HALKA AÇIK ĠġLETMELERDEN MUHASEBE HĠLE ÖRNEKLERĠ

advertisement
i
T.C.
TRAKYA ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
ĠġLETME ANABĠLĠM DALI
YÜKSEK LĠSANS TEZĠ
HALKA AÇIK ĠġLETMELERDEN
MUHASEBE HĠLE ÖRNEKLERĠ VE
ÇÖZÜM ÖNERĠLERĠ
SELÇUK KURT
TEZ DANIġMANI
PROF. DR. KIYMET TUNCA ÇALIYURT
EDĠRNE 2013
i
ÖZET
Tezin Konusu: Halka Açık ĠĢletmelerden Muhasebe Hile Örnekleri ve Çözüm
Önerileri
Tezin Yazarı: Selçuk KURT
GeliĢen teknolojik geliĢmeler ve sosyo - kültürel yenilikler ile tüketicilerin
ihtiyacı değiĢmiĢ ve tüketim oranları artmıĢtır. Bu durumun sonucunda da
iĢletmelerin kazançları giderek artmıĢtır. ĠĢletmelerin finansman maliyetlerini
azaltmak amacıyla yaĢanan geliĢmeler sonucunda halka açık iĢletme modeli ortaya
çıkmıĢtır. BaĢta halka açık iĢletmeler olmak üzere ve diğer iĢletmeler üzerinde de
tehdit unsuru olan muhasebe hileleri, her açıdan iĢletmeye kayıp yaĢatan bir
unsurdur. Rekabet artıĢı, teknolojideki geliĢmeler, ekonomik krizler, iĢletme
yönetiminin yüksek kar hedefi ve iĢletmenin çıkar gruplarının kazançlarını arttırma
isteği Ģirketlerde hile yapılmasının önemli nedenleridir. Potansiyel yatırımcılar baĢta
olmak üzere diğer paydaĢları zarar uğratan muhasebe hileleri önemli skandallara yol
açmıĢtır. Skandallar sonucu uluslararası camiada muhasebe ve denetim konularında
belirleyici kurumlar, muhasebe hilelerini önleme ve ortaya çıkarma amacıyla çeĢitli
denetim standartlarını ve hile önleyici teknikleri geliĢtirmiĢlerdir.
Bu çalıĢmada ilk olarak iĢletmelerin amaçları ve halka açık iĢletmelerin
yapısına yer verilmiĢtir. Daha sonrasında daha sık görülen muhasebe hileleri türlerine
değinilmiĢtir. Ayrıca yaĢanan büyük skandallar muhasebe hilesi boyutuyla
incelenmiĢtir. Bu skandallardan yola çıkarak muhasebe hilelerini ortaya çıkarmada
ve önlemede kullanılan teknikler ele alınmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Halka Açık ĠĢletme, Muhasebe Hileleri, Muhasebe Skandalları
ii
ABSTRACT
Subject of thesis: Public Company Accounting Fraud Samples And Solution
Proposals
Author of the thesis: Selçuk KURT
Emerging technological developments and socio - cultural innovations have
changed the need of consumers and have increased consumption rates. As a result of
this situation, business enterprises have gradually increased. In order to business
financing costs reduce as a result of developments has emerged public held company
models. Especially on public held companies and other companies threat to the
accouting fraud, causing loss in the element from every respect. Increase
competition, technology developments, economic crises, business management high
profit target and companies‟ interest groups desire to increase profits the companies
fraud of important reasons. Potential investors as well as other stakeholders inflict
damage accounting fraud have led to important scandals. Result of the scandals in
the international community accounting and auditing matters of determinant the
corporate, for the purpose of preventing and uncovering accounting fraud have
developed a variety of fraud prevention techniques and auditing standards.
In this study, first of all given the companies objectives and public companies
structure. It then mentioned the more common types of accounting fraud. In addition,
the major corruption scandals investigated in terms of accounting fraud. Based on
these scandals the techniques used are discussed in uncovering and preventing
accounting fraud.
Keywords: Public Companies, Accounting Fraud, Accounting Scandals
iii
ÖNSÖZ
ĠĢletmeler arasında rekabetin artması nedeniyle iĢletme çalıĢanları ve özellikle
iĢletme
yöneticileri,
iĢletmelerinin
hayatlarını
devam
ettirebilmek,
iĢletme
baĢarılarını daha yüksek gösterebilmek ve kazanç elde etmek amacıyla farklı yasa
dıĢı yollara baĢvurabilmektedirler. Bu yasa dıĢı yollara örnek olarak vergi kaçakçılığı
yapmak, finansal tablolarda manipülasyon, ihaleye fesat karıĢtırmak ve rüĢvet gibi
geleneksel yolsuzluk eylemleri verilebilir. Ancak yeni finansal araçlar, finansal
iĢlemler ve bunların karmaĢık muhasebe iĢlemlerinden yararlanılarak hilekarların
yaptığı tahrifatlı muhasebe iĢlemleri muhasebe bilim dünyasında “muhasebe hilesi”
kavramını ortaya çıkarmıĢtır.
ÇeĢitli nedenlerden etkilenen hilekar, iĢletme içinde hileyi önleyici etkenlerin
olmayıĢı ya da etkin olmayıĢı nedeniyle ortaya çıkan fırsatlardan yararlanarak kendi
yeteneği ve yaratıcılığı sayesinde muhasebe hileleri yapıp bunları karmaĢık
muhasebe iĢlemleri ile gizlemektedir. Özellikle Enron skandalının ortaya çıkıĢı ve
diğer büyük muhasebe hile skandallarının yaĢanmasıyla önemli muhasebe ve
denetim kurum ve kuruluĢları muhasebe hilelerinin önlenmesi amacıyla faaliyetlerde
bulunmakta ve çeĢitli teknikler geliĢtirmektedirler. Ayrıca baĢta Amerika BirleĢik
Devletleri (ABD) olmak üzere diğer devletler bu alanlarda yeni kanunlar
geliĢtirmiĢler ve yeni organizasyonlar kurmuĢlardır. Bunun yanı sıra Avrupa Birliği
(AB) muhasebe ve denetim standartlarını yeni geliĢmelere göre düzenlemiĢ ve bir
takım yeni kriterler geliĢtirmiĢtir.
Ülkemizde ise muhasebe hilelerini önlemek için muhasebe, finansal
raporlama ve denetim standartları güncellenmiĢtir. Ayrıca yeni geliĢmeler ıĢığında
Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu ve Sermaye Piyasası Kanunu
yenilenmiĢtir. Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu ve Kurumlar Vergisi
Kanunu gibi vergi kanunlarında bu amaçla değiĢiklik yapılması da gündemdedir.
iv
ĠÇĠNDEKĠLER
ÖZET ............................................................................................................................ Ġ
ABSTRACT .................................................................................................................ĠĠ
ÖNSÖZ ...................................................................................................................... ĠĠĠ
ĠÇĠNDEKĠLER .......................................................................................................... ĠV
ġEKĠLLER LĠSTESĠ ................................................................................................. XĠ
TABLOLAR LĠSTESĠ .............................................................................................. XĠĠ
KISALTMALAR .................................................................................................... XĠĠĠ
GĠRĠġ ........................................................................................................................... 1
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
HALKA AÇIK ĠġLETME TANIMI VE HUKUKSAL ALT YAPISI
1.1.
ĠĢletmeler Hakkında Genel Bilgiler ................................................................. 2
1.1.1. ĠĢletmenin Tanımı ve Alt Yapısı ................................................................... 3
1.1.2. ĠĢletmelerin Amaçları .................................................................................... 4
1.2.
1.1.2.1.
Ekonomik Amaçlar .............................................................................. 5
1.1.2.2.
ĠĢletmenin Sosyal Amaçları ve Topluma Fayda Yaratma.................... 8
Türk Ticaret Hukukuna Göre Sermaye ġirketleri .......................................... 10
1.2.1. Sermayesi Paylara BölünmüĢ Komandit ġirket ......................................... 10
1.2.2. Limited ġirket ............................................................................................ 11
1.2.3. Anonim ġirket ............................................................................................ 12
v
1.3.
Halka Açık ĠĢletmelere Genel BakıĢ .............................................................. 16
1.3.1. Halka Açık ĠĢletme Tanımı ......................................................................... 16
1.3.2. Halka Açık ĠĢletme Olmanın Avantajları.................................................... 19
1.3.2.1.
ġirket Yönetimi Açısından Faydaları ................................................. 20
1.3.2.2.
Hissedarlar Açısından Faydaları ........................................................ 26
1.3.2.3.
Ülke Toplum ve Ekonomi Açısından Faydalar .................................. 27
1.3.3. Halka Arz Yöntemleri ................................................................................. 29
1.3.3.1.
Portföyden SatıĢ – Mevcut Payların Halka Arzı ................................ 29
1.3.3.2.
Sermaye Artırımı – Yeni Pay Ġhracı Yöntemi.................................... 30
1.3.3.3.
Karma Yöntem ................................................................................... 31
1.3.4. Halka Arzda SatıĢ Yöntemleri .................................................................... 31
1.3.4.1.
Talep Toplama Yöntemi .................................................................... 32
1.3.4.2.
Talep Toplamaksızın SatıĢ Yöntemi .................................................. 34
1.3.4.3.
Borsada SatıĢ Yöntemi ....................................................................... 35
1.3.5. Halka Arz Prosedürü ................................................................................... 35
1.3.6. Halka Açık ĠĢletme Olmanın Getirdiği Yükümlülükler .............................. 37
1.3.6.1.
Temettü Dağıtma Yükümlülüğü ........................................................ 38
1.3.6.2.
Finansal Tablo ve Yıllık Raporların Hazırlanması ve Bildirim
Yükümlülüğü ..................................................................................................... 39
1.3.6.3. Bağımsız Denetim Yükümlülüğü ......................................................... 41
1.3.6.4. Özel Durumların Kamuya Açıklanması Yükümlülüğü......................... 43
1.3.6.5. Çağrıda Bulunma Zorunluluğu ............................................................. 44
1.3.6.6. Sermaye Piyasası Kurulu‟na Kayıt Yükümlülüğü .............................. 45
1.3.6.7.
Vekaleten Oy Kullanma Esaslarına Uyma Yükümlülüğü ................. 46
1.4. ĠĢletmelerin Çevresi ve Çıkar Grupları .............................................................. 46
1.4.1. ĠĢletmelerin Yakın Çevresindeki Çıkar Grupları ........................................ 47
1.4.1.1.
MüĢteriler ........................................................................................... 47
1.4.1.2.
ÇalıĢanlar............................................................................................ 49
1.4.1.3.
ĠĢletmenin Üst Yönetimi .................................................................... 51
1.4.1.4.
ĠĢletmenin Hissedarları....................................................................... 53
1.4.2. ĠĢletmelerin DıĢ Çevresindeki Çıkar Grupları ............................................ 54
vi
1.5.
1.4.2.1.
Tedarikçiler ve Satıcılar ..................................................................... 54
1.4.2.2.
Finans Kurumları ve Kredi Verenler ................................................. 55
1.4.2.3.
Rakipler .............................................................................................. 56
1.4.2.4.
Demokratik Kitle Örgütleri ve Kurumlar ........................................... 56
1.4.2.5.
Devlet ................................................................................................. 57
1.4.2.6.
Toplum ............................................................................................... 58
ġirketlerde Çıkar ÇatıĢması............................................................................ 61
1.5.1. ÇatıĢan Çıkarlar ve Temsil Teorisi ............................................................. 61
1.5.2. Temsil Modeli ............................................................................................. 62
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
MUHASEBE HĠLELERĠ VE TÜRLERĠ
2.1. Muhasebe Açısından Hilenin Tanımı ................................................................. 65
2.2. Muhasebe Açısından Hatanın Tanımı ................................................................. 71
2.3. Muhasebede GerçekleĢen Hataların Türleri ........................................................ 75
2.3.1. Yevmiye Defteri Hataları ............................................................................. 75
2.3.2. Diğer Mali Defter ve Tablolarda Yapılan Hatalar ....................................... 76
2.3.3. Finansal Tablo Hataları ................................................................................ 77
2.4. Muhasebe Hata ve Hilelerinin Ayrımı ................................................................ 78
2.5. Muhasebe Hilesine BaĢvurmanın Nedenleri ....................................................... 80
2.5.1. Hile Üçgeni .................................................................................................. 80
2.5.1.1. Baskı Unsuru ......................................................................................... 82
2.5.1.2. Fırsat Unsuru ......................................................................................... 83
2.5.1.3. Haklı gösterme / Bahane unsuru ........................................................... 85
2.5.2. ĠĢletme Yönetimi Tarafından GerçekleĢtirilen Hilelerin Nedenleri ............. 87
2.5.3. ĠĢletme ÇalıĢanlarını Hileye Yönlendiren Nedenler .................................... 89
vii
2.6. Muhasebe Hileleri Türleri ................................................................................... 90
2.6.1. Varlıkların Kötüye Kullanılması .................................................................. 92
2.6.1.1. Nakitlerin Kötüye Kullanılması ............................................................ 93
2.6.1.1.1. Kayıt Öncesi Hırsızlık .................................................................... 94
2.6.1.1.1.1. SatıĢlara Yönelik Hırsızlıklar ................................................. 95
2.6.1.1.1.2. Alacaklara Yönelik Hırsızlık................................................... 96
2.6.1.1.1.3. Ġadelere Yönelik Hırsızlık ....................................................... 97
2.6.1.1.2. Nakit Hırsızlığı ............................................................................... 98
2.6.1.1.3. Hileli Harcamalar ........................................................................... 99
2.6.1.1.3.1. Çek Hileleri ............................................................................. 99
2.6.1.1.3.2. Fatura Hileleri ....................................................................... 103
2.6.1.1.3.3. Bordro Hileleri ...................................................................... 105
2.6.1.1.3.4. Harcama Hileleri ................................................................... 108
2.6.1.1.3.5. Kayıtlı Harcamalar ................................................................ 110
2.6.1.2. Stoklar ve Diğer Varlıkların Kötüye Kullanılması ............................. 111
2.6.1.2.1. Stoklar ve Diğer Varlıkların Amaç DıĢı Kullanılması ................. 112
2.6.1.2.2. Stoklar ve Diğer Varlıklarda Hırsızlık ......................................... 112
2.6.2. Yolsuzluk ve Ahlaki Olmayan DavranıĢlar ............................................... 114
2.6.2.1. RüĢvet.................................................................................................. 116
2.6.2.2. Ekonomik Baskı ................................................................................. 118
2.6.2.3. Ġllegal Hediye ve BağıĢlar ................................................................... 119
2.6.2.4. Çıkar ÇatıĢması ................................................................................... 120
2.6.3. Hileli Finansal Raporlama ......................................................................... 121
2.6.3.1. Varlıkların ve Gelirlerin Olduğundan Yüksek Gösterilmesi .............. 126
2.6.3.1.1.Hayali Gelirler ............................................................................... 127
2.6.3.1.2. Zamanlama Farklılıkları ............................................................... 128
2.6.3.1.3. Borç ve Giderlerin Gizlenmesi..................................................... 129
2.6.3.1.4. Finansal Tablolarda Yanıltıcı Açıklamalar .................................. 130
2.6.3.1.5. Varlıkların YanlıĢ Değerlenmesi.................................................. 131
2.6.3.2. Varlıkların ve Gelirlerin Olduğundan DüĢük Gösterilmesi ................ 133
viii
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
1980’LĠ YILLARDAN ĠTĠBAREN HALKA AÇIK
ĠġLETMELERDE YAġANAN MUHASEBE HĠLELERĠ
3.1. Enron Skandalı .............................................................................................. 139
3.1.1. Enron ġirketinin Tarihçesi ..................................................................... 139
3.1.2. Özel Amaçlı ġirketler ............................................................................. 143
3.1.3. Gerçeğe Uygun Değer Muhasebesi ........................................................ 149
3.1.4. Bağımsız Denetim ġirketi Arthur Andersen‟in Görevini Yerine
Getirmemesi ..................................................................................................... 152
3.1.5. Yatırım Bankaları, Finansal Analistler ve Hukuk MüĢavirliğinin Rolleri
.......................................................................................................................... 154
3.2. Parmalat Skandalı ......................................................................................... 155
3.3. WorldCom Skandalı...................................................................................... 161
3.3.1. WorldCom Tarihi ................................................................................... 162
3.3.2. WorldCom ġirketi Tarafından GerçekleĢtirilen Muhasebe Hileleri ...... 166
3.3.2.1. Sahte Gelir Kayıtları ....................................................................... 166
3.3.2.2. Gider Tahakkuklarını Olduğundan DüĢük Raporlama ................... 168
3.3.2.3. Faaliyet Giderlerinin AktifleĢtirilmesi ........................................... 170
3.3.2.4. Bağımsız Denetim ġirketi Arthur Andersen‟in Görevini Yerine
Getirmemesi ................................................................................................. 171
3.4. Xerox Skandalı .............................................................................................. 172
3.5. Tyco Skandalı ............................................................................................... 174
3.6. Adelphia Skandalı ........................................................................................ 177
3.7. Royal Ahold Skandalı ................................................................................... 180
3.8. Satyam Computers Skandalı ......................................................................... 183
3.9. HIH Sigortacılık Skandalı ............................................................................. 185
3.10. Siemens Skandalı ........................................................................................ 187
ix
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
HALKA AÇIK ġĠRKETLERDE YAġANAN MUHASEBE
HĠLELERĠ ĠLE ĠLGĠLĠ ARAġTIRMA VE ÇÖZÜM ÖNERĠLERĠ
4.1. Sermaye Piyasası Kurulu Tarafından Muhasebe Hileleri Nedeniyle
Cezalandırılan ġirketler ve Cezaları Ġle Ġlgili Tablo ................................................ 190
4.2. Hile Teorisi ve Hile Denetimi ........................................................................... 199
4.3. Muhasebe Hile Belirtileri .................................................................................. 203
4.3.1. Muhasebede Ortaya Çıkan Anormallikler ................................................. 204
4.3.2. Faaliyetlerin Yürütülmesi Ġle Ġlgili Hile Belirtileri .................................... 206
4.3.3. Organizasyon Yapısı Ġle Ġlgili Hile Belirtileri............................................ 207
4.3.4. Ġç Kontrol Zayıflıkları ................................................................................ 208
4.3.5. Analitik Anormallikler ............................................................................... 209
4.3.6. AĢırı YaĢam Biçimleri ............................................................................... 210
4.3.7. Olağan Olmayan DavranıĢlar ..................................................................... 211
4.3.8. ġikayet ve Uyarılar.................................................................................... 212
4.3.9. 3. KiĢilerle Olan ĠliĢkiler Ġle Ġlgili Hile Belirtileri ..................................... 213
4.4. Hile Riski Yönetimi .......................................................................................... 214
4.5. Muhasebe Hilelerinin Ortaya Çıkartılmasında Kullanılan Yöntemler.............. 216
4.5.1. Proaktif Hile Denetim Yöntemleri ............................................................. 216
4.5.1.1. Veri Madenciliği ................................................................................. 217
4.5.1.2. Benford Yasası .................................................................................... 218
4.5.1.3. Sürekli Denetim .................................................................................. 219
4.5.1.4. Whistleblowing ve Ġhbar Hatları ......................................................... 221
4.5.1.5. Yıllık Yolsuzluk Önleme Raporu Düzenlenmesi ................................ 223
4.5.2. Analitik Ġnceleme Prosedürleri ................................................................. 225
4.5.2.1. Analitik Ġnceleme Prosedürleri Türleri ............................................... 226
4.5.2.2. Analitik Ġnceleme Teknikleri .............................................................. 229
x
4.5.2.2.1. KarĢılaĢtırmalı Tablolar Analizi ................................................... 229
4.5.2.2.2. Oran Analizi ................................................................................. 230
4.5.2.2.3. Dikey Analiz ................................................................................ 232
4.5.2.2.4. Trend Analizi .............................................................................. 233
4.5.2.2.5. Ussallık Testleri .......................................................................... 234
4.6. Muhasebe Hilelerinin Önlenmesinde Kullanılan Yöntemler ............................ 236
4.6.1. Kurum Yapısı, Kurum Kültürü ve Etik Değerler ....................................... 236
4.6.2. Kurumsal Yönetim ..................................................................................... 240
4.6.3. Denetim Komitesi ...................................................................................... 243
4.6.4. Ġç Kontrol ................................................................................................... 245
4.6.5. Ġç Denetim .................................................................................................. 248
4.6.6. Bağımsız Denetim ...................................................................................... 250
SONUÇ VE ÇÖZÜM ÖNERĠLERĠ ........................................................................ 252
KAYNAKÇA ........................................................................................................... 257
xi
ġEKĠLLER LĠSTESĠ
ġekil 1: Hile Üçgeni.................................................................................................. 81
ġekil 2: Muhasebe Hilesi .......................................................................................... 92
ġekil 3: Varlıkların Kötüye Kullanılması ................................................................. 93
ġekil 4: Nakitlerin Kötüye Kullanılması .................................................................. 94
ġekil 5: Nakit Hırsızlığı ............................................................................................ 95
ġekil 6: Hileli Harcamalar ........................................................................................ 99
ġekil 7: Stoklar ve Diğer Varlıkların Kötüye Kullanılması.................................... 111
ġekil 8: Yolsuzluk ve Ahlaki Olmayan DavranıĢlar............................................... 115
ġekil 9: Varlık ve Gelirlerin Olduğundan Yüksek Gösterilmesi ............................ 127
ġekil 10: Anti – Hile Üçgeni ................................................................................... 236
xii
TABLOLAR LĠSTESĠ
Tablo 1: Önemli Muhasebe Skandalları ve Nedenleri ........................................... 136
Tablo 2: SPK Haftalık Bültenlerinde Yer Alan Muhasebe Hileleri……………. . 192
Tablo 3: Oran Analizi Kategorileri ve Teknikleri .................................................. 231
xiii
KISALTMALAR
ABD
: Amerika BirleĢik Devletleri
AB
: Avrupa Birliği
Aġ
: Anonim ġirket
ACFE
:Association of Certified Fraud Examiners (Sertifikalı Hile
Denetçileri Birliği)
AICPA
:American Institute of Certified Public Accountants (Amerikan
Sertifikalı Kamu Muhasebecileri Kurumu)
BDDK
: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu
BM
: BirleĢmiĢ Milletler
COSO
:Committee of Sponsoring Organizations of Treadway
Commission (Treadway Komisyonu)
FCBA
: Foreign Corrupt Practices Act (Yabancılar Yolsuzluk Yasası)
GKGMĠ
: Genel Kabul GörmüĢ Muhasebe Ġlkeleri
GVK
: Gelir Vergisi Kanunu
ĠMKB
: Ġstanbul Menkul Kıymetler Borsası
Ġpc
: Ġdari Para Cezası
LDDS
:Long Distance Discount Service (Uzun Mesafe Ġndirimli
Telefon Servisi)
OECD
: Organisation For Economic Co – Operation and Development
(Ekonomik Kalkınma ve ĠĢbirliği Örgütü)
xiv
SEC
: ABD Sermaye Piyasası Kurulu (U. S. Securities and
Exchange Commission)
SAS
: Statement Of Auditing Standarts (Denetim Standartları
Tablosu)
S&P
: Standart & Poors
SOX
: Sarbanes Oxley Yasası
SPK
: Sermaye Piyasası Kurulu
SPKn
: Sermaye Piyasası Kanunu
TBK
: Türk Borçlar Kanunu
TCK
: Türk Ceza Kanunu
TDK
: Türk Dil Kurumu
TTK
: Türk Ticaret Kanunu
TL
: Türk Lirası
TMSK
: Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu
TMS
: Türkiye Muhasebe Standartları
TFRS
: Türkiye Finansal Raporlama Standartları
TDK
: Türk Dil Kurumu
UMS
: Uluslararası Muhasebe Standartları
UFRS
: Uluslararası Finansal Raporlama Standartları
VUK
: Vergi Usul Kanunu
vd
: ve diğerleri
1
GĠRĠġ
Sanayi Devrim‟inden bu yana meydana gelen geliĢmeler ile iĢletmeler,
faaliyet alanlarını geliĢtirip, ürün ve hizmetlerini çeĢitlendirmiĢler ve pazar alanlarını
geniĢletmiĢlerdir. Bu sayede artan kar oranları ve hisse değerleri çeĢitli finansman
yöntemleriyle daha da artırılmak istenmiĢ ve halka açık iĢletme modeli
geliĢtirilmiĢtir. Kurulan borsalar geliĢen iletiĢim teknolojileri ile uluslararası hale
gelip sermayenin dolaĢımı kolaylaĢmıĢtır. Ancak insanın daha da çok kazanma isteği,
ahlak ve yasa dıĢı çeĢitli yollarla kazanç elde etme isteğine neden olmuĢ ve
iĢletmenin kazançlarında bir kara delik olan muhasebe hilelerini yaratmıĢtır. Bu
hileler baĢta iĢletme olmak üzere iĢletmeyle ilgili tüm çıkar gruplarını zarara
uğratmaktadır. Ayrıca Amerika BirleĢik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği (AB)
ülkelerinde yaĢanan Enron, World Com ve Parmalat gibi büyük muhasebe hilesi
skandalları yatırımcıların finansal raporlama ve kurumsal açıklamalara güvenini
sarsmıĢtır. Piyasaların hareketliliğini ve güvenilirliği sürdürmek için baĢta ABD‟de
olmak üzere tüm dünyada denetim, kurumsal yönetim, muhasebe ve denetim
standartları konularında yeni düzenlemeler geliĢtirilmiĢtir.
Bu halka açık iĢletmelerden muhasebe hileleri ve çözüm önerileri baĢlıklı tez
çalıĢmasındaki amaç, halka açık iĢletmelerde yaĢanmıĢ muhasebe hilelerini
inceleyip, muhasebe hilelerini önleme ve ortaya çıkarmak amacıyla çözüm önerileri
getirmektedir.
Bu kapsamda ilk bölümde; ĠĢletmelerin amaçları, halka açık iĢletmelerin
hukuki yapısı ve farklılıkları, halka açık iĢletmelerin avantajları ve yükümlülükleri
ile iĢletmelerin çıkar grupları ve çıkar çatıĢmaları incelenmiĢtir. Ġkinci bölümde;
Muhasebe hilesi ve hatası kavramları ve bunların ayrımı, ABD‟de faaliyet gösteren
Sertifikalı Hile Denetçileri Birliği (Association of Certified Fraud Examiners –
ACFE) 2008‟de yayınladığı rapora göre muhasebe hilesi türleri incelenmiĢtir.
Üçüncü bölümde; Halka açık iĢletmelerde uluslararası çapta yaĢanmıĢ önemli
muhasebe hilesi skandalları incelenmiĢtir. Dördüncü bölümde; Muhasebe hilesi
önleme ve ortaya çıkarma yöntemleri incelenmiĢtir. Sonuç olarak ise halka açık
iĢletmelerde karĢılaĢılan muhasebe hileleri ve çözüm önerileri açıklanmıĢtır.
2
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
HALKA AÇIK ĠġLETME TANIMI VE HUKUKSAL ALT YAPISI
Tüketicilerin ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla mal ve hizmet üreten bir
iktisadi birim olan iĢletme, artan rekabete rağmen faaliyetlerini baĢarılı olarak
yürütmesi ve yönetmesi halinde büyüme yoluna gitmektedir. Küçük ve orta
büyüklükteki iĢletme olarak ticaret hayatına baĢlayan iĢletmeler, uygun koĢulları
sağladığı takdirde hisse senetlerini halka arz etmek suretiyle sermaye piyasalarında
iĢlem görmeye baĢlayarak halk açık iĢletme haline gelmektedirler. Tezin 1.
Bölümünde; iĢletme kavramı, sermaye Ģirketlerinin ticaret hukukumuza göre yapısı
ve halka açık iĢletmelerin tanımı ve hukuksal boyutu ele alınarak halka açık iĢletme
olmanın avantajları ve getirdiği yükümlülükler incelenmektedir. Ayrıca iĢletmelerin
faaliyet gösterdiği çevresi ele alınarak çıkar çatıĢması belirtilmektedir.
1.1.
ĠĢletmeler Hakkında Genel Bilgiler
ĠĢletme; emek, sermaye ve diğer üretim faktörlerini planlı, bilinçli ve
sistemli bir biçimde bir araya getirerek mal ya da hizmet üretimi ve iĢletmenin
amaçlarına ulaĢmak için üretim faktörlerinin yönetimi için ekonomik ve rasyonel
kararlar alan bir birimdir. Bu tanımlamadan çıkarılabileceği gibi iĢletme, içerisinde
emek faktörü bulunması nedeniyle herĢeyden önce toplumsal bir iĢbirliğinin sistemli
halidir. ĠĢletmeler, kar elde etme isteği ve sermaye faktörünün bulunması nedeniyle
ekonomik bir yapıdır. ĠĢletmelerin baĢlıca amacı, topluma mal ve hizmet üretmektir.
ĠĢletme, üretimde kullandığı makine, teçhizat ve diğer teknolojik üretim faktörlerini
mevcudunda bulundurması nedeniyle teknik bir yapılanmadır.
3
1.1.1. ĠĢletmenin Tanımı ve Alt Yapısı
Bir toplum içinde yaĢayan insanlar hayatlarını sürdürebilmek ve çalıĢma
hayatının devamını sağlamak için kıt kaynaklarla çeĢitli ve sınırsız ihtiyaçlarını
karĢılayacak mal ya da hizmetlere gerek duyarlar. Ġnsanoğlu tarihin geliĢim süreci
içinde ilk baĢta ihtiyaçlarını avcılık toplayıcılıkla sürdürmüĢ, tarım hayatının
geliĢimiyle birlikte bir metanın kullanım değeri ve metalar arasında ihtiyaçlara göre
değiĢimi ortaya çıkmıĢtır. Para ya da bir mal karĢılığı değiĢ tokuĢ esaslı pazarlar ve
piyasalar geliĢmiĢtir. Bu pazarlar da ihtiyaçlarını karĢılamak için ilk baĢta bireysel
giriĢimler oluĢmuĢ, ufak sermaye birikimleri ve tarihsel geliĢim süreci içinde bu
bireysel giriĢimler ilk baĢta ortak mesleki grupların üretimde buluĢmalarıyla ya da
sermaye birikimlerinin büyümeleriyle ticari örgütlenmelere dönüĢmüĢtür. Bu ticari
örgütlenmeler insanların ihtiyaçlarını sağlayacak mal ve hizmetlerin tedariki için
üretim faktörleri ismini verilen çeĢitli unsurları bir araya getirmektedir. Üretim
faktörlerinin birleĢtirip çalıĢma barıĢını sağlayıp üretim süreci sonunda ticari hayatın
temel metası olan ürün ortaya çıkarılır. Bu ürün ihtiyaç sahiplerine baĢarılı bir
pazarlama anlayıĢıyla satıldıktan sonra giriĢimciye kar olarak üretim sürecinin
sonucu olarak geri döner. Bu üretim faktörlerini bir araya getirip üretim sürecinin
sonunda pazarlama ile ürünü satıp kar elde eden bu ticari örgütlenmeye kısaca
iĢletme denir.
ĠĢletme bir süreci ifade eden, bu hareketli yönü ele alındığında, iĢlerin ve
iĢlemlerin, topluluğundan ibaret bulunan fonksiyonların tespiti, bu fonksiyonları
gerçekleĢtirecek organların vücuda getirilmesi ile iĢletme meydana gelmektedir.
ĠĢletme tanım olarak; gerçek ya da tüzel kiĢilerin ihtiyaçlarını karĢılamak
amacıyla üretim faktörlerini bir organizasyon içinde bir araya getirip, ekonomik
değeri olan mal ya da hizmet üretmek ve kar elde etme Ģartıyla pazarlamak üzere
faaliyetlerini sürdüren iktisadi, teknik ve hukuki birimdir. Bu tanımdan yola çıkılarak
bir takım özellikler geliĢtirilmiĢtir. Bu özellikler Ģu Ģekilde belirtilebilir (Mucuk,
2005: 26);
-
Ġktisadi mal ve hizmetlerin üretimini gerçekleĢtirmek için iĢlemekte oluĢu,
4
-
Ġktisadi mal ve hizmetlerin üretiminin gerçekleĢtirilmesi için gerekli teknik ve
üretim faktörlerinin uygun ortamda bir araya getirilmiĢ olması,
-
BaĢkalarının ihtiyacını karĢılarken sahibine kar sağlama amacının bulunması,
-
Varlığını sürdürmek ve büyümek için çaba sarf eden dinamik ve kompleks
(karmaĢık) bir yapıya sahip olması.
ĠĢletme için yapılan bu açıklamalardan sonra ortak ve genel bir tanıma
gidilebilir. Belirli bir ölçüde kar elde etmek ya da hizmet oluĢturmak amacıyla,
üretim faktörlerini (sermaye, emek, doğal kaynaklar) bilinçli, uyumlu ve sistemleri
olarak bir araya getiren ve toplumun ihtiyaç duyduğu mal ve hizmetleri üreten ya da
pazarlayan ekonomik ve sosyal kuruluĢlara iĢletme denir (Sabuncuoğlu ve Tokol,
1995: 9).
1.1.2. ĠĢletmelerin Amaçları
ĠĢletmeler toplumda sosyal bir varlık olarak yaĢayabilmeleri için tıpkı insanlar
gibi bir takım amaçlar peĢinde koĢarlar. Örgütsel açıdan veya iĢletme yönetimi
açısından amaçlar, örgütlerin faaliyetlerinin ve hatta varoluĢlarının nedenini
oluĢtururlar. Amaçlar iĢletmenin proje veya planlarına yol gösteren bir unsur
oldukları gibi hedeflerine ve misyonuna ne ölçüde ulaĢtığını yönetime bildiren birer
araç görevini de ifa ederler (Eren, 1991: 67). Amaçlar bu açıdan iĢletmenin orta ya
da uzun vadeli planlarında hedeflerine ulaĢabilmesinin denetiminde kullanabilecek
veri sağlamaktadır. ĠĢletmelerin amaçları, faaliyetlerinin sonucunda elde etmek
istedikleri olup iĢletmenin yaptığı iĢleri, faaliyetleri niçin yaptığını, neyi veya neleri
elde etmek için yaptıklarını belirten sonuçlardır (Ülgen ve Mirze, 2007: 185).
Amaçlar, performans ve sonuçların bir iĢin devamlılığını direkt etkilediği her yerde
gerekli olan ve iĢletmeyi diğer örgüt tiplerinden ayıran ve onun yapı özelliğini
oluĢturan temel unsurlardır (Eren, 1991: 68).
Bir amacın etkili bir amaç olabilmesi için; amaçlar sonuçları etkileyebilecek
önemli konuları kapsamı altına almalı, gerçekçi hedefleri yükseltilebilecek ön
görülere yer verilerek tespit etmeli, belirgin ve sayısal olarak ölçülebilir olmalı ve
zaman açısından bir sınıra sahip olmalıdır.
5
1.1.2.1. Ekonomik Amaçlar
Temel ekonomik amaçlar, faaliyetlerden optimal bir kar elde etmeye dayanır
ve bir iĢletmenin davranıĢ ve faaliyetleri üzerinde birinci derecede etkili olan
amaçlardır. Bu amaçlar dikkatli bir Ģekilde incelendiği zaman bunların odak
noktasında iĢletmenin varlığını sürdürme çabalarının yattığı görülecektir.
Temel ekonomik amaçlar, birbiri içine girmiĢ bir Ģekilde karlılık, büyüme ve
süreklilik olarak belirlenebilir (Dinçer, 1996: 71).
Kar Elde Etme
Kar, ekonomik amaçlar silsilesinin ilk basamağını oluĢturur. Kar, iĢletme
sahiplerini, yöneticileri ve diğer çalıĢanları, harekete geçiren en önemli güdüdür.
Çünkü iĢletme daha çok kar elde ettiği müddetçe iĢletme sahibini ve onun
sermayesini ve diğer paydaĢ grupların gelirlerini artıracaktır (Dinçer, 1996: 71).
Kar iĢletmenin yaptığı toplam giderlerin elde edilen toplam gelirden
düĢülmesi sonucu sağlanan net fazlalıktır. Bu fazlalık aynı zamanda iĢletmenin o
faaliyet dönemi baĢarı simgesidir. ĠĢletmenin karı yüksek çıktığında o iĢletmenin
faaliyetlerinin baĢarılı bir Ģekilde yürütüldüğü kanısına varılmaktadır. Bu açıdan
bakıldığında
ise
kar,
iĢletmeleri
birbirleriyle
karĢılaĢtırmanın
ve
iĢletme
performansının ölçüsü de olabilmektedir. Çoğu ekonomist yöneticilerin alternatif
eylemler arasındaki kararlar vermek ve iĢletme ve iĢletme yöneticilerinin
performanslarını değerlendirmek için iĢletmenin uzun vadeli piyasa değer
maksimizasyonunu ana amaç ve ölçüt olarak almıĢlardır. Bu iĢletmenin değeri
kavramı iĢletmenin borcu, alacağı, öz kaynağı, imtiyazlı hisse senedi gibi tüm
finansal değerlerin toplamından oluĢmaktadır.
Dünya tarihinde iĢletme ve finans bilimlerinin yol alması, finans araçlarının
ve finansman yöntemlerinin farklılaĢması ile Sanayi Devrimi‟nden itibaren iĢletme
amaçları da geliĢmiĢ ve bu amaçlar üzerine çeĢitli fikirler ortaya atılmıĢtır.
6
“1900‟lü yılların başından itibaren işletme karının maksimum kılınması
olarak ifade edilen işletme amacı bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren birçok
tartışmaya konu olmuştur. Kar kavramı tek başına bir anlam ifade etmemektedir.
Maksimize edilmeye çalışılan karın, kısa ya da uzun vadeli kar mı veya karlılık
ortamı ya da kar tutarı mı olduğu konusunda ortak bir sonuca varılamamıştır ve
karın daha çok sübjektif bir anlam taşıdığı ifade edilmektedir. Ayrıca değişik zaman
aralıklarında kar sağlayan yatırım projeleri arasındaki seçimde ortaya çıkan
belirsizlik ve yatırımlardan beklenen nakit akışlarının dikkate alınması da kar
maksimizasyonuna getirilen başlıca eleştirileri oluşturmaktadır. Karın en yüksek
düzeye çıkarılması iyi tanımlanmış bir şirket amacını ortaya koymamaktadır”
(Bealey vd., 2007: 12).
Finansman, fon temin etme olanaklarını arama Ģeklinde tarif edilen
geleneksel görüĢü bir kenara bırakarak varlıkların yönetimi, kaynakların kullanımı,
firmanın bütün olarak değerlendirilmesi fonksiyonlarını kapsamı içine alan bilimsel
bir niteliğe bürünmüĢ ve iĢletmenin piyasa değerinin maksimum kılma amacına
yönelmiĢtir (Düzer, 2008: 23).
ĠĢletme
amacının
hissedar
değerinin
maksimum
yapılmak
olarak
tanımlanması değer kavramının önemini ortaya çıkarmaktadır. Bilinen en iyi
performans ölçüm sistemi olması ve hissedar amacının firma değerini maksimize
etmek olması sebebiyle değer Ģirket ortaklarının ve organizasyonların ilgisini çeken
ve değiĢik anlamları içeren göreceli bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır (Düzer,
2008: 24).
Kar, iĢletmenin faaliyet dönemi baĢarı simgesi olarak değerlendirilirken Ģu
iĢlevleri de yerine getirmektedir (Can vd., 2001: 15,16):
-
ĠĢletmenin değiĢik dönemlerine ait faaliyet sonuçlarını ölçme ve
değerlendirme aracıdır.
-
Bir denetim aracıdır.
-
ĠĢletmenin yaĢamını sürdürme ve geliĢtirme aracıdır.
-
Daha verimli çalıĢmak, var olanı iyileĢtirmek ve üstün kılmak için iĢletme
içinde çalıĢanları güdülendirme ve isteklendirme aracıdır.
7
-
ĠĢletmenin mal ve hizmetlerini sunduğu tüketici kitle için de bir güvence
aracıdır.
-
ĠĢletmenin bazı yükümlülüklerinin yerine getirilmesine (vergi, hissedar payı
dağıtımı vb. gibi) olanak sağlama aracıdır.
Ancak karın en yüksek düzeye çıkarılması iyi tanımlanmıĢ bir Ģirket amacı
değildir. Bunun üç nedeni vardır (Brealey vd., 2005: 12):
-
“Karı en yüksek düzeye çıkarma” , “hangi yılın karı ” sorusunu yanıtsız
bırakır. Gelecek yılın karı daha sonraki yıllara ait karlar karĢılığında
sağlanacaksa, hissedarlar yöneticinin gelecek yıl karını arttırmasını
isteyebilirler.
-
Bir Ģirket gelecekteki kar artıĢını bu yıl kar payı dağıtmayıp serbest kalan
fonların yatırmak yoluyla sağlayabilir. ġirket ek yatırım üzerinden çok
düĢük bir getiri oranı elde ediyorsa bu da yatırımcıların çıkarına en uygunu
değildir.
-
Farklı muhasebe müdürleri karları farklı Ģekillerde hesaplayabilirler.
Dolayısıyla muhasebe kurallarının bir dizisini kullanınca karları yükselten
bir kararın baĢka bir diziyi kullanınca karları azaltabildiğinin keĢfedilmesi
mümkündür.
Büyüme
ĠĢletmelerin ekonomik bir amacı olarak büyüme, belli bir zaman süreci içinde
belli bir ölçekten baĢlayarak yapısını oluĢturan maddi ve benzeri unsurlarda meydana
gelen niceliksel bir niteliksel bir dizi değiĢim ve geliĢim faaliyetidir. Bu faaliyet
karlarda, satıĢlarda, pazar payında ve üretimdeki artıĢlar Ģeklinde de kendini gösterir
(Mucuk, 2005: 29). Ancak nitelik veya sayısal bakımdan bu büyümenin pazar, kar,
iĢletme hisse değeri artıĢları iĢletmenin maliyetlerini en aza indiren optimal
büyüklüğe kadar olması gereklidir. Çünkü optimal büyüklükten sonra iĢletmenin
maliyetleri tekrar artmaya baĢlayacaktır.
Günümüzde büyümek artık bir zorunluluk haline gelmiĢtir. Çünkü
büyümenin amacı, iĢletmenin ve çevrenin baskılarına karĢı koyma ve çevreye daha
iyi uyum sağlayabilmesidir. Böylece iĢletme pazarların geniĢletilmesine ve
8
geliĢtirilmesine cevap vererek bir rekabet ortamında bulunan diğer firmalarla
mücadele eder ve amacına ulaĢmak imkanına kavuĢur (Eren, 1991: 88). Sürekli
olarak büyüyen bir ekonomik yapı içinde iĢletmelerin en azından aynı oranda
büyümeleri mevcut konumlarını muhafaza için Ģarttır. Aksi halde gün geçtikçe
farkında olmadan küçüleceklerdir. Bu açıdan büyüme iĢletmelerin varlıklarını devam
ettirebilmelerinin önemli bir aracı haline gelmiĢtir (Dinçer, 1996: 71).
Süreklilik
ĠĢletmenin hayatının devam etmesi karlılık ve büyümesinin sürekliliğine
bağlıdır. Bu ise aynı zamanda iĢletmenin amaçlarındaki istikrarının göstergesidir.
Ancak her zaman karlılığını ve büyüme amacını gerçekleĢtiren iĢletmelerin hayatta
kalacakları tezi doğru değildir. Çünkü bazı karlı olan iĢletmeler faaliyetlerini sona
erdirebilir
veya
baĢka
iĢletmelerle
birleĢebilirler.
Süreklilik
amacının
gerçekleĢebilmesi için iĢletmelerin gelecekte ortaya çıkabilecek tehlikelere karĢı
hazırlıklı olması gerekir.
“Sürekli olarak değişen çevre, aynı zamanda belirsizlikler ortamıdır. Bu
belirsizlikler, işletmenin hayatının devam etmesini zora sokan risklerle doludur.
İşletmenin varlığını tehdit eden bu dış çevre riskleri ya işletmenin iradesi dışında
meydana gelen tehlikelerden ya da bir fırsatı yakalamak ümit ve çabasıyla işletmenin
göze aldığı tehlikeden kaynaklanabilir. Bu sebeple işletmelerde esnek davranabilmek
ve esnek yapıya sahip olmak zorunda olmaktadırlar. Bu esnek yapı ise işletmenin
büyüme ve kar etmesine hizmet eden bir araç rolü oynamaktadır” (Dinçer, 1996:
78,79).
1.1.2.2. ĠĢletmenin Sosyal Amaçları ve Topluma Fayda Yaratma
ĠĢletmelerin yukarıda belirtilen ve birbirinden ayrılamayan bu üç temel amacı
ekonomik amaçtır. ĠĢletmeler bu üç amacı gerçekleĢtirdikleri sürece geliĢimlerini
sağlayabilirler ve toplumla sağlıklı bir iliĢki kurulabilirler. Tek bir alana odaklanmak
ve sadece kar maksimizasyonunu hedef almak iĢletmeleri toplumdan soyutlar ve
9
böylece gelecek zamanda iĢletmenin sürekliliği tehlikeye düĢebilmektedir. ĠĢletme bu
ekonomik amaçlarını gerçekleĢtirilebilmesi için sosyal amaçları da dikkate almalıdır.
ĠĢletmelerin sosyal amaçları, iĢletmelerin iç veya dıĢ çevresinin baskılarından
kaynaklanmaktadır.
-
ĠĢletmenin içinden kaynaklanan amaçlar, iĢletmelerin sahipleri ve çalıĢan
personelin kiĢisel değerleriyle ilgilidir.
-
ĠĢletme dıĢından kaynaklananlar ise, müĢterilerin arzu ve isteklerini yerine
getirmeye ve iĢletmelerin kendini toplumda kabul ettirme, çevreye duyarlı
olmak, toplumun çeĢitli kurumları ve bireyleri ile iyi iliĢkiler içinde
bulunmasını kapsamaktadır.
Sosyal amaçların en başında gelen topluma fayda sağlama faaliyetinin
birinci aşaması, işletmelerin mal ve hizmetlerine talepte bulunan tüm tüketici
kesimlerin beklentilerine uygun bir yaklaşım sergilemeleri şeklinde anlaşılmalıdır.
İşletmelerin topluma fayda sağlamak amacı çerçevesinde tüketici kesimlerin
taleplerine uygun nitelik ve miktarda mal ve hizmet üretmeleri, söz konusu bu mal ve
hizmetleri, tüketicilerin istemlerine uygun zaman ve yerlerde, onların ödeme
güçlerine uygun fiyat ve değişim imkanlarıyla sunmaları sonucu oluşacak tatmin ve
sağlanacak fayda, aynı zamanda toplumun refah düzeyinin de gelişmesini sağlayıcı
rol oynayacaktır.
Topluma fayda sağlama amacının ikinci ve daha geniş boyutta ele alınması
aşamasında işletmenin mal ve hizmetlerine talepte bulunan tüketicileri tatmin etmesi
yanında genel olarak toplumun veya işletme ile doğrudan ya da dolaylı ilişkili tüm
kişi ve kuruluşlarının beklentilerinin de olumlu şekilde yanıtlanması yer almaktadır.
Bu bağlamda tüketicilerine faydalı olan bir işletme aynı zamanda örneğin çevreye de
duyarlı olmalı, toplumsal kıt kaynakları verimli kullanmaya özen göstermeli, ticari
sistem, rekabet ve etik kurallara saygılı davranmalı, çalışanlarının işletmeden
beklentilerini yanıtlamalı, iş ilişkisi içindeki diğer işletmeleri istismar etmemeli ve
devlete karşı sorumluluklarını da yerine getirmelidir (Can vd., 2001: 21,22).
10
Ġktisadi iĢletmelerin bir ölçüde kamu kurumlarına benzemesine yol açan
iĢletmelerin sosyal sorumluluğu kavramı (Mucuk, 2005: 29);
-
Hissedarlara uygun veya adil kar payı,
-
Personele uygun ücret ve iyi çalıĢma Ģartları,
-
Tüketicilere uygun fiyat ve kaliteli mal,
-
Hammadde ve malzeme satıcılarına uygun fiyat,
-
Çevre halkına karĢı çevreyi koruma ve iĢ imkanı sağlama,
-
Devlete, vergi verme gibi özellikle kısa vadede birbirleriyle çeliĢen çıkarları
uzlaĢtırma görev ve sorumluluğunu yüklemektedir.
1.2.
Türk Ticaret Hukukuna Göre Sermaye ġirketleri
Yürürlükteki 6102 sayılı TTK‟ya göre Ģirket türleri; sermaye Ģirketleri ve
Ģahıs Ģirketleri olarak ikiye ayrılmıĢtır. Tezin konusu olan halka açık iĢletmeler, birer
anonim Ģirket olduğundan ve anonim Ģirketler sermaye Ģirketleri grubunda yer
aldığından bu baĢlıkta sermaye Ģirket türleri incelenmektedir.
Sermaye Ģirketlerinde, ortakların sorumlulukları Ģirkete getirmeyi taahhüt
ettikleri sermaye miktarıyla sınırlıdır. Ortakların Ģirketteki ortaklık payları kiĢisel
değildir. Ortakların payları, ortakların karar vermesi halinde baĢkasına satılabilir
veya devredilebilir.
1.2.1. Sermayesi Paylara BölünmüĢ Komandit ġirket
Sermayesi paylara bölünmüĢ komandit Ģirket, sermayesi paylara bölünen ve
ortaklarından bir veya birkaçı şirket alacaklılarına karşı bir kollektif şirket ortağı,
diğerleri bir anonim şirket pay sahibi gibi sorumlu olan şirket olarak TTK‟da
tanımlanmıĢtır (TTK, madde 564). Bazı yönleriyle komandit ortaklıklara benzeyen
bu ortaklıklar, sermayesi paylara bölündüğünden ve komanditer ortakların bu
paylarını anonim ortaklık payları gibi serbestçe devredebilme veya elde edebilme
olanağı bulunduğundan sermaye Ģirketleri arasında yer alır.
11
Sermayesi paylara bölünmüĢ komandit Ģirket de anonim Ģirket gibi ani ve
aĢamalı olarak kurulabilir. Kurucular en az beĢ tane ve bunlardan en az bir tanesi
komandite yani sınırsız sorumlu olarak olmalıdır (Tuncer vd. 2007: 120).
Bu Ģirket türünde komanditerlerin birbirleriyle, komanditerlerin tümüyle ve
üçüncü kiĢilerle hukuki iliĢkileri, özellikle Ģirketin yönetimine ve temsiline iliĢkin
görev ve yetkileri, Ģirketten ayrılmaları, komandit Ģirketlerdeki hükümlere tabidir.
Bunların dıĢında kalan konularda ve kuruluĢ iĢlemlerinde sözleĢmede aksi hüküm
yoksa anonim Ģirket hükümleri uygulanır.
1.2.2. Limited ġirket
Almanya‟nın 19. yüzyılda özellikle sömürgeleriyle olan ticari iliĢkilerinde
anonim ortaklığa göre daha kolay kurulabilen bir ortaklık olduğu için yaratılan
limited ortaklık, savaĢ sonucu toprak alıĢveriĢleriyle diğer Avrupa ülkelerine de
yayılmıĢ ve eski Ticaret Kanunu Almanya‟dan alındığı için ülkemiz hukukunda da
yer almıĢtır (Tuncer vd., 2007: 118). TTK‟nun 573. maddesinde limited Ģirket, “bir
veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulur;
esas sermayesi belirli olup, bu sermaye esas sermaye paylarının toplamından
oluşur” Ģeklinde ifade olunmuĢtur. Yeni kanun ile Ģirket ortak sayısı Ģartı bire
indirilerek limited Ģirketin sahibi olan tek kiĢi, tek baĢına Ģirketi yönetebilir, kararları
kendisi alabilir ve bu sayede limited Ģirketin kuruluĢu ve yönetimi kolaylaĢmıĢtır.
Ortaklık sayısı yeni çıkarılan bu kanunla en çok 50 ortakla sınırlandırılmıĢtır
(TTK madde 574) ve minimum sermaye tutarı on bin Türk Lirası olarak ifade
edilmiĢtir (TKK madde 580). Limited Ģirketin esas sermaye payları ise en az 25 TL
olarak belirlenebilir (TKK madde 583). Ortakların sermaye olarak koyabilecekleri
varlıklar ise; üzerlerinde sınırlı bir ayni hak, haciz ve tedbir bulunmayan; nakden
değerlendirilebilen ve devir olunabilen, fikri mülkiyet hakları ile sanal ortamlar ve
adlar da dahil mal varlığı unsurları ayni sermaye olarak konulabilir. Ancak hizmet
edimleri, kiĢisel emek, ticari itibar ve vadesi gelmemiĢ alacaklar sermaye olamaz
(TTK madde 581). Ortaklar, Ģirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt
ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve Ģirket sözleĢmesinde ön görülen ek
12
ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdür (TTK madde
573).
Anonim Ģirketler her türlü iktisadi amaç ve konu için kurulabildikleri halde
limited Ģirketler bankacılık ve sigortacılık dıĢında kalan iktisadi amaç ve konular için
kurulabilir (Tuncer vd., 2007: 118, 119). Anonim Ģirkette ortak sayısı yönünden bir
üst sınır konmadığı halde limited Ģirketlerde bu sınır 50 ortak olarak belirtildiği için
limited Ģirketlerin halka arz yoluna gitmesi mümkün değildir.
1.2.3. Anonim ġirket
Anonim Ģirket TTK‟nun 329. maddesinde “sermayesi belirli ve paylara
bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız mal varlığıyla sorumlu bulunan şirket”
olarak
açıklanmıĢtır.
Anonim
Ģirketler
kanundan
aldığı
hakla
kanunen
yasaklanmamıĢ bankacılık ve sigortacılık faaliyetleri de dahil olmak üzere her türlü
ekonomik amaç ve konular için kurulabilir.
Yeni kanunun anonim Ģirketlere yönelik olarak ön gördüğü sermaye
konusundaki yenilik, kapalı anonim Ģirketlere kayıtlı sermaye sistemini benimseme
olanağının getirilmesidir. Kanunda dolaylı olarak esas sermaye ve kayıtlı sermaye
ayrımı da vurgulanmıĢ, esas sermayenin “tamamı esas sözleĢmede taahhüt edilmiĢ
bulunan sermayeyi”, kayıtlı sermayenin ise “sermayenin arttırılmasında yönetim
kuruluna tanınmıĢ yetki tavanını gösteren sermayeyi” ifade ettiği belirtilmiĢtir. Buna
göre anonim Ģirketlerde esas sermaye elli bin Türk Lirasından, kayıtlı sermaye
sistemini kabul edecek olan kapalı (halka açık olmayan) anonim Ģirketlerde ise
baĢlangıç sermayesi yüz bin Türk Lirasından aĢağı olmayacaktır. Anonim Ģirketlerde
baĢlangıç sermayesi kuruluĢta ve sisteme ilk geçildiğinde haiz olunması zorunlu
sermayedir; çıkarılmıĢ sermaye ise çıkarılmıĢ payların tümünün itibari değerlerinin
toplamını temsil eder (TTK madde 332).
Ayrıca ayni sermayeye katılabilecek unsurlar değerlendirilirse, üzerlerinde
sınırlı bir ayni hak, haciz ve tedbir bulunmayan, nakden değerlendirilebilen ve
devrolunabilen, fikri mülkiyet hakları ile sanal ortamlarda dahil, mal varlığı unsurları
13
ayni sermayeye konulabilir. Fakat hizmet edimleri, kiĢisel emek, ticari itibar ve
vadesi gelmemiĢ alacaklar sermaye olarak değerlendirilemez (TTK madde 342).
Yeni çıkarılan kanun ile asgari kurucu ve ortaklık konusunda önceki yasadaki
alt sınır 5‟ten 1‟e indirilmiĢtir. TTK 338. maddede anonim Ģirket kurucularının ve
pay sahiplerinin 1‟e düĢmesi halinde bu sonuca neden olan iĢlem tarihinden itibaren
yedi gün içinde yönetim kuruluna yazılı olarak bildirilir. Yönetim kurulu da
bildirimin alınıĢ tarihinden yedi gün içinde Ģirketin tek pay sahipli bir anonim Ģirket
olduğunu tescil ve ilan ettirir (TTK madde 338).
“Bir diğer önemli yenilik ise TTK‟da anonim şirket kuruluşunu, “kurulma” ve
“tüzel kişilik kazanma” olarak ikili bir ayrıma tabi tutmaktadır. Zira yasanın 335.
maddesinde birinci fıkrasında “Şirket kurucuların, kanuna uygun olarak
düzenlenmiş bulunan, sermayenin tamamını ödemeyi, şartsız taahhüt ettikleri,
imzalarının noterce onaylandığı esas sözleşmede, anonim şirket kurma iradelerini
açıklamalarıyla kurulur” denilmekte ve aynı maddenin ikinci fıkrasında da 335.
maddenin birinci fıkrasının saklı olduğu belirtilmektedir. Bu manada, anılan fıkra
“ön anonim şirket”in varlığına işaret etmekte ve şirketin oluşma anını açıklığa
kavuşturmaktadır. Kanunun 335. maddesinin ilk fıkrasında ise “Şirket ticaret
tesciline tescil ile tüzel kişilik kazanır” hükmü yer almaktadır. Dolayısıyla, bir önceki
TTK‟nunda, “anonim şirketin kurulması ile”, payların taahhüt edilip ana
sözleşmesinin imzalanmasından şirketin tescil ve ilanına kadar geçen süre
kastedildiği halde; kanun, kurucuların şirket ana sözleşmesini noter huzurunda
imzalamaları ile birlikte şirketin “kurulduğunu” (ön anonim varlığını) kabul
etmekte, ancak şirketin ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanacağını ön
görmektedir”. (AltaĢ, 2010: 34,35).
Anonim Ģirketlerin genel kurul, yönetim kurulu ve denetleme kurulu olmak
üzere 3 adet organı vardır. Bu organlar içerisinde en yetkili karar organı genel kurul
olup pay sahiplerinden yani tüm ortaklardan oluĢur. Her ortağın elinde bulundurduğu
hisse sayısı kadar oy hakkı mevcuttur. Yönetim kurulu, Ģirketi temsile yetkili ve
Ģirketin yönetiminden sorumlu olan kurul olup en az üç kiĢiden ve en çok üç yıllığına
pay sahiplerinden seçilir. Genel kurulun gerektiğinden yönetim kurulunu azletme
14
yetkisi vardır. Denetleme kurulu üyeleri, genel kurul tarafından en fazla üç yıl için ve
en çok 5 kiĢiden oluĢturulur. Denetçiler, anonim Ģirketlerde pay sahiplerinin
haklarını
korumak
üzere
görevlidir
ve
denetçiler
yönetim
kurulu
üyesi
olamayacakları gibi aynı zamanda Ģirket çalıĢanlarından da olmazlar.
Anonim Ģirketler, genel olarak Ģu nedenlerle sona ermektedir (TTK madde
529):
-
Esas sözleĢmede ön görülen sürenin sona ermesiyle
-
ĠĢletme konusunun gerçekleĢememesi ya da gerçekleĢmesinin imkansız hale
gelmesiyle
-
Esas sözleĢmede belirtilen sona erme sebeplerinden birinin meydana
gelmesiyle
-
Genel kurul kararıyla
-
Ġflas kararıyla
-
Kanunlarda ön görülen diğer hallerde
Anonim Ģirketler, ticaret hayatında en önemli fonksiyonu toplum içerisinde
dağınık ve küçük birikimleri toplayıp değerlendirip büyük yatırımcıların eline imkan
olarak sunarak yapılacak yatırımlarla istihdam sağlar. Ayrıca büyük sermaye ve
ortaklık gücüyle ileri teknoloji için araĢtırma geliĢtirme faaliyetlerinde ülkeye öncü
olur ve bunda baĢarılı olduğunda uygun fiyatlı kaliteli arz ile halkın yaĢam kalitesini
yükseltebilir. Bu duruma rağmen anonim Ģirketin bazı sakıncaları vardır ancak
hukuktan ve sermeye gücünden gelen avantajları da mevcuttur. Bunlar:
Anonim Ģirketlerin üstünlükleri:
-
Sorumluluk sınırlıdır. Ortaklar, sahip oldukları pay kadar borçlarından ve
vergi
yükümlülüğünden
sorumludurlar.
Ortakların
özel
varlıkları
alıkonulamaz.
-
Yönetim bir düzene bağlıdır. Ortaklar Ģirketin yönetimiyle ilgilenmezler.
Yönetim profesyonel yöneticilere bırakılır. ġirketin yönetimini yönetim
kurulu denetleyebilir. Yöneticiler yönetim kurulana karĢı sorumludurlar.
15
-
Ortaklık kolaylıkla devredilebilir. Anonim Ģirketlerde sermaye birikimi olan
herkes anonim Ģirkete ortak olabilir. Hisse senetlerinin satıĢıyla ortaklık
kolaylıkla, devredilebilir. ġirket kiĢilere bağlı kalmadığında uzun süre
yaĢayabilir.
-
Büyüme yeteneği sorunsuzdur. Yeni hisse senetleri çıkarılarak, örgüt biçimi
değiĢtirilmeden ortaklık istenildiği kadar büyütülebilir.
-
Daha iktisadidir. Büyüklüğün sağladığı üstünlüklerde yararlanılır. Büyük
miktarda alımlar daha ucuza sağlanır.
Anonim Ģirketin sakıncaları:
-
KuruluĢ iĢlemleri karıĢıktır. KuruluĢa iliĢkin kanuni hükümlere uymak
zorunludur. Bu nedenle hükümler teferruatlı, Ģartları ağır ve masraflıdır.
-
Hareket serbestisinden yoksundur. Önceden belirtilen amaçları değiĢtirmek
kolay değildir. ÇeĢitli kanun hükümlerini ve formalitelerini yerine getirmek
gerekir.
-
Özel durumlarda kredi almak güç olabilir. Özellikle küçük anonim Ģirketler
kredi bulmakta güçlük çekebilirler. Büyük anonim Ģirketlerde ise, kötü
yönetim sonucu finansal bakımda zayıf düĢüldüğünde kredi bulmak güçleĢir.
-
Yönetimi güçtür. Anonim Ģirket olmanın en büyük olumsuz yanı hisse
sahiplerinin yüksek kar elde etmek amacıyla yönetim kuruluna yatırım izni
vermek istememeleridir. Yüksek oranlı hisse sahipleri ve yönetim kurulu
üyeleri anonim Ģirketin devamlılığını ve yatırımların artmasını sağlamak için
kar dağıtım miktarını düĢük tutarak sermaye artıĢına giderler. Ancak hisse
sahiplerinin Ģirketten beklentisi kardır. Bu durum anonim Ģirketlerde en sık
yaĢanan bir çıkar çatıĢmasıdır. Özellikle büyük anonim Ģirketlerin yönetimi
ve denetlenmesinde birçok güçlüklerle karĢılaĢılır. Yönetim ile ortağın
birbirinden ayrılmasının sakıncası vekil olarak oylamaya katılma hakkının
bulunması nedeniyle, Ģirketin çıkarlarıyla pek ilgilenmeyen kiĢilere, Ģirketi
denetleme yetkisinin tanınmıĢ olmasıdır.
16
1.3.
Halka Açık ĠĢletmelere Genel BakıĢ
Anonim Ģirketler, yeni fon bulmak amacıyla ya da finansman sağlama
maliyetini düĢürmek için mevcut hisselerini halka arz ederek halka açık iĢletme
yoluna gidebilmektedir. Halka arz seçeneğinden farklı olarak anonim Ģirketin
ortakları kendi ortaklık hisse senetlerini bir kısmını baĢka bir kiĢiye satarak Ģirketin
ortak sayıları artıĢ göstermektedir. Halka arz ya da Ģirketin ortak sayının 500‟ü
geçmesi nedeniyle anonim Ģirket, halka açık Ģirket haline gelmektedir.
1.3.1. Halka Açık ĠĢletme Tanımı
“Şirketler, belli bir büyüklüğe ulaşıncaya kadar sermaye ihtiyaçlarını içsel
kaynaklardan sağlayabilirler. Büyüklük arttıkça içsel kaynaklardan sağlanan fonlar
yeterli gelmemeye başlar. Özellikle yüksek enflasyon ortamlarında, dışsal kaynak
ihtiyacı daha da artar. Şirketler artan sermaye ihtiyaçlarını içsel kaynaklar dışında
para veya sermaye piyasasından karşılayabilirler. Önemli olarak şirketlerin sermaye
yapılarını
bozmayacak
şekilde
söz
konusu
piyasalardan
dengeli
olarak
yararlanmalıdırlar. Dengeyi sağlamada finansman terazisinin sermaye piyasasının
temsil eden gözü, şirketlerin öz kaynak ile finansmanı, hukuki dilde, halka
açılmasıdır” (Sayar, 2003: 10).
BaĢlangıç olarak halka açılma iĢletmelerin çeĢitli yatırım araçları yoluyla
sermaye piyasalarında iĢlem görerek sermayeleri arttırma ve değer kazandırma
iĢlemidir. Belli bir aile, grup ya da tek kiĢinin elinde faaliyet gösteren iĢletme, yeni
ortak edinmek amacıyla, hisse senetlerini elinden çıkararak halka satıĢa sunar. Bu
iĢlem iĢletmenin yeterli, likit ve uygun maliyetli fon tedariki için alternatif bir
finansman yönetimi denilebilir. Halka açılma, geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerin
çoğunda kalkınmanın getirdiği sermaye birikimin sağlanması, faal tutulması ve diğer
taraftan sermayenin halk için adil dağılımının sağlaması açısından ekonomik bir
amaçtır. Bu açıdan 30.12.2012 tarihi 28513 sayılı Resmi Gazete‟de yayımlanan 6362
17
sayılı Sermaye Piyasası Kanunu (SPKn‟) da bu amacın kurallarını oluĢturarak
ülkemiz sermaye piyasalarına düzen getirmiĢtir.
Halka açık iĢletme en basit ifadeyle SPKn‟ 16. maddesinde belirtildiği gibi
pay sahibi sayısı 500‟ü aĢan anonim ortaklıklardır. Halka açık iĢletme denince akla
ilk gelen borsada iĢlem gören iĢletmeler akla gelmektedir. Ancak bu 16. maddede yer
alan ifadeyle iĢletme ortak sayısının 500‟ü aĢması durumunda halka açık anonim
ortaklık hükümlerine tabi olacaktır. Bu durumda iĢletme ortak sayısının 500 ‟ü
aĢtığını Sermaye Piyasası Kurulu‟na (SPK) bildirmelidir ve SPK‟nun denetimi
altında olmalıdır.
“SPKn‟da halka açık anonim şirketlere ilişkin yapmış olduğu bu tanımlarda
iki ayrı unsurdan söz edilmektedir. Tanımda yer alan hisse senetleri halka arz
edilmiş ortaklıktan kasıt kanunun aynı maddesine göre; hisse senetlerinin satın
alınması için her türlü yoldan halka çağrıda bulunulmasını, halkın bir anonim
ortaklığa katılmaya veya kurucu olmaya davet edilmesini, hisse senetlerinin borsalar
veya teşkilatlanmış diğer piyasalarda devamlı işlem görmesini, halka açık anonim
ortaklıkların sermaye artırımları dolayısıyla paylarının veya hisse senetlerinin
satışını ifade etmektedir” (Akbulak ve Akbulak, 2004: 94 - 95).
Kanunun 16. maddesinde ise “pay sahibi 500‟ü aşan anonim ortaklıkların
hisse senetleri halka arz olunmuş sayılır ve bu ortaklıklar halka açık anonim ortaklık
hükümlerine tabi olunur” demek suretiyle, halka arz kavramı geniĢletilmiĢtir. Yani
ortaklık sayısının 500‟ü aĢması hisse senetlerinin halka arz edildiğinde hukuki karine
oluĢturmaktadır.
SPKn‟daki tam tanımı itibariyle halka açık ortaklık, payları halka arz edilmiĢ
olan veya halka arz edilmiĢ sayılan anonim ortaklıklar Ģeklinde ifade edilmektedir
(SPKn‟, madde 3/e). Tanımın açılımının yapılabilmesi için halka arz kavramının
daha açıklanması gerekmektedir. Aynı kanunun 3/f maddesinde halka arz; sermaye
piyasası araçlarının satın alınması için her türlü yoldan yapılan genel bir çağrıyı ve
bu çağrı devamında gerçekleĢtirilen satıĢı olarak tanımlanmıĢtır.
18
En geniĢ tanımıyla halka açılma, bir Ģirketin yeni ortak edinmek üzere hisse
senetlerini belirli bir aile, belirli bir grup veya kiĢinin elinde çıkararak halka
satmasıdır. Böylece Ģirket, ortak sayısı itibariyle geniĢ bir kitlenin elinde olacaktır.
Halka açılmada temel amaç finansmandır. Halka açılan bir Ģirket, yeni ortaklardan
toplayacağı fonlarla ya yeni yatırımlara giriĢir ya mevcut borçlarını itfa eder ya da bu
ikisini birden gerçekleĢtirebilir (Sancak, 1999: 5).
Ekonomik mülkiyetin tabana, geniĢ halk katmanlarına yayılması hedefi ile
buna ortam sağlayacak piyasaların yapısına uygun kurum arayıĢının kesiĢme
noktasında doğan halka açık anonim ortaklık kavramının, SPKn‟daki tanımlanması
açıldığında, baĢlıca iki unsuru içerdiği görülmektedir (Tanör, 2003: 116, 117).
Birinci unsur; araç yönünden ortaya çıkmaktadır. Halka arz, ihraççı olarak
tanımlanan kurumların yapabilecekleri ve SPKn‟ hükümlerine bağlı bir faaliyettir.
Ancak araç açısından bakıldığında görüldüğü üzere ihraççı kimliğine sahip her
ortaklık ya da kurum bir halka açık anonim ortaklık örneği değildir. Halka açık
anonim ortaklık olmanın ilk koĢulu sermaye piyasası araçlarından hisse senedini
halka arz etmiĢ olmaktır. Hisse senetleri dıĢında kalan sermaye piyasası araçlarını
halka arz edenler bunları ihraç ve halka arz etmekle halka arz anonim ortaklık
kimliğini edinemezler.
Ġkinci unsur; taraflar yönünden ortaya çıkmaktadır. Piyasanın taraflarından,
kaynak sunanlar grubunda yer alan, fon tedarikçisi konumundaki tasarruf sahibi
yatırımcıların niteliği halka açık anonim ortaklığın oluĢum koĢullarından birini
meydana getirmektedir. SPKn‟daki tanıma göre, bir anonim Ģirketin halka açık
anonim Ģirket olabilmesi için ihraç edilen hisse senetlerinin sınırlı bir çevre içinde
kalmayıp, halk olarak ifade edilebilecek geniĢ kesimlere yöneltmiĢ olması ve ayrıca
böyle bir niceliğe arz edilmiĢ olması ya da borsalar veya teĢkilatlanmıĢ piyasalar
düzleminde herkese açık bir pazar ortamında devamlılık arz edecek biçimde iĢlem
görür konumda bulunması gerekmektedir.
Halka arzın tanımı, kapsamı ve öneminin daha iyi anlaĢılması, literatürde var
olan halka arzla ilgili kavramların açıklamasına yardımcı olacaktır. Halka arzla ilgili
19
literatürde iki kavram göze çarpmaktadır. Bu kavramlar da halka açılma ve halka
arzdır. Bu iki kavram birbirinden farklı gibi görünse de yakından iliĢkilidir.
“Halka arz, daha önce açıklandığı gibi halka açık anonim şirketlerin sermaye
artırımları dolayısıyla paylarının veya hisse senetlerinin satışı, sermaye piyasası
araçlarının satın alınması için her türlü yoldan halka çağrıda bulunulması, hisse
senetlerine ilk defa borsada pazar açılmasıdır. Halka açılma ise, halka kapalı bir
şirketin, halkın katılmasına olanak verecek biçimde, sermaye yapısında gerekli
düzeltmelerin yapılmasıdır. Halka açılma, daha kapsamlı olarak bir şirketin yeni
ortak edinmek üzere hisse senetlerini belirli bir aile, belirli bir grup veya kişinin
elinden çıkararak halka satmasıdır” (Sayar, 2003: 10). Halka açılma sonucunda
Ģirketlerin daha geniĢ yatırımcı kitlesine ulaĢabilmesi önemli bir noktadır.
Bir diğer tanıma göre, halka kapalı bir Ģirket ilk defa halka arz
gerçekleĢtirirse bu halka açılmadır (Koç, 1998: 11). Halka açılmanın temelinde,
halka kapalı bir Ģirketin hisselerini ilk defa halka arz etmesi vardır.
Halka arz, halka açılmaya göre daha geniĢ çerçeveye sahiptir. Halka arzın
temelinde önceden halka arz edilmiĢ hisse senetlerinin yeniden halka arzı vardır.
Oysa halka açılma, hisselerin ilk defa halka arz edilmesi durumunda kullanılan bir
kavramdır. Bir anlamda halka arz, halka açılmayı kapsamaktadır.
Halka arz kavramı, birden fazla halka arz edilmiĢ hisseler için
kullanıldığından, daha önce halka arz edilmemiĢ hisseler için halka açılma kavramı
kullanılmaktadır. Literatürde ise halka açılma kavramı yerine “ilk defa halka arz”
kavramı kullanımı daha yaygındır.
1.3.2. Halka Açık ĠĢletme Olmanın Avantajları
“Halka açık işletmeler ve sermaye piyasası birbirini tamamlayan iki taraftır.
Bu işletmeler, halkın elindeki tasarrufları sermaye piyasası aracılığı ile edinip
bünyelerine katmaktadırlar. İşletmelerin hisse senetlerini halka arz yoluyla sermaye
piyasasından öz sermaye şeklinde fon sağlamaları, işletme ve ortaklarına çok sayıda
20
avantaj sağlamakta, ülke ekonomisi ve toplumunu da olumlu şekilde etkilemektedir.
Öncelikle halka arzın işletmelere sağladığı en önemli faydalarından biri, şirketlere
belirli bir vadede faiz ve anapara ödenmesi gerektirmeden daha az maliyetli ek bir
fon sağlamasıdır. Ayrıca hisse senedinin borsada işlem görmesi, işletme değerinin ve
pay fiyatının belirlenmesine de olanak sağlamaktadır. Halka arzın şirketlere
sağladığı bir diğer avantaj ise, şirket ortaklarına net dağıtılabilir dönem karının en
az %20‟sini temettü olarak elde etme imkanı vermesidir. Tüm bu avantajların yanı
sıra halka açılma ile şirketler şeffaf olma, kamuyu doğru ve zamanında
bilgilendirme, bağımsız dış denetim yaptırma ve bu sayede yatırımcılar ile
kreditörler gözünde prestij ve güven kazanma avantajlara da sahip olmaktadırlar”
(Akbulak ve Akbulak, 2004: 3,4).
1.3.2.1. ġirket Yönetimi Açısından Faydaları
Finansman
Halka açılmada temel amaç finansmandır. Halka açılan bir ortaklık, yeni
ortaklardan edineceği fonlarla ya yatırım yapar ya da mevcut borçlarını öder ya da
ikisini birden gerçekleĢtirir.
Hisse senetlerini primli fiyatla halka arz etmekle Ģirketler, alternatif
finansman yöntemlerine göre daha düĢük maliyetle ve uzun vadeli bir kaynağı
kullanmaktadırlar. Hisse senedi ihracı yoluyla halka arz, elde edilen fon doğrudan
iĢletmenin kasasına girmektedir. ĠĢletme elde edeceği fonu yeni ürün ve hizmet
geliĢtirilmesinde, mali yapısının öz kaynak lehine düzeltilmesinde, iĢletme sermayesi
ihtiyacının karĢılanmasında, fabrika ve teçhizata yatırımda, borçların geri
ödenmesinde,
araĢtırma
ve
geliĢtirme
bölümünün
faaliyetlerine
katkıda
bulunulmasında kullanabilecektir.
ġirketler, halka açıldıktan ve hisse senetleri iĢlem görmeye baĢladıktan sonra,
hisse senetlerini teminat göstererek, kredi kullanabilme, borç senedi ihraç edebilme
olanağına da sahip olurlar (Ceylan, 2001: 34). Halka açılmanın tercih edilmesi;
iĢletmenin borçlanma kapasitesinin arttırılması, risklerin dağıtılması, finansal
21
esneklik kazandırılması, mali krizlere karĢı dayanaklığının arttırılması sebebiyle
bankalar ile olan iliĢkilerinde iĢletmeler daha fazla gücü elde etmelerini
sağlayacaktır. Bankalar, halka açılmamıĢ bir Ģirketin kredi değeri hakkında sınırlı bir
bilgiye sahip olmaktadır. Halka açık bir Ģirkette ise diğer Ģirketlere kıyasla mali
tablolarının daha güvenilir olduğu, bilgilerin doğruluğu ve bilgilerin zamanında
açıklanması nedeniyle daha ucuz kredi bulabileceklerdir.
“Sermayenin veya artan sermaye kısmının halka arz aracılığıyla çok sayıda
ortak arasında dağılması ise, daha önce bir veya birden fazla kişiye ait olan sermaye
nedeniyle bu kişilerin katlandıkları riskin birden fazla kişiye dağılması ve dolayısıyla
mevcut veya kurucu ortakların göze aldıkları riskin azaltılması anlamını taşır. Riskin
azaltılması ve dağıtılması, sermayenin çok sayıda kişiye dağılmasından ve halka
açılan şirketin hisse senetlerinin kolayca borsada nakde dönüştürülebilmesinden
kaynaklanır. Ayrıca hisse senetlerinin değeri, şirketin piyasa fiyatının saptanmasına
ve şirket yöneticileri ile çalışanlarının ne ölçüde başarılı olduklarının ölçülmesine
imkan yaratır” (ÇavuĢoğlu, 2008: 12).
Bir finansman kaynağı olan halka açılma, borçlanma gibi, firmanın belirli bir
vadede faiz ve anapara ödemesini gerektirmez. Bu nedenle halka açılma firmanın
itibarını, dolayısıyla gelecekteki borçlanma kapasitesini arttırmakta, finansal
esnekliğini sağlamakta, mali krize girme olasılığını düĢürmekte veya benzeri
krizlerden çıkmasını kolaylaĢtırmakta, satıĢ hacminde veya karlılığında oluĢacak ani
düĢüĢlere karĢı firmaya direnme gücü sağlamaktadır.
Likidite
Halka açılan Ģirketler, hisse senetlerini satarak kasada duran kağıtları nakde
çevirme beklentisindedirler. Bu açıdan halka arz, hisse senetlerinin likidite
kazanması açısından önemli bir kaynaktır. Halka arz edilen hisse senetlerinin ilgili
borsalarda istenilen zamanda, gerçek arz ve talebe göre oluĢan fiyatlardan, Ģeffaflık
içerisinde
alınıp
satılmasını
sağlayarak
hisse
senetlerine
likidite
özelliği
kazandırılmaktadır ayrıca Ģirketin ortaklarına ve hisse senedi primi kullanan Ģirket
çalıĢanlarına da önemli bir finansman imkanı sağlanmaktadır. Ayrıca halka arzdan
22
sonra halka açık iĢletmelerin hisseleri borsada iĢlem göreceğinden, istenildiğinde
kolayca nakde dönüĢtürülebilecektir.
Halka açılmıĢ bir Ģirket, halka kapalı Ģirketlere oranla likiditesinin yüksekliği
nedeniyle derecelendirme kurumlarınca yüksek bir notla değerlendirilecek ve
böylece hisse senetlerinin fiyatı yükselecektir. Ayrıca likidite özelliği ile ortaklar,
Ģirketin gerçek durumunu öğrenecekleri gibi kendi hisselerinin değerini de
belirleyebilirler (Ceylan, 2001: 34).
İkinci halka arz
Büyümek, Ģirketler için temel amaçlar içerisinde yer aldığından, birinci halka
arzdan sonraki arzlar da önem taĢımaktadır. Bu nedenle Ģirketlerin yatırım ve benzeri
nedenlerle ortaya çıkan kaynak gereksinimleri, mevcut ortakların rüçhan hakları
kısıtlanmak suretiyle ikincil halka arzlarla gerçekleĢtirilebilir (Ceylan, 2001: 34).
Ġlk halka arzın gerçekleĢtirilmesinin ardından hisse senedi fiyat ve
getirilerinin piyasalarda olumlu seyri halinde gelecekte mevcuttaki hisse senetlerinin
satıĢa çıkarılarak daha fazla fon elde edilmesi de halka açık iĢletmeler açısından
mümkündür. Türkiye‟deki sermaye piyasası mevzuatı halka açık iĢletmelere
yukarıda belirtilen ve ikincil halka arz olarak tanımlanan bu fırsatı tanımıĢtır.
ġirketler hisse senetleri iĢlem görmekte iken yatırım ve benzeri ihtiyaçları nedeniyle
ortaya çıkan kaynak gereksinmelerini mevcut ortaklarının rüçhan haklarını
kısıtlamak suretiyle gerçekleĢtirebilecekleri “ikinci halka arz” lar ile karĢılamak
suretiyle yeniden bir finansman imkanı yaratabilmiĢtirler.
Vergi avantajı
Halka açık bir Ģirketle halka açık olmayan bir Ģirketin kurumlar vergisi
bakımından herhangi bir vergi avantajı yoktur. Her ikisi de % 30 oranında kurumlar
vergisine tabidir.
Halka açık iĢletmelerin menkul sermaye iradı vergiden muaftır. Dağıtılan kar
payları üzerinden hesaplanan stopaj %10‟a düĢürülmüĢtür. Hisse çıkarımlarındaki
23
“emisyon primi”, kar payı olarak dağıtılmamak ve hisse senedi borsaya kote
ettirilmiĢ olmak koĢulu ile vergiden muaftır (Çatal ve ÖndeĢ, 2007: 303).
Gelir Vergisi Kanunundaki (GVK) 75/41 ve 94/6-b2 maddeleri ile 4369 sayılı
yasanın 39.3 ve 48.4 maddeleri değiĢtirilmiĢ ve daha önce söz konusu maddelerin
hükümleri gereği kurum kazançları üzerinden yapılan gelir vergisi tevkifatı
uygulaması 1999 yılı kazançlarından baĢlamak üzere değiĢtirilmiĢtir (Albez, 2003:
85, 86).
Getirilen yeni düzenlemelerle tam mükellef kurumlar, kurumlar vergisinden
istisna kazançlara isabet eden kısım düĢüldükten sonra, dağıttıkları kar paylarından
dağıtım sırasında gelir vergisi stopajı yapacaklardır. Bir baĢka ifadeyle kurum
kazancından yapılacak gelir vergisi stopajı, “karın dağıtılması” esasına bağlanmıĢtır.
Kar dağıtımı yapılmadığı sürece kurum kazancı üzerinden stopaj yapılmayacaktır.
Ayrıca parantez içi hüküm ile karın dağıtılmayıp sermaye ilavesi Ģirket açısından kar
dağıtımı sayılmamıĢ, bunun sonucu olarak da stopaj yapılmasına gerek kalmamıĢtır.
Bu yolla Ģirketlere oto finansman olanağı sağlanmıĢtır. Ayrıca stopaj matrahı
belirlenirken kurumlar vergisinden istisna kazançlara isabet eden kısım düĢülünce,
çifte vergilendirilme de önlenmiĢ olmaktadır. Yine gelir ve kurumlar vergisinden
muaf olanlar tarafından elde edilen bu tip gelirlerin de stopaja tabi olacağı bendin
sonuna eklenen parantez içi hüküm ile kabul edilmiĢtir.
“GVK‟nun 94. maddesinin 6/b-i5 bendinde belirtilen ve dağıtım halinde gelir
vergisi stopajına tabi tutulacak olan; kar payları GVK‟nun 75. maddesinin ikinci
1
Kurumlar Vergisi Kanunu uyarınca yıllık veya özel beyanname veren dar mükellef kurumların,
indirim ve istisnalar düĢülmeden önceki kurum kazancından, hesaplanan kurumlar vergisi düĢüldükten
sonra kalan kısmı.
2
Tam mükellef kurumlar tarafından; tam mükellef gerçek kiĢilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi
olmayanlara ve bu vergilerden muaf olanlara dağıtılan, 75 inci maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve
(3) numaralı bentlerinde yazılı kâr paylarından (kârın sermayeye eklenmesi kâr dağıtımı sayılmaz.),
3
Madde (39 ila 43 ) – (31/12/1960 tarih ve 193 sayılı Kanunun 75,76,80, 81 ve 82 nci maddeleri ile
ilgili olup, yerine iĢlenmiĢtir.)
4
Madde 48 – (31/12/1960 tarih ve 193 sayılı Kanunun 94 üncü maddesi ile ilgili olup yerine
iĢlenmiĢtir.
5
(a), (c) ve (d) bentlerinde yazılı kazançlardan.
24
fıkrasının 1, 2 ve 3
6
numaralı bentlerinde belirtilmiştir. Yapılan değişikliklerle
birlikte halka açık anonim şirket sayılma, GVK‟nun 94. maddesinin 6/b-i bendi
uyarınca dağıtılan kar payları için önem arz etmektedir. Yukarıda da belirtildiği
üzere, kurum karı dağıtıldığı takdirde tevkifat oranı Bakanlar Kurulu‟nca halka açık
anonim şirketler için diğer kurumlara göre farklılaştırılabilecektir. 20.08.1999 tarih
ve 99/13230 Sayılı kararname ile söz konusu tevkifat oranı, halka açık anonim şirket
sayılan kurumlar için %5 diğer kurumlar için ise %15 olarak belirlenmiştir. Böylece
halka açık şirketler için ek bir vergi avantajı daha yürürlüğe girmiş bulunmaktadır”
(Ceylan, 2001: 34).
Getirilen yeni düzenlemelerle tam mükellef kurumlar, kurumlar vergisinden
istisna kazançlara isabet eden kısım düĢüldükten sonra, dağıttıkları kar paylarından
dağıtım sırasında gelir vergisi stopajı yapacaklardır. Kapalı bir Ģirketle halka açık
olan Ģirketin gelir vergisi kesintisi oranlarının farklılık nedeni esasen Ģirketin değil
Ģirket ortaklarının, diğer bir ifadeyle, yatırımcıların lehinedir. Oran farklılığı, Ģirkete
değil, halka açılan Ģirketlerin senetlerine talep oluĢturmak için yatırımcılara
tanınmıĢtır (Albez, 2003: 85).
Tanıtım ve itibar
ġirket halka arz için hisse senetleri satıĢa çıkarılmadan önce çeĢitli ilanlarla
ve basın yayın araçlarıyla yatırımcıların Ģirkete ilgisinin çekmeye çalıĢacaktır. Halka
arz baĢladıktan sonra satıĢların basın yayın organlarında yer alması, yatırımcıların ve
halkın dikkatini Ģirkete, Ģirketin yöneticilerine ve ürünlerine ve Ģirketin hisse
senetlerine ilgi çekimini sağlayabilmektedir.
Hisse senetleri borsada iĢlem gören Ģirketler hakkındaki bilgiler, Ģeffaflık ve
kamuyu aydınlatma ilkeleri çerçevesinde yatırımcılara duyurulur. Bu durum
Ģirketlerin hem yurt içinde hem de yurt dıĢında tanınmalarına yardımcı olur. Böylece
Ģirketlerin aynı sektörde faaliyette bulunan Ģirketlerle iĢbirliğine girme, ortak giriĢim
oluĢturma ve benzeri konularda çalıĢma yapma Ģansları artar (Ceylan, 2001: 34).
