ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet! İSCİ KARDESLİĞİ .. . www.iscikardesligi.org İŞÇİ KARDEŞLİĞİ PARTİSİ’NİN MERKEZİ GAZETESİDİR Sayı 52 • Nisan 2011 • 1 TL mazluma dini, milliyeti sorulmaz! Yüzde 10 Seçim Barajı Yetmedi Bağımsız Adaylık için Başvuru Ücreti 8 Bin TL’ye Yükseltildi! DEMOKRASI YOKSA OY DA YOK 12 HAZİRAN SEÇİMLERİ E MEŞRU DEĞİLDİR! IM Ç E S 0 %1 A S R A V I BARAJ SI A R K O DEM R U T K O Y İşçi Kardeşliği Partisi (İKP) Merkez Yürütme Kurulu BU SEÇİMLERİ REDDEDELİM! ÇÖZÜM: Mevcut her partinin eşit imkânlarla katılacağı bir KURUCU MECLİS seçimidir! ğer, ABD emperyalizminin yerli işbirlikçileriyle birlikte TSK’ya emir komuta zinciri içinde Türkiye işçi sınıfının o günkü kazanımlarını yok etmek için yaptırttığı 12 Eylül 1980 askeri darbesinden bugüne ne kaldığı sorusunu kendi kendimize soracak olursak kesinlikle şu cevabı vermeliyiz: Yüzde 10 seçim Barajı! Evet bu cevapta şaşılacak hiçbir yan yok, çünkü yüzde 10 seçim barajı neredeyse 30’a yakın yıldır sürüyor ve 1980 öncesinin bugüne göre çok daha “demokratik” Türkiyesinin örgütlü sınıf mücadelesi koşullarına geri dönmeyi engelleme barajı. Yani aslında 12 Eylül rejiminden hesap sormak isteyen herkes önce bu baraja saldırmak zorundadır. Kenan Evren’in şahsından hesap sormak bunun yanında hiç kalır. Ancak yüzde 10 seçim barajını yıkarsanız 12 Eylülle gerçekten hesaplaşmış olursunuz. Yüzde 10 Seçim barajı demokrasiye barajdır. Bir an evvel yıkılmalıdır. Yıkılması 12 Haziran seçimlerinin reddedilmesiyle mümkündür. devamı sayfa 2’de GÜNCEL DİSİPLİN başyazının devamı 12 Eylül’ün muhatabı Türkiye İşçi Sınıfıdır 12 Eylül 1980 emperyalizmin ve onun yerli işbirlikçilerinin Türkiye işçi sınıfına karşı yürüttükleri bir sınıf mücadelesidir. 12 Eylül’ün muhatabı çeşitli sol gruplar değil işçi sınıfının kendisidir. Patronlar işçi sınıfının kazanımlarına saldırırken ister istemez onun yandaşlarına da saldırmışlardır. Hepsi bu. Ama esas darbe işçi sınıfına vurulmuştur: Onun sendikaları yok edilmiş, grev ve toplu sözleşme imkânları neredeyse tamamen ortadan kaldırılmış, işyerleri özelleştirilmiştir. İşçi sınıfı eğer 12 Eylül öncesi ücretlerini bugün alabiliyor olsaydı bugünkü satın alma gücü en az şimdi varolanın 4 ya da 5 katı olurdu. Dolayısıyla 12 Eylülle hesaplaşmak önce Türkiye işçi sınıfının işidir. AKP’nin ve onun çanak yalayıcılarının 12 Eylülle hesaplaşmak gibi bir dertleri olmadığı referandumdan önce de belliydi, ama çoğunluğa anlatılamadı. Şimdi seçimler reddedilerek anlatılmalıdır. Türk milliyetçiliğinin şaha kalktığı bölgelerin oylarıyla kazanılan referandumdan nasıl olurdu da “demokratikleşme” çıkardı? Tabii ki ortaya “vesayet rejimi”nden bile daha gerici bir uygulama çıktı. AKP de diğer patron partileri de 12 Eylülcüdür! Yüzde 10 seçim barajının hararetli savunucusu AKP, Özal geleneğinin sürdürücüsü olduğunu haykırıyor. Özal yüzde 10 seçim barajını sonuna kadar savunan bir 12 Eylülcüdür. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan da sıkı bir 12 Eylülcüdür. Aynı durum CHP ve MHP için de geçerlidir. Bütün patron partileri işçi sınıfının haklarının budanması için 12 Eylül’e yaslanmışlardır. 12 Eylülcülük herşeyden önce emperyalizm yalakalığı demektir ve sınıf mücadelesinde büyük patronların tarafı olmaktır. 12 Eylül, sınıf mücadelesinde emperyalizmin onun Türkiye’deki işbirlikçilerinin yanında yer almaktır. ...Ve işte bu yüzden de Libya’ya müdahale konusunda hepsi emperyalizmin safında yer almışlardır Yüzde 10 seçim barajını savunanlar (AKP, CHP, MHP) emperyalizmin Libya’ya müdahalesine derhal yeşil ışık yakmışlar ve onların yüzünden Türkiye de Akdenizde emperyalist korsanların peşine takılmıştır. Dolayısıyla yüzde 10 seçim barajı aslında diğerleri gibi bir seçim sistemi olarak görülemez. Yüzde 10 seçim barajı bütün örneklerinin gösterdiği gibi Türkiye’de patronların ve emperya- lizmin yürüttüğü sınıf mücadelesinin en kuvvetli aracıdır. Bu barajın tamamen ortadan kaldırılması demokrasinin önündeki barajın yıkılması dolayısıyla işçi sınıfının mücadelesinin önünün açılmasıdır. İKP referandumdan önce söylemişti İşçi Kardeşliği Partisi olarak referandumdan önce yaptığımız açıklamada seçimlerden sonra AKP ile CHP’nin kafa kafaya verip Avrupa Birliğinin direktifleri doğrultusunda yeni bir anayasa yapacaklarını veya böyle bir anayasada uzlaşacaklarını ifade etmiştik. Gelişmeler bunun böyle olacağını ayan beyan gösteriyor. İşte sırf bu yüzden bile yüzde 10 seçim barajının nasıl antidemokratik bir işlev göreceği anlaşılıyor. Dolayısıyla bu anti-demokratik seçim sisteminin yerine yüzde 0 barajla, mevcut bütün partilerin katılabileceği, herkese eşit propaganda imkânının sunulacağı, bütün tutuklu ve hükümlülerin aday olacağı bir egemen kurucu meclis seçimini gerçekleştirmek için 12 Haziran gerici seçimlerini gayrı meşru ilân ederek reddetmeliyiz. Çünkü bu sistemle yapılan seçimler, yüzde 10’luk seçim barajı oy hırsızlığına ( kimse kendi tuttuğu partiye oy veremiyor!) bir de 8 bin TL’lik bağımsız aday başvuru ücreti kepazeliği (geçen seçimde 460 bin TL idi) eklendiğinde terazinin bir kefesinin nasıl büyük patronlar ve emperyalizmden yana ağır bastırıldığını alenen göstermektedir. Dünyamızın Geleceği Yahut Fukuşima! K Partili arkadaşımız, can dostumuz sevgili yoldaşımız RIFAT UCUR’u kaybettik. Ailesinin, partidaşlarının yoldaşlarının, sevenlerinin başı sağ olsun. O’nu hep birlikte yıldızlara uğurladık. İşçi kardeşliği Sayı:52 • Nisan 2011 Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: İşçi Kardeşliği Partisi adına Engin Bodur Yönetim Yeri: İKP Genel Merkezi Öncebeci Mh. İncesu Cd. Doğan Apt. 7/B Çankaya/Ankara Tel: (312) 430 32 68 İstanbul İl Merkezi: Rasimpaşa Mh. Nüzhet Efen­di Sk. No: 36/5 Kadıköy Tel/Faks: (216) 700 16 30 2 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ Eskişehir