MÜNASEBETLERi

advertisement
ASRIMIZDA
HIRİSTİYAN -MÜSLÜMAN
MÜNASEBETLERi
Tebliğci/er
Prof. Dr. Suat YILDIRIM
Doç. Dr. Abdurrahman KÜÇÜK
Doç Dr. Şaban KUZGUN
Prof. Dr. Mehmed AYDlN
Doç. Dr. Ömer Faruk HARMAN
Yrd. Doç:Dr. Süreyya ŞAHİN
Prof. Dr. Günay TÜMER
Müzakereci/er : Prof. Dr. Mustafa FAYDA
Doç. Dr. Ali ArslanAYDIN
·or. Ahmet EFE
.,._
· BU KITAP .
ISI\.'l
-
ISlAMi ILIMLER ARAŞTIRMA VAKFI
TARAFINDAN HAZIR_LANMIŞTIR
- ..,,.. .
r-----~-·~~!J-----,
nm:ı nesrıygt
iç VE DIŞ TİC.UIEU.Ş,.
.
Kllmilpaııa Sok. No: 7/1 Fatih/İST.·- .34260
Tel: 523 15 85- 523 54 57
Fax: 523 65 37
.. ....,.....L ...
lLMİNEŞRlYAT: 10
iSLAMi iLiMLER ARAŞTIRMA VAKFI
TartiŞma/ı ilmi Toplantılar Dizisi: 16
Istanbul -1993
Yayına Hazırlayan
ve Taslıih Eden :
İsmail KURT
Dizgi: ENSAR NEŞRIYAT
Baskı ve Cilt : Fatih Ofset: 601 28 23
I
KİLİSEYİ İSLAM İLE DiYALOG
İSTEMEGE SEVK EDEN SEBEPLER
Prof. Dr. Suat YIWIRIM
M. Ü. İlil.hiyat Fakültesi
Öğretim Üyesi
İslam, dünyanın görmü§ olduğu en büyük ökümanik bir çağrıdır. Onun
bu çağrısını en özlü bir §ekilde ilfin eden ayetlerden biri §udur: "Ey Resfrlüm! De
ki: "Ey Ekl-i Kitap! Gelin, bizimle sizin aranızda müşterek olacak bir sözde
birleşelim. Yani Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak
koşmayalım, Allah'tan başka kiminiz kiminizi rab edinmesin. Şayet bundan yüz
çevirirlerse deyin ki: "Şahit olun ki biz Allah'a itaat eden Müslümanlarız" (Al-i
İmran, 64). Hıristiyanlık ba§langıçtan beri bu diyalogdan kaçındı.
Hıristiyanlık, Kur'an'ın
9. hicri
yılında
indirilen mübahele ayeti (Al-i
İmran, 61) ile onun Hz. Peygamber (a.s.) tarafından tatbiki ile noktalanmı§
bulunan ökümenik çağrısına, i§in ba§ından beri fikir planında cevap vermedi ve
varlığını koruma imkanını, fırsat buldukça maddi kuvvet kullanmakta gördü.
Bununla da yetinmedi. Batı Ortaçağının az çok kapalı bir hayat ya§ayan
aMUsini İslam'dan nefret etiirmek gayesiyle, onun ve tebliğeisi Hz.
Peygamber'in aleyhinde sayısız iftiralar uydurdu. İslam'ın birçok ülkenin İslam
18! HlRISTlYAN-MÜSLÜMAN MÜNASEBE'ILERI
yurdu haline gelmesi, hatta kendi kutsal mekanında (Filistin'de) dahi
teslim etmesi, bilhassa papazlan akıl tavrının dı§ına çıkarı­
yordu (1). Ortaçağda kilisenin, İsiilm ve Müslümanjar hakkında tamamen menfl
davranmasının sebebi, kilisenin kendisini enıniyette hissetmemesi idi" (2).
tutunarnayıp lsıam'a
Hırıstiyanlık
ondört yüzyıllık tutumunu deği§ tirerek II. Vatikan Konsili'ndeki beyanı ile Müslümanlara diyalog çağrısında bulununca bu durum
tabiatıyla §a§kınlığa yol açtı. 1962-1965 yılları arasında, dünyanın hemen her
ülkesinden gelmi§ bulunan Katalik Kilisesi'nin en yetkili §ahsiyetlerinden iki
bine yakın delege piskoposun i§tirakiyle toplanan bu konsilin esas meselesi, 20.
asrın sonlarında Hıristiyanlıktan oldukça uzakla§mı§ bulunan Hıristiyan
alemini, yeniden Hıristiyanla§tırma çarelerini arama olmu§tur. Bunun için
Hıristiyanlık kendi kendisini yeniden gözden geçirıni§ ve belki de tarihindeki en
mühim birkaç deği§iklikten birini gerçekle§tirmi§tir. Alınan kararların,
tatbikatta ancak kısmen alınan neticeleri üzerinde değerlendinnede bulunınak
ayrı bir konudur.
Konsilin birinci döneminden sonra, konsili toplayan Papa XXIII. Jean'ın
ölümü üzerine Papa VI. Paul'ün, Hıristiyanlığın kutsal mekanı Filistin'e yaptığı
ziyaret de, "muhtemelen" Hıristiyanlığın nzun tarihi boyunca yüklenm~ olduğu
bir takım haksızlıklardan ve hurafelerden, öz kaynağına dönıne iradesini
sembolize etmek gayesiyle yapılını§tı..Bu ziyaret Katalik Kilisesi'nin tarihi
tutumunu mahkum etmek manasma gelmektedir. Halefi VI. Paul gibi, konsili
toplayan XXIII. Jean'a hakim olan fikir, Hıristiyanlıkta ciddi bir yenilik yapmak
§eklinde özetlenebilir.
Papa VI. Paul, ll. Valikan Konsili'nin ikinci dönemini açı§ konU§masında
28 Eylül1963'de §öyle diyordu: "Diğer taraftan, Katalik Kilisesi daha nzaklara,
Hıristiyanlıkufkununda ötesine bayıkor. (... )Tek, Müteal, Yaratıcı ve kaderlere
hük:ınedici, hikınetli Tanrı mefhum ve manasını muhafaza eden diğer diniere
yöneliyor. O dinler, Tanrı'ya dindarane, samimi fiilietle ibadet ediyorlar." Papa
adamı olan Youkim Moubarac'ın pe§pe§e hazırladığı ve yayınlamayı da
önsözünde bildirdiği §ll iki daktilografi teze bkz. Introduction a l'etu de de la
pensee chr6tienne cancemant I'lslam (des origines a la chute de Constantinople), Pa[is,
Sorbonne Üniv. Ktp. Basılmamış daktilografi doktora tezi~ I, 1121~4, La Pensee chr6tienne et
I'Islam de la prise de Constantinople aVatican II, Paris, Sorbonne .Üniv. Ktp., Daktilografi
tez, V, 1972 (88)-4.
.
2) Sencer Tonguç, "Ortaçağ Avrupası ve İslam Dünyası", Güney-Doğu Avrupa Ara§tırmaları
Dergisi (l.ü. Ed. Fak. (1973-1974), s. 1.
1) Bir
Hıristiyan
din
dܧÜOmediğini
KlLlSEYl İSLAM lLE DlYALOG ISTEMEGE SEVK EDEN SEBEPLER 119
müteakiben, bu dinlerde hatalar, noksanlar ve yetersiziiider de bulunmalda
birlikte, Katalik Kilisesi'nin onlarda mecut iyi, doğru ve beşeri olan taraflan
takdir ettiğini belirterek, tabiatıyle o dinleri olduğu gibi benimsemediğini de
ifade ettikten sonra şöyle devam ediyordu:" kilise onlara tekrar eder ki, modern
toplumda dinin manasma ve Tanrı'ya kulluğu -ki gerçek medeniyelin .bir
mecburiyeti ve ihtiyacıdır- kurtannak için, bizzat kilise, insanlar üzerinde Tanrı
haklannın en kararlı müdafii olarak yer alacaktır" (3).
Netice itibariyle konsilde kabul edilen ve "Gayr-ı Hıristiyan dinlerle .
kilisenin münasebetleri Hakkında Beyanname" adını taşıyan metinde, diğer
dinlerle diyalog konusunda şöyle denilmektedir: " Iyice küçülmüş ve
münasebetlerin sıkiaşmış bulunduğ dünyamızın insanları, kalpleri alt üst eden
bqeri fıtrattaki gizli muammalara, dinlerden cevap bekliyor: !nsan nedir?
Hayatın manası ve gayesi nedir? Iyi ve sevap nedir, günah nedir? Elemin
menşei ve gayesi nedir? Gerçek saadete ulaşmanın yolu nedir? Ölüm nedir,
ölümden sonraki hüküm ve i§lerin kaqılığını almanın anlamı nedir? Varlığımızı
ba§ından ve sonundan kuşatan sır nedir? "Dinlerin, kendilerine göre bu sorulara
cevaplar venneye çalıştıklarını, kilisenin bu dinlerde mevcut değerleri bir tarafa
atmadığım bildirdikten sonra; konsil şu ifadesiyle Hıristiyanları, öteki dinlerin
mensupları ile. diyaloğa teşvik ediyor: "Kilise, evlatlarını, Hıristiyanca inanıp
yaşamakla birlikte ihtiyat ve şefkatle, diyalog ve işbirliği ile, diğer dinleri
izleyenleri tanımaya, himaye etmeye, o insanlarda bulunan ıi\hi, ahlaki ve
sosyo-kültürel değerleri geliştirmeye teşvik eder." (4). Bundan sora Papa VI.
Paul tarafından 1964 Mayıs'ında "Gayr-ı Hıristiyanlara Mahsus Daire
Başkanlığı" kurulmU§tur.
İslam'la diyalog arzusunun gerek Konsil metninin bizzat tasrih ettiği,
gerekse
çeşitli
temayüllere mensup şahıslar tarafından tahmin olunan muhtemel
sebepleripi izaha geçmeden önce, Konsili
diğer
dinlerden bahsetmeye götüren
en i:nühim sebep hakkında bilgi arzedelim.
İkinci Dünya Harbi sırasında Istanbul piskoposu bulunan Mgr. Roncalli,
daha sonra 1958'de XXIII. Jean lakab1yla papalığa seçilınişti.'Mgr. Roncalli'nin
harp sırasında yahudiler lehinde gayret göstermiş olduğu söylenmektedir.
Dünya Yahudi Teşkilatı Başkanı Prof. Jules !sac 18 Ocak 1960'da,
3) (Hey'et) Vatican II. Les Relations de I'Eglise a vee les religions non-cbretiennes, Paris, Cerf,
1966, s, 52.
4) Aynı eser, s. 27.
lL __ _
20 1HJR!STIYAN-MÜSLÜMAN MÜNASEBETLERI
te§ekkürlerini sunmak üzere ondan randevü istedi. 17 Ekim 1960'da mezku.
te§kiiltı temsil eden bir heyeti papa kabul etti. Daha sonra XXIII. Jean,
yahudiler hakkında bir kararname hazırlanmasını istedi. !rken Alman olan
Kardinal Bea'yı, sekreteryası ile birlikte bu i§le vazifelendirdi. Kardinalin
hazırladığı taslak, 1962 Mayıs'ında "merkezi komisyon"a sunuldu. Asıl metni
bilinmeyen bu kararnamenin hazırlanmasında Dünya Yahudi Te§kilatı'nın
tesirinde kaldığı, söylendi ve tqebbüs, bazı ülkeler tarafından politik olarak değerlendirildi (5).
"Gayr-ı Hıristiyan
Dinlerle kilisenin münasebetleri Hakkında Beyanname
"de, yahudilerin ehemrniyetini bildiren St. Paul'ün sözleri nakledilir. Kitab-ı
Mukaddes ve dini incelemelerden ve karde§çe diyalogdan çıkacak karşılıklı
anlayış ve takdir içine girmeye hem Hıristiyanlar, hem de yahudiler tqvik
edÜir. (Hz.) lsa'nın öldürülmesini teşvik eden bazı yahudiler olmuş olmakla
birlikte, O'nun ba§ına gelenlerden o zamanki yahudilerin tamamının sorumlu
olmadıklan gibi, şimdikilerin ise hiçbir surette sorumlu olmayacaklan belirtilir.