6
ĠĢtirak hisselerinden doğan kazançlar (Limited ġirket ortaklarının, iĢ ortaklıkları ortaklarının ve
komanditerlerin kar payları ile kooperatiflerin dağıttıkları kazançlar bu zümreye dahildir.
Kooperatiflerin ortakları ile yaptıkları muamelelerden doğan karların ortaklara, kooperatifle yaptıkları
muameleler nisbetinde tevzii, kazanç dağıtımı sayılmaz.)
25
“Halka açılma, işletmelere şeffaf olma, kamuyu doğru ve zamanında
bilgilendirme, bağımsız dış denetim yaptırma gibi bir takım sorumluluklar
yüklemekte; işletmeler bu sayede yatırımcılar ve kreditörler gözünde prestij ve güven
kazanma olanağına sahip olmaktadır. Güven ve saygınlık artışı sermaye artışlarını
kolaylaştırmakta, sermaye piyasaları, bu tür ortaklıklar için uzun süreli fon
sağlamanın kaynağı haline gelmektedir. Ayrıca şirket hisselerinin borsada işlem
görmeye başlaması ile şirketle ilişkili kişilerin sayısı artacak ve basın şirketle ilgili
gelişmeleri daha yakından takip ederek halka duyuracaktır. Böylece ticari ilişkilerde
şirkete kolaylık sağlanırken, şirketin sürekli gündemde olması sağlanarak reklamı
yapılacaktır” (ÇavuĢoğlu, 2008: 16).
Kurumsallaşma
“Şirketlerin hisse senetlerini halka arz etmesi ve menkul kıymet borsalarında
işlem görmeye başlamaları SPK ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası‟nın (İMKB)
incelemelerini içeren bir süreç dahilinde gerçekleşmektedir. Ayrıca şirketler işlem
görmeye başlamalarından sonra mali tablolarını belirli dönemlerde bağımsız
denetim kuruluşlarına denetlettirmekte, ortaklarını ve kamuyu düzenli olarak
bilgilendirmekte ve SPK ve İMKB‟nin sürekli denetimine tabi olmaktadır. Halka
açık şirket, yasal düzenlemeler gereği sürekli denetim altında olacağı, gerekse
yatırımcılar tarafından izleneceği için yöneticiler daha dikkatli ve özenli olmak
zorundadır. Bu çerçevede halka açılmak ve hisse senetlerinin menkul kıymet
borsasında işlem görmesini sağlamak ile şirketler, sermaye piyasasının denetim
mekanizmaları sayesinde kurumsallaşma süreçlerini hızlandırmakta ve modern
yönetim tekniklerine daha kısa sürede kavuşabilmektedir” (Ayaz, 2006: 9).
Halka açılma Ģirketlere Ģeffaf olma, kamuyu doğru ve zamanında
bilgilendirme, bağımsız dıĢ denetim yaptırma ve uluslararası muhasebe standartlarını
uygulama gibi bir takım sorumluluklar yüklediği için söz konusu Ģirketler tüketiciler,
yatırımcılar ve kreditörler gözünde güven ve prestij kazanırlar. Üstelik halka arz
sürecinin baĢlaması ile birlikte Ģirket üzerinden oluĢturulacak çeĢitli denetim
mekanizmaları, Ģirkette profesyonellik anlayıĢı oluĢturmaya ve kurumsallaĢma
sürecini hızlandırmaya olanak sağlamaktadır.
26
1.3.2.2. Hissedarlar Açısından Faydaları
Bir anonim Ģirket halka açık iĢletme olmak için halka arz ettiği hisse
senetleri, anonim Ģirketin sermayesinin birbirine eĢit paylarından bir parçasını temsil
eden ve kanuni Ģekil Ģartlarına uygun olarak düzenlenen hukuken kıymetli evrak
hükmünde bir belgedir.
Hisse senetlerinin sahibine sağladığı baĢlıca haklar aĢağıdaki gibi
sıralanabilmektedir:
-
ġirket karından pay alma hakkı
-
ġirket yönetimine katılma hakkı
-
Oy kullanma hakkı
-
Rüçhan hakkı
-
Tasfiyeden pay alma hakkı
-
ġirketin faaliyetleri hakkında bilgi edinme hakkı
Halka açılma Ģirketleri Ģeffaf olmak, kamuyu doğru ve zamanında
bilgilendirme, bağımsız dıĢ denetim yaptırma gibi iktisadi, mali ve sosyal
sorumlulukları yüklediği için söz konusu Ģirketler, yatırımcılar için daha güvenilir
yatırım ortamı yaratır.
“Bir şirketin menkul kıymetlerinin borsaya kote edilmiş olması her ne kadar o
şirketin geleceği hakkında herhangi bir garanti vermese de, yine de söz konusu
şirketin incelemeye tabi tutulmuş, gerekli koşulları sağlanmış ve denetim altında
bulundurulan bir şirket olduğunu göstermektedir. Ayrıca borsalarda uygulanan
çeşitli kurallar ve alınan tedbirlerle, menkul kıymetlerin fiyatlarındaki aşırı
dalgalanmalar ve spekülatörlerine fiyat oyunları engellenmeye çalışılır. Tüm bu
faktörler, tasarruf sahipleri için güvenli bir yatırım ortamının oluşmasına hizmet
ederler” (Bolak, 2001: 47).
Halka açık anonim ortaklıklarda, ortaklık yapısı sermaye piyasası kanununa
ve sürekli denetime tabi olacağından ortaklık yöneticileri yönetimde daha özenli
davranma gereğini duymakta, ortaklarla yöneticiler arasında olabilecek çıkar
uyuĢmazlıkları büyük ölçüde önlenmektedir.
27
Yatırımcılar, kendi hisse senetleri için kesin bir pazarı bulunan Ģirketlere
yatırım yapmayı tercih ederler. Doğal olarak yatırımcı kuruluĢlar ve bireyler için bu
kesin pazarlanabilme gücü, daha dengeli fon temeli sağlamasında Ģirkete de avantaj
sağlar. Hisse senetlerinin serbestçe alınıp satılabilmesinin getirdiği likitlik durumu,
hissedarlara kendileri ile ilgili kararları kolaylıkla alınabilme olanağı sağlamaktadır.
1.3.2.3. Ülke Toplum ve Ekonomi Açısından Faydalar
GeliĢmekte olan ülkelerde ekonomik kalkınmayı engelleyen faktörlerin
baĢında; sermaye, kalifiye yetersizliği ve giriĢimcilik ruhunun yetersizliği ayrıca
fiziki, teknolojik, sosyal alt yapının olmayıĢı gelmektedir. Bu durumda devlet
ekonomiye müdahalede bulunmak üzere iĢletme kurup sanayi hayatına atılmaktadır.
Ancak sanayi hayatı geliĢimi tamamladıktan sonra devlet, serbest piyasa ekonomisini
canlı tutmak için üretimden çekilmek için elindeki kamu iĢletmelerini özelleĢtirerek
satar. Büyük kamu Ģirketlerinin özelleĢtirilmesinde genellikle halka arz tercih edilir.
Bu tercih özel iĢletmeler içinde halka arzda teĢviktir. Böylece sermaye mülkiyetinin
tabana yayılması, rekabette artıĢ, finansal kaynak sorununa çözüm bulunması,
üretimde ve istihdamda artıĢ sağlanabilmektedir.
30 Temmuz 1981 tarihinde ilk SPKn‟ yayımlanmıĢ, 1982‟de SPK kurulmuĢ
ve 1986‟da ĠMKB açılarak, sermaye piyasası için temel atılmıĢtır. Sermaye
piyasasının yapılandırılması ile menkul kıymetlerin yurda giriĢ ve çıkıĢı serbest
bırakılmıĢtır. Sermaye piyasasının zamanla geliĢim kazanmasıyla birlikte küçük
tasarruf sahipleri, geleneksel yatırım olanakları dıĢında sermaye piyasasını yeni bir
yatırım alanı olarak tanımaya baĢlamıĢtır.
Halka açık bir Ģirket, faaliyet sonuçları, dağıtılacak kar payları, Ģirket
yönetimini etkileyen olaylar, sermayede ve ihraç edilen hisse senetlerinde yapılan
değiĢiklikler, rekabet gücünü arttıracak yeni yatırımlar gibi önemli bilgileri halka
duyurmak zorundadır. Bu durumda haksız rekabeti engelleyerek Ģirketler arasında
ahlaklı mücadeleyi destekler. Halk içerisindeki potansiyel tasarruf sahiplerini
bilgilendirerek ellerindeki fonların yatırıma dönüĢümünü hızlandırır.
28
“Borsalar tüm alıcı ve satıcıları karşı karşıya getirerek her menkul kıymet
için tek bir fiyat oluşturmasını sağlarlar. Oluşan fiyatlar, borsa bültenlerinde
yayınlanarak ülkenin her yanına, hatta uluslararası düzeyde işlem gören menkul
kıymetlerde, tüm dünyaya yayılır. Bir takım işlemler borsa dışında, tezgah üstü
piyasalarda bile yapılsa, bu işlemlerde borsada oluşan fiyatlar esas alınır. Böylece
küçük tasarruf sahiplerinin menkul kıymet fiyatları konusunda aldatılmaları
önlenmiş olur” (Bolak, 2001: 47).
Ülke ekonomisi açısından daha kapsamlı olarak ele alındığında halka açılma
serbest piyasa ekonomisinin geliĢmesini ve sermayenin tabana yayılmasını
sağlamakla birlikte ekonomik durgunluk ve kriz dönemlerinde iĢletmelerin krizden
etkilenme derecesini azaltmaktadır ve ülkenin krizlerden en az ölçüde etkilenmesini
de sağlamaktadır. Ayrıca kiĢilerin ekonomik karar mekanizmalarının içine
çekilmesiyle birlikte piyasa demokrasinin artması halka açılmanın faydalarından bir
diğeridir. Sermaye piyasasının halka açılmaların sayıca artıĢı ile birlikte geniĢlemesi
ve geliĢmesi, küçük tasarruf sahiplerinin altın, döviz, gayrimenkul gibi alanlara
yatırım yapmak yerine, tasarruflarını menkul kıymetlere yöneltmeleri, sinai
mülkiyetin daha geniĢ halk kitlelerine yayılmasını ve iĢçi, memur gibi küçük tasarruf
sahiplerinin de oluĢan sınai karlardan pay almalarını sağlayacak, gelir dağılımını
düzelmesine de katkıda bulunacaktır. ĠĢletmelerin finansman ihtiyaçlarını karĢılamak
için sermaye artırımına gitmeleri ve hisselerin borsada satılmasıyla ortak sayısının
artması mülkiyetin tabana yayılmasına hizmet edecektir.
Bir Ģirketin menkul kıymetlerinin borsada değer kazanması ya da kaybetmesi,
o Ģirketin baĢarısının ve güvenilirliğinin en iyi göstergesidir. Borsalar makroekonomi
açısından da baromotre görevi yapar. Enflasyonun, para arzının, gayrisafi milli
hasılanın, yatırım tasarruf oranlarının, döviz fiyatlarındaki değiĢmelerin, siyasi
istikrarsızlıkların ekonomi üzerindeki etkilerinin en iyi izlenebildiği yerlerden biri de
menkul kıymet borsalarıdır (Bolak, 2001: 49).
29
1.3.3. Halka Arz Yöntemleri
Ülkemizde hisse senetlerinin satıĢına iliĢkin esaslar, SPK‟nun Seri: I, No: 40
sayılı “Payların Kurul Kaydına Alınmasına ve SatıĢına ĠliĢkin Esaslar Tebliği” ile
düzenlenmiĢtir.
Tebliğ‟de yer alan maddelerle halka arz iĢleminde iki yöntem ifade edilmiĢtir.
Bunlar; mevcut payların halka arzı ve sermaye artırımıdır. Ayrıca tebliğde
düzenlenmemiĢ ancak uygulanmasında sakınca olmayan tebliğde belirtilen her iki
yöntemin birlikte kullanılmasıyla oluĢan karma bir yöntem de söz konusudur.
1.3.3.1. Portföyden SatıĢ – Mevcut Payların Halka Arzı
Mevcut payların halka arzı yönteminde, Ģirketin mevcut ortakları ellerinde
bulunan ortaklık haklarını temsil eden hisse senetlerini satmak suretiyle Ģirketi halka
açık duruma getirebilirler. Bu durumda söz konusu olan, Ģirketin tüzel ve gerçek kiĢi
ortaklarının portföylerinde mevcut olan ve Ģirket tarafından öncesinde halka arz
edilmiĢ hisse senetleridir (Sayar, 2003: 16). Dolayısıyla portföyden satıĢ yönteminde,
Ģirket ortak sayısının artması sonucu halka açık Ģirket durumuna geçer. Ortak
açısından bu iĢlemin sonucu ise sermaye payının azalması ve karĢılığında belli bir
satıĢ hasılatı elde etmesidir (Akbulak ve Akbulak, 2005: 5).
Bu yöntemin ayırt edici özelliği, payların nominal değerleri üzerinden
sağlanan primin paylarını halka satan kiĢiye ait olmasıdır. Kaynağı sağlayan kiĢi ise
elde ettiği fonu, aynı firmaya sermaye olarak koyabileceği gibi, borç olarak verebilir
ya da dilediği Ģekilde kullanabilir. Bu yöntem Ģirketi yatırımlardan mahrum bırakma,
borçlanma gibi durumlarla karĢı karĢıya bırakır (SPK, 2012: 13). Böylece halka arz
iĢleminden geçen hisse senetlerini alan yatırımcıların edindikleri fonun, hisse senedi
aldıkları iĢletme tarafından kullanılma tehlikesi, iĢletmelerin baĢka bir yöntem
aramaya itmektedir.
30
Bu itibarla, mevcut payların halka arzı yönteminde, hisse senetlerinin primli
satıĢı nedeniyle ortaya çıkacak gelir tutarı Ģirkete değil, hisse senetlerini halka arz
etmiĢ olan ortağa ait olmaktadır. Bunun anlamı, halka açılarak sermaye piyasasından
ucuz finansman kaynağı sağlamayı ve sermaye yapısını iyileĢtirmeyi amaçlayan
Ģirketin, bu yöntemle yapılan halka açılmalarda oluĢan yeni kaynaktan doğrudan
yararlanma imkanının ilk aĢamada olmamasıdır (Sayar, 2003: 16). Böylece halka arz
iĢleminden geçen hisse senetlerini alan yatırımcıların edindikleri fonun hisse senedi
aldıkları iĢletme tarafından kullanılmaması, satıĢtan elde edilen gelirin tasarrufunun
ve finansmanın hisse senedi sahibi olmasından dolayı, iĢletmeleri baĢka bir yöntem
aramaya itmektedir.
1.3.3.2. Sermaye Artırımı – Yeni Pay Ġhracı Yöntemi
Bu yöntemde halka açılma için, esas sermaye sisteminde bulunan Ģirketlerde
genel kurul kararı ve kayıtlı sermaye sisteminde bulunan Ģirketlerde, esas
sözleĢmelerinde hüküm bulunmak kaydıyla, yönetim kurulu kararı ile sermaye
arttırılır ve yeni pay alma hakları tamamen veya kısmen sınırlandırılarak, paylar
halka arz edilir (Akbulak ve Akbulak, 2004: 98).
Sermaye artırımı yöntemin baĢlıca özelliği, halka açılacak Ģirketlerin mevcut
ortaklarının yeni pay alma haklarını kısıtlamak yoluyla Ģirkete yeni ortakların
girmesinin sağlanmasıdır. Bu bağlamda, ortak sayısı artar, eski ortakların Ģirketteki
pay oranları azalır, ancak Ģirkete azalan payların satıĢ fiyatı ile çarpımı kadar fon
girer. Bu fon Ģirketindir ve Ģirket bünyesinde kullanılır (Sayar, 2003: 16).
Sermaye artırımı yönteminin portföyden satıĢ yöntemine göre üstünlüğü,
nominal bedelin üzerine satıĢa sunulan hisse senetlerinden elde edilen hasılatın
doğrudan doğruya hisse senetlerini ihraç eden Ģirket tarafından belirlenen finansal
amaçlar doğrultusunda kullanılmasıdır. Sermaye artırımı yoluyla halka açılan
Ģirketlerde, elde edilen ihraç primi (emisyon primi) Ģirkette kalacak ve Ģirketin
kazanma gücünü artıracaktır (Sayar, 2003: 17).
31
1.3.3.3. Karma Yöntem
Bir anonim ortaklıkta bir yandan sermaye artırımına giderek çıkarılan yeni
hisse senetleri halka arz edilirken, diğer yandan ortakların elinde bulunan mevcut
hisse senetlerinin halka arzı yoluna gidilmesi halinde karma yöntem söz konusu olur.
Bu yöntem ile halka açılmanın söz konusu olabilmesi gerekli iĢlemler hakkında
herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu yöntemle halka arz iĢlemi çok fazla
gerçekleĢmemekle birlikte bu yöntemin kullanılması da mümkündür.
ĠĢletmeler, her iki yöntemi birlikte kullanmayı da tercih edebilme hakkına
sahiptir. Bu durumda hem iĢletmeye kaynak giriĢi sağlanmakta hem de mevcut
hissedarlar ellerindeki hisse senetlerini satma olanağı bularak bir çıkar dengesi
kurabilirler.
1.3.4. Halka Arzda SatıĢ Yöntemleri
SPKn‟, sermaye piyasası araçlarının halka arz ve satıĢ iĢlemlerini getirdiği
kurallarla düzenleyerek, yatırımcıların ihraççılar tarafından yanlıĢ bilgilendirilmesini
önlemeye çalıĢmaktadır. Bu amaç sebebiyle halka açık iĢletmeler, halka arz ve hisse
senetlerinin satıĢında SPK‟nun koymuĢ olduğu halka arz satıĢ yöntemlerine iliĢkin
kurallara uymakla yükümlüdür.
Halka açık iĢletmelerin ya da halka açılma yolundaki iĢletmelerin paylarını
halka arz sırasındaki satıĢ yöntemleri Seri: VIII, No:66 “Sermaye Piyasası
Araçlarının Halka Arzında SatıĢ Yöntemlerine ĠliĢkin Esaslar Tebliği” ile
düzenlenmiĢtir. Tebliğde yer alan maddelere göre satıĢ yöntemlerini seçme avantajı
iĢletmelerin durumuna göre tercihe bırakılmıĢtır.
Hisse senedi İMKB‟de işlem gören ortaklıklar; Tebliğin 12. maddesinde
belirtildiği üzere “payları Borsa‟da işlem gören ortaklıkların yeni pay alma
haklarının kullandırılmasında sonra kalan payların satışı ile Gelişen İşletmeler
32
Piyasası‟nda ilk defa işlem görmek üzere yapılacak pay satışlarında Borsa‟da satış
yönteminin kullanılması zorunludur. ”
Halka açılmak üzere hisse senedi satışı yapacak ortaklıklar; Tebliğin 12.
maddesinde ise aracı kurumlar dıĢında kalan halka açık olmayan ortaklıkların, hisse
senetlerinin hissedarları tarafından halka arz edilmesi ile kanun hükümlerine göre
halka açık olmayan ortaklıkların sermaye artırarak, artırılan sermayeyi temsil eden
paylarını kısmen veya tamamının halka arz etmeleri durumunda talep toplama veya
borsada satıĢ yöntemlerinden birinin kullanması zorunlu olduğu belirtilmiĢtir.
Nitelikleri belirlenmiş halka açık ortaklıklar; Tebliğin 12. maddesine göre
“halka açık ortaklıkların sermaye arttırımı yoluyla hisse senedi satışlarında SPK‟ca
belirlenen standartlara uygun olarak hazırlanmış son yıla ait bilançolarına göre,
hisselerinin defter değeri nominal değerinin en az iki katı olan ortaklıkların; aynı
bilanço üzerinden net dönem karı elde etmiş olmaları ve bilanço aktif toplamlarının
10.000.000 TL‟sini aşmış olmaları halinde talep toplama ve borsada satış
yöntemlerinden birinin uygulanması zorunludur. Ancak yeni pay alma haklarının
kullanılmasından sonra kalan tutarın, nakit karşılığı artırılacak sermayeye oranının
% 5 ve altında kalması durumunda, yapılacak başvuru üzerinde bu yöntemler
uygulanmayabilir”.
1.3.4.1. Talep Toplama Yöntemi
Talep toplama yöntemi, potansiyel yatırımcıların satıĢa çıkarılan çeĢitli
sermaye piyasası araçları üzerine ilgili talepler toplanıp genel bir talep
değerlendirmesi sonucunda satıĢa çıkarılan araçların talep eden yatırımcılar arasında
dağıtım iĢlemidir.
Halka
arza
iliĢkin
yatırımcı
taleplerini
toplanıp,
ilgili
talepler
değerlendirilerek, taleplerle bağlantılı olarak hisse senetleri dağıtılır. Bu talep
toplama iĢlemi sabit fiyatta talep toplama ve fiyat teklifi alma yoluyla talep toplama
yöntemi olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
33
Sabit Fiyatla Talep Toplama
Sabit fiyatla talep toplama yönetim uygulamada en çok baĢvurulan
yöntemdir. Bu yöntemde ihraççı veya hissedar yapılmıĢ olan ön fizibilite çalıĢmaları
ıĢığında sabit bir fiyat ve arz edilecek hisse miktarını belirlemektedir. Bu fiyata göre
yatırımcıların talepleri toplanmaktadır (Koç, 1998: 13).
Bu yöntemde, satışa sunulan hisse senetleri için sabit bir fiyat belirlenir.
Yatırımcının bu yöntemde fiyat seçme şansı yoktur. Yatırımcılardan gelen talepleri
toplamak için bir talep formu hazırlanır. Yatırımcılar formu doldurduktan sonra
talep ettikleri miktara ait bedeli, sirkülerde belirtilen banka hesap numarasına
yatırır. Kişiler istedikleri takdirde taleplerine bir alt sınır koyabilir. Böylece
kendilerine bu sınırın altında pay düştüğü zaman hisseleri almaktan vazgeçebilir
(Karslı, 2004: 48).
“Taleplerin arz edilen miktardan az veya fazla olması durumunda değişik
yöntemler izlenir. Toplam talep, satışa sunulan miktardan az olduğunda bütün
talepler karşılanır. Fazla olduğunda ise satışa sunulan toplam tutar, talep eden
yatırımcı sayısına bölünür. Bulunan miktar ve altındaki talepler karşılanır. Toplam
talep fazla olduğunda kalan tutar, talebi tamamen karşılanamayan yatırımcı sayısına
bölünerek dağıtılır. Dağıtım işlemi tüm satışa sunulan hisse senetleri bitinceye kadar
devam eder” (Koç, 1998: 56).
Bu yöntemde izahname ve sirkülerde belirtilmesi Ģartıyla; halka arz edilecek
sermaye piyasası araçları yatırımcı grubuna, ihraççının çalıĢanlarına, ticari organik
bağı bulunan yatırımcı kitlesine veya ihraççının/hissedarın belirleyeceği bir yatırımcı
kitlesine satılmak üzere sınırlandırılabilmektedir.
Fiyat Teklifi Alma Yoluyla Talep Toplama
Temel olarak bu yöntemde aracı kurum öncelikle potansiyel yatırımcılarla
görüĢür ve yatırımcılardan bağlayıcı olmayan fiyat teklifleri alır. Daha sonra, fiyat
teklifleri en yüksek fiyat teklifinden en düĢük fiyat teklifine doğru sıralanarak bir
tabloya dönüĢtürülür (Akbulak ve Akbulak, 2004: 107).
34
Bu yöntemde hisselerin satışı için sabit bir fiyat belirlenmemiştir. Hisseler
için minimum bir satış fiyatı belirlenip bu fiyat üzerindeki teklifler alınır. Toplanan
teklifler en yüksek fiyattan en düşük fiyata doğru sıralanır. Her fiyat düzeyinde talep
edilen miktarlar ile birikimli (kümülatif) miktarları gösteren bir tablo hazırlanır.
Birikimli olarak en çok hisse senedinin satılabildiği fiyat, satış fiyatı olarak
belirlenir. Talep, arz edilen hisse miktarından az ise hisseler yatırımcılar arasında
talep miktarlarıyla orantılı olarak dağıtılır. Talep fazla ise en yüksek fiyatlı talepten
başlanarak dağıtım yapılır (Koç, 1998: 58).
Bu yöntemin sabit fiyatla talep toplama yöntemine göre farklılığı, bu tür
halka sabit fiyatla talep toplamasından farklı olarak, ihraççı tarafından hisse
senetlerinin satıĢlarında asgari bir satıĢ fiyatı belirlenir, bu taban satıĢ fiyatı
üzerindeki fiyat teklifleri toplanır.
Tebliğin 15. maddesindeki daha ayrıntılı açıklamasında ise “Toplanan
teklifler, en yüksek fiyat teklifinden en düşük fiyat teklifine doğru olmak üzere, her
fiyat düzeyinde talep edilen miktarlar ile birikimli miktarları gösteren bir tabloya
dönüştürülür. Birikimli olarak en çok payın satılabildiği fiyat, satış fiyatı olarak
belirlenir ” denilmektedir.
1.3.4.2. Talep Toplamaksızın SatıĢ Yöntemi
Talep
toplamaksızın
satıĢ
yöntemi,
hisse
senedine
yeterli
talep
bulunamaması halinde bizzat ihraççı veya aracı kuruluĢ vasıtası ile belirli bir fiyat
tespit edilerek, yatırımcılardan talep toplamaksızın halka arz yoluyla satıĢıdır
(Akbulak ve Akbulak, 2004: 107). Bu yöntemin uygulanması halinde; tasarruf
sahipleri, sirkülerde belirtilen süre içinde pay bedellerini bir bankada açılan özel
hesaba yatırarak sermaye artırımına katılırlar (Seri: VIII, No:66, madde 16).
35
1.3.4.3. Borsada SatıĢ Yöntemi
Hisse senetlerinin “Borsada SatıĢ” yöntemiyle halka arzı, SPK‟nun onayı
üzerine ĠMKB Yönetmeliği çerçevesinde gerçekleĢtirilir (Koç, 1998: 16).
Bu yöntemde, sabit fiyat ile borsadaki her bir satıĢın tescili sağlanır. SatıĢ,
önceden belirlenen bir aracı kurum vasıtasıyla öncelikle ilgili borsanın birincil
piyasasında gerçekleĢtirilir. Bu piyasada halka arz olunan hisse senetlerini alan
yatırımcılar, bu hisse senetlerini satabilmek için söz konusu hisse senetlerinin ikincil
piyasada iĢlem görmesini beklemek zorundadır. SPK‟ya kayıt sırasına seçilen fiyat
halka arz fiyatı olur. Buradan itibaren daha sonra hisse senetleri değer fiyatlar ĠMKB
tarafından belirlenen günlük limitler Ģeklinde serbest olarak hareket eder.
1.3.5. Halka Arz Prosedürü
Hisse senetlerinin halka arzı SPK‟nun, Borsa‟da iĢlem görmesi ĠMKB‟nin
incelemelerine tabidir. ġirketlerin hisse senetlerinin halka arzına ve Borsa‟da iĢlem
görmesine karar vermesinden sonra, hisse senetlerinin Borsa‟da iĢlem görmeye
baĢladığı güne kadar geçen sürede uygulanan prosedür Ģu Ģekildedir (SPK, 2012: 1416):
Ön Hazırlık
Paylarını halka arz etmek ve Borsa‟da iĢlem görmesini sağlamak için karar
alan Ģirket, öncelikle halka arza aracılık yapmaya yetkili bir aracı kuruluĢla sözleĢme
imzalar ve esas sözleĢmesinde sermaye piyasası mevzuatı açısından gerekli
değiĢiklikleri yapmak için SPK‟ya baĢvurur. ġirket esas sözleĢmesinde payların devir
ve tedavülünü kısıtlayıcı, ortakların haklarını kullanmalarını engelleyici hükümler
söz konusu ise bu hükümlerin esas sözleĢmeden arındırılması, ayrıca esas
sözleĢmenin diğer hükümlerinin sermaye piyasası mevzuatına uygun hale getirilmesi
gerekir. Kurul‟un uygun görüĢü alındıktan sonra söz konusu esas sözleĢme
değiĢiklikleri anonim ortaklık genel kurulunun onayına sunulur.
36
Başvuru
Aracı KuruluĢ, payların Kurul kaydına alınması amacı ile Kurul‟a ve tercihen
eĢzamanlı olarak, Borsa tarafından istenilen bilgi ve belgeler ile payların halka arz
edilmesinden sonra Borsa‟ya kote edilmesi ve Borsa‟nın ilgili pazarında iĢlem
görebilmesi için Borsa‟ya baĢvuruda bulunur. ġirket SPK müracaatı ile eĢ zamanlı
olarak, Borsa tarafından istenilen bilgi ve belgeler ile hisse senetlerinin halka arz
edilmesinden sonra Borsa‟nın ilgili pazarında iĢlem görebilmesi için Borsa‟ya
baĢvuruda bulunur.
Kurulun Borsa‟dan Görüş İstemesi
Kurul, halka arz izahnamesinde yazılmak üzere baĢvuru ile birlikte baĢvuruda
bulunan Ģirketin paylarının Borsa‟nın hangi pazarında iĢlem görebileceğine dair
Borsa görüĢünü talep eder.
İncelemeler
ġirketin halka arz ve Borsa‟da iĢlem görme baĢvurusundaki eksik bilgi ve
belgeler tamamlandıktan sonra, ġirket merkez ve üretim tesisleri SPK ve Borsa
uzmanlarınca ziyaret edilerek yerinde incelemelerde bulunur. Ġnceleme sonuçlarına
iliĢkin olarak her iki kurum uzmanlarınca hazırlanan rapor kurumların karar
organlarına sunulur.
SPK‟ya Görüş Gönderilmesi
Borsa uzmanları tarafından hazırlanan raporun Borsa Yönetim Kurulu‟nda
görüĢülmesi
sonucunda,
Ģirket
hisse
senetlerinin
Borsa‟da
iĢlem
görüp
göremeyeceği, iĢlem görecek ise Borsa pazarlarından hangisinde iĢlem görebileceği
karara bağlanır ve alınan karar, halka arz izahnamesinde yazılmak üzere SPK‟ya
iletilir.
Hisse Senetlerinin Kurul Kaydına Alınması
SPK tarafından yapılan incelemeler neticesinde hazırlanan rapor ile hisse
senetleri Kurul tarafından kayda alınır. Bu aĢamada ġirket‟e kayda alma belgesi,
37
Kurulca onaylı halka arz izahnamesi, sirküleri ve hisse senedi örneği verilir.
Hisse Senetlerinin Halka Arzı
Kurul‟un hisse senetlerini kayda almasından sonra izahnamenin Ticaret Sicili
‟ne tescili ve Ticaret Sicil Gazetesinde ilanını takiben 15 gün içerisinde tasarruf
sahiplerine pay satıĢ iĢlemlerine baĢlanır. SatıĢ iĢlemleri, Seri: VIII No:22 sayılı
„„Sermaye Piyasası Araçlarının Halka Arzında SatıĢ Yöntemlerine ĠliĢkin Esaslar
Tebliği‟‟‟ndeki hükümler çerçevesinde yerine getirilir.
Satış Sonuçlarının Bildirilmesi
SatıĢ iĢlemi tamamlandıktan sonra halka arza iliĢkin satıĢ sonuçları SPK‟ya
ve Borsa‟ya iletilir. Halka arz sonuçları ile birlikte Ģirket hakkında hazırlanan sonuç
raporunun incelenmesi sonucunda Borsa Yönetim Kurulu Ģirket hisse senetlerinin
iĢlem görebileceği pazar hakkında son kararını verir.
Borsa Yönetim Kurulu Kararı İle Hisse Senetlerinin İşlem Görmeye
Başlaması
Borsa Yönetim Kurulu‟nun nihai kararından sonra halka arz sonuçları, halka
arz izahnamesi ve Borsanın gerekli gördüğü diğer bilgiler, Borsa Günlük Bülteni‟nde
ilan edilir. Borsa dıĢı satıĢlarda ilanı izleyen ikinci iĢ gününden itibaren hisse
senetleri, ilgili pazarda iĢlem görmeye baĢlar.
1.3.6. Halka Açık ĠĢletme Olmanın Getirdiği Yükümlülükler
TTK ve SPKn‟, yatırımcıların haklarını korumak, sermaye piyasasında
Ģeffaflığı sağlayarak piyasaya yatırımcıların cazibesini çekmek için halka açık
iĢletmelere yükümlülükler getirmiĢtir. Söz konusu kanunlar kendi maddeleri ve
çıkarılan yönetmelikler ve tebliğler ile halka açık iĢletmelerin finansal durumunun
doğru ve Ģeffaf olarak açıklanmasını sağlayarak kar beklentisinde olan yatırıcımları
ve piyasadaki potansiyel yatırımcıları korumaktadır.
38
1.3.6.1. Temettü Dağıtma Yükümlülüğü
Anonim Ģirketlerde kar dağıtım konusunda TTK bazı esaslar koymuĢ, SPK
ise halka açık Ģirketlerde kar dağıtımında da bazı yeni hükümler getirmiĢtir. Bu
nedenle kar dağıtım konusunda TTK, halka açık iĢletmeler açısından SPKn‟ ve vergi
kanunları birlikte dikkate alınmalıdır. Eğer Ģirket halka açık olan veya sayılan bir
Ģirket ise temettü politikaları SPK tarafından bazı kısıtlamalara ve bazı
zorunluluklara bağlanmıĢtır. Halka açık anonim ortaklıkların temettü dağıtım
yükümlülüğü ve temettü avansı dağıtımına iliĢkin esaslar Seri: IV, No:27 sayılı
“Sermaye Piyasası Kanununa Tabi Olan Halka Açık Anonim Ortaklıkların Temettü
ve Temettü Avansı Dağıtımında Uyacakları Esaslar Hakkındaki Tebliğ” ile
düzenlenmiĢtir.
Ġlgili tebliğin 4. maddesinde “ortaklıkların esas sözleşmelerinde birinci
temettü oranının gösterilmesi zorunludur. Ortaklıkların birinci temettü tutarı, hesap
dönemi karından kanunlara göre ayrılması gereken yedek akçeler ile vergi, fon ve
mali ödemeler ve varsa geçmiş yıl zararları düşüldükten sonra kalan dağıtılabilir
karın %20‟sinden az olamaz” Ģeklinde belirtilmiĢtir.
Tebliğde temettünün dağıtımı hisseleri borsada iĢlem görme açısından iki
baĢlık altında incelenmiĢtir;
Hisse senetleri borsada işlem görenler
Birinci temettüyü nakden ve/veya hisse senedi biçiminde dağıtmak veya
dağıtmamak konusunda serbesttirler. Kurul, bu ortaklıklardan gerekli gördüklerine
birinci temettünün nakden dağıtılması zorunluluğunu da getirebilir (Civan, 2010: 67).
Hisse senedi borsada iĢlem gören ortaklıklar; genel kurullarının alacağı karara bağlı
olarak temettü dağıtımında; tamamen nakden dağıtma, belli oranda nakit belli oranda
hisse senedi olarak dağıtarak kalanını ortaklık bünyesinde bırakma ve nakit ya da
hisse senedi olarak dağıtmadan ortaklık bünyesinde bırakma yöntemlerini
kullanabilir.
39
Hisse senetleri borsada işlem görmeyenler
Birinci temettüyü nakden dağıtmak zorundadırlar. Temettü dağıtımı
ortaklıklarca, hesap dönemini izleyen 5. ayın sonuna kadar tamamlanmak zorundadır
(Civan, 2010: 67).
1.3.6.2. Finansal Tablo ve Yıllık Raporların Hazırlanması ve
Bildirim Yükümlülüğü
Halka açık anonim ortaklıklar yıllık ve ara dönem finansal tabloları ile yıllık
raporlarını Seri: XI No: 29 sayılı “Sermaye Piyasasında Muhasebe Standartları
Hakkında Tebliğ” hükümleri çerçevesinde hazırlamak zorundadırlar. Bu çerçevede,
iĢletmeler finansal tablolarını, AB tarafından kabul edilen haliyle Uluslararası
Muhasebe Standartları ve Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarına temel
alarak Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu (TMSK) tarafından hazırlanmıĢ olan
ve yayımlanan haliyle Türkiye Muhasebe Standartları (TMS) ve Türkiye Finansal
Raporlama Standartları (TFRS)‟na uygun olan hazırlarlar ve hazırlandığı
dipnotlarında beyan ederler.
Yıllık konsolide olmayan finansal tablolarını hesap dönemi bitimini izleyen
on hafta, yıllık konsolide finansal tabloları ise bu sürenin son gününden itibaren on
dört hafta içinde bunlara iliĢkin bağımsız denetim raporları ile birlikte Kurul‟a ve
ilgili borsaya göndermekle yükümlüdürler. Ġlk defa finansal tablo düzenlenmesi
durumunda ise kurula ve borsaya bildirim sürelerine üç hafta daha ilave edilmektedir
(Seri 11, No: 29, Madde 10).
Ara dönem finansal raporlarda ise; konsolide finansal tablo hazırlama
yükümlülüğünün bulunmadığı durumlarda, ilgili ara dönemin bitimini izleyen dört
hafta, konsolide finansal tablo hazırlama yükümlülüğünün bulunduğu durumlarda,
ilgili ara dönemin bitimini izleyen altı hafta içinde kurula ve ilgili borsaya bildirirler
(Seri 11, No:29, Madde 11).
40
Bu yükümlülüğü daha da ayrıntılı olarak ele alan Seri: XII No:1 sayılı
“Sermaye Piyasası Kanununa Tabi Ortaklık ve KuruluĢların Mali Tablo Ve Rapor
Düzenleme, Kamuya Duyurma ve Bağımsız Denetleme Yükümlülüklerinin
Belirlenmesine ĠliĢkin Genel Açıklama Tebliği”nin 3. maddesine göre ise; “Kanuna
tabi ortaklıklar, aracı kurumlar, menkul kıymet yatırım ortaklıkları ve menkul kıymet
yatırım fonlarınca, yıllık ve ara mali tabloların düzenlenmesi ve kamuya açıklanması
yükümlülüğünün yerine getirilmesinde aşağıdaki esaslara uyulması zorunludur”.
a) Kamuya açıklanmak üzere hazırlanacak yıllık ve ara mali tablo ve
raporların Kurul'ca belirlenen standart ilke ve formlara uygun olması zorunlu olup,
bu standart, ilke ve formlara uygun bulunmayan mali tablo ve raporların kamuya
açıklanması yasaktır.
b) Kurul'un Seri: XI, No: 1 Tebliğinin 48. maddesine göre, menkul
kıymetlerini halka arz eden ortaklıklardan, bilanço aktif toplamı 10 milyar TL'yi,
brüt satıĢ hasılatı 20 milyar TL'yi ve çalıĢan personel sayısı 50 kiĢiyi aĢması
kriterlerinden en az ikisine birlikte sahip ortaklıklar ile aracı kurumlar yıllık bilanço
ve gelir tablolarının yanı sıra ek mali tablolar (fon akım, nakit akım, satıĢların
maliyeti ve kar dağıtım tabloları) da düzenlemek zorundadırlar.
c) Kamuya açıklanmak üzere düzenlenecek yıllık mali tablolar bir önceki
yılla; ara mali tablolar bir önceki yılın aynı dönemiyle karĢılaĢtırmalı olarak
hazırlanır ve ilan edilir. Ancak Kurul'ca yayımlanmıĢ düzenlemelerde yer alan
esaslar çerçevesinde ilk kez hazırlanacak ve yayımlanacak mali tablolar bir hesap
dönemine mahsus olmak üzere, karĢılaĢtırmalı olarak hazırlanmayabilir. Bu durumda
tutarlılık kavramının sonucu olarak, gerekli açıklamaların mali tablo dipnotlarında
bulunması zorunludur.
d) Mali tabloların kamuya duyurulmasında bağımsız denetlemeden geçmeyen
mali tablo baĢlıklarında "Bağımsız Denetlemeden GeçmemiĢ" ibaresine yer verilmesi
Ģarttır.
41
1.3.6.3. Bağımsız Denetim Yükümlülüğü
SPKn‟nun 14. maddesinde belirtildiği üzere ihraççı ve diğer sermaye piyasası
kuruluĢlarının mali tablo ve raporlarını, bağımsız dıĢ denetime tabi tutma
zorunluluğu mevcuttur. Bağımsız denetim, SPK‟nın resmi denetleme yetkisinin
dıĢında, halka açık iĢletmeler için düzenlenmiĢ ve faaliyet ve hesapları konusunda
tam ve doğru biçimde kamunun bilgilendirilmesini teminen, bağımsız dıĢ denetim
Ģirketlerince yapılan, ayrı bir bağımsız denetimdir. Bağımsız denetim de, sürekli,
sınırlı ve özel denetim olmak üzere 3‟e ayrılmaktadır.
Halka açık anonim Ģirketler Seri: XI No:29 sayılı “Sermaye Piyasasında
Finansal Raporlamaya ĠliĢkin Esaslar Tebliği‟” „ne göre düzenleyecekleri altı aylık
ara finansal tablolarını incelemeden; (sınırlı bağımsız denetim), yıllık finansal
tablolarını ise Seri: X No:22 sayılı “Sermaye Piyasalarında Bağımsız Denetim
Standartları Hakkında Tebliğ”‟e göre bağımsız denetimden geçirilmesi zorunludur.
Ayrıca Seri: X No: 12 “Sermaye Piyasalarında Bağımsız DıĢ Denetleme
Hakkında Yönetmelik Hükümlerine Göre Sürekli ve Sınırlı Denetlemeye Tabi
Ortaklık Ve KuruluĢlarının Belirlenmesi Hakkında Tebliğ” uyarınca;
Hisse senetleri borsada iĢlem gören anonim ortaklıklar, yıllık mali tablolar
için sürekli, altıĢar aylık ara bilanço ve gelir tabloları için, bağımsız sınırlı denetim
yaptırmak zorundadırlar.
Hisse senetleri halka arz edilmiĢ ve arz edilmiĢ sayılan ortaklardan,
-
Kayıtlı sermaye sisteminde olan ve çıkarılmıĢ sermayelerinin tutarı 2
milyar TL ve daha fazla olanlar ile
-
Kayıtlı sermaye sistemi dıĢından olan ve ödenmiĢ sermayelerinin tutarı 5
milyar TL ve daha fazla olanlar
Yıllık mali tabloları için sürekli, menkul kıymetlerinin halka arzında veya
mevcut paylarının hissedarları tarafından halka arzında düzenlenecek ara mali
tabloları için de bağımsız sınırlı denetime tabidirler.
42
Bunların dıĢında, sermaye piyasası araçlarının halka arzı, temettü avansı
dağıtılması ile birleĢme ve devir durumlarında kullanılan finansal tablolar da
bağımsız
denetim
yükümlülüğüne
tabi
olabilmektedir.
Dolayısıyla,
ilgili
düzenlemelerdeki bağımsız denetim yükümlülüklerine ayrıca dikkat edilmesi
gerekmektedir.
Mali tablo ve raporlarla birlikte bağımsız denetim raporlarının, dipnotlarının
ve özetlerinin ilanı, yatırımcının bu bilgilerin doğruluğunu temel alarak yapacağı
yatırım
kararı
vermesine
olanak
sağlamakta,
yatırımcının
korunmasını
güçlendirmektedir. Bu ilanlarla birlikte, hileli iĢlem ve uygulamaların önlenmesine
yardımcı olmaktadır.
Seri: XII No: 1 sayılı tebliğin 4. maddesinde belirtildiği gibi; Kanuna tabi
ortaklıklar, aracı kurumlar, menkul kıymet yatırım ortaklıkları ve menkul kıymet
yatırım fonlarınca kamuya açıklanmak üzere düzenlenecek yıllık ve ara mali tablolar
için bağımsız denetleme yaptırılmasında aĢağıdaki genel esaslara uyulması
zorunludur.
a) Düzenlenen mali tablolardan, Kurulca belirlenenlerin, Kurulun liste
halinde kamuya duyurduğu bağımsız denetleme kuruluĢlarına denetlettirilmesi
zorunludur.
b) Yıllık mali tablolar için getirilen bağımsız sürekli denetleme yaptırma
yükümlülüğü, ilgili hesap dönemi baĢından itibaren geçerlidir.
c) Sürekli denetleme yıllık bilanço ve gelir tablolarının yanı sıra,
düzenlenmesi öngörülen ek mali tabloları da kapsar.
d) Tahvil, finansman bonosu ve benzeri borçlanma senetlerinin ihracı ile
ilgili bağımsız denetleme yükümlülüğünün belirlenmesinde aĢağıdaki hükümler
geçerlidir.
43
1.3.6.4. Özel Durumların Kamuya Açıklanması Yükümlülüğü
İMKB‟de hisse senetleri işlem gören halka açık işletmelerin en temel
sorumluluklarından birisi kamuyu aydınlatmadır. Kamuyu aydınlatma; sermaye
piyasasının açıklık ve dürüstlük içinde işleyişini sağlamak, tasarruf sahipleri,
ortaklar ve diğer ilgililerin zamanında bilgilendirilmesini temin etmek amacıyla,
sermaye piyasası araçlarının değerini ve yatırımcıların yatırım kararlarını
etkileyebilecek önemli olay ve gelişmelerin (özel durumların) kamuya açıklanması
olarak tanımlanmaktadır (AktaĢ, 2009: 23).
Özel durumların kamuya açıklanmasına iliĢkin esaslar, Seri: VIII No: 54
sayılı “Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına ĠliĢkin Esaslar Tebliği” ile
düzenlenmiĢtir. Tebliğ uyarınca içsel bilgileri ve sürekli bilgileri içeren olayların
meydana gelmesi halinde sermaye piyasası araçları Borsa‟da iĢlem gören ortaklıklar,
söz konusu tebliğde yer alan formlar ile bu bilgileri ve olayları Borsa‟ya göndermek
zorundadırlar.
Sürekli bilgiler
Sürekli bilgiler içsel bilgiler tanımı dıĢında kalan ve tebliğ uyarınca
açıklanması gerekli tüm bilgilerdir.
Seri: VIII No:54 sayılı tebliğde düzenlenen kamuya açıklama yapılmasını
gerektiren sürekli bilgi baĢlıkları Ģu Ģekilde sıralanabilmektedir:
- Ortaklığın sermaye yapısına ve yönetimin kontrolüne iliĢkin değiĢiklikler
- Paya dayalı sermaye piyasası araçlarına iliĢkin bildirim yükümlülüğü
- Ortaklığın kendi paylarını iktisap etmesi
- Ortaklığın oy hakları ve sermaye tutarındaki değiĢiklikler
- Ġlave bilgilerin açıklanması
- Ortaklık haklarının kullanımına iliĢkin bilginin açıklanması
- Borçlanma araçlarına iliĢkin bildirim yükümlülüğü
44
İçsel bilgiler
Ġçsel bilgiler, sermaye piyasası aracının değerini ve yatırımcıların yatırım
kararlarını etkileyebilecek henüz kamuya açıklanmamıĢ bilgilerdir.
Seri: VIII, No:54 sayılı Tebliğin "Ġçsel bilgilerin açıklanması" baĢlıklı 14.
maddesi uyarınca, “ortaklıklar tarafından içsel bilgiler ve bu bilgilere ilişkin daha
önce açıklanan hususlardaki değişiklikler ortaya çıktığında veya öğrenildiğinde de
özel durum açıklaması yapılması zorunludur. Ortaklıkların bilgisi dışında içsel
bilgilerin, ortaklıkların toplam oy haklarında veya sermayesinde önemli miktarda
paya sahip hissedarları tarafından öğrenilmesi durumunda, söz konusu gerçek veya
tüzel kişiler tarafından da özel durum açıklaması yapılması zorunludur”. Sermaye
piyasası araçlarının fiyatları veya iĢlem hacimlerinde olağan piyasa koĢullarıyla
açıklanamayan dalgalanmalar olduğunda ilgili borsanın talebi üzerine derhal kamuya
açıklama yapmak zorundadırlar. Bu açıklamada kamuya henüz açıklanmamıĢ özel
durumların olup olmadığı belirtilir.
1.3.6.5. Çağrıda Bulunma Zorunluluğu
Çağrıda bulunma yükümlülüğü Seri: IV No: 44 sayılı “Çağrı Yoluyla
Ortaklık Paylarının Toplanmasına ĠliĢkin Esaslar Tebliği” ‟nde açıklanmıĢtır.
Tebliğin 6. maddesinde belirtildiği üzere; “isteğe bağlı olarak yapılan kısmi
çağrı, blok veya münferit alımlar ya da diğer herhangi bir yöntemle, tek başına veya
birlikte hareket ettikleri kişilerle beraber, doğrudan veya dolaylı olarak bir
ortaklığın yönetim kontrolünü sağlayan paylarının iktisap edenler, diğer ortaklara
ait payları da satın almak üzere çağrıda bulunmak zorundadır.”
Ortaklığın sermayesinin veya oy haklarının %50 ve daha fazlasına tek baĢına
veya birlikte hareket ettikleri kiĢilerle beraber, doğrudan veya dolaylı olarak sahip
olunması yönetim kontrolünün elde edilmesidir. Bunun dıĢında, söz konusu orana
bağlı olmaksızın, yönetim kurulu üye sayısının salt çoğunluğunu seçme veya genel
45
kurulda söz konusu sayıdaki üyelikler için aday gösterme hakkını veren imtiyazlı
payların elde edilmesi yönetim kontrolünün elde edilmesi anlamına gelir.
Çağrıda, ortaklığın aynı gruba dahil tüm payları eĢit muameleye tabi tutulur.
Herhangi bir kiĢi veya birlikte hareket ettiği kiĢiler tarafından bir ortaklığın yönetim
kontrolünün belli bir grup payların iktisabı ile elde edilmesi halinde, ortaklığın diğer
grup veya gruplarına dahil tüm pay sahiplerinin haklarını koruyacak Ģekilde çağrının
yapılması zorunludur.
Yönetim kontrolünü sağlayan paylarına ve oy haklarının
iktisabını izleyen 6 iĢ günü içinde, çağrı yapılmak üzere Kurul‟a baĢvurulması
zorunludur. Çağrı yükümlülüğünün doğduğu günden itibaren 45 iĢ günü içerisinde
ise ortaklığın diğer ortaklarına ait payları satın almak üzere fiili çağrı iĢlemine
baĢlanması zorunludur.
Tek baĢına veya birlikte hareket ettiği kiĢilerle beraber bir ortaklığın
sermayesine ve oy haklarına % 25 ile % 50 arasında bir oranda sahip olanlar da,
herhangi bir on iki aylık süre içerisinde bu oranı, % 10 ya da daha fazla arttırırlarsa,
diğer ortaklara ait hisse senetlerini satın almak üzere çağrıda bulunmakla
yükümlüdürler.
Böylece Ģirketteki durumdan memnun olmayan hisse senedi sahipleri sahip
oldukları hisse senetlerini satmak imkanına sahip olabileceklerdir. Bu maddeye göre
çağrıda diğer ortaklara önerilen fiyat, çağrı yoluyla hisse toplaması sonucu
gerçekleĢmiĢse, bu çağrıda en yüksek fiyattan, blok alımlar yoluyla yapılmıĢsa blok
alımda ödenen en yüksek fiyattan, baĢka yollarla yapılmıĢsa; alımı yapan kiĢi veya
birlikte hareket ettiği kiĢilerin alım yapmalarından önceki üç ay içerisinden ortaklık
hisse senetlerine ödedikleri en yüksek fiyattan aĢağı olamaz. Tebliğde çağrı da
bulunma zorunluluğu düzenlenirken, çağrı sonucu hisse senetlerini satarak diğer
kiĢilerin zarar görmeleri de bu sayede önlenmek istenmiĢtir.
1.3.6.6. Sermaye Piyasası Kurulu’na Kayıt Yükümlülüğü
SPKn‟nun 13. maddesinde belirtildiği üzere SPK, SPKn‟na tabi ihraççıların
kaydını tutmakla yükümlüdür. Halka açık iĢletmeler de kendilerine ait sermaye
46
piyasası araçlarının herhangi bir Ģekilde halka satıldığını veya halka açık anonim
Ģirket statüsünü kazandıklarını öğrendikleri tarihten itibaren 30 gün içerisinde
durumu SPK‟na bildirmekle yükümlüdür. Ortaklıkların kurul kaydına alınma
yükümlülüğü Seri: I, No: 40 sayılı " Payların Kurul Kaydına Alınmasına ve SatıĢına
ĠliĢkin Esaslar Tebliği" ‟nde daha ayrıntılı olarak ifade edilmiĢtir. Aynı madde ve
ilgili tebliğ Ģirketlerin denetçiler, iĢlem yapan bankalar ve aracı kurumlara da bu
durumu ilgili anonim Ģirketin yönetim kuruluna ve SPK‟na bildirme yükümlülüğü
getirmiĢtir. SPKn‟ kamunun aydınlatılması yaklaĢımın tam olarak uygulanması ve
buna bağlı olarak yatırımcının korunması ilkesine sağlam temeller hazırlayarak kurul
kaydına alınması esasını hazırlamıĢtır.
1.3.6.7. Vekaleten Oy Kullanma Esaslarına Uyma Yükümlülüğü
Vekaleten oy kullanma yükümlülüğü Seri: IV No: 8 “Halka Açık Anonim
Ortaklıklar Genel Kurullarında Vekaleten Oy Kullanılmasına ve Çağrı Yoluyla
Vekalet Toplanmasına ĠliĢkin Esaslar Tebliği”nde düzenlenmiĢtir. Tebliğin 4.
maddesinde; “ortaklık genel kurullarında oy kullanma hakkına sahip olanlar, bu
haklarını vekil tayin ettikleri pay sahipleri aracılığıyla veya ortaklık ana
sözleşmesinde aksine hüküm bulunmadıkça pay sahibi olmayanlar aracılığıyla oy
kullanabilir” Ģeklinde vekalet açıklanmıĢtır.
Pay sahipleri tebliğ ekinde bulunan vekalet formlarında istedikleri seçenekleri
iĢaretleyerek ve talimat vererek tayin ettikleri vekilin temsil yetkisini belirtirler. Bu
vekaletnamelerde vekilin gündem maddeleri için hangi kararlarda oy kullanacağı da
belirtilmektedir. Herhangi bir seçenek iĢaretlenmemesi durumunda ise vekil genel
hükümlere göre hareket eder. Ayrıca herhangi bir vekil birden fazla pay sahibini
temsilen oy kullanabilmektedir.
1.4.
ĠĢletmelerin Çevresi ve Çıkar Grupları
ĠĢletmeler, ekonomik sistem içinde iĢlevlerini yerine getirmeye çalıĢırken
çıkarları, amaçları ve beklentileri birbirinden farklı çok sayıda grupları etkileĢim
47
halinde bulunurlar. Bazen iĢletmelerin yakın, bazen ulusal ve bazen de uluslararası
çevrelerinden faaliyet gösteren bu çıkar gruplarının amaç ve beklentileri iyice
bilinmeden ve bunlar iĢletmenin amaçlarıyla uyumlaĢtırılmadan iĢletmelerin baĢarı
sağlamaları çok zordur.
“1962 yılında Freeman‟ın işletmenin sorumluluğunu hissedarlarına ve
sahiplerine dayandıran görüşü, işletmenin sorumluğunun ilgili tüm paydaşlarına
karşı olduğu yönünde değişime uğramış ve genişletilmiştir. Paydaş teorisi, işletmenin
sorumlu olması gereken grupların kimler olacağının belirlenmesi temeline
dayanmaktadır. Freeman‟a göre, “bir firmanın paydaşı işletmenin amaçlarını
gerçekleştirme sürecinden etkilenen ya da bu süreci etkileyen birey ya da gruptur.”
Paydaş olarak ifade edilen taraflar işletmenin başarısını etkilediği kadar, bunların
hakları ve çıkarları da işletmenin faaliyetlerinden etkilenmekte ya da işletmeni
etkilemektedir” (Kağnıcıoğlu, 2007: 22).
“İşletme aralarında pay sahiplerinin de bulunduğu tüm paydaşlar tarafından
kurulmuş bir ortak girişimdir ve kendisine katkıda bulunan bu paydaş gruplarının
varlığı ile yaşamını sürdürebilir. Pay sahiplerinin koyduğu sermayeye ilave olarak,
çalışanlar, tedarikçiler, kredi sağlayanlar, tüketiciler, vergi daireleri, resmi
makamlar ve diğer toplumsal paydaşlar da çeşitli nedenlerle işletmenin faaliyetlerini
yürütebilmesi için girdiler sağlamaktadır. Bu paydaş grupları ise doğal olarak kendi
sağladığı faktörün karşılığını almak istemektedir” (Ülgen ve Mirze, 2007: 425).
1.4.1. ĠĢletmelerin Yakın Çevresindeki Çıkar Grupları
1.4.1.1. MüĢteriler
“Ekonomiye mal ve hizmet üreten birimler olarak bilinen işletmeler temel
olarak müşterilerinin gereksinimlerini karşılayacak kaliteli mal ve hizmet üretmekle
sorumludurlar. İşletme ve müşterileri arasındaki ilişkinin temelinde bir alışveriş
vardır. İşletme mal ve hizmet sunmakta, müşteriler de bir bedel karşılığı bundan
yararlanmaktadırlar. Ancak bu ilişkinin dinamikleri oldukça karmaşıktır. Ürün ve
hizmetin niteliğine, rekabetin derecesine, fiyat, kalite ve servisin önemine göre
48
değişmektedir. Bu ilişki her iki taraf için de yeniliği ve yaratıcılığı teşvik etmektedir.
Taraflardan biri diğer paydaşlarda olduğu gibi sadece kendi kısa vadeli çıkarında
ısrar ettiğinde ilişki zarar görmektedir” (Kağnıcıoğlu, 2007: 25).
ĠĢ dünyası açısından bakıldığında bir Ģirketin varlığını tamamıyla etkileyen ve
Ģirketin gideceği yönü belirleyen çıkar grubu tüketicilerdir. Günümüzde tüketiciler,
medya ve kurdukları örgütler aracılığıyla Ģirketlerin birçok kararına karıĢmaktadır.
Bu durum tüketici hakları denilen yeni bir kavramın geliĢmesine neden olmuĢtur
(Özüpek, 2005: 58).
BirleĢmiĢ Milletler‟in (BM) 1985‟te kabul ettiği sekiz yeni insan haklarından
birini de yukarıda belirtilen Tüketici Hakları Beyannamesi oluĢturmaktadır. Kısaca
bu haklar (Korkmaz, 2009: 51,52):
-
Sağlık ve Güvenliğin Korunması Hakkı: Tüketilmek üzere satıĢa sunulan her
türlü mal ve hizmetin yaĢam ve sağlık açısından kullanıcılarına zarar
vermeyecek durumda bulunması
-
Ekonomik Çıkarların Korunması Hakkı (Seçme Hakkı): Tüketicilere çok
çeĢitli kaliteli mal ve hizmetlerin ucuz fiyattan sunulması, satıĢ sonrası
hizmetlerin yeterli düzeyde olması, satıcıların suiistimalini gösterir tek taraflı
sözleĢmeler ve sözleĢmelerdeki haksız hükümler, zorlayıcı kredi Ģartları ve
baskı yaratan satıĢ yöntemlerine karĢı korunma hakkı
-
Bilgilendirilme Hakkı: Mal ve hizmeti satın alırken doğru karar vermeye
yardımcı olacak bilgilerin edinilmesi; yanlıĢ, yanıltıcı, eksik reklam, etiket ve
ambalaja karĢı korunmak hakkı
-
Tazmin Edilme Hakkı: Satın alınan ürünlerin bozuk, eksik veya hatalı çıkması
durumunda kusurlu malın geri alınması, yenisi ile değiĢtirilmesi, kusurlu
hizmetin yeniden görülmesi gerekirse tazminat ödenmesi
-
Temsil Edilme Hakkı: ĠĢletmelerin ürün geliĢtirme aĢamalarında görüĢünün
alınması
49
Tüketicilere karĢı sorumluluk, müĢterinin istediği mal veya hizmetin, istediği
yer ve zamanda ödemeyi kabul edeceği fiyattan satılmasını kapsar. Reklamlarda
dürüst davranmak, müĢteriye malı tanıtmak ve tanıtılanları satmak, malların bakım
ve onarımında müĢteriye hizmet etmek ve satıĢ sonrası garanti ve yaygın yetkili
servis ağının oluĢturulmak iĢletmenin tüketicilere karĢı sorumluluklarının bir kısmını
oluĢturur (Özüpek, 2005: 59).
Rekabetin yoğunlaĢtığı günümüzde, iletiĢim teknolojisinin de geliĢmesi ile
birlikte iĢletmeler, ürün çeĢitliliğinden pazarlama ve tanıtım yöntemlerine kadar tüm
faaliyetlerinde müĢteri olgusunu ön plana çıkarmıĢ ve faaliyetlerini de müĢteri odaklı
olarak gerçekleĢtirmeye baĢlamıĢlardır.
“Müşterilerin amacı kaliteli ürünü, sürekli olarak, en uygun fiyata satın
almak ve bundan bir tatmin duymaktır. İşletme mal ya da hizmeti üretirken,
fiyatlandırırken, pazarlarken veya satarken, müşterilerin tercihlerini, kalite, renk ve
moda anlayışları ile gelir düzeylerini de dikkate almalıdır. Tüm bu hususların dikkate
alınması ve sonsuz müşteri memnuniyetinin sağlanması için yapılan giderler üretici
işletmenin maliyetlerini ve fiyatlarını arttıracak, bu da işletmenin rekabet
üstünlüğünü bir şekilde etkileyecek ve işletmenin yüksek kar amacına ulaşmasını
engelleyecektir” (Ülgen ve Mirze, 2007:193,194).
1.4.1.2. ÇalıĢanlar
ĠĢletmenin önemli bir girdi kalemi insan kaynaklarıdır. ĠĢletmedeki insan
kaynakları; çalıĢanlar ve yöneticiler olarak ikiye ayrılabilir. Ancak yöneticiler
iĢletmeye bir iĢ akdi sonucu katılmıĢsa, iĢletmeden beklentileri diğer çalıĢanlardan
farklı olmamaktadır.
“Günümüzde kalite, verimlilik ve yenilikçi pazar anlayışı, iş gücünün
entelektüel kapasitesini ortaya koymasını sağlayacak şekilde işçi işveren arasında iş
birliğini geliştirmektedir. Çünkü bir üretim faktörü olarak insan kaynağını en etkin
biçimde kullanan ve onun sonsuz yaratıcılığından faydalanabilen işletmeler küresel
rekabet sürecinde üstünlük kazanabilmektedir. Böylece yıllarca çalışana karşı
50
sorumlulukları maliyet olarak algılayan yönetim ve iş anlayışı, insana dayalı rekabet
stratejisini benimsemeye başlamıştır. Sosyal sorumlulukların ihlali durumunda ise
işletmeler, yüksek tazminatlar, kamuoyu desteğinin çekilmesi, pazar ve imaj kaybı
gibi ciddi ekonomik ve sosyal yaptırımlarla karşılaşmaktadırlar” (Korkmaz, 2009:
78).
ĠĢletmede değiĢik düzeyde görev alanların en önemli beklentileri, ücret olarak
ortaya çıkar. Ücret bir yandan kiĢilerin ihtiyaçlarının karĢılanması ve daha iyi yaĢam
koĢullarına ulaĢma beklentilerin kavuĢmalarını sağlarken, öte yandan, sorunları
giderilen çalıĢanların iĢletme sistemine daha iyi katılımını sağlamalarını, iĢe daha iyi
motive olmalarını ve iĢletmeyi daha fazla sahiplenmelerini sağlayabilir.
ÇalıĢanlar ile ilgili olarak iĢletmeler (Özüpek, 2005: 63,64):
-
ĠĢ güvenliği sağlanmalı (örneğin iĢ yerinde sağlığı ve emniyeti tehdit edici
ortam olmaması)
-
Liyakat ilkesini uygulamalı (örneğin kayırma ve torpile fırsat verilmemesi)
-
Aile hayatına saygılı ve yardımcı olmalı (örneğin hamilelere daha uzun izin
imkanı, çalıĢanların çocukları için anaokulu imkanı)
-
ÇalıĢanın özel hayatına saygılı olmalı (örneğin farklı siyasi görüĢte olan
çalıĢanın mağdur edilmemesi)
-
ÇalıĢanın iĢ hayatında tatmin olabilmesi için önlemler almalı ve geliĢtirici
yöntemler aramalıdır (örneğin kiĢinin iĢ özelliklerinin kuvvetlendirilmesi,
iletiĢim becerilerinin zenginleĢtirilmesi, stresle baĢ etme yollarının
öğretilmesi ).
“Çalışanların içinde dikey ve yatay ilişkilerle ilgili beklentileri, örneğin ast
üst ilişkilerinin niteliği, çalışanlar arası oluşan sosyal ortam ve sağlanan imkanlar,
yükseltme ve başarıyı değerlendirme kriterleri, iş güvenliği ve gelecek kaygısı,
sendikal hakların tanınması, işletmedeki gelişmelerden çalışanlara bilgi verilmesi ve
onlardan da görüş alınması gibi konular, işletme ile çalışanları arasından
51
ilişkilerinin sağlıklı ve sürekli olmasını sağlayıcı rol oynayabilir” (Tuncer vd., 2007:
47).
ĠĢçilerin iĢletmeden temel beklentileri Ģöyledir; sosyal güvenlik hakları,
çalıĢma hakkı, örgütlenme ve toplu pazarlık hakkı, çalıĢan kadınların korunması, adil
çalıĢma Ģartları, adil ücret hakkı, mesleğe yöneltme hakkı, mesleki eğitim hakkı,
sağlığın korunması hakkı.
1.4.1.3. ĠĢletmenin Üst Yönetimi
Finansal yöneticinin görevi iĢletmenin değerini maksimize etmek için fon
elde etmek ve kullanmaktır. Sorumlu olduğu çıkar gruplarının menfaatlerini yerine
getirmek için Ģu faaliyetleri yapmalıdır (Brigham, 2003: 8);
- Öngörü ve tahmin: Finansal yönetici diğer departmanlardaki çalıĢanlarla
iliĢkide olmalı, firmanın gelecekteki konumunu Ģekillendirecek planlar
yapmalıdır.
- Büyük yatırım ve finansman kararları: BaĢarılı bir firmada genelde araç,
teçhizat, çevre yatırımlarında ve satıĢ ve envanterinde hızlı bir büyüme
vardır.
- Koordinasyon ve kontrol: Finansal yönetici firmanın mümkün olduğunca
verimli iĢletilmesini sağlamak için diğer personelle etkileĢim içinde
olmalıdır. Tüm yöneticiler ve kararların finansal sonuçlarını finansal yönden
ve diğer yönlerden de dikkat etmek gerekir.
- Finansal piyasalarla iliĢkiler: Finansal yönetici para ve sermaye piyasaları
ile ilgili olmalıdır.
“Üst yönetim olarak adlandıracağımız kurucu, girişimci ve patronlar ile
onların görevlendirdiği veya seçtiği yönetim kurulu ve üst düzey yöneticilerinin
amaçları işletmeye yapılan yatırımlardan alınan karşılığı çoğaltmak ve aynı zaman
da diğer yatırımcıları da tatmin etmek doğrultusunda olmalıdır. Ancak genelde
işletmenin kontrolünü elinde tutan pay sahiplerinin çıkarlarının korunmasına daha
52
çok önem verilir. Hakim pay sahipleri veya kısaca patronlar, üst yönetimin karlarını
ne kadar arttıracağı ve hisselerinin pazarda ne kadar değer kazanacağıyla ilgilenir”
(Ülgen ve Mirze, 2007: 191).
Ayrıca iĢletme sahipleri ya da büyük sermayedar grubunun iĢletmeden var
olan beklentileri arasında ortaklık paylarının zaman içinde değer kazanması, itibar ve
güç elde etme isteği de mevcuttur (ġimĢek, 2007: 49).
ĠĢletme yönetiminin birincil hedefi hissedarların gelirini maksimize etmektir.
Bu da firmanın hisse senetlerinin değerinin yükseltilmesi anlamına gelir. Hissedarlar
firmayı sahiplenirler ve yönetim kurulu seçip görevlerine atarlar. Yönetim buna
karĢılık hissedarların çıkarları için faaliyet göstermesi gereklidir (Brigham, 2003:
13,14).
Sermaye payının sahibine sağladığı haklar ise öteden beri mali haklar ve
yönetime iliĢkin haklar Ģeklinde baĢlıca iki büyük grup içinde ele alınır. Son bir
gözlemle anonim ortaklığın ekonomik malikleri olarak nitelendirilebilecek pay
sahipleri, esas sermayeye katılmıĢ bulunmaları nedeniyle, her yıl kardan
yararlanabilecekleri gibi, tasfiye durumunda ortaklık mal varlığından kendilerine
düĢeni isteyebilir, sermaye artırımlarında katılma oranını aynen sürdürebilme
olanağını veren yeni pay alma hakkını kullanabilir ya da ilk kuruluĢ yıllarında kar
payından uzun bir süre yoksun kalmanın sakıncalarını ortadan kaldırmak amacı ile
tanınan hazırlık dönemi faizini alabilirler. Nihayet pay sahipleri ortaklığın
tesislerinden yararlanarak da dolaylı bir yolda maddi menfaat elde edebilirler.
Pay sahibinin ortaklığın yönetimine iliĢkin haklarının baĢında genel kurula
katılma ve oy hakkı gelmektedir. TartıĢmalarda söz alma, görüĢ açıklama, ilgili
oranlara sorular yöneltme, bilgi edinme ve bir dereceye kadar iptal davası açma
hakkı da, pay sahiplerinin ortaklığın bünyesi, yönetimi ve denetiminde etkili
olabilmelerini mümkün kılan oy hakkına iĢlerlik sağlamak amacı ile tanınmıĢlardır
(Teoman, 1983:1,2).
53
1.4.1.4. ĠĢletmenin Hissedarları
“Yatırımcılar belli bir para yatırarak bir şirkete ortak olurlar. Amaçları kar
elde etmektir. Şirketler tabi oldukları yasalar gereği belli zamanlarda şirketlerinin öz
kaynak ve sermaye, kar ve zarar, alacak ve borç durumlarını gösterir bilançolarını
ve raporlarını yayınlamak durumundadırlar. Bunu yaparken dürüstçe davranmaları,
mali durumlarını abartmadan, gerçekleri olduğu gibi göstermeleri gerekmektedir.
Yatırımcılar, şirkete ortak olma yahut hisse senedi alma kararlarını bu rapor ve
bilançolara göre vereceklerdir. Bu nedenle şirketler bilançolarını açık ve dürüst bir
şekilde yayınlamalıdırlar. Bunun yanı sıra şirkete ortak olmuş yatırımcılar yılın belli
dönemlerinde alacakları kar payını da öğrenebilecekler, belli bir süre sonunda
ortaklığa devam edip etmeme kararını da bu mali bilgiler ışığında vereceklerdir. Bu
nedenle şirketler mali bilgilerini yatırımcıların bilgi edinme haklarına saygılı bir
şekilde doğru ve açık bir şekilde yatırımcılara sunmalıdırlar” (Özüpek, 2005; 66,67).
“Shleifer ve Vishny hissedarların sahip olduğu en önemli yasal hakkın
yönetim kurulu seçimi, şirket birleşmeleri ve şirket tasfiyesi gibi konularda oy hakkı
olduğunu, ancak birçok ülkede posta ile oy kullanamamasını ve küçük hissedarların
bizzat genel kurallara katılamamalarını, yöneticilerin oy sürecine katılmasını ve
hissedarlara baskı yapılmasını oy hakkı kullanımdaki önemli engeller olarak
sıralamıştır. Shleifer ve Vishny‟e göre yatırımcıların şirketlere dış finans
sağlamasının temel nedeni finans karşılığında kontrol hakları elde etmeleridir.
Yazarlar, dış finansmanın yatırımcılar ile tüzel kişilik olarak şirketler arasında şirket
varlıklarına karşın kontrol hakları şeklinde bir anlaşma olduğunu aktardıktan sonra
eğer yöneticiler sözleşmeyi ihlal ederse, finans sağlayıcılarının haklarını aramak
için yargıya başvurma haklarının olduğunu söylemiştir” (Kula, 2006: 56,57).
Hissedarlar iĢletmenin ortaklarıdır ve iĢletme yönetimi ortakların çıkarlarını
korumak durumundadır. Hissedarlar özel kiĢiler olabileceği gibi tüzel kiĢiler de
olabilmektedir. Yönetimde söz sahibi olan büyük pay sahibi ortaklar var olmakla
birlikte, menkul kıymetler borsasından o iĢletmenin hisse senetlerini almıĢ olan
küçük yatırımcılar da iĢletmenin ortağı olabilmektedir. Hissedarların temel hakları;
54
dağıtıldığında kar payı almak, sermaye artırımında rüçhan hakkını kullanmak,
iĢletme faaliyetlerine iliĢkin bilgi almak, sahip olduğu hisseleri baĢkalarına
satabilmektir.
“İş ahlakını dikkate alan bir işletme hissedarlarına işletme faaliyetleri ve
finansal yapısıyla ilgili gerekli bilgileri iletmelidir. Çünkü yatırımcı söz konusu
yatırımını değerlendirebilmek için hisse senetlerine sahip olduğu işletme hakkında
mümkün olduğunca fazla bilgi sahibi olmalıdır. Hissedarlara karşı sorumluluklar
arasında, hesapların doğru tutulması, kar ve zararın doğru ve gerçekçi olarak
hesaplanması (yeni sermaye elde etme adına yüksek kar, açıkları kapatma adına
zarar gösterilmesi) yatırımlar, faaliyetler ve geleceğe dönük planlar bakımından
gerçek dışı, eksik ya da yanıltıcı bilgiler verilmemesi sayılabilir” (Korkmaz, 2009:
48).
1.4.2. ĠĢletmelerin DıĢ Çevresindeki Çıkar Grupları
1.4.2.1. Tedarikçiler ve Satıcılar
Tedarik, iĢletme yönetiminin üretim ve satıĢ ile birlikte üç temel iĢlevlerinden
birini oluĢturur. ĠĢletmeler, tedarikçilerinden aldıkları hammadde ve yarı mamul
maddeleri kullanarak üretimlerini gerçekleĢtirmektedir. Bu nedenle iĢletmenin
hatasız olarak ve tam zamanında üretim yapabilmesi açısından tedarikçilerin önemi
büyüktür. Eğer tedarikçiler kalitesiz mal satarlarsa, iĢletmenin kaliteli mal üretmesi
mümkün değildir. ĠĢletmeler bu konuda mal ve hizmet üretiminde hammadde ve yarı
mamul sağlayan tedarikçilerine karĢı, kalite artıĢı bakımında gereken destekleri
sağlamalı, tedarikçilerinin de tüm paydaĢlarına karĢı sorumluluklarını yerine
getirdiğinden emin olmalıdırlar.
Bir işletmenin tedarik zinciri; hammadde üreticileri, hammadde ve yarı
mamulleri işlenmiş ürüne dönüştürmesi yani imalat işlemleri sırasında tedarik işleri
ile uğraşanları ve bunun ardından bitmiş ürünleri dağıtım kanallarında nihai
tüketiciye kadar ulaştırılması sırasında değer yaratan bütün unsurlardır. Ürünün
tedarik süresinin kısaltılması, tasarım, satın alma, üretim ve dağıtım sürelerinin
55
düşürülmesi ile mümkündür. Tedarik zinciri içinde yer alan satın alma, üretim,
dağıtım, perakendeci ve son kullanıcı arasındaki iletişim faaliyetlerde etkinlik
sağlamaktadır. İşletmeler, değişen şartlara göre yeni sistemleri organizasyonlarında
uygulayacaklar
ve
asla
tedarikçilerinin
denetiminden
vazgeçmeyeceklerdir.
Tedarikçilerinin gelişen üretim sistemlerine hızla uyum sağlayabilmeleri, yenilikleri
organizasyonun bütün kademelerine ulaştırabilmeleri, tam zamanında ve kaliteli
üretimin gerçekleşmesini sağlayabilmelerine katkıda bulunmak adına teknik sosyal
eğitimlerini gerçekleştirmelidirler (Korkmaz, 2009: 63,64).
Tedarikçiler ve satıcılar satıĢ ve finansman giderlerini mal veya hizmetlerini
pazarladıkları iĢletmeye yüklemek isteyecekler, bu da iĢletme için bir gider kaynağı
oluĢturacaktır. Bu durumda her iki grubun amaçlarının birbirileriyle çeliĢeceği
açıktır. Ancak yine de iĢletmeler kaynak sağlayıcılar ve satıcılara yönelik bazı motive
edici yöntemler, prim ve teĢvik sistemleri uygulanarak ortak çıkarlarını
geliĢtirebilirler (Ülgen ve Mirze, 2007:193).
1.4.2.2. Finans Kurumları ve Kredi Verenler
Alacaklılar Ģu oranlara dayanarak kredi verir:
-
Firmanın mevcut varlıklarının risk durumu
-
Ġlgili varlığın gelecekte artma beklentilerinin riskliliği
-
Firmanın mevcut sermaye yapısı
-
Sermaye yapısıyla ilgili gelecekte değiĢiklik beklentisi
ĠĢletmelerin önemli çıkar gruplarından biri de iĢletmeye finansal olanaklar
sağlayan ve kredi veren finans kuruluĢlarıdır. Bu kuruluĢlardan iĢletmelere yapılacak
fon ve kaynak transferiyle, kredi sağlama iĢlemlerinde, iĢletmelerin bu kurumlara
vereceği teminat ve garantiler kadar ticari itibar ve güven unsuru da büyük rol oynar.
Bunun sağlanabilmesi ise, bankalara karĢı olan taahhüt ve yükümlülükleri zamanında
yerine getirmelerine büyük ölçüde bağlı bulunmaktadır.
56
1.4.2.3. Rakipler
Bir iĢletme ile aynı malı üreten ve aynı pazarlara sunan iĢletmeler, rakip
iĢletmeler olarak isimlendirilmektedir. Rekabet, serbest piyasa ekonomisinin
vazgeçilmez Ģartıdır. ĠĢletmelerin yasal sınırlar içinde kalmak koĢuluyla mal ve
hizmet üretimi, fiyatlar ve pazarlama konusunda giriĢtikleri rekabet toplum yararına
sonuçlar ortaya koyar. Haklı rekabet yasaların hoĢ gördüğü ya da belli koĢullarda izin
verdiği rekabettir. Yasaların hoĢ gördüğü bu haklı rekabet tüketici haklarını korur,
tüketicilerin aldatılmasını önler, kaliteli ve ucuz malın piyasaya sürülmesine neden
olur.
Rakiplerle olan iliĢkilerde piyasa koĢullarının etkisi oldukça fazladır. Bu
nedenle özellikle haksız rekabet, rakiplerin karalanması, gizli bilgilerinin
sızdırılması, rakiplerin çevreye ve insan sağlığına zararlı ürünlerine göz yumulması,
fiyat anlaĢmaları, bazı rakipleri pazardan kovma giriĢimiyle tüketicilere yüksek
fiyatla mal ve hizmet sunmak, rakiplerin sosyal sorumlulukları gereği yapmaması
gereken davranıĢlardır (Korkmaz, 2009: 65).
“Zaman zaman rakipler arasında normal ve doğal karşılanmayan ilişkilere de
rastlanmaktadır. Bunun en çarpıcı örneği haksız rekabettir. Haksız rekabet, genel
anlamda yanıltmak veya kandırmak için taklit, sahtecilik veya yanlış beyanda
bulunma faaliyetidir. İşletmeler açısından söz konusu olduğunda, haksız rekabet,
ticari rekabetin kötüye kullanılması, rakiplerden her birinin yanlış veya iyi niyet
kurallarıyla bağdaşmayan davranışları dolayısıyla bir avantaj elde edilmesi ya da
karşı tarafı zarara uğratması şeklinde ifade edilebilir” (ġimĢek, 2007: 50).
1.4.2.4. Demokratik Kitle Örgütleri ve Kurumlar
“İşletmeler arasında rekabet arttıkça işçiler ücretlerin ve çalışma
koşullarının en alt düzeylere inebileceği bir yarıştan korkmaktadırlar. Bu korkunun
özellikle emek yoğun sektörlerde bazı sağlam temelleri bulunmaktadır. Diğer
koşullar eşit olduğu durumda, işletmeler iş gücünün en ucuz olduğu yerlerde yatırım
57
yapmakta ve şirketlerini buraya kaydırmaktadırlar. Ancak rekabet yükseldikçe,
işletmelerin faaliyetleri devletler dışında, hükümet dışı örgütler olarak adlandırılan
sivil toplum örgütleri tarafından da denetlenmektedir” (Kağnıcıoğlu, 2007: 55).
Kitle temsilcisi olarak sendikalar her zaman en büyük sivil toplum örgütleri
arasında yer almıĢtır. ĠĢçilerin temsilcisi ve toplu pazarlık aracı olarak, sendikalar
aynı zamanda ekonomik aktörlerdir (Kağnıcıoğlu, 2007: 58).
Toplumun bireyleri, çeĢitli ihtiyaçları karĢılamak için çok çeĢitli kurumlar
oluĢturmakta ya da baĢkalarınca oluĢturulan kurumlara üye olma yoluna
gitmektedirler. Örneğin, sağlıklı iĢçi iĢveren iliĢkilerinin kurulması için iĢletme
sendika ile mali iĢlerin düzenli yürütülmesi için finans kurumlarıyla, zamanında ve
ucuz hammadde tedariki için faktör sahipleriyle iyi iliĢkiler kurmak durumundadırlar
(ġimĢek, 2007: 51).
“Mesleki örgütlenmeler, bir yandan işletmelerin kendi aralarında ilişkilerinin
dayanışma içinde, düzgün ve meslek kural ve standartlarına uygun yürütülmesini
sağlarken, öte yandan işletmelerin tüm kesimlere yönelik ilişkilerinin arzu edilen
şekilde gelişmesine de katkıda bulunabilir. Mesleki örgütlerin gelişebilmesi ve olumlu
katkılarının olabilmesi, işletmelerin de bu örgütlerin beklentilerine ve bunlar
doğrultusunda belirleyecekleri tüm kural ve koşullara uygun davranmalarını ve
destek vermelerini gerektirir” (Tuncer, vd., 2007: 52).
1.4.2.5. Devlet
Toplumu düzenleyici ve karar alıcı güç olan devlet işletmenin tüm varlığını ve
faaliyetlerini etkilemektedir. Devlete ya da onu temsil eden kamu kurumlarına karşı
işletmelerin önde gelen sorumlulukları, dürüst bir gelir beyanıyla vergilerin
zamanında ve tam olarak verilmesi, devletin yasalarla belirlediği faaliyet
alanlarında mal ve hizmet üretmek, toplum çıkarlarını koruyucu tedbirler olan
yasalara uymaktır. Devlet altyapı hizmetlerini yerine getirerek üretim için uygun bir
ortam ve yatırım için gerekli teşvikleri hazırlar, kredi imkanları, vergi mevzuatında
değişiklikler ile vergi oranlarının da makul seviyeye getirilmesini sağlar. Devlet
58
bunlara karşı işletmeden yasalara uymasını, vergisini vermesini, çevreyi tahrip
etmemesini ve istihdama katkıda bulunmasını istemektedir (Korkmaz, 2009: 53,54).
ĠĢletmenin, ulusal bir çevrenin unsuru olarak devletle çok yakın ve önemli
iliĢkileri vardır. ĠĢletmenin devletle olan resmi iliĢkileri belirli bir sisteme göre
düzenlenir. BaĢta gelir, kurumlar ve katma değer vergisi olmak üzere iĢletmeyi
ilgilendiren tüm vergi, resim ve harçlar yasalarla düzenlenir. Aynı Ģekilde devlet,
iĢletmenin üretimi hangi koĢullara uyarak gerçekleĢtirmesi gerektiğini genel
çizgileriyle ortaya koyar (ġimĢek, 2007: 51).
1.4.2.6. Toplum
ĠĢletmeler içinde faaliyet gösterdiği toplumun her düzeyi (mahalle, yerel,
bölgesel, ulusal ve küresel) ile iliĢki içindedir. Ġlk aĢamada, iĢletme mal ve hizmet
üretmek yoluyla temel görevini yerine getirerek, direkt ya da dolaylı olarak iĢ
yaratarak, adil ücret ve yardımları sağlayarak ve vergilerini ödeyerek topluma hizmet
eder. Diğer bir aĢamada, ticari baĢarılarını artıracak çeĢitli faaliyetleri destekleyerek
topluma hizmet edebilir (Kağnıcıoğlu, 2007: 28). ĠĢletmeler ekonomik amaçlarını
gerçekleĢtirirken, bir taraftan topluma zarar veren ya da olumsuz etki yapan
faaliyetleri ortadan kaldırarak sosyal dengeyi korumalı, diğer taraftan da toplumun
refah ve sağlığına hizmet eden faaliyetlerde bulunarak sosyal faydayı arttırmalı,
gerektiğinde sosyal sorunları çözmek için kendi kaynaklarını tahsis etmelidirler
(Korkmaz, 2009: 66).
Toplumsal fayda sağlamak için faaliyette bulundukları çıkar gruplarının
tatminine yönelik önemi giderek artan iĢletmeler, sahip olduğu önemli rol ile çağdaĢ
yaĢam standardını yükseltmeye baĢlarken toplumun sosyal faydası üzerine
odaklanarak
sorunların
çözümüne
yönelik
olarak
çeĢitli
stratejiler
ortaya
koymaktadırlar. ĠĢletmelerin birçok amaçlarının yanında kar maksimizasyonlarının
yeri, iĢletmenin değer ve yargıları ile birlikte toplumun amaçları, normları ve
değerleri diyalektik zaman içinde sürekli olarak değiĢen ve Ģekillenen birer yapıya
sahiptir.
59
Toplumun sosyal faydası olarak, istihdamın arttırılması, çevrenin korunması,
doğal kaynakların rasyonel kullanılması, eğitim, kültür sanat faaliyetlerine önem
verilmesi, sivil toplum kuruluĢlarına yeterli destek verilerek toplumda demokrasi
bilincinin geliĢtirilerek demokrasi kalitesinin arttırılması örnek verilebilir.
“Birçok kişi, çevre koruma örgütleri ve büyük şirketler artık çevre koruma
çabalarının, daha az kaynak harcama ürünlerin, proseslerin ve hizmetlerin
geliştirilmesi ve sunulması, atık ve emisyonlarının azaltılması sürdürülebilir bir
küresel kaynak kullanımı programlarının oluşturulması yönünde çalışmaktadır.
İşletmeler doğal kaynakları etkin ve tasarruflu bir şekilde kullanmalı, doğal dengeyi
tahrip etmeyecek şekilde faaliyetlerini sürdürmeli ve çevre kirliliği gibi ortaya
çıkabilecek sorunlara karşı önceden önlemini almalıdır” (Özüpek, 2005: 46,47).
ĠĢletmeler, çeĢitli kar amacı gütmeyen dernek, vakıf ve yardım kuruluĢları
gibi organizasyonlar aracılığıyla bağıĢta bulunarak veya eğitim, kültür, sanat, sağlık,
spor vb. faaliyetleri finanse ederek toplumsal görevlerini yerine getirebilirler.
Eğitim düzeyi dağılımındaki değiĢim, bir Ģirketin faaliyetini en az ölçüde
etkiler gibi düĢünülse de Ģirketin faaliyetleriyle toplumun eğitim düzeyi arasında çok
yakın bir iliĢki vardır. Günümüzde tüm ürün süreçleri, eğitimli iĢ gücünü gerektirir.
