bilimname, XX, 2011/1, 151-180 MALİKİ FAKÎH İBN RÜŞD el-CEDD’İN “el-BEYÂN ve’t-TAHSÎL” İSİMLİ ESERİ VE KONULARI ELE ALIŞ METODUYLA İLGİLİ ÖRNEKLER İbrahim YILMAZ Yrd Doç. Dr., Şırnak Ü. İlahiyat F. [email protected] Work Of Ibn Rüşd El-Cedd Named “El-Beyân Ve’tTahsîl” and Examples of His Approach Methods To Subjects Summary In general, having an adequate and reliable knowledge of “usul/methodology, fürû/Islamic Law, ıstılah/concept edebiyat/literature” is necessary for specialize in Islamic Law and make an academic carrier in this art of science. Having sufficient and reliable information is possible by reading and recognizing basic resources and by knowing methods of benefiting from them, related to this art of science. In this context, having knowledge of classic and modern literature in Islamic Law is a basic issue needed by who desire specializing in this field or to make and academic carrier. In our study, one of the major classic resources of Maliki Sect named “el-Beyân ve’t-Tahsîl” (ö. 520/1126) written by İbn Rüşd el-Cedd is introduced and some examples related to his approach to subjects are given. Key Words: İslamic Law, literature, Ibn Rüşd el-Cedd, elBeyân ve’t-tahsîl. İbrahim YILMAZ Giriş: Sayfa | 152 İslam Hukukunda uzmanlaşmak ve akademik kariyer yapmak için bu bilim dalının dört temel esasını oluşturan ve birbiri ile ilintili olan “usul/metedoloji, fürû/fıkıh-hukuk, ıstılah/kavram ve literatür/edebiyat” hakkında yeterli bir bilgiye sahip olmak gerekmektedir. Bu konuda yeterli ve güvenilir bilgiye sahip olmak ise ancak, bu bilim dalı ile ilgili temel kaynak eserleri tanımak, okumak ve bunlardan faydalanma usullerini bilmekle mümkündür. Bu bağlamda araştırmacıların ihtiyaç duydukları temel konulardan biri de, İslam hukuku ile ilgili klasik ve modern literatür bilgisine sahip olmaktır.1 İslam hukuku ile ilgili akademik çalışmalarda, araştırmacıların bilmesi gereken önemli başvuru kaynaklarından biri de hiç şüphesiz Maliki mezhebi ile ilgili klasik fıkhî eserlerdir. Çalışmamızda Maliki mezhebinin ilk dönem fakihlerinden biri olan Ebu’l-Velîd İbn Rüşd el-Cedd’in (ö. 520/1126) “el-Beyân ve’t-tahsîl” isimli eseri ve konuları el alış metoduyla ilgili örnekler üzerinde durulacaktır. Maliki fıkhının ilk dönem önemli eserlerinden biri kabul edilen ve mezhebin temel bilgi kaynakları arasında seçkin bir yere sahip olan “el-Beyân ve’t-tahsîl”, Muhammed b. Ahmed elUtbî’nin (ö.255/869) İmam Malik ve onun öğrencilerinden aktarılan, fakat Maliki mezhebinin temel klasik metni olarak kabul edilen el-Müdevvenetü’lkübrâ’da yer almayan görüşleri derlediği el-Müstehrace mine’l-esmia mimmâ leyse fi’l-Müdevvene (el-Utbiyye) adlı eserinin hacimli bir şerhi niteliğindedir. “el-Beyân ve’t-tahsîl”, döneminden itibaren Mâliki fıkhının temel kaynaklarından biri sayılmış ve şöhreti zaman içinde asıl metni gölgede bırakmıştır.2 Çeşitli kütüphanelerde birçok yazma nüshası bulunan “el-Beyân ve’ttahsîl”, Muhammed Haccî ve bir grup arkadaşı tarafından tahkik edilerek yayımlanmıştır. İbn Rüşd el-Cedd’in (ö.520/1126) hayatı ve “el-Beyân ve’tFıkhî mezheplerin ilk dönem eserleri ile ilgili bkz. Ahmet Özel, “Fıkıh”, (Literatür/Klasik Dönem) DİA, XIII, s.14-22; Hayreddin Karaman, İslâm Hukuk Tarihi, İz yay. İstanbul 2007, s. 200 vd.; Ahmet Özel, Hanefi Fıkıh Âlimleri, Türkiye Diyanet Vakfı, 1990; Ali Hakan Çavuşoğlu, Irak Mâliki Ekolü (III.-V. /IX.-XI. yy.), Doktora Tezi, Marmara Ünv. Sosyal Bilimler Enst, 2004.) Günümüzde İslam Hukuku literatürü/edebiyatı ile ilgili bir çalışma için bkz. Ahmet Yaman, “İslam Hukuku Literatürünün Ortaya Çıkışı, Gelişmesi ve 1980 Sonrası İçin İslam Kamu Hukuku Edebiyatına İlişkin Arapça Bir Bibliyografya Denemesi” (Diyanet İlmi Dergi, Temmuz- AğustosEylül 1995, Cilt:31, Sayı:3, s. 107-128). 2 İbrahim Kâfi Dönmez, “el-Beyân ve’t-tahsîl”, DİA, VI, 28; Ali Bardakoğlu, “İbn Rüşd”, DİA, XX, 255; Eyüp Said Kaya, “Mâliki Mezhebi”, DİA, XXVII, 529; Ahmet Özel, “Fıkıh” md., DİA, XIII, s. 17; Muhammed İbrahim Ahmet Ali, “Istılâhu’l-mezheb ınde’l-Mâlikî”, Mecelletü’l-buhûsi’l-fıkhıyye, Yıl:4, Sayı: 25, 1992, s.120. 1 Maliki Fakîh İbn Rüşd el-Cedd’in “el-Beyân ve’t-Tahsil” İsimli Eseri ve Konuları Ele Alış Metoduyla İlgili Örnekler Tahsîl” isimli eseri ile ilgili çalışmamızda, eserin Muhammed Haccî başkanlığında yapılan bu tahkikli baskısı (el-Beyân ve’t-tahsîl, Dâru’l-ğarbi’lİslâmî, Beyrut (I-XX, Beyrut 1404-1407 / 1984-1987, 1408 / 1988) esas alınmıştır. Çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde kısaca müellif İbn Rüşd el-Cedd’in hayatı, ilmî şahsiyeti ve eserleri üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde, “el-Beyân ve’t-Tahsîl” hakkında genel bilgiler verilerek eser üzerinde yapılan fihrist çalışmalarından bahsedilmiştir. Üçüncü bölümde ise eserin konuları ele alış metoduyla ilgili örnek konulara yer verilmiştir. I- İBN RÜŞD el-CEDD’İN HAYATI, İLMİ ŞAHSİYETİ VE ESERLERİ A. HAYATI3 Müellif İbn Rüşd, 450 yılının Şevval ayında (Aralık 1058) Kurtuba’da doğmuş, orada büyümüş ve Endülüs’ün önde gelen fakihlerinden ilim tahsil etmiştir. Aslen Sarakustalı olan müellif, sonradan Kurtuba’ya yerleşen bir aileye mensuptur.4 Asıl adı, “Ebu’l-Velîd Muhammed b. Ahmed b. Ahmed b. Rüşd el- Kurtubî el-Endelûsî el-Mâlikî” olan müellif, büyük dedelerinden Rüşd’e nisbetle İbn Rüşd olarak anılmaktadır. Ancak, aynı isim, künye ve nisbeye sahip olan ve “Bidâyetü’l-müctehid ve nihâyetü’l-muktesid” isimli eserin sahibi torunu İbn Rüşd’den ayırt edilmesi için kendisine İbn Rüşd el-Cedd (el-Ekber, el-Fakîh) denilmiştir. Daha çok felsefeci kimliği ile tanınan torunu ise İbn Rüşd elHafîd olarak anılmıştır.5 Gençlik yılları Endülüs Emevi Devleti’nin (138-422 / 756-1031) yıkılmasından sonra İspanya’da ortaya çıkan tavâif-i mülûk6 devrine İbni Rüşd el-Cedd’in hayatı ile ilgili bkz. el-İşbilî, Ebu Bekir Muhammed b. Hayr, Fehrese, y.y. 1963, s. 241-243; İbn Ferhûn, İbrahim b. Ali b. Muhammed, ed-Dîbâcü’l-müzheb fî ma’rifeti a’yâni ulemâi’l-mezheb, (thk. Me’mûn b. Muhyiddin el-Cennân), Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, Beyrut 1996, s.373-375; Ahmed el-Makkarî, Nefhu’t-tîb min Ğusni’l-Endelüsi’r-Ratîb, Dâru Sadır, Beyrut 1968, II, 215-216, Rakam: 130; ez-Ziriklî, Hayruddin, el-A’lâm: Kâmusu terâcim li eşhuri’r- ricâli ve’n- nisâi mine’l-Arabi ve ve’l-Müstaribîn ve’l-Müsteşrikîn, Dâru’l-ilmi’l-melâyîn, Beyrut 1990, V, 316; Mahlûf, Muhammed b. Mahmud, Şeceratü’n-nûri’z- zekiyye fi tabakâti’l-Mâlikiyye Beyrut 1349, s.129, Rakam: 376; el-Bağdâdi, İsmail, Hediyyetü’l-ârifîn, İstanbul 1955, II, 85; İbnü’l-İmâd, Abdülhay el-Hanbelî, Şezerâtü’z-zeheb fî ahbâri men zeheb, Dâru ihyai’t-türâsi’l-Arabî, Beyrut t.y. (thk. Abdulkadir el-Arnavut, Mahmut el-Arnavut) IV, 62. 4 Haccî, Takdîm, 11-12; Bardakoğlu, “İbn Rüşd”, DİA, XX, 254. 5 Haccî, Takdîm, el-Beyân ve’t-tahsîl, I, 11-12; Ali Bardakoğlu, “İbn Rüşd”, DİA, XX, 254. 3 6 Endülüs Emevi Devleti’nin (138-422 / 756-1031) yıkılmasından sonra İspanya’da ortaya çıkan karışıklıktan istifâde eden bir kısım ileri gelenler, (422-485 / 1031-1092) tarihleri arasında on Sayfa | 153 İbrahim YILMAZ rastlayan İbn Rüşd’ün yetişkinlik ve olgunluk dönemi, Endülüs’ü de hakimiyeti altında bulunduran ve 479-543/1086-1147 tarihleri arasında Mağrib’te kurulan Murâbıt 7 devletinin hükümdarı Yusuf b. Taşfin ve oğlu Ali’nin zamanına rastlamaktadır.8 Sayfa | 154 Murâbıt hükümdarı Yusuf b. Taşfîn, Endülüs’teki iç karışıklıkları sona erdirdiğinden oğlu Ali’nin dönemi Müslümanların Endülüs’teki en parlak devirlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Emir Ali 511/1117 tarihlerinde Kurtuba’ya geldiğinde onu karşılayan heyet arasında İbn Rüşd de vardır. Murâbıt hükümdarı Yusuf b. Taşfîn, aynı yılın Cemaziyelevvel ayında İbn Rüşd’ü, Kurtuba baş kadılığı (kâdı’l-cemâa) görevine tayin etmiştir.9 İbn Rüşd, baş kadılık görevini üstlendiği sırada el-Beyân ve’t-tahsîl adlı eseri ile meşgul olmaktadır. Kadılık görevinin kendisini el-Beyân ve’t-tahsîl’i yazmaktan alı koyacağını düşünen İbn Rüşd, kadılık görevini yürüttüğü dört yıl boyunca, eserinin telifine haftada ancak bir gün ayırabildiği gerekçesiyle, görevden ayrılma konusunda hükümdara mazeret beyanında bulunmuştur. Bu yöndeki mazeretinin hükümdar tarafından kabul edilmesi üzerine 515 /1121 yılında kadılık görevinden ayrılmıştır.10 Kadılık görevinden ayrılmasından sonra telif ve öğrenim faaliyetlerine ağırlık veren İbn Rüşd’ün hükümdar ve yöneticiler katında itibarı devam etmiş, önemli konularda görüşüne başvurulmuş ve desteği istenmiştir. Onun Endülüs’te iç karışıklıkların önlenmesi, birlik ve beraberliğin sağlanmasında önemli katkıları olmuştur. Nitekim, bölgede Müslümanların hakimiyeti altında yaşayan zimmî Hıristiyanların 519/1125 yılında Gırnata’yı kuşatan Aragon Kralı I. Alfonson’un kuvvetlerine fiilen destek vermeleri ve Müslümanların kumandanı (hükümdarın kardeşi) Ebu Tahir Temim’in de şehri müdafaada yetersiz kalması üzerine İbn Rüşd, 520 yılının safer ayında (mart 1126) Merâkeş’e gidip Murâbıt hükümdarı Ali b. Yusuf’la beşten fazla sayıda birer küçük devletçik kurmuşlardır. Bu devletçiklere “tavâif-i mülûk” denilmektedir. Bkz. Nuri Ünlü, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi, Marmara Ünv. İlahiyat Fakültesi Yay., İstanbul 1984, s. 117. 