Ilısu Barajının Mühendislik Açısından Değerlendirilmesi

advertisement
TMH
Ilısu Barajının Mühendislik
Açısından Değerlendirilmesi
Hasankeyf ’i, Yaşatma Girişimi adına
Ercan Ayboğa, Diyarbakır Yenişehir Belediyesi
Ilısu Barajı Yapımı Sonucu Ortaya
Çıkacak Sorunlar
Güncelleştirilmiş ÇED raporunda yeterli veri ve
done bulunmamaktadır. Verilen bilgiler ise çoğu
zaman yetersiz ve çelişkilidir. Bundan dolayı çıkarılan sonuçların bağımsız kişi ve kuruluşlar tarafından
sağlıklı bir şekilde uygulanması mümkün değildir.
Yine ÇED raporunda çok anahtar sorunlar olan baraj
gölünün ve baraj altı nehirinin su kalitesi, barajın alt
kısımlarındaki etkiler ve tortulaşma (sedimentasyon)
teorik düyezde tartışılmıştır. Ancak etkileri konusunda güvenli bir değerlendirme ve araştırma yapılmamıştır. Etkilerin tam boyutunu bilmeden, olumsuz
etkileri sınırlandırma veya ortadan kaldırma amaçna
yönelik uygun tedbirler almak mümkün değildir.
Su Kalitesi
- Yüksek düzeyde besleyici maddelerin (gübre ve atık
su) Ilısu Baraj Gölü’ne ulaşması sonucu baraj gölünün ötrefikasyonu kaçınılmaz olacaktır. Planlanan
arıtma tesisileri zamanında ve hedeflendiği gibi
yapılsa ve besleyici maddelerde azalma olsa dahi,
baraj gölündeki iç süreçlerden kaynaklı yoğunlaşma oranı baraj gölünü ötrefikasyon seviyesinde
tutacaktır.
- Baraj gölünden bırakılan su miktarı yaz ayları
boyunca soğuk, kirlenmiş ve az çözülmüş oksijen
oranlı su olacağı için barajın alt kesimlerdeki nehir
yatağındaki balık nüfusunu olumsuz etkileyecektir.
- Baraj setine yakın kesimlerde su akımının yavaşlamasından dolayı kum ve diğer tortular (inglizce:
sediment) aşağı ineceği ve suyun bulanıklığı azalacağı için, ışık gölün aşağı kesimlerine kadar inecektir.
- Yüksek oranda besleyici maddenin bulunması ve
32
yazın değişmez termal ‘katmanlaşma’ (inglizce:
stratification) sonucu baraj gölündeki yosun üretimi artacaktır.
- Biokütlenin yarım yıl baraj gölünde kalması halinde
bazı bölümler su sütünları (yarık) içinde değişip,
kalite kaybına uğrayacak ve bu durumda da tüm
oksijen tükenecek ve sera gazı üretimi artacaktır.
- Oksijenin gölde bulunmaması ve organik tortu kütlesinin ‘mineralleşmesiyle’ metan üretimi artacak
ve su, büyük oranda besleyici maddenin sütünlara
(yarıklara) girmesine neden olacaktır.
- Böylelikle göl havzasındaki tortuda yıllık 7.000 ile
22.000 ton carbon CO2 ve CH4 üretimi gerçekleşecektir.
- Katmanlaşmış ve oksijensiz su, balık veya başka
organizmalar için yaşanılır değildir. Balıklar ve
yumurtaları baraj gölünün derinliklerinde yaşama
imkanı bulamayacaklardır. Yüksek tortulaşma
miktarıyla baraj gölünde bu gelişme ‘bentik’ organizmaların tamamen yok olmasına neden olabilmektedir.
Hidroloji ve Su Dengesi
- Ilısu Barajı’nın yapılmasıyla Dicle Nehri’nin hidrolojik yapısında önemli değişikler olacaktır. Nehirin
ilkbaharda taşmasıyla/su seviyesinin yükselmesiyle
(inglizce: flooding), nehir yataklarının tamamen su
altında kalmasına ve temizlenmesine neden olmaktadır. Baraj yapımıyla bu artık gerçekleşmeyeceği
gibi bu yüksek miktardaki su 10.4 km3 büyüklüğündeki rezervuarda toplanacaktır.
- Irak ve Suriye ile yapılmayan bir anlaşmadan kaynaklı su toplanma sürecinde sadece Türkiye sınırları içinde tarım ve diğer su ihtiyaçları dikkate
alınmaktadır. Sınır ötesindeki ihtiyaçlar dikkate
alınmamaktadır. Yani Irak ve Suriye’de Dicle nehri
TMH - TÜRKÝYE MÜHENDÝSLÝK HABERLERÝ SAYI 439-440 - 2005/5-6
TMH
boyunca tarım alanlarının olumsuz
etkilenmeleri ihtimali yüksektir.
