Ekonomik Yaklaşım, Cilt : 20, Sayı : 71, ss. 57-88 ENFLASYON HEDEFLEME REJİMİNDE CARİ HESAP VE DÖVİZ KURU DİNAMİKLERİ Munise ILIKKAN ÖZGÜR * Erdinç TELATAR ** Funda TELATAR *** ÖZET Türkiye'de 2001 yılında yapılan yasal düzenleme ile birlikte, para politikasının birincil hedefi fiyat istikrarının sağlanması olarak belirlenmiş ve enflasyon hedefleme stratejisi benimsenmiştir. Bununla birlikte, 2000'li yıllarda enflasyonu düşürme çabalarının yanısıra cari açık ciddi bir problem haline gelmiştir. Bu çalışmada, ilk olarak enflasyon hedeflemesinin benimsendiği dışa açık bir ekonomide para politikası amaçları ile araçları arasındaki ilişkiler ortaya konulmakta ve Türkiye ekonomisinde para politikası şoklarının cari işlemler hesabı ve reel döviz kuru üzerine etkileri tahmin edilmektedir. Tahmin sonuçlarımız, pozitif para politikası şokunun kısa dönemde cari işlemler hesabı üzerinde olumlu etki yarattığını, ancak bu etkinin uzun dönemde ortadan kalktığını göstermektedir. Bulgularımız, Yeni Açık Ekonomi Makro Ekonomi literatüründe öncü konumundaki redux modelin öngörüleri ile tutarlıdır. Anahtar Kelimeler: Enflasyon Hedeflemesi; Cari İşlemler Dengesi; Döviz Kuru; Olanaksız Üçlü; Redux Model CURRENT ACCOUNT AND EXCHANGE RATE DYNAMICS UNDER AN INFLATION TARGETING REGIME Maintaining price stability has been assigned as the primary objective of monetary policy and the inflation targeting regime has been adopted by the new legal arrangement made in 2001 in Turkey. However, the current account deficit has * Arş. Gör. Dr., Aksaray Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, [email protected] *** Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, [email protected] Makaleyi inceleyen hakemlere ve editöre, değerli katkı ve yorumları nedeniyle, teşekkür ederiz. ** Munise ILIKKAN ÖZGÜR-Erdinç TELATAR-Funda TELATAR 58 become a serious problem along with the efforts to decrease inflation during 2000s. In this study, after explaining the relationship between the goals and instruments of monetary policy in an open economy where an inflation targeting regime is implemented, we estimate the effects of monetary policy shocks on the current account and the real exchange rate in the Turkish economy. Our results from the structural VAR estimation show that a positive nominal shock has an favorable effect on the current account in the short run which disappeared in the long run. Our findings are consistent with the predictions of the redux model on which the New Open Economy Macroeconomy literature has been developed. Key Words: Inflation Targeting, Current Account Balance; Exchange Rates; İmpossible Trinity; Redux Model I. GİRİŞ Türkiye ekonomisi üzerine son zamanlardaki tartışmaları, esas olarak, cari açık problemi ve enflasyonun yeniden öncelikli bir ekonomik problem olacağı yönündeki kaygıların şekillendirdiği söylenebilir. Çalışmamızın temel amacı, Türkiye'de 2000'li yılların başından itibaren para politikası dizaynı açısından bir "çerçeve" olarak benimsenmiş olan enflasyon hedeflemesi stratejisi çerçevesinde cari işlemler hesabı dengesizliklerinin, dolayısıyla döviz kurunun, ne ölçüde dikkate alınması gerektiği sorusunun yanıtını teorik ve ampirik olarak belirlemeye çalışmaktır. Enflasyon hedeflemesi stratejisinin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde büyük ilgi gördüğü 1990'lı yıllar, aynı zamanda finansal krizlerin yaşandığı ve dalgalanan döviz kuru sistemlerinin yaygın biçimde benimsenmeye başladığı yıllardır. Döviz kuru hedefleme stratejisinin krizlerin birinci sorumlusu olarak görülmesi, para politikasına ilişkin tartışmaların odak noktasını süreklilik taşıyacak yeni bir politika rejimi arayışlarına kaydırmıştır. 1 Söz konusu arayışların sonucunda, para politikasının fiyat istikrarı amacına yönlendirilmesini gerektiren enflasyon hedefleme stratejisi ile birlikte döviz kurlarının müdahaleden uzak biçimde dalgalanmaya bırakılması, tercih edilen politika seçenekleri olarak öne çıkmıştır. 2 1 1990'lı yıllarda yaşanan krizlerin nedenlerine ilişkin tartışmalarda ekonomistlerin iki gruba ayrıldıkları belirtilmelidir. Bir grup cari açıkları birincil sorumlu olarak kabul ederken, diğer grup krizi yaşayan ülkelerdeki finansal piyasaların kırılganlığını, özellikle bankaların varlık ve yükümlülükleri arasındaki uyumsuzlukları esas sorumlu olarak görmektedir (Örn. bkz. Radelet ve Sachs, 2000; Corsetti, Pesenti ve Roubini, 1998). 2 Dalgalanan kur rejimine karşıt görüşler için Frankel (1999) ve Mishkin ve Savastano (2000)'ya bakılabilir. Enflasyon Hedefleme Rejiminde Cari Hesap ve Döviz Kuru Dinamikleri 59 Globalleşme eğilimlerinin güçlendiği 1990'lı yıllarda döviz kurlarının dalgalanmaya bırakılmasına paralel olarak sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi tüm diğer ülkeler açısından önemi gittikçe artan sonuçlar yaratmaktadır. Bununla birlikte, gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerin globalleşme trendinin yarattığı sorunlardan aynı yönde ve aynı ölçüde etkilendiğini söylemek mümkün görünmemektedir. Bu süreçte, gelişmiş ülkelerdeki olumlu makroekonomik performans, düşük enflasyon oranları ve tarihsel olarak düşük düzeylerde olan faiz oranları gelişmekte olan ülkelere büyük ölçekli sermaye girişlerine neden olmuş ve para politikasının yürütülmesi açısından önemli etkiler yaratmıştır. Gelişmekte olan veya yükselen piyasa ekonomilerinde genellikle hüküm süren sabit döviz kuru rejimi, büyük sermaye girişlerinin reel kurlarda değerlenmeye ve ticaret açıklarında artışlara yol açarak, cari işlemler hesabı açıklarının ciddi bir problem haline gelmesine yol açmıştır. Yükselen piyasa ekonomilerinin gelişmiş ülke ekonomilerine oranla dış dünyadaki gelişmelerden daha yoğun biçimde etkileniyor olmaları, bu ülkeler açısından döviz kuru ve cari işlemler hesabı dinamiklerinin analizini önemli hale getirmektedir. Dünyadaki gelişmelere paralel olarak, Türkiye'de de para politikasının belirlenme ve uygulanma süreci ile döviz kuru rejiminde köklü değişiklikler yaşanmıştır. 2001 yılında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) yasasında gidilen değişiklikle, fiyat istikrarının sağlanması para politikasının birincil amacı olarak hükme bağlanmış ve bankaya bu amaca yönelik olarak kullanacağı enstrümanları belirleme konusunda bağımsızlık verilmiştir. Para politikasının fiyat istikrarı amacına yönelik olarak yürütülmesi yönündeki yasal düzenlemenin uygulamaya geçirilme süreci, enflasyon hedeflemesi stratejisinin 2002'den itibaren "örtük" ve 2006 yılından itibaren formel ve açık olarak uygulamaya konulmasıyla birlikte ivme kazanmıştır. İlgili literatürde farklı seçenekler söz konusu olmasına karşın, Türkiye'de "açık" (full-fledged) enflasyon hedefleme stratejisi benimsenmiş ve bu bağlamda "başka herhangi bir nominal değişkenin çapa olarak kullanılmaması" gerektiği düşüncesine vurgu yapılmıştır. Ekonomik karar birimlerinin uzun yıllar yüksek düzeyde seyreden enflasyonun yerli paranın değerinde yarattığı sürekli aşınmadan kaçınmak amacıyla yoğun biçimde para ikamesi yapmaya alıştıkları bir ekonomide fiyat istikrarının sağlanabilmesi için, öncelikle enflasyonun düşürülmesi gerektiği açıktır. Bununla birlikte, yüksek enflasyonun kronik hale gelmiş olması enflasyon beklentilerine de yüksek düzeyde atalet kazandırdığı için, bu tip ekonomilerde enflasyon beklentilerinin düşürülmesi enflasyonu düşürmenin ön koşulu haline gelmektedir. Enflasyon beklentilerinin düşürülmesi ise, özel karar birimlerinin yerli paraya yeniden güven duymasını gerektirmekte ve bu süreçte döviz kurunun nominal çapa 60 Munise ILIKKAN ÖZGÜR-Erdinç TELATAR-Funda TELATAR olmaktan çıkarılması önemli bir husus haline gelmektedir. Türkiye'de döviz kurunun karar birimlerinin enflasyon beklentilerini oluştururken hesaba kattıkları bir değişken olmaktan çıkarılması, döviz kurunun piyasa tarafından belirlenmeye bırakılması yoluyla gerçekleştirilmiştir. Gerek son otuz yıldır yaşanan iktisat politikası rejim değişiklikleri gerekse bu süreçte ortaya çıkan cari açık problemi, Türkiye ekonomisini para politikası ile cari işlemler hesabı-döviz kuru ilişkisinin incelenmesi açısından ideal bir laboratuar haline getirmektedir. Bu makalenin temel amacı, para arzında artış şeklinde meydana geldiği kabul edilen kısa dönemli pozitif nominal şokların cari işlemler hesabı ve reel döviz kuru üzerine etkilerinin incelenmesidir. Bu amaca yönelik olarak, ikinci kısımda para politikası dizaynında hedefler ile araçlar bağlantısına ilişkin problemler ele alınmakta ve farklı döviz kuru rejimlerinde para politikasının etkilerine ilişkin tartışmalar verilmektedir. Üçüncü bölümde, enflasyon hedeflemesi stratejisi bağlamında döviz kuru ve cari işlemler hesabı dengesizliklerinin rolü üzerinde durulmaktadır. Dördüncü bölüm, Türkiye ekonomisi üzerine yapılan ampirik çalışmaya ayrılmıştır. Bu kısımda, parasal ve reel şoklar Blanchard-Quah ayrıştırma yöntemi ile belirlenmekte ve Lee ve Chinn (2002)'in modelleme stratejisi temel alınarak, yapısal VAR modeli çerçevesinde nominal şokların cari işlemler hesabı ve reel kur üzerine etkileri tahmin edilmektedir. Beşinci bölümde, sonuçlara ilişkin yorumlar ve politika çıkarımları verilmektedir. II. KÜÇÜK VE AÇIK BİR EKONOMİDE PARA POLİTİKASI BELİRLENME SÜRECİ VE ETKİLERİ II.1. Küçük ve Açık Bir Ekonomide Para Politikasının Planlanması Ekonomik politikanın dizaynı, izlenecek politikaların politika amaçları ile araçları arasındaki ilişkiler dikkate alınarak planlanma sürecini ifade etmektedir. Ekonomik politikaların etkilerinin analiz edilebilmesi için, Tinbergen (2002)'in deyişiyle "öncelikle, ekonomik politikanın kendisinin planlanması gerekmektedir". Ekonomik politikanın belirlenme sürecinde benimsenebilecek en iyi yaklaşım, politikanın amaçları ve bu amaçlara ulaşmak amacıyla kullanılabilecek araçlar üzerinde yoğunlaşmaktır. Tinbergen (1956), ekonomik politika dizayn sürecini, veri amaçlar ile politika araçları arasındaki ilişkiler itibariyle oraya koymaktadır. 