7 Murabıtlar, (479-543/1086-1147) tarihleri arasında Mağrib’te kurulan ve başkenti Merakeş olan bir İslam devletidir. Endülüs Emevi devletinin yardım istemesi üzerine güçlü hükümdarı Yusuf b. Taşfın komutasında İspanya’ya çıkarma yapmış ve buraya bir süre hakim olmuştur. Bkz. Ünlü, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi, s. 117. 8 Haccî, Takdîm, 15; Bardakoğlu, “İbn Rüşd”, DİA, XX, 254-255. 9 İbn Ferhûn, ed-Dibâc, 374; Haccî, Takdîm, 15: Bardakoğlu, “İbn Rüşd”, DİA, XX, 255. 10 Haccî, Takdîm, 15; Bardakoğlu, “İbn Rüşd”, DİA, XX, 255. Ayrıca bkz. İbn Rüşd, el-Beyân ve’t-tahsilMukaddime, I, 30-31. Maliki Fakîh İbn Rüşd el-Cedd’in “el-Beyân ve’t-Tahsil” İsimli Eseri ve Konuları Ele Alış Metoduyla İlgili Örnekler görüşmüştür. Bu görüşme sonuncunda zimmiler, Miknas, Sela gibi Mağrib şehirlerine sürülmüşlerdir. Müslümanların kumandanı Emir Ebu Tahir ise görevinden alınmıştır.11 22 Cemâziyelevvel 520 (15 Haziran 1126) tarihinde Merakeş’ten Kurtuba’ya dönen İbn Rüşd, el-Beyân ve’t-Tahsîl ile ilgili telif ve tashih işlemine devam etmiştir. Ancak kısa bir süre sonra 23 Cemaziyelahir’de hastalanarak dört ayı aşkın bir süre ders vermeyi bırakmış ve aynı yılın 11 Zilkade’sin de (28 Kasım 1126) vefat etmiştir. Cenazesi Kurtuba şehrinin doğusuna düşen ve seleflerinin de medfûn bulunduğu Abbasi Kabristanlığına defnedilmiştir. Cenazesine büyük bir kalabalık katılmıştır ve halk onun ölümüne çok üzülmüştür. Onun ölümüyle halk, ilimde bir zirveyi, zekâ ve anlayışta bir yıldızı kaybetmiştir.12 B. İLMİ ŞAHSİYETİ VE ESERLERİ 1. İlmi Şahsiyeti İlmi tahsiline Kurtuba’da başlayan İbn Rüşd, ilk dini eğitimini babasından almış ve ilme yönelmesinde onun teşviklerinin önemli rolü olmuştur. Dönemin önde gelen fakîh, muhaddis ve dilbilimcilerinden ders alan İbn Rüşd, Kurtuba Camii’nin baş imamlığını yapmış olmasından dolayı şöhret ve saygınlığı, yaşadığı bölgenin dışına taşmış, çeşitli bölgelerden çok sayıda insan kendisinden ders almıştır. Kaynaklarda 40’a yakın öğrencisinin adı zikredilmektedir.13 Çağdaşları dahil tabakat müellifleri, İbn Rüşd’ü dini ilimlerin hemen tamamında söz sahibi olacak kadar yetişkin, hadis alanında hocası Ebu Ali el-Gassâni’nin seviyesinde olmasa da sened, metin ve literatür bilgisinin çok iyi olduğunu belirtirler. Ancak öğrencisi Kadı İyâz ve birçok tabakat müellifi Haccî, Takdîm, 16-17; Bardakoğlu, “İbn Rüşd”, DİA, XX, 255. Haccî, Takdîm, 17-18. Ayrıca bkz. İbn Ferhûn, ed-Dibâc, 374; Kehhâle, Ömer Rıza, Mu’cemü’lmüellifîn, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî, Beyrut 1957, VIII, 228. 13 Haccî, Takdîm, 13; Bardakoğlu, “İbn Rüşd” ., XX, DİA, 254. Ayrıca bkz. İbn Ferhûn, ed-Dibâc, 374. Endülüs ve Mağrib’ te kendisinden ilim tahsil eden başlıca öğrenciler şunlardır: 1-Kurtuba Kadısı Muhammed b. Asbağ el- Ezdî (ö. 536/1141) 2-İbnü’ l- Vezzân diye bilinen ve İbn Rüşd’ ün Nevâzil’ ini derleyip kitap haline getiren fakîh Ebu’lHasan Muhammed b. Abdirrahmân (ö. 543/1148) 3-Kadı İyâz b. Musa es- Subtî (ö. 544/1149) 4-Muhaddis ve Fakîh Ebû Mervân Abdilmelik İbn Meserre el-Yahsibî ( ö. 552/1157) 5-İbnü’n-Ni’me diye bilinen hâfız ve müfessir Ebu’l-Hasen Ali b. Abdillah el-Ensâri (ö.567/1171) 6-es-Sıla kitabının müellifi, tarihçi Halef b. Abdilmelik İbn Beşküvâl (ö.578/1182) 11 12 Sayfa | 155 İbrahim YILMAZ İbn Rüşd’ü rivayetten ziyade dirayet ve yorum yeteneğiyle temayüz etmiş ve maliki fıkhını en iyi bilen kimse olarak tanıtır.14 Sayfa | 156 İbn Ebu Rendeka et-Turtûşi ve Ebü Abdullah el-Mâzeri ile birlikte İslam dünyasında Maliki fıkhının VI/XII. yüzyılın ilk yarısındaki üç büyük temsilcisinden biri olarak kabul edilmiştir. Zaman zaman başta elMüdevvenetü’l-Kübra ve el-Utbiyye olmak üzere Maliki literatüründe mevcut farklı görüşleri uzlaştırması veya bazı tercihler yapması onun mezhep içi ihtilaflara olan derin nüfuzunu göstermektedir. Furûa dair meseleleri ele alırken usûle ve fakihlerin hareket noktalarına ilişkin bilgiler vermesi onun mezhep içerisinde genel kabul görmesinde önemli rol oynamıştır.15 Mezhebin muteber metinlerinden el-Muhtasar’ın müellifi Halil b. İshak el-Cündi (Sîdî Halil) İbn Rüşd’ü, mezhebin, tercihlerini esas aldığı dört büyük fakihinden biri olarak tanıtırken, birçok müellif de onu mezhepte müctehid veya tercih ehli olarak tanıtmaktadır.16 Bununla birlikte İbn Rüşd’ün, İmam Mâlik’in görüşlerine ve mezhebin genel çizgisine sıkı sıkıya bağlı olduğu, mezhepte hakim görüşün dışına hemen hemen hiç çıkmadığı, bu sebeple de tercihlerinin sınırlı ve ayrıntılı bazı meselelere münhasır kaldığı söylenmektedir.17 2. Eserleri Kaynaklarda İbn Rüşd’ün çeşitli konularda çok sayıda eserinin bulunduğu belirtilmekle birlikte bilinen eserlerinin tamamına yakını fıkıhla ilgilidir. Müellifin başta el-Beyân olmak üzere en önemli eserleri şunlardır;18 1) el-Beyân ve’t-tahsîl ve’ş-şerh ve’t-tevcîh ve’t-ta’lîl fi mesâili’lMüstahrece, nşr. Muhammed Haccî vd dğrl., Dâru’l-ğarbi’l-İslâmi, Beyrut 1984,1988. 2) “el-Mukaddimâtü’l-Mümehhidât li beyâni mâ iktedathü rusûmü’lMüdevvene mine’l-ahkâmi’ş-şer’iyyât ve’t-tahsîlâti’l-muhkemât li-ümmehâti Bardakoğlu, “İbn Rüşd” , XX, DİA, 255. Bardakoğlu, “İbn Rüşd” , XX, DİA, 255. 16 Bardakoğlu, “İbn Rüşd” , XX, DİA, 255. 17 Bardakolğu, “İbn Rüşd”, XX, DİA, 255. 14 15 18 İbni Rüd’e nisbet edile eserler için bkz. Muhammed İbrahim Ahmet Ali, “Istılâhu’l-mezheb ınde’lMâlikî”, Mecelletü’l-buhûsi’l-fıkhıyye, Yıl:4, Sayı: 25, 1992, s.120; İbn Ferhûn, ed-Dibâc, 374; Kehhâle, Mu’cem, VIII, 228; Abdulaziz, b. Abdullah, Ma’lemetü’l-fıkhi’l-Mâliki, Dâru’l-ğarbi’l-İslâmî Beyrut 1983, 72-73. el-Bağdadi, Hediyye, II, 85; Haccî, Takdîm, 18; Bardakoğlu, “İbn Rüşd”, DİA, 255-257. Maliki Fakîh İbn Rüşd el-Cedd’in “el-Beyân ve’t-Tahsil” İsimli Eseri ve Konuları Ele Alış Metoduyla İlgili Örnekler mesâilihe’l-müşkilât” (nşr. Muhammed Haccî ve Said A’rab, I-III, Beyrut 1988). 3) en-Nevâzil / Fetâvâ İbn Rüşd, nşr. Muhtâr b. Tâhir et-Tilîlî, I-III, Beyrut 1407/1987. 4) el-Câmi/Kitabü’l-Câmi’ mine’l-Mukaddimât, nşr. Muhtar b. Tâhir etTilîlî, Amman 1405/1985) 5) İhtisaru Müşkili’l-Âsâr li’t-Tahâvi/ Şerhu Muhtasarı Me’âni’l-Âsâr li’tTahâvi. 6) Mukaddime fi’l-Ferâiz. 7) Kitâbü İhtisari’l-Kütübi’l-Mebsûta. Kaynaklarda İbn Rüşd’e nisbet edilen diğer eserleri şunlardır: EnHacbu’l-Mevâris, İhtisâru’l-Hacb, Nevâdir, el-Mesâilü’l-Hilâfiyye,19 20 Fehrese, Kitabu’l-Keffâre, Risale fi’l-İbâdât,21 Telhîsu Kitâbi’l-Hüsn ve’lKubh,22 Kitabü’l-Takyîd ve’t-Taksîm, Kitâbu’l-Red ale’l-Murâdi,23 İhtisâru’l Mebsût.24 Öte yandan kaynaklarda veya kütüphane kataloglarında İbn Rüşd’e değişik isimler altında birçok eserin izafe edildiği görülmektedir. Bu durum müellifin İbn Rüşd el-Hafîd ile karıştırılmasından veya ilk üç kitabın çeşitli bölümleri olması daha muhtemel görünen bazı küçük nüshaların müstakil eserler şeklinde kaydedilmesinden kaynaklandığı gibi ona aidiyeti kesin olan bazı eserler de torununa nisbet edilmiştir.25 II. “el-BEYÂN ve’t-TAHSİL” ve ESERLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR A. ESER HAKKINDA GENEL BİLGİLER 1.İsmi, Cilt Sayısı Ve Uslubu/Dili Eseri İbn Rüşd’den rivayet edenler tam ve orijinal ismi hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bazıları onu, “el-Beyân ve’t-tahsil limâ fi’l-Müstahrece mine’t- Haccî, Takdîm, 18. Haccî, Takdîm, 18-19; Bardakoğlu, “İbn Rüşd”, DİA, XX, 257. 21 Abdulaziz, Ma’lem, 72-73; 22 el-Bağdadi, Hediyye, II, 85; Bardakoğlu, “İbn Rüşd”, DİA, XX, 257. 23 Bardakoğlu, “İbn Rüşd”, DİA, XX, 256; Muhammed İbrahim, “Istılâhu’l-mezheb ınde’l-Mâlikî”, II, 123. 24 el-Bağdadi, Hediyye, II, 85. 25 Bardakoğlu, “İbn Rüşd”, DİA, XX, 257. 