ÇalıĢanların eğitim düzeyi, üretkenlik ve etkinlik düzeyini etkilemektedir. Ayrıca
eğitimli toplum bireylerinin gelirlerindeki artıĢ tüketimi arttırmakta, bu da Ģirketlerin
büyümesini teĢvik etmektedir (Özüpek, 2005: 69).
Ayrıca sosyal sorumluluğun toplumsal boyutu toplum tarafından kabul edilen
ya da reddedilen davranıĢ ve faaliyetlere uymak, toplumun doğru olduğuna inandığı
Ģeyi yapmak, zararlı olanından sakınmak, ayrıca toplumun beklentilerine cevap
verecek Ģekilde katkı ve katılımları geniĢletmektir. Bu unsurlar beĢ madde olarak
sıralanabilir (Özüpek, 2005: 72,73):
-
Toplumsal töreler ve etik normların beklentilerine uygun Ģekilde faaliyette
bulunmak
-
Toplum tarafından uygulanmıĢ ve uygulanmakta olan etik normları kabul
etmek ve saygı duymak
60
-
Toplum normlarının iĢletmenin amaçlarını gerçekleĢtirmek için kötüye
kullanılmasına engel olmak
-
ÇalıĢanlardan etik olarak beklenen tutum ve davranıĢları gösterenleri, çeĢitli
yöntemlerle ödüllendirmek
-
Toplum ve iĢletme bütünlüğünün, etik yaklaĢımının, yasal düzenlemelerin
ötesinde olduğunu kabul etmek
“İşletmeler, konjonktürel ve siyasal hesaplarla, toplumsal bütünün iradesine
aykırı örgütlü ekonomik gücü kullanarak siyasi hayata müdahale etmek yerine, temiz
siyaset temiz yönetim ideali ile insan haklarının gelişimine ve her düzeyde uzlaşma
ve diyaloğun vazgeçilmez kavramlar olarak hayat bulacağı, iç tutarlılığı ve yapıcılığı
yüksek, zaaflardan arınmış bir demokratik zeminin oluşumuna katkıda bulunan ve
düzene kavuşturan bir misyon kadar, demokratik alt yapının oluşturulmasına katkıda
bulunarak, demokrasinin ve katılımcı siyasal kültürün gelişmesine de güç
kazandıracaklardır” (Bayrak, 2001: 111,112).
“İçinde bulunduğu çevrede mal ve hizmetleri üretirken bir yandan da
toplumun çıkarlarını gözetmesi, devlete ve kamuya karşı yükümlülüklerini yerine
getirmesi, vergilerini zamanından ödemesi, çevresini koruması ve destek olması,
güvenli ürünler satması, çalışanlarına adil davranması, müşterilerine karşı dürüst
olması, çevrede yeni iş olanakları yaratması, eğitim ve sanata destek olması, özetle
sosyal sorumluluklarını yerine getirmesi işletmenin en önemli görevlerinden biridir”
(Ülgen ve Mirze, 2007: 194).
“Çıkar gruplarının sonucu olarak; işletmeler düşük bir maliyetle finansman
sağlamaya çalışmakta, kar payları dağıtarak hissedarların faaliyetlerini ve
politikalarını desteklemesini beklemektedirler. Ancak bu ilişkinin niteliği göründüğü
kadar kolay değildir. İşletme finansal olarak hissedarlarının beklentilerini
karşıladığında, işçiler daha iyi ücret ve iş güvencesi sağlayarak bundan
yararlanabilirler. Bununla birlikte, yönetim hissedarların çıkarları pahasına diğer
paydaşların çıkarlarına önem verirse, hissedarlar işletmeden ayrılabilir ve sermaye
maliyeti yükselebilir. Diğer taraftan, işletme hissedarların taleplerini karşılamak için
diğer paydaşların çıkarları pahasına da olsa sadece kısa vadeli karlılığı ön plana
61
alırsa, müşterilerin, tedarikçilerin ve işçilerin beklentilerini karşılamaması
durumunda işletmenin varlığı tehlikeye düşebilir” (Kağnıcıoğlu, 2007: 24).
1.5.
ġirketlerde Çıkar ÇatıĢması
1.5.1. ÇatıĢan Çıkarlar ve Temsil Teorisi
“Şirketler ile ilgili tüm tarafların çıkarlarının aynı yönlü olmamasından
dolayı çıkarların çatışması potansiyel bir sorundur. Şirketlerin hukuki yapıları ve
büyüklükleri ile karşılaşılan çıkar çatışmasının boyutları arasında yakın bir ilişki
bulunmasına karşın, hemen her türlü şirkette çatışan çıkarlardan bahsedilebilir.
Anonim şirketlerde ortakların sayısının daha fazla ve sorumluluklarının sınırlı
olmasının genel bir sonucu olarak çatışan çıkarların boyutları daha büyük
olmaktadır. Şirket içinde çıkar çatışmasının ifade edildiği gibi şirketle ilgili tüm
taraflar arasında olma olasılığına karşın, en büyük çıkar çatışmaları şirket ortakları
ile ortaklar adına işlem yapmaya yetkilendirilmiş olan yöneticiler arasında
görülmektedir. Bununla birlikte hakim ortaklar ile diğer ortaklar arasında yaşanan
çıkar çatışmaları da günümüzde giderek öneminin arttırmaktadır” (Çelik,2007:6).
ġirket içinde potansiyel olarak var olan çıkar çatıĢmalarının açıklanmasına
yönelik teori ve modeller geliĢtirilmiĢtir. GeliĢtirilen teori ve modeller Ģu Ģekilde
ifade edilebilirler (Çelik, 2007: 6):
Paydaş Modeli:
“Paydaş yaklaşımında, şirketin geleneksel olarak bilinen hisse sahipleri
dışında, şirket içinde ve dışında yer alan şirketin ilişkili olduğu tüm grupların şirket
yönetiminde dikkate alındığı görülmektedir. Şirket faaliyetlerinden etkilendiği kadar
şirket yönetimini de yönlendiren bu gruplar, paydaş olarak ifade edilmektedir.
Paydaş yaklaşımı, paydaş görüşünü destekleyen ve şirketin etkili olduğu bu gruplarla
etkileşimini sağlayan bir anlayıştır. Bu yaklaşım doğrudan doğruya şirketin
amaçlarının şekillenmesinde de etkili olmaktadır. Paydaş modelinin kısa dönemde
hissedarların tatminini hedefleyen fırsatçı şirket uygulamalarının aksine şirketin
62
refahı için gerekli uzun dönemli şirket stratejilerinin uygulanmasını kolaylaştırdığı
yönünde görüşler de bulunmaktadır” (Çelik, 2007: 6,7).
Siyasal Model
Siyasal model kurumsal güç ile karın; ortaklar, yöneticiler ve diğer paydaĢlar
arasında
ne
Ģekilde
dağıtılacağının
hükümetlerin
öncelikleri
çerçevesinde
belirlendiğini ileri sürmektedir. Siyasal model, aktif yatırımcıların, basit bir biçimde
oy verme güç veya kontrolünü satın alarak değil diğer pay sahiplerinin desteğini
alarak iĢletme politikalarının etkileme arayıĢında oldukları bir yaklaĢımdır (Çelik,
2007: 7).
Finansal Model
“Finansal modelde, işletme yönetiminin temel sorunu, yöneticilerin
davranışını, işletme sahiplerinin istekleri ile etkin biçimde uyumlaştırmak üzere açık
veya gizli sözleşmeler biçiminde kurallar ve teşvikler yaratmaktır. Bu modelin
içindeki kurallar ve teşvikler, yasal, siyasal sistem veya ekonomi kültürü tarafından
ortaya çıkaranları değil, şirket tarafından kurulanları ifade etmektedir. Sorun şirket
yöneticileri şirket ortaklıklarının vekilleri oldukları halde şirket ortaklarının
yöneticileri üzerindeki kontrol imkanın dağınık mülkiyet yapısı nedeniyle son derece
az olmasıdır” (Çelik, 2007: 8).
1.5.2. Temsil Modeli
“Temsil modeli temelde yöneticiler ile ortaklar arasındaki “temsil” ilişkisini
ve dolayısıyla “ temsil sözleşmesini” temel alarak geliştirilen açıklamaları
içermektedir. Ortaklar ile şirket yöneticileri arasındaki çıkar çatışmasının temel
nedeni ortaklar ile yöneticiler arasındaki yetki devrini içeren sözleşmedir. Temsilci
sözleşmesi; bir veya daha fazla kişiyi (temsil edilen) bir diğer kişiyi (temsilci) işe
alarak ona karar verme yetkilerinin bir kısmını devrettikleri ve kendi hesaplarına
bazı hizmetleri yapma görevini verdikleri bir sözleşme olarak tanımlanabilir. Bu
sözleşme şirket yöneticilerini şirket ortakları adına işlem yapmaya yetkili
63
kılmaktadır. Bu şekilde ortaklar ile yöneticiler arasında temsil ilişkisi kurulmaktadır”
(Çelik, 2007: 8).Temsil modelinde tartıĢmalara neden olan baĢlıca çıkar çatıĢması
türleri aĢağıdaki gibidir:
Yöneticilere Yapılan Ödemelere İlişkin Çıkar Çatışması:
“Şirketin
yöneticileri
ile
ortakları
arasındaki
çıkar
çatışmalarının
azaltılmasında, yöneticilere yapılan performansa dayalı ödemeler önemli bir araçtır.
Yöneticilerin yüksek ücret ile ödüllendirilmesi ve performans arasında ilişki
olmasına karşın yapılan bu ödemeler aynı zamanda ortaklar ile yöneticiler
arasındaki çıkar çatışmasına da neden olmaktadır. Ortakların üst düzey
yöneticilerden refahlarını arttıracak kararlar almalarını ve bu yönde faaliyette
bulunmalarını bekledikleri, fakat üst düzey yöneticinin, atacağı adımların kendisine
ne kazandıracağını veya kaybettireceğini göz önünde bulundurduğunu saptanmıştır.
Bir başka deyişle yöneticiler, ortakların refahlarını arttıracak kararlar alırken,
ödüllendirmeyi ve kendi refahlarının da artmasını beklemektedirler” (Çelik, 2007:
11,12).
Primler ve Sağlanan Diğer Faydalara İlişkin Çıkar Çatışması
“Yöneticilerin gelirleri ile finansal performans arasında ilişki kuran,
yöneticilerin emeğinin hakkını veren bir sistem, şirketin finansal performansını
arttırabilir; ancak yetersiz ve çıkarcı yöneticiler ellerindeki gücü, yönettikleri
şirketin kazançlarını olduğundan farklı göstermek için kullanmak isteyebilirler.
Hesapları uzun dönemde olduğundan farklı gösterme olanağı yoksa da, kısa
dönemde finansal performansı olduğundan yüksek göstererek bazı yöneticiler hak
ettiklerinden daha fazla prim alma girişiminde bulunabilirler” (Çelik, 2007: 12,13).
Yatırımın Çeşitlendirilmesi ve Refah Azaltıcı Yatırımlar
Ortaklar ile yöneticiler arasındaki bir çatıĢma konusu da çeĢitlendirme
stratejileridir. ÇeĢitlendirmenin ortaklara hem getirisi hem de maliyeti vardır. Ancak
bulgular, özellikle mevcut bir Ģirketin bir baĢka Ģirket tarafından satın alınmasında
rekabet dolayısıyla Ģirket değerinden daha fazlasının ödenebildiğini, katlanılan
maliyetin getiriden daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır (Çelik, 2007: 13).
64
Ele Geçirmelere Direnme
“Şirketin değerini arttıracak bir ele geçirme tehdidi karşısında, şirkette çok
küçük bir ortaklığa sahip olan yöneticiler direnç gösterirler. Bazı durumlarda bu
direnç, ele geçirmek isteyenlerin tekliflerini arttırmalarını sağlamak amacına yönelik
olabilir. Ele geçirmelere karşı yöneticilerin gösterdikleri direnç ile ilgili olarak
yöneticilerin ortakların çıkarları yerine kendi çıkarlarını korumak için ele geçirmeye
karşı direnmektedirler. Direnişin diğer bir nedeni ise, işlerini kaybetme, bir diğer
nedeni de ellerinde bulundurdukları gücü ve şirketteki çıkarlarını kaybetme riskidir”
(Çelik, 2007: 13).
65
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
MUHASEBE HĠLELERĠ VE TÜRLERĠ
ĠĢletmelerin çalıĢanları, yöneticileri ya da diğer çıkar grupları tarafından
kendi kiĢisel çıkarlarını arttırmak, kiĢisel yolsuzluklarını gizlemek, iĢletmenin
finansal performansını olduğundan farklı göstererek yatırımcı çekmek gibi amaçlarla
yapılan muhasebe hilesi; iĢletmeler, iĢletmenin yatırımcıları ve ülke ekonomisi
açısından büyük maddi kayıplara neden olan bir eylemdir. Muhasebe hileleri;
iĢletmelerin yeterli önleyici tedbirlerin alınmaması halinde, olay vakası ve vakaların
maddi kayıpları giderek artması ile iĢletme iflaslarına neden olabilmektedir. Hile
yapan kiĢinin muhasebe bilgisi, yetenekleri ve elde ettiği fırsatlar nedeniyle hile
türleri giderek artmaktadır. Tezin 3. Bölümünde Muhasebe hilesi ve muhasebe hatası
kavramları açıklanarak aralarındaki fark belirtilmektedir. ACFE‟nin geliĢtirdiği hile
ağacına sınıflandırmasına göre muhasebe hilelerinin alt türleri incelenmektedir.
2.1. Muhasebe Açısından Hilenin Tanımı
Ġlk olarak muhasebe tanımı gereği, bir örgütün kaynaklarının oluĢumunu, bu
kaynakların kullanılma biçimini, örgütün iĢlemleri sonucunda bu kaynaklarda
meydana gelen artıĢ veya azalıĢları ve örgütün finansal açıdan durumunu açıklayan
bilgileri üreten ve bunları ilgili kiĢi ve kuruluĢlara ileten bir bilgi sistemidir
(Sevilengül, 2009: 3). ĠĢletmelerin gerçekleĢtirdiği faaliyetlerin kaynaklarını,
gerçekleĢtirdiği iĢlemlerin kaydını ve iĢlemler sonucu dönem sonundaki finansal
durumunun bilgisi muhasebe sisteminin katkısıyla elde edilir. ĠĢletmeye yatırımda
bulunmayı düĢünen, hisse senetlerini almak isteyen potansiyel yatırımcılar,
muhasebe süreci sonrasında ortaya çıkan finansal tablolardaki iĢletmenin kar zarar
durumu bilgilerini karĢılaĢtırarak yatırım kararını gerçekleĢtirirler.
Karar vericilerin doğru ve eksiksiz bilgilenmeleri, iĢletmeyi ilgilendiren her
konuda tam olarak bilgilenmeleri, kararlarının isabetli olmasını sağlayacaktır.
66
Muhasebe bilgi sisteminin sağladığı verilerle, yöneticilerin ya da diğer bilgi
kullanıcılarının isabetli kararlar vermesinde diğer bilgi sistemleri arasında doğru bilgi
vermesinin önemi en üst sırada yer almaktadır (AktaĢ, 2009: 5).
Muhasebe bilgilerinden beklenen yararların kullanıcılara sağlanabilmesi için
bazı özellikleri taĢıması gerekmektedir. Bu özelliklere sahip bilgilerin kullanımı, hem
dolaysız hem de dolaylı kullanıcıların etkinlik ve verimliğini arttıracaktır (AktaĢ,
2009: 5). Bunlar:
-
AnlaĢılabilirlik
-
Uyumluluk
-
Güvenilirlik
-
KarĢılaĢtırılabilirlik
Bir kiĢi veya bir kurumun illegal Ģekilde çıkar elde etmesinin iki farklı yolu
vardır. Bunlardan ilki; kiĢinin baĢına tabanca dayayarak parasını vermesini zorlama
yoluyla istemektir. Bu eyleme genellikle hırsızlık veya soygun denir. Diğer bir yol da
çeĢitli oyunlarla, sahtekarlıkla veya aldatma yöntemleriyle kiĢi ya da kurumun mal
varlığını ele geçirmektir. Bu eyleme de genellikle hile veya yolsuzluk adı verilir
(Bozkurt, 2009: 4). Ancak yolsuzluk olayları sonucu zararlar hırsızlıktan
kaynaklananlara göre daha fazladır. Çünkü yolsuzluk eyleminde yapılan iĢlemlerin
karmaĢıklığından tespiti zor ve zaman almaktadır. Hırsızlıkta eylem basit ve fiilidir
ve bu nedenle kolaylıkla suçluya ulaĢılır.
Neredeyse insanlık tarihi boyunca yaĢamını devam ettiren ve ettirecek olan
hile, ilk baĢta ekonomik ve sosyolojik nedenlerden kaynaklanmakta olup aynı
zamanda ahlaki, kültürel ve hukuki boyutu olan bir eylemdir. Temelinde çıkar ve
kasıt bulunan ve ekonomik suç kapsamına giren muhasebe hilesi, alınan çeĢitli
hukuki ve mali önlemlere ve denetimlere rağmen hile eylemini gerçekleĢtirenlerin
yaratıcı zekalarıyla karmaĢık ve çeĢitli yöntemlerle yaĢamını devam ettirmektedir.
Bu sebeple literatürü oldukça farklı bilim dallarına giren hile kavramının çok çeĢitli
tanımları mevcuttur. Ġlk olarak Türk Dil Kurumu‟nda (TDK) “hile” kelimesinin iki
farklı anlamı vardır. Ġlk anlamı, “Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen,
67
dolap, oyun, desise, entrika” ikinci anlamı ise “Çıkar sağlamak için bir şeye değersiz
bir şey katma”dır.
Kısa adı ACFE (Association of Certified Fraud Examiners) olan Sertifikalı
Hile Denetçileri Birliği, 2010 yılında yayınladığı “Mesleki Hile ve Suistimal”
baĢlıklı raporunda hileyi Ģu Ģekilde tanımlamaktadır; “Bir kişinin görevini, çalıştığı iş
yerinin kaynaklarını ve varlıklarını, kasıtlı olarak kötüye kullanarak ya da yanlış
uygulayarak kişisel zenginleşmesi için kullanmasıdır.”
Statement of Auditing Standarts (SAS) No: 827‟de tanımı ile hile; olacakların
farkında olarak finansal tabloların raporlanmasında veya finansal tablolarda yer alan
varlıkların üzerine de bilgi ve belge saklanması veya ilave edilmesi olarak
tanımlanmıĢtır (Bayraklı vd., 2012: 50).
Hile; sahtekarlık, yolsuzluk, usulsüzlük gibi düzensizlikler, kasıtlı olarak
yapılan yanlıĢlıklardır. Hile, iĢletme personeli, yönetimden sorumlu kiĢiler ya da
üçüncü kiĢilerin bilinçli olarak menfaat sağlamak amacıyla aldatma içeren
davranıĢlarda bulunmasıdır (Güredin, 2007:134).
Daha geniĢ bir ifade ile de hile, “muhasebe ile ilgili olayın oluşumu,
belgelenmesi, kaydedilmesi ve işletme ile ilgili çıkar çevrelerine rapor edilmesi
aşamasında kötü niyetle, ilgili çıkar çevrelerinin bilgisi dışında ve onları maddi
zarara uğratacak şekilde basılı ve dijital ortamda ulusal ve uluslararası mevzuata
aykırı davranmak, davranmaya teşvik etmek veya böyle bir ortamda suça iştirak
etmektir” (Çalıyurt, 2007: 2002).
Hile birçok tanımı olan bir kelimedir. Bunlardan önemli olanları aĢağıdaki
gibi belirtilebilir (Singleton ve Singleton, 2010: 40);
-
Suç olarak hile; kiĢinin yanlıĢ beyanı veya çeĢitli yollarla kendi lehine çıkar
elde etmek amacıyla, yaratıcılık yeteneği ile kullandığı tüm araçları kapsayan
bir terim olarak belirtilen hile,
7
Sas 82; Consideration of Fraud in a Financial Statement Audit ( Finansal Tabloların Denetiminde
Hilenin Göz Önüne Alınması)
68
-
Kurumsal açıdan hile; bir iĢletmeye karĢı iĢlenmiĢ her türlü sahtekarlık
eylemi olarak belirtilen hile,
-
Yönetim açısından hile; iĢletme içinde yönetici pozisyonunda görev yapan
çalıĢanlar tarafından, kurumsal ya da birimlerinin performanslarını yüksek
göstermek, terfi, promosyon veya prim gibi ekonomik teĢvikler almak veya
statü elde etmek amacıyla gerçekleĢtirilen hileli raporlama eylemleri olarak
belirtilen hile.
“Bir kişinin başka bir kişi üzerinden yarar sağlayacağı her türlü düzenleme
hile kapsamına girer. Bunların bir kısmını, varlıkların haksız olarak edinimi, rüşvet
alma, sahte belge ve raporlar düzenleme, zimmete para geçirme, hırsızlık, giderleri
ve maliyeti şişirme, işletme varlıklarının haksız kullanımı oluşturmaktadır. Sağlanan
bu haksız kazançlar, işletmenin parasını veya malını doğrudan elde etme şeklinde
olabileceği gibi ödüllendirme, ikramiye alma, güç sağlama gibi dolaylı yollarla da
olabilmektedir” (Bozkurt, 2000: 58).
Diğer tanımlardan derlenebileceği gibi muhasebe hilesi; iĢletmelerin
muhasebe uygulamaları ile kayıtlara alması gereken olayları, kasten yanlıĢ veya
eksik olarak kayda alması ya da muhasebe uygulamaları sonucunda dönem
sonlarında ortaya çıkan finansal tabloların gerçeği yansıtmasına engel olacak Ģekilde,
kasten ve sistematik olarak, vergi matrahını azaltmak ya da firmanın kredibilitesini
yükseltip mali kaynak sağlamak amaçlı yapılmıĢ usulsüzlüklerdir.
ĠĢletmelerde
yaĢanan
hile
vakaları
iĢletmenin
muhasebe
sistemine
yansımaktadır. ĠĢletme çalıĢanları, yöneticileri, hisse sahipleri veya 3. kiĢiler olan
çıkar
grupları
tarafından
gerçekleĢtirilen
hileler,
mali
tablolar
üzerinden
gerçekleĢtirilmektedir. Burada hile, kasıtlı olarak hatalı Ģekilde gerçekleĢtirilen
iĢlemle, hileyi gerçekleĢtiren kiĢinin muhasebe bilgisi ve yaratıcılığı sayesinde tespiti
daha zorlaĢmaktadır. Hile yapılmasındaki temel amaç; bir fayda sağlamak, gerçeği
bastırmak, yanlıĢ bilgi vermek, vergi kaçırmak ve bir yolsuzluğu yanlıĢ kayıtlarla
ortaya çıkarılmasını engellemektir.
Hile, suçluların ve kurbanların arasındaki çeĢitli iliĢki kombinasyonlarından
oluĢabilir:
69
-
Çalışanların işletmelere karşı yaptıkları hileler; Fatura hileleri, harcama
tutarlarında değiĢiklik, nakit varlığın ya da fikri telif hakkının çalınması, sahte
muhasebe kayıt iĢlemleri
-
İşletmelerin yatırımcılara, müşterilere ve çalışanlarına karşı yaptıkları
hileler; hileli finansal raporlama, gerçek mal yerine taklitlerinin satılması,
çalıĢanların sigorta primlerinin kuruma ödenmemesi
-
Finansal kuruluşlara karşı yapılan hileler; kayıp ve çalıntı kredi ve banka
hesap kartlarının kullanılması, çek hileleri, hileli sigortalama iĢlemleri
-
Devlet ve kurumlarına karşı yapılan hileler; sosyal sigorta primleri üzerine
yapılan hileler, vergi kaçakçılığı
-
Büyük kurum ve kuruluşlara karşı yapılan hileler; Kara para aklama,
kurumsal kimlik hileleri
-
E – suçlar; teknoloji ve bilgisayar yöntemleri ile gerçekleĢtirilen kimlik
bilgisi hırsızlığı, telif hakları hırsızlığı, iĢletmelerin bilgi sistemlerinin
hacklenmesi gibi yöntemlerle gerçekleĢtirilen hileler
Açıklamalara sonuç olarak hile kavramında genel olarak Ģu özellikler
bulunmaktadır (Bozkurt, 2009: 60):
-
Hile eylemi, hileyi yapan tarafından gizlice sürdürülen bir faaliyettir.
-
Hile eyleminde, hilekarın kendisine yarar sağlama aracı vardır.
-
Kesinlikle kasıt unsuru bulunmaktadır.
-
Kurban bir Ģekilde aldatılır.
-
Her durumda hile eyleminde kurban kiĢi ya da iĢletme zarar görür.
ĠĢletmelerde yaĢanan hileler muhasebe sistemini ve bunun sonucunda finansal
tablolarda çeĢitli tahrifatlarla yatırımcı ve finansal tablo kullanıcılarını yanılttığı için
daha çok güvenilirlik ilkesi zedelenmektedir.
Hilenin ilk ve en önemli unsuru, olmazsa olmazı güvendir. Aldatılan kiĢi,
aldatan kiĢiye güven duymadığı sürece, kimse kimseyi dolandıramaz. Güven
olmadan hilenin gerçekleĢmesi mümkün değildir (Çelik, 2007: 32). Hile ile güven
düzeyi doğru orantılı hareket etmektedir. ĠĢletmede bir çalıĢana duyulan güven
arttıkça, onun hile yapma olasılığı da artmaktadır. Bu nedenle iĢletmelerde en
70
güvenilir kiĢiler, yüksek tutarlı hile yapmaya aday olan kiĢilerdir. Dolayısıyla
çalıĢana anlamsız ve ölçüsüz güven ya da yetki vermek hileye davetiye
çıkarmaktadır. Bunun yerine güvenmekle birlikte çalıĢanı kontrol altında da tutmak
gerekmektedir (Bozkurt, 2009: 28).
Finansal tabloları kullananları yanıltmak amacıyla yapılan hile ve
yolsuzluklar aĢağıdaki gibi gerçekleĢtirilirler (Güredin, 2007: 127):
-
Faaliyet sonuçlarını etkilemek amacıyla özellikle dönem sonuna yakın
tarihlerden gerçek dıĢı yevmiye kayıtları yapmak
-
Tahakkuk eden kıymet hareketlerine iliĢkin iĢlem ve olayları kayıt dıĢı
bırakmak veya zamanından önce kaydetmek veya gelecek dönemlerin
baĢarısını etkileme amacıyla ertelemek
-
Muhasebe tahminlerini uygun olmayan bir biçimde yaparak hesap
bakiyelerini ertelemek
-
Finansal
tablo
kalemlerini
etkileyebilecek
bilgileri
gizlemek
veya
açıklamamak ya da yanıltıcı bir biçimde açıklamak
-
KarmaĢık iĢlemlere giriĢerek finansal durumu ve faaliyet sonuçlarını
değiĢtirmeyi amaçlamak
-
Önemli ve olağan dıĢı iĢlemlere iliĢkin kayıtları değiĢtirmek
“Bir işletmenin muhasebe kayıtlarında ve dolayısıyla mali tablolarında
yapılan olağan olmayan düzenlemeler, maskelemeler, yolsuzluklar, hileler küçük bir
kesime yarar sağlarken önemli bir kesim üzerinde zararlara neden olmaktadır.
Yapılanlardan mikro düzeyde yatırımcılar, borç verenler, çalışanlar, satıcılar zarar
görürken, makro düzeyde devlet ve kamuoyu etkilenmektedir. Kaynaklar yanlış
yerlere akmaktadır. Bu tanım, çalışanlar, müdürler ve yöneticiler tarafından yapılan
vazifeyi suiistimaline (görevi kötüye kullanmanın) geniş bir alanını kapsamaktadır”
(Bozkurt, 2000: 16).
Hileler, yakalanmamak için zekice kurgulanmıĢ, öncesinden planlanmıĢ ve
ustaca saklanan ekonomik suç eylemleridir. Muhasebe hilelerinin amaçları yapan
kiĢiye göre farklılık göstermektedir. ĠĢletme çalıĢanlarının yaptıkları muhasebe
71
hilelerinde, hırsızlık ve dolandırıcılık yoluyla varlık edinmelerinin gizlenmesi
amaçlanırken, iĢletme yöneticileri tarafından yapılan hilelerde, iĢletme karını yüksek
göstermek, fazla prim almak, üçüncü kiĢi ve kurumlar zararına kendileri veya
iĢletmeye çıkar sağlamak amacı ön plana çıkmaktadır. ĠĢletme sahipleri ise vergi
kaçırmak ve üçüncü Ģahıslar aleyhine çıkar sağlamak, diğer ortakları yanıltmak ile
teĢvik, indirim ve avantajlı kredilerden yararlanmak amacıyla muhasebe hilelerine
baĢvururlar.
Muhasebe hilelerinin gerçekleĢtirilmesinde 3 temel neden bulunmaktadır.
Bunlar (Gürbüz, 1995: 61);
-
Yolsuzlukları gizlemek; ĠĢletme personeli özel ve gayri meĢru çıkar sağlamak
amacıyla hırsızlık, ihtilas ve dolandırıcılık Ģeklinde yapmıĢ oldukları
yolsuzlukları gizlemek amacıyla kayıt, hesap ve belgeler üzerinde bazı
düzensizlikler yapabilirler.
-
İşletmenin gerçek durumunu olduğundan farkı göstermek; ĠĢletmenin
muhasebesinde kayıt esnasında ve finansal raporların hazırlanmasında iĢletme
yönetiminin taraflı davranıĢı ve baskıları sonucu üçüncü Ģahısların veya çıkar
gruplarının aleyhine menfaat sağlamak için hileli raporlama yapılabilir.
Bundan zarar görenler ise iĢletmenin durumu ve itibarı, alıcılar, ortaklar, pay
sahipleri ve kredi verenlerdir.
-
Vergi kaçırmak; Muhasebe hilelerinin yaĢamasında en önemli faktörlerden
biri olan sebeptir. ĠĢletmeler vergi yükümlülüğünü yerine getirmemek veya
daha az ölçüde vergi ödemek için gerek yasaların boĢluklarından yararlanarak
vergiden kaçınırlar gerekse hileli iĢlemler sonucu iĢletmenin kar durumunu
daha az göstererek vergi kaçırırlar.
2.2. Muhasebe Açısından Hatanın Tanımı
Sözlük anlamıyla hata kavramı Türkçe sözlükteki kelime anlamı olarak,
istemeyerek ve bilmeyerek yapılan yanlıĢ, kusur, yanılma, yanılgı olarak ifade
edilmiĢtir.
72
Muhasebe bilimi için hata, finansal tablolarda ve muhasebe kayıtlarında
yapılan matematiksel yanlıĢlıklar ya da muhasebe ilkelerinin uygulanmasında gözden
kaçma ve gerçek verilerin istem dıĢı yanlıĢ beyanlarıdır (ÇatıkkaĢ ve ÇalıĢ, 2007:
190).
Muhasebe politikaları, muhasebe tahminlerinde değiĢiklikler ve hatalara
iliĢkin TMS 8‟de yer alan tanımıyla hata;
“İşletme‟nin bir veya daha önceki finansal tablolarında, güvenilir bilgiyi
kullanmaması veya yanlış kullanması sonucu ortaya çıkan aşağıda sıralanan,
ihmaller veya yanlış bilgilendirmelerdir.” Güvenilir bilgi;
(a)
Finansal tabloların onaylanması sırasında mevcut olan ve
(b)
Finansal tabloların hazırlanması ve sunulması esnasında elde edilebilir
olması ve dikkate alınmıĢ olması beklenen bir bilgi olmalıdır.
SPK Seri: XI, No:25 (Muhasebe Politikaları, Muhasebe Tahminlerinde
DeğiĢiklik ve Hatalar) hatayı Ģu Ģekilde tanımlamaktadır (19.Kısım, Madde 466, s.
454); “Hatalar; cari dönemde fark edilen, geçmiş dönem veya dönemlere ilişkin mali
tabloların hazırlanması ve açıklanması esnasında mevcut ve dikkate alınmış olması
beklenen güvenilir bilginin mali tablolar dışında bırakılması veya diğer raporlama
yanlışlıklarının yapılmasını” ifade eder.
Muhasebede hatayı, finansal tablo hazırlığında ve düzenlenmesinde;
muhasebeleĢtirme, belgeleme ve sunumda kasten yapılmamıĢ yanlıĢlıklardır”
Ģeklinde tanımlayabiliriz. Muhasebe hataları, muhasebe ilkelerine, standartlara, yasal
düzenlemelere uygun olmayan faaliyetler ve iĢlemler olarak açıklanabilir. Bu hatalı
iĢlemler, kaydı gerekli bir ekonomik sonucu olan olayın tutarının veya finansal
raporları değiĢtirebilecek nitelikteki dipnotun tablolara dahil edilmemiĢ olması veya
bunların yanlıĢ Ģekilde dahil edilmesi, kaydın bir baĢka muhasebe dönemine
yapılması ve yanlıĢ bir hesapta borç ya da alacak olarak kaydedilmesi Ģeklinde
gerçekleĢebilmektedir. Bu yanlıĢ iĢlemler, kiĢilerin baskı altında olmadan, çıkar
amaçlamadan bilerek veya isteyerek yaptığı yanlıĢlar değildir. Muhasebe hataları,
gereken dikkat ve özenin gösterilmemesi, ihmal, bilgi ve deneyim yetersizliği, yasal
hükümlerin yeterince anlaĢılmaması, plansız ve programsız çalıĢma gibi kasıt unsuru
73
taĢımayan nedenlerle ortaya çıkarmaktadır. Ancak muhasebe hatalarının sonucunda
da iĢletme en az hile olayları kadar zarara uğrayabilmektedir.
Muhasebe hataları genel olarak yasal mevzuata, genel kabul görmüĢ
muhasebe ilkelerine, muhasebe standartları ve finansal raporlama standartlarına,
iĢletmenin politikalarına ve doğruluğu kabul edilmiĢ diğer prensiplere aykırı ancak
kasten yapılmamıĢ eylem ve davranıĢlardır.
Hatalar;
-
Matematiksel hatalar,
-
Muhasebe politikalarının yanlıĢ uygulanması, bilgilerin yanlıĢ yorumlanması,
dikkatten kaçması veya
-
Kasti hatalar Ģeklinde olabilir (Seri:XI, No: 25, Madde 473). Buradaki kasti
hatalar terimi olarak açıklanan ifade muhasebe hilesidir. Ġlgili tebliğde
muhasebe hilesi olarak bir terim tanımlanmadığından, hile faktörü kasti
olarak ifade edilip değinilmiĢtir.
Güredin (2007: 133)‟ e göre hataların genel olarak nedenleri Ģunlardır:
-
Finansal tabloların düzenlenmesinde kullanılan muhasebe verilerinin
toplanmasında veya iĢlenmesinde personelin yanlıĢlık yapması
-
Personelin muhasebe tahminlerinin (Ģüpheli alacak karĢılığı, stok değer
düĢüklüğü karĢılığı, amortisman hesaplanması vb.) hatalı olmasına yol
açabilecek olayları ve verileri gözden kaçırması veya dikkate almaması ile
ortaya çıkan yanlıĢ muhasebe tahminleri
-
Personelin muhasebe ilkelerini uygularken tutar ya da açıklama konularında
yanlıĢlık yapması
Ayrıntılarıyla muhasebe hatalarının nedenleri ise aĢağıdaki gibi ifade
edilebilir:
Bilgisizlik
Muhasebe departmanında çalıĢan personelin genel kabul görmüĢ muhasebe
ilkelerini, muhasebe standartlarını, yasal düzenlemeleri ve görev yaptığı iĢletmenin
74
muhasebe sistemini yeterince bilmesi ve gerekli iĢlemleri doğru iĢlemde
gerçekleĢtirmesi gerekmektedir. Aksi durum ise muhasebe personelinin muhasebe
hatası yapmasına neden olabilmektedir.
ĠĢletmelerdeki muhasebe hatalarının önüne geçebilmede ilk adım iyi yetiĢmiĢ,
kaliteli ve bilgili kiĢilerin çalıĢtırılmasıdır. Bu özelliklere sahip personelin
çalıĢtırılması, hataların oluĢmasını engelleyerek iĢletmenin verimliliğini de
arttıracaktır. Bunun yanında, çalıĢanların iĢletme içi eğitime tabi tutularak
yetiĢtirilmeleri, gerektiğinde seminer, panel veya konferanslara gönderilmeleri
hataların azaltılmasında alınabilecek bazı önlemlerdir (Kaymak, 1996: 63,64). Bu
sayede muhasebe hata olaylarının sayısı en aza indirilmiĢ ve iĢletme iç kontrol baĢarı
oranı da artmıĢ olacaktır.
İhmal ve dikkatsizlik
Muhasebede kayıt ve raporlama esnasında hataların oluĢmaması için yeterli
bilgi kadar gerçekleĢtirilecek iĢlemlerde dikkat de önemli bir faktördür. Muhasebe
personelinin görevini gerçekleĢtirirken görevine karĢın yeterli dikkat ve özeni
göstermediği durumlarda genellikle unutkanlık, göreve karĢı ilgisiz olma ve ihmaller
görülmektedir. Bu ihmaller sonucu yapılan iĢlemlerde çeĢitli düzensizlikler
oluĢmaktadır.
“İhmalden doğan hataların mizanlarda farklara sebep olması halinde çift
kayıt usulünün otomatik kontrol düzeyiyle hemen meydana çıkarılması mümkündür.
Aylık mizanları, düzenli bir şekilde çıkaran işletmeler ile kayıtları devamlı şekilde
puantaja tabi tutulan işletmelerde ihmal veya dikkatsizlik sonucu doğan hataları
tespit etmek mümkündür. İhmalden doğan hataların bazıları da bu gibi hatalarda
zarar gören üçüncü şahısların hatırlatmalarıyla ortaya çıkar. Kredili alış ve satışlar
nedeniyle, ilgili müşterilerin ya da satıcıların gerçek alacak miktarını azaltma veya
gerçek borç miktarını arttırma şeklinde sonuçlar meydana getiren hatalarda durum
böyledir” (Bayraklı vd., 2012:21).
75
2.3. Muhasebede GerçekleĢen Hataların Türleri
Hataları
iĢletme
çalıĢanları
yapabileceği
gibi,
finansal
tabloların
düzenlenmesinden esas sorumlu iĢletme üst düzey yöneticileri de yapabilmektedir.
Unutkanlık, dalgınlık, dikkatsizlik ve bilgisizlik yüzünden ortaya çıkan hataların
yapılıĢ Ģekline genel olarak bir göz atıldığında aĢağıdaki Ģekillerde gerçekleĢtiği
görülmektedir (Kaval, 2005: 64,65);
-
Matematiksel hatalar
-
Kayıt ve nakil hataları
-
Unutma ve tekrar kaydetme
-
Muhasebe hataları
-
Değerleme hataları
Muhasebe sürecindeki hatalar ayrıntılı olarak incelendiğinde 3 baĢlık altında
ele alınabilir.
2.3.1. Yevmiye Defteri Hataları
ĠĢletmede gerçekleĢen iĢlemlerin muhasebeleĢtirilmesinde ilk basamak,
iĢlemin belgelendirilmesi ve yevmiye defteri kaydıdır. Yevmiye defterinde
gerçekleĢen baĢlıca hatalar ise Ģunlardır.
Kayıt hataları
Yevmiye defterine kaydedilen iĢlemlerde ilgili hesapların adında hatalı
kayıtlar gerçekleĢebilir ya da iĢlemin tutarı olduğundan az ya da yüksek olarak kayıt
altına alınmıĢ olabilmektedir. Ġlk kayıt esnasında iĢlem yanlıĢ yorumlanmıĢ olabilir.
Diğer bir kayıt hatası ise iĢlemin ismi ve tutarı doğru olarak girilir ancak borç ya da
alacaklı tarafı yanlıĢ olabilmektedir (Haftacı, 2007: 152,153 ve Gürbüz, 1995:
58,59).
76
İşlemin deftere kaydının unutulması
Dönem içerisinde gerçekleĢen iĢlemin herhangi bir kasıt unsuru olmadan
ihmalkarlık ve unutkanlık nedeniyle kayıt altına alınmaması bir hatadır. Ayrıca
dönem sonuna yakın aylarda gerçekleĢen bir iĢlemin ilgili dönemin kayıtlarına değil
de
gelecek
dönemin
kayıtlarına
kaydedilmemesi
gibi
kayıt
hataları
yaĢanabilmektedir.
Kaydedilmemesi gereken işlemin kaydı
Ġlgili dönem kapandıktan sonra gelecek dönemin ilk aylarında gerçekleĢen bir
iĢlemin ilgili dönem kayıtlarına geçirilmesi veya bir iĢlemin sehven iki ya da daha
fazla kayıtlara geçirilmesidir (Haftacı, 2007: 152,153 ve Gürbüz, 1995: 58,59).
2.3.2. Diğer Mali Defter ve Tablolarda Yapılan Hatalar
Yevmiye defterine kaydedilen bütün iĢlemler muhasebeleĢtirme süreci içinde
büyük deftere ve diğer yardımcı defterlere aktarılmaktadır. Ardından mizan çıkartılıp
mizanda gerekli doğrulamalar sonucunda bilanço ve gelir tablosu oluĢturulur. Bu
süreç sırasında yapılabilen hatalar, aktarma, hesaplama ve aritmetik hatalar olarak
gruplandırılır.
Aktarma hataları
Günümüzde muhasebeleĢtirme ağırlıklı olarak bilgisayar destekli olduğu için
örneklerine sık rastlanmamakla birlikte, henüz deftere yazarak kayıt yoluyla bir
muhasebe uygulanıyor ise, herhangi bir maddenin borç ve alacağının birbirinin
tutmaması veya yevmiye defterinden defter – i kebire nakil olurken, baĢka hesaplara
veya farklı rakamlarla yanlıĢ tutarların nakledilmesidir (Kaval, 2005: 64). Defterden
büyük deftere ve finansal tablolara geçiĢlerde yaĢanan düzensizliklerdir.
Aritmetik hatalar
Muhasebede kullanılan defter ve belgeler üzerinden toplama çarpma çıkarma
ve bölme gibi aritmetik iĢlemler sonucu yapılan hesaplama hatalarıdır (Kaymak,
77
1996: 60). Daha çok iĢletme envanterinin oluĢturulma sürecinde yaĢanan hata
türüdür.
Hesaplama hataları
Amortisman, Ģüpheli alacak karĢılığı, faiz, iskonto, vergi, sigorta primleri,
ikramiyelerin tutarlarının hesaplanmasında yapılan hatalardır (Gürbüz, 1995: 59).
2.3.3. Finansal Tablo Hataları
Muhasebe bilgi sisteminde yevmiye defteri, büyük defter gibi defterler
dıĢında bilanço, gelir tablosu, satıĢların maliyeti tablosu, kar dağıtım tablosu gibi
finansal tablolar da bulunmaktadır. Bu tablolarda yapılan hatalar hileli finansal
raporlama hilelerine de yakın gibi görünmekte ise de temel ayrım kasıt unsurunun
bulunmayıĢıdır.
Buradaki hatalar iki baĢlık altında toplanabilir (Haftacı, 2007:
156,157 ve Gürbüz, 1995: 61);
Finansal tablolarda yer alan kalemlerin değiştirilmesi
Bu türdeki hatalar bilançoyu doğruluktan uzaklaĢtırmakta ve bilançodaki
durumu olduğundan farkı göstermektedir. Bu hatalar; var olmayan kalemlerin varmıĢ
gibi gösterilmesi, var olan kalemlerin finansal tablolarda yer almaması ve finansal
tablolardaki kalemlerin olduğundan eksik ya da fazla gösterilmesidir.
Tutarların açıklık ilkesine aykırı olarak gösterilmesi
Buradaki baĢlıca hatalar muhtelif borçlar ve muhtelif alacaklılar hesabı gibi
anlaĢılması güç hesap isimlerinin kullanılması, kalemlerin ve tutarlarının yanlıĢ ve
karıĢık biçimde gösterilmesi, aktif ile pasif ve gelir ile gider kalemlerinin birbirinden
düĢürülmesi gibi yanlıĢlıklardır.
78
2.4. Muhasebe Hata ve Hilelerinin Ayrımı
Hile ve hata kavramı diğer yandan, SPK Seri: X, No: 22 “Sermaye
Piyasasında Bağımsız Denetim Standartları Hakkında Tebliği” ve Seri: XI, No:25
“Sermaye Piyasasında Muhasebe Standartları Hakkında Tebliği” çerçevesinde bir
tanımlama ve düzenlemeye sahiptir.
Sermaye Piyasasında Bağımsız Denetim Standartları Hakkında Tebliği‟ne
göre hile ve usulsüzlük kavramı; “İşletme yönetimindekiler ile yönetimden sorumlu
kişilerin, işletme çalışanlarının veya üçüncü şahısların kasıtlı olarak adil veya yasal
olmayan
bir
menfaat
sağlamak
amacıyla
aldatma
içeren
davranışlarda
bulunmalarını ifade eder.”
Sermaye Piyasasında Muhasebe Standartları Hakkında Tebliği‟ne göre hata
kavramı ise; “Cari dönemde fark edilen, geçmiş dönem veya dönemlere ilişkin mali
tabloların hazırlanması ve açıklanması esnasında mevcut ve dikkate alınmış olması
beklenen güvenilir bilginin mali tablolar dışında bırakılması veya diğer raporlama
yanlışlıklarının
yapılmasını
ifade
eder”
Ģeklinde
tanımlanmıĢtır
(http://icongfesr2011.tolgaerdogan.net/documents/national_presantations/UL15.pdf
eriĢim tarihi 06.02.2013).
Muhasebe yolsuzluklarının altında incelenen muhasebe hata ve hileleri
içerisinde
düzensizlik,
usulsüzlük
özelliği
barındırdığından
bu
kavramlar
benzetilebilir. Ancak temel olarak iki ayrım öğesi bulunmaktadır.
Muhasebe hata ve hilelerinin ayrımında ilk önemli unsur kasıttır. Finansal
tablolara yanlıĢ bilgi verilmesine neden olan hareketin muhasebe hatası mı hilesi mi
olduğu sorusuna içerisinde kasıt öğesi barındırmasına göre cevap verilebilir.
Muhasebe hataları bilgisizlik, dikkatsizlik ve ihmalden dolayı kasti olmayan nedenler
ile
meydana
gelirken
muhasebe
hileleri
ise
bilinçli
olarak
ve
kasten
gerçekleĢtirilmektedir.
Doğal ve politik tehlikeler, yazılım hataları, donanım arızaları, dikkatsizlik
gibi kasıtlı olmayan davranıĢlardan kaynaklanan hatalar ile hilelerden kaynaklanan
79
olaylar muhasebe sistemlerini sürekli olarak tehdit ederek, iĢletme amaçlarına
ulaĢılmasının önünde önemli engeller yaratmaktadır. Hata, unutkanlık, dikkatsizlik
veya bilgisizlik yüzünden muhasebe ile ilgili iĢlem, kayıt ve hesaplarda yapılan
yanlıĢlıklardır. Hataların oluĢmasında herhangi bir kasıt söz konusu değildir.
Muhasebe hata ve hilelerinin ayrımında ikinci önemli nokta ise çıkar sağlama
amacıdır. Bir iĢlemin düzensiz olarak kaydedilmesindeki kastın nedeni çıkar
sağlamaktır.
“Hilede
ise
kasıt
vardır
ve
çok
daha
profesyonel
bir
şekilde
gerçekleştirilirler. Gerçekleştirme şekli de hilenin amacına göre değişir. Hilenin
amacı vergi tasarrufu sağlamaktan başlayıp, özellikle işletmenin durumunun iyi
olmadığı durumlarda kredi kaynaklarına daha iyi ulaşabilmek için şirketin
olduğundan daha iyi gösterilmesine kadar uzanır. Halka açık şirketlerde hisse
senedinin piyasa değerini değiştirmek ve üzerinden spekülasyon yapmak veya
azınlıkta kalan ortakların aleyhine ağırlıklı ortak lehine düzenleme yapmak hilelerin
gerçek kaynağıdır” (Kaval, 2005: 65).
Hatalar; bilgisizlik, dikkatsizlik ve ihmalde kaynaklana istem dıĢı yapılan
yanlıĢlıklardır. Diğer bir ifade ile hata yapanlar birbirlerine zarar verirler ama kendi
menfaatleri yoktur. Ancak hile yapanlar baĢkalarına zarar verirken kendileri menfaat
elde etmek amacındadırlar (Dumanoğlu, 2005: 348).
Muhasebe hata ve hilelerinin ayrımında temel unsurun kasıt olmasının dıĢında
muhasebe sisteminde meydana gelen düzensizliklerin muhasebe hatası ya da hilesi
olarak ayırımında aĢağıdaki ilkelerden de faydalanılabilir:
-
Düzensizliğin sürekli devam etmesi ve aynı yönde olması durumunda
muhasebe hilesi,
-
Küçük
iĢletmelerde,
muhasebe
hilesi;
büyük
büyük
tutarlarda
iĢletmelerde
görülmesinde muhasebe hatası,
düzensizliklerin
az
tutarlarda
görülmesinde
düzensizliklerin
80
-
Hesabın karĢıtı ile düzensizliğin hemen anlaĢılması imkanına karĢın,
düzensizliğin giderilmesi için yeni bir yanlıĢın yapılması halinde muhasebe
hilesi,
-
Düzensizliğin, bir kiĢinin veya grubun yararına, diğer kiĢi ve grupların da
zararına olması halinde muhasebe hilesinin varlığı kabul edilmektedir.
Hilelerden kaynaklanan önemli durumların ortaya çıkarılmama riski,
hatalardan kaynaklanan bir durumun ortaya çıkarılma riskinden daha yüksektir.
Diğer bir ifadeyle, hataları bulma olasılığı, genellikle hileleri bulma olasılığından
daha yüksektir. Çünkü hileler gizlenmeye çalıĢılarak tasarlanmıĢ olan, sahtekarlık
amacıyla yapılan, kasıtlı olarak iĢlemlerin ve kayıtların değiĢtirildiği davranıĢları
kapsamaktadır. Bu nedenle hilelerin tespiti daha zordur.
2.5. Muhasebe Hilesine BaĢvurmanın Nedenleri
Hilenin neden var olduğu sorusunun cevabı, insanoğlunun kısa vadede zengin
olma hırsında ve doyumsuzluğunda bulunabilir. Zengin olmaya lüks yaĢam
imkanlarına en kısa ve en zahmetsiz yolla ulaĢmak istediğinden bunun negatif
sonuçları pek umursanmayabilir.
Muhasebe hilelerinin amaçları hileyi gerçekleĢtiren kiĢiye göre farklılık
göstermektedir. ĠĢletme çalıĢanlarının yaptıkları muhasebe hilelerinde hırsızlık ve
dolandırıcılık yoluyla varlık edinmelerin gizlenmesi amaçlanırken, iĢletme
yöneticileri tarafından yapılan hilelerde ise iĢletme karını yüksek göstermek, fazla
prim almak, 3. kiĢi ve kurumlar zararına, kendilerine veya iĢletmeye çıkar sağlamak,
diğer ortakları yanıltmak sureti ile teĢvik, indirim ve avantajlı kredilerden
yararlanmak amacıyla muhasebe hilelerine baĢvururlar.
2.5.1. Hile Üçgeni
Kriminolojik açıdan beyaz yakalı suçlar diğer suçlar gibi en iyi Ģekilde üç
faktörle açıklanabilir: suçluya motivasyon sağlanması, uygun hedefin varlığı ve
81
yeteri derecede koruyucu (kontrol sistemi) bulunmamasıdır. Bu (beyaz yaka) suçu
için genel bir tanımlama olup iĢlenen suçun fırsat ve motivasyon unsurlar içerdiği
varsayılmaktadır (Ramamarti, 2008: 521).
Hile üçgeninin üç unsuru birbiri ile yakın iliĢkilidir. Hile yapmak için baskı
kuvvetliyse, hile yapanlar için eylemlerini haklı çıkarmanın daha kolay olması
muhtemeldir. Ayrıca Ģekilde iç kontrol sistemi ile denetimin etkinliği yetersiz ise ve
yönetimin hile olaylarına karĢı umursamaz bir tavrı varsa bu durum hileyi yapan
kiĢiyi daha çok hile yapmaya teĢvik eder.
Her iĢletme, hileye açık bir hedeftir. Bu nedenle hile yapabilecek kiĢi
açısından hile eylemini gerçekleĢtirmenin üç unsuru vardır. Bu üç unsur hile üçgeni
olarak ifade edilmektedir. Hile üçgeni, hile yapan kiĢinin hile eylemini
gerçekleĢtirmesi için nedenleri, hileyi yapabilmek için gerekli ortam ve hile yapan
kiĢinin kendini eyleme koĢullandırmasından oluĢmaktadır.
BASKI
FIRSAT
HAKLI GÖSTERME
ġekil 1: Hile Üçgeni
Kaynak: Coenen,2008:10
82
2.5.1.1. Baskı Unsuru
Sözlükteki kelime anlamıyla baskı; “belirli ruhsal etkinlik ve süreçleri,
kişinin isteği dışından bilinçaltına itmesi veya bu itilenlerin bilince çıkmasını önleme
durumu” olarak ifade edilmiĢtir.
Denetçiler, baskı faktörünü genellikle ekonomik çıkar elde etmek için bireyin
arzularından kaynaklanan aç gözlülük cazibesi olarak tanımlamıĢtır (Buchholz, 2012:
110).
“Yöneticilerin veya diğer çalışanların hile yapmaları konusunda onları teşvik
eden nedenler veya hile yapmaları için üzerlerinde baskılar olabilir. Bir yandan
insanlar yaptıkları eylemler için zihinlerinde bahaneler bulurken, diğer yandan
onları bu şekilde davranmaya iten bir güdünün olması gereklidir. Bu konuda güç
önemli ve etkili bir güdüdür. Güç, aile üyelerinin veya meslektaşların gözlerinde
saygınlık ve itibar kazanma olarak açıklanabilir. Diğer bir güdeleyen unsur ise hırs
tutkusunun tatmin edilmek istenmesidir” (Emir, 2008: 118).
Genelleme yapmak gerekirse baskı unsurlarını 3 ana grupta toplamak
mümkündür (Bozkurt, 2000: 92):
Mali içerikli baskılar
En temel ve en fazla etkisi yaĢanan baskı türüdür. KiĢilerin çeĢitli nedenlerle
paraya ihtiyaç duymaları sonucunda yaĢanır. Bu tür baskılara örnek olarak:
-
Para hırsı ve aç gözlülük
-
Güzel yaĢama arzusu
-
Tutarı yüksek kiĢisel borçlanmalar
-
Yüksek tutarlı sağlık masrafları
-
Acil mali sıkıntılar
83
Kötü alışkanlıklardan doğan baskılar
“Bu tür baskılar, mali içerikli baskılarla bağlantılı özellikler taşımaktadırlar.
Kişinin kumarbaz olması ve uyuşturucu veya alkol bağımlısı olması, gece hayatına
düşkünlük gibi kötü alışkanlıklar hileyi doğurabilecek nedenler arasında
sayılmaktadır. Hileyi motive eden unsurlar arasında bu tür alışkanlıklar en kötü tür
olarak kabul edilmektedir. Çocuğuna veya kocasına uyuşturucu ya da içki parası
götürebilmek için yolsuzluk yapan kadın çalışanlar, çok başarılı çalışma hayatı
olduğu halde kumar tutkusu nedeniyle yolsuzluk yapan yönetici örnekleri çoktur”
(Bozkurt, 2000: 92).
İşle ilgili baskılar
Yöneticileri veya diğer çalıĢanları hileli davranıĢta bulunma yönünde
güdüleyen unsurlara karlılık hedeflemesi, performansa dayalı ücretlendirme gibi
örnekler de verilebilir (Küçük ve Uzay, 2009: 244).
Bunlar dıĢında bu tür baskılara örnekler Ģunlardır:
-
ĠĢletmeden memnun olmayan çalıĢanların kendilerini gösterme isteği
-
ĠĢletme yönetiminden memnun olmayanların iĢverene saldırma veya öç alma
isteği
-
MaaĢ dıĢında prim vb. ek ödemeleri kazanma isteği
-
ĠĢletmenin ulaĢılması güç, gerçekçi olmayan hedeflerin gerçekleĢmesini
istemesi
-
ĠĢletme karlılığının ekonomik, endüstriyel faktörler nedeniyle tehlikeye
girmesi
2.5.1.2. Fırsat Unsuru
Hile üçgeninin üçayağı içinde iĢletmenin üzerinde fazlasıyla etkili olabileceği
unsurdur. Fırsat unsuru genelde hile eylemini önlemeye yönelik iç kontroldeki ve
ahlak politikalarındaki zayıflıklar üzerinde kuruludur.
84
Fırsat, çalıĢanların tarafından iĢletme içerisinde hileleri gerçekleĢtirmek için
müsait bir ortamın mevcut olduğunun hissedilmesidir. Etkin olmayan iç kontrol
sistemi iĢletme çalıĢanları için en büyük fırsattır. Personelin yetkileri dıĢındaki
varlıklara,
bilgiler
ve
bilgisayar
sistemlerine
eriĢimi,
sadece
hilelerin
gerçekleĢtirilmesi için değil, aynı zamanda gerçekleĢtirilen hilelerin gizlenmesi için
de fırsatlar yaratır (Coenen, 2008: 12).
Yapılan araĢtırmalar göstermiĢtir ki bir iĢletmede uzun yıllar çalıĢmıĢ
çalıĢanlar ve yöneticiler hile yapmaya daha eğilimlidir. Bu çalıĢan kiĢiler uzun süre
aynı yerde çalıĢtıkları için organizasyonun bütün yönlerini, eksiklerini ve özellikle iç
kontrollerinin zayıf noktalarını hile yapabilecek kadar yeterli bilgiye ulaĢmıĢtır
(Singleton ve Singleton, 2010: 46).
Kontrollerin olmayıĢı ya da kontrol sayısının ve kalitesinin düĢük olması hile
için fırsat ortamı yaratır. Örneğin varlıkların korunması için bir sistem oluĢturulur
ama kontroller eksiktir. Bu boĢluğun farkında olan hile yapma adayı hiçbir zorluk
yaĢamadan hile eylemini gerçekleĢtirip istediğini alabilir. Hile yapma fikri, beyne
düĢtüğünde düĢünce düzeyinde olup, iĢletmede uygun ortam fırsatı yakalandığında
eylem gerçekleĢir. ĠĢletmede yukarıdaki örneğin tam tersi biçimde etkin bir kontrol
mekanizmasının olduğunu bilen kiĢi, hile yaparsa yakalanma olasılığının yüksek
olduğunu düĢünen bir çalıĢan kolaylıkla hile yapmaya yönelmemektedir. Bu nedenle
hile fikri olan kiĢi yakalanmamak için hile eylemine baĢvurmaz ve sadece fikirde
kalır.
Bir iĢletmede hilenin doğmasını sağlayan fırsat unsurları aĢağıdaki gibi
sıralanabilir (Bozkurt, 2000: 92):
-
ĠĢletmede hileli hareketleri önleyecek ya da ortaya çıkartabilecek bir kontrol
yapısının zayıf olması
-
Zayıf ahlak politikaları
-
Üçüncü kiĢilerle ve ortaklarla yapılan gizli anlaĢmalar
-
ÇalıĢanların yaptıkları iĢlerin kalitesini değerlemede yetersizlik
-
Hile yapanların cezalandırılacağı disiplinli bir ortamın sağlanmaması
-
ĠĢletmede çalıĢanlar arasında bilgi akıĢının zayıf olması
85
-
Tepe yönetiminde var olan cahillik, umursamazlık ve yetenek eksikliği
-
Sağlıklı denetim çalıĢmalarının olmaması
ÇalıĢanların
iĢletmelerde
sahipleri
ve
yöneticiler
tarafından
sürekli
izlenmesine rağmen hile ile kiĢisel çıkar sağlayan personelin pozisyonu nedeniyle
bilgiye sahip olması ve donanımlı olması yanı sıra güven duyulan bir insan olarak
tanınması da hilenin ortaya çıkarılmasını zorlaĢtırmaktadır. Bununla birlikte iĢletme
sahiplerinin ve yöneticilerin hile yöntemleriyle oluĢan kayıpların ciddiyetinin
farkında olmayıĢı, denetimin daha çok vergisel boyutta ve geleneksel bağımsız dıĢ
denetim bakıĢ açısıyla yapılması hile yapan çalıĢanın ortaya çıkartılmasını
zorlaĢtırmaktadır. Bu faktörler geleneksel muhasebe anlayıĢı ile birleĢtiğinde,
hilelerin hiçbir zaman ortaya çıkarılamayacağı uygun ortamları hazırlamaktadır.
“Hile ve yolsuzluktan dolayı yakalanan bir elemanın şikayet edilmemesi,
gereken cezayı görmemesi ve yaptığının yanına kar kalması bir işletmede hile
yapılması için yaratılan en önemli fırsatlardan biridir. Bu durumu gören diğer
işletme çalışanlarının hile yapmaya yönelmeleri en doğal davranış olarak ortaya
çıkmaktadır. Yapılan araştırmalar işletmede hile eylemini gerçekleştirildiği halde
önemli
cezalar
almayan
kişilerin
hile
eylemini
defalarca
yaptıklarını
göstermektedirler. Hile eylemini yapan kişiye dava açmak maliyetli ve zaman alan
bir süreç olduğu için birçok işletme çalışanın işine son vererek sorunu çözme yoluna
gitmektedir. Fakat bu uygulama o işletmeyi korumuş olmasına karşın başka
işletmelerin bu kişi ile karşı karşıya kalmasına sebep olmaktadır” (Jafarova, 2009:
20).
2.5.1.3. Haklı gösterme / Bahane unsuru
SAS 99‟ 8 da varlıkların zimmetine iliĢkin bölümde yer alan rasyonalleĢtirme
olarak tabir edilen haklı gösterme çalıĢanlarda en yaygın olan hile faktörüdür.
ĠĢletmenin iĢlemlerinde hoĢnutsuzluk veya çalıĢanların davranıĢlarında tatminsizlik
olarak ifade edilebilmektedir (Buchholz, 2012: 112).
8
Sas 99; Consideration of Fraud in a Financial Statement Audit (Finansal Raporların
Denetiminde Hile ve Usulsüzlüklerin Ele Alınması)
86
Hile üçgenin üçüncü ayağı, hile yapanın iĢlediği suçu haklı gösterecek
savunma mekanizmasını gerçekleĢtirmesidir. Her hile eyleminin öncesinde hile
yapan kiĢi kendini haklı gösterme çabasını ve geliĢtirdiği gerekçeleri kendi içinde
dile getirerek ilk baĢta hileyi kendine içselleĢtirir ve meĢrulaĢtırır.
Haklı gösterme unsurunda, hile yapan kiĢi davranıĢları konusunda, kendini
kendine haklı olduğu konusunda inandırır. Hile yapan kiĢi iĢverenin bu tutarı
kendisine borçlu olduğu konusunda kendi kendini ikna eder (Buchholz, 2012: 112).
Yönetimin kontrollerle ve ahlaki davranıĢlarla ilgili tutumu çalıĢanların ve
yöneticilerin varlıkları çalma bahanelerini arttırır. ġayet yönetim müĢterileri
sıkıĢtırmak, saldırgan satıĢ politikalarının izlemek, aĢırı fiyatlandırma yapmak ve
hileli davranmak yoluyla müĢterilerini aldatıyorsa, o iĢletmede çalıĢanlar da
mesailerini olduğundan fazla gösterme, giderlerini ĢiĢirme, varlıkları zimmete
geçirme gibi yolsuzlukları kendileri için hak sayarlar (Güredin, 2007: 137).
Her hile yapanın kendini haklı gösterme çabası ve buna göre geliĢtirdiği
gerekçeleri vardır. Bu gerekçelerden bazıları Ģunlardır (Bozkurt, 2009: 34):
-
Parayı borç almıĢtım, daha sonra ödeyecektim.
-
Bu, iĢletmeye yaptıklarımın karĢılığıdır.
-
Bu olay sonucu kimse incinmedi.
-
Bu parayı iyi bir amaç için almıĢtım.
-
Yaptığımın suç olduğunu bilmiyordum.
-
ĠĢletme bunu hak etmiĢti.
-
ĠĢletmenin vergi kaçırması nedeniyle zaten benim olan bir Ģeyi aldım.
-
Herkes yapıyor ben neden yapmayayım.
-
Bu olayı iĢletme ve çalıĢanlar için yaptım.
87
2.5.2. ĠĢletme Yönetimi Tarafından GerçekleĢtirilen Hilelerin
Nedenleri
Yönetici, bir zaman dilimi içinde ve değiĢken çevre koĢulları altında belirli
bir takım amaçları gerçekleĢtirmek üzere maddi ve beĢeri üretim faktörlerini uyumlu
bir Ģekilde bir araya getiren ve bu üretim faktörlerini bir düzen altında çalıĢtıran kiĢi
olarak tanımlanabilir.
“Yöneticiler her ne kadar belirli bir ücret karşılığında çalışıyorsa da
verdikleri kararları işletmenin sahiplerinin, hissedarlarının ne kadar kar payı
alacaklarından çalışanlara ne kadar ödeneceğine, üretim miktarının ne miktarda
olacağına kadar her türlü ayrıntıyı düşünmek zorunda olan kişilerdir.
İşletme
yöneticileri, her ne kadar işletmelere olan sorumluluklarını yerine getirmeye çalışsa
da bilgisizlik, dikkatsizlik, ihmal ve çeşitli aksaklıklar gibi çeşitli kısıtlamalar
nedeniyle veya yöneticilerin dürüst ve etik olmayan kasıtlı davranışlarından dolayı
finansal raporlar yanıltıcı olabilir” (Çıtak, 2009: 24, 25).
Yönetici hileleri, genellikle tepe yöneticileri tarafından iĢletmenin mali
tabloları ile oynayarak ya da değiĢtirilerek yapılmaktadır. Bu yolla iĢletmenin
durumu olduğundan iyi ya da olduğundan kötü gösterilmektedir. Bu tarz hileler,
literatürde genellikle hileli finansal raporlama olarak ifade edilmekte olup, hile türleri
baĢlığında ifade edilmektedir.
Yönetim hileleri, yöneticilerin finansal tabloları kullanarak bu tablolara
güvenip hareket eden hissedarları, kredi vericileri ve diğer kiĢileri aldatmasıdır. Bu
aldatmalar çoğu zaman kasıtlı hileli beyanlar vererek ya da finansal tablo
açıklamalarını ya da tutarlarını eksik göstererek yapılabilmektedir. (Nipoli, 2010:
14).
Yöneticilerin yaptıkları hileler, iĢletme içinde yapılan önemli hile türlerinden
biridir. ĠĢletme içerisinde bu grubun yaptığı hile türleri vak‟ a sayısı olarak az olsa da
yetkinin geniĢ olmasından dolayı çoğunlukla büyük maddi kayıplara da neden
olmaktadır.
88
Yönetim hileleri, hileli finansal raporlama ya da yaratıcı muhasebe
teknikleriyle iĢletmenin finansal raporlarında değiĢiklikler yapılarak, olduğundan iyi
ya da kötü gösterilme Ģeklindedir. ĠĢletmenin finansal performansının iyi
gösterilmesi iĢletmelere vergi yükümlülüğünü artırsa da daha fazla kar olduğundan
dolayı kredi bulmasını kolaylaĢtıracak ve halka açık bir iĢletme ise hisse senetlerini
daha hızlı satacaktır. Kısaca amaç daha hızlı ve daha az maliyetli finansman
politikasıdır.
Finansal performansı olduğundan daha düĢük göstermekteki amaç ise vergi
yükümlülüğünü daha aza indirmektir. ĠĢletme karı daha az gösterilerek daha az vergi
ödenecektir. Bu nedenle devlet daha az vergi geliri elde ettiğinden toplum zarar
görecektir.
“İşletmelerin karını az göstererek, daha az vergi ödemeye yönelik
düzenlemeler, işletmeler büyüdükçe etkisini yitirmektedir. Bu gibi düzenlemeler daha
çok ortak ölçekli ve daha küçük işletmelerde etkin olmaktadır. İşletmeler büyüdükçe
kendilerini daha iyi göstererek işletme ile ilgili üçüncü kişileri yanıltma ve onlardan
yararlanılma yoluna gidilmektedir. Yani işletmenin durumunu olduğundan iyi
gösterme amacı ise büyük ölçekli ve özellikle de halka açık işletmelerde kendini
göstermektedir” (Bozkurt, 2000: 22).
ĠĢletme finansal durumunu olduğundan yüksek göstermekle halka açık
iĢletmelerde amaçlanan iĢletme piyasa değerini yüksek göstererek yatırımcıları
kendine çekmek ve iĢletme itibarını arttırarak az maliyetle daha fazla finansal kaynak
yaratmaktır. Yatırımcılar olumlu finansal tablolar ve sürekli artıĢ gösteren hisse
senetlerinin performansları nedeniyle yatırımda bu iĢletmeleri seçmektedirler. Ancak
finansal tablolar gerçek durumu yansıtmadığından yatırımcılar mağdur olmaktadır.
Ayrıca bazı halka açık iĢletmelerde piyasa değerinde artıĢ olduğunda yöneticilerde
prim elde ettiğinden, daha fazla kazanç sağlamak için yöneticiler muhasebe hilesine
baĢvurabilirler.
ĠĢletme yöneticileri aĢağıda sıralanan bir takım düĢüncelerle iĢletme
aleyhinde hile eylemlerine giriĢebilirler:
89
-
ĠĢletmeden haksız prim ve ikramiye alma isteği
-
ĠĢletme yöneticilerinin kendilerine hesap sorulamayacağına dair inanıĢları
-
ĠĢletme kasasına ait bir kazancı kendi Ģahsi mal varlığına aktarma isteği
-
ĠĢletmenin rakipleriyle anlaĢmalar yaparak iĢletme aleyhine menfaat temini
-
ĠĢletme sahiplerinin baskısını azaltmak amacıyla iĢletmenin mali durumunu
olduğundan daha iyi gösterme isteği
-
Daha yüksek ücretlerle ve diğer maddi imkanlarıyla baĢka bir Ģirkete transfer
olma durumunda kendini çok baĢarılı gösterme isteği
Yöneticileri hileli iĢlemlere iten nedenlere örnek verilirse;
-
Yaptıkları iĢlemler nedeniyle kendilerine bir çıkar sağlamaları
-
Yöneticilerin bulundukları konum gereği kayıtlar üzerindeki düzenlemeleri
çeĢitli muhasebe hileleri ile kolayca yapılabilmeleri
-
Yaptıkları hileli iĢlemler nedeniyle yakalanmayacaklarını düĢünmeleri
-
AĢırı rekabete dayanan baskılarla yüz yüze kalmaları
2.5.3. ĠĢletme ÇalıĢanlarını Hileye Yönlendiren Nedenler
ÇalıĢan hileleri, bir iĢletme çalıĢanının, iĢletmenin varlıklarını ele geçirmesi
veya kendi yararına kullanması biçiminde ortaya çıkan hile türüdür. Bu tür hileler,
zimmet yoluyla hırsızlık veya mesleki hileler olarak da isimlendirilmektedir. Genel
olarak bir çalıĢanın, iĢletmenin varlıklarına el koyarak veya kural dıĢı kullanarak
iĢverenini dolandırmasıdır (Bozkurt, 2009: 64).
Bu tarz hilelerde yaĢanan; çalıĢanların iĢletmenin nakitlerini, varlıklarını veya
hurdalarını çalma ya da çeĢitli yöntemlerle zimmetine geçirme ya da üçüncü bir
tarafın çıkarına kullandırmak Ģeklinde yaĢanmaktadır.
ĠĢletme çalıĢanlarının yaptığı hile olay sayısı; yönetimin yaptığı hile olay
sayısından fazla olsa da iĢletmeye maliyeti bakımından yönetimin yaptığı hile
olaylarından daha az maliyetlidir. Çünkü yönetimin yetkisi daha fazla olduğundan
yetki azlığı nedeniyle hile tutarları daha azdır.
90
ĠĢletme çalıĢanlarını hileye iten baĢlıca sebepler Ģunlardır:
-
Gelir düzeyi düĢüklüğü, lüks bir yaĢam tarzı özentisi
-
ÇalıĢanın iĢinden duyduğu memnuniyetsizlik
-
ĠĢletmenin kariyer politikasında çalıĢanın terfiyi alamaması
-
Üstlerinden takdir görememesi
-
ĠĢletmenin yanlıĢ yönetildiği düĢüncesi
-
ÇalıĢanların performanslarına göre prim verilmesi
-
ÇalıĢanın kendini iĢletmeye ispatlama düĢüncesi
-
Sektörde yaĢanan yoğun rekabet nedeniyle iĢletme yönetimine baskısı
-
Diğer çalıĢanların hile yapması sonucunda yönetimin hileye karĢı kayıtsızlığı
ĠĢletmelerde karĢılaĢabilecek hile olaylarında bu gibi nedenler hile üçgeninde
baskı unsurunun içinde yer almaktadır. ÇalıĢan hileleri daha çok küçük ve orta
büyüklükteki iĢletmelerde (KOBĠ), iĢ organizasyonu düzensiz muhasebe sisteminde
açıkların olduğu iĢletmelerin daha çok vezne, muhasebe ve depo bölümlerinde
çalıĢan personelinde yaĢanmaktadır. Bu gibi açık ve düzensizlikler hile düĢüncesi
olan personele beklediği fırsatı sağlayıp hileye neden olmaktadır. Hile olayı tespit
edilemediğinde hile olayları hem olay sayısı olarak hem de tutar olarak artarak
yaĢanacaktır.
2.6. Muhasebe Hileleri Türleri
ĠĢletme içinde ve dıĢındaki birçok farklı çıkar grupları, iĢletmenin
varlıklarından ve kaynaklarından fayda elde etmek arzusundadırlar. Bu arzuyu yerine
getirmek için çoğu zaman ahlak sınırları içerisinde ve yasal bir Ģekilde faaliyet
gösterseler de bu çıkar grupları kendi kaynaklarını daha az kullanıp daha çok iĢletme
varlıklarından fayda edinmek için çeĢitli usulsüz yollara baĢvurabilirler. Bu çeĢitli
usulsüz yollarla gerçekleĢtirilen hileler, çalıĢanların iĢletme varlıklarını kendi
çıkarları için kullanma Ģeklinde ortaya çıkarabileceği gibi, iĢletme yöneticileri
tarafından faaliyet döneminde ortaya çıkan olayların mali tablolara gerçeğe aykırı
Ģekilde yansıtılması yoluyla da gerçekleĢtirilebilmektedir.
91
Singleton ve Singleton‟a göre (2010:71,72) ACFE sınıflandırmasının
kullanılmasının beĢ önemli neden bulunmaktadır. Bunlar:
-
ACFE‟nin dünyada hileye karĢı mücadele eden en önde gelen meslek örgütü
niteliğinde olmasıdır.
-
ACFE‟nin sınıflandırması zaman içinde istikrar kazanmıĢtır. Hile ağacında
yer verilen 51 hile yöntemi neredeyse bütün hile yöntemleri kapsamaktadır ve
olan yeni hile yöntemlerini sınıflandırma kapsamı altına almaktadır.
-
ACFE sınıflandırması belirli sayıda yöntem içermektedir ve 51 yöntemden
20‟si yapılan hilelerin yaklaĢık %80‟ini oluĢturmaktadır.
-
Diğer
sınıflandırmalarla
karĢılaĢtırıldığında
ACFE‟nin
hile
ağacı
sınıflandırması daha düzenlidir. Birçok hile sınıflandırması, tedarikçi,
müĢteri, çalıĢan ve tüketici hileleri olarak hileyi ayrıĢtırmaktadır. Ancak bazı
hile türleri (örneğin fatura komisyonu, rüĢvet) hem satıcı, hem çalıĢan hem de
iĢletme yöneticisi tarafından yapılabildiğinden, hile ağacı sınıflandırmasında
hile türleri tekrar edilmemektedir.
-
Son olarak ACFE sınıflandırması hile risk değerlendirmesi, hile incelemesi
ve hileye karĢı mücadele programlarında kolaylıkla kullanılabilmektedir.
BaĢka bir anlatımla uygulamaya aktarılması ve kullanımı kolay olan bir
sınıflamadır.
Bu belirtilen nedenlerle çalıĢmanın bu bölümünde muhasebe hile türleri,
ACFE‟nin 2008 ve 2010 yıllarına ait raporlarındaki açıklanan hile ağacı
sınıflandırmasına uygun olarak; varlıkların kötüye kullanımı, yolsuzluk ve ahlaki
olmayan davranıĢlar ve hileli finansal raporlama olmak üzere Ģekildeki gibi üç baĢlık
altında incelenmektedir.
92
Muhasebe
Hilesi
Varlıkların
Kötüye
Kullanılması
Yolsuzluk ve
Ahlaki Olmayan
Davranışlar
Hileli Finansal
Raporlama
ġekil 2: Muhasebe Hilesi
Kaynak: ACFE, 2012 Report to the Nations on Occupational Fraud & Abuse Report
2.6.1. Varlıkların Kötüye Kullanılması
“Varlıkların kötü amaçlı kullanılması, varlıkların çalınması veya işletmenin
amaçları dışında kullanılması olarak tabir edilebilir. Varlıkların kötüye kullanılması
genellikle işletme çalışanlarının
işletmeye
ait
varlıkları
çalması şeklinde
gerçekleştirilir ve genellikle küçük tutarlıdırlar. Varlıkların kötüye kullanımı çok
ender de olsa işletme yönetimi tarafından da gerçekleştirilebilirler. Yönetimin yetki
gücü ve kontrolleri kolaylıkla aşabilmesi ve sahtekarlıkları iyi gizleyebilmesi gibi
nedenlere bağlı olarak zimmete geçirilen tutarlar çok önemli meblağlara ulaşabilir”
(Güredin, 2007: 134, 135).
Varlıkların kötüye kullanılması, bir iĢletmenin varlıklarının çalınması
eylemini içerir ve genellikle Ģirketin çalıĢanları tarafından nispeten küçük ve önemsiz
miktarlarda gerçekleĢtirilir. Diğer yandan kötüye kullanma iĢletme yönetimi
tarafından da gerçekleĢtirilebilir, bu takdirde bu iĢlemlerin ortaya çıkarılması iyi
gizlenebilecek olması nedeniyle çok daha güçtür.
Varlıkların kötüye kullanılması, aĢağıdakileri de içeren pek çok farklı
yöntemle gerçekleĢtirilebilir (Selimoğulları vd., 2008: 21, 22):
93
-
Alacak
tahsilatının
zimmete
geçirilmesi
veya
kayıtlardan
silinmiĢ
alacaklardan gelen tahsilatların kiĢisel banka hesaplarına yönlendirilmesi
gibi, tahsilatların zimmete geçirilmesi
-
Stokların kiĢisel kullanımı için veya satılmak üzere çalınması ya da
hurdaların satılmak üzere çalınması veya iĢletmenin teknolojik bilgilerinin
rakip iĢletmelere gizli anlaĢma yapılarak para karĢılığı satılması gibi,
iĢletmenin maddi varlıklarının veya fikri mülkiyet haklarının çalınması
-
Uydurma
satıcılara
ödeme
yapılması
veya
iĢletmenin
satın
alma
temsilcilerine fiyatları olduğundan yüksek göstermeleri karĢılığı satıcılar
tarafından rüĢvet ödenmesi, olmayan çalıĢanlara ödeme yapılmıĢ gibi
gösterilmesi, iĢletmenin almadığı mal ve hizmetler için ödeme yapmasına
sebep olunması
-
ĠĢletme varlıklarına kiĢisel kredi veya iliĢkili taraflar için ipotek tesis
ettirilmesi gibi, iĢletmenin varlıklarının kiĢisel amaçlı kullanılması
Varlıkların kötü amaçlı kullanılması; nakit tahsilatı ve ödemeleri ile ilgili
varlıkların kötüye kullanılması ile stoklar ve diğer varlıkların kötüye kullanılması
olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Varlıkların Kötüye
Kullanılması
Nakitlerin Kötüye
Kullanılması
Stok ve Diğer Varlıkların
Kötüye Kullanılması
ġekil 3: Varlıkların Kötüye Kullanılması
Kaynak: ACFE, 2012 Report to the Nations on Occupational Fraud & Abuse Report
2.6.1.1. Nakitlerin Kötüye Kullanılması
Nakitlerin kötüye kullanılması Ģekildeki belirtildiği gibi kayıt öncesi hırsızlık,
nakit hırsızlığı ve hileli harcamalar olarak üçe ayrılmaktadır.
94
Nakitlerin Kötüye
Kullanılması
Kayıt Öncesi
Hırsızlık
Nakit Hırsızlığı
Hileli Harcamalar
ġekil 4: Nakitlerin Kötüye Kullanılması
Kaynak: ACFE, 2012 Report to the Nations on Occupational Fraud & Abuse Report
2.6.1.1.1. Kayıt Öncesi Hırsızlık
Muhasebe kaydı yapılmadan önce yapılan nakit hırsızlığı, iĢletme tarafından
tahsil edilen nakdin muhasebe kayıt sistemine dahil edilmeden önce iĢletme çalıĢanı
tarafından zimmete geçirilmesidir. Bu özelliği ile bu tür hileler kayıt veya defter dıĢı
hileler olarak da bilinmektedir.
“Muhasebe kaydı yapılmadan önce yapılan nakit hırsızlığı, genellikle işletme
içerisinde nakit tahsilatı yapılan birimlerde meydana gelmektedir. İşletme iç kontrol
sistemini yok sayan üst yönetim de bu tür hileleri gerçekleştirmek açısından uygun
pozisyondaki kişilerdir. Ayrıca işletmenin yakın gözetim ve kontrol altında
bulunmayan çalışanları tarafından da bu tür hileler gerçekleştirilebilmektedir. Kasa
ile ilgili sorumluluğu olmamasına rağmen yakın gözetim ve kontrol altında
bulunmayan bir satış personeli veya işletme merkezinden uzak şube ofislerinde
yüksek otonomiye sahip kişilerdir. Bu da beraberinden zayıf gözetim ve kontrolü
getirmekle birlikte hilelerin gerçekleştirilmesi için fırsatlar yaratmaktadır” (Wells,
2010: 75).
Kayıt öncesi hırsızlık hile türünün dezavantajı, iĢlemlerin hiç kayıt
edilmemesi ve çalınan paranın Ģirket defterine hiç geçmemesidir. Kayıt öncesi hileyi
yapan çalıĢan, ya satıĢ iĢleminde fiĢ veya faturayı gerçek satıĢ tutarı altında keserek
satıĢı olduğundan düĢük gösterir veya satıĢ iĢlemini kayıtlara geçirmeyerek satıĢ
95
iĢlemini gerçekleĢmemiĢ gibi gösterebilir. Bu gibi durumlarda kanıtlar yer
almadığından hırsızlık vakasının tespit edilip yakalanmasını zorlaĢtırır.
Muhasebe kaydı yapılmadan önce yapılan nakit hırsızlıkları üç baĢlık altında
incelenmektedir.
Nakit Hırsızlığı
Satışlara
Yönelik Hırsızlık
Alacaklara
Yönelik Hırsızlık
İadelere Yönelik
Hırsızlık
ġekil 5: Nakit Hırsızlığı
Kaynak: ACFE, 2012 Report to the Nations on Occupational Fraud & Abuse Report
2.6.1.1.1.1. SatıĢlara Yönelik Hırsızlıklar
SatıĢlara yönelik hırsızlıklar, iĢletme çalıĢanları tarafından iki Ģekilde
yapılmaktadır.
Satışların Kayda Alınmaması
Bu tür hile en temel muhasebe kaydı yapılmadan önce yapılan nakit hırsızlığı
hilesidir. ĠĢletme çalıĢanı mal veya hizmet satıĢı yaptıktan sonra müĢteriden tahsilat
yapmakta fakat satıĢ ya da tahsilat ile ilgili herhangi bir belge düzenlememekte ve
herhangi bir kayıt yapmamaktadır (Wells, 2010: 73). Böylelikle iĢletmenin hasılatı,
zimmete geçirilen satıĢ tutarı kadar düĢük olmaktadır. Bununla birlikte yapılan satıĢ
bir hizmet satıĢı değil ise, iĢletmeden mal çıkıĢı gerçekleĢmektedir ve dolayısıyla fiili
mal miktarı ile kayıtlarda gözüken mal miktarı arasında mutabakatsızlık olmaktadır.
Yapılan
nakit
satıĢlarının
muhasebe
kayıtlarına
kaydedilmeden
zimmete
geçirilmesinde en çok uygulanan yöntemler; satıĢ esnasında yazar kasa fiĢine kayıt
96
yapılmaması veya yapılan nakit hırsızlığının gizlenmesi amacı ile yazar kasa
fiĢlerinin tahrif ya da imha edilmesidir.
Satışların Olduğundan Düşük Değer İle Gösterilmesi
“Bazen işletme personeli tahsilatın tamamını değil, bir kısmını zimmetine
geçirmek isteyebilir. Bu durumda nakit veya kredili satışlar ve yapılan tahsilat
işletme
defter
ve
kayıtlarına
olması
gerekenden
daha
düşük
tutarlarda
aktarılmaktadır. Böylece hileyi gerçekleştiren kişi, yapılan gerçek tahsilat tutarı ile
defterlere aktarılan tutar arasındaki farkı zimmetine geçirmektedir. Satışların
muhasebe kayıtlarında olduğundan daha düşük değerle gösterilmesinin çeşitli
yöntemleri vardır. Bu yöntemlerden bir tanesinde, çalışan faturanın birinci nüshası
ile ikinci nüshası arasına karton koyarak, bilgilerin ikinci nüshaya geçmesini
engellemektedir. Bu uygulamada müşteriye gönderilen fatura, yapılan satışın gerçek
miktar ve birim fiyatını gösterirken, faturanın muhasebe kayıtlarına kaynak olan
ikinci nüshasına yapılan yanlış kayıt ile çalışan, muhasebe kayıtlarında kasa veya
alacaklar hesabına olması gerekenden daha düşük bir tutar kaydedilmesinin
sağlamaktadır. Müşteriden tahsilat yapıldığı zaman ise, aradaki farkı zimmetine
geçirmektedir. Bu tür hilelerde çalışanlar genellikle satışı yapılan malın birim
fiyatını düşük göstermek yerine, satış miktarını olduğundan daha az göstermeyi
tercih etmektedir” (Wells, 2010: 73).
SatıĢ iĢlemlerinin hiçbir Ģekilde kayda alınmaması kayıt veya defter dıĢı
hileler, satıĢların olduğundan düĢük gösterilmesi ise kayıt içi hileler olarak kabul
edilmektedir (Bozkurt, 2009: 300).
2.6.1.1.1.2. Alacaklara Yönelik Hırsızlık
Alacakların iĢletmenin kayıtlarına geçirilmeden çalınmasıdır.