3 İlgili 3 Tinbergen (1956)'in politika amaçlarına modelin bilinmeyeni konumundaki araç değişkenler ile nasıl ulaşılabileceğini incelediği ve mevcut araçlar ile belirlenen hedeflere ulaşılma olasılıklarınıformüle ettiği çalışması, literatürde makroekonomik politika teorisinin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Enflasyon Hedefleme Rejiminde Cari Hesap ve Döviz Kuru Dinamikleri 61 literatürde Tinbergen kuralı olarak anılan kurala göre, tüm hedeflere ulaşılabilmesi için, bağımsız araç değişken sayısının hedef değişken sayısına eşit olması gerekmektedir. Bu kural, amaçlar ile araçlar arasında "tutarlılık" olması gereğini ifade etmektedir. Tinbergen kuralının sağlanmadığı, başka bir deyişle araç sayısı ile amaç sayısının birbirine eşit olmadığı durumda "amaç-araç tutarsızlığı" sorunu ortaya çıkmaktadır. Örneğin, araç sayısının amaç sayısından daha az olduğu durumda, hedefler arasında tutarsızlık ortaya çıkmaktadır. Bu soruna, Theil (1964) tarafından getirilen çözüm önerisi, hedef değişkenler arasındaki ödünleme (tradeoff) ilişkilerinin açık olarak ortaya konulmasıdır. Aralarında ödünleme bulunan hedef değişkenlerden birisinin değerinin belirlenmesi diğer değişkenin değerinin de belirlenmesi anlamına geldiği için, politika enstrümanı sayısının yetersizliği problemi çözümlenmiş olmaktadır. 4 Bununla birlikte, Tinbergen kuralında araç değişkenlerin amaçlara yönelik olarak nasıl düzenlenmesi gerektiği sorusuna yanıt verilmemektedir. Söz konusu eksiklik Mundell (1962)'in "sınıflandırma" ilkesi ile tamamlanmıştır. Mundell kuralına göre, politika enstrümanları üzerinde en fazla etkiye sahip oldukları politika amaçlarına yönelik olarak kullanılmalıdır. Bu koşul, para politikasının ekonomiyi etkileme gücünün ve sınırlarının belirlenmesini gerektirmektedir. Gaspar ve Issing (2002)'in de belirttiği gibi, para politikası rejiminin etkili olabilmesi ve para politikasının nasıl işlediğinin anlaşılması için, para politikasının sınırlarının anlaşılması birinci koşuldur. 5 Enflasyon hedeflemesi stratejisi, para politikasının birincil amacının fiyat istikrarı olduğunu vurgulayarak, ekonomik büyüme, döviz kurunun istikrarı ve ödemeler dengesi problemlerinin çözümlerini para politikası kapsamı dışına atmıştır. Hedefler arasında yapılmış olan tercih, sınırlı sayıda politika enstrümanı ile farklı hedeflere ulaşmanın mümkün olmadığı görüşünü yansıtmaktadır. Kapalı ekonomi bağlamında, politika araçları arasındaki ödünleme ilişkileri daha çok enflasyon ile işsizlik problemleri üzerinde yoğunlaşmakta ve iki hedef arasındaki ödünleme ilişkisinin derecesi Phillips eğrisi analizi ile ortaya konulmaktadır. Bu bağlamda, enflasyonu düşürerek fiyat istikrarının sağlanma amacına, üretim artışlarından fedakarlık etme pahasına ulaşılabileceği vurgulanmaktadır. Dışa açık bir ekonomide ise ödemeler dengesi de dikkate alınmak durumunda olduğu için, politika otoritelerinin karşı karşıya kaldığı ikilem sayısı üçe çıkmakta ve bu nedenle "olanaksız üçlü" (impossible trinity) olarak 4 Theil'ın önerisinin ekonomik politika analizlerine uygulanmasına verilebilecek en iyi örnek, enflasyon ile işsizlik arasındaki trade-off'u ortaya koyan Phillips ilişkisidir. 5 Para politikasının "neyi yapıp, neyi yapamayacağı" sorusuna yanıt arayışları, Friedman (1968)'dan sonra çok sayıda çalışmaya esin kaynağı olmuştur. 62 Munise ILIKKAN ÖZGÜR-Erdinç TELATAR-Funda TELATAR isimlendirilmektedir. Bir teorem olarak Olanaksız Üçlü, sabit döviz kuru, tam sermaye hareketliliği ve bağımsız para politikası amaçlarına aynı anda ulaşmanın olanaksız olduğunu ifade etmektedir (Joshi, 2003: 555). 6 Buna göre, uygun bir ödemeler rejiminin seçilmesi halinde, belirtilen hedeflerden ikisine aynı anda ulaşılması, ancak üçüncü amaçtan vazgeçilmesi ile mümkün olabilmektedir : (i) Sabit kur rejiminin benimsenmesi durumunda, döviz kuru istikrarı ve sermaye piyasası entegrasyonu sağlanabilir; ancak bu esnada parasal bağımsızlıktan vazgeçilmesi gerekmektedir. Bunun nedeni, para otoritesinin yurt içi faiz oranını yabancı faiz oranından bağımsız biçimde değiştirme gücünü kaybetmesidir. (ii) Dalgalanan kur rejiminin varlığında, parasal bağımsızlık ile sermaye piyasası entegrasyonu aynı anda gerçekleştirilebilir; ancak bu sırada döviz kuru istikrarından vazgeçilmesi gerekmektedir. (iii) Döviz kuru istikrarı ile parasal bağımsızlığın eş anlı olarak sağlanabilmesi için ise, sermaye piyasası entegrasyonu amacından fedakarlık edilmesi gerekmektedir. Bu seçenekte sermaye kontrollerinin gündeme getirilmesi faiz oranı ile döviz kuru arasındaki bağlantıyı kırmaktadır. II.2. Döviz Kuru Rejimi ve Para Politikası Mundell-Fleming Modeli Sabit döviz kuru, sermaye hareketliliği ve -yurt içi hedeflere yönlendirilmiş olma anlamında- bağımsız bir para politikasının "olanaksız üçleme" oluşturduğu görüşü, ilk kez 1960'lı yıllarda Robert Mundell (1961, 1962, 1963) ve Marcus Fleming (1962) tarafından geliştirilen formel modellerin temel kabulüdür. İlgili literatürde Mundell-Fleming ismiyle anılan modele göre, sabit döviz kuru rejiminin varlığında genişletici bir para politikası izlenmesi yurt içi faiz oranını düşürerek sermaye çıkışlarına neden olmakta ve bu sırada yerli paranın değer kaybetmesi merkez bankasını döviz kurunu sabit tutmak amacıyla döviz satıp yerli para almak durumunda bırakmaktadır. Dolayısıyla, başlangıçtaki genişletici para politikasının sonuçta daraltıcı hale gelmesi, sabit kur rejiminde para politikasının yurt içi hedeflere yönelik olarak kullanılmasını olanaksız hale getirmektedir. Obstfeld ve Rogoff (1995c)'a göre, faiz oranlarının düşürülmesi yoluyla kısa vadede toplam talebin artırılamamasının nedeni, sermaye piyasalarının dışa açık olduğu durumda 6 Belirtilen üç hedef, standart ders kitaplarında, döviz kuru istikrarı, sermaye piyasası entegrasyonu ve parasal bağımsızlık olarak ifade edilmektedir. Mundell-Fleming modeli üzerine kurulu hipotez ilk olarak Frankel (1999) tarafından formüle edilmiştir. Enflasyon Hedefleme Rejiminde Cari Hesap ve Döviz Kuru Dinamikleri 63 döviz kurunun sabit tutulması için yurt içi faiz oranının yurtdışı nominal faiz oranına eşit olma zorunluluğudur. 7 Dalgalanan veya esnek döviz kuru sistemlerinde ise, merkez bankaları döviz kurunu önceden belirlenmiş bir düzeyde tutmak amacıyla müdahalede bulunmasalar da, otonom biçimde döviz alımı ve satımı yapmaları konusunda herhangi bir engel de bulunmamaktadır. Dalgalanan kur rejiminde, merkez bankasının açık piyasadan yerli menkul kıymet alımı yapması banka rezervlerinde, dolayısıyla para ve kredi arzında, artış yaratarak faiz oranlarını düşürmektedir. Bununla birlikte, sermaye hareketliliğinin varlığında, faiz oranlarında ortaya çıkan düşüş sermaye çıkışlarına neden olmaktadır. Sermaye çıkışları ise yerli paranın değer kaybetmesine yol açarak, faiz oranında başlangıçta ortaya çıkan düşüşü telafi ettiği gibi, ödemeler dengesinde açıklara da neden olmaktadır. Bu süreçte aynı zamanda yerli paranın değer kaybetmesi ticaret dengesini iyileştirerek, çarpan mekanizması aracılığıyla, üretim ve istihdamı da artırmaktadır. 8 Gelirdeki artış ülkedeki yerleşikleri bankacılık sisteminin yarattığı fazla parayı tutmaya istekli hale getirecek kadar olduktan sonra, ekonomide yeniden denge durumuna dönülmekte ve bu süreçte faiz oranı değişmediği için, gelir para arzına orantılı biçimde artmaktadır (Mundell, 1963:477). Yeni denge durumunda, gelirdeki artışın sonucu olarak, özel tasarruflar ve vergilerde de artış ortaya çıkmaktadır. Sermaye piyasasında dengenin sağlanması net özel borçlanma ile borç geri ödemesi toplamının eşit olmasını gerektirmekte ve ödemeler dengesinin sağlanma zorunluluğuyla birlikte sermayenin ihraç oranı ödemeler dengesinin fazla vermesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla para politikası, faiz oranında yarattığı değişme yoluyla değil, sermaye çıkışlarına yol açarak ve yerli paranın değer kaybetmesi sonucu ihracat fazlası yaratarak gelir ve istihdamı artırabilmektedir. 7 Faiz paritesinin sağlanması, A ve B olmak üzere, iki farklı ülke parası cinsinden tanımlanan borçlara yüklenen nominal faiz oranları arasındaki farkın, B ülkesi parasının A ülkesi para birimi cinsinden fiyatında beklenen yüzde değişmeye eşit olmasını gerektirmektedir. Döviz kurunun sabit olduğu ve değişmesinin beklenmediği durumda, bu ilişki faiz oranlarının eşit olması sonucunu doğurumaktadır. Döviz kurunun değişken olması halinde, risk priminin varlığı faiz paritesinin sağlanmasını engellemektedir. Bununla birlikte, sabit kur rejiminde kur riskinin ortadan kalktığı açıktır. 8 Modelin açıklanan öngörüsü son yıllarda, özellikle yükselen piyasa ekonomileri açısından, sorgulanmaktadır. Sözkonusu güncel ampirik literatürde, yükselen piyasa ekonomilerinde borçların genellikle ticarete konu mallar (döviz) cinsinden, gelir ve varlıkların ise ticarete konu olmayan mallar (yerli para) cinsinden tanımlandığı gerçeği dikkate alınarak, “yükümlülük dolarizasyonu” olgusuna vurgu yapılmaktadır. Bu durumda, yerli paranın değer kaybetmesi bilanço yapılarını bozarak, olumlu gelir ve istihdam etkilerini zayıflatabilmektedir. İlgili literatürde, yükümlülük dolarizasyonunun varlığında, ticarete konu olmayan mallar sektöründeki fiyat düşüşlerinin yarattığı reel kur düşüşlerinin finansal krizleri ve resesyon dönemlerini tetikleyebilme potansiyeline işaret edilmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mendoza (2005). 