İl Merkezi: Cumhuriye Mh. Porsuk Bulvarı, Dilem Sk. Çağlayan İş Merkezi, Kat 5, No: 47/d İnternet: http://www.ikp.org.tr [email protected] Hesap No: PTT Posta Çeki: 1051319 ING Bank, Soğanlık Şubesi: TR63 0009 9008 4616 8400 1000 0 Baskı: Ofis Matbaa Yayın Kağıt Sanayii Ltd. Davutpaşa Kışla Cd. Güven Sanayi Sitesi No: 388 Topkapı/ İstanbul Tel: (212) 576 47 15 apitalist sömürü sistemi insanlığın sonunu hazırlıyor. Dünyanın en gelişmiş ekonomilerinden biri olan Japonya’da yaşanan nükleer felaket bunu bir kere daha gösterdi. İnsan hayatını değil kar hırsını temel alan bir ekonomik sistemde insanlık her an yok edilme tehdidi altındadır. En İleri Teknoloji Üreticisi Japonya Da Sınıfta Kaldı Doğal nedenlerle meydana gelen 8.9’luk deprem ve beraberindeki tsunami sonucunda Japonya’da ölü ve kayıpların sayısı neredeyse 50 bine ulaştı. En ileri teknolojiye sahip olmakla, depreme dayanıklı konutlarıyla övünen Japonya bile bu faciada sınıfta kalmıştır. Daha da önemlisi dünyanın en büyük teknoloji ihracatçısı olan Japonya’nın Fukuşima Daiçi Nükleer Santralinde meydana gelen patlamanın yaratacağı trajik sonuçlardır. Dünyanın geri kalanına örnek gösterilen teknolojik gelişkinliğin olduğu bir ülkede bile santraldeki güvenlik önlemlerinin yetersiz kalması, -çok pahalı olduğu için olsa gerek- santralin bakımının düzenli yapılmaması ile Japonya ikinci kez sınıfta kalmıştır. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Santral yetkilileri “biz olası bir tsunamide dalga yüksekliğini 5 metre olarak tahmin etmiştik ama 6 metreyi aşan dalgalar oluştu” demesi sınıfta kalmanın ilk ağızdan kabul edilmiş olması anlamına gelir. Santraldeki söndürme henüz so- nuçlanmış değildir. Mevcut durumda bile binlerce insan radyasyon tehdidi altındayken, daha korkunç sonuçların meydana gelmesi de olasıdır. Bu felaketin kesin bilançosunu sonraki yıllarda daha net göreceğiz. Diğer yandan ekonomik bilançosu da oldukça ağırdır. Zaten krizde olan dünya emperyalist sisteminin krizi Japonya’daki deprem ve patlama sonucunda daha da derinleşecektir. Yani önümüzdeki dönemde işsizlik, yoksulluk, temel ihtiyaç maddelerine ulaşmadaki sıkıntılarımız daha da artacak. Bize Birşey Olmaz! Tam da dünyanın nükleer santrallerin yarattığı-yaratacağı trajik sonuçları tartıştığı bir dönemde Türkiye hükümeti ülkemizde yeni santrallerin kurulması için anlaşmalar yaptı. Rusya ile Akkuyu Nükleer Santralinin açılması için imza atan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ülkemizin ve bölgemizin olası bir felaketine imza atmıştır. Bu konudaki bütün itirazlara kulak tıkayan hükümet “inadım inat” diyor. Bu yatırımlardan milyarlarca dolar kazanacak olan Nükleer Santral lobilerinin desteğini alan başbakan ve bürokratları utanmadan tv’lerde, gazetelerde nükleer santralin nimetlerinden dem vuruyorlar. Dünyanın en ileri teknolojisine sahip olan ülkesinin bile sonuçlarına önlem alamadığı bir teknolojiyi Türkiye’de üretecekmişiz! devamı sayfa 3’te DİSİPLİN GÜNCEL Oysa ki Tayyip Erdoğan’ın nükleer enerji konusundaki bilgisi evlerimizde kullandığımız tüp gaz ile termik santraldeki patlamayı bir tutacak kadardır! “İnsan hayatını önemseyen”, her fırsata ölenler için “göz yaşı döken” başbakan insanlığın toptan ölümüne yol açabilecek bir projenin yılmaz savunucusu oluyor. Olası bir felakette onbinlerce insanın gözyaşlarını ne kadar umursadığını gösteriyor. Depremin yaşandığı günlerde hep “aynı büyüklükteki deprem bizde olsa sonuçları nasıl olurdu?” sorusunu tartıştık. Evet, Marmara depreminin boyutu ve yaşadığımız trajediyi düşündüğümüzde sonuçlarını düşünmek bile istemeyiz. Kaldı ki nükleer bir felaket için deprem ya da tsunami olması da şart değilken! Bu Dünya Bizim! Kardeşler, bizim gidecek başka bir dünyamız yok. Her kıtlık döneminde aç kalacak olan biziz, her felakette ölen ve ölecek olan biziz. Dünyanın her bölgesinde Fukuşima nükleer santrallerinden daha çok var. En gelişmiş teknolojinin Japonya’da olduğunu (enerji Bakanı Taner YILDIZ Sinop’a kurulacak olan termik santralin Japonlara ihale edileceğini bu gerekçeyle açıklamıştı) kabul edersek diğer ülkelerde daha geri teknolojiyle çalıştırılan santrallerin güvenliğini siz düşünün! Hele de insan hayatının hiçbir değer taşımadığı kapitalist sistem altında dünyamız büyük bir tehlike altındadır. Bir kez daha açığa çıkmıştır ki kapitalist sömürü sistemini yıkmadıkça dünyamızın Sağlık çalışanları güvenceli iş, güvenceli gelecek ve ücretsiz sağlık hakkı için 13 Mart’ta Ankara’daydı Ö zelleştirmeci AKP hükümeti, Washington ve Brüksel’den gelen tüm talimatları dört dörtlük yerine getiriyor. Kamu işletmelerini ve onun örgütlü işçilerini imha etme politikasının ardından, şimdi de uzun zamandır sürdürdüğü sağlıkta özelleştirme politikalarını sertleştiriyor. Sağlıkta yemekhane, temizlik ve bilgi işlem hizmetlerinin taşeronlaştırılmasıyla başlayan süreç, sağlık hizmetinin tamamının taşeronlaştırılması adımlarıyla devam ediyor. Sağlık çalışanlarından önce hemşireler, yardımcı sağlık personelleri sözleşmeli hale getirildi, şimdi doktorlar ve tüm kadrolu memurlar sözleşmeli işçi olmaya zorlanıyor. Hastaneler birer genelgeyle kapatılıyor, üniversite hastaneleri bir genelgeyle eğitim araştırma hastaneleri statüsüne geçiriliyor. Uygulandığı tüm örneklerde başarısızlıkla sonuçlanmış aile hekimliği yeni bölgelerde de uygulamaya sokuluyor, hekimler sözleşmeli personel ve hatta küçük işletmeci pozisyonuna zorlanıyor. Sağlık hizmeti bir ekip hizmetidir Doktoru, hemşiresi, laborantı, yardımcı sağlık personeli vd. birbiriyle uyum içinde ve dayanışmayla çalışması gereken meslek gruplarıdır. Oysa rekabetçi kapitalist akıl, performansa dayalı ücretlendirme sistemiyle; 4/B, 4/C, 4924 ve “vekil” adı altındaki çalıştırma biçimleriyle bu meslek gruplarını birbirine kırdırıyor yani ortak mücadeleyi baltalıyor. Dikkat