Bilindiği üzere yahudiler, Hıristiyanlıkca deicide, yani "Tanrı'yı öldürme ile
suçlu .görülegelmişler, bundan dolayı devamlı olarak yapılan bedduaya
(perfidie) maruz kalmışlardır". Yahudilerin lanetli sayılmaları gerektiği
bildirilir. Kim tarafından yapılırsa yapılsın anti-semitizmin teessüfe layık
olduğu ifade edilir (6).
Bazı
Müslüman ülkeler, bu açıklamanın gayr-ı meşru !srail Devleti'ni
ileri sürdüler. VI. Paul'ün 1963 Aralık ayında
Kudüs ve Amman'ı ziyareti sırasında yardımcısı durumunda olan kardirral Tisseront da, manizm kurbanı oldukları söylenen altı milyon yahudinin hatırasına
altı mum yakrnıştı (7). Ikinci Dünya Harbi sırasındaki Papa XII. Pie'nin
yahudilere yapılan zulüm karşısında sustuğu iddiasının yersiz olduğu VI. Paul
tarafından öne sürüldü. Kanaatimizce, II. Vakitan Konsili'nde yahudiler lehine
beyanat çıkmasında, kilisenin yahudilere karşı duyduğu eziklik hissinin payı
büyüktür. (Halil devarn etmekte olan güçlü siyonisı propagandasının da bu
eziklik hissinin meydana gelmesinde elbette tesiri olmuştur). Gerçi Valikan
yetkilileri müteaddit defalar, konsil metnindeki ifadenin !srail Devleti'ni
tanımak veya desteklemek gibi siyasi bir karar niteliğinde olmadığını
açıklamışlardır. Fakat doğrudan doğruya olmasa bile, neticeleri itibariyıe bu
tanımak milnilsına geldiğini
5) Aynı eser, s. 11~12.
6) Aynı eser, s. 32~33.
7) Aynı ese,, s. 50.
K1L!SEYllSLAM lLE DlYALOG lS'IEMEGE SEVK EDEN SEBEPLER /2ı
ve §ahsiyetlerin lsrai.1 hakkında daha iyimser olmalarına yol açacağı (ve yol
açtığı) meydandadır. Kilise, yahudilere kaqı tarihi tutumunu deği§tirirken,
benzeri bir anlayı§ın Müslümanlar hakkında da ifade edilmesi bazı Arap
delegeler ile Müslüman ülkelerde vazife yapan delegeler tarafından tabiatıyla
dile getirilmi§tir. Konsi!in Müslümanlarla ilgili beyanda bulunmasında bu
durumun elbette tesiri vardır. Fakat kanaatimizce, kilisenin Müslümanlar ile
diyalog arzusu, sırf böyle lirızl bir halden ileri gelmemekte, bunun yanında
ba§ka ilmillerden de kaynaklanmaktadır. Gelecek mütalaalarda bu ilmiller tesbit
veya tahmin edilmeye çalı§ılacaktır. Önce bizzat Hıristiyanların açıkça
bildikleri bazı gayelerden ba§layaltm:
1- Kilise, varlığını sürdürebilmek için dünyaya açılmanın kaçınılmaz bir
mecburiyel olduğunu dü§ünmektedir. Bu telakkiye göre, kendi içine kapanmak,
dünyadan kendi kendisini silmek ile aynı manaya gelmektedir. Hıristiyanlığa
göre, Hz. lsa insanların kalplerine nasıl baktı ise onun müntesiplerinin de
beraber ya§adıkları insanları tanımalan, onlarla konu§maya girmeleri gerekir; til
ki samimi ve sabırlı bir diyalog neticesinde, btitün insanlara Tanrı'nın ne kadar
zenginlik ve nimetler bah§ettiği meydana çıksın. İncil'in bir cümlesinde kilise
hakkında "yeryüzünün tuzu" denilmektedir. Son birkaç asırda kilise,
yeryüzünün tuzu olmaktan ziyade, güzelliği methedilen bir tuzluk durumunda
kalnu§ttr. Hıristiyanlar dü§ünmelidir ki, çorba tuzluğa bo§altılmaz, fakat tuzluk
çorbaya bo§altılır(8). Yani Hıristiyanlık diyalogla kendisini dünyanın her
tarafına tanıtmalıdır.
bir tarafa, kendi öz diyariarında bile,
sayılamayacak kadar çok insan nezdinde cazibesini kaybetmekte, onlar indinde
mil.nasızla§makta ve terkedilmektediL Ya§adığımız asrın ilk yarısı dünyanıl)
yüzünü deği§tiren iki büyük dünya harbi ve bir çok ihtilil.llerle hususiyet
kazanmı§tır. Rusya'daki ve Çin'deki ihtilil.ller, bütün dini inançlar ve bilhassa
Hıristiyanlık için ıstıraplı bir tecrübe olmu§tur. Zira bu ihtilaller Hıristiyanlığın
ferdi ve ictimai planda yetersizliği neticesinde gerçekle§tirilmi§lerdir. Din
aleyhtarı §iddetli bir propaganda ile ortaya çıkan komunist ihtilil.lleri, kilise'nin
temellerini tehlikeli bir surette sarstılar ve büyük kitlelerin dinden
uzakla§malarını hızlandırdılar. Batı'nın Hıristiyanlıktan uzakla§lllası, sadece son
50-60 yılda görülen büyük deği§ikliklerin neticesi değildir. Bu uzakla§ma, daha
ziyade rasyonalist dü§üncesinin, hüt fikir (yani Batı terminolojisinde dinsizlik)
Halbuki
Hıristiyanlığın yayılması
8) (Hey'et) Vatican II. Les Relations de I'Eglise avec !es reilgions non-chretiennes, Paris, Cerf, s.
16.
22/ HIR!STIY AN-MÜSLÜMAN MÜNASEBE1LER!
hareketlerinin, ilimdeki ilerlemenin, laik ahiakın ve Batı toplumlarında refahın
geli§tiği 19. asırda ba§lamı§(9) ve bugünkü noktaya gelmi§tir. Son yıllarda
kominizm, insan fıtratına kar§ı koyma i§ini daha fazla sürdüremeyip
geçersizliğini ortaya koymu§tur. Özeilikle Doğu Avrupa ülkelerinde Hıristiyan
hüviyetine hissedilir bir §ekilde yönelme görülmektedir. Fakat bununla beraber,
halk bir anorınalliği bırakmalda normale dönmüyor; Allah'ı unutmanın bir
ba§ka §eklini ya§ıyor. Cemaatsiz kalan klliselere, papaz adayı bulmakta çekilen
sıkıntılar bunu gösterınektedir.
2- Konsilin ikinci dönem açı§ konll§masında VI. Paul "modern toplumda
dinin manasını ve Tanrı'ya kulluğu kurtarmak için" kilisenin, en kararlı bir din
müdafii oiarak çal!!iacağını söylemi§ti. Buna paralel olarak bazı katelik
muhitlerde dini inancın her türlü tezalıürünü ortadan kaldırmak isteyen mutlak
inkar cereyanlarına kar§ı inananların, bilhassa tevhidin atası Hz. İbrahim (a.s.)
gibi bir §ahsiyeti otorite olarak kabulde ve tazirnde birle§en Yahudilik,
Hıristiyanlık ve Müslümanlığın mü§terek bir iman bloku temsil etmesi arzu
edilmektedir. Zira yapılan tenkidler uluhiyyet, nübüvvet, vahy, ahiret, melaike
gibi her üç dinde de mü§terek olan iman esaslarına gelmekte, aleyhte olmak
hususunda bunlar arasında ayrım yapılmamaktadır.
Diyalog ile biıbirlerine kar§ı ilgisiz, habersiz, soğuk ve bazan dti§manca
davranan din mensuplarının birbirlerini oldukları gibi tanımaları dti§ünülürken,
bir yandan sycretisme (bağda§tırıçılık) tan, diğer yandan Hıristiyanla§tırına
gayretlerinden uzak durulması gerektiği de vurgulanmaktadır. Gerçekten bu üç
din mensupları yüzyıllar boyunca bir arada ya§adıldarı halde, umüıniyetle
birbirlerinin dinlerine ve manevi hayatıarına yabancı kalmı§lardır. Din!
terimierin tercüme edilmelerinin zorluğundan ileri gelen bu durum, bu
yabancılıkta ve bilgisizlikte ba§lıca müessirlerden biridir. Hatta aynı Arapça bir
kelime Müslüman ve Hıristiyan Araplarda çok farklı manalar ifade edebilmektedir(lO). Diyalog ile !isan ve ifade engellerinin doğurduğu güçlükler
azaltılabilirse, tarafiann birbirlerini anlamalan daha kolay olur. (Mesela: Teslis,
Müslümanlara göre ulühiyyeti üç kabul etmek manasında gelmektedir; halbuki
. Hıristiyanlar tevhid ehli olduklannı da iddia etmektedirler).
Müslüman, Hıristiyanın lslam'ı tanıyı§ında kendisinin. gerçek din!
hüviyetini bulmalıdır, yani gerçek bir §ekilde tanındığını tesbit etmeli,
9) Haydar Bammat, Kaynaklara Dönüş, Tre. Babadır Dülger, İzmir, 1965.
10) Gardet, Vtsli'im, Paris, 1970, s. 420.
KlLlSEYllSlAM ILE DIYALOG IS1EMEGE SEVK EDEN SEBEPLER /23
anla~ıldığından
emin olmalıdır. Hıristiyan da, Müslümanlık hakkındaki
bildiklerinde kendini bulmalıdır. Ama bunu yaparken sathi .benzerliklere
bakarak, acele verilmi~ hükümlerden sakınmak gerekir, Hıristiyanın Kur'an'ı,
Hıristiyanca okuyup anlamaktan kaçınması gerektiği gibi Müslümanın da
Kitab-ı Mukaddes'i istediği tarzda okuyup_ ınıina vermekten kaçınması gerekir(ll).
Hülasa edecek olursak, bu telakkiye göre, semavi dinlerin hepsine birden
hücum eden ve onların hepsini insanlan bölmek, birbirine d~ürmekle ittiham
eden materyalizme kar~ı, hem m~terek olması lazım gelen inanç esaslarını
müdafaada hem de insan cemiyetleri için dinin yapıcı, müsbet ve gerekli bir
unsur olduğunu isbat etmekte, -hiç değilse ortak d~manın darbeleriyle- i~birliği
ve anlayı§ havasına girmek arzu edilmektedir.
Bu i§birliği arzusu ilk nazarda makul gelebilir, bazan istifadeli de
olabilir. Fakat iyice dü~ünülürse, bunda ciddi güçlüiderin de ortaya çıkacağı
a§iklirdır. Bu dinler, kar§ılıklı olarak birbirlerini sapık, uhrevi necattan mahrum,
yani cehennemlik görmektedir. Bunlardan hiç biri, kar~ısındaki insanı, bir
dalalete gitmesin diye öbür dallilette kalmasını tqvik edemez. Bir de §öyle bir
durum olabilir. Bir adam mesela, kilis.enin bazı tutumlarından dolayı, yahut
Hıristiyanlıktaki prensipleri yetersiz bulduğundan dolayı onu terkedip dinsizliğe
gidebilir; fakat aynı §ahıs lslam'ı tatminkiir bulup imana girebilir. Demek
istiyoruz ki her dinin, imansızlığı iziile medotu kendine has olabilir. M~terek
cephe tqkil etmeleri tatbikatta zor olduğu gibi, her zaman için matlub da
olmayabilir.
3- Bu mü§terek blok te~kilinden ziyade, bazı zatların diyalogdan
bekledikleri kiıtkı ihtimali daha çok anla§ılabilir görünmektedir. Müslümanlada
diyalogda syncretisme (bağda~tırıcılık)tan kaçınınakla ısrar etmekle beraber,
kar~ı tarafın kendi dini hayatına müsbet kaktıda bulunabileceği söylenmektedir.