19 20 Sayfa | 157 İbrahim YILMAZ tevcihi ve’t-ta’lîl “diye rivayet ederken,26 bazıları da “el-Beyân ve’t-tahsil ve’şşerh ve’t-tevcih ve’t-ta’lil fi mesaili’l-Müstahrece”27 şeklinde rivayet etmişlerdir. Sayfa | 158 Eserin tahkikli neşrini yapan Muhammed Haccî ve arkadaşları aşağıdaki gerekçelerden dolayı son isimlendirmeyi esas almışlardır;28 (1) Müellifin ve sonraki asırlardan günümüze kadar ulaşan mahtût tüm eserlerin başlıklarıyla uyum sağlaması, (2) Müellifin muâsırı ve ondan eserini rivayete tam icazetli olan öğrencisi Ebû Bekir b. Hayr el-İşbîli’ nin de “Fehrese” adlı eserinde kitabı bu isimle zikretmiş olması.29 Eserin orijinal metninin kaç cilt olduğu hakkında da rivayetler ve mahtût nüshalar farklı sayılar söylemektedir. Bazı mahtût nüshalarda 7, bazılarında 8, bazılarında 11, bazılarında 18, bazılarında 20, bazılarında 21 cilt-cüz olarak geçmektedir.30 Eserin tahkikli neşrinde 18 ciltten oluşan Temakrut nüshası esas alınmış olup31 iki ciltlik genel konu fihristiyle birlikte 20 cilt olarak yayımlanmıştır. (Beyrut 1407/1988, Darül-Ğarbi’l-İslâmî) Eserin dili çok sade ve basittir. Onun üslubu hakkında, “O kadar açık ve basittir ki, okuyucunun zihnine ve kulağına izin istemeksizin derhal giriverir” denilmiştir. Bu yüzden eser, Endülüs alimlerinin büyük önem verdiği Utbî’nin Mustahrece’sinin şöhretini geride bırakmış, halk onu okumaya, mübtedi ilim talebeleri ezberlemeye başlamışlardır.32 Ancak eserin dili, lafzî açıdan basit ve anlaşılır olmakla birlikte, asıl metnin rivayete dayalı olması, şerhte de sık sık mezhebin önde gelen şahıslarının görüşlerinin nakledilmiş olması sebebiyle mana açısından halkın ve müptedilerin derhal anlayacağı kadar mütebâdir ile’l-ezhân (kolay anlaşılır) değildir.33 el-Bağdadi, Hediyye, II, 85; Kehhâle, Mu’cem, VIII, 226; İbn Ferhûn, ed-Dibâc, 374; Abdulaziz, Ma’leme, 72-736. 27 Haccî, Takdîm, 5-6; Muhammed İbrahim, “Istılâhu’l-mezheb ınde’l-Mâlikî”, II, 120. 28 Haccî, Takdîm, 7. 29 Haccî, Takdîm, 9. 30 Haccî, Takdîm, 9. 31 Haccî, Takdîm, 10. 32 Haccî, Takdîm, 5. Örnek metin için bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 33. 33 Haccî, Takdîm, 5. Örnek metin için bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 37. 26 Maliki Fakîh İbn Rüşd el-Cedd’in “el-Beyân ve’t-Tahsil” İsimli Eseri ve Konuları Ele Alış Metoduyla İlgili Örnekler Satır aralarındaki manayı ve maksadı toparlamak, bazen “el-mes’ele” başlığı altında neyin anlatılmak istendiğini iyice anlamak için kişinin genel anlamda fıkıh müktesabâtına sahip olması, özel olarak da Maliki fıkhı hakkında bilgi sahibi olması gerekmektedir.34 2. Eserin Yazılma Gerekçesi ve Serüveni Müellifin el-Beyân’ın mukaddimesinde bildirdiğine göre yakın arkadaşlarından bir grup fukahâ 506/1112 tarihinde Muhammed elUtbi’nin eseri el-Müstahrece’yi okumak için kendisine gelmişlerdir. Ancak bir meseleye gelince konu kendilerine müşkil ve karışık gelmiş, müellif ibn Rüşd meseleyi şerhederek açıklamış ve karışıklığı izale etmiştir. Bunun üzerine arkadaşları müelliften el-Müstahrece’nin tümünü şerh edip açıklamasını istemişlerdir.35 Böylece müellif el-Müstahrece’yi şerh etmeye başlamış ve 511/1117 senesinde kitabı yarıya kadar şerh etmiştir. Ancak bu tarihte kendisine kadılık görevi verildiği için halkın işleriyle yoğun meşguliyeti yüzünden kitap üzerindeki çalışması yarım kalmıştır. Bundan büyük üzüntü duyan müellif durumu Emira’l-mü’minine bildirerek 515/1121 senesinde kadılık görevinden ayrılmış ve el-Mustahrece üzerindeki şerh çalışmasını 517/1123 tarihinde “Kitabü’l-Beyân ve’t-tahsil” ismiyle tamamlamıştır.36 İbn Rüşd, el-Beyân’ı tamamladıktan sonra 518/1124 tarihinde müsveddelerden bir asıl metin oluşturmuş, fukahânın hazır bulunduğu bir mecliste öğrencisi Mervân İbn Meserre bu asıl metni okumuş, kendiside müsveddelerden onu takip ederek kitabı tashih etmeye başlamışlardır. Yirmi ay süreyle düzenli bir şekilde devam eden bu tashih işlemi esnasında kitaptan yetmiş sekiz cüz okunmuştur.37 Ancak bu tashih işleri Müslümanlarla iç içe yaşayan Hıristiyanların Erâkûn Kralı İbn Razmir ile gizlice anlaşarak isyan etmeleri sebebiyle meydana gelen ve Endülüs Müslümanlarını bir sel gibi kuzeyden güneye akıtan o büyük felaketle kesintiye uğramıştır.38 Örnek olarak bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 29. İbn Rüşd, Mukaddime, el-Beyân ve’t-tahsîl, I, 26-27; Haccî, Takdîm, 14-15; İbrahim Kâfi Dönmez, “el-Beyân ve’t-tahsil”, DİA, VI, 29. 36 Haccî, Takdîm, 16. 37 Haccî, Takdîm, 14-15. 38 Haccî, Takdîm, 16; Bardakoğlu, “İbn Rüşd”, DİA, XX, 255. 34 35 Sayfa | 159 İbrahim YILMAZ Sayfa | 160 Bu acı felâketin boyutlarını ve alınması gereken önlemleri görüşmek üzere 520/1126 tarihinde Fas’ın Merâkeş şehrine giden İbn Rüşd aynı sene tekrar Kurtuba’ya dönerek el- Beyân’ı tashih işlemine devam etmiştir. Yirmi iki gün süren bu tashih işleminde el- Beyân’ın kalan kısmının tashih işlemi tamamlanmış ve kısa bir süre sonrada müellif vefat etmiştir.39 3. Eserin Sistematiği Bu gün elimizde müellifin bizzat kendisinin okuyup tashih etmiş olduğu “Kittabü kirâi’d-dûri ve’l- erâdîn” den başlayıp “Kitabi’l-müsâkât” a kadar devam eden ve toplam sekiz fıkhî kitap başlığını içeren bir cüzden başka kitabın tam bir orijinal nüshası yoktur.40 Eserin, mahtût nüshalarındaki tertibinde ise, babların takdim ve tehirinde bazı farklılıklar arz etmektedir. Toplam 18 ciltten oluşan eserin tahkikli neşrinin ilk 16 cildi “kitap” diye başlayan Müstahrece ve el-Beyân’daki Mâliki fıkhıyla ilgili tüm konuları ihtivâ etmekte ve “Kitâbü’l-vüdû’” ile başlayıp “Kitâbü’l-mürteddîn ve’lmuhâribin” ile sona ermektedir. 17 ve 18. ciltler ise “Mesâilü’l-Câmi” başlığı altında, siyer-i nebî, meğâzi, ahlâk, âdâb, hazr ve ibâha (Hanefi literatüründeki kerâhiye ve istihsân) türü birbiriyle bütünlük oluşturmayan değişik konuları içermektedir.41 Haccî, Takdîm, 16-17; Bardakoğlu, “İbn Rüşd”, DİA, XX, 255. Haccî, Takdîm, 7; Dönmez, “el-Beyân”, DİA, VI, 29. 41 El-Beyan’da “Kitap” ana başlığı altında ele alınan konuların ciltlere göre dağılımı şöyledir: I. C: Kitabü’l-vudû’ el-evvel, es-sânî, es-sâlis /Kitabü’s -salah el-evvel, es-sânî, es-sâlis. II. C: Kitâbü’s-salâh er-râbi, el-hâmis. / Kitâbü’l-cenâiz / Kitâbü’s-sıyâm ve’l-i’tikâf / Kitâbü zekâtizzeheb ve’l-verak / Kitâbü zekâti’l-mâşiye / Kitâbü zekâti’l-hubûb ve’l-futr / Kitâbü’l-cihâd el-evvel III. C: Kitâbü’l-cihâd es-sânî / Kitâbü’s-sayd ve’z-zebâih / Kitâbü’d-duhâya ve’l-akîka / Kitâbü’l-hacc el-evvel IV. C: Kitâbü’l-hacc es-sânî / Kitâbü’l-istibrâ / Kitâbü’t-ticârat ile arzı’l-harb / Kitâbü tazmîni’s-sınâ / Kitâbü’n-nikâh el-evvel, essânî, es-sâlis V. C: Kitâbü’n-nikâh er-râbi, el-hâmis / Kitâbü’r-radâ / Kitâbü’z-zıhâr / Kitâbü’t-tahyîr ve’t-temlîk el-evvel, es-sânî / Kitâbu talâkı’s-sünne el-evvel, es-sâni VI. C: Kitâbü’l-eymân bi’t-talâk / Kitâbü’l-îlâ / Kitâbü’l-liân / Kitâbü’s-sarf el-evvel VII. C: Kitâbü’s-sarf es-sânî / Kitâbü’s-selem ve’l-âcâl el-evvel, es-sânî / Kitâbü câmii’l-buyû elevvel, es-sânî, es-sâlis VIII. C: Kitâbü câmii’l-buyû er-râbi / Kitâbü’l-bedâi ve’l-vekâlât / Kitâbü’l-uyûb / Kitâbü bey’i’lhıyâr / Kitâbü’l-cu’l ve’l icâre IX. C: Kitâbü kirâü’d-dûri ve’l-erâdîn / Kitâbü’l-akdiye el-evvel, es-sânî / Kitâbü’s-sultân / Kitâbü’şşehâdât el-evvel X. C: Kitâbü’ş-şehâdât es-sâni, es-sâlis, er-râbi / Kitâbü’s-sidâd ve’l-enhâr / Kitâbü’l-medyân ve’tteflîs el-evvel, es-sâni es-sâlis XI. C: Kitâbü’r-ruhûn el-evvel, es-sânî / Kitâbü’l-istihkâk / Kitâbü’l-ğasb / Kitâbü’l-havâle ve’lkefâle XII. C: Kitâbü’ş-şirke / Kitâbü’ş-şüf’a / Kitâbü’l-kısme ve’ş-şüf’a /Kitâbü’l-cevâih ve’l-musâkat /Kitâbü’l-kırâz / Kitâbü’l-vasâyâ el-evvel 39 40 Maliki Fakîh İbn Rüşd el-Cedd’in “el-Beyân ve’t-Tahsil” İsimli Eseri ve Konuları Ele Alış Metoduyla İlgili Örnekler Eserin tertîp ve tasnîf açısından dikkati çeken başlıca özellikleri ise şöyledir: (1) Müstahrece’deki bablar, Müdevvene’de olduğu gibi, “Kitâp” diye isimlendirilmiştir ki, buna “cüz” de denilmektedir. Bu isimlendirme “elBeyan”da da aynen tekrar edilmiştir.42 (2) el-Beyan’da, “Kitâp” diye başlayan bölümler uzunsa ya da içeriği değişiklik arz ediyorsa “Kitap” ismi, “Kitabü’l-vudûu’l-evvel, es-sânî, es-sâlis ....” şeklinde tekrar edilmiştir.43 (3) el-Beyân’ı neşredenlerden Muhammed el-Haccî, Müstahrece ve elBeyân’da geçen benzer kitap/bölüm başlıklarını “ruzme” olarak isimlendirmiştir.44 Yedi “ruzme”den oluşan kitapların toplamı ve konularına göre dağılımı ise şöyledir: 1. Ruzmetü’ş-şerai’ (ibadetler, yirmi kitap); 2. Ruzmetü’n-nikâh (aile hukuku, on beş kitap); 3. Ruzmetü’l-büyû’ (borçlar hukuku, on beş kitap); 4. Ruzmetü’l-akdiye (muhakeme usul hukuku, otuz iki kitap); 5. Ruzmetü’l-ıtk (kölelik hukuku ve âzât hükümleri, on iki kitap); 6. Ruzmetü’l-hudûd (ceza hukuku, yedi kitap); 7. Ruzmetü’l-cami’ (genel konular, dokuz kitap; toplam 110 kitap).45 el-Beyân’ın konuyu ele alış şekli, klasik furû fıkıh kaynaklarındaki yöntemden farklılık arz etmektedir.46 Şöyle ki, el-Beyân’da “kitâp” diye