64 Munise ILIKKAN ÖZGÜR-Erdinç TELATAR-Funda TELATAR Merkez bankasının döviz piyasasındaki açık piyasa işlemleri, alternatif bir para politikası uygulaması konumundadır. Merkez bankasının yerli para karşılığında döviz veya yabancı rezerv satın alması durumunda bankanın rezervlerinde ortaya çıkan artış para arzında çarpanın değeri ile belirlenen bir artış yaratmaktadır. Parasal genişleme faiz oranını düşürerek sermaye çıkışına yol açmakta; sermaye çıkışlarının döviz kurunda yarattığı değer kaybı ihracat fazlasına yol açarak, gelir ve istihdamı çarpan etkisiyle genişletmektedir. Gelir yaratım süreci, artan para arzının tümü özel karar birimleri tarafından tutulduğunda sona ermekte; tasarruf artışı ile vergilerin sermaye çıkışlarını finanse etmesiyle birlikte ekonomideki tüm sektörler yeniden dengeye gelmektedir. Bu süreç ile para arzı artışı yoluyla işleyen süreç arasındaki tek önemli fark, ikincide bankaların yerli varlıklarında artış ortaya çıkarken, döviz politikası sonucu yabancı (dış) varlıklarının artmasıdır. Açıklanan iki alternatiften çıkan temel politika çıkarımı, esnek döviz kuru rejiminde, döviz kuru politikasının da para politikası gibi etkili bir istikrar politikası haline gelmesidir. Merkez bankasının alım-satım yoluyla müdahale edebilmesi anlamında "yumuşak" kur rejimlerinin uluslararası sermaye hareketlerine açık ekonomilerde sürdürülemez olduğu görüşünün temel dayanak noktası, iki hedefin (sabit döviz kuru ve yurt içi hedef) sonuçta çelişir hale gelmesidir. Mundell kuralı merkez bankalarının karşı karşıya oldukları ödünlemeleri ortaya koymakta ve sermayenin hareketli olması halinde para politikasının ya iç hedefe (örn. fiyat istikrarı) veya dış hedefe (örn. döviz kuru istikrarı) yönlendirilmesi gerektiğini; her iki hedefe birden ulaşılmasının mümkün olmadığını vurgulamaktadır. Buradan hareketle, enflasyon hedeflemesi stratejisinin benimsendiği ülkelerde, döviz kurunu politika oluşum sürecine katmama yönündeki eğilimin teorik temellerinin Mundell kuralında bulunduğu söylenebilir. Bu noktada, döviz piyasasına müdahalelerin merkez bankalarının itibarını zedeleyebilmesi ve finansal riskler yaratabilmesi nedeniyle, müdahalenin “etkinliği”nin en önemli husus olduğu belirtilmelidir (Guimarães and Karacadag, 2004). Sabit kur rejiminden dalgalanan kur rejimine geçiş yapan ülkelerde bir müdahale önemini koruyabilmekte; enflasyonu düşürme politikasının başlangıçta sahip olduğu güvenilirlik derecesinin düşük olduğu ve döviz kurlarından enflasyona geçiş etkisinin güçlü olduğu yükselen piyasa ekonomilerinde bu önem daha da artmaktadır. Dövize yönelik müdahalelerin kurallara dayalı (rules) olarak mı yoksa bağlayıcı olmayan tarzda (discretionary) mı yapıldığı sorusunun yanıtı da, müdahalenin etkinliği üzerinde belirleyici olabilmektedir. Örneğin, müdahalenin para politikasının gelecekteki durumuna ilişkin güvenilir bir sinyal olarak algılanması halinde, müdahale yapılacağı konusundaki açıklamalar para arzının Enflasyon Hedefleme Rejiminde Cari Hesap ve Döviz Kuru Dinamikleri 65 geleceği hakkındaki beklentileri etkileyebilmekte ve bu şekilde döviz kuru üzerinde etkili olabilmektedir. 9 Mundell-Fleming Modeline Dornbusch'un Katkısı 1970'li yıllarda döviz kuru rejiminde ortaya çıkan kaymanın yanısıra, uyarlayıcı ve rasyonel beklentiler hipotezlerinin analizlere katılması, para ve maliye politikalarının gelir, döviz kuru ve cari işlemler hesabı açısından yarattığı sonuçların incelendiği dinamik modellerin doğuşunu hazırlamıştır. Bu dönemde, MundellFleming modeline Dornbusch (1976) mükemmel-öngörü (perfect foresight) ve döviz kuru dinamiklerini; Branson ve Buiter (1983) ile Sachs ve Wyplosz (1984) mükemmel öngörü ile akım-stok etkileşimini katarak, para ve maliye politikalarının dinamik kısa ve uzun dönem çıkarımlarını incelemişlerdir. Dornbusch (1976), Mundell-Fleming modeline basit bir Phillips eğrisi ekleyerek, analizi monetarist yaklaşım ile birleştirmiştir. Tam istihdam varsayımı ile birlikte Klasik arz-boyutunun eklenmesi, modeli istikrar politikasının etkilerinin analizi açısından anlamlı olmaktan çıkarmakta ve odak noktası döviz kuru belirlenme süreci üzerine kaymaktadır. Faiz paritesi denklemine döviz kuru beklentilerinin getirilmesi ile genişletilen Dornbusch modelinde, para politikası kısa dönemde etkin olmakla birlikte, uzun dönemde nötr hale gelmektedir. MundellFleming-Dornbusch modeli, Satın Alma Gücü Paritesi'nin (SAGP) sağlanmadığı durumda, parasal şokların kısa dönemde reel etkiler yaratmasına ve göreli fiyatların dünya talebinin yapısındaki değişimlere bağlı olarak değişmesine olanak sağlamaktadır (Dornbusch, 1980:153). Rasyonel beklentilerin dahil edilmesiyle birlikte, döviz kurundaki öngörülmedik değişikliklere ilişkin "haberler"in (news) dinamik etkileri analiz edilmeye başlamıştır. Modelde döviz kuru zaman içinde, faiz oranı farklılıkları tarafından belirlenen, bir patika izlemektedir. Parasal gelişmeler veya talebin durumu hakkındaki haberler döviz kurunun düzeyinde ve zaman içindeki patikasında derhal ortaya çıkan değişiklikler yaratmaktadır. Modele göre, cari işlemler hesabı yalnızca toplam talebin bir parçası olarak rol oynadığı için, yurt içi üretime yönelik talepteki herhangi bir artış nominal ve reel kurun değer kazanmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla, cari işlemler hesabındaki dengesizliklerin, mal veya varlık piyasaları aracılığıyla, ekonomi üzerinde orta vadeli-geri bildirim etkisi bulunmamaktadır. 9 Ayrıntılı bilgi ve konuyla ilişkili ampirik çalışma sonuçları için bkz. Guimarães and Karacadag (2004). 66 Munise ILIKKAN ÖZGÜR-Erdinç TELATAR-Funda TELATAR Dornbusch (1976) modelinde, ekonomiye vuran herhangi bir şok veya yeni haber döviz kurunun varlık piyasalarında dengeyi sağlamak için, uzun dönem denge değerinin üzerine çıkacağını (overshooting) öngörmektedir. Yapışkan fiyat varsayımı gereğince, fiyatlar başlangıçta sabit kalacak, ancak zaman geçtikçe denge değerlerine doğru gideceklerdir. Bu süreçte, döviz kuru da uzun dönem denge değerine doğru gidecektir. Dornbusch modelinde yeni denge, şokun tipine ve sürekliliğine bağlı olmaktadır. Örneğin, para arzında sürekli bir artış gerek denge fiyat düzeyinin gerekse bir birim yabancı paranın yerli para cinsinden fiyatı olarak tanımlanan döviz kurunun artmasına yol açacaktır. Bununla birlikte, başlangıçtaki sıçrama döviz kurunu yeni denge değerinin üzerine çıkartacağı için, model "hedefi aşma (overshooting)" modeli olarak isimlendirilmektedir. II.3. Yeni Açık-Ekonomi Makroekonomi Modelleri: Redux Model 10 Bir önceki bölümde açıklanan ve Keynezyen faiz oranı-döviz kuru kanalını esas alan Mundell-Fleming yaklaşımının önemli bazı kusurları yeni arayışlara yol açmıştır. Obstfeld ve Rogoff (1995a)'un, döviz kuru ile faiz oranı kanalının birlikte işlediği açık bir ekonomide makroekonomik değişkenler arasındaki ilişkileri tanımladıkları redux modeli, bu arayışların bir sonucu olarak literatüre katılmıştır. Mundell ve Fleming'in orijinal çalışmalarında varolan önemli bazı kusurlar aşağıdaki gibi özetlenebilir: (i) Beklentiler statik bir model çerçevesinde belirlenmektedir; (ii) Sermayenin tam hareketli olduğu varsayımı, farklı para birimleri cinsinden tanımlanan varlıklar arasında tam ikame ilişkisinin olduğu kabulüne dayanmaktadır; (iii) Mali dengesizlik, cari işlemler hesabı ve servet dinamikleri dikkate alınmamaktadır. Kısa dönemli dalgalanmalar ile uzun dönem denge arasında herhangi bir bağlantının kurulmadığı Mundell-Fleming modelinin yukarıda sıralanan eksiklikleri, para ve maliye politikaları açısından kısa-dönemde son derece güçlü etkilerin ortaya konulabilmesine olanak sağlamaktadır. Mundell, daha sonraki çalışmalarında, iki ülkeli oyun teorik bir model çerçevesinde sermayenin tam hareketli olduğu varsayımını yumuşatarak, faiz oranını ülkelerin karşılıklı stratejik hareketleri sonucu belirlenen içsel bir değişken olarak tanımlamıştır. Bu çalışmalarda Mundell, genişletici para politikasının, ancak ticaret ortağını zarara sokarak ülkenin refah 10 Redux, sözlük anlamıyla, pozitif anlamda "geri götürme" veya "geri getirme" anlamına gelmektedir. Enflasyon Hedefleme Rejiminde Cari Hesap ve Döviz Kuru Dinamikleri 67 düzeyini iyileştirebildiğini; başka bir deyişle bir ülkenin dış ticaretten kazançlı çıkmasının diğer ülkenin zararı pahasına gerçekleşebildiğini ortaya koymaktadır. 11 Açıklanan etki, yurt içinde para politikası aracılığıyla ortaya çıkan genişlemenin dış ticaret dengesinde bozulmaya yol açacağını vurgulamaktadır ki, bu sonuç literatürde yoğun tartışmalara yol açmış ve "Yeni Açık Ekonomi Makroekonomi (YAEM) (New Open Economy Macroeconomics, NOEM) literatürünü yaratan Obstfeld ve Rogoff (1995a, 1995b, 1996)'un çıkış noktasını oluşturmuştur. 12 YAEM modellerinin geleneksel modellerden ayrıldığı en önemli nokta, açıkça tanımlanmış mikro temellere sahip olmalarıdır. 13 Ancak, bu nitelikleri söz konusu modelleri mikro temellerin spesifikasyonuna duyarlı hale getirmekte ve bu modellere dayalı olarak yapılacak politika değerlendirme ve refah analizleri bireysel tercihlere ve nominal katılıklara ilişkin varsayımlara bağlı olarak değişmektedir. Mal veya faktör piyasalarında eksik rekabet varsayımı, yeni modellerdeki temel unsurlardan birisidir. Tam rekabetten farklı olarak, firmaların belirli bir ölçüde monopol gücüne sahip olmaları fiyatlama kararlarının açıkça analizine olanak sağlamaktadır. Ekonomiye vuran bir şokun marjinal maliyeti marjinal hasılatı aşmadığı sürece, firmalar ilave üretim nedeniyle gelir kaybetmedikleri için, marjinal maliyetin üstünde belirlenen denge fiyatları kısa-dönemde üretimin talep yönlü belirlenmesi sonucunu yaratmaktadır (Lane, 2001). Dolayısıyla, monopolcü rekabet varsayımının firmalara kazandırdığı monopol gücü, denge üretiminin sosyal olarak optimal düzeyin altında olması anlamına gelmektedir. Söz konusu bozucu etkinin (distortion) Keynezyen tipte aktivist para politikaları yardımıyla geçici (kısa dönemli) olarak ortadan kaldırılabileceği ortaya konulmaktadır. Mundell-Fleming-Dornbusch modelini dönemlerarası denge yaklaşımı ile biraraya getiren redux modelde, döviz kuru, üretim ve cari hesabın belirlenme süreçleri analiz edilmektedir. Dönemlerarası optimizasyon modellerinde, tüketici ve yatırımcıların davranışları mikroekonomik temellere oturtulmakta; dönemlerarası fayda fonksiyonlarını belirli kısıtlar altında maksimize etmeye çalıştıkları kabul edilmektedir. Singh (2007)'in de vurguladığı gibi, belirtilen modellerde cari işlemler hesabı, geleceğe dönük hareket eden yatırımcı ve tüketicilerin yurt içi tasarruf ve yatırım davranışlarının fonksiyonu olarak tanımlanmakta; dünyanın geri kalan 11 İki ülkeli bir oyunda belirtilen sonuç "komşuyu zarara sokma (beggar thy neighbor)" etkisi olarak isimlendirilmektedir. 