenii, İzd.: Zvezda, Moskva, 44 s.
DİLOYAN, V. A., 1978, “Rossiya i Armyanskaya Osvoboditelnaya Mısl v 20–h
Godah XIX Stoletiya”, Voprosı İstorii, No: 1, İzd.: Yerevanskiy Universitet,
Yerevan, ss. 39 – 57.
DYAKİN, V. S., 1998, Natsionalnıy Vopros Vo Vnutrenney Politike Tsarizma (XIXNaçalo XX vv.), Sankt-Peterburg, 480 s.
GALOYAN, G. A., 1969, Raboçee Dvijenie i Natsionalnıy Vopros v Zakavkaze
1900–1922, Erevan, 475 s.
GASRATYAN M. A.; MOİSEYEV, P.P., 1981, SSSR i Turtsiya 1917 – 1979, İzd.:
Nauka, Moskva, 320 s.
GELLER, M., 2001, İstoriya Rossiyskoy İmperii ( V Dvuh Tomah ), İzd.: MİK,
Moskva, 535 s.
GURKO-KRYAJİN, V. A., 1924, Blijniy Vostok i Derjavı, Moskva,
GÜL, M., 1990, “ Van’da II. Ermeni İsyanı”, Yakın Tarihimizde Van Uluslar arası
Sempozyumu, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, Ankara, ss.
273 – 282.
GÜLBOY, B., 2004, Birinci Dünya Savaşı Tarihi, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul,
319 s.
GÜRÜN, K., Nisan 1988, Ermeni Dosyası, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 415 s.
GORKİN, A. P. vd., 2001,Voyennıy Universalnıy Ensiklopediçeskiy Slovar,
İzd.: Bolşaya Rossiskaya Ensiklopediya, Moskva, 1663 s.
HALAÇOĞLU, Y., 2001, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara,106 s.
HODYAKOVA, M. V., 2004, Noveyşaya İstoriya Rossii 1914 – 2002, Sankt –
Peterburgskiy Gosudarstvennıy Universitet, Moskva, 525 s.
HOCAOĞLU, M., 1976, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler,
Anda Dağıtım, İstanbul, 866 s.
94
HVOSTOV, V. M., 1939, “Mejdunarodnıye Otnoşeniya 1900 – 1914”, Novaya
İstoriya, AN SSR İnstitut İstorii,Gosudarstvennoe Sotsialno – Ekonomiçeskoe
İzdatelstvo, Ç. II., Moskva, ss. 372 – 397.
İLTER, E., 2003, “ Ermenistan Adı, Ermenilerin Menşei ve Türk – Ermeni
İlişkileri Konusunda Tesbitler”, Dünden Bugüne Türk – Ermeni İlişkileri,
Ed..:BAL, İdris; ÇUFALI, Mustafa, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, ss. 3 – 10.
KAFGARYAN, S. M., 1953, Rossiya i Armyano-Turetskiye Otnoşeniya Ot
Turkmançayskogo Dogovora Do Berlinskogo Kongressa (1828-1878 gg.),
Avtoreferat, AN UKR. SSR, Kiyev,.43 s.
KARS Gazetesi, 20 Ocak ( 3 Şubat ) 1915.
--------------, 10 ( 23 ) Şubat 1915.
KARTA RASPREDELENİYA ARMANSKOGO NASELENİYA V TURETSKOY
ARMENİİ İ KURDİSTANE S POYESNİTELNOYU ZAPİSKOYU
GENERALHAGO ŞTABA GENERAL-LEYTENANTA ZELENAGO İ
PODPOLKOVNİKA SISOEVA, 1895,S.Peterburg.
KAVKAZSKİY TELEGRAF, Şubat 1915, No: 6, Baku.
KEMAL, Ç., 2005, Ermenilerin Zorunlu Göçü 1915 – 1917, Türk Tarih Kurumu,
Ankara, 368 s.
KİRAKOSYAN, C. S., 1965 , Pervaya Mirovaya Voyna i Zapadnıye Armyane (1914
– 1916), AN ARM. SSR İnstitut İstorii, Avtorefarat, Yerevan, 81 s.
---------------, 1971, Zapadnaya Armeniya v Godı Pervoy Mirovoy Voynı,
Yerevanskiy Gosudarstvennıy Universitet, İzd. Yerevanskogo Universiteta,
Yerevan, 467 s.
KLÜKİN, Y. V., 2002, Yugo – Zapadnaya Kavkazskaya Respublika, İzd.: SanktPeterburgskiy Universitet, Sankt-Peterburg, 100 s.
