büyük ortadoğu haritası ve öncesi. sürecin geldiği nokta

advertisement
BÜYÜK ORTADOĞU HARİTASI VE ÖNCESİ.
SÜRECİN GELDİĞİ NOKTA
-1-
General Frank , Irak’taki görevini bitirip ayrılmadan önce Kuzey Irak oluşumu ile ilgili olarak hatırlanacağı
üzere, şu ifadeyi kullanmış ve “ Türklere, Kürt oluşumunu kendi fikirlerini algılar gibi kabul ettirin….”
demişti. Görüldüğü üzere gelişmeler bu noktaya gelmiş gibi görülmektedir…
Bu bağlamda süreç nasıl bu aşamaya geldi sorusu, çeşitli şekillerde izah edilebilir… Gelişmelerde, çok
eskilere gidilmeden yakın geçmiş örneklerine öncelik verilerek konuya değinildiğinde. Mıchael Bar- Zohar
ve Nıssım Mıshal’in MOSSAD adı ile yayınlanan kitabın 215 sayfasındaki açıklama ilginçtir. O tarihteki
Mossad Başkanı Meir Amir’in beyanında:
“ …. 1965 yılının sonunda diye yazdı M.Amir anılarında. DÜŞ GERÇEK OLMAYA BAŞLADI.(1897
de T.Herzl’in ortaya koyduğu Siyonizm hedefinin güncelliği ifade edilmiş oluyor !!! ) İnanılmaz olan
gerçekleşti. Molla Mustafa Barzani kuzey Irak’taki isyancıların lideri kampında, İsrailli resmi bir delege
oluşturuldu…
Mossad yetkililerinin Kürt bölgesine varışı, İsrail istihbaratı açısından müthiş bir başarı olarak
değerlendirildi. İlk kez,Irak ulusunun üç unsurundan biriyle, Bağdat hükümetine karşı savaşan Kürtlerle
temas sağlanmıştı….. Kürtlerle kurulacak bir ittifak, İsrail için büyük bir şanstı…
İlk iki Mossad ajanı, Kürt bölgesinde üç ay geçirdi. Barzani onları yakın çevresine aldı, nereye giderse
yanında götürdü ve bütün sırlarını paylaştı. Bu ilk temasla, yıllar sürecek yakın bir işbirliğinin temelleri
atılmıştır….( MOSSAD Sf. 215) “
Orta Doğu’da, İsrail’in Kuzey Irak oluşumu ile bağlantılı olan politik hedeflerinin tayini paralelinde konu,
yukarıda alt alta konulan resim ve haritanın içeriği olan mesaj yönünden de ele alındığında hedeflerin
daha da netleştiği görülmektedir..



Üsteki resme bakıldığında bir Fransız Albayının arkasında Türkiye Haritasındaki birçok kereler ve
farklı zeminlerde yayınlanmış olan Türk toprakları üzerinde bir Kürdistan haritası görülmektedir.
12 Ağustos 1989 tarihli Milliyet Gazetesinde yayınlanmış olan bu resimde Fransız Albayı Milliyet
Gazetesinin Paris Muhabiri olan Mişel Perlman’a brifing vermekte olduğu ve konunun
içeriğinde de Barzani’nin Peşmergelerine Fransızlar’ın eğitim verdiği anlaşılıyor…
Konu böyle görülünce, şu sorularında sorulmaları gerekiyor:
- Türkiye ve Fransa NATO üyesi ülkeler mi?
- NATO Antlaşmasının 5 maddesine göre üye ülkelerden birinin toprak bütünlüğüne yönelik
bir saldırı olursa ittifak ülkeleri dayanışmayacak mı?
- Böyle olunca, nasıl oluyor da bir NATO üyesi ülkenin subayı arkasına astığı haritada
Türkiye’nin siyasal hudutlarını değiştiren bir harita üzerinden böyle bir ifadede
bulunabiliyor ?
- O günkü Fransız Hükümetinin bilgisi olmadan bir Fransız albayının açık şekilde bir
beyanı olabilir mi?
- Diğer yönden konu tersinden alınsa, bir Türk Albayı arkasına Fransa Haritasını assa, bir
Fransız gazetecisini de karşına alıp, biz, Korsika’daki, Bretonya’daki, Aqitanya’daki, kuzey
Bask bölgesindeki vb. ayrılıkçı güçlerin elemanlarını eğitiyoruz demiş olda ne olurdu?
