AVRUPA TOPLULUGU 1992-TEK PAZARı VE FEDERAL

advertisement
AVRUPA TOPLULUGU 1992- TEK PAZARı VE
FEDERAL ALMANYA YEREL YÖNETIMLERI·
EnIS YETER **
GİRİş
1985 yılı Aralık ayında Avrupa Toplulu~ Bakanlar Konseyinin Lüksem­
burg'da aldığı bir dizi karar ve 28 Şubat 1986 tarihinde imzalanan Avrupa
Tek Senedi Avrupa kamuoyunda bir tarihi önemli kılmaktadır. 31.Aralık.1992.
Bu tarihe kadar 324 milyon kişiden oluşan üye 12 devlet arasında iç pazar
oluşturulması öngörülmektedir. Sınırlann kaldınldığı bu pazarda mal, kişi,
hizmet ve sermayenin serbest dolaşımı sa~lanmış olacaktır. Avrupa Tek Se­
nedinin kabulü ve İç Pazar için tarih belirlenmesi, Avrupa Toplulu~a (AT),
o ana kadar daha çok ekonomik olan boyutlanna politik boyutu da kazandır­
mıştır. Diğer üye devletler yerel yönetimleri gibi Federal Almanya yerel yö­
netimleri de Avrupa birliğini gerçekleştirme yolunda bir motor görevi üst­
lenmekle beraber, bu politik birlikten do~rudan veya dolaylı etkilenecek
tüzel kişilerin başında gelmektedir. Ancak şurası gözden uzak tutulmamalı­
dır ki, topluluk üyesi ülkeler farklı yerel yönetim yapılanmasına sahiptir­
ler.! Örne~in İngiltere'de yerelotoriteler «other parts of the machinery of
governmenb olarak değerlendirilirken, kıta Avrupası ülkelerinde, ölçütü
farklı olmakla beraber, kendine has görevleri ve geniş yönetim gücü ile
varoluş kaynağını kanundan alan yerel yönetimler bulunmaktadır.2 Yöneli­
nen Avrupa Birliğinin bu farklı yerel yönetim yapısını etkileyece~i ve bu
farklı yapılanmanın telafi edilerek topluluk hukukunun tek şekilde uygulan­
masını sağlama yönünde de~işikliğe u~racağı iddia edilmektedir. Esasen
Topluluk hukuku gittikçe artan biçimde yerel ve bölgesel yönetim birim­
lerinin görevalanlanna müdahale etmektedir. Bu bakımdan Topluluk hu­
kuku ile yerel yönetimlerin yerinden yönetim istekleri arasında çatışma ka­
çınılmazdır. Bu noktada, diğer Avrupa devletlerine göre gerek yapılanma
gerekse görev ve kaynak kullanımı açısından en geniş hareket alanına sahip
Federal Alman yerel yönetimlerine hakim olan kuşkuyu anlamak zor değildir.
* Bu makale Federal
Speyer İdari Bilimler Enstitüsünde Kasım 1989 - A~stos
sonucunda kaleme almıştır.
.. İçişleri Bakanlıitı, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü Daire Başkanı.
1990 tarihleri
Almanya'nın
arasında
yapılan
İnceleme
1 Philip Blair, «Die Gestaltung der kommunalen Selbstverwaltung i'::ı den europeaischen
Staate.il i> , Die öffentUche Verwaltung, Dez. 1988.
2 Heinl'ich Siedentopf, «Die deutsche Selbstverwaltung und des EG·Recht», Die öffentUcbe
Verwaltung, Dez. 1988, s.982.
AMME İDARESİ DERGtsİ
70
Yerinden Yönetim Güvencesi
Yerinden yönetim ilkesi Federal Alman Anayasasının temel ilkelerin­
dendir. Anayasa, yerel yönetimlerde demokrasi sürecini ve bu yönetim bi­
rimlerinin varlığını garantilemektedir (28. madde). Ayrıca aynı maddenin 2
ncı fıkrasında yerel yerinden yönetimin eyaletler, ilçeler ve belediyelerde
gerçekleşeceği hüküm altına alınmıştır. Burada diğer hiçbir üye ülkeanaya­
sasında yer almayan bir güvence sözkonusudur. Ayrıca yine aynı maddede
yerel yönetimlere, yerine getirecekleri yerel ve ortak nitelikte hizmetlerin
yürütülme biçimini düzenleme yetkisi verilmiştir. Freiherr-vom-Stein (1757­
1831) den beri hakim fikir, yerel yönetimlerin politikanın okulu ve kamu
yönetiminin temeli olduğudur.3
Yerel yönetimlerin yerine getirecekleri hizmetler mevzuatla esas itiba­
riyle sınırlanmamıştır. Onlar yerel nitelikteki tüm hizmetleri yapmak du­
rumundadırlar. Ayrıca yerinden yönetim garantisi tüm eyalet anayasalarında
da yer almaktadır.