KOP, Y., Haziran 2003, “ Ermeniler Kars’ı Neden İstiyor”, Dünden Bugüne Türk –
Ermeni İlişkileri, Edit.:BAL, İdris; ÇUFALI, Mustafa, Nobel Yayın Dağıtım,
Ankara, ss. 356 – 368.
--------------, 2003, “1828 – 1829 Osmanlı – Rus Savaşında Ermeniler”, Ermeni
Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, C. I, ASAM Yayınları, Ankara,
ss. 553 – 566.
KORSUN, N. G., 1946, Pervaya Mirovaya Voyna Na Kavkazskom Fronte, Moskva,.
98 s.
--------------,1937, Sarıkamışskaya Operatsiya Na Kavkazskom Fronte Mirovoy
Voynı V 1914-1915 Godu, Gosudarstvennoe Voyennoe İzdatelstvo
Narkomata Oboronı Soyuza SSR, Moskva, 162 s.
--------------,1940, Alaşkertskaya i Hamadanskaya Operatsii Na Kavkazskom Fronte
Mirovoy Voynı v 1915 Godu, Gosudarstvennoe Voyennoe İzdatelstvo
Narkomata Oboronı Soyuza SSR, Moskva, 199 s.
--------------,1938, Erzerumskaya Operatsiya Na Kavkazskom Fronte Mirovoy Voynı
V 1915 -1916 Godu, Gosudarstvennoe Voyennoe İzdatelstvo Narkomata
Oboronı Soyuza SSR, Moskva, 179 s.
KRASNIY ARHİV, 1928, ( Belgeler ) T. 1 (26), Moskva, ss. 97-126.
KURAT, A. N., 1993, Rusya Tarihi ( Başlangıçtan 1917’ ye Kadar ), Türk Tarih
95
Kurumu Basım Evi, Ankara, , 537 s.
--------------, 1990, Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı, Ankara, 755 s.
KÜÇÜK, A.,1997, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ocak Yayınları, Ankara, 312 s.
LALAYAN, A.,1990, “ Kontrrevolutsionnıy << Taşnaksütun>> i İmperialistiçeskaya
Voyna 1914 – 1918 gg., Sostavitel: BUNİYATOVA, Z. M., İstoriya
Azerbaycana Po Dokumentam i Publikatsiyam, Baku-Elm, ss. 82 – 107.
LUDŞUVEYT, Y. F., 1966, Turtsiya v Godı Pervoy Mirovoy Voynı 1914 – 1918
gg., İzd.: Moskovskiy Universitet, Moskva, , 387 s.
MANUKOVİÇ, M. L., 1978, İz İstorii Natsionalno- Osvoboditelnoy Borbı
Armyanskogo Naroda ( Geroiçeskaya Samooborona Van- Vaspurakana v
1915 g.), Avtoreferat, Yerevan, 25 s
MEJDUNARODNIE OTNOŞENİYA V EPOHU İMPERİALİZMA , DOKUMENTI
İZ ARHİVOV TSARSKOGO İ VREMENNOGO PRAVİTELSTV 18781917 GG, 1935, Seriya III: 1914-1917 gg., T.7,Ç.1, Moskva-Leningrad,Belge
No: 231, ss.304-305.
MELİKYAN, G. S., 1989, Oktyabrskaya Revolutsiya i Kavkazskaya Armiya, İzd.:
Ayastan, Yerevan.
MELKUMYAN, G. A., 1973, “ O Bozniknovenii Çumı Na Kavkazskom Fronte
Pervoy Mirovoy Voynı”, Vestnik Arhivov Armenii, No: 2 (36), Yerevan,
ss.125 – 129.
----------------, 1972, “ O Meditsinskom i Materialnom Obespeçenii Bejentsev V
Gorede Eçmiadzine V 1915 g.”, Vestnik Arhivov Armenii, No: 3 (34),
Yerevan, ss. 67 – 70.
NERSİSYAN, M., 1956, İz İstorii Russko – Armyanskih Otnoşeniy, Kniga Pervaya,
İzd.: AN ARM SSR, Yerevan, 404 s.
OBORONA VANA 7 APRELYA – 4 MAYA 1915 G., 1917, İzdanie Armyanskogo
Natsionalhago Büro, No:1, Moskva, 48 s.
OGANESYAN, E., 1991, Vek Borbı, T. I., İzd. “ Feniks”, Münhen – Moskva, 383 s.
OKTAY, H., 2003, “ Van İhtilal Örgütünün Van’daki Faaliyetleri ve İsyan”, Ermeni
Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, C. I, ASAM Yayınları, Ankara,
ss. 437 – 453.
ÖĞÜN, T. 1999, Kafkas Cephesinin I. Dünya Savaşındaki Lojistik Desteği, Atatürk
Araştırma Merkezi, Ankara, 364 s.