Bu hilenin
sonucunda, iĢletme defter ve kayıtlarında müĢteriye ait alacak hesabı olması
gerekenden daha fazla olacaktır. ĠĢletme, ödemesi gecikmiĢ olan alacaklar için
müĢterileri ile iletiĢime geçeceğinden, bu tür hilelerin ortaya çıkma ihtimali çok
yüksektir. Alacaklara yönelik hırsızlık hilesini gizlemek isteyen kiĢilerin kullandığı
97
en yaygın yöntem ileriki zamanlarda baĢka bir alacak hesabı için yapılan tahsilatın
yapılan hileyi gizlemek için kullanılmasıdır. AĢırı derecede fazla faturalama hataları,
alacak devir hızının yavaĢlaması, alacak tahsil süresindeki önemli artıĢ, silinen
alacaklardaki artıĢ ve müĢteri ödemelerinin kaydedilmesinde yaĢanan gecikmeler bu
tür hilelerin göstergeleri olabilmektedir.
“İşletme tarafından yapılan bir tahsilat, alacak hesabı için gerçekleşmiş ise
muhasebe defterine yapılması gereken doğru kayıt, kasa hesabının borçlandırılarak
alacak hesabının alacaklandırılması işlemidir. Zimmetine geçirdiği nakdi gizlemek
isteyen personel, tahsil edilen nakit ile ilgili herhangi bir kayıt yapmadan bir gider
hesabını borçlandırıp, müşterinin alacak hesabını alacaklandırmak yolu ile alacak
hesabının bakiyesini güncel duruma getirebilmektedir. Yapılan hilelerin gizlenmesi
amacıyla yapılan bir başka muhasebe kaydı ise fiktif veya mevcut bir başka alacak
hesabının borçlandırılmasıdır. Bu yöntemi gerçekleştiren personel ödeme zamanı
oldukça gecikmiş ve artık muhasebe kayıtlarından silinecek bir alacak hesabına borç
kaydı yapıp, ödemeyi gerçekleştiren müşteriye ait alacak hesabına alacak kaydı
yapabilir. Ödemesi gecikmiş bulunan müşterinin alacak hesabı kayıtlardan
silinirken, personel tarafından çalınan fonların izleri de kayıtlarla birlikte silinerek
yok olacaktır. Hileyi gizlemek isteyen çalışanlardan bazıları ise, mevcut bir
alacaklar hesabı kullanmak yerine fiktif bir alacak hesabı oluşturmayı tercih
edebilirler. Böyle bir durumda yeni oluşturulan alacaklar hesabına borç kaydı
yapılıp, bir süre geçtikten sonra bu fiktif alacaklar hesabı muhasebe kayıtlarından
silinmektedir. Bazı kişiler ise zimmetine geçirdikleri parayı satışlardan iade ve
indirimler gibi kontra gelir hesabına kayıt yaparak gizleyebilirler” (Wells, 2010:
91).
2.6.1.1.1.3. Ġadelere Yönelik Hırsızlık
“İadelere yönelik hırsızlıklar, işletme tarafından başka işletmelere yapılan
fazla ödemeler neticesinde, işletmeye geri ödenen nakdin çalışan tarafından
çalınmasıdır. Yapılan fazla ödemeler genellikle ticari borçlar ve stoklar ile ilgili
olmaktadır. Örneğin, işletmenin kayıtlarında gözüken ticari borçlar bakiyesinin
98
satıcı işletmenin kayıtlarında gözüken bakiyeden fazla olması durumunda böyle bir
olayla karşılaşılabilir. Bu durumda, işletmeye iade edilen parayı çalan kişinin hileyi
gizlemek için muhasebe kayıtlarında herhangi bir düzensizlik yapmasına gerek
kalmamaktadır” (Wells, 2010: 91).
2.6.1.1.2. Nakit Hırsızlığı
Muhasebe kaydı yapıldıktan sonra yapılan nakit hırsızlığı, iĢletme defter ve
kayıtlarında kayıtlı olan nakdin iĢletmenin irade ve isteği dıĢında çalıĢan tarafından
ele geçirilmesi kısaca çalınmasıdır.
Muhasebe kaydı yapılmadan önce yapılan nakit hırsızlığı hilelerinde, para
veya çekler iĢletme defterine kayıt edilmeden önce çalınırken bu tür nakit
hırsızlığında para veya çekler iĢletme defterine kayıt edildikten sonra çalınmaktadır.
Bu nakit hırsızlığını, kayıt öncesi hırsızlıktan ayıran en önemli fark olan
zamanlamadır. Nakit hırsızlığında iĢletme tarafından muhasebeleĢtirilen bir iĢlemle
ilgili paranın çalınması söz konusu iken, kayıt öncesi hırsızlıkta iĢletme iĢlemi henüz
muhasebeleĢtirmeden paranın çalınması durumu vardır.
“Muhasebe kaydı öncesinde yapılan hilelerde, işletme muhasebe defterlerinde
ve kayıt sistemi içerisinde yapılan hile ile ilgili herhangi bir kayıt veya bilgi
bulunmamaktadır. Bu nedenle bu tür hileler kayıt veya defter dıĢı hileler olarak
kabul edilir ve işletme defter ve kayıtlarının incelenmesi ile tespit edilemez.
Muhasebe kaydı yapıldıktan sonra yapılan nakit hırsızlığı hilelerinde ise, işletme
defterlerine kaydedilmiş olan nakdin işletme kasasından veya işletmenin bankadaki
hesabından çalınması söz konusu olduğu için, işletme defterlerinin destekleyici
imgelerin incelenmesi yolu ile hile ortaya çıkartılabilmektedir. Bu nedenle bu tür
nakit hırsızlığı kayıt içi hileler olarak kabul edilmektedir” (Buckhoff ve Clifton,
2004: 51).
Muhasebe kaydı yapıldıktan sonra yapıldıktan nakit hırsızlığı hileleri
sonucunda muhasebe kayıtlarında gözüken nakit tutarı ile fiili sayım sonucunda
tespit edilecek olan nakit tutarı arasında mutabakatsızlık olacaktır. Bu nedenle nakdi
99
çalan personelin, yaptığı hileyi gizlemek için uygun olmayan iĢlemler veya hileli
muhasebe kayıtları yapması gerekmektedir. Aksi takdirde çalıĢanın yaptığı hile
kolaylıkla tespit edilebilir.
2.6.1.1.3. Hileli Harcamalar
Muhasebe kaydı yapılmadan önce yapılan nakit hırsızlığı ve muhasebe kaydı
yapıldıktan sonra yapılan nakit hırsızlığı iĢletme tarafından tahsil edilen nakit ile
ilgili iken, hileli ödemeler iĢletme tarafından yapılan nakit ödemeleri ile ilgilidir
(Wells, 2010: 100).
Hileli ödemeler; çek hileleri, yazar kasada yapılan nakit hırsızlıkları, fatura
hileleri, bordro hileleri ve harcama hileleri olmak üzere beĢe ayrılmaktadır.
Hileli
Harcamalar
Çek Hileleri
Fatura
Hileleri
Bordro
Hileleri
Harcama
Hileleri
Kayıtlı
Harcamalar
ġekil 6: Hileli Harcamalar
Kaynak: ACFE, 2012 Report to the Nations on Occupational Fraud & Abuse Report
2.6.1.1.3.1. Çek Hileleri
Çek hileleri, Wells tarafından personelin Ģirket hesabından kendi lehine bir
çek düzenlenmesi ya da Ģirket hesabından üçüncü bir tarafın lehine düzenlenen
çeklerin ele geçirilerek kiĢisel yararı için kullanılması Ģeklinde tanımlanmıĢtır
(Wells, 2008: 123).
Çek hileleri, genel olarak iĢletmeye ait çeklerin kontrolünü ele geçiren iĢletme
personeli, çeĢitli hileli iĢlemler ile çeklerin, kendisinin kontrol ettiği bir banka
100
hesabına ya da
yakın çevresinden bir tanıdığına ödenmesini sağlayarak
gerçekleĢmektedir.
“Çek hilelerinde hileyi gerçekleştiren personel fiziksel olarak hileli bir çek
düzenlemekte veya hileli çek aracılığıyla ödeme yapılmasını sağlamaktadır. Bu yönü
ile çek hileleri, diğer hileli ödemelerden farklıdır. Diğer hileli ödeme yöntemlerinde
ise işletme çalışanı fatura veya zaman çizelgesi gibi ödemeyi destekleyici belgeleri
yanıltıcı olarak düzenlemektedir. Çalışan, bu yanıltıcı belgelerin işletme kayıt ve
ödeme sistemi içerisine girmesini sağlayarak, işletme tarafından nakit olarak veya
çek ile olması gerekenden daha yüksek bir tutarda ödeme yapılmasına vesile
olmaktadır” (Wells, 2010: 122).
Çek hilelerinde kullanılabilecek yöntemler sahte çek düzenleme hileleri,
sahte ciro hileleri, lehdar bilgisi değiĢtirilmiĢ çek hileleri, gizlenmiĢ çek hileleri ve
çek imzalama yetkisi ile gerçekleĢtirilen hileler olmak üzere beĢ bölümde ele
alınabilmektedir.
Sahte Çek Düzenleme Hileleri
Bir çek üzerinde sahtecilik yapılabilmesi için hilekar çalıĢanın; boĢ bir çeke
ulaĢabilmesi, yetkili imzayı bir biçimde taklit edebilmesi ve suçunu gizleyebilecek
bir durumda olması gerekmektedir (Bozkurt, 2009: 270).
“Boş çek yaprağının, işletme çalışanı tarafından ele geçirilmesi, çek üzerinde
doldurulması gereken bilgilerin yazılarak sahte imza atılmasıdır. Sahte çek
düzenleme hilelerinin gerçekleştirilebilmesi için, personelin işletmeye ait çeklere
veya çek defterine erişim sağlaması gerekmektedir, bu nedenle bu tür hileler
genellikle işletme içerisinde çek düzenleme yetkisi bulunan kişi tarafından
gerçekleştirilebilmektedir. Çalışanın çek defterine erişim yetkisi yoksa çek yapraklan
işletme çalışanı tarafından çalınabilmektedir. İşletme çalışanı ele geçirdiği boş çek
yaprağım hamiline, kendi adına, bir tanıdığının adına veya kendi kontrolü altındaki
hayali bir işletme adına düzenleyebilmektedir” (Wells, 2010: 128).
101
Bazı durumlarda sahte çekler, hilekarın doğrudan nakit para elde etmesi
amacıyla kullanılmamaktadır. Hilekar, nakit para çalmak yerine düzenlediği sahte
çeki kiĢisel alımları için kullanmaktadır (Bozkurt, 2009: 272).
Sahte çek düzenleme hilelerini diğer çek hilelerinden ayıran en temel özellik,
çalıĢan tarafından boĢ çek yaprağının ele geçirilip çekin bu hilekar kiĢi tarafından
hileli olarak düzenlenmesi ve yetkili kiĢinin imzasının atılmasıdır. Diğer çek
hilelerinde ise iĢletme personeli, iĢletme prosedürlerine uygun olarak düzenlenip
imzalanmıĢ olan çeki ele geçirmekte ve çeĢitli hileli yöntemler ile çekin kendisine
ödenmesini sağlamaktadır (Wells, 2010: 133).
Sahte Ciro Hileleri
ĠĢletme tarafından yapılacak olan ödemeler için hazırlanıp yetkili kiĢi
tarafından imzalanmıĢ olan çeklerin, kötü niyetli iĢletme personeli tarafından ele
geçirilmesi ve bu kiĢi tarafından üçüncü kiĢilerin imzasının taklit edilerek çekin ciro
edilmesidir. Yapılan hile sonucunda çekin içerdiği tutar, gerçek alacaklıya ödenecek
yerde hilekara ödenmektedir (Bozkurt, 2009: 274). Bu yöntemde posta ya da kargo
gibi yollarla gerçek alacaklıya iletilmesi gereken çek, yanlıĢ adres girilmesi
nedeniyle iĢletmeye geri döndüğünde hilekar tarafından çekin alınmıĢ gibi
gösterilmesiyle gerçekleĢmektedir.
Lehdar Bilgisi Değiştirilmiş Çek Hileleri
Bu tür hilelerde iĢletme çalıĢanı, iĢletmenin iliĢkide olduğu taraf için
hazırlanmıĢ ve imzalanmıĢ çeki çalar. Bundan sonra çekteki alacaklı ismini, kendi
adına ya da suç ortağının adına değiĢtirmeyi hedefler (Bozkurt, 2009: 274). ĠĢletme
içerisinde yetkili kiĢilerce imzalanarak ödeme için hazırlanmıĢ çeki ele geçiren
çalıĢan, çek üzerindeki lehdar bilgisini tahrif ederek baĢka bir lehdar yazabilir veya
çek hazırlanmadan önce muhasebe sisteminde borç hesaplarına girerek alacaklının
adını değiĢtirebilir. Çeklerin hazırlanması ile yetkili bir çalıĢan böyle bir hileyi
gerçekleĢtirmek istediğinde, çeklerin hazırlanmasında silinebilir kalem kullanabilir.
102
Çekler baĢka bir yetkili tarafından imzalandıktan sonra çek üzerindeki bilgileri
silerek hileli bir lehdar ismi yazabilir.
Diğer bir hile yöntemi ise, hazırlanan çekte lehdar bilgisi eksik bırakılarak
yapılır. Çeki hazırlayan kiĢi, lehdar bilgisi eksik bırakılan çeki imza yetkisine sahip
muhasebe personeline iĢlerin yoğun olduğu ya da daha dikkatsiz olduğu zaman
sunarak kontrol etmeden imzalatır. Daha sonra hile iĢlemi gerçekleĢtiren çalıĢan
çekin lehdar bilgisine istediği kiĢi ya da kuruluĢun ismini yazabilir (Wells, 2010:
138,139).
Gizlenmiş Çek Hileleri
ĠĢletmede çeklerin düzenleme sorumlusu ve çekleri imzalama yetkisi olan
kiĢilerin çekleri kontrol etmeden imzalandığını fark eden hilekar, hileli bilgilerin var
olduğu bir çek hazırlayarak imza yetkilisinin onayına sunabilerek hileli iĢlem
gerçekleĢtirebilir.
Çek hilelerinin gizlenebilmesi amacıyla çeĢitli yöntemler bulunmaktadır.
Bunlar (Bozkurt, 2009: 277):
-
Banka kayıtları ile hileli doğrulama sağlanması
-
Yevmiye kayıtlarında sahtecilik yapılması
-
Hileli çeklerin doğru olmayan biçimde kayda alınması
-
Alacaklılar için yeni çek düzenlenmesi
-
Sahte destek belgelerinin yaratılması
Çek İmzalama Yetkisi İle Gerçekleştirilmiş Hileler
“İşletmede çek imzalama yetkisinin var olduğu kişiler tarafından hileli çek
düzenlenip imzalatılması işlemidir. Sahte çek düzenleme hileleri ve çek imzalama
yetkisi ile gerçekleştirilen hilelerde, çalışan tarafından hileli olarak düzenlenen
çeklerin muhasebe kayıtlarına alınırken açıklamalarının yapılması gerekir. Sahte
ciro hileleri, lehdar bilgisi değiştirilmiş çek hileleri ve gizlenmiş çek hilelerinde,
103
çalışan üçüncü kişilere yapılması gereken ödemeler için hazırlanmış olan çekleri
hileli bir biçimde kendisi tahsil etmektedir. Ödeme yapılması gereken kişiler, bir süre
sonra paralarını alamadıkları için işletmeye şikayette bulunacaklardır. Bu nedenle
bu tür hileleri gerçekleştiren kişilerin sadece hileyi gizlemekle değil, bu şikayetlerin
önlenmesi amacı ile de hileli işlemler gerçekleştirmesi gerekmektedir” (Wells, 2010:
144,145).
2.6.1.1.3.2. Fatura Hileleri
Vergi Usul Kanun‟unun (VUK) 229. maddesinde fatura; “satılan emtia veya
yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı
satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika” Ģeklinde
tanımlanmıĢtır.
“Fatura hileleri, işletmenin özellikle satın alma işlevine karşı yapılan
operasyonlar ile ortaya çıkmaktadır. Bu hileler sonucunda kurban işletme
çoğunlukla gerçekte var olmayan, yüksek tutarlı veya gereksiz mal veya hizmet satın
almak durumunda kalmaktadır. Bu hile türünde nakdin bir vasıtayla işletme dışına
çıkarılması sağlanmaktadır. Bu hile biçiminin ruhunda hileli satın alma esası
yattığından dolayı işlemin gerçekleşmesi için sahte satın alma belgelerinin
yaratılması gerekmektedir. Bu sürecin son aşaması işletmenin bir biçimde ödeme
yapmanın sağlanması ve bu ödemenin hilekar çalışanın cebine girmesi şeklinde
sonuçlanmaktadır” (Bozkurt, 2009: 215,216).
“Fatura hilelerinde en çok kullanılan sahte faturayla işlemi belirtmek üzere
naylon fatura ifadesi kullanılmaktadır. Sahte faturalar şekil ve görünüm itibarıyla
TTK ve VUK hükümlerine uygun olmakla birlikte gerçeği yansıtmayan belge
niteliğini haizdirler. Ancak temelinde herhangi bir hukuki ilişki yoktur ve sadece
vergi kaçırmak, kaçakçılık suçlarında esas faili cezadan kurtarmak, işlenmiş bir
gümrük veya vergi kaçakçılığı fiilinin meydana çıkmamasını sağlamak veya hayali
ihracatı gerçekleştirmek maksadıyla kullanılmaktadır” (Ünal, 2006: 1).
104
Sahte fatura tanzimi ve kullanılması, sahte veya muhteviyatı itibarıyla
yanıltıcı belge düzenlenmesi nedeniyle, vergi ziyaına sebep olduğu hallerde vergi
mevzuatı kapsamında vergi kaçakçılığı suçunu, vergi ziyaının gerçekleĢmediği
hallerde vergi kaçakçılığına teĢebbüs suçunu oluĢturabileceği gibi Türk Ceza Kanunu
(TCK) açısından da belgede sahtecilik suçunu da oluĢturabilir. (Ünal, 2006: 7).
Hayali İşletme
“Hayali işletmeler, hile yapmak amacıyla oluşturulmuş fiziken olarak var
olmayan ancak hayali olan işletmelerdir. Hayali işletme yoluyla hileli işlemde,
hilekar hile amacını gerçekleştirmek için bir işletme kurar. Gerekli yasal işlemlerini
gerçekleştirse de işletme fiili olarak çalışmamaktadır. Bu türde ilk olarak hilekar
çalışan işletmeyi kurar sonrasında iletişim için posta adresi oluşturur ve son olarak
bir banka hesabı açar. Genellikle hayali işletmeler uydurma bir isimle adlandırılır,
sahte faturalarla genel ödemeleri tahsil etmek için bir çalışan bulunabilir” (Wells,
2010: 186).
Dolayısıyla genel ilke olarak fiziken vardırlar. Buradaki sahte kavramı,
kuruluĢ amacındaki içerikten gelmektedir. Diğer taraftan bir iĢletme çalıĢanı gerçekte
tümüyle var olmayan ancak iĢletmeye karĢı varmıĢ gibi gösterilen bir yapılanma
içerisine de girebilmektedir (Bozkurt, 2009: 217). Hayali iĢletmenin Ģirket ismi
genellikle daha fazla alıĢveriĢte bulunulan isme benzeyen bir isim olmaktadır ve
hayali iĢletmenin daha uzun ömürlü olabilmesi için bu tür hileler fiziki bir teslimatın
olabileceği madde malzeme alımları yerine hizmet alımlarında yaĢanmaktadır.
“Fatura hilelerinde, işletmenin teslim alınan mal ya da hizmet için olması
gerekenden daha fazla tutarda ödeme yapması da sağlanabilmektedir. Bu hile
türünde, işletmenin satın almak istediği mallar önce işletme çalışanı tarafından
sadece bu amaç için kurulmuş olan bir hayali işletme tarafından normal piyasa fiyatı
ile hayali işletmeye satın alınmaktadır. İkinci aşamada ise işletme çalışanı, söz
konusu malları hayali işletmeden piyasa fiyatının daha yüksek bir fiyatı ile mağdur
işletmeye satış işlemi gerçekleşmiş gibi göstermektedir” (Wells, 2010: 186).
105
Var Olan İşletmeler Üzerine Hileli Fatura Düzenleme
Fatura hileleri, iĢletmenin alıĢveriĢte bulunduğu gerçek iĢletmeler yoluyla da
düzenlenmektedir. Hileli sipariĢle, iĢletmeye olduğundan daha yüksek tutarlı ya da
gerçekte alınmamıĢ mal ve hizmetlere iliĢkin fatura düzenlenmekte ve iĢletme zarara
uğratılmaktadır. Bu hile türü, iĢletmede ödeme iĢlemlerinden sorumlu hile
yapabilecek personel iĢletmenin alıĢveriĢte bulunduğu iĢletmelerle bağlantıya
geçerek ya da tedarikçi iĢletmeyi hile yapmaya zorlayarak hem tedarikçi iĢletme hem
de hilekar personelin çıkar sağlayabileceği zemin oluĢturulur.
Bu türde temelde iki amaç bulunmaktadır. ĠĢletmenin parasını hak edilmeyen
bir biçimde yandaĢ satıcıya yönlendirmek ve kurban iĢletmeye ĢiĢirilmiĢ tutarlı fatura
verebilmektir (Bozkurt, 2009: 229). Ġhtiyaç olmayan mal sipariĢleri verip, daha sonra
malı tedarikçiye geri yollayıp iade edilen parayı ya da herhangi bir alıĢveriĢte
faturanın tutarından daha fazla bir tutarın ödemesi gerçekleĢtirilir ve sonrasında fazla
olan tutarın iĢletmeye geri ödenen para iĢletme hesaplarına değil de hilekar çalıĢanın
cebine gitmesi hile öde ve geri al yoluyla hile türü olarak açıklanmaktadır (Bozkurt,
2009: 233 ve Wells, 2008: 115).
İşletme Kaynakları İle Kişisel Satın Almalar
“Bu tür hilede, dürüst olmayan çalışanın kendisi için alım yapıp, faturayı
işletme adına düzenletmesidir. Bu hile türünde işletmenin hesapları çalışan adına
kullanılmaktadır. Bu noktada çalışan işletmeden nakit para elde etmeyip, işletmenin
kaynaklarını
kendin
namına
aldığı
mal
veya
hizmetlerin
ödenmesinde
kullanmaktadır. İşletme çalışanı bu hile türünü iki farklı yolla yapabilmektedir;
Çalışan kendi namına yaptığı harcamayı işletmenin gideri olarak yapılmış gösterip,
faturayı işletme adına düzenletip, ödemeyi yaptırmaktadır ya da çalışan, kişisel
alımlarını işletmenin kredi hesaplarına yüklemektedir” (Bozkurt, 2009: 240).
2.6.1.1.3.3.
Bordro Hileleri
Bordro hilelerinde temel mantık fatura hilelerindeki gibidir. ÇeĢitli hileli
iĢlemler aracılığı ile iĢletmeyi zarara uğratıp kazanç sağlamak amaçlanmaktadır.
106
Sadece bu yöntemde hileler iĢletme personeli üzerinden yürütülmektedir. Bordro
hileleri, genelde iĢletme çalıĢanlarına fazla ödeme yapılması veya iĢletmede hayali
personel çalıĢma tarzında hileli maaĢ ödemeleri yapılması Ģeklinde gerçekleĢen hile
türüdür. Bordro hileleri türü itibariyle 4 grup altında incelenmektedir;
Hayali Çalışan Hileleri
“Personel ve bordro kayıtlarında hileli değişiklikler yapmak yolu ile gerçekte
işletmede çalışmayan bir kişi adına bordro düzenlenip maaş ödemesi yapılmasıdır.
Hayali çalışan adına yapılan ödemeler, hile yapan çalışan veya onun anlaşmalı
olduğu bir kişi tarafından tahsil edilmektedir. Bu hilenin gerçekleşmesi için dört
koşulun gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Hayali personelin işletme bordro sistemine
girişi yapılmalı, zaman kartı veya maaş bilgileri elde edilmeli, hayali çalışan adına
bordro düzenlenmeli ve yapılan ödeme hileyi gerçekleştiren kişi tarafından tahsil
edilmelidir” (Wells, 2010: 214).
“Hayali personel, işletme için çalışmayan gerçek ya da tümüyle hayali bir
çalışan olabilmektedir. Bu çerçevede hayalet personelin öncelikle bordrolu personel
çizelgesine dahil edilmesi, ücret zaman bilgilerinin toplanması, bir bordro
hazırlanması ve ücret için çek düzenlenmesi ya da ücretin banka hesaplarına
yatırılması gerekmektedir. Hayali personel yaratmanın en kolay yolu, gerçek bir
çalışanın adına çok benzer adı olan ama gerçekte olmayan bir çalışanı bordro
çizelgesine eklemektir. İşten çıkarılan personelin kasıtlı olarak bordro çizelgesinden
çıkarılmaması yeni bir hayalet çalışan eklemeye daha çok tercih edilmektedir”
(Wells, 2008: 156). Hayali personel yaratıldığında bu hilenin saklı kalabilmesi daha
güçtür. Bu nedenle genelde aylık sabit maaĢ olduğundan daha fazla gösterilerek fazla
ödeme hilesi yöntemi de kullanılabilmektedir.
Çalışma Saatlerinde ve Ücretlerde Hileli Düzenlemeler
“Saat başı ücret alan personelin aylık maaşını belirleyen faktörler, çalışılan
toplam saat ve saat başı ücret tutarıdır. Bunlardan bir tanesinin hileli olarak
değiştirilmesi, personele olması gerekenden fazla ödeme yapılmasını sağlamaktadır.
Zaman kartları işletme içerisinde yetkilendirilmiş bir kişi tarafından hazırlanmalı ve
ustabaşı tarafından onaylanmalıdır. Zaman kartlarını hileli olarak düzenleyen kişi,
107
ustabaşının imzasını taklit edebilir, ustabaşı ile işbirliği yapabilir veya ustabaşının
dikkatsiz bir zamanında tabloları kontrol etmeden imzalamasını sağlayabilir. Hilekar
çalışan çalışma saatlerini normalden fazla gösterebildiği gibi, hak ettiği ücretin
hesaplanmasına esas teşkil eden birim saat ücreti üzerinde de sahtecilik
yapabilmektedir” (Bozkurt, 2008: 262). Saat ücreti normal gözükse de birim
katsayısı fazla olduğundan ücret olması gerektiğinden daha fazla olarak hilekara
geçmektedir.
Prim Hileleri
“Daha çok satış ve pazarlama sektörünün satış elemanlarının kullandığı hile
türüdür. Bir satış elemanın prim olarak elde ettiği ücret gelirini hileli biçimde
arttırmasının iki yolu bulunmaktadır: İlk olarak yapılan satışların satış tutarında
sahtecilik yapmak ve prim oranını hileli biçimde arttırmak. Satışlar üzerinde yapılan
hilelerde hilekar satış elemanı, ya sahte satışlar yapmakta ya da yapılan satış
rakamları üzerinde çeşitli oynamalar yapmaktadır. İkinci olarak prim oranının
değiştirilmesinde ise, genellikle satış elemanın, bordro ve personel bilgilerinin
değiştirebilmesi ile yapılır. Bu tür operasyonlar çoğunlukla bordronun hazırlandığı
bölümde çalışan kişi ile satış elemanının işbirliğine girmeleri sonucunda
gerçekleştirilebilir” (Bozkurt, 2009: 264,265).
Abartılmış – Şişirilmiş Ücretler
Yüksek ücret ödenmesi için Wells‟e göre (2008: 161-165) zaman kartları ile
de oynanabilmektedir. Bu hileler, zaman kartlarını onaylamakla görevli personelin
imzasının taklit edilmesi, onay vermekle yetkili personel ile anlaĢmalı hareket
edilmesi, onay vermekle görevli personelin dikkatsizliğinden ve yoğunluğundan
yararlanılması, zaman kartlarının saklanmasındaki açıklıklardan yararlanılması, izin
sürelerinin yanlıĢ bildirimi, iĢe gelmeyen personelin yerine kart giriĢi yapılması ve
saatlik ücretlerin yüksek hesaplanması yollarıyla gerçekleĢebilmektedir.
108
2.6.1.1.3.4.
Harcama Hileleri
ĠĢletmede çalıĢan kiĢilerin görevleri icabı yapmıĢ oldukları harcamaların
iĢletme tarafından ödenebilmesi için çalıĢanın yapılan harcama ile ilgili gerekli
açıklamaları içeren bir tablo hazırlaması ve destekleyici harcama belgelerini de
eklemesi gerekmektedir. ÇalıĢan tarafından hazırlanan gider pusulası, çalıĢanın
müdürü tarafından onaylanmalı ve muhasebe bölümüne gönderilmelidir. ĠĢletmenin
harcamalar ile ilgili prosedürlerinin yetersiz olması, çalıĢanların iĢletmeden yüksek
meblağlarda ödeme talep etmesine fırsat sağlayabilmektedir.
ĠĢletmede gider harcaması yapma durumunda olan her çalıĢan bu gibi hileleri
yapabilecek konumdadır. ĠĢletme çalıĢanları çok sayıda harcama kalemi üzerinden
gider hilesi yapabilirler. Bunlardan bazıları (Bozkurt, 2009: 279,280):
-
ĠĢletmenin tahsis ettiği arabanın kiĢisel amaçlı kullanılarak benzin
harcamalarının talep etmesi
-
ġahsi amaçlı gidilen yemeklerin iĢletme yemeği olarak gösterilmesi
-
MüĢteriler için tahsis edilen temsil ve ağırlama giderlerinin Ģahsi amaçlı
kullanılması
-
Seyahatlerde pahalı ulaĢım kanallarının kullanılması, pahalı konaklamalar
yapılması ve bunların zorunluymuĢ gibi gösterilmesi
-
ġahsi seyahat giderlerinin iĢ gezisi harcaması gibi gösterilmesi
-
Tüm bu giderlerin yapılmadığı halde yapılmıĢ gibi gösterilmesi
-
Yapılan bu giderlerin olduğundan fazla gösterilmesi
Harcama hileleri; niteliği değiĢtirilmiĢ harcamalar ile iĢletmeden para alma,
harcamaların olduğundan fazla gösterilmesi, sahte harcamalar ile iĢletmeden para
alma ve tek harcama ile iĢletmeden birden fazla para alma olmak üzere dörde
ayrılmaktadır.
109
Niteliği Değiştirilmiş Harcama Hileleri
“Bu hile türü esasında işletmenin politikasına göre olmaması gereken bir
harcamayı, işletmenin gideri gibi göstererek haksız kazanç sağlanmasıdır. Kişisel
harcamaların işletme gideri gibi gösterilmesi ile yapılan hileler, karmaşık olmayan
ve basit bir süreçte gerçekleşen hilelerdir. Gider raporlarının eksikliği veya yer alan
bilgilerin açık olmaması, yapılan hilenin gizlenmesi için kullanılmaktadır. İşletmeler
bu hileleri, çalışanın belli bir zaman parçasında yaptığı harcamaları karşılaştırarak
veya diğer çalışan giderleri ile kıyaslayarak ortaya çıkarabilirler” (Bozkurt, 2009:
280-282).
Yemek veya seyahat gideri gibi harcamaların kiĢisel amaçlı yapılmıĢ
olmasına rağmen iĢ ile ilgili olduğunun beyan edilmesidir. Bu hilelerin önlenebilmesi
için ödemenin amacı, tarihi ve yeri ile ilgili bilgileri içeren ayrıntılı gider pusulası
düzenlenmeli, bir üst makam tarafından onaylanmalıdır.
Abartılmış – Şişirilmiş Harcama Hileleri
ĠĢ ile ilgili olarak yapılan harcamaların olduğundan yüksek tutarda
gösterilmesidir. Bunun en yaygın uygulama yöntemi fiilen yapılan harcamadan daha
yüksek tutarlı satıĢ faturası almaktır. ĠĢletme prosedürlerinde, harcamaları
destekleyen belgelerin orijinalleri talep edilmelidir. Aksi takdirde, çalıĢan fotokopi
yardımı ile mevcut fatura üzerindeki tutarı değiĢtirerek daha yüksek tutarlı bir fatura
yaratarak gider pusulasına ekleyebilir.
“İşletmenin gider raporunun ekine destek belgelerini de istemesi, çalışanın
destek belgeler üzerinde değişiklik yapma yoluna girmesine neden olabilmektedir.
Özellikle destek belgelerinin orijinallerinin talep edilmemesi durumunda, çalışan
rapor ekine fotokopi kopyaları koymakta ve bunlar üzerinden oynama yapmak
kolaylaşmaktadır. Kopya belgeler üzerindeki tutarların değiştirilerek şişirilmesi sık
görülen bir hile yöntemi olarak ortaya çıkmaktadır. Gider belgeleri ile hile yapmayı
amaçlayan çalışanlar için, bu konuda çalıştıkları işletmede kontrol önlemlerinin
gevşek olması işleri kolaylaştırmaktadır. Çoğunlukla, çalışanın beyanına göre
110
inceleme yapıldığından gider kalemlerinin değiştirilerek, şişirilmesinin yolu
açılmaktadır” (Bozkurt, 2009: 283).
Sahte – Hayali Harcama Hileleri
“Çalışanın işletme ile ilgili herhangi bir harcama yapmamasına rağmen,
fatura beyan etmesidir. Çalışan, herhangi bir işletmeden temin ettiği boş bir faturayı
doldurarak veya başka bir şekilde elde etmiş olduğu bir fişi kullanarak gider
pusulasına ekleyebilir. Bu hile biçiminde önemli olan düzenlenen gider raporlarına
destek olacak sahte belgelerin yaratılmasıdır. Bunun için çalışanlar kendi olanakları
veya dış ortamdan sağlayacakları destekle bu sahte belgeleri yaratmaktadırlar.
Kendi bilgisayarları aracılığı ile sahte ödeme belgeleri düzenlenebilmekte veya
işletmenin gerçek satıcılarının belgeleri aracılığı ile gerçek olmayan belgeler
yaratılmakta ve işletme dışında sahte belge ticareti yapanlardan bu belgeler elde
edilmektedir” (Bozkurt, 2009: 285, 286).
Birden Fazla Harcama Gösterme Hileleri
“İşletme prosedürleri yapılan harcamanın orijinal belgesini zorunlu
kılmadığı takdirde, çalışan bir faturanın fotokopi ile çoğaltılmış olan nüshalarını
farklı zamanlarda kullanarak yapmış olduğu bir harcama için işletmeden birden
fazla ödeme yapılmasını talep edebilir. Çalışan, yaptığı normal harcama ile ilgili
belgeleri çoğaltarak, başka bir gider raporu daha yaratmakta ve böylece işletme tek
bir gider harcaması için iki kere ödeme yapmaktadır. Özellikle destek belge
uygulaması, onay ve kontrol işlevleri zayıf olan işletmelerde bu gibi hileler rahatça
yapılabilmektedir” (Bozkurt, 2009: 288).
2.6.1.1.3.5. Kayıtlı Harcamalar
Yanlış Kayıt İptalleri
“Satılan ürünlerin belli bir kısmının kalite ya da müşteri memnuniyetsizliği
gibi nedenlerle iade edilmesi durumunda bu kısmın satışlardan düşülmesi
gerekmektedir. Aynı şekilde, garanti süresi kapsamında ürün satışlarında belirli
111
bakım onarım ya da parça değişimi gibi harcama yapılması kaçınılmaz olduğu için
bir borç hesabında söz konusu harcamaların öngörülmesi şarttır. Hile yapan kişiler,
iade, indirim ve borç tutarlarını ya hiç kaydetmemekte ya da önemli ölçüde eksik
kaydetmektedir” (Wells, 2008: 313).
Yanlış İadeler
YanlıĢ iadeler veya gerçek olmayan iptallerde, iĢletmeye fiilen herhangi bir
mal giriĢi olmadığı halde mal iade kaydı yapılmakta veya fiilen gerçekleĢen iadelerde
iade mal bedeli olduğundan yüksek tutarla gösterilmektedir. Bu durumun sonucunda
ise depodaki fiziki mal stok adedi eksik olmaktadır. Hilekar çalıĢan bu stok
eksikliğini ört bas etmek için stok sayım kartları üzerinde hileli iĢlemlere
baĢvurmaktadır.
2.6.1.2. Stoklar ve Diğer Varlıkların Kötüye Kullanılması
Stok ve diğer varlıkların kötüye kullanılması; stoklar ve diğer varlıkların
amaç dıĢı kullanılması ve stoklar ve diğer varlıkların çalınması olmak üzere iki grup
altında incelenmektedir.
Stoklar ve Diğer Varlıkların
Kötüye Kullanılması
Stoklar ve Diğer Varlıkların
Amaç Dışı Kullanılması
Stoklar ve Diğer
Varlıklarda Hırsızlık
ġekil 7: Stoklar ve Diğer Varlıkların Kötüye Kullanılması
Kaynak: ACFE, 2012 Report to the Nations on Occupational Fraud & Abuse Report
112
2.6.1.2.1. Stoklar ve Diğer Varlıkların Amaç DıĢı Kullanılması
Stoklar ve diğer varlıkların amaç dıĢı kullanılması, iĢletmeye ait duran
varlıkların, iĢletmede personeli tarafından kiĢisel amaçlar için kullanılmasıdır. Bunun
baĢlıca örnekleri; mesai saatleri içerisinde bilgisayar, yazıcı veya diğer elektronik
aletlerin kiĢisel amaçlar için kullanılmasıdır. Bu tür hilede görünürde iĢletme
varlıklarında ve nakdinde bir azalma olmasa da hile yapan personel iĢletme
varlıklarını kendi çıkarlarını için haksız bir biçimde kullanmıĢtır. Ayrıca iĢletmede
çalıĢırken zaman ve enerji kaybına neden olabilmektedir.
“Birçok kişi maddi duran varlıkların kişisel amaçlar için kullanılmasını bir
suç olarak görmemekte ve bu eylemlerin işletme için yarattığı maliyetin düşük
olduğuna inanmaktadır. Maddi duran varlıkların kötüye kullanılması genellikle
işletmelere çok yüksek tutarda ek maliyetler yaratmaz ancak bu her zaman için
doğru değildir. Örneğin, bir üretim işletmesinde çalışan bir kişinin işletme
makinelerini kullanarak, işletmenin faaliyet alanına giren mamullere yakın mamuller
ürettiğini düşünelim. Bu çalışanın iş verimliliği azalacaktır, verimliliği arttırmak
isteyen işletme, ilave eleman alımına gidecek ve işçi ücretlerine daha fazla sermaye
ayırmak zorunda kalacaktır. Makinelerin fazla kullanılmasından dolayı bakım
onarım masrafları artacak, hatta makinelerin ekonomik ömrü azalacaktır. Bununla
birlikte, çalışan gizli olarak ürettiği malları işletmenin bir müşterisine sattığı
takdirde, işletmenin satış hasılatı da azalacaktır” (Wells, 2010: 252).
2.6.1.2.2. Stoklar ve Diğer Varlıklarda Hırsızlık
Stok veya varlıkların çalınmasında; doğrudan hırsızlık, varlık talepleri ve
transferleri, satın alma ve teslim alma hileleri, stoklar ve diğer varlıklar ile ilgili sahte
satıĢ iĢlemleri olmak üzere dört temel yöntem bulunmaktadır (Wells, 2010: 253);
113
Doğrudan Hırsızlık
ĠĢletme personelinin iĢletme stokundaki malı ya da duran varlığı fiziken alıkoyup
iĢletmenin kontrolü dıĢında iĢletme dıĢına çıkarmasıdır. Hile yapan bu personel, bu
iĢlemi depodan fiilen hırsızlık yaparak, satımı iĢlemi gerçekleĢtirilmiĢ nakli gereken
malı eksik olarak göndermek suretiyle yapabilir ve ortaya çıkan bu eksikliği
muhasebe defter ve kayıtlarında gizleme çabasına girmez.
Varlık Talepleri ve Transferleri
ĠĢletme içerisinden bir bölümden baĢka bir bölüme mal taĢıması yapılırken
malların çalınmasıdır. Özellikle farklı yerlerde deposu bulunan iĢletmelerde depolar
arası mal nakliyatı iĢlemlerinde sıkça rastlanan hile türüdür. Burada depo sorumlusu
ya da nakilden sorumlu olan kiĢi istenen malzemeyi daha fazla göstererek iĢletme
varlıklarını çalabilmektedir.
Satın Alma ve Teslim Alma Hileleri
“İşletmeye gelen malların teslim alınmasından sorumlu olan kişi teslim aldığı
mal miktarını olduğundan düşük göstererek aradaki farkı çalabilir. Satıcıya
ödemenin tam olarak yapılabilmesi için teslim alan kişinin teslim alma raporunun
muhasebeye gönderilen nüshasına doğru miktarı yazması gerekir. Buradaki satın
alma ve teslim alma hileleri fatura hileleri ile karıştırılmamalıdır. Çalışan,
işletmenin gerçekte ihtiyacı olmayan bir mal veya hizmetin alınmasına neden olmuş
ise bu fatura hilesidir. İşletmenin kaybı, kullanmayacağı mal veya hizmet için
yapılan ödemedir. Yani hilenin niteliği, işletmenin ihtiyacı olmadığı bir malı satın
alma eylemidir. Eğer bir varlık işletmede kullanılmak amacı ile satın alınmış fakat
daha sonra kötü niyetli çalışan tarafından kötüye kullanılmış ya da çalınmış ise bu
stokların çalınması eylemidir” (Wells, 2010: 257).
Sahte Satış ve Sevkiyat İşlemleri
ÇalıĢan, stokların çalınma hilesini gizlemek için bazen hileli satıĢ ve teslimat
belgeleri hazırlayıp anlaĢmalı olduğu bir kiĢiye mal teslimatı yapılmasını
sağlayabilir. Bunu yapabilmesi için kiĢinin sahte sipariĢ belgesi ve sahte fatura da
114
düzenlemesi gerekmektedir. Bunu yapan çalıĢan satıĢ iĢlemini muhasebe kayıtlarında
eski bir alacak hesabına kaydederek silinmesini bekler. BaĢka bir yöntem de hileli
satıĢın iskonto veya iadeler hesabı ile silinmesidir.
2.6.2. Yolsuzluk ve Ahlaki Olmayan DavranıĢlar
Yolsuzluk, muhasebe sistemi ve finansal raporlar üzerinde doğru olmayan
bilgiler yansıttığı ve finansal tablo kullanıcılarını yanıltarak yanlıĢ karar vermelerine
sebep olabileceği için muhasebe hilesi kavramı içinde incelenmektedir. Ġlk sözlük
anlamıyla yolsuzluk TDK‟ ya göre yolsuzluğun gerçek anlamı yolsuz olma durumu,
mecaz anlamı ise bir görevi, bir yetkiyi kötüye kullanmaktır.
Yolsuzluk, bir görev veya yetkinin, hukuk kurallarına aykırı olarak kötüye
kullanılması suretiyle, suiistimal yapmak, menfaat ya da çıkar sağlamak Ģeklinde
tanımlanabilmektedir.
Aydın ve Yılmazer‟ e göre yolsuzluk; “Sosyal, ekonomik, kültürel, siyasal ve
ahlaki çöküntü ve çürümüĢlüğüne ürüne ve göstergesi olan yolsuzluk; rüĢvet,
zimmet, irtikap, suiistimal, kayırma, genel ahlak ve mevcut hukuk kurallarına
aykırılık ve yasal boĢlukları bireysel çıkarlar doğrultusunda kullanma sonucu ortaya
çıkan bir durumdur.” (Aydın ve Yılmazer, 2006: 25).
Yolsuzluk, “Bakanlar Kurulu” nun 2003/5685 sayılı kararı ile kabul edilen
Yolsuzluğa KarĢı SözleĢmesinin 2. Maddesindeki tanımı ile „Bu sözleşmenin
amaçlarına uygun olarak – yolsuzluk – tabirinden, bir görevin olağan ifasına ya da
haksız bir komisyondan veya hak edilmemiş bir yarardan veya böyle bir hak
edilmemiş yarar vaadinden fayda sağlayanın, lazım gelen davranışına etki eden
haksız bir komisyonun veya diğer hak edilmemiş bir yararın veya böyle bir yararlar
ilgili vaadin doğrudan veya dolaylı olarak talep edilme, sunulması, verilmesi ya da
kabul edilmesi anlaşılır‟ (17.06.2003 Tarih ve 25141 Sayılı Resmi Gazete).
Yolsuzluk kelimesiyle her ne kadar kamu sektörü akla gelse de özel sektörde
de yolsuzluk iĢlemleri gerçekleĢmektedir. Yukarıda yapılan tanımlardan özetle
yolsuzluk; özel ve kamu sektörlerinde, iĢletme ve kurum çalıĢanının veya
115
yöneticisinin ya da kurumla çıkar iliĢkisi bulunan bir üçüncü tarafında bir iĢi gerek
yasal gerekse yasa dıĢı yollarla yapması ya da yaptırma suretiyle hak etmediği
Ģekilde kendisine ve/veya çeĢitli çıkar gruplarına çıkar sağlayarak ahlaki olmayan
haksız kazanımlar elde etmesidir.
Yolsuzluk, tüm toplumlarda görülen bir sorundur. Toplumların demokratik
yapıları, Ģeffaflık derecesi, kamu sektörünün yaygınlığı, etkinliği ve denetimin
boyutları, kamu sektörünün demokratik yasal ve mali açılardan hesap verilebilirliği
ile yolsuzluğun boyutları arasında doğrudan bir iliĢki vardır. Devletler geliĢtikçe ve
modernleĢtikçe yolsuzluk ortadan kalkmaz ve yeni Ģekilde oluĢturur (Aydın, 2006:
246). Yolsuzluk, verimliliği ve ekonomik etkinliklerin düzenliliğini engeller.
Ekonomik zarara, rüĢvete vb. gibi nakit çıkıĢlarına yol açtığı için maliyet
yükselmesine neden olur.
Yolsuzluk ve ahlaki olmayan davranıĢlar; rüĢvet almak, karĢı tarafı rüĢvet
vermeye zorlamak (irtikap), bağıĢ ve hediye kabul etmek ve çıkarların çatıĢması
olmak üzere dörde ayrılmaktadır.
Yolsuzluk ve
Ahlaki Olmayan
Davranışlar
Rüşvet
İrtikap
İllegal Hediye ve
Bağışlar
Çıkar Çatışması
ġekil 8: Yolsuzluk ve Ahlaki Olmayan DavranıĢlar
Kaynak: ACFE, 2012 Report to the Nations on Occupational Fraud & Abuse Report
116
2.6.2.1. RüĢvet
BaĢka bir hile türü olan rüĢvet, ilk sözlük anlamıyla “yaptırılmak istenen bir
iĢte yasa dıĢı kolaylık ve çabukluk sağlanması için bir kimseye mal veya para olarak
sağlanan çıkar” olarak ifade edilmektedir.
5237 Sayılı TCK‟nın 252. maddesine göre rüĢvet, “bir kamu görevlisinin
görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle
vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlaması” olarak tanımlanmıĢtır.
Ticari rüĢvet ise, özel sektörde faaliyet gösteren bir iĢletme çalıĢanının
görevine giren bir iĢ için verilmesi icap etmeyen bir para veya mal alması veya
herhangi bir menfaat temin etmesi yahut para, mal veya menfaat hakkında taahhüt
veya teminat kabul etmesidir (Gökcan, 2008: 553). RüĢvet alan kiĢiye sağlanacak
fayda, nakdi para, pahalı hediyeler ve ziynet eĢyaları olabileceği gibi gelecek tarihe
dönük bir taahhüt veya iĢ vaadi ortaklığı gibi manevi unsurlar da olabilmektedir.
RüĢvet kasten iĢlenen ve çok taraflı anlaĢmalı bir hile iĢlemi olup, TCK
hükümlerine göre de bir suçtur. Böyle bir fiil, kamu yönetiminin menfaatine büyük
ölçüde zarar verdiğinden devlet anlaĢmaya katılanların her ikisini de cezalandırmak
suretiyle bu tür filleri yasaklamaktadır (Toroslu, 2001: 235). TCK‟nın 252.
maddesinin birinci fıkrasıyla rüĢvet alan ve veren kiĢi dört yıldan on iki yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılmaktadır. Ayrıca ikinci fıkrada belirtilen ise rüĢvet alan
veya bu konuda anlaĢmaya varan kiĢinin, yargı görevi yapan, hakem, bilirkiĢi, noter
veya yeminli mali müĢavir olması halinde, birinci fıkraya göre verilecek ceza üçte
birden yarısına kadar artırılır.
RüĢvet ve alt grubu hile türü 2 baĢlık altında incelenmektedir:
Fatura Komisyonları
“Gelir kaynağını etkileme ve kontrol etme gücüne sahip kişilere, elde edilecek
olan gelirin belirli bir yüzdesi oranında ödeme yapılmasıdır.
Komisyon fatura
hilelerine çok benzemektedir. Aralarındaki fark, komisyonda işletme çalışanı ve
117
satıcı arasında karşılıklı gizli bir anlaşmanın var olmasıdır. Bu nedenle komisyon,
fatura hilelerinde değil, yolsuzluk ve ahlaki olmayan davranışlar başlığı altında
sınıflandırılmıştır. En temel komisyon olayında satıcı, mağdur işletmeye tamamen
hayali veya olduğundan daha yüksek tutarlı bir fatura göndermekte, işletme çalışanı
ise bu hileli faturanın tam olarak ödenmesini sağlamaktadır. Çalışan bunun
karşılığında satıcıdan bir ödeme almaktadır, buna “komisyon” denir. Satıcı bazen
işletmeden ilave iş alabilmek için de mağdur işletme çalışanına komisyon verebilir.
Burada satıcı, faturalarda hileli herhangi bir işlem yapmamaktadır. Satıcı sadece
işletmeye düzenli olarak satış yapabilmek amacı ve beklentisi ile satın almadan
sorumlu kişiye bedel ödemektedir. İşletmeye düzenli olarak satış yapan satıcı, zaman
içerisinde mal fiyatlarını arttırma yolunda gider. Böylelikle komisyon için ödemiş
olduğu nakdi de mağdur işletmeden temin etmiş olur. Bu neden komisyon hileleri bu
amaçla başlamamış olsa da, zaman içerisinde genellikle olduğundan yüksek tutarlı
fatura düzenleme hilelerine dönebilir” (Wells, 2010: 288,289).
İhale Şikeleri (İhaleye fesat)
Ġlk olarak ihale, belli bir iĢin çok sayıdaki istekli arasında en uygun teklifte
bulunana verilmesi yöntemidir. ĠĢletmeler alma, satma, kiraya verme, inĢaat yaptırma
gibi birçok iĢleri ihale usulüyle yapabilirler. Bir ihalede esas kural serbest rekabetin
sağlanması ve böylelikle iĢletme için en az maliyetli ve en yüksek kaliteli Ģekilde iĢin
gerçekleĢtirilmesidir.
Kamu kurumları ile ilgili olarak 4734 sayılı kanunun 5.9
maddesinde 7 temel ilke belirtilmiĢtir. Bunlar; saydamlık, rekabet, eĢitlik,
güvenilirlik, gizlilik, kamuoyu denetimi ve kaynakların verimli kullanılmasıdır. Bu
belirtilen kanunda belirtilen ilkelere dıĢında oluĢabilecek herhangi bir iĢleme karĢı
yaptırım öngörülmüĢtür.
“Kanun‟un 17.10 maddesinde, ihaleye fesat karıştırmak, rekabeti veya ihale
kararını engelleyici davranışlarda bulunmak, belgede sahtecilik, alternatif teklif
9
MADDE 5. - Ġdareler, bu Kanuna göre yapılacak ihalelerde; saydamlığı, rekabeti, eĢit muameleyi,
güvenirliği, gizliliği, kamuoyu denetimini, ihtiyaçların uygun Ģartlarla ve zamanında karĢılanmasını ve
kaynakların verimli kullanılmasını sağlamakla sorumludur.
10
MADDE 17. - Ġhalelerde aĢağıda belirtilen fiil veya davranıĢlarda bulunmak yasaktır:
118
verebilme halleri dışında birden fazla teklif vermek ve 11.11 maddeye göre ihaleye
katılamayacağı belirtildiği halde ihaleye katılmak yasak fiil veya davranışlar olarak
sayılmış olup, bu yasak fiil veya davranışlarda bulunanlar hakkında aynı Kanunun 4.
kısmında belirtilen hükümlerin uygulanması öngörülmüştür. 58. maddede ve 17.
maddede belirtilen fiil veya davranışlarda bulundukları tespit edilenler hakkında, fiil
veya davranışlarının özelliğine göre, bir yıldan az olmamak üzere iki yıla kadar,
üzerine ihale yapıldığı halde mücbir sebep halleri dışında usülüne göre sözleşme
yapmayanlar hakkında ise altı aydan az olmamak üzere bir yıla kadar, bütün kamu
kurum ve kuruluşlarının ihalelerine katılmaktan yasaklama kararı verileceği
belirtilmiştir” (SarıtaĢ, 2009: 53).
2.6.2.2. Ekonomik Baskı
Ġrtikap rüĢvetin diğer yüzüdür. Kamu görevlisinin karĢısındaki kiĢi veya
kurumu rüĢvet vermeye zorlamasıdır (Aydın ve Yılmazer, 2006: 37). Ġrtikap hile
türünde, hilekar çalıĢan sorumlu olduğu görevi kötüye kullanıp baskı ya da ikna
yoluyla hile eylemini yerine getirmekte ve bundan çıkar sağlamaktadır.
a) Hile, vaat, tehdit, nüfuz kullanma, çıkar sağlama, anlaĢma, irtikap, rüĢvet suretiyle veya baĢka
yollarla ihaleye iliĢkin iĢlemlere fesat karıĢtırmak veya buna teĢebbüs etmek.
b) Ġsteklileri tereddüde düĢürmek, katılımı engellemek, isteklilere anlaĢma teklifinde bulunmak veya
teĢvik etmek, rekabeti veya ihale kararını etkileyecek davranıĢlarda bulunmak.
c) Sahte belge veya sahte teminat düzenlemek, kullanmak veya bunlara teĢebbüs etmek.
d) Alternatif teklif verebilme halleri dıĢında, ihalelerde bir istekli tarafından kendisi veya baĢkaları
adına doğrudan veya dolaylı olarak, asaleten ya da vekaleten birden fazla teklif vermek.
e) 11 inci maddeye göre ihaleye katılamayacağı belirtildiği halde ihaleye katılmak.
11
MADDE 11. - AĢağıda sayılanlar doğrudan veya dolaylı veya alt yüklenici olarak, kendileri veya
baĢkaları adına hiçbir Ģekilde ihalelere katılamazlar:
a) Bu Kanun ve diğer kanunlardaki hükümler gereğince geçici veya sürekli olarak kamu ihalelerine
katılmaktan yasaklanmıĢ olanlar ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan
ve organize suçlardan dolayı hükümlü bulunanlar.
b) Ġlgili mercilerce hileli iflas ettiğine karar verilenler.
c) Ġhaleyi yapan idarenin ihale yetkilisi kiĢileri ile bu yetkiye sahip kurullarda görevli kiĢiler.
d) Ġhaleyi yapan idarenin ihale konusu iĢle ilgili her türlü ihale iĢlemlerini hazırlamak, yürütmek,
sonuçlandırmak ve onaylamakla görevli olanlar.
e) (c) ve (d) bentlerinde belirtilen Ģahısların eĢleri ve üçüncü dereceye kadar kan ve ikinci dereceye
kadar kayın hısımları ile evlatlıkları ve evlat edinenleri.
f) (c), (d) ve (e) bentlerinde belirtilenlerin ortakları ile Ģirketleri (bu kiĢilerin yönetim kurullarında
görevli bulunmadıkları veya sermayesinin % 10'undan fazlasına sahip olmadıkları anonim Ģirketler
hariç).
119
Önceden de belirtildiği gibi ekonomik baskı (irtikap) temelde rüĢvet
hilelerinin diğer bir türüdür. Kararı etkileyebilecek bir çalıĢana rüĢvet sunan bir satıcı
yerine, çalıĢanın satıcı lehine karar vermek için satıcıdan rüĢvet talep etmesidir.
Hilekar çalıĢanın belirli bir Ģirket ya da kiĢinin lehte kararı için rüĢvet kabul edebilme
durumundan, çalıĢanın potansiyel alıcı ya da satıcıdan irtikap edecek Ģekilde durum
tersine dönmesidir (Wells, 2010: 301).
Memurun hakkı olmayan fakat kiĢi tarafından sunulan bir karĢılığı kabul
etmesi durumunda rüĢvet, memurun kendiliğinden harekete geçerek sağlanması
zorunlu olmayan bir yararı istemesi durumunda ise irtikap söz konusu olmaktadır
(Toroslu, 2001: 236). Ġrtikap ile rüĢvet arasındaki diğer bir fark ise; rüĢvette
genellikle rüĢvet alan ile rüĢvet veren arasında bir tür yazılı ya da sözlü gizli anlaĢma
ve sözleĢme vardır. Ġrtikap olayında, kamu görevlisi karĢı tarafın güç durumda
olmasından yararlanarak zorla ya da ikna yoluyla bir menfaat talebinde
bulunmaktadır (Aydın ve Yılmazer, 2006: 37). RüĢvet özelliğini taraflar arasındaki
eĢitlik durumundan alırken, irtikabın ayırt edici özelliği, memurun üstün durumda
olmasıdır (Toroslu, 2001: 237).
2.6.2.3. Ġllegal Hediye ve BağıĢlar
BağıĢ ya da hediye kabul etme vakası, iĢletme çalıĢanının gereğine uygun
olarak tamamladığı görevi sonucunda, bu iĢten çıkar sağlayan tarafından, iĢin
tamamlanma sonrasında iĢletme çalıĢanına maddi ya da manevi faydalar sunması
olarak açıklanabilir. Hediyenin rüĢvetten farkı, iĢletmelerin faaliyetlerinde iĢletme
kararlarını etkilemek için değildir (Wells, 2010: 301). Ġki taraf arasındaki iĢlemden
sonra çıkar sağlanan taraf, iĢletmeye basit olarak bir takvim, ajanda, çiçek veya bir iĢ
yemeği olabileceği gibi, pahalı bir otomobile veya bir seyahat çeki olarak hediye
verme isteğinde olabilir.
BağıĢ ve hediyeleri kabul eden çalıĢanların çoğu hediye veren iĢletmenin
lehine bir etkilenme olmadığını öne sürmesine rağmen, iĢverenler bunun aksini
düĢünmektedir. ĠliĢkilerin geliĢmesi açısından bir araya gelinmiĢ bir iĢ yemeği gibi
hediyeler genellikle zararsızdır. Ancak çalıĢanın kasıtlı olarak veya bilinçaltında
120
hediye veren kiĢi veya iĢletme lehine davranıĢ ve iĢlemlerde bulunmaya
baĢlamasıyla, bu hediyeler zararsız olmaktan çıkmaktadır.
2.6.2.4. Çıkar ÇatıĢması
Çıkar çatıĢması kamu görevlilerinin veya iĢletme çalıĢanlarının resmi
görevlerini ve sorumluluklarını tarafsız ve objektif bir Ģekilde yerine getirmelerini
etkileyen Ģahsi çıkarlara sahip olmaları halinde ortaya çıkar. Kamu görevlilerinin
veya iĢletme çalıĢanlarının Ģahsi çıkarları kendisine, ailesine, yakın akrabalarına,
arkadaĢlarına, iĢ bağlantısı veya siyasi iliĢki içerisinde olduğu kiĢi ya da kuruluĢlara
sağlanan her türlü menfaati içerir.
“Özel sektörde ise, işletme çalışanı, müdür veya üst yönetimin işletmeyi
olumsuz etkileyen faaliyet ve işlemlerde, açıklanmamış ekonomik veya kişisel
çıkarının olmasıdır. İşletme çalışanın gizli çıkarı sadece kişisel ekonomik fayda
sağlamak değildir. Çalışan maddi bir kazanç elde etmese bile, bir arkadaşına veya
akrabasına sağlanacak olan ekonomik fayda işletmede çıkarların çatışmasına yol
açmaktadır. Buradaki önemli nokta işletme çalışanının çıkarının gizli olmasıdır.
Çalışan, işletme lehine olan bir faaliyeti kendi kişisel çıkarları doğrultusunda
yönlendirir ve işletme bunun farkında değildir. Rüşvet ve çıkarların çatışması
arasındaki tek fark hile yapan işletme çalışanın motivasyonudur. Örneğin, satıcı
tarafından işletmeye gönderilen hileli faturanın ödenmesini sağlamak ve karşılığında
komisyon almak bir rüşvettir. Diğer taraftan, çalışanın gizli ortak olduğu bir satıcı
işletme tarafından mağdur işletmeye gönderilen bir faturanın ödenmesini kendisinin
onaylanması çıkar çatışmasıdır. Rüşvet olayında, çalışan komisyon elde etmek
amacıyla hileli faturayı onaylamaktadır. Çıkarların çatışmasında ise çalışanın hileli
faturayı onaylamasındaki amaç satıcı işletmedeki gizli çıkarıdır” (Wells, 2010: 311).
121
2.6.3. Hileli Finansal Raporlama
Hileli finansal raporlama, kasıtlı olarak finansal tablolarda olması gereken
tutarların, açıklamaların yer almaması veya yanlıĢ beyan edilmesi suretiyle finansal
tablo kullanıcılarının yanıltılmasına sebep olan hileli iĢlemlerdir.
Yatırımcılar, kredi sağlayıcıları, müĢteriler, tedarikçiler kısacası çıkar grupları
ve iĢletmenin tarafları iĢletmeyi diğer iĢletmeler ile karĢılaĢtırmak ve yatırım yapmak
için doğru ve güvenilir finansal tablolara ihtiyaç duymaktadırlar. Güvenilir finansal
tablolar, genel kabul görmüĢ muhasebe ilkelerine ve uluslararası muhasebe
standartlarına ve yasaya uygun olarak düzenlenmiĢ ve iĢletmenin finansal durumunu
doğruca yansıtacak Ģekilde hazırlanmıĢ tablolardır.
Hileli finansal raporlama, iĢletme yönetiminin finansal tablo kullanıcılarının
iĢletmenin performansı ve karlılığı konusundaki algılarını etkileyerek, onları
yanıltmak amacıyla iĢletmenin karını manipüle etmesi Ģeklinde ortaya çıkabilir.
Karın bu Ģekilde manipüle edilmesi, küçük tutarlı iĢlemlerle veya uygun olmayan
varsayımlarla
ve
kanaatlerin
iĢletme
yönetimi
tarafından
değiĢtirilmesiyle
baĢlatılabilir. Baskılar ve teĢvikler bu faaliyetleri arttırmaya öncülük ederek hileli
finansal raporlamaya neden olabilirler. Bu durum, piyasa beklentilerini karĢılamak
veya performansa dayalı ücretlerini azami düzeye ulaĢtırmak amacıyla, iĢletme
yönetiminin finansal tabloları önemli ölçüde yanlıĢ sunması suretiyle hileli finansal
raporlama ile sonuçlanabilir. Bazı iĢletme yönetimleri, vergiyi en aza indirmek için
karını önemli tutarda azaltmaya veya yabancı kaynak teminini güvence altına almak
amacıyla karını olduğundan çok göstermeye yönelebilinmektedirler.
Para ve sermaye piyasalarının etkin bir Ģekilde çalıĢabilmesinin önemli
koĢullarından birisi, yatırımcıların, iĢletmeye borç verenlerin ve kredi sağlayan banka
ve diğer kuruluĢların güvenilir finansal raporlara ulaĢabilmeleri ve bu raporlara
dayanarak yatırım ve kredi kararlarını vermeleridir. Hileli finansal raporlar bu
bakımdan para ve sermaye piyasalarının etkinliğini ciddi Ģekilde tehdit etmektedir.
122
Hileli finansal raporlama, literatürde çeĢitli tanımlarla belirtilmektedir. En
temel kurum tanımıyla hileli finansal raporlama ACFE tarafından Ģu Ģekilde
tanımlanmaktadır: “Bütün bilgiler dikkate alındığında, okuyucunun yargısını veya
kararını değiştiren kasıtlı, önceden tasarlanmış, maddi gerçeklerin hatalı
düzenlenmesi ve eksikliği veya yanıltıcı muhasebe bilgisidir.”
Hileli finansal raporlamadan kaynaklanan önemli tahrifatlar; “finansal tablo
kullanıcılarının aldatılması amacıyla tablolardaki rakam ve /veya açıklamaların,
Genel Kabul GörmüĢ Muhasebe Ġlkelerine (GKGMĠ) uygunluk ve önemlilik
kriterleri açısından doğru ve dürüst bir Ģekilde sunulmasını engelleyecek Ģekilde
bilinçli
olarak
tahrif
edilmesi
ve
/veya
göz
ardı
edilmesi”
Ģeklinde
tanımlanabilmektedir (Küçük ve Uzay, 2009: 3).
Muhasebe sistemi sonucunda ortaya çıkan bilanço ve gelir tablosu baĢta
olmak üzere ortaya çıkan finansal tablolarının gerçeği yansıtmamasında, dürüst
davranmayan yöneticilerin payı büyüktür. Bu hileye yapılmasında baskıya neden
olan faktörler arasında; finansal tabloların olduğundan yüksek göstermekle artan
hisse fiyatları, artan primler ve teĢvikler gibi kazançlar yer almaktadır.
Yönetim hileleri ile finansal tablolarda yapılan oynamalar ve değiĢiklikler
daha çok iĢletmenin durumunun olduğundan daha iyi gösterilmesine yönelik
yapılmaktadır.
Bununla
birlikte
iĢletmelerin
durumunun
olduğundan
kötü
gösterilmesi de yönetim hilesinin hedefi olabilmektedir. Özellikle vergiden kaçınmak
için karının
olduğundan düĢük
gösterilmesi
Ģahıs
ve
aile Ģirketlerinden
görülebilmektedir (Güredin, 2007: 137). Bu müdahaleler tüm finansal tablo
kullanıcılarını aldatmaktadır. Ancak zarar gören tarafların daha çok yatırımcılar,
kredi verenler ve devlet olduğu söylenebilir (Bozkurt, 2009: 45).
“Hileli finansal raporlama çeşitli yöntemler kullanılarak gerçekleştirilebilir.
Uygun olmayan gelirin tamamlanması; geçmiş tarihli bir sözleşme düzenlenmesi,
dönem sonunda müşteriye iletilmesi gereken ürünün iletilmemiş olması veya
kanalların doldurulması (personel tarafından dağıtıcı firmalara sattıkları miktardan
fazla mal göndermek suretiyle satışların suni olarak arttırılması) şeklinde karşımıza
çıkabilir. Yönetim tarafından karar alınmamasına rağmen gelecek dönemlerde
123
kullanılmak üzere yedeklerin ayrılması gibi hileli finansal raporlama vakaları
işletmelerde yaygın biçimde gerçekleşmektedir. Örneğin; geçmiş tarihli sözleşme
düzenlenmesi yazılım şirketlerinde sıkça görülmektedir” (Özkul ve Özdemir,2011:
67).
Aynı zamanda hileli finansal raporlamada kullanılabilecek diğer yöntemleri
de aĢağıdaki Ģekilde sıralayabiliriz (Küçük ve Uzay, 2009: 3):
-
Önemli finansal kayıtların, destekleyici dokümanların ve iĢlemlerin tahrif
edilmesi (defter, kayıt ve dokümanlar gibi), makyajlanması ve finansal
olayların istenen sonuca ulaĢılacak Ģekilde yorumlanması
-
Finansal olay, iĢlem, hesap ve diğer önemli bilgilerin finansal tablolarda
önemli tahrifatlar yapacak Ģekilde bilinçli olarak yanlıĢ yansıtılması
-
Muhasebe ilke ve politikaları ile ölçme, kayda alma, raporlama ve ekonomik
olayların sunulmasına iliĢkin prosedürlerin kasten yanlıĢ uygulanması,
-
ĠĢletmenin uyguladığı muhasebe ilke ve politikaları ile ilgili finansal
rakamların uygun olmayan bir Ģekilde açıklanması
“ACFE tarafından özetlenen hileli finansal raporlama türlerinde; gelirin
olduğundan fazla gösterilmesi, zararların olduğundan az gösterilmesi veya yanıltıcı
açıklamalarla işletmenin finansal resminin değiştirilmesine odaklanılmıştır. Bunun
dışında başka hileli finansal raporlama türleri de bulunmaktadır; örneğin bazı
işletmeler gelirin istikrarlı hala getirilmesi için geliri olduğundan az göstermektedir.
Herhangi bir muhasebe bilgisinin kasıtlı olarak yanlış gösterilmesi de hileli finansal
raporlama kapsamına getirmektedir” (Özkul ve Özdemir, 2011: 69).
“Hileli finansal raporlama, finansal bilgi manipülasyonu tanımına girdiği
için birbirinden farklı terimlerle de isimlendirilmektedir. Kar yönetimi (earnings
management), karın istikrarlı hale getirilmesi (income smoothing), aldatıcı finansal
raporlama (fraudulent financial reporting), yaratıcı muhasebe uygulamaları
(creative accounting practices), agresif muhasebe (aggressive accounting),
muhasebe usulsüzlükleri (accounting irregularities) ve muhasebe manipülasyonu
(account manipulation) olarak değişik ifadelerle tanımlanan ve esas itibariyle
“Şirketlerin finansal tablo ve raporlarında yer alan verilerin yöneticilerin istekleri
124
ile uyumlu olmasını sağlamak amacıyla, finansal raporlama sürecine (muhasebe
standartları çerçevesinde ya da bunun dışında) müdahalede bulunulması” olarak
tanımlanabilen finansal bilgi manipülasyonu ile şirketlerin finansal durumu,
faaliyetleri ve faaliyet sonuçları hakkında ilgililere gerçeğe aykırı bir bilgi
sunabilmektedir” (Küçüksözen, 2005: 9).
Bilanço maskeleme, belirli bir amaca dönük bilançonun olduğundan daha
farklı Ģekilde gösterilmesidir. Burada amaç, iĢletmenin ekonomik ve mali yapısı ile
karlılık ve finansal durumu hakkında yanlıĢ ve finansal tablo kullanıcılarını yanıltıcı
bilgi vermektir. Bilanço çıkarmak envanter çalıĢmalarının bir parçası ve son aĢaması
olduğundan, bilançonun maskelenmesine yönelik iĢlemler dönem sonunda değerleme
sırasında yapılır. Değerleme yapılırken iĢletmenin mevcut kıymetleri, stokları olması
gerekenden yüksek değerlenirse veya amortisman ile karĢılık ayrılmasından
vazgeçilirse bilanço iyileĢtirilmiĢ olur. Kıymetlerin düĢük değerlenmesi halinde ise
bilanço olumsuz maskelenmiĢ demektir. Bilanço oyunları bir anlamda bilanço
makyajıdır. Doğal olarak; Ģirketler yılsonunda çektirdikleri bu resmin güzel
çıkmasını isterler ve mali durumlarında göze hoĢ gelmeyen veya uygun olmayan
hususların bilançolarında görülmesini istemezler. Aksine, mali durumlarında iyi ve
güçlü olan yanlarının bilançolarında ön plana çıkmasını arzu ederler. Bu nedenle
Ģirketler yılsonunda çekilen bilanço fotoğraflarının güzel görünmesini sağlamak için
bilançolarına makyaj yapmayı tercih ederler.
“Bu kapsamda, tahsili mümkün olmayan alacaklar için karşılık ayırmamak,
dövizli borçları veya alacakları bilanço tarihindeki kurdan değerlememek, doğmuş
zararları bilançoya yansıtmamak, gelir veya giderleri ait olduğu yılda gelir/gider
yazmamak, olmayan stokları var gibi bilançoda göstermek bilanço makyajının
araçları olarak sayılabilir. Nakit sermaye artışlarını fiktif aktif yaratarak yapmak,
sabit kıymet amortismanlarını doğru yapmamak, kredi faiz giderlerini hesaplara
doğru yansıtmamak şirket borçlarını olduğundan az göstermek ve başkasına ait
varlıkları kendi aktiflerinde göstermek gibi farklı uygulamalar da yapılabilmektedir”
(Alptürk, 2007: 24).
125
Yaratıcı muhasebe, ilke ve kuralları, değerleme ölçüleri ve uygulamaya
yönelik düzenlemelerin eksikliğinden yararlanmak suretiyle muhasebe rakamları
üzerinde oynamak finansal tabloların biçimini veya finansal tablolarda yer alan
bilgilerin sunuluĢunu değiĢtirerek finansal durumu olduğundan farklı göstermek
amacıyla yapılan iĢlemlerin tümü olarak tanımlanabilir (Çıtak, 2009: 21).
Hileli finansal raporlama genellikle üst kademe yöneticileri tarafından ya da
onların baskılarıyla gerçekleĢtirilmektedir. Hileli finansal raporlamaya baĢvuranlar,
finansal
kuruluĢlardan
kredi
elde
edebilmek
ya
da
iĢletmenin
finansal
performanslarını olduğundan farklı göstererek hisse senetlerinin değerinin yüksek bir
hızla arttırmak amacını taĢırlar. Hileli finansal raporlama uygulamalarına baĢvuran
üst kademe yöneticilerin amacı, iĢletmenin gerçek performansını gizleyerek
olduğundan iyi veya kötü göstermek, kiĢisel statülerini korumak ve maaĢ, prim, hisse
senedi veya hisse senedi opsiyonlarından sağladıkları kiĢisel servetlerini korumak
iken, orta kademe yöneticilerin amacı kendilerinin sorumlu olduğu sorumluluk
merkezlerinin (bölümü ya da birimi) düĢük performansını gizlemek veya yüksek
performans sonucunda elde edecekleri ikramiye tutarını arttırmaktır.
ACFE, hileli finansal raporlamayı finansal ve finansal olmayan olarak iki
bölümde incelemektedir. Hileli finansal raporlama; iĢletmenin finansal tablolarını
etkileyen belgeler ve finansal iĢlemler ile ilgili iken, finansal olmayan hileli
raporlama iĢletmenin finansal tablolarına etkisi olmayan belgeler ve raporlar ile ilgili
olarak kasti yanlıĢlıklar yapılması ve üçüncü kiĢilerin aldatılmasıdır.
“Hileli finansal raporlamada yönetim finansal tablo kullanıcılarını yanıltmak
amacıyla en çok hasılat üzerinde durmakta ve hasılatı gerçekten daha fazla ya da
daha eksik yansıtmaktadır. SAS No. 99 (ABD Mali Müşavirler Odası olan AICPA‟nın
yayınladığı denetim standartları) bu durumu ortaya koymaktadır. Hasılatı yüksek
göstermek amacıyla zamanından önce yapılan gelir kayıtları ve fiktif yani gerçek
olmayan hasılat kaydı en sık kullanılan tekniklerdir. Hasılatı az göstermek amacıyla
da hasılatın dönemler arasında muhasebe ilkelerine uygun olmayan bir şekilde
kaydırılması ve giderlerin olmayan bir biçimde aktifleştirilmesi kullanılan en yaygın
teknikler olarak karşımıza çıkmaktadır. ABD Sermaye Piyasası Kurulu (SEC)
126
tarafından 199 yılında yapılan 525 soruşturmada yukarda bahsedile açıklamalara
paralel bir şekilde aşağıdaki bilgilere ulaşılmıştır” (Küçük ve Uzay, 2009: 7):
-
Uygun olmayan zamanlarda hasılat kaydı % 34 den fazla
-
Varlık değerlemelerinden hile yapılması yaklaşık % 18
-
Muhasebe ilkelerine aykırı olarak giderlerin aktifleştirilmesi yaklaşık % 13
-
Kabul edilmeyecek nitelikte kazanç yöntemleri yaklaşık % 20
-
Büyük opsiyonlar ve sermaye ortaklıkları yaklaşık % 10
-
Diğer çeşitli teknikler yaklaşık % 5
2.6.3.1. Varlıkların ve Gelirlerin Olduğundan Yüksek Gösterilmesi
Varlıkların olduğundan yüksek gösterilmesi türündeki hileler genellikle
iĢletmeye ait olmayan varlıkların iĢletmeye aitmiĢ gibi muhasebe kayıtlarına altına
alınması ya da mevcut varlıkların olduğundan daha yüksek değerle değerlemesini
sağlayacak iĢlemlerle gerçekleĢtirilmektedir. ĠĢletme gelirlerinin olduğundan yüksek
gösterilmesi durumunda ise, henüz gerçekleĢmemiĢ mal ve hizmet satıĢları
gerçekleĢmiĢ gibi kabul edilerek iĢlenir, satıĢlarla ilgili belgelerde tahrifat yapılabilir
ya da tümüyle hayali müĢterilere hayali satıĢ faturaları düzenlenmektedir.
Varlıkların ve gelirlerin olduğundan yüksek gösterilmesi; ACFE‟nin 2008
yılında hazırladığı raporda 5 baĢlık altında incelenmektedir:
-
Gerçek olmayan gelirler (Fictitious Revenues)
-
Dönemsellik ilkesine aykırılıklar (Timing Differences)
-
Borçların ve/veya giderlerin gizlenmesi (Concealed Liabilities/Expenses)
-
YanlıĢ, yanıltıcı ve eksik açıklamalar (Ġmporer Disclosures)
-
Varlıkları yanlıĢ değerle kaydetme (Imporer Asset Valuations)
127
Varlık ve Gelirlerin
Olduğundan Yüksek
Gösterilmesi
Hayali
Gelirler
Borç ve
Giderlerin
Gizlenmesi
Zamanlama
Farklılıkları
Finansal
Tablolarda
Yanıltıcı
Açıklamalar
Varlıkların
YanlıĢ
Değerlenmesi
ġekil 9: Varlık ve Gelirlerin Olduğundan Yüksek Gösterilmesi
Kaynak: ACFE, 2012 Report to the Nations on Occupational Fraud & Abuse Report
2.6.3.1.1.Hayali Gelirler
Hayali gelirler, aslında gerçekte var olmayan müĢteriler üzerine fatura
düzenlenmesi ya da iĢletmenin mevcut müĢterilerine tamamen gerçek dıĢı faturalar
düzenlenmesi veya herhangi bir destekleyici belge olmanda hileli satıĢ kayıtları
yapılmasıdır.
Hayali gelirler, gerçekte var olmayan müĢterilere fatura düzenlenmesi, var
olan müĢterilere tamamen hileli (hayali) faturalar düzenlenmesi ve satıĢı destekleyici
belgeler
bulunmadan
hileli
satıĢ
kayıtlarının
gerçekleĢtirilmesi
Ģeklinde
yaĢanmaktadır (Rezaee, 2002: 87).
“Fiktif gelir kaydı uygulamasında, herhangi bir müşteri siparişi ya da müşteri
ile yapılan anlaşma olmadan, dolayısıyla sevk edilen mal daha sonra iade edilmesine
rağmen, müşteriye mal sevk edilmekte ve mal sevk edildiği tarihte gelir kaydı
yapılmakta ya da mal sevk edilmiş gibi gösterilerek satış geliri kaydedilmektedir.
Fiktif gelir kaydedilmesinde, mal ya da hizmet satışına ilişkin herhangi bir işlem
olmadan fiktif satış geliri kaydı yapılması; mal satışına ilişkin belgelerin tarihlerinin
geriye doğru değiştirilmesi; bazı işlemlerin kayıt dışı bırakılması gibi uygulamalar
da söz konusu olabilmektedir” (Küçüksözen ve Küçükkocaoğlu, 2005: 9).
128
Gerçekte birisine yüksek bedelle ancak faturasız satılan mal, fiktif bir isme
düĢük bir bedelle satılmıĢ gibi fatura edilebilir. Bu suretle aradaki hasılat farkı
gizlenmiĢ olur. Aynı Ģekilde aslında imalata verilen ve mamul Ģeklinde belgesiz
olarak yapılan satıĢ, uydurma bir kiĢiye hammadde olarak satılmıĢ gibi fatura
edilebilir. Gerçek satıĢ bedeli ile faturadaki satıĢ bedeli arasındaki fark, uydurma
hesaplar aracılığı ile kayıt dıĢı bırakılmıĢ olur.
2.6.3.1.2. Zamanlama Farklılıkları
Gelir veya giderlerin iĢlemin olduğundan dönemden veya tarihten daha farklı
bir dönem ya da tarihte muhasebeleĢtirilerek kaydedilmesi suretiyle iĢletme karının
istenildiği Ģekilde yanlıĢ beyan edilmesidir.
“Buradaki temel ayrım muhasebenin ilkelerinden bulunan dönemsellik
ilkesine uyulmamasıdır. Dönemsellik ilkesi; işletmenin sürekliliği kavramı uyarınca
sınırsız kabul edilen ömrünün, belli dönemlere bölünmesi ve her dönemin faaliyet
sonuçlarının diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanmasıdır. Gelir ve giderlerin
tahakkuk esasına göre muhasebeleştirilmesi, hasılat, gelir ve karların aynı döneme
ait maliyet, gider ve zararlarla karşılaştırılması bu kavramın gereğidir” (TÜRMOB
yayınları 234, 2010: 8).
Muhasebenin dönemsellik ilkesine göre hasılat, gelir ve karlar, aynı döneme
ait maliyet, gider ve zararlarla karĢılaĢtırılmalıdır. Bir mal veya hizmet satıĢ gelirinin,
dönemsellik ilkesine aykırı olarak henüz tahakkuk etmeden cari dönemin geliri
olarak
kaydedilmesine
hasılatın
erken
tanınması
denir
(Küçüksözen
ve
Küçükkocaoğlu, 2005: 9). SatıĢların hedeflenenden düĢük olduğu dönemlerde, satıĢ
hedeflerine ulaĢmak isteyen yöneticiler, raporlama döneminin ardında meydana
gelecek satıĢlarını dönem satıĢ hedeflerinde göstermek isteyebilirler. Bu amaçlar
iĢletme faaliyet gösterdiği dönemde sipariĢi alınmıĢ ve henüz sevkiyatı yapılmamıĢ
malları satılmıĢ gibi gösterebilir. Bu hileli satıĢı muhasebeleĢtirmek içinse iĢletmeler
malın nakliyat belgeleri üzerinde usulsüzlük yaparak iĢlem tarihini olduğundan
yanlıĢ gösterir.
129
ĠĢlemin gerçekleĢme tarihinden önce veya sonraki bir tarih itibariyle
kaydedilmesi gizli bir amacın varlığını gösterir. Mal stoklarının fazla görünmemesi
için yıl sonlarında alınan malların kaydının bilanço gününden sonraya bırakılması
veya iĢletmenin likit durumunu iyi göstermek amacıyla bilanço kapandıktan sonra
gelecek nakdin önceden kaydedilmesi gibi.
2.6.3.1.3. Borç ve Giderlerin Gizlenmesi
Gider ya da borçların gizlenmesi hileleri, temelde bilançonun daha olumlu
görünmesi amacıyla yapılmakta olup, daha düĢük borç daha güçlü bir bilanço ve
daha iyi bir mali yapı oranları anlamına gelmektedir (Coenen, 2008: 104,105).
ĠĢletmelerin dönem karını olduğundan fazla göstermek için gelir ve varlık
hesaplarının tutarlarını yüksek göstermek yerine onların tutarlarını mevcut
kayıtlarında tutup, dönem içerisinde borç, karĢılık ve gider hesaplarında usulsüzlük
yapılarak muhasebeleĢtirilir. Burada gerçekleĢtirilen gelirleri arttırmak yerine dönem
giderini azaltıcı iĢlemlerin muhasebeleĢtirilmesiyle finansal tablolarda dönem karı
yüksek raporlanır.
“Dönem karının beklenen ya da hedeflenen seviyenin altında gerçekleşeceği
dönemlerde, herhangi bir aktifin edinilmesi ile doğrudan ilgili olmayan, işletme
sermayesi ihtiyacı için kullanılan dolayısıyla, doğrudan dönem giderlerine
aktarılması gereken borçlanma maliyeti ile ilgili faiz giderleri ve kur farkları duran
varlık ya da üretilen ürün maliyetine ilave edilerek aktifleştirilmekte, böylece dönem
giderleri daha az gösterilerek istenen kar hedefine ulaşılmış şekilde finansal tablolar
kamuya sunulmaktadır” (Küçüksözen ve Küçükkocaoğlu, 2005: 10).
ĠĢletmenin sahip olduğu maddi duran varlıkların kullanımı durumunda farklı
yöntemlerin
kullanılması
halinde
varlığın
kayıtlı
değeri
ile
muhasebeye
yansıtılmaktadır. Daha sonrasında söz konusu varlıkların faydalı ömürleri dikkat
alınıp hileli amortisman iĢlemleri uygulanmak suretiyle amortisman giderlikleri
finansal tablolarda olduğundan düĢük gösterilmektedir. Fakat satılmak üzere elde
bulundurulan bir varlığa iĢletmenin amortisman ayırmayı durdurma imkanı
130
bulunmaktadır. Bu iĢlem iĢletme yönetiminin isteğiyle gerçekleĢtirilmek de olup, bu
hileli iĢlemle giderler düĢük gösterilip kar tutarları olduğundan fazla beyan edilir.
ĠĢletmenin personeline olan kıdem tazminatı karĢılıkları, satıĢ sonrası
hizmetler ve garanti giderlerine olan karĢılıklar, maliyet giderlerine ayırdığı
karĢılıklar, müĢterilerine olan promosyon ve iskonto karĢılıkları, iĢletmenin
alacaklarına ayırdığı karĢılıklar ve amortisman giderleri genellikle bu hile
kapsamında olduğundan düĢük tahmin edilir ya da olduğundan düĢük gösterilerek
finansal tablolarda hileli bir Ģekilde yer alır.
2.6.3.1.4. Finansal Tablolarda Yanıltıcı Açıklamalar
Finansal tablo kullanıcılarının bilgilendirilmesi gereken bazı olayların
bildirilmesi ya da kasıtlı olarak eksik bilgilendirme veya bilginin gizlenmeye
çalıĢılması da hileli finansal raporlama kapsamında yer almaktadır.
Bilanço tarihinden sonra gerçekleĢen olaylar, bilanço tarihi ile finansal
tabloların yayımı için onaylandığı tarih arasında iĢletme lehine veya aleyhine ortaya
çıkan olaylardır. TMS 10‟a göre bilanço tarihinden sonraki olayların bilanço tarihi
itibariyle var olduğuna iliĢkin kanıtları gösteren koĢulların bulunduğu durumda, ilgili
bilançoda düzeltme yapılması gerekmektedir. KoĢullar, ilgili olayın bilanço
tarihinden sonra ortaya çıktığını gösteriyorsa bilançoda bir düzeltme yapılması
gerekmez. Ancak bu olayların önemli olması durumunda, bunların açıklanmaması
finansal tablo kullanıcılarının finansal tabloları esas alarak aldıkları ekonomik
kararları etkileyebilir. Bu nedenle bilanço tarihinden sonraki düzeltme gerektirmeyen
olayların önemli her bir kategorisi için olayın niteliğinin ve olayın tahmini finansal
etkisinin dipnotlarda açıklanması gerekmez (TMS 10, madde 21).
Birçok finansal tablo kalemi, iĢletme faaliyetlerindeki mevcut belirsizlikler
nedeniyle tam olarak ölçülemez, en güncel ve güvenilir bilgilere dayanılarak tahmin
edilir. ġüpheli alacaklar için karĢılık ayrılması, varlıklardaki değer düĢüklüğü için
karĢılık ayrılması, finansal varlıkların veya yükümlülüklerin gerçeğe uygun
değerlerinin tespit edilmesi, amortismana tabi varlıkların faydalı ömürlerinin
131
belirlenmesi tahmin gerektiren iĢlemlerdir. Tahminin yapıldığı koĢullarda değiĢiklik
olması, yeni bir bilgi edinilmesi veya tecrübe kazanılması tahminlerde değiĢiklik
yapılmasını gerektirebilir. Cari dönem faaliyet sonucuna etkisi olan veya sonraki
dönemlere etkisi olması beklenen bir muhasebe tahminindeki değiĢikliğin niteliği ve
tutarı finansal tablo dipnotlarında açıklanmalıdır (TMS 8,madde 3).