ve özen isteyen sağlık hizmeti; asistan hekimler, hemşireler ve sağlık memurları 33 saat kesintisiz ve uykusuz nöbete zorlanarak sürdürülüyor. Özel hastanelerde çalışan hekim ve sağlık çalışanları düşük ücretlere, günlük 10–11 saat çalışma koşullarında hizmet veriyor. Bütün bu koşullar karşısında 20 bin sağlık çalışanı güvenceli, kalıcı ve insanca çalışma koşullarında, yaşamını insanca sürdürebileceği ücret ve özlük hakları talebiyle, hükümetin birbirine kırdırma çabalarına karşı bir arada “çok ses, tek yürekle” Ankara Sıhhiye Meydan’ındaydılar. Emperyalistlerin Cezayir’e dair planları ne? Ortadoğu coğrafyasında emperyalistEnternasyoler ve emperyalizm karşıtları arasındaki nalist ve bağımsız çelişkiler keskinleşiyor. Devrimci ve karbir işçi partisi olan şı-devrimci güçlerin çatışmalarını bizdeki Cezayir İşçi Partisi patronlar ve patroncular kaygıyla izliyorlar. (PT) 1990 yılında Zira sınıf çıkarlarının emperyalizmin çıkarkuruldu ve 1991 larıyla ortak olduğunu biliyorlar; emperyılında ILC’nin yalizme karşı kazanılan her zaferin dalga kurucuları arasında dalga yayıldığını görüyorlar, bu dalgaların yer aldı. 2007 genel altında boğulmaktan korkuyorlar. seçimlerinden beri Gelişmelerin hızlandığı bu süreçte, PT’nin parlamenTürkiye halklarının da içinde yaşadıkları toda 26 sandalyelik Ortadoğu coğrafyasındaki gelişmeleri takip bir grubu var, yerel etmesi, bunları doğru tahlil etmesi ve bu sümeclislerdeyse 1132 reçlere etkili müdahale yolları araması şart. belediye ve il temBu ise patronlara ait medya kuruluşlarının silcisi bulunuyor. verdiği bilgilerle ve onların yorumlarıyla yetinmekle mümkün olamaz. Bu yüzden, PT'nin genel başkanı Louisa Hanoune, 2004 başkanlık üyesi olduğumuz İşçilerin ve Halkların Uluslaseçimlerinde ülkenin ilk kadın başkan adayı oldu. rarası Bağlantı Komitesi’ne (ILC) üye diğer işçi örgütleriyle sürekli irtibat halindeyiz. Aşağıda, gücü bulmak niyetiyle Avrupa’dan sökülüp Cezayir’e diCezayir’deki ILC üyelerinin bilgilendirmeleri ışığında kilen fabrikalarda yoğun sömürü koşullarında çalıştırhazırladığımız kısa raporu sunuyoruz. mak istiyorlar. IMF Cezayir Gençliğine Savaş İlan Etti IMF Cezayir hükümetini maaş artışlarını iptal etmeye, yabancı yatırımı teşvik etmeye ve bankaları özelleştirmeye zorluyor. Bilhassa, hükümetin kamu emekçilerine verdiği yüzde 25’lik zam karşısında kudurmuş durumdalar. Ayrıca, yabancı sermayeyi denetlemek için 2009 yılında uygulamaya konulan yatırıma ve ticarete dair düzenlemelerin kaldırılmasını talep ediyorlar. Eğer yabancı sermayenin önü açılmazsa, ülkedeki işsizlik sorunu halledilemez diyorlar. IMF Cezayir hükümetinden, Ben Ali ve Mübarek’in yaptığını yapmasını istiyor. Genç mezunları, ucuz iş Bu saldırı karşısında Cezayir İşçi Partisi (PT) halk meclisleri kurulmasını öneriyor. Bu meclisler ile ülkenin dört bir yanına yayılan eylem ve grevlerde dile getirilen taleplerin güçlü bir şekilde savunulması hedefleniyor. Üniversite Öğrencileri Diplomalarını Korumak İçin Mücadele Ediyorlar Cezayir’deki üniversite öğrencileri, Türkiye’deki öğrencilerin boğuşmaya başladığı illetin bir benzeri karşısında ayaklanıyorlar. Adına LMD (Lisans-MastırDoktora) sistemi denilen uygulamayla üniversite diplo- maları parçalanıyor ve değersiz hale getiriliyor. Avrupa Birliği ile yapılan anlaşmaları takiben uygulamaya konulmasına karşı birçok kampüste ve sokaklarda protesto gösterileri düzenleniyor.Bu eylemler hakkında, Devrimci Gençlik Örgütü’nden bir hukuk öğrencisi PT’nin düzenlediği toplantıda şunları söyledi: “Bu özünde kapitalist sisteme ve çokuluslu şirketlere karşı bir başkaldırı. Geleneksel üniversite sisteminin ve milli diploma uygulamasının parçalanması, emperyalizmin ulusal egemenliğe saldırısının bir parçası. Bizim mücadelemiz halkın mücadelesi, bu mücadele ulusal egemenlik mücadelesi.” Turuncu Devrim Girişimleri Cezayir’deki toplumsal rahatsızlıklar emperyalizm yanlısı gruplar tarafından kullanılmaya çalışılıyor. Kendisine Demokratik Değişim için Milli Koordinasyon (CNCD) diyen ve Said Sadi’nin önderliğindeki Kültür ve Demokrasi Hareketi’nin (RCD) bir uzantısı olan grup, sözde “demokratik taleplerle” emperyalist ülkeleri Cezayir’e müdahale etmeye çağırıyor. 1992’de ilan edilen olağanüstü hal ve sonrasındaki yasama sürecini destekleyen, İsrail yanlısı ve NATO şakşakçısı RCD’nin demokrasi yalanlarıyla sesini yükseltmesi akla emperyalist güçlerin desteğiyle gerçekleşen “Turuncu Devrimleri” akla getiriyor. CNCD ve RCD, dış müdahale çağrısı yaptığı gerekçesiyle engellenen eylemleriyle yeniden gündeme geldi. Elbette, başta Fransız olmak üzere dış basın bunu “Cezayir’de Kıyamet!” çığlıklarıyla duyurdu. Fransız ve Amerikan hükümetleri, insan hakları ve demokrasi ihlallerinin karşısında olduklarını açıkladılar. İşçi Partisi, yetkilileri bu eylemi engellememeye çağırdı. Amacı Cezayir dışındaki kuvvetler tarafından belirlenen bu tip sağcı eylemlere, Cezayir halkının zaten katılmayacağı dile getirildi. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 3 ULUSLA DİSİP Mısır devrimi Mısır’da Halk Ayaklanmasının Kronolojisi 26 Ocak tehlikede A merikan emperyalizmi tüm bölgede yaşanan halk hareketlerinden korkarak- Mısır’daki halk ayaklanmasını kanlı elleriyle doğrudan boğmak yerine, şimdilik yerli işbirlikçilerinin yardımıyla amaçlarından saptırmaya çalışmayı tercih ediyor. Mısır Yüksek Askeri Konsey’i devrimin önündeki en büyük engellerden biridir. Mübarek rejimine karşı eylemlerin başladığı günden bu yana hiçbir olayın öncüsü olmadığı halde öyle gösterilmeye çalışıldı. Hiçbir zaman Mübarek’e “görevini bırak, git” demedi. Mübarek’in görevi bırakacağını ilk kez bir CIA yetkilisi duyurdu. Mübarek’in develi, elleri palalı adamları Tahrir Meydanı’ndaki muhaliflere saldırdığında, olan biteni sadece izledi. ABD senatosunda alınan kararları uygulamakla yetinen Yüksek Askeri Konsey’den zaten aksini beklemek aptallık olurdu. Çünkü ABD’nin her yıl 1.3 milyar dolarlık askeri yardımla ödüllendirdiği Yüksek Askeri Konsey, Amerikan emperyalizmine ekonomik ve dolayısıyla politik olarak göbeğinden bağımlıdır. Yüksek Askeri Konsey’in bölgesel ve uluslararası bütün anlaşmalara sadık olduğunu açıklaması, bu bağımlılığın açık kanıtı değildir de nedir? Konsey’in sadakatini açıkladığı bölgesel antlaşmalar içinde 1979’da Siyonist İsrail devletini resmen tanıdığı antlaşma da vardır. Bu da Yüksek Askeri Konsey’in, Siyonist İsrail devletinin başta Filistinlilere olmak üzere Ortadoğu’nun mazlum milletlerine ettiği zulme, bugüne kadar göz yumduğu gibi, bundan sonra da eskisi gibi göz yumacağı anlamına gelir. Bununla bağlantılı olarak, devrimi rayından çıkarmaya çalışan emperyalizmin Mısır halkına “seçenek” olarak sunduğu bir engel daha var. Amerikan emperyalizmi yüzü Batıya dönük, ılımlı İslamcı AKP hükümeti benzeri bir hükümet modeliyle, Türkiye’de olduğu gibi Mısır’da da “kayıtsız, şartsız millete ait olması gereken ulusal egemenliği” Washington ve Brüksel’e teslim etmeyi planlıyor. Derhal egemenliği kayıtsız, şartsız Mısır halkına devredecek Egemen Kurucu Meclis seçimleri yapılmalıdır. ABD, Avrupa Birliği, AKP hükümeti ellerinizi Mısır’dan ve Tunus’tan çekin. Halkların kendi kaderlerini tayin haklarına saygı duyun. 4 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ ri Konsey, Mısır’ın ve Mısır halkının istikrarının yanı sıra üretimin sürekliliğini sağlamak için, bütün vatandaşlara, profesyonel sendikalara ve işçi sendikalarına, uzun bir süredir yaşadıklarını unutmadan, görevlerini yerine getirmeleri çağrısı yaptı. • Mısır halkı, yeni askeri yönetimden daha iyi yaşam koşulları talep etti: “Maaşlarımız çok düşük, hiçbir teşvik yok, sağlık sigortamız bile yok.” • Yıllardır maaşlarına zam yapılmadığını belirten yüzlerce polis de Tahrir Meydanı’ndaki protestoculara destek verdi. • Adliye sarayı önünde toplanan ve rejim karşıtı sloganlar atan kalabalığa polis bir süre sonra sert bir şekilde müdahale etti. 500 kişi tutuklandı. Mübarek’in posterleri yakıldı. 28 Ocak • Mısır’da cuma namazı sonrası başlayan ve 30 yıllık Hüsnü Mübarek yönetimine karşı isyana dönüşen gösteriler sonrası ülkede sokağa çıkma yasağı ilan edildi. • Gündüz saatlerinde şiddetli çatışmaların yaşandığı sokaklarda tanklar ve askerler konuşlanırken halkın büyük bölümü yasağa uymadı. • Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in Ulusal Demokrasi Partisi merkezi ateşe verildi. 3 Mart Mısır’ın devrik lideri Hüsnü Mübarek’in giderayak atadığı Başbakan Ahmet Şefik istifa etti. Yönetimdeki Yüksek Askeri Konsey, eski ulaştırma bakanı İsam Şerif ’i yeni bir hükümet kurmakla görevlendirdi. 30 Ocak • Mısır işçi hareketinin temsilcileri bir basın toplantısı düzenleyerek, Bağımsız Mısır İşçi Sendikaları Federasyonu’nun kurulduğunu açıkladı. 7 Mart 9 Şubat 2 Şubat'ta aralarında polislerin de olduğu Mübarek • Ahmet Şefik’in is• Protesto gösterileri tüm yanlıları, Tahrir Meydanı'nda direnen halkın üzerine ülkeye yayılırken, binlerce tekstil, develer ve atlarla yürüdü ve ateş açtı. Saldırıda üç tifasının ardından İsam Şeref gösterici öldü, 600'ü aşkın kişi yaralandı. önderliğinde kurulan yeni hüçelik ve telekomünikasyon çalışa- nı iş bırakma ve işyerlerinde oturma eylemi yaparak çalışma koşullarının iyileştirilmesini ve ücret atışı talep ettiler. Süveyş Kanalı’nın 3 bin çalışanı ve Port Said donanmasında çalışan 6 bin işçi iş bırakarak eylemlere katıldı. Kamu çalışanları, üniversite profesörleri ücret artışı talep ederek gösterilere katıldılar. 10 Şubat • Mübarek karşıtlarının sayısı hızla arttı. Doktorlar, hemşireler hastanelerini, toplu taşıma yapan araç sürücüleri otobüslerini, avukatlar davalarını bırakarak Tahrir Meydanı’na akın etti. Askeri teçhizat üreten bazı fabrika çalışanları da işlerini bırakarak eylemcilerin arasına katıldı. • Amerikan istihbarat teşkilatı CIA Başkanı Leon Panetta Mübarek’in görevi bırakacağını açıkladı. 11 Şubat • Cuma gününü “Gazap Günü” ilan eden Mısır halkı ülkenin dört bir yanından sokaklara dökülerek Tahrir Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti. • 6 Nisan Gençlik Hareketi Facebook gibi sosyal paylaşım sitelerinden, “Mübarek’i devirmek için genel grevin gerekli olduğunu, grevin Demokratik İşçi Komiteleri’nin önderliğinde gerçekleştirilmesi gerektiğini, askerlerden ve teknokratlardan değil halkın seçtiği temsilcilerden oluşan bir Kurucu Meclis’ in acilen oluşturulması gerektiğini” duyurdu. • Meydanın girişinde 15 resmi ve özel paralı asker silahlarını bırakarak göstericilerin arasına katıldı. • Yüksek Askeri Konsey, anayasal reformların yapılacağını, serbest seçimlerin düzenleneceğini, gösteriye katılan hiç kimsenin kovuşturulmayacağını açıklayarak, göstericilere evlerine dönme çağrısı yaptı. • 18 gün süren hükümet karşıtı gösterilerin ardından Mübarek, akşama doğru yardımcısı Ömer Süleyman aracılığıyla istifa ettiğini ve yetkilerini Yüksek Askeri Konsey’e bıraktığını duyurdu. 12 Şubat • Yüksek Askeri Konsey, televizyondan “bölgesel ve uluslararası bütün anlaşmalara sadık olduğunu, yeni hükümet kuruluncaya kadar eski hükümetin ve yöneticilerin görevlerini sürdüreceklerini“ duyurdu. kümet, yemin ederek göreve başladı. Eski ulaştırma bakanı Şeref, Amerika Birleşik Devletleri’nde eğitim görmüş bir inşaat mühendisi. • Mısırlıların Mübarek döneminde yapılan insan hakları ihlalleri ve işkencelerden sorumlu tuttuğu Devlet Güvenlik Teşkilatı’nda görevli 47 memur gözaltına alındı. 8 Mart Mısır’da yaşanan devrimde büyük rol oynayan, halk ayaklanmasının sembolü haline gelen Tahrir Meydanı’nı 18 gün boyunca dolduran bir milyon kişinin neredeyse üçte birini oluşturan kadınlar, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutladı. 