- O albayın ertesi gün rütbeleri alınır, konu uluslar arası sorun haline getirilir, NATO
camiasında kıyamet kopar, Medyanın malum kesiti tozu dumana katar, gene güdümlü sivil
toplum kuruluşları yanında TV ekranlarına çok bilmiş uluslar arası uzmanlarımızın özür
dolu kıymetli görüşleri peş peşe gündem oluşturur ve Türkiye ağır şekilde suçlanırdı…
- Bu bağlamda konuya dönüldüğünde, Fransız subayına ne oldu ? Bu konu o tarihlerde
hangi çevrelerde irdelendi ? Muhtemelen cevabını bulamayız…Zira Politik hedef, İsrail ve
ABD ile AB. Sürecinde tespit edilmiş olduğu şekilde güncellenerek yürütülmekte
olduğuna göre cevap da bu oluşum içindedir…
- Resmin altındaki malum BOP haritası da kısaca bu sürecin devamından başka bir şey
değildir….
-2-
-
-
-
-
-
CIA şeflerinden Henri Barkey bu süreçte Kürdistan’ın kurulması konusunda hangi
uygulamalar içinde yer almıştır…?
BOP haritası ne zaman sürüme konulmuştur? Condoleezza Rise’ın 2003 yılında BOP
kapsamında 22 devletin hudutlarının değiştirileceği konusundaki beyanı
hatırlanmalıdır…
Konu açısından medyada da sürekli olarak gündemde tutulmuş olan BOP haritasının,
Haziran 2006 tarihinde gündeme geldiği bu haritanın ABD Silahlı Kuvvetleri ( ARMED
FORCES JOURNAL ) haziran 2006 sayısında yer aldığı ve bu konunun da emekli ABD
Alb. Ralph Pesers’e ait olduğu şeklindeki görüşe yollama yapılmıştır…Kısaca, bu haritanın
NATO Kolejlinde gösterilmesi ise NATO’nun asli politik hedefleri açısından dikkate
değer yönünün NATO içinde bile, SÖYLENENLER İLE DÜŞÜNÜLENLERİN AYNI
OLDIĞININ Türk kamu oyu açısından anlaşılır hale gelmiş olmasıdır…
Anlaşılan odur ki, siyasi yapıdaki düzenlemeler devletler Hukuku açısından mevcut akdi
ilişkilerin ötesinde KÜRESEL ÇETENİN çıkarlarına göre istenilen yerde ve alanda yer
değişikliğine uğratılabilmesindedir…
Yukarıda özetlenen hususlar NATO içindeki ayıplardır…İsrail hedefini koymuş,ön
yoklama olarak muhtemelen Fransa’ya öncü rolü verilerek toplumun nabzı yoklanmış,
Neocon Siyonist politikaların amacına göre bölgesel haritalar düzenlemiş,bu bağlamda
CIA, MOSSAD ilişkili uygun operasyonlar oluşturulmuş,toplumun fikri yapısını
şekillendirme konusunda psikolojik harekatın unsurları devreye sokulmuş, ABD Dışişleri
Bakanı Condoleezza. Rıse üzerinden de uluslararası antlaşmalara rağmen 22 ülkenin
hudutlarının değiştirileceğini beyan edilmiş ve Türkiye’de NATO içinde NATO’nun ne
kadar güvenilir olabileceğini, Saratoga’dan atılan füze ve de TSK ‘nın kafasına geçirilen
çuval ile anlar hale gelince , Silivri süreci başlatılmış mı?..... Diyeceğiz ?….
Diğer yönü ile, 30 seneden fazla süren PKK karşıtı savunma reflekslerimizin engellenmesi
konusunda NATO içinden Antlaşmanın 5 maddesine göre destek gelmediği gibi, süreç
ayrıca kösteklenirken, Suriye’ye Türkiye’nin Esad Rejimi bahanesi ile askeri müdahale
bulunmasında azmettirici rol üslenen aynı NATO’nun ciddiyeti ne şekilde algılanacaktır?..
İster istemez birilerinin, insan zekası ile alay etmekte olduğu gerçeğini de akla
gelmektedir….