2.6.3.1.5. Varlıkların YanlıĢ Değerlenmesi
ĠĢletmenin sahip olduğu varlıkların değerleme tahmin iĢlemlerinde ve
değerleme politikalarında yapılan usulsüz iĢlemler iĢletmenin finansal durumunu
olduğundan farklı gösterdiğinden hileli finansal raporlama kapsamına girmektedir.
Varlıklar maliyet veya piyasa değerinden düĢük olan ile değerlenir. Bir
varlığın piyasa değeri maliyetinin altına düĢtüğü zaman, varlıklar piyasa değerine
indirgenmelidir. Bir varlığın değerinde ani veya önemli bir değer azalıĢı söz konusu
olduğunda varlık hemen ilgili hesaptan alınarak gider hesabına aktarılmalıdır. Bu
noktada yönetimin varlıkta yer alan bir hesabın ne zaman “değersiz” olduğuna karar
vermesi gerekmektedir (Çıtak, 2009: 693). Varlık değerlemesinde yaĢanan hile
vakaları daha çok stok, alacak ve maddi duran varlık hesapları üzerinde
gerçekleĢmektedir.
Stoklar maliyet ve net gerçekleĢtirilebilir değerin düĢük olanı ile
değerlenmelidir. Stoklar finansal tablolarda, kullanımları veya satılmaları sonucunda
elde edilmesi beklenen bir tutardan daha yüksek bir bedelle izlenmez. Stokların
maliyeti, kullanımları veya satılmaları sonucu elde edilecek tutardan yüksek olması
durumunda stok değer düĢüklüğü karĢılığı ayrılmalıdır (TMS 2, madde 9). Stokların
değer düĢüklüğü kasti olarak kaydedilmemesi veya olması gerekenden düĢük bir
tutar olarak kaydedilmesi iĢletme varlıklarının hileli olarak olduğundan fazla
gösterilmesine neden olmaktadır.
Stokların değerlemesi ile ilgili yapılacak olan hileli iĢlemler, maliyet
yöntemlerinden kar amacına uygun seçim yapılması, kullanılan değerleme
yönteminin iĢletmenin kar amacına uygun olarak seçilmesi ve değiĢtirilmesi,
132
özellikleri birbirine yakın sahip stoklara farklı değerleme yöntemlerinin kullanılması,
net gerçekleĢtirilebilir değer ile iliĢkin tahminlerin gerçeğe uygun olmayan bir
biçimde gerçekleĢtirilmesi, dönem sonu gerçek stok sayım tutanaklarında tahrifat,
iĢletme varlığında bulunmayan stokların bilançoya kaydedilmesi ve var olmayan
hayali stok kayıtları yapılması Ģeklinde olabilir.
“Bilançonun tahsil edilebilecek net alacakları yansıtması gerekmektedir.
Dönemin satışlarından doğan bazı alacaklar tahsil edilmezse, söz konusu gider o
dönemin zararıdır ve bu zararın o dönemin gelir tablosunda gösterilmesi gerekir.
Ancak, alacağın vadesi henüz dolmadığı için muhasebecinin bu konuda
vazgeçebileceği tek şey cari dönemin satışlarından ortaya çıkan alacaklardan ne
kadarının tahsil edilemeyeceğini tahmin edip karşılık ayırıp şüpheli alacak gideri
olarak kayıtlara geçirmektir. Şüpheli alacaklar için karşılık ayrılmak suretiyle bir
taraftan, bilançoda alacaklar gerçeğe yakın değerleriyle gösterilmekte, diğer
taraftan dönemin satışlarına ilişkin tahsil edilmeyecek alacaklar sözü edilen döneme
gider olarak kaydedilmiş olmaktadır” (Erdamar ve Basık, 2006: 103,104).
ĠĢletmenin alacaklarına gereken karĢılığı ayırmaması ve ilgili giderin gelir
tablosunda yer almaması hileli finansal raporlama suretiyle dönem karını olduğundan
yüksek göstermek Ģeklinde açıklanabilir.
Maddi duran varlıklar ile ilgili bir diğer hileli uygulama ise, amortisman
giderinin kasıtlı olarak düĢük veya yüksek belirlenmesidir. Amortisman bir maddi
duran varlığın maliyetinin, bu varlığın ekonomik ömrü içinde, sistemli ve anlamlı bir
yöntemle dönemlere dağıtılarak giderleĢtirilmesidir (Erdamar ve Basık, 2006: 81).
Amortisman ayırma iĢleminde mevzuatın imkan verdiği kar amacına dönük
politikalarla iĢletme finansal durumu olduğundan farklı gösterilebilir. Amortisman
üzerinde yapılacak hileli finansal raporlama iĢlemleri amortisman yönteminin iĢletme
kar yönetim politikasına uyacak Ģekilde seçilmesi ve değiĢtirilmesi, ekonomik ömrün
uzun ya da kısa belirlenmesi, gelecek yıllarda ekonomik ömrün tahminin değiĢimi,
hurda değerin olduğundan farklı tahmini ve bu Ģekilde yansıtılması ve iĢletmenin
kasten amortisman ayırmaması olarak gösterilebilir.
133
2.6.3.2. Varlıkların ve Gelirlerin Olduğundan DüĢük Gösterilmesi
ġirketin hisse senetlerini elinde bulunduran yatırımcılar, Ģirketin kar
rakamlarının yıldan yıla makul seviyede arttığını, baĢka bir ifadeyle Ģirketin istikrarlı
bir büyüme trendinde olduğunu düĢündükleri zaman Ģirketin hisse senetlerini elde
tutma veya Ģirket hisse senetlerine daha fazla yatırım yapma konusunda istekli
olmaktadırlar (Akyel ve Karaca, 2005: 248).
ĠĢletme yöneticileri, her yıl gerçekleĢtirilmesi gereken büyüme hedeflerine
ulaĢabilmek için kar oranlarının yüksek olduğu dönemlerde elde ettikleri karın bir
kısmını gelecek dönemlere aktarmak istemektedirler. Böyle bir durumda yöneticiler
dönem içerisinde hileli muhasebe iĢlemleriyle gider tutarlarını yüksek gösterebilirler.
Bu tarz muhasebeleĢtirme politikaları dönem içinde gerçekleĢen geliri hileli
yöntemlerle gelecek yıllara erteleyip dönem karını azaltma amaçlıdır.
Bu tarz muhasebe politikalarının sonucunda gelecek yıllarda giderler düĢük
tutulmakta, ayrıca önceki dönemlerde ayrılan yüksek tutarlı karĢılıkların zarar ya da
gider gerçekleĢmediği için “konusu kalmayan karĢılık geliri” kaydedilmesi suretiyle
kar
istenen
hedefe
uygun
olarak
belirlenebilmektedir.
(Küçüksözen
ve
Küçükkocaoğlu, 2005: 11). Diğer bir uygulama ise amortisman yöntemleri ile
varlıklar ve dönem karının olduğundan daha az gösterilmesidir. ÇeĢitli amortisman
uygulamaları gider yükselttirilip iĢletme karı daha düĢük gösterilerek iĢletmeler daha
az vergi ödeme olanağı elde ederler. Bu yöntemin kullanılması, toplamda ödenecek
olan vergi tutarını değiĢtirmemekteyse de iĢletmelere vergi ertelemesi avantajı
sağlamaktadır.
ĠĢletmelerin amortisman uygulamaları ile ilgili yapmıĢ oldukları muhasebe
hileleri Ģunlardır: (Alptürk, 2007: 28 – 33)
-
Bazı aktif kalemleri olduğundan daha fazla göstermek
-
Gider yazılması gereken bazı masrafları aktifleĢtirmek
-
Amortismanı eksik veya fazla hesaplama
-
Seçilen amortisman yönteminin durumuna göre değiĢtirilmesi
134
-
BaĢkasına ait varlıkları kendi aktiflerinde göstermek
-
Serbestçe kullanılmayan bloke veya rehinli aktifleri saklamak
-
KuruluĢ ve örgütlenme giderlerinin yapıldığı yıl gider yazılıp diğer kısmının
aktifleĢtirilmesi
135
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
1980’LĠ YILLARDAN ĠTĠBAREN HALKA AÇIK
ĠġLETMELERDE YAġANAN MUHASEBE HĠLELERĠ
ABD‟de ve bazı Avrupa ülkelerinde faaliyet gösteren ve sektöründe önemli
konuma gelmiĢ büyük iĢletmelerde 2000‟li yılların baĢından itibaren yaĢanan çeĢitli
muhasebe hileleri skandalları uluslararası finans piyasalarında geniĢ yankılar
uyandırmıĢ, hatta ekonomik krizlere sebep olmuĢtur. YaĢanan bu olaylar
yatırımcıların finansal tablolara ve tablolardaki açıklamalara olan güveni sarmıĢ ve
muhasebe ve denetimin güven kaybetmesine neden olmuĢtur. BaĢta ABD
ekonomisinin krize girmesine sebep olan ve halka açık iĢletmeleri tartıĢmaya açan
muhasebe skandalları ekonomiyi derinden etkilemiĢtir.
Hedeflediği baĢarıya ulaĢamayan ve zararda olan iĢletmeler çeĢitli hileli
yollarla finansal raporlarda kendilerini baĢarılı olarak göstermiĢler ve yatırımcıları
yanıltarak zarara uğratmıĢlardır. Hileli finansal tablolarda iĢletmelerin kar etmediği
aksine yüksek miktarda borcu olduğu veya zararda olduğu anlaĢılmıĢ, skandallar
patlak verince hisse senetlerinin yükseklerde olan değeri kısa zamanda düĢmeye
baĢlamıĢtır. Bu Ģiddetli değer kayıpları sonucunda yatırımcıların ellerinde bulunan
hisse senetleri değersizleĢmiĢtir. YaĢanan bu muhasebe skandalları finansal
piyasaların çökmemesi ve daha fazla yatırımcıların mağdur edilmemesi için
muhasebe, denetim ve mali hukuk alanlarında önlemler alınmasına neden olmuĢtur.
Küresel bir etki doğuran muhasebe ve denetim skandallarının oluĢumunda
çok çeĢitli etmenler rol oynamıĢtır. Skandallar incelendiğinde, birçok Ģirkete ait
açıklanmıĢ bilançolarda ve diğer finansal raporlamalarda genel kabul görmüĢ
muhasebe prensiplerine aykırı uygulamalar ve bu uygulamaların olumsuz sonuçları
ile bu uygunsuzlukları onaylayan denetim Ģirketlerinin söz konusu olduğu
görülmektedir. YaĢanan olumsuz örneklerde görüldüğü üzere, muhasebe ve
denetimin “kötü, yanlıĢ ve ard niyetli” Ģekilde uygulanması, güvenilir olmayan
bilgiye yol açmıĢ ve karar alıcıların yanıltıcı, yanlıĢ ve hatalı kararlar almalarına
136
sebep olmuĢtur. Güvenilir olmayan bilgi ise zincirleme olarak uzun dönemli ve ciddi
küresel sonuçlar doğurmuĢtur.
Dünya‟da yaĢanan çeĢitli muhasebe skandallarının temelindeki unsurlar ise
(Süer, 2004: 45);
-
Yükselen piyasa karĢısında yatırımcıların mantık dıĢı coĢkunluğu ve bulaĢıcı
hırsları
-
Yükselen beklentilerin oluĢturduğu kağıttan yapılmıĢ sanal kalelerin
yıkılması
-
Yöneticilerin körelen doğruluk anlayıĢı
-
Yönetim kurulunun, denetim kurulunun, bağımsız denetçilerin ve US SEC‟in
baĢarısızlığı; denetçileri finansal tabloların iyi görünmesini sağlayacak
değiĢiklikleri kabul etmeleri hususunda teĢvik eden finansal raporlama
standartlarının parlak çizgisi
“Son yıllarda özellikle, ABD‟de yaşanan bazı olumsuz olaylar ve muhasebe
skandalları muhasebecilik mesleğinin sorgulanmasına neden olmuştur. Başta
dünyanın en büyük yedinci şirketi olan ve enerji sektöründe faaliyet gösteren
Enron‟un iflas etmesi tüm dünyada büyük bir şaşkınlık yaratmıştır. Çünkü bu şirketin
defterlerinin denetimi, dünyaca ünlü denetim kuruluşu Arthur Andersen tarafından
yapılmış ve şirket karlı gösterilmiştir. Ayrıca Worldcom, Adelphia, Tyco ve Global
Crossing gibi şirketlerde gerçekleşen iflas ve yolsuzluk olaylarının muhasebeyle de
ilişkili olması bu meslekle ilgili bazı kaygılar uyandırmıştır. Ancak ABD başta olmak
üzere gelişmiş ülkelerde, bu meslekle ilgili mesleki kuruluşlarca olumsuzlukları
gidermeye yönelik araştırmalar ve çalışmalar yapılmaktadır” (Dalkılıç, 2008: 17).
Tablo 1 Önemli Muhasebe Skandalları ve Nedenleri
ġirket Ünvanı
Ahold
Ülke
Hollanda
Sektör
Açıklama
Süpermarket
Önemli Düzeyde
Perakende SatıĢ
Muhasebe
Aykırılıkları
137
Cabla And
Ġngiltere
Telekomünikasyon
Wireless
Enron
BaĢarısız
Devralma Stratejisi
ABD
Enerji
Önemli Düzeyde
Muhasebe
Aykırılıkları
France Telecom
Fransa
Telekomünikasyon
BaĢarısız
Devralma Stratejisi
Hıh
Avustralya
Sigorta
Yetersiz Yönetim
AnlayıĢı
Livent Ġnc.
Kanada
Eğlence
Önemli Düzeyde
Muhasebe
Aykırılıkları
Marconi
Ġngiltere
Telekomünikasyon
BaĢarısız
Devralma Stratejisi
Marks And
Ġngiltere
Perakende SatıĢ
Stratejilerden
Önemli Düzeyde
Spencer
Sapmalar Ve
Yönetim
Kademesindeki
Çıkar ÇatıĢmaları
Nortel Networks
Kanada
Telekomünikasyon
Devralma
Stratejisiyle
Yürütülen Agresif
Büyüme,
Telekomünikasyon
Sektöründeki Ani
DüĢüĢ
Peregrine
Hong Kong
Banka
Yetersiz Kurumsal
Ġnvestmentholdings
Yönetim Ve Risk
Ltd.
Yönetimi Ġle AĢırı
Büyüme
138
Saskatchewan
Kanada
Tarım
Farklı Alanlara
Nüfuz Etmede
Wheat Pool
Uygulanan
BaĢarısız
Stratejiler
D Tripcovich
Ġtalya
Nakliye Ve
BaĢarısız
Finansal Hizmetler
Devralma Stratejisi
Ve Çıkar
ÇatıĢması
Vivendi
Fransa
Çevre, Enerji Ve
Devralma Stratejisi
Telekomünikasyon
Ġle Farklı Alanlara
Nüfuz Etmede
BaĢarısız Olunması
Worldcom
ABD
Telekomünikasyon
Önemli Muhasebe
Hilesi
Xerox
ABD
Optik Görüntü
Önemli Düzeyde
Muhasebe
Aykırılıkları
Ypm Magnex
Kanada
Banka
Amaçlı Ve Örgütlü
Bir Suçla KarĢı
KarĢıya Kalma
Durumu
Parmalat
Ġtalya
Temel Gıda
Önemli Muhasebe
Hilesi
Kaynak: Süer, 2004: 45,49
Tablo 1‟de uluslararası piyasada yaĢanmıĢ çeĢitli ülke ve çeĢitli sektörlerde
faaliyet gösteren iĢletmelerden önemli muhasebe hile vakaları özetlenmiĢtir. Bazıları
iflasla sonuçlanan bu muhasebe hilesi vakalarının ülke ve sektör ayırt etmeden
139
iĢlendiği ve yapılan muhasebe hilesi iĢlemlerinin tek bir tanım kapsamına
alınamadığı ortaya çıkmaktadır.
Uluslararası sektör ve piyasalarda yaĢanmıĢ önemli skandallar yukarıdaki
tabloda gösterildiği gibi özetlenebilir. Tezin 3. bölümünde 1980‟li yıllardan itibaren
uluslararası çapta faaliyet gösteren halka açık iĢletmelerde yaĢanmıĢ önenmli
muhasebe hileleri skandallarının örnekleri incelenmektedir.
3.1. Enron Skandalı
1985 yılında bir enerji Ģirketi olarak kurulan Enron, ABD‟de devletin enerji
sektörünü serbestleĢtirmesi ve zamanla müdahalelerini azaltması sayesinde karlarını
ve faaliyetleri büyüten, doğalgaz taĢımacılığından giderek kendini enerji kaynaklı
türev araçlara dayalı komisyonculuk hizmetine yönelen bir Ģirkettir. Türev araçları
gibi fon bulma ve finansman yönetiminin maliyetini azaltmak için muhasebe
boĢluklarından yararlanan Enron, muhasebe hilelerinin ortaya çıkması ile kendini
tarihin önemli finansal skandallarından ve skandalın sonucunda da iflasın içinde
bulmuĢtur.
“Enron hisse senedi fiyatları için büyük bir özveri gösteren örnek bir çalışma
olabilir. Ancak Enron olayının finansal tablo hilesi olduğu açıktır. Enron‟da hile
vakaları nispeten küçük olarak başladı ve durum daha sonra büyüyünce gizlenmeye
çalışıldı. Fakat bu analistlerin beklentilerini karşılamak için doğru değildi. Finansal
tablo hilesinin büyüklüğü giderek arttı. Çünkü Wall Street şirketin gelirlerinin sürekli
artmasını bekliyordu. Enron yöneticileri gelir olmadığından hayali gelir yarattı ve
sonrasında hisse senetleri fiyatları birbirini izleyen rakamlarla karşılık verdi”
(Coenen, 2008: 191).
3.1.1. Enron ġirketinin Tarihçesi
Enron Ģirketi, Houston Doğalgaz ve InterNorth Ģirketlerinin 1985 yılında
birleĢmesiyle kurulmuĢtu. Bu Ģirketler birleĢme öncesinde doğalgaz taĢımacılığı ve
140
doğalgaz satıĢı sektöründe faaliyet göstermekteydiler. Bu iki Ģirketin birleĢmesi ile
37.000 millik büyük bir doğalgaz boru hattı ağı oluĢturuldu ve bu ülke çapındaki ilk
doğalgaz boru hattı ağı idi. BirleĢme iĢlemi tamamlandıktan sonra Ken LAY yeni
Ģirketin CEO‟su ve yönetim kurulu baĢkanı olarak seçildi (Jenkins, 2003: 4).
ġirketin kısaca tarihine bakılacak olursa, kuruluĢundan kısa bir müddet
sonrasında ABD‟de enerji piyasalarında özelleĢtirme çalıĢmaları sonucunda Enron
sektöründe önemli bir oyuncu haline geldi. ġirket zaman içerisinde kendi baĢına
adeta bir enerji borsası haline geldi. Future sözleĢmeler Enron adıyla anılır oldu.
1980‟li yıllarda petrol fiyatlarında yaĢanan artıĢlarla birlikte, baĢta Enron olmak
üzere enerji sektörü Ģirketlerinin lobileriyle piyasasının kurallardan arındırılmasından
sonra oluĢan yeni piyasada Enron future sözleĢmelere giriĢti. 1980‟li yıllarda küçük
bir boru hattı Ģirketi olarak kurulan Enron yaklaĢık 20 yıl içerisinde toplam gelir
büyüklüğü açısından dünyada sayılı enerji Ģirketlerinden biri haline geldi.
Enron birçok alanda çalıĢıyordu, iĢe daha çok doğal gaz boru hattı Ģirketi
olarak baĢlamıĢtı ancak serbestleĢtirme ile birlikte elektrik ve doğalgaz alıp satan bir
ticari Ģirket olma yolunu seçti (Stiglitz, 2003: 245). Enron daha fazla büyümek için
faaliyetlerini çeĢitlendirme stratejisi izlemiĢ bu maksatla doğalgaz taĢımacılığına ek
olarak; doğal gaz piyasasında yapıcı rolüne ve elektrik, kömür, çelik, kağıt, su ve
geniĢ bant fiber optik kablo, plastik, e – ticaret, kirlilik emisyon kontrolü ve metal
sektörlerine giriĢmiĢtir. Ayrıca Ģirket uluslararası enerji üretim ve dağıtım tesisleri
inĢaatlarını da üstelenerek, bu belirtilen sektörlerde uluslararası dev bir Ģirkete
dönüĢmüĢtür (Healy ve Palepu, 2003: 5 ve Toraman, 2002: 84).
“Doğal gaz piyasalarındaki kuralsızlaştırma, genellikle fiyatları düşürmesine
ve arzı genişletmesine rağmen gaz fiyatlarındaki değişkenliği arttırmıştır. Bu
noktada Enron, aynen ticari bir banka gibi çalışması öngörülen bir gaz bankası
kurmuş, doğal gaz tedarikçileri ve tüketicileri arasından aracılık hizmeti yapmaya ve
kullanıcılara uzun vadeli sözleşmeler teklif etmeye başlamıştır. Enron, sözleşmelere
göre teslimatlar yapma ve spot piyasalardaki dalgalanmaların neden olduğu riskleri
azaltmak amacıyla üreticiler ile uzun vadeli sabit fiyat düzenlemelerine girmiş ve
swap, forward ve futures sözleşmeler gibi finansal türevler kullanmıştır. Söz konusu
141
işlemlerin çoğunu fonlayabilmek için özel amaçlı varlıklar olarak bilinen bilanço
dışı finansman araçlarına başvurmuştur. 1999‟da sanal ticaret modeli olan Enron
Online‟ın kurulmasıyla finansal sözleşmeleri yönetmek ve pazarlamak için yeni bir
platform yaratmıştır. 2000 yılından bütün işlemlerin %50‟sinin bu yolla
gerçekleştirildiği saptanmıştır” (Kandemir ve Sağlar, 2007: 23).
“Enron‟un yıllar itibariyle finansal performansı şu şekilde özetlenebilir.
1990‟lı yılların ortalarından 1998 yılı sonuna kadar Enron hisse senetleri değeri
toplam olarak %311 oranında artış bir göstermiş ve bu artış işlem gördüğü S&P 500
endeksi açısından oldukça fazladır. Bu tarihten sonra ise Enron hisse senetleri
değeri çok yüksek artış göstererek 1999 yılında %56, 2000‟de %87 yükselmiştir.
2000 yılı sonunda Enron hisse senedi fiyatı 83,13 dolar olmak üzere piyasa değeri 60
milyar doların üzerindedir. Bu değer şirketin karına göre 70 kat, defter değerine
göre ise 6 katlık bir değeri belirtmektedir. 2000 sonundan başlayarak piyasada
şirketin geleceğine yüksek oranda karlılık beklentisi olsa da, sadece bir yıl için
Enron‟ un kurumsal imajı tamamen sarsılmış, hisse senedi değeri 0,26 dolara
düşmüş ve 2001 Aralık ayında şirket iflasını istemek zorunda kalmıştır” (Healy ve
Palepu, 2003: 3).
“2001 yılının sonlarında başlayan ve 2002 yılının ortalarına kadar devam
eden Enron‟un çöküş süreci, deyim yerindeyse, dışarıdan sağlam görünen ancak
temelsiz bir binanın hızlı ve kontrolden çıkmış çöküşünü andırmıştır. Zamanında
ABD‟nin yedinci büyük şirketi olan ve yeni ekonominin simgelerinden bir olarak
tanıtılan Enron‟un çöküşünün aniden meydana gelmesi, ilgili kamuoyu ve özellikle
menfaat sahipleri açısından büyük ölçüde beklenmeyen bir gelişme olarak
nitelendirilmiştir. Kuruluşundan 2001 yılına kadar olan yaklaşık 16 yıllık dönem
içerisinde aktiflerini 10 milyar dolardan 63,4 milyar dolara çıkaran Enron‟un
yükselişi ve çöküşü benzer şekilde hızlı olmuş ve o ana kadar ABD‟de kaydedilmiş en
büyük şirket iflası olarak tarihe geçmiştir. Enron olayının ABD ekonomisine maliyeti
64 milyar dolar olarak tahmin edilmiştir” (Kandemir ve Sağlar, 2007: 22).
Enron‟un çöküĢü olarak adlandırılabilecek bu süreçte üç önemli husus etkili
olmuĢtur (Artunç, 2002: 33):
142
-
ġirketin
yoğun
olarak
kullandığı
özel
amaçlı
varlıkların
muhasebeleĢtirilmesindeki hatalar
-
ġirketin Ģarta bağlı yükümlülüklerin değerlendirilmesindeki ve muhasebe
kayıtlarına yansıtılmasındaki hatalar
-
ġirketin faaliyetinin son yıllarında yoğun olarak kullandığı türev araçlar ile
enerji satıĢ sözleĢmelerinin makul değerlerinin tespitinde ve muhasebe
kayıtlarına yansıtılmasında yapılan hatalar
Bektöre‟ye göre Enron‟un iflasını hazırlayan nedenler ise (Bektöre, 2003: 4);
-
Enron‟u denetlemeyi üstlenen Arthur Andersen firmasının aynı zamanda da
Enron‟un danıĢmanı olması
-
Enron‟un bir kısım büyük borçlarının bilanço dıĢında bırakılarak gizlenmesi
-
Enron‟un durumunu inceleyen analistlerin büyük çoğunluğunun Enron‟un
giriĢimleri hakkında hep olumlu raporlar hazırlaması
-
Enron‟un asıl faaliyet konusu dıĢındaki bütün yatırımlara giriĢmesi ve bu
yatırımlardan devamlı zarar görmesi
-
Enron‟un özel amaçlı giriĢimler sonucu bilanço dıĢında kalan ortaklıkları
-
Enron‟un kendisini olduğundan daha karlı göstermesi ve bununla ilgili olarak
bazı denetim Ģirketlerinden yardım alması
-
Enron‟un son seçimlerde partilerin adaylarına en çok bağıĢ yapan elli
Ģirketten biri olması
-
Enron‟un on iki yılı içinde çok sayıda senatör ve temsilciler meclisi üyesine
para yardımları yapması
Enron‟un çöküĢüne neden olan en önemli unsurlardan biri yaptığı yanlıĢ
muhasebe uygulamalarıdır. Ġçinde bulunduğu gerçek finansal pozisyonunu, önemli
miktardaki borcunu, zararlarını yatırımcılardan gizlemek ve onlara Ģirketin
durumunu olduğundan iyi gösteren finansal tablolar sunmak için “özel amaçlı
giriĢimler” ve “gerçek değer muhasebesi” uygulamalarını suiistimal ederek
kullanmıĢtır. Böylece yanlıĢ finansal tablolarla kamuyu yanılmıĢtır (Süer, 2004: 61).
143
3.1.2. Özel Amaçlı ġirketler
Enron skandalında önemli bir rolü olan özel amaçlı Ģirketler (special purpose
entities), finansal piyasaları geliĢmiĢ ülkelerin büyük ölçekteki iĢletmeleri tarafından
yaygın olarak kullanılmaktadır.
Özel amaçlı Ģirketler bir kurucu iĢletme tarafından yalnızca belirli bir amaca
hizmet etmek üzere kurulan dolayısıyla sınırlı bir ömrü olan Ģirketlerdir. ĠĢletmeler,
özel amaçlı Ģirketleri bir yapılandırılmıĢ finansman aracı olarak kullanarak risklerini
yönetmektedirler. Özel amaçlı Ģirketler ilk olarak 1970‟lerin sonlarında, yatırım
bankaları ve finansal kurumların müĢterilerine alacaklarını paraya çevirmek üzere
önerdikleri bir finansman aracı olarak ortaya çıkmıĢlardır (Saltoğlu, 2003: 109).
Özel amaçlı Ģirketlerin kullanılmasındaki en temel amaç; ortaklığın
faaliyetlerinin sürdürürken bilançodaki aktif ve pasifi etkilemeden, finansal tabloları
kreditörlere ve potansiyel yatırımcılara göstererek kolay ve daha çok fon bulup
finansman maliyetini düĢürmektir. Özel amaçlı Ģirket kullanılmasındaki diğer bir
amaç ise karları ve gelirleri birkaç Ģirket üzerinde göstererek daha az vergi ödeme
yöntemleriyle vergi avantajı sağlamaktır.
Ayrıca özel amaçlı Ģirketler, Ģirketin kredi oranlarının korunması amacıyla,
bilançoda kayıtlı bulunan borç seviyesinin düĢürülmesi için de kullanılmaktadır
(Toraman, 2002: 86).
Özel amaçlı Ģirketler, özel amaçların yaygınlığına bağlı olarak, yeni fonların
oluĢumunu cazip hale getirmek, yeni yatırımcıları çekebilmek, yabancı faaliyetlerden
oluĢan karları ayırmak gibi özel amaçlarla, Ģirketler tarafından sıkça kullanılan bir
araçtır. Özel amaçlı Ģirketler, doğal gaz boru hattı inĢaatı gibi büyük yatırımların
sermayesinin
karĢılanması
ve
yönetilmesi
konularında
belirli
faaliyetleri
gerçekleĢtirmek amacıyla oluĢturulmuĢ ticari Ģirketlerdir (Dharan, 2002: 3).
Enron skandalı üzerine diğer bir özel amaçlı Ģirket tanımı ise bir sponsor
tarafından oluĢturulan ancak bağımsız sermayesi yatırımcıları ve borç finansmanı ile
finanse edilen kabuk Ģirketlerdir. Örnek olarak, Enron doğal gaz rezervlerini
144
üreticilerden satın almak üzere özel amaçlı Ģirketler kullanmıĢtır. Bu özel amaçlı
Ģirketleri finanse eden yatırımcılar, doğal gaz satıĢından gelir elde etmektedir (Healy
ve Palepu, 2003: 10).
“Özel amaçlı şirketlerin basite indirgenmiş işleyiş biçimi, sponsor olarak
adlandırılan ana ortaklığın, varlıklarının bir kısmını özel amaçlı şirkete nakit veya
bir başka varlık karşılığı devretmesidir. Özel amaçlı şirketin sponsordan söz konusu
varlıkları devralabilmesi için gerekli finansman, özel amaçlı şirketin üçüncü
taraflardan borç alması veya üçüncü tarafların özel amaçlı şirketin sermayesine
ortak
olmaları
suretiyle
gerçekleştirilir.
Sponsorun,
özel
amaçlı
şirketin
sermayesinde çok düşük oranda payının olması veya hiç payının olmayışı ile sponsor
tarafından özel amaçlı şirketin yükümlülüklerine çeşitli yollarla garanti verilmesi de
söz konusu işlemleri sıklıkla karşılaşılan ve dikkat çekici özellikleridir” (Artunç,
2002: 8).
“Enron skandalında bilanço makyajlamada yoğun olarak kullanılan özel
amaçlı şirket yöntemi, kuralları içerisinde kullanıldığında bilanço dışı finansmanda
büyük bir finansman ve risk yönetiminde rahatlık sağlasa da, kuralı dışında
oynandığında hile olayına neden olmaktadır. Finansal raporlama açısından özel
amaçlı şirketlerin sponsor şirketinden farkı, bağımsız bir işletme olup olmadığı
hususunda birçok kural kullanılmıştır. Bir özel amaçlı şirketin kurucusundan ayrı bir
işletme olarak değerlendirilebilmesi için üçüncü bir kişi ya da kuruluşun bu özel
amaçlı şirkette riske ettiği en azından özel amaçlı şirketin toplam borç ve
sermayesinin %3 oranında bir hissesi olması ve bu üçüncü kişi ya da kuruluşun özel
amaçlı şirketin finansal kontrolünün % 50 sinden fazlasına sahip olması gereklidir.
Bu kural sağlanmadığı durumda, özel amaçlı şirket sponsor şirketin finansal
tablolarına konsolide edilmelidir” (Healy ve Palepu, 2003: 10).
“Enron büyüme stratejisi içinde yaptığı yatırımların büyük bir kısmı kısa
vadede yeterince kar ve nakit akımı sağlayamayacak küçük projelerdi. Ama uzun
vadede gelecek dönem karlılık oranını artıracak bu küçük projeler, bilanço ve gelir
tablosu üzerinde kısa vadede baskı oluşturuyordu. Sektördeki yerini sürdürmek
isteyen Enron için, söz konusu yatırımların yabancı kaynakla finanse edilmesi büyük
145
bir borç yüküne neden olduğundan yabancı kaynakla finansman iyi bir seçenek
değildi. Yabancı kaynak kullanımına diğer bir seçenek olan öz sermaye ile finansman
da yapılacak yeni sermaye artırımları ile olacağından hisse başına düşecek karı
azaltmasından dolayı yatırımcılar için cazip seçenek değildi. Enron yöneticileri de
hizmet karşılığında elde ettikleri maaş ve primlerin hisse senedi performansına bağlı
olmasından dolayı, hisse senedi fiyatını olumsuz şekilde etkilemeyeceğini
düşündükleri özel amaçlı şirket kullanımına yöneldiler” (Powers, Troubh ve
Winokur, 2002: 36).
Enron‟un iflasını araĢtıran Neal Batson, faaliyetlere iliĢkin kapsamlı raporlar
yayımladı. Bu raporda konu özel amaçlı Ģirketler ve yetkileri oldu. Batson örnek
olarak bir bulgusu, bir özel amaçlı Ģirket olan Bammel Gaz depolama Ģirketinin
Enron‟a satıĢında 232 milyon dolarlık gelirin hileli Ģekilde sonuçlandığı ortaya çıktı
(Markham, 2005: 95).
Özel amaçlı Ģirketlerin Enron Ģirketi tarafından ne Ģekilde manipüle edildiğini
4 ana baĢlık altında ele almak mümkündür (Saltoğlu, 2003: 111):
-
Özel amaçlı Ģirketlerin konsolide edilmeyerek borç yükü ve zararın
yatırımcılardan saklanması
-
Özel amaçlı Ģirketler aracılığı ile gelir kaydının hızlandırılması
-
Enron‟un kendi hisse senetlerindeki değer artıĢlarının muhasebeleĢtirilmesi
-
Ticari yatırımların özel amaçlı Ģirketlere satıĢı
Enron skandalında birçok özel amaçlı Ģirket kullanılmıĢtır. Ancak bu
skandalın özel amaçlı Ģirketlere düĢen rolü temelde iki özel amaçlı Ģirket altında
birleĢtirilebilir:
Chewco
“Enron tarafından oluşumu sağlanan bu özel amaçlı şirketin isim kaynağı
Star Wars karakteri olan Chewbacca‟ydı. Daha sonra kurulacak olan LJM ve LJM
2‟inin isim kaynağı ise Chewco‟nun finans departmanı şefi‟nin eşi ve çocuklarının
isimlerinin baş harflerinin kısaltmasıydı (Toraman, 2002: 86). Enron özel amaçlı
şirketleri olan, Chewco, LJM1 ve LJM2 ile ilişkileri sayesinde mali tablolarının daha
146
iyi görünmesini ve şirketin yatırımlardan kaybettiği zararı mali tablolara
yansımamasını sağladı. Bu özel amaçlı şirketlerle, Enron‟un yatırımlarında
karşılaştığı zararlar, zararı gizleme amaçlı işlemlerde, üçüncü taraflara riskten
korunmuş izlenimi verilerek, 2000 – 2001 arası dönemde yaklaşık 1 milyar dolardan
daha fazla şirket geliri gösterildiği tahmin edilmektedir” (Powers, Troubh ve
Winokur, 2002: 4).
“1993 yılında Enron ve Kaliforniya Çalışanları Emeklilik Sistemi (CalPERS),
yarı yarıya ortaklıkla, kısa adı JEDİ olan, Joint Energy Development İnvestments
Ltd. adıyla bir şirket kurdular. İki taraf 250‟şer milyon dolar nakit veya Enron
hissesi şeklinde koydular. Böylece JEDİ, doğal gaz işlerinden kar elde etmek için
yapılan bir yatırım oldu. 1997‟de Enron yeni finansal alanlara açıldı ve CalPERS‟e
katılıp katılmayacağını sordu. Bunun üzerine CalPERS 383 milyon dolara varan
JEDİ‟deki hissesini satmak istedi” (Toraman, 2002: 86).
Ancak JEDĠ üzerinde herhangi bir ortak kalmaması durumunda JEDI
varlıklarını finansal tablolarda konsolideye zorunda kalacak olan Enron bu durumun
önüne geçmek için, CALPERS‟in JEDI üzerindeki payını satın almak maksadıyla
çalıĢanlarından Michael J. KOPPER‟i Chewco Ģirketini kurmakla görevlendirdi
(Jenkins, 2003: 9).
“JEDI‟nin Enron‟un finansal tablolarına konsolide edilmemesi durumu,
Chewco‟nun Enron‟la ilişkili olmayan kişi veya kuruluşlardan toplam varlıklarının
%3‟ü oranında sermaye edinmesine bağlıydı. Chewco, yeterli sermayeyi temin
edemediğinden CALPERS‟in JEDI‟deki sermaye payını Enron‟un garantisi ile
borçlanarak 383 milyon dolara satın almıştır. Chewco, Enron‟un garantörlüğünde
240 milyon dolarlık banka kredisi ile 132 milyon dolarlık avans ve 11, 5 milyon
dolarlık bir özkaynak finanse edilmişti” (Benston ve Hartgraves, 2002: 108,109).
“Enron bu satın almada konsolidasyona tabi tutması gerektiği Chewco ve
dolayısıyla JEDİ‟ yi finansal tablolarına konsolide etmedi. 2001 yılında sorumlu
bağımsız denetim şirketi olan Arthur Andersen‟ in yaptığı kontrolde Chewco ve
JEDİ‟
nin,
özel
amaçlı
şirketlerin
konsolidasyon
konusundaki
muhasebe
düzenlemelerine uygun olmadığı ve bu şirketlerin finansal tablolara konsolidasyonu
147
gerektiği tespit edildi. Enron‟un 2001 Kasım‟ ında yaptığı açıklamada, söz konusu
ortaklıkların varlıklarının geriye dönük finansal tablolara konsodile edileceği
bildirildi. Bu işlem sonucunda, Enron‟un geçmiş dönem karlarında büyük düşüşler
yaşanırken, bilançonun sermaye ve yabancı kaynak hesaplarında da büyük
değişiklikler ortaya çıktı” (Healy ve Palepu,2003: 11).
Ayrıca Powers raporuna göre Enron Jedi ortaklığında öz kaynak yöntemini
kullanarak kendi varlıklarının Chewco‟ya satıĢından edindiği karın yarısını
muhasebeleĢtirmeyi baĢarmıĢtır (Powers, Troubh ve Winokur, 2002: 41).
LJM
“LJM ortaklığının kurulması şirketin karını yönetmek için Enron‟un belirli
çalışanları tarafından ortak bir çabanın parçası olduğu düşünülmektedir (Jenkins,
2003: 11). Enron‟un LJM 1 ve LJM2 ile olan ortaklık ilişkileri 1999 yılında yönetim
kurulu kararı ile başlamıştır. Bu ortaklıklar sayesinde Enron‟un finansal
tablolarında toplam olarak 1 milyar doları geçen iyileştirmeler sağlanırken,
Enron‟da CFO görevini icra eden Andrew F. Fastow‟un da aralarında bulunduğu,
LJM ortak ve sahipleri ve yöneticileri büyük miktarlarda gelir elde ettiler” (Dharan,
2002: 26).
1999 yılından baĢlayan süreçten 2001 yılında skandalın ortaya çıkıĢına kadar
olan süreçte Enron ve LJM ortaklığı arasında birçok ticari iĢlem gerçekleĢtirilmiĢtir.
Bu iĢlemler varlık satıĢı ve riskten korunma amaçlı gibi görünen iĢlemler olarak
sınıflandırılabilir.
“Enron, 1999 yılı sonlarına yakın tarihlerde, LJM 1 ve LJM 2‟ye yedi adet
varlığını sattı ve söz konusu satışlar, Enron‟a işlemlere konu varlıkları
bilançosundan çıkarma ve oluşan satış karını gelir tablosuna ekleme imkanı verdi.
Ancak, satışlardan sonra gerçekleşen olaylar; özellikle de bu varlıklardan beşinin
satış işlemlerinin gerçekleştirildiği mali dönemlerin bitmesinin hemen ertesinde
Enron tarafından geri alınması ve LJM ortaklarının her işlemlerde önemli tutarlarda
kar
etmeleri,
söz
konusu
işlemlerin
uyandırmaktadır” (Artunç, 2002: 37).
meşruluğu
hususunda
tereddütler
148
LJM ortaklığı ile Enron arasında yapılan bu karĢılıklı dönemsel varlık satıĢı
iĢlemleri Enron‟un finansal tablolarında kar yönetimi ve bilanço makyajlamasına izin
vermekte ve ayrıca satıĢlardan edinilen sahte kar sayesinde yöneticiler prim elde
etmektedir.
Riskten korunma amaçlı iĢlemde temel amaç, iĢletmeyle iliĢkili olmayan
üçüncü bir tarafla yapılan sözleĢme neticesinde, sözleĢmede belirlenmiĢ bir bedel
ödeyerek yapılan yatırımlarda edilmesi muhtemel zararlar için korunma sağlamaktır
(Artunç, 2002: 38). LJM ile yapılan kazancı riskten koruma amaçlı ilk iĢlem, Enron
portföyünde bulunan Rhytms Net Connections yatırımını korumak için Rhytms
hisselerini satabilecek LJM‟ya bağlı ortaklık olan LJM Swap Sub kuruldu. Enron, bu
Ģirketin hedge hizmeti verebilmesi için kendi portföyünde bulunan Rhytms‟ın 3,4
milyonluk payını ona transfer etti (Giroux, 2008: 1220). Bu hedge‟de amaç Rhytms
hisse senetlerinde yaĢanacak kar veya zararların Enron‟un finansal tablolarına
muhtemel etkisini azaltmak ve ortadan kaldırmaktı. Bu amaçla Enron tarafından
kurdurulan LJM üzerinden hedge iĢlemi yapılmıĢtır.
Enron, 1999‟da Rhytms yatırımından 95 milyon dolar zarar etmesine karĢın,
aynı tutarı ilgili özel amaçlı Ģirketten alarak mali tablolarına gelir olarak yansıtmıĢtır
(Artunç, 2002: 39).
“Özel amaçlı şirketler sayesinde Enron; konsolide finansal tablolarına dahil
etmesi gereken özel amaçlı şirketleri konsolide etmeyerek, çok yüksek boyuttaki borç
ve zararı finansal tablolarına yansıtmamış, özel amaçlı şirketlerle yaptığı satım
opsiyonu gibi finansal işlemlerle kendi hisse senetlerine ya da portföyündeki diğer
hisse senetlerinde meydana gelen değer artışlarını kar olarak finansal tablolarına
yansıtırken, değer azalışları hakkında herhangi bir işlem yapmamış, böylece dönem
karlarını yüksek göstermiş ya da zararlarını gizlemiş, özel amaçlı şirketlerle karını
yüksek göstermek amacıyla varlık alım satım işlemleri gerçekleştirmiş ve özel amaçlı
şirketlerle yaptığı finansal işlemlerle özellikle zararlı yatırımlarından kaynaklanacak
risklere karşı korunduğu izlenimi yaratmıştır. Olayın mali boyutuna gelinirse, karını
613 milyon dolar yüksek, yükümlülüklerini 628 milyon dolar düşük ve öz sermayesini
1,2 milyar dolar yüksek göstermiştir” (Küçüksözen, 2004: 343,344).
149
“Özel amaçlı şirketler, Enron‟a yeni fonlar sağladıkları için ve şirketin
sendeleyen yapısının gizleme açısından dolayı önemlidirler. Ancak taktikleri açığa
çıkınca çabucak çözüldüler. Andersen‟in Kasım ayında Enron‟u yeniden
değerlendirmeye almasıyla, geçen yılın 3. çeyreğindeki 618 milyon dolarlık zararı
belgeleyen rapor ortaya çıktı. Bu durum Chewco‟nun da incelenmesini içeren daha
detaylı bir incelemeye neden oldu. Üç hafta sonra 1996‟da bugüne kadar 586 milyon
doları abartılı şekilde gösterilmiş kar ortaya çıktı. Bu rapordan üç hafta sonra da
Enron iflasını açıkladı” (Toraman, 2002: 87).
3.1.3. Gerçeğe Uygun Değer Muhasebesi
Gerçeğe uygun değerin basit olarak ifadesi bir alıĢveriĢ esnasında iki taraf
arasında anlaĢılan fiyattır. Gerçeğe uygun değerdeki önemli olan kısım, taraflar
arasında gerçek bir iĢlem sırasında anlaĢma sağlanamayıp iĢlem gerçekleĢse makul
olan fiyattır.
Tanım olarak gerçeğe uygun değer, değerleme tarihinde piyasa katılımcılar
arasında karĢılıklı pazarlık ortamında gerçekleĢecek iĢlemde bir varlıktan elde
edilebilecek fiyat veya bir yükümlülüğün yerine getirilmesi için ödenecek fiyattır
(Türel, 2009: 17).
“Gerçeğe uygun değer tanımında çıkarılabilecek bazı varsayımlar vardır.
Bunların ilki piyasa katılımcılar arasında gerçekleşen işlemin ilgili varlık veya
yükümlülükle ilgili ana pazarda yapıldığı varsayımıdır. İkinci olarak karşılıklı
pazarlık ortamının varlığıdır. Bu karşılıklı pazarlık ortamı, alıcı ve satıcı arasında
yapılan işlemde piyasa koşullarına uymayan fiyatların ortaya çıkmasına sebep
olacak kendine özgü ve özel ilişkiler bulunmaması anlamına gelir. Üçüncü varsayım
ise, alıcı ve satıcıların ilgili varlık veya yükümlülük hakkında bilgili olduğudur.
Varsayılan alıcı veya satıcı, bilgili ve istekli alıcı ve satıcılardan meydana gelen bir
piyasada oluşacak fiyattan daha yüksek bir fiyat ödemeyecek ya da daha düşük bir
fiyata satmayacaktır” (Türel, 2009: 17,18).
150
TMSK tarafından yayımlanan TFRS 1312‟de yer alan tanımıyla gerçeğe
uygun değer; “fiyatın doğrudan gözlemlenebilir olmasına veya başka bir değerleme
yöntemi kullanılarak tahmin edilmesine bakılmaksızın, mevcut piyasa koşullarında
ölçüm tarihinde asıl (ya da en avantajlı) piyasada olağan bir işlemde bir varlığın
satışından elde edilecek veya bir borcun devrinde ödenecek fiyattır (başka bir
ifadeyle çıkış fiyatıdır)” dır. Ġngilizce “fair value accounting” olarak tabir edilen
gerçeğe uygun değer, bazı yayınlarda rayiç bedel veya makul değer olarak da
dilimize çevrilmektedir.
Enron skandalında gerçeğe uygun değer muhasebesine düĢen
rol,
yatırımlardan elde edilen gelirin yüksek gösterilmesidir. Enron, gerçek değerin
belirlenmesinde hileli hesaplama yöntemleriyle, giriĢimde bulunduğu yatırımlarda
aĢırı değerlemede bulunarak, finansal tablolardaki varlıklılarını ve değerlenen
dönemlerdeki gelirleri olduğundan daha fazla beyan etmiĢtir.
“1992 yılında Enron SEC‟e yaptığı başvuruda, doğal gaz ticareti ile ilgili
işlerinde, mevcut tarihi maliyet esasına dayalı muhasebe sisteminin yerini alacak
yeni bir sistemi, makul değer muhasebesini uygulayıp uygulamayacağını yazılı
olarak sormuş ve SEC de bu uygulamaya herhangi bir itirazı olmadığına dair
belgeyi ve dolayısıyla yeni uygulanacak sistemin de iznini almıştır. SEC‟den sadece
doğal gaz ticareti için alınan izinden sonra Enron, makul değer muhasebesini SEC‟e
verdiği raporlarda ve kamuya açıkladığı bilgilerde belirtilen bütün faaliyetlerinde
sonuna kadar kullanmış ancak SEC için hazırladığı dosyalarda ve kamuya yapılan
açıklamalarda iştigal ettiği tüm alanlarda bu sistemi kullandığını açık ve yeterli
bilgiler vermeyerek gizlemeye çalışmıştır” (Kandemir ve Kandemir, 2012: 110).
“Enron, gerçeğe uygun değer ile finansal raporlama yaklaşımını enerji
ticareti işinde uygun olarak kullanmıştır. Gerçeğe uygun değer ile finansal
raporlama yaklaşımına göre, varlık veya borçlar ilk kayda alınma tarihinden sonraki
değerleme tarihinde gerçeğe uygun değerleri ile değerlenmekte, bu varlık veya
borçların gerçeğe uygun değerinde ortaya çıkan değişiklikler gelir tablosunda veya
12
TFRS 13: Gerçeğe Uygun Değer Ölçümü
151
gelir tablosunun diğer kapsamlı gelir bölümünde gerçekleşmemiş kazanç ya da kayıp
olarak raporlanmaktadır” (Türel, 2011: 14).
Enron, ticari iĢlemlerinde uyguladığı sözleĢmelerin piyasa fiyatına göre
güncelleyerek değerlemede bulunduğu muhasebe sistemi, uzun vadeli sözleĢmelerin
imzalanması halinde, bu sözleĢmeler sayesinde gelecek yıllarda edinilecek nakit
akımları gelir olarak ve bu sözleĢmelerin yerine getirilmesi için giderler de maliyet
olarak, bugünkü gerçek değerleri üzerinden değerlemesine dayanmaktadır. Bu
çerçevede sözleĢmeler, bilanço dönemlerinde piyasa fiyatlarına göre değerlenerek
aradaki olumlu fark gelir, olumsuz fark zararlar olup gerçekleĢtikleri dönemlerde
yıllık kar ya da zararı oluĢturmaktadırlar.
“Bu türden yapılan değerlemelerden biri, Enron şirketinin 2000 yılının
ortasında planladığı ve Aralık 2000‟de Blockbuster şirketi ile kurduğu ortaklıktır. Bu
ortaklık yüksek kapasiteli geniş bant internet erişimi yatırımı yaparak, esas işi film
yapımcılığı ve video film kiralama olan Blockbuster şirketinin filmlerinin internetten
gösterimini pazarlamayı amaçlamıştır. Enron, 1 milyar dolarından fazla bir tutarda
geniş bant internet erişimi ile ilgili teknoloji yatırımı yapmış, ancak proje 2001
yılının ortaklarında rafa kaldırılarak kurulan şirket kapatılmıştır. Söz konusu
ortaklık ancak 28.12.2000 tarihinde resmen şirketleşebilmiş olmasına rağmen, Enron
ortaklığı 31.12.2000 tarihinde 124 milyon dolar değer biçerek finansal tablolarında
göstermiştir. Bu değerlemede gelecekte beklenen getirilerin dikkate alındığı
belirtilmiştir” (Sarıoğlu, 2002: 52).
“Bir diğer örnek, Enron İndianapolis şirketli Eli Lilly ile elektrik sağlamak
üzerine 1,3 milyar dolar tutarında 15 yıllık bir sözleşme yapmıştır. Enron bu
sözleşme üzerine sözleşmenin net bugünkü değerini hesaplayıp 550 milyon dolarlık
bir gelir kaydı yapmıştır. Dolayısıyla, Enron sözleşme çerçevesinde üstlendiği
elektrik sağlama hizmetinin maliyetinin bugünkü değerini de gider olarak kaydetmek
durumunda kalmıştır. Halbuki o tarihte İndiana Eyaleti elektrik piyasasında
düzenlemeler serbestleştirilmemişti ve Enronun düzenlemedeki serbestleşmenin ne
zaman yapılacağını ve bu düzenlemenin elektrik sağlama maliyetini nasıl
etkileyeceğini tahmin etmesi gerekmekteydi” (Healy ve Palepu, 2003: 10).
152
“Sonuç olarak Enron, uzun vadeli sözleşmelerle yatırımda bulunduğu işlerde,
sözleşmeleri bilanço dönemlerinde ilişkili şirketlerle yapılan işlemlerde, piyasa fiyatı
değerlemek suretiyle, genellikle sözleşmeden kaynaklanan gelir ve giderlere ilişkin
risklerin olmasına rağmen, bulunduğu dönemde gelir kaydı yaparak dönem karlarını
şişirmiştir. Finansal açıdan ise, 2000 yılında raporlanan 979 milyon dolarlık karın
763 milyon doları fiyat riski yönetimi faaliyetlerinden elde edilen varlıkların gerçeğe
uygun değeri ile değerlenmesi sonucu ortaya çıkmıştır” (Süer,2004: 69).
3.1.4. Bağımsız Denetim ġirketi Arthur Andersen’in Görevini
Yerine Getirmemesi
Finansal raporlar iĢlendikten sonra en son olarak doğruluğunun tespiti için
bağımsız denetim firmasının önüne gelmektedir. Enron‟un finansal raporlarının
bağımsız denetiminde görevli Ģirket Arthur Andersen‟ di. Bu noktaya gelmeden önce
Ģirketteki hileler ve hileler sonucu oluĢan manzara ise Ģu Ģekilde tabir
edilebilmektedir. ġirketin yöneticileri kendi gelirlerini arttırmak için maaĢ, prim gibi
ödemeler yoluyla hileli, ahlaki ve yasal olmayan iĢlemlere giriĢmiĢler, Ģirketi halka
ve potansiyel yatırımcılar adına hileleri ortaya çıkartmak ve bağımsız denetimi
gerçekleĢtirmekle mükellef bağımsız denetim Ģirketleri, derecelendirme Ģirketleri
ittifakı görevine yerine getirmemiĢ, bu sistemin sonucunda ekonominin ve
piyasasının düzenlenmesinden sorumlu kamu kurumları ise çaresiz kalmıĢlardır.
“Skandalın
yaşanmasında
hileli
finansal
raporlama
uygulamalarını
tasarlayan yöneticilerin, yöneticiler tarafından alınan kararları sorgulamaksızın
kabul eden yönetim kurulu üyelerinin, ilişkili taraf ortaklıkları ve gizli anlaşmalarla
kendini zenginleştiren mali işler müdürünün ve özellikle firma yönetimine taleplerini
kabul ettiremeyen denetim firması Arthur Andersen‟in ve ekonomik gerçeklere
bakmaksızın Enron‟u güçlü bir firma olarak değerleyen finansal analistlerin payı
büyüktür” (Giroux, 2008: 1209).
Kamu adına halka açık iĢletmeleri denetlemekle görevli bağımsız denetim
Ģirketi Arthur Andersen‟in Enron‟un skandalındaki rolü yardımcı oyuncu rol olarak
153
betimlenebilir. Enron Ģirket yönetimi hile eylemini gerçekleĢtirmiĢler, finansal
raporları çeĢitli yöntemlerle olduğundan farklı göstermiĢler ve son olarak bu hileli
finansal raporları Arthur Andersen doğru olarak onaylamıĢtır. Buradaki nedenlerin
baĢında Arthur Andersen‟in sadık müĢterisini kaybetmeme isteği gelebilir. Paralarını
Ģirketin kendisinden alan bağımsız denetim Ģirketi kamu ve yatırımcıların çıkarını
gözetmesi gerekirken çıkar iliĢkileri nedeniyle hileli finansal raporlardaki
sapmalarına göz yummuĢtur.
Enron denetçisi Arthur Andersen, kendi denetimlerinde standartları gevĢek
bir Ģekilde uygulamakla suçlanıyordu. Çünkü Enron tarafından ciddi danıĢmanlık
ücretleri nedeniyle çıkar çatıĢması vardır. Enron 2000 yılında Arthur Andersen‟e
bağımsız denetim ücreti için 25 milyon dolar öderken, danıĢmanlık ücreti için 27
milyon dolar ödemiĢtir (Healy ve Palepu, 2003: 13). Bağımsız denetim iĢleminde
finansal raporları ve iĢlemleri denetlerken Ģirket yapısı hakkında ayrıntılara kadar
bilgi edinen bağımsız denetim Ģirketi sorunların çözümü için danıĢmanlık hizmetini
de beraberinde getirmiĢtir. DanıĢmanlık önemli bir gelir kapısı haline gelince, daha
fazla müĢteri edinmek için Ģirketlerle aralarını iyi tutma önem kazanmıĢtır. Bu
anlayıĢla bağımsız denetim Ģirketi danıĢmanlık hizmeti müĢterisini tutmak için
finansal raporlardaki hileleri görmezden gelmiĢtir.
“Denetim büyüme potansiyeli olmayan sınırlı bir piyasa iken, yönetim
danışmanlığı büyüme potansiyeli yüksek olan bir piyasa olarak algılanmıştır.
Denetim ücretleri yıldan yıla fazla değişiklik göstermesine karşılık yönetim
danışmanlığı ücretleri işletme karlılığı ve büyümesiyle orantılı olarak artmış ve
yönetim
danışmanlığı
büyük
denetim
firmalarının
daha
çok
faaliyet
gösterebilecekleri bir alan niteliğini kazanmıştır. Bu nedenle, denetim firmaları daha
yüksek büyüme potansiyeli görerek yönetim danışmanlığı hizmetlerini almak ve elde
tutmak amacıyla müşteri işletmeler ile fazlasıyla samimi ilişkiler geliştirebilmiş ve
sonuç olarak çıkar çatışması yaşayan denetim firmalarının denetim yapma
sorumluluğu, danışmanlık hizmetleri kapma isteğine yenik düşmüştür” (Kandemir ve
Kandemir, 2012: 115).
154
Andersen‟in skandalı payı açısından, denetim Ģirketinin hazırladığı raporda,
Enron‟un kazançlarını yükseltmek için muhasebe kayıtlarında çok sayıda karmaĢık
iĢlem yaptığı tespit edilmiĢtir. Diğer yandan raporda denetim Ģirketi, kusurlu
iĢlemleri tespit etmesine rağmen Ģirket hakkında olumlu görüĢ bildirmiĢtir
(Özbirecikli, 2006: 13).
“Enron‟un hem danışmanı hem de denetçisi olan Arthur Andersen Şirketi‟ne
gelince; Arthur Andersen, 89 yıl aradan sonra, kamu şirketlerinin denetim işini
bırakmıştır. Merkezi ABD‟nin Chicago şehrinde bulunan bu danışmanlık ve denetim
şirketinden yapılan açıklamada, bin iki yüzden fazla kamu şirketinin denetim işinin
bırakıldığı kaydedilmiştir. Şirketin insan kaynakları yetkililerinden Gary Brentlinger,
„müşteri dosyalarının depolara kaldırıldığını belirterek; personel özel eşyalarını
almaya başladı, kırtasiye malzemelerini hayır kurumlarına bağışladı. Şirket kansere
kapıldı ve yavaş yavaş ölüşünü izliyoruz‟ şeklinde açıklamalarda bulundu” (Bektöre,
2003: 5).
Yatırım
3.1.5.
Bankaları,
Finansal
Analistler
ve
Hukuk
MüĢavirliğinin Rolleri
“Enron‟un hukuk müşaviri olan Vinson & Elkins şirketi, Enron yönetici ve
çalışanlarının iştiraki ile kurulan özel amaçlı şirketleri gözden geçirmiş ve
onaylamıştır. Hukuk firması, ilişkili taraflarla işlemlerin yeterince açıklanmaması ve
bazı özel amaçlı şirketlerin aktiflerini etkin biçimde kullanmamasının kamuoyunda
yarattığı izlenim ve olası davalar açısından ciddi bir risk yarattığını belirtse de, özel
amaçlı şirketlerin bağımsız danışman ya da denetçilerce daha yakından
incelenmesinin gereksiz olduğunu rapor etmiştir” (Kandemir ve Kandemir, 2012:
111).
“Chase Manhattan ve Citigroup, aldıkları büyük hizmet komisyonları
dolayısıyla alışılagelmiş inceleme ve değerlendirme süreçlerini bir kenara bırakarak
Enron‟a
büyük
kredi
imkanları
sağlamış
ve
bazı
tartışmalı
işlemlerin
gerçekleşmesine yardımcı olmuştur. Aynı biçimde yatırım bankaları, Enron‟un
155
sunacağı iş fırsatlarından yararlanmak için, analistlerine daima Enron hisse
senetlerinin satın alınması tavsiyesini yaptırmıştır. Çoğu büyük finansal kuruluşun,
Enron ve özel amaçlı şirketlerine kredi kullandırdığı halde bunlara peşin ödemeler
yaparak satış işlemi olarak kaydedilmesini sağladığını, böylece Enron‟un kısa vadeli
olarak mali durumunu daha olumlu gösterdiğini, finansal kuruluşların ise bu
işlemden kazanç elde ettiğini öne sürmektedir” (Kandemir ve Kandemir, 2012: 111).
3.2. Parmalat Skandalı
Enron skandalı sonrasında etkilenen Dünya‟da bu sefer Avrupa kıtasında
yaĢanan skandal finansal krize neden oldu. Dünyanın önde gelen gıda Ģirketlerinden
olan ve Ġtalya‟da faaliyet gösteren Parmalat, baĢarılı yükselmesiyle süt ve süt
ürünleri konusunda tek isim haline gelmiĢti. Ancak ailenin keyfi yönetimi nedeniyle
finansal hileler ve kurumsal yönetimdeki ciddi eksiklikler nedeniyle Avrupa‟nın
önemli finansal skandalı haline gelmiĢ ve daha sonrasında Parmalat iflasını istemek
zorunda kalmıĢtır.
Ġtalya‟nın en büyük gruplarından olan Parmalat, bir aile Ģirketi olarak 1961
yılında Parma Ģehrinde kurulmuĢtur. Parmalat‟ın kurucusu ve baĢkanı olan Calisto
Tanzi, jambon ve domates salçası satıcısı olarak iĢ hayatına baĢladı (Markham, 2005:
374). Ġlk iĢ olarak küçük bir süt pastörize merkezi olarak kurulmuĢtur. 1961 yılında
henüz 22 yaĢındayken aile Ģirketini miras alan Calisto Tanzi baĢarılarıyla zaman
içinde Parmalat‟ı Ġtalya‟nın en büyük gıda Ģirketi ve sekizinci en büyük endüstriyel
Ģirketi olmak üzere, Dünya‟nın en büyük süt ve süt ürünleri üreticilerinden bir haline
getirmiĢtir.
“Calisto Tanzi babasının ölümünün hemen ardından aile şirketi olan
Parmalat‟ı devralmıştır. 1962 yılında ise Tanzi süt üretip satmak için Dietalat isimli
şirket kurmuştur. 1963‟te ise İsveç şirketi yüksek sıcaklık işlemi adı verilen bir
uygulamayı geliştirdiğinde, Tanzi hemen bu devrim niteliğindeki gelişmeyi kendi
işletmesinde uygulamaya başlayarak, soğutma işlemine gerek duymadan raf ömrü
süresi 6 ayı aşan süt üretmeyi başarmıştır. 1975 yılından 1986‟ya kadar ürünlerinde
krema, yoğurt, tereyağ, kıyılmış domates ve meyve suyuna kadar çeşitlendirmeye
156
gitmiştir. Bu büyüme geniş çaplı araştırmalar ve belirli tüketici sektörleri için
sağlıklı yeni ürünlerin üretimine neden olan gelişmeler tarafından sürekli
desteklenmiştir” (Gavridis ve Ficerella, 2004: 40).
Dünyadaki en büyük 10. gıda firması ve Ġtalya‟daki en büyük 8. firma olan
Parmalat, 2003 yılı itibariyle baĢta Kuzey Amerika ve Avrupa olmak üzere 30 ülkede
faaliyet gösteren, 30.000 çalıĢanı olan ve yıllık gelirleri 7 milyar dolara ulaĢan bir
Ģirketti (Segato, 2006: 373).
“Parmalat bir aile şirketi olarak yapılandığından dolayı 13 kişilik yönetim
kurulunun 10 üyesi aile fertlerinden oluşmaktadır. Geriye kalan 3 tanesinin bir
tanesi de Parmalat‟ın kreditörlerinden Parma bankasının eski başkanıdır. Yönetimde
“softties” dediğimiz ahbap çavuş ilişkisi vardır. Parmalat 1990 yılından Milan
Borsasına kote olmuştur. Kısa sürede beş kıtada 30 ülkede faaliyet gösteren, 200
tane iştiraki olan ve 35000‟den fazla kişinin çalıştığı küresel bir şirket haline
dönüşmüştür. Sahibi, kendilerini “sütün Coca Cola‟sı” diye adlandırmıştır”
(Darman, 2004: 8).
Parmalat için sonun baĢlangıcı 2003 yılının Aralık ayında Ģirketin 500 milyon
euro tutarındaki bono ödemesinin Bank of America tarafından geri döndürülmesi
nedeniyle gerçekleĢtirememesi ile baĢladı. Parmalat aktifinin % 38‟i olan 4,9 milyar
dolar tutarındaki varlık, Cayman Adaları‟nda Parmalat‟ın iĢtirakinin Bank of
America hesabında bulunduğu belirtmiĢtir. Ancak banka yetkilileri 19 Aralık 2003
tarihi itibariyle böyle bir paranın bankada bulunmadığı bildirmiĢlerdir (Göçen, 2010:
117 ve Darman, 2004: 8). Bu hileli beyanda Parmalat‟ın amaçladığı borçlarının daha
düĢük göstermek ve borçlarını karĢılayacak varlığın olduğu belirtmekti. Daha sonrası
bu hileli fiktif varlık beyanıyla potansiyel yatırımcıların yatırımlarını sürdürmesi ve
fon bulması kolaylaĢacak ve maliyeti azalacaktı. Bankanın karĢı açıklaması
sonucunda Parmalat‟ın borçlarının da bilançolarında belirtilenden çok daha fazla
olduğu ortaya çıktı.
“Parmalat finansal durumunu olduğundan yüksek göstermek amacıyla hileli
finansal raporlamaya da başvurmuştur. Parmalat kazançlarını güçlü olarak
raporlamıştı ancak ortaya çıkan bir muhasebe raporu şirketin 13 yıllık finansal
157
tablolarında çarpıtmalar olduğunu 2003 yılında ortaya çıkarmıştır. Bu rapor
Parmalat‟ın yaklaşık 15 milyar dolar gerçek borcunun olduğunu ve bu tutarın
finansal tablolarında yer alandan sekiz kat daha fazla olduğunu açıklamıştır.
Şirketin 2003 yılının sadece ilk dokuz ayında kendi kazançlarının yüzde 500
abartılmış olduğu ve bu ve önceki yıllar için bu tutar toplamında 11 milyar doları
aştığı ortaya çıkmıştır” (Markham, 2005: 375).
“1990‟lı yılların sonunda, Parmalat‟ın iştiraki olan Parmalat Corporation
Finance Ltd yaklaşık 477 milyon Euro tutarında Merrill Lynch, Credito İtalino SpA
ve Cariplo SpA gibi bankalara imtiyazlı hisse senedi ihraç etmiştir. Hisseler
Parmalat‟ın mali tablosunda sermaye olarak kaydedilmişti. Hisse senetlerinin geri
alım – satım opsiyonu vermemesine rağmen hisse sahiplerine belirli bir süre sonra
hisse senedinin nominal değerini geri ödeme sözü verilmişti. Diğer bir benzer olay
ise, Citigroup 1999‟da şirketin net karını arttıracak 117 milyon Euro tutarında şirket
karında pay almak amacıyla yatırımda bulunmuştur” (Göçen, 2010: 120).
Muhasebenin temel ilkelerinden olan özün önceliğine göre, bu yatırımlar
sermaye yatırımından daha çok kredi olarak gözükmesi nedeniyle, hisse senetleri
tutarlarının borç olarak kaydedilmesi gerekliydi. Burada yatırım fazla gösterilerek
potansiyel yatırımcılar tuzağa çekilmeye çalıĢılmıĢ ve Parmalat‟ın borcunun ve
borçlanma maliyetinin olduğundan daha düĢük gösterilmesi sağlanmıĢtır.
Parmalat skandalında diğer bir hile vakası da, Parmalat Ģirketinin vergi
cenneti olarak tabir edilen Cayman adaları, Hollanda Antillerinde, Venezüella ve
Nikaragua‟da kurulmuĢ özel amaçlı Ģirketleri yoluyla yaratılan karmaĢık yapılarıyla
swap, opsiyon gibi bilanço dıĢı ürünleri ile çektiği kredileri hileli yollarla kendi
firmalarına aktarmasıdır. Bu amaçla Parmalat, Cayman adaları ve Singapur‟daki özel
amaçlı Ģirketleri arasında herhangi bir ticari alıĢ satıĢ iĢlemi bulunmamasına rağmen
düzenlenen ticari ve mali sözleĢmeler bankalara ibraz edilerek bono çekilmiĢtir.
1997 yılından itibaren toplam 7,8 milyon Euro değerinde bono ihraç etmiĢ ve
bütün bu bonolar Ġtalya dıĢına satılmıĢtır. Bu bonolarının %40‟ının satıĢında önde
gelen ABD bankaları yer almıĢtır (Darman, 2004: 8).
158
ġirket bunları takiben vergi cenneti olarak bilinen Cayman adalarında
“offshore posta kutusu” Ģirketleri kurmuĢ ve zararları bu Ģirketlerin hesaplarında
saklamıĢtır. Aynı zamanda Ģirkete fon yaratmak için tahvil ihraç etmeye baĢlamıĢtır.
Bu tahvilleri satın alıp yatırımcılara satmayı taahhüt eden firmalar arasında Bank of
America, Citicorp ve J.P. Morgan gibi Ģirketler bulunmaktaydı (Segato, 2006: 376).
“Aile üyelerinin tüm Parmalat Finanziara grubunu yönettiğinden skandal
aynı zamanda bir kurumsal yönetim vakasıdır. Ülkedeki kurumsal yönetim
boşluklarına bakıldığı zaman, deneyimsiz yöneticilerin, şirketin kontrolünü elinde
bulunduran hisse sahiplerinin varlığı ve korunmasız azınlık hissedarlarının temel
sorun olduğu görülmekteydi. Şirketi kontrol eden bu hisse sahipleri şirketin tüm
kaynaklarını yasa dışı bir şekilde kullanarak, şirketten başka bir şirkete aktarmak
suretiyle kendi çıkarlarını azınlık hissedarlarının zararına kullanabilmekteydi.
Parmalat skandalında da daha çok iştirak şirketlerine kaynak aktarımı yapılmıştır.
2003 Kasım‟ ında şirketin Cayman adalarında kurulu olarak Epicurum fonuna 50
milyon euro aktarmış olduğu saptanmıştır” (Melis, 2005: 480).
Parmalat dünya çapında bir Ģirket olmaya karar vermiĢ ve Ġtalyan piyasasının
dıĢında geniĢleyerek özellikle Kuzey ve Güney Amerika‟da borç ile finanse edilen
Ģirket satın almalarına baĢlamıĢ ve firma asıl iĢi olan gıda sektörüne odaklanmak
yerine türev piyasalara ve diğer spekülatif iĢlemlere girme kararı almıĢtır. ġirketin
kurucusu ve genel müdürü olan Tanzi, Parmatour adındaki turizm firmasına 50
milyar Euro ve Parma futbol kulübüne büyük tutarlarda yatırım yapmıĢ ve bu
iĢlerden yüksek tutarlarda zararlar etmiĢtir (Segato, 2006: 375 ve Darman, 2004:
8,9).
“İtalyan kanunlarına göre, her 9 yılda bir denetim firmasının değişmesi
gerekmektedir. Parmalat Finanziaria‟nın 1990 - 1998 yılları arasındaki bağımsız
denetim firması Grant Thornton‟du. 1999 yılında denetim firması olarak Deloitte &
Touche atanmış fakat bu değişiklik şirket tarafından yapılan hilelerin ortaya
çıkmasını sağlamamıştır. Çünkü grubun varlıklarının %49‟u, konsolide gelirlerinin
%30‟luk kısmı diğer denetçiler ve özellikle Grant Thornton tarafından yapılmaktaydı
ve
Deloitte
&
Touche
denetim
raporunu
diğer
firmaların
raporlarına
159
dayanmaktaydı. Off shore iştiraklerinin denetçisi 1999 yılından sonra bile Grant
Thornton olarak devam ettiği için zorunlu rotasyon etkili olmamıştır ve Parmalat‟ın
yapmış olduğu hileler tespit edilememiştir” (Segato, 2006: 382).
Enron olayında Arthur Andersen‟in büyük hataları olmuĢken Parmalat
olayında ise daha çok Deloitte & Touche sorumluluk sahibidir. Dikkatleri çeken ise
Arthur Andersen‟in çöküĢünden sonra Deloitte & Touche, Arthur Andersen‟in Ġtalya
Ģubesini kurmuĢtur (Gavridis ve Ficerella, 2004: 53).
“İtalya‟da dış denetim firmaları, hissedarlar tarafından 3 yıllığına
atanmaktadır. Üç yılın sonunda yasalar denetim firmasının zorunlu rotasyona
tutulması istemektedir. Grant Thornton, Parmalat‟a şirketin zorunlu denetçi
rotasyonu kuralı ile uyum sağlamak adına, denetçi firmayı değiştirinceye kadar dış
denetçi olarak 1990 yılından 1998‟ e kadar hizmet vermiştir. 1999‟da Deloitte &
Touche denetim görevini üstlenmiştir. Denetçi rotasyonunun muhasebe hilelerini
ortaya çıkaracağını tartışmak oldukça zordur. Nitekim Deloitte & Touche yapmış
olduğu denetimler boyunca önceki denetim firmasının yapmış olduğu denetim
hatalarını ortaya çıkaramamıştır. Aslında Deloitte & Touche hiçbir zaman
Parmalat‟ın finansal sorunları ilgilendiren herhangi bir sorunun varlığını ileri
sürmemiştir” (Küçüksözen, 2004: 388).
Kredi derecelendirme kuruluĢu Standard & Poors‟un (S&P) Parmalat‟ı
skandal ortaya çıkana kadar BBB - (Investment Grade) olarak değerlendirmesi ve
bunun yatırımcıların Parmalat‟a olan güveninin arttıran bir unsur olması, skandal
açısından ayrı bir noktadır.
Skandal patladıktan sonra S&P yetkilileri savunma
olarak kasten iĢlenen bir suçun sonuçlarından kendilerinin sorumlu tutulamayacağını
ve mali denetimden geçen bilançoları kar gösteren bir Ģirketin büyük yatırım
bankalarınca
da
desteklenen
bono
ihalelerinin
değerlendirilmesinde
kredi
derecelendirme kuruluĢunun yüksek not vermesinin de yadırganmaması gerektiğini
belirttiler.
Parmalat skandalının yarattığı sonuçlar ise (Darman, 2004: 9);
-
Hissedarların ve bütün tasarruf sahiplerinin parası buhar olup uçmuĢtur.
160
-
Dünyanın her tarafında kreditörler dava açmıĢlardır.
-
Özellikle ABD‟de hayat sigortası sektörü büyük darbe yemiĢtir. Moody‟sin
tespitlerine göre, Parmalat menkul kıymetlerine doğrudan yatırım yapan
hayat sigortası Ģirketlerinin yaklaĢık 1,6 milyar doları batmıĢtır.
-
Parmalat her iki denetçisinin itibari büyük zarar görmüĢtür. Grant Thorthon
anında Ġtalya‟daki birimini kapatmıĢtır. Denetçiler hakkında soruĢturma
baĢlatılmıĢtır.
-
Bu skandal reyting kuruluĢlarının güvenilirliğine gölge düĢürmüĢtür. S&P bir
Ģirketin kasıtlı muhasebe oyunları karĢısında kendilerinin suçlanamayacağına
dair bir bildiri yayınlamıĢtır.
-
Parmalat ile iliĢkisi olan bütün banklar, Citibank Grubu, JP Morgan Chase,
Merrill Lynch, Deutsche Bank, Banka Ġntesa, Capitalia skandaldan
etkilenmiĢtir. SoruĢturmalara maruz kalmıĢlardır ve Parmalat ile bu bankalar
arasında karĢılıklı davalar açılmıĢtır.
-
Son olarak Brezilya‟daki iĢtirakine süt veren 10000 çiftçi mağdur olmuĢtur.
Brezilya‟daki 11 süt kooperatifine olan borç 2.4 milyon doları bulmuĢtur.
“Skandalın sonucunda Tanzi ve oğlu Stefono ve kardeşi Giovannin başta
olmak üzere birçok kişi İtalyan makamları tarafından tutuklandı. Parmalat‟ın baş
mali müdürü (CFO) dahil olmak üzere 10 yöneticisi ve Parmalat‟ın avukatı İtalya‟da
suçlamaları kabul etmek zorunda kaldı. Bank of America, Grant Thourton, Deloitte
Touch ve Parmalat denetçilerinden dokuz kişi İtalyan savcılarının iddianamelerinde
yer aldı. Savcılar, İtalya‟da şirketler için yatırım bankacılığı yapan Citigroup ve
Deutsche Bank‟ı Parmalat‟ın banka dolandırıcılığını desteklemekle suçladı.
Citigroup suçlamaları New Jersey‟de açılan bir dava aracılığı ile red ederek,
kendini Parmalat yolsuzluğunun kurbanı olduğunu iddia etti. SEC, finansal
tablolarda yanıltıcı bilgiler verdiği için ABD menkul kıymetler yasasını ihlal ettiğini
ileri sürerek, Parmalat için dolandırıcılık suçlamasında bulundu. SEC skandalı
tarihin en büyük ve en utanmaz şirket yolsuzluğu olarak isimlendirdi. Parmalat‟ın
başına mahkeme tarafından atanan Enrico Bondi, 10 milyar dolarlık zarar için ABD
161
mahkemelerinde Deloitte Touch ve Grant Thourton‟a karşı dava açtı” (Markham,
2005: 375,376).
3.3. WorldCom Skandalı
ABD‟nin en büyük ikinci telefon ve telekomünikasyon Ģirketi olan World
Com‟un bilançolarını hileli kayıtlarla ĢiĢirerek, karını finansal tablolar üzerinde 3,8
milyar dolar fazla göstermesinin ortaya çıkıĢı ile birlikte, Enron‟dan sonra ABD‟de
yaĢanmıĢ en büyük ikinci muhasebe hilesi skandalı patlak vermiĢtir. World Com‟un
karını ĢiĢirmesi üzerine Ģirketin hisse senetleri büyük oranda değerini kaybetti. Bu
değer kaybı sadece World Com hisse senetleri üzerinde sınırlı kalmayarak, iletiĢim
ve telekomünikasyon sektöründe faaliyet gösteren Ģirketlerin hisse senetleri ve Ģirket
değerlerini de olumsuz etkiledi.
ABD‟nin en büyük telekomünikasyon Ģirketlerinden World Com, 21
Temmuz 2002 tarihinde borçlarını ödeyemez duruma gelmesi nedeniyle, borçlarını
yeniden yapılandırabilmek için 11. madde koruması çerçevesinden konkordato
baĢvurusunda bulundu. ABD tarihinde 2008 Lehman Brothers iflasına kadar en
büyük iflas talebi idi. World Com‟un hisseleri, Nasdaq‟da sonraki cuma günü 9 cent
ile kapandı. Bir zamanlar Walt Street‟in en sevilen Ģirketlerinden olan World
Com‟un hisseleri, 1999 yılında 64 dolara fırlamıĢtı. 1983 yılında kurulan, dünyada
65 ülkede Ģubesi ve 85 bin çalıĢanı bulunan World Com‟un 20 milyondan fazla
müĢterisi bulunuyordu. 11. madde, Ģirketin konkordato ilan etmesi durumunda iflas
eden Ģirketi alacaklı firmaya karĢı koruyordu. World Com, borçlarına karĢılık
alacaklılarına Ģirketin hissesi vermeyi planlarken, 17 milyar dolarlık World Com
tahvili bulunan J.P. Morgan, Citi Group ve General Electric Capital Unit, Ģirketin
malvarlıklarının korunması için 2 milyar dolarlık kredi vermeyi kabul ettiğini
sakladı.
162
3.3.1. WorldCom Tarihi
WorldCom‟un hikayesi, 1983 yılında Hattiesburg‟da bir kafede, iĢadamları
Murray Waldron ve William Rector‟un bir peçete üzerinde uzun mesafeli telefon
hattı sağlayıcısı Ģirketi kurmak için plan çizmesi ile baĢladı. Ġlk olarak burada AT&T
Ģirketinden ayrılıp yeni bir uzun mesafeli hat sağlayıcı Ģirketin kurulması tartıĢıldı.
Onların yeni Ģirketi “Long Distance Discount Service” (LDDS) ismiyle uzun
mesafeli hat sağlayıcısı olarak faaliyetine baĢladı (Gaughan, 2005: 254). LDDS
1984 yılında ABD‟nin güney eyaletlerinde kurulmuĢ ve kendi coğrafyasındaki
perakende ve ticaret sektöründe bulunan yerel müĢterilerine telekomünikasyon
hizmeti vermiĢtir.
Bir uzun mesafe hat sağlayıcısı olarak LDDS, arayanın yerel telefon Ģirketi ve
ve alıcının yerel telefon Ģirketi arasına çağrı bağlayarak faaliyet yürütüyordu. LDDS,
gelen telefon aramalarını toptan olarak daha öncesinden satın alınan büyük uzun
mesafe hat sağlayıcılarının kapasitesine dayanarak bu bağlantıları yapardı
(Beresford,2003: 44).
“Örneğin bir LDDS müşterisi tarafından New Orleans‟tan Dallas‟a
yapılacak bir aramanın gerçekleşmesi için öncelikle yerel firmanın hattına, bunu
takiben LDDS tarafından kiralanan şebekeye ve son olarak Dallas‟taki yerel telefon
şirketinin hattına transfer yapılması gerekmekteydi. LDDS böyle bir aramada,
şebekelerini kullandığı için hem New Orleans ve Dallas telefon firmalarına, hem de
New Orleans ile Dallas arasında bağlantı kurmak için kiralanan uzun mesafe şebeke
sahibi olan iletişim şirketine ödeme yapmaktaydı” (Türel, 2011: 31).
LDDS, bu nedenle kendi pazarında hem AT&T, MCI and Sprint gibi büyük
uzak mesafe hat sağlayıcı Ģirketlerle hem de diğer küçük Ģirketlerle yarıĢ halindeydi.
LDDS giderek 1990‟lı yılların baĢlarında küçük çaptaki uzun mesafeli hat sağlayıcı
Ģirketleri satın alarak büyüdü (Beresford, 2003: 45).
163
WorldCom skandalının baĢrolünü oynayan ve LDDS‟nin dokuz kurucu
ortağından biri olan Bernard EBBERS, ortakların ve yatırımcıların isteği üzerine
1985 yılında LDDS‟nin CEO‟su olarak baĢa geçti.
Ebbers, büyüme potansiyeli olan genç firmaları hedef alarak, kısıtlı bir
coğrafi alanda hizmet veren küçük ölçekli uzun mesafe firmalarını satın almıĢ ve
piyasa payı yüksek olan üçüncü nesil uzun mesafe firmalarını birleĢtirmiĢtir. Bu
strateji özellikle büyük rekabet yaĢanan uzun mesafe telefon pazarında Ģirketin ölçek
ekonomisi yaratmasını sağlamıĢtı (Türel, 2011: 32).
Ebbers‟in izlediği bu strateji içerisinde yaĢanan birleĢme ve satın almalar
sayesinde yaklaĢık 15 yıllık sürede WorldCom Ģirketi küresel çapta ve ABD‟de
sektöründe önemli bir yer elde etmiĢtir. Tarih sırasına göre WorldCom‟un yaĢamında
yer alan birleĢme ve satın almalar Ģunlardır:
-
1989 yılında LDDS Advantage Company Ģirketi ile yaptığı birleĢme ile
alarak halka açık bir Ģirket haline geldi (Beresford, 2003: 44).
-
1992 yılında baĢka bir uzun mesafeli hat sağlayıcısı olan Advanced
Telekomünikasyon ile kendisini birleĢtirdi. (Pandey ve Verma, 2004: 116).
-
1993 yılı Eylül‟ ünde LDDS; Resurgens Communications Group ve
Metromedi Communications Ģirketleri ile ilave birleĢme sözleĢmelerini
imzalayarak toplam 1,3 milyar dolarlık birleĢme gerçekleĢtirildi (Beresford,
2003: 45).
-
1993 sonuna gelindiğinde, LDDS yaklaĢık 1,5 milyar dolarlık yıllık geliri ile
ABD'nin en büyük dördüncü uzun mesafe taĢıyıcı Ģirketi oldu (Beresford,
2003: 45).
-
1994 yılı sonlarında LDDS, yurtiçi ve yurtdıĢı iletiĢim ağında faaliyet
gösteren IDB Communications Group Ģirketinin tüm hisse senetleriyle
birlikte 936 milyon dolar ödeyerek satın aldı. (Beresford, 2003: 45). LDDS
IDB ile birleĢme sözleĢmesi sayesinde uluslararası telekomünikasyon
pazarında daha büyük bir yere geçti. Çünkü IDB‟nin birçok yabancı ülkede
200‟den fazla iĢlem sözleĢmesi vardı (Gaughan, 2005: 255).
164
-
5 Ocak 1995 tarihinde LDDS, ses ve veri iletiĢim Ģirketi olan William
Telecommunications Group Ģirketini 2,5 milyar dolarlık nakitle satın aldı ve
Ģirketin ismi artık WorldCom olarak değiĢtirildi. (Beresford, 2003: 45).
Wiltel ulusal dijital fiber optik ağı iĢleten ve ABD pazarında bu faaliyette
bulunan dört Ģirketten biriydi. Bu sayede bu ağı kullanarak LDDS‟nin ağ
trafiğinin bir kısmını aktarması ve ağ maliyetleri dıĢındaki maliyetlerden
tasarrufu mümkün olacaktı (Gaughan, 2005: 255).
-
1996 yılı sonlarında WorldCom ABD‟de ve Avrupa kentlerinde ve
çevresinde fiber optik kablolu büyük dijital ağlar üzerinde yerel ağa eriĢim
olanakları olan MFS Communications Ģirketi ile 12,4 milyar dolarlık bir
birleĢme yaptı. (Beresford, 2003: 45 ve Pandey ve Verma, 2004: 116). Bu
birleĢme sayesinde WorldCom Dünya‟nın internet omurga sisteminde büyük
bir pay edinmiĢ oldu.
-
1996 yıl içinde iĢletmeler için internet eriĢim sağlayıcısı olan UUNET
Technologies Ģirketi ile birleĢti (Beresford, 2003: 46). Bu birleĢme ile
WorldCom‟un müĢterisine sunabileceği hizmet paketi daha da geniĢledi
(Gaughan, 2005: 256).
-
1998 yılı Ocak ayı sonlarında Worldcom yaklaĢık 2 milyar dolara Brooks
Fiber Propertis‟i satın aldı (Beresford, 2003: 47)
ve 1,3 milyar dolarlık
değeri olan CompuServe Ģirketini satın aldı. WorldCom, CompuServe
firmasını satın almasıyla interaktif özellikte ağ servisleri üzerinde kontrole
sahip oldu.
-
1998 yılı Eylül ayında WorldCom en agresif alımını gerçekleĢtirdi.
WorldCom kendi hisselerinin 1,3 milyar dolarını kullanarak ve 7 milyar dolar
nakit bedelle yaklaĢık olarak toplam 40 milyar dolarla MCI Ģirketini satın aldı
(Beresford, 2003: 45).
