ABD+AKP+HDP(=PKK)+CHP)’nin Yeni Anayasası* Haluk DURAL Millî Merkez Genel Sekreteri 3 Ocak 2016 Bu Meclis “Yeni Anayasa” yapamaz Geçtiğimiz 1 Kasım 2015 milletvekili genel seçimleriyle oluşan TBMM yeni bir anayasa yapamaz. Çünkü, oluşumunu sağlayan hukuki çerçeve yürürlükteki 1982 Anayasasıdır. TBMM tüm faaliyetlerini bu Anayasaya uygun ve onun sınırları içinde yapmakla yükümlüdür. O nedenle mevcut anayasanın 175. Maddesinde çizilen sınırlar içinde kalmak şartıyla sadece “anayasa değişiklikleri” yapabilir. 1 Kasım 2015 günü yapılan son genel seçimlerden sonra açılan TBMM’nin gündeminin ilk sırasına “Yeni Anayasa” konusu alınmıştır. AKP 2007 yılında Prof. Ergun Özbudun başkanlığındaki bir ekibe parası karşılığı bir anayasa taslağı hazırlatmıştır. Kamuoyuna açıklanmayıp halktan gizlenen bu taslak, Mart 2008’de Prof. Ergun Özbudun’un da dahil olduğu AKP milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat başkanlığındaki bir heyet tarafından ABD’de Colombia Üniversitesi'nin Demokrasi, Hoşgörü ve Din Çalışmaları Merkezi (CDTR) ile Din, Kültür ve Kamu Yaşamı Enstitütüsü'nün 3 Mart'ta New York'ta düzenlediği konferansta ABD’li yetkililere anlatılarak onların tavsiye ve aferinleri alınmış, ancak bugüne kadar Türk halkına açıklanmaya cesaret edilememiştir. AKP’nin yeni anayasa girişimi hakkında önemli bir açıklama, 12 Mart 2010 tarihinde yapılan anayasa referandumu ile kabul edilen değişiklikler sonrası üye sayısı 11’den 17’ye çıkan ve üyelerinin çoğunluğu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül (ve müteakiben Recep Tayyip Erdoğan) tarafından atanan yeni Anayasa Mahkemesinin hukukçu olmayan eski başkanı Haşim Kılıç tarafından dile getirilmiştir. Haşim Kılıç, 1 Ekim 2010 tarihli gazetelerde[1] yeralan demecinde; “Bence ilk 3 maddeyi dondurmak, evrensel hukuk kurallarına uygun değil. Laikliği, demokrasiyi, hukuk devletini daha ileri götürecek düzenlemelere engel olmaması gerekir. Değişiklikler, ilk 3 maddedeki değerleri geri götürmüyorsa, Anayasa Mahkemesi izin veriyor. Bu değerlerin içini boşaltan düzenlemelere ise izin vermiyor. O nedenle gerektiğinde ilk üç maddeye pozitif olarak dokunulabilir. Bu hassas bir nokta” diyerek, 1982 anayasasının dokunulamaz olan ilk üç maddesinin değiştirilmesine yeşil ışık yakmıştır. Ancak bütün hazırlıklarına rağmen AKP anayasa çalışmalarını halka açıklamaktan şiddetle kaçınmaktadır. Bu hususu en çarpıcı şekilde değerli gazeteci Sabahattin Önkibar dile getirmiş, “Tayyip Erdoğan halkın özlemle beklediği yeni anayasayı açıklayıp, neden seçimde oy toplamıyor?” diye sorarak gerekçesini şöyle açıklamıştır: “Demek ki Yeni Anayasa bağlamında gizlenen korkunç şeyler var! Demek ki gizlenen şeyler o kadar rezil ve ürkütücü ki seçim öncesinde onları devlet sırrı gibi saklayıp seçimde vurgun yemek istemiyorlar!” [2]. * : Bu yazı, Yazarın TEORİ Dergisi’nin Haziran 2011 tarihli 257. Sayısında yayınlanan makaleden alıntı yapılarak, güncellenmiştir. [1] : Metehan Demir’in haberi, 1 Ekim 2010 tarihli Hürriyet Gazetesi [2] : Niçin Gizliyorlar? Sabahattin Önkibar, Yeniçağ Gazetesi, 10 Nisan 2011 Sayfa 1 / 9 AKP anayasayı nasıl değiştirecek? ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde bölgemize yapmakta olduğu saldırılar kapsamında hedef tahtasının tam ortasına koyduğu ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini Türkiye’den kopartmak için ABD+AKP+HDP(=PKK)+CHP elbirliğiyle ve muhtemelen MHP’nin gizli desteğiyle yapacakları anayasa değişikliği için ilk iş, anayasanın 4’üncü maddesini yürürlükten kaldırmak olacaktır. Anayasanın ilk 3 maddesini koruyan bu “Anayasanın 1’inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2’nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3’üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.” şeklindeki 4. maddeyi yürürlükten kaldıracak bir anayasa değişikliği yapılacaktır. Bu değişikliğin iptali için Anayasa Mahkemesine dava açıldığı zaman (eğer iptal davası açacak kadar babyiğit milletvekili bulunursa), çoğunu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ın seçtiği Anayasa Mahkemesinin 17 üyesi büyük ihtimalle bu değişikliği esas açısından incelemeyip, sadece anayasanın 148. maddesinin