XIII. C: Kitâbü’l-vasâyâ es-sânî, es-sâlis, er-râbi, el-hâmis / Kitâbü’s-sadakât ve’l-hibât el-evvel, essânî XIV. C: Kitâbü’s-sadakât ve’l-hibât es-sâlis, er-râbi / Kitâbü’d-da’vâ ve’s-sulh /Kitâbü’l-istilhâk Kitâbü’l-velâ /Kitâbü’l-ıtk el-evvel, es-sânî XV. C: Kitâbü’l-ıtk es-sâlis, er-râbi /Kitâbü’l-müdebber /Kitâbü’l-mükâteb /Kitâbü’l-vedîa /Kitâbü’lâriya /Kitâbü’l-ıde /Kitâbü’l-lukata /Kitâbü’l-muzâraa /Kitâbü’l-muğârasa /Kitâbü’t-diyât elevvel XVI. C: Kitâbü’t-diyât es-sânî / Kitâbü’l-cinâyât el-evvel, es-sânî /Kitâbü’l-katl fi’s-Sirka /Kitâbü’lhudûd fi’l-kazf /Kitâbü’l-mürteddîn ve’l-muhâribin “Kitâbü’l-câmi” başlığı altında 17. ve 18. cilte ele alınan konu başlıklarından bazıları ise şöyledir: XVII. C: el-Edebü fi’l ekl (s.64) /Bekke ve Mekke ve tefsîru Mâlik lehûmâ (s.57) Sa’d b. Muâz ve Fadlühü (s.17, 29)/ Keydü’ş-Şeytân (s. 341) XVIII. C: el-İctihâd fi’l-İbâde /Eşrâtü’s-sâah /Tahsînü’z-zann bi’l-Müslimîn /eş-Şürbü kâimen /eşŞiir ve’ş-şuarâ 42 el-Beyân ve onun metnin oluşturan Müstahrece’nin tertibi Mâliki fıkhında “ümmühat” diye biline kitapların birincisi olarak kabul edilen el-Müdevene’nin tertibi ile benzerlik arz etmektedir. Müdevvene ile ilgili değerlendirme için bkz. Ali Hakan Çavuşoğlu, “el-Müdevvenetü’l-Kübrâ”, XXXI, DİA, 470-473; Aydın Taş, “Türkiye Kütüphanelerindeki Maliki Fıkhıyla İlgili Yazma eserler”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 12:2 (2007), s. 47-55. 43 Örnek olarak Bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 33 vd .; V 208 vd. 44 “Ruzme”, sözlükte “paket” anlamına ektedir. “Razme” ve “rizme” şeklinde de okunmaktadır. 45 Haccî, Takdîm, 7-8; Dönmez, “el-Beyân ve’t-tahsîl” , DİA, VI, 30. 46 Bilindiği gibi klasik fıkıh sistematiğinde konular önce “Kitap”lara, sonra “bab”lara daha sonra “fasıl” ve “fer” gibi alt başlıklara ayrılmış, “kitâp” ana başlığı altında işlenen konu belirli bir sıra Sayfa | 161 İbrahim YILMAZ başlayan ana konu başlıkları “bab, fasıl ve fer” gibi alt başlıklara ayrılmamıştır. Hangi konunun işlendiği belirtilmeyen “el-mes’ele” alt başlığı altında “Müstahrece”deki metin aktarılarak gerekli açıklamalar yapılmıştır.47 Sayfa | 162 Eserin tertibindeki farklılık asıl metin olan Müstahrece’nin rivayete dayalı fetva kitabı tarzı bir eser olmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü Müstahrece’de konular, “kitâp” başlığı altında başlıksız ve düzensiz olarak serpiştirilmiştir. Asıl metinden kaynaklanan bu düzensizlik el-Beyân’da da aynen devam etmiştir. Bu durum ise eserden istifadeyi hayli zorlaştırmıştır. Bu yüzden eserin tahkikli neşrinde istifâdeyi kolaylaştırmak için çok ciddi fihrist çalışmaları yapılmış ve “el-mes’ele” başlığı altında hangi fer’î konudan bahsedildiği fihrist çalışmasında belirtilmiştir.48 4. Eserin Kaynakları a. Genel olarak: Müellif İbn Rüşd el-Beyân’da Mâliki mezhebiyle ilgili çok sayıda eser ismi zikretmiş, başta İmam Mâlik (ö.179 / 795) olmak üzere İbnü’l-Kâsım (ö.191 / 807) Sahnûn (ö.240 / 854), Asbağ (ö.226 / 841), Eşheb (ö.204 / 819) gibi mezhebin ilk râvi ve müctehidlerini referans olarak göstermiştir.49 el-Beyân’da en çok başvurulan kaynaklar şunlardır: (1) el-Muvatta: İmam Mâlik b. Enes (ö.179 / 795) (2) Kitâbu’t-Divân: Abdulmelik el-Mâcişûn (ö.212 / 827) (3) ed-Dimyâtiyye: Abdurrahman b. Ebî Ca’fer ed – Dimyâtî (ö.226 / 840) (4) el-Vâdıha fi’s-süneni ve’l-fıkh: Abdulmelik b. Habîb es. Sülemî (ö.239 / 853) (5) Müdevvenetü Sahnûn (ö.240 / 854) (6) Kitâbu Muhammed b. Sahnûn (ö.256 / 869) takip edilerek ayrıntılı bir şekilde işlenmiş ve anlaşılır bir şekilde izah edilmeye çalışılmıştır. Örnek olarak bkz. el-Merğınânî, el-Hîdâye, İstanbul, 1986; İbn Kudâme, el-Muğni, Kâhire 1992; Karâfî, ez-Zahîra, Beyrut 1994; İbn Rüşd, el-Mukaddimât, Beyrut 1988, I-III. 47 Örnek olarak bkz. İbn Rüşd, el-Beyân V, 208 vd. 48 Sistematik açıdan karşılaştırmak için bkz. Karâfî, ez-Zahîra, Beyrut 1994; İbn Rüşd, elMukaddimât, Beyrut 1988, I-III. 49 Örnek olarak bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 34, 35. Maliki Fakîh İbn Rüşd el-Cedd’in “el-Beyân ve’t-Tahsil” İsimli Eseri ve Konuları Ele Alış Metoduyla İlgili Örnekler (7) Semâniyetû Ebî Zeyd: Abdurrahman b. İbrahim b. İsa (ö.258/ 871) (8) el-Mecmûatü: Muhammed b. İbrahim b. Abdûs (ö.260 / 873) (9) el-Mevâziye (Kitâbü İbnü’l-Mevvâz): Muhammed b. İbrahim İbnü’lMevvâz (ö.269 / 882) (10) el-Mebsût fi’l-fıkh: Kadı İsmail b. İshak (ö.282 / 895) (11) el-Mebsûta: Yahya b. İshak el-Leysî (ö.303 / 915) (12) Kitâbû Muhtasaru mâ leyse fi’l-muhtasar: İbnü’l-Kırti diye bilinen Ebî İshak Muhammed b. el-Kâsım b. Sa’bân (ö.355 / 965) (13) en-Nevâdir ve’z-Ziyâdât; Muhtasaru’l-Müdevvene, el-Müntehabü’lMüsteksâ: Ebû Muhammed Abdullah b. Ebî Zeyd Abdurrahman en-Nefezî elKayravânî (ö. 386 / 996) Yukarıdaki eserlerden başta Muvatta olmak üzere el-Müdevvene50 elVâdıha,51 el-Mevâziyye,52 el-Mecmûa,53 el-Mebsût,54 el-Mebsûta,55 enNevâdir56 ve Muhtasaru’l-Müdevvene57 mâliki mezhebinin ilk dönemlerinde en çok itibar edilen kaynaklardır. b. Utbî ve el-Müstahrecesi:58 Muhammed b. Ahmed el-Utbî (ö. 255/868), Utbe b. Ebî Süfyan’ın mevlâsı Fakîh, rivayeti ve zekası kuvvetli bir hadis hâfızıdır. Hayır sever ve güzel ahlak sahibi olan Utbî, furû-ı fıkıhla ilgili meseleleri ve güncel olaylarla ilgili fetvaları (nevâzil) ezbere bilen, onları derleyip toplayan bir alimdir.59 Muhammed İbrahim, “Istılâhu’l-mezheb ınde’l-Mâlikî”, I, 114. Muhammed İbrahim, “Istılâhu’l-mezheb ınde’l-Mâlikî”, I, 116. 52 Muhammed İbrahim, “Istılâhu’l-mezheb ınde’l-Mâlikî”, I, 117. 53 Muhammed İbrahim, “Istılâhu’l-mezheb ınde’l-Mâlikî”, I, 117. 54 Muhammed İbrahim, “Istılâhu’l-mezheb ınde’l-Mâlikî”, I, 117. 55 Muhammed İbrahim, “Istılâhu’l-mezheb ınde’l-Mâlikî”, II, 66. 56 Muhammed İbrahim, “Istılâhu’l-mezheb ınde’l-Mâlikî”, II, 140. 57 Muhammed İbrahim, “Istılâhu’l-mezheb ınde’l-Mâlikî”, II, 140. 58 Utbî’nin hayatı ile ilgili bilgi için bkz. İbnü’l-Faradî, Ebü’l-Velîd Abdullah b. Muhammed b. Yusuf el-Ezdî, Târihu’l-ulema ve'r-ruvat li'l-ilm bi'l-Endülüs, Beyrut 1997, s. 297-298; Makarrî, Nefhu’ttîb, II, 215, 216; Zerîkli, A’lâm, V, 307; Kehhâle, Mu’cem, VIII, 276; Selâhuddîn Halil b. Aybek esSafedî, el-Vâfî bi’l-vefayât, y.y., Dâru’n-neşr, 1957/1974, II, 30; Abdülaziz, Ma’lem, 142 – 143; İbnü’l-İmâd, Şezerât, II, 129; el-Kâdı Iyâz, Tertîbü’l-medârik ve takrîbü’l-mesâlik li ma’rifeti mezhebi Mâlik, Dâru mektebeti’l-fikr, Trablus 1967, II, 144 – 145; Muhammed b. Mahlûf, Şeceratü’n-nûri’z-zekiyye fi tabakâti’l-mâlikiyye, Beyrut 1349, s. 75. 59 İbn Ferhûn, ed-Dîbâc, 337; Haccî, Takdîm, 19; Mikloş Muranyi, Dirâsât fi’l-fıkhi’l-Mâlikî (Arapçaya çev. Saîd Buhayri, Ömer Sâbir Abdulcelîl, Mahmûd Reşâd Hanefi ), Beyrut 1988, 110-140. 50 51 Sayfa | 163 İbrahim YILMAZ Talebesi Muhammed b. Lübâbe (ö. 314/926) hocası Utbî hakkında “zamanında Endülüs’ün en büyük fakîhiydi” demektedir.60 Sayfa | 164 Utbî, Endülüs’te İmamı Mâlik’in (ö. 179/795) talebesi Yahya b. Yahya elLeysî’ nin (ö. 234/848) derslerine katılmış, Saîd b. Hasan’dan Eşheb’in (ö. 204/819) rivâyetlerini dinlemiştir.61 Daha sonra doğuya giderek orada İmamı Mâlik’in talebesi ve mezhebin râvisi İbnü’l-Kâsım’ın (ö. 191/807) öğrencilerinden Sahnûn (ö. 240/854) ve Asbağ b. el-Ferec (ö. 226/841) ile İmamı Malik’in arkadaşlarından İbn Vehb (ö. 199/814) ve Eşheb ’in (ö. 204/819) derslerine katılmıştır.62 Utbî, Endülüs’te ve Şark’ta İmamı Mâlik’in talebelerinden ve sonra Mâliki fakihlerinden dinleyip derlemiş olduğu Mâliki mezhebiyle ilgili rivayetleri el-Utbiyye diye bilinen “el-Müstahrece mine’l-esmia” ismiyle kitaplaştırmıştır.63 Utbî, “el-Müstehrece mine’l-esmia” isimli eserinde İbnü’l-Kasım’dan Yahya bin Yahya’ya kadar farklı çevrelerin imamı olan on bir fakihten naklettiği rivayetleri bir araya getirmiştir. Farklı bir terminoloji ve kompozisyona sahip olan bu eser, Maliki mezhebinde “ümmühât”64 diye bilinen diğer metinlerde bulunmayan birçok rivayeti içermektedir.65 Şu halde el-Müstahrece, Muhammed el-Utbî ’nin üçü direk İmâmı Mâlik’in talebeleri olan İbnü’l-Kasım, Eşheb ve İbn Nafî el-Medenî ile İbn Vehb, Yahya el-Leys, Sahnûn ve İbn Asbağ gibi yaklaşık on bir fakihten duymuş olduğu rivayetleri içermektedir.66 Utbî, kitabına gezip gördüğü yerlerde duymuş olduğu söz ve metruk bütün rivayetleri koymuş, bu yüzden de zamanın fakihleri tarafından tenkit Haccî, Takdîm, 19 - 20 Haccî, Takdîm, 20; İbn Ferhûn, ed-Dîbâc, 337, Muhammed İbrahim, “Istılâhu’l-mezheb ınde’lMâlikî”, I, 99-100. 62 Haccî, Takdîm, 20; İbn Ferhûn, ed-Dîbâc, 337. 63 Haccî, Takdîm, 20. 