- 2005 ÇED raporunda hesaplanan su toplanma süreçleri hesabı
EAWAG’ın yaptığı araştırmayla
çelişmektedir. EAWAG’a göre
normal yıllarda su toplama süreci
ÇED’in iki misli ve çok yağışlı yıllarda üç mislidir.
- Su toplama sürecinden sonra baraj
işletmesi tamamen enerji üretimine
bağlı olduğu için barajdan yıllık su
bırakma miktarı baraj öncesi yıllık
miktara yakın olacaktır.
- Sulama için ilk yıllarda yıllık su
kapasitenin % 6’sı, daha sonra %
12’si ayrılacaktır. Bu suyun % 15’i
baraj gölüne geri döneceğinden
dolayı azot (N) ve fosfat (P) ile tuz miktarının artması beklenmektedir.
- Ek hidrolojik değişiklikler yakın süreçte Cizre
Barajı’nın yapımıyla beklenmektedir.
- Baraj gölündeki buharlaşma sonucu bir yılda beklenen su kaybı % 5 kadar olacaktır. Ancak bu
kayıp yağışlarla beraber telafi edilebilmektedir.
Buharlaşma baraj gölündeki tuz miktarını arttırmaktadır.
Tortulaşma (Sedimentasyon/Kumlaşma)
- 2005 ÇED raporunda belirtilen baraj gölünde beklenen tortulaşma (inglizce: sedimentation) oranları
ile ilgili büyük belirsizlikler vardır.
- ÇED raporu tarafından belirtilen tortunun tutulması/alıkonulması veya nehirdeki tortu oranlarında değişik rakamların verilmesi söz konusudur.
Yetersiz verilerden dolayı bağımsız bir kuruluş
tarafından bunun simülasyonu mümkün değildir.
EAWAG’ın tahminine göre Ilısu baraj gölüne akan
tortu miktarının % 95’i orda tutulacaktır.
- Baraj gölüne akacak tortu % 95’e kadar bir oranda
tutulacaktır. Rapordaki bilgilere dayanarak baraj
gölüne gelen tortuda geniş varyasyondan dolayı
baraj gölünün kapasitesi kısa sürede kaybedilebilmektedir. EAWAG’ın hesaplamasına göre baraj
gölünün kapasitesi 150 ile 400 yıl arasında kaybolacaktır. Bir çok tahmine göre ekonomik açıdan Ilısu
Barajı’nın işletilmesi 50 ile 70 yıl sonra mümkün
olmayacaktır.
- Her yıl baraj gölünde tutulacak tortu ciddi bir
miktar oluşturmaktadır. Baraj gölüne ulaşan sudaki
iri taneli tortu baraj gölünün giriş kısımlarında
Ilısu Köyün Yukarıdan Görüntüsü
tutulacak/depolanacak ve burda kısa sürede delta
oluşabilecektir. Bir çözüm, burada biriken tortunun
mekanik olarak kazılıp çıkarılmasıdır, ancak bunun
da pahalı bir yol olduğunu göz önünde bulundurursak, yapılması güçtür.
- Baraj gölüne akan yüksek tortu miktarının, oluşturacağı çamurlaşmayla beraber ‚bentik organizmaları boğması da beklenmektedir.
- Tortu ve besleyici maddelerin baraj gölüne akması
sonucu, barajın aşağı tarafındaki nehirde erozyona
neden olmayla beraber, sudaki canlı üretiminde ve
doğrudan balık nüfusunda azalma sonucunu getirecektir. Bulanıklıktaki değişiklik direk biyotopları
etkileyecektir. Suyun azalması su habitat üretimi
açısından önemli olan suyun zaman zaman geri
tutulması ve nehir yatağının geniş bir şekilde su
altında kalmasını da ortadan kaldıracaktır. Bu su
tutulması yerli türler, nehire bağlı varlıklar ile sulak
alanlar için büyük önem taşımaktadır.
- Barajdan sınırlı oranda tortunun geçmesi barajın alt
tarafındaki nehirde erozyonun belirleyici olmasına
neden olacaktır. Sınırlı tortu ve artan nehir akış hızı
(dar nehir yatağı) sonucu nehir yatağının oyulmasıyla ve çevredeki su seviyesinin hissedilir şekilde
düşmesine neden olabilmektedir.