ikinci fıkrasındaki “Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır” şekil şartına göre irdeleyip uygun bulacaklar ve iptal istemini reddeceklerdir. Böylece AKP’nin, anayasanın korumasız bırakılan ilk üç maddesinde istediği değişiklikleri yapacak yol açılmış olacaktır. Nitekim, 2011 milletvekili genel seçimlerinden sonra TBMM’nde gurubu bulunan 4 parti tarafından, üçer milletvekili ile katıldıkları, eşit temsil ve oya sahip oldukları “Anayasa Uzlaşma Komisyonu” 10.10.2011 tarihinde kurulmuş ve ilk toplantısını 19.10.2011’de yapmıştır. Komisyon 25 Aralık 2013 tarihinde son toplantısını yaparak dağılmıştır. TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu, anayasanın temel hak ve özgürlükler ile ilgili 60 maddesi üzerinde yapılacak değişiklikler hakkında anlaşmışlar, ancak AKP’nin istediği “Başkanlık” konusunda uzlaşmaya varamamışlardır. Kamuoyunu “başkanlık” tartışmalarıyla meşgul edip esas konuyu halkın bilgisinden saklayan AKP, Anayasa Uzlaşma Komisyonuna katıldıkları son toplantıda gerçek niyetlerini açıklamışlar, komisyona “anayasanın 4. Maddesini yürürlükten kaldırılması” hakkında bir öneri getirmişlerdir. AKP’nin ve BOP eşbaşkanının gerçek niyetini yansıtan bu öneri, medya tarafından büyük bir özenle karartılmış ve kamuoyuna duyurulmamıştır. Anayasa değişikliğinden önceki süreç AKP’nin anayasada yapacağı değişikliklerin tek bir amacı vardır, Türkiye’yi parçalamak. Çünkü bu hedef ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi-BOP çerçevesinde, ABD’nin Akdeniz ile Hazar denizi arasında 250-300 km derinliği olan bir “enerji koridoridoru” açmak istemesinden kaynaklanmaktadır. İçinde Kıbrıs, Lübnan, Suriye, Kuzey Irak, Güneydoğu ve Doğu Anadolu, Nahcivan, Ermenistan ve Azerbaycan’ın bulunduğu bu koridor gerçekleştiğinde, ABD Hazar ve kuzey Irak enerji kaynaklarının üretim bölgelerini istilâ ederek, kontrolu altındaki Basra petrolleriyle birlikte, bu bölgelerin enerjisine bağımlı olan ve ABD’nin jeostratejik rakipleri durumundaki Çin, Hindistan, Almanya, Fransa’nın ekonomik büyümeleri üzerinde etkin olabilecektir. Bu projenin önündeki en büyük engel, üniter yapısı ve güçlü ordusuyla Türkiye’dir ve bu nedenle Türkiye ABD’nin bölgedeki saldırılarının esas hedefidir. Özellikle 1980 Amerikancı askerî darbesinden sonra hedefe konan Türkiye’nin zayıflatılması için; IMF’in talimatladığı Özal tarafından uygulamaya konulan liberal ekonomi modeli ile millî ekonomi tahrip edilip, ülke muazzam bir iç ve dış borç yükü altına sokulmuştur. ABD marifetiyle kurdurulan AKP’nin iktidar döneminde TSK’ya karşı tertipler düzenlenerek, zayıflatılması sağlanmış, özgürlük ve demokrasi teraneleriyle ayrılıkçı Kürt hareketi beslenip, büyütülmüştür. Sayfa 2 / 9 Bölünmenin kolaylaştırılması için kamuoyu ve hukuk zemininde millî devlet yapımız zayıflatılmıştır. Bu girişimleri kısaca hatırlayalım: - - - - Mesut Yılmaz’ın Dışişleri Bakanı olduğu 2. Özal Hükümeti döneminde Türkiye, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı 1988 yılında imzalamış, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Özal’ın Cumhurbaşkanı olduğu 1991 yılında 3723 sayılı ve 12.04.1991 tarihli yasa ile TBMM tarafından onaylanmıştır. Milleti tamamen ayrıştırmaya yönelik bu yerelleşmeyi güçlendirip, millî devletin merkezî yapısını çözmeyi amaçlayan benzer hükümler içeren bu Sözleşme, anayasal dayanağı olmadığı için bugüne kadar yürürlüğe girmemiştir. Devletimizi kuran CHP, üniter yapımızı parçalayacak olan bu Sözleşmenin tamamını onaylayacağını ilan etmiştir. Ekim 1991’de Özal’ın “federasyonu konuşalım” demesiyle devam eden süreç, 2 sayılı Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun yürürlükten kaldırılması, Nisan 2001’de Ecevit başkanlığındaki 57. hükümetin Yerel Yönetimler Yasa Tasarısını TBMM’ne sevki ile sürmüştür. Daha sonra BM İkiz Yasaları da denen Siyasi ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi Anayasanın 90’ıncı maddesi uyarınca 4.06.2003 tarihinde 4867 ve 4868 sayılı kanunlarla kabul edilip, yürürlüğe girmiştir[3]. Bu iki Sözleşmenin birinci maddeleri aynıdır ve “halklara kendi kaderini tayin hakkı” tanımaktadır. Uluslararası sözleşme ve antlaşmaların onaylanmasını düzenleyen