Mesela L. Gardet yeni putperestliğin, Hıristiyanlığın dini inancı üzerindeki
tesirlerini temizlemek üzere bir ameliye yapılması gerektiğine kanidir ve bu
hususta Müslümanlarda kuvvetle hissedilen tevhid manasından Hıristiyanlığın
etkilenebileceğini dü§ünmektedir(12). L. Gardet, Olivier Lacombe'un da bunu
mümkün gördüğünü söyleyerek ondan (kısmen nakledeceğimiz) ~u pasajı
iktihas eder:
ll) Aynı yer.
12) L. Gardet L'Isıam, s. 425.
24! !llRlSTIYAN-MÜSLÜMAN MÜNASEBETLERI
"Hıristiyanlıktan uzaklaşmış Avrupa'mızın, İslam hayatının merkezinde
olan mevzu üzerinde iyice düşünmesi ve asla inkar etmemesi gereken bir
hakikati yeniden öğrenmesi gerekmektedir. Gerçekten İslam, sırf bu mücevheri
saklamak için yapılmış bir mahfazadır"(13). O. Lacombe, İslam'da asli
hüviyetiyle bulunan ilahi tenezzühün (tarnscendance) İncillerin ve kilise'nin
taliınieri muhtevasına oturtulrnak şartıyla, Hıristiyanlar için faydalı olacağına
inanır.
O. Lacombe'un bu değerlendirmesi, yani İslilmiyet'e sırf bir mücevher
kutusu nazarıyla bakması, bazı müsteşrikler, bilhassa din adamı müsteşrikler
tarafından da ekseriya paylaşılmaktadır. Bu değerlendirmenin yanlışlığını
anlatmak uzun sürer. Fakat tafsilatlı aniatılsa bile onların ikna edilmeleri çok
müşkil görünüyor. İslamiyet'ten feyz alarak marifetullah ve muhabbetullah'ın .
mertebelerinde ilerleyen ve kalbin, aklın, ruhun ve nefsin bütün özlemlerinni
tatmin eden gelmiş geçmiş yüzbinlerce Müslümanın dini hayatlarının, bu
iddianın aksine delil olduğunu söylemekle yetinelim.
Hıristiyanların ise Müslümanlara, mesela şöyle bir katkıda·
bulunabilecekleri R. Arnaldez tarafından ifade ediliyor: Müslüman dünyası bir
medeniyet krizi geçirmektedir. Batı'da yaygın materyalizm, onarı da nüffizu
altına alabilir. Aynı krize daha önce maruz kalmış olan ve aşılanarak bağışıklık
kazanmış bulunan Hıristiyan dünyası, siyasi ve apolojetik gayeden uzak, hasbi
olarak, sempati ile Müslümanlara yönelip, materyalizm bataklığına
sapianmadan bu krizi atiatmalarma yardım edebilir(14). Ona göre Hıristiyanlık
anti-clericalisme ve atheisme hastalıkları sabebiyle aşılandığı halde,
Müslümanlar mikroplara karşı aşısızdır. Bu değerlendirmenin asrımızda
yaşayan Müslümanlar için pek isabetli olmadığını belirtmek gerekir. Son asırda
çeşitli cereyanlara maruz kalmış bulunan Türkiye, Pakistan, Mısır, İran,
Afganistan, Tunus, Cezayir, Türkistan gibi büyük İslam ülkelerinin halkları
arasında din canlılığını muhafaza etmekte, hatta gittikçe daha da artmaktadır.
Paris'te İnstiıut Catholique profesörlerinden Michel Lelong da 1975
bir dersinde (Bu zat Hıristiyan din adamı olacak olan talebelere
"muasır Müslüman toplumundaki temayüller" dersini vermekte idi. Yirmi
yıldan fazla bir zaman Tunus'da kalmıştır. Pers Blancs tarikatına mensup
Mart'ındaki
13) Müellifin Sagesse Chretiene et Sagesse d'orient, Bruxelles, 1949
Sahifesinden naklen L. Gardet, L'lslfun, s. 425.
14) R. Amaldez, L'lslfun devant un monde quis'interroge a. iui, s. 109~110.
adlı
eserinin 600.
KlLISEYIISLAM ILE DIYALOG IS1EMEÖE SEVK EDEN SEBEPLER i 25
rahiplerdendir. Aynı zamanda Paris'teki "Müslümanlarla Münasebetler Dairesi
Müdürü" idi. Derslerine dinleyici olarak katılmak arzuma hayret ve sempati ile
müsaade etmi~ti). Mealen ~öyle demi~ti: "Müslümanlar bize revelation (ilahi
tecellj, vahy) anlayı§ında yeni §eyler ke~fetmemize yardım edebilir. Batı
dünyasında Allah'ın yaratması hususunda çok tereddütler ortaya çıkmı~tır. Keza
"Batı'da 'ilim ba~ka, din ba~ka §eydir' zihniyeti yayılmı~tır. Müslümanlar,
Yaratıcı, Tek-, Kadir-i Mutlak Tanrı manasını çok iyi ya~adıklarından,
Hıristiyanlar onlardan etkilenebilir."
4- Konsil metni olsun, yetkili Hıristiyanlar olsun, açıkca söylemeseler de,
-hatta bazan inkar da etseler- diyaloğun gayelerinden biri Hıristiyanlığı
yaymaktır. Her dindar, mensup olduğu dini mutlak hakikat bildiğine ve bilmesi
ıazım geldiğine göre inancını yaymak istemesini tabii kar§ılamak gerekir. R.
Arnaldez'in dediği gibi "Hıristiyanlar normal olarak misyonerdirler. Zira
Hıristiyan, ba§ka insanlardan dolayı kendisini mes'ul bilir"(15). Bundan ötürü
inançlarını yaymakla mükelleftirler. lnancını yaymak isternekten dolayı hiç
kimse kınanma?Jalıdır. Ancak, birçok misyonerin Hıristiyanlığı yaymak için
dürüst olmayan usullere ba~vurmalarının çirkin olduğu ilan edilmelidir. Zaruri
ihtiyaçların, yoksullukların, iktisadi sefaletlerin, kendi dinine dair cehaletlerin,
hissi bağların istismar edilerek insanların Hıristiyanla~tırılmaları elbette kınanır.
Şunu demek istiyoruz ki, Hıristiyan misyonerlerinin dürüstlükten ayrılmaksızın,
kendi dinlerini, inançlarını anlatmalarından, dinlerini bu ~ekilde yaymaya
çalı§malarından Müslümanların endi§esi olamaz.
Diyalogla dini yaymak arasındaki münasebet hakkında .Stieglecker(16)
§öyle diyor: "Şimdiye kadar Hıristiyanlar, lslam'a hücum etmek yahut O'na
kar§ı kendilerini savunmak için kılıç çektiler. Çoktan beri kılıcı kınına koyduk
ve Müslümanları, Hıristiyanlığı sevdirme gayreti sergiledik; fakat bu kılıcı ve
kım imha etmek gerekir ve bizim, Hıristiyanlığı aniatma gayretlerimiz de
tamamen gözden geçirilmelidir. Önce Efendimiz (Hz. lsa)'nın bize bıraktığı
silah olan sevgiye dönmeliyiz. Müslümanların kalplerine ula§abilmemiz ancak
bununla mümkün olacaktır. Şu halde İslam Dini'nin inançlarını derinlemesine
bilmek ve Müslümanın dini psikolojisini kavramakla i~e b~lamak gerekir."
15) R. Arnaldez, Conditions d'un dialogue avec I'ls!ilın, s. 28.
16) Bu zat İslfun akaidine dair 834 sayfa tutan 4 ciltlik şu eserin yazarı dır; Die Clau benslenren
des İsh:im, Padembom, F. Schöring, 1959~1962. Bu iktibas A.C. Anawati tarafından Vers
un dialogue ... s. 593'de naklediliyor.
26 1HIRISTIY AN-MÜSLÜMAN MÜNASEBETLERI
Öyle anlaşılıyor ki onun tavsiye ettiği bu metoda göre,
şiddet
antipatiye sebep olduğundan dalayı açıkça sevdirme gayreti
de terkedilecek, görüşme yolu tutularak muhatabı dinlemek, tanımak, karşılıklı
lwnuşmak merkalesinden sonra uzun vadede ona Hzristiyanlığı anlatmak gaye
edinilecektir.
bıralalacağı gib~
Resmi
Hıristiyanlığın
tutumunu akseHirdiğini kabul etmesek de,
söyleyen J.Garrido -ki Batı'da Müslümanlar
Hıristiyanlık adına konwıtuğunu
hakkında
az çok sempati
bulunacağımız
duyulmasına ~iddetle kar§ı olduğunu, atıfta
kitabının
her tarafı göstermektedir- ~öyle
diyor:
nazannda kiifir bir millet olup İncil'in, St. Paul'ün,
kilise büyüklerinin ve Hıristiyan geleneğinin taliınieri uyarınca ihtida
ettirilmeleri gerekmektedir. Onlar, hakkında altın kaide ~udur: Müslümanları
seviniz, zira onların kurtarılması gereken rnhları vardır. Ama onların gerçek
dini tanımalarına miini olan İsliim'ı reddediniz". Bu, günahtirları ve dalaletle
olanlan da sevmeyi tavsiye, Hıristiyanlık prensibi icabıdır. Ama bn prensip aynı
zamanda dalaletten ve günahtan nefret etmeyi ve onların kökünü kazımayı da
emretmekıedir" (1 7).
"Müslümanlar,Hıristiyanlann
5-Bazılan ilk nazarda diyalog ile misyonu birbirine zıt zanıietmektedirler.
Onlar bu durumda misyonerliğin artık bırakılacağını d~ünürler. Halbuki yeni
misyonerlik telakkısine göre diyalog ile misyonerlik bazılannın sandığı gibi
birbirine zıt değildir, bilakis kar~ılıklı olarak birbirlerini ihtiva ederler.
Misyonerlik diyaloğu gerektirir; gerçek diyalog, zaten aynı zamanda
Hıristiyanlığı yaymaktır(18).
Nitekim H. Maurier "İsa'ya ihtida ettinnek, diğer dinleri yıkınakla değil,
kemiile erdinnekle olur, biz dini değerleri geli~tinneliyiz" diyor. Aynı konuda J.
Dournes "Gayr-i Hıristiyanlarda zaten kilisenin tarih öncesi (bir mazisi) vardır.
Onları Hıristiyanlığa kazanmak, kendilerine yabancı olan bir lsa'yı onlara
götürmek veya ba~ka yerde prefabrike olarak hazirlanmı~ bir kiliseyi oraya
monte etmek değildir"(19). Anla~ılan, yeni misyonerliğe, H. Maurier'in dile
getirdiği bu telakkı hiikim olmu~ bulunuyor.
17) J. Garrido, Attitu desface aL 'islô.m, s. 15-16
18) (Hey'et), Valican Il, 18.
·
19) Aynı yer.
J. Bichon da diyaloğun niçin yapıla~ğını anlatırken diyor ki: " İnsandan insana diyaloğu
Tanrı'dan insana bir diyalog ümidiyle, benimkini Tann'nın kendi diyaloğuna vesile kılmasını
ümit ederek arıyorum. Yani ben, diyaloğu IneiPi yaymanın bir vasıtası olarak arzu
ediyorum". Notre connaissanne de L'İsliim, s. 90.
KlL!SEYIISLAM ILE DIYALOG IS'IEMEGE SEVK EDEN SEBEPLER /27
Şimdiki
misyonerierin çoğunun teinayülüne göre dinleri, kitapların
mücerret prensipler biilinde dilijünmemelidir. İ~ba~ındakilerin
tecrübeleri, Avrupa'daki insanların nazariyelerinden farklıdır. İnsanların dinine
hitap etmek yerine, o dinin insanıarına hitap etmek gerekir. lnsaniarın dinlerini,
ya~adıkları hayatın dı~ında mütalaa etmekte, onları hareketsiz saymak,
dondurmak vardır. Bu durumda onların y~ayan realiteler oldukları, zamania ve
bir takım tebadüllerle ve ~artlarla geli~tikleri hemen unutulur. !~te J. Dournes ve
H. Maurier'in, i~in bu yönü üzerinde ısrar eden sözleri, bundan dolayı çok
dikkate değer. Bunlara göre, yaşayan realitede insanlar şartlara, temayüllerine,
kültürlerine göre, nazariyede .bağlı zannedildikleri dinlerin ekseriya bir kısmını
alırlar. Bazan en iyi tarafını, bazan da en zayıf tarafını. Hıristiyanlarm çok az
oldukları Ülkelerde bazan öyle gayr-i Hıristiyanlar bulunuyor ki
davranışlarının çoğu inci/'e uygundur. Buna mukabil Hıristiyan bir ülkede
yaşayan sözde Hıristiyan nice insan vardır ki Hıristiyanlıkla ilgisi hemen
hemen kalmamıştır. Şu halde mücerred katagoriler~ iddiaları değil, müşahhas
insanları göz önünde bulundıırznak gerekir.