Baraj Gölü Sonucu Deprem Tehlikesi
Baraj gölünün oluşması bir potansiyel risk olarak
görülmese de, hipotetik olarak yüksek deprem aktivitesinden dolayı barajın alt tarafındaki insanları
doğrudan etkileyeceği için barajın çökmesi (yıkılması) veya kaza durumu için bir araştırma yapılması
tavsiye edilir. ÇED raporuna göre baraj gölüne yakın
yerlerde 6 ölçeğinde depremler olası olduğuna göre
bu ihtiyaç doğmaktadır.
TMH - TÜRKÝYE MÜHENDÝSLÝK HABERLERÝ SAYI 439-440 - 2005/5-6
33
TMH
Jeolojik Açıdan Değerlendirme ve Ilısu
Barajı’nın Yer Seçimi Sorunu
Daha 1954 çalışmasında Ilısu Barajı gövdesi yeri
için 10 seçeneğin tartışıldığı anlaşılmaktadır. ÇED
Raporu’ndaki deyişle “10 baraj aks yerinden 9’unun
vadinin topoğrafik olarak dar yerlerinde ve 1’inin çok
daha geniş bir yerinde” olduğu dikkati çekmektedir.
Bu, şöyle de anlaşılabilir; barajın mâl oluşunu belirleyecek olan gövde hacmi 10 seçenekten dokuzunda,
birine (Ilısu’ya) göre çok daha az olur.
İşte, 1954 yılındaki araştırmacılar ve 1971 yılında
durumu değerlendiren uzmanlar ucuza mal edebilmeye elverişli, vadinin dar yerlerindeki dokuz yer
seçeneğini “baraj gövdesi burada yapılırsa yeraltından su kaçar, bunu önlemek için de önemli geçirimsizleştirme harcamaları yapmak gerekir” gerekçesi
ile dışlamış ve Ilısu’yu seçmiştir. Ilısu, geçirimsiz
kiltaşlarından oluşan Germav Formasyonu’nun yüze
çıktığı bir alanda yer almaktadır. Bu nedenle gerçekten de baraj yerinde büyük geçirimsizleştirme uygulamaları yapılması gerekmeyecektir.
Ancak, yaklaşık 300 km2’lik baraj yerinin önemli bir
bölümünde Midyat kireçtaşları yüzeylemektedir.
Dahası, bu kireçtaşları doğu-batı uzanımlı eksenler
çevresinde kıvrımlar boyunca havzanın dışına da
uzanmaktadır.
Yalnızca jeoloji haritası boyutunda bakıldığında baraj
gölü su tutmaya başladığında Midyat Kireçtaşı içinden doğuya, Şırnak yönünde havza dışına su kaçma
olasılığının yüksek olduğu görülmektedir. Üstelik
sözü edilen faylar karst gelişimini ve yeraltısuyu
hareketini kolaylaştırıcı birer yol olarak bunu şiddetlendirebilecektir. Bu gerçekleşirse, baraj gölünde
su tutulabilmesi için kireçtaşının geçirimsizleştirilmesi için çok geniş alanlarda önlemler alınması, bir
anlamda büyük yeraltı barajları kurulması gerekebi-
Hasankeyf ’in Önünde Bir Kırsal Yerleşim
34
lir. O zaman, çok büyük gövdeli bir baraj inşa etme
göze alınarak kaçınıldığı sanılan sorun, daha büyük
ölçüde yine projenin önüne dikilir. Kuşkusuz bundan
en çok yararlanacak olanlar, yeni ve büyük iş kalemlerini yapacak olan yükleniciler olacaktır.
Son 50 yıldır uzaktan algılama (remote sensing) teknolojisinde önemli gelişmeler olmuş ve böylesi karstik sistemlerin daha iyi araştırılabilmesi için önemli
araçlar sağlamıştır. İzotop tekniği büyük gelişmeler
göstermiş ve havza içi ve dışı su kaynaklarının ilişkilerinin araştırılabilmesi için olanaklar sağlamıştır.
Bunların da ötesinde jeofizik teknik ve yöntemlerde
sağlanan gelişmeler bu karst sistemlerinin yüzeyden
araştırılabilmesi için büyük olanaklar sağlamıştır.
Bütün bunlara karşı, projenin 50 yıl önceki araştırma
verileri ile yetinilerek sürdürülmek istenmesi onun
önemli bir kusurudur.
Hasankeyf ’in üzerinde kurulu olduğu jeolojik birim,
kaya ortamı gözenekli bir kayadan oluşmaktadır.