Anayasanın 90’ıncı maddesine TBMM’nde gurubu bulunan iki parti AKP+CHP’nin oybirliği ile 7.05.2004 tarih ve 5170 sayılı yasa ile “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır” diye çok vahim bir - - - 6’ncı fıkra eklenmiştir. Anayasaya eklenen bu madde ile Türkiye’nin bölünüp, parçalanması için onaylanan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, BM İkiz Sözleşmeleri vb. tüm uluslararası antlaşmalara yasalarımızın üzerinde bir anayasal üstünlük sağlanmıştır. Abdullah Gül’ün Dışişleri bakanıyken yetkisi olmadığı halde, 2 Nisan 2003 tarihinde ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile imzaladığı 2 sayfa 9 maddelik gizli antlaşmanın 7’inci maddesinde Türkiye’yi yükümlülük altına soktuğu taahhüde uygun olarak, ABD’nin acilen çıkarılmasını istediği Kamu Temel Yasası 5227 sayı ile TBMM’nde kabul edilmiştir. Bu yasa 8.08.2003 tarihinde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından Anayasada belirtilen üniter devlet yapısına aykırı olduğu gerekçesiyle veto edilmiştir. Bu yasa ile Sağlık Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı gibi bakanlıklar ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ve Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün taşra teşkilatlarının Yerel Yönetimlere devredilmesi öngörülerek, merkezî devlet yapımızın tahrip edilmesinde yeni bir adımın atılması istenmiştir. AB’nin Aralık 2004’de yayınlanan Türkiye İlerleme Raporunda ilk defa Lozan’da sayılanlar dışında “Kürt ve Aleviler” için AZINLIK ifadesi kullanılarak, haklarının tanınması istenmiştir. Ayrılıkçı Kürt hareketi derhal Kendi Kaderini Tayin Hakkı’nı diline dolamış, o tarihte başkanlığını Şeyh Sait’in torunu Abdülmelik Fırat’ın yaptığı Hak ve Özgürlükler Partisi HAK-PAR, kendilerinin azınlık olduğunu belirten ve nereden topladığı bilinmeyen 1 milyon imzalı bir dilekçeyle BM’e başvurarak, Kendi Kaderini Tayin Hakkı istemiştir. Ancak, uluslararası hukuka göre azınlıkların “Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı” olmadığı anlaşıldığından bu azınlık lafı artık ağza alınmaz olmuştur. AB’ye uyum adı altında 25 Ocak 2006 tarihinde 5449 sayılı Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun kabul edilmiştir. Bu kanun ile Türkiye 12 bölge ve 26 ajansa ayrılmıştır. Bu kanunun 4.c maddesinde; “temin edilecek iç ve dış kaynaklı fonların kullanımını düzenleyerek, kurulacak ajanslar vasıtasıyla yerel yönetimleri güçlendirmek” şeklinde bir genel görev tanımı yapılmaktadır. Böylece merkezî hükümetin yetkilerinin yerel [3] : Halûk DURAL, “Ayrılıkçı Kürt hareketinin demokratik özerklik ihaneti”, 30.12.2015, http://www.dunya48.com/haluk-dural/27205-halukdural-ayrilikci-kurt-hareketinin-demokratik-ozerklik-ihaneti Sayfa 3 / 9 - - yönetimlere devri ile federatif devlet idaresini oluşturmanın altyapısına bir taş daha eklenmektedir. Bu yolla, yabancı devletlerin merkezî hükümet dışında Türkiye’ye yerleşmesi için bir vasıta hazırlanmaktadır. Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisinin Haziran 2006 tarihli sayısında Amerikalı emekli Yarbay Ralph Peters “Kanlı Sınırlar, Daha iyi bir Ortadoğu nasıl olabilir” başlıklı bir makale yayınlamıştır. Bu makalesine eklediği yeni sınırları gösteren haritadaki ABD’nin kuracağı “Hür Kürdistan” isimli devletin kuzey sınırlarının (Kuzeydoğu+Ortadoğu+Güneydoğu Anadolu) Bölge Kalkınma Ajanslarının sınırıyla çakıştığı görülmektedir. 2012 yılında çıkartılan ve Bütün Şehir yasası diye anılan yasa[4] ile 14 ildeki Büyükşehir Belediyelerinin yetki alanları İl sınırına genişletilmiş ve yeni 13 ilde aynı şekilde Büyükşehir Belediyesi kurulmuştur. Bu şekilde ayrılıkçı Kürt hareketinin özerk bölge olması istenen güneydoğuda Belediye Başkanlıkları kazandığı iller arasında bulunan Diyarbakır, Mardin, Van gibi illerde “eyalet”e geçişin altyapısı kurulmak istenmektedir. AKP’nin anayasada yapacağı muhtemel değişiklikler Yukarıdaki hatırlatmalardan görüleceği gibi, 1980 Amerikancı askerî darbesinden sonra, Türkiye’nin parçalanmasını kolaylaştıracak tüm hukukî süreç neredeyse tamamlanmış, son darbe olarak geriye AKP’nin ve işbirlikçilerinin anayasada yapacakları değişiklikler kalmıştır. Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın 8 Kasım 2015 tarihinde El Cezire TV Arapça yayınında, yeni anayasa konusunda baklayı ağzından çıkararak[5], "Kürt"lerin adının da geçtiği bir anayasayı savunduklarını" belirtti. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü "Son seçim sonuçları Türk, Kürt, laik, dindar, liberal ve bütün halk kesimlerinin temsil edildiği yeni bir Anayasa’nın yazılması yönünde bir ihtiyaç ortaya koydu” ifadelerini kullanarak gerçek niyetlerini açıklamışlardır. ABD+AKP+PKK(=HDP)+CHP’nin yeni anayasasının temel işlevi, Türk milletini kimliksizleştirmek, üniter devlet yapısını federale çevirmek, millet birliğini parçalayıp, çok kimlikli, çok etnikli ayrışmış bir yapı kurmak, farklı kimliklere ayrılma hakkı tanımak, böylece emperyalizmi tepeleyerek kurulmuş bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devletini bölüp, parçalayarak ABD liderliğindeki batı emperyalizminin kolayca yutacağı küçük lokmalara çevirerek yoketmek olacaktır. AKP’nin anayasa planı nasıl durdurulacaktır? Öncelikle anayasanın tanımı konusunda insanları yanıltan tariflerden arınmak gerekmektedir. Son zamanlarda yaygın kullanılan tanımlardan bir tanesi “anayasalar, devletle bireyler arasındaki toplumsal uzlaşmadır” şeklinde olan tanımdır. Halbuki çağdaş anayasaların hepsi, ya bireylerin haklarının olmadığı sömürgelerde verilen bağımsızlık savaşları sonrasında kan ve silahla kurulmuş olan davletlerin, ya da mutlakiyet rejimlerinlerinde tiranlara karşı verilen kanlı mücadeleler sonrasında elde edilen haklarla devletin yeniden şekillendirildiği hallerde ortaya çıkmış belgeler olup, hiçbiri toplumsal uzlaşma metni değildir. Bilindiği üzere “Hukuk, belli bir toplumda, belli bir dönemde, yürürlükte olan ve devlet tarafından yaptırıma bağlanmış toplumsal davranış kurallarının bütünüdür” [6]. Taraflarından biri devlet olan hukuk, kamu hukuku olarak anılır ve biçimsel açıdan iç ve uluslararası kamu hukuku diye ikiye ayrılır. “Anayasa hukuku, bir iç kamu hukuku olarak, devletin temel kuruluşunu, işleyişini, iktidarın el değiştirmesini ve iktidar karşısında bireylerin özgürlüklerini inceleyen bir disiplindir. Anayasa Hukuku, öteki hukuk disiplinlerinin kaynağını oluşturan mekanizmaların kuruluşlarını da kapsamına almaktadır. Yasama, yürütme ve yargılama kuruluşlarının kaynağı Anayasa Hukukundadır [7]. [4] : On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi Ve Yirmi Altı İlçe Kurulması İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, No : 6360, Kabul tarihi 12.11.2012, http://www.memurlar.net/haber/314543/ [5] : http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/cumhurbaskani-sozcusu-ibrahim-kalin-baklayi-agzindan-cikardi-h80665.html [6] : Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku (Genel Esaslar), sayfa 2. [7] : a.g.e. sayfa 4 Sayfa 4 / 9 Anayasa Hukukunun ilk biçimsel kaynağı anayasadır ve Anayasa bir devletin temel yapısını, kuruluşunu, iktidarların devrini ve devlet iktidarı karşısında bireylerin özgürlüklerini düzenleyen, bir devletin en ideolojik belgesidir. Nitekim batı dillerinde anayasa için oluşum/kuruluş anlamına gelen “constitution” kelimesi kullanılır. Bu kelimenin anlamını yazar Demirtaş Ceyhun şöyle açıklamaktadır: “Constitution frenkçede (Batı dillerinde) bir yasa değil, Katolik Kilisesi’nin teokratik devletlerine karşı yüzyıllar boyu verilmiş kanlı mücadelelerin sonunda kurulan laik (seküler) devletlerin kuruluş sözleşmesi anlamına gelmektedir. Yani meşruiyetin kutsal güçlerden ve hanedandan alınıp Meclis’e devredildiği, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı, teokratik devletin seçeneği olarak bulunmuş devlet türünü tanımlamaktadır” [8]. Çağdaş anlamda ilk anayasa, sömürgecilere karşı verilen bağımsızlık savaşı ve 1776 yılındaki Amerikan devrimiyle kazanılan bağımsızlık sonrasında 1787’de kabul edilen Amerikan anayasasıdır. Yedi madde olarak hazırlanmış olan bu anayasaya daha sonra 27 tane ek yapılmış, ancak ilk yedi madde aynen korunmuştur. İlk ekleme 1791 yapılan insan hakları ile ilgili olandır. Görüldüğü gibi AKP ve yandaşı çevrelerce çok öykünülen ABD anayasası, bir toplumsal uzlaşmayla ve devletle birey arasındaki ilişkileri düzenlemek