· Müslümanlar nazarında batı dünyası -pek de haksız olmayan Hıristiyanlık. ile aynı mütalaa edilmektedir. Hıristiyanlık, Batı'nın
günahlarından, cürümlerinden ve dalaletlerinden teberri etmek isteyince
kilise'nin Batı'dan ayrı olduğuna Müslümanlan ikna etmek için diyaloğa girmek
istiyor ve Konsil metninin Müslümanlarla ilgili kısmının sonunda, her iki tarafı
da "geçmi§ bildiseleri unutınaya davet ediyor."
Doğruyu söylemek gerekirse, hemen hemen bütün Müslümanlar bu
dü~üncenin tesirindedirler. Zira merhum Haydar Bammat'ın dediği gibi(20)
"Aldanmadan iddia edebiliriz kr, Asya'da, Afrika'da büyük batılı devletler
tarafından insafsız ca istismar edilmi~ olan yüz milyonlarca esir insanın
kar~ısında Hıristiyanlık kendisine dü~en vazifeyi yapmamı~ bulunuyor.
Muztarip insanlığa çok yakın bir sulh ve iyilik devri vaad etmi~ olan bu din,
kurulmu~ olan kilise'lerin yardımıyla siyasi baskının ve istismarcı
öğrettiği ~ekilde
mü:Stemlekeciliğin
tesirli bir
silahlı
vasıtası
h§Jine getirilmi§, tepeden
tırnağa
kadar
askerleri, sırtında müstemleke halkına salılmak için ildi mallarla
askerleri takip eden tüccar, onun arkasından gelen ve elindeki !nci! ile
müstenılekecilerin yaptıkları bütün hareketleri doğrulayan, hiç değilse onlara
cesaret veren misyoner, Afrika'lılar ve Asya'lılar için zalimlerin dininin.hazin
bir timsalinden başlfu bir ~ey değildir.
20) Kay~klara Dönilij, s. 10.
28/ HIRISTIYAl'{-MÜSLÜMAN MÜNASEBETLERI
Bu sebepledir ki, Afrika'nın henüz istikliillerine kavu~an
cumhuriyetlerinde, bilhassa eski Belçika Kongo'sunda papazların insafsızca
katledildiklerini, hayırsever bütün hareketlere şevkle katılan tilhibelerin ağır
hakareHere uğradıklarını görüyoruz."
Kiliseı Müslümanlar üzerinde Batı emperyalizminin acı ve iğrenç
hatıra/arının canlılığını koruduğunu bildiğinden, o yaraları diyalog ile
iyileştirmek istemekte ve esasen kendisinin bunda dahli olmadığına inandırmak
istemektedir. Papalığa bağlı Gayr-i Hıristiyanlara Mahsus Dilire Ba.şkanhğı"
tarafından yayınlanmış bulunan konumuz ile ilgili kitapda "Hıristiyan eğitimi
almış batılılan Müslümanlar nezdinde suçlu kılan zulümleri" kabul etmekte ve
bu hususta Normand Danie!'in ~u iki meşhur eserini (İsliim and the West, 1960
ile İslam and lmperialism, 1965) referans vererek şöyle demektedir: "Her
şeyden önce samimi olarak, Batı tarafından irtikilb edilmiş olan aşırılıklan itiraf
edelim ve gerek mazinin zihniyetieri ile ve gerekse bazı şimdiki davranışlarla
atamızdaki bağı kopardığımızın delillerini verelim"(21).
Kitabın 1987' de yeniden nqrinde de şöyle deni!iyor: "O halde
Hıristiyanlar geçmişin bu kızgınlıklarını açıklamalıdırlar ve dinsel faktörler
kadar önemli olan Ekonomik, ideolojik ve siyasal faktörleri de hatırlamalıdırlar.
Öz eleştiri sayesinde de, ortak tarihindeki üzücü olaylarda her iki grubun
sorumluluklan olabileceği fikrini işlemelidirler." (M. Borrmans, 1987, s. 98 ve
Türkçesi, Müslümanlarla Hıristiyanlar Arasında Diyaloğa Yönelişler, İst. 1988,
s. 82) (Bu ilişkiler hakkında Michel Lelong, Deux Fictelites, une esperance;
Chretiens et Musulmans aujourd'hui, Paris, Cerf, 1979 kitabına koyduğu (k) de
bu konudaki bibliyoğrafya görülebilir.) Hıristiyanlarca ifade edilen mezkur
saiklere, kendi tahmin ve değerlendirmemize göre şunları da ilave edebiliriz:
7- Hıristiyanlık dünyasını görüşmeye sevk eden sebeplerden biri de İslam
hakkındaki eski iddia ve iftiraların iç yüzünün iyice ortaya çıkmış olmasıdır.
Hz. Muhammed (a.s.)'ın risiileti konusu, başından beri Hıristiyanlıktabüyük bir
sıkıntıya yol açmıştır. Dünyada hiçbir şahıs hakkında, Hz. Muhammed (a.s.)
hakkında Hıristiyanlık iiieminde ileri sürüldüğü kadar müteniikız iddia ve
iftiralar yapılmadığı kolayca söylenebilir. Onun aleyhinde: Nasturi bir rahip,
Arius'çu, rahip Babira'nın şakirdi, yahudi hahamı, sahte peygamber, ihtirasıa
beklediği papalığa seçilemeyince Hıristiyanlıktan öc almak için ayrılan bir kardinal, baş olmak isteyen siyasi lider, Hz. lsa'nın karşısına çıkmış olan Deccal ve
11
21) Orientations Pourun Dialogue Cntre Chr6tiens et Musulmans, Roma, Ancora, 1970, s. 70.
KIL!SEYI ISlAM ILE DlYALOG ISTEMEGE SEVK EDEN SEBEPLER 129
-en fenası- Müslümanların şeytan, Jüpiter ve Apollon ile birlikte (Mahon,
adı yle) kendisine taptıkları bir put (Mahon: Mahomet, o da Muhammed isminin
tahrif edilmiş şeklidir) gibi birbirir;i tutmaz iftiralar, bütün Ortaçağ Batısını
İslam aleyhinde harekete geçiren yalanlar olmuştur. Müsteşrikliğin
ba§lamasından sonra, nisbeten tarafsız değerlendirmeler yapıldığı söylenmesine
rağmen, asrımızdaki müsteşrikler arasında bile birbirini tutmayan iddialara
rastlanmaktadır. (İslami incelemeler yapan muasır müsteşriklerin tutumunun,
Ortaçağdakinden müsbet yönde çok uzaklaşmış bulunduğunu belirtmek
gerekir). Müsteşrikler -temayüllerine göre- İslamiyet'i ya Yahudiliğe, ya
Hıristiyanlığa mal ederler. Bazıları, Hz. Peygamberin Mekke'de samimi bir dini
lider iken Medine'de sırf siyasi lider hilline geldiğini ileri sürdü (Caetani,
Lammens). Diğer bir perspektif, mistik bir çözüm şekline başvurdu: Protestan
Tor Andrea O'nu, Beniİsrail peygamberlerinden Amos'a ve Matin Luther'e
benzetirken, Katoliklerden Delacroix ile R. Blachere Sı. Theres d'Avila'ya
benzettiler. Bazılarına göre, devrindeki sosyal adaletsizliği görüp ezilen kitleleri
harekete geçiren bir halk lideri (Alman Grimme ve anglikan din adamı M.
Watt) vb. Daha yakınlardaki bazıları da çekingen tavırlarla psikanaliz
metodlanna göre tahminlerde bulunmaya çalıştırlar. Az önce işaret ettiğimiz
gibi, Ortaçağ'dan bu tarafa insaf noktasına doğru yaklaşan bir temayül olduğu
söylenebilir. Artık müsteşriklerin hemen hemen tamamı -Onu Peygamber
olarak kabul etmeseler de- kendisinin Peygamber olduğuna samimi olarak
inandığını, başka herhangi bir saikle kendisini böyle göstermediğini kabul
etmektedirler.
Demek ki her şeye rağmen, Hz. Muhammed (a.s.) Batı'da ilgi duyulan,
daha doğrusu kendisiyle ilgilenilmesi bir mecbilriyet hilline gelen bir şahsiyet
olmuştur. O'nun hakkında, birinin söylediği -çok şükür- öbürünün yıktığı
Batı'da aleyhtar tutum büsbütün başarılı olamamıştır. Olsa olsa hakkında
tereddüt edilmiştir. Şu hlldise de bunu iyice gösteren sayısız örneklerden biridir:
M. Rodinson'un(22) (ki ırken yahudi olup ciddi bir marksist müsteşriktir)
yazdığına göre, 1960 yılında Paris'te bir yayınevi anket düzenleyerek
okuyuculardan insanlık tarihinde en etkili olmuş şahsiyelin adını yazmalarını
istemişti. Maksadı bu şahsiyet hakkında bir kitap yayınlamaktı. Sonuç hayret
uyandırdı: Zira başka herhangi bir isimle kıyas kabul etmeyecek derecede, Hz.
Muhammed'in adını yazanların sayılan çok fazla idi. Rodinson, bunun üzerine
yayınevinin böyle bir kitap yazmayı kendisinden istediğini bildirir. Nitekim
22) Bilan des etudes Mohammediennes, s?
301 HIR!STIYAN-MÜSLÜMAN.MÜNASEBETLER!
onun Mahomet adını verdiği bir kitabı bundan sonra çıkını~tır. (1961 ve 1968).
1984 yılında Amerika Birl~ik Devletleri'nde düzenlenen bir ankette yine buna
benzer bir netice alınmı~tı.
Samimi bir Hıristiyan din adamı olan Cherles J. Ledit'in tezi büyük
yankılar uyandırdığından, onun eseri üzerinde nisbeten biraz fazla duralım.
Anti-seınitisme (yahudi dü~manlığı) teriminin liifzı gibi hakikatı da kendisinin
icadı olan Batı, zulmü -güya telafi için- yahudi d~manlığı ile tarihinde olduğu
gibi ya~adığı zamanında da alakası olmayan masum bir milleti yurdundan
sürerek, kendi cürmünün cezasını Filistin'li Müslümanlara çektirip, yahudilere
sun'i bir vatan bağışlamak suretiyle zulmünü kat kat artınnca Hz. İbrahim
(a.s.)'de kökl~en üç dinin mensuplan, bilhassa Müslümanlarla yahudiler kıran
kırana bir sav~a girdiler. (Aradan geçen takriben kırk seneden beri be~eriyetin
bu büyük yarasından akan kanlar, dünyanın birçok ülkesini de boyayarak biiiii
kanıyor. Mühim bir sebep olarak bu yarayı dindinnek gibi bir siliki de bulunan
diyalog çağmsı ve te~ebbüsleri buna ve emsali dertlere ~ifa sunabilecek mi,
sunarnıyacak mı? Mesele burada düğümlenmektedir. Kilise "evlatlarını" bu
zulümden vazgeçirmezse veya vazgeçirmeye gücü yetmediği takdirde var
kuvvetiyle mazlumların yanında olduğunu ispatlamazsa, güzel sözler ve
temenniler, suya yazı yazma gayretinden b~ka bir ~eye benzemez. Etkinliğinin
malıdut olduğunu bildiğimiz kilisenin, birinci vazifeyi ba~armasını pek
mümkün gönnüyoruz. Ama, imkansız olmayan ikinci vazifesini de yerine
getirdiğini -~imdilik- söyleyemeyiz. Bir taraftan kanayan bu yarayı dindinnek,
diğer taraftan Allah'a imanı ortadan kaldınnaya kararlı be§eri ideolojilerin hızla
yayılması kar~ısında, be~eriyetin hadd ü hesaba gelmez delruetlerine bakarak,
birçok m~terek taraflan bulunan monoteist geleneğin (Hz. Musa, Hz. lsa, Hz.