MCI ile birleĢmeden sonra WorldCom, Dünya
çapında 280‟den fazla ülkede ve çevresinde ayrıca ABD yerel pazarında en
geliĢmiĢ dijital ağların kontrolünü elde etti. Fortune, 1998 sıralamasında 11.
olan
WorldCom,
MCI
ile
birleĢmesinden
sonra
1999
Fortuna
Telekomünikasyon sıralamasında 6. sırada yer alan Ģirket oldu (Pandey ve
Verma,2004:116). Ayrıca MCI ile WorldCom birleĢmesi ABD tarihinde
gerçekleĢen en büyük satın alma iĢlemiydi.
165
-
1998 yılında WorldCom yaklaĢık 500 milyar dolarlık ANS Communication
ile birleĢti (Gaughan, 2005: 256).
-
1998 Ağustos‟unda WorldCom, Brezilya‟nın en büyük, yerli ve en geniĢ
uluslararası telekomünikasyon hizmetleri sağlayıcısı olan Embratel ile birlikte
çalıĢtı.
-
1 Ekim 1999 tarihinde, WorldCom 1,8 milyar dolar tutarındaki satın almayla
Sky Tel Communication Ģirketini kendi bünyesine dahil etti. (Beresford,
2003: 48).
-
5 Ekim 1999 tarihinde WorldCom ve Sprint 115 milyar dolarlık bir anlaĢma
ile birleĢmeye karar vermiĢlerdi. (Beresford, 2003: 45). Ancak 2000 yılında
ABD ve Avrupa‟daki düzenleyici kurumlar bu duruma itiraz etti. Sonucunda
ise WorldCom ve Sprint birleĢme sözleĢmelerini feshetmek zorunda kaldı
(Pandey ve Verma, 2004: 116).
-
2001 yılındaki en büyük birleĢme, Ģirketlere internet ve veri hizmetleri
sağlayıcısı olan Ġntermedia Ģirketiyle WorldCom‟un birleĢmesiyle oluĢtu
(CernuĢça, 2007: 2).
Sprint Com ile birleĢmenin Amerikan rekabet kurulu tarafından engellenmesi
sonun baĢlangıcı oldu. Bu birleĢmenin gerçekleĢmesi ile WorldCom dünya
tarihindeki en büyük Ģirket birleĢtirmesini yapmıĢ olacak ve en önemli rakibi AT&T
Ģirketinin önüne geçmiĢ olacaktı. Engellemenin ardından Ģirket çözülme sürecine
girdi ve hisseleri piyasada değer kaybına baĢladı. ġirketin borçları ve borçlarının geri
ödenememesi de artıĢ gösterdi. 2002 yılında gelir ve gider dengesinde ciddi
muhasebe hilelerinin yapıldığı ortaya çıkması ve bu hileli kayıtların sonucunda 11
milyar dolarlık karın finansal tablolarında hileli biçimde olduğundan fazla
gösterilmesiyle WorldCom iflas sürecine girdi. Worldcom muhasebe skandalı 7
Temmuz 2006 tarihinde Verizon Communications tarafından satın alınmasıyla sonra
erdi.
166
3.3.2. WorldCom ġirketi Tarafından GerçekleĢtirilen Muhasebe
Hileleri
Muhasebe skandalının baĢ aktörü CEO Bernard Ebbers sahip olduğu
WorldCom hisse senetlerinin değer yüksekliğinden oldukça gelir sağlamıĢtır.
WorldCom‟un gerçekleĢtirdiği ilk birleĢme ve satın almalar Ģirkete baĢarı katmıĢtı.
Ancak 1998 yılında MCI ile birleĢme sonrasında telekomünikasyon sektöründe
gerileme baĢladı ve WorldCom‟un izlediği birleĢme ve satın almalarla büyüme
stratejisi düzenleyici kurumlar tarafından engellenmesi suretiyle Ģirket ciddi bir darbe
yedi.
2000 yılında Dünya çapında telekomünikasyon sektöründe yavaĢlama
baĢladı. Bu nedenle WorldCom grup genelindeki Ģirketlerini, ağır borç yükü altında
ve gelir kaynaklarını verimsizlik içinde buldu (Pandey ve Verma, 2004: 116). 2000
sonrasındaki dönemde iĢletmenin finansal performansını ve baĢarısını yüksek tutmak
için yönetimin talimatıyla muhasebe bölümü kadrosu sahte gelir, gider tutarlarının
olduğundan düĢük gösterilmesi ve fiktif karlılık yolları ile hisse senedi değerlerini
yüksek tutmaya çalıĢtılar.
3.3.2.1. Sahte Gelir Kayıtları
WorldCom çeĢitli Ģirketler ile birleĢerek ya da Ģirketleri satın alarak
sektöründe önemli bir yer ve güç elde etmiĢti. Sektöründeki bu yeri finansal
performansında ve hisse senedi değerinde baĢarılı Ģekilde kullanıyordu. Ancak son
birleĢmelerin engellenmesi ve telekomünikasyon sektöründe yaĢanan daralma
döneminde bile finansal performanslarını yüksek göstermek için finansal raporlarda
hayali gelir kayıtları yaparak gelir olduğundan yüksek raporlanmıĢtır.
1999 yılının baĢından itibaren birçok WorldCom çalıĢanı Ebbers ve
Sullivan‟ın belirlediği yüksek gelir hedeflerini raporlamak amacıyla çeyrek dönemin
bitiĢini takip eden günlerde yüksek tutarlı hayali gelir kayıtlarını mizana iĢlemiĢlerdir
(Türel, 2011: 59).
167
Sahte gelir kayıtlarının birçoğu “ dağıtılmamış şirket hesapları” ismi altında
ayrıĢtırılmıĢ, daha çok satıĢ kanalları üzerinde kaydı yapılmıĢtır. DağıtılmamıĢ Ģirket
hesaplarında yapılan muhasebe kayıtları yüksek tutarlı yuvarlak tutarlara (milyon
dolarlar veya 10 milyon dolarlara) dönüĢtürülmüĢtür. Bu kayıtlar daha çok çeyrek
dönemlerin sonuna doğru yaklaĢan haftalarda yapılmıĢtır (Beresford,2003: 14).
Dağıtımı yapılmamıĢ Ģirket hesaplarının asıl hazırlanıĢ amacı bireysel satıĢ kanalları
ile iliĢkilendirilmeyen, Ģirket varlıklarının satıĢından kaynaklanan gelirler veya bir
sözleĢme ile ilgili muhasebe politikası değiĢikliği gibi unsurların yansıtılmasıydı
(Türel, 2001: 61).
WorldCom skandalında yaĢanan en önemli sahte gelir kayıtlarını üç bölümde
incelenebilmektedir. Bunlar; kotayı doldurma ücreti, müĢteri kredileri ve erken
sonlandırılmıĢ sözleĢme ücretleridir.
Kotayı Doldurma Ücreti
“WorldCom 1999 yılının son çeyreği ile 2001 yılının son çeyreği arasında
kota doldurma ücreti adıyla 312 milyon dolar tutarında hileli muhasebe kaydı
gerçekleştirmiştir. Kota doldurma ücreti, müşteri ile şirket arasındaki imzalanan
kullanım sözleşmesinde taahhüt edilen en düşük tutardan düşük olduğunda
telekomünikasyon şirketi tarafından alınan bir nevi cezai işlemdir. WorldCom
sözleşmeye dayanarak kestiği kota doldurma ücretlerini büyük müşteriler konu
olduğunda gelir olarak kayıt altına almaktaydı. Ancak bu tutarları bazen nadiren
bazen de hiç tahsil etmemekteydi çünkü WorldCom büyük müşterileri ile gelecek
dönemlerde imzalayacağı yeni sözleşmeleri düşünmekteydi” (Beresford, 2003:
156,157).
Ancak GKGMĠ‟ne göre tahsilatın yapılacağı yönünde makul bir teminat
yoksa gelirin kayıtlara alınmaması gerektiğinden bu türde bir kayıt hileli bir kayıt
olmaktaydı.
Müşteri Kredileri
“Worldcom 2001 yılının 2. çeyreği ile 2002 yılın ilk çeyreği arasındaki
dönemde kendi müşterilerine sunduğu 215 milyon dolar tutarında krediyi usulsüz
168
olarak muhasebe kayıtlarına geçirmiştir. WorldCom cari dönemdeki vergi öncesi
gelirlerden eksi olarak kaydı gereken bu müşteri kredilerini çeşitli giderler olarak
muhasebeleştirmiştir.
Worldcom
müşteri
kredilerinde,
telekomünikasyon
sektöründeki şirketlere servis ve kurulum hizmetlerinde sorunla karşılaşan
müşterileri için ücretsiz kullanım hakkı vermeyi amaçlıyordu. Bu kredileri iskonto
veya ücret iadesi gibi gelirlerde düşüş yaratan bir hesap olarak muhasebeleştirilmesi
gerekmekteydi” (Beresford, 2003: 161).
Sözleşmeyi Erken Sonlandırma Ücreti
WorldCom 2001 yılının ikinci çeyreğinde 22,8 milyon doları erken
sonlandırma ücreti olarak hileli biçimde muhasebe kayıtlarına geçirmiĢtir. Erken
sonlandırma ücreti, uzun vadeli sözleĢmelerin sözleĢme tarihi bitiminden önce
müĢteri tarafından fesh olması durumunda ödenen ücretti (Beresford, 2003: 166).
Erken sonlandırma ücreti, kotayı doldurma ücretleri gibi nadiren yürürlüğe
girmekteydi. Bu ücret müĢterilere fatura edilip gelir olarak tahakkuk edilse de kotayı
doldurma ücretindeki benzer sebeple tahsilatı pek gerçekleĢmemiĢtir.
3.3.2.2. Gider Tahakkuklarını Olduğundan DüĢük Raporlama
“WorldCom‟un sahip olduğu telekomünikasyon şebekesi Dünyadaki tüm
telefon ve internet cihazları direkt olarak bağlama gücüne sahip değildi. Örneğin
WorldCom
kendi
şebekelerine
direkt
olarak
bağlanamayan
müşterilerine
telekomünikasyon hizmeti verebilmek için diğer telekomünikasyon sektöründeki
şirketlerin şebeke ve ağlarını kullanmak veya kiralamak zorunda kalıyordu. Diğer
şirketlerin şebeke ve ağlarını kullanıldığında WorldCom onlara “hat ücreti” adında
ücret ödemekteydi. Kısaca hat ücretleri, WorldCom‟un diğer şirketlerin iletişim
ağlarını kullanmasından dolayı ödediği ücrettir. Ayrıca bu ücretleri ödemede esas
olan ise Worldcom müşterinin iletilerinin taşınma oranıdır” (Lyke, 2002: 2).
Bu hat ücretleri WorldCom müĢterilerinin mesaj eriĢim ücretleri ve nakliye
masraflarından oluĢmaktadır ve WorldCom‟un toplam giderlerinin yaklaĢık olarak
yarısını kapsamaktadır (Tolunay vd., 2007: 2).
169
“Her ayın sonunda WorldCom hat giderleri ile ilgili maliyetleri, tesis ve
bağlantı giderlerini aylık olarak tahmin ediyordu. Hat giderleri ile ilgili fiili
hesaplar genellikle giderler gerçekleştikten aylarca sonra çıkarılmasına ve
ödenmesine rağmen Amerikan GKGMİ‟leri işletmenin giderlerle ilgili beklenen
ödemelerini tahmin etmesini ve bu giderleri ilgili olduğu gelirlerle birlikte aynı
dönemde kar zarar tablosunda raporlamasını zorunlu tutmaktaydı” (Türel, 2011:
52).
WorldCom finansal raporlamada tahmini maliyetlerini acil olarak dönem
gideri olarak tanıtmak için her ayın sonunda bir düzeltme yevmiye kaydı
hazırlıyordu. WorldCom faturaları ödeyene kadar, tahakkuk eden tutarlar
WorldCom‟un bilançosundaki borç hesaplarında tutulmaktaydı. WorldCom, borç
taraflarına olan borçlarını ödendiğinde, öncesinden belirlenmiĢ borç hesapları ödenen
tutar kadar borçlandırılmaktaydı (Zekany, 2004: 108).
“Tahakkuk etmiş olan giderler tahminle belirlendiği için, bu giderlerle ilgili
olarak sonrasında bir düzeltme kaydı gerekliydi. WorldCom için hat maliyetlerinin
sağlıklı şekilde tahm”ini özellikle uluslararası telekomünikasyon hizmetleri için
zordu. Örneğin; yabancı telekomünikasyon şirketlerinin şebekeleri ile ilgili hat
giderlerinin, o şirket veya o ülkenin hükümeti tarafından belirlenen dakika başı
kullanım ücretleri duyurulmadan önce tahmini gerekiyordu. Tahakkuk ettirilen bu
giderler tahmine dayalı olduğu için bu tahminlerinin doğrulamasının dönemsel
olarak yeniden yapılması gerekiyordu. Eğer gerçekleşen hat giderleri ve onların
ödemeleri tahmin edilen tutarın üzerindeyse gider tahakkuklarının arttırılması, eğer
ödemeleri tutarın altındaysa gider tahakkuklarının azaltılması gerekiyordu.
WorldCom ödeme beklentileri netleştikçe hat gideri tahakkuklarını periyodik olarak
düzeltmekteydi. Worldcom yaşanan giderlerini azaltma ya da arttırma durumuna
göre oluşan farkı kar zarar tablosunda hat giderleri kalemini düzelterek
raporlamaktaydı” (Beresford, 2003: 68).
WorldCom, bazı dönemlerde ise hat giderleri ile ilgili tahakkukların
azaltılması gerektiğinde bir düzeltme kaydı gerçekleĢtirmesi gerekli iken, kötü
durumlarda gerektiğinde finansal performansı olduğundan yüksek göstermek
170
amacıyla gelecek dönemlere ertelemiĢtir (Zekany, 2004: 108).
Kayıtlar
somut
belgelerle desteklenmemiĢtir. Bu kayıtlar ile WorldCom tahakkuk ettirilen giderler
ve gelecek dönem faturaları arasındaki hesaplar çıkarıldığında ödenecek tutardan
altta kalmıĢtır.
3.3.2.3. Faaliyet Giderlerinin AktifleĢtirilmesi
“Telekomünikasyon sektöründe faaliyet gösteren bir şirket olan Worldcom
şirketi, muhasebe işlemlerinde usulsüzlüğü masraf kalemlerini varlık hesaplarına
aktarmak suretiyle gerçekleştirmiştir. Bu şekilde şirket gelirlerini 3,8 milyar dolar
yüksek göstermiştir. Hat maliyetlerine ilişkin tutarları sistematik biçimde varlık
hesaplarına kaydeden şirket, vergi öncesi karını abartılı biçimde finansal
tablolarında sunmuştur. SEC‟in World Com ile ilgili dosyasında belirtildiği üzere
2000 yılı 3. çeyreği ile 2001 yılı 1. çeyreği aralığında raporlanan hat maliyeti
toplamı 49,13 milyar dolar, gerçek hat maliyeti ise 57,1 milyar dolar görünmektedir.
Raporlanan tutarla gerçek tutar arasında 7,97 milyar dolar fark bulunmaktadır.
Buna göre aynı dönemde raporlanan vergi öncesi kar 13,93 milyar dolar olurken
gerçek kar tutarı da 5,96 milyar dolar olarak saptanmıştır. Dolayısıyla vergi öncesi
kar da toplamda 7,97 milyar dolar abartılı hesaplanmıĢtır” (Özbirecikli, 2006: 9).
WorldCom‟ da ticari iĢlemler için uygulanan muhasebe ölçüm kuralları olan
GKGKMP‟ ni meydan okudu. Örneğin WorldCom yönetimi önceden kaydedilmiĢ
iĢletme giderleri ve gelecek giderleri uygunsuz Ģekilde sermaye giderleri olarak
sınıflandırmıĢtır (Kuhn ve Sutton, 2006: 68).
“World Com‟un hat giderlerinin aktifleştirilmesi ile ilgili kararı iyi niyetle
vermediği birçok sebeple açıktır. Yapılan aktifleştirmeler uygun hesaplarda
sınıflandırılmamakta ve kayıtları gizleme amacıyla rastgele olarak bilanço
hesaplarını dağıtılmaktaydı. Ayrıca hat giderlerinin aktifleştirilmesi ile ilgili
muhasebe politikası değişikliği şirketin bağımsız denetçisi Arthur Andersen
firmasına
hiçbir
zaman
bildirilmemiş
açıklanmamıştır” (Türel, 2011: 59).
ve
finansal
tablo
dipnotlarında
171
3.3.2.4. Bağımsız Denetim ġirketi Arthur Andersen’in Görevini
Yerine Getirmemesi
WorldCom‟un 1990 yılından 2002 yılına kadarki bağımsız denetçisi Arthur
Andersen firmasıydı ve Andersen WorldCom‟u öncü ve en çok ilgi gören bir müĢteri
olarak kabul ediyordu. (Pandey ve Verma,2004:119). WorldCom, Arthur
Andersen‟in dünya çapındaki en büyük yirminci ve Jackson Ģehrindeki en büyük
müĢterisiydi. Arthur Andersen, WorldCom‟u en kıymetli müĢterisi ve imrenilecek bir
Ģirket olarak tanımlıyordu. Arthur Andersen, WorldCom denetim kuruluna sunduğu
2000 yılı denetim önerisinde Ģirketle olan iliĢkisini uzun dönemli olarak görüyordu
ve WorldCom ekibinin bir üyesi olarak görülmek istiyordu (Türel, 2011: 77).
“Andersen, 1999 ile 2001 yılları arasında WorldCom‟u telekomünikasyon
sektöründeki dalgalanmalar, şirketin aktif birleşmeleri, satın alma planları ve satın
almalar için yüksek hisse senedi fiyatı konusundaki güven nedenleri ile “yüksek riskli
müşteri” olarak tanımlıyordu. Fakat Andersen denetim ekibi kendi değerlendirmesini
görmezden gelerek, WorldCom‟u orta riskli müşteri olarak tanımladı. Andersen, 6
Şubat 2002 tarihli denetim komitesinde bildirimi yapılan bilanço ve gelir
tablolarındaki finansal durumunu, belli muhasebe kayıtları üzerinde ciddi endişeler
olmasına rağmen genel kabul görmüş muhasebe ilkelerine uygun olduğunu
belirtmiştir” (Pandey ve Verma, 2004: 119).
“WorldCom muhasebe hile skandalının da bağımsız denetim şirketi olan
Arthur Andersen, 31 Aralık 2001 tarihinde sona eren döneme ait olarak 6 Şubat
2002 tarihinde sunmuş olduğu raporda “yönetimle aramızda finansal tabloların
açısından önemli sayılacak veya hazırlamış olduğumuz denetçi raporunda değişiklik
yapmamıza neden olabilecek bir uyuşmazlık bulunmamaktır” ifadesi kullanılmakta
ve yine aynı raporun 13. sayfasında fiber optik ve veri iletim hatları ile ilgili
kiralama maliyetleri olarak yapılan denetim faaliyetlerinden bahsedilmektedir.
Bütün bunlar, bağımsız denetim firması Andersen‟in, World Com şirketinin genel
kabul görmüş muhasebe ilkelerine aykırı olarak yapmış olduğu muhasebe işlemlerini
172
anladığını fakat denetim raporlarına etkisini yansıtmadığı için kusurlu davrandığını
göstermektedir” (Özbirecikli, 2006: 10).
“Andersen‟in denetimindeki en büyük eksiklik, WorldCom‟un finansal
raporlama uygulamalarında hile yapabileceği riskini dikkate almamış ve denetimin
kapsamını buna göre belirlemiş olmasıdır. Arthur Andersen firmasının WorldCom ile
olan ilişkisini uzun dönemli olarak görmesi ve ekibin bir parçası olarak görülmek
istenmesi, firmanın WorldCom‟dan aldığı denetim ücretinin vergi ve diğer
danışmanlık ücretlerinin çok altında kalması, kamu yararı için objektif bir görüş
verme sorumluluğu olan denetim firmasının bağımsızlığına gölge düşürmüştür”
(Türel, 2011: 84).
3.4. Xerox Skandalı
Chester Carlson, bir kağıttan diğer bir kağıda imajları aktarmak için statik
elektrik kullanan bir sistem olan “boĢ kağıda kopyalama yöntemini” geliĢtirdi. Bu
sisteme ileriki yıllarda Ģirketin isim kökeni olacak “xerografi” adını verdi. Bu kelime,
“kuru” ve “yazma” kelimelerin Yunanca‟ larından türetilmiĢti. Bu xerografi adlı icat,
hiç de satması kolay bir icat değildi. Carlson, 10 yıl boyunca icadını satacak bir
Ģirket aradı durdu. Sonunda Haloid adındaki New York merkezli bir fotokopi kağıdı
Ģirketi “xerografik” makinesini yapmak için gerekli telif haklarını satın aldı. 1958
yılında Haloid adını Haloid Xerox olarak değiĢtirdi ve 1959‟da ilk otomatik fotokopi
makinesi olan Xerox 914‟ü piyasaya sürdü. Fortune, bu 300 kiloluk büyük fotokopi
makinesine “Amerika‟da pazarlanan en başarılı ürün” unvanını verdi. 1968‟de
Ģirketin satıĢları 1 milyar doların üzerine çıktı (Trout,2008:43,44 ve Butala
Khan,2008:2). 1961 yılına kadar popülerliğini sürdüren Xerox 914 ile Xerox 60
milyon dolar olan gelirini, 1965 yılında 500 milyon dolara sıçratmıĢtı. ġirket 1961
yılında ismini Xerox Corporation olarak değiĢtirdi ve aynı yıl New York borsasına
kote oldu (Butala ve Khan, 2008: 2).
Dünyanın önde gelen fotokopi cihazları üreticilerinden olan Xerox 2000
yılındaki faaliyet raporunda 18,7 milyar dolar satıĢ raporlamıĢ ve dünya çapındaki
92.500 çalıĢanı ile Fortune 500 listesinde 87. sırada yer almıĢtır (Türel, 2011: 17,18).
173
“13 Haziran 1970 yılında C. Peter McColough hissedarlar toplantısında,
Xerox‟u bilişim sistemlerinde lider haline getirmek üzerine planlarını şu şekilde
belirtmiştir; “Xerox ve IBM yalnızca bilişim sektöründe faaliyet gösteren iki büyük
şirket, IBM manipülatif veri işleme kısmına sahip, biz ise kağıt üzerine bir şeyler
koyma kısmına. Ama ayrım çizgileri giderek belirsizleşiyor ve bunları ayırmak
gittikçe daha da zorlaşacak. 1970‟lere geldiğimizde herhangi büyük bir müşteriye
„Tüm ihtiyaçlarınızı karşılayabiliriz‟ diyebilmeyi hedefliyoruz” (Trout, 2008: 44).
Buna veri iĢleme de dahil olmak üzere bu plandaki hedefle Ģirket teknolojik yatırım
atağına kalkıĢtı.
ġirket Xerox hisselerinden milyarlarca dolar dökerek Scientific Data Systems
adındaki bir bilgisayar Ģirketini satın aldı ve bazı dahiyane bilgisayar araĢtırmalarının
(Mouse gibi) yapıldığı Palo Alto Research Center‟ı açtılar (Trout, 2008: 44). 1970'li
yıllarda, Xerox yazıcı, çizici ve disk sürücüsü üreten çeĢitli iĢletmeleri satın aldı.
Xerox ilk renkli fotokopi makinesini 1973 yılında tanıttı. Xerox 1977 yılında ilk
lazer yazıcı olan, Xerox 9700 modelini tanıttı. Xerox 1980 ve 1990 yılları boyunca
tasarım ve geliĢtirme sayesinde ürün yelpazesini yeniden düzenledi ve kalitesini
canlandırmaya devam etti (Butala ve Khan, 2008: 3).
“Xerox, 1990‟lı yılların sonlarına doğru yurtdışından özellikle Japon
firmaları olan Canon, Minolta ve Ricoh gibi teknoloji şirketleriyle rekabet etmek
zorunda kaldı. Xerox artan rekabet nedeniyle hedeflediğinden daha düşük kazanç
sağladı ve gelirlerinin azalması ile karşı karşıya kaldı. Bu durum toplumun yatırım
beklentileri açısından başarısız şirketin hisse senedi fiyatları üzerine dramatik bir
etkisi muhtemeldi. Üst yönetim bu olumsuz havayı dağıtmak amacıyla hileli finansal
raporlama ve çeşitli manipülasyonlara başvurmuştur” (Seipp vd, 2001: 220).
Özellikle 1997 yılında artan rekabet ile daha yüksek bir kazancı hedefleyen
Xerox yönetimi manipülasyonlarının kolayca gerçekleĢtirebilecek değerleme
formülleri ve raporlama yöntemleri geliĢtirmiĢtir (Jessup ve Nance, 2011: 156).
Xerox çeyrek dönemlik beklentilerini karĢılamak için kar tutarını kontrol
edebilecek finansal fon rezervi hesapları oluĢturdu ve bu hesapların rezervinde 1997
ile 1999 yılları arasında 415 milyon dolar saklamıĢtır.
174
Xerox‟ un kazançlarını yüksek raporlamak amacıyla kullandığı yöntemlerden
birisi ise ekipman kiralama iĢlemlerinde rayiç değerin üzerinde fiyat artıĢları
gerçekleĢtirmek ve kira sözleĢmelerinin dönemlerini uzatmaktı (Jessup ve Nance,
2011:156).
“Ayrıca Xerox yönetimi kiralanan cihazların hurda değeri hesaplamalarında
manipülasyon yapmıştır. Amerikan GKGMİ‟ne göre hurda değeri tahminleri kira
sözleşmelerinin
başında
yapılabileceğini
ve
bu
tarihten
sonra
değişiklik
yapılamayacağını belirtmesine rağmen Xerox tahmin değerlerini bir süre sonra
arttırmıştır. Xerox, 1997 ile 1999 yılları arasında ABD, Avrupa, Brezilya, Arjantin
ve Meksika‟daki birimleri tarafından kiralanan cihazların hurda değer tahminleri ile
ilgili olarak değişiklik yapmıştır. Bu değişikliklerin 1997 ile 2000 yılları arasında
etkisi gelirlerin 95 milyon dolar ve kar tutarının ise 43 milyon dolar artışıydı” (Seipp
vd., 2001: 226).
Skandalın ortaya çıkıp, davalar sonucunda Xerox 670 milyon dolar ve
Xerox‟un denetim firması KPMG 80 milyon dolar ödemeyi kabul etmiĢtir. Xerox‟a
40 yıl denetim hizmeti veren KPMG yerini 2002 yılında Pricewaterhouse Coopers‟a
bırakmıĢtır (Seipp vd., 2001: 226).
3.5. Tyco Skandalı
Tyco 1960 yılında, Arthur J. Rosenberg tarafından kurularak hayatına baĢladı.
Bir araĢtırma laboratuvarı olarak kurulan Tyco sürekli yatırım, satın alma ve
birleĢmeler ile bir holdinge dönüĢtü (Boostrom, 2011: 1 ve Giroux, 2008: 1228).
“İlk olarak bilim ve enerji dönüşümü üzerine duruldu. Tyco 1964 yılında
halka açık bir işletme haline geldi. Aynı zamanda hızlı bir satın alma dizisi
başlatılarak 1968 yılına kadar 16 şirket satın alındı. 1973 ve 1982 yılları arasında,
firmanın konsolide satışları 34 milyon dolardan 500 milyon dolara tutarına kadar
artış gösterdi. 1986 yılında Tyco‟nun stratejisi büyüme ve devralmalar modeline
dönmüştü. Tyco 1990‟lar boyunda temel olarak 4 bölümde üretim hizmetinde
bulundu. Bunlar; elektrik ve elektronik ürünleri, sağlık ekipmanları ve ürünleri, özel
175
ürünler, yangın, güvenlik hizmetleri ve ürünleriydi. Bu süre zarfında, şirketin global
bir marka sinyali için Tyco International adını değiştirdi. Tyco 2000‟lerin sonunda
aralarında ADT, Raychem ve CIT Group gibi tanınmış firmalar da dahil olmak üzere
büyük şirketler ile birlikte 30 şirketi bünyesine kattı” (Boostrom, 2011: 1).
Olayın baĢrolü olan Dennis Kozlowski 1975 yılında Tyco‟ya katıldı.
Kazlowski Ģirketin o yıllar CEO‟su olan ve daha sonra yakın arkadaĢı ve akıl hocası
olacak olan Joseph Gaziaono‟nun lüks yaĢam tarzı, abartılı tatilleri, Ģirket jet ve lüks
araçları içinde yaĢamından etkilendi (Boostrom, 2011: 2). Kozlowski 1989 yılında
faaliyetlerden sorumluğu genel müdür, 1992 yılında da CEO olmuĢtur. Kozlowski
toplamda 750 civarında Ģirket satın almıĢ olup bazı yıllarda bu sayı 200‟e yaklaĢmıĢ
ve döneminde 1997 ile 2001 yılları arasından Ģirketin gelirleri yaklaĢık % 50
oranından artmıĢtır (Giroux, 2008: 1228).
“Tyco‟nun ABD‟nin en büyük bağımsız ticari finansman şirketi olan CIT
Group‟u 2001 yılında 9,1 milyar dolar ödeyerek satın alması ile birlikte hileli satın
alma işlemleri ortaya çıkmıştır. CIT Group kredi notunu yüksek tutmak için birleşme
sonrasında hileli finansal tablolarını yayınlamıştır. Bu yayımlama ile birlikte Tyco
satın alacağı firma ile birleşme öncesinde anlaşarak muhasebe politikalarında bazı
değişiklikler yapılmasını ve bazı giderlerin birleşme öncesinde yapılmasını
sağlamıştır. CIT birleşme tarihinin öncesinde varlıkları ile ilgili olarak 221,6 milyon
dolar değer düşüklüğü zararı raporlamış, şüpheli alacak karşılıklarını arttırmış ve
satın alma işlemleri için 54 milyon dolar tutarında gider raporlanmıştır. Bu
eylemlerin sonucunda CIT‟in gelirleri birleşme öncesinde oldukça düşük, birleşme
sonrasında ise yüksek raporlanmıştır” (Giroux, 2008: 1229).
Satın alma iĢleminin ardından, CTI 71,2 milyon dolar tutarında net kar
raporlamıĢtır. Tyco yapılan 350 satın almaya 2001 yılında 19 milyar dolar harcadı ve
2001 sonunda Tyco dünya çapında 270000 çalıĢan ile 36 milyar dolar gelir
bildirmiĢtir. Bu sayede Tyco‟nun 2001 üçüncü çeyrek dönemi karı artmıĢ ancak bu
hileli baĢarılı dönem uzun sürmemiĢtir. Tyco Capital (CIT‟in yeni ismi) alacakları ile
ilgili ciddi sorunlar yaĢanmıĢtır. 2002 yılı için Tyco 9,4 milyar dolar zarar
raporlamıĢ, aynı yıl içinde Tyco‟nun Ģerefiye ve maddi olmayan duran varlıkları 33
176
milyar dolar düĢmüĢ, borçları 42 milyar dolara yükselmiĢ, hisse senetleri %20
oranında değer kaybetmiĢ ve öz sermayesi ise 25 milyar doların altına düĢmüĢtür
(Giroux, 2008: 1229 ve Markham, 2005: 237, 238). Durumu kurtarmak için çaba
gösteren Kozlowski, Tyco‟nun dört ayrı Ģirketinden de ayrıldı ve 23 Ocak 2002
tarihinde CIT Group devam etmeyen faaliyetler sınıfına alınarak satılmıĢ olacağını
açıkladı (Markham, 2005: 237,238) ve 6,2 milyon dolar zarar ile satıldı (Giroux,
2008: 1229).
“Tyco skandalı ciddi olarak 2002 Haziran‟ında başlatılmıştır. Kozlowski
Tyco tarafından kişisel kullanım için bir daire satın almış ve 13 milyar dolarlık satış
vergileri nedeniyle soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma kapsamında elde edilen
bilgilerde, bu daireye 18,5 milyon dolarlık tablolar aldığı saptanmıştır (Markham,
2005: 238). Eylül 2002‟de Kozlowski ve şirketin eski mali işler yöneticisi Mart
Swarts şirketin mali kaynaklarını ele geçirmeye yönelik 600 milyon dolar tutarında
38 farklı yolsuzluk ve dolandırıcılık suçuyla suçlanmıştır” (Giroux, 2008: 1229).
Manhattan Bölge Savcılığı tarafından yürütülen soruĢturmada 5 milyon
dolarlık elmas yüzük, eski eĢe 2,1 milyon dolarlık doğum günü partisi, Ģarkıcı Jimmy
Buffett ile 250.000 dolar maliyetli eğlence gibi çok sayıda lüks harcamaların Tyco
kaynaklarından yapıldığı saptandı (Markham, 2005: 238,239).
Tyco skandalını diğer skandallardan ayıran en önemli ve Ģirket için avantaj
sağlayan fark Ģirketin skandalın sonrasında iflas etmemiĢ olmasıdır. Kozlowski‟nin
istifasının ardından Motorola‟nın eski baĢkanı olan Edward Breen, CEO olarak onun
yerini aldı (Markham, 2005: 239).
“Breen yatırımcıların güveninin geri kazanmak için şirketin yönetim ekibini
yeniledi. Kurumsal yönetim başkan yardımcısı Eric Pillmore oldu. Pillmore
Tyco‟nun etik kültürünü yeniden canlandırmak için kurumsal etik programı
düzenledi ve çalışanları için “Tyco için etik davranış” kılavuzunu hazırladı. 2004
yılında Breen Businessweek tarafından “en iyi yönetici ” seçildi. Tyco Healtcare iki
yılın ardından 10 milyar dolar kazanç ve 40.000 çalışan ile Dünya‟nın önde gelen
sağlık şirketlerinden biri olurken, Tyco Electronics 12 milyar dolar kazanç ve 80.000
çalışan ile Dünya‟nın en büyük elektronik üreticilerinden olarak ve diğer
177
şirketlerinin de başarıları ile Tyco bir kıyamet atlattı. Son olarak Tyco etik
davranışta itibar kazanmak için 2010 yılında Dünya Ekonomik Yolsuzluğa Karşı
Girişim Ortaklık Forumuna katıldı” (Boostrom, 2011: 7).
3.6. Adelphia Skandalı
Adelphia‟nın kurucusu olan John Rigas, yerel telefon hizmeti sunan küçük bir
olan Ģirketi, yüksek hızlı internet eriĢimi, kablolu televizyon ve uzun mesafe telefon
hizmetlerini sunan bir iletiĢim imparatorluğu haline getirdi (Giroux, 2008: 1229).
“YetmiĢ altı yaĢında olan John Rigas, kabloculuk sektöründe saygıyla
karĢılandı. 1950‟lerin başında sektörünün öncülerinden biriydi. Meslektaşları sadece
onun iş başarılarından dolayı değil Coudersport kulübünde yaptığı iyi işler için de
onu övdü. Bir kutlama videosunda, Weather Channel CEO‟su olan Decker Anstrom,
"Ben oğlum olarak büyütmek için bir kişi istersem, o da John Rigas olurdu" dedi.
Sonra bir çırpıda göz açıp kapayıncaya kadar John Rigas şirketini, ününü,
Coudersport‟taki sevgisini ve her şeyini kaybetti. Adelphia Rigas ailesinin hisse
senetlerini satın almak için çoğunlukla kullandığı bilanço dışı kredilerde 2,3 milyar
doların olduğunu açıkladı” (Kaseno, 2002: 8).
“Adelphia, 1986 yılında iki tip hisse senedi ile halka açılmıştır. A tipi
hisseleri hisse senedi başına bir oy hakkı verirken, B tipi hisse senetleri hisse senedi
başına 10 oy hakkı veriyordu. A tipi hisse senetleri halka satılırken B tipi hisse
senetleri Pennsylavnia eyaletinin Coudersprot şehrindeki şirket kurucuları olan John
Rigas ve ailesinin elinde bulunmaktaydı. Bunun haricinde A tipi hisselerinin
%12,5‟lik bölümü de ailenin elinde bulunuyordu. Böylece şirketin kontrolü ailenin
elinde bulunmaktaydı” (Markham, 2005: 325).
ġirket, satın alma iĢlemlerini finanse etmek için yüksek tutarda A tipi hisse
senedi ihraç ediyordu. Bunun yanında Rigas ailesi Ģirketin kontrolünü kaybetmemek
için yüksek tutarda B tipi hisse senetleri satın alıyordu. Daha sonradan Rigas
ailesinin hisse senedi satın alımı ile ilgili fonlamayı 2,3 milyar dolar tutarında ortak
borçlanma yaparak sağlandığı ortaya çıkmıĢtır. Ortak borçlanma sözleĢmesine göre
178
gerek Adephia, gerek Rigas ailesi finansal kurumlardan kredi alabilecek ve borçların
geri ödenmesinden hem Rigas ailesi hem de Adelphia Ģirketi sorumlu olacaktır.
Enron skandalı ortaya çıktığından, Ģirketin bağımsız denetim firması olan
Deloitte&Touche 31 Mart 2002 tarihli finansal tablolarda Rigas ailesinin Ģirkete olan
borçlarının bir dipnotta yer alması konusunda ısrar etmiĢ ve bunun sonucunda
Amerikan Sermaye Piyasası Kurulu (SEC) Ģirket hesapları ile ilgili inceleme
baĢlatmıĢtır (Markham, 2005: 325).
“Skandal ortaya çıkmadan önce, Adelphia‟nın finansal tabloları şirketteki
problemler hakkında fikir vermekteydi. 31 Aralık 2000 ile sona eren yıla ait finansal
tablolarda 548 milyar dolar tutarında zarar raporlanmıştır. 2001 yılının üçüncü
çeyreğindeki sonuçlar şirketin zararının devam ettiğini göstermekteydi. 21,5 milyar
dolar tutarındaki toplam varlıklarının 14,1 milyar doları maddi olmayan duran
varlıklardan ve özellikle şerefiyeden oluşmaktaydı. Borçlar toplamı 16,3 milyar
dolar, öz kaynaklar ise sadece 4,2 milyar dolar düzeyindeydi” (Giroux, 2008: 1230).
“2002 yılının Mayıs ayında şirket bir açıklama yaparak 2000 ve 2001 yılları
için raporladığı kar rakamları için bilanço dışı yükümlülüklerle ilgili olarak
milyarlarca dolar tutarında düzeltme yaptığını bildirmiştir. Ayrıca 2000 ve 2001
yılları ile ilgili nakit akış ve gelir tutarlarını olduğundan 500 milyon dolar yüksek
raporladığını açıklamıştır. Adelphia şirketi hileli finansal raporlama yaparak
milyarlarca dolar tutarında borcu bilanço dışındaki iştirakleri aracılığıyla
gizleyerek konsolide finansal tablolarına almamıştır. Adelphia şirketi borçlarını
ödenmiş olarak göstermek için sahte belgeler hazırlamış ve hileli işlemler
gerçekleştirmiştir. Şirket, faaliyetleri ile ilgili istatistiklerde tahrifat yapmış, Wall
Street beklentilerini karşılamak için gelirlerini olduğundan fazla göstermiştir. Ayrıca
şirket, Rigas ailesi ile olan sınır tanımayan finansal ilişkilerini yatırımcılardan
gizlemiştir” (Giroux, 2008: 1230).
Servis aramaları gibi rutin giderler sermaye giderleri olarak tasnif edilmiĢ,
abone numaraları olduğundan fazla gösterilmiĢ ve Adelphia‟nın nakit akıĢı
ĢiĢirilmiĢtir (Kaseno, 2002: 9). ġirket ayrıca kablolu televizyon hizmetleri ile ilgili
üye müĢteri sayısını da olduğundan yüksek bildirmiĢtir. ġirket nakit akıĢlarını
179
olduğundan yüksek raporlama için öncelikle normalde maliyeti 100 dolar olan dijital
kutuları tedarikçisi olan Motorola ve Scientific Atlanta Ģirketlerinden 125 dolar
almıĢ, daha sonra aradaki 25 dolarlık farkı tedarikçilerden alınmıĢ bir ücret gibi
gösterip nakit akıĢ tablosunda raporlamıĢtır (Giroux, 2008: 1230).
John Rigas, 24 Temmuz 2002 tarihinden tutuklanarak Adelphia‟nın içini
boĢaltmak, iĢletmenin gerçek finansal durumunu gizlemek ve Ģirketin Rigas ailesi ile
olan iĢ iliĢkilerini yatırımcılardan gizlemek gibi suçları içeren 103 sayfalık bir suç
dosyasıyla yargılanmıĢtır. Adelphia‟nın finans iĢlerinden sorumlu baĢkan yardımcısı
James Brown ile muhasebe müdürü Timothy Werth ise iĢletmenin gerçek finansal
durumunu gizlemekten suçlu bulunmuĢlardır (Markham, 2005: 328).
Aralık 2004‟te Adelphia 2001 yılından önceki dönemlerle ilgili olarak toplam
1,7 milyar dolar tutarındaki zararı raporlamadığını açıklamıĢtır. ġirket ayrıca iflası
sonrasında varlıklarındaki değer düĢüklüğü nedeniyle 13 milyar dolar kaybettiğini
açıklamıĢtır (Markham, 2005: 330).
Adelphia skandalında kilit rolü olan Rigas ailesi tarafından kullanılan önemli
yollardan bazıları Ģunlardır (Giroux, 2008: 1230, Markham, 2005: 326,327 ve
Kaseno, 2002: 9):
-
Adelphia, Rigas ailesinin lüks paket kutuları, hokey biletleri ve diğer eğlence
masrafları için 2001‟de 744.000 dolar ödemiĢtir.
-
Adelphia, tasarım hizmetleri için Doris Rigas‟a ait olan Donaia Tasarım
Ģirketine 371000 dolar ödemiĢtir.
-
Adelphia kaynaklarından, John Rigas‟ın çiftliklerinin çim bakımı için
Wending Creek‟e 2 milyon dolar ödenmiĢtir.
-
Adelphia kaynaklarından, John Rigas‟ın kızı tarafından finanse edilen
SongCatcher filmi için 3 milyon dolar ödenmiĢtir.
-
Doris Rigas‟ın ailesi tarafından iĢletilen ve bir mobilya mağazası olan Eleni
Interiors Ģirketine 12 milyon dolar tutarında ödeme yapılmıĢtır.
-
Lüks bir golf kulübü yapımı için Adelphia kaynaklarından 13 milyon dolar
harcanmıĢtır.
180
-
Adelphia kaynaklarından Rigas ailesine ait bir iĢletmenin kereste haklarını
satın almak için 26 milyar dolar harcandı.
-
Ellen Rigas‟ın kocası tarafından iĢletilen bir giriĢim sermayesi Ģirketinin
finanse edilmesi için 65 milyon dolar Ģirket kasasından harcandı.
-
Rigas ailesi adına Buffalo Sabres hokey takımının satın alınması için 150
milyon dolar harcandı.
-
2000 yılından Highland firmasının hisse senetlerini satın almak için Rigas
ailesine Adelphia kaynaklarından 1 milyar dolarlık borca kefil olundu.
Adelphia‟nın bağımsız denetim firması olan Deloitte&Touche, Rigas
ailesinin Ģirketten aldığı borçları ve ortak borçlanma sözleĢmelerini onaylayarak iĢ
ahlakını ihlal eden bankalar ile ilgili gerekli açıklamaların yapılmamasına göz
yummakla suçlanıyordu. Bunların sonucunda Ģirketin bağımsız denetim firması
değiĢmiĢ ve yeni bağımsız denetim firması Price Waterhouse Coopers olmuĢtu
(Markham, 2005: 330).
“SEC‟in Adelphia ve yöneticilerini hileli finansal raporlama suçlamasının
ardından, Adelphia 2002 yılı Haziran ayında iflastan koruma programına başvurdu
ve bu durumdan tüm kablo sektörü etkilendi.
Wall Street de benzer şeylerin
olabileceğinden korkulan Comcast ve Charter gibi rakiplerinde hisseleri düştü.
Yatırımcılar Adelphia‟nın senetlerini ödeyemeyeceğinden korkarak Disney gibi
eğlence şirketlerinin hisselerine yöneldi” (Kaseno, 2002: 9).
Rigas, iki oğlu ve iki eski Adelphia yöneticisi komplo, banka dolandırıcılığı
ve menkul kıymetlerde dolandırıcılık suçundan suçlandı. John Rigas ve oğlu
Timothy 2004 yılında komplo ve dolandırıcılık suçlamalarından mahkûm edildi
(Giroux, 2008: 1230).
3.7. Royal Ahold Skandalı
Kökeni 1887 yılında Hollanda‟da satın alınan bir bakkala dayanan Royal
Ahold, 2000 yılı itibariyle Amerikan Wallmart ve Fransız Carrefour SA‟dan sonra
dünyadaki en büyük üçüncü perakende gıda firması durumundaydı. ġirket 2000
181
yılında genel merkezi ABD‟nin Maryland eyaletinin Columbia Ģehri olan büyük gıda
toptancısı U.S. Foodserver firmasını satın alarak toptan gıda iĢinde büyümeyi
amaçlamıĢtır (Knapp,2007:641). Royal Ahold‟un yükseliĢi ve çöküĢü önemli bir
olaydır. Hollanda'da bulunan Ahold dünyanın en büyük uluslararası perakende
bakkal ve gıda hizmet Ģirketlerinden biridir. Zirvede olduğu 2001 yılında satıĢ ve
karının sırasıyla 66,6 milyar Euro ve 1,1 milyar Euro olduğunu bildirdi ve bir milyon
çalıĢanıyla birlikte yaklaĢık 27 ülkede 5155 mağazası iĢletilmekteydi (DeJong, 2007:
330).
“1887 yılında genç bir Hollandalı olan Albert Heijn, babasının küçük bir
bakkalını satın alarak iş dünyasına atıldı. Albert Heijn‟in babasının aksine, kendine
ait ve küçük bir işletme çalıştırmak yerine çok daha büyük ölçekte bir girişimci olma
hayalleri vardı ve on yıl içinde küçük ülke içerisine dağılmış iki düzine market ona
aitti. Heijn‟in şirketi Hollanda‟da süpermarket şeklinde konsepti geliştirme yöntemi
ile sevildi ve sonraki yıllarda da şirketin kendi ülkesinde marketten biçimi popüler
oldu. 1990'ların başlarında, Royal Ahold Hollanda'nın en önemli ve saygın şirketler
arasında yer aldı. Şirket ayrıca Hollanda dışında biliniyordu. 1948 yılında halka
açılmış olan Heijn aile şirketi, 2000 yılına gelindiğinde ise şirketin hisse senedi New
York Borsası dahil olmak üzere dünya çapında borsalarda tescil edilmiş
durumdaydı” (Knapp, 2007: 642).
Royal Ahold, perakende market sektörü piyasasında büyümeye devam etmek
için faaliyetlerini Hollanda ile sınırlamadı. 2000 yılına gelindiğinde Royal Ahold;
Asya, Doğu Avrupa, Latin Amerika, Portekiz, Ġskandinavya, Güney Amerika ve
ABD‟de perakende market zincirleri satın aldı. Bu agresif geniĢleme kampanyası ile
Royal Ahold, Wall – Mart ve Carrefour‟dan sonra Dünya‟da bu sektördeki üçüncü
büyük firma oldu (Knapp, 2007: 643).
ġirket, 2002 ve 2003 yıllarında muhasebe düzenlemelerinde üç ihlalle karĢı
karĢıya kaldı. Bunlar (DeJong, 2007: 366);
-
Gizli sözleĢmelerden doğan yükümlülükler
-
Ortaklıkların konsolidesi aracılığıyla yapılan manipülasyonlar
-
Satıcı indirimleri üzerinden gerçekleĢtirilen dolandırıcılık
182
“2002 yılında Ahold, girişim ortaklıklarına ilişkin bilançoda yer almayan
yükümlülüklerinin olduğunu itiraf etti. Buna örnek olarak, Peirano ailesine ait Disko
isimli girişim ortaklığında finansal sorunlar yaşanmaktaydı. Peirano ailesi
borçlarını ödeyemediği takdirde, Ahold‟un girişim ortaklığının şişirilmiş fiyattaki
hisse senetlerini satın alması gerekliydi. Ahold ortaklık sözleşmesi nedeniyle 2,5
milyar Euro tahmini fiyat ile diğer ortağın haklarını almak zorunda kalmıştı”
(DeJong, 2007: 366).
Royal Ahold‟un ĠCA Ahold, Disco Ahold, Holdings N.V., Bompreco SA,
Jeronimo Martins Retail ve Paiz Ahold isimlerinde beĢ büyük giriĢim ortaklığı vardı.
Hollanda kanunlarına göre, konsolide finansal tablolarda yer alan net sermaye
değerine göre giriĢim ortaklıklarını orantılı olarak ya da hesaplama yoluyla
birleĢtirebilmek uygundu. Tam konsolidasyon, sadece grup Ģirketleri için geçerliydi.
“Şirket ABD‟de bulunan satış hacimlerini olduğundan fazla göstermek ve bu
yolla da karını arttırmak için gıda üreticileri tarafından yapılan promosyon
ödemelerini olduğundan daha fazla, abartılmış olarak raporlamaktaydı. Royal
Ahold‟un 2000 yılında satın almış olduğu U.S. Foodservice şirketin belli satış
hedeflerini tutturması amacıyla tedarikçiler tarafından firmaya verilmesi tahmin
edilen promosyonlar, satış hedefleri gerçekte sağlanamayıp promosyonlar
alınamamasına rağmen bu promosyonlar gelir olarak tablolara kaydedilmişti. Bu
yöntemle Royal Ahold‟un sadece 2001 yılındaki promosyon kazancı abartılmış ve
215 milyon Euro olarak açıklanmıştır” (Knapp, 2007: 651).
“Şirket, 2003 yılı Şubat ayında yaptığı açıklamada 2001 ve 2002 yıllarındaki
karını 500 milyon dolar tutarında düzelttiğini belirtmiştir. Bu düzeltme
açıklamasında ABD‟deki yatırımcıları direkt olarak etkilemiştir. Etkileme sebebi ise
Amerikan Depo Sertifikalarının New York Borsasında işlem görmesidir. Söz konusu
sertifikalar, bir banka nezdindeki mevduat hesabında tutulan ve yabancı bir
şirketteki sahiplik hakkını temsil eden finansal araçlardı. Bu araçlar yabancı bir
menkul kıymetin kolay bir şekilde alınıp satılmasını sağlamaktadır. Royal Ahold‟un
düzeltme açıklamasının ardından bu sertifikaların değeri %60 oranında azalmıştır”
(Knapp, 2007: 343).
183
Ardından Royal Ahold, muhasebe ile ilgili problemlerin daha karmaĢık
olduğunu ve 2002 yılı için 1,41 milyar dolar zarar açıklayacağını belirtmiĢtir. Ancak
20 Ekim 2003 tarihinde yapılan bir düzeltmeyle de zarar 5,02 milyar dolara
yükselmiĢtir (Knapp, 2007: 343).
Skandal ortaya çıktığında firmanın dünya çapında 280.000 çalıĢanı ve 3.600
süpermarket Ģubesi mevcuttu. Ahold‟un birçok muhasebe problemi ABD‟de bulunan
gıda hizmetleri ile ilgiliydi (Knapp, 2007: 343). YaĢananların ardından Royal
Ahold‟un CEO‟su olan Cees Van Hoeven istifa etti. ġirketin mali iĢler müdürü
Michael Mevrs baĢta olmak üzere diğer üst düzey yönetim kademesi görevlerinden
alınmıĢlardı. Ahold, ABD‟deki gıda hizmetlerinden sorumlu genel müdürün görevine
son verilmiĢtir. Tedarikçilerden almıĢ oldukları promosyon ücretlerini olduğundan
fazla tespit edilen diğer iki yönetici de istifa etmiĢti (Markham, 2005: 373).
3.8. Satyam Computers Skandalı
“Satyam Computer Service, Hindistan‟ın Haydarabad kentinde 1987 yılında
Ramalingo Raju tarafından kuruldu. İlk olarak 20 çalışan ile iş hayatına atıldı, daha
sonra küresel bir iş olarak hızla büyüdü. Satyam Hindistan‟ın büyüyen başarısına
örnek oldu. Satyam inovasyon, yönetişim ve kurumsal hesap verilebilirlik açısından
çok sayıda ödül aldı. Satyam Eylül 2008 yılında, Kurumsal Yönetim için Dünya
Konseyi'nin kurumsal sorumluluk ve küresel mükemmellik açısından 'Küresel
Peacock Ödülü' ile ödüllendirildi. Ne yazık ki, Küresel Peacock Ödülü kazandıktan 5
ay kadar sonra, Satyam kendini büyük bir muhasebe dolandırıcılığı skandalının
içinde buldu. Hindistan‟ın Enron‟u olarak tabir edilen bu skandalın yaşanmasına
ironik olarak Satyam kelimesinin Hindistan‟ın eski dillerinden olan “Sanskritçe”‟de
anlamı “hakikat ve doğruluk”tu” (Bhasin, 2012: 27,28).
“2003 yılında Satyam 13.120 teknik iştirakçi işletmeleri ile birlikte Dünya
çapında 300‟den fazla müşteriye hizmet veriyordu. O zaman, dünya çapında Satyam
bilişim teknolojileri hizmetleri pazarında % 6,4 olarak tahmin edilen yıllık bileşik
büyüme oranı ile yaklaşık 400 milyar dolar geliri bulunduğu tahmin edilmiştir. Hem
yerli hem de küresel rakipleri karşısında, etkin olarak rekabet edebilmek için şirket
184
çok yönlü çeşitli ticari büyüme stratejilerine girişti. Satyam toplam satışları 467
milyon dolara ulaşarak, 2008 yılı Mart ayında şirket 2,1 milyar dolar arttı. Satyam
için önemli olan şirketin kurumsal büyüme ve artan hissedar değeriydi”
(Bhasin,2012: 28).
ġirket ilk halka arzını 1991 yılında Bombay Borsa‟sında yaparken 2001
yılında New York Borsa‟sındaki geliri 1 milyar doları aĢmıĢ ve 2008 yılında ise 2
milyar doları geçmiĢtir (Shirur, 2011: 13).
Satyam için sorunlar 16 Aralık 2008 tarihinde Ramalingo Raju‟nun iki Maytas
ġirketi olan Maytas Infrastructure ve Maytas Properties Ģirketlerinin hisselerini
toplamayı teklif etmesi ile baĢladı. Bu iki Ģirket Raju ailesi tarafından
desteklenmekte ve kontrol edilmekteydi. ġirketin hissedarlarının sert tepkileri
sonucunda, Satyam hisselerinin de değer kaybetmesi sonucunda Raju bu eylemden
vazgeçti (Sharma, 2011: 2).
7 Ocak 2009 tarihinde, Bay Raju tarafından Satyam Yönetim Kurulu‟na
sunulan istifa mektubunda "o yıl için Ģirketin muhasebe rakamları manipüle edilmiĢti
" Ģeklinde yapılan uyarıyla skandal ilk olarak açıklanmıĢ oldu. Bay Raju, Satyam‟ın
bilançosunda yer alan varlıkların 1,47 milyar dolar tutarında yüksek gösterilmiĢ
olduğunu iddia etti (Shirur, 2011: 13 ve Bhasin, 2012: 30).
“Bay Raju, şirketin banka kredileri ve nakitlerin yaklaşık 1,04 milyar dolar
tutarındaki
kısmının
var
olmadığını
ayrıca
Satyam‟ın
bilançosundaki
yükümlülüklerin bilinmediğini iddia etti. Satyam analist beklentilerini karşılamak
amacıyla neredeyse birkaç yıl boyunca her çeyrek dönemde gelirlerini olduğundan
fazla göstermekteydi. Bay Raju ve şirketin iç denetim küresel başkanı sahtekarlık
işlemek için farklı bir takım teknikler kullanılmaktadır. Bay Raju kendi kişisel
bilgisayar kullanarak, dolandırıcılığını ilerletmek için çok sayıda banka dekontları
yarattı. Bay Raju var olmayan bakiyeler ile bilanço şişirmek için banka hesaplarını
tahrif etmiştir. O sahte banka hesaplarından elde edilen faiz gelirleri ileri sürülerek
gelir tablosuna şişirmiştir. Bay Raju ayrıca son birkaç yıl içinde 6.000 sahte maaş
hesapları oluşturduğu ve şirketin paraları yaratılan bu hesaplara geçirildiği ortaya
çıkmıştır. Gelirlerini şişirmek için sahte müşteri kimlikleri oluşturulmuş ve
185
oluşturulan bu kimliklere karşılık kendi isimlerine yönelik sahte faturalar
oluşturulmuştur. Küresel iç denetimin başkanı, aynı zamanda sahte yönetim kurulu
kararları ve diğer yasadışı yollarla şirket için kredi temin etmiştir” (Bhasin, 2012:
30).
Hindistan hükümeti, Satyam‟ı skandalın içinden kurtarmak amacıyla yeni bir
yönetim kurulu için Hindistan‟ın sermaye piyasaları düzenleyici ve denetleyici
kurumlarından üç kiĢi görevlendirdi (Shirur, 2011: 13). Olayın sonunda Satyam‟ın
baĢkanı ve kurucusu olan Ramalinga Raju 1,47 milyar dolar tutarındaki yolsuzluğu
itiraf etti ve tutuklandı (Bhasin, 2012: 27).
3.9. HIH Sigortacılık Skandalı
“HIH Sigorta Limited şirketinin tarihi, 1968 yıllarının başlarında Ray
Williams ve Michael Payne birlikte MW Payne Menk Ajansı adı altında kendilerine
ait küçük bir sigorta şirketi kurmasıyla başladı ve Ray Williams şirketin uzun süreli
CEO‟su oldu. Üç yıl sonra şirket CE Sağlık Pty Ltd olarak bilinen ve işçi tazminat,
üçüncü taraf kaza sigortası ve mesleki tazminat alanında faaliyet gösteren bir şirket
haline geldi. Şirket yönetimi 1992 yılında Avusturalya Borsa‟sında halka açılmaya
karar verdi. Haziran 1992'de, CE Sağlık International Holdings olan şirket ismi
“HIH” olarak Avustralya Menkul Kıymetler Borsası (ASX)‟na kote edildi. 1995
yılında HIH Sigorta ve bir büyük İsviçre firması olan Winterthur Sigorta şirketlerinin
birleşmesinin bir sonucu olarak, şirket adı Winterthur HIH şeklinde değiştirildi.
1998 yılında, şirketin işleyişi hakkında endişeleri artmasıyla, Winterthur Sigorta
şirketi kendi haklarını sattı ve HIH Sigorta Limited şirketi doğmuş oldu” (Mirshekary
vd., 2005: 250).
HIH Sigorta Ģirketi 31 Haziran 2000 tarihinde 939 milyon dolarlık toplam net
varlıkları ile Avustralya'nın en büyük ikinci genel sigorta oldu. Sadece dokuz ay
sonra Ģirketin 3,6 milyar dolar ile 5,3 milyar dolar arasındaki tahmin borçları
nedeniyle ile geçici tasfiye sürecine alındı. ġirketin çöküĢ nedeni kurumsal yönetim,
düzenleme, denetim ve kötü yönetim kararları ile birlikte baĢarısızlıklara
bağlanmıĢtır (Pesursem vd., 2007: 12).
186
HĠH yönetim komisyon raporu ise Ģirketin baĢarısızlıklarını iki anahtar
faktöre bağlıyordu. Bunlar (Jones ve Jones, 2011: 149);
-
Ġlk olarak, önceki
yıllarda sigortalı olaylardan kaynaklanan Ģirket
hesaplarında yer alan karın öngörülenden çok daha büyük olması
-
Ġkinci faktör ise kötü tasarlanmıĢ ve kötü yürütülen satın almalar yoluyla
HIH‟in kötü yönetiminin daha da artması ile ilgilidir.
“HIH çöküşü soruşturması için denetim komisyonu, aşırı şirket satın alma
işlemlerini ve kurumsal savurganlık faktörlerini sorumlu tuttu. HIH için sorunların
çoğu agresif satın alma stratejisinden kaynaklandı. 1998 yılında FAI Sigorta
şirketinin satın alınması en tartışmalı devralma oldu. Daha sonraları HIH yönetim
kurulu üyesi olan Rodney Alder, HIH şirketine kendisinin çoğunluk hissesine sahip
olduğu sigorta şirketi FAI‟yi 300 milyon dolara sattı. HIH‟in nakit akışı, şirketin
satın almasını desteklemek için büyük ölçüde borç gerektiriyordu. Bu hamle HIH‟in
mali durumunu ciddi şekilde etkiledi ve hisse değerinin sert ve sürekli bir biçimde
düşmesine neden oldu” (Pesursem vd., 2007: 17).
FAI satın alınırken HIH toplam, 300 milyon dolarlık hisse değeri tutarını göz
önünde bulundurdu. Bu satın almada baĢlangıçta yer alan Ģerefiye değeri 25 milyon
dolardı ve 1999 yılında Ģerefiye değeri 275 milyon dolar tutarındaymıĢ gibi HIH‟in
konsolide mali tablolarına kaydedildi (Jones ve Jones, 2011: 152).
ġirketin fonlarını kullanarak HIH yönetiminin lüks yaĢam tarzı suçlandı.
KiĢisel harcamalarda ve restoranlarda kurumsal kredi kartları kullanma, cömert
kurumsal hediye ve abartılı seyahat giderleri uygunsuz aktivitelerdi (Pesursem vd.,
2007: 17).
“Denetimin bağımsızlığı sorunu HIH çöküşünün temel bir önemine sahiptir.
Arthur Andersen 1971‟den HIH‟in tasfiye süreci olan Mart 2001 tarihine kadar
denetimini gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde Arthur Andersen HIH‟i, Avustralya‟nın
büyük müşterilerinden biri olarak kabul etti ve HIH ile profesyonel bir ilişki
geliştirdi. HIH‟in tasfiyesi zamanında, Arthur Andersen‟in üç eski ortağı HIH
yönetim kurulunda görev yapmıştır. Denetçi bağımsızlığı konusuna büyük önem
187
taşıyan nokta Arthur Andersen‟in HIH Başkanı Geoffrey Cohen‟e, danışmanlık
ücreti ödemesidir. Ancak, bu danışmanlık ödemeleri genel kurulda yönetim kuruluna
açıklanmamıştır. Ayrıca denetim standartlarında yer alan “denetlenecek şirketin
hiçbir görevlisi, muhasebe ve denetim konuları üzerine bir danışman sıfatıyla eylemi
için firmadan herhangi bir ücret alamaz” hükmü ihlal edilmiştir” (Mirshekary, 2005:
250).
3.10. Siemens Skandalı
SEC tarafından Siemens Ģirketine rüĢvet, mali tablolar ve kayıtları ve
Yabancılar Yolsuzluk Yasası olan (FCBA)‟nın iç kontrol hükümlerini ihlali
nedeniyle bir dava açtı. Siemens haksız kazanç ödemesi ve cezalar nedeniyle 1,6
milyar dolar ödemeyi kabul etmiĢti. Mart 2001 ile Eylül 2007 tarihleri arasında,
Komisyon Siemens‟in çeĢitli ihaleler elde etmek için yabancı devlet görevlilerine
rüĢvet ödediğini iddia ediyordu. YaklaĢık 1,4 milyar dolar tutarındaki bu rüĢvet
ödemeleri 4000‟den fazla çeĢitli devletlerin hükümetlerinin yetkililerine yapılmıĢtı.
Siemens yönetim kurulu, FCPA ihlallerini önlemek için gerekli kontrolleri ile tutarlı
değildi ayrıca etkin iç kontrol sistemi uygulamak ve korumak açısından baĢarısız
olmuĢtu. Siemens ayrıca rüĢvet ödemelerini kolaylaĢtırmak için çeĢitli off - shore
hesapları ve farklı danıĢmanlık firmaları ve aracılar kullanmıĢtı.
“Kasım 2006'da, Alman mühendislik devi Siemens, yüzlerce çalışanı için
soruşturma düzenledi. Soruşturmalar kapsamında sözleşmeleri kazanmak amacıyla
büyük miktarda rüşvet ödemek için "sahte danışmanlık sözleşmeleri, sahte faturalar
ve aracı firmalar" yollarıyla milyonlarca Euro ödenmiş olduğu anlaşıldı (Dietz ve
Gillespie,2012:8). Aralık 2008 yılında, Siemens AG ve onun Arjantinli iştiraklerine
bağlı ortaklıklarında, SEC tarafından hile vakalarının olduğu öne sürüldü. Siemens
Münih savcılarının suçlamaları üzerine ödenilen 800 milyon dolarlık rekor cezanın
üstüne ek olarak bir 800 milyon dolar cezayı da SEC‟e ödemiştir” (Santengelo vd.,
2012: 272).
“İddianamede yer alan sanıkların hepsi Almanya, İsrail veya Arjantin
vatandaşıydı ve altısı Siemens‟in eski çalışanı olmak üzere sanıklar toplamda sekiz
188
kişiydiler. İddianamede yer alan Arjantin milli kimlik kartları üretmek için 1 milyar
dolarlık bir sözleşme kazanmak için Arjantin hükümeti yetkililerine rüşvet için 60
milyon dolar ödeme içeriyordu. Sanıklar rüşveti, Arjantin hükümeti yetkilileri
tarafından kontrol edilen en az 17 şirketin çeşitli kanalları altında danışmanlık kılıfı
altında gizlemiştir. Bu şirketler Bahamalar gibi off – shore hesaplarının yer aldığı
ülkelerde bulunmaktaydı ve yasal işleri danışmanlık hizmetleri vermek gibi
gösterilmişti ancak gerçekte böyle bir hizmet vermemiştiler” (Santengelo vd., 2012:
273).
Sanıkların rüĢveti gizlemek için çeĢitli yöntemleri kullandığı iddia
edilmektedir. Bunlar (Santengelo vd., 2012: 273,274):
-
RüĢvet ödemesi yapmak için genel kullanım hesaplarından nakit kullanma ve
fon çekme
-
RüĢvet gizlemek için aldatıcı muhasebe yöntemleri kullanma
-
RüĢveti danıĢmanlık ücretleri adı altında kurumsal hesaplarda niteleme
-
Hileli ödemeleri gizlemek için, kanal kuruluĢlar yanı sıra ABD banka
hesapları tarafından tutulan hesaplar aracılığıyla off - shore hesaplar
üzerinden para transferi kullanma
-
Kimlik kartı projesi ödemelerini gizlemek için bir yol olarak hiçbir bağlantısı
olmayan Siemens AG bölümleri ve Ģubeleri tarafından kontrol edilen
hesapları kullanma
-
Siemens danıĢmanlık hizmetleri için düzenlenen sahte faturaları ödemek için
personeli yetkilendirilme
-
Ġç ve dıĢ denetim de dahil olmak üzere, Siemens AG'nin uyum ve etik
programını engelleme
-
Bir tahkim kararının yerine getirilmesi için fonları kullanarak rüĢvet
ödemelerini saklama
-
ġahitlere rüĢvet olarak para ödeme
Skandal sadece öfkeli pay sahipleri ve yatırımcıların gözünde değil, aynı
zamanda Alman halkı açısından da Siemens‟i utanılacak bir konuma getirdi.
Durumunu kurtarmak isteyen Siemens ve Dünya Bankası da yolsuzlukla mücadele
189
eden kar amacı gütmeyen kuruluĢlar için 100 milyon dolar ödemek için Siemens‟e
bağlanan bir on beĢ yıllık bir programı kabul etti (Dietz ve Gillespie, 2012: 10).
190
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
HALKA AÇIK ġĠRKETLERDE YAġANAN MUHASEBE
HĠLELERĠ ĠLE ĠLGĠLĠ ARAġTIRMA VE ÇÖZÜM ÖNERĠLERĠ
Tezin bu bölümünde 1980‟li yıllardan itibaren yaĢanan uluslararası muhasebe
hilesi skandalları ve aĢağıdaki tabloda belirtilen ülkemizde faaliyet gösteren halka
açık iĢletmelerde yaĢanan ve SPK tarafından yayımlanan 2008 yılından itibaren
haftalık bültenleri incelenmiĢ olup yaptırıma uğramıĢ olan muhasebe hilesi vakaları
incelenmektedir.
Bu bölümde 1980'lerden itibaren yaĢanan uluslararası muhasebe skandalları
ile 2008 yılından SPK tarafından halka açık Ģirketlere verilen ve SPK bültenlerinde
yayınlanan muhasebe hileleri ile ilgili cezalar belirtilmektedir. Ayrıca halka açık
Ģirketlerde muhasebe hile belirtileri ve bunları önlemenin yolları da detaylı olarak
incelenmektedir.
4.1. Sermaye Piyasası Kurulu Tarafından Muhasebe Hileleri
Nedeniyle Cezalandırılan ġirketler ve Cezaları Ġle Ġlgili Tablo
Ülkemizde faaliyet gösteren halka açık iĢletmelerin eylemleri, SPK denetime
tabidir. Halka açık iĢletmelerde yaĢanan muhasebe yolsuzluklarının SPK tarafından
tespiti durumunda muhasebe hilesini yapanlar ya da Ģirketin sorumluları SPK‟nın
idari para cezasına çarptırılır veya suç durumu oluĢturulması halinde Cumhuriyet
Savcılıklarına suç duyurusunda bulunularak mahkemeye intikal ettirilmesi suretiyle
adli yaptırım uygulanır.
Tablo 2‟de 2008 yılından itibaren SPK denetimi sonucunda SPK tarafından
kurumsal internet sitesinde yayımlanan haftalık bülteninde idari para cezasına aldığı
ya da Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulduğu ilan edilen halka açık
iĢletmelerde yaĢanan muhasebe hilesi vakaları incelenmiĢtir. Söz konusu tabloda;
191
hile yapılan Ģirket, SPK haftalık bülten numarası, yaptırım uygulanmasına neden
olan muhasebe hilesi vakası, hile eyleminin aykırı olduğu mevzuat ve hile eyleminin
sonucunda alınan idari yaptırım tarafımızca ele alınmıĢtır.
Tablo 2‟de yer alan 10 adet muhasebe hilesinin 6‟sında; borç ve giderleri
gizleme, fiktir gelir kaydı, gelir ve varlıkları olduğundan fazla gösterme yöntemleri
kullanılarak hileli finansal raporlama hilesine baĢvurulmuĢtur. Diğer 5 vakada ise
satıĢları kayda almayarak ve satıĢ iĢlemlerinin kayıtların olduğundan düĢük
göstererek, harcamaları ĢiĢirilmesi yöntemi ve iĢletme fonlarını Ģirket sahibine ya da
ortaklarına herhangi bir iĢlem gerçekleĢmeksizin düĢük faizlerle kullandırılarak
varlıkların kötüye kullanma hilesi gerçekleĢtirilmiĢtir.
Tezin
3.
Bölümünde
incelenmiĢ
olan
uluslararası
muhasebe
hile
skandallarında yer alan “Siemens” vakası haricindeki muhasebe hile vakalarının
hepsinde
çeĢitli
yöntemlere
baĢvurularak
hileli
finansal
raporlama
hilesi
gerçekleĢtirilmiĢtir. Borç ve giderlerin gizlenmesi, fiktif gelir kaydı, özel amaçlı
Ģirketler yoluyla gelirin yüksek gösterilmesi gibi yapılan tekniklerle iĢletmenin
finansal durumu hileli biçimde olduğundan yüksek gösterilmiĢtir. Hileli finansal
raporlamadaki ana amaç; piyasanın potansiyel yatırımcılarının dikkatini çekerek
yatırımlarını iĢletmelerine yönlendirmek ve kolay ve az maliyetli kredi elde etmektir.
Ancak iĢletme yönetimi, sahipleri ya da hakim ortaklarının kendi kiĢisel
harcamalarını finanse etmek için Ģirket kaynaklarından kullanılan fonun üstünü
örtmek amacıylada giderlerin düĢük gösterilmesi ya da gelir arttırımı yoluyla hileli
finansal raporlama yapılabilmektedir.
192
Tablo 2: SPK Haftalık Bültenlerinde Yer Alan Muhasebe Hileleri
HĠLE
YAPILAN
ġĠRKET
Ünal Tarım
Ürünleri Ġhracat
Ve Sanayi A.ġ.
SPK
HAFTALIK
BÜLTEN
NO
2008/14
HĠLE EYLEMĠN
AYKIRI
OLDUĞU
MEVZUAT
a) ġirketin muhasebe kayıtlarına sipariĢ avansı a)765 sayılı
olarak yansıtılan ġirket alacaklarının gerçek TCK‟nın 345.
durumunun yansıtılmaması
508. ve 510.
maddelerine
YAPTIRIM UYGULANMASINA NEDEN
OLAN MUHASEBE HĠLESĠ VAKASI
b) Söz konusu gerçek dıĢı avans alacaklarının b) 5237 sayılı
karĢılığı olan 31.12.2006 tarihi itibariyle ġirket‟in TCK‟nın 155. ve
yaklaĢık 8,5 milyon YTL tutarındaki alacağın 207. maddelerine
tahsil edilememesi nedeniyle ilerleyen yıllarda
gider yazılmak suretiyle ġirket‟in zarara
sokulması
c) Gerçeğe aykırı muhasebe kayıtları, sahte ödeme c) 2498 sayılı
makbuzları kullanılması
SPKn‟ nun
48.maddesine
ve 2498 sayılı
SPKn‟ nun 5728
sayılı kanunla
değiĢik 47/B
maddesine
aykırılık
YAPTIRIM
- 2498 sayılı SPKn‟ nun
49. maddesi uyarınca
Cumhuriyet Savcılığı‟na
suç duyurusu
193
Okan
Tekstil 2008/18
Sanayi
ve
Ticaret A.ġ.
a) Ticari iliĢki içerisinde bulunan Tampa Tekstil
Pazarlama DıĢ. Tic. A.ġ.‟ den olan mevcut
alacaklar tahsil edilmemesine rağmen söz konusu
Ģirkete 1.562.000 YTL tutarında mal satıĢı
gerçekleĢtirilmesi ve ilgili Ģirketten olan
alacakların takibinin yapılmaması
- 2498 sayılı
SPKn‟ nun 46.
maddesinin 1.
fıkrasının c
bendine
b) 2003 yılında emsallerine göre düĢük faiz oranı
Okan Tekstil Sanayi ve Ticaret A.ġ. Yönetim
Kurulu Üyesi olan Mehmet OKAN‟ a ġirket
kaynaklarından fon kullandırılması
TukaĢ
Gıda 2008/30
Sanayi
ve
Ticaret A.ġ.
ġirket kayıtlarında 31.12.2005 tarihinde ġirket 2498 sayılı
tarafından bayilerine gerçek dıĢı fark bedeli ve SPKn‟ nun 47/1vade farkı bedeli tahakkuk ettirilerek yapılan A-3 maddesine
gerçek dıĢı ve hileli gelir tahakkukları ile ġirket‟in
2005 yılı dönem karının fiktif olarak 2.554.537,60
YTL yüksek gösterilmesi ve 2005 yıl sonunda
yapılan hileli iĢlemlerinin etkilerinin 2006 yılı
baĢında yine aynı bayilerden alınan çeĢitli
faturalar ile giderilmesi suretiyle yapılan hileli
muhasebe iĢlemleri sonucu, ġirket‟in 2005 ve
2006 yıllarına iliĢkin kamuya açıklanan mali
tablolarının yalan, yanlıĢ ve aldatıcı olması ve
gerçeği yansıtmaması
a) Söz konusu Ģirketten
alacağın takibinin
yapılmaması için
yönetim kurulu üyeleri
M. OKAN, A. CESUR,
E. ġAMAN hakkında
Cumhuriyet Savcılığı‟na
suç duyurusu
b)M. OKAN‟ a fon
kullandırılması için TTK
336. madde koĢullarının
oluĢması halinde Okan
Tekstil yöneticileri
aleyhinde hukuki yollara
baĢvurulanabileceğinin
duyurusu
2498 sayılı SPKn‟ nun
47/1-A-3 maddesi
uyarınca iĢlem yapılmak
üzere ġirket Genel
Müdürü A.M. UYSAL
hakkında aynı Kanun‟un
49. maddesi uyarınca
Cumhuriyet Savcılığı‟na
suç duyurusu
194
Söksa
2008/35
Pazarlama
Sanayi
ve
Ticaret A.ġ.
a) 2003 ila 2005 yılları arasında ġirket ile Ana a) 2498 sayılı
Turizm ve Tekstil San. A.ġ., Söksa Ġplik Sanayi SPKn‟ nun 47/BTarım ve Bağcılık ĠĢletmeciliği A.ġ. ve ÇeĢme 2 maddesine
Bağcılık Tarım Ürünleri San. ve Tic. A.ġ.
arasında Ģirket karının fiktif olarak arttırılmasına
yönelik muvazaalı satıĢ iĢlemleri ile hileli
muhasebe iĢlemleri ve bu iĢlemler sonucu mali
tablolarda yer alan karın 2003 yılında en az
778.231,88 YTL, 2004 yılında en az 683.215,43
YTL ve 2005 yılında ise en az 215.920,90 YTL
tutarında fiktif olarak artırılması
a) 2498 sayılı SPKn‟
nun 47/B-2 maddesi
b) Merter Otomotiv Sanayi ve Ticaret Ltd. ġti. b) TCK 155.
‟den herhangi bir mal veya hizmet akıĢına maddesinin 2.
dayanmaksızın alınan sahte belge ve faturaya fıkrasına
istinaden ġirket‟in 427.300 YTL zarara
uğratılması
b) 2498 sayılı SPKn‟nun
49. maddesi
c) ġirket ortağı Nimet GÜVENER‟ e karĢılığında
herhangi bir menfaat temin edilmeksizin fon
kullandırılması sonucunda ġirketin 2005 sonu
itibariyle 292.814 YTL zarara uğratılması
c) 2498 sayılı SPKn‟
47/1-A-6 maddeleri
kapsamında iĢlem
yapılmak üzere
Cumhuriyet Savcılığı‟na
suç duyurusunda
bulunulmasına
c) 2498 sayılı
SPKn‟ nun 15.
maddesinin
6. fıkrasına
aykırılık
195
Makina Takım 2008/38
Endüstrisi A.ġ
Gerçeğe aykırı muhasebe kayıtlarıyla ġirket‟in
Transtürk Holding A.ġ. ‟ye borçlandırılması,
iliĢkili taraflardan ve Mersin AhĢap San. A.ġ. ‟den
olan alacaklara iliĢkin hesapların gerçeğe aykırı
tutulması ve grup Ģirketlerine verilen kefaletler
nedeniyle maruz kalınan dava ve takipler ile
akabinde imzalanan protokoller kapsamında
sorumlu olunan borçlara iliĢkin olarak mali
tablolarda gerekli karĢılığın ayrılmaması
2498 sayılı
SPKn‟ nun 47/1B-2 maddesine
aykırılık
KetaĢ
Gıda 2008/45
San. ve Tic.
A.ġ
ġirket yasal defter ve kayıtlarında 2005 ve 2006 2498 sayılı
yıllarında, ġirketin banka hesaplarında bulunan SPKn‟ nun 47/1paranın hileli ve gerçeğe aykırı muhasebe kayıtları B-2 maddesi
tesis edilmek suretiyle ġirketten çıkarılması ve
hileli ve gerçeğe aykırı muhasebe kayıtları tesis
edilmek suretiyle ġirkete artırılan sermayeye
mahsuben ödeme yapılmıĢ gibi gösterilmesi
Bahar
Gıda 2011/15
Maddeleri
Hayvancılık
ĠnĢaat
Pazarlama
Ticaret
ve
Sanayi A.ġ
a) 2005 yılı ve sonlarındaki dönemlerde ġirketin a) TCK 155.
ticari mallarının kayıt dıĢı satıĢı
madde 2. fıkrası
b) ġirket varlıklarının satıĢ tutarının resmi b) 2498 sayılı
defterlere eksik intikal ettirilmesi suretiyle, hileli SPKn‟ nun 47/1ve gerçeğe aykırı muhasebe kayıtları tesis B-2 maddesi
edilmesi ile ġirketin söz konusu kayıt dıĢı ve eksik
tutarlı hileli satıĢ iĢlemleri ile zarara uğratılması
F.E. SÜREN, M. Ġ.
ARAN, G. ERDEMLĠ
ve D. ONGUN hakkında
her bir fiil için 2498
sayılı SPKn‟ nun 47/1B-2 maddesi uyarınca
iĢlem yapılmak üzere
aynı Kanun‟un 49.
Maddesi uyarınca
Cumhuriyet Savcılığı‟na
suç duyurusunda
bulunulması
Ġlgili dönemde ġirket
sorumlu yöneticileri T.
KARATEKĠN, N.
VARDAR ve Y. ġEREF
hakkında Cumhuriyet
Savcılığına suç
duyurusunda
bulunulması
a) TCK 155. madde 2.
fıkrası
b) 2498 sayılı SPKn‟
nun 47/1-B-2 maddesi
çerçevesinde iĢlem
yapılmak üzere
Cumhuriyet Savcılığı‟na
suç duyurusunda
bulunulmasına
196
Ege Otomotiv 2011/19
Sanayi Ticaret
A.ġ.
a) ġirketin ikrazatçı firma ile yaptığı iĢlemlerinin
çoğunun muhasebe kaydının tutulması, Ģirket
nezdinde sağlıklı bir inceleme yapılabilmesi için
gerekli muhasebe sisteminin ġirket tarafından
kurulmamıĢ olması ve Spk tarafından istenen bilgi
ve belgelerin ġirket yetkililerince gerçeğe uygun
ve eksiksiz ibraz edilmemesi
a) 2498 sayılı
SPKn‟ 47/1/B-2
maddesi ile TCK
207 nolu
maddeleri
a) 2498 sayılı SPKn‟
47/1/B-2 maddesi ile
TCK 207 nolu maddeleri
kapsamında kovuĢturma
yapılmak üzere
Cumhuriyet Savcılığı‟na
suç duyurusunda
bulunulması
b)ġirketin kasa ve/veya banka hesapları yerine b) TCK 155.
ġirketin Yönetim Kurulu BaĢkanı Ahmet Besim maddesi
UYAL‟ın Ģahsi hesaplarının kullanılması,
ikrazatçı firmadan alınan fonların ġirketin mali
tablolarında
izlenememesi
ve
ġirketin
gayrimenkul satıĢından elde edilen fonların bir
bölümünün A.B. UYAL‟a aktarılması
b) TCK 155. maddesi
kapsamında kovuĢturma
yapılmak üzere
Cumhuriyet Savcılığı‟na
suç duyurusunda
bulunulması
c) ġirketin varlıklarının önemli bir kısmına
tekabül eden ve uzun yıllardır tahsil edilemeyen
A.B. UYAL‟dan olan alacaklarına faiz tahakkuk
ettirilmemesi ve söz konusu kiĢinin ġirket
kaynaklarını herhangi bir karĢılık ödemeksizin
kullanması
c) 2498 sayılı SPKn‟
nun 15/6 ve 47/1/A-B
maddeleri
Kapsamında kovuĢturma
yapılmak üzere
Cumhuriyet Savcılığı‟na
suç duyurusunda
bulunulması
c) 2498 sayılı
SPKn‟ nun 15/6
ve 47/1/A-B
maddeleri
197
Escort
Teknoloji
Yatırım A.ġ.
2012/14
a) 2007 yılı mali tablolarında 1.057.714,57 TL a) Seri: XI No:
a) 11.836 TL ipc
tutarlı alıĢ iadelerinin satıĢ olarak gösterilmesi
25 sayılı Tebliğin
135. maddesi
b) 2008 yılı mali tablolarında 3.035.590,54 TL b) TMS 18‟in 14. b) 15.000 TL ipc
tutarlı alıĢ iadelerinin satıĢ olarak gösterilmesi
maddesi
Utopya Turizm 2013/10
ĠnĢaat
ĠĢletmecilik
Ticaret A.ġ.
c) 2009 yılı mali tablolarında 1.298.296,87 TL
tutarlı alıĢ iadelerinin satıĢ olarak gösterilmesi
a)Maltepe Park AVM ile ilgili olarak halka arz
izahnamesinde ve ġirket mali tablolarında;
gelecekteki ekonomik faydaların iĢletmeye
girmelerinin olası olmadığı ve söz konusu
faydaların güvenilir olarak ölçülemediği halde
ġirket tarafından Malltepe Park AVM‟de bulunan
dükkanlara iliĢkin kira bedellerinin ġirketin 2011
yılına ait ara dönem ve yıllık mali tablolarında
gelir kaydedilmesi
c) TMS 18‟in 14.
maddesi
a)Seri: XI, No:29
sayılı tebliğin 5.
maddesine, 2499
sayılı SPKn‟ nun
47/A maddesi ile
6362 sayılı
SPKn‟ nun 103
ve 105.
maddelerine
c) 16.800 TL ipc
b) 04.02.2011 tarihli Utopya halka arz
izahnamesinde, halka arz edilen sermaye piyasası
araçlarının değerini ve/veya yatırımcıların
kararlarını etkileyecek Ģekilde Malltepe Park
AVM‟ye iliĢkin eksik ve yanıltıcı bilgi ve
verildiği, 13.01.2011 tarihli fiyat tespit raporunun
ġirketin gelirlerini ve değerini yüksek gösterecek
Ģekilde hazırlanması ve bu suretle ġirketin gerçek
değerini doğru ve dürüst bir Ģekilde yansıtmaması
b) 2499 sayılı
SPKn‟ nun
47/1/A-3
maddesine ve
6362 sayılı
SPKn‟ nun 107/2
maddesine
b) 2499 sayılı SPKn‟
nun 47/1/A-3 maddesi
ile 6362 sayılı SPKn‟
nun 107/2 maddesi
kapsamında iĢlem
yapılmak üzere ġirket
yönetim kurulu baĢkanı
Zekai DURSUN,
Yönetim Kurulu BaĢkan
a)Seri: XI, No:29 sayılı
tebliğin 5. maddesine,
2499 sayılı SPKn‟ nun
47/A maddesi ile 6362
sayılı SPKn‟ nun 103 ve
105. maddelerine
aykırılık nedeniyle
savunma alınması
198
Vekili AyĢegül
DURSUN KARACA ile
Galata Yatırım A.ġ.
Genel Müdürü Hakan
DEMĠRBĠLEK ve Genel
Müdür Yardımcısı Ataer
EKENER ve AraĢtırma
Sorumlusu Yunus Polat
YAMAN hakkında 6362
sayılı SPKn‟ nun 115.
maddesi uyarınca
Cumhuriyet Savcılığı‟na
suç duyurusunda
bulunma
199
4.2. Hile Teorisi ve Hile Denetimi
Hile ilk insan zamanından bu yana var olan ve günümüzde de iĢletmelerin
ciddi tutarlarda zarara uğramalarına hatta iflaslarına neden olan bir takım etik dıĢı
eylemlerdir. Tanım itibariyle hile; bir çalıĢanın çalıĢtığı iĢletmenin kaynaklarını ve
varlıklarını kasıtlı olarak uygun olmayan bir biçimde kullanarak veya ele geçirerek
haksız kazanç sağlamasıdır (Pehlivanlı, 2011: 3).
ĠĢletmelerin yönetim kurulu üyeleri, yöneticileri, çalıĢanları ve diğer
paydaĢları hileli iĢlemlerin neden olduğunu ve nasıl önlenemediği soruları aracılığı
ile sürekli gündemde tutmaktadırlar. Denetçiler bugün kendi denetim planları içine
hile denetimini nasıl dahil edileceği konusunda yol ayrımında bulunmaktadır.
Herhangi bir hile iddiası olmayan denetçiler hilenin tespit edilip edilemeyeceğini
kendilerine sormaktadırlar (Vona, 2008: 1).