üzere yazılmamış, tam tersine sömürgeci İngiliz ve Fransızlara karşı savaşla kazanılan bağımsızlık sonrasında kurulan devletin yapısını ve işleyişini belirleyen bir ideoloji metni olarak “Kurucu İktidar” tarafından kaleme alınmıştır. Anayasaları kim yapar, kim değiştirir? Anayasanın yapılması herşeyden önce sistemin üzerine dayandığı ilkeleri ve temelleri oluşturma yani bir “kurma işlemi” olduğu için, Anayasaları yapan, ya da değiştiren iktidara “Kurucu İktidar” adı verilir. “Kendisinden önce varolan hiçbir anayasa hükmüne uymak zorunda olmaksızın anayasayı ilk kez, ya da yeni baştan yapan iktidara “Aslî Kurucu İktidar”, buna karşılık kendisinden önce varolan anayasanın maddi ve şekli sınırlarına uyarak değiştirme yetkisine sahip olan iktidara da “Tali Kurucu İktidar” adı verilmektedir.[9] Aslî Kurucu İktidarlar ne zaman ortaya çıkar? - - - Birincisi, Devletin ya hiç olmadığı ya da işgal, savaş gibi nedenlerle yokolmasından sonra yeniden kurulduğu zamanda ortaya çıkar. Buna en iyi örnekler 1787 Amerikan Anayasasını ve TBMM tarafından yapılan 1921 anayasasını yapan iktidarlardır. İkincisi, varolan bir ülkenin, ya da ülkedeki hukuk düzeninin bir savaş, ihtilâl veya bir hükümet darbesi yolu ile ortadan kalkması ve yeniden kurulması durumudur. II. Dünya savaşı sonrasında Almanya, İtalya, Japonya ve Fransa’da 2, 3, 4, ve 5. Cumhuriyetler anayasalarını yapan bu iktidarlardır. Üçüncüsü, bir ülkede siyasal sistemin ve ona dayalı hukuk sisteminin yıkılması, Devletin ve sistemin üzerine kurulu olduğu kurucu felsefe ve ideolojinin değişerek yeni bir kurucu felsefe, siyasal sistem ve hukuk düzeninin kurulması sırasında ortaya çıkar. Şahlık rejiminin yıkılmasından sonra İran (H. Dural’ın eklemesi) ve Sovyetler Birliği sonrası Rusya örnek olarak verilebilir[10]. Siyaset bilimci Prof. Dr. Münci Kapani ayrıca “kurulu ve “kurucu” iktidar tanımlaması yaparak aralarındaki önemli ayrıma işaret etmektedir; [8] : Demirtaş Ceyhun, Anayasa, Yasa mıdır, s. 43 [9] : Prof. Dr. Süheyl Batum, 99 Soruda Neden ve Nasıl Çağdaş bir Anayasa, sayfa 36 [10] : a.g.e., sayfa 39 Sayfa 5 / 9 “Kurulu iktidar (ki bundan özellikle devletin siyasal organları olan yasama ve yürütmeyi anlamak gerekir) kaynağını ve yetkilerini Anayasadan alır ve bu yetkileri gene Anayasa tarafından çizilmiş olan sınırlar içinde kullanır. Her istediği kanunu çıkaramaz, her istediği emri veremez. Kendisini bağlayan hukuk kuralları (anayasa kuralları) buna engel olur. Kurucu iktidar ise devletin temel hukuk düzenini yaratırken, iradesini sınırlayan üstün pozitif hukuk kuralları ile bağlı değildir. Bu bakımdan tamamen bağımsız ve sınırsız bir iradeye sahip olduğu söylenebilir.” [11] Kapani de kurucu iktidarı “Asıl Kurucu İktidar” ile “Tali Kurucu İktidar” diye ikiye ayırmaktadır. Tali (İkincil ya da değiştirici) kurucu iktidara yürürlükteki Anayasada değişiklik yapmak hakkını teslim ederken hukuki yönden tam ve mutlak bir hareket serbestisine sahip bulunmayabileceğine, iradesine bir sınır konmuş olabileceğine dikkat çekmekte ve kurulu iktidarın (siyasal iktidarın) “egemen” bir iktidar olmadığına dikkat çekmektedir[12]. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir Kurtuluş Savaşı ile kurulmuştur ve “Aslî Kurucu İktidar” o süreçte oluşmuş ve 1921 ve 1924 Anayasalarını yapmıştır. Aslî Kurucu İktidar 20 Ocak 1921 tarih ve 85 nolu kanunla kabul ettiği Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nun birinci maddesinde “Egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğunu ve idare usulünün, halkın kaderini kendisinin idare etmesine dayandığını” belirterek devlet ideolojisini belirlemiştir[13]. Aynı Aslî Kurucu İktidar, 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilân etmiş ve 1921 anayasasında yaptığı değişiklikle yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ideolojisini anayasaya kaydetmiştir[14]. Daha sonra, aynı Aslî Kurucu İktidar 1924 anayasasını hazırlayarak, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ideolojisini 8 madde halinde anayasanın Birinci Bölüm, Esas Hükümler başlığı altında daha ayrıntılı olarak belirlemiştir[15]. Bu anayasanın 102. Maddesinin son fıkrasıyla ise devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki birinci maddeye değişmezlik getirilmiştir[16]. 