Muhammed aleyhimüsseliim hazeriitının) dini ve rühi mirasını kurtarmak
dü~üncesi, bir diyalog özlemi uyandınnı~tı.
Böyle bir diyaloğun_cdini temelini hazırlamak üzere -ba~kaları
meyanında- Ch. Ledit, bir havari §evkiyle, kendi ifadesiyle "yirmi senelik
ara~tırma ve tefekkörün meyvesini "sunmak istedi(23). Ch. Ledit, Kur'an'da
bildirilen Ehlü'I-Kitab sırrının açık bir izahını teklif etmektedir. "Müslümanların
diğer gayr-i Hıristiyanlar gibi payen gerçek değerlerini kabnl ve teslim edersek,
kilisenin İslam ülkelerindeki bütün misyon gayreti tehlikeye girer" diye itiraz
eden Hıristiyanlam kar§ı(24) kendi tutumunu müdafaa etti ve lsliim'ı, semavi
23) Charles J. Ledit, Mahomet,
24) Aynı eser, s. 128, n. 1.
İsrail
et le Christ, s. 10.
KlLISEYIISLAM ILE DlYALOG IS1EMEÖE SEVK EDEN SEBEPLER 1
kitaplar (revelation biblique) muhtevasına yerle§tirmek gerektiğini söyl<
Misyonerierin lsliim ülkelerinde ba§ansızlığa uğrayarak yerlerinde saymala:
da, misyonerler tarafından Kur'ftn'ın, l'.:zdim semftvl kitaplar silsilesi ile ilg
olduğunun iddia edilmesinden ileri geldiğini ifade etti.
Ledit, Kur'iin'ı, dindar bir Hıristiyanca okuyup yorumlamakta, onda ke
inançlarına deliller bulmakta ve netice itibarıyle lsHim'ın, Hıristiyan!
yönelmi§ olduğunu ve bütün bunların da kaçınılmaz bir surette j
Muhammed'in peygamberliğinin doğruluğuna götürdüğünü söyler(25).
İsmail (a.s.)'a yapılan vaadden (Tekvin, 16 ve 17. bablar) de hareket ederek
fikri takviye eder. L. Massignon'un onun hakkında (putları yıkıp tevhide ay
ne varsa ortadan kaldırması ve fakat müsbet yönde ilahi esrara dair bir
söylememesi iddiasıyle) "selbi peygamber" demesine benzer bir tarzda, C
"yönlendirici peygamber" (profethie directrice) ünvanının verilmesini te
eder. lsliim'ın, extra-sicripturaire (Kitab-ı Mukaddes h:lricindeki) vahyin, nı
noktası olduğunu söyler. Ledit, "hipotez" olarak nitelendirdiği bu iddü
teklifinden dolayı çok tenkit edilmi.§tir. G. C. Anawatti de felsefe, Kur'an tel
ve Kitab-ı Mukaddes tefsiri yönlerinden onun teklifini tenkit edenlerdendir(:
Y. Moubarac ise, bu eserin katalik dini milhitlerinde sempati ile kar§ılandıj
ve bu durumun hayret uyandırıcı sayılabileceğini söyleyerek "İsliim'ın doğ
meselesinin, Dinler Tarihi'nde yeni kurulan· temellere göre yeni•
dü§ünülmesini" teklif eder. L. Massignon ise kitabı, iyi niyet tezahürü ka
edip, aksine kötü niyetİn tezahürü olan H. Zackarias'ın kitapları (27) ile zı
te§kil ettiğini belirtir (28). Marksist M. Rodinson da -kendi temayülü icabı·
te§ebbüsten pek memnun kalmaz; bunun katalikler arasında huzursuz
çıkardığı gibi Müslümaniann da Hz. Muhammed hakkında "bu peygambe
strapontin "ine (29) razı olamayacaklarını ifade eder (30). Ch. Ledit'in ort
25)
Aynı
eser, s. 158. (Bu eserden referanslar Anawatti'nin Versun· dialogue .. makalesin
s. 6).
alınnıı~tır,
26) Versun dialogue Islfuno-chretien, s. 626 vd.
27) Hi:ı.nna Zackarias sahte adı ile yazan ve sonradan bir Ortacağ tarih mütehassısı Damini
rabibi P. Thery olduğu anla§ılan bir §ahıs tarafından yazılan bu kitaplar §Onlardır: L'lsl
Entriprise Juive, De Moise a.Mohammed (iki cilt, 1955), L'İslam et la Critique Histari
(1960), Voice le vrai Mohammed et le faux Coran (1960).
28) L. Massignon ile Y. Moubarac'ın değerlendirmeleri için bkz. Revue des Etudes 1sl.9.miq
26 (1958), chaierll. s. 127.
29) Strapontin: (Ta§ttlarda veya Sinema ve Tiyatrolarda) sıralann yamndaki oynak iskemle, a
kapanır küçük koltuğa denir.
30) Bilan des etudes Mohammediennes, s .....
321 HIR!STIYAN-MÜSLÜMAN MÜNASEBE'ILER!
aıtağı bu teklif mahiyetinde ba§ka değerlendirmeler -az da olsa- yapılmaya
devam etmektedir. Mesela, C. Geffre §öyle diyor: "(Hz.) Muhammed'in ifade
ettiği vahiy, Tanrı'nın esrarlı bir sözü kabul edilebilir. O Tanrı ki, titiz bir
tevhide zıt olan putpereslik temayülüne· kaqı Yahudi ve Hıristiyan §uurunu
sorgulamaya devam etmektedir." (C. Geffre, La tbeologie des religions non
chretiennes vingt ans apres le Concil Vatican II. İslilmochristiana, 11(1985), 5133, s. 117).
Artık
bu h:lle gelmi§ bir dünyada ya§ayan insanları, Ortaçağ Batısının
örülmü§ maksatlı efsanelere inandırmak mümkün olmayacağına
göre Kilise, -kamuoyunda puan kaybetmemek için de olsa- ister istemez bir
tavır olarak, butlanı il§ikilr iftiraları reddetmek mecbUriyelinde kalmı§ olmalıdır.
karanlıklarında
8- Diyalog çağrısının, siyasi bir gaye ta§ıdığı da söylenebilir. Bazı
sömürgeci Hıristiyan devlet adamları, sömürülen Müslüman ülkelerdeki istiklill
hareketlerini zayıftatmak ve onları, kendi lehlerine olacak bir barı§a çekebilmek
için sertlikleri yumu§atacak diyalog çağrısında fayda ummll§ olup, bu fikri bazı
din adamlarına da telkin etmi§ olmalıdırlar. Öyle anla§ılıyor ki, ba§ta Fransız ve
İngilizler olmak üzere bazı sömürgeci Batı ülkelerinin hakimiyetierindeki alıillisinin ekserisi Müslüman 'olan ülkelerde istiklill irade ve mücadelelerinin
yoğunluk kazandığı 1950-1960 ve bilhassa 1955-1960 yılları arasında diyalog
te§ebbüsleri de son derece fazlala§mı§tır. Fas, Tunus, Libya, Fildi§i Sahili, Gine,
Kamerun, Malaya, Mali, Moriıanya, Nicer, Nijerya, Orta Afrika, Senegal,
Cezayir bu tarihlerde mücadele verip istiklilllerini elde eden Müslüman
ülkelerdendir. Diyalog arzusunda §üphesiz ki, 1954-1962 yıllan arasında bir
milyondan fazla kurban veren Cezayir'lilerin Fransa ile olan sava§lannın büyük
tesiri vardır (31).
31) R. Ameldez.
Hıristiyanlıgın
deği~tirip İslam 3.leriıine ilgi göstenneye b~ladığıru
men.§einde zor, çetin siyasi §artlann tesiri varsa da( ... ) yine de
tarihte ilk olarak tutum
yazarken "Bu
davranı§ deği§ikliğinin
hasbidir" der.
(L'İsliim
devant un monde quis'int.erroge
a lui, s. 105). Keza M. Rodinson (Bilan, s. 213)
İslam-Hıristiyan yakla§ma te~bbüslerinin "Cezayir harbi sırasında siyasi tercihler arka-ı;Hını üzerine
kurulduğunu" yazar. 1975 yılında Paris'te St. G~rmain Kilisesi'nde İs!.im-Hıristiyan diyaloğu konulu bir
açık
oturumda Prof. Mohammed Akoun, diyaloğun bu siyasi yönünü ve L Massignon'un Fransız
h:'iriciyesi ile irtibatını kesin bir ifade ile öne sürdüğü halde, Hıristiyanlardan kendisine itiraz eden
bıılunmadığına bizzat §abit olm~ idim.
Ch. De Faulle'ün, müste§rik Vincent Monteil'e yazdığı 7 Aralık 1957 tarihli mektupta geçen §U
cümleden de Batı siyasi liderlerinin Müslümanlada diyaloğa verdikleri ehemmiyeti anlamak mümkündür.
De Gaulle diyor ki~ "(...)Görülüyor ki her§ey İsl:'im :Uemine bağlıdır ve meselderin meselesi, İsl:'imiyetin
kaderidir" (Vincent MonteiPin ne§rettiği mektup pasajı Haydar Bammat'ın, Kaynaklara Dönü§ Kitabının
19.sahifesinde naldedilmektedir. Diğer taraftan, öğrendiğimize göre Vincent Monteil, on sene kadar önce
(1980'de) Müslümanlığını il:'in etmi§tir. 1980'de yazdığı bir makalesinde V;.ncent Mansoıır Monteil
imzasını kullandığım görmii§ bulunuyoruz.
KlLlSEYllSLAM lLE DlYALOG !S1EMEGE SEVK EDEN SEBEPLER /33
itibaren Avrupa'da Müslümanlarla ilgili milletlerarası
da yoğunla§tığı anla§ılıyor ki bunlar meselenin siyasi boyutlarını
göstermektedir. Önce rastgele tesbit edebildiğimiz bazı toplantıları yazalım:
Bordeaux toplantısı (25-26 Haziran 1956) "İslam tarihinde klasik dönem
ve kültürel gerileme" konusunu ele almı§tır. Tebliğler Actes du symposium
international de la civilalisiation musulmane (Bordeaux, 25-29 Juin 1956)
adıyla Paris'te G. P. Maisonneuve et Besson-Chantemerle tarafından
nqredilmi§tir. Strasbourg toplanısının konusu "İslam'ın özümlenmesi
(elaboration)" olmu§tur. (12-14 Haziran 1959). Bu kongrenin tebliğleri de
P.U.F. tarafından Paris'te 1961'de yayınlanmı§tır. Brüksel'de 11-14 Eylül 1961
günlerinde "İslam Sosyolojisi" toplantısı yapılnu§tır. Bu kongerinin tebliğleri de
Brüksel'deki "Muasır Müslüman Dünyasının Problenılerini İnceleme Merkezi"
tarafından 1962'de yayınlanmı§tır. (Centre pour l'etude des problemes du monde
musulman contemporaine, 1962). Zaten kongreyi tertipleyen de bu merkezin
ba§kanı müste§rik Arınan Abel'dir. Her üç toplantıda da Müslümanların ve
§arklıların bulunmadıkları, i§tirak eden isim listelerinden anla§ılmaktadır.