Gelinen noktaya göre konu ele alındığında, uzlaşma konusundaki siyasal yaklaşımların iyi niyetli ve yapıcı
olmaları temenni edilse bile sorun hakkında şu hususun da cevaplanması gerekmektedir…. PKK üzerinde
sürdürülen süreç, HİLELİ YÖNLENDİRİLMİŞ BİR OLUŞUM MUDUR?, YOKSA KENDİLİĞİNDEN
BİR GELİME MİDİR?...
PKK olayı toplumlun iç güdülerinden yola çıkılarak şekillenmiş KENDİLİĞİNDEN bir olay ise, uzlaşma
yollarının bulunması her zaman mümkündür…. Diğer yönü ile, bir takım dış çevreler üzerinden ve onların
politik hedeflerinin aracı olarak sahaya sürülen HİLELİ YÖNDİRİLMİŞ bir olay ise, iyi niyetlerle yola
çıkılmış olsa da konu sağlıklı bir sonuca ulaşamayacaktır… Birileri ki… bunlar politik hedefleri
istikametinde OYUN KURUCU DIŞ GÜÇLERDİR,. gelişmelere göre sahaya mutlaka yeni figüranlar
sürecek, yeni kuklalar bulacaklardır….Hatta bu süreci yöneten dış güçlerin yedek kadrolarının bile
şimdiden hazır tutulmakta olmaları sürpriz değildir…
Yukarıda ifade edildiği üzere, senaryonun değişik zaman kesitlerinde ne şekilde gündeme getirildiği
hatırlandığında konuyu geniş açı ile irdelemek siyasi kadroların görevi ve sorumluluğudur..
Esad rejimi üzerinde yoğunlaşan askeri ve siyasi baskının Suriye kuzeyinde bulunan ve Barzani ile
birleşme girişiminde bulunan Suriyeli Kürtlerin , Kürt Yüksek Konseyi siyasal yapısında yer almalarına
yönelik yaklaşım Türkiye’nin tepkisi ile şimdilik duraklamış görülmektedir… Barzani’nin ve gerisindeki
oyun kurucu dış desteğin hedefleri istikametinde, Kürt Bölgesinin Suriye kuzeyinden bir koridorla denize
açılması da şimdilik engellenmiş olarak görülmektedir..
-3-
Diğer yönden, Barzani’nin Merkezi Hükümete rağmen petrol konusunda bağımsız anlaşmalara gitmesi,
Maliki’nin 2012 Kasımında Peşmergelere karşı askeri harekatta bulunması ve Barzani’nin ABD çizgisinde
tekrar destek arayışı , Irak rejiminin kuzeye karşı tavrını göstermiştir..
Ayrıca gene Maliki güçlerinin Suriye kuzeyindeki ve Irak hududu yakınında şekillenen PYD harekatına
karşı da askeri güç kullanacağı mesajını vermesi Suriye Kürtleri için bir diğer caydırıcı mesaj görüntüsü
vermiştir…
Suriye’nin kuzeyindeki oluşum ile ilgili olarak Suriye Ulusal Konseyi (SUK) hareketinin de Kuzey
Suriye’de bir Kürt oluşumuna karşı olmaları, ve Özgür Suriye Ordusunu da (ÖSO)
PYD güçler ile çatışmaya girmeleri, ABD’nin Suriye kuzeyi üzerinden Denize açılma stratejisine uygun
düşmediği için bu konu da şimdilik askıda kalmıştır. ABD konuya ilişkin hedefini şimdilik bu açıdan
sağlayamamıştır…
Süreç içinde gelişmelerle paralel olarak Barzani’nin yeğeni Prof.Dr. Aziz Hasan’ın basında yansıyan
ifadesinde “ Suriye’deki Kürtlerin devlet kurmalarının mümkün olamayacağı şeklindeki beyanının olaylar
ile bağlantılı olacağı da dikkate alınmalıdır..