13 Şubat • Mısır’da Mübarek’in istifasının ardından yönetimi devralan Yüksek Askeri Konsey, parlamentoyu feshettiğini, anayasayı askıya aldığını ve yeni anayasa için bir komisyon kurulacağını referanduma gidileceğini açıkladı. 14 Şubat • Yüksek Askeri Konsey, grev, boykot ve iş yavaşlatma eylemlerine son vermeyenlerin tutuklanacağı uyarısında bulundu. Yüksek Aske- Ayaklanan Mısır halkı diktatör Mübarek'i iktidardan indirdi. Şimdi sıra emperyalizmle tüm bağları koparmaya ve egemenliği Mısır halkına devredecek Egemen Kurucu Meclis seçimlerini gerçekleştirmeye geldi. ARARASI PLİN Devrimi Müdafaa ve Denetleme Komiteleri nedir? T unus işçileri, işsizleri, gençleri, kadınları Bin Ali rejiminin polisinden kendilerini korumak için mahallelerinde savunma komiteleri kurdular. Bu komitelerde özgürce ne yapılması gerektiğini tartıştılar, geleceklerine karar verdiler. Kasserin bölgesi komitesi amacını “iktidar partisini, onun milislerini ve tüm yapılanmalarını bozguna uğratmak, tüm varlıklarına el koymak ve halktan çaldıkları malları yeniden halka vermek” olarak tanımlıyor. Tunus işçi sınıfı gerektiğinde bu komiteleri geçici hükümete karşı, alternatif yasama ve yürütme hatta yargı organlarına dönüştürebilirler. Böylece Avrupa Birliği’nin ve Amerika’nın talimatları doğrultusunda hareket eden mevcut hükümetin onları oyalamasına, kandırmasına son verebilir, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin canına ve malına kast ettiği Tunus halkını yoksulluktan ve esaret zincirlerinden kurtarabilirler. Gannuşi Hükümeti ne yapmak istedi? Gannuşi’nin eski bakanlarını ısrarla hükümette tutmak istemekle kalmayıp, yerel yöneticileri ve diplomatları atamak için ABD büyükelçisi ve Avrupa Birliği temsilcileriyle görüşmesi, AB temsilcilerini ülkeye davet ederek uluslararası konferans düzenlemek istemesi gibi üzerine vazife olmayan işlere kalkışması Tunus halkını çileden çıkardı. Öyle ki Tunus halkının geçici hükümetten tek beklentisi, ülkelerinin kaderini belirleyecekleri seçimlere götürecek egemen Kurucu Meclis seçimlerinin yapılmasıydı. Ama hükümet bunun yerine eski rejiminin ekonomi politikalarını sürdürerek, AB ve ABD’ye yabancı yatırımlara dokunulmayacağının, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesine devam edileceğinin garantisini vermek ve Ben Ali’nin politikalarından bir kopuş olmadığını göstermek istedi. Gannuşi sonra Tunus halkına dönüp “istediğiniz oldu, devrimimizi yaptık” manasında açıklamalar yaptı. AB ve ABD’nin desteğini arkasına alan Gannuşi, devrimi sadece demokratik çerçeveyle sınırlamak için elinden geleni yaptı. Başlangıçta demokrasi talepleriyle yola çıkan Tunus halkı neden kendini sadece “demokrasi” ile sınırlasın? Bu düpedüz Tunus halkını aptal yerine koymak demekti. Tunus halkı devrimin amacının, yalnızca ifade ve örgütlenme özgürlüğünün olmadığını, diktatörlüğün yıkılıp parlamenter demokrasinin kurulmasıyla sınırlı olamayacağını kendi tecrübeleriyle öğrendiler, öğrenmeye devam ediyorlar. Bugün devrimin en büyük amacı özelleştirilmelerin durdurulmasıdır. Tunus Devriminin Kronolojisi Tunus devrimi, 26 yaşınnın istifa etmesi için iki günlük daki seyyar satıcı Muhammed iş bırakma eylemi gerçekleştirBuazizi’nin, sebze tezgâhının di. elinden alınmasını protesto 28 Ocak etmek için 17 Aralık’ta kenGeçici hükümette yeniden disi yakıp, intihar etmesiyle değişikliğe gidildi. Bin Ali rebaşladı. jiminin uzantıları olan bakan14 Ocak ların hiç biri yeni kabinede yer Tunus’un 23 yıllık diktaalamazken sadece Başbakan törü Bin Ali, Tunus işçi sınıMuhammet Gannuşi yerini kofının, gençlerin ve işsizlerin rudu. önderlik ettiği işçi devrimi Bin Ali’nin ailesinden 33 sonucu ülkeyi terk etti. İşsizkişi ‘‘Tunus’a karşı suç işlediklelerin, öğrencilerin ve emekliri’‘ gerekçesi ile gözaltına alınlerin desteğini arkasına alan dılar. UGTT (Tunus Genel İşçi 6 Şubat Sendikası) bir geçiş hükümeYaklaşık bin kişi, El Kef potinin kurulması çalışmalarına lis merkezi önünde toplandı ve başladı. Bin Ali’nin başbakakent emniyet müdürünün, görenı Muhammet Gannuşi, Ben vini kötüye kullandığı gerekçeAli’nin kaçmasının hemen arsiyle görevden alınmasını istedi. dından Bin Ali ve yandaşlarıPolisin ateş açması sonucu 4 eynın partisi olan Anayasal Delemci yaşamını yitirdi. mokratik Birlik’in (RCD) 14 26 Şubat bakanının bulunduğu bir hükümet kurdu. UGTT’ye hüBaşkent Tunus’ta, Libya kümete katılma çağrısı yaptı. lideri Muammer Kaddafi’nin göstericilere uyguladığı şiddeti 18 Ocak protesto için, Bin Ali’nin devUGTT üç temsilciyle yeni rilmesinin ardından bugüne hükümete katıldığını duyurkadarki en büyük protesto yüdu. Tunus’ta işçi sınıfının, gençlerin ve işsizlerin önderlik rüyüşü yapıldı. Tunus halkı, bir 21 Ocak ettiği işçi devrimi diktatör Bin Ali’yi koltuğundan etti. kez daha Başbakan Muhammed Bin Ali ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. UGTT ulusal yönetim Gannuşi ve eski rejim yanlılarıkurulu, üye sendikalarından nın istifasını; Tunus Cumhuriyet gelen baskılar sonucu yazılı bir açık- demokrasi örneği” olduğunu söyledi. mahkemelerinin kurularak devrim Gannuşi hükümeti, ülkedeki bü- sırasında şehit olan yüzlerce yakınlalama yaparak, Bin Ali hükümetinin tün siyasi mahkûmlar için genel af rının katillerinin ve Bin Ali yandaşlabakanlarının dahil olduğu hiçbir hüilan etti. kümeti tanımayacaklarını açıkladı. rının yargılanmasını istediler. Ulusal Birlik Hükümeti’ndeki, ulusal 24 Ocak 27 Şubat ve bölgesel yönetim organlarındaki UGTT yönetim kurulu, AB ve Tunus halkı, bir zafer daha katüm temsilcilerini geri çektiklerini ABD’den gelen baskılara dayanamazandı. Üç eylemcinin ölümüyle soduyurdu. yarak tekrar eski hükümetin başbakanı nuçlanan gösterilerin ardından, geçiRejim muhaliflerinden Ennah- Muhammet Gannuşi’yle ittifak arayıci yönetimin Başbakanı Muhammed da partisinin lideri Raşid