Nitekim bu duruma J. Barque dikkati çekmi§ ve teessüfünü belirtmi§tir. 1-9
Eylül 1959'da Cologne'da "İslam Felsefesi" toplantısı yapılmı§ olup bu
toplantıya Müslümanlardan da katılanlar olmU§tur. Tübingen Üniversitesi 19601961 kı§ında "İslam Ülkelerinin Problemleri" konusunda seri konferanslar
düzenlemi§ti. Bu konferanslar "İslam Dünyası ve Şimdiki.Zarnan" adı altında
toplanıp ne§redildi. (Die Welt des İslam und die Gegenveveart, hsg.von .Rudi
Paret, 208 s. Stuttgart, W. Kohlhammer, 1961).İtalya'da belli ba§lı müste§rikler
Le Civita del Orinente adıyla 4 ciltlik büyük bir ansiklopedi çıkardılar. (Roma,
ed, Casini, Sotto gli auspici della fondaziene giorgio cini e dell'Istitu to per il
Medio et estremo Oriente, 1956-1962).
Hususiyle din! mahiyetteki Müslüman-Hıristiyan görü§meleri olarak
Bhamdoun (1954 ve 1956 yıllarında), İskenderiye (1955), Venedik (1955),
Floransa (1958) toplantıları zikredilebilir. (Bu toplantılar 1960'd.an sonra da
artarak devam etmi§tir: Kurtuba (Curffiıe, 1974 Eylül), Tunus (1974 Kasım),
kiliseler Ökümenik Koseyi'nin (COE) desteklediği Broummana (1972) yirmi
kadar ülkeden temsilcinin bulunduğu bu toplantıya hiçbir Türk katılmamı§tır.
Cenevre (1969), Beyrut-Ajaltoun (1970), bu toplantıya fazla olarak Hindu ve
budistler de katılmı§lardır.
Aynı dönemde, tabiatıyle İslam ile diyalogdan bahseden hayli kitap ve
inceleme de çıkmı§tır. Kiliseyi diyaloga sevk eden bir sebep de muhtemelen,
1955
toplantıların
yılından
341 HIR!STIY AN-MÜSLÜMAN MÜNASEBETLERI
yapılan
bu ne§riyat bombardımanı ile meydana gelen umumi efkardır.
lrene -M.Dalmais, Parole et Missione- Dergisi'ndeki makalelerinde,
lslam'a duyduğu hayranlığı gizlememektedir. Bu meyanda onun §U makaleleri
zikredilebilir. Questions sur L'lslam, 3 (1958), s. 402-412; Conditions et
depassement du dialogue lsWmo Chretien 6(1959), s. 425-434; L'İsliim d'heir a
demain, 16 (1962), s. 117-132. Dinsiz iken, Irak'ta ölümden kurtulmasına sebep
olan bir Müslüman dostunun davranı§ının tesirinde kalarak yolunu deği§tirip
H;ristiyan inancına teslim olan (i-3 Mayıs 1908'de) L. Massignon, hususiyle
Arapça'ya ve Araplara sevgi izhar edecek, eserleri ile ve §ahsi temasları ve
mektupları ile, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında diyalog pe§inde ko§acaktır
(32). O, bu sıralarda -daha sonra 1963'te VI. Paul lakilbıyla papalığa seçilip
"diyalog papası" diye tavsif edilecek olan Milano Piskoposu Mgr. Montini ile
sıkı bir temas içinde bulunuyordu.
Lumiere et Vie Dergisi (33) 1956 yılında Kuzey Afrika'da cereyan eden
acı hadiseler sırasında "olayların kar§ısına kendimizi Hıristiyanca koymalıyız,
bir çözüme ula§mak için Müslümanları anlamaya çalı§malıyız" diyerek 1956
yılında 25. sayısını İsliim'a tahsis edip Katolik İslamiyet mütehassıslarına
lsliim'ın muhtelif cephelerini izah ettiren incelemeler yayınlandı. Y. Moubarac
İslam'ın Zuhilru, J. Jomier İslam'ın Fikri Tarafları, G. -C. Anawati (imzasını
koymaksızın) Hıristiyan- Müslüman münasebetleri hakkında mülahazalar, Y.
Moubarac Kur'an metninin tesisi hususunda son ilmi bilgiler, adlı makalelerini
bu sayıda ne§rettiler.
La Mission Dergisi 1957 yılında 27. sayısını İsliim'a tahsis etti (244 s.).
Bu sayıda J. M. Abd el-Jalil, Müslümanların Hıristiyan Batıdan Bekledikleri P.
Rondot Bugünkü İslam ve Devlet ba§lıklı makalelerini yayınladıkları gibi
ayrıca L. Gardet, G. -C. Anawati ve ba§ka müellifler de yazdılar.
Aylık dergisi olan La Table Ronde 1958 Haziran sayısını İsliim'a tahsis
etti. M. Watt, J. Dorse, H. Corbin, Claude Chene, Mlle Eva Meyerovitch ve
ba§ka İslaıniyatçılar, İsliim'ın çe§itli yönlerini bu sayıda anlattılar.
32) L. Massignon'un lsıam hakkıdaki fikirleri, onun husus! mektuplarından meydana gelip
bilahare Arnault et Cie Tours yayınevi tarafından yayınlanmış olan 73 sahifelik satışa
sunulmayan Hz. Isınail hakkındaki dua kitabı ile Le Signe mariate adlı makalesinde
(Rytheme monde, 3 (1948) bulunabilir. R. Charles -Barserin O Vierge puissante (Paris, La
Colombe, 1958) kitabı da Massignon'un mühim bir mektubunu ihtiva etmektedir.
33) Colli':gue theo!ogique de la province dominicaine de Lion
tarafından çıkarılmaktadır.
KlUSEYIISLAM ILE DIYALOG IS1EMEÖE SEVK EDEN SEBEPLER 135
Chiers de I"nstitut de Secience Economique Appliquee Dergisi 1960
Ekim'indeki 106. sayısını (220 s.). "İsl§m, Ekonomi ve Teknik" konusu ile, keza
1961 Aralık'ındaki 120. sayısını "Muasır Müslümanlarda Eskilik ve Yenilik
Taraftarları" (236 s.) konusu ile lsl§m'a tahsis etti. 106. sayıdaAbel bir MrikaAsya Ortak Pazarı, P. Rondot Teknik Kar§ısında Müslümanlar, R. Am el dez,
lsl§m Hukukunda Zek§t Teorilerinin Ekonomik ve Sosyal bir Izahı, J. -H.
Servier, Cezayir Berberileri'ndeki Geleneksel Ekonominin Temelleri Hakkında
bir Deneme, G. Destanne de Bernis lsl§m ve Ekonomik Geli§me, J. Astruy,
lsl§m'ın Ekonomik Vokasyonu adlı incelemelerini, 120. sayısında ise L.
Massignon lsl§m'da Arkaizm ve Modernizm, insan emeğinin yeni bir strüktürü
hakkında, M. Hamidullah, Modern Ekonomi ve !sl§m adlı incelemelerini D.
Jaoques Meunie ve b3§ka yazarlar da İslam hakkındaki makalelerini ne§rettiler.
Ayrıca Stuia missionalia ve ve Leyden'de E. J. Brille yayınevi tarafından
çıkarılan Journal of the economic and social History of the Orient gibi
dergilerde İslam gündeme getiriliyordu.
Muasır Müslümanlar hakkında otorite sayılan Pierre Rondot lsl§m ve
Bugünkü Müslümanlar (L'lslam et !es musulmans d'aujourdhui, ed, de l'Orante,
1958, 376 s.) adlı eserini bu sıralarda yayınladı. Kitap, Cezayir harbi sırasında
çıkıyor. Müslümanlara kar§ı matlup davranı§ta bulunmak için, onları iyi
tanımak gayreti mܧahede ediliyor. lsl§m ülkelerinde uzun ikametleri olmU§ ve
muasır Müslümanlar hakkında birkaç kitap yazrnı§ bulunan P. Randot'un
diyalog konusundaki fikirlerini G. -C. Anawati §öyle özetliyor:
a) lsl§m, ıilhiini, siyasi, içtimili ve kültÜrel cepheleri bulunan karına§ık
bir vakıadır; akide ' lslam'ı inhisarına alınamakla beraber, bu muhtelif
cephelerin esasında yer alır. b) Ne tek Tanrı'ya mü§terek iman, ne de ba§lıca
ahlaki değerleri yüceltmekteki, ne dua ve oruçtaki veya insan sevgisi
konusundaki kıyaslama, Hıristiyanlıkla İslam arasında temelde bir ayrılık
hükınüne varınaya imtln vermez. Toleranslı davranarak bu iki dini birbiriyle
karı§tırınaya gitmek, sadece sathi bir yakla§tırınadan ihraret kalır. lsliim'a olan
bütün kalbi saygımız, Müslümanlara duyduğumuz dostluk, esasi ve a§ılmaz
ilikat farklılığını gölgede bırakmamalıdır. İslam'daki tevhit telakkisi,
Hıristiyanlığın esasında bulunan Teslis, Tecessüd (incamation), Tek!'ir
(redemption) temel sırlarına yer bırakınaktadır.
Norman Daniel'in lsl§m and the West, the Making of an Image
(Edinbourg, 1960, X- 444 s.) adlı eseri İslam mevzuunda bilgisiz olduğu halde
ona hücum eden Bizans'ta doğmu§ Hıristinyanlık savunmasının ve İslam
' . - -- ---- ... ,., _____ ,.,_.L. ___ >-
--- ·'·-··- •
36/ HIRIST!YAN-MÜSLÜMAN MÜNASEBEILERl
fütuhatlarının lesirindeki Ortaçağ Batısı'nın Hz. Muhammed (a.s.) ve lsWm
aleyhinde ne gibi iftiralar ve karanlık fikirler ördüğünü gösterir. Müellif geni§
malzerneye dayanarak bilhassa 1100-1350 döneminde Hıristiyan Batı'da Islam
hakkındaki fikirlerin te§ekkülünü incelemekle braber, daha az lafsilatlı olarak,
günümüze kadar Islam hakkındaki dü§ünceleri anlatmaktadır (34).
9- Diyalog arzusunda olan birçok Hıristiyan, geleneksel lslaıniyet'e bağlı
olanlarla görü§menin mümkün olmayacağını, ancak bazı aydın Müslümanlarla
bunun mümkün olduğunu düşünürler. Takdir ettikleri §ahıslar, Kur'an-ı
Kerim'in "tarihi metod'\ edebi neviler gibi metin tenkidi usullerini
uygulayanlar ve a§ırı fikirleri sebebiyle Müslümanların ekserisi nezdinde iyi
kabul görmeyen kimselerdir. (E. el-Htlli,A. Emin, T. Huseyn, M. Halefullah,
Mustafa Abdurrazık, Tahir Haddad, M. Talbi, Fazlurrahman vb.). Bu
Hıristiyanlar, Müslümanların vahy inançlarında esneklik, daha doğrusu
gev§eklik görünce memnuniyetlerini gizlernemekle ve Kur'an'ın böyle
anla§ılmasının diyaloğu kolayla§tıracağını ifade etmektedirler. Halbuki diyalog,
dinin milleber klasik hükümlerine bağlı olanlarla yapılırsa bir değer ta§ır, yoksa
eski bilgisizlik ve ilgisizlik bir ba§ka surette tezahür etmi§ olur. Paris'te aylık
Hıristiyan-Müslüman görü§meleri tertipleyen bir protestan kilisesinden 1975
yılındaki bir mecliste, Rqid ismini almı§ Fransız asıllı bir Müslümanın
söylemi§ olduğu §U sözü, bu konuda pek anlamlı buluyoruz: "Siz Hıristiyanlar,
Müslüman olduklarını ifade ettikleri halde lsliim'ı iyi bilmeyen ve ya§amayan,
size benzettiğiniz bir takım kimselerle oturup konu§ffiakla bir ݧ yapacağınızı mı
sanıyorsunuz? (Bu sözleri, Müslümanlık adına kendisine göre yorumlar yapan
bir §ahsın konu§ması üzerine söylemi§ti).