Bır
Hukuk
Topluluğu
Olarak Avrupa
Topluluğu
Giriş kısmında da belirtildiği üzere Avrupa Topluluğu Avrupa Tek
Senedi ile yeni bir boyut kazanmış ve böylece yerel yönetimler için
bir faktör durumuna geçmiştir. Bilindiği üzere AT Supranational bir
kuruluş olup, organlarında doğrudan
üye devletlere yönelik bağlayıcı
kararlar alınabilmektedir. Burada bir soru ortaya çıkmaktadır: Acaba
Avrupa Topluluğu Hukuku, Anayasanın tanıdığı yerel yönetim güven­
cesine müdahale edebilir mi? Bu soruya cevap verebilmek için konu­
yu biraz açmak gerekir.
Federal Devlet, Anayasanın 32 nci maddesi
birinci fıkrası gereğince, dış politikayı yürütme yetkisi çerçevesinde tüm
ülkeyi (federe devletler ve yerel yönetimler dahil) kapsayan politikaları uy­
gular. Federal Anayasanın 24 üncü maddesinin birinci fıkrası ise Federal
Devlete hükümranlık hakkını kanunla devletlerarası kuruluşlara devretme
yetkisi tanımaktadır. Kuşkusuz bu yetki sadece kendisinin sahip olduğu hak­
ları değil, aynı zamanda eyaletlerin de uhdesinde bulunan hükümranlık hak­
larını kapsamaktadır. Federal Devlet bu hakkın devrini, gerek Bundestag (Fe­
deral Meclis) gerekse Bundesrat' (Federal Konsey) da üçte iki çoğunluk ara­
yan Anayasanın 79 uncu maddesine göre değil, normal bir kanunla gerçek­
leştirecektir. Ayrıca belirtmek gerekir ki Anayasanın 79 uncu maddesi üçün­
cü fıkrasında yer alan Anayasanın değiştirilemez nitelikteki hükümlerine
yerel yönetimlerle ilgili hükümler girmemektedir. Yani Avrupa Hukuku, ana­
yasal dayanağa da sahip olsa milli hukuku dikkate alma durumunda değil­
dir. Avrupa toplulukları Adalet Divanının çeşitli kararlarına göre, üye dev­
3 Federal Almanya yerel yönetimleri için federalizm: subsidiaritee ve yerinden yö:ıetim
ilkeleri vazgeçilmezdir. Ancak şurasıda bir gerçektir ki yerel yönetimler, gittikçe devlet v.ar­
dımlarına veya tahsislerine
(Schlüsselzuweisungen - die zweckgebundenen Zuweisungen)
daha çok ba~ımlı kalmaktadırlar. Bu merkezi subvansiyonlar yerel yô:ıetim hakkını sınır­
layıcı bir karaktere sahiptir. Zira devlet verdiği paranın kul1a:ıımını detaylıolarak· düzen­
lemek ve denetlernek hakkına sahiptir. Aynı durum AT seviyesinde de eereyan etmekte·
dir; Örneğin Topluluğun Bölgesel Kalkınma Fonundan yaptıID. yardımlar.
AVRUPA TOPLULUCU 1992 - TEK PAZARı VE FEDERAL ALMANYA
71
letler hükümranlık haklarının devriyle, kendilerini ve kendi bağlılarını kap­
sayan, bir anlamda bağımsızlıklannı sınırlıyan yeni bir hukuki tüzel kişilik
oluşturdular. Bu açıdan Topluluk hukuk normlan, ne milletlerarası ne de
milli hukuk niteliğinde olup sul generls, kendisine özgü bir yapıya sahiptir.
Federal Anayasa Mahkemesi de çeşitli kararlannda Topluluk Hukukunun milli
hukuka göre öncelik hakkı olduğunu açıklamıştır. Ancak burada bir istis­
na, Federal Anayasanın temel haklara ilişkin bölümünün Topluluk Hukuku
tarafından zedelenmesi durumudur. Buraya kadarki açıklamadan çıkanlacak
sonuç, Topluluk Hukukunun anayasa güvencesinde bulunan yerel yönetim
hakkına müdahale edebilecek konumda olduğudur. Bu noktadan hareketle,
yerel yönetimlerin yerinden yönetim hakkının, topluluğa tanınan yasama
erki karşısında bugünkü boyutlannda kalmayacağı ve daralacağı ileri sürü­
lebilir. 1992 yılından sonra yaklaşık % 80 oranında milli kanunlar Topluluk
Hukuku menşeli olacaktır. Tabii ki bu hukuk normlan yerel ve bölgesel yö­
netimleri de kapsayacaktır. Ancak belirtmek gerekir ki Topluluk içinde, po­
litik iradenin 3 ayn düzeyde gerçekleşmesi 4 ve yerel yönetimlerin vatandaş
ve devlet arasında bir uyum faktörü olarak önemi itirazsız kabul edilmek­
tedir.