12 Svensson ve Wijnbergen (1989)'in Obstfeld ve Rogoff (1995a)'un modeline öncülük eden çalışmasında, fiyatların yapışkan olduğu iki ülkeli, stokastik bir neoklasik rasyonel-beklenti modelinde, bir ülke ekonomisindeki genişletici para politikasının diğer ülke üzerine etkilerinin, tüketim açısından ikame esnekliklerinin değerlerine bağlı olarak, pozitif veya negatif olabileceği ortaya konulmaktadır. 13 Sarno (2001), açık ekonomi modellerinde mikro temellerin daha önce Lucas (1982), Stockman (1980) ve Backus, kehoe ve Kydland (1992) tarafından atıldığını belirtmektedir. Munise ILIKKAN ÖZGÜR-Erdinç TELATAR-Funda TELATAR 68 kısmından ödünç alabilme veya verebilme olanaklarının varlığı tüketim ve yatırımın zaman içinde düzgünleştirilmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla, söz konusu modellerde cari işlemler hesabı dengesizlikleri, makroekonomik dengesizliklerin değil tüketimin dönemler arasında transferinin sonuçlarını yansıtmaktadır. Buna göre, dış ticaret dengesinin fazla veriyor olması, içinde bulunulan dönemde net yabancı varlık birikimi yaratmakta, ancak ekonomik karar birimleri gelecek dönemlerde dış ticaret dengesinin açık verme olasılığına karşı yabancı varlık birikimlerini kullanmak durumunda kalabilmektedirler. Dış ticaret dengesinin içinde bulunulan dönemde açık vermesi halinde ise mekanizma tersine işlemekte; cari dönemde yabancı varlık birikiminde ortaya çıkan azalış, gelecekte bugünkü borçların ödenmesi gerekeceği için, tüketimde kısılma ile birlikte yabancı varlık birikiminde ortaya çıkan artış tarafından telafi edilmektedir. Mikro temellere dayalı dönemlerarası denge modelleri, içinde bulunulan dönem ile gelecek dönemlerde ortaya çıkacak etkiler arasında ayırım yapılmasını olanaklı hale getirdiği gibi, geçici ve sürekli şokların cari işlemler hesabı üzerine etkilerinin incelenmesini de kolaylaştırmaktadır. 14 Obstfeld ve Rogoff (1995a)'un redux modelinin para politikası açısından çıkarımları, fiyatların esnek ve yapışkan olduğu durumlar ayırt edilerek, ortaya konulabilir. Fiyatların, klasik modelin varsayımlarına uygun biçimde, tam esnek olduğu bir dünyada, sürekli bir parasal şokun reel etkileri olmayacak, dünya ekonomisi durgun durumda kalacak ve fiyatlar para arzı artış oranında artacaktır. Fiyatların, Keynezyen modele uygun biçimde, bir dönem boyunca değişmediği kabulü altında ise, şokun fiyatların yapışkan olduğu ilk dönemdeki etkisi (impact) ile uzun dönem-durgun durum etkileri arasında ayırım yapılması gerekli olmaktadır. Fiyatların yapışkan olduğu varsayımı, parasal şokun kısa dönemde reel etkiler yaratmasına olanak sağlamaktadır (Sarno ve Taylor, 2002). Pozitif bir parasal şokun meydana gelmesi halinde, faiz oranı üzerinde ortaya çıkan ilk etki düşüş yönünde olacaktır. Bunun nedeni, fiyatlar sabit iken reel faiz oranının da nominal faiz oranına paralel olarak düşmesi ve döviz piyasasındaki arbitraj sonucunda güvencesiz (uncovered) faiz paritesinin sağlanması için, bir birim yabancı paranın yerli para cinsinden fiyatı olarak tanımlanan, döviz kurunun artmasıdır. Yerli paranın değer kaybetmesi ithal mallarını göreli olarak pahalı hale getireceği için tüketimi geçici olarak yerli üretime kaydıracak ve yurt içi toplam talepte ortaya çıkan artış kısa 14 Redux modelin sonuçları, kuşkusuz, üzerine kurulu olduğu varsayımlara bağlıdır. Satın alma gücü paritesinden veya tek fiyat kanunundan sapmaların söz konusu olması halinde, modelin şokların etkilerine ilişkin öngörüleri değişecektir. Dolayısıyla, söz konusu varsayımların modelin gerçek yaşamdaki gözlemleri açıklama konusundaki yetersizliklerinin temel nedeni olduğu söylenebilir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mark (2000). Enflasyon Hedefleme Rejiminde Cari Hesap ve Döviz Kuru Dinamikleri 69 dönemde üretimi artıracaktır. Dolayısıyla, redux model çerçevesinde, nominal şoklar kısa dönemde reel etkiler yaratabilmektedir. Modelin yukarıda açıklanan politika çıkarımı, piyasa ekonomisinin işleyişine ilişkin mikro düzeyde yapılan varsayımlara dayanmaktadır. Monopolcü rekabet koşullarında çalıştığı varsayılan üreticiler fiyatlarını marjinal maliyetin üzerinde belirledikleri ve fiyatlar bir dönem sabit kaldığı için, üretimlerini toplam talepteki artışa paralel olarak artırmakta; dolayısıyla üretim kısa dönemde talep tarafından belirlenmektedir. Nominal kur artış oranı kısa dönemde para arzı artış oranından düşük olacağı için, yerli paranın değer kaybetmesi dünya talebini yerli mallara kaydırarak, üretimin kısa dönemde artışına katkıda bulunmaktadır. Bu noktada, modelin dönemlerarası denge nitelikleri önem kazanmaktadır. Ekonomik karar birimlerinin tüketimlerini zaman içine düzgün biçimde yayma eğilimleri, ilave gelirin tümünün tüketime gitmesini engellemekte ve gelirin bir kısmı tasarruf edilmektedir. Tüketicilerin belirtilen davranışı, kısa dönemde fazla veren cari hesabın uzun dönemde dengeye gelmesi sonucunu yaratmaktadır. Uzun dönemde servette ortaya çıkan artış, aynı zamanda, emek arz eden kesimin tercihlerini boş zaman lehine değiştirmekte ve yurt içi üretimin başlangıçtaki artışı telafi edecek şekilde düşmesine yol açmaktadır. Sonuç olarak, kısa dönemde reel etkilere sahip olan parasal şok uzun dönemde etkisiz olmaktadır. Redux modeli genişleten Piyasada Fiyatlama (Pricing to Market, PTM) modeline göre, tekel gücünü elinde bulunduran firma, yurt içi ve yurt dışı fiyatları arasında farklılaştırmaya gidebilmektedir. Yerli firmaların piyasada fiyatlama yeteneğine sahip olması halinde ihraç fiyatları döviz cinsinden sabit olacağı için, döviz kurunun değer yitirmesi ülkenin dış ticaret hadlerinde iyileşmeye yol açacaktır. Bu durumda, yurt içinde yaratılan öngörülmedik bir parasal genişleme yabancı ülkenin dış ticaret hadlerini olumsuz etkileyerek, Redux modelin tersinde, “komşuyu fakir düşürücü” (beggar-thy-neighbor) etkiye sahip olacaktır.(Lane, 2001). 15 Obstfeld ve Rogoff (1996), redux modelin küçük-açık ekonomi versiyonunda, ticarete konu mallar ile ticareti yapılmayan mallar arasındaki ayırımı ön plana getirerek küçük ülkelerin ticarete konu malların fiyatlarının belirlenme sürecindeki etkisizliklerini analize dahil etmektedir. Redux modelin küçük-açık ekonomi versiyonunda, sürekli nitelikteki parasal şokların cari işlemler hesabında dengesizlik yaratmadığı ileri sürülmektedir. Ticarete konu malların dünya piyasalarında belirlenen fiyatları küçük ülke tarafından veri alınmakta ve bu malların yurt içi fiyatları, dış fiyatlar ile döviz kurunun çarpımı olarak belirlenmektedir. 15 Ayrıntılı bilgi için bkz. Betts and Devereux (2000). Munise ILIKKAN ÖZGÜR-Erdinç TELATAR-Funda TELATAR 70 Ticarete konu malların üretimi sabit kabul edildiği için, cari işlemler hesabının davranışı ticareti yapılan mallara yönelik tüketimin zaman patikası tarafından belirlenmektedir. İndirgeme oranının dünya faiz oranına eşit olması optimum ticarete konu mal tüketiminin tam olarak düzleştirildiğini göstermektedir ki, bu da cari hesabın sürekli dengede kaldığı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, para politikasının cari işlemler hesabı dengesizliklerini gidermek amacıyla sürekli biçimde kullanılması uzun vadeli bir çözüm getirmemektedir. Bu nedenle, Obstfeld ve Rogoff (1995c:74)'a göre, parasal kurumlarda reform çabaları doğrudan yurt içi enflasyon oranı üzerine sınırlanmalıdır. Onlara göre, döviz kurundaki gelişmeler para politikası açısından yalnızca bir gösterge olarak kullanılmalı; ancak asla para politikasının hedeflerinden birisi haline getirilmemelidir. III. ENFLASYON HEDEFLEMESİ REJİMİNDE CARİ HESAP VE DÖVİZ KURU III.1. Enflasyon Hedeflemesi Stratejisinde Döviz Kurunun Rolü Enflasyon hedeflemesi stratejisi 1990'lı yıllarda çok sayıda gelişmiş ülkede uygulanmaya başlamış ve daha sonra yükselen piyasa ekonomilerinde de yaygın bir uygulama alanı bulmuştur. 16 Enflasyon hedeflemesi yaklaşımı, 1980'lerin sonlarından itibaren ekonomik politika teorisi literatüründe başrol oynayan güvenilirlik (credibility) kavramı üzerine kuruludur. Ekonominin "geçmişten çok geleceğe dönük" olarak işlediği düşüncesinden doğmuş bir kavram olan güvenilirlik, politika otoritelerinin ilan ettikleri politikalara sadık kalacakları yönünde kamuoyu nezdinde güven oluşturmuş olmalarının, özellikle enflasyonu düşürme politikalarının başarısı için, gerek koşul olduğunu ifade etmektedir. Enflasyon hedefleme stratejisi, bu bağlamda, güvenilirlik kavramının kurumsal boyuta aktarılma sürecini ifade etmektedir. Politika otoritesinin enflasyonu düşüreceği yönündeki açıklamasının güvenilirlik taşıması, enflasyona ilişkin beklentilerin düşürülmesi için ön koşul olarak görülmektedir. Özellikle de enflasyonun uzun yıllar yüksek düzeyde atalet kazanmış olduğu ekonomilerde, enflasyon beklentilerinin enflasyonun en önemli belirleyicisi durumuna geldiği bilinen bir gerçektir. Bu tip ekonomilerde tüm fiyatlar enflasyon beklentilerine koşut olarak belirleneceği, başka bir deyişle ekonomi enflasyona endeksli hale geleceği için, enflasyon beklentilerini düşürmeksizin enflasyonu düşürmek mümkün olmamaktadır. Güvenilirlik taşıyan düşük bir enflasyon hedefinin ilan edilmesi, özel 16 Enflasyon hedeflemesinin uygulandığı gelişmiş ülkelere örnek olarak, Yeni Zelanda, Avustralya, Kanada, Finlandiya, İsveç ve İngiltere verilebilir. Enflasyon Hedefleme Rejiminde Cari Hesap ve Döviz Kuru Dinamikleri 71 ekonomik karar birimlerinin beklentilerini daha düşük enflasyon oranına göre uyarlamalarını sağlama amacını taşımaktadır. Bu noktada, yanıtlanması gereken bazı sorular ortaya çıkmaktadır: Nominal çapa olma işlevini yitiren döviz kurunun açık bir enflasyon hedefinin benimsendiği durumda oynayacağı rol ne olmalıdır? Politika otoriteleri döviz kurundaki dalgalanmalara karşı tamamen kayıtsız mı kalmalı yoksa belirli koşullar altında tepki mi vermelidir? Tepki vermesi hangi koşullar altında "meşru" kabul edilecektir? Yukarıda verilen soruların çıkış noktası, merkez bankasının aynı iki nominal değişken üzerine hedef koyamayacağı düşüncesinden hareketle, döviz kurunun para politikası dizaynına katılmaması gerektiği yönündeki yaygın inanıştır. Kuşkusuz, bir merkez bankasının enflasyon hedeflemesi stratejisini başarıyla yürütebilmesi için, bazı ön koşulların sağlanmış olması gerekmektedir. Konuyla ilgili çalışmalarda üzerinde en çok durulan kurumsal nitelikli önkoşullar, merkez bankasının amacına ulaşmak için kullanabileceği araçlar konusunda bağımsızlığa; izlediği politikalar hakkında şeffaflığa ve ortaya çıkan sonuçlara ilişkin hesap verebilirliğe sahip olmasıdır. 