Geleneksel olarak, denetim mesleği hile ile baĢa çıkmak için iki temel yol
üretmiĢtir (Vona, 2008: 1):
-
Geleneksel denetim daha pasif bir yaklaĢımı esas almakta ve hileye ulaĢmada
iç kontrolü temel almaktadır. Denetçinin denetim iĢlemi esnasında hile
belirtileri üzerine hile eylemini tespit etmeye çalıĢır.
-
Reaktif yaklaĢımda ise, hile iddialarına yönelik bir araĢtırma ve soruĢturma
yürütülmektedir. Bu yaklaĢımda özel olarak araĢtırılan hile iddialarının
aydınlatılması amaçlanmaktadır.
“Tarihsel olarak denetçilik mesleği, hile önleme ve denetimi iç kontrol
sisteminin yeterliği ve etkinliği değerlendirme üzerine dayanmaktaydı ve bu nedenle
denetçiler ilk olarak iç kontrol sistemini kontrol ediyordu. Ayrıca geleneksel
denetimde yer alan denetim standartları denetçilerin hile araştırmasında hile
belirteçlerini uyarı alanı olarak belirtiyordu. Ancak yapılan çalışmalar neticesinde
mesleki şüphecilik eksikliğinin, hile tespit ve denetiminin başarısızlığında önemli bir
yeri olduğu saptandı” (Vona, 2008: 2).
200
Buna karĢılık olarak geliĢtirilen hile denetimi, hile riskini cevap vermek için
tasarlanmıĢ bir proaktif denetim yaklaĢımıdır ve Ģu sorularla ilgilenmektedir (Vona,
2008: 2):
-
Kim, nasıl hile yapabilir?
-
Hangi tipteki hileyi araĢtırıyorum?
-
Hileler kalıntı riski olarak görülebilir mi?
-
Ġç kontrol sistemi ile hile fırsatları arasındaki iliĢki nedir?
-
Hileler nasıl gizlenebilir?
-
Denetim yaklaĢımımıza hile teorisini nasıl dahil edebiliriz?
“Hile denetimi yaklaşımı ise; herhangi bir hile iddiası ya da iç kontrol
zayıflığı olmadığı halde olası hile eylemine yönelik sistematik olarak yürütülen
denetim faaliyetidir. Bu yaklaşımda hilelerin yapılabileceğine yönelik bir beklenti
vardır. Proaktif yaklaşımda denetim planı hile riski değerlenmelerine dayanmakta,
denetim teknikleri ve testleri hile incelemelerine özgü olmakta ve raporlamada
tamamıyla hile denetimi odaklı gerçekleştirilmektedir” (Pehlivanlı, 2011: 5).
Hile denetimini geleneksel denetiminden farklı kılan özellik basit olarak hile
ile ilgili bilgilerin pekiĢtirilmesidir. Hile denetiminde denetimin planlaması
aĢamasında, denetçiler hile riskinin boyutunu ve türünü bilmesi gerektiğinden, hile
teorisi hile denetiminin içerisine inĢa edilmelidir. Bu takdirde hile risk değerlemesi,
hile teorisi ile birleĢimi gerçekleĢtiğinde faillerinin hile eylemini gizleme stratejileri
de göz önünden bulundurulur (Vona, 2008: 3).
“Finansal tablo denetimi ile hile denetimi arasında çok büyük farklılıklar
bulunmaktadır. Finansal tablo denetiminde denetçi genel kabul görmüş denetim
standartlarına uymaktadır. Denetçinin amacı, finansal tabloların doğru bir şekilde
sunulması ve finansal tabloların genel kabul görmüş muhasebe ilkelerine tamamen
uygun olarak hazırlanıp hazırlanmadığı konusunda görüş elde etmektir. Hile
denetimi ise aslında, bir bütün olarak finansal tablolar hakkında görüş olmadığı
durumda, danışmanlık servisidir. Genellikle bir hile incelemesinde hile şüphesi zaten
mevcuttur ve ayrıca hile denetçisi kararlaştırılmış olan prosedürleri uygulayan ve bu
201
prosedürleri uygularken bulguları raporlayan kişi olarak adlandırılmaktadır” (Terzi,
2012: 101).
Hile risk değerlendirmesinde, hile denetim planına baĢlamadan önce
denetçilerin hile teorisi konusunda bilmesi gereken ilkeler vardır. Bunlar (Vona,
2008: 3):
-
Hile teorisi, hile bilgisinin bir parçasıdır.
-
Hile gerçek bir oluĢum içinde gerçekleĢmesi gerekmese de, belirli bir durum
olarak hangi biçimde meydana gelebileceği öngörülebilir.
-
Hileyi bulmada anahtar kriter, hilenin nerede oluĢabileceğine bakmaktır.
-
Hileyi tanıyabilmek için, eylemin dolandırıcılık Ģeklinde görünebileceğini
bilmek gerekir.
-
Hile eylemini, iç kontrol sistemi değil insanlar yaparlar.
-
Hile riski ve iç kontrol riski benzerlikler olsa da, niyet ve gizleme unsurları
nedeniyle hile riski iç kontrol riskinden farklıdır.
-
Hile denetim prosedürleri gizleme stratejileri hile düzeniyle iliĢkilendirilmiĢ
delmek için tasarlanmıĢ olmalıdır.
-
Hile denetim yorumlarının geleneksel yönetim raporları ya da iç denetim
raporundan farklıdır.
Canol Kandemir ve ġenol Kandemir (2012: 22) „e göre hile denetiminde hile
yapmayı tasarlama, yakalanma ve ortaya çıkarılması duygusunu hakim kılacak hile
önleyici ve ortaya çıkarıcı baĢlıca yöntemler Ģunlardır:
-
ĠĢletmelerde iç kontrol sistemlerinde zafiyetlerin giderilmesi ve güçlü bir
sistem haline getirilmesi
-
Yönetim kurulunun gözetim görevini yerine getirirken sanki dıĢarıdan
atanmıĢ bağımsız bir organ gibi çalıĢması
-
Denetim komitelerinin yeterli çalıĢma ve inceleme olanaklarına sahip etkin
bir organ haline gelmesi
-
Ġç denetçilerin varlıklarının açıkça hissettirilmesi ve iç denetçilerin
çalıĢmalarını yaparken etkili bir organ haline gelmesi
202
-
Ġç denetçilerin çalıĢmalarını yaparken yeterli yasal ve kurumsal güvencelere
sahip olmaları
-
Bağımsız dıĢ denetimin zaman, eleman, kaynak ve tarafsızlık açılarından
kalitesinin yükseltilmesi
-
Hile ve manipülasyon yapan çalıĢanların soruĢturulması
-
Anonim ihbar hatlarının kurulması
-
Hile ve manipülasyon belirtileri konusunda çalıĢanların hizmet için eğitimden
geçirilmesi
Hile denetiminin özellikleri ise (Pehlivanlı, 2011: 9):
-
Amaç: Hile Ģüphesi olan iĢlemlerin ortaya çıkarılması ve soruĢturulması
-
Kapsam: Hile denetiminde Ģüpheli iĢlemler yani bir takım muhasebe
hesapları araĢtırılır. Hesap seçiminde genellikle ya bir tahmin ya da bir ihbar
vardır.
-
Yöntem: Hile denetçisi kapsamı dahilindeki bütün iĢlemleri örnekleme
hatalarını elimine ederek araĢtırır. Süreç, belge incelemesi, iĢletme dıĢı
verilerin araĢtırılması ve mülakatlar Ģeklindedir.
-
Prosedür: Geleneksel denetim süreçlerine ilave olarak gözetim, aĢırı
soruĢturma, bilgisayarlara ve kayıtlara el koyma, uyarmaksızın ve
departmanın saygınlığına bakılmaksızın bütün süreçleri gerçekleĢtirme.
-
Zamanlama: ġüphe üzerine yıl içinde herhangi bir zamanda haber
vermeksizin uyarmaksızın gerçekleĢtirilir.
-
Kontrol testlerinin amacı; kontrol zayıflıklarından kaynaklanabilecek hileleri
belirleyebilmektedir. Kontrol eksiklikleri hile için gerekli fırsatı hilekara
vermektedir.
-
Yönetime güven: Hile denetçisi yönetim tarafından sağlanacak hiçbir veriye
güvenmemeli Ģüpheli yaklaĢmalıdır. Zaten hile denetçisinin görevlendirilme
amacı da budur.
-
Eğitim: Hile denetçisi sertifikalı hile denetçisi belgesine sahip olmalıdır. Aynı
zamanda denetim ve muhasebeden anlamalı, sahtecilik türlerini bilmeli ve
ortaya çıkarma yeteneği olmalı, araĢtırma ve soruĢturma yöntemleri
203
konusunda tecrübeli olmalı, suçlu birey profili ve hareket tarzları konusunda
bilgili olmalıdır.
4.3. Muhasebe Hile Belirtileri
ĠĢletmelerde yaĢanan hilelerin belirlenmesi ve vakanın ortaya çıkartılması
diğer suç eylemlerinin ortaya çıkartılmasındaki yöntemlere benzemez ve kolay
değildir. Örnek olarak bir cinayette ölü beden vardır, bir yaralamada yaralanan
mağdur ve mağdurun ifadesi vardır veya bir banka soygununda tanıklar ve olayın
video görüntüleri vardır. Ancak muhasebe hilelerinde bu tarz maddi deliller yoktur.
Sadece muhasebe hilelerinin saptama yöntemlerinde iĢletmenin muhasebe sisteminde
ya
da
finansal
tablolarında
ya
da
gerçekleĢtirdiği
iĢlemler
üzerindeki
düzensizliklerden sonuca ulaĢılır.
Hile, genelde yöneticilerin, çalıĢanların veya üçüncü Ģahıslarla iĢbirliği içine
girmesiyle gizlenmeye çalıĢılır. Hile eylemi son derece ustalıkla gizlenmiĢ olsa dahi
söz konusu düzensizlikleri yani risklerin varlığı denetçiyi alarma geçirmektedir.
Uyarıcı nitelik taĢıyan bu durumlara “kırmızı bayraklar” adı verilmektedir (ÇatıkkaĢ
ve ÇalıĢ, 2007: 192, 193).
Yapılan hilelere karĢı verilecek savaĢta, baĢlangıç noktası da bir iĢletmede
çalıĢanları hile yapmaya iten nedenler üzerinden durmak ve bunların ortaya koyduğu
kırmızı bayrakları dikkate almaktır (Arzova, 2003: 121).
Hile eylemi küçük olarak baĢlayan ve gittikçe büyüyen, sonunda ise
beklenmedik ve alıĢılmadık bir durumla karĢı karĢıya kaldığında ortaya çıkmaktadır.
Kırmızı bayrak, doğasında sıra dıĢı veya normal faaliyetten farklı olan bir koĢullar
dizisidir. Kırmızı bayrak bir Ģeyin sıra dıĢı ve daha fazla araĢtırılmasını
gerektirebilecek bir sinyaldir. Ayrıca kırmızı bayraklar suçlu veya masum belirteci
değil, sadece olası hile eylemlerine karĢı uyarı sinyalleridir.(Di Nipoli, 2010: 4)
ĠĢletmelerde hilelerin ortaya çıkartılması, hile olabilecek belirtilen diğer bir ismiyle
kırmızı bayrakların tespiti ile baĢlar (Arzova, 2003: 121).
204
“Denetçi tek başına önemli görülmese de topluca değerlendirildiğinde hata,
hile ve yolsuzluğun göstergesi olan kırmızı bayrakları bir bütün olarak
değerlendirdiğinde anlamlı sonuçlara ulaşılmaktadır. Hile denetimi yapan kişiler
tarafından gözlemleme ve araştırma ile belirlenen kırmızı bayraklar denetim
elemanlarınca bilinmesi gerekli olan hile belirteçleridir. Denetçi, yaptığı inceleme
sırasında risk faktörlerini belirlerken, şüpheli ve incelemeye ihtiyaç duyulan
noktaları tespit edecektir. Söz konusu bu şüpheli noktaların tespitinde kırmızı
bayraklar denetim elemanına son derece değerli bir kaynak sağlamaktadır”
(Abdioğlu, 2007: 164).
Kırmızı bayrak Nejat Bozkurt tarafından Ģu Ģekilde açıklanmaktadır (2009:
130). “Kırmızı Bayrak, gerekli kanıt olmadan bazı şeylerin yanlış olabileceğini
ortaya koyan bir göstergedir. Kırmızı bayraklar, denetçiler veya diğer ilgililer
tarafından hile riskinin değerlendirilmesine bir erken uyarı sistemi olarak
kullanılmaktadır. Her hile belirtisi doğasında bir anormallik, olağan olmayan bir
durum veya olması gerekenden önemli bir sapma görüntüsü taşımaktadır”.
Sonuç olarak hile belirtileri (DiNipoli, 2010: 12):
-
Kırmızı bayraklar uyarıcıdır fakat bazen doğru bazen de yanlıĢ olabilir.
-
Denetçiler, iĢverenler ve yöneticiler kırmızı bayraklardan haberdar olmalı ve
gerektiğinde düzeltici iĢlemleri yapabilmeleri sağlanmalıdır.
-
ÇalıĢanların kırmızı bayraklardan haberdar olup onları hiçe saymaları, bunun
oyun sistemi olup onların yakalanmayacaklarına inanmaları yanlıĢtır.
-
Küçük hilelerin arkasından mutlaka büyükleri gelmektedir.
4.3.1. Muhasebede Ortaya Çıkan Anormallikler
Genellikle kötü muhasebe kayıtları ve muhasebe kayıtlarında farklılıklar hile
belirtisidir. Kötü kayıt sistemleri hileye teĢvik etmektedir, çünkü çalıĢanlar bilgilerin
doğru olarak kaydedilmediğini ve hile kanıtlarının gizlenmesinin böylece kolay
olabileceğini bilirler (Coenen, 2008: 58).
205
Muhasebe ile ilgili hile belirtileri Ģunlardır (Bozkurt, 2009: 114-165 ve
ÇatıkkaĢ ve ÇalıĢ, 2007: 198,199):
-
Kayıp belgeler
-
Banka doğrulamalarında geçersiz birimler
-
Belgeler üzerinde oynamalar veya değiĢtirmeler
-
Orjinal belgeler yerine fotokopi belgelerin bulunması
-
Genel isim ve adres içeren satıcı veya müĢteriler
-
Olmayan müĢteri veya tedarikçilere hesap açılması
-
Belge sıralarında veya numaralarında düzensizlikler
-
Belgelerde dikkati çeken el yazıları
-
Zamanında, bütünüyle ve uygun biçimde kayda alınmayan iĢlemler
-
Yetkisiz ve dayanıksız iĢlem ve bakiyeler
-
Sonuçları etkileyen son dakika düzeltmeleri
-
Muhasebe dönemlerinde ve sınıflandırmalarında uygunsuz iĢlemler
-
Herhangi bir müĢteri ile ilgili mutabakatın muhasebe kayıtlarında eĢit
çıkmaması
-
Önemli miktarlarda stok ve fiziki varlık kayıpları
-
Küçük hacimlerde ancak yüksek değerli ve fazla talepli stoklar
-
Vadesi geçen hesaplarda artıĢ
-
Kasada fazla veya noksanlıklar bulunması
-
Fiili stok sayım sonuçları ile kaydi stok miktarları arasında sürekli olarak
açıklanamayan farklılıklar
-
ĠĢletmenin banka hesapları arasında sürekli ve olağan olmayan fon
transferleri
-
Uzun zamandır hareket görmeyen banka hesaplarının birden çalıĢtırılmaya
baĢlanması
-
Off shore banka hesaplarına fon transferleri
-
ĠĢletmenin ana faaliyet konuları ile ilgili olmayan iĢlemlerde sıklık ve/veya
olağan olmayan tutarlar
-
Kasa hesabının büyük tutarlar içermesi
-
Fazla sayıda nakil iĢlemi
206
-
Hurda ve firelerde artıĢ
-
Alacak ve borçlarda düzeltme kayıtları
-
Fazla mesailerde anlamlı artıĢlar
-
Belirli kiĢilere aĢırı ödemeler
-
ġüpheli alacaklarda anlamlı artıĢlar
-
Uzun süredir bekleyen yüksek tutarlı Ģüpheli alacaklar
-
Fiili tutarların bütçe tutarlarına göre anlamlı farklar göstermesi
-
AlıĢ faturalarının belli bir satıcıda yoğunlaĢması
-
Faturalara destek veren ek belgelerin bulunmaması
-
Asla değiĢmeyen satıcı faturaları
-
Yükleme veya taĢıma belgeleri olmayan satıĢlar
-
Dönem kapandıktan sonra oluĢan aĢırı satıĢ iadeleri
-
Yapılan iskonto oranlarında tutarsızlıklar
-
Belgelerde yetkili imzaların bulunmaması
-
Gereksiz yere karmaĢık duruma getirilen muhasebe iĢlemleri
4.3.2. Faaliyetlerin Yürütülmesi Ġle Ġlgili Hile Belirtileri
ĠĢletmelerin sektörde bulunduğu faaliyetler ya da iç iĢlemleri üzerinde
gerçekleĢen hile belirtileri Ģunlardır (Bozkurt, 2000: 16; Bozkurt, 2009: 132 ve
Çalgan vd., 2008: 106):
-
Finansal tablo rakamlarındaki açıklanamayan değiĢiklikler
-
Kriz ortamında faaliyet sürdürme
-
Hesap döneminin kapanıĢına yakın olağan olmayan veya büyük ölçekli ve
karlı iĢlemlerin varlığı
-
Politikaların tüm Ģirket çalıĢanlarına aktarılmaması veya çalıĢanların bunları
anlamamıĢ olması
-
Kazançların kalite düzeyinde kötüye gidiĢ
-
Kötü bir biçimde tanımlanmıĢ iĢletme stratejileri
-
Stratejilerin sağlıklı bir iletiĢim ortamında iĢletme kadrosuna aktarılamaması
207
-
Sektör ortalamalarına göre çok üst düzeyde güzel görüntü verme, satıĢlarda
ve karlar meydana gelen çok hızlı artıĢlar
-
Sektörde çok kötü bir isim sahibi olma
-
Yetersiz öz kaynak yapısı, devamlı olarak nakit sıkıntısı içinde bulunma
-
Sürekli olarak yüksek düzeylerde nakit sıkıntısı içinde bulunma
-
Yüksek borç ve faiz kıskacı
-
Alacakların tahsilinde sıkıntılar veya diğer nakit akıĢ sorunları
-
Gelirlerden daha hızlı artan giderler
-
Bir veya iki ürüne bağlılık
-
Üçüncü kiĢilerle devam eden fazla sayıda ve yüksek miktarlı davalar
4.3.3. Organizasyon Yapısı Ġle Ġlgili Hile Belirtileri
Hile için bir Ģirketin yapısı ve sistemini değerlendirirken, o Ģirketin kültürüne
ve davranıĢlarına büyük ölçüde dikte ettiğine dikkat etmek önemlidir. ġirketin
kurulumunda ve bölümlenmesiyle ilgili görevli olan, iĢlem ve süreçlerine dair bilgisi
olan çalıĢanlar zayıflıklardan yararlanabilir ve hile için fırsatlar yaratabilir (Coenen,
2008: 49).
ĠĢletmenin örgüt kültürü ve yapısında karĢılaĢılan bazı anormallikler, o
iĢletmede hile eylemlerinin yaĢanabileceğini göstermektedir. Bunlar (Bozkurt, 2009:
134, 135; Çalgan vd., 2008: 106 ve Di Nipoli, 2010: 12):
-
AĢırı derecede karmaĢık iĢletme yapıları
-
Yönetim kurulu ve denetim komitesi üyelerinin sağlıklı bir biçimde organize
edilmemiĢ olması
-
ĠĢletmede etik kuralların ve örgüt kültürünün zayıf bir görüntü vermesi
-
ĠĢletmede personele gerekli eğitimin eksik verilmesi
-
Zorbalığa veya diktatörlüğe dayanan yönetim biçimleri
-
Denetlenmeyen veya baĢka denetim Ģirketleri tarafından denetlenen bağlı
iĢletmeler ile yapılan anlamlı iĢlemler
-
Yönetimin veya denetimin etkinliğini azaltan örgüt yapıları
208
-
Özellikle yılsonlarına yakın zamanlarda yapılan anlamlı, olağan olmayan ve
üst düzeyde karmaĢık iĢlemler
-
Ortaklık iliĢkisi olan diğer Ģirketler ile anlamlı ve olağan olmayan iĢlemler
-
ĠĢletmede kurumsal yapının olmaması
-
Riskli sektörlerde faaliyet göstermek
-
Kullanılmayan veya teknolojisi eskimiĢ varlıkların çokluğu
-
Tepe yönetimlerde sık sık değiĢmeler
-
ĠĢletmeyle ilgili taraflarla anlamlı iliĢkiler
4.3.4. Ġç Kontrol Zayıflıkları
Hilelerin önlenmesinde en önemli araçlardan biri iĢletmede oluĢturulmuĢ
güçlü bir iç kontrol yapısıdır. Ġç kontrol iĢletmenin yönetim kurulu, üst yönetim ve
diğer personeli tarafından etkilenen, faaliyetlerin etkililiği, verimliliği finansal
raporlamanın güvenilirliği ve ilgili yasalara ve düzenlemelere uygunluk hususlarında
amaçlara
ulaĢılıp
ulaĢılmadığı
konusunda
bir
garanti
sağlamak
amacıyla
oluĢturulmuĢ sistemdir.
Yeterli iç kontrollerin olmaması hem organizasyon sorunudur hem de
muhasebe sistemi için bir kırmızı bayraktır. Ġyi ve güvenli bir muhasebe sistemi iç
kontroller olmadan var olamaz (Coenen, 2008: 57). ĠĢletme iç kontrol yapısının
tanımlanmaması ve oluĢturulmaması, hile için gerekli fırsatı sağlayacak zemini
hazırlamaktadır.
“Kontrol ortamı, çalışanların kontrol bilincinin etkileyerek işletmenin
çalışma tarzını belirler ve işletmede disiplin ve düzen sağlar. Dürüstlük ve etik
değerler, çalışanların yeterliliği, yönetim kurulu ve denetim komitesinin oluşumu,
yönetimin çalışma tarzı ve felsefesi, işletmenin örgütsel yapısı, yetki ve
sorumlulukların dağıtım şekli, insan kaynaklarının yönetimi ve bu konuda
benimsenen politikalar hep birlikte kontrol ortamını oluştururlar” (ÇatıkkaĢ ve
ÇalıĢ, 2007: 200).
209
Ġç kontrol ile ilgili muhasebe belirtileri ise (Bozkurt, 2009: 147,148; ÇatıkkaĢ
ve ÇalıĢ, 2007: 200; Çalgan vd., 2008 :112; Arzova, 2003: 123):
-
Genel olarak bir iç kontrol yapısının olmaması veya çok zayıf olması
-
Görevlerin ayrılığı ilkesinde zayıflık
-
Fiziksel varlıkların korunmasında zayıflık
-
Bağımsız kontrollerde eksiklik
-
Uygun ve yeterli yetkilendirmenin olmaması
-
Belge akıĢ düzeninde zayıflıklar
-
Yetersiz muhasebe sisteminin varlığı
-
Organizasyon Ģeması ve iĢ tanımlarında yetersizlik
-
Ġç denetim bölümünün olmaması veya yetersizliği
-
Yönetim kuruluna bağlı bir denetim komitesinin olmaması veya yetersizliği
-
Ġç kontrol yapısı süreçlerini bozmaya çalıĢma gayretleri
-
Personel politikasındaki yetersizlikler
-
Zayıf iĢe alma uygulamaları, iĢe alınanın geçmiĢinin araĢtırılmaması, objektif
mülakatlarının yapılması
-
Ġç kontrol yapısı kapsamında bir riski değerlendirme politikasının olmaması
-
Sağlıklı bir iç raporlama sisteminin olmaması
-
Mevcut kontrollere gerekli önemin verilmemesi
4.3.5. Analitik Anormallikler
Analitik anormallikler, mantıklı olmayan fiyat, hacim ya da her ikisinin
karıĢımı gibi anlamı olmayan iliĢkilerdir (Arzova, 2003: 124). Açıklanamayan stok
noksanlıkları ve düzeltmeleri, tanımlama ve belirlemelerden sapmalar, atık ve
döküntülerde artıĢ, aĢırı satın almalar, hesap bakiyelerinde anlamlı artıĢ veya
azalmalar, fiziki anormallikler, nakit fazlalık ve noksanlıkları, anlamsız gider veya
ödemeler, alacaklar azalırken artan gelirler, stoklar azalırken artan borçlar, hacim
artarken artan birim maliyetleri, hacim artarken azalan atık ve döküntüler, satıĢlar
azalırken artan stoklar analitik anormalliklere örnek gösterilebilir (Bozkurt, 2009:
68).
210
Analitik anormallikler çok garip zamanlarda ortaya çıkmaktadır. Ortaya çıkan
bu anormalliklerden oluĢan iĢlemlerde miktarlar çok ufak ya da büyüktür. Genel
olarak bu tip iĢlemleri hiç yapmayan kiĢiler tarafından yapılmaktadırlar (ÇatıkkaĢ ve
ÇalıĢ, 2007: 201).
Önemli analitik anormallik olarak belirtilen muhasebe belirtileri Ģunlardır
(Bozkurt, 2009: 152, 153 ve Arzova, 2003:123,124):
-
Açıklanamayan stok eksiklikleri veya düzeltmeleri
-
Tanımlama ve belirlemelerden sapmalar
-
Hurda ve atıklarda anlamlı artıĢlar
-
AĢırı satın almalar
-
Hesap bakiyelerinde anlamlı artıĢ ya da azalıĢlar
-
Fiziki anormallikler
-
Nakit fazlalık veya noksanlıklar
-
Alacak azalırken gelir artması
-
Akla uygun olmayan gider ve ödemeler
-
Hacim artarken artan birim fiyatları
-
Stok azalırken borç artması
-
SatıĢ azalırken artan stoklar
4.3.6. AĢırı YaĢam Biçimleri
“Hile yapmaya kalkışan bir çok işletme çalışanının en önemli nedenlerinden
biri üzerlerindeki mali baskı unsurudur. Çoğu başlangıç aşamasında paraya olan
gereksinim gerçektir. Bazı durumlarda da paraya olan aç gözlülük kişiyi hile
yapmaya itebilmektedir. Ancak yapılan ilk hileler, başlangıçta kişinin parasal
gereksinimini karşıladıktan sonra çoğunlukla sona ermemekte ve sürüp gitmektedir.
Bunda aç gözlülüğün başlaması, yakalanmama ve paranın tatlı gelmesi gibi
nedenlerin etkisi fazladır. Hatta başlangıçta düşük olan hile tutarı giderek
arttırılmakta ve çoğu zaman yakalanmaya bu neden olmaktadır. Çalınanın
harcanmaya başlaması önemli bir hile belirtisi olarak kabul edilmektedir. Doğal
olarak harcama başlandığında, kişinin yaşam biçimi dikkat çekecek biçimde
211
değişmektedir. Pahalı arabalar, evler, mücevherler, elbiseler alınmakta, pahalı
seyahatlere çıkılmakta, üst düzey sosyal kulüplere üye olunmakta, restoranlara
gidilmektedir” (Bozkurt, 2009: 166).
4.3.7. Olağan Olmayan DavranıĢlar
KiĢi vicdanı ile baĢ baĢa kaldığında yakalanma korkusunun verdiği
huzursuzluğu çevresine hissettirir. Bundan dolayı hileyi ilk kez yapan kiĢiler korku
ve suçluluk gibi duyguların içine girebilmektedir. Bu duygular kiĢiyi stres ortamına
sürükleyebilmektedir (Arzova, 2003: 124).
Yapılan psikolojik araĢtırmalar, özellikle hile eylemini ilk kez yapan kiĢilerin
daha sonraki aĢamalarda korku ve suçluluk gibi duyguların içine düĢebildiklerini
göstermektedir. Korku ve suçluluk duyguları kiĢiyi stres ortamına götürmektedir.
Bunun sonucunda da kiĢide olağan dıĢı veya tanımlanmayan davranıĢ bozuklukları
oluĢmaktadır. Suç korkuya, korku strese dönüĢür. Stres de davranıĢ bozukluğu
yaratmaktadır (Çalgan vd., 2008: 115).
Muhasebe hilelerini gerçekleĢtirenlerin olağan olmayan baĢlıca davranıĢları
Ģunlardır (Bozkurt, 2009: 165):
-
Uykusuzluk çekme
-
Alkol ve sigara kullanımında artıĢ
-
UyuĢturucu madde kullanımı
-
Sıra dıĢı sinirlenmeler
-
AĢırı Ģüphecilik
-
ĠĢini kaybetme korkusu
-
SakinleĢmeme
-
HoĢgörü eksikliği
-
AĢırı alınganlık
-
KiĢilerin yüzlerine veya gözlerine doğrudan bakamama
-
Yakın çalıĢma arkadaĢları, ailesi ve iĢletme dıĢı arkadaĢ çevresine utanma
izlenimi
212
-
Psikologlara giderek itiraflarda bulunma
-
Olası sonuçları düĢünerek çeĢitli saplantılara kapılma
4.3.8. ġikayet ve Uyarılar
Hile sürecinin ayakları hırsızlık eylemi, yapılanın gizlenmesi ve çalınanların
harcanması aĢamalarıdır. Bu aĢamalarda yapılan Ģikayet ve uyarılar önemli ortaya
çıkarma görevi görmektedir.
Fırsat, baskı ve bahanenin sebep olduğu hilenin fiili hırsızlık Ģeklinde
sonuçlanan Ģekli üç aĢamalı bir süreçtir. Hile sürecindeki aĢamalar ise ilk olarak
hırsızlık, sonrası eylemin gizlenmesi ve sonuç olarak çalınanın harcanması ya da
dönüĢüm aĢamasıdır (ÇatıkkaĢ ve ÇalıĢ, 2007: 206).
Hırsızlık eylemi, elle, bilgisayarlarla veya telefonla iĢletmenin nakdini,
stoğunu, bilgisini veya diğer varlıklarını ele geçirmedir. Bu aĢamada denetçiler,
yapılan eylemi ortaya çıkarma Ģansına sahip değillerdir. Nadiren bir denetçi, varlığın
çalınma aĢamasında o ortamda bulunur. Hırsızlık aĢamasının en iyi görgü tanıkları,
hile yapanın çalıĢma arkadaĢları, yöneticiler ve diğer çalıĢanlardır (ÇatıkkaĢ ve ÇalıĢ,
2007: 207).
Gizleme eylemi, finansal kayıtların değiĢtirilmesi, kasa veya stokun yanlıĢ
sayımı, kanıtların imha edilmesi Ģeklinde, hile yapanın yaptıklarını diğerlerinin
görmemesi için saklamasıdır. Denetçiler bu aĢamada hilenin ortaya çıkarılmasında
önemli rol oynarlar. Ayrıca iĢletme muhasebecileri ve çalıĢma arkadaĢları hilenin
açığa çıkarılmasında etkili olabilmektedir.
DönüĢüm aĢaması, çalınanların harcanmasıdır. Bu aĢamada hile yapan kiĢinin
yaĢam düzeyinde değiĢiklikler oluĢmaya baĢlar. Bu dönüĢüme hile yapanın çalıĢma
arkadaĢları, kiĢisel arkadaĢları ve yöneticileri tanık olduklarından hilenin ortaya
çıkarılmasında önemli rol oynarlar (Arzova, 2003: 124,125).
Hilenin ortaya çıkartılması açısından, iĢletme çalıĢanlarının, yöneticilerin,
iĢletme dıĢı kiĢilerin ve iĢletme ile ilgili üçüncü kiĢilerin önemli rolleri olduğu göz
213
ardı edilemez. Bu kiĢilerden gelen Ģikayetler, uyarılar ve imalar çok önemli
araçlardır. Bir kiĢinin “iĢletmede bir Ģeyler yanlıĢ gidiyor” uyarısı dikkate alınmalıdır
(ÇatıkkaĢ ve ÇalıĢ, 2007: 207).
4.3.9. 3. KiĢilerle Olan ĠliĢkiler Ġle Ġlgili Hile Belirtileri
Bir yönetici çalıĢtığı iĢletme ile ilgili taraflar ile uygun olmayan bir biçimde
iliĢkiye girerek, hile yapmaya yönelebilmektedir. Bu gibi iliĢkilerin uyarısını
verebilecek bazı hile belirtileri Ģunlardır (Çalgan vd., 2008: 106):
Denetçiler ile ilişkiler;
-
Denetçilerde sık değiĢim
-
Denetçilere gerekli bilgileri vermede isteksizlik, direniĢ veya çeliĢkili ve
yeterli olmayan kanıtlar verilmesi
-
Ġç denetçi bulunmaması veya sürekli değiĢtirilmesi veya iç denetim bölüm
yöneticisinin, yönetim kuruluna veya denetim komitesine doğrudan
ulaĢamaması
-
ĠĢletmenin önceki ve cari dönem denetçileri arasından muhasebe, denetim ve
raporlama konularında devamlı olarak anlaĢmazlık olması
Yönetim kurulu üyeleri ve ortaklar ile ilişkiler;
-
Açıklanamayan üye istifaları
-
Üyelerde sık sık değiĢim
-
ĠĢletme ortaklarına gerçekçi olmayan bilgilerin verilmesi
Devlet kurumları ile ilişkiler;
-
Ġptal edilmiĢ lisanslar
-
Amir kuruluĢ görevlileri ile sık yapılan görüĢmeler veya umursamaz tavır
takınılması
-
Yüksek düzeyde gerçekleĢen vergi düzeltmeleri
214
Banka ve diğer kredi kurumları ile ilişkiler;
-
Yüksek borç, borç limitlerine uymama
-
Geri ödemelerde zorlanma ve yeni kredi alamama
-
ĠĢletmenin çalıĢtığı finans kuruluĢları ile üst düzey yöneticileri arasındaki
uygunsuz iliĢkiler veya sorunlar
Müşteri ve satıcılarla ilişkiler;
-
Yüksek tutarlarla iĢe baĢlayan yeni müĢteri veya satıcılar
-
Uygun olmayan iskonto oranları ve vade Ģartları ile mal teslimatı
-
Zamanından önce mal sevkiyatı
-
Sağlam malların düĢük kaliteli olarak nitelendirilmesi
-
Depo sorumlusunun malları düĢük fiyattan ortak müĢterilere satması
4.4. Hile Riski Yönetimi
“Risk yönetimi, işletmelerin yönetim kurulları ve denetim komitelerinin
sorumluluklarından bir tanesidir. Hile risk değerlemesinin amacı, denetimden
sorumlu kurum – kişilerin dava edilme risklerini azaltmak, sağlıklı ve etkin bir
denetim çalışması yürütmektir. Hile riski değerlemesinin bir diğer faydası, denetim
kaynaklarının riske bağlı olarak dağıtılmasını sağlayarak kaynak israfının önlenmesi
ve denetimin hem etkin, hem de verimli olmasının sağlanmasıdır” (Terzi, 2012: 125).
Etkin bir hile risk değerlendirmesi için iyi bir risk değerlendirme takımına
ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun için yönetim tarafından bu takımın oluĢturulması
gerekmektedir. Bu takımın oluĢturulmasında seçilen kiĢiler çeĢitli bilgi, yetenek ve
perspektiflere sahip olmalıdır. Ayrıca bu kiĢiler, iĢletme içinden ve iĢletme dıĢından
seçilebilmektedir (Terzi, 2012: 125).
215
“Kurumsal yönetim çerçevesinde hile riski yönetiminin etkinliğini sağlamak
için işletmenin her seviyesindeki personelin hile riski yönetiminden sorumlu
olduğunu anlaması önemlidir. Bu nedenle politikalar, görev tanımları, ayrıcalıklar
ve yetki dağılımları hile risk yönetim programıyla ilgili olarak tanımlanmalıdır.
Ayrıca yönetimin hile riski stratejisini tasarlama ve gerçekleştirme sorumluluğu ile
işletmenin farklı departmanlarının hile riski yönetimini nasıl destekleyeceği de yazılı
şekilde belirtilmelidir” (Özkul ve Özdemir, 2011: 24,25).
Yönetim kurulu, yönetimin etkili hile riski yönetimini yazılı hale getirme
sorumluluğuna sahiptir. Kurulun hile riski yönetimi kapsamında yapması gerekenler
Ģunlardır (Özkul ve Özdemir, 2011: 25,26):
-
Hile risklerini belirlemelidir.
-
Hile riski programının gözetimini iĢletmenin risk değerlendirme ve stratejik
planının bir parçası olarak sürdürmelidir.
-
Kontrollerin etkinliğini
içeren
yönetim
raporları
hile risklerini
de
kapsamalıdır.
-
Yönetim tarafından oluĢturulan iç kontrolleri izlemelidir.
-
CEO‟ların görev tanımları, istihdam, değerlendirme ve baĢarı planlama
süreçlerini en uygun Ģekilde düzenleyerek tepe yönetimde atmosferi
ayarlamalıdır.
-
Ġhtiyaç duyulduğunda dıĢarıdan uzmanlarla çalıĢabilmeli ve bu uzmanlara ait
ödemeleri yapabilmelidir.
-
Hile riskiyle ilgili dıĢ denetçilerden kanıt sağlanmalıdır.
“Etkili bir hile riski yönetim programı, işletmede meydana gelebilecek hileleri
belirleyen risk değerlendirmesine dayanmaktadır. Hile riski değerlendirmesi, bir
sistem çerçevesinde gerçekleşmektedir; kendine ait personeli içerir, hile vaka ve
senaryolarını göz önünde bulundurarak bunların oluşma potansiyelini azaltıcı
kontroller oluşturur. İşletmenin her alanında ve her sürecinde hile riskleri
belirlendikten sonra etkisinin ve olasılığının değerlendirmesi yapılır. İşletmelerde
hile riski değerlendirmesinin var olması ve yönetimin bu değerlendirmenin varlığını
açıkça ortaya koyması da hilekarları caydırabilir. Etkili bir hile riski
216
değerlendirmesi önceden belirlenmeyen risklere ışık tutarak hilenin zamanında
belirlenme ve ortaya çıkma olasılığını güçlendirir. Hile riskinin yol açtığı
maliyetlerden
kaçınmak
hile
riski
değerlendirmesini
gerçekleştirmekten
geçmektedir” (Özkul ve Özdemir, 2011: 45).
4.5. Muhasebe Hilelerinin Ortaya Çıkartılmasında Kullanılan
Yöntemler
Muhasebe hilesi eyleminin baĢlangıç aĢamasında, eylemin iĢlenmesine dair
somut kanıtları elde etmek zordur.Hile eylemi hileli iĢlemler aracılığı ile üzeri
örtüldüğü için eylemin gerçekleĢmesinin ardından hile belirtileri, kırmızı bayraklar,
sıradıĢı göstergeler ve olağandıĢı davranıĢlar ile izlenebilmektedir.
Muhasebe hilelerini ortaya çıkarma tekniklerini öncelikle esnek, yeni
koĢullara adapte edilebilecek Ģekilde tasarlanması gereklidir. Hile ortaya çıkarma
teknikleri genellikle; iĢletmenin olağan seyri devam ederken, iç kaynaklı bilgileri
doğrulamak için dıĢ kaynaklı bilgilerin kullanılmasıyla, çıkan sonuçların diğer
kontrolleri
daha
iyi
düzenlemek
ve
iyileĢtirme
amacıyla
kullanılmasıyla
oluĢturulabilir (Özkul ve Özdemir, 2011:104).
4.5.1. Proaktif Hile Denetim Yöntemleri
“Proaktif; kelime anlamı itibariyle, bir duruma karşı durum meydana
geldikten sonra tepki vermeyi beklemek yerine, o durumu meydana gelmeden kontrol
etmektir. Proaktif hile yöntemlerini kullanan denetçiler de henüz hileye kurban
olduklarına dair hiçbir belirti görülmeyen işletmeleri incelerler. Proaktif hile
denetiminde önemli olan, denetimin gözle görülür semptomlara göre değil, hile
riskinin derecesine bağlı olarak belirlenmesidir. Reaktif hile denetimi yaklaşımları
ise; proaktif hile denetçisinin hile belirtilerini bulmasıyla devreye girer. Proaktif hile
denetimi, genellikle hile belirtilerinin aranması ve reaktif aşamaya geçmek için
şüphelerini doğrulayacak kanıtların artırılmasıyla devam eder. Proaktif aşamadan
reaktif aşamaya geçilmesi muhakeme meselesidir ve denetçinin kişisel tecrübe ve
217
eğitimine bağlı olarak her vakada değişiklik göstermektedir” (Özkul ve Özdemir,
2011: 105).
4.5.1.1. Veri Madenciliği
Genel anlamda veri madenciliği; bilgisayar sistemlerinde depolanan veri
yığınları arasından istatistik ve matematik teknikleri kullanılarak verilerdeki gizli
örüntüleri çözmeye yarayan, fark edilmesi güç iliĢkileri açığa çıkaran, ileriye yönelik
tahminler yapılmasını sağlayan ve bu alanda kurallar üreten veri tabanı teknolojisi ve
tekniklerinin uygulanmasını ifade etmektedir (Özkul ve Özdemir, 2011: 108). Veri
madenciliği yazılım paketleri bir tümevarımsal analiz türüdür. Bu analizlerin
ardındaki temel fikir muhasebedeki anormalliklerin rakamlarla ilgili beklenmedik ya
da olağandıĢı iliĢkilerin araĢtırılmasında Ģirketin kendi veri tabanının kullanılmasıdır
(Abdioğlu, 2007: 122).
Veri madenciliği yöntemleri kullanılarak yapılan muhasebe kayıt ve defter
kontrollerinin %100‟ü taranmıĢ ve denetlenmiĢ olma ihtimali diğer yöntemlerle
kıyaslandığında daha az hata payı içerdiğinden, muhasebe denetiminde veri
madenciliği yöntemleri oldukça yaygın kullanım alanı bulunmaktadır (Özkul ve
Pektekin, 2009: 72).
Veri madenciliği yöntemleri; yönetim hileleri, müĢteri hileleri, network
hileleri ve bilgisayar tabanlı hilelerin tespit edilmesinde kullanılabilmektedir. Veri
madenciliği yöntemleri ile finansal tablo denetimi yapılabildiği gibi, her bir
muhasebe hesabının da denetimi yapılabilmekte ve Ģüpheli durumlar tespit
edilebilmektedir (Özkul ve Pektekin, 2009: 72). Veri madenciliği algoritmaları ile
sadece hile ve usulsüzlükler tespit edilmemekte, ayrıca hile ve usulsüzlükleri
önlenmesi de mümkün olmaktadır (Terzi, 2012: 55,56).
“Çoğu veri madenciliği yöntemi; ayrıkları, gürültü ya da istisna kabul ederek
elimine etmektedir. Hile tespitinde, nadir olaylar, genelde gerçekleşenlerden çok
daha ilginç bulgular getirebilmektedirler. Bu nedenle ayrı olarak bir ayrıklık analizi
yapılması gerekmektedir. Ayrıklık analizinin temelinde ise veri seti, kümelere
218
ayrılmakta ve bu kümelere ait olmayan veriler diğer bir ifadeyle anormallik gösteren
veriler tespit edilmektedir. Veri setinde farklı bir davranış göstermekte olan bu
noktaların farklı davranış gösterme nedeni hileli bir durum olabilmektedir. Bu
nedenle anormal davranış gösteren bu noktalar daha detaylı bir biçimde incelenmesi
gerekmektedir” (Terzi, 2012: 57).
Son olarak veri madenciliği yazılımının en büyük avantajı, kullanımının
kolay olmasıdır. Küçük veri tabanları üzerinde, anormalliklerin, yönelimlerin ve
diğer olağandıĢı faaliyetlerin teĢhisi konusunda son derece etkindir. Buna karĢın en
önemli dezavantajı ise, veri tabanının çok geniĢ olması durumunda anormallikleri
tespit edilmesi aĢamasında yaĢanan sorunlardır (Terzi, 2012: 57).
4.5.1.2. Benford Yasası
“Benford Kanunu, hileli işlemlerin ve muhasebe ortamında çıkabilecek
düzensizliklerin tespitinde kullanılan proaktif hile tespit yöntemidir. Kanunun temeli,
rakamların ortaya çıkış sıklıkları ile gerçek bir muhasebe evreninde ortaya çıkan ilk
rakamların sıklıklarının karşılaştırılmasına dayanmaktadır. Rakamların sıklıkları
Benford Kanunu‟na göre uygun olmayan bir şekilde değişiklik gösterdiğinde, bu
durum kasıtlı bir eylemi yani finansal tablo hilelerinin varlığını gösterdiği kabul
edilmektedir” (Terzi ve Kasap, 2007: 118).
“Southern Methodist Üniversitesi‟nden muhasebe Profesörü olan Mark
Nigrini, ilk rakam olgusunun ilginç özelliğinin, muhasebe hilelerinin ortaya
çıkarılmasına bir yöntem olarak kullanabileceğini düşündü. Nigrini 1992 yılında
yayımladığı muhasebe doktora tezinde Benford yasasının benzetimine dayalı bir
kullanım önerdi. Tezinde, satışlardan giderlere kadar muhasebenin birçok
alanındaki verilerin Benford yasasını izlediğini ve bu alanlarda yasadan sapmaların
standart istatiksel testlerin kullanmasıyla hızlı bir biçimde ortaya çıkarabileceğini
gösterdi. Benford modeline uygun olarak ölçümlendiğinde muhasebenin normal
verileriyle hileli veriler arasında çok güçlü farklar ortaya çıkıyordu. Sonuçlara
bakıldığında da, sahtekarlık yapanlar genelde 1 ile başlayan verileri çok az
üretiyorlar, buna karşın 6 ile başlayanları daha çok üretiyorlardı. Muhasebe
219
sistemiyle Benford yasası arasındaki ilişkide frekanslar Benford yasasına uymayan
biçimde değişmediğinde sistematik bir dış etken vardı. Bu sistematik dış etken, kasıtlı
bir biçimde muhasebe verilerinin doğal akışlarının dışına çıkartmaya yönelik bir
eylem ise, bu durum hile olarak açıklanmaktaydı” (Erdoğan, 2001: 3,4).
Denetimde Benford kanunu ve sayısal analiz için en uygun muhasebe verileri;
ticari alacaklar, ticari borçlar, satıĢlar, giderler vb. ile ilgili muhasebe hesaplarıdır.
Bunların yanı sıra, veri kümesi bir yıl gibi geniĢ bir dönem alındığında, muhasebenin
hemen hemen tüm hesapları test edilebilmektedir (AkkaĢ, 2007: 192).
Hileyi ortaya çıkartmak için kullanılan Benford Kanunu‟nun baĢlıca avantajlı
kullanımı ve uygulanması açısından düĢük maliyetli olmasıdır. Bu yöntem Ģirketin
veri tabanına uygulanmaktadır. Olası Ģüphelilerin, yöntemin hile tespiti için
kullanıldığını anlama olasılıkları düĢüktür ve hileyi yapmayan devam ettikçe
yakalanmaları kolaylaĢmaktadır (Erdoğan, 2001: 3). Ancak en önemli dezavantajı da
yapılan analiz sonucunda hileli gibi tespit edilen eylemlerin, aslında hileli olmama
olasılığıdır. Diğer bir ifadeyle sonuçlarının garanti olmamasıdır (Terzi ve Kasap,
2007: 118).
4.5.1.3. Sürekli Denetim
“Sürekli denetim (Continuous Auditing); işletme varlıkları ve veri
bütünlüğünün korunması ile güvenilir finansal bilgilerin üretilmesi konularında
gerçek zamanlı muhasebenin etkinliğinin belirlenmesine yönelik kanıtların
toplanması ve değerlendirilmesi sürecidir. Bu süreç içerisinde kağıtsız ve gerçek
zamanlı muhasebe sisteminde düzenlenmiş finansal tabloların gerçeğe uygun
durumuna ilişkin
uygun görüş
vermek için elektronik denetim
kanıtları
toplanmaktadır. Sürekli denetim uygulamasının en temel faydası, denetim
maliyetlerini azaltmasıdır. Muhasebe ve denetim firmaları web tabanlı denetim
programları ve sürekli denetim uygulamalarına giderek, fiziki belgelere dayalı
olarak yapılan geleneksel denetim uygulamalarından uzaklaşmaktadırlar” (Rezaee
vd, 2001: 153).
220
“Sürekli denetim fiziki belge olmadan, gerçek zamanlı muhasebe sistemi
altında gerçek finansal tabloların ortaya çıkmasına temel olacak şekilde elektronik
denetim kanıtları toplamaya yönelik sistematik bir süreçtir. Sürekli denetim, işletme
varlıklarının korunması, veri bütünlüğünün sağlanması ve güvenilir finansal bilginin
üretilmesi konularında gerçek zamanlı muhasebenin etkinliğini belirlemeye yönelik
kanıtların toplanması ve değerlendirilmesi süreci olarak da tanımlanabilmektedir”
(Terzi, 2012: 161).
“Sürekli denetim; riskli alanların erken bir zaman tespit edilmesini yönetim
stratejileri
uygulamalarının
çıkarılmasını
yaparak
en
ve
kontrol
erken
noktalarındaki
zamanda
gerekli
eksikliklerin
önlemlerin
ortaya
alınmasını
sağlamaktadır. Sürekli denetimin en önemli önermesi, veriye bağlı özelliklerin bir
alanla ilgili riskler konusunda neticelere varılabilmesi amacıyla sürekli olarak
kullanılmasıdır.
Sürekli
denetimden
elde
edilen
bilgilerle
denetimin
yoğunlaştırılması gereken en yüksek riskli alanlar tespit edilebilmektedir. Sürekli
denetimin genişlemesi, analitik inceleme prosedürlerinin kapsamını da genişletmekte
ve bu sayede denetim teknikleri arasındaki etkileşim, işletmelerde hile ile
mücadelede sağlanan başarıyı arttırmaktadır” (Abdioğlu, 2007: 131).
Sürekli denetimin iki ana bileĢeni vardır (Cankar, 2006: 71):
-
Sürekli kontrol değerlendirmesi: Kontrol zafiyetleri üzerinde mümkün
olabildiğince çabuk denetim yapılabilmesini ifade eder. Bu yöntem
sayesinde, iç denetçiler yönetimin izleme fonksiyonunun yeterliliğini
değerlendirmekte, denetim ve yönetim kuruluna kontrollerin etkili çalıĢtığı ve
kurumun muhtemel olumsuzluklarını hızlı bir Ģekilde düzeltebileceği
garantisini sunmaktadırlar.
-
Sürekli risk değerlendirmesi: Beklenen risk düzeyinin üzerindeki sistem ve
süreçlerin belirlenmesini ifade eder. Bu yöntem sayesinde denetçiler,
kurumun riskli alanlarını tespit etmekte, bu türden riskleri derecelendirmekte
ve sınırlı denetim kaynaklarının daha etkin dağılımını sağlamaktadırlar.
221
Sürekli denetim beĢ aĢamadan oluĢmaktadır (Bayazıtlı, 2002: 123):
-
Analitik prosedürü içeren denetimin planlanması
-
Kontrol testlerinin performansı ve kontrol riski değerini içeren gerçek
zamanlı muhasebe sistemine dair iç kontrol yapısının dikkate alınması
-
ĠĢlemlerle ilgili ayrıntıların aralıklı ve sürekli testlerinin uygulanması
-
Yılsonunda devam eden hesaplar analitik prosedürleri içeren toplam
sonuçlarla ilgili testlerin uygulanması
-
Denetimin tamamlanması ve denetim raporunun yayınlanması
Geleneksel denetime göre sürekli denetimin üstünlükleri aĢağıdaki gibidir
(MarĢap vd., 2012: 6):
-
Raporların hazırlanmasında sürenin kısalması
-
Yüksek oranda otomasyona dayalı denetim prosedürleri ve bunların ihtiyaç
duydukları denetim kanıtlarının oluĢturulması
-
Yüksek oranda otomasyona dayalı sistemlere olan bağlılık
-
Otomatik denetim prosedürlerinin sonuçlarının gerçekleĢen iĢlemlerden
hemen sonra üretilmesi
-
ĠĢletmenin iç kontrol sistemlerinin daha sık bir Ģekilde analiz edilmesi
-
Denetçilerin bazı iĢlemleri daha büyük oranda analiz etmelerine imkan
tanınmasıdır.
4.5.1.4. Whistleblowing ve Ġhbar Hatları
“ ‟Whistleblowing‟ kavramı esas itibariyle genel bir kullanıma sahiptir.
Türkçe‟ye çevrildiğinden “düdük çalma” anlamına gelmektedir. Mesleki Standartlar
Konseyi (Professional Standarts Council) „ne göre “fısıltı”; söylenmemesi
durumunda bilinmeyecek olan bir usulsüzlüğün iyi niyetle açıklanması işleminin
konuşma dilindeki ifadesidir. Başka bir tanıma göre fısıltı; çalışma ortamında
meydana gelen ve kötü sonuçları olabilen veya kamuya, müşteriye kötü yansımaları
olabilecek olayı ifade etmektedir” (Özkul ve Özdemir, 2011: 117,118).
222
Whistleblowing kavramı, organizasyon üyeleri tarafından iĢverenlerin
kontrolü altında yapılan yasadıĢı, ahlaksız ya da gayrimeĢru eylemlerin ilgili kiĢi ya
da kuruluĢlara açıklanması olarak tanımlanmaktadır (Rezaee,2002:104).
“İngilizce‟de “whistleblowing” olarak da adlandırılan fısıltı yöntemi ABD‟de
yaygın olarak kullanılmakta ve çalışanların desteğinin alınarak hile önleme sürecine
onların da katılmasını sağlamaya yönelik uygulamaları içermektedir. Fısıltı yöntemi
ile işletme yönetimi açık uygulamalar izleyerek çalışanların da hile önleme ve ortaya
çıkarma sürecine katılmaları sağlanmaya çalışılmaktadır. Çünkü işletme içerisinde
bazı durumların yanlış olduğu ve yanlış gittiği hakkında ilk bilgi sahibi olan kişiler,
işletme çalışanlarıdır. Hile denetiminde fısıltı yönteminin amacı” (Abdioğlu, 2007:
131);
-
Bilgi dahilinde olunmayan durumlar hakkında bilgi sahibi olmak
-
Uygulamalar hakkında kendine güvende hissetmek
-
Durumlar hakkında cevaplar toplayarak saptayıcı tedbirler almak
-
Uygulamalar hakkında bir geri cevap alma imkanı sağlamaktır.
“Yanlışa dair olarak işletmenin ilgili birimine yapılan bildirim iç fısıltı,
işletme dışına yapılan bildirim ise dış fısıltıdır. İç fısıltı, fark edilen yanlışla ilgili
gerekli düzeltmeyi gerçekleştirebilecek organizasyon içindeki kişiye yapılır. İç
fısıltının, dış fısıltıya göre avantajları vardır. Şöyle ki; iç fısıltı, işletme içindeki
yanlışların büyüyerek bir skandal haline gelmeden yine organizasyon içinde
halledilmesini sağlar. Bunun dışında iç fısıltı, işletme içinde etik bir atmosfer
yaratarak, çalışanların etik dışı davranışları bildirmesi için cesaret verir.
Dolayısıyla, kurum içi fısıldama, bir kriz olarak görülmekten ziyade, kurum dışı
fısıldamanın yol açacağı yüksek bedelli sorunları kontrol etmeye yarayan bir
yönetim aracı olarak ele alınmalıdır” (Özkul ve Özdemir, 2011: 118 - 123).
Hilenin
ortaya
çıkarılmasında
önemli
bir
mekanizma
olan
ihbar
mekanizmasının da etkili çalıĢması için çalıĢanların hilenin nasıl meydana geldiğini
hileli davranıĢın nasıl belirlendiğini veya hile olmasından Ģüphelenilen bir davranıĢ
varsa bu davranıĢa nasıl karĢılık verileceğini bilmesi gerekmektedir (Özkul ve
Özdemir, 2011: 42). Kazandırılacak hile ve yolsuzluk bilinci, periyodik
223
değerlendirme, eğitim ve iletiĢimle geliĢtirilerek hile ve hile risklerine karĢı önlem
alınabilecektir.
“Hile ve manipülasyonların bir kısmı işletme defter ve belgelerinde iyice
gizlenmeye çalışıldıkları ve diğer bir kısmı da defter ve belge dışı bırakıldıkları için
bunların ortaya çıkarılmasında ve yenilerinin önlenmesinde ihbarların yüksek
etkinliğe sahip olduğu genel olarak paylaşılan bir düşüncedir. Bu nedenle, mesai
sırasında veya dışında kimlik belirtmeden ihbar yapmanın özel kanallarının (anonim
hatlar) oluşturulması ve yakından takip edilmesi önemlidir. İhbar mektuplarının
değerlendirilmesinde, isim belirtmeyen kişilerin ilettikleri bilgiler de imkan
ölçüsünde ciddiye alınıp bir sonuca bağlanmalıdır. Bu hatlar 24 saat açık olmalıdır,
çünkü çalışanlar mesai saatlerinde söylediklerinin duyulacağı kaygısıyla bu hatlara
konuşmak istemeyebilecektir. Ayrıca hilekar, işletmenin içinden birisinin olabileceği
için, bu hattın işletme içi ya da dışı eğitimli ve uzman kişilerce işletilmesi uygun
olacaktır. Son olarak; işletmenin personelinin böyle bir hattın varlığı ve nasıl
kullanabileceği konusunda aydınlatılması gereklidir” (Kandemir ve Kandemir, 2012:
23,24).
4.5.1.5. Yıllık Yolsuzluk Önleme Raporu Düzenlenmesi
Halka açık Ģirketler genellikle tüm ülkelerde rutin olarak sermaye piyasası
kurumu ve vergi idaresine rutin raporlamalar dıĢında Kurumsal Yönetim Uyum
Raporu, Sürdürülebilirlik Raporlaması yapmaktadırlar. Ancak 1980'li yıllardan
itibaren dünya ekonomisini sarsan sayısız muhasebe skandalları Ģunu ortaya
koymuĢtur ki; hisse ve finansal performansları çok iyi olan halka açık Ģirketler birkaç
gün içinde iflasa sürüklenmiĢtir. Bu kapsamda yatırımcının en önemli hakkı Ģirketin
"yolsuzluklara karĢı ne Ģekilde korunduğunu" bilmesidir. Çalıyurt, bu kapsamda
çıkarçevreleri ve özellikle hissedarlara Ģirketin her türlü yolsuzluktan korunmak için
gerekli önlemleri ne Ģekilde aldığı, ne derecede uyguladığı ve hangi sıklıkla
güncellediği konularında "Yolsuzluktan Arınmış Şirket Modeli Raporlaması"nı
önermiĢtir. Bu kapsamda Çalıyurt' un modeline göre Ģirket kendisini değiĢik
Ģekillerde yolsuzluğa karĢı koruyabilir ve bunun seviyesi farklı olabilir. Bu nedenle
224
Ģirketin
yıllık
olarak
hazırlayacağı "Yolsuzluktan
Arınmış
Şirket
Modeli
Raporlaması" (Fraud - Free Company Model), değiĢik derecelerde, Ģekillerde
olacağından ya da bir Ģirketten diğerine yolsuzluktan korunmak için farklı bütçeleme
yapılacağından dolayı bu modeli uygulayan Ģirketler için Yolsuzluktan Arınmış Şirket
Rating'i Çalıyurt tarafından önerilmiĢtir. Böylece yolsuzluk önlemede son derece
hassas davranan bir Ģirket ile bu raporlamayı sadece formalite icabı yapan Ģirketler
arasında ayırım ortaya konulmuĢ olacaktır. Bu kapsamda Çalıyurt, Yolsuzluktan
Arınmış Şirket Rating' inde üç derece önermiĢtir.
Buna göre;
Örneğin; 1.Derece Yolsuzluktan Arınmış Şirket' ler aĢağıdaki genel özelliklere sahip
olmalıdır.
-
ġirketin yazılı yönetim planlarında "her türlü etik olmayan eylemin" Ģirket
yönetimi tarafından dikkate alınacağı ve yaptırım uygulanacağı konusunda yazılı
ifade mevcuttur.
-
ġirketin yolsuzluk konusundaki kesin tutumu tüm çalıĢanlara iĢe girerken
okutturulmuĢ ve imzalatılmıĢtır.
-
ġirket çalıĢanları herhangi bir Ģekilde hediye kabul etmezler.
-
ġirketin yolsuzlukları önlemek için danıĢmanlığını yapan Yolsuzluk Ġnceleme
Uzmanı (CFE) vardır.
-
ġirkette direkt olarak Yolsuzluk Ġnceleme Uzmanı' na ulaĢılabilecek "Etik Hat"
mevcuttur.
-
ġirkette etik hat yok ise Ģirket çalıĢanlarının, Yolsuzluk Ġnceleme Uzmanına
ulaĢma imkanları her zaman mevcuttur.
-
ġirket yolsuzluk inceleme bilgisayarlı denetim teknikleri ile denetlenir.
-
ġirketin Ġç Kontrol Prosedürleri, Yolsuzluk Ġnceleme Uzmanı tarafından yıllık
olarak güncellenmekte ve Ģirket personeline eğitim verilmektedir.
-
ġirket çalıĢanlarına, yolsuzluğa karĢı korunmanın önemi hakkında düzenli
bilinçlendime eğitimleri verilmektedir (Çalıyurt, 2012: 9-13).
225
4.5.2. Analitik Ġnceleme Prosedürleri
“Geleneksel yöntemlerin başında gelen analitik inceleme prosedürleri, çeşitli
finansal ve finansal olmayan veriler ile işletme kayıtları arasında anlamlı ilişkilerin
incelenmesi sonucunda elde edilen bilgilerin, denetçi tarafından geliştirilmiş olan
beklentilere uygun olup olmadığına bakılması işlemleridir. Analitik inceleme
prosedürlerindeki temel amaç, işletmenin denetçiye veya finansal tablo kullanıcısına
sunmuş olduğu veriler ile işletme içinden ve dışından elde edilen ilgili verilerin
çeşitli şekillerde karşılaştırılarak ortaya çıkan sonuçlar ile denetim çalışmalarına ve
incelemelere yön vermektir” (Bozkurt, 2006: 151).
Analitik inceleme prosedürlerinin tanımı AICPA (Amerikan Sertifikalı Kamu
Muhasebecileri Kurumu) tarafından 1988 yılında yayınlanan SAS No:56 “Analitik
Prosedürler” yönetmeliğinde Ģu Ģekilde yapılmıĢtır; “çeşitli finansal ve finansal
olmayan veriler ile işletmenin kayıtları arasındaki anlamlı ilişkilerin incelenmesiyle
elde edilen bilgilerin, denetçi tarafından geliştirilen beklentilere uyup uymadığına
bakılması işlemlerine analitik inceleme prosedürleri adı verilmektedir” (Dönmez,
2008: 37).
SPK tarafından yayınlanan Seri X, No:22 sayılı Sermaye Piyasasında
Bağımsız Denetim Standartları Hakkında Tebliği‟nde de analitik prosedürler;
“finansal ve finansal olmayan bilgiler arasındaki inandırıcı ilişkilere dayalı
çalışmaların
ortaya
çıkardığı
finansal
bilgilerin
değerlendirilmesi”
olarak
tanımlanmıĢtır (Dönmez, 2008: 37).
“Denetçi planlama aşamasında analitik prosedürleri uygularken gerek kurum
içinden gerekse kurum dışından elde edilen bilgileri göz önünde bulunduracaktır. Bu
veri ve bilgilerin kaynakları; uygun nitelikteki dış denetim raporları, finansal
olmayan elverişli bilgiler örneğin personel sayıları vb. gibi, cari dönem sonuçlarıyla
önceki dönemleri, cari bütçeler ve tahminlerle öncekileri karşılaştırmak üzere
kuruluş yönetimince hazırlanan geçici finansal tablolar ve raporlar olabilmektedir.
Ancak analitik inceleme prosedürlerinde verilerin kullanılabilmesi için, verilerin
oluşturulacak hedeflerle ilgili ve güvenilir olması gerekmektedir. Ayrıca özellikle
226
trend tekniği uygulamalarında anlamlı sonuçlar elde edilebilmesi için yeterli sayıda
yıla ait verileri kullanmak gerekmektedir” (Ünsal, 2002: 41 - 43).
“Denetçi tüm denetim boyunca değişik şekillerde denetim teknikleri
uygulayarak mali tablolardaki rakamların veya iddiaların doğruluğunu test etmiş
olmaktadır. Denetimin tamamlanmasının ardından denetimin raporlamasına
geçmeyi istediğine göre denetim kanıtlarının yeterliliğini de zımnen kabul
etmektedir. Denetçi çalışmalarından son bir kez daha emin olmak için analitik
incelemelere başvurmaktadır. Bu çalışmalar ile denemekteki amaç olağanüstü
gelişmelerin ortaya çıkarılmasıdır” (Kaval, 2005: 158,159).
Analitik inceleme prosedürlerinin denetim çalıĢmalarında kullanılmasının ana
amaçlarını 4 baĢlık altında toplayabiliriz (Dönmez, 2008: 41):
-
MüĢterinin iĢinin anlaĢılabilirliğini sağlama
-
ĠĢletmenin faaliyetlerinin sürekliliğini sağlama kabiliyetinin belirlenmesi
-
Mali tablolardaki olası hataların varlığının tespiti
-
Denetim testlerinin detayının azaltılması
Analitik inceleme prosedürleri kullanılarak gerçekleĢtirilen denetim çalıĢması
üç aĢamalıdır (Özkul ve Özdemir, 2011: 113):
-
Hesaplar veya oranlar için beklentilerin geliĢtirilmesi
-
Denetçi tarafından geliĢtirilmiĢ beklentilerin dıĢındaki, olağanüstü ve belirgin
farklılıkların belirlenmesi
-
Belirlenen bu farklılıkların çalıĢma koĢullarındaki bir değiĢimden mi yoksa
mali tablolardaki önemli bir düzensizlikten mi kaynaklandığının araĢtırılması
4.5.2.1. Analitik Ġnceleme Prosedürleri Türleri
Denetçinin kullanacağı prosedür türüne iliĢkin vereceği kararlar Denetim
Standartları Komitesi‟nce 56 nolu standartta belirlenmiĢ olan karĢılaĢtırma türleri ile
belirlenir. Denetçi bu karĢılaĢtırmalara göre hangi prosedüre ihtiyacı olduğunu
belirleyip kullanılır. Bunlar (Bozkurt, 2007: 70 – 73 ve Dönmez, 2008: 38,39):
227
İşletme Verileri İle Önceki Yıllara Ait Benzer Verilerin Karşılaştırılması
Bu tür karĢılaĢtırmalarda iĢletmenin geçmiĢ yıllara ait verileri ile denetlenen
dönemdeki benzer verileri karĢılaĢtırılır. DeğiĢimlere dikkat edilerek çeĢitli sonuçlar
çıkartılması temel amaçtır. Bu tür karĢılaĢtırmalardan etkili bir sonuç alınabilmesi
için karĢılaĢtırılan verilerin birbirleriyle iliĢkili olması ön koĢuldur. KarĢılaĢtırma
iĢlemleri yapılırken denetçiler farklı yollar deneme imkanına sahiptirler. Bunlardan
bazıları aĢağıdaki gibi sıralanabilir:
-
Herhangi bir hesabın geçmiĢ yıllardaki bakiyeleri ile ilgili yıldaki bakiyesi
karĢılaĢtırılır.
-
Muhasebede belli hesap grupları içinde yer alan bakiyelerin önceki dönem
bakiyeleri ile karĢılaĢtırması yapılabilir.
-
ÇeĢitli oran analizleri kullanılarak ilgili yılda bulunan değerler ile önceki yıl
değerleri karĢılaĢtırılır.
İşletme Verileri İle İşletme Tarafından Belirlenmiş Bütçe ve Tahminlerin
Karşılaştırılması
Birçok iĢletme, faaliyetleri ve finansal sonuçları ile ilgili olarak bütçeler
hazırlamaktadır. Bütçeler iĢletme yönetimlerinin geleceğe dönük beklentilerini
yansıtmaktadır. Bu nedenle bütçedeki tutarlar ile gerçekleĢen tutarlar arasındaki
önemli farklar denetçi için önemli hata ve yanlıĢlıkların erken uyarısı olarak kabul
edilebilir. Denetçinin, müĢterinin fiili sonuçlarını bütçeler ile karĢılaĢtırırken iki
önemli noktaya dikkat etmesi gerekmektedir. Ġlk olarak bütçelerin gerçekçi planlar
olup
olmadıkları
değerlendirilmelidir.
Bazı
iĢletmelerin
bütçeleri
fazla
düĢünülmeden, dikkat edilmeden hazırlanmıĢ olabilir ve bu nedenle de gerçekçi
beklentiler değildirler. Böyle bir bilgi de denetim kanıtı olarak bir değer
taĢımamaktadır. Dikkat edilmesi gereken ikinci nokta ise, mevcut finansal bilginin
bütçeye uygunluk sağlanması amacıyla denetlenen firma personeli tarafından
değiĢtirilmiĢ olma olasılığıdır. Eğer böyle bir durum gerçekleĢmiĢse denetçi,
bütçelenmiĢ ve fiili tutarlar arasında bir farklılık tespit edemeyecektir. Bu nedenle
denetçiler çalıĢmalarını yaparken bu iki sakıncayı azaltacak önlemler almak
zorundadırlar.
228
İşletme Verileri İle Denetçi Tarafından Belirlenmiş Beklenen Sonuçların
Karşılaştırılması
Analitik inceleme prosedürlerinden bir diğeri de müĢteri iĢletmenin fiili
verileri ile denetçinin hesaplayarak bulduğu beklenen sonuçların karĢılaĢtırılmasıdır.
Denetçi bu prosedürü uygularken, bir hesabın bakiyesini tahmin etmek için diğer
ilgili hesaplardan yararlanabilir veya geçmiĢ yıllardaki bakiyelerin trendini
kullanabilir. Denetçi, denetlenen iĢletmenin geçmiĢ yıl bakiyelerine regresyon analizi
tekniğini uygulayarak da ilgili yılda olması gereken tutarı tahmin edip iĢletmenin fiili
verileri ile karĢılaĢtırabilir.
İşletme Verileri İle Sektör Verilerinin Karşılaştırılması
Burada amaç, iĢletmenin kayıtlarından elde edilen veya hesaplamalar sonucu
elde edilen bilgiler ile iĢletmenin faaliyet gösterdiği sektörün verilerini karĢılaĢtırarak
değerlendirmeler yapabilmektir. Yapılan bu tür karĢılaĢtırmalar iĢletmenin sektördeki
baĢarısını göstermede oldukça yararlıdır. Bu karĢılaĢtırmada özellikle iĢletmenin stok
devir hızı oranı ve kar marjı oranlarının sektör oranları ile karĢılaĢtırılması,
iĢletmenin sektör karĢısındaki durumuna iliĢkin yararlı bilgiler vermektedir.
İşletme Verileri İle Finansal Olmayan Verilerin Ortaya Koyduğu
Beklenen Sonuçların Karşılaştırılması
ĠĢletmenin finansal olmayan faaliyet verileri kullanılarak tahmin edilen
tutarlarla, fiili verilerin karĢılaĢtırılması iĢlemleridir. Örneğin, iĢletmenin üretim
faaliyetlerinde kullandığı enerji miktarı ve makina kullanım saatlerinden üretilen
mamul miktarının tahmin edilmesi, çalıĢan iĢçi sayısından ve aldıkları saat
ücretlerinden iĢletmenin üretim miktarının ve maliyetlerinin tahmin edilmesi gibi. Bu
karĢılaĢtırma biçiminde kullanılan finansal olmayan faaliyet verilerinin sağlıklı
olması esastır. Ayrıca bu karĢılaĢtırma iĢleminin hedefi, bilanço bilgilerinden çok
gelir tablosunda yer alan bilgilere yöneliktir.
229
4.5.2.2. Analitik Ġnceleme Teknikleri
Literatürde ve denetim standartlarında belirtilen analitik inceleme teknikleri
kısaca Ģunlardır:
4.5.2.2.1. KarĢılaĢtırmalı Tablolar Analizi
KarĢılaĢtırmalı tablolar analizi bir iĢletmenin iki ya da daha fazla dönemlerine
ait finansal tabloların birbirini takip eden dönemler bakımında karĢılaĢtırılarak
düzenlenmesi ve bu tablolarda yer alan kalemlerin zaman içindeki değiĢikliklerinin
incelenip değerlendirilmesidir. Diğer bir deyiĢle, karĢılaĢtırma yöntemi birbirini
izleyen iki döneme ait finansal tablolardaki aktif, pasif kalemleri ve gelir
tablosundaki hesapları ve ayrıca bunlarda meydana gelen değiĢimleri hızlıca ortaya
çıkarma iĢlemidir.
KarĢılaĢtırmalı mali tablolar analizinde, tutar veya yüzde olarak aynı iĢletmeye ait farklı dönemlerde artıĢ veya azalıĢların karĢılaĢtırmalı bir Ģekilde ortaya
konulması ve bu yolla mali tablo kalemlerine iliĢkin geliĢmelerin zaman içindeki
değiĢimlerini görme, olağandıĢı duruma dikkati çekme ve detaylı inceleme gerektiren
ölçüdeki değiĢim ve sapmaların tespiti, cari yıla iliĢkin mali tablo kalemlerinin
geçmiĢ dönemlerle kıyaslanarak cari durumun değerlendirilmesinin yapılması gibi
çeĢitli amaçlar hedeflenir.
“Yöntem, birbirini izleyen iki ya da daha fazla döneme ait mali tablolardaki
tutarlar arasındaki değişimi artış veya azalış şeklinde tutar ya da yüzde olarak, esas
alınan döneme göre saptamak suretiyle uygulanır. Yöntem miktarlarla ilgili
çizelgelerin kullanımında da kullanılabilir. Bu durumda tutar farkı yerine miktar
farklı kullanılacaktır. Ayrıca yöntem, iki tutar arasındaki farkı hem mutlak rakam ve
hem de yüzde olarak göstermeye olanak sağlamakta ve böylece mutlak rakama
oransal bir anlam vermek mümkün olabilmektedir” (Akgüç, 1998: 286,287).
230
“Yatay analizin en büyük üstünlüğü, incelenen işletmenin gelişme yönü
hakkında önemli bir görüş vermesidir. Ancak bu analizde analistin, işlemlerin daima
gerçekleştiği tarihlerde muhasebeleştirildiklerini ve bu nedenle mali tablolarda yer
alan kalemlerin çok farklı fiyat düzeylerini yansıtabileceğini özellikle dikkate alması
gerekmektedir. Mali tablolardaki bazı kalemler, para değerindeki değişiklikleri
yakından izleyebilmelerine rağmen, bazı kalemler işletme tarafından elde edildikleri
tarihteki maliyet bedelleri ile muhasebeleştirilirler. Ayrıca bazı kalemlerdeki
değişmeler, fiyat düzeyinin değişmesinden kaynaklanabilmektedir. Bu nedenle mali
tablolar yatay olarak incelenirken, mali tablolar enflasyondan arındırılıp analizi
yapılmalıdır” (Çözeli, 2008: 31).
4.5.2.2.2. Oran Analizi
Bir iĢletmenin denetlenen yıldaki hesapları arasındaki matematiksel iliĢkiler
kurularak bulunan oranlarla yapılan incelemeye “oran analizleri” adı verilmektedir.
Oran analizleri yardımıyla iĢletmenin borç ödeme gücünü, verimliliğini, kaynakların
kullanım durumunu ve karlılığını ölçmek ve bulunan oranlarla önceki yıllardaki
oranları ve sektör ortalama oranlarını karĢılaĢtırmak mümkündür (Bozkurt, 2000:
173).
Oran analizi inceleme için kullanımı en yararlı olan prosedürdür. Çünkü
denetçi bu analizde ele alacağı iliĢkilerde kendi bilgisini kullanmaktadır. Aynı
zamanda müĢteri iĢletmenin mali durumu, diğer iĢletmelerle karĢılaĢtırılmakta ve bu
karĢılaĢtırma müĢteri iĢletmenin Ģu andaki performansı ile geçmiĢ dönemlerdeki
performansının da karĢılaĢtırılmasını içermektedir.
“Analitik inceleme prosedürlerinde denetçiler tarafından çok yaygın olarak
kullanılan iki metot vardır. Bunlar; zaman serisi analizi ve yüzde metodu analizidir.
Birinci metot, cari oran veya devir hızı oranları gibi mali tablo kalemleri arasındaki
oranlar temeline dayanır. İkinci metot ise varlıkların toplamı, satışların toplamı veya
giderlerin toplamı gibi bütün toplamlar ile ilgili dikey yüzdelerin her hesap kalanı
için hesaplanarak gösterimi temeline dayanır. Oran analizinin zaman serisi metodu
ile yapılan analizinde önemli ve karşılıklı ilişki içinde bulunan bilanço kalemleri;
231
nakit sistemi, alacaklar, stoklar, maddi duran varlıklar, borçlar, yatırımlar, öz
kaynaklardır. Oran analizinin yatay yüzde metodu ile yapılan analizinde ise
hazırlanan yüzde tabloları hem bilanço hem de gelir tablosu kalemleri için
hazırlanır. Bununla beraber yapılacak olan analizin denetçiye daha fazla yardımcı
olabilmesi için bilanço kalemlerinin analizinde daha çok gelir tablosunu oluşturan
gelir ve gider kalemlerinin dikkate alınması tercih edilir” (KardeĢ, 1995: 37,38).
Oran analizinde kullanılan oran teknikleri Tablo 3‟de gösterildiği gibidir:
Tablo 3: Oran Analizi Kategorileri ve Teknikleri
Kategoriler
Oranlar
Cari Oran
Kısa Dönem Likidite Oranları
Hazır Değerler Oranı
Kısa Vadeli Yabancı Kaynakların
Toplam Aktiflere Oranı
Nakit Durumu Oranları
Net SatıĢların Nakitlere Oranı
Aktiflerin Nakitlere Oranı
Stok Devir Hızı Oranları
Stok Devir Hızı Oranı
Alacak Devir Hızı Oranı
Alacak Devir Hızı Oranları
Alacakların Ortalama Tahsil Dönemi
Oranı
Net Kar Oranı
Karlılık Oranları
Öz Sermaye Karlılığı Oranı
Aktiflerdeki Fon ArtıĢı Oranı
Dönen Varlıklar Oranı
Sermaye Devir Hızı Oranları
Aktif Devir Hızı Oranı
SatıĢların Öz Sermayeye Oranı
Kaldıraç Oranı
Finansal Kaldıraç Oranları
Borçların Öz Kaynaklara Oranı
Borç Ödeme Gücü Oranı
232
Tablo 3‟ de yer alan oran analizi teknikleri, konu üzerine yapılan literatür
araĢtırmalarının sonucunda hazırlanmıĢtır. Mali tablo okuma teknikleri olarak da
isimlendirilen söz konusu teknikler; denetçiye iĢletmenin finansal tablolarında yer
alan nakit, iĢletme varklıkları, borcu gibi kalemleri finansal ve istatiski bir biçimde
kıyaslandırmasını sağlayarak finansal tablolardaki olağandıĢılıkların tespitinde
yardımcı olur.
4.5.2.2.3. Dikey Analiz
Dikey analiz, iĢletmenin varlık yapısını, kaynak yapısını ve gelir tablosunda
karın veya zararın nasıl oluĢtuğunu ortaya koymaktadır. Bir taraftan iĢletmeyi kendi
içerisinde analiz ederken diğer taraftan baĢka iĢletmelerle karĢılaĢtırma olanağı
sağlar. Dikey yöntemi ile analiz tekniğinde, finansal tablolardaki her kalemin aynı
tabloda yer alan belirli bir kaleme veya finansal tablo toplamına oranlanmakta ve
bulunan yüzdelere göre oranlanmasını hesaplamaktır. Örnek olarak bilançodaki
toplamı ya da önemli bir hesap 100 kabul edilerek bilançodaki incelenecek hesap
türü bu yüzdelik dilime göre ele alınmaktadır. Yüzde yönteminin uygulanmasıyla
finansal tabloların anlaĢılması daha da kolaylaĢmaktadır. Finansal tablo kullanıcıları
istedikleri hesap türünü, örneğin karı, borcu, giderleri bilanço tablo toplamının
yüzdesini alarak daha kolay ve verimli olarak anlayabileceklerdir.
Denetçi iĢletmenin genel durumunu incelemek amacıyla bilanço kalemlerine
dikey analiz uyguladığında üç ana unsuru incelemeye almaktadır (Bozkurt, 2000:
171, 172):
Varlık dağılımının incelenmesi; Varlık dağılımına bakıldığında, dönen
varlık ve duran varlık dağılımı önemlidir. Dönen varlıklar içinde de
nakit, alacak ve stok dağılımı önemlidir.
Kaynak dağılımının incelenmesinde; kaynakların pasif toplamı içindeki
ağırlıkları önemlidir. Genel olarak kaynak dağılımında büyüklük
233
sırasının, öz kaynak, uzun vadeli yabancı kaynak ve kısa vadeli yabancı
kaynak biçiminde olması beklenmektedir.
Varlık – kaynak ilişkisine bakıldığında ise; kaynakların iĢletmede nasıl
kullanıldığına dikkat edilir. Örneğin; dönen varlık oranının, kısa vadeli
yabancı kaynak oranından fazla olması iĢletmenin net iĢletme
sermayesine sahip olduğunu gösterir. Aksi durumda, kısa vadeli yabancı
kaynaklarla iĢletmenin duran varlıklarının finanse edildiği ortaya çıkar ki,
bu da denetçinin denetim riskini arttırabilir.
4.5.2.2.4. Trend Analizi
Trend analizleri, analitik inceleme prosedürlerinin içinde en yaygın olarak
kullanılan türüdür. Bu analiz bir zaman serisi yöntemi olup gözlem sonuçlarının yıl,
ay veya hafta gibi bir zaman özelliğinin Ģıklarına göre sıralanmasıyla elde edilen
seriler olarak tanımlanmaktadırlar (KardeĢ, 1995: 31). Trend analizleri, denetimin
yürütülmesi aĢamasında genellikle incelenen hesabın denetçi tarafından beklenen
tutarının belirlenmesinde kullanılmaktadır. Denetimin planlanması aĢamasında,
çalıĢmaların
kapsamı
belirlenirken,
olağan
olmayan
dalgalanmaların
veya
beklenmeyen durumların belirlenmesi amacıyla trend analizleri kullanılmaktadır.
Eğilim yüzdeleri analizi, birbirini izleyen çok sayıda yıla ait bilanço ve gelir
tablolarında yer alan kalemlerin zaman içerisinde gösterdikleri eğilimleri ayrıntılı ve
dinamik olarak incelenmesini sağlar. Trend analizinde, iĢletmelerin finansal
raporlarında yer alan hesapların dönemler arasındaki artıĢ ya da azalıĢları saptanıp,
ilgili değiĢiklikler temel bir dönem alınıp o döneme göre oranları ortaya konularak
iĢletmenin geliĢim baĢarısı incelenmektedir. Hesaplar arasındaki yüzdelikler, baz
alınan dönemin hesaplarına göre hesaplanır.
234
Ayrıca denetim süreci içinde trend analizlerinin denetçiler tarafından
kullanılmasının iki ana amacı bulunmaktadır (Bozkurt, 2007: 80,81):
-
Ġlgili hesabın geçmiĢ dönemlere ait verilerinden yararlanarak, denetlenen
dönemde olması beklenen bakiyeyi tahmin etmek ve kayıtlı değer ile
karĢılaĢtırmak
-
Ġlgili hesabın geçmiĢ dönemlere ait verileri ile denetlenen döneme ait tutarın
karĢılaĢtırılarak olağan olmayan bir değiĢim olup olmadığını incelemek
Trend analizi kendi içinde iki ana dilime ayrılır (Çözeli, 2008: 30,31):
-
Basit Trend Analizi: Ġstatistiki bir temele dayanmayan, bazı basit aritmetik
hesaplarla uygulanabilen bir tekniktir. Amaca ulaĢmak için birbirini izleyen
dönmelerin (ay, yıl gibi) çok sayıda olması gerekir. Baz dönem 100 kabul
edilip, izleyen dönemin tutarları, baz döneme oranlanır. Böylece dönemler
itibariyle ilgili hesap/hesaplardaki artıĢ ve azalıĢ eğilimleri tespit edilir.
-
Regresyon Analizi: Bir hesabın bakiyesinin denetçi tarafından beklenen
değerinin bulunması istendiğinde kullanılabilecek bir tekniktir. Tekniğin
esası, tahmini yapılacak kalemin etkilendiği değiĢkenler üzerine kurulmuĢ
olmasıdır.
4.5.2.2.5. Ussallık Testleri
“Ussallık
testleri
faaliyet
bilgilerinin
bağımsız
değişkenler
olarak
kullanılarak hesaplanan tahmini tutarlara dayalı karşılaştırmaları içerir. Ussallık
testlerinin uygulanması hem trend analizinden hem de oran analizinden farklılık
göstermektedir. Trend analizi birden fazla dönemi kapsayan bir zaman iken ussallık
testleri tek döneme dayalı bir modeldir. Yine bu bağlamda oran analizinde finansal
bilgiler arasındaki ilişkilere dayalı olarak karşılaştırmalar yapılırken ussallık
testlerinde
finansal
olmayan
faaliyet
karşılaştırılmaktadır” (KardeĢ, 1995: 40).
bilgileri
arasındaki
ilişkiler
de
235
Ussallık testlerinde bağımsız değiĢkenlerden yararlanılarak, bir bağlı
değiĢkenin değiĢikliğini analizi yoluna gidilmektedir. Buradaki değiĢkenler finansal
nitelikte olmayan faaliyet verileri olabilmekte ve bu veriler üzerine denetçi beklediği
tutarlarının tahmini üzerine analiz gerçekleĢtirilmektedir.
Ussallık testlerine iliĢkin aĢağıdaki bir takım örnekler verilebilir (Dönmez,
2008: 165):
-
SatıĢlarla ilgili maaĢlar (Personel sayısı, taban maaĢ, komisyon oranları gibi
verilerle iliĢkilendirilebilir)
-
MaaĢlar (Fazla mesai saatleri, çalıĢan sayısı, çalıĢılmayan zaman, maaĢ
dereceleri gibi verilerle iliĢkilendirilebilir)
-
SatıĢların maliyeti (Üretim teknolojileri, satılan miktar, stoklar gibi verilerle
iliĢkilendirilebilir)
Ussallık testleri üç aĢamalı olarak gerçekleĢtirilir. Ġlk olarak test edilecek
hesapla ilgili değiĢkenler tanımlanır, daha sonra hesap ve değiĢkenler arasındaki
iliĢkilere ait uygun model oluĢturulur ve son olarak değiĢkenleri bir araya getirilerek
hesaba iliĢkin tahmin yapılır (KardeĢ, 1995: 41).
Ussallık testlerinin uygulanmasında karĢılaĢılan en önemli zorluk finansal
olmayan nitelikteki bilginin elde edilmesi sırasında yaĢanan güçlüklerdir. Denetçinin
ussallık testlerini uygularken kullanacağı finansal olmayan verileri tespit ederek
uygulaması oldukça zaman alıcı ve diğer testlere kıyasla maliyetli olmaktadır. Ayrıca
iĢletmenin etkin bir iç kontrol sisteminin olmadığı durumlarda finansal olmayan bu
bilgilere iliĢkin bir güvenirlik sorunu meydana gelecektir. Ussallık testlerinde ikinci
zorluk ise hesaplar ile mevcut faktörler arasındaki iliĢkilerin iyi tanımlanıp buna
dayalı olarak uygun model oluĢturulamaması ve sonucunda denetçinin yanlıĢ
sonuçlara ulaĢmasıdır. Denetçi, ussallık testlerini uygularken oluĢturacağı model çok
karmaĢık ise regresyon analizinden yararlanılabilir (Dönmez, 2008: 164 ve KardeĢ,
1995: 41).