Avrupa Yerel Yönetimler Bildirgesi
Avrupa Birliğini sağlamak yolunda Avrupa Konseyi «Avrupa Bölgeler ve
Yerel Yönetimler Sürekli Konferansı»nı oluşturdu ve bu Konferans 1982 yılın­
da «Avrupa Yerel Yönetimler Bildirgesi»ni kabul etti. Ardından Bakanlar
Konseyi 1985 yılında bu bildirgeyi onayladı. Federal hükümet tarafından
15.10.1985 tarihinde imzalanan beyanname, 22.1.1987 tarihinde Federal Mec­
lisin onayından geçti. Onay belgesinin Konseye sunulmasından sonra,lEylül
1988 tarihinde diğer beş ülkeyle birlikte Federal Almanya'da da yürürlüğe
girdi. Bu belge, yerel yönetimlerin demokratik devlet şeklinin temelini oluş­
turduğunu ve yerel düzeyde vatandaşın meselelerin çözümüne doğrudan ka­
tılımının önemini belirtmektedir. Bu belgeyi kabul eden üye devletler yerel
yönetim temel prensibini gerçekleştirmek ve milli mevzuatlannda prensibi
uygulamak YÜkümıülüğündedirler. Aynca .yine bu bildirgede Subsidiaritee
kavramı yer almıştır ki, buna göre kamu hizmetlerinin edim gücüne göre
vatandaşa en yakın idare birimi tarafından yerine getirilmesi gerekir.
Avrupa
Topluluğu
Hukukunun Yerel Yönetimlere Etldsi
Serbest Dolaşım ve Yabancıların Kamu Görevlerinde Istihdamı
Burada irdelenmesi gereken esas konu, Roma Anlaşmasının 48 inci mad­
desinin dördüncü fıkrasında yer alan, serbest dolaşımın kamu yönetimine
ait işyerlerinde uygulanmayacağı yolundaki istisna hükmünün tatbik alanı­
dır. Avrupa Topluluklan Adalet Divanı «Lawrie Blum» davasında verdiği ka­
4 Bizzat AT Komisyon başkan Jacques Delors bu üçlü ayrımı şöyle yapmaktadır.
- Topluluk: Ortak girişilen aksiyonlar içi:! ortak iradenin ifadesi.
- üye ülke: Birlikteli~n canlı ve devamJı kayna~ı.
- Bölgesel ve yerel yönetim: Günlük yaşamla sık ilişkili ve yurttaşa en yakın birim. Das
Parlament, 3 Haziran 1988, s.ll.
AMME İDARESİ DERGİSİ
72
rarda, bir İngiliz hukuk fakültesi mezunu kişinin sırf uyrukluğu nedeni ile
memur olamayacağı yolundaki Federal İdare Mahkemesi kararının yasal
dayanaktan yoksun olduğu belirtilmiştir. Divan, bu ve benzeri kararlarla
devletin doğrudan hükümranlık hukukuna dayanan kamu görevlerini (ordu,
polis, adalet hizmetleri ve dışişleri gibi) normal kamu görevlerinden ayır­
mış ve sözkonusu istisna hükmünü sadece ilk sırada belirtilen görevlerle
sınırlamıştır. Böylece yerel yönetimler, öteki AT üyesi devletlerin vatan­
daşı olan kişilerin, niteliklerinin uygun olması durumunda sırf uyrukların­
dan dolayı işe girmelerine mani olamıyacaklardır. İncelenmesi gereken bir
başka konu ise, sadece çalışanlara değil tüm AT üyesi ülkelerin vatandaş­
larına serbest dolaşım ve oturma hakkının tanınması hususudur. Bu konu­
nun komisyon çevresinde tartışıldığı bilinmektedir. Böylece bir sınırsız ser­
best dolaşım hakkının gerçekleştirilmesi, sosyal yardımların yetersiz olduğu
üye ülkelerden Federal Almanya gibi sosyal yardımların yüksek oranda ya­
pıldığı bir ülkeye göçü hızlandıracaktır. Bu ise yerel yönetimleri mali açı­
dan ağır bir yük altına sokacaktır. Kuşkusuz Avrupa Topluluğunun, Alman
kanun koyucusunun bu durumda yabancılara yardım yapmayı yasaklama
veya kısmaya yönelik bir tutumuna sessiz kalacağını varsaymak herhalde
yanıltıcı olacaktır.