64 Mâliki mezhebinde, mezhebin temel kaynaklarını oluşturan dört temel metin kitabına “Ümmühât” denilmektedir. Bu dört eser şunlardır: 1) el-Müdevvene (Sahnûn, ö. 240/854), 2) elVâzıha fi’-sünneni ve’l-fıkıh (İbni Habîb, ö. 238/853), 3) el-Utbiyye /el-Müstehrace (Utbî, ö. 255/ 869), 4) el-Mevvâziyye (İbnü’l-Mevvâz, ö. 269/883) (Bkz. Eyüp Said Kaya, “Mâliki Mezhebi”, DİA, XXVII, 529.) 65 Bkz. Kaya, “Maliki Mezhebi”, DİA, XXVII (27), s. 530. 66 Istılâh, I, 99; Abdülaziz, Ma’leme, 142-143. 60 61 Maliki Fakîh İbn Rüşd el-Cedd’in “el-Beyân ve’t-Tahsil” İsimli Eseri ve Konuları Ele Alış Metoduyla İlgili Örnekler edilmiştir. 67 Müstahreceyi cem eden Utbî’nın öğrencisi İbn Lûbâbe bu konuda şöyle demektedir:68 “Müstahrece’de metrûk rivâyetler ve şâz meseleler çoktur. Utbî’ye garip bir mesele rivayet edildiğinde hoşuna giderse onu Müstahrece’ye koyun derdi.” Vakıa şu ki, Utbî el-Müstahrece’ye şâz ve metrûk rivâyetleri almıştır. Ancak o almasaydı bu rivâyetler yokluğa terkedilmiş olacaktı. Ancak Utbî, bu rivâyetleri mezhebin usûl ve kaidelerine göre diğer rivâyetlerle karşılaştırma ve doğruyu yanlıştan ayıklama imkanına sahip olamamıştır.69 Taki, Muhammed b. İbn Rüşd gelerek el-Beyân’da bu ayıklama işini yapmıştır. Böylece Müstahrece, Endülüs başta olmak üzere diğer Ğarb İslâm ülkelerinde mutemed fetvâ kitaplarından biri olan el-Beyân ve’t-tahsîl’in ayrılmaz bir parçası olmuştur.70 Son olarak şunu söylemeliyiz ki, Müstahrece Mâliki mezhebinin oluşum sürecinde Muvatta’dan sonra Mâliki fakihlerin itibar ettikleri “ummühâtü’lmezheb” diye bilinen dört muteber kitap arasına girme şeref ve liyakatini kazanmıştır. Bu yüzden Endülüs ve Afrika ahalisi ona büyük önem vermiş, Endülûs ve Karaviyyûn’un mütekaddimûn fakih ve şeyhleri onu ders kitabı/kaynak olarak kabul etmişler, hatta onu Müdevvene gibi okuyup ezberlemeyenleri fakîh bile kabul etmemişlerdir.71 Ayrıca, kadı olarak atanacak fakihlerin yeterliliklerini ölçmek amacıyla, Utbî’nin kitabını ezbere bilmelerinin şart koşulmuş olması da, elMüstehrace’nin kazanmış olduğu değeri göstermektedir.72 5. Eserin Mezhepteki Yeri ve Önemi Telifi on iki yıl süren eser, mâliki fıkhının ilk dönem temel kaynaklarından biri olmuştur.73 İçerik olarak, ilk asır garb İslâm fakihlerinin büyük önem verip ezberlediği, onlar hakkında yazılan şerhleri, ta’likâti, tenbîhâtı, ziyâdâtı, tefrîâtı ve ihtisârâtı öğrenmek için yıllarını Haccî, Takdîm, 20; Kâdî Iyâz, Tertîb, II, 145-146, Makarrî, Nefhu’t-tîb, II, 216; Abdülaziz, Ma’leme, 142- 143. 68 İbn Ferhûn, ed-Dîbâc, 337; Kâdî Iyâz, Tertîb, II, 145-146; Istılâh, I, 100; Makarrî, Nefhu’t-tîb, II, 216; Muhammed Ebu Zehra, İmam Mâlik, (trc. Osman Keskioğlu) Hilla Yay., Ankara 1984, s. 241. 69 Haccî, Takdîm, 21. 70 Haccî, Takdîm, 21. 71 Istılâh, I, 116; Ebu Zehra, İmam Mâlik, 240-245; Ali Hakan Çavuşoğlu, Irak Mâliki Ekolü (III.-V. /IX.-XI. yy.), Doktora Tezi, Marmara Ünv. Sosyal Bilimler Enst, 2004, s. 113-115. 72 Çavuşoğlu, Irak Mâliki Ekolü , 115. 73 Ahmet Özel, “Fıkıh”, DİA, XIII, 17. 67 Sayfa | 165 İbrahim YILMAZ verdikleri Müstahrece ve Müdevvene’nin ihtiva etmiş olduğu bütün konu ve meseleleri içermektedir.74 Sayfa | 166 İbn Rüşd, kendisinden önce yazılan Mâliki kaynaklara muttali olmuş, tedris, iftâ ve kadılık dönemlerindeki bütün şahsi tecrübe ve düşüncelerinin vermiş olduğu bir müktesebatla onları Mâliki mezhebinin usul ve kaideleri çerçevesinde bir fakîh/müctehid gözüyle tenkit ederek ayıklamış, fıkıh öğrenmeye yeni başlayan öğrencilerin anlayabileceği seviyede açık bir dille el-Beyân ve’t-tahsîl’i yazmıştır.75 Diğer taraftan İbn Rüşd, Müstehrace’deki rivayetleri diğer muteber metinlerle karşılaştırmış ve Mâliki usulüyle fürû esasları ışığında değerlendirmiştir.76 el-Beyân ve’t-tahsîl, kısa bir süre içinde öylesine bir şöhret kazanmış ve ilgi görmüştür ki Endülüs ve Kuzey Afrika âlimleri nezdinde büyük bir değere sahip olan ve ezberlenme derecesinde bilinen el-Utbiyye’ye VI. (XII.) yüzyıldan sonra artık eski ilgi gösterilmez olmuş, onun yerini el-Beyân ve’ttahsîl almıştır. Bugün İbn Rüşd’ün eserinin pek çok yazmasının mevcut olmasına karşılık el-Müstahrece’nin muhtelif dünya kütüphanelerinde eksiksiz veya bir araya getirilerek tamamlanmış müstakil bir yazmasının bulunmayışı bunun açık delilidir. Diğer taraftan el-Müstahrece için sağlam olsun olmasın her türlü rivayeti ihtiva ettiği yönünde tenkitler ileri sürülmüş, el-Beyân ve’t-tahsîl ise bu hususlara açıklık getirmesiyle ayrı bir değer kazanmıştır.77 Müellif İbn Rüşd, el-Beyân’ın mukaddimesinde eserin önemi ile ilgili şöyle demektedir: “el-Mukaddimât, usûlu’d-dindeki temel itikâdi konulara ve şer’î hükümlerdeki fıkhî esaslara giriş olarak yazılmış olup bunları bilmemek caiz olmadığı gibi, onlar olmadan ahkâm-ı şerîatle ilgili bir hükmü doğru anlamak da mümkün değildir. Bir tâlib-i ilim, el-Beyân ile birlikte el-Mukaddimât’ı okuyup anlarsa usûlu’d-dîn ve usûl-u fıkıhla ilgili bilinmesi gereken her şeyi kaynağından öğrenmiş, fer’i, aslına sağlam bir şekilde oturtmuş olur. Ayrıca bütün bunları bu iki temel kaynaktan öğrenmekle müşkil konularda hocalara Haccî, Takdîm, 10; Bardakoğlu, “İbn Rüşd”, DİA, XX, 255. Haccî, Takdîm, 10; Dönmez, “el-Beyân ve’t-tahsîl” , DİA, VI, 28. 76 Kaya, “Maliki Mezhebi”, DİA, XXVII, 530. 77 Dönmez, “el-Beyân ve’t-tahsîl”, DİA, VI, 28. 74 75 Maliki Fakîh İbn Rüşd el-Cedd’in “el-Beyân ve’t-Tahsil” İsimli Eseri ve Konuları Ele Alış Metoduyla İlgili Örnekler başvurmaktan kurtulmuş, güç ve karmaşık konulardaki fetvâlarda taklid edilmesi vacip olan kişilerin derecesine ulaşmış olur.”78 B. ESERLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR Eserin hacimli olması ve matbu olarak kütüphanelerde bulunmamasından dolayı araştırmacılar ve akademisyenler tarafından yeterince istifade edilememiştir. Bu eksikliği gidermek ve eserden istifadeyi kolaylaştırmak için tahkîk çalışması ile birlikte eser üzerinde ayrıntılı fihrist çalışmamaları da yapılmıştır. 1.Tahkîk Çalışması Eserin tahkîk edilip neşre hazırlanmasında Fas’ın değişik üniversite ve kütüphanelerinde çalışan çok sayıda ilim adamı ve devlet görevlileri yer almıştır. Eserin yirmi cilt halindeki tahkikli ilmî neşri Muhammed el-Haccî ve bir grup arkadaşı tarafından yapılmış olup son iki cilt konu fihristine ayrılmıştır (Beyrut 1404-1407/1984-1987; 1408/1988). Eserin tahkîkli neşrinde başta Dr. Muhammed Haccî olmak üzere özellikle aşağıdaki şahısların katkıları olmuştur:79 -el-Hâcc Ahmed el-Hıbâbî : Karaviyyûn Ünv. Alimlerinden -Saîd Ahmed A’râb : Tatvân şehrinde Ma’hed-i Asli’de Prof-üstaz. -Muhammed Abdulkadîr el-Asâyişî: Meknes şehrinde Hızâne-i Câmi-i A’zam’da Mahtûtât kısmı müdürü -Ahmed eş-Şerkâvî İklimiyye’de Prof-üstaz. : Merâkeş şehrinde Medrese-i Alemeyni’l- -Ahmed el-Hattâbî : Tatvan’da usûlud-Dîn Fakültesinde Prof-üstaz. -Ahmed Benşekrûn : el-Kâdî el- müsteşâr reîsü’l-Ğurteti’ş-şer’iyye bi’ilmeclisi’l-a’lâ Heyet, tahkik metni için el-Beyân ve’t-tahsîl’in sıhhate en yakın olan nüshasını esas almıştır. Bunun için 18 cilt/cüzden oluşan Fas’ın Rabât şehrindeki Hızâne-i Amme (Genel Arşiv, Milli Kütüphane) kütüphanesinde bulunan Temakrût mahtût nüshasını asıl olarak kabul etmiştir. Bu asıl nüsha Fas’taki Karaviyyûn Kütüphanesinde bulunan üç eski mahtût nüsha 78 79 İbn Rüşd, el-Beyân, I, 32. Haccî, Takdîm, 21. Sayfa | 167 İbrahim YILMAZ ile de karşılaştırılmıştır.80 Karaviyyûn nüshaları numaralandırılarak dipnotta (=Karaviyyûn1-2-3) şeklinde gösterilmiştir.81 Sayfa | 168 Tahkikte bu dört mahtût esere ilâveten gerektiğinde başka mahtût eserlere de başvurulmuş, mahtût nüshalar karşılaştırılarak kitapta geçen âyet ve sureler numaralandırılarak yerleri gösterilmiş, hadis ve eserlerin tahricleri yapılmış, açıklamaya ihtiyac duyulan yerlerde terim ve ibâreler izah edilmiştir.82 2. Fihrist Çalışması a. Genel fihrist çalışması: Eserin tahkikli baskının 19. ve 20 ciltleri Dr. Muhammed Haccî ve Prof. Saîd A’râb tarafından “el- Fehârisü’l-âmme” ismiyle genel konu fihristi olarak hazırlanmıştır. Bu genel fihrist iki ayrı bölümden oluşmaktadır; Birinci bölüm, “el-Fihrisü’l-mufassal li mesâili’l-esmia” başlığını taşımakta olup 1-16. ciltler arasındaki “kitap” ve “bab” başlıklarını eserde vârid olduğu tertîb üzere cüz cüz, cilt cilt konuları içeren mufassal bir fihrist olarak hazırlanmıştır. Eser, müellifin “Kitâbü’l-vudû’”, “Kitâbü’s-salâh” şeklinde isimlendirmiş olduğu “kitâb”lar içerisinde binlerce meseleler içermektedir. Ancak bu meseleler özel bir konu başlığıyla verilmeyip sadece “el-mesele” başlığıyla ifâde edildiği için bu “mesele” başlığı altında hangi konunun işlendiği başlıktan anlaşılmamaktadır. Bu yüzden fihrist hazırlanırken meseleler tafsîlâta girilmeden ve hükmü açıkça ifâde etmeden, fakat “mesele”nin içerdiği konuyu haber verecek anahtar kelimeyle başlanılmasına özen gösterilmiştir. İkinci bölüm ise, “Fehârisü’l-câmi” başlığını taşımakta olup 17. ve 18. ciltlerde “Kitâbu’l-câmi” başlığı altında birbiriyle ilgili olmayan siyer-i nebî, sahabe dönemi fitne olayları, ibadet vs. gibi “Kerâhiyye ve İstihsân” türü “Mesâilü’l-câmi” başlığını taşıyan konular içindir. Bu bölüm iki alt başlıktan oluşmaktadır: (1) Fihrisü’s-semâât bi hasebi vurûdihâ fi’l-kitâb Haccî, Takdîm, 21 Haccî, Takdîm, 22 82 Haccî, Takdîm, 22 80 81 Maliki Fakîh İbn Rüşd el-Cedd’in “el-Beyân ve’t-Tahsil” İsimli Eseri ve Konuları Ele Alış Metoduyla İlgili Örnekler (2) Fihrisü’l-mevzûât mürettebeten tertîbiyyen elifbâiyyen Fihrist çalışmasına başlanırken eserle ilgili ayrıntılı bir alfabetik fihrist hazırlanılması düşünülmüş, ancak eserin hacimli olması sebebiyle bunun çok zaman alacağı düşünülerek genel konu fihristiyle yetinilmiştir.83 Her bir bölümde ele alınan konular eserin orijinalinde “mesele” başlığı altında incelendiği için neşri gerçekleştirenler tarafından bu meselelere orada ele alınan konuyu hatırlatan başlıkların eklenmesi faydalı olmuştur. Şu kadar var ki bu başlıkların yardımıyla oluşturulan konu fihristinin iç atıflar bakımından çok önemli bir görev ifa ettiğinin eseri yayımlayanlarca belirtilmesine rağmen (XIX, 5-6) bu iç atıflardan faydalanma hususunda okuyucunun epeyce zorluk çektiği ve kullanımı daha pratik bir fihriste ihtiyaç duyulduğu gözlenmektedir. Bölümlerin hangi ciltlerde yer aldığını toplu olarak gösteren bir fihristin yapılmamış olması da eserden istifadeyi güçleştirmektedir. Öte yandan âyet ve hadislerin geçtiği yerlerde bunların kaynaklardaki yeri belirtilmiş, fakat âyet ve hadisler veya diğer hususlar için ayrı bir fihrist eklenmemiştir.84 b. Özel fihrist çalışması: Özel fihrist çalışması “Fehârisü’l-Beyân ve’t-tahsîl” Abdulfettâh Muhammed el-Huluv tarafından hazırlanmıştır. ismiyle Dr. Eserin neşrini yapan Dâru’l-ğarbi el-İslâmî’nin sahibi üstad el-Habîb, Abdulfettah el-Huluv’dan İmam Muhammed b. Suud Ünv. rektörü Dr. Abdullah b. Abdulmuhsin el-Türkî ile birlikte İbn Kudâma’nın el-Muğni’sine yapmış oldukları mufassal alfabetik fihrist gibi bir çalışmayı el-Beyân için de istemiş, böylece üç ciltlik mufassal alfabetik bir konu fihristi hazırlamıştır.85 Çalışmanın 1. cildinde, el-Beyân’da geçen âyet, hadis, şiir, özel isimler, kabileler, milletler, fırkalar, özel mekanlar, beldeler, kitap isimleri, özel günler, harpler ve gazveler...gibi konu başlıklarına yer verilmiştir. Çalışmanın 2. ve 3. ciltleri ise “Keşşâfü’l-mevâddi’l-fıkhıyye” ismiyle müstakil kitap halinde hazırlanmıştır. Bu iki ciltlik fihrist çok zahmetli bir çalışmanın ürünü olup ana konu başlıklar ve bu başlıklar altında bulunan Bkz. Haccî, el-Fehârisü’l-âmme, el-Beyân ve’t-tahsîl, XIX, 5–6. Dönmez, “el-Beyân ve’t-tahsîl”, DİA, VI, 28. 85 Abdulfettâh Muhammed el-Huluv, Fehârisü’l-Beyân ve’t-tahsîl, Dâru’l-ğarbi’l-İslâmi, Beyrut 1991, s. 6. 83 84 Sayfa | 169 İbrahim YILMAZ Sayfa | 170 konu başlıkları alfabetik sıralamaya göre verilmiştir. Alt konu başlıkları, elBeyan ve’t-tahsil’de “el-mes’ele” diye verilen bölümlerin içermiş oldukları konuların anahtar kelimelerinden oluşmaktadır. Böylece araştırmacıya anahtar kelimeler yardımıyla istediği konuyu eserden kolayca bulabilme imkanı sağlanmıştır.86 III. ESERİN KONULARI ELE ALIŞ METODUYLA İLGİLİ ÖRNEKLER A. ESERİN KONULARI ELE ALIŞ METODU Eserin asıl metnini oluşturan “el-Müstahrece” rivayet ve senede dayalı “fetva” mahiyetinde bir kitaptır. Bundan dolayı müellif İbn Rüşd’ün elBeyan’da konuları ele alış şekli de “fetva” şeklinde olmuştur. Müellif ibn Rüşd, el-Beyân’da izlediği metod hakkında eserin önsözünde şöyle demektedir:87 “Müstahrece’deki meseleleri asıl metinde olduğu gibi zikrettim. Sonra şerhe ihtiyacı olan lafız ve manaları açıkladım. Gerekli olan yerlerde fakihlerin görüşlerinin aktardım. Çünkü birçok mesele farklı yerlere dağılmış olduğundan mana bölünmüş ve bu yüzden meselelerin halliyle ilgili cevaplar da farklılık arz etmekteydi. Hakikatte ihtilaf olmadığı halde lafzi olarak çelişkili gibi gözüken yerleri en güzel bir şekilde açıkladım. Usul açısından sahih bir nazarla tekrar değerlendirilmesi gereken yerlerinde gerekli düzelteme ve açıklamayı yaptım. Böylece dikkatli biri ilim öğrencisi muallime ihtiyaç duymadan onun manasını anlayacaktır. Çünkü ben, Müstahrece’de açıklamaya ihtiyaç duyulan meseleyle ilgili her şeyi, birazcık düşünmeyle anlaşılacak şekilde açık ve geniş olarak ortaya koydum.” Yukarıda ki ifadelerden anlaşıldığı gibi müellif el-Beyân’da Müstahrece’nin metnini aynen muhafaza etmiş ve meseleleri Müstahrece’nin sistematiğine uygun “kitab başlıkları/bölümler” halinde incelemiştir. Bölümlerin başında ise, ele alınacak fetvaların kimden işitildiği ve kimin tarafından nakledildiğini belirtmiştir. Örneğin “Kitabü’l-vudû’” bölümüne başlarken bu bölümdeki rivayetlerin/fetvaların kimden nakledildiği “semâu İbnü’l-Kasım min Mâlik” veya “semâu Îsâ min İbnü’lKasım” şeklinde belirtilmiştir.88 El-Huluv, Fehârisü’l-Beyân, 6-7. Bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 29-30. 88 Örn. olarak bkz. el-Beyân, I, 33, 141. 86 87 Maliki Fakîh İbn Rüşd el-Cedd’in “el-Beyân ve’t-Tahsil” İsimli Eseri ve Konuları Ele Alış Metoduyla İlgili Örnekler Müellif, Müstahrece metnini açıklamaya genel olarak “Kâle Muhammed İbn Rüşd” diye başlamış,89 bazen de “Kâle’l-İmam”,90 “Kâle’l-Kâdı”,91 “Kâle’lİmâmü’l-Kâdî”92 ifadelerini kullanmıştır. Müellif şerhe, asıl metindeki konuyu rivayet edilen şahıs adına özetleyerek93 veya konuyu olduğu gibi tasdik ederek94 ya da konuyu kısaca özetleyerek95 başlamıştır. Sonra varsa konuyla ilgili âyet96 ve hadisleri97 zikretmiş, mezhep imamlarının görüşlerine yer vererek98 sık sık Müdevvene’ye atıfta bulunmuştur.99 Müellif el-Müstahrece’de zikredilen bir fetvayı/rivayeti ele alırken özellikle şu hususlar üzerinde durmuştur: Mezhepte kabul edilen görüşü belirtmiş, yanlış anlaşılmaya elverişli veya tereddüde yol açan ifadeleri tahlil edip konuya açıklık getirmiş, gerektiğinde delilleri zikretmiş ve bazı çevrelerde yaygın bulunan bir kısım yanlış görüşlerin doğrusunu belirtmiştir. Eğer mesele açıklanmaya ihtiyaç göstermiyorsa gereksiz izahlara girmekten sakınmış, tekrarlara girmekten kaçınmak için de bir defa açıkladığı meseleye daha sonra atıfta bulunmakla yetinmiştir.100 B. KONULARI ELE ALIŞ METODUYLA İLGİLİ ÖRNEKLER Müellif İbn Rüşd el-Cedd’in (ö.520/1126), Utbî’nin (ö. 255/868) elMüstahrece isimli eseri üzerine yazmış olduğu el-Beyan ve’t-tahsîl isimli eserinde konuları işlerken başvurduğu metotla ilgili bir kaç örnek vermek yerinde olacaktır; 1. Suya Necâsetin Karışması101 Kitâbü vüdûu’l-evvel’de geçen bu konu Müstahrece metninde “Min semâı İbnü’l-Kâsım min Mâlik” başlığı altında yer almaktadır. Bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 33. Bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 390. 91 Bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 447. 92 Bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, IX, 444, 457. 93 Bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 33. 94 Bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 288. 95 Bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 237. 96 Bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 238. 97 Bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 33, 36. 98 Bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 34, 205. 99 Bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 34, 35, 37, 40, 45. 100 Dönmez, “el-Beyân ve’t-tahsîl” , DİA, VI, 28. 101 Bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 37-38. 