Kısaca,
-
Suriye Kürtleri’nin Barzani’nin başını çektiği Kürt Yüksek Konseyinden ayrılmış
görülmesi…
Türkiye’nin konuya dönük açık tavrı
Maliki’nin hem Barzani hem de Suriye’deki PYD ‘ye karşı tutumu
Suriye’deki gerek ( ÖSO ) ve gerekse ( SUK ) oluşumlarının ülkenin bölünmesine karşı
tavırları, Suriye ‘deki Kürtler’in hareket insiyatifini engellemiş olarak görülmektedir…
Olayların genel seyri istikametinde gelinen nokta ele alındığında, söz konusu operasyonel yaklaşım, bu defa
da ,Türkiye üzerinde yoğunlaşma eğiliminde görülmektedir…Bu bağlamda, NATO’nun Türkiye’nin sırtını
sıvazlayarak Suriye’ye sokulması konusundaki son derece insani (!) yaklaşımı ise göz yaşartmaktadır…
İran Körfezinin , Hürmüz Boğazının İran’a yönelik bir çatışmada bölgenin deniz trafiğine kapanması
ihtimaline karşı Kuzey Irak ve Kuzey Suriye üzerinden Akdeniz’e Kerkük ve Musul Petrollerinin
akıtılması enerji güzergahı yönünden önem ifade etmektedir… Bu oluşumun Kürt kartı üzerinden
sağlanması Irak ve Suriye Halklarının ulusal direnişi ile karşılaşılması durumunda, taşoron güç olarak Türk
Silahlı kuvvetlerinin kullanılması düşünülüyor olabilir…. Bu da Türkiye’nin bölge ülkeleri ve onların
stratejik derinliğinde yer olan diğer ülkeler ile de karşı karşıya gelmesi demektir… Bu bağlamda Çin’in
güney Irak’ta petrol alanı almak konusundaki girişimi de önemlidir.Enerji yollarının güvenliği ile
konunun bağlantısının Akdeniz ve Basra Körfezi istikametleri üzerinden de ayrıca değerlendirilmesi
gerekecektir…
Türkiye yönünden Suriye’ye dönük operasyonel bir yaklaşımın sonuçlarının bölgesel olmanın dışında
domino etkisi yapısında küresel sonuçlarının da dikkate alınması zaruridir.
Öncelikle, İran , Irak, Suriye, Lübnan Hizbullahı şii ekseni dikkate alındığında, İran’nın İsrail’e karşı
savunma hatları bu eksen üzerinde şekillenmektedir… Irak bir nevi muharebe ileri karakolu durumunda ise,
Suriye’de ileri mevzi , Lübnan Hizbullahının da örtme küvetleri konumunda oldukları ifade edilebilir.
Bu bağlamda, Lübnan Hizbullahı, Suriye Esad rejimi, ve Maliki yönetiminin stratejik derinliği İran
olmaktadır….
İran’ın stratejik derinliğini ise, RF. ve Çin oluşturmaktadır…..
-4-
Türkiye’ye NATO yapısında gönderilen Patriyot füzelerinin hangi savunma hatları içinde olacağının çok
yönlü olarak değerlendirilmesi bu açıdan da gerekmektedir…
Diğer yönden, muhtemel gelişmeler içinde Suriye’ye yönelik operasyonel bir sürecin Türkiye coğrafyası
üzerinden gelişmesi durumunda, belirtilen savunma hatlarındaki gerilimlerin ve gelişmelerin
değişkelerinin nerelere kadar varabileceği tahmini de oldukça güçtür… İhtimale dayalı böyle bir süreç
durumunda. :
* Körfez bölgesinde de sıcak gelişmeler başladığı takdirde, İran Çin yakınlığı dikkate alındığında,
Çin’in de Kuzey Kore’yi güney Kore üzerine sarkıtması durumunda ne olur.?
* Pasifik bölgesinde gerilimin artması halinde, bu bölgede ihtilaflı bulunan adalar bölgesine sıcak
gelişmelerin ne gibi etkileri oluşur?
- Kuril Adalarının RF ile Japonya arasında,
- Senkaku Adalarının Çin ile Japonya arasında,
- Güney Çin Denizinde Parasel Adaları ile Spratly Adalarının ( Bu bölgede 213
milyar m3 petrol hesaplanıyor) Çin, Filipinler, Vietnam, Japonya ve ABD gibi
ülkelerin bu enerji kaynaklarında hak iddia eder durumları dikkate alındığında
Orta Doğudan çıkacak olan kıvılcımın, Kore’ye ve oradan da sıcak gelişmelerle
Pasifik
bölgesine sıçraması durumunda neler yaşanır?