ÖKE, M. K., 2003,yüzyılın Kan Davası Ermeni Sorunu, İrfan Yayıncılık, İstanbul,
488 s.
ÖZDEMİR, H. vd., 2004, Ermeniler: Sürgün ve Göç, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 223 s.
PEHLİVANLI, H.,2003, “Ermeni Terörü: Tehcire Giden Yol”, Ermeni Araştırmaları
1. Türkiye Kongresi Bildirileri, C. II, ASAM Yayınları, Ankara, , ss. 97-112.
POMİANSKOWSKİ, J., Eylül 2003, Osmanlı Devleti’nin Çöküşü 1914 –
1918 1. Dünya Savaşı, Çev.: Doç. Dr. Kemal Turan, Kayıhan Yayınları,
İstanbul, 389 s.
PLATONOV, S. F.,1994, Sokraşennıy Kurs Russkoy İstorii, İzd.: Şpil, SankPeterburg, 388 s.
REFORMI V ARMENİİ, 1915, (Sbornik Diplomatiçeskih Dokumentov 26 Noyabrya
96
1912 goda – 10 Maya 1914 goda), Ministerstvo İnostrannıh Del,
Gosudarstvennaya Tipografiya, Petrograd, 294 s.
ROSSİYSKİY GOSUDARSTVENNIY İSTORİÇESKİY ARHİV, Fond: 391,
Opis. : 6 , Delo : 305, LL.: 39 -40.
ROSSİYSKİY GOSUDARSTVENNIY İSTORİÇESKİY ARHİV, Fond:1622,
Opis.1 ,Delo: 9, L.: 1.
ROSSİYSKİY GOSUDARSTVENNIY İSTORİÇESKİY ARHİV , Fond: 391,
Opis: 6, Delo: 305, L.73.
ROSSİYSKİY GOSUDARSTVENNIY İSTORİÇESKİY ARHİV, Fond:1405,
Op. : 521, Delo: 442, LL: 379–395.
SARAY, M., 2005, Ermenistan ve Türk – Ermeni İlişkileri, Atatürk Araştırma
Merkezi Yayınları., Ankara, 259 s.
SARKİSYAN, M. G. ve Diğ.,1980, İstoriya Armyanskogo Naroda s Drevneyşih
Vremen Do Naşih Dney, İzd.: Yerevanskiy Universitet, Yerevan, 457 s.
SEVİNÇ, N., 2003, Arşiv Belgeleriyle Tehcir Ermeni İddiaları ve Gerçekler,
Avrasya – Bir Vakfı Yayınları, Ankara, 210 s.
SHAW, J. S.; SHAW, E. K., 2000, Osmanlı Devleti ve Modern Türkiye, C. II,
Çev.: Mehmet Harmancı, e Yayınları, İstanbul, 580 s.
SOVYET MİNİSTROV ROSSİYSKOY İMPERİİ V GODI PERVOY MİROVOY
VOYNI, 1999, Bumagi A.N. Yahontova, Zapisi Zasidaniy i Perepiska, S.
Peterburg.
STEPANOV, A.İ., 2002, “ Tsena Voynı: Jertvı i Poteri”, Mirovıe Voynı XX Veka,
Kniga 1, Pervaya Mirovaya Voyna İstoriçeskiy Oçerk, İzd.: Nauka, Moskva,
ss. 624 – 644.
SÜSLÜ, A., 1990, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Rektörlüğü Yayınları, Ankara, 244 s.
--------------,1987, Ruslara Göre Ermenilerin Türklere Yaptıkları Mezalim, Ankara
Üniversitesi Basımevi, Ankara, 155 s.
ŞAHİN, E., 2002, Trabzon ve Batum Konferansları Ve Antlaşmaları, Türk Tarih
Kurumu, Ankara, 818 s.
ŞATSİLLO, B., 2003, Pervaya Miravaya Voyna 1914 – 1918 Faktı Dokumentı, İzd.:
Olma – Press, Moskva, 478 s.
ŞEHİRLİ, A., 2003, “Ermeni Tehciri”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi
Bildirileri, C. II, ASAM Yayınları, Ankara, ss.15-25.
TALAT PAŞA, 2005, Ermeni Vahşeti ve Ermeni Komitelerinin amal ve Harekât-ı
İhtilaliyesi ( İlan-ı Meşrutiyetten Evvel ve Sonra) 1916, (hzl.: Nurer Uğurlu;
Hüseyin Cahit Yalçın), Örgün Yayınevi, İstanbul, 665 s.
TEREŞENKO, Y. Y., 2004, İstoriya Rossii XX – Naçala XXI vv., İzd.: Feniks,
Moskva, 447 s.