Kolay kazılır ve kazı yüzeyi biraz sertleşir; atmosferik ortamda kolayca ayrışmaz. Hasankeyf ’teki anıtsal yapılar da bu kayadan çıkarılan taşlarla yapılmış
olup aynı özelliklerdedir. Ancak, bu kaya su altında
kaldığında ve üstelik su düzeyi alçalıp yükseldiğinde
bu kayayı oluşturan karbonat kırıntıları ve çimentosu kolayca suda çözünür ve bu doğal yarlar da,
bu taşlarla yapılmış olan tarihsel ve anıtsal yapılar
da zaman içinde ufalanır. Bu nedenle, Hasankeyf bir
kere su altında kaldıktan sonra bir daha kurtulması
olanaksız olur. Baraj ömrünü doldurduktan sonra su
ve çamurların altından toz yığını çıkar.
Enerji Boyutu
Özelliği gereği elektrik enerjisi depolanamadığından
üretim-tüketim dengesinin çok iyi hesaplanması ve
mümkün olduğu kadar üretim kaynaklarının tüketim noktalarına yakın
kurulması gerekmektedir. Atatürk,
Keban, Karakaya HES’lerinde olduğu
gibi üretilen enerji çok uzun iletim
hatları ile Türkiye enterkonnekte
sistemine bağlandığında hem bir
iletim kaybına sebep olmakta, hem
de üretilen enerji bölgedeki sanayileşmeyi teşvikte kullanılmamakta
ve gelişmesine katkı sunmamakta,
dolayısıyla bölgelerarası dengesizliği
gidereceğine daha da olumsuz etkilemektedir. Aynı mantık Ilısu Barajı
için de düşünülmektedir.
Bölgemiz enerji üretim kaynakları
(Özellikle Hidroelektrik santraller) açısından oldukça zengin bir
TMH - TÜRKÝYE MÜHENDÝSLÝK HABERLERÝ SAYI 439-440 - 2005/5-6
TMH
konumda olmasına rağmen zamanında yapılmayan
iletim hatları, altyapısız ve plansız yapılan dağıtım
hatları nedeniyle tüketici açısından Türkiye’nin en
ciddi problemlerinin yaşandığı bölgedir.
Ülkemizdeki önlenebilir dağıtım kayıpları ve kaçaklar % 10 oranında düşürülebilirse (bugün kayıp oranı
% 21 civarındadır) bu değer 3600 MW gücündeki bir
santrale eşdeğer olup 3 adet Ilısu Barajı büyüklüğüne
eşdeğerdir.
Yenilenebilir enerji kaynakları tükenmez, temiz ve
yerli kaynaklar olup ihtiyaç duyulan her yerde kullanılabilen, ilk yatırım maliyetleri fosil yakıtlara oranla
yüksek, ancak işletmeleri daha ucuzdur. Başlıca yenilenebilir enerji kaynakları olarak küçük hidroelektrik
santralleri (1-10 MW arası), güneş enerjisi, rüzgâr
enerjisi, jeotermal enerji, biokütle enerjisi ve hidrojen enerjisidir.
Ülkemizde rüzgar enerjisi kapasitesi 188.000 MW
olarak belirtilmekte olup, bunun şu an enerjiye çevrilebilir ekonomik rüzgar enerjisi kapasitesi olarak
farklı kaynaklar 10.000 MW ile 20.000 MW arasında
değer vermektedir. Şu anda 18.9 MW gücünde rüzgar
santrali işletmede olup Haziran 2005 itibariyle toplam
1409 MW’lık enerji üretimi için 38 firma EPDK’dan
lisans almıştır. Dolayısıyla rüzgar potansiyelimiz çok
az bir oranda kullanılmaktadır.
Elektrik enerjisi olarak yararlanılabilecek teorik jeotermal elektrik potansiyelimiz 4500 MW civarındadır. Bunun mevcut teknoloji ile teknik potansiyeli
200 MW ile 500 MW arasında tahmin edilmekte
olup, şu an 20.4 MW gücünde bir jeotermal santral
devrededir.
Yine ülkemizde büyük potansiyeli bulunan temiz
ve ihtiyaç duyulan her yerde iletim hatlarına gerek
duyulmadan kullanılabilen güneş enerjisi ve teknolojilerine daha fazla yatırım yapılmalıdır. Türkiye’nin
en fazla güneş enerjisi alan bölgesi Güney Doğu
Anadolu Bölgesi olup, bunu Akdeniz Bölgesi izlemektedir.