Gannu- şına girdi. RCD’nin iki bakanının ve Gannuşi istifa ederek koltuğunu Beyci şi İngiltere’de 22 yıl sürgün hayatı teknokratlarının bulunduğu yeni kuCahid Essebsi’ye bıraktı. yaşadıktan sonra ülkesine döndü. rulacak “Ulusal Birlik Hükümeti”ne 8 Mart “Ilımlı İslam“ı temsil ettiğini savu- katılmayı kabul etti. Yeni geçici hükümet, Tunus işçi nan, Türkiye’de iktidardaki Adalet ve UGTT’nin yönetim kurulu topsınıfının en önemli taleplerinden biKalkınma Partisi’nin görüşlerine çok lantısında “hayır” oyu veren sendikayakın olduklarını ifade eden Gannuşi, lardan biri olan 50 bin üyeli İlk Okul rini gerçekleştirdi: Siyasi polis ve devbir süre önce TRT’ye verdiği demeçte, Öğretmenleri Sendikası, yeni hükü- let güvenliği teşkilatını tasfiye etti. Türkiye’nin kendileri için “gerçek bir mette yer alan Bin Alin’in iki bakanı- UGTT’nin pozisyonu nedir? UGTT, Gannuşi’ye diktatörlükten demokrasiye geçiş için koşullu olarak destek verdi. Bu kesinlikle açık çek değildi. Özelleştirmelere hiçbir zaman cepheden karşı çıkmayan UGTT yönetimi, devrim süreci içerisinde tutumunu değiştirmek; özelleştirilmiş bütün kamu kuruluşlarının tekrar millileştirilmesi talebini kabul etmek zorunda kaldı. Tunus işçi sınıfının, gençlerinin, kadınlarının direnci, kararlılığı UGTT’nin hükümete karşı tutumunu değiştirmeye zorladı. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 5 DİSİPLİN ULUSLARARASI İşçilerin ve Halkların Uluslararası Bağlantı Komitesi Bildirisi Önce işbirlikçi Ben Ali rejimi ile Tunus-Avrupa Birliği ortaklığının devamını reddeden Tunus halkı; halk komiteleri ve UGTT’ye bağlı işçi sendikalarının desteğiyle Gannuşi’yi devirdi. Sonra Mısır’da; ülke genelinde ardı arkası kesilmeyen işçi grevleri ve toplu gösteriler, Şefik hükümetini istifaya götürdü. Ardından Umman’dan Libya’ya, halklar yapılan haksızlık ve baskılara karşı ayaklandı. Bahreyn’de onbinler, monarşinin yıkılması ve yerine bir kurucu meclis kurulması için haftalardır gösteriler düzenliyor. Bu esnada, “dünyanın süper güçleri”- Obama, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Avrupa’daki kapitalist hükümetler – Kaddafi rejiminin Libya halkına uyguladığı zalim baskıyı bahane ederek Libya’yı işgal etme planları yapmakla meşgul. Aynı zamanda Birleşik Devletler hükümeti, Bahreyn’de bulunan 5.Filo’yu Libya kıyılarında demirlemek üzere harekete geçirdi. NATO ve Avrupa Birliği 2 Mart’ta “tüm ihtimalleri değerlendiriyoruz” demeci verirken; yerel kaynaklar, Birleşik Devletler’e ait savaş gemilerinin Mısır’da bulunan Süveyş Kanalı’na girmiş olduğunu belirtiyor. Riyakarlar! Bunlar, 2001’den bu yana hidrokarbon tesislerini yeniden özelleştiren ve sözde “anti-terörist” politikalar uygulayan Bush ve onun müttefikleri ile uzlaşan Kaddafi rejimine kucak açanlarla aynı kişiler. Riyakarlar! Nisan 2009’da Hillary Clinton ve Obama’nın savunma danışmanı, Muammer elKaddafi’nin oğlunu ve Libya Ulusal Güvenlik Danışmanı Moatessem-Billal el-Kaddafi’yi yapılan görkemli bir törenle ağırlamıştı. Bunlar, Afganistan ve Irak’ta ölüm saçan işgallerini sürdüren, şimdi Libya’da askeri müdahale planlayanlarla aynı kişiler. Bu, yalnızca Libya halkına değil, Tunus ve Mısır’da gerçekleşen devrimlere karşı da bir müdahale anlamına geliyor. Bu, Africom’un (ABD’nin kıtadaki tüm askeri ve güvenlik faaliyetlerini düzenlemek üzere kurulan birleşik komutanlık) kuruluşundan sonra bir adım daha ileri gidilerek bölge halklarının egemenliğine karşı bir müdahale olacaktır. Bu; özelleştirmelere, IMF ve AB tarafından dayatılmış karşı-reformlara ve ulusal egemenliğin zayıflatılmasına karşı çıkan, Avrupa ve ABD halkları dahil tüm işçi ve halklara karşı bir müdahale olacaktır. Halkların demokratik öz iradelerine saygı gösteren İşçilerin ve Halkların Uluslararası Bağlantı Komitesi olarak; — her türlü müdahalenin karşısındayız, — Libya halkına yapılan baskılara son verilmesini istiyoruz, halkların kendi kaderlerini tayin haklarını savunuyoruz. Talebimiz açık: “Ellerinizi Mısır ve Tunus devrimlerinin üzerinden çekin!” 5 Mart, 2011 Louisa Hanoune, Cezayir İşçi Partisi Genel Başkanı Daniel Gluckstein, Fransız Bağımsız İşçi Partisi Genel Sekreteri 6 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ Mısırlı kadınlar devrime sahip çıkıyor Mısırlı kadınlar, Mübarek rejiminin baskılarına karşı Tahrir Meydanı’nda erkeklerle birlikte mücadele ettiler. Tahrir Meydanı’nı 18 gün boyunca dolduran milyonlarca kişinin en az üçte biri kadındı. Kadınlar da eşitlik, özgürlük ve demokrasi için günlerce Tahrir Meydanı’nda sabahladı. Mısır’da yaşanan devrimde büyük rol oynayan kadınlar hakları için mücadeleyi sürdürüyor. Kadınlar devrimi erkeklerle birlikte başlattıklarını vurguluyor, fakat yapılmakta olan reformlar, kadınların eşitlik beklentilerini karşılamıyor. Mısır’da isyanın sona ermesiyle birlikte kadınların siyasi arenadan çekilmesi isteniyor. 8 Mart’ta Tahrir Meydanı’nda gösteri yapmak isteyen kadınlar, “kadınların yeri evidir” diyen erkeklere, Mübarek’i alaşağı eden iki elden birinin kendilerine ait olduğunu hatırlattı. Referanduma sunulan yeni Anayasa’nın hazırlık komitesinde hiç kadın olmaması kadınlar arasında tepki topladı ve bu konuda bir imza kampanyası düzenlendi. Hazırlık komitesinde bulunan Müslüman Kardeşler hareketi temsilcisi ise “Kadınların ve Hıristiyanların yönetime gelmesi uygun değil” açıklamasıyla “demokrasi”den ne anladıklarını ortaya koydu tıpkı Türkiye’deki benzeri AKP gibi. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Ama Mısırlı kadınlar da Tunuslu kız kardeşleri gibi hakları için başlattıkları devrime sahip çıkıyorlar çünkü biliyorlar ki karşı-devrim kadınların aleyhine olacak. Ve kadınlar değiştiğinde her şeyin değişeceğini tüm dünyaya bir kez daha gösteriyorlar Kırıntıları Değil Dünyayı İstiyoruz! Güney’den yükselen isyandaki kadın sesleri ve talepleri tüm dünya kadınları için bir soluk oldu. Kadınlar sosyal, ekonomik, siyasi söz ve temsil haklarından geri durmayarak 8 Mart’ta tüm dünyaya bir kez daha hatırlattı: “HAK VERİLMEZ ALINIR!” K adınların ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğü, evde, işyerinde, sokakta, örgütlerinde erkek egemen sistem tarafından ezildiği ve sömürüldüğü bu dünyayı değiştirmek için, 8 Mart’ta sokaklarda, meydanlarda, salonlarda, ev toplantılarında bir araya geldik. Kadın katillerini cesaretlendirenlere karşı mücadele ediyoruz Kadınları küçük düşüren söz ve davranışlara tahammül etmek istemiyoruz, bizler nesne ya da mal değiliz, birer bireyiz ve haklarımız var. Bu haklarımızın başında elbette “yaşama hakkı” geliyor. Kadına yönelik şiddet, AKP iktidarında giderek artıyor. Kadın düşmanı hükümet ve sözcüleri kadınları aşağılayan, şiddeti haklı gösteren söylemlerle kadın katillerini yüreklendiriyor. Yaşanan şiddet olayları için “münferit” açıklaması yapan iktidar, kadın katillerini cesaretlendiriyor. Acilen erkek şiddetine karşı gerekli yasal düzenlemeler gerçekleştirilmeli, uygulamalar iyileştirilmelidir. Şiddet gören kadın ve çocukların barınması için sığınaklar açılmalıdır. Kadınları eve hapsetmeye çalışanlara karşı mücadele ediyoruz Kadınların evde kalarak çocuk doğurmaları, yetiştirmeleri, ev işlerini yapmaları, hasta aile bireylerine bakmaları bekleniyor. Ev işlerine, çocuk bakımına hapsedilmek istemiyoruz. Kendi hayatımızda söz sa- “Dünyadaki toplam çalışma saatlerinin yarısından fazlası (yüzde 66’sı) kadın emeğinden oluşmaktadır. Buna rağmen, kadınlar toplam dünya gelirinin yalnızca yüzde 10’unu kazanmaktalar ve dünyadaki toplam mal ve mülklerin yalnızca yüzde 1’ine sahipler.” hibi olmak, kadına karşı ayrımcılığı ve şiddeti sona erdirmek için ekonomik haklarımızı kullanabilmek istiyoruz. Gelir kaza­nabileceğimiz bir işte çalışmak hakkımız. Bu hakkımız Anayasa’nın 49. maddesi ile de güvence altına alınıyor. Ancak, yasada sadece 150’den fazla kadın çalışanı olan işyerlerine kreş yükümlülüğü var ve devlet tarafından 0-5 yaş devamı sayfa 7’de KADIN DİSİPLİN arasındaki çocuklara yönelik hiçbir kreş ya da anaokulu desteği yok. Kamu bütçesinden gerekli fonların ayrılarak, kaliteli ve güvenilir kreş ve anaokulları hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve patronlardan gerekli primlerin kesilmesi gerekli. Hal böyleyken başbakan “3 çocuk doğurun” diye bas bas bağırıyor, Çocuk yapıp yapmayacağımıza, ne zaman ve kaç çocuk doğuracağımıza karar vermek sizin ne haddinize! Eskişehirli İşçi Kardeşliği Kadınları 8 Mart’ta “ADIM KADIN” dedi Ucuz işgücü olmayacağız Evdeki emeğimiz yok sayılırken, işyerlerimizde de bizimle aynı işi yapan erkeklerden daha kötü koşullarda ve az ücrete çalıştırılıyoruz. Eşdeğer işe eşit ücret istiyoruz. Ucuz, güvencesiz işgücü olmayacağız, kadın olduğumuz için patronların bizi bir kat daha sömürmesine göz yummayacağız. Haklarımıza sahip çıkıyoruz! Kadınlar olarak gücümüzü biliyoruz, bu toplumun yarısı biziz. Öyleyse tüm kararlarda erkekler kadar söz hakkına sahibiz. Sendikalarda, meslek odalarında, barolarda, tüm örgütlenmelerde ve elbette Mecliste eşit temsil, hakkımız. Sadece seçmek değil seçilmek de istiyoruz. Başta haklarımızı savunduğumuz örgütlerimizde olmak üzere kadınların temsilinin önünü açacak ve sağlamlaştıracak önlemler gerekmektedir. Bulunduğumuz yerlerden başlayarak bunun için mücadele edeceğiz, tüm kadınları da birlikte mücadeleye çağırıyoruz. 8 Mart Dünya Kadınlar gününü bu sene İşçi Kardeşliği Partisi Eskişehir Kadın Komisyonu olarak “ADIM KADIN” etkinliğiyle karşıladık. Öldürülen, tacize uğrayan, çalışma hayatında emeğinin karşılığını alamayan, sömürülen ve ezilen kadınların sesini, kadının insan hakları ve kadın erkek eşitliği bilincini yükseltme çabasıyla, slâytlarla ve tiyatronun o etkili diliyle duyurmaya çalıştık. Dört yıldır kendi imkânlarıyla ve imece usulü her kesimden kadının emeğiyle ortaya çıkan 8 Mart etkinliğimiz bu yıl da hak ettiği ilgiyi gördü. Çiçekler bir günlük, kölelik ömür boyu… 13 Mart’ta Eskişehir Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdiğimiz etkinlikte, her kesimden birçok kadını buluşturduk. Genel Başkanımız Şadi Ozansü’nün Çiçek değil, eşitlik ve özgürlük istiyoruz. . . Yaşasın 8 Mart! 8 Mart Dünya Kadınlar Günü; anneler günü, babalar günü, sevgililer günü gibi çiçekler, hediyeler alınarak geçiştirilen tüketim toplumuna yönelik bir güne çevirmeye çalışıyorlar, ama 8 Mart içi boşaltılmış günlerden biri değildir. 1857 yılında dokuma fabrikasında çalışan kadınların haklı talepleri için yürüttüğü mücadelenin bir yangınla sonuçlanmasıyla tarihe geçmiş, onurlu bir gündür. Sınıf dayanışmasının, kadın olma bilincinin yükseltilmesi gereken bir gündür. Bu yıl da gazetelerin üçüncü sayfaları kadın cinayetleriyle doldu, taştı. Yürekler dağlandı, söz anlamını yitirdi. Seçme – seçilme hakkını birçok toplumdan önce elde etmek, teknolojinin gelişmesi, okuma oranın artması bu kadın cinayetlerini engellemedi, onları kurtarmaya yetmedi. Toplumsal alandan dışlanan, çalışma yaşamında eşit haklara sahip olmayan, namus, töre gibi kisveler altında ev içine hapsedilen, şiddete en çok maruz kalan yine kadınlar oldu. Bizler bir yandan işçi sınıfının birleşik mücadelesini savunurken diğer yandan işçi sınıfının yarısı olan biz kadınların sorunlarını dile getirmeye, çözümler üretmeye devam edeceğiz. İşçi Kardeşliği Partisi Kadın Komisyonu olarak dört yıldır kadınların hikâyelerini tiyatronun gücüne dayanarak anlatmaya çalışıyoruz. Bu yıl da “ADIM KADIN” adlı oyunumuzu sergileyerek geleneğimizi devam ettireceğiz. 