1961 ve 1982 anayasaları ise 1960 devrimi ve 1980 Amerikancı askerî darbeleri sonrasında “Tali Kurucu İktidar”lar tarafından yapılmıştır. Tali Kurucu İktidar, kendinden önce Aslî Kurucu İktidar [11] : M. Kapani, Politika Bilimine Giriş, Bilgi Yayınları, sayfa 63 [12] : a.g.e., sayfa 64 [13] : TEŞKİLÂTI ESASİYE KANUNU, Kanun No: 85, Kabul Tarihi: 20 Kânun-ı Sani 1337 (20 Ocak 1921) MADDE 1.- Hakimiyet bilâkaydü şart milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. [14] : Teşkilâti Esasiye Kanunun Bazi Mevaddinin Tavzihan Tadiline Dair Kanun, Kanun No: 364, Kabul Tarihi: 29.10.1339 (1923) MADDE 1.- Hâkimiyet, bilâ kaydü şart Milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekli Hükümeti, Cumhuriyettir. MADDE 2.- Türkiye Devletinin dini, Dini İslâmdır. Resmî lisanı Türkçedir. [15] : ANAYASA (1924), Kanun No ve Kanun Tarihi : 4695, 10/1/1945 BİRİNCİ BÖLÜM Esas Hükümler Madde 1- Türkiye Devleti Bir Cumhuriyettir. Madde 2- Türkiye Devleti Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Layik ve Devrimcidir. Devlet dili Türkçedir. Başkent Ankara’dır. Madde 3- Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir. Madde 4- Türk milletini ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi temsil eder ve Millet adına egemenlik hakkını yalnız o kullanır. Madde 5- Yasama yetkisi ve yürütme erki Büyük Millet Meclisinde belirir ve onda toplanır. Madde 6- Meclis, yasama yetkisini kendi kullanır. Madde 7- Meclis, yürütme yetkisini kendi seçtiği Cumhurbaşkanı ve onun tayin edeceği Bakanlar Kurulu eliyle kullanır. Meclis, Hükûmeti her vakit denetleyebilir ve düşürebilir. Madde 8- Yargı hakkı, millet adına usul ve kanuna göre bağımsız mahkemeler tarafından kullanılır. [16] : Madde 102- Anayasada değişiklik yapılması aşağıdaki şartlara bağlıdır: Değişiklik teklifinin Meclis tam üyesinin en az üçte biri tarafından imzalanması şarttır. Değişiklikler ancak tam sayısının üçte iki oy çokluğu ile kabul edilebilir. Bu kanunun, Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki birinci maddesinde değişiklik ve başkalama yapılması hiçbir türlü teklif dahi edilemez. Sayfa 6 / 9 tarafından yapılan anayasalarda belirlenmiş olan devletin ideolojisinin sınırları içinde kalarak, 9 Temmuz 1961 tarih ve 334 sayılı kanunla kabul edilen 1961 anayasasında aynı hükümleri korumuştur[17]. Ayrıca 1961 anayasasının 153’üncü maddesi ile sekiz adet “Devrim Kanunu” ve 156’ıncı maddesi ile “Başlangıç Kısmı”nın anayasaya dahil olduğu hüküm altına alınmıştır. Benzer durum, 1982 anayasası için de geçerlidir. 7 Kasım 1982 tarih ve 2709 sayılı kanunla kabul edilen 1982 Anayasası da Aslî Kurucu İktidar tarafından oluşturulan devlet ideolojisini yeni anayasada aynen korumuş, 174’üncü maddesi ile “Devrim Kanunlarını” koruma altına almış, 176’ncı madde ile “Başlangıç Kısmı”nın anayasaya dahil olduğunu belirtmiştir. Ancak 1982 Anayasası, kendinden öncekilerden farklı olarak devletin temel ideolojisini yansıtan ilk üç maddeyi değiştirilemez kılıp, koruma altına almıştır[18]. Aralarında ABD, Fransa, Norveç, İsviçre, İtalya, Portekiz, Yunanistan gibi pekçok ülkenin anayasalarında, devletin temel ideolojisi yansıtan maddelerin değiştirilemeyeceğine amir hükümler bulunmaktadır[19]. Kurulu İktidar anayasanın değişmez hükümlerini değiştirebilir mi? M. Kapani’nin yukarıda değindiğimiz “Kurulu iktidar” tanımındaki “devletin siyasal organları olan yasama ve yürütme” kaynağını ve yetkilerini Anayasadan alır ve bu yetkileri gene Anayasa tarafından çizilmiş olan sınırlar içinde kullanır. Her istediği kanunu çıkaramaz, her istediği emri veremez. Kendisini bağlayan hukuk kuralları (anayasa kuralları) buna engel olur. [17] : TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI, Kabul Tarihi: 9 Temmuz 1961 Kanun No: 334 MADDE 1.- Türkiye devleti bir Cumhuriyettir. MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir. MADDE 3.- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Resmî dil Türkçedir. Başkent Ankara'dır. MADDE 4.- Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milletinindir. Millet, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir suretle belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılmaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz. MADDE 5.- Yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez. MADDE 6.- Yürütme görevi, kanunlar çerçevesinde, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirilir. MADDE 7.- Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır. MADDE 8.- Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz. Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve kişileri bağlıyan temel hukuk kurallarıdır. MADDE 9.- Devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki Anayasa hükmü değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. [18] : 1982 TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI, Kanun No. : 2709, Kabul Tarihi : 7.11.1982 BİRİNCİ KISIM - Genel Esaslar I. Devletin şekli MADDE 1. – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. II. Cumhuriyetin nitelikleri MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir. III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti MADDE 3. – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır. IV. Değiştirilemeyecek hükümler MADDE 4. – Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. [19] : Bakınız: Prof.Dr. Süheyl Batum, 99 Soruda Neden ve Nasıl Çağdaş bir Anayasa, sayfa 163-164 Sayfa 7 / 9 TBMM’nin oluşturan milletvekilleri, yürürlükteki anayasanın sağladığı meşru seçimlerle seçilirler. Bu milletvekilleri, kendilerinin seçilmesini sağlayan mevcut anayasayı ortadan kaldıracak “yeni anayasa” bir anayasa yapamazlar. Çünkü yürürlükteki anayasanın 81. Maddesine[20] göre yemin ederken “ …. Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.” derler. Eğer yürürlükteki anayasaya göre seçilip, sadakattan ayrılmayacakları, seçilmelerini sağlayan anayasayı ortadan kaldıracak yeni anayasa yaparlarsa bu milletvekillerinin “namus ve şerefleri” ne olacaktır? Yürürlükteki anayasaya göre oluşan TBMM’nin yetki ve görevlerinin sayıldığı anayasanın 87. Maddesinde[21] “anayasa veya yeni anayasa yapma” görev ve yetkisi yoktur. Ancak, eğer kurulu iktidar, yani TBMM’nde temsil edilen AKP+HDP(=PKK) ortaklaşa olarak (CHP’nin de gizli oylamadaki örtülü desteğiyle) yazımızın başlarında belirttiğimiz gibi, önce anayasanın değişmezlik maddesini (4’üncü madde) değiştirip/kaldırıp sonra korumasız kalan ilk üç maddede değişiklik yaparsa ne olur? Böyle bir eylem, anayasa yasaklarını aşmaya yönelik bir “anayasaya karşı hile” olarak kabul edilir. Seçmen çoğunluğunun temsilcileri tarafından böyle bir yola tevessül edilmesi, Aslî Kurucu İktidar tarafından konulmuş olan anayasal temelleri sahiplenen azınlığın haklarının gaspı anlamına geleceğinden, her türlü demokratik yaklaşıma aykırı ve demokrasiyle bağdaşmaz bir durumdur. Böyle bir durum, 2008 yılında AKP tarafından kısaca “türbana özgürlük” amacıyla anayasanın 10. ve 42. maddelerinde değişiklik yapan 9.2.2008 tarih ve 5735 sayılı anayasa değişiklik kanununun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi sırasında ayrıntılı olarak ele alınmış, getirilen değişiklerin Anayasanın 4. maddesine göre değiştirilmesi teklif edilemeyecek olan 2. maddesine aykırı olduğu tespit edilmiş ve 5735 sayılı anayasa değişiklik kanunu iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi iptal kararında “Anayasa’nın 175. maddesine göre Anayasayı değiştirme yetkisi TBMM’ne tanınmıştır. Kaynağı Anayasa olan bu yetkinin Anayasa’nın öngördüğü yöntemlerle ve Anayasaya uygun olarak kullanılacağı kuşkusuzdur. Yasama organı bu yetkisini 175. maddede belirtilen yöntemle kullanırken, yetkinin herşeyden önce aslî kurucu iktidar tarafından kullanılmasına izin verilen bir yetki olması gerektiği açıktır. Anayasa değişikliklerinin yukarıda belirtilen Anayasa normlarının bütünlüğünden doğan ve Anayasanın ilk üç maddesinde somutlaşan temel tercihe uygun olması gerekir. Bu çerçevede Anayasa’nın yetki normu olan 175. maddesi, bu yetkinin sınırını çizen 4. maddesi ve bu sınırların dışına taşan yetki kullanımının hukuksal müeyyidesini belirleme yetkisini öngören 148. maddesinin birlikte değerlendirilmesi zorunludur. Teklif edilebilir olmayan bir Anayasa değişikliğinin 148. maddenin ikinci fıkrasında öngörülen teklif çoğunluğu koşulunu yerine getirmiş olması, hukuken geçersiz nitelikteki bir yasama tasarrufunun sırf sayısal çokluğun gücüyle etkin kılınmasının gerekçesi olamaz. Zira kurulu iktidar olan yasama [20] : MADDE 81.– Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, göreve başlarken aşağıdaki şekilde andiçerler : “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.” [21] : II. Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri A. Genel olarak MADDE 87.–(Değişik: 3.10.2001-4709/28 md.; 7.5.2004-5170/6 md.) Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; Bakanlar Kurulunu ve bakanları denetlemek; Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek; bütçe ve kesinhesap kanun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilânına karar vermek; milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilânına ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve görevleri yerine getirmektir. Sayfa 8 / 9 organının işlem ve eylemlerinin geçerliliği, aslî kurucu iktidarın öngördüğü anayasal sınırlar içinde kalması koşuluna bağlıdır.” denilmektedir[22]. Anayasa Mahkemesinin bu kararı anayasa hukuku açısından çok önemli olup, TBMM’ni de bağlar. Bu karara göre, anayasanın 175. Maddesi çerçevesinde (5, 6, 7, 9, 14, 24, 28, 42, 58, 59, 62, 66, 67, 68, 69, 70, 72, 76, 81, 90, 92, 101, 103, 104, 118, 130, 132, 134, 136, 174, 175, 176) sayılı maddelerde yapılabilecek olan anayasa değişiklikleri, hiçbir şekilde anayasanın ilk üç maddesine aykırı olamaz. Devletimizin “aslî kurucu iktidarı” olan Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının belirledikleri ve daha sonraki 1961 ve 1982 anayasalarını yapan “talî kurucu iktidarlar”ın değiştirmedikleri “devletimizin temel ideolojisi”nin tanımlandığı yürürlükteki anayasamızın ilk üç maddesi ile bunları koruyan 4. maddesini değiştirmeye kalkışmak bir DARBEdir. Bu eylem, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 309. Maddesinde belirlenmiş “anayasayı ihlâl” suçunu oluşturur. Direnme hakkı Bütün bu hukukî gerçeklere karşın AKP, 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra TBMM’nde sahip olduğu çoğunluk ve HDP(=PKK) ve (CHP’nin de gizli oylamadaki örtülü desteğiyle) işbirliğiyle, anayasanın önce 4’üncü ve sonra 2, 3, 174 ve 176’ıncı maddelerinde Aslî ve Talî Kurucu İktidarlar tarafından konulmuş olan değiştirilemez maddelerini değiştirirse; anayasanın Başlangıç Kısmının son fıkrasına göre “demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi edilmiş” olan anayasayı korumak ve Aslî ve Talî Kurucu İktidarlar tarafından devletin temel felsefesini oluşturan anayasanın değiştirilemez maddelerini savunmak için, bu maddeleri sahiplenen Türk vatandaşların “DİRENME HAKKI” doğar. Nitekim bu husus, TBMM Anayasa ve Adalet Komisyonu üyesi on CHP milletvekili 26 Ocak 2011 tarihinde yayınladıkları bir bildiriyle halkın meşru direnme hakkı şeklinde dile getirilmiştir. Prof. Dr. Muammer Aksoy, 1958 yılında Forum Dergisinin 15 Ağustos 1958 tarihli 106 ve 1 Eylül 1958 tarihli 107. sayılarında yayınlanan “Milletlerin İsyan ve İhtilâl Hakkı’na dair” isimli makalesinde zulme karşı direnme hakkının doğabileceği durumu belirterek, “hükümet veya Devlet Şefinin vatandaş hak ve hürriyetlerini sistemli olarak ihlal etmesi halinde, ona karşı koymanın uygun bulunması, mantıkî bir zorunluluk ifade eder. İktidarlar hukuka bağlı kalmazlarsa, zulüm etmiş olurlar. Tanınmış Devlet adamı Hermann Rausching’in dediği gibi ‘kuvvet ve keyfilik yoluna sapılması, yalnız bir azınlığın zora başvurarak ihtilâlle devlet gücünü ele geçirmesi halinde değil, aynı zamanda meşru biçimde iktidara gelen yasama veya icra kuvvetinin, açık yahut gizli bir darbe ile veya hukuka aykırı kanunların yardımı ile bir zalim haline gelmesi durumunda da bahis konusudur.” demektedir[23]. [22] : ANAYASA MAHKEMESİ KARARI, Esas Sayısı : 2008/16, Karar Sayısı : 2008/116, Karar Günü : 5.6.2008, R.G. Tarih-Sayı :22.10.200827032, http://www.anayasa.gov.tr/index.php?l=manage_karar&ref=show&action=karar&id=2608&content= [23] : Prof.Dr. Muammer Aksoy, Milletlerin “İsyan ve İhtilâl Hakkı”na dair, Teori Dergisi sayı 255, Nisan 2011, sayfa 11 Sayfa 9 / 9