236
4.6. Muhasebe Hilelerinin Önlenmesinde Kullanılan Yöntemler
Hile eylemlerinin hemen hemen hepsinde hile eyleminin küçük miktarlarla
baĢlayıp eğer fark edilmezse daha büyük miktarlarla devam ettiği görülmektedir.
Hile yapanları tehdit eden ya da korkutan herhangi bir durumda hırsızlık durmakta,
tehdit eden veya korkutan unsurlar ortadan kalktıktan sonra da hile eylemi devam
etmektedir. Üst yönetim veya iĢletme sahipleri tarafından yapılan hilelerin önlenmesi
daha zordur. Bu nedenle de hilenin erkenden ortaya çıkarılması kritik unsurdur.
SAS No. 99; hile üçgenindeki baskı, fırsat ve haklı gösterme arasındaki
iliĢkiden bahsetmektedir fakat makul güvenilir makul denetim seviyesi için rehberlik
etmemektedir. Etkin çalıĢan güvenilir iç kontrol sistemi, yönetimde bütünlük
sağlayacak etik ve bağımsız denetçilerin gerekli özeni göstermesi unsurları ile
aĢağıdaki anti hile üçgeni ortaya çıkmaktadır (Terzi, 2012: 146,147).
Ġç kontrol
Etik
Bağımsız Denetçi
ġekil 10: Anti – Hile Üçgeni
Kaynak: Terzi, 2012: 147
4.6.1. Kurum Yapısı, Kurum Kültürü ve Etik Değerler
“İlk olarak kültür; belli bir topluluğun, kişiden kişiye veya toplumsal iletişim,
etkileşim yoluyla sürdürdüğü ve bireylere kazandırdığı maddi veya zihinsel yaşam
237
tarzı ve dünya görüşü bileşiği, bütünleşmesi olup, varlık nedeni ve sonucu ise
çevreye uyarlanma, giderek çevreyi kendi kurumsal amaçları doğrultusunda
değiştirme olgusu ve sürecidir. Kurum kültürü ise tanım olarak, bir örgütte
çalışanların davranışlarını yönlendiren normlar, değerler, inançlar ve alışkanlıklar
sistemidir. Kurum kültürü, örgüt üyelerine değişik bir kimlik sağlar ve sosyal
kültürün birçok özelliklerini yansıtmaktadır” (Yurtsever, 2008: 58).
“Kurumsal kültürde, kalite ve dürüstlüğe öncelik verilmesi önemlidir. Bu
durum, yönetici ve çalışanların yasa ve ahlak dışı davranışları haklı çıkarma
becerisini köreltebilecektir. Bir defalık değil, sürekli ve güncelleştirilmiş olarak
yapılan etik temelli eğitimler, hile üçgenini personelin daha iyi ve çabuk algılaması
konusunda tamamlayıcı bir önlem olacaktır. Ayrıca kurumsal kültürde, ekonomik ve
sosyal sistemin başarılı ve etik olabilmesi için de, daha önce değinildiği gibi iktisadi
gücün kontrolsüz olmaması, kendini belirli konularda kayıtlı hissetmesi, serbest
piyasaların sosyal hale getirilmesi ve “kar maksimizasyonu” biçiminde ifade edilen
kutsal ve temel hedefin, sosyal, çevresel, kültürel kısıtlara tabi olacak şekilde “kar
optimizasyonu” olarak anlaşılması ve bu şekliyle yaşama geçirilmesi gerekir”
(Kandemir ve Kandemir, 2012: 28,29).
Hilenin önlenmesinde organizasyon için bütün kademelerde doğruluk ve
dürüstlük kültürünün etkin kılınması ve etik değerlerin benimsenmesi gerekmektedir.
Organizasyonlarda doğruluk ve dürüstlük kültürünü oluĢturmak için birkaç yol söz
konusudur. Bunlar (Terzi, 2012: 128 ve Özkul ve Özdemir, 2011: 87 – 92):
Üst yönetim tarafından uygun davranış modeli oluşturmak
Yönetimin tavrı olarak ifade edilen bu yol, organizasyonda güçlü bir
dürüstlük ve doğruluk kültürünün sağlanmasına yönelik ortamın kurulması ve rol
model oluĢturmasını içermektedir.
Doğru niteliklere sahip kişileri işe almak
Doğru, etik değerlere bağlı ve güvenilir kiĢilerle çalıĢmak hile ile savaĢ
sürecinde iĢletmenin en büyük avantajıdır. ĠĢe alım esnasında çalıĢan referanslarının
kontrol edilmesi ve geçmiĢlerinin araĢtırılması hırsızlık, hile ve diğer nedenlerden
238
dolayı iĢletmenin zarara uğrama ihtimalini azaltacaktır (Pehlivanlı, 2011: 48). Bir
organizasyon hileyi önlemede baĢarılı olmak istiyorsa, özellikle yüksek risk taĢıyan
pozisyonlar için iĢe alımlarda dürüst olan ve olmayan kiĢileri ayırt edebilen etkin iĢe
alma politikalarına sahip olmalıdır. Proaktif iĢe alma prosedürleri, iĢe alınacak
kiĢilerin referanslarının kontrol edilmesini, detaylı özgeçmiĢ araĢtırması yapılmasını,
dürüstlük testlerinin yapılmasını ve diğer niteliklerini kapsamaktadır.
Anti – hile eğitimleri
Eğitim faktörü, iĢletmenin her seviyesinde hilenin önlenmesi için bir
gerekliliktir. ĠĢ dünyasında baĢarılı olarak gösterilen iĢletmeler anti hile eğitimlerini,
hile riskinin azaltılması ve etkili kurumsal yönetimin yapılandırılması sürecinde
vazgeçilmez bir unsur olarak görmektedir.
Performans ve ücretlendirme programının değerlendirilmesi
Performans yönetimi, çalıĢanların iĢle ilgili uzmanlıklarının yanı sıra
davranıĢlarının ve performanslarının değerlendirilmesini içerir. ÇalıĢanların, kendi
yetenekleri hakkında iĢletmenin farkında olunmasını ve bunun sonucunda
performansın ve baĢarının ödüllendirilmesinin istemeleri doğal bir istektir. Düzenli
ve sağlam yapılan performans değerlendirmesiyle, zamanında ve planlı geri dönüĢler
potansiyel problemleri önlemenin bir yoludur. Ne yaptığını ve baĢarıya nasıl
ulaĢılacağını bilmeyen çalıĢanlar, özellikle de terfi olmayanlar, uygunsuzlukları ve
hile davranıĢlarını haklı bulurlar.
Beklentilerin organizasyonun tümüne iletilmesi ve dönemsel olarak bu
beklentilerin kabulünün yazılı olarak belgelenmesinin istenmesi
Uygun değer yargısı ve ahlak kurallarının tanımlanması, çalıĢanlarında
potansiyel sorunlar karĢısında nasıl çözüm yolu bulacakları ve bunları nasıl
raporlayacaklarına iliĢkin olarak hileye karĢı bilinçlendirme eğitimlerinin verilmesi,
kuralları ihlal edenlerin uygun Ģekilde cezalandırılması gibi konularda çalıĢılmalıdır.
239
İşten ayrılma görüşmelerinin yürütülmesi
ĠĢten ayrılan personel, firma içinde yönetimin gözleyemediği pek çok sorunu
büyük bir açıklıkla anlatabilir. Bu tür bilgilerin toplanması ve değerlendirilmesi,
firmalarda ortaya çıkabilecek olası problemleri ve olumsuz yaklaĢımları daha
önceden belirleme ve önlem alma fırsatı sağlar. Yönetim açısından bu görüĢmeler
önemli bir geri besleme kaynağıdır.
Pozitif iş ortamının oluşturulması
Bu unsur dürüstlüğe dayalı kültür için pozitif iĢ ortamının oluĢturulmasını
kapsamaktadır. AraĢtırmalar, çalıĢanların kötü muamele gördüklerini, tehdit
edildiklerini veya örgüt tarafından önemsenmediklerini hissetmelerine nazaran, örgüt
tarafından benimsendiklerini hissettiklerinde daha az hile yaptıklarını ortaya
çıkarmıĢtır.
Kötü çalıĢma ortamında hileyi destekleyen faktörler aĢağıdaki gibi
sıralanabilmektedir;
-
Uygun davranıĢları önemsemeyen ve buna dikkat etmeyen bir üst
yönetim
-
ĠĢ performansının önemsenmemesi veya negatif geri besleme
-
Organizasyon içinde eĢitsizlik sezgisi
-
Katılımcı yönetim yerine otokratik yönetim uygulanması
-
DüĢük organizasyonel sadakat
-
Uygun olmayan bütçe beklentileri
-
Gerçekçi olmayan düĢük ödeme
-
Eğitim ve terfi sisteminin zayıflığı
-
Yüksek personel devir hızı veya devamsızlık
-
Organizasyon için zayıf iletiĢim uygulamalarının olması
“İşletmelerde hile önleyici kültür çalışmalarından bir diğeri de kurum içi
kontrol kültürüdür. Kurum içi kontrol kültürü, kurumda gelişmiş etik standartlarının
varlığını, çalışanların yaptığı işlem ve eylemlerin kendisi ve kurumu açısından
yaratabileceği riskleri değerlendirebilmesi, öngörebilmesi ve davranışlarında temel
240
olarak bu saiklerle hareket etmesi gibi her çalışanın yaptığı işlemlerin ilk kontrol
sorumluluğunun kendisinde başladığının bilincinde olmasını ve her çalışanın
kurumun kontrol yapısının etkin bir üyesi olmasını içermektedir. Kurum içi kontrol
kültürünün odağında, çalışanın her şeyden önce kendi işlemlerini kontrol etmesi
yatmaktadır. Her çalışan kurum içindeki kontrol yapısının etkin bir üyesidir ve bunu
tam anlamıyla özümsemiştir ve çalışmalarına yansıtmaktadır. Ayrıca kurum içi
kontrol kültüründe asıl önemli olan, kontrollerin işlemi yapan tarafından, işlemin
yapılma aşamasında gerçekleştirilmesi, mekanizmaların bu yönde oluşturulması ve
eksiklik ile aksaklıkların bu aşamada tespit edilerek zararların oluşmasının
engellenmesidir” (Yurtsever, 2008: 59).
4.6.2. Kurumsal Yönetim
Son yıllarda yaĢanan önemli muhasebe skandalları, düzenleyici kurumların
mevcut standart ve uygulamalarını, kurumsal yönetim ilkelerini önemli düzeyde
etkilemiĢ ve bunların etkin olmadığını ortaya koymuĢtur. Bunun üzerine Amerika‟da
Sarbanes Oxley Yasası (SOX) çıkarılmıĢ ve bu yasa ile Amerika‟daki kurumsal
yönetim ilkeleri revize edilmiĢtir (Terzi, 2012: 137).
Yönetsel ve finansal raporlama zaaf ve tutarsızlıklarının önüne geçmek için
yapılan çalıĢmalar iyi yönetiĢim ve kurumsal yönetim kavramlarını gün ıĢığına
çıkarmıĢtır. Kurumsal yönetimin bu kadar önemli bir konu haline gelmesinde iĢletme
yönetimlerindeki baĢarısızlıklar, yaĢanan suiistimaller ve finansal krizlerin yanı sıra
özel sektörün artan rolü, ülkelerin birbirlerine olan bağlılıklarının artması ve
iĢletmelerin içinde bulundukları rekabet Ģartları da sayılabilir (Özkul ve Özdemir,
2011: 19). Bu nedenle kurumsal yönetimle ilgili olarak iĢletmenin baĢarısına veya
baĢarısızlığına neden olan beĢ faktör vardır. Bunlar (Süer, 2004: 51,52):
-
Üst yönetimdeki kültür ve yönetim anlayıĢının yapısı
-
Genel müdürün kurumsal yönetim uygulamalarına bakıĢ açısı
-
Yönetim kurulunun kurumsal yönetim uygulamalarına bakıĢ açısı ve
uygulama düzeyi
-
Ġç kontrollerin sağlamlığı
241
-
Yönetici ücretlendirme politikaları
Ekonomik Kalkınma ve ĠĢbirliği Örgütü‟ne (OECD) göre kurumsal yönetim
dar anlamda; Ģirketlerin yönlendirildiği ve kontrol edildiği bir sistem, daha geniĢ
anlamda ise Ģirketlerin yönetim kurulu, yönetimi, hissedarları ve diğer paydaĢları
arasındaki iliĢkiler yumağı olarak tanımlanmıĢtır (Özkul ve Özdemir, 2011: 19).
Kurumsal yönetim, finansal raporların doğruluğunu, kalitesini, Ģeffaflığını,
güvenirliğini arttırıp; iç kontrol yapısını yeterlilik ve etkinliğinin sürekli gözetimini
sağlayıp denetim fonksiyonlarının kalitesini arttırarak, Ģirketle ilgili tarafların
çıkarlarının korunmasını sağlamaktadır (Dalğar ve Pekin, 2011: 33).
“Kurumsal yönetimin etkinleştirilmesi önemli olmakla birlikte, bundan önceki
aşamada yönetici seçimi ve atamalarında, işletmede meydana gelen hile ve
manipülasyon vakalarının ve şüphelerinin dikkate alınarak etik ilkelere, lekesiz bir
öz geçmişe, bireyci ya da hizipçi değil paydaşçı bir bakış açısına; anayasaya,
yasalara ve kurallar manzumesine saygıya; ulusal ekonomik planlara ve diğer ulusal
hedeflerle uyumlu çalışmaya; yaratılan katma değerin işletme içinde ve dışında adil
ve hakça paylaşılmasına, takım çalışmasına, bilimsel ve teknik araştırma ve
geliştirme titizlik gösterilmesinin de eylemli bir ölçüt haline getirilmesi işletme
hissedarlarınca ciddi biçimde değerlendirilmelidir” (Kandemir ve Kandemir, 2012:
23).
“Kurumsal yönetim, hissedarlarca yönetim kullanımına verilen varlıklar ve
değerlerin verim sonuç verecek biçimde kullanılmasını ve yöneticilerin bu kullanım
biçimi ile alınan sonuçlar hakkında hissedarlara hesap verecek durumda
bulunmalarının amaçlayan bir sistemler topluluğudur. Bu özelliği ile kurumsal
yönetim dar anlamda bir işletmenin hissedarlarıyla ilişkilerini düzenleyen, geniş
anlamda da işletme ile toplumun ilişkilerini düzenleyen sistemler topluluğudur”
(Aysan, 2007: 18).
Yönetim kurulu, iĢletme yönetimi ile birlikte iĢletmenin temel hedeflerine
ulaĢmasını sağlamada, yasalara ve etik yapıya uyumda, baĢarılı olmada ortak bir
242
çalıĢma sürdürmek durumundadır. Yönetim kurulları bu kapsamda aĢağıda sıralanan
bazı görevlerde baĢarılı olmak zorundadır:
-
ĠĢletmenin temel politikalarının oluĢturulması ve yürütülmesi
-
Bilgi akıĢının ve finansal raporların etkili, güvenilir, doğru, dürüst ve yeterli
kalitede olmasının sağlanması
-
ĠĢletmede güçlü bir kontrol yapısının oluĢturulması ve yürütülmesi
-
Kaliteli muhasebe politikalarının izlenmesinin sağlanması
-
ĠĢletmede yapılabilecek hilelerin ortaya çıkartılmasını ve önlenmesini
sağlayacak bir düzenin kurulması
-
Bağımsız ve objektif bir bağımsız denetim ve iç denetim düzeninin kurulması
-
ĠĢletmenin karĢılaĢacağı risklerin değerlendirilip, önlemlerinin alınacağı bir
ortamın hazırlanması
Genel kabul gören tüm uluslararası kurumsal yönetim yaklaĢımlarında,
eĢitlik, Ģeffaflık, hesap verebilirlik ve sorumluluk kavramları olmazsa olmaz
kavramlar olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu kavramlar aĢağıdaki gibidir (Dalğar ve
Pekin, 2011: 23):
-
Eşitlik: ġirket yönetiminin tüm faaliyetlerinde, pay ve menfaat sahiplerine
eĢit davranmasını ve olası çıkar çatıĢmalarının önüne geçilmesini ifade
etmektedir.
-
Şeffaflık: Ticari sır niteliğindeki ve henüz kamuya açıklanmamıĢ bilgiler hariç
olmak üzere, Ģirket ile ilgili finansal ve finansal olmayan bilgilerin,
zamanında, doğru, eksiksiz, anlaĢılabilir, yorumlanabilir, düĢük maliyetle
kolay eriĢilebilir bir Ģekilde kamuya duyurulması yaklaĢımıdır.
-
Hesap Verilebilirlik: Yönetim kurulu üyelerinin esas itibarıyla anonim Ģirket
tüzel kiĢiliğine ve dolayısıyla pay sahiplerine karĢı olan hesap verme
zorunluluğunu ifade etmektedir.
-
Sorumluluk: ġirket yönetiminin anonim Ģirket adına yaptığı tüm faaliyetlerinin mevzuata, esas sözleĢmeye ve Ģirket içi düzenlemelere
uygunluğunu ve bunun denetlenmesini ifade etmektedir.
243
Türkiye‟de kurumsal yönetimle ilgili düzenlemeler halka açık Ģirketler için
SPK tarafından hazırlanmıĢtır. ġirketler bu düzenleme gereğince faaliyet raporlarında
kurumsal yönetim uyum raporu hazırlamaktadır. SPK kurumsal yönetim ilkelerinde,
kurumsal yönetim hedefleri Ģu Ģekilde sıralanmaktadır (Göçen, 2010: 109,110):
-
Pay sahiplerinin haklarının güçlendirilmesi
-
ġeffaflığın arttırılması
-
Muhasebe eksiklerinin giderilmesi
-
Yaptırımların ve bunların icrasının geliĢtirilmesi
-
Yönetim kurulunun bağımsızlığı ve sorumluluğu
-
Rekabetin teĢvik edilmesi
-
Haksız kazancın önüne geçilmesi
4.6.3. Denetim Komitesi
“Son yıllarda yaşanan muhasebe skandalları, finansal tablo hileleri ve
bankaların iflası, kamuoyunun, düzenleyici kurumların şirket sorumluluğuna ilgi
göstermelerine neden olmuştur. Bu gelişmelerin sonucu, iç kontrol ve finansal
raporlama sürecine duyulan güvenin azalmasına olmuştur. Şirket yöntemlerinin
daha fazla sorumluluk almaları istenmiştir. Bu nedenle düzenleyici kurumlar
tarafından yapılan yasal düzenlemelerde denetim komitelerinin oluşturulması ile
ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Denetim komiteleri mali raporlama sürecinin
denetlenmesi, iç denetimlerin gözetimi ve iç kontrol sistemi ile bağımsız denetçiler
arasında koordinasyonun sağlanmasına yardımcı olmak amacıyla kurulmuştur.
Türkiye‟de SPK ve BDDK tarafından yapılan düzenlemelerle denetim komitesi
uygulaması başlatılmıştır” (ÇatıkkaĢ ve Yurtsever, 2007: 79).
Denetim komitesi, yönetici olmayan üyelerden oluĢan, Ģirket genel kurulunun
bir alt komitesi olarak tanımlanabilmektedir. Bu komite, yönetim kurulu ile bağımsız
denetçi arasındaki iliĢkiyi ve koordinasyonu sağlamak amacıyla Ģirket tarafından
oluĢturulan bir alt komitedir. Ayrıca denetim komitesi, bağımsız denetçilerin
bağımsızlığını destekleyen, onlara bu konuda yardımcı olan ve bağımsız denetçilerin
görevlendirilmesi, ücretlendirilmesi, denetim faaliyetlerinin gözetimi, bağımsız
244
denetçilerin yönetim kurulu ile iletiĢimi ve anlaĢmazlıkların çözümüyle ilgilenmekte
olup bunun yanında iĢletmenin iç kontrollerini ve finansal raporlama sürecinin
izlenmesinden de sorumlu olan seçilmiĢ bir idari komisyondur (Terzi, 2012: 139 ve
Özkul ve Özdemir, 2011: 27,28).
Denetim komitelerinin baĢlıca görevleri ise (ÇatıkkaĢ ve Yurtsever, 2007:
84,85):
-
Finansal ve operasyonel faaliyetlerin gözlem altında tutulmasını sağlamak
-
Finansal tabloların gerçeğe uygunluğu ile ilgili olarak yönetim kuruluna
görüĢ bildirmek
-
Ġç ve bağımsız denetimin sağlıklı bir biçimde yapılmasını sağlamak
-
Muhasebe sistemi, finansal bilgilerin kamuya açıklanması, bağımsız denetimi
ve iç kontrol sisteminin iĢleyiĢinin ve etkinliğinin gözetimini yapmak
-
ġikayet ve bildirimleri inceleyip, sonuçlandırmak ve gerekli önlemleri almak
-
Seçilen bağımsız denetçi veya bağımsız denetim Ģirketi ile birlikte denetim
planını oluĢturmak
-
Bağımsız denetçilerle birlikte denetim raporlarının incelemek
-
Bağımsız
denetim
sonuçlarını
ve
varsa
denetim
raporunun
görüĢ
bölümündeki yorumları, önerileri inceleyerek, bağımsız denetçinin yönetime
yapmıĢ olduğu tavsiyelerin yerine getirilip getirilmediğini gözden geçirmek,
iç denetimin sunmuĢ olduğu raporları ve yönetimin bu raporlara cevaplarını
incelemek
-
ġirketin yıllık finansal raporlarını gözden geçirerek tamamlanmıĢ olup
olmadıklarını ve kendilerine iletilen bilgilere uygunluğunu belirlemek,
finansal tabloların hazırlanması sırasında ortaya çıkan önemli görüĢ
ayrılıklarını, muhasebeye ve raporlamaya iliĢkin düzenleme değiĢiklikleri de
dahil olmak üzere önemli hususları gözden geçirmek
-
Ġç ya da bağımsız denetim aracılığıyla kurumsal yönetim politikalarının
uygunluğunu gözden geçirmek
245
4.6.4. Ġç Kontrol
Ġç kontrol genel olarak bir iĢletmenin faaliyetlerinin hedefler doğrultusunda
düzenli ve verimli bir Ģekilde yürütülebilmesi için yönetimin belirlediği politikalara
uyulmasını, varlıkların korunmasını, hatalı ve hileli iĢlerin önlenmesini, muhasebe
kayıtlarının eksiksiz ve geçerli olmasını finansal bilgilerin zamanında hazırlanmasını
sağlamak amacıyla uygulanan yönteme ve iĢletme politikalarının bütünü olarak ifade
edilmektedir (ÇatıkkaĢ, 2005: 7).
“Dünyada yaşanan ve şirketlere çok ciddi zarar veren muhasebe skandalları
iç kontrol sisteminin öneminin daha da artmasına neden olmuştur. İşletmede etkin ve
sağlam bir iç kontrol sisteminin var olması, işletme çalışanlarının işletmenin
belirlemiş olduğu amaçlar doğrultusunda ne ölçüde etkin rol oynadıklarını tespit
etme imkanı tanımaktadır. Ayrıca iç kontrol sistemi vasıtasıyla işletmeye ait finansal
ve finansal olmayan işlemlerden sorumlu olanların açık bir şekilde tanımlanması
şeffaflık, eşitlik, hesap verilebilirlik ve sorumluluk ilkeleri uyarınca işletmede
kurumsal yönetimin yerleşmesini kolaylaştırmaktadır” (Atmaca, 2012: 198).
Bir iĢletmede iç kontrol yapısı aĢağıda sıralanan amaçları gerçekleĢtirmeye
yönelik örgüt yapısı, politika ve prosedürlerden oluĢmaktadır. Bunlar (Dağlar, 2012:
134):
İşletme varlıklarını korumak ve her türlü kayıpları önlemek
ĠĢletmelerin fiziksel varlıkları çalınmaya, yanlıĢ kullanılmaya ve tahribata
uygun durumdadır. Yönetim bu olumsuzlukları önlemeye yönelik kontrol unsurlarını
oluĢturmak zorundadır.
Muhasebe verilerinin doğruluğunu ve güvenilirliğini sağlamak
Sağlıklı karar almanın yolu, doğru ve dürüst bilgiyi elde etmekten
geçmektedir. Bu nedenle iç kontrol yapısında oluĢturulan politika ve prosedürler
olabildiğince bu bilgilerin doğru ve dürüst olmasını sağlamaya yönelmektedir.
246
İşletme faaliyetlerinin etkinliğini arttırmak
Bir iĢletmenin baĢlangıçta belirlediği amaç ve hedeflerine ulaĢma derecesi,
onun faaliyetlerindeki etkinliğini göstermektedir. OluĢturulan iç kontrol yapısı bu
etkinliği en üst düzeye çıkarmayı amaçlamaktadır.
Yönetim politikalarına bağlılığı sağlama
ĠĢletme yönetimi sürekli olarak çalıĢanlarına uymaları gereken kuralları
bildirmektedir. Ancak uygulamada bunlara ne derecede uyulduğu Ģüphelidir. Bu
bağlamda oluĢturulacak iç kontrol sistemi, çalıĢanların yönetim politikalarına zorunlu
olarak uymalarını sağlamayı amaçlamaktadır.
ġirket yöneticileri ve Ģirketin yönetim kurulu iç kontrol sisteminin kurulması,
bu sistemin etkin ve güvenilir bir Ģekilde çalıĢmasından sorumludur. Ayrıca,
bağımsız dıĢ denetçiler Ģirketin iç kontrol sisteminin yeterli olduğunu kanıtlamak
zorundadır.
“İç kontrol sistemi ile işletme fonksiyonları alt fonksiyonlara ayrılmakta, her
fonksiyona farklı kişiler tahsis edilerek kişilerin birbirlerini kontrol etmeleri
sağlanmakta, iyi bir belge, kayıt ve rapor sistemi ile kişilerin sorumlulukları
belirlenmekte, hata ve hile yapmaları önlenmekte, varlıklara erişim sınırlanarak
işletmede kayıplara ve kötü niyetli davranışlara izin verilmemektedir” (Kaval, 2005:
122).
COSO tarafından yapılan açıklama ile iç kontrol beĢ unsur olarak
incelenmiĢtir. Bunlar (Kaval, 2005: 125 - 132):
Kontrol ortamı
Ġç kontrol kapsamında, kontrol ortamı iĢletme üst yönetiminin iĢletmeyi
kontrol etmede temel anlayıĢı, sorunlara bakıĢı, sorun çözmede yaklaĢımı ve ahlaki
değerlere verdiği önemle kendini göstermektedir.
Risk değerlemesi
247
ĠĢletme yönetimi iĢletmeyi etkileyebilecek iĢletmeden kaynaklanan veya
iĢletme dıĢı nedenlerden kaynaklı riskleri tespit edip, karĢı önlemler almak
zorundadır. ĠĢletmenin karlılık hedeflerini etkileyebilecek ekonomik sebepler veya
iĢletmenin hukuki düzenlemelerle etkilenebilecek değiĢikliklere karĢı önlem alması
iĢletme yaĢamı için önemlidir. Ayrıca iĢletme içi sebeplerden olan iĢletmenin ürün ve
organizasyon yenilemesi veya iĢletmede oluĢabilecek hile veya hata olaylarını tespit
etmesi ve sonrasında gerekli iĢlemleri yapması iĢletme kültürü açısından önem
taĢımaktadır.
Kontrol faaliyetleri
Kontrol faaliyetlerini iĢletme üst yönetimin iç kontrol sistemini yapılaĢtırma
faaliyetleri
olarak
nitelemek
mümkündür.
Yönetimin
kendi
hedeflerini
gerçekleĢtirmek için uyguladığı önlemler bütün olarak da nitelenebilmektedir.
Kontrol faaliyetleri de önleyici, saptayıcı, yönlendirici ve tamamlayıcı faaliyetler
olarak sınıflandırılmaktadır.
Bilgi ve iletişim
Ġyi bir iç kontrol sisteminin temel unsurlarından birisi de yatay ve dikey
düzeyde bilgi alma yeteneğinin ve insanlar arasında iletiĢimin sağlanmasıdır.
Gözetim ve iç denetim
Kurulu olan iç kontrol sisteminin az maliyetli, etkin, yeni teknoloji ve
geliĢmelere uyum sağlaması ve etkin çalıĢtırılmasını için sürekli olarak güncel
tutulması için takibin yapılması gerekmektedir. Ġç denetim esas itibariyle kurulu iç
kontrol sistemin amaçlandığı gibi çalıĢıp çalıĢmadığını inceleyen ve bu yönde üst
yönetime rapor veren birimdir. Amacı ise; üst yönetim kararlarının bir yansıması
olan yönetmeliklere ve yazılı emirlere uyulma durumunun tespiti ve varsa olumsuz
olayları raporlamadır.
Muhasebe hilelerinin önlenmesinde iĢletmelerde oluĢturulacak iç kontrol
sisteminin etkin hale getirilmesinde ve geliĢtirilmesinde dikkate alınacak noktalar
Ģunlardır (Atmaca, 2012: 201,202):
248
-
Ġç kontrol sistemi, iĢletmenin amaçlarını desteklemeli, iĢletmenin risk
yönetimi ve kurumsal yönetimi ile uyumlu olmalıdır.
-
Ġç kontrol sistemi ile iĢletmede görev ve sorumluluklar belirlenerek
koordinasyon sağlanmalıdır.
-
Ġç
kontrol
sistemi,
iĢletmenin
her
çalıĢanının
amaçlara
ulaĢmada
kurullar
tarafından
performanslarını değerlendirmelidir.
-
Ġç
kontrol
sisteminde,
yeterli
yetkinliğe
sahip
sorumlulukların yerine getirildiği bir ortam oluĢturulmalıdır.
-
Ġç kontrol sistemi, iĢletmenin yönetim stratejisi, risk yönetimi, çalıĢanların
motivasyonu vb. hususları içeren kültürü desteklemelidir.
-
Ġç kontrol sistemi, risklere karĢı düzenli olarak iĢletme yönetimi ile etkileĢim
halinde olmalı ve sistemin hatalarını ve zayıf noktalarını sürekli olarak
değerlendirmeli ve izlemelidir.
4.6.5. Ġç Denetim
Uluslararası Ġç Denetçiler Enstitüsü (The Institute of Internal Auditors)
tarafından Haziran 1999‟da yapılmıĢ olan tanımıyla iç denetim; bir kurumun
faaliyetlerini geliĢtirmek ve onlara değer katmak amacını güden bağımsız ve objektif
bir güvence ve danıĢmanlık faaliyetidir (Yurtsever, 2008: 11). Ġç denetim, iĢletmenin
risk
yönetimi,
iç
kontrol
ve
kurumsal
yönetim
süreçlerinin
etkililiğini
değerlendirerek geliĢtirme amacına yönelik sistemli ve disiplinli bir yaklaĢımla
iĢletmenin hedeflerine ulaĢmasına yardımcı olur (Özkul ve Özdemir, 2011: 38).
Ġç denetim, iĢletme içi daimi statüde çalıĢan ya da iĢletme dıĢından sürekli
olarak iç denetçi statüsünde hizmet veren finansal nitelikli ve finansal nitelikli
olmayan tüm iĢletme faaliyetlerinin incelenmesidir. Diğer bir deyiĢle, kamu veya
özel sektörde kurum veya iĢletmeye bir ücret akdi ile bağlı olarak çalıĢan kiĢilerin
yönetim adına üstlenmiĢ oldukları bir denetim türüdür (Kavut vd., 2009: 37).
“İç denetimin amacı gözden geçirilen faaliyetlerle ilgili nesnel analizler,
değerlendirmeler, tavsiyeler ve yorumlar yaparak yönetimin tüm üyelerine
sorumluluklarını etkili bir biçimde yerine getirmede yardımcı olmaktır. Diğer bir
249
açıdan ise iç denetim, mali nitelikteki faaliyetler ile mali nitelikteki olmayan
faaliyetlerin gözden geçirilerek değerlemesinin yapıldığı bir denetim türüdür. İç
denetim
işletmedeki
kontrollerin
etkinliğini
ölçmeyi
ve
bu
kontrolleri
değerlendirmeyi de hedef aldığından aynı zamanda önemli bir yönetim kontrol
aracıdır” (Yurtsever, 2008: 12).
“İç denetim fonksiyonu, denetim komitesine raporlama ile risk yönetimi ve
kontrolü gözetiminde yardımcı olmakla görevlendirilmiştir. Denetim komitesi, iç
denetim işlevini yerine getiren iç denetçilerle gizli bir bilgi akışı sistemi temin
etmelidir. Tarafsızlık ve açıklık ilkelerinin sağladığı güven çerçevesinde iç
denetçilerle görüşmeler yapılmalıdır. Denetim komitesi ile iç denetçiler arasından
etkin bir iletişim ve etkileşim şirket yönetim kalitesini arttıracak ve şirket yapısını
güçlendirecektir” (ÇatıkkaĢ ve Yurtsever, 2007: 87).
Ġç denetimlerin iç varlığı, Ģirketin faaliyetleri, kontrolleri, kültürü ve hile
risklerinin çok iyi bir Ģekilde anlaĢılması ile birlikte, hileli finansal raporlamanın
tespit edilmesi ve caydırılması için etkili programların geliĢtirmesinde yönetimin
desteklenmesi amacıyla iç denetçiler iyi bir Ģekilde konumlandırılmalıdır. Ġç
denetçiler, hilenin ortaya çıkarılması potansiyelini ve iĢletmelerde yönetim hilesi
riskini değerlendirmelidir (Terzi, 2012: 147).
Ġç denetçilerin görev kapsamında olan faaliyetleri Ģunlardır (Kavut vd., 2009:
37):
-
KuruluĢun iç kontrol yapısını izlemek ve önerilerde bulunmak
-
ĠĢletmenin muhasebe iĢlemlerini ve hazırlanan raporların doğruluğunu tespit
etmek
-
ĠĢletme faaliyetlerinin bütçe hedeflerine ve planlara uygun olup olmadığını
tespit etmek
-
Yönetim
tarafından
belirlenen
politika,
yönerge
uygunluğunu tespit etmek
-
ĠĢletmedeki hata veya hileleri ortaya çıkartmak
-
Faaliyet ve uygunluk denetimlerini yürütmek
-
Yönetimin istediği özel denetimleri gerçekleĢtirmek
ve
uygulamalara
250
4.6.6. Bağımsız Denetim
“Bağımsız denetim, işletme dışından işletme ile herhangi bir organik bağı
olmayan kişi ve kurumlar tarafından yapılan denetimlerdir. Bağımsız denetim;
finansal tabloların, genel kabul görmüş muhasebe kavram, ilke ve standartlarına
uygunluğu ile bilgilerin doğruluğunun ve gerçeği dürüst bir biçimde yansıtıp
yansıtmadığının, denetçiler tarafından denetim ilke ve kurallarına göre, defter, kayıt
ve belgeler üzerinden incelenmesi ve tespit edilen sonuçların rapora bağlanması
sürecidir” (Kavut vd., 2009: 36).
“Hileleri tespit edebilme ve bazı durumlarda finansal tablolardaki hileleri
inceleme yeteneklerinden dolayı bağımsız denetçiler, hile yapılmasındaki fırsat
unsurunu azaltmada önemli bir şekilde caydırıcı rol oynayabilmektedir. Ancak
denetimin maliyetinin düşürülmesi ve daha etkin denetim çalışmasının yapılabilmesi
için bağımsız denetçiler, iç denetçiler ve iç kontrol elemanları ile birlikte
çalışabilmektedir. Bu işbirliği ve etkin iç kontrol sistemi ile denetimin kalitesi ve
verimliliği de arttırılabilmekte ve şirket denetim sürecinde denetim maliyetinde
tasarruf edebilmektedir” (Terzi, 2012: 150).
Bağımsız denetim sürecinde denetçinin bağımsız olması esastır, bu nedenle
bağımsız denetimde denetçinin aĢağıdaki koĢulları karĢılıyor olması zorunludur
(Kavut vd., 2009: 36):
-
ĠĢletme ile denetim sözleĢmesinde belirlenen tutar dıĢında bir ücret iliĢkisi
olmamalıdır ve bunun dıĢında ücret veya baĢka bir isim altında ödeme
yapılmamalıdır.
-
ĠĢletme ile herhangi bir ekonomik faaliyet içerisinde olmamalı, herhangi bir iĢ
iliĢkisi, danıĢmanlık, ticaret gibi bir iliĢki bulunmamalıdır.
-
ĠĢletme ile herhangi bir borç alacak iliĢkisi söz konusu olmamalı, iĢletmeden
borç almamalı veya borç vermemelidir.
Ayrıca bağımsız denetim ile muhasebe personelinin yaptığı kayıt ve malî
tabloların gözden geçirileceğini düĢünmesini sağlayarak iĢletmeye ve finansal tablo
251
kullanıcılarına dolaylı bir fayda sağlamaktadır. Bu durumda olan personel, hiç
denetim geçirmediği durumlara göre daha dikkatli çalıĢmakta ve gösterilen dikkat en
azından bazı yanlıĢlıkların meydana gelmesini önlemektedir. Bağımsız denetim hile
ve verimsizlikleri caydırıcı bir etki taĢımaktadır. Çünkü yeterli dikkat gösterilmesine
rağmen yine de hatalar meydana gelebilmekte ve bağımsız denetçi, bunları ortaya
çıkardığında ve iĢletme yönetimine bildirdiği takdirde gerekli düzeltmeler yapılmaz
ise, denetim raporunda görüĢünü Ģartlı olarak vermekte ve böylelikle finansal tablo
kullanıcılarını tablolardaki bilgilerin güvenilir olmadığı konusunda uyarmıĢ
olmaktadır.
Muhasebe hileleri açısından ise hile yapmayı düĢünen kiĢi muhasebe bilgi
sistemi, iç kontrol ve iç denetim açıklıklarında hile yapabilmek için yeterli fırsatı
bulduğu takdirde hile eylemini yapabilmektedir. Bu sistemler hile önlemede baĢarısız
olduğunda hile yapan kiĢi küçük miktarda hileler yaparak kendi kazancını
artırmaktadır. Ancak son hile önleyici silah olan bağımsız denetimin etkin, verimli ve
bağımsız yapılması halinde gerçekleĢmiĢ muhasebe hilelerinin saptanması, oluĢan
açıklıkların tespiti ve hile risk önleme planı ile hem oluĢan hile hem de oluĢabilecek
hilelere karĢı önlenmesi sağlanmakta ve hile yapmayı düĢünen çalıĢanlara karĢı
psikolojik bir caydırma da oluĢmaktadır.
252
SONUÇ ve ÇÖZÜM ÖNERĠLERĠ
Muhasebe biliminde yaĢanan geliĢmeler nedeniyle giderek ortaya çıkan
detaylaĢma ve karmaĢıklaĢma, finansal piyasalardaki geliĢim hızı, küreselleĢen
ticaret, Ģirket türlerindeki çeĢitlilik, mevzuat yoğunluğu ve en önemlisi hile yapmayı
düĢünen kiĢinin yetenekleri ve hayal gücü nedeniyle muhasebe hilelerinin tamamen
ortadan kaldırılması mümkün gözükmemektedir ancak muhasebe hilelerinin
engellenebilmesi mümkündür.
Finansal raporlamada veya muhasebe kayıt sürecinde yapılan muhasebe
hileleri, bir anlamda bilanço makyajlanmasıdır. Bu hileli iĢlemler iĢletmeyi
olduğundan daha karlı ya da daha düĢük karlı gösterme amacıyla yapılır. Yüksek kar
göstermek veya hisse değerini arttırmak ile ilgili amaç, Ģirketi sektöründe daha iyi bir
yerde ve piyasalarda daha baĢarılı göstererek kredibiliteyi arttırmak ve potansiyel
yatırımcılardaki mevcut sermayeyi kendilerine çekmektir. Kısaca amaç finansmanı
kolaylaĢtırmak ve finansman maliyetini düĢürmektir. Enron skandalında da
görüldüğü gibi bazen iĢletme yöneticileri yapılan hileli finansal raporlama ile
finansal tablolardaki karı arttırıp, bu suni kar artıĢı baĢarı olarak gösterildiği için prim
elde etmiĢlerdir.
Enron ile zirveye ulaĢan muhasebe skandalları ile borç ve giderlerini
gizleyerek finansal performanslarını yatırımcıların beğeneceği Ģekilde kamuya
açıklayan Ģirketler ve bu hileli açıklamaya yardımcı olan Arthur Andersen gibi
denetim firmaları gerçek olmayan kar rakamları ile kamuyu yanıltarak piyasalardaki
hisse değerlerini haksız bir biçimde yükseltmiĢtir. BaĢta iyi giden bu suni yükseliĢ
gerçek durum ile karĢılaĢınca açığa çıkmıĢ ve bu ortaya çıkan skandalla Ģirketlerin
zarar ettiği ve sonrasında iflasları açıklanmıĢtır. Bu durumun neticesinde bu
Ģirketlerin yatırımcıları büyük ölçüde zarar etmiĢtir. Yeni yolsuzlukları engellemek
amacıyla baĢta ABD‟de kurulan Sertifikalı Hile Denetçileri Birliği (ACFE) gibi hile
denetimi kuruluĢları ile ülkemizde SPK, Kamu Gözetimi ve Muhasebe ve Denetim
Standartları Kurumu, Ġç Denetim Enstitüsü, Kurumsal Yönetim Derneği, Kurumsal
Sosyal Sorumluluk Derneği, ġeffaflık Örgütü Türkiye ġubesi ve TÜRMOB gibi
253
kuruluĢlar hile riskini azaltabilecek kurumsallaĢma faaliyetleri ile bağımsız denetim,
muhasebe ve denetim standartları konularında çalıĢmalar yapmaktadırlar.
Ülkemizde halka açık iĢletmelerde yaĢanan muhasebe hile vakalarında
yapılan incelemede ortaya çıkan sonuçta; Vergi Kanunları, Sermaye Piyasası, Türk
Ticaret Hukuku mevzuatında "muhasebe hilesi" nin tanımı yapılmadığından bir
kargaĢa ve tespit edememe mevcuttur. Herhangi olay yaĢandığından bu durum; hile,
manipülasyon, yolsuzluk, usulsüzlük Ģeklinde tanımlanmaktadır. Muhasebe hilesi
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nda sadece bir kavram olarak yer almıĢtır. 6362 sayılı
SPKn‟nunun 112. Maddesinde, "muhasebe hilesi"ne usulsüzlük kavramının altında
değinilmiĢtir. Muhasebe hilesini önleme, ortaya çıkarma ve denetiminin, baĢta Ģirket
çalıĢanları ve sonrasınd adli ve idari birimler tarafından tanımlanması ve teĢhis
edilmesi için, ayrı bir "muhasebe kanunu" nun olması ve kanun içinde tek tek
muhasebe hilelerinin tanımlanması gerekir. Ülkemizde bu Ģekilde belirgin bir tespit
yapılamadığından “muhasebe hilesi” yokmuĢ gibi davranılmaktadır. Muhasebe
kanunun olmaması nedeniyle muhasebe hilesi alt türleri olan; rüĢvet, irtikap, sahte
fatura TCK altında suç olarak incelenmekte, diğer hile türlerinden olan hileli finansal
raporlama SPKn‟nun 112. Maddesinde usulsüzlük olarak incelenmektedir. Bu durum
muhasebe hilelerinin ortaya çıkartılması ve olayın aydınlatılmasını zorlaĢtırmakta,
muhasebe hilesi vakalarında yapılacak araĢtırmalara da engel olabilmektedir.
Muhasebe hilelerinin ortaya çıkarılması ve önlenmesi konusunda asıl ve
birincil sorumluluk iĢletme yönetimine ve yönetimden sorumlu kiĢilere aittir.
ĠĢletmenin yönetimi ise yönetim kuruluna aittir ve yönetim kurulu iĢletmenin kanuni
temsilcisidir. Yönetim kurulu iĢletmenin en önemli stratejik organı olup uzun vadede
hissedarlarına sürekli kazanç yaratmak amacıyla, üst düzey karar alma, yürütme ve
temsil iradesi olarak iĢletmeyi aktif olarak yönlendirir. Yönetim kurulu aynı zamanda
iĢletmenin yatırımcılarına, müĢterilerine, çalıĢanlarına, tedarikçilerine ve toplumdaki
diğer çıkar gruplarına karĢı hesap vermekle mükelleftir.
ĠĢletmelerin kamuyu aydınlatma aracı olarak kullandıkları finansal raporlar,
iĢletmeler ile finansal piyasalar arasında bir köprü görevindedirler. Bu nedenle
iĢletmelerden, Ģeffaf, güvenilir ve karĢılaĢtırılabilir bilgiyi zamanında alan paydaĢlar
254
doğru zamanda doğru karar verebileceklerdir. Sermaye piyasalarında belirtilen
Ģeffaflık anlayıĢı içinde kamunun aydınlatılması, yatırımcıların sermaye piyasası
araçları hakkında tam ve doğru olarak bilgilendirilmesi de kaliteli muhasebe
standartlarının oluĢturulması ve uygulanması ile sağlanabilmektedir. Muhasebe
standartlarına göre hazırlanmıĢ finansal tablolarda sağlanan ĢeffaflaĢma ve hileli
finansal raporlamanın engellenmesi ile yatırımcılar tarafından alınacak yanlıĢ
kararların önüne geçilebilecektir. Bu sayede piyasalara gelen doğru bilgilerle yapılan
yatırımlar baĢta finansal piyasalar olmak üzere ülke ekonomisine önemli katkı
sağlanacaktır.
ĠĢletmeler, yönetim kurulu ve yöneticiler tarafından yönetildiklerinden
yöneticilerin hile konusuna bakıĢ açıları ve yorumları da büyük önem kazanmaktadır.
ÇalıĢanların insan olduğu ve insanların hata yapabilecekleri, göz önünde
bulundurulmalı, oldukça dürüst bilinen bireylerin bile, üzerlerine yeterli baskı
uygulayan bir çevrede hile yapabilecekleri unutulmamalıdır. Dolayısıyla hile üçgeni
asla göz ardı edilmemelidir. Bu baskılar arasında önemli türlerden biri de personele
aĢırı ve gereksiz baskı olarak belirtilen mobbing olaylarıdır. Bu tarz baskılardan
oluĢan korku kültürü, personeli hile eyleminden uzaklaĢtırmamakta aksine daha da
yakınlaĢtırmaktadır. Adil ve etik bir kurum kültürünün çalıĢanı sarmalayıp kendi
içine çektiği ve dolayısıyla etik olmayan davranıĢlara karĢı da caydırıcı olduğu
açıktır.
Hile eyleminin önlenmesinde en önemli etkenlerden biri de caydırıcılık
faktörüdür. ĠĢletme yönetimi, yöneticileri ve çalıĢanları tarafından yapılan muhasebe
hilesi; iĢletme, iĢletme varlıkları üzerinde bir kayba yol açtığından hile eylemi bir
malın çalınması gibi suçtur. Bu tarz hile olayları kamuoyu ile paylaĢılması iĢletmenin
değerini düĢürebileceği düĢünüldüğünden Ģirket içinde kalmaktadır. Ancak iĢletme
içerisinde hile olaylarının tekrar meydana gelmemesi için hile eylemleri adli
mercilere bildirilmeli ve ayrıca adli takibin sonuçları basın yoluyla duyurularak etkin
bir caydırıcı kültür iĢletmeler arasında oluĢturmalıdır. Özellikle finansal raporları
kamuya açıklayan halka açık iĢletmeler için, kamunun ve kamuoyunun aldatılması,
yatırımcıların yanlıĢ karar almasına neden olmaktadır. Dolayısıyla hatalı yatırımlar
yatırımcıları zarara uğratmakta, ciddi bir suç sayılarak tespiti halinde ağır cezai
255
sorumluluklara neden olmaktadır. Ancak bu durum çalıĢanlara iletilmemektedir bu
durumda caydırıcılık etkisini kaybetmektedir.
ĠĢletmelerin hile vakalarına karĢı bağıĢıklık sistemi olarak belirtilebilecek
etkin bir iç kontrol sistemi hile üçgeni içinde yer alan fırsatı engelleyen birincil iç
faktördür. Etkin bir iç kontrol sistemi hile yapmayı düĢünen çalıĢana hileyi yapacak
fırsatı tanımaz. Her iĢletmenin iç kontrolü kendine özgüdür. ĠĢletmelerin faaliyet
alanı, organizasyon yapısı, personel sayısı, kurum kültürü, etik değerleri gibi
iĢletmenin karakteristik öğelerini dikkate alarak iç kontrol sistemini iĢletmeye göre
tasarlanması halinde, iç kontrol sisteminin verimliliği artmaktadır. Ayrıca iç kontrol
sisteminin iĢleyiĢi düzenli olarak kontrol edilmeli, geliĢen olaylara, teknolojiye göre
gözden geçirilmeli ve gerekli güncelleĢtirmeler yapılmalıdır. Bu güncelleĢtirmeler ile
birlikte iç kontrol personelinin yeniliklere göre eğitimlerinden kaçınılmamalıdır.
Arthur Andersen‟in denetim görevinde olduğu skandallarda, denetimin ahlakı
ve bağımsızlığının önemli bir konu olduğu ortaya çıkmaktadır. Bağımsız denetim
firmaları, daha fazla kazanç elde etme isteği nedeniyle bağımsız denetim
hizmetlerinin yanı sıra denetimde bulunduğu iĢletmelere muhasebe ve finans
konularında danıĢmanlık ve eğitim hizmetleri vermektedir. Bu durum denetim
firması ve denetlenen iĢletme arasında, denetleyen ve denetlenen iliĢkisi dıĢında
hizmet satan ve müĢteri gibi ikincil bir iliĢki yaratmakta bu da denetimin
bağımsızlığını ve ahlakını etkilemektedir. Bağımsız denetim firmaları, denetim
faaliyetlerinde tespit ettiği hile vakalarına bağımsız denetimin hizmeti ve
danıĢmanlık hizmetinden edindiği kazançları ve müĢterisini kaybetmemek amacıyla
göz yummaktadır. Denetim mesleğinin ahlakını zedelememek ve muhasebe hilelerini
önlemek için denetimin bağımsızlığı açısından bağımsız denetim firmalarının
danıĢmanlık ve eğitim faaliyetlerine bir düzenleme getirilmelidir.
Muhasebe hilelerini gerçekleĢtiren kiĢiler iĢletme personeli olduğu için
muhasebe hilelerinin önlenmesinde muhasebe, finans ve iç kontrol bölümlerinin yanı
sıra insan kaynakları ile ilgili bölümlere de büyük rol düĢmektedir. ĠĢletme
personeline iĢe alım, mülakat değerlendirme sürecinde öz geçmiĢlerinin etkin olarak
değerlendirilmesi gerekir. Adayın özgeçmiĢinde bilgilerin özellikle eğitim ve iĢ
256
deneyiminin doğruluğu sağlanmalıdır. Bu konuda eğitim açısından adayın son mezun
olduğu üniversitenin ilgili biriminden teyidi alınmalıdır. ĠĢ deneyimi açısından
adayın öncesinden çalıĢtığı iĢletmelerde hile olaylarının yaĢanıp yaĢanmadığı
araĢtırılması, adayın son iĢ yerinden iĢten ayrılıĢ nedeninin iĢ yerinden öğrenilmesi
gibi adayın sicilinin araĢtırılması hile eyleminin önlenmesinde etkin bir unsurdur.
Ayrıca iĢletme personeline yönelik kariyer planlaması açısından terfi sisteminin adil
ve etkin olması hileyi yaratan baskı unsurlarından birini de pasifize etmektedir.
ĠĢletme personeline yönelik performans sisteminde de performans sisteminin
gerçekçi ve gerçekten eriĢebilir olması gerekmektedir. Performansı artırmak için
yapılan yüksek hedeflemeler ve hedeflemeleri tutturmak için yapılan baskı,
performansı artırmak yerine iĢletme personelini performansı yakalamıĢ gibi
göstermek amacıyla hilelere yönlendirmektedir.
257
KAYNAKÇA
KĠTAPLAR
AKBULAK Sevinç ve AKBULAK Yavuz (2004): Sermaye Piyasası Araçları
Ve Halka Açık Anonim ġirketler, 1. Baskı, Beta Yayıncılık, Ġstanbul
AKGÜÇ Öztin (1998): Finansal Yönetim, 7. Baskı, Avcı ol Basım Yayım,
Ġstanbul
ALTAġ Soner (2010): Türk Ticaret Kanunu Tasarısına Göre Anonim Ve
Limited ġirketlerde ġirket Denetimi, 1. Baskı, Seçkin yayıncılık, Ankara
AKTAġ Hüseyin (2009): Hisse Senetleri Piyasasında Muhasebe Bilgilerinin
Önemi ve ĠMKB’de Değer ĠliĢkisi Analizi, 1. Baskı, Gazi Kitabevi, Ankara
AYDIN Süleyman ve YILMAZER Yakup (2006): Yolsuzluk ve Mali Suçlar, 1.
Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara
BAYRAK Sabahat (2001): ĠĢ Ahlakı ve Sosyal Sorumluluk, 1. Baskı, Beta
Basım Yayın, Ġstanbul
BAYRAKLI H. Hüseyin; ERKAN Mehmet ve ELĠTAġ Cemal (2012):
Muhasebe ve Vergi Denetiminde Muhasebe Hata ve Hileleri, 1.Baskı, Ekin
Basım Yayım Dağıtım, Bursa
BOLAK Mehmet (2001): Sermaye Piyasası, Menkul Kıymetler ve Portföy
Analizi, 2.Baskı, Beta Basım Yayın, Ġstanbul
BOZKURT Nejat (2009): ĠĢletmelerin Kara Deliği Hile ÇalıĢan Hileleri, 1.
Basım, Alfa Basım Yayım, Ġstanbul
BREALEY Ricard A., MYERS Stewart C. ve MARCUS Alan J. (2005): ĠĢletme
Finansının Temelleri, 1. Baskı, Literatür Yayıncılık, Ġstanbul
BRIGHAM Eugene F. (2003): Fundamentals of Financial Management,
7.Baskı, The Dryden Press
CAN Halil, TUNCER Doğan ve AYHAN D. YaĢar (2001): Genel ĠĢletmecilik
Bilgileri, 1. Baskı, Siyasal Kitabevi, Ankara
258
CĠVAN, Mehmet (2010): Sermaye Piyasası Analizleri ve Portföy Yönetimi, 1.
Baskı, Ekin Yayınevi, Bursa
COENEN Tracy (2008): Essentials Of Corporate Fraud, John Wiley and Sons
Ġnc, New York
ÇALGAN Erkan (2008): Muhasebe Denetimi, ĠSMMO Yayınları, Yayın
No:113, Ġstanbul
ÇALIYURT Kıymet ve IDOWU Sam (2012): Emerging Fraud Fraud Cases
from Emerging Economies, Springer.
ÇELĠK Orhan (2007): ĠĢletmelerde Muhasebe Bilgisi ve ġirket Demokrasisi,
1.Baskı, Siyasal Kitabevi, Ankara
DĠELTZ Graham ve GĠLLESPIE Nicole (2012): The Recovery of Trust: Case
Studies of Organisational Failures and Trust Repair, The Ġnstiute of Business
Ethics, London.
DĠNÇER Ömer (1996): ĠĢletme Yönetimi, 1. Baskı, Beta Basım Yayım, Ġstanbul
ERDAMAR Cengiz ve BASIK Feryal (2006): Finansal Muhasebe ve Tek
Düzen Muhasebe Sistemi, 2. Baskı, Arıkan Yayıncılık, Ġstanbul
EREN Erol (1991): Yönetim ve Organizasyon, Ġstanbul Üniversitesi ĠĢletme
Fakültesi Yayınları, Ġstanbul.
GAUGHAN, A. Patrick (2005); What Can Go Wrong and How To Prevent Ġt,
John Wiley & Son Ġnc. USA
GÖKCAN H. Tahsin (2008): Görevi Kötüye Kullanma, Banka Zimmeti,
Ġrtikap, RüĢvet Suçları ve Kamu Ġdaresine KarĢı ĠĢlenen Suçlar, 1. Baskı,
Seçkin Yayıncılık, Ankara
GÜRBÜZ Hasan (1995): Muhasebe Denetimi, 4. Baskı, Bilim Teknik Yayınevi,
EskiĢehir
259
GÜREDĠN Ersin (2007): Denetim ve Güvence Hizmetleri SMMM ve
YMM’lere YÖNELĠK ĠLKELER ve TEKNĠKLER, 11. Bası, Ġstanbul, Arıkan
Yayın
HAFTACI Vasfı (2007): Muhasebe Denetimi, 1. Baskı, Avcı Basım, Ġstanbul
JENKĠNS Gregory (2003): The Enron Collapse, Pearson Education, New Jersey.
JONES Nick ve JONES Michael (2011): Creative Accounting: Fraud and
Ġnternational Accounting Scandals, John &Wiley, USA
KAĞNICIOĞLU
Deniz
(2007):
Endüstri
ĠliĢkiler
Boyutuyla
Sosyal
Sorumluluk, 1. Baskı, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları, EskiĢehir
KARSLI Muharrem (2004): Sermaye Piyasası, Borsa ve Menkul Kıymetler, 3.
Baskı, Alfa Yayınları, Ġstanbul
KAVAL Hasan (2005): Muhasebe Denetimi Uluslararası Finansal Raporlama
Standartları Uygulama Örnekleriyle, 1. Baskı, Gazi Kitabevi, Ankara
KAVUT Lerzan, TAġ Oktay ve ġAVLI Tuba (2009): Uluslararası Denetim
Standartları Kapsamında Bağımsız Denetim, ĠSMMMO Yayınları Yayın
No:130, Ġstanbul
KOÇ Özlem Ġ. (1998): ġirketlerin Halka Açılması ve Bir Uygulama, 1. Baskı,
SPK Yayın No:118, Ankara
KORKMAZ Sevinç (2009): ĠĢletmelerin Sosyal Sorumlulukları, 1. Baskı, Umut
tepe Yayınları, Kocaeli
KULA Veysel (2006): Kurumsal Yönetim Hissedarların Korunması
Uygulamaları ve Türkiye Örneği, 1. Baskı, Papatya Yayıncılık, Ġstanbul
KÜÇÜKSÖZEN Cemal (2005): Finansal Bilgi Manipülasyonu, Nedenleri,
Yöntemleri, Amaçları, Teknikleri, Sonuçları Ve Ġmkb ġirketleri Amprik Bir
ÇalıĢma, Sermaye Piyasası Kurulu Yayın No 185, Ankara
260
MARKHAM Jerry W. (2005); Financial History of Modern U.S. Corporate
Scandals, M.E. Sharpe Ġnc.
MUCUK Ġsmet (2005): Modern ĠĢletmecilik, Gözden geçirilmiĢ 15. Basım,
Türkmen Kitabevi, Ġstanbul
ÖZKUL ULUCAN Fatma ve ÖZDEMĠR ALMALI Zehra (2011): ĠĢletmelerde
Hile Riski Yönetimi, Yöneticiler Ġçin Temel Uygulama Adımları, 1. Baskı,
Beta Basım, Ġstanbul
ÖZÜPEK, Nejat (2005): Kurum Ġmajı Ve Sosyal Sorumluluk, 1.Baskı, Tablet
Kitabevi, Konya
PEHLĠVANLI Davut (2011): Hile Denetimi, Metodoloji ve Raporlama, 1.
Baskı, Beta Yayıncılık, Ġstanbul
REZAEE Zabihallah (2002): Financial Statement Fraud, Prevention And
Detection, John Wiley and Sons Ġnc.
SABUNCUOĞLU Zeyyat ve TOKOL Tuncer (1995); ĠĢletme, 1. Baskı, Rote
Ofset, Bursa
SAYAR,
A.R.Zafer
(2003);
Bankaların
Halka
Açılması
ve
Banka
Yatırımcılarının Korunması, 1. Baskı, Sermaye Piyasası Kurulu, Ankara
SELĠMOĞLU KardeĢ Seval ve UZAY ġaban (2008): Muhasebe Denetimi, 1.
Baskı, Gazi Kitabevi, Ankara
SEVĠLENGÜL Orhan (2009): Genel Muhasebe, 15. Baskı, Gazi Kitabevi,
Ankara
SĠNGLETON W. Tommie ve SĠNGLETON J. Aaron (2010): Fraud Auditing
and Forensic Accounting, Fourth Edition, John Wiley And Sons Ġnc.
SÜER Ayça Zeynep (2004): Muhasebe Uygulamalarında Enron Vakasının
Yeri Ve Önemi Ve Ülkemiz Muhasebe Uygulamaları Üzerindeki Etkisi, 1.
Baskı, ĠSMMMO Yayınları, Ġstanbul
261
STIGLITZ E. Joseph (2003): 90’ların YükseliĢi; Dünyanın En Parlak 10 Yılının
Hikayesi, 1. Baskı, CSA Yayın Ajansı, Ġstanbul
ġĠMġEK Mehmet ġerif (2007): ĠĢletme Bilimlerine GiriĢ, 14. Baskı, Yelken
Basım Yayın Dağıtım, Ġstanbul
TANÖR Reha (2003): Finansal Kriz ve Sermaye Piyasası, 1. Baskı, TSPAKB
Yayınları, Ġstanbul
TEOMAN, Ömer (1983): Anonim Ortaklıkta Pay Sahibinin Oy Hakkından
Yoksunluğu, 1.Baskı, ĠĢ Bankası Vakfı Yayınları, Ankara
TERZĠ Serkan (2012): Hileli Finansal Raporlama Önleme ve Tespit, ĠMKB
Ġmalat Sanayinde Bir AraĢtırma, 1. Baskı, Beta Yayıncılık, Ġstanbul
TOROSLU Nevzat (2001): Ceza Hukuku, 1. Baskı SavaĢ Yayınevi, Ankara
TRACY L. Coenen (2008): Essentials of Corporate Fraud, John Wiley and
Sonc Ġnc. New York.
TROUT Jack (2001): Büyük Markalar Büyük Hatalar, Media Cat Yayınları,
Ġstanbul
TUNCER Doğan, AYHAN Doğan YaĢar (2007): Genel ĠĢletmecilik Bilgileri, 1.
Baskı, Siyasal Kitabevi, Ankara
TÜREL Ahmet (2011): Worldcom Skandalı; Muhasebe Hileleri, 1. Baskı,
Türkmen Kitabevi, Ġstanbul
ÜLGEN Hayri ve MĠRZE Kadri (2007): ĠĢletmelerde Stratejik Yönetim, 1.
Baskı, Arıkan Basım, Ġstanbul
ÜNSAL Ġbrahim (2002): AraĢtırma Teknikleri; Denetçi Yardımcılarına
Verilen Ders Notları, Temmuz 2002, SayıĢtay Yayınları, Ankara
ÜNSALAN Erdal ve ġĠMġEKER Bülent (2006): Temel ĠĢletmecilik Bilgileri,
Gözden geçirilmiĢ 2. Baskı, Detay Yayıncılık, Ankara
262
VONA Leonard (2008): Fraud Risk Assessment: Building A Fraud Audit
Program, John Wiley and Sonc Ġnc. New York.
WELLS Joseph T. (2008): Principles of Fraud Examination, John Wiley and
Sonc Ġnc. New York.
WELLS Joseph T. (2010): Corporate Fraud Handbook Prevention And
Detection, John Wiley and Sonc Ġnc. New York.
YURTSEVER Gürdoğan (2008): Bankacılığımızda Ġç Kontrol, Türkiye
Bankacılar Birliği Yayınları, Yayın no: 256, Nisana 2008, Ġstanbul
MAKALELER
ABDĠOĞLU, Hasan (2007): “Vergi Denetiminde Kırmızı Bayrakların Kullanımı”
Muhasebe ve Finansman Dergisi, Sayı:36, Ekim 2007
ABDĠOĞLU, Hasan (2007): “Hilelerin Önlenmesi Ve Ortaya Çıkarılmasına
Yönelik Proaktif YaklaĢımlar”, Muhasebe ve Denetime Bakış, Mayıs 2007.
AKKAġ, Murat Engin (2007); “Denetimde Benford Kanunu‟nun Uygulanması”,
Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:9, No:1
AKYEL, Nermin, KARACA, Nevran (2005) “Bağımsız Denetim Açısından Etik
ve Yaratıcı Muhasebe Uygulamaları” Mali Çözüm Dergisi, Sayı 72
ALPTÜRK Ercan (2007); “Bilanço Oyunları ve Muhasebe Hileleri”, Vergi ve
Muhasebeciyle Diyalog Dergisi, Sayı 233
ARZOVA, S. Burak (2003); “ĠĢletmelerde ÇalıĢanlar Tarafından Yapılan
Hilelerin Kırmızı Bayraklar Yoluyla Ġzlenmesi”, Muhasebe ve Finansman
Dergisi, sayı 20
ATMACA, Metin (2012); “Muhasebe Skandallarının Önlenmesinde Ġç Kontrol
Sisteminin EtkinleĢtirilmesi”, Afyon Kocatepe Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt:14,
Sayı:1
263
AYSAN, Mustafa (2007); “Muhasebe ve Kurumsal Yönetim”, Muhasebe ve
Finansman Dergisi, Sayı: 35
BAYAZITLI, Ercan (2002); “Sürekli Denetim: Geleceğin Denetimi”, Muhasebe
ve Denetime Bakış Dergisi, ġubat 2002.
BENSTON J. George ve HARTGRAVES, L. AL (2002); “Enron; What
Happened And What We Can Learn From It”, Journal Of Accounting And Public
Policiy 105 – 127
BERESFORD, Dennis R., KATZENBECH, Dana R., RAHHUNANDAN, K.
(2003); “Report Of Investigation” Special Investigative Committee of the Board of
Directors of WorldCom, Ġnc, March 31, 2003.
BEKTÖRE, Sabri (2003); “Muhasebe Mesleği, Etik ve Enron Olayı”, Anadolu
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:XIX, Sayı: 1 – 2
BHASĠN, Madan (2012); “Corporate Accounting Frauds: A Case Study Of
Satyam Computers Limited”, International Journal Of Contemporary Business
Studies, Vol:3, No: 10
BOOSTROM,
Rob
(2011);
“
Tyco
Ġnternaitonal;
Leadership
Crisis”
http://danielsethics.mgt.unm.edu/pdf/Tyco%20Case.pdf
BOZKURT, Nejat (2000); “ĠĢletme ÇalıĢanları Tarafından Yapılan Hileleri
Doğuran Nedenler”, Yaklaşım Dergisi, Yıl 8, Sayı 92
BOZKURT, Nejat (2000); “Mali Tablolarda ĠĢletme Yönetimleri Tarafından
Yapılan Muhasebe Hileleri”, Marmara Üniversitesi Muhasebe Araştırma ve
Uygulama Merkezi, Muhasebe Finansman Dergisi, Yıl 9, Sayı 12, Ġstanbul
BUCKHOFF,
Thomas,
CLĠFTON
James
(2004);
“Exotic
Embezzling;
Investigating Off Book Fraud Journal Of Schemes” Financial Crime, Vol 1. No. 3
BUCHHOLZ, K. Alexander (2012); “Sas 99: Deconstructing The Fraud Triangle
and Some Classroom Suggestions”, Journal of Leadership Accountability and
Ethics, Vol:9, No:2
264
BUTALA, Amy, KHAN, Zafer U. (2008); “Accounting Fraud at Xerox
Corporation”
CANKAR, Ġsa (2006); “Denetimin Yeni Paradigması: Sürekli Denetim” Sayıştay
Dergisi, Sayı: 61
CERNUġÇA, L (2007); “Ethıcs In Accountıng: The Consequences Of The Enron
Scandal” Lucrărı Ştııntıfıce, Serıa I, Vol. XIII
CEYLAN, Ali (2001); “ġirketlerin Halka Açılmaları”, Muhasebe ve Finansman
Dergisi, Sayı 9, Ocak 2001.
ÇATAL, M. Faruk, ÖNDEġ, Turan (2007); “Doğu Anadolu Bölgesinde
Kobi‟lerin Açılmama Nedenleri Üzerine Amprik Bir AraĢtırma ”, Atatürk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 10, Sayı 2
ÇATIKKAġ Özgür ve ÇALIġ Ercan (2007); “ĠĢletmelerde Muhasebe Hilelerinin
Önlenebilmesi Ġçin Hile Belirtileri” Muhasebe ve Bilim Dünyası Dergisi, Cilt 9,
Sayı 2
ÇATIKKAġ, Özgür ve YURTSEVER, Gürdoğan (2007); “Türkiye Uygulamaları
Açısından Denetim Komiteleri Üzerine Bir Değerlendirme”, Mali Çözüm Dergisi,
Sayı:81
ÇALIYURT, TUNCA Kıymet (2007); “Muhasebe Hile Eğitiminde Uluslararası
GeliĢmeler Ve Türkiye Açısından Değerlendirme”, XVI. Türkiye Muhasebe
Eğitimi Sempozyumu, 23 – 27 Mayıs 2007, Antalya
ÇITAK, Nermin (2009); “Yaratıcı Muhasebe Hileli Finansal Raporlama mıdır?”
Mali Çözüm Dergisi, Sayı 91
ÇÖZELĠ, Gökhan (2008); “Uluslararası Denetim ve Güvence Standartları:
Analitik Prosedürler” Mali Ufuklar Dergisi, Ekim – Aralık 2008
DALĞAR, Hüseyin ve PEKĠN, Sait (2011); “Kurumsal Yönetim Ġle Finansal
Tablo Mnipülasyonu Arasındaki ĠliĢki; ĠMKB Kurumsal Yönetim Endeksinde Yer
Alan ġirketlerde Bir AraĢtırma” Mali Çözüm Dergisi, Sayı: 107
265
DALKILIÇ, A. Fatih (2008); “Mesleki Yargı Sürecinin Muhasebe Standartları
Kapsamında Ġncelenmesi” Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, Cilt 10, Sayı 3
DEJONG, Abe; DEJONG, V. Douglas; GERARD, Mertens; ROOSENBOOM,
Peter (2007); “Investor Relations, Reputational Bonding And Corporate
Governance: The Case Of Royal Ahold”, Journal Of Accounting And Public
Policy.
DARMAN, MANĠSALI, Güler (2004); “Uluslararası Finansal Raporlama
Standartlarının Kurumsal Yönetim Üzerindeki Etkileri”, Milletlerarası Ticaret
Odası Finans Komitesi
http://www.cgscenter.org/doc/UFRSNINKURUMSALYONETIMUZERINDEET
KILERI.pdf
DHARAN, G. Bala (2002); “Financial Engineering with Special Purpose
Entities”,
http://faculty.washington.edu/widdison/Articles/Special%20Purpose%20Entities.p
df
DUMANOĞLU, Sezai (2005); “Hata ve Hile Ayrımı; Hile Denetimi” Marmara
Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt 10 Sayı 1
EMĠR, Murat (2008); “Hile Denetimi” Mali Çözüm Dergisi, Sayı 86, Mart –
Nisan 2008
ERDOĞAN, Melih (2001); “Muhasebe Hilelerinin Ortaya Çıkarılmasında
Benford Yasası”, Muhasebe ve Denetime Bakış Dergisi, Ocak 2001
GAVRĠDĠS, Michael, FĠCARELLA, Nicola (2004); “Enron And Parmalat Two
Twin Parables” European School Of Economics, Nottingham Trent University.
GĠROUX, Gary (2008); “What Went Wrong? Accounting Fraud And Lessons
From The Recent Scandals”, Social Research, Vol 75, No 43, Winter 2008
266
GÖÇEN, Ayça, Ceren (2010): “Kurumsal Yönetim, Ġç Kontrol Ve Bağımsız
Denetim Parmalat Vakası”, Mali Çözüm Dergisi, Sayı 97
HEALY Paul M. Ve Krishna G. Palepu (2003); “The Fall of Enron”, Journal of
Economic Perspectives, Volume 17, No 2
JESSUP, M. Carol; NANCE E. Heidi (2011); “A Fraud Case As Reported
Through SEC Documents: Revisiting Its Relevance In Today‟s Regulatory
Environment”, Journal Of Accounting And Finance, Vol. 11, No. 2
KANDEMĠR, Canol ve KANDEMĠR, ġenol (2012): “Muhasebe Hilelerini
Önlemede Çözüm Yolu Olarak Kullanılacak Stratejilerin BileĢenleri” Mali Çözüm
Dergisi, Sayı 111, Mayıs – Haziran 2012
KANDEMĠR, Canol ve Sağlar Jale (2007): “Enron Olayı: Muhasebe Hilesi mi,
Sistem Hatası mı?” Çukurova Üniversitesi İİBF Dergisi, Cilt:11 Sayı 1, Haziran
2007
KANDEMĠR, Canol, KANDEMĠR, ġenol (2012); “Enron Olayı‟nı Doğru
Okumak – I: Bir Çözümlemem Denemesi”, Muhasebe ve Denetime Bakış Dergisi,
Eylül 2012
KASENO, J. Karen (2002); “Lessons Learned From Enron And Other Accounting
Nightmares” AICPA 2002 Fraud Conference, Las Vegas, Nevada
KNAPP, A.Carol ve KNAPP C. Michael (2007); “Europe‟s Enron: Royal Ahold
N.V.”, Issues In Accounting Education, Vol.22, No. 4, November 2007
KUHN,J. Randel ve SUTTON, Steve G. (2006); “Learning From WorldCom:
Implications for Fraud Detection Through Continuous Assurance”, Journal of
Emerging Technologies in Accounting, Vol 3s
KÜÇÜK, Ergün ve UZAY, ġaban (2009); “Hileli Finansal Raporlamanın
OluĢumu ve Doğurduğu Sorunlar” Erciyes Üniversitesi İİBF Dergisi, Sayı 32
267
KÜÇÜKSÖZEN, Cemal, KÜÇÜKOĞLU, Güray (2005); “Kurumsal ġirket
Yönetiminde Finansal Tabloların Rolü”, Muhasebe ve Denetime Bakış Dergisi,
Sayı:15, Eylül 2005, Ankara
LYKE, Bob (2002); “WorldCom: The Accounting Scandal” Crs Report for
Congress, August 29,2002
MARġAP, Beyhan; KURT, Ganite ve UÇMA, Tuğba (2012); “Sürekli Denetimin
Gerektirdiği Ġç Denetim Faaliyetleri Açısından Stratejik Yönetim Muhasebesinin
Gerekliliği” Muhasebe Bilim Dünyası Dergisi, Sayı: 2012/4
MELĠS, Andrea (2005) “Corporate Governance Failures: To What Extent Is
Parmalat A Particularly Ġtalian Case?” Blacwell Publishing, Vol 13, Number 4,
July 2005.
MĠRSHEKARY, Soheila; YAFTĠAN M. Ali; CROSS, Damien (2004);
“Australian Corporate Collapse: The Case of HIH Insurance”; Journal of
Financial Services Marketing, Vol:9; no:3
NĠPOLĠ, Thomas P. http://www.osc.state.ny.us/localgov/pubs/red_flags_fraud.pdf
ÖZBĠRECĠKLĠ, Mehmet (2006),”Bağımsız Denetçinin Müsteri Firmanın
Yolsuzluk Eylemi Karsısındaki Tutumu: Sirket Yolsuzluk Vakaları ve Yasal
Düzenlemeler Çerçevesinde Bir Ġnceleme”, Muhasebe ve Denetime Bakış, Yıl:5,
Sayı 18
ÖZKUL
ULUCAN
Fatma;
PEKTEKĠN,
Pınar
(2009);
“Muhasebe
Yolsuzluklarının Tespitinde Adli Muhasebecinin Rolü ve Veri Madenciliği
Tekniklerinin Kullanılması”, Muhasebe ve Bilim Dünyası Dergisi, Sayı 2009/4
PANDEY, Satish C.; VERMA, Pramod (2005); “Organizational Decline and
Turnaroud: Insights From The WorldCom Case”, The Journal of Business
Perspective, Vol 9, No 2, April June 2005.
PESURSEM, Karen, Van; ZHOU, Maiqing; FLOOD, Tracey; BUTTĠMORE,
James (2007); “Three Cases of Corporate Fraud: An Audit Perspective”;
268
http://cms.mngt.waikato.ac.nz/Portals/2/WP94%20Van%20Peursem%20Zhou%2
0Flood%20Buttimore.pdf
POWERS, W. , R. TROUBH and H. WĠNOKUR (2002); Report Of Investigation
By The Special Investigative Committee Of The Board Of Directors Of Enron
Corp Houston,
RAMAMARTĠ Sridhar (2008); “The Psychology and Sociology Of Fraud:
Interating The Behavioral Sciences Component Into Fraud And Forensic
Accounting Curricula” Issues in Accounting Education, Vol 23, No.4
REZAEE, Zabihollah; ELAM, Rick ve SHARBATOGHLĠE Ahmad (2001);
“Continous Auditing: The Audit Of The Future”, Managerial Auditing Journal,
Vol.16, No.3
SALTOĞLU, Müge (2003); “Yaratıcı Muhasebede Özel Amaçlı ġirketlerin Rolü
Ve Enron Örneği”, Muhasebe ve Denetime Bakış Dergisi, Sayı: 10
SANTANGELO, Betty; STEIN, Gary; SUH, Sung, Hee; WHĠTE, H. Peter
(2012); “Recent FCPA Developments Highlight Risk of Individual Liability”
Financial Fraud Law Report
SARIOĞLU; Kerem (2002); “Enron Olayı”, İstanbul Üniversitesi, İşletme
Fakültesi, İşletme İktisadı Enstitüsü Dergisi, Yıl:13 Sayı: 43, Ekim 2002
SARITAġ, Hatice (2009) “Ġhaleye Fesat KarıĢtırma ve Edimin Ġfasına Fesat
KarıĢtırma Suçları” Sayıştay Dergisi, Sayı 73
SEĠPP, Edward; KĠNSELLA, Sean; LĠNDBERG, L. Deborah (2001); “Xerox
Inc.”, Issues In Accounting Education, Vol.26, No 1
SEGATO, Lorenzo (2006); “A Comperative Analysis Of Shareholder Protections
In Italy And The United States; Parmalat As A Case Study”, Notrhwestern
Journal Of International Law & Business.
269
SHARMA, J.P. (2011); “What Went Wrong With Satyam?” 11th International
Conference on Corporate Governance & 2nd Global Conference on Sustainability
on 12 -14 October, 2011, Londra, ĠNGĠLTERE
SHĠRUR, Srinivas (2011); “Tunnelin vs. Agency Effect: A Case Study of Enron
and Satyam”; Vikalpa, Vol. 36; No.3
TERZĠ, Serkan ve KASAP, Murat (2007); “Hile Denetiminde Benford Yasası‟nın
Kullanımı”, Dayanışma Dergisi, Sayı 100
TOLUNAY, Cenk; WANG, Yan; MA, Hong; Zhang Yuhong (2007);
“WorldCom;
The
Fraud”
(http://www.cenktolunay.com/files/WorldCom-
Paper.pdf )
TORAMAN, Cengiz (2002); “Enron Olayı ve Bu Olaydan Çıkarılması Gereken
Dersler”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, Sayı:15
ÜNAL, Oğuz KürĢat (2006); “Sahte Fatura ve Faturadan Doğan Sorumluluklar”,
Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Sayı 1
ZEKANY, Kay E.; BRAUN, Lucas W. (2004), “Behind Closed Doors at
WorldCom:2001” , Issues in Accounting Education, Vol 19. No1.
TEZLER
ARTUNÇ,
Burak
(2002);
“Özel
Amaçlı
Varlıklar
ve
Bilanço
Dışı
Muhasebeleştirme Yöntemi Olarak Kullanımları”, Sermaye Piyasası Kurulu
Yeterlilik Etüdü
ALBEZ, Abdülkadir (2003); “Halka Açılmanın Anonim ġirketlerin Finansal
Yapısı Üzerindeki Etkileri”, (BasılmamıĢ Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi,
Sosyal Bilimleri Enstitüsü) Erzurum
AYAZ, Serkan (2006); “Halka İlk Kez Arz Edilen Hisse Senetlerinin Uzun
Dönem Fiyat Performansları ve İMKB‟de 1990 – 2004 Dönemine İlişkin Amprik
270
Bir Çalışma”, (BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi
Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü) Ġstanbul
ÇAVUġOĞLU, Seda (2008); “Halka Arzların Başarısızlık Sebepleri; Coco Cola
İçecek A.Ş. Örnek Olay İncelemesi” (BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü) Ankara
ÇATIKKAġ, Özgür (2005): “Bankalarda İç Kontrol Sistemi Ve İç Denetim
Fonksiyonunun Etkililiği”, (BasılmamıĢ Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi
Bankacılık Ve Sigortacılık Üniversitesi) Ġstanbul
DÖNMEZ, Adnan (2008): “Bağımsız Denetim Sürecinde Kullanılan Analitik
İnceleme Prosedürlerinin Denetim Standartları Açısından Değerlendirilmesi Ve
Türkiye‟de SPK‟dan Yetki Almış Denetim Firmaları Üzerinde Bir Araştırma”
(BasılmamıĢ Doktora Tezi, Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Üniversitesi)
Antalya
DÜZER, Murat (2008); “Finansal Analizde Kullanılan Oranlar Ve Firma Değeri
İlişkisi, İMKB‟de Bir Uygulama”, (BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Sakarya
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü) Sakarya
JAFAROVA, Sevinj (2009); “İşletmelerde Hile Yapmanın Nedenleri ve Sosyal
Psikoloji Açıdan Değerlendirilmesi” (BasılmamıĢ Yüksek Lisans Tezi, Marmara
Üniversitesi, S.B.E.) Ġstanbul
KARDEġ, Seval (1995); “Denetimin Etkinliğinin Artırılmasında Analitik
İnceleme Prosedürlerinin Kullanımı Ve Türkiye‟deki Denetim Firmalarına
Yönelik Bir Araştırma” (BasılmamıĢ Doktora Tezi, Anadolu Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü) EskiĢehir
KAYMAK, Can (1996); “Muhasebede Yapışan Hata ve Hilelerin Muhasebe ve
Muhasebe Denetimi Yönünden Değerlendirilmesi” (BasılmamıĢ Yüksek Lisans
Tezi, Marmara Üniversitesi S. B. E. ) Ġstanbul
271
KÜÇÜKSÖZEN, Cemal (2004); “Finansal Bilgi Manipülasyonu; Nedenleri,
Yöntemleri, Amaçları, Teknikleri, Sonuçları Ve İMKB Şirketleri Üzerine Amprik
Bir Çalışma”, (BasılmamıĢ Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, S.B.E.)
SANCAK, E. Ġbrahim (1999); “Türkiye‟nin 500 Büyük Sanayi Kurulusunun
Halka Açılma Olanakları” Sermaye Piyasası Kurulu Yeterlilik Etüdü
TÜREL, Ahmet (2009); “Gerçeğe Uygun Değer İle Finansal Raporlama;
Ülkemizde Algılanması Ve Uygulanması” (BasılmamıĢ Doktora Tezi, Ġstanbul
Üniversitesi S.B.E)
DĠĞER KAYNAKLAR
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu
6362 Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu
193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu
213 Sayılı Vergi Usul Kanunu
Seri: I No: 40 sayılı Payların Kurul Kaydına Alınmasına Ve Satışına İlişkin
Esaslar Tebliği
Seri: VIII No: 66 sayılı Sermaye Piyasası Araçlarının Halka Arzında Satış
Yöntemlerine İlişkin Esaslar Tebliği
Seri: IV No: 27 sayılı Sermaye Piyasası Kanununa Tabi Olan Halka Açık
Anonim Ortaklıkların Temettü Ve Temettü Avansı Dağıtmada Uyacakları Esaslar
Hakkındaki Tebliğ
Seri: XI No: 29 sayılı Sermaye Piyasasında Muhasebe Standartları Hakkında
Tebliği
272
Seri: XII No: 1 sayılı Sermaye Piyasası Kanununa Tabi Ortaklık Ve Kuruluşların
Mali Tablo Ve Rapor Düzenleme, Kamuya Duyurma Ve Bağımsız Denetleme
Yükümlülüklerinin Belirlenmesine İlişkin Genel Açıklama Tebliği
Seri: X No: 12 sayılı Sermaye Piyasalarında Bağımsız Dış Denetleme Hakkında
Yönetmelik Hükümlerine Göre Sürekli Ve Sınırlı Denetlemeye Tabi Ortaklık Ve
Kuruluşlarının Belirlenmesi Hakkında Tebliğ
Seri: VIII No: 54 sayılı Özel Durumların Kamuya Açıklanmasına İlişkin Tebliğ
Seri: IV No: 44 sayılı Çağrı Yoluyla Ortaklık Paylarının Toplanmasına İlişkin
Esaslar Tebliği
Seri: I No: 40 sayılı Hisse Senetlerinin Kurul Kaydına Alınmasına Ve Satışına
İlişkin Esaslar Tebliği
Seri: IV No: 8 sayılı Halka Açık Anonim Ortaklıklar Genel Kurullarında
Vekaleten Oy Kullanılmasına Ve Çağrı Yoluyla Vekalet Toplanmasına İlişkin
Esaslar Tebliği
Seri: XI No: 25 sayılı Muhasebe Politikaları, Muhasebe Tahminlerinde
Değişiklik Ve Hatalar İlişkin Tebliğ
Seri: X No: 22 sayılı Sermaye Piyasasında Bağımsız Denetim Standartları
Hakkında Tebliğ
Seri: X No: 25 sayılı Sermaye Piyasasında Muhasebe Standartları Hakkında
Tebliğ
“SPK Yatırımcı Bilgilendirme Kitapçıkları – 2”
http://www.spk.gov.tr/displayfile.aspx?action=displayfile&pageid=73&fn=73.pd
f&submenuheader=null, EriĢim tarihi: 15.08.2012
“ACFE Report to the Nations on Occupational Fraud and Abuse; 2012 Global
Fraud Study”
http://www.acfe.com/uploadedFiles/ACFE_Website/Content/rttn/2012-report-tonations.pdf EriĢim tarihi: 14.10.2012
273
“Finansal Tablolarda Yapılan Hile Ve Hataların Firmaların Hisse Senedi
Getirilerine Etkisi”
http://icongfesr2011.tolgaerdogan.net/documents/national_presantations/UL15.p
df eriĢim tarihi 06.02.2013
31.03.2008 – 04.04.2008 tarih ve 2008/14 sayılı SPK Haftalık Bülteni
28.04.2008 – 02.05.2008 tarih ve 2008/18 sayılı SPK Haftalık Bülteni
21.07.2008 – 25.07.2008 tarih ve 2008/30 sayılı SPK Haftalık Bülteni
18.08.2008 – 22.08.2008 tarih ve 2008/35 sayılı SPK Haftalık Bülteni
03.11.2008 – 07.11.2008 tarih ve 2008/45 sayılı SPK Haftalık Bülteni
11.04.2011 – 15.04.2011 tarih ve 2011/15 sayılı SPK Haftalık Bülteni
09.05.2011 – 13.05.2011 tarih ve 2011/19 sayılı SPK Haftalık Bülteni
05.04.2012 tarih ve 2012/14 sayılı SPK Haftalık Bülteni
26.03.2013 tarih ve 2013/10 sayılı SPK Haftalık Bülteni
Download