Yerel ve Bölgesel
Teşvikler
Yerel ve bölgesel yardımlar işadamlannın yatırım yapacakları yerlerin
seçiminde önemli bir roloynamaktadır. Böyle bir yatırım karan bir yöre
içİn hayati derecede önemli olabilir. Avrupa Topluluğunun bölgesel politi­
kaları ve komisyonun yardımları ile denetim yetkisi, yerel yönetimleri ya­
kından ilgilendirmektedir. Roma Antlaşmasının 130/a maddesi uyarınca Top­
luluk, sosyal ve ekonomik birlikteliği sağlamaya yönelik bir politika güt­
mektedir. Burada amaç bölgelerarası ekonomik farklılığı kaldırmak ve az
gelişmiş bölgelerin kalkınmasını özendirmektir. Bu, bölgesel ve yerel teş­
vik tedbirlerine ilişkin kararların artık Brüksel'de alınacağı anlamına gel­
mektedir. Artık üye bir devlet kendi ekonomik politikasının gereği olarak
az gelişmiş bir bölgenin kalkınmasını kendi imkanlarıyla özendiremeyecek­
tİr. Komisyon, Roma Antlaşmasının 92. ve izleyen maddeleri çerçevesinde yar­
dımları kontrol yetkisine dayanarak doğrudan yerel ekonomik teşviklere ka­
rışabilecektir. Kuşkusuz yardımı burada sadece para olarak almamak gere­
kir. İşadamının yerine getireceği yükümlülüklerin hafifletilmesi de bir tür
yardımdır. Komisyon uzun zamandan beri yerel yönetimlerin bu yöndeki
uygulamalarını, örneğin ucuza satılan taşınmazları veya düşük kiraları
esasen kontrol etmektedir. Gerek federal hükümet gerekse eyalet hükümet­
lerinin yapacakları bölgesel kalkınma uygulamaları hakkında Komisyona
bundan böyle düzenli bilgi verilecektir. Verilmediği takdirde komisyon doğ­
rudan konuyu soruşturarak yardımın iptaline dahi karar verebilecektir.
Konuyu
kısaca
özetlemek gerekirse;
a. Planlanan tüm bölgesel
misyona bildirilmesi gerekir.
yardımların,
federal hükümet
aracılıyla
Ko­
AVRUPA TOPLULUCU 1992 - TEK PAZARı VE FEDERAL ALMANYA
73
b. Bir şehrin veya ilçenin alt yapısını iyileştiren, genel nitelikteki ve
belirli bir firmayı gözetmeyen önlemler alınması mümkündür.
c. Doğrudan olmasa bile dolaylı olarak belirli bir
nu hedefleyen özendirmeler yasaktır.
d. Firmalara
rekir.
Yerel Tasarruf
sağlanan çeşitli
Sandıkları
kolaylıkların
(Yerel Yönetim
işletmeyi
veya
işkolu­
Komisyona bildirilmesi ge­
Bankaları)
Amaçlanan İç Pazarda, ortak bir bankacılık sektörünün gerçekleştiril­
mesi de öngörülmektedir. Bilindiği üzere Tasarruf Sandıklarının oluşturulma­
sında ve yönetiminde yerel yönetimler (ilçe, şehir ve belediyeler) önemli
roloynamaktadırlar. Bankacılık sektöründe AT çerçevesinde yapılacak uygu­
lamalar Alman ilçe ve şehir Tasarruf Sandıklarının yerel ve bölgesel karak­
terini zedeleyebilecek hatta bunları zayıflatacaktır. Esas görevi, ta·
sarrufu teşvik yanında yöresel yatırımlar için kredi sağlamak olan bu ku­
rumlar, yerel ekonomik yapının dayanağı ve garantisi durumundadırlar. Bu
bakımdan varlıklan yerel yönetimler ve ekonomi için son derece önemli­
dir. Komisyonun bu konuda çıkartmak istediği yönerge yerel yönetim banka­
ları açısından Bölgesellik prensibinin zedelenmesi ve öz sermayelerini yük.
seltmeleri gerektiği (5 milyon ECU) yönünden mahzurlu görülmektedir.
Bu arada Rheinland - Pfalz eyaleti İlçeler Birliği, eyalet hükümeti nez­
dinde yaptığı girişimde, aşağıdaki fıkra hükmünün Avrupa Topluluğunca
yürürlüğe konulacak bankacıhk sektörüne ilişkin mevzuatta yer almasını
istemiştir: 5 «Getirilecek hükümler üye devletlerde mevcut kamu tüzel kişi­
liğine sahip ve bölgesel nitelikteki ya da belli bir alana yönelik kredi kuru­
luşlarının faaliyetlerine uygulanmaz.»