Önce yalnız Hasankeyf ’i kurtaracak bir seçenek
olarak baraj kret kotu 525 m yerine 485 m alınarak barajın küçültülmesi irdelenmiş ve bu durumda
kurulu kapasitenin 1200 MW yerine 600 MW’a düşmesi gerekeceği belirlenmiş. Ancak, bu durumda
toplam enerji üretimi yarıya düşmemiş, 3,6 TWh’tan
2,3 TWh’a inmiş. Yani daha düşük kapasite ile daha
yüksek enerji üretimi sağlanması, verimliliğin %
37’den % 48’e çıkması olası. Üstelik ÇED’de hiç değinilmemiş ama baraj gövde hacmi dörtte birden daha
da aşağıya ineceği için hem yapım mâl oluşu ve hem
de birim enerji üretimi mâl oluşu hızla düşecek.
Çok dillendirildiği için, birden çok küçük baraj yapımı
seçeneği de bu yenilenen ÇED’de şöyle bir ele alın-
mış. Alçak bir Ilısu Barajı, Hasankeyf Barajı, Botan
Barajı ve Garzan Barajı yapılsa, bunların toplam
göl alanı tek başına büyük Ilısu Barajı’nınkinin %
64’ü kadar yer kaplayacak. Baraj gövde hacmi ve
tabii maliyet % 20 azalacak ve enerji üretimi gizili
yalnızca % 13 azalacak. Hele Garzan Barajı seçeneğinden vazgeçerseniz göl alanı yarı yarıya azalacak,
baraj gövdelerinin hacmi Ilısu’nunkinin % 64’üne
inecek ve yine de Ilısu’dan beklenen enerjinin % 82’si
üretilebilecek. ÇED’e bakarsanız bu da pek iyi bir şey
değil. Çünkü mevsimsel olarak fazla gelen suyun bir
bölümünden yararlanamazmışız. Ilısu’yu savunmak
adına ÇED’de yapılmış olan bu değerlendirmeler bile
Ilısu Barajı Proesi’nin ekonomik olarak ta kusurlu
olduğunu gösteriyor.
Baraj 1200 MW elektrik üretebilecek; ancak, bu
kurulu kapasiteyi yalnızca % 34 oranında kullanacak.
Çünkü ülkemizde dışa bağımlı kaynaklardan elektrik
üreten termik ve doğal gaz santraları sürekli gereksinilen elektriği sağlayacak şekilde çalıştırılırken, hidroelektrik santrallar sabahları ve akşam üstleri doğan
doruk gereksinimini karşılamak üzere kısıtlı çalıştırılıyor. Yine de kullanım oranı Atatürk Barajı’nda % 48
ve Karakaya’da % 52. Ilısu ise seçilen yerden ötürü
daha düşük verimli olacak.
Sağlık Sorunları
525 m kret yüksekliğindeki normal su düzeyinde 300
km2 olacak olan göl alanı 485 m’deki en düşük işletme
düzeyinde 100 km2’ye inecek. Böylece su altında
kalacak alanlar 100-313 km2 arasında değişebilecek.
Bunun “önemli çevresel etkisi”nin olacağı ÇED’de
bile dile getiriliyor. Böylesi durumlarda, durgun su
birikintileri ve nemli alanlarda su ile bulaşan hastalıklara neden olacak canlıların türemesi ve yayılması
çok kolaylaşıyor. Nitekim, Dicle Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden Y. Doç. Dr. Ali Ceylan’ın aktardığı
gelişmeler bunun GAP projelerinde zaten yaşandığını gösteriyor. Son yıllarda bütün Türkiye’de ortaya
çıkan ve suyla bulaşan hastalıkların ortalama % 80’i
GAP alanında ortaya çıkıyor. ÇED buna karşı da bir
önlem içermiyor. Proje bu alanda oldukça kusurlu.
Kaynaklar
- Tahir Öngür, Jeoloji Yüksek Mühendisi: Ilısu Barajı Kusurlu
Bir Projedir, İstanbul, Şubat 2006
- EAWAG-Aquatic Reserach: Independent Review Of The
Environmental Impacts Assessment Report (EIAR) 2005 On
The Future Ilisu Dam (Turkey), Zürich-İsviçre, Şubat 2006
- Ali Ceylan, Y. Doç. Dr., Diyarbakır Tabip Odası Halk Sağlığı
Kolu ve Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi: Barajlar ve Sağlığa
Etkileri, Şubat 2006
- Nedim Tüzün, Ilısu Barajın Bölge ve Türkiye Enerji
Politikalarındaki Yeri ve Konumu, Şubat 2006
TMH - TÜRKÝYE MÜHENDÝSLÝK HABERLERÝ SAYI 439-440 - 2005/5-6
35
Download