TOKSOY, N., Haziran 2003, “1914 – 1918 Yıllarında Erzincan’da Ermeni
Faaliyetleri”, Dünden Bugüne Türk – Ermeni İlişkileri, Edit.:BAL, İdris;
ÇUFALI, Mustafa, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, ss. 327 – 356.
TOLON, A. H., 2004, Birinci Dünya Savaşı Sırasında Taksim Anlaşmaları ve Sevr’e
Giden Yol, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, , 424 s.
TSİMBAYEV, N. İ., 2004, İstoriya Rossii XIX – Naçala XX vv., İzd.: KSMO,
Moskva, 446 s.
97
TUPOLEV, B. M., 2002, “İyulskiy ( 1914 goda ) Krizis – Prolog Voynı”, Mirovıe
Voynı XX Veka, Kniga 1, Pervaya Mirovaya Voyna İstoriçeskiy Oçerk, İzd.:
Nauka, Moskva, ss.101 – 133.
TÜRKÖZÜ, H. K., 1982, Osmanlı ve Sovyet Belgeleriyle Ermeni Mezalimi, Türk
Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara, 114 s.
UNİVERSALNIY ENSİKLOPEDİÇESKİY SLOVAR, 2002, İzd.: Bolşaya
Rossiskaya Ensiklopediya, Moskva, 1551 s.
URAS, E., 1976, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul,
791 s.
UTKİN, A. İ., 2001, Pervaya Mirovaya Voyna, İzd.: Algoritm, Moskva, 590 s.
VESTNİK ARHİVOV ARMENİİ, 1972, Belge No: 1, Yerevan, ss. 70 – 73.
----------------------, 1972, Belge No: 2, Yerevan, ss. 74 – 75.
----------------------, 1965, No: 1(10), Belge No: 5, Yerevan, s.14.
----------------------, 1977, No:3(49), Belge No: 1-14, Yerevan, ss. 3 – 23
YAŞENKO, A., 1916, Russkie İnteresı v Maloy Azii, Moskva, 54 s.
YAZIM KILAVUZU, 2005, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 505 s.
YILDIRIM, H.,1990, Rus – Türk – Ermeni Münasabetleri (1914 – 1918), Kök
Yayınları, Ankara, 133 s.
98
ÖZ GEÇMİŞ
23.10.1969 tarihinde Elazığ’da doğdu. Orta öğrenimini İstanbul’da
tamamladı. 1993 yılında Rusya’daki Sankt Petersburg A.İ.Gertsen Rusya Devlet
Pedegoji Üniversitesi’nin sosyal bilimler programına başladı. Lisans eğitimini 1998
yılında başarıyla tamamladı.2003–2004 Eğitim-Öğretim yılı güz döneminde
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans
sınavını kazanarak Tarih Anabilim Dalında Lisansüstü eğitimine başladı. Aynı yıl
yapılan Araştırma Görevliliği sınavını kazandı. Hâlen Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı’nda Lisansüstü Eğitimine
devam etmekte ve Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktadır.
99
EKLER
100
Fotoğraf 1. Siperlerdeki Ermeni gönüllüleri (Armyane dobrovoltsı, 1916).
101
Fotoğraf 2. VII. Ermeni gönüllü birliği Türkiye sınırını geçerken (Armyane dobrovoltsı, 1916).
102
Fotoğraf 3. V. Ermeni gönüllü birliğinin seyyar silah atolyesi (Armyane dobrovoltsı, 1916).
103
Fotoğraf 4. Vardan’ın komutası altındaki Ermeni gönüllüleri (Armyane dobrovoltsı, 1916).
104
Fotoğraf 5. Ermeni gönüllüleri Kanaker dolaylarında öğlen yemeği yerken (Armyane dobrovoltsı, 1916).
105
Fotoğraf 6. Keri’nin komutası altındaki Ermeni gönüllüleri (Armyane dobrovoltsı, 1916).
106
Fotoğraf 7. Amazasp’ın emrindeki Ermeni gönüllü birliği Eçmiadzin’de bir geçit töreninde
(Armyane dobrovoltsı, 1916).
107
Fotoğraf 8. Amazasp’ın emrindeki Ermeni gönüllü birliği Eçmiadzin’de bir geçit töreninde
(Armyane dobrovoltsı, 1916).
108
Fotoğraf 9. Dro’nun emrindeki Ermeni gönüllü birliği Erivan’da (Armyane dobrovoltsı, 1916).
109
Fotoğraf 10. Dro’nun emrindeki Ermeni gönüllü birliği yemin töreninde (Armyane dobrovoltsı, 1916).
110
Fotoğraf 11. Andranik ve arkadaşları (Armyane dobrovoltsı, 1916).
111
112
Download