Yerel Seçimler
Avrupa Topluluğu Komisyonu 11.7.1988 tarihinde, başka bir ülkede ika­
met eden AT üyesi ülke vatandaşlarının o ülkede Avrupa Parlamentosu ve
yerel yönetim seçimlerine aktif ve pasif olarak (seçme ve seçilme hakkı)
katılmasını öngören bir mevzuat değişikliği taslağını yayınladı. Bununla Ko­
misyon Avrupa Parlamentosunun bu yöndeki isteğini yerine getirmiş olu­
yordu. 15.3.1989 tarihinde ise Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edi!·
len bir tavsiye kararı ile, 5 yıl süre ile bir ülkede ikamet eden bütün ya­
bancılara seçme ve seçilme hakkı tanınması öngöriildü.
Federal Almanya'da yaygın olan görüş, seçim hakkının sadece Alman
ait olduğu şeklindedir. Bu görüşe dayanak olarak da Federal
Anayasa'nın 20 nci maddesinin 2 nci fıkrası gösterilmektedir. Sözkonusu
madde hükmüne göre devlet erki, dayanağını halktan almakta ve halk kavramı
ile sadece Alman halkının öngörülmekte olduğu ve buna ters yorumların
Anayasa aykırı olacağı iddia edilmektedir. Yine bu görüşün savunucularına
vatandaşlarına
5 Karl-Heioz Schneider. «Die Auswirkungen
Kommu::ıcn». das Rathaus, 4/1989, s.5.
des
europeaischer
Binnenmarktes
auf
die
AMME lDllESl DERG1Sl
74
göre, yerel yönetimlerin yalnız yerel görevleri değil aynı zamanda devlete
ait görevleri de yerine getiriyor olmalan, bu yönetimlerin seçimlerinde ya­
bancılara oy hakkı tanınmasını engellemektedir.
Nitekim Federal Anayasa Mahkemesi 12 Ekim 1989 tarihinde verdiği bir
kararla Schleswing - Holstein eyaletince kabul edilen ve altı Avrupa ülkesi­
nin vatandaşlanna yerel seçimlerde katılım hakkı tanıyan yasanın yürürlü­
ğünü geçici olarak durdurmuştur. 6
Hamburg şehir - devleti de, 15 Şubat 1989 tarihinde aldığı kararla sekiz
uzun süre ile aynı şehirde ikamet eden tüm yabancılara yerel seçme
ve seçilme hakkı tanımıştır. Bu karar alınırken Federal Anayasanın 20 nci
maddesinin ikinci fıkrasındaki devlet erki (Staatsgewa1t) kavramından sa­
dece federal ve eyalet meclisi seçimlerinin anlaşılacağı, yerel konulann gö­
rüşüldüğü ve karara bağlandığı Hamburg şehir meclisi seçiminin bu kav­
rama dahil edilemeyecegi görüşünden hareket edilmiştir.1
yıldan
Kuşkusuz, yabancılar
Alman vatandaşlanyla aynı yükümlülükler altın­
ceza kanunu, medeni kanun ve vergi kanunu uygulamasında
hiçbir fark gözetilmemektedir. Yalnız mahkemelerde jüri üyeliği ve askerlik
hizmeti gibi dar bir alanda yabancılar yükümlülük dışında tutulmaktadır­
lar. Bu nokta gözönünde tutulduğunda örneğin, askerlik hizmetini yerine
getirmeyenıere seçim hakkının tanınmayacağı görüşünden hareket edilirse,
o zaman kadınlara da bu hakkı tanımamak gerekir.8
dadır. Örneğin
Federal Almanya'ya komşu birçok Avrupa ülkesi bu hakkı çoktan tanı­
1976 yılında bütün partilerin oy birliği ile, Danimarka
1980 yılında, Norveç 1983 yılında, Hollanda ise 1985 yılında tüm yabancılara
yerel seçme ve seçilme hakkı tanımıştır.
mıştır. Örneğin İsveç
Federal Almanya'da özellikle yerel yönetim üst birliklerinde ve bazı si­
yasi partilerde egemen olan bir başka görüş, yabancılara yerel seçimlere
katılma hakkı tanınması yerine, onların Alman vatandaşlığına alınmasının
kolaylaştınlması yönündedir. 9
Sonuç olarak denilebilir ki, yabancılara (konumuz açısından AT üyesi
ülke vatandaşlanna) yerel seçim yasağı uzun süre devam etmeyecektir.
Bunu gerçekleştirmek amacıyla gerekirse Anayasayı değiştirme yoluna gi­
dilebilir. Kaldı ki Avrupa Hukukunun ulusal hukuka önceliği nedeniyle, bu
yönde Toplulukta alınacak karar, doğrudan yürürlüğe girecektir.