Müslümanların, Kur'an'a kritik metod uygulayarak bakmalarından
memnun olanlara bazı örnekler verelim: G. C. Anawati, Modern Muslim Koran
lnterpretation (1880-1960) (Leyden, Brille, 1961) yazarı J.M.S. Baljon ile
birlikte, Müslümanlar arasında Dr. Kilmil Hussein, el-HI\li, M. Halefullalı gibi
"kritik metodu, tarihi ve mukayeseli lenguistik ve etnografya yönleriyle ve
edebi neviler ayrımıyla çekingen bir tarzda da olsa" tatbik edenlerden dolayı
memnun olmaktadırlar (35). R. Arnaldez, normal Müslümanı diyaloğa
celbetmenin pratik olarak imkansız olduğunu söyledikten sonra Mu'tezile
1
mesleğinin 'mahluk Kur'fin" anlayışını dirilttiğini söylediği M. Abduh
11
11
34) M. Rodinson, Bilan des etudes mohammediennes, s. 219.
35) G. C. Anawati, Versun dialogue 1slamoMcher€:tien, s. 312.
KJL!SEYIISLAM ILE D lY ALOG ISTEMEGE SEVK EDEN SEBEPLER 137
mektebinin telakkisi galip geldiği takdirde diyaloğun oldukça kolayla§acağım
ifade etmektedir (36). R. Caspar, İslam Ülkelerinde Kur'an'ın Yeni Bir
Yorumuna Doğru (37) adlı makalesinin çe§itli yerlerinde aynı tutumu
sergilemektedir.
Hıristiyanların, iki üç asırlık tenkidlerinden sonra kendi din kitapları için
. ister istemez kabule mecbur kaldıkları gcv§ek vahy inancını Müslümanın
benimsernesi mümkün değildir. Bu durum Müslümanların, §U ayetteki İr§iida
iyice kulak vermelerinin gerektiğini hatıra getirmektedir: "Onlar, kendileri kiifir
oldukları gibi, ke§ki siz de kafir olsanız da böylece e§it olsanız isterler" (Nisa
Süresi, 89). Yersiz olmayan bu §üphe ile hareket edersek, bazı Hıristiyanların
diyalogdan, Müslümanları dinlerinde §Üpheye dü§ürmek maksadını güttüklerini
söyleyebiliriz.
10- Hıristiyanların diyalog arzu etmelerinin sebeplerinden biri de,
İsliim'dan uzakla§ını§ Müslümanların teb§ire yani Hıristiyanlığın davetini
kabule hazır hiile geldikleri dü§üncesi olabilir. Tarihte Müslümanların
Hıristiyanlığa girdikleri pek görülmüyor; aksi ise çoklukla vaki olmu§tur ve
olmaktadır. Bu durum Hıristiyanlara §U fikri vermi§ olmalıdır: Şimdiye kadarki
tutumumuz (§iddet, iftira, küçümseme vb.) onların mukavemetine yol açtı,
ba§arısızlığa uğradı. Hıristiyanlığı tarihte ona bula§an bazı unsurlardan (Batı
emperyalizmi, kapitalizm, sosyalizm vb.) arınmı§ olarak bildikleri takdirde
aniayıp benimserneleri daha kolay olabilir. R. Arneldez'in yazdığına göre,
Kuzey Afrika'daki bazı münferit irtidat vak'aları da kendilerine bu dü§ünceyi
vermi§ olmalıdır. Zaten Müslümanlar Batı medeniyetinin tesirinde kalarak
sosyolojik yönden Hıristiyanlara benzemi§ olmaları sebebiyle, yava§ yava§
Hıristiyanlığın psikolojik esaslarını da kabille hazır hiile gelmi§ sayılabilirler; en
azından onlardan bir kısımnda bu davet yankı uyandırabilir, diye dü§ünmeleri
muhtemeldir. Ömrünü büyük fedakarlıklar göstererek Müslümanlar arasında
geçirmi§ ve onların çoğunun sempatisini kazanmı§ olan mqhur misyoner Ch.
De Foucold'un nHıristiyanla§tırmadan önce medenile~tiriniz", prensibinin
tatbikçisi olduğu bilindiği gibi, bu düsturun daha ba§ka birçokları nezdinde de
makul kar§ılandığı anla§ılıyor.
Batı -vakıaya pek uymayan- bir telakkiye bakılırsa, Müslümanlar
medenlle§tikçe yani modern Batı eğitimini, kültür ve tekniğini aldıkları nisbette
36) R. Arneldez, Conditions d'un diologue avec I'Islam, s. 26-27, 32.
37) Yer une nouvelle interpretation du Coran en pays musulmans, Studia missionalia, 20 (1971),
Roma, s. 115-139.
38/ HIRISTIYAN-MÜSLÜMAN MÜNASEBETLERI
Islam'dan uzaklaşırlar. Bu faraziye bazı Hıristiyanlara göre bir dii§ünce telkin
ediyor: Çağımızda Batı kültürü Müslüman ülkelerde iyice yayı/dığından,
oralarda islttm'dan uzaklaşan insanların modernizme ve· materyalizme
düşmemeleri için, bu tehlikeleri atiatarak onlara karşı aşılanmak suretiyle
bağışıklık kazanmış Hıristiyan inancını ikame etmek mümkün olabilir.
Ayrıca, biiyük ölçüde materyalizmin ve modernizmin isteklerine göre
şekillenmiş çağdaş hayata İslitmf yaşayzş tarzı bağdaşmadığından hareket
ederek, bu zor dine mukabil, dünyanın idaresini Sezar'a bırakılan bir inancın
daha cazip geleceğini de düşünmüş olabilirler.
Nihayet, daha ziyade geçen asırdaki misyonerierin (38) kullandığı bir
metodun bir kalınıısı da söz konusu olabilir. Buna göre Müslümanlar ilim ve
fende geri kalmış, Hıristiyanlar ilerlemişse bu, Islam'ın hayatı idare etmeye
elveri§siz, Hıristiyanlığın ise yeterli olduğunu gös.terir. Hülasa ·bu metod, Batı
medeniyetinin hakim olmasıni, Hıristiyanlığı yaymak için bir vesile yapmak
istemektedir. Halbuki herkes biliyor ki modern Batı medeniyeti,- kiliseye
rağmen gelmiş, onunla yüzyıllarca süren mücadelelerinde nice kurbanlar
vermiştir; buna karşılık Müslümaniann gerilemesi, dinlerine olan bağlılıklarının
azalmasıyla olmu§tur.
ll- Gayelerden biri de şu olabilir: Yakın bir zamana kadar Avrupa'lılarm
sömürgesi olan Afrika ve Asya ülkelerinde, özellikle Hıristiyanların azınlıkta
olduğu yerlerde, Müslüman ahillinin onlara karşı intikam hissiyle hareket
etmemelerini sağlamak, onları teskin etmek suretiyle, onlarla beraber yaşayan
dindaşlannın emniyet ve refahlarını temin edip banşa yardımcı olmak. Diğer
taraftan Hıristiyanlık, Uzak ve Ortadoğu'dan silinmek tehlikesi ile karşı
karşıyadır. Batı ile aynılaştırılmaktan kurtulmuş, Doğu milletlerine ve dinlerine
sempati ile gülümseyen bir Hıristiyanlık, ekseriyeti Müslüman olan ülkelerde
yaşayan kolonilerini muhafaza etmekle Hıristiyanlığın oralardan silinmesinin
önüne geçebilir.
12- Hıristiyanlar, diyaloğa davet ettikleri Müslümanların durumlarını,
psikolojilerini pek iyi biliyorlar. (Halbuki birçok Müslüman bunun farkında
olmadığından diyalog neticesinde, Hıristiyanların kolayca Müslümanlığı kabul
edeceklerini umuyorlar. Onların ekserisinin, kendilerince istenilen görii§meye
38) Mesela, bir din adamı olan François Bourgade'ın 19. asrın sonlarında yazdığı Soir6es de
Carthagepassage du Coran a l'Evangile adlı kitap ile beraberinde yayınlanan takrizler, bu
espriye bariz bir örnektir.
KILlSEYl IsLAM lLE DIYALOG ISTEMEGE SEVKEDEN SEBEPLER 139
istekli olmadıklanrun farkındadırlar; hatta çoğu, diyaloğun mümkün olmadığını
bile söylemektedirler. Buna rağmen acaba neden istiyorlar? Cevap vermek
kolay değil; bundan dolayı ister istemez bazı tahminler yürüteceğiz).
Şüphe yok ki Hıristiyanlar diyalogdan fayda görüyorlar, yoksa bunda
kararlı olmazlardı. Teklifin müsbet kar§ılanması halinde bekleyebilecekleri
faydalan yukanda arzettik. Müsbet cevap almadıklan takdirde ise §U faydaları
umabilirler.
Bir kere, kendi kendilerine itimatları azalıp bozgun havasına girmi§,
paniğe kapılmı§ dinda§larına moral vermi§ olacaklardır. Kilise, "jünyanın
manevi ve dini patronajı (koruyuculuğu) kilisenin insiyatifindediL İnanç
temellerimizden emin olduğumuz içindir ki kendimizi meydana koymaktan
korkınuyoruz" demi§ olmaktadır.
Müslümanlar diyaloğa girseler, ciddi hazırlıklan ve Hıristiyanlık
hususunda geni§ ve derin bilgileri olmadığı için (İslamiyet'in Çe§itli yönlerinde
ihtisasla§mı§ yüzlerce Hıristiyan din adamı bulunduğu halde Hıristiyanlık
mevzuunda mütehassıs olan Müslüman isim pey bilmiyoruz) dinlerini gerektiği
gibi anlatamayabilirler. Bu da Hıristiyanlığın lehinde olur. (Diyalog konusunda
insiyatif kilisenin elinde olduğundan bazı Müslümanlar haklı olarak, diğer
tarafca karar verilrni§ olan bir te§ebbüs kar§ısında tevakkuf etmek gereğini
duymaktadır.) Şayet diyaloğa yana§mazlarsa, bu da Hıristiyanlığın lehinde ·
olacaktır; zira lslam'ın, kendinden emin olmadığı, kuvvetli olmadığı intibaını
verecektir.
Kilise, diyaloğun Hıristiyanlık için çetin bir macera olabileceğini, belki
de hesaba katmı§tır. Cerrahi bir müdahaleye mecbur olan bir hasıanın karar
vermesi kabilinden diyoloğa karar vermi§ olabilir. Neticesi ne olursa olsun,
süratli fakat gizli bir §ekilde mensuplarınca metruk hale gelip ademe mahkum
olmaktansa, aktüel hale gelmek daha tercihe §ayan görülmü§ olabilir.
Diyalog teklifi kar§ısında müslümilnlilnn nasıl bir tutum takip edecekleri,
bu makalemizin esas mevzuu değildir. Esasen bu husustaki karar, temsil
mevkiinde olan ehil ve yetkili hey'etlere ait olmalıdır. Bu teklif kaqısında
Müslümanların bir kısmında bir red tavrı görülürken, diğer bir kısmında,
meselenin boyutlarını ölçüp biçmeden kabul tavrı mü§ahede olunur. Nezaket ve
diplomasi tarafı bir yana bırakılacak olursa, dini yönden diyalog pey az bir
mesafe katetmi§tir. Ökümenizm cereyanı ve kiliseler Ökümenik Konseyi, yarım
asırlık çalışmalara rağmen Hıristiyan kiliselerini bile birbirlerine yak/aştırmak
hususunda mühim bir ilerleme gösterememiştir.
40 1Hffi!STIY AN-MÜSLÜMAN MÜNASEBETLERi
13- Diyaloğun bir saiki de M. Watt tarafından ifade edilen şu durum
olabilir: "Ben gerek kedirnden gelen, gerekse toplumsal çevrerndeki çarpıklıklar
tarafından üstürne atılan bağlardan kurtulmaya çalışmak zorundayırn ( ... ).