07.03.2011 İşçi Kardeşliği Partisi Eskişehir Kadın Komisyonu de bir konuşma yaptığı etkinlikte, şiirler okundu, kadınlar kendi hayat hikayelerini anlattılar. Mücadeleci kadınları; Rosa Luxemburg’u, Clara Zetkin’i, Afife Jale’yi, Kara Fatma’yı, Türkan Albayrak’ı, Emine Arslan’ı, Aynur Çamalan’ı, Ankara’da aylarca direnen TEKEL işçilerini bir kez de tiyatro sahnesinden selamladık. İşçi Kardeşliği Kadınları, insanın kendine olan güveninin ancak üreterek kazanılabileceği inancıyla kadınları sahneye davet ediyor. Artık kadınların sahne arkasında kalmayıp öne çıkması, sokakta dayanışma göstermesi, iş yerlerinde, hak mücadelelerinde birlik olması gerektiği mesajını, yaptığımız etkinliklerle kadınlara taşırken aslında hem kendimizi hem de toplumu bilinçlendirmeye çalışıyoruz. 100 yılı aşkın zamandır kadının insan hakları için mücadele ediyor, kadın-erkek eşitsizliği ve kadına yönelik şiddete karşı örgütleniyoruz. Ş ubat 1908’de, Amerika’da 15 bin kadının daha kısa çalışma saati, daha yüksek ücret ve oy hakkı için yürümesi, ilk “kadın günü” gösterisi olarak kabul edilir. 1909 yılında, Amerika Manhattan’da 20 bin tekstil işçisi kadın greve çıkar, binlercesi tutuklanır. İki ay süren kararlı grevin sonucunda işverenler işçilerin taleplerini kabul etmek zorunda kalır. Aynı yıl, daha birçok tekstil ve tütün işçisi kadın greve çıkar ve gösteriler düzenler. Dünya Kadınlar Günü’nün mimarı kuşkusuz Almanya Sosyal Demokrat Partisi kadın önderlerinden Clara Zetkin’dir. 1910 yılında, Danimarka’nın Kopenhag kentinde gerçekleşen 2.Enternasyonal’e bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı iki gündeme odaklanmıştır: Tüm kadınlar için evrensel oy hakkı ile anneler ve çocukları için sosyal güvenlik ve sosyal koruma taleplerinin, sosyal demokrat partilerle işçi sınıfı hareketinin resmi programatik talepleri haline getirilmesinin sağlanması. Aynı konferansta Zetkin, başta oy hakkı olmak üzere kadın hakları için ve savaşa karşı mücadeleye vurgu olarak kadınlara özel bir günün belirlenmesini ve her yıl dünyanın bütün ülkelerinde kutlanmasını önermiş ve bu öneri Konferans delegasyonu 100 kadın tarafından oybirliğiyle kabul edilmiştir. Kadınlara Oy Hakkı! Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilk kez 19 Mart 1911’de Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsviçre’de kitlesel olarak örgütlenmiştir. Gösterilere oy verme, seçme seçilme, meslek edinme ve mesleki eğitim görme hakkı isteyen bir milyondan fazla kadın katılmıştır. Erkekler evde kalıp çocuklarla ilgilenirken “ev kadınları” hakları için sokaklara çıkıp mitingler düzenlemiştir. İlk yıllarda Kadınlar Günü için belli bir tarih saptanmamış, Şubat sonu ile Mart başına denk gelen günlerde düzenli olarak kutlanmıştır. 1917’de yarım milyon işçi grevdeyken Petersburglu kadınlar, Şubat Devrimi’nin başlangıcını simgeleyen “ekmek ve barış” yürüyüşünü gerçekleştirmişlerdir. Tarihin 8 Mart olarak belirlenmesi, 1921’de Moskova’da toplanan 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda karara bağlanmıştır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde örgütlenmesi yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960’ların sonunda kadın hareketinin yeniden canlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme gelmiştir. Yüz yılı aşkın zamandır kadınlar, kadının insan hakları için mücadele ediyor, kadın-erkek eşitsizliği ve kadına yönelik şiddete karşı örgütleniyor ve her 8 Mart’ta özgürlük ve eşitlik taleplerini alanlara taşıyor. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 7 www.iscikardesligi.org EYLEME ÇAĞIRIYORUZ Libya’ya başlatılan emperyalist saldırıya karşı, Libya halkının kendi kaderini tayin hakkı için, Tunus ve Mısır devrimlerini savunmak için EYLEME! E AKP hükümeti Türkiye’yi savaşa sokuyor! mperyalistler başa geçirdiği diktatörlerin; daha önce Afganistan’da Taliban’ın, Irak’ta Saddam’ın şimdi AKP hükümeti, “Libya’da istikrar ve güvenLibya’da Kaddafi’nin zulmünü ba- liğin yeniden tesisine yönelik uluslararası çabahane ederek sivil halkın üzerine bomba yağdırı- lara çok boyutlu katkıda bulunmak” iddiasıyla yor, bu ülkelere sözde “demokrasi” ihraç ediyor. Libya’ya asker gönderilmesi kararı aldı. Dün Kaddafi ile el sıkışanlar, şimdi ikiyüzlü bir biçimde Libya halkının demokratik hakları ve güvenliği için, Kaddafi’yi engellemek üzere Libya’ya operasyon başlattıklarını iddia ediyorlar. Halkların emperyalistlerin sözde yardımına ve yalancı merhametine ihtiyacı yok! Tunus’a, Mısır’a bakın, halklar kendi diktatörlerini alaşağı ediyor zaten. AKP, Libya’ya asker gönderilmesi konusunda hükümete 1 yıllığına yetki veren tezkereyi CHP ve MHP’nin desteğiyle Meclis’ten geçirdi, ancak ABD ve AB emperyalizmlerine yaranmak için tezkereyi beklemedi, gemiler tezkere kabul edilmeden yola çıkmıştı bile. En az 950 asker Libya’ya gönderilecek. Tezkere için yapılan gizli görüşmeler 10 yıllığına devlet sırrı olarak halktan gizlenecek. Hedef sadece Libya halkı değil, emperyalistler işçilerin ve halkların mücadelesinin dünya Tezkerenin iptali, gönderilen gemilerin çapındaki devrimci yükselişini engellemek için geri çekilmesi, tüm gizli görüşmelerin açıklansaldırıyor. Bu müdahale, başta Tunus ve Mısır ması talepleriyle EYLEME! devrimleri olmak üzere son zamanlarda harekete geçen Avrupa proletaryasını boğmak için ABD emperyalizminin yanı sıra Avrupa Birliği’nin de azgın saldırısıdır. Devrimleri ve Libya halkının kendi kaderini tayin hakkını savunmak için EYLEME! İşçi Kardeşliği Partisi Fransız Bağımsız İşçi Partisi NATO’dan çıkılsın, üsler kapatılsın! Libya’ya karşı emperyalist saldırıya hemen son verilsin! Yaşasın Libya halkının kendi kaderini tayin hakkı! Yaşasın Tunus ve Mısır devrimleri! 16 Saat: 16:00 Libya’ya Karşı Emperyalist Saldırıya Hayır! Türkiye, Emperyalist Korsanlara Uşaklık Etme! Nisan Cumartesi Toplanma Yeri: TaksimGalatasaray Lisesi önü Basın Açıklaması yeri: Fransız Konsolosluğu önü Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz Kasım ayında “Kaddafi İnsan Hakları Ödülü”nü aldığını unutmadık!