17 Enflasyon hedeflemesi yapan merkez bankalarının hesap verebilirlik ve şeffaflık koşullarını yerine getirebilmeleri için, parasal koşulların belirlenme sürecinin politika otoritelerinin kontrolü altında olması gerekmekte ve bunun da ancak para politikasına esneklik ve bağımsızlık kazandıran esnek kur rejimi altında gerçekleşebileceği ileri sürülmektedir. Bununla birlikte, aşağıda açıklanacak nedenlerden ötürü, müdahalenin olmadığı (tam) esnek kur rejimi özellikle yükselen piyasa ekonomileri açısından uygun bir seçenek olmaktan çıkabilmekte ve bu tip ülkelerde merkez bankaları döviz kurundaki hareketleri baskı altına alma gereği hissedebilmektedirler. Mishkin (2000, 2004)'in de ifade ettiği gibi, döviz kurunun para politikası dizaynına katılmayarak, serbestçe dalgalanmaya bırakılması her zaman istenilir sonuçlar doğurmayabilir. Enflasyon hedeflemesi üzerine teorik literatürde, kısa vadeli sermaye akımlarının getiri farklılıklarına karşı sonsuz esnekliğe sahip olduğu kabul edildiği için, merkez bankalarının döviz alım-satımı yoluyla piyasaya müdahalesi "beyhude" bir eylem olarak nitelendirilmektedir. Bunun nedeni, merkez bankasının döviz piyasasına müdahale girişimlerinin özel sermaye akımları tarafından nötralize edilmesidir. Sermaye akımlarının sonsuz esnek olduğu kabulü, enflasyon hedeflemesine en uygun rejimin dalgalanan kur rejimi olduğu sonucuna götürmektedir (Geršl ve Holub, 2006: 476). Enflasyon hedeflemesinin para 17 Mali baskınlığın olmaması, para otoritelerinin enflasyon dinamiklerini modelleyebilmeleri ve enflasyonu öngörebilmeleri; parasal aktarma mekanizması hakkında yeterli bilgiye sahip olmaları, enflasyon hedefleme stratejisinin başarısı için sağlanması gereken önemli ekonomik koşullardır. 72 Munise ILIKKAN ÖZGÜR-Erdinç TELATAR-Funda TELATAR politikası stratejisi olarak benimsendiği durumlarda, merkez bankası operasyonlarının da genellikle döviz enstrümanları yerine yurt içi enstrümanlara sınırlandığı görülmektedir ki, kısa vadeli faiz oranı bu konuda en yaygın kabul edilen enstrüman konumundadır. Kısa vadeli faiz oranlarının döviz kuru şoklarına tepki verecek şekilde kullanılması için, döviz kuru dalgalanmalarının hedef enflasyon oranını ve üretim boşluğunu etkilemesi gerektiği ileri sürülmektedir. Bununla birlikte, Debelle (2001)'e göre, döviz kurunun enflasyon hedeflemesi stratejisinde oynaması gereken rol üzerine tartışmaların katı ve esnek enflasyon hedeflemesi ayırımı dikkate alınarak tartışılması daha doğru bir yaklaşımdır. 18 Katı yaklaşıma göre, faiz oranı aracılığıyla yürütülen para politikası, ancak fiili veya öngörülen enflasyonu etkilediği sürece, döviz kurundaki gelişmelere tepki vermelidir. Döviz kuruna bu koşul dışında verilecek her tepki enflasyon hedefleme stratejisinden bir sapmaya işaret edecektir. Katı görüş taraftarları, kamuoyunun para politikasının nihai hedefi konusundaki algılamalarında karışıklık yapabilecek olması veya politika otoritesinin enflasyon yerine döviz kurunu hedeflemeye geri dönmesine yol açabilecek olması nedeniyle, döviz piyasasına müdahaleye de karşıdır. Döviz kuru belirlenme sürecinin piyasa ekonomisine bırakılarak döviz piyasasına müdahaleden kaçınılması, ilgili literatürde üzerinde yoğun tartışmaların yapıldığı konulardan birisidir. Bununla birlikte, söz konusu tartışmalara ilişkin değerlendirmeler yapılırken, yükselen piyasaların özel bir konumda ele alınması gerektiği belirtilmelidir. Bunun en önemli nedeni, küçük ve dışa açık bir ekonomide döviz kuru dinamiklerinin para politikası için benimsenen çerçeveyi önemli ölçüde etkiliyor olmasıdır. Ho ve McCauley (2003)'e göre, yükselen piyasa ekonomilerini gelişmiş ekonomilerden ayıran birinci özellik, yükselen ekonomilerin döviz kuru dalgalanmalarına karşı daha kırılgan olmalarıdır. Göreli olarak düşük gelir düzeyleri ve geçmişteki yüksek enflasyon deneyimleri, söz konusu kırılganlığı açıklayan unsurlar arasındadır. Bu nedenle, döviz kuruna ilişkin değerlendirmelerin, spesifik politika rejimi ne olursa olsun, yükselen piyasa ekonomilerinde daha büyük önem taşıması doğal bir durum olmaktadır. İkinci önemli özellik, enflasyon hedeflemesinin katı biçimde uygulandığı durumlarda bile, gelişmekte olan piyasa ekonomilerinde yurt içi fiyatların döviz kuruna daha duyarlı olmaları nedeniyle, döviz kuruna ilişkin değerlendirmelerin daha önemli bir rol oynamasıdır. Bu tip ekonomilerde büyük miktarda döviz 18 Enflasyon hedeflemesinin uygulama aşamasında varolan bir diğer seçeneği oluşturan Singapur yaklaşımı hakkında ayrıntılı bilgi için Debelle (2001)'e bakılabilir. Enflasyon Hedefleme Rejiminde Cari Hesap ve Döviz Kuru Dinamikleri 73 stokunun ve/veya yüksek dereceden dolarizasyonun varlığı, döviz kurunun serbestçe dalgalanmaya bırakılması konusunda bir isteksizlik de yaratabilmektedir. Son yılların deneyimleri, enflasyon hedefleme stratejisini benimseyen gelişmekte olan ekonomilerde büyük döviz kuru hareketlerinin gelişmiş ülkelerden daha sık ortaya çıktığını göstermektedir. Döviz piyasasında varolan değişkenlik (volatility), finansal problemlerin yanısıra, enflasyon beklentilerinin sıklıkla değiştirilmesine ve hatta enflasyon hedeflerine ulaşılamamasına yol açabilmektedir. Yükselen piyasa ekonomilerinde döviz kuru hareketlerinin enflasyon hedeflerinden sapmalar ile birlikte gözleniyor olması da dikkat çeken bir diğer özelliktir. 19 Burada kritik önem taşıyan unsurlar, döviz kurunun fiyatlara geçiş etkisinin (pass-through) büyüklüğü ve döviz kuru şokları ile faiz oranı arasındaki bağlantıdır. Döviz kurunun fiyatlara geçiş etkisi döviz kurunun merkez bankalarının reaksiyon fonksiyonlarında yer almasını haklı çıkaran bir gerekçe sunmaktaysa da, yüksek dereceden geçiş etkisinin enflasyon hedeflemesini tehlikeye atacağı da dikkate alınmalıdır. Choudri ve Hakura (2001)'nın da belirttiği gibi, döviz kurundaki değişikliklerin kısa sürede fiyatlara yansıdığı ekonomilerde, merkez bankasının enflasyonu düşürmek amacıyla faiz oranını yükselterek tepki vermesi, özellikle de enflasyon baskısının ticarete konu olmayan mallar sektöründen gelmesi halinde, oldukça büyük sorunlar yaratabilmektedir. Faiz oranlarının artması, ticarete konu mallar sektöründe de olumsuz sonuçlar doğurabilecektir. Bu nedenle, düşük bir geçiş etkisinin para politikası açısından büyük bir serbestlik sağladığı ve enflasyon hedeflemesini kolaylaştırdığı ileri sürülmektedir. Mishkin ve Schmidt-Hebbel (2001)'in vurguladığı gibi, döviz kurundaki değişikliklerin, küçük ve açık ekonomilerde, enflasyon üzerinde çok büyük etkisi vardır. Örneğin, yerli paranın değer kaybetmesi, bir yandan devalüasyonun enflasyona geçişkenliği (pass-through), diğer yandan ihraç mallarına olan talepte artış yaratması nedeniyle, enflasyonda artış yaratabilmektedir. Yerli paranın değer kazanması ise, yerli endüstrilerin rekabet gücünü zayıflatmanın yanısıra, büyük cari açıklara neden olabilmekte; bunun sonucu olarak sermaye girişleri tersine döndüğü taktirde ülke ekonomisi para krizlerine çok daha duyarlı hale gelebilmektedir. Yükselen piyasa ekonomilerinde borcun büyük kısmı döviz cinsinden tutulduğu için, yerli paranın büyük oranlı değer kaybına uğraması finansal bir krizin tetikleyicisi de 19 Örneğin, 2001 Mart'ında real'in artan ölçüde değer kaybetmesi Brezilya'da enflasyonu yıllık hedef olan % 6 tölerans sınırının dışına itmiştir. Buna tepki olarak, Brezilya merkez bankası sonraki beş ay boyunca faiz oranını artırmış, 2002 yılı başına kadar sıkı para politikası izlemiştir. Yerli paranın değer kazanmasının da benzer politika tepkilerini gerektirdiği açıktır. Örneğin, Polony'da zloty'nin değer kazanma eğilimi enflasyonun 2001 hedef aralığının altına düşmesiyle birlikte gözlenmiş ve bu durum merkez bankasını yıl boyunca politikasını gevşetmek zorunda bırakmıştır. Benzer bir senaryo 2002'de Çek Cumhuriyeti'nde de gerçek olmuştur. Munise ILIKKAN ÖZGÜR-Erdinç TELATAR-Funda TELATAR 74 olabilmektedir. Bunun en önemli nedeni, yerli paradaki değer kaybının yerli firmaların borç yükünü artırması ve varlıklarının genellikle yerli para cinsinden tanımlanıyor olması nedeniyle, firmaların net değerinde düşüşlerin ortaya çıkmasıdır. III.2. Enflasyon Hedeflemesi ve Politika Amaçları Arası Ödünlemeler Döviz kurunun para politikası açısından taşıdığı önem, son yıllarda yönetimli dalgalanma (managed floating) rejiminin enflasyon hedeflemesi stratejisinin bir parçası olması gerektiği yönündeki görüşlerin ağırlık kazanması sonucunu doğurmuştur. 20 İlgili literatürde, döviz kuru müdahalelerinin küçük ve açık ekonomilerin karşı karşıya kaldıkları en önemli şok kaynaklarından birisini hafifleteceği ve bu şekilde istikrarlı enflasyon ve reel ekonomik aktivite arasında daha istenilir bir ödünleme ilişkisi yaratacağı ortaya konulmakta ve toplumsal refah açısından daha olumlu hale gelen ödünleme ilişkisinin enflasyon hedeflemesi rejiminin genel performansını iyileştireceği ileri sürülmektedir. Dolayısıyla, enflasyon hedeflemesi stratejisinin kırılgan olduğu noktalardan birisi, döviz kuru dahil olmak üzere, ikinci plana atılmış olan diğer politika amaçlarında ortaya çıkacak olan herhangi bir sapmaya tepki verilip verilmeyeceği ve verilecekse, bu tepkinin boyutlarının ne olması gerektiği konusundadır. Bu konuda, prensip olarak, enflasyon hedeflenen aralıkta gerçekleştiği sürece merkez bankasının para politikasını diğer hedeflerdeki sapmaları gidermeye yönelik olarak kullanma konusunda bağımsız olması gerektiği ileri sürülebilir. Ancak, uygulamada merkez bankasının herhangi bir diğer iktisat politikası hedefine yönelik politikalar uygulamasının enflasyon hedefleme stratejisini zedeleyeceği ve enflasyon hedefinden sapmaya yol açarak stratejinin "fiilen" ortadan kalkmasına dahi yol açabileceği yönündeki kaygılar oldukça büyük boyutlara ulaşabilmektedir. Bu tip kaygıların temel dayanak noktası, bir birim yabancı paranın yerli para cinsinden fiyatı olarak tanımlanan döviz kurundaki artışın yurt içi fiyatlara geçiş etkisinin güçlü olması ve özel karar birimlerinin döviz kuru beklentilerinde artış olması halinde yerli paraya spekülatif atak yoluyla para krizlerinin gündeme geleceği korkusudur. 21 Spekülatif atakların, rejimin çökme hızı veya rezerv kaybı oranı cinsinden ölçülen "sertlik derecesi" merkez bankasının döviz kuru piyasasına müdahale etmeme konusunda açık veya örtük bir taahhüte girmiş olması durumunda 20 Örn. bkz. Bofinger ve Wollmershaeuser, 2001. Enflasyon hedeflemesi rejimlerinin yerli paraya yönelik spekülatif ataklara karşı döviz kuru hedefleme rejimlerinden daha kırılgan olması durumu hakkında ayrıntılı analiz için bkz. Kumhof vd. (2007). 21 Enflasyon Hedefleme Rejiminde Cari Hesap ve Döviz Kuru Dinamikleri 75 artmaktadır. Söz konusu taahhüdün en fazla döviz kuru hedefleme stratejisinin benimsendiği durumda güçlü olduğu, enflasyon hedeflemesinde ise zayıfladığı açıktır. Döviz kurundaki hareketlerin ve dalgalanmaların enflasyon hedefleme stratejisinin başarısı açısından taşıdığı önem ve uzun yıllar dolarizasyon olgusuyla birlikte yaşamış olan özel kesimin beklentilerini döviz kurunda beklenen gelişmelere göre şekillendirme eğilimleri, özellikle gelişmekte olan ülkelerde döviz kuru hareketlerinin "gereğinden fazla" baskı altına alınması sonucunu yaratabilmektedir. İlgili literatürde "dalgalanma korkusu (fear of floating)" olarak isimlendirilen korkunun yönlendirdiği merkez bankaları, faiz oranlarında ayarlamalar yaparak döviz kurunda olası oynamaların faiz farkı avantajlarını ortadan kaldırarak sermaye çıkışlarına yol açmasını önlemeye çalışmaktadırlar. Bununla birlikte, yurt içi faiz oranlarının sermaye çıkışlarını engelleme güdüsüyle artırılması, politika otoritelerini mevcut cari açık probleminin daha da kötüleşmesi şeklindeki bir ikilemle karşı karşıya bırakabilmektedir. Başka bir deyişle, Calvo ve Reinhart (2000)'ın vurguladığı gibi, enflasyon hedefleme stratejisinin benimsendiği yükselen piyasa ekonomilerinde hüküm süren "dalgalanma korkusu", bu ülkelerde döviz kurundaki hareketlerin baskı altında tutulması sonucunu yaratarak, sabit bir döviz kuru rejimine benzer niteliklere sahip olmaları sonucunu doğurabilmektedir. Bu tip ülkelerde cari açık probleminin sürdürülebilirliğine ilişkin tartışmaların daha yoğun yaşanması, belirtilen çelişkinin doğal bir sonucu olarak görülmelidir. Calvo ve Reinhart (2000)'ın çalışmalarında enflasyon oranı ile döviz kuru değer kaybı oranı özdeş olarak alındığı için, enflasyon hedeflemesi ile döviz kuru hedefleme stratejisi özdeş hale gelmektedir. Bu koşullarda, enflasyon hedeflemesi, sabit döviz kuru rejimi ve dalgalanma korkusu aynı durumun farklı ifade biçimleri haline gelmektedir (Ball ve Reyes, 2008: 209). Bu noktada, döviz kuru hareketlerini baskı altında tutma eğiliminin sabit kur rejimlerinin sağladığı avantajlardan yararlanma güdüsünden kaynaklandığı ileri sürülebilir. Obstfeld ve Rogoff (1995c)'un da vurguladığı gibi, dalgalanan kurlarda gözlenen ve öngörülemez nitelikteki değişkenliğin uluslararası ticareti azaltacağı ve yatırımcıları caydıracağı yönündeki korkular döviz kurunu sabit tutma eğilimini güçlendirebilir. Yerli parayı düşük enflasyonlu bir yabancı ülke parasına bağlamanın yurt içindeki enflasyonist baskıların engellenmesine yardımcı olacağı inancı da sabit kur lehine bir durum yaratabilmektedir. Ayrıca, uzun yıllar yüksek enflasyonla yaşamış ülkelerde sabit kur politikası fiyat enflasyonunu uluslararası ticarete konu malların fiyat enflasyonuna çapalamakta ve özel sektörün enflasyon beklentileri için bir rehber sağlamaktadır. 76 Munise ILIKKAN ÖZGÜR-Erdinç TELATAR-Funda TELATAR Uluslararası sermaye akımlarına açık ve küçük ekonomilerde döviz kurunun sabit tutulması yönünde gözlenen eğilim ise, uluslararası sermaye piyasalarına entegre ülkelerde "yumuşak" döviz kuru politikalarının uzun vadede sürdürülemez olduğu yönündeki yaygın kanının sonucudur. Bu görüşün, Obstfeld ve Rogoff (1995a) tarafından ortaya atılan "bir ekonomi uluslararası sermaye akımlarına açık olsa da olmasa da, sabit döviz kuru hedefleme stratejisinin ancak kısa süre için geçerli olabileceği" iddiasına ters düştüğü açıktır. Obstfeld ve Rogoff'un görüşleri dünya ekonomisine ilişkin gözlemlerin sonucudur: 1960'ların sonları ve 1970'lerin başında Bretton Woods sisteminin çöküşü; 1980'lerde Avrupa Para Sistemi'nde arda arda krizler yaşanması; birlik içindeki paraların 1992 ve 1993'te spekülatif ataklara konu olması ve 1994-2000 döneminde yükselen piyasa ekonomilerinde yaşanan krizler sabit kur rejimi aleyhine birer gerekçe oluşturmakta ve uluslararası sermaye akımlarına daha açık ülkelerde problemin daha yoğun yaşandığına dair güçlü birer kanıt sunmaktadır (Fischer, 2001). Bununla birlikte, enflasyon hedeflemesi çerçevesinde döviz kuru hareketlerinin baskı altında tutulması, ülkede yerleşik özel karar birimlerinin döviz kuruna ilişkin beklentilerini düşük tutma alışkanlığını ve yabancı para cinsinden borçlanma eğilimlerini güçlendirmektedir. Bu durumda, bir döviz kuru krizi yaşanması halinde bankacılık sistemi ile firmalar üzerinde yıkıcı etkiler ortaya çıkacağı açıktır. Döviz kurunun baskı altında tutulması veya politika otoritesinin dalgalanma korkusuyla döviz kuruna müdahale etmemesi özel karar birimlerinin beklentilerini etkilemektedir. Politikanın bu şekilde devam edeceği yönündeki algılamalar yaygın bir kanıya dönüştüğü taktirde, özel karar birimlerinin tüketim kalıpları ithal mal ağırlıklı bir yapıya bürünecek ve döviz cinsinden borçlanma cazip hale gelecektir. Kuşkusuz, söz konusu beklenti, ortaya çıkan cari açık problemi sürdürülebilir kabul edildiği sürece rasyonel olmaya devam etmektedir. Cari açığın sürdürülemez olduğu şüphesinin yaygınlaşması halinde ise, döviz kurunun artacağı yönündeki beklentiler "kendini gerçekleştirebilmekte" ve ekonomi bir kriz tehlikesi ile karşı karşıya kalabilmektedir. Dolayısıyla, enflasyon hedeflemesi stratejisinde döviz kuru hareketlerine ilişkin korkunun varlığı veya yokluğu, cari hesabın para politikasının belirlenme sürecinde herhangi bir rol oynayıp oynamadığı sorusunun yanıtını da vermektedir. Dalgalanma korkusuyla döviz kurunun baskı altında tutulmasının politika belirlenme süreci açısından yarattığı en önemli sonuç "olanaksız üçlü" problemini yaratması ve, sermaye hareketlerinin serbest olduğu durumlarda, para politikasını bağımsız olmaktan çıkarmasıdır. Enflasyon Hedefleme Rejiminde Cari Hesap ve Döviz Kuru Dinamikleri IV. 77 TÜRKİYE EKONOMİSİNDE PARA POLİTİKASI ŞOKLARININ CARİ HESAP VE DÖVİZ KURUNA ETKİLERİ 22 1980 yılı, Türkiye ekonomisinde cari işlemler hesabı ve döviz kurunun rolü açısından önemli bir dönüm noktasıdır. 24 Ocak 1980 tarihli kararlarla ekonomide köklü dönüşümler yapılmış; ithalata dayalı büyüme stratejisi yerini dışa açık büyüme stratejisine bırakmıştır. Dışa açık büyüme stratejisinin birincil unsuru olan "ihracat kapasitesini artırma politikası" yurt içindeki ekonomik gelişmelerin dış dünya ile bağlantılı olmasını zorunlu hale getirmiş ve bu süreçte döviz kuru politikasında da önemli değişiklikler yapılma gereği ortaya çıkmıştır. 1980'li yıllara kadar benimsenen dışa kapalı ekonomi modelinde dış denge, faiz oranlarından çok döviz kurları aracılığıyla sağlanmış, ancak bu dönemde sabit döviz kuru politikasının yürürlükte olması, döviz kurlarının piyasa denge fiyatının altında veya üstünde belirlenmesi sonucunu doğurmuştur. Ekonominin döviz kazandırma gücünün düşüklüğü ve yaşanan petrol şoklarının üretim açısından döviz rezervlerinin önemini artırması nedeniyle ortaya çıkan döviz arzı yetersizliğinin yarattığı sıkıntılar üzerine 24 Ocak 1980'de yüksek oranlı bir devalüasyon yapılmış, ayrıca günlük döviz kuru ayarlamaları uygulaması getirilerek sabit kur ve aşırı değerlendirilmiş para politikası terkedilmiş, denge döviz kuru politikası izlenmeye başlamıştır. Türkiye ekonomisinin dışa açılma sürecindeki bir diğer önemli dönüm noktası, 1989 yılında alınan ve sermaye hareketlerini serbestleştiren 32 sayılı karardır. Söz konusu karar ile birlikte, sermaye hareketleri tamamen serbestleştirilmiş ve Türkiye ekonomisi yabancı kurumsal yatırımcılar açısından cazibe merkezlerinden birisi haline gelmiştir. Bu süreçte, faiz oranı-döviz kuru politikalarındaki değişiklikler uluslararası sermaye hareketlerinin yönü açısından oldukça etkili bir konuma gelmiştir. 