89 90 Sayfa | 171 İbrahim YILMAZ Sayfa | 172 Müstahrece/Mes’ele: “Mâlik, kendisine bevl/sidik veya hamr/şaraptan bir damlanın karıştığı çok suyun durumu hakkında dedi ki: Bu bir damla bevl veya hamr, o çok suyu kirletmez, içilmesini ve abdest suyu olarak kullanılmasını haram kılmaz. Yiyecek ve yağlarda da durum aynıdır. Ancak, (içerisine necasetin düştüğü su) az bir şey olursa hüküm değişir.” el-Beyân/Kâle Muhammed İbn Rüşd: Bu rivâyetin zahirinden anlaşılan, az bir necaset, çok miktardaki yiyeceği ve suyun özelliğini bozmaz ve onu kirletmez. Bu rivâyet, Dâvûd el-Kıyâsî ve cumhurun görüşünden ayrılıp (mezhebin) usulüne muhalefet edenlerden başkasının söylemediği rivayetlerden biridir. Çünkü, Allah Teâlâ, suyu temiz olarak yaratmıştır. Bundan dolayıdır ki su, yiyeceklerin ve koyu sıvı maddelerin aksine kendisindeki necasetlere galip olur. Bu iki şey arasındaki fark şudur ki, Rasûlüllah (sav), kendisine insan dışkısı ve pislik/necaset atılan Budâa kuyusunun suyunun hükmü ile ilgili sorulduğunda şöyle demiştir: “Allah suyu temiz olarak yaratmıştır. Onu ancak, rengini, tadını ve kokusunu değiştiren şey necis yapabilir.” Yine Rasûlüllah’a katı yağ içerisine/üzerine düşen farenin durumu sorulduğunda şöyle demiştir: “Onu ve etrafındaki yağı çıkarıp atın. Şayet yağ sıvı ise ona yaklaşmayın/kullanmayın.” Bu, fakihler arasında ihtilaf olamayan bir konudur. Onlar, bu şeyden (fare düşmüş yağın) faydalanma ve onun satışında ihtilaf etmişlerdir. Bazıları bununla ilgili hiçbir şeye cevaz vermemişlerdir ki, bu ashabımızdan Mâcişûn’un mezhebidir. Bazıları ise bununla ilgili her şeye cevaz vermişlerdir ki, bu ashabımızdan İbn Vehb’in mezhebidir. Mâlik’in “yiyecek ve yağlarda da hüküm aynıdır” sözünün manasına gelince, yiyecek ve yağlardan bir damla çok suyun içerisine düştüğü zaman, nasıl ki, bevl ve içkiden bir damla çok suyun hükmünü temiz olmaktan çıkarmıyorsa, az miktarda yemek ve yağın çok suya düşmesi de bu suya etki etmez ve onun hükmünü temiz olmaktan çıkarmaz. Mâlik’in “Ancak, az olması gerekir” sözünün manası ise, “Ancak, içerisine necâsetin düştüğü su az miktarda olur ve düşen necasetten dolayı suyun vasıfları değişirse bu durum da az suyun içerisine necasetin düşmesi ile bu su necis olmuş olur. Bu, cumhurun kabul ettiği usul üzerine olan sahih bir tevildir. Rivayet edilmektedir ki, Beyre ulemasına, su değirmeninde buğdayla birlikte öğütülen farenin durumu sorulduğunda şöyle demişlerdir: Un elenir Maliki Fakîh İbn Rüşd el-Cedd’in “el-Beyân ve’t-Tahsil” İsimli Eseri ve Konuları Ele Alış Metoduyla İlgili Örnekler ve yenir. Onların fetvası ile ilgili bu durum Saîd b. Nemr’e ulaştığında şöyle demiştir: Acele -fetvâ vermekten- sakınmaları gerekir. O haliyle yenmez. Kâle Muhammed İbn Rüşd: Saîd b. Nemr’nin söylediği doğrudur. Bu konuda Beyre uleması hata etmiştir. 2. Cünüp İken Uyumak İsteyen Kişinin Namaz Abdesti Alması102 Kitâbü’l-Vüdûu’l-evvel’de geçen bu konu Müstahrece metninde “Min semâı İbnü’l-Kâsım min Mâlik” başlığı altında yer almaktadır. Müstahrece/Mes’ele: “İmam Malik’e, gündüz cünüp olup da kaylüle yapmak/uyumak isteyen kişinin durumu ile ilgili soruldu: Bu kişi, gece yapıldığı gibi namaz abdesti alması gerekir mi? İmam Malik dedi: Evet, abdest almadan uyuyamaz.” el-Beyân/Kâle Muhammed İbn Rüşd: “Bu fetvanın benzeri Müdevvene’de de geçmektedir. Burada Malik’e gündüz uykusu ile ilgili sorulmuştur. Çünkü, sünnette/hadiste konu gece uykusu ile ilgili geçmektedir. Malik, Muvatta’da Abdullah b. Ömer’den şu rivayeti nakletmektedir: “Ömer İbnü’l-Hattâb, Rasulüllah’a (sav), geceleyin (uyumadan önce) kendisinde cünüplüğün vâki olduğunu hatırlatarak (bu durumda ne yapması gerektiğini sordu). Rasûlüllah ona şöyle cevap verdi: “Tenâsül uzvunu yıka ve namaz abdesti alarak uyu.”103 Malik (rh.a), cünüp iken uyuma konusunda, gündüz uyumayı gece uymaya kıyas etmiştir. Çünkü ikisi arasında bir fark yoktur. Aişe (ra)’ın şu sözünün zahirinden de bu anlaşılmaktadır: “Sizden biri hanımı ile birlikte olur ve sonra gusül abdesti almadan uyumak isterse, namaz abdesti almadan uyumasın.”104 Yine Hz. Aişe (ra)’dan “Rasûlüllah’ın cünüplü iken abdest almadan uyuduğu olmuştur”105 şeklinde bir rivayet vardır. Bu rivayetten cünüplü kişinin uyumadan önce namaz abdesti almasının (zorunlu değil) fazilet olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, İbn Habîb, ikinci rivayette geçen Rasûlüllah’ın abdest almadan uyuması ile ilgili durumu, Rasûlüllah’ın su olmadığı zaman teyemmüm abdesti almasına hamletmektedir. Çünkü ona Bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 66-67. Bu rivayet, Buhâri, Kitabü’l-Gusl, 27 (bab); Müslim, Babü’l-hayz, hadis no: 25.; Ebû Dâvûd, Tahâre, 86 (bab); Nesâî, Tahâre, hadis no: 167 ..; bölümünde geçmektedir. 104 Bkz. Mâlik, Muvatta, Tahâre, Bab:19 Hadis no: 77. 105 Buhâri’de Ebî Seleme’den şöyle bir rivayet yer almaktadır: “Aişe (ra)’a sordum: Rasûlüllah (sav) cünüp iken uyur muydu? “Evet, namaz abdesti alarak uyurdu” dedi. Yine Buhâri’de Aişe (ra)’dan şu rivayet yer almaktadır: “Rasûlüllah (sav) cünüp iken uyumak isterse tenasül uzvunu yıkar ve namaz abdesti alırdı”. (bkz. Buhâri, Gusl, 27) 102 103 Sayfa | 173 İbrahim YILMAZ göre, böyle bir durumda cünüplü kişinin uyumadan önce namaz abdesti alması zorunludur. Ve hiçbir kişi bu hükmün dışında değildir. Bizim dediğimiz ise, rivayetin zahirinden anlaşılandır. En doğrusunu Allah bilir. Sayfa | 174 Bu konuda abdestin zorunlu olmadığını gösteren delillerden biri de, “Abdullah b. Ömer (ra)’ın böyle bir durumda abdest alırken ayaklarını yıkamadığı” şeklindeki rivayettir. Bundan dolayı, onun abdest almayı emretmesinin ne anlama geldiği konusunda ihtilaf edilmiştir. Bazıları şöyle demiştir: Abdullah b. Ömer, böyle bir durumda abdest almayı emretmiştir. Çünkü, abdest alan kişinin vücudu dinçleşir (uykusu açılır). Vücudu dinçleşen kişi de gusül abdesti almaya erinmez. Bazıları ise şu yorumu yapmıştır: Abdulah b. Ömer böyle bir durumda olan kişinin namaz abdesti almasını, o kişinin uykusunda ölmesi endişesi ile emretmiştir. Böyle bir durumda kişi en azından (gusül abdesti ve namaz abdesti şeklindeki) iki taharetten hafifi olan üzere ölmüş olur. Birinci yorum daha isabetlidir. Çünkü namaz abdesti, cenabetten kaynaklanan hadesi gidermez. Bilindiği gibi, adetli kadın, bu süre içerisinde abdest almakla emredilmemiştir. Kaldı ki, adetli kadının adet süresi bitmeden taharetini önceden yapması da mümkün değildir. Bu açıktır. Başarı Allah’tandır.” 3. Namazın Farzına Kavuşmak İçin Acele Yürümek106 Kitâbü’s-Salâti’l-evvel’de geçen bu konu Müstahrece metninde “Min semâı İbü’l-Kâsım min Mâlik” başlığı altında yer almaktadır. Müstahrece/Mes’ele: “Kâle İbnü’l-Kâsım: Mâlik’ten işittim. Ona, (farz için) kamet getirildiğinde, namaza kavuşmak için yürümesinde acele eden kişinin durumu soruldu. Mâlik dedi: Koşmadığı sürece bunda bir beis görmüyorum.” el-Beyân/Kâle Muhammed İbn Rüşd: “Hüküm/fetva, Mâlik’in dediği gibidir. Çünkü Rasûlüllah (sav) şöyle demiştir: “Namaz için kamet getirildiği zaman çabuk çabuk yürüyerek namaza gelmeyiniz. Namaza, sükûnetle/vakarla geliniz”107 Ancak kişi, namazın bir kısmını veya tümünü kaçırmaktan korkarsa, namaza giderken uyulması emredilen vakar ve sükûnetten çıkmadan yürüyüşünde biraz acele etmesinde bir sakınca yoktur. Bunu Abdullah b. Ömer (ra) de yapmıştır. O, Bakî’ mezarlığında iken 106 107 Bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 220-221. Bkz. Mâlik, Salat, Bab: 1, Hadis no: 4. Maliki Fakîh İbn Rüşd el-Cedd’in “el-Beyân ve’t-Tahsil” İsimli Eseri ve Konuları Ele Alış Metoduyla İlgili Örnekler namaz için ikamet edildiğini duyduğunda yürüyüşünü hızlandırarak Mescid-i Nebevi’ye gitmiştir. Keza, kişi (farz namaz için ikamet edildiğinde) binek üzerinde ise, namaza kavuşmak için bineğini hızlandırmasında bir beis yoktur. 4. Cuma Günü Alış Verişi Yasak Kılan Ezan108 Kitâbü’s-Salâti’l-evvel’de geçen bu konu Müstahrece metninde “Min semâı İbü’l- Kâsım min Mâlik” başlığı altında yer almaktadır. Müstahrece/Mes’ele: “Mâlik’e, Cuma günü hangi nidâ/ezan, insanları alış verişten men eder, diye soruldu? Mâlik şöyle cevap verdi: “İmam minberde iken okunan ezan/nidâ. İmam minberde iken ezan okunduğu zaman çarşılar kapatılır/esnaflar dükkanlarını kapatır, köle veya başkası çarşıda alış veriş yapamaz.” el-Beyân/Kâle Muhammed İbn Rüşd: “Bu konuyla ilgili hüküm/fetva Müdevvene ve diğer kaynaklarda geçtiği gibidir. Çünkü Allah azze ve celle şöyle demektedir: “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız/ezan okunduğu zaman, hemen Allah’ı zikretmeye koşunuz ve alış verişi bırakanız.”109 Mâlik, “(İkinci ezanın okunduğu) o vakitte, köle veya bir başkası alış veriş yapamaz” sözü ile “Zerîa kaidesi gereği kendilerine Cuma namazı farz/vacip olanların alış veriş yapması men edildiği gibi, kendilerine Cuma namazı farz/vacip olmayan köle ve diğer kişilerin çarşıdan alış veriş yapması da men edilir” demek istemektedir. Bununla birlikte, cumanın ikinci ezanı okunduktan sonra kendisine Cuma farz olamayan kişinin yaptığı alış veriş fesh olunmaz. Çarşı dışındaki alış verişlere gelince, buralarda, kölelerin, kadınların, yolcuların, mahkumların ve hastaların kendi aralarında alış veriş yapması caizdir. Ancak, kendisine Cuma namazı farz olmayan birisi, (bu vakitte) kendisine Cuma namazı farz olan birisine bir şey satsa veya tersi bir durum olsa, satılan ticaret eşyası mevcut ise bu alış verişler feshedilir. Şayet, bu ticaret eşyası yok olmuşsa, ücreti (semen) geri alınır. Alış veriş esnasındaki kıymetinin geri verilmesi gerektiği de söylenmiştir. Böyle