Bireysel özgürlük üstündeki en büyük sınırlamalar, bir insanın toplumsal olarak
kurulmuş gerçeklik görüşündeki çarpıklıklardan kaynaklanmaktadır ve bunlar
başa çıkılınası en zor olanlardır ( ... ). Asıl güçlük, sanki bu görüşün içine
kapatılmış olarak yaşıyor olmamız ve tüm gerçekle ilgili algılanrnızın o görüşle
boyanmış olmasından gelmektedir. Başka bir kültürel geçmişe sahip birisiyle
dost olur da onun görfu; açısını değerlendirmeye çalışacak olursak, bu bizi kendi
gerçeklik görüşümüzde bir takım çarpıklıkların bulunduğunun farkına
vardıracaktır. Başka dinlerle olan diyaloğdan elde ettiğimiz kazançların en
büyüklerinden biri budur." (s. 204-205)
Kendini ve çevresini böylesine aşma, ancak Watı gibi nadir şahsiyetlerde
görebileceğimiz bir durum kabul edilmelidir. O, Kur'an'ı ve ondan kaynaklanan
İslam medeniyetini bilmesi sayesinde: "Bu hususlar, Kur'an'da ortaya konan
gerçeklik görü§ünün doğru ve Tanrırdan olduğu sonucuna iletmektedir. Ve
öyleyse Hz. Muhammed de gerçek bir peygamberdir" (s. 99) diyebilmektedir.
Fakat bu seviyede, içinde yetiştiği şartlardan kurtulabitmiş bir başkasını
görebilmek doğrusu pek enderdir. Hiç değilse, bu imkana sahip oryantalistterin
genel tutumları böyle olsaydı dünyanın çehresi bugün değişik olurdu. Fakat
onlar bu medeniyetler diyaloğunu gerçekleştirmetictir (gerçekleştiremediler
değil). Bu da oryantalizmin hasbi olmayıp, güctürnlü olmasından ileri geldiğini
gösterir. Evet, maalesef oryantalistler, Isıarn din ve medeniyetini tanıyan
uzmanlar olarak iki medeniyet arasında köprü olmadılar, bu rolü iyi yerine
getirmiş olsalardı insanlığa en büyük bir hayn sağlamış olurlardı.
Diyalog siiikleri arasında son olarak şunu zikretmek gerekir:
14- Gerek din adamı, gerek laik olarak bazı Hıristiyanlar vardır ki bunlar
kendilerini dine vermişlerdir. !nsanların dinden uzaklaşmalarından, bunun
neticesinde de ruhiini, uhrevi ve dünyevi saadetlerini kaybetmelerinden, insanın
özüne yabancılaşmasından, insanıann birbirlerine düşman olmalarından ızdırap
duyrnaktadırlar. İslami ve Müslümanları tanımaları neticesinde, Hıristiyan
kalmakta Müslümanlara haksızlık edilmesinden rahatsız olmaktadırlar. Bu
§nurdan hareket ederek, Hıristiyan ve Müslümanların birbirlerini tanımalarını,
hayırlı işlerde yardımlaşmalarını temenni etmektedirler. Mesela, Michel Lelong
bu temayütün temsilcisi sayılabilir. Bu tutuma göre, her din mensubu kendi
dinine bağlı kalırken, dinlerini yaşarken, dururnlarını vakur bir tarzda rnukayese
KlLISEYIISLAM ILE DlY ALOG ISTEMEGE SEVK EDEN SEBEPLER /41
edebilir, bulu~ma noktalarını belirleyebilirler. (M. Lelong, L'lslam et l'Occident,
s. 135). Bazı ictimai faaliyetleri de gerektiğinde diyalog esprisini uygulamaya
koymaktadırlar. "Fransa'da Müslümanlarla Kilise lii~ikleri Dairesi Ba~kanlığı
yapan M. Lelong L'İslam et l'Occident, Deux espoires, gibi kitaplarıyla olsun,
bazı faaliyetleri ile olsun bu gayeye hizmet etmektedir.
Annecy ~ehrinde, ibadet edecek yer arayan Fas'lı Müslümanların, oranın
piskoposu Sauvage ile protestan rahibi mü~terek bir beyan yayınlamı~ (1978
Nisan'ında) syncretism içinde olmaksızın, ibadet hakkını ispat etmek üzere,
onlara bir mescit açınada yardımcı olmu~lardır. 23 Haziran 1979'da, aleyhteki
kampanyaya rağmen, mescidin açılı~ında 400 kadar Müslüman ve Hıristiyan
bulu~mu§lardır. Benzeri bir iki duruma rağmen, ekseriya Hıristiyan cemaatte ve
yetkililerinde namaz kılacak yer talebine kar~ı itiraz ve kaçınma vardır. (M.
Lelong L'lslam et l'Occiden~ s. 79).
Vatikan II. Kaosili'nden sonra öne sürülen temennilere rağmen, diyalog
konusunda yapılacak daha çok ~ey vardır. Avrupa halkı birçok meselede duyarlı
davrandığı halde, Müslümanlarla diyaloğa hevesli görünmemektedir" (Aynı
eser, s. 74).
Diyalog konusunda samimi ve be§eri silikler takdir edilmelidir. Dinlerini
bilmeyen ve uygulamayan laubali tipierin diyalog konusunda yetkisiz gayret ve
iddialarına değer vermemelidir. Pe~in hükümlerden kurtarma, dinlerin
prensiplerini kaqılıklı olarak yanlı~ tanıma ve tanıtmaktan kurtulma, öbür dine
de ya~ma ve uygulama hakkı tanıma diyaloğun mü~ahhas meyveleri olacaktır.
Bunlar nazariyede azırnsansa da küçümsenmeyecek ve hala -büyük ölçüdegerçeklqtirilmesi.beklenen gaye durumundadır. Bundan ba~ka, M. Borrmans'ın
dediği gibi "Mü'minler hayat, adalet, hürriyet, karde~lik uğrunda çalı~mak
suretiyle dinlerinin dünyada önemli rol oynayabileceğini ispat edebilirler. Bu
yönde, müsbet çalı~ma sonucunda birçok dini, ahlaki ve içtimll.i maksatta
mü~terek olduklarını göreceklerdir. Bu ise netice insanlık içinde dinin ağırlığını
artırmak suretiyle Hakk'a ve halka hizmet sayılacaktır. "(M. Borrmans, Les
bases doctrinales communes entre Christianisme et Islam, (Arapça kısım),
lslamochristiana, s. 1-24)".
Diyalog kendi inandığı dini uygularken, öbür dini olduğu gibi
değerlendirmek ~eklinde olabilir. Islam'da Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbel! gibi
sünni mezheplerin karı~maksızın bir arada ya§amaları gibi symbiôse halinde
dinler bir arada ya~ayabilir. Tanıma neticesinde, delilleri, gözlemleri
değerlendirerek insanlar hür iradeleriyle istedikleri dini benimseyeceklerdir.
421 HIRISTIYAN-MÜSLÜMAN MÜNASEBETLERI
Islam'ın
bu daveti Kur'an ayetleri halinde tescil edilip ebediyyet kazanmıştır.
M. Lelong, M. Borrmans'ın eserleriyle ifade
edildiği tarzda Islam'ın cevabının, şimdiki muhatapların anlayacağı tarzda
formüle edildiğini söyleyemeyiz.
Fakat
Hıristiyan teşebhüsünün
BİBLİYOGRAFYA
Abdelınajid Charfi (Tunis), La peosee islamique dans la refutation des
chretines, des origines jusqua la lin du IV/X siecle (en Arabe Tunis, 1986).
( Arapça Yazı var)
Tunis, M. TE 1986, 579 pp. (Bu tezin özeti R. Caspar
(1987), s. 61-77 arasında Fransızca olarak yapılnuşUr).
Al!
az-Zağl
Al! Ebu Raz!k -MubA el-Fahllm,-
tarafından
Kıyemu's-Selam
ISCH 13
ve'I-adl el-
müştereke beyne'l-Mesihıyye ve'l-İs18m, ISCH, 15 (1989), s. 1-19 (Arapça kısuu).
Aydın, Ali Arslan, -İslAm-Hıristiyan Diyaloğu ve İslAm'ın Zaferi, Ankara,
1977.
Arnaldez, R. Conditions d•un dialogue avec l'İslam. Les Missions
catholiques, 1964, s. 21-38.
L'İslam devant un monde qui s'interroge
siciences sociales, 1965.
a Ini,
Revue tunisienne de
Trois messagens pour un seul Dieu, Paris, albin Michel, 1983.
Bammat, Haydar, -Kaynaklara Dönü§, Tre. Sahadır Dülger, İzmir, Kaynak
Yay., 1969.
Bayraklar, Mehmet, D!§ Politika Dergisi, İstanbul, Temmuz 1988.
Bichon, J., -Notre connaissance chtetienne de l'Islam.
Borrmans, Maurice, Les bases doctıinales communes entre Christinanisme et
Islam, İslamochristiana, Roma, 2 (1976),~. 1-24 (Arapça kısuunda).
K!LlSEYllSLAM U.E DIYALOG IS1EMEGE SEVK EDEN SEBEPLER; 43
Orinatationns pour un dialogue entre chretiens et musulmans, Paris Cerf
·1987, ile Türkçeye tercümesi,
İstanbul, Der Yayınlan, 1988.
'
'
Caspar, R. ve Dejeux, J., Bibliographie sur le 'dialogue IsJamo-chr6ten, Proche
orient chretien, 16 (1%6), 178-182.
Corbin, Herui, De l'histoire. des religions comme probltme
Monde nonchretien, 49-50 (1959), s. 135-151.
tbeoıogique,
Le
Dannon, Raol, -L'İslam face aujudaisme et christianisme.
Gardet, L -L'İslam, Paris, decl6e de Brouver, 1970, s. 389-429.
Guiart, J. -Colonisation et decolonisation, Le Monde non-chretien, 49-50
(1959), s. 5-44. .
Jargy, Simon, -Les fondements du dialogue islamo-chretien, Revue de
theologie et de philosophie, 19 (1%9), s. 362-375.
Khoury, A. Tb. -Georges de Trebizonde: Le dialogue religieux ntre chretiens
et musulmans: methodes et principes, Proche orient chdtienne, 19 (1969), s. 135149."
Ledit, Charles, J. -Mahomet, İsrail et le Chris~ Paris, La Colombe, 1956.
Lelong, Michel, L'İslam et l'Occiden~ Paris, A!bin Michel, 1982.
Deux fid61it6s, une esperance: Chr6tiens et Musulmans aujourd'hui, Paris, Cerf,
1979.
Merad, Ali, -Dialogue islamo-chretien: pour la rcherche d'un Jangage commnn,
Etudes, Juil, -Dec. (1975), s. 139-!49.
Moubarac, Y. introduction a l'etude de la pensez chretienne concemant
!'Islam (des origines a la chute de Constatinople), Paris, Sorbonne Üniv. Ktp.
basılmamııı daktilografi doktora tezi, 1., 1121-4.
La Pensee cbritienne et l'lslam (de la prise Constatiople
Sorbonne Üniv. Ktp. daktilqgrafi tez, V, 1972. 138)-4.
a Vatican II), Paris,
Les Musulman~ Paris, Beauchesne, 1971.
Orientation pour un dialogue entre chrftiens et musulınans, (Hey' et), Papalık
Gayr~ı Hıristiyanlam ait dairesi yayını, Roma, .Ancora, 1970.
Rodinson, Maxime, -Bilan des etudes mohammediennes, Revue historique,
P.U.F., 229 (1963)
Talbl, Mohammed, -Islam et Dialogue, Tunis, 1972..
Tessir, Henri, -Pour un renonveau du dialogue Islamo-Chr6tien, lslamoChristiana,
ıs,
(1989), s. 95-107.
44/ HIRISTIYAN-MÜSLÜMAN MÜNASEBETI.ER!
Tonguç, Sencer, -Ortaçağ Avrupası ve İslam Dünyası, Güney-doğu Avrupa
l.ü. Ed. Fak., 2-3 (1973-1974), s. 1-10.
Ara!jtırmalan Dergisi,
Yahia, Osman, Dialogue İslamo~Chretien, Le Monde, non-chrttien, 55-56
(1960), :s. 362-375.
Pour un dialogue lslamo-Chretien, Le Monde, non-chretien, 49-50 (1959) s.
120-134.
Vatican II. Les Relations de l'eglise avec les religions non chr6tienes, (Hey'et
Caspar, R. et co!.), Paris, Cerf. 1966.
Watt, W. Montgomery, Günümüzde isıarn ve Hıristiyanlık, Tre. Dr. Turan
Koç, İstanbul, İz Yayıncılık, 1991.
Zanariri, Cas ton, L'Eglise et !'Islam, Paris, Spes, 1969.
Download