1980 sonrasında, Türkiye ekonomisi yalnızca finansal piyasaları değil, aynı zamanda ekonominin reel kesimini de etkileyen köklü yapısal değişikliklere konu olmuştur. Dışa açılma politikasının sonucu olarak, doğrudan yabancı yatırımlar aracılığıyla gerçekleşen teknoloji transferleri ekonomide verimlilik ve etkinliği doğrudan değiştirmenin yanısıra, hanehalklarının tüketim tercihlerini de derinden etkilemiştir. Dolayısıyla, dış alemle olan ilişkilerin yarattığı mal ve varlık hareketlerini içeren cari işlemler hesabı iktisat politikası kararlarının verilmesinde önemli bir değişken haline gelmiştir. Para politikası şoklarının cari işlemler hesabı ve reel kur üzerine etkilerinin Türkiye ekonomisi için belirlenme gereksinimi, birisi teorik diğeri ampirik olmak üzere, iki temel kaygının sonucunda ortaya çıkmıştır. Birincisi, önceki kısımlarda 22 Türkiye ekonomisi üzerine ampirik çalışma, Munise Ilıkkan Özgür'ün "Açık Ekonomide Döviz Kuru Dinamiği" isimli doktora tez çalışmasından alınmıştır. Munise ILIKKAN ÖZGÜR-Erdinç TELATAR-Funda TELATAR 78 teorik olarak ortaya konulan politika çıkarımlarının Türkiye örneği bazında test edilmesidir. Çalışmayı harekete geçiren ampirik kaygı ise, döviz kuru ve cari hesaba ilişkin değerlendirmelerin, enflasyon hedeflemesi çerçevesinde odağı faiz ayarlamaları yoluyla enflasyonun kontrolüne kaydırılmış olan para politikası dizayn sürecine katılıp katılmaması gerektiği konusundaki tartışmalara ışık tutmaktır. Çalışmada kısa dönemli nominal şokların yanısıra uzun dönemli reel şokların reel kur ve cari işlemler hesabı üzerine etkileri de araştırılmaktadır. IV.1. Kullanılan Değişkenler ve Ön Analiz Çalışmada, 1987Q2-2007Q3 arası üç aylık cari işlemler hesabı/GSMH ve reel döviz kuru serileri kullanılmaktadır. Tahmin aşamasına geçmeden önce, ilk olarak serilerin grafikleri çizdirilmiş ve her iki seride açık bir mevsimsel hareket gözlendiği için, mevsimsel uyarlama teknikleri kullanılarak, seriler düzleştirilmiştir. Şekil 1 ve 2'de serilerin mevsimsel dalgalanmalardan arındırılmış hali sunulmaktadır. 23 Daha sonra, serilerin birim kök içerip içermediğini belirlemek amacıyla, augmented Dickey-Fuller (ADF) yöntemi kullanılmıştır. Mevsimsel etkilerden arındırılmış cari işlemler hesabı/GSMH (CA) ve reel kur (RER) serilerinin durağanlık (ADF birim kök) testi sonuçları aşağıdaki Tablo 1'de verilmektedir. Serilerin optimal gecikme uzunluğu, hata terimlerini seri olarak ilişkisiz hale getirecek şekilde, AIC ve SBC bilgi kriterleri kullanılarak belirlenmiştir. Şekil 1 Reel Kurun Zaman İçinde Gelişimi 160 150 140 130 120 110 100 90 80 88 90 92 94 96 98 00 02 04 06 Mevsimsel dalgalanmalardan arindirilmis reel kur 23 Mevsimsel dalgalanmalardan arındırma yöntemi olarak Eviews6’da yer alan X11 kullanılmıştır. Enflasyon Hedefleme Rejiminde Cari Hesap ve Döviz Kuru Dinamikleri 79 Şekil 2. Cari işlemler hesabı/GSMH Oranının Zaman İçinde Gelişimi 8 4 0 -4 -8 -12 88 90 92 94 96 98 00 02 04 06 Mevsimsel dalgalanmalardan arindirilmis cari hesap/GSMH orani Tablo 1 ADF Test Sonuçları(a) Değişken Gecikme Sayısıd Düzey Kritik değerc CA 0 -3.547 -1.945 REERa 0 -1.327 -2.897 DREERb 3 -7.137 -2.899 a Sabit+trend için b Reel kur serisinin birinci farkı c %5 anlamlılık düzeyinde d Gecikme sayısı SBC kullanılarak berlirlenmiştir. Tablo 1'den görüldüğü gibi, cari işlemler hesabı/GSMH (CA) serisi düzeyde durağan iken, reel kur (REER) serisi birinci farkı alındıktan sonra (DREER) durağan hale gelmektedir. Dolayısıyla CA serisi I(0) iken, reel kur serisi I(1) sürecine sahiptir. 24 24 Serilerin durağanlığı için KPSS testi de uygulanmış ve ADF testine benzer sonuçlar elde edilmiştir. Munise ILIKKAN ÖZGÜR-Erdinç TELATAR-Funda TELATAR 80 IV.2. Nominal ve Reel Şokların Tanımlanması: Blanchard-Quah Ayrıştırması Türkiye ekonomisinde analiz döneminde reel kur-cari işlemler hesabı dinamikleri, nominal/reel şok ayırımı dikkate alınarak belirlenmektedir. Nominal şokların yapıları itibariyle kısa dönemli para politikası kaynaklı ve reel şokların uzun dönemli arz yönlü şoklar oldukları kabul edilmektedir. Nominal ve reel şokların cari işlemler hesabı ve reel döviz kurunda yarattıkları dinamiklerin analizinde Lee ve Chinn (2002)'in G-7 ülkeleri için reel kurun birinci farkı ile cari işlemler hesabı/GSMH oranlarını içeren iki değişkenli VAR modeli kullanılmaktadır. Lee ve Chinn (2002), YAEM çerçevesinde, nominal şokların reel döviz kuru üzerinde yalnızca geçici nitelikte etkilere sahip olduklarını varsaymaktadırlar. Lee ve Chinn, örneklerinde yer alan ülkelerin büyük kısmında, genişletici para politikasının reel döviz kurunda geçici bir değer kaybına ve cari işlemler hesabında kısa dönemli bir fazlaya neden olduğunu göstermektedirler. Lee ve Chinn'in modelleme stratejisi, uzun-döneme ilişkin betimleyici kısıtlamaların getirilmesi yoluyla sistemdeki değişkenlerin kısa-dönem dinamiklerinin tahmin edilmesine olanak vermesi nedeniyle, oldukça cazip bir alternatif sunmaktadır (Giuliodori, 2004). Bununla birlikte, Lee ve Chinn'in stratejisi, küçük sistemlerde yapısal şokların belirlenme sürecinde yanlış-bütüncülleştirme (mis-aggregation) problemlerine yol açabildiği gerekçesi ile eleştirilere konu olmuştur. Çalışmamızca şokların birbirinden ayırt edilmesi amacıyla kullanılan Blanchard-Quah yaklaşımı Lee ve Chinn yaklaşımının belirtilen kusurunu ortadan kaldırmaktadır. Blanchard ve Quah (1989) yapısal bir tanım elde etmek için alternatif bir yol sağlamaktadır. {yt } fark-durağan ve {z t } durağan serileri göstersin. Deterministik regresörler görmezden gelinerek 2-değişkenli bir VAR sistemi tahmin edilebilir: p p i =1 i =1 Δy t = ∑ a11 (i )Δy t −i + ∑ a12 (i )z t −i + e1t p p i =1 i =1 z t = ∑ a 21 (i )Δy t −i + ∑ a 22 (i )z t −i + e2t Blanchard-Quah tekniğinin kullanılabilmesi için, her iki değişkenin de durağan bir formda olması gerekmektedir. Örneğin, {yt } ve taktirde serilerin birinci farklarının kullanılması gerekmektedir. {z t } I (1) olduğu Enflasyon Hedefleme Rejiminde Cari Hesap ve Döviz Kuru Dinamikleri 81 Blanchard-Quah prosedüründe, Sims-Bernanke sürecinden farklı olarak, yapısal değişkenler {ε 1t } ve {ε 2t }, {yt } ve {z t } serilerine vuran pür şoklarla doğrudan ilişkilendirilmemektedir. Blanchard-Quah prosedüründe, dizinleri içsel değişkenleri; {ε 1t } {ε 2t } ve {yt } ve {z t } dizinleri dışsal değişkenleri göstermektedir. Yapısal değişkenlerin birbiriyle ilişkisiz oldukları ve birim varyansa sahip oldukları varsayılmaktadır. Yapısal değişkenler, gözlenemez olmalarına karşın, regresyonun hata terimleri ile ⎡e1t ⎤ ⎡ g11 ⎢e ⎥ = ⎢ g ⎣ 2t ⎦ ⎣ 21 g12 ⎤ ⎡ε 1t ⎤ g 22 ⎥⎦ ⎢⎣ε 2t ⎥⎦ ifadesine göre ilişkilidir. p p ⎡ ⎤ g12 ⎢1 − ∑ a 22 (k )⎥ + g 22 ∑ a12 (k ) = 0 k =0 ⎣ k =0 ⎦ Eşitliği geçerli ise, ε 2t ’nin {yt } dizini üzerinde uzun-dönem etkisi söz konusu olmayacaktır. Yukarıdaki uzun-dönem kısıtlaması, G matrisindeki dört elemanın belirlenmesini olanaklı kılan ilave bir bilgi parçası sağlamaktadır. Regresyon hata terimleri ile yapısal değişkenler arasındaki ilişki veri iken, var(e1 ) = ( g11 ) + ( g12 ) 2 2 var(e2 ) = ( g 21 ) + ( g 22 ) 2 2 cov(e1e2 ) = g11 g 21 + g 21 g 22 ifadeleri elde edilmektedir. Burada Δy t ve z t ’nin kovaryans-durağan oldukları varsayıldığı için, zaman alt-işaretleri verilmemiştir. VAR sisteminin tahmini yoluyla katsayı toplamları bilinmeyenin 1 − ∑ a11 (k ) ile var(e1 ) , var(e2 ) , cov(e1e2 ) ve ∑ a (k ) elde edilmektedir. O halde, dört 12 g11 , g12 , g 21 ve g 22 çözülmesi için dört denklem bulunmaktadır. G matrisi bir kez belirlendikten sonra, etki-tepki fonksiyonlarının ve varyans ayrıştırmalarının elde edilmesi mümkün olmaktadır. Munise ILIKKAN ÖZGÜR-Erdinç TELATAR-Funda TELATAR 82 IV. 3. Tahmin Sonuçları Şekil 3'te nominal şokların reel kur ve cari işlemler hesabı/GSMH oranı üzerine etkileri verilmektedir. Şekilden görüldüğü gibi, pozitif bir nominal şokun, başka bir deyişle para arzında artış şeklinde uygulanan genişletici para politikasının cari işlemler hesabı üzerindeki ilk etkisi geçici bir iyileşme şeklinde olmaktadır. Şekil 3. Nominal Şokların Reel Kur ve Cari işlemler hesabı/GSMH Üzerine Etkileri Geçici Sokun Etkisi 1.00 Reel Kur Cari Açik/GSMH 0.75 0.50 0.25 0.00 -0.25 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Nominal şok kısa-dönemde reel kurun değer kaybetmesine yol açmakta , ancak bu etki zaman içinde ortadan kalkarak, cari işlemler hesabında başlangıçta ortaya çıkan iyileşmeyi ortadan kaldırmaktadır. Nominal şokun başlangıçtaki iyileştirici etkisinin zaman içinde ortadan kalkması, yerli paradaki değer kaybının yerli firma bilançoları üzerine etkileri dikkate alınarak açıklanabilir. Yurt içi faiz oranlarındaki düşüşün döviz kurları üzerinde yarattığı baskı, yükümlülükleri döviz cinsinden gelirleri ise yerli para birimi cinsinden ifade edilen firmaların bilançolarında bozulmaya yol açacaktır. Yükümlülük dolarizasyonu probleminin firma davranışları üzerine etkisinin üretimi düşürme yönünde olması beklenir. Şokun yarattığı sert devalüasyon banka ve firma bilançolarını bozarak, ülke risk priminde artışa yol açacak ve ülkeye sermaye girişlerindeki azalış cari işlemler hesabında başlangıçta ortaya çıkan iyileşmeyi ortadan kaldırarak, net etkinin daraltıcı olması sonucunu yaratabilecektir. Enflasyon Hedefleme Rejiminde Cari Hesap ve Döviz Kuru Dinamikleri 83 Sürekli Sokun Etkisi 1.0 Reel Kur Cari Açik/GSMH 0.8 0.6 0.4 0.2 0.0 -0.2 -0.4 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Şekil 4. Reel Şokların Reel Kur ve Cari işlemler hesabı/GSMH Üzerine Etkileri Şekil 4'te reel şokların etkileri gösterilmektedir. Uzun dönemli şoklar başlangıçta cari hesabı iyileştirici etki yaratmakla birlikte, söz konusu etkinin derhal ortadan kalkıyor olması açık ve kesin bir yargıya ulaşmayı olanaksız hale getirmektedir. SONUÇ Çalışmamızda, enflasyon hedeflemesi stratejisi çerçevesinde cari hesabın ve döviz kurunun para politikası belirlenme sürecine dahil edilmemesi yönündeki eğilimin teorik temelleri ortaya konulmakta ve Türkiye ekonomisi açısından parasal şokların cari işlemler hesabı ve reel kur üzerine etkileri ampirik olarak araştırılmaktadır. Tahmin sonuçlarımız, parasal şokların cari işlemler hesabında geçici bir iyileşme yarattığını, ancak başlangıçtaki iyileşmenin uzun dönemde ortadan kalktığını ortaya koymaktadır. Bu sonuç, redux modelin, reel şoklara baş rolü veren diğer" modellerden farklı olarak, nominal şokların cari işlemler hesabındaki dalgalanmaların açıklanmasına önemli bir rol oynadığı şeklindeki öngörüleri ile tutarlıdır. Redux modelin temel öngörüsü, ülkelere özgü parasal şokların cari işlemler hesabında yarattığı dalgalanmaların uluslararası parasal aktarım mekanizmasının temel unsuru olduğu şeklindedir. Sonuçlarımız, redux modelin öngörülerine uygun biçimde, cari işlemler hesabındaki dalgalanmaların reel şoklardan çok nominal şoklardan etkilendiğini ortaya koymaktadır. Tahmin sonuçlarımızın politika belirlenme süreci açısından çıkarımları şu şekilde özetlenebilir. Türkiye'de enflasyon hedeflemesi çerçevesinde para Munise ILIKKAN ÖZGÜR-Erdinç TELATAR-Funda TELATAR 84 politikasının fiyat istikrarı amacına yönlendirilmiş olması, döviz kurunun politika belirlenme sürecine açıkça dahil edilmemesi sonucunu doğurmuştur. Enflasyon hedeflemesi stratejisinin katı biçimde yorumlanıyor olması, döviz kurundaki aşırı değerlenmelerin yarattığı cari açık problemine para politikası aracılığıyla çözüm getirme olanağını da ortadan kaldırmaktadır. Türkiye'de dolarizasyon olgusunun yeniden ağırlık kazanacağı yönündeki korkular döviz kurunun denge değerinden uzak tutulması ve döviz piyasasına düzeltici müdahalelerden kaçınılması sonucunu yaratmıştır. Döviz kurunun denge değerinin üzerinde değerlenmiş olmasının uzun vadede cari açığın sürdürülebilirliği konusunda yaratabileceği sıkıntılar dikkate alındığında, para politikası oluşum sürecinin döviz kurundaki gelişmeleri ve cari işlemler hesabına yansımalarını dikkate alacak şekilde yeniden formülasyonunun bir zorunluluk halinde geldiği söylenebilir. Tahmin sonuçlarımız, para politikası yoluyla cari işlemler hesabında ancak geçici bir iyileşme yaratılabildiğini göstermektedir. Dolayısıyla, para politikasının kısa dönemde dış dengeyi sağlayıcı yönde kullanılabileceği söylenebilir. Bununla birlikte, cari açık problemine uzun vadeli bir çözüm getirilebilmesi için yapısal nitelikte politikaların izlenmesi gerektiği de açıktır. Yukarıdaki açıklamaların para politikası dizaynı açısından ortaya koyduğu temel sonuç, enflasyon hedeflemesi stratejisinin benimsendiği yükselen piyasa ekonomilerinde enflasyon dışındaki önemli ekonomik problemlerin de para politikası çerçevesinde dikkate alınması gerektiği şeklinde ortaya konulabilir. Başka bir deyişle, sermayenin en azından yasal olarak serbest olduğu küçük ve dışa açık ekonomilerde ekonomik politika önceliklerinin ekonominin gerekleri ışığında ayarlanabilir olması daha istenilir sonuçlar yaratabilecektir. KAYNAKÇA BACKUS, D. K., KEHOE P. J., KYDLAND F.E. (1992) "Relative Price Movements in Dynamic General Equilibrium Models of International Trade, Federal Reserve Bank of Cleveland, Working Paper, No. 9213. BALL, C.P., REYES, J. (2008), "Inflation Targeting or Fear of Floating in Disguise? A Broader Perspective", Journal of Macroeconomics, 30, 308326. BETTS, C., DEVEREUX, M.P. (2000), “Exchange Rate Dynamics in a Model of Pricing to Market”, Journal of International Economics, 50 (1), 215-244. BHANDARI, J.S., PUTMAN, B.H. (Eds.), Economic Interdependence and Flexible Exchange Rates, Cambridge, MA: MIT Press. Enflasyon Hedefleme Rejiminde Cari Hesap ve Döviz Kuru Dinamikleri 85 BLANCHARD, O.J., QUAH, D. (1989), "The Dynamic Effects of Aggregate Demand and Supply Disturbances", American Economic Review, 79 (4), 655-673. BOFINGER, P., WOLLMERSHAEUSER, T. (2001), "Managed Floating: Understanding the New International Monetary Order", CEPR Discussion Paper No. 3064. BRANSON, W. H., BUITER, W.H. (1983), "Monetary and Fiscal Policy under Flexible Exchange Rates", Economic Interdependece and Flexible Exchange Rates içinde, CALVO, G.A., REINHARDT, C.M. (2000), "Fear of Floating", National Bureau of Economic Research Working Paper, no. 7993. CHOUDHRI, E. U., HAKURA, D., (2001), "Exchange Rate Pass-Through to Domestic Prices: Does the Inflationary Environment Matter?", IMF Working Paper No. 01/194. CORSETTI, G., PESENTI, P., ROUBINI, N. (1998), "Paper Tigers? A Model of the Asian Crisis", NBER Working Paper No. 6783. DEBELLE, G. (2001). “The Case for Inflation Targeting in East Asian Countries”, Future Directions for Monetary Policies in East Asia, Sydney: Reserve Bank of Australia. DORNBUSCH, R. (1976), “Expectations and Exchange Rate Dynamics”, The Journal of Political Economy, Vol. 84, No. 6, (December), 1161-1176. DORNBUSCH, R. (1980), “Exchange Rate Economics: Where Do We Stand?”, Brookings Papers on Economic Activity, Vol. 1980, No. 1, Tenth Anniversary Issue, 143-185, 187-205. EDWARDS, S. (2001), "Does the Current Account Matter?", National Bureau of Economic Research Working Paper, No. 8275. FISCHER, S. (2001), "Exchange Rate Regimes: Is the Bipolar View Correct?", Journal of Economic Perspectives, 15, 3-24. FLEMING, J. M. (1962), "Domestic Financial Policies Under Fixed and Floating Exchange Rates", IMF Staff Papers, No.9, 369-379. FRANKEL, J. (1999), "No Single Currency Regime is Right for All Countries, or at All Times", Essays in International Finance, No. 215. (Princeton University). FRIEDMAN, M. (1968), "The Role of Monetary Policy", American Economic Review, 58 (1), 1-17. 86 Munise ILIKKAN ÖZGÜR-Erdinç TELATAR-Funda TELATAR GASPAR, V., ISSING, O. (2002), "Exchange Rates and Monetary Policy", Australian Economic Papers, 41, 342-365. GERŠL, A., HOLUB T. (2006) “Foreign Exchange Interventions under Inflation Targeting: The Czech Experience” Contemporary Economic Policy, 24, 475-491. GIULIODORI, M. (2004), "Nominal Shocks and the Current Account: A Structural VAR Analysis of 14 OECD Countries", Review of World Economics, 140 (4), 569-591. GUIMARAES, R.F., KARACADAG, C. (2004), “The Empirics of Foreign Exchange Intervention in Emerging Market Countries: The Cases of Mexico and Turkey”, IMF Working Paper No. 04/123. HO, C., McCAULEY, R.N. (2003), "Living with Flexible Exchange Rates: Issues and Recent Experience in Inflation Targeting Emerging Market Economies" BIS Working Paper No.130. JOSHI, V. (2003), "India and the Impossible Trinity", The World Economy, 26 (4), 555-583. KUMHOF, M., Lİ S., YAN, S. (2007), "Balance of Payments Crisis under Inflation Targeting", Journal of International Economics, 72, 242-264. LANE, P. R. (2001), “The New Open Economy Macroeconomics :A Survey”, Journal of Economic International Economis, Vol.54 (August), 235-66. LEE, J., CHINN M. (1998), “The Current Account and the Real Exchange Rate : A Structural VAR Analysis of Major Currencies”, NBER Working Paper, 6495. LUCAS, R.E. (1982), "Interest Rates and Currency Prices in a Two Country World", Journal of Monetary Economics, Vol. 10, 335-359. MARK, C.N. (2000), International Macroeconomics and Finance: Theory and Empirical Methods, Blackwell Publishers. MENDOZA, E.G. (2005), “Real Exchange Rate Volatility and the Price of Nontradables in Sudden-Stop-Prone Economies”, National Bureau of Economic Research, WP 11691. MISHKIN, F.S. (2000), "Inflation Targeting in Emerging-Market Countries", American Economic Review, 90 (2), 105-109. MISHKIN, F.S. (2004), "Can Inflation Targeting Work in Emerging Market Countries?", NBER Working Paper no. 10646. Enflasyon Hedefleme Rejiminde Cari Hesap ve Döviz Kuru Dinamikleri 87 MISHKIN, F.S., SAVASTANO, M.A. (2001), "Monetary Policy Strategies for Latin America", Journal of Development Economics, 66 (2), 415-444. MISHKIN, F.S., SCHMIDT-HEBBEL, K. (2001), "One Decade of Inflation Targeting in the World: What Do We Know and What Do We Need to Know?", National Bureau of Economic Research Working Paper, No. 8397. MUNDELL, R. A. (1961), “The International Disequilibrium System,” Kyklos, Vol. 14 ,154–72. MUNDELL, R. A. (1962), “The Appropriate Use of Monetary and Fiscal Policy under Fixed Exchange Rates,” Staff Papers, International Monetary Fund, Vol. 9, (March), 70–79. MUNDELL, R. A. (1963), “Capital Mobility and Stabilization Policy under Fixed and Flexible Exchange Rates,” Canadian Journal of Economics and Political Science, 29 (November), 475–85. OBSTFELD, M., ROGOFF, K. (1995a) , “Exchange Rate Dynamics Redux”, Journal of Political Economy, 103, 624-660. OBSTFELD, M., ROGOFF, K. (1995b), “The Intertemporal Approach to the Current Account,” in Handbook of International Economics, G. M. Grossman and K. Rogoff (Ed.), Vol. 3. OBSTFELD, M., ROGOFF, K. (1995c), "The Mirage of Fixed Exchange Rates", Journal of Economic Perspectives, 9 (4), 73-96. OBSTFELD, M., ROGOFF, K. (1996), Foundations Macroeconomics, MIT Press, Cambridge, MA. of International RADELET, S., SACHS, J. (2000), "The Onset of the East Asian Financial Crisis", Currency Crises içinde, KRUGMAN, P. (Ed.), University of Chicago Press. SACHS, J., WYPLOSZ C. (1984), "Real Exchange Rate Effects of Fiscal Policy." National Bureau of Economic Research, Working Paper No. 1255. SARNO, L.( 2001), “Toward a New Paradigm in Open Economy Modelling:Where Do We Stand”, Federal Reserve Bank of St.Lois,(May-June) 21-35. SARNO, L., TAYLOR M. (2002), The Economics of Exchange Rates, Cambridge: Cambiridge University Press. SINGH, T. (2007), “ Intertemporal Optimizing Models of Trade and Current Account Balance: A Survey”, Journal of Economic Surveys, Vol. 21, Issue 1, (February). 88 Munise ILIKKAN ÖZGÜR-Erdinç TELATAR-Funda TELATAR STOCKMAN, A.C. (1980), "A Theory of Exchange Rate Determination", Journal of Political Economy, Vol. 88 (4), 673-698. SVENSSON, L., WIJNBERGEN, S. V. (1989), “Excess Capacity, Monopolistic Competition and International Transmission of Monetary Disturbances”, Economic Journal, 99, (September), 785-805. THEIL, H. (1958), Economic Forecasts and Policy. Amsterdam: North-Holland. TINBERGEN, J. (1956), Economic Policy: Principles and Design. Amsterdam: North-Holland. TINBERGEN, J. (2002), "Problems of Planning Economic Policy", International Social Science Journal, 50 (157): 335-342.