Şu görüşe
ile çok
de
değinmek doğru
sayıda yabancının yaşadığı
6 Gerd H. Müller, «Auswirkungen des
Recbht ım Arnt, 2/1990, s. 56.
olur: Yabancılara bu hakkın tanınması
bir yörede, kimi durumlarda yerli va­
EG-Binne:ı.marktes
auf die öffentllche Verwaltung,.,
7 Ingo von Münch, «Kommunales Ausliinderwahlrecht: eİn Gebot der Demokratie i> , Das
Rathaus, 3/1989, s.147.
8 a.g.m.
9 Mombaur. Ke:ınep, «Die deutsche Selbstverwaltung und das EG·Recht», D.Ö.V., Aralık, 1988,
s.994.
AVRUPA TOPLULUGU 1992 - TEK PAZARı VE FEDERAL ALMANYA
75
tandaşın isteğine karşı kararlar alınabilir ve o tarihe kadar yerli seçmenin
iradesine uygun olarak şekillenen yönetim sistemi. değiştirebilir. Yine de
Avrupa Birliğine giden yolda, «Avrupa yurttaşı» kavramının ve uygulama­
sının gerçekleştirilmek istendiği bir çizgide, AT üyesi ülke vatandaşları­
nın yerel seçimlere katılmalarının engellenmesinin anlamsız olacağını belirt­
mek gerekir.
Kamu Ihaleleri
Bu konuda Komisyon,. Tek Pazarı gerçekleştirme çerçevesinde bir çok
Bu girişimlerin özü, kamu· siparişlerinde diğer devlet­
lerin firmaları ve işletmelerinin ihalelere katılmalarınınyaygınlaştırılmasıdır..
Komisyon, milli hukuktaki ihale hükümlerinde yapılacak değişiklikle, ihaleye
giren yabancılara, (uzaktan ihaleye katılmalarına rağmen) daha ucuz ve
daha kaliteli teklifte bulundukları sürece imkan tanınmasını öngörmektedir.
Bu amaca yönelik birçok mevzuat değişikliği gündeme gelmiştir. Örneğin
bunlardan birisi, yapı koordinasyon talimatıdır. Pazarlık yoluyla ihaleyi dü­
zenleyen bu talimatla, pazarlığa en az 3 firmanın katılması zorunlu görül­
mektedir. Şimdiye kadar bu konudaki mevzuatta en az 3 teklifte bulunul­
ması zorunluluğu yoktu. Ayrıca taslakta bazı ön bilgilendirme hükümleri de
yer almıştır. Özellikle sınırda yer alan yerel yönetimlerin yapılacak ihale­
lerden önceden haberdar edilmesi gerekmektedir.
girişimde bulunmuştur.
Kamu ihalesinin her aşamasında ihalenin hukuka aykırı olduğuna iliş­
kin yönetsel ve hukuki itirazların yapılabileceği de bu taslakta yer almış­
tır. Örneğin komisyona gerektiğinde yapı ihalesini 3 aya kadar erteleme hak·
kı tanınmıştır. Eğer bu hüküm kesinleşirse, bu alanda Topluluğa doğru­
dan müdahale hakkı verilmiş olacaktır. Bu durumda konunun ileride Fede­
ral Anayasaya aykırılığı gündeme gelebilecektir.
Şimdiye kadar yerel yönetimler ihaleye katılanlar arasından belirli bi­
rini tercih edebiliyorlardı. Bunlar daha çok o yörede ticari etkinlikte bulu­
nan kişiler veya firmalar oluyordu. Oysa 31.12.1992 tarihinden sonra yerel
yönetimlerin bu konudaki yetkileri de daraltılmış hatta kaldırılmış ola­
caktır. IO
Vergi Düzenlemeleri
Alman yerel yönetimleri açısından özellikle önem taşıyan bir gelişme de,
Avrupa vergi hukukunun bütünleştirilmesikonusudur. Bilindiği gibi işlet­
me vergisi (Gewerbesteuer) ilçe, şehir, ve belediyelerin en önemli finans
kaynaklarından biridir. Gerçi Roma Antlaşmasının 99 uncu maddesinde açık­
ça yalnızca dolaylı vergilerde uyum sağlanmasından sözedilmektedir. Ancak
bir doğrudan vergi türü olan işletme vergisinin Roma Antlaşması 100 ve 101
inci maddeleri uyarınca değişikliğe uğratılması hatta tamamen kaldırılması
10 Klaus Maria Hebemann,
2/1990, s. 57.
«Deutsche kommlJnale Selbstverwaltung und EGIo, Das Ratbaus,
76
AMME tDARESt DERGtSt
mümkündür. Şimdiye kadar bu yönde Toplulukta bir karar alınmamış ve
bu husus Komisyon tarafından hazırlanan Beyaz Kitapta yer almamıştır.
Yerel yönetim temsilcileri bu verginin ka1dınlması durumunda Toplulu­
ğun başka bir finans kaynağını, Alman yerel yönetimlerine tanıması gerek­
tiğini savunmaktadırlar.