bir durumda satılan ticaret eşyası mevcut olsa bile alış verişin feshedilmeyeceği, alış verişi yapanların günahkâr olacağı ve satıcının kârını 108 109 Bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, I, 272-273. Bkz. Cuma, 62/9. Sayfa | 175 İbrahim YILMAZ tasadduk etmesi gerektiğini söyleyenler de olduğu gibi, buna gerek olmadığını söyleyenler de muştur. Sayfa | 176 5. Karısı Evde Bayan Arkadaşı İle Birlikte Otururken Kocasının Eve Gelmesi/Girmesi110 Kitâbü’n-Nikâhı’l-evvel’de geçen bu konu Müstahrece metninde “Min semâı Abdurahman İbü’l- Kâsım min Mâlik” başlığı altında yer almaktadır. Müstahrece/Mes’ele: “Mâlik’e karısı evde arkadaşı ile birlikte otururken kocasının evine girmesi soruldu? Mâlik, şayet kadının arkadaşı elbisesini giymiş ise bunda bir beis yoktur, dedi.” el-Beyân/Kâle Muhammed İbn Rüşd: “Bu mevzudaki hüküm/fetva, Mâlik’in dediği gibidir. Çünkü, o yabancı kadın ile koca arasında hürmet yoktur. Şayet kadın, “Baş örtülerini yakalarına kadar örtsünler”111 ayetinde beyan edildiği gibi elbisesini giymiş ve kadının kocasına karşı tesettürüne riâyet etmiş ise, kocanın, evinde karısı ile birlikte oturan kadının yanına girmesinde bir beis yoktur. Çünkü, böyle bir durumda koca için bunu yapmak helal olmazsa , Allah’ın nass-ı tenzil (Hac, 22/78) ile kullarından kaldırdığını bildirdiği dinde insanlar için harac/sıkıntı ve meşakkat oluşmaktadır. SONUÇ Muhammed el-Utbî (ö. 255/868), İmam Malik’in öğrencilerinden dinlemiş olduğu mesmüât-ı fıkhıyye ile ilgili rivayetleri el-Utbiyye diye bilinen “el-Müstahrece mine’l-esmia” adlı eserinde toplayarak kitap haline getirmiştir. Utbî’nin eseri Endülüs ve Afrika’da itibar görmüş, fıkıh talebeleri onu ezberlemeye çalışmışlardır. Ancak el-Müstahrece rivayete dayalı bir eser olduğundan bazı meselelerin anlaşılmasında güçlük ortaya çıkmış ve eserin şerh edilerek müşkil yerlerin açıklanması İbn Rüşd el-Cedd ’den istenmiştir. Bunun üzerine Fakîh Ebu’l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Rüşd el-Cedd el-Kutubî (ö. 520/1126) el-Müstahreceyi “el-Beyân ve’t tahsîl ve’ş-şerh ve’t-tevcîh ve’t-ta’lîl fi mesâili’l-Müstahrece” ismiyle şerh etmiştir. Müellif İbn Rüşd, el-Beyân’da konuları ele alırken önce Müstahrece’deki meseleleri asıl metinde olduğu gibi zikretmiş, sonra şerhe ihtiyacı olan lafız ve manaları açıklamıştır. Gerekli gördüğü yerlerde fakihlerin görüşlerini aktarmış ve konuları, birazcık düşünmeyle anlaşılacak şekilde açık ve geniş 110 111 Bkz. İbn Rüşd, el-Beyân, IV, 302-303. Bkz. Nur, 24/31. Maliki Fakîh İbn Rüşd el-Cedd’in “el-Beyân ve’t-Tahsil” İsimli Eseri ve Konuları Ele Alış Metoduyla İlgili Örnekler olarak ortaya koymuştur. Ancak eserin dili, lafzî açıdan basit ve anlaşılır olmakla birlikte, asıl metnin rivayete dayalı olması sebebiyle halkın ve müptedilerin derhal anlayacağı kadar mütebâdir ile’l-ezhân (kolay anlaşılır) değildir. Bundan dolayıdır ki satır aralarındaki manayı ve maksadı toparlamak, bazen “el-mes’ele” başlığı altında neyin anlatılmak istendiğini anlamak için kişinin genel anlamda fıkıh müktesabâtına sahip olması gerekmektedir. Müellif, el-Beyan’da ele aldığı meseleleri Müstahrece’nin sistematiğine uygun bir şekilde “kitab başlıkları/bölümler” halinde açıklamıştır. Bölümlerin başında ise, ele alınacak fetvaların kimden işitildiği ve kimin tarafından nakledildiğini belirtmiştir. Müellif şerhe başlarken asıl metindeki konuyu ya olduğu gibi nakil ve tasdik ederek ya da konuyu -rivayet ettiği şahıs adınakısaca özetleyerek başlamıştır. Sonra varsa konuyla ilgili âyet ve hadisleri zikretmiş, mezhep imamlarının görüşlerine yer vererek sık sık Müdevvene’ye atıfta bulunmuştur. Eser Mâliki fıkhının temel kaynaklarından biri olmasına rağmen ilim camiası tarafından, özellikle bu ilim dalında mübtedi sayılan araştırmacılar tarafından yeteri kadar tanınmamıştır. Malîki fıkhı ve İslâm hukuku açısından önemli olan bu eserin ilim camiasında yeteri kadar tanınmaması, ilk dönemlerden itibaren eserin matbu baskısının kütüphanelerde ve kitapçılarda bulunmamasından kaynaklanmaktadır, diye düşünmekteyiz. Nitekim, bu eksikliği gören günümüz garb Mâliki fakîhleri/ilim adamları, eseri araştırmacıların ve ilim adamlarının istifadesine sunmak için tahkik ederek 18 cilt halinde neşre hazırlamışlardır. Esere Dr. Muhammed Haccî ve Prof. Saîd A’rab tarafından da iki ciltlik bir genel konu fihristi hazırlanarak Dâru’l-ğarbi’l-İslâmî tarafından 20 cilt halinde 1984 yılında ilk baskısı yapılmış ve eser kütüphanelerde ve kitapçılarda araştırmacıların istifâdesine sunulmuştur. Ancak eserin çok hacimli olup konu tertibinin/sistematiğinin de farklılık arz etmesi, matbu olmasına rağmen, kendisinden istifadeyi güçleştirmektedir. Bu eksikliği gidermek ve istifâdeyi daha da kolaylaştırmak için esere Dr. Abdulfettah Muhammed elHuluv tarafından üç ciltlik bir alfabetik konu fihristi yapılmıştır. Böylece eser her yönüyle mükemmel hale gelerek kütüphanelerde araştırmacıların hizmetine sunulmuştur. Sayfa | 177 İbrahim YILMAZ Sayfa | 178 Görebildiğimiz kadarıyla, el-Beyân’ın sistematiği, Mâliki fıkhında “ümmühâtü’l-mezheb” olarak bilinen dört kitaptan112 birincisini teşkil eden “el-Müdevvânâtü’l-Kübrâ”ya çok benzemektedir. Mezhebin ilk dönemine ait olan bu eserler, ilk yazılı kaynak olmaları açısından önemli olmakla birlikte, sistematiklerinin rivayete dayalı olması eserlerden istifadeyi biraz zorlaştırmaktadır. Bununla birlikte eser son matbu şekliyle İslam hukuku araştırmacılarının istifade etmeleri gereken önemli bir kaynak olma özelliğini taşımaktadır. BİBLİYOGRAFYA Ali Bardakoğlu, “İbn Rüşd”, DİA, XX, 254-257. İbrahim Kâfi Dönmez, “el-Beyân ve’t-tahsîl” DİA, VI, 29-30 Eyüp Said Kaya, “Mâliki Mezhebi”, DİA, XXVII, 529. Ahmet Özel, “Fıkıh”, md., DİA, XIII, s.14-22 Ahmet Özel, Hanefi Fıkıh Âlimleri, Türkiye Diyanet Vakfı, İstanbul 1990. Ali Hakan Çavuşoğlu, Irak Mâliki Ekolü (III.-V. /IX.-XI. yy.), Doktora Tezi, Marmara Ünv. Sosyal Bilimler Enst, 2004.) ___________, “el-Müdevvenâtü’l-kübrâ”, DİA, XXXI, 270-273. Hayreddin Karaman, İslâm Hukuk Tarihi, İz yay. İstanbul 2007. Ahmet Yaman, “İslam Hukuku Literatürünün Ortaya Çıkışı, Gelişmesi ve 1980 Sonrası İçin İslam Kamu Hukuku Edebiyatına İlişkin Arapça Bir Bibliyografya Denemesi” (Diyanet İlmi Dergi, TemmuzAğustos- Eylül 1995, Cilt:31, Sayı:3). Nuri Ünlü, Ana Hatlarıyla İslam Tarihi, Marmara Ünv. İlahiyat Fakültesi Yay., İstanbul 1984. Muhammed Ebu Zehra, İmam Mâlik, (trc. Osman Keskioğlu) Hilla Yay., Ankara 1984. İbn Rüşd, (ö, 520 / 1126), el-Beyân ve’t-tahsîl, (thk. Muhammed Haccî ve dğr.), Dâru’l-ğarbi’l-İslâmi, Beyrut 1984-1988. 112 Bkz. Eyüp Said Kaya, “Mâliki Mezhebi”, DİA, XXVII, 529. Maliki Fakîh İbn Rüşd el-Cedd’in “el-Beyân ve’t-Tahsil” İsimli Eseri ve Konuları Ele Alış Metoduyla İlgili Örnekler İbn Rüşd (ö.520 / 1126), el-Mukaddimâtü’l-mümehhidât, (nşr, Muhammed Haccî-Said A’rab), Dâru’l-ğarbi’l-İslâmi, Beyrut 1988. Muhammed Haccî, Takdîm, el-Beyân ve’t-tahsîl, Beyrut 1984-1988. Muhammed Haccî, el-Fehârisü’l-âmme, el-Beyân ve’t-tahsîl, XIX, 5–6. Abdulfettâh Muhammed el-Huluv, Fehârisü’l-Beyân ve’t-tahsîl, Dâru’lğarbi’l-İslâmi, Beyrut 1991. Muhammed İbrahim Ahmet Ali, “Istılâhu’l-mezheb ınde’l-Mâlikî”, Mecelletü’l-buhûsi’l-fıkhıyye, Yıl:4, Sayı : 25, 1992. ___________“Istılâhu’l-mezheb ınde’l-Mâlikî”, Mecelletü’l-buhûsi’l-fıkhıyye, Yıl:6, sayı: 22, 1994. el-İşbilî, Ebu Bekir Muhammed b. Hayr, Fehrese, y.y. 1963. İbn Ferhûn, İbrahim b. Ali b. Muhammed, ed-Dîbâcü’l-müzheb fî ma’rifeti a’yâni ulemâi’l-mezheb, (thk. Me’mûn b. Muhyiddin elCennân), Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, Beyrut 1996. el-Makkarî, Ahmed (ö.1041/1631) Nefhu’t-tîb min Ğusni’l-Endelüsi’rRatîb, Dâru Sadır, Beyrut 1968. Mahlûf, Muhammed b. Mahmud (ö.1360 / 1941), Şeceratü’n-nûri’zzekiyye fi tabakâti’l-mâlikiyye, Beyrut 1349. el-Bağdâdi, İsmail, Hediyyetü’l-ârifîn, İstanbul 1955. Kehhâle, Ömer Rıza, Mu’cemü’l-Müellifîn, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-Arabî, Beyrut 1957. Abdulaziz, b. Abdullah, Ma’lemetü’l-fıkhi’l-Mâliki, Dâru’l-ğarbi’l-İslâmî Beyrut 1983. İbnü’l-Faradî, Ebü’l-Velîd Abdullah b. Muhammed b. Yusuf el-Ezdî (ö.403 / 1012), Târihu’l-ulema ve'r-ruvat li'l- ilm bi'l-Endülüs, Beyrut 1997. el-Kâdı Iyâz, (ö.544 / 1149) Tertîbü’l-medârik ve takrîbü’l-mesâlik li ma’rifeti mezhebi Mâlik, Dâru mektebeti’l-fikr, Trablus 1967. Mikloş Muranyi, Dirâsât fi’l-fıkhi’l-Mâlikî (Arapçaya çev. Saîd Buhayri, Ömer Sâbir Abdulcelîl, Mahmûd Reşâd Hanefi ), Beyrut 1988. Sayfa | 179 İbrahim YILMAZ Muhammed b. Mahlûf, Şeceratü’n-nûri’z-zekiyye fi tabakâti’l-Mâlikiyye, Beyrut 1349. Sayfa | 180