Asya Pasifik bölgesinde muhtemel gelişmelerin çatışma sürecine taşınması durumunda, ABD. ve
onu izleyecek olan İngiltere’nin de bu bölgede yer alması söz konusu olacağı var sayıldığında,
Falkland Adaları üzerinde ki haklarından vazgeçmemiş olan Arjantin de kendi bölgesinde fiili
durum yaratırsa, küresel düzeyde gelişmeler nereye kadar uzanır?
Asya Pasifik bölgesinde ABD’nin Çin coğrafyasını adım adım çevreleyen politikası dikkate
alındığında, Çin’in de karşıt harekat olarak ABD karşı Meksika’da bazı üsler oluşturduğuna
ilişkin görüşler doğruysa, Pasifik’e kayacak muhtemel bir gerginliğin, Meksika boyutu
üzerinden Meksika, Çin ve ABD etkileri ne şekilde sonuç verebilecektir? Kısaca, konu Orta
Doğu eksenin üzerinden başlasa da gelişmelerin nereler kadar uzayabileceğini tahmin etmek
oldukça zordur….
Çin ve Rf. orta ve uzun vadedeki çıkarları dikkate alındığında İran’ı kolay kolay terk
etmeyeceğini göstermektedir….
Çin açısından Körfez bölgesinde yeni bir oluşum da medyada yer almıştır. Der Spiegel’in haberine
göre Irak’ın güneyinde bulunan ve Exxon Mobil ‘e ait bulunan petrol sahasını, Çin petrol şirketi
Petro China’nın 50 milyar dolara alacağı ifade edilmektedir.. Bunun gerçekleşmesi durumunda
ise, Çin’in bölge üzerinde ki politikasının daha da aktif duruma geçeceği dikkate alınmalıdır…
Esasen, Suriye üzerinden yürütülen politikaya cevap olarak RF. Ocak 2013 içinde Karadeniz ve
Akdeniz’de Kuzey, Batlık, Karadeniz ve Pasifik filolarına bağlı gemilerle yapması söz konusu
deniz tatbikatı da bir kararlılık göstergesidir…
Türkiye açısından ayrıca, gerek Irak sınırı boyunca devam eden cephenin Suriye sınırı ile
genişlemesini fırsat bilen Yunanistan’ın Ekonomik Münhasır Bölge (EMB) koordinatlarını
çıkarına göre durumu fırsat bilerek değiştirmeyi amaçladığının basına yansıması, Türkiye’yi
değişik cephelerde mücadele edecek duruma getireceğinin işareti olmuştur…Bu konuda ayrıca,
Kıbrıs’ta da Türkiye’ye karşı sıkıntılı bir sürecin tetiklenmesi de ihtimaller içindedir….
Konu Türkiye açısından tekrar ele alındığında, NATO’nun dürtüleri istikametinde Suriye’ye doğru
sıcak çatışma yaratacak bir adım ülkenin boşluğa basmasıyla eş durumdadır… PKK açısından
düşünülen çözümün gerisindeki oyun kurucular içinde Özellikle İsrail’in Siyonist çizgideki
politikasında bir değişikliğin olabileceğini kabul etmek iyimser bir tahmindir…. Yukarıda da
belirtildiği üzere, politik hedef 1897 den beri adım adım sürdürülmektedir…
Süreçle bağlantılı olarak, Amerikan Dış politika Ulusal Komitesi adlı düşünce kuruluşunun Proje
Direktörü olan David Phillips’in, 15 Ekim tarihli raporunda satır arasında şu öneriyi getirdiği de
-5-
görülmektedir…İsrarla,( PKK karşı sınır ötesi operasyonun yapılmaması gerektiğini belirtmektedir..)
Kısaca asli amaç, başından sonuna değişmemiş olarak görülmektedir…. Politik hedefleri aynıdır…..
Türkiye’nin PKK üzerinde kesin sonuç almasına yönelik bir oluşumum, kenarından köşesinden
çekiştirilerek örtülü şekilde arzu edilmediği intibaını malum çevreler açısından vermektedir….