Yukanda belirtilenler dışında insan ve yük taşımasının serbest bırakıl­
yerel yayın politikalan (yerel radyo ve televizyon yayınlan), enerji
sağlanması, çevrenin korunması, eğitim ve kültür politikalan ile sosyal poli­
tikalar alanlannda da Avrupa hukukunun Alman yerel yönetimlerine olası
etkisinden sözetmek mümkündür. Ancak bir makale hacmi içinde bu konu­
lar ayn başlıklar halinde ele alınamamıştır.
ması,
Yerel Yönetimler Avrupa Bürosu
Federal düzeyde üç yerel yönetim üst birliği (Alman İlçeler Birliği, Al­
man Şehir ve Belediyeler Birliği ile Alman Şehirler Birliği) merkez yöneti­
cileri 3 Ekim 1989 tarihinde aldıklan bir kararla Bruksel'de ortak bir irti­
bat bürosu açmak konusunda anlaşmışlardır. n Amaç Avrupa Topluluğunda
ortaya çıkan gelişmelerden hızla bilgi edinmek ve yerel yönetimlerin ilgi
alanlan için özellikle komisyon çevresinde lobi yapmaktır. Eyalet hükümet­
leri de bu şekilde Bruksel'de irtibat bürolan açarak AT ile doğrudan ilişki
sağlamaya çalışmaktadırlar.
SONUÇ VE PERSPEKTiF
Buraya kadarki açıklama1anmızdan
çıkacak
sonuç, federalizm,
subsidiaritee ve yeirnden yönetim ilkelerine göre biçimlenmiş olan Federal
Alman yerel yönetimlerinin, Avrupa entegrasyonundan etkileneceği, belki de
zarar göreceği konusudur. Tek Pazan gerçekleştirmek yolunda Topluluk Hu­
kukunun tüm üye ülkelerde aynı şekilde uygulanmasını sağlamak için, yerel
yönetimlerde bazı yapısal, değişikliklere gidilecektir.
Alman yerel yönetimeileri şüphesizki Avrupa Birliğinden yanadırlar. Tek
Pazann gerçekleşmesini istemektedirler. Ancak bu entegrasyonun geleneksel
yerel yönetim yapılanmasını bozmamasını arzulamaktadırlar. Yerel ni teli k­
teki kararlann, Bruksel'deki yeşil çuhalı masalar yerine bizzat yerinde, va­
tandaş yakınında alınmasını ve uygulanmasını savunmaktadırlar.
Nitekim 18/19 Ekim 1989 tarihinde Münih'de düzenlenen «Bölgeler Av­
bölgesel ve yerel yönetim temsilcileri şu doğrultuda
kararlar almışlardır):Z
rupası» konferansında
- Avrupa, çeşitli halklardan ve halk gruplanndan, kültür ve dillerden,
tarih ve geleneklerden oluşan bir olgudur. Amaç, bu çeşitliliği devam ettir­
11 Crlstian O. Steger, «Die Kommunen in der EG,.,
Tebliğ,
6 Nisan 1990 Speyer.
12 Franz-Ludwig Knemeyer, "Subsidiarltat, FederaHsmus, Dezentralisation,., DeUtsches Ver­
walt1mgsblatt, 4 Mayıs 1990, s. 453.
AVRUPA TOPLULUCU 1992 - TEK PAZARı VE FEDERAL ALMANYA
77
mektir. Merkeziyetçilik bu amacı tehlikeye sokacaktır. Avrupa Birliğine yu­
kandan değil, aşağıdan yukanya doğru, vatandaşın iradesi doğrultusuna ula­
şılabmr.
- Subsidiaritee ve federalizm prensibIeri temel alınmalıdır. Yani üst
kurumlar ancak alt kurumlar tarafından yerine getirilemeyen görevleri üst­
lenmelidirler. Aynca milli, bölgesel ve yerel kuruluşlar kendi sorumluluk­
lan altında, hareket alanına sahip olmalıdırlar. Özellikle bölgesel kalkınma
eğitim ve öğretim, yayın ve kültür, çevre koruması, sağlık ve güvenlik konu­
lannda bölgesel ve yerel yönetimler söz sahibi olmalı, Topluluk bu alanlara
kanşmamalıdır.
- Eyaletlere, bölgesel ve özerk yönetimlere, Komisyon ve Konsey ka­
rarlanna karşı Avrupa Topluluklan Adalet Divanı önünde dava açma hakkı
tanınmalı, aynca bu kuruluşların doğrudan Topluluk düzeyinde yasama
faaliyetlerine katılmalannı sağlayacak hukuki değişikliğe gidilmelidir.
sına
Bu prensipler, ilk yapılacak değişikliklerle birlikte Roma Antlaşma­
dahil edilmeli ve gelecekteki Avrupa Anayasasında yer almalıdır.
Kuşkusuz bu önerilerin ne oranda gerçekleşeceğini zaman gösterecektir.
Ancak burada iki hususa değinmek yararlı olacaktır:
Birincisi, Avrupa Yerel Yönetimler Bildirgesinde yeralan konulann ile­
ride kabul edilmesi beklenen Avrupa Anayasasına dahil edilmesi hususudur.
tnsan Hakları Bildirgesinde olduğu gibi yerel yönetimlerin varlığını ve et­
kinliğini garantileyen bu bildirgenin doğrudan Topluluk tarafından kabul
edilmesi, atılan adımı hukuki yönden tamamlayacak ve bağlayıcı nitelik
alacaktır.
Öteki konu, Avrupa Topluluğu bünyesinde ve Avrupa Parlamentosu ya­
bölgesel ve yerel yönetim temsilcilerinden oluşacak ikinci bir mec­
lisin kurulması konusudur. İlgili konularda yasama faaliyetlerine katılacak
olan bu kurulun oluşturulması yerel yönetimlere verilen değeri yansıtacak­
tır. Ancak bu sağlanmasa bile Roma Antlaşması çerçevesinde Avrupa Par­
lamentosu yetkilerinin genişletilmesi, yerinden yönetim ilkesinin bir güven­
cesi sayılacaktır.
nında,
Özellikle son yıllarda Topluluk bünyesinde, yerel yönetimlere önem veril­
gösteren uygulamalara rastlamak, ümit vericidir. Bu uygulamalardan
belki de en önemlisi, 12.12.1987 tarihinde Avrupa Komisyonu Bölgesel ve
Yerel Yönetimler Danışma Kurulu»nun oluşturulmasıdır. Altısı Federal Al­
manya temsilcisi 42 üyeden oluşan bu kuruL, Komisyonun istemesi durumun­
da bölgesel kalkınma ve yerel politikalara ilişkin konularda görüşünü sun­
diğini
maktadır.
Diğer bir uygulama, Komisyonun, Bölgesel Kalkınma Fonu dağıtım
programlan gerçevesinde, bölgesel ve yerel yönetimlerle doğrudan ilişki kur­
masıdır. Aslında Konsey, Komisyon ve Avrupa Parlamentosu 19 Haziran
ı 984 tarihli ortak açıklamalannda bu yönetimlerle doğrudan ilişkiyi benim­
semişlerdir.
AMME İDARESİ DERGİSİ
78
Topluluğa üye devletler, Avrupa Birliği gerçekleştirmeye azimli gözük­
mekte ve siyasal birliğin gerçekleştirilmesi, nihai amacı oluşturmaktadır.
Ancak güçlü bir yerel yönetim yapılanmasının bu amaca ne derece yardımcı
olacağı ve özellikle Avrupa Topluluğu devletlerinin demokrasi anlayışında,
federalizm ilkesine ve yerel yönetimlere daha çok görev ve yetki tanınması
konulan henüz kesinlik kazanmamıştır. Bu devletlerden kimilerine göre
demokrasi, merkeziyetçi bir devlet yapısında da mümkündür. Avrupa Top­
luluğu organlan, tüm Avrupa vatandaşlannın yaşam standartlannda uyum
ve eşitlik sağlamak amacıyla milli ve yerel özellikleri bir yana bıra­
karak ve şehir, ilçe ve belediye yönetimlerini de dışlayarak karar alabil­
mekte ve uygulayabilmektedirler. Kuşkusuz bu uygulamalar yerinden yöne­
tim ilkesinden vazgeçildiği anlamına gelmemektedir. Ancak bu konuda Al­
man yerel yönetim temsilcilerine de büyük görevler düşmektedir. AT or­
ganlanoı etkileyerek merkeziyetçi akıma engelolmaya çalışmak durumun­
dadırlar. Herhalde yerel yönetim temsilcileri Alman kamuoyu ve özellikle
bilim ve siyaset adamlan tarafından bu çabalannda yalnız bırakılmayacak­
lardır.
Nitekim Federal Başbakan Helmut Kohl 4 Nisan 1990 tarihinde Speyer
Bilimler Enstitüsünde Yerel Yönetimlerin Geleceği» isimli Sempozyumu
İdari
açış konuşmasında şöyle demiştir:
«Milliyetıerin ve bölgesel farklılıklann aynı potada eritildiği bir Avrupa
bizim hedefimiz değildir. Avrupa Birliğine giden yolda vatandaşın katkısı
ve .katılımı ihmaledilmemelidir. Federal devlet yapımızın bir parçası olan
geleneksel Alman yerel yönetim sistemini, Birleşik Avrupa'da da devam et­
tirmek bizim için önemlidir.»
Download