Olayların Türkiye hududuna kadar dayandığı bu aşamada, önemli bir diğer gelişme ise, belli dış
güçlerin Türk topraklarında istedikleri şekilde bir Kürt Devletinin kurulmasından önce, İsrail’in
yanında BM. Kararı ile Filistin Devletinin kuruluş aşamasına gelmesi de bu ülke açısından tersine
önemli bir oluşumdur… Son dönem, İsrail Yönetiminde yer alan şahinlerden, Barak’ın istifası,
Liberman’ın görevi bırakması da bu aşamada Siyonist politikaya vurulan bir darbe olmuştur….İlk
defa olarak İsrail’in dokunulmaz kabul edilen karizmasına uluslar arası zeminde önemli bir çizik
atılmıştır….
Ayrıca, İmralı’nın görüşüne karşıt olarak, Kandildeki bazı ağızların mesajları da dikkate alındığında,
bu ağızların gerisindeki oyun kurucuların hedeflerinden sapmadıkları da belirtilmeye çalışılan
örnekler içeriğinden anlaşılmaktadır…
Türkiye’nin içine çekildiği Suriye bunalımında, dikkat edilmesi gerek hususlar kapsamında Ek Kaide
bağlantılı örgütlerin bölgedeki faaliyetlerinin değerlendirmelerde yer almakta olmasıdır. Bilindiği
üzere, El Kaide’nin Pakistan çıkışlı yapılanmasının gerisinde Afganistan’ın işgaline karşı Bin Ladin
örgütlenmesi paralelindeki konumunun güncellenen durumudur…. Bu örgüt, Kafkasya’da,
Yemen’de, Irak’ta, libya’da, Suriye’de vb.. izlenirken Şimdi de Mali’de görüntüye gelmeye
başlamıştır….Türkiye de Hatay bölgesinde de bunların zaman zaman görüldüğüne ilişkin haberler
basında yer almaktadır….
El Kaide,nasıl bir örgüttür ki, dünyanın çeşitli coğrafyalarında istediği zaman operasyonel eylemler
yapabilmektedir?…. Bunların finans kaynakları nereden gelmektedir? Çeşitli ülkelerde silahlı
eylemler yapabilmek için bu örgütün araç gereç silah ve mühimmat ihtiyaçlarını kimler
karşılamaktadır?...Bu kadar hareketli olmaları nasıl mümkün olmaktadır.? Şimdi de Mali yerleşik bir
devlet kumayı amaçladıkları yorumlarda görülmektedir….Hangi merkezlerden güç almaktadırlar?
Esasen oyunun ve senaristlerin kimler ait olduğuna dair karineler bilinir hale gelmiştir…. Hedef
ülke seçildiğinde, eğer operasyonel sonuç isteniliyorsa, önce toplumu fikren ve fiilen ayrıştırmak bu
konuda inanç ve mezhep, etnik farklarını azami düzeyde kullanmak , karşıt grupların içine kışkırtıcı
ajanları sokmak, iç çatışmayı büyütüp içi boşaltılmış demokrasi kavramını kullanarak, BM den sözde
koruma kararı ile hedef ülkeye çökmek, kaynaklarının üstüne oturmak… İşte burada, El Kaide ve
benzerleri hazır, hareketli kuvvet durumuna birileri tarafından getirilmiş gibi görülmektedir….
Son görüntüler içinde Mali’ye dikkat etmek gerekmektedir. El Kaide 12 milyon nüfusu ve farklılıkları
olan bir ülkedir. Doğal Kaynakları içinde uranyumun olduğu ifade edilmektedir… Diğer yönden Çin
her geçen gün Afrika’da yeni bağlantılar kurmaktadır. Yakın gelecekte bölgede bir takım iç
çatışmalar başladığı takdirde konu hiçte sürpriz olmayacaktır…. Zira sahnede öncelikle El Kaidenin
görülmesi sonra da Mali’yi kurtarmak için uluslar arası kurtarıcı güçlerin bölgeye gelip yerleşmeleri
hayal değildir, yakın geçmişteki yaşanmış örnekler hatırlanmalıdır…
Türkiye, dünya genelindeki güç hareketlerini izlerken ve dünya yeni bir kaosa giderken öncelikle de
önüne çok iyi bakmalıdır !…. Özetle ,sürecin geldiği nokta ülkemizin hayati konumu ile ilgilidir…
